Oyun bağımlılığı yaşadığımız yüzyılın en büyük sorunlarından biri. Çocukları, gençleri ve yetişkinleri de etkisi altına alan bu bağımlılık türü pek çok açıdan kişileri olumsuz etkiliyor. İnternet bağımlılığının altında yer alan bu bağımlılık çocuğun gelişimini fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal açıdan olumsuz etkiliyor. Oyuna yönelik bağımlılık çocukta davranışsal ve psikolojik açıdan da olumsuz etkilere yol açıyor.

Telefon, tablet, bilgisayar ve oyun konsolu aracılığı ile erişilen oyunlar, çevrimiçi veya çevrimdışı oynanabiliyor. Çoğunlukla sosyal beceri eksikliği, yalnızlık, özgüven eksikliği, saygı arayışı, kazanma ihtiyacı oyuna yönelimi tetikliyor. Yaz tatilleri gibi çocuğun fazlaca boş vakte sahip olduğu dönemlerde bağımlılığın gelişimini destekliyor. Stres, kaygı gibi çocuğun hoşuna gitmeyen, baş etmekte zorluk yaşanan duygular da oyunla yatıştırılıyor.

Çocuğun rahatlamak için sığındığı bu eğlence platformu zamanla alışkanlık halini alıyor. Zamanla bu alışkanlık kontrol kaybına dönüşüyor ve çocuğun gerçek dünya ile etkileşimi azalıyor. Sokakta akranlarıyla koşup, oynayarak büyüyen, gerçek arkadaşlıklar edinen dünün çocuklarıyla bugünün çocukları arasında fark var. İnternetin ve dijitalleşmenin bu denli yoğun olmadığı yıllarda çocukluğunu yaşayan bugünün ebeveynleri çocukları için endişeli.

Bugünün çocukları birbirini tanımayan insanların yaşadığı şehir kültüründe büyüyor. Sosyalleşebilecekleri güvenli alanlar sınırlı. Küçük yaşlardan itibaren geleceklerine, kariyerlerine yatırım yapmak üzere büyük sorumluluklar üstleniyorlar. Çocuklar deşarj olamıyor. İlgi ve becerilerini bulmak için kurstan kursa taşınmaları gerekiyor. Ancak kimi zaman ailenin vakti veya maddiyatı bu olanakların sağlanmasına yeterli gelmiyor. Dolayısıyla çocuklar vakitlerini geçirmek, sosyalleşmek ve eğlenmek için oyunlara yönelebiliyor.

Oyundan alınan keyif artıkça ve yerini daha iyi bir seçenek doldurmadıkça bağımlılık gelişiyor. Aileler çocuklarının oyun oynamasından bağımlılık ihtimali nedeniyle endişe duyuyor. Ancak her oyun oynayan çocukta bağımlılık gelişmiyor. Bu da bağımlılığın açığa çıkma nedenlerinin bilinmesini ve önlenmesini gerektiriyor. Dijital Çağda Ebeveyn Olmak yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Oyun Bağımlılığı Nedir?

Oyun bağımlılığı, oyunun diğer ilgi alanlarına ve günlük aktivitelere göre daha öncelikli hal alması sonucu gelişmektedir. Oyun oynama üzerinde kişinin kontrolü giderek azalmaktadır. Oyuna ayrılan zamanın sonucunda kişinin hayatında açığa çıkan olumsuzluklara rağmen oyun oynama davranışı devam ettiğinde bağımlılığın geliştiği söylenebilmektedir. Dolayısıyla her oyun oynayan, oyun oynamayı seven ve oyunlarla ilgilenen bağımlı değildir.

https://youtu.be/BEACNm7-M5c

Bağımlılıktan söz edebilmek için;

  • Oyun çocuğun zamanının ne kadarını kapsıyor?
  • Oyun sonucu çocuğun fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimi nasıl etkileniyor?
  • Oyun oynamak veya oyundan mahrum kalmak çocukta hangi duygu, düşünce ve davranışlara yol açıyor? Değerlendirmek gerekmektedir.

