Otizm hastalığı son dönemlerde tüm dünya üzerinde oldukça artmış bir durumda. Hatta birçok araştırmacı bu duruma oldukça şaşırmış durumda. Otizm zamanında on binde 1 olan bir hastalıktı. İlerleyen yıllarda iki bin beş yüzde 1 oldu. Fakat günümüzde ise her 68 kişiden birinde olabilecek bir hastalık durumuna gelmiş durumda.

Bu konu ile ilgili birçok tartışma bulunmakta. Bilim adamları ve araştırmacılar bu konu üzerinde bölünmüş durumdalar. Bu görüşlerde bir tanesi endüstriyelleşmenin, gıdalarda kullanılan katkı maddelerinin, aşıların, hava kirliliğinin ve bazı vitaminlerin yetersiz alınması sonucu bu hastalığın arttığı görüşüdür.

Fakat yapılan araştırmalar daha çok bu hastalığa ait duyarlılığımızın artmış olması ve bu hastalığın tanınma kriterlerinin gevşemiş olması ile daha bağlantılı olduğunu göstermekte. Otizm hastalığı 1940’lı yıllarda tanımlanmış bir hastalıktır. Fakat tarihi bulgular bu hastalığın daha da önceden olduğunu bize göstermektedir.

Dolayısıyla biz tanıdıkça daha önce zihinsel yetersizlik ya da zihinsel gerilik olan çocuklarda bile bu tanı içerisine girmekteler.

Otizm Hastalığı Artması

Bu konuda bazı uzman kişiler ise bu hastalık ile ilgili daha farklı düşünmekte. Görev söz konusu olduğunda beyindeki bir hastalığı ortaya çıkarmak ya da görünebilir olması daha olanaklıdır. Örnek verilecek olursa disleksi adı verilen okuma sorunu olan bir çocuğu okuma ile alakalı bir görev vermeseniz bu kusur ortaya çıkmayacaktır.

Modern yaşamın sosyal içeriklerinde karmaşıklık, ince nüanslar, getirdiği bazı sorumluluklar artık hafif otizm belirtileri olan kişileri de tanımamıza yol açmıştır. Bu da otizmin son zamanlarda artmasına neden olan olaylardan bir tanesidir.

Geç Yaşta Baba Olmak Otizm Sebebi Olur Mu?

Bu artışlara sebep olan bir diğer konun da artan baba yaşı olarak gösteriliyor. Bu konuda yapılan araştırmalar yaşlı babalarda kaliteli sperm sorunları olmasından dolayı kaynaklanabildiğini belirtmekteler.

Fakat bu konuyla alakalı da karşıt bir görüş bulunmakta. Geç yaşta evlenen erkekler belki otizmi genelini taşıyan, karşısındaki kişi ile ilişki kurma konusunda sıkıntı taşıyan ve bu sıkıntıları yıllar içerisinde tamamlayabildikleri için evlenmiş olan kişiler olabilir.

Dolayısıyla zaten otizm genini hali hazırda taşıyor olabilirler. Ama evlenebiliyor olmaları bununda aktarılıyor olmasına ve bu sayının artmasına neden olabilir.

Farklı Kültürler Arası Evlilikler Otizm Sebebi Olur Mu?

Otizmin artmasına sebep olarak gösterilen bir diğer sebep ise değişik uluslardan olan insanların evlenmesi. Bu durum ise şöyle açıklanıyor. Kendi kültüründe otizm özellikleri ile cazip görünmeyen ya da tuhaf gözükebilen bir kişi başka kültüre ait birisine daha olduğu gibi bir kişi olarak gözüne çarpabilir. Bu yüzden otizmli çocukların doğmasına olanak sağlayan bir sebep olarak gösterilebiliyor.

Otizm Hastalığı İçin Sebep Olan Diğer Etkenler

Otizm ile ilgili yıllardır yapılan araştırmalar bizlere pek çok sonuç çıkarmıştır. Bunun yanı sıra birçok çevresel faktör de yine otizme sebep olduğu bu araştırmalar ile ortaya çıkmış bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

Özellikle bağışıklık sistemindeki hasarların otizm belirtilerine yol açtığı bulunmuştur. Enfeksiyonlar da aynı şekilde bu hastalığa sebep olmakta. İlerleyen yıllarda gelişen teknoloji ve elde edilen bilgiler bu hastalığın araştırılması için daha önemli bir hale geliyor.

Otizm Sıklığı

Otizm hastalığı sıklığı ilerleyen zamanlarda daha da artabilir. Bu artış belki de ilerleyen yıllarda her üç kişiden 1’i olarak bile değişebilir. Bu durum aslında hastalığın tanımının belirsizleşmesi ile alakalı bir durum.

Örneğin normal olarak nitelendirdiğimiz insanlar içerisinde bile otizm belirtileri gösteren insanlar bulunmakta. Bu yüzden bu alanda araştırmalar yapan önemli araştırmacılardan bir tanesi otizm spektrum bozukluğu yerine otizm spektrum durumları gibi bir yorum ortaya atmıştır.

Bu yorum otizm hastalık olarak değil bir durum olduğunu ifade etmektedir. Bu ve bunun gibi sebeplerden dolayı otizm hastalığı ilerleyen yıllarda güncelliğini daha da koruyacak bir durum olacaktır.

Otizm sıklığı hem genetik yanlarıyla hem de sosyal sonuçları nedeni ile tüm dünyada üzerinde sıkça durulacak bir konu. Bu yönde yapılan araştırmalar bizlere ilerleyen yıllarda daha farklı ve daha kesin bilgiler ulaştıracaktır.

Read More

Ödev yapma ve ders çalışma akademik yaşantının bir parçası… Artık, akademik hayat olarak nitelendirdiğimiz okul ve eğitim hayatı 5 yaş civarında başlıyor. Ödev vermek konusundaki yaklaşımlar kurum ve öğretmenlere göre değişiklik gösterse de 1. sınıf itibariyle çocukların görev ve sorumlulukları arasında ödev yapmak yer alıyor. Peki; çocuklarda ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı nasıl kazanılır?  Çocuğuna ders çalışma alışkanlığı kazandırmak isteyen ebeveynler için ne gibi prensipler vardır?

Çocukların sorumlulukları ödev yapmaya başlamak ile değil kabiliyetleri gereği yapabilecek oldukları işlerle başlıyor. Motor kabiliyetleri yeterli ölçüde gelişen bir çocuğun; kendi kendine giyinebilmesi, kendi kendine yemek yiyebilmesi ev içerisindeki iş bölümünde belli görevlerinin olması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Ders Çalışma ve Ödev Yapma Alışkanlığını Etkileyen Faktörler

Ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı her yaştaki bireyler için söz konusu olan bir sorumluluk ve aynı zamanda yaşanabilen bir problemdir. Peki; hangi yaş dönemlerinde hangi durumlar bu alışkanlığı etkiliyor olabilir?

Az önce de sözünü ettiğimiz gibi henüz oyun çağındaki çocukların akademik hayat için adım atmalarıyla birlikte ödevleri olabiliyor. Ödevlerini yapacağı zaman dilimi hakkında çerçeveleyici şekilde konuşmak ya da çocuğu yönlendirmek zihnen bir sınır koymuş olmak anlamına geliyor ve bu motivasyon konusunda yardımcı olabiliyor. Fakat bunun yalnızca ders ve ödevler konusunda değil günlük yaşamdaki tüm faaliyetler için uygulanıyor olması gerekiyor. Zaman kontrolünün etkili biçimde uygulanması ancak bu şekilde mümkün hale gelebiliyor. Zihnen çizilen sınırın görselleştiriliyor olması önem taşıyor.

Motivasyon Konuşmaları Önem Taşıyor

Eğer çocuğun sorumlulukları konusunda bir problem yaşanıyorsa, bunu durumu ders esnasında ya da ilişkinin gergin olduğu bir zamanda olmamak kaydıyla özel olarak ayrılan bir zaman dilimi içerisinde paylaşmak gerekiyor. Bu durumu paylaşırken baskılayıcı ya da karşılıklı çatışmayı güçlendirecek diyaloglardan kaçınmak önem taşıyor. Özellikle ergenlik dönemindeki gençler için bu noktada dikkatle hareket etmek gerekiyor. Ergenlik dönemindeki bireylere sorumluluk ve ödevlerinin gerekliliğini motivasyon konuşmaları ile anlatmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Zaman zaman bu tip konuşmaları bireyin kendi kendine yapması ve motivasyon kaynaklarını keşfetmesi de söz konusu olabiliyor. Uzun vadede neler planlıyor? Bu planlarını yerine getirebilmesi için ona neler yardımcı olabilir? Kimler yardımcı olabilir? Ne tür desteklere ihtiyacı var? Bunun üzerine nasıl bir plan ona yardımcı olacaktır? Hedeflerine ulaşması ve çalışmaları konusunda performansını engelleyen riskler var mı? Bunların önüne nasıl geçebilir, ne tür önlemler alabilir? Bu soruları yanıtlayabiliyor olması, ders çalışma sorumluluğunu yerine getirmesini ve çalışmasını engelleyecek konularda hem kendisine hem çevresine karşı “Hayır!” diyebilmesini sağlayacak önemli faktörler arasında yer alıyor.

Etkili Bir Çalışma İçin Nelere Dikkat Etmek Gerekiyor?

Etkili ve verimli bir ders çalışma için ortam ve düzen önem taşıyor. Motivasyon düşüklüğü ve erteleme davranışını engelleyebilmek için düzen birincil şart… İkinci olarak ders çalışma alışkanlığı olmayan bir kişinin kendisi için doğru ve gerçekçi bir zaman belirlemesi gerekiyor. Aynı anda iki işi birden yapmaya çalışmak verimi düşüren bir durum… Etkili çalışma yöntemlerinde en çok önerilen zamanlama; 25 dakika çalışma ve ardından 5 dakika mola verme şeklinde gerçekleşiyor. Bu durum hafıza ve bilgiyi depolama anlamında da önem taşıyor. Cep telefonunu yakında bulundurmak verimin ve motivasyon düşmesi noktasında en dikkat edilmesi gereken unsurlardan bir tanesi… Çünkü dağılan dikkati toplamak oldukça güç olabiliyor.

Ders çalışma, ödev yapma, öğrenmeye dayalı beceriler, bilgileri uzun süreli hafızaya iletme yöntemleri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Kendinize özel yöntemleri keşfetmek için test yaptırabilir ya da bu konuda danışmanlık hizmeti alabilirsiniz. Konu hakkında detaylı bilgi ve destek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Kreş, çocuklar için akademik yaşama adım attıkları önemli bir süreç… Çocuklar bu dönemde sosyalleşir, yeni ilişkiler deneyimler, öğretmen, sınıf gibi kavramları tanır. Ailesinden öğrendiklerinin dışında bazı kural ve düzenlemelere uyum sağlar ve bir gruba dahil olmaya çalışır. Çocuklar kreş ortamında “Ben ve diğerleri” gibi birçok kavramda kendilerini geliştirdikleri önemli bir sürece dahil olurlar. Kreş dönemi, çocukların daha sistemli ve kavramsal anlamda öğrenme sürecine başladığı bir dönem. Aynı zamanda, matematik, türkçe, yabancı dil gibi akademik konular ve okulda alacakları eğitim için bir ön hazırlık niteliğinde…

İdeal Kreş Yaşı Kaç Olmalı?