Çocuklarda Görülen Oyun Bağımlılığı Belirtileri

Oyun bağımlılığı tanısı almak için aşağıdaki belirtilerin en az 5 ini ve/veya daha fazlasını son bir yıldır taşımak gerekiyor;

  • Video/internet oyunları üzerine aşırı kafa yormak.
  • Oyun oynamadığında kötü hissetmek ya da yoksunluk belirtileri göstermek.
  • Kendini daha iyi hissetmek için giderek daha da artan sürelerde oyun oynamayı istemek.
  • Kendisini kısıtlamaya çalışsa da daha az oyun oynamayı becerememek.
  • Daha önceden severek yaptığı diğer işleri artık yapmayı istememek.
  • Okulda, iş yerinde ya da evde fazla oyun oynamaya bağlı olarak gelişen problemlerle karşılaşmak.
  • Oyun oynama süresini gizlemek için yakınlarına ya da başkalarına yalan söylemek.
  • Kendini kötü hissettiğinde duygu durumunu iyileştirmek için oyun oynamak.
  • Video/internet oyunlarına katılımdan dolayı önemli ilişki, iş, eğitim ya da kariyer fırsatlarını kaçırmak.
  • Hayatının merkezine oyunları koymak,
  • Okul ve ders başarısında gözle görülür düşüş yaşamak,
  • Herhangi bir sebeple oyun oynayamadığında yoksunluk belirtileri göstermek (agresif tavırlar, dürtüsel davranışlar gibi)
  • Okuldaki ya da gerçek hayattaki çevresi ile daha az iletişim kurmak ve/veya sorun yaşamak,
  • Sosyal çevreyi önemsememek, eski arkadaşları ile görüşmek yerine oyunlara yönelmek,
  • Davranışları ve ruh hali; depresyon ve anksiyete gibi sorunları çağrıştırıyorsa bağımlılıktan şüphe edilmelidir.

Oyun Bağımlılığı Çocuğu Nasıl Etkiliyor

Oyun bağımlılığı tüm gelişim alanlarında çocuğu olumsuz etkiliyor. Oynanan oyunun yaşa uygunluğu, içeriği ve verdiği mesaj da çocuğun oyundan ne derece etkilendiğini belirliyor. Çocuğun yaşına uygun olmayan oyunlar kaybetme olasılığını artırıyor bu da çocuğun özgüvenini zedeliyor. Savaş, dövüş gibi zarar verme odaklı oyunlar çocuğun saldırganlık dürtülerini besleyebiliyor.

Çocuk oynadığı oyunlardan etkilenebiliyor, korkabiliyor ve hatta travmatize olabiliyor. Bu korku da çocuğun duygu, düşünce ve davranışlarına yansıyabiliyor. Şiddet içerikli oyunlar çocuğun sorunlarla başa çıkma şekli olarak zorbalığa yönelmesine veya çok çabuk öfkelenmesine neden olabiliyor.

Oyun bağımlılığı sonucu fiziksel şikayetler sıkça yaşanıyor, Bilişsel gelişim de olumsuz etkileniyor

Ekrana uzun süre maruz kalmak baş ağrısı, gözlerde yanma, bulanık görüş gibi sonuçları doğurabiliyor. Uzun süre sabit şekilde hareketsiz kalmak kas tutulmalarına, boyun, sırt ağrılarına ve karpal tünel sendromuna neden olabiliyor. Bağımlılık geliştiğinde çocuklarda oyuna daha fazla zaman ayırabilmek için öz bakım ve hijyen ihmali görülebiliyor.

Pek çok bağımlı çocukta oyun oyuna ara verememe nedeniyle öğün atlama, yetersiz beslenme veya oyun karşısında yemek yeme davranışı görülüyor. Uzun süre bu şartlar altında oyun oynamaya devam eden çocuklarda fizyolojik tepkiler de açığa çıkıyor. Uyku rutini bozuluyor, uyku kalitesi düşüyor.

Yetersiz uyku ve yetersiz beslenme ve hareketsizlik özellikle çocuk ve ergenlerin gelişimini olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla çocuklarda hem fiziksel hem de bilişsel gelişim zarar görüyor. Yorgunluk, uykusuzluk ve beslenme eksikliği çocuğun doğrudan öğrenme kapasitesini olumsuz etkiliyor. Bu çocuklarda zaman yönetimi, dikkati sürdürme ve organize olma becerileri olumsuz etkilenmektedir. Dolayısıyla okul başarısı ve öğretimden alınan verim düşmektedir.

Çocuklar oyun oynamaya ara vermekte ve zamanı organize etmekte güçlük yaşadıkları için ödevlerini yapmakta zorlanırlar. Oyun bağımlılığı sonucu öz disiplin azalır. Üstelik çocuklar bu sorumluluk kaybının yol açacağı sonuçlardan kaçınmak için zamanla yalana da başvurabilirler. Düşük sınav sonuçlarının veya ödevlerini yapmamış olmasının nedeni olarak gerçek olmayan gerekçeler sunabilirler.