Kreş, çocuklar için çok önemli bir başlangıç noktası. Peki; ideal kreş yaşı kaç olmalı?

Çocukların gelişim süreçlerinde farklılıklar olabilir. Bu farklılıklar; kişisel-sosyal alandaki becerileri, dil becerileri, sözlü ve sözsüz iletişim becerileri, ince motor – kaba motor kabiliyetleri ve aynı zamanda duygusal gelişim alanlarında gözlenebilir. Bunlar; çocuğu kreşe başlatmama unsuru olabileceği gibi, kreşe başlatma nedenleri içerisinde de yer alabilir. Bu noktada; çocuğun yaşına uygun gelişim sürecinin nasıl olduğuna bakmak gerekir.

Çocukların Gelişim Süreçleri

İlk iki yaşta özbakım veren ile birlikte olan çocuklar, yürümeye başladıklarında kendi kendine var olmayı deneyimler. Özbakım vereninden başka birisi olduklarının, o kişinin bir parçası olmadıklarının farkına varırlar. Özellikle gelişen taklit becerisi, anne babalar için heyecan verici olduğu gibi; uzmanların da gelişim için önemsediği ve gözlemlediği bir yetidir.

Daha sonra “2 yaş sendromu” olarak anılan daha çalkantılı bir döneme girilir. Çocuklar bu dönemde “ben” farkındalığı ile hareket etmeye başlıyor ve birçok işi kendi başlarına yapmak ister. 2-3 yaş döneminde, “paralel oyun evresi” yani çocukların bir arada farklı oyunlar oynamasından çok; birbirleriyle etkileşime girip grup halinde oyunlar oynadıkları dönem başlar.

3 yaş dönemi, şart olmamakla birlikte; ebeveynin gözlem ve fikrine bağlı olarak kreşe başlanabilecek bir dönem… 4 yaşından sonra ise pek çok çocuğun bu konuda uyum sağlayabilmesi söz konusudur. 4 yaş öncesinde tam gün kreş fazla gelebilir. Bu yüzden iyi bir gözlem ve psiko-sosyal gelişim çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekir.

Gelişim Farklılıkları

Çocuklar gelişim sürecinde her yeni ayda farklı alanlarda gelişim gösterebilirler. Bazı çocuklarda birtakım gelişim gerilikleri söz konusu olabilir. Peki; böyle durumlarda kreşe başlama kriterleri neler olmalı?

Eğer çocuklar henüz sosyal gelişim göstermemişse ya da tuvalet gibi temel ihtiyaçlarını tek başlarına karşılayamıyorsa, bu süreçleri evde tamamlayıp daha sonra kreşe başlamaları uygun olacaktır. Henüz konuşmaya başlamayan ya da kendi gelişim dönemine uygun kelime haznesine sahip olmayan çocukların; kreş gibi, sosyalleşmesinin mümkün olduğu ve eğitim aldığı bir ortamda bulunmasının dil gelişimi olumlu etkilediği söylenebilir.

Karar Sürecini Etkileyen Diğer Unsurlar

Az önce sözünü ettiklerimiz çocuğun gelişim aşamasına uygun olarak karar sürecinde etkili olabilecek noktalardı. Bunlara ek olarak; özbakım veren kişi, çocuğun okula başlaması ile birlikte kendi yaşamında birtakım değişiklikler planlıyor olabilir. Çalışma hayatına dönmek bu değişiklerden bir tanesi… Böyle bir durumda çocuğun kreşe başlaması ile çalışma hayatına dönme zamanının aynı olmaması gerekir. Çocuğun kreşe daha önce başlaması ve alışma sürecini tamamlaması daha doğru olacaktır. Çocuk kreşe başlarken zorluk yaşadığında yanında olabilmek uygun bir geçiş süreci yaşanmasına olanak verir.

Çocukların akademik yaşama adım attıkları bu süreç büyük önem taşıyor. Kreşe başlanacak döneme doğru karar vermek ve gelişim süreçlerini doğru gözlemlemek gerekiyor. Gelişim dönemleri, kreş, eğitim süreçleri gibi konularda detaylı bilgi almak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Beyin temelli eğitim nedir? Beyin gelişimi ne anlama geliyor? Beyin gelişiminde eğitim etkili mi? Beyin gelişiminde eğitimin önemi nedir? Reşit olma yaşı neden 18 olarak belirlenmiştir? Bu soruların yanıtlarına gelin birlikte göz atalım…

İnsan beyni çok önemli bir özelliğe sahip… Beynin gelişimi doğumdan sonra uzunca bir süre devam ediyor. Belki de insanı pek çok canlıdan ayıran önemli noktalardan bir tanesi bu… Bu durum “öğrenmenin yaşı olmaz” şeklinde bir deyişle de ifade ediliyor. Bu sosyal etkiler ve öğrenme süreçlerinin başlıcalarını; doğar doğmaz anne ile kurulan ilişki, daha sonra baba, aile, ebeveynlerin yetiştirme biçimi oluşturuyor. Daha sonra okul öncesi eğitim ve okul eğitimi ile süreç devam ediyor. Bilindiği kadarıyla beyin, gelişiminin temel özelliklerini 18 yaşa gelene kadar devam ettiriyor. Reşit olma yaşının 18 olarak belirlenme nedeni sadece hukuki değil… Bu durumun biyolojik bir arka planı da var. Davranışları organize etmek, davranışlardan sorumlu olmak, özgür iradenin oluşmuş olması, beyindeki bazı bölgelerin olgunlaşması gibi pek çok unsur bu yaşta tamamlanıyor. Reşit olma yaşının 18 olmasının biyolojik arka planını bu şekilde açıklayabiliyoruz.