Hareketsizlik, yetersiz beslenme, yorgunluk ve uykusuzluk sonucu baş dönmesi, göz kararması, dikkat konsantrasyon güçlüğü görülebiliyor. Çocuklarda gerginlik, çabuk sinirlenme, dürtüsel davranışlar da görülebiliyor.

Bağımlılık sonucu empati zedeleniyor ve sosyal ilişkiler zayıflıyor

Sanal ortamda gereğinden fazla bulunmak özellikle çocuk ve ergenlerde empati yoksunluğuna da neden oluyor. Oyun bağımlılığı sonucunda çocuğun sosyal yaşamı da olumsuz etkilenmektedir.

Çocuklar oyun oynayabilmek için sadece derslerini, öz bakımlarını veya uyku, beslenme ihtiyaçlarını aksatmazlar. Aileleriyle geçirdikleri zamanı, arkadaşlarını, sosyal etkinliklere katılımlarını da aksatırlar. Dolayısıyla zamanla yalnızlaşırlar ve bu yalnızlık da bir süre sonra oyun oynama ihtiyacını körükler.

Oyun bağımlılığı maddi kayıpları da tetikliyor

Bir diğer olumsuz etki ise bağımlılığın maddi boyutudur. Oyun bağımlılığı sadece internet kullanımı ile sınırlı değildir. Çevrimiçi oyunlar özellikle bağımlılık düzeyindeki kullanıcıları sıklıkla oyun içinde güçlendirici eklentiler satın almaya yönlendirmektedir.

Kazanmayı kolaylaştıracak araçlar, koruyucu kıyafetler, silahlar veya fazladan oyun hakkı, can satın almak gibi. Sıklığı ve ayrılan bütçe artış gösterdikçe bağımlılığın maddi külfeti de artmaktadır. Alınan eklentilerin dışında oyun konsolu, kolu, çevrimiçi kulaklık, mikrofon gibi parçalarında sık sık yenilenmesi gerekebilmektedir.

Kimi çocuklar kaybetmeyi kabullenemeyip oyun içerisinde öfkelenebilmekte ve eşyalara büyük zararlar verebilmektedir. Aileler yaşadıkları üzüntü ve çaresizlik hissi ile çocuğun yol açtığı hasarı hemen gidermeye çalışabilmektedir. Tüm bunlar ailenin bağımlılık nedeniyle maddi sıkıntılar yaşamasına neden olabilmektedir.

Oyun Bağımlılığı Neden Gelişir?

Oyun bağımlılığı gelişmesinin altında birden fazla neden ve etken yer alabilmektedir. En büyük etken ailesel faktörlerdir. Aile içi iletişim eksikliği, hatalı ebeveyn tutumları, aile içi şiddet her tür bağımlılık gelişimini tetikleyebilir. Çocuk aile içerisinde veya sosyal yaşamında kendisini geride kalmış, ikinci planda hissediyorsa bağımlılık gelişebilir. Çocuk oyunda kazanarak sanal ortamda aradığı saygınlığı yakalayabilir.

Fiziksel görünümünden veya sosyal becerilerinden memnun olmayan bir çocuk sanal ortamda olmak istediği biri gibi davranabilir. Kendisini yarattığı sanal karakter gibi güçlü, başarılı ve beğenilen biri gibi hissedebilir. Bu duyguyu daha sık hissedebilmek için oyunda giderek artan şekilde daha fazla zaman geçirebilir. Baskıcı- otoriter tutumla yetişen veya aşırı korumacı ailede büyüyen çocuklar için kendi hayatlarının kontrolü ebeveynlerindedir.

Çocuk oyun içerisinde kontrolün tamamen kendisinde olduğunu hissettiğinde bu duygudan keyif alacaktır. Yoğun stres altında olan, sıklıkla olumsuz olaylara maruz kalan çocuk oyunu bir kaçış olarak görebilir.

  • Oyun olumsuz duygu ve düşüncelerden kaçmak için kullanılabilir.
  • Çocuk oyun aracılığı ile kendini bir grubun, topluluğun parçası gibi hissedebilir.
  • Sosyal beceri eksikliği çocuğun sanal arkadaşlıklarla arkadaş ihtiyacını karşılamasını sağlayabilir. Bu arkadaşlıktan alınan keyif bağımlılığı tetikleyebilir.
  • Rekabetçi kişilik oyun bağımlılığı gelişmesine neden olabilir.
  • Öz saygı ve özgüven eksikliği bağımlılığı tetikleyebilir.
  • Ailenin çocuğa yeterli zaman ayırmayışı, çocuğun ilgisiz kalması bağımlılığa yol açabilir.
  • Akran zorbalığı, fiziksel, duygusal veya sözel şiddete maruz kalmak oyunun değerini artırabilir.