Beyin Temelli Eğitim

Bu noktada önemli olan unsurlardan bir tanesi; eğitimin kendisini beyin temelli bir eğitime dönüştürebilmek diyebiliriz. Başlıca hedeflerden bir tanesinin bu olması gerekir. Peki; bu ne anlama geliyor? Beyin temelli eğitim ile neyi kastediyoruz?  Beyin temelli eğitim, kişilerin özelliklerine uygun ve elbette beynin genel çalışma prensiplerine uygun bir yöntemi geliştirmeyi ifade ediyor. Eğitim yöntemlerini ve eğitimi bu doğrultuda daha rafine hale getirmek anlamına geliyor. Yani kastedilen eğitim bilimlerini nörolojik bilimlere indirgemek değil.

Eğitimsel Nörobilim

İnsan bir makine değil. Ancak; insan sadece biyolojik bir varlık da değil. İnsan sosyal bir varlık. Etkileşimsel bir varlık. Sosyal, biyolojik ve psikolojik etkilerin hepsi insanda bir araya geliyor. Dolayısıyla eğitim sırasında kullanılacak tekniklerin insan beyninin nasıl öğrendiği bilgisi ile birleşmesinin olumlu sonuçlar doğuracağı düşünülüyor. Bu durum aynı zamanda artık kendini ispatlamış olan “Eğitimsel Nörobilim”in de konusu olacaktır. İngilizce’de “Educational Neuroscience” olarak anılan bu alanın daha ön planda olması söz konusu olacaktır. Beyin üzerine edindiğimiz bilgiler arttıkça diğer bilgileri anlamsız kılmak değil, biyoloji dışındaki bilgileri daha anlamlı kılmak için bir yol haritası çizmek hem bu alanın hem de uzmanların temel hedefleri arasında yer almalıdır.

Beyin gelişimi, beyin gelişiminde eğitim etkisi, beyin temelli eğitim ve benzeri konularda daha detaylı bilgi ve sorularınız için aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, web sitemizi ziyaret edebilirsiniz

Read More

Zihinsel engelli kişiler herkesin hayatının her anında görebileceği ve çevresinde olan kişilerdir. Bu kişilere nasıl yaklaşılmalı ve bu engelin sebebi nedir gibi soruların cevaplarını iyi vermemiz ve bilmemiz gerekmektedir. Bu yüzden önce zihinsel engellin ne olduğunu tanımlamak ve ne olduğunu anlatmak gerekiyor. Bu tanımlama ise oldukça zor bir konu olarak dikkat çekiyor.

Çünkü testlere göre bu konuda kararlar verilmektedir. Sadece testler bu durum için yeterli değildir. Adaptif özelliklere yani uyum özelliklerine de bu konuda karar vermek için bakılmaktadır. Ayrıca bir takım sınıflamalar da bulunmaktadır.

Ama çoğunlukla bu yaklaşımlarda testlerin oldukça önemli bir yeri olmaktadır. Kesin bir karara varmak için testler belirleyici bir rol oynar.

Zihinsel Engelli Çocuklar

Zihinsel engellilikte söz konusu olan şeylerden bir tanesi ki özellikle küçük çocuklar söz konusu olduğu zaman zihinsel gecikme ile olan farkın belirlenmesidir. Yani insan beyni gelişen bir yapı olduğu için gelişmesinin geciktiği bazı yapılar zihinsel engellere sebep olabilir.

Fakat bu durumlar gelip geçici durumlardır. Beyin olgunlaşmasını tamamladıkça gecikmiş olan taraflarda bir şekilde normal gelişim sürecini zihinsel engelli kişiler bir şekilde bu gelişimi yakalayabileceklerdir.

Bu çocuklar normale dönebilecek çocuklardır. Bir anlamda öğrenme bozukluğuna, hiperaktif, dikkat bozukluğuna dönüşebilir bunlar. Ama normale doğru zamanla bir yakınlık göstermeleri oldukça olasıdır.

Zihinsel Gerilik ve Genetik

Zihinsel gerilik konusu dikkat edildiği zaman aslında genetik bir yapıdan bahis edilmektedir. Burada ise tartışma konusu oluşturan durumlar söz konusudur. Yine tıp bilimindeki gelişmeler sonucu daha tıp içi düşünenler ve tıp dışı düşününler ile aradaki farklılık olmaktadır.

Hafif Zihinsel engelli tanımı daha çok kültürel nedenlere bağlanmaktadır. Ama bu yaklaşım oldukça yanlış bir yaklaşımdır. Hafif zihinsel engellilikte de bir genetiklik var. Ağır engelde zaten biyolojik bir temel olduğu bilinmekte.

Sadece çevresel faktörler elbette ağır zihinsel engeliler için daha az rol oynamakta iken hafif engellilerde ise daha fazla rol alan bir faktör olarak dikkat çekiyor. Dolayısıyla engelli kişilere yaklaşım yapılırken bu durumlar göz önünde bulundurulmalıdır.

Engellilik ve Kültür

Tabi bunlardan bahsederken yapılan testlerde kültürel etkiler asla göz ardı edilmemelidir. Pek çok Afrika ülkesinde modern dünyada uygulanan testlerin bir kısmı uygulanırsa zihinsel engelli kişilerin çıkacağı oldukça söz konusu bir durum.

Bu nedenle zihinsel engellilik konusu nöropsikolog, genetik uzmanı, çocuk uzmanı, çocuk psikiyatrisi ve çocuk nörolojisinin bir arada ele alması gereken önemli ve oldukça kapsamlı bir konudur. Zihinsel Engelli konusu ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile de oldukça etkili ve önemli bir konudur.

Bu ve benzeri psikoloji konularında daha detaylı ve uzmanlardan bilgi almak için Aba Psikoloji resmi internet sitesini ve sosyal medya organlarını takip edebilirsiniz. Alanında uzman ve sayılı kişilerin yardımlarını sosyal medya üzerinden alabilirsiniz.

Read More

Nörogelişimsel bozukluklar ya da Nörogelişimsel sorunlar sağlık konusunda oldukça fazla çalışma isteyen konulardır. Bu konuda yapılan açıklamalar ilk başta insanlarda karamsarlık oluşturabilir. Bunun sebebi ise bu bozuklukları ortadan kaldırabilecek ne bir ilaç ne de bir teknik henüz yoktur.

Fakat bu bozukluklar için söylenebilecek en iyi yorumlardan bir tanesi ise beynin kendini düzeltme kapasitesi ve kendini telafi etme kapasitesi olmasıdır. İnsan beyninim eksikliklerini ortadan kaldırmak için geliştirilmiş özel eğitsel teknikler bulunmaktadır.

İnsan beyninin yine bozuk işleyişinden kaynaklanan ruhsal sorunları düzeltebilmek için geliştirilmiş psikoterapi teknikleri de bulunmaktadır. Bunlar toplumsal tarihin ve kültürün bizlere mirasıdır. Bu yüzden bu bozukluklar için yapılacak çok fazla şey vardır.

Nörogelişimsel Bozukluklar İçin Yapılması Gerekenler

Nörogelişimsel bozukluklar tedavi için bazı aşamalara ihtiyaç duymaktadır. Bu durumları iyi bir şekilde organize etmek ve planlamak gerekiyor. Etkinlik derecelerini ölçmek gerekiyor. Ayrıca bunlara ek olarak en çok merak edilen konulardan bir tanesi ise bu bozuklukların tedavi yöntemi.

Pek çok insanın kafasında bu bozuklukların tedavisi ile alakalı pek çok soru işareti bulunmakta. Bu bozuklukları ilaç ile mi tedavi edelim yoksa psikoterapi yöntemi ile mi tedavi edelim diye sorular oldukça fazla sorulmaktadır.

Özel eğitim ile tedavi yöntemi de son dönemlerde merak edilen bir tedavi yöntemidir. Yani iki uç görüş bu bozuklukların tedavisi için görülmekte. Bir grup sadece ilaç kullanmayı öngörmektedir. Bu ve benzeri durumlar dikkat bozukluğu ve otizm gibi sorunlar içinde vardır.

Ama sadece ilaç kullanmaya teşvik eden grubun bakış açısı oldukça yanlıştır. Çünkü gelişimsel bozukluklar ortadan kaldıracak bir ilaç henüz piyasada yok. Bu yüzden sadece ilaç kullanımı ile bu sıkıntılarda kurtulmak olası bir durum değil.

Ama diğer bir grup ise ilaç kullanmadan tedavi etmeyi ön görüyor. Ama öyle sorunlar var ki o sorunlar ikincil gelişen sorunlar. Davranış sorunları, saldırganlık, kendine zarar verme, iştahsızlık ve uykusuzluk gibi sorunların ortadan kaldırılmasına en büyük yardımcı bazen ilaç kullanımı oluyor.

Sıklıkla tekrar eden epilepsi hastalığı ya da kendine zarar verme gibi durumlarda özellikle ilaç kullanımı oldukça yararlı olabiliyor. Bu durumlar ise bizlere ilacın önemini göstermektedir.

Hem İlaç Hem de Psikoterapi

İki grubunda artısı ve eksilerini göz önüne aldığımız zaman bizlere tedavi için bazı noktalar göstermekte. Bu da hem ilaç hem de psikoterapi tedavi yöntemlerinin eşit olarak ve ölçülü olarak kullanılmasıdır.

Belki hafif olan olgular eğitsel teknikler ile psikoterapi ile tedavi edilebilir. Daha zor ve ağır olan olgularda ise ilaç kullanılması daha gerekli hale getirilebilir. Dolayısıyla bu sorunlara yaklaşımın bilimsel bir yaklaşım olması gerekmektedir.

Tıp Dışı Terapiler

İlaç ve psikoterapi tedavilerinin yanı sıra Nörogelişimsel bozukluklar için yapılan en kötü yaklaşım tıp dışı yapılan terapilerdir. Maalesef tıp dışı terapilere çok fazla prim verilmekte. Örnek vermek gerekirse bitkisel ilaç kullanmanın daha etkili ve zararsız olduğu düşünülür.

Ama bilinmesi gereken şudur ki etkili olan her şeyin aynı zaman bir yan etkisi de bulunmaktadır. Bitkisel ilaçların da diğer uygulanan tekniklerin de yan etkileri bulunmaktadır. Bu tür tedavilerin yapılması için ekip olarak ve mümkün olduğunca uzman kişi gözetiminde tedavi yapılmalıdır.

Aba Psikoloji internet sitesi ve sosyal medya uygulamaları içerisinde bu ve benzeri konular ile alakalı hem bilgiler bulabilir hem de uzman kişilerde bu konular ile ilgili yardım alabilirsiniz.