Oyun Bağımlılığı Nasıl Önlenebilir, Ailelerin Çocuğa Yaklaşımı Nasıl Olmalı?

Öncelikle aileler çocuğun dijital oyun oynamasının önüne geçemeyeceklerini kabul etmeliler. Çocuğun teknoloji çağında internetten veya dijital kaynaklardan uzakta yetiştirilebilmesi mümkün veya sağlıklı değil. Çocuklar bu kaynakları oyun dışında öğrenmek, sosyalleşmek, araştırmak gibi pek çok faydalı amaçla da kullanabiliyor. Dolayısıyla burada çocuğu mahrum bırakmak veya cezalandırmak yerine çocuğa sağlıklı kullanım alışkanlığı kazandırmak gerekiyor.

Aile Bireyleri Çocuğa Sağlıklı Rol Model Sunabilmeli

Aileler çocuklarına öncelikle kendi dijital kaynak kullanımları ve oyun oynama davranışlarıyla rol model olmalılar. İnternet, telefon, televizyon karşısında gereğinden fazla zaman harcayan ebeveyn çocuk için olumsuz model oluşturacaktır. Ebeveynlerin veya diğer kardeşlerin oyuna zaaflarının olması, oyunla fazla zaman geçirmesi de çocuk için zararlıdır. Aile mutlaka çocuğa etkili zaman geçirme becerisi kazandırmalı ve fırsatlar sunmalıdır.

Çocuğun İlgi ve Beceri Alanları Keşfedilip Desteklenmeli

Çocuğun gerçek arkadaşlıklar kurabileceği, gerçek oyunlar oynayabileceği ortamlar oluşturulmalıdır. Çocuğun oyun dışında da ilgisini çekebileceği, becerilerini geliştirebileceği faaliyet alanları keşfedilmelidir. Sanata, müziğe, spora ilgisi veya becerisi varsa desteklenmelidir. Tiyatro, sinema, seyahat, kültür gezileri, sosyal aktiviteler, kurslar, atölye çalışmaları gibi faaliyet alanları araştırılmalıdır. Tüm etkinlikler çocuğun yaşıyla uyumlu olmalıdır. Aile aktivite planlarken mutlaka çocuğun da fikrini almalıdır.

Oyun Bağımlılığı Çoğunlukla Hatalı Ebeveyn Tutumlarının Sonucu Olarak Gelişmektedir

Hatalı ebeveyn tutumları varsa aile mutlaka tutumunu Hoşgörülü, destekleyici ve demokratik tutumla değiştirmelidir. Aile içi iletişim sorunları veya şiddet durumu söz konusu ise mutlaka psikolojik destek alınmalıdır. Aile içi iletişim sağlıklı düzeye taşınmalıdır. Çocuğun oyun seçimleri eleştirilmemeli ancak çocuğun yaşına, gelişimine uygun olmayan oyunlar çocukla değerlendirilmelidir. Çocuğun keyif alabileceği, gelişimine katkı sağlayacak oyun alternatifleri araştırılmalı ve çocuğun seçimine sunulmalıdır.

Oyun çocuklara ödül veya ceza olarak sunulmamalıdır. Çocuğun oyun süreleri belli olmalı, ne sıklıkla mola vermesi gerektiği takip edilmelidir. Çocuğun oyun oynama alışkanlığı üzerinde oto kontrol kazanması desteklenmelidir. Çocuk oyun oynamak için doğru zamanı, oyun oynama süresini, sıklığını belirleyebilir düzeyde kalabilmelidir.

Aileler, çocuklarında oyun bağımlılığı gelişmemesi için iletişim şekilleri, ebeveyn tutumları ile çocuklarının özgüvenini ve özsaygısını desteklemelidirler. Çocuk fiziksel, duygusal, bilişsel veya davranışsal sorunlar yaşıyorsa, arkadaş edinemiyor ve okul başarısı düşüyorsa mutlaka profesyonel destek alınmalıdır. Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Read More

Hayali arkadaş kavramı aile ve çevre tarafından çoğunlukla endişe verici bulunur. Oysa ki çocuğun dünyasında hayali bir arkadaşın varlığı oldukça sağlıklı ve normaldir. Ancak her çocukta hayali arkadaşlığın görülmemesi, ailelerin çocuklarının farklı olduğunu düşünmelerine neden olmaktadır. Sanılanın aksine çocuğun dünyasında hayal ürünü bir arkadaşın belirmesi çocuğun yaratıcılığının, hayal gücünün ve zekasının bir ürünüdür.

Pek çok açıdan çocuk için olumlu etkisi olan hayali arkadaşlığın görülme nedenleri, zamanı, sıklığı gibi değişkenler çocuktan çocuğa farklılık göstermektedir. Çoğunlukla hayali bir arkadaşın varlığı çocuğun yalnızlık çektiğini, sosyal ilişki kuramadığını düşündürür. Bir anlamda bu doğru olsa da çocuk yalnızlığıyla başa çıkmak için yaratıcılığını kullanmaktadır. Aynı zamanda gerçek bir arkadaşla kuracakları iletişimi hayali arkadaşı ile kurmaktadır.

Bu da çocuğun sosyal becerisinin olduğunu göstermektedir. Çocuk hayal gücüne, yaratıcılığa ve sosyal beceriye sahiptir ancak bunu kullanacak gerçek sosyal ortamlardan bir sebeple uzaktır. Bu uzaklığın nedeni ebeveyn tutumu, yaşanılan çevre ve koşullar olabilir. Pandemi, yaşanan çevrede akranların olmayışı, tek çocuk olmak gibi.

Dolayısıyla hayali arkadaş sahibi olmak çocuğun dünyasında oldukça doğal bir yaratımdır. Peki hayali arkadaşlık nedir ve neden gelişir? çocuklar bu arkadaşlığa neden ihtiyaç duyuyor? Hayali arkadaşa sahip olmak kaç yaşına kadar normal kabul edilir? Aileler bu arkadaşlık ilişkisine nasıl yaklaşmalılar? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşacağız.

Hayali Arkadaş Nedir?

Hayali arkadaş çocuğa, oyunlarında, eğlendiği veya korktuğu anlarda eşlik eden çocuğun duygu ve düşüncelerini paylaşabildiği zihinsel imgedir. Bu arkadaş çocuğun sevdiği bir çizgi karakter, okuduğu kitaplardan bir kahraman, sevdiği bir hayvan olabilir. Ya da bu arkadaş çocuğun daha önce hiç görmediği ve tamamen zihninden ürettiği bir kişi olabilir. Kimi zamanda çocuğun tanıdığı, sevdiği bir kişi olabilir.

Çocuk tanıdığı veya tanımadığı bu kişiye isim verir. Çocuk arkadaşına roller, duygu ve düşünceler yükler. Bunlar çoğunlukla çocuğa ait olan duygu ve düşüncelerdir. Çocuk, hayali arkadaşıyla zaman geçirirken tıpkı gerçek bir arkadaşlık ilişkisindeki gibi davranır. Kimi zaman birlikte eğlenir ve gülerler, kimi zaman ise anlaşamaz ve küserler. Arkadaşıyla sesli olarak sohbet edebilir, ona kızabilir. Nasıl olduğunu, neler yaptığını sorabilir.

Hayali arkadaşının dünyasında olup bitenle ilgili kendi ailesine bilgiler verebilir. Arkadaşının kardeşini, evcil hayvanını, yaramazlıklarını, ailesine anlatabilir. Bu öykülerin büyük çoğunluğunda çocuğun kendi hayat deneyimleri yer almaktadır. Bu sayede çocuk yaşantısının bir benzerini başka çocuklarında yaşadığını düşünerek rahatlar. Üstelik ailesinin veya çevresinin bu öykülere vereceği tepkiyle de kendini daha iyi veya daha kötü hissedebilir.

Çocuk hayali arkadaş aracılığıyla başa çıkamadığı çatışmaları, stresi, korku ve kaygıları dışa vurur. Üstesinden gelebilmek için arkadaşıyla sohbet eder, oyun oynar. Çocuğun zihninde kurduğu bu hayali arkadaşlık onun için son derece değerli ve gerçekçidir. Ancak bu arkadaş her zaman bir hayal ürünü de olmak zorunda değildir. Kimi zaman çocuk oyuncak bir bebeğini, pelüş ayısını ve benzeri de arkadaşı olarak seçebilir.

Oyunlarında bu oyuncağa arkadaşı olarak rol verir. Beraber masaya oturur, tuvalete gider. Ona da yemek yedirir, tuvaletini yaptırır. Alışverişe, parka onunla gitmek isteyebilir. Üşüdüğünü düşünüp üzerini örtebilir, uykusunun geldiğini söyleyip onu uyutabilir. Geceleri beraber uyumak isteyebilir.

Hayali Arkadaş Ne Zamana Kadar Normal Kabul Edilmeli?