Read More

Lise tercihi üniversite tercihi kadar umursanmayan bir tercih sürecidir. Halbuki 5. ve 8. sınıf aralığında mantıklı düşünme ve alan dersleri görmekle beraber öğrenciler kendilik bilincine ulaşırlar. Bu bilincin iyi yönetilmesiyle sağlanan özgüvenle beraber öğrenciler kişiliklerini oluşturmaya başlarlar. Kişiliklerinin oturduğu dönemin sonunda lise tercihi yaparlar. Bu nedenle kişiliğini kavramış öğrenciler lise tercihlerini daha bilinçli şekilde yapmaktadırlar. Özgüven gelişimini zedelemeden liseye geçiş dönemi olan ortaokul ve lise dönemini atlatan çocuklar hayatları boyunca başarıyı daha rahat yakalayacaklardır. Lisede bilinç seviyesini yükselterek bir takım hedefler edinmiş öğrenciler için hayatlarının ileriki döneminde kendilerine yol haritası çizmek özgüvenle seçimlerini yapmak daha kolay olacaktır.

Lise için Ne Zaman Hedef Belirlenmeli?

Lise sınavına girmeden önce 7. ve 8. sınıfta lise tercihi için hedef belirlemek öğrencilerin motivasyonlarını arttıracaktır ve onları çalışmaya teşvik edecektir. Fakat hiçbir şey için geç değil. Sonuçlar açıklandıktan sonra da hedef belirlemek mümkün. Lise için önemli olan çocuğun kişiliğine, başarılı olduğu ve sevdiği alanlara göre yönlendirilmesidir.

Lise Tercihi Nasıl Yapılmalıdır?

Kişinin temel dersleri öğrendiği ortaokul döneminde hangi alana daha yatkın olduğu ortaya çıkmaktadır. Öğrenci sosyal bilimlere mi fen bilimlerine mi yoksa dil alanına mı daha yatkın bunu anlamak için ortaokul başarısı göz önünde bulundurulabilir. Bu doğrultuda okullar araştırılarak çocuğu yönlendirmek önemlidir. Bunun dışında lise tercihi boyutunda özgüven dikkate alınmalıdır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi özgüvenin bu dönemde sağlıklı bir şekilde korunması ileriki yılları olumlu yönde etkileyecektir. Bu anlamda öğrencilerin sosyal aktivitelere de önem veren liselere gitmeleri desteklenmelidir. Diğer bir dikkat edilmesi gereken nokta ise lisenin ortamının nasıl olduğudur. Yine özgüvenle örtüşen bir konu lisenin ortamıdır. Kişinin kendini rahat ve özgür hissedeceği bir lise ortamında okuması gelişimine katkı sağlayacaktır. Kendine olan güvenini korumasında etkin rol oynayacaktır.

Lise Tercihi Aşamasında Velilerin Rolü

Velilerin lise tercihinde üniversite tercihine göre çocuklarına daha çok destek sağlamaları gerekir. Kendi  kişiliklerini, benlik anlayışlarını yeni yeni oturtan ortaokul öğrencileri desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Etraflarında onları en iyi tanıyanlar da anne ve babalarıdır. Çocukların hangi alanlara daha fazla yönelimleri olduğunu, kişilik gelişimlerini en iyi inceleyecek olan bireyler anne ve babalarıdır. Bu nedenle ebeveynlerin özellikle lise tercihi için çocuklarının gidişatlarını incelemeleri ve tercih konusunda önerilerle desteklerini sağlamaları gerekir. Çocukların kendilerini keşfetmeleri için sorular sormaları, ne istedikleri konusunda çocuklara fırsat tanımaları kendilerini keşfederek doğru lise tercihleri yapmaları için etkili olacaktır.

Lise Tercihi Aşamasında Danışmanlık Almanın Önemi

Liseye geçmeden önce lise tercihi için danışmanlık hizmeti almak öğrencilerin ilerideki eğitim, kariyer hayatı ve sosyal gelişimi için faydalı olacaktır. Aba Psikoloji olarak liseye geçecek öğrencilere verdiğimiz destek daha çok özgüvenlerini korumalarına yöneliktir. Blog yazımızın başında da söz ettiğimiz gibi liseden önce ortaokul döneminde özgüven oluşumu gerçekleşmektedir. Bu nedenle Aba Psikoloji olarak bu dönem özgüveni destekleyici psikolojik destekler vermenin öneminin altını çiziyoruz. Özgüveni destekleyerek kişinin kendini tanımlamasını sağlamanın lise tercihi ve ileriki yıllardaki gelişim için daha verimli olacağını düşünerek lise öncesi bu alana yönelik destekler vermekteyiz.

Read More

Kariyer danışmanlığı birçok kişi tarafından iş hayatına başlamadan önce alınması gereken bir danışmanlık olarak bilinmektedir. Aslında üniversiteye başlamadan önce kariyer danışmanlığı alınması gerekir. Sıklıkla üniversite öğrencileri seçtikleri bölümden ve iş imkanlarından memnuniyetsizlik duymaktadır. Bunu önlemek için üniversiteye gitmeden önce danışmanlık alınmalıdır. Doğru eğitimle doğru zamanda danışmanlık alarak geleceğinizi kendinize uygun yönde şekillendirmek hayat kalitenizi ve mutluluğunuzu arttıracaktır.

Kariyer Danışmanlığı ne Zaman Alınmalıdır?

Kariyer yönetimi lise 1’den itibaren alınması gereken bir danışmanlıktır. Özellikle Lise iki süreci ve lise üçe başlarken ki dönem oldukça önemli. Öğrencilerin kendilerine uygun alan seçimini gerçekleştirmesi gerekiyor. Bu süreçten itibaren öğrencinin kendi yetenekli olduğu alanları tespit etmekle beraber mesleki eğilimini biliyor olması gerekir. Bunun için ise kariyer yönünden danışmanlık gereklidir.

Geç kaldıysanız da ne kadar erken o kadar iyi düşüncesiyle yaklaşmak gerekir. Kariyer yönetimi her zaman alınabilecek bir danışmanlıktır. Eğer üniversite seçim dönemindeki bir öğrenciyseniz de kariyer danışmanlığı almanız bu kritik seçim döneminizde daha sağlıklı tercihler yapmanızı sağlayacaktır.