Çocuğun dünyasında hayali arkadaş sembolik oyunun görülmeye başladığı 2 yaş dolaylarında açığa çıkar. Bu dönem aynı zamanda çocuğun dil becerisinin geliştiği ve kendini sözel olarak ifade edebildiği dönemdir. 2-7 yaş aralığında çocuklar sıklıkla veya ara ara hayali arkadaşlarından bahsedebilirler. Çocuğun birlikte oyun oynayıp sohbet edebileceği gerçek arkadaşları olmaya başladıkça hayali arkadaşın ortaya çıkma sıklığı da azalacaktır.

Kimi zaman bu gerçek arkadaşlığın yerini televizyon, tablet, telefon almaktadır. Bu durumda da çocuk oyun arkadaşı ihtiyacını ekran aracılığıyla yapay olarak doldurmaktadır. Ancak dijital ekran kullanımı çocuğun hem hayal dünyasını köreltmekte hem de interaktif etkileşim olmadığı için çocuk karşılığı olan bir ilişki geliştirememektedir. Bu durum da çocuğun sosyal gelişimini örselemektedir.

Bu nedenle dijital ekrana maruz kalma süresi özellikle ilk çocukluk döneminde sınırlı ve kontrollü olmalıdır. Çoğunlukla hayali arkadaşlar 6 yaş dolaylarında kendiliğinden kaybolurlar. Çocuk arkadaşının uzun bir tatile gittiğini ve artık gelmeyeceğini söyleyebilir. Artık görüşmediklerini veya küstüklerini söyleyebilirler. Çocuk direk hayali arkadaşından bahsetmeyi bırakıp gerçek arkadaşlarından bahsetmeye başlayabilir.

Hayali arkadaşlık 6-7 yaştan sonra hala devam ediyorsa mutlaka değerlendirme için profesyonel destek alınmalıdır.

Çocuklar Neden Hayali Arkadaş Edinir? Hangi Çocuklarda Bu Arkadaşlık Daha Sık Gözlenir?

Hayali arkadaşlık 2-7 yaş aralığındaki tüm çocuklarda görülebilir. Ancak görülme sıklığı aşağıdaki durumlarda daha fazladır;

  • İlk ve tek olarak büyüyen çocuklarda (çocuk evin ilk çocuğu, ev içerisinde başka kardeş ya da akran yok)
  • Hayal gücü gelişmiş, yaratıcılığı yüksek olan çocuklarda
  • Televizyon, tablet, telefon gibi dijital ekrana maruz kalma süresi sınırlı olan çocuklarda
  • Dışlanan, arkadaş edinemeyen veya arkadaşlık kurabileceği ortamlardan uzak kalan çocuklarda
  • Sosyal yönü güçlü olan ama sosyalleşme imkanı olmayan çocuklarda (okula gitme yaşı gelmemiş, okul öncesi eğitime başlamamış, yaşadığı çevrede akranı olmayan çocuklar)
  • Aşırı korumacı ebeveyn tutumları nedeniyle koruyup, kollanan çocuklarda
  • Eve yeni bir kardeş gelmesi, taşınma, boşanma, okul değişikliği, yas, travma gibi çocuğun stres yaşadığı durumlarda
  • Baskıcı-otoriter veya umursamaz, ilgisiz ebeveyn tutumlarıyla yetişen çocuklarda,
  • Pandemi nedeniyle sosyal ilişkilerin sınırlı olduğu ortamlarda büyüyen çocuklarda hayali arkadaş sıkça görülmektedir.

Hayali Arkadaş Edinmenin Çocuk İçin Faydaları Nelerdir?

Hayali arkadaşlık çocuğun dünyasında pek çok açıdan iyileştirici ve destekleyici rol oynuyor. Çocuk hangi konuyla ilgili hayali bir arkadaşa ihtiyaç duyuyorsa bu arkadaşlık çocuğun ihtiyacını doyuruyor. Hayali arkadaş edinmenin çocuk için faydalarını aşağıdaki gibi sayabiliriz.

  • Çocuklar bu arkadaşlık ile başa çıkma becerilerini geliştiriyor.
  • Hayal güçleri gelişiyor.
  • Olumsuz duygu ve düşüncelerini daha sağlıklı yollarla ifade etmeyi öğreniyorlar.
  • Hayali arkadaşlık aracılığıyla çocuklar korkularını, kaygılarını, olumsuz deneyimlerini ifade edebiliyorlar.
  • Daha kolay sosyalleşebiliyor, daha az içe kapanık oluyorlar.
  • Paylaşmayı, takımla uyum içerisinde olmayı öğreniyorlar.
  • Saldırganlık, öfke veya pasif agresif davranışlar daha az görülüyor.
  • Empati kurabiliyor, başkalarının da isteklerine ve duygularına saygı duymayı öğreniyorlar.
  • Daha özgüvenli, girişken davranışlar sergileyebiliyorlar.
  • Dili kullanma becerileri ve kelime hazineleri gelişiyor.
  • Karar verme, sorumluluk alma, sebep-sonuç ilişkisini öğrenme gibi kazanımlarda da çocuğa katkı sağlıyor.
  • Uyku düzeni, tuvalet eğitimi, yeme düzeni gibi önemli gelişim ve öğrenme evrelerinde çocuğun adaptasyonunu kolaylaştırıyor. Çocuk çok daha kolay rutin oluşturabiliyor.
  • Kardeş kıskançlığı, boşanmış ailede çocuk olmak, yas, travma gibi olumsuz deyimlerde çocuğun başa çıkmasını kolaylaştırıyor. Karanlık, yalnızlık, böcekler, hayvanlar gibi çocuğun varsa korkularının üstesinden gelmesine yardım ediyor.

Hayali Arkadaş Edinen Çocuğa Ailenin Yaklaşımı Nasıl Olmalı?

Aileler hayali arkadaşı kabul etmekte zorlanabilmektedir. Bu arkadaşlığın bir sorunun habercisi olduğuna yönelik inançları çocuğun hayaline karşı çıkmalarına neden olabilmektedir. Kimi aileler çocuğun arkadaşını yok sayar ve çocuğa da onun gerçek olmadığını ispat etmeye çalışırlar. Kimi aileler çocuğa kızıp, böyle şeylerden bahsetmesini yasaklamaktadır. Oysa hayali arkadaş fırsat verildiğinde çocuğun iç dünyasını görmenin, dinlemenin en verimli yoludur.

Aileler çocuğun arkadaşıyla ilgili anlattıklarını ilgiyle dinlemeliler. Bu arkadaşlıkla ilgili sorular sormak, arkadaşı tanımaya çalışmak oldukça önemlidir. Bu yaklaşım çocuğun dünyasını keşfetmenin dışında çocuğa da kendini iyi hissettirir. Çocuk yaptığı bir yanlışı, yaşadığı kötü bir deneyimi, korkusunu, kaygısını arkadaşının deneyimiymiş gibi ailesine anlatabilir. Kırılan bir oyuncağı için “Ben kırmadım, arkadaşım Eylül kırdı” diyebilir.

Kaybettiği bir eşyası için “ben kaybetmedim Eylül kaybetti” diyebilir. Küçük kardeşini kıskanan bir çocuk “Eylül’ün kardeşi var ve Eylül onu hiç sevmiyormuş.” Diyebilir. Burada aile cezalandırma, suçlama, utandırma, kızma gibi olumsuz yaklaşımlar sergilememelidir. Çünkü çocuk zaten bu duygu veya davranışının hissettirdiklerinden mutlu değildir. İçinde yaşadığı bu çatışmayla başa çıkmaya çalışmaktadır ve ailesinin ne tepki vereceğinden de korkmaktadır.

Ailenin olumsuz yaklaşımı çocuğun korkularının veya olumsuz düşüncelerinin daha da gelişmesine neden olacaktır. Eylül’ün kardeşini sevmiyor olmasına ailenin vereceği tepki çocuk için kendi kardeşiyle ilişkisini tayin edecektir. Ailenin çocuğa “Olur mu öyle şey, kardeş hiç sevilmez mi” demesi çocuk için hayal kırıklığıdır. Aile çocukla alay etmemeli, arkadaşına yönelik verdiği bilgilere gülmemeli veya imalarda bulunmamalıdır.

Aile çocuğun anlattıklarına saygı ve ilgi göstermeli, merak ettiğini ve inandığını çocuğa hissettirmelidir. Ailenin pozitif yaklaşımı çocuğun kendisini, duygu ve düşüncelerini değerli ve kabul edilebilir bulmasını sağlayacaktır. Çocuk ailenin tepkilerine göre ailenin de sınırlarını öğrenmiş olacak. “Arkadaşımın bu davranışı kabul ediliyorsa benim davranışım da edilebilir.” gibi.

Çocuk Psikolojisinde Oyun ve Oyuncağın Önemi ve Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuğun Hayali Arkadaşının Yerini Zamanla Gerçek Arkadaşlar Almalı

Aile çocuğun sosyalleşebileceği ortamlar yaratarak gerçek arkadaşlıklar kurmasına yardımcı olmalıdır. Okul öncesi eğitim, oyun grupları, parklar çocukların arkadaşlık edinmesi için elverişli ortamlardır. Yine çocuğun akranlarıyla bir arada olabileceği sosyal aktiviteler ve etkinlikler de planlanabilir. Çocuğun ilgi ve beceri alanlarına yönelik kurslar da arkadaşlık geliştirebilmesine destek olacaktır. Kardeş veya kuzenler, akran grubundan akrabalar da çocuğun sosyal etkileşim ihtiyacını karşılamasını sağlayacaktır.