Meslek Seçimi için Kariyer Danışmanlığı

Kariyer danışmanlığının asıl işlevi kişilerin kendilerini tanımalarını sağlayarak kendilerine uygun mesleği seçmelerini kolaylaştırmaktır. Daha önceki “Üniversite Seçiminden Meslek Seçimine Giden Yol” blog yazımızda mesleğin nasıl seçilmesi gerektiğinden bahsetmiştik. Çoğu kişi kendilerini ve yeteneklerini analiz etmekte zorlanır. Bunun için kişilerin destek alması mühimdir. Bu süreç aslında çeşitli testler ve incelemeler yoluyla yani kariyer için alınan danışmanlık ile kolaylaşabilir.

Üniversite Seçimi için Danışmanlık

Kariyeri etkileyerek bir diğer faktör ise mezun olduğunuz üniversitedir. Çok sevdiğiniz bir alanda okusanız bile üniversitenin eğitim yapısı ve sosyal çevresi geleceğinizi etkileyecektir. Eğer okuduğunuz üniversite karakterinize ve ilgi alanlarınıza uygun değilse mesleki başarınızı etkileyen üniversite başarınız olumsuz etkilenecektir. Doğru üniversiteyi seçmek çevre tarafından tanınan üniversiteyi seçmek değildir. Doğru üniversiteyi seçmek size uygun alanlarda çalışan akademisyenlerin ve kadronun olduğu, üniversite sisteminin karakterinize uygun olduğu üniversiteyi seçmektir. Bu anlamda kariyer yönetimi işinizi kolaylaştıracaktır. Lise döneminde kariyer danışmanlığı alanlar için kariyer danışmanları size uygun olan üniversiteleri de tespit etmektedirler.

Geleceğin Mesleklerine göre Kariyer Danışmanlığı

Kariyer için danışmanlık sadece size uygun olanı seçmekte destek olmaz aynı zamanda geleceğin teknolojisi ve yönelimine uygun seçimler yapmanızı sağlar. Hangi alanda yetenekli olursanız olun eğer ki seçtiğiniz meslek tipi geleceğin yapısına uygun değilse işsiz kalma olasılığınız olacaktır. Teknolojinin hızla ilerlediği dönemlerdeyiz. Birçok insan gücüyle yapılan iş daha şimdiden robotlar yoluyla yapılmaya başladı. Bundan dolayı eğer teknolojinin yönelimini öngörüp eğitim ve kariyer seçimleri yapmazsanız iş bulma sıkıntısı yaşayabilirsiniz. Kariyer danışmanlığı üniversiteden önce size gelecek 30 yılı öngörerek çıkarımlarda bulunur. Böylelikle lisede daha ilerlemek istediğiniz alanı seçmeden geleceğin yöneliminin karakterinizle harmanlanmasıyla doğru, size uygun seçimler yapabilirsiniz. Bu yüzden de üniversiteden önce kariyer danışmanlığı almak geleceğinizi yüksek oranda etkileyecektir.

Read More

Son dönemlerin en çok konuşulan ve merak edilen konusu “ disleksi nedir ” sorusudur. Disleksi, son derece önemli bir konudur. Bu önemi şuradan kaynaklanıyor; özel ve normal eğitimin bir parçası olan özel öğrenme güçlüğü olan çocuklarla uğraşmak ayrıca bir birikim istiyor. Bu çocukların sayısı sanıldığından daha fazla ama gördükleri ilgi ve farkındalık o düzeyde değil. Belki de diyebiliriz ki toplum ve devlet tarafından en az engellilerden bir tanesi öğrenme güçlüğü olan çocuklardır.

Disleksi Ne Demek? Öğrenme Güçlüğü Nedir, Türleri Nelerdir?

Öğrenme güçlüğü deyince ne anlıyoruz? Öğrenme güçlüğünden söz etmek için çocuğun normal zekâsının olduğunu varsayıyoruz. Ama okuma yazmayı hesaplama yetisinin yeterli olmadığını görüyoruz. Hatta okuma sorunu için disleksi dense de bazen yanlış olarak disleksi bütün öğrenme bozukluklarını kapsayacak tarzda kullanılır. Halbuki, yazı bozukluklarını disgrafi veya agrafi,  hesaplama bozukluklarına diskalkuli denir. Ayrıca yine öğrenme bozuklukları kapsamında değerlendirebileceğimiz birkaç konu daha vardır. Sözel olmayan öğrenme bozukluğu diye. İnce motor koordinasyon dediğimiz el becerileri de öğrenilen yetilerdir. Onları ait sorunlar söz konusudur. Fakat ağırlığı daha çok okuma bozukluğu çeker disleksi dediğimiz kısımdır.

Türkçe Dili Üzerinde Disleksi Eğitimi Araştırmaları

Disleksi tanısı aynı zamanda kültürel bazı özellikler gösteriyor. Yani henüz Türkçeye yönelik olarak yapılmış disleksi çalışmaları yeterli düzeyde değildir. Halbuki Türkçe dil olarak diğer dillerden daha farklı bir yapıya sahip ve diğer dillerde gördüğümüz okuma sorunları veya biçimleri Türkçede daha farklı biçimler alabiliyor.

Bunu için bu alanda hem araştırma yapılması gerekiyor hem devletçe bazı çocukların sorunlarına yönelik tedbirler alınması gerekiyor. Aynı zamanda toplum farkındalığının artırılması gerekiyor. Çünkü okuma yazma becerileri Uygar bir birey olmanın en önemli taşlarından mihenk taşlarından birini oluşturuyor.

Disleksi Nedir? Disleksi Belirtileri Nelerdir?

Disleksi nedir ve kendini nasıl belli ediyor? Okuma güçlüğü çocuğun okuduğuna anlayamaması gördüğü sözcükleri sese dönüştürememesi ya da imla hataları tarzında karşımıza çıkıyor. Bu harflerin ya da sözcüklerin karıştırılması tarzında bazen erken dönemde aynı hayali dediğimiz yazı yazması yani tersinden yazması tarzında olabiliyor. İşte yazı bozuklukları kendini okunmaz yazı, kağıdı düzgün kullanamamak, harf hataları, harflerin söylenmemesi veya ek bazı harfler eklenmesi tarzında karşımıza çıkıyor.

Disleksi Olan Ünlüler

Popüler bir niteliğe sahip dünyaca ünlü pek çok kişide okuma sorunu disleksi dediğimiz sorun vardır.  Bunların başında Einstein gelir Tom Cruise ve Jül Sezar gelir. Bunlar gibi aynı şey söyleyen çok sayıda tarihi ve bilimsel şahsiyet bu sorunlara rağmen bunları aşmayı becermiş liderlerdir. Ama herkes bu kadar şanslı değil. Buna istinaden daha güzel bir filmden de söz etmek istiyorum. Tarih zaman fare diye bir Hint filmi; bu tarz güçlü olan çocuk farklı bir öğretmen ve eğitim anlayışı ile karşılaştığında Harikalar yaratmıştır.

Dolayısıyla en verimli sonuçlarının alınabileceği engel gruplarından biri olduğu için üzerinde çok durulması gerektiği düşünülmektedir. Toplumsal farkındalığın artırılması mini ve yoğun çalışmalar yapılması gerektiği de açıktır.

Read More

Üniversite öğrencileri için yorucu bir maratonu tamamladık şimdi sıra üniversite bölümleri hakkında bilgi sahibi olmakta. ÖSYM’nin sitesinde belirttiği tarihe göre sınavın sonuçlarının açıklanmasına bir aydan az bir süre var (28 Temmuz). Çocukların geleceğini yüksek oranda etkileyen üniversite bölüm seçimi üzerinde düşünülerek yapılmalıdır. Daha önce “Sınav Başarısı, Doğru Üniversite ve Doğru Tercihi Ne Kadar Etkiler?” adlı yazımızda  önce bölüm tercihinin yapılarak bölüme göre üniversite seçilmesinin daha verimli olacağından bahsetmiştik. Sınav sonuçlarının açıklanmasında kalan kısıtlı süreyi göz önünde bulundurarak öğrencilerin daha iyi seçimler yapması için bu konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgiler vermek istedik. Bu blog yazımızda üniversite bölümleri seçerken göz önünde bulundurulması gerekenler üzerinde durduk.

Üniversite Bölümleri Meslekler Araştırılarak Seçilmeli

Bölüm seçmek aslında düşünüldüğünden çok daha önemli bir aşamadır. Bölüm seçimi, gelecekte kişinin hayatı boyunca yapacağı mesleği üzerinde etkilidir.. Bundan ötürü önce meslek seçimi yapıp ardından bölüm seçilmelidir. Kişinin karakterine uygun meslekler analiz edildikten sonra karaktere uygun üniversite bölümleri araştırılarak seçilmelidir.  “Hangi bölümü bitirince hangi mesleğe sahip olunuyor?” sorusunun cevabını bilmek gerekir. Doğru seçim yapmak için bölümlerle ilgili araştırmalar yapılarak bölümlerin mesleklerle olan bağlantısı çözülmelidir.

Bölümler Kişinin Karakterine Göre Seçilmeli

Üzerine basa basa söylenmelidir ki aslında bölümünüzü seçerken mesleğinizi seçiyorsunuz. Bu nedenle karakterinize uygun üniversite bölümleri tercih edilmelidir. Size uymayan bir bölümde okumanız hem sıkılmanıza neden olacaktır hem de geleceğinizi kötü etkileyecektir. Bölüm seçimi için kendinizi tanımanız gerekir. Örneğin bir mühendislik bölümü ve tıp arasında fark vardır. Mühendislik bölümlerinden birini seçmeyi düşünenler hesap yapmaktan hoşlanmalıyken tıp alanındakilerin sosyal ilişkilerinin güçlü olması ve insanlara yardım etmekten hoşlanmaları gerekir. Eğer bazı bölümler kafanızı karıştırıyorsa hangi karakterlere ait kişilere hangi bölümler uygundur konusunda bilgi edinmeye çalışın.

Üniversite Bölümleri Üniversiteler Araştırılarak Seçilmeli

İstediğiniz bölümdeki tüm okulları tercih listenizde sıralamanız sizi doğru seçim yapmaktan uzaklaştıracaktır. Genelde bir bölümü bitiren öğrencilerin farklı meslek seçenekleri vardır. Bu meslek seçeneklerine göre üniversiteler de kendilerine eğilim belirlemektedirler. Üniversitesinden üniversitesine değişen, eğitim verirken odaklanılan farklı dersler ve alanlar vardır. Örneğin bir üniversitede mühendislik bölümleri daha çok Ar-Ge çalışmaları üzerinde dururken diğerinde akademik bir eğitim vermeye odaklanmış olabilir. Bir başka örnek olarak, bir üniversitede psikoloji bölümü klinik psikoloji üzerineyken diğerinde daha çok beyin araştırmaları yapmaya odaklanmış olabilir. Özetle üniversite bölümleri seçimi üniversiteden bağımsız düşünülmemelidir. “Daha çok akademik yoldan mı ilerlemek istersiniz yoksa uygulamalı bir alanda mı olmak istersiniz?” bu sorunun cevabını keşfederek daha sağlıklı seçimler yapabilirsiniz.

Read More