İçerisinde bulunduğumuz pandemi koşulları nedeniyle çocukların sosyal etkileşim ortamları son derece kısıtlandı. Aileler bu dönemde ekstra güçlükler yaşayabiliyorlar. Bu dönemde ev içerisinde anne babanın ve varsa diğer aile üyelerinin çocukla etkin zaman geçirmesi de oldukça önemlidir. Oyun Terapisi Nedir? Çocuk ve Aileler için Faydaları ve Sağlıklı Bir Birey Yetiştirebilmek İçin Aile İçi İletişim Nasıl Olmalı? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Hayali Arkadaş Ne Zaman Zararlı Hale Gelir?

Çocuğun hayali arkadaş ilişkisi 6-7 yaşından sonra da devam ediyorsa aile çocuğun arkadaşına yönelik söylemlerini iyi değerlendirmelidir. Artık bu yaştan sonra çocuk gerçek arkadaşlıklar kurmalı, sosyal çevresinde akranlarıyla arkadaşlık geliştirebilmelidir. Eğer çocuk okulda veya yaşadığı sosyal çevre içerisinde arkadaşlık kuramıyorsa bir uzmandan destek almak düşünülmelidir. Çocuğun duygu, düşünce ve davranışları üzerinde hayali arkadaşının yönlendirici hükmü varsa destek alınmalıdır.

Çocuk, istenmeyen davranışlarda bulunuyor ve bunları hayali arkadaşının yaptırdığını söylüyorsa mutlaka bir uzmanla görüşülmelidir. Çocuğunuzun uzayan hayali arkadaşlığı varsa ve artık gelişimine zarar verdiğini gözlemliyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Aynı şekilde çocuğunuza hayali arkadaşlık konusunda nasıl yaklaşacağınızı bilmiyorsanız da ebeveyn olarak destek alabilirsiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu ile çocukluk çağı problemlerine yönelik çalışmalar yapmaktadır. Uzayan hayali arkadaş ilişkisi de çalıştığımız konular arasında yer almaktadır. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız alternatif psikoterapi yöntemleriyle danışanlarımızın hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Hedefe göre sınava hazırlanmak veya sınav sonucuna göre hedef belirlemek sıklıkla karşılaşılan sınava hazırlanma yöntemleridir. Ancak bu yöntemlerden biri hazırlık sürecinin verimliliğini olumlu yönde etkilerken bir diğeri verimliliği düşürmektedir. Henüz hedef belirlememiş olan, hangi mesleğe yöneleceğini bilmeyen öğrenciler çoğunlukla sınav sonucuna göre karar vermektedir. Hedefe belirledikten sonra sınava hazırlanan öğrenciler ise performanslarını hedeflerine göre ayarlayabilmektedir.

Peki başarı elde etmek için hangisi daha doğru? Bu yazımızda sınava hazırlık sürecinde uygulanan her iki durumu da avantaj ve dezavantajlarıyla değerlendireceğiz. Başarılı ve Mutlu Bir Kariyer İçin Alan Seçimi Yaparken Dikkat Edilmesi Gerekenler ve “Hangi Mesleği Seçmeliyim Bilmiyorum!” Karar Verme Sürecinde Dikkat Edilmesi Gerekenler Neler? yazılarımıza da bakabilirsiniz.

Sınav Sonucuna Göre Hedef Belirlemek

Sınav sonucuna göre hedef belirlemek sınava hazırlık sürecinde iki farklı etkiye neden olabiliyor. Bir kısım öğrenciler sınava hazırlık yaparken hangi mesleğe yöneleceğine karar vermekte zorluk yaşıyor. Ancak seçimleri her ne olursa olsun kendileri için doğru olanı ve iyi bir eğitim alabilecekleri üniversiteyi seçmek istiyorlar. Dolayısıyla da sınava hazırlanırken üniversiteyi ve bölümü seçebilecekleri puanı almaya yönelik çalışıyorlar.

“Puanım ne kadar yüksek olursa seçimlerimde o kadar özgür olurum.” Düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bu bakış açısı motivasyonlarını, dikkat sürelerini veya zaman yönetimi gibi başarıyı etkileyen faktörleri olumlu yönde etkiliyor. Bu noktada da hedefe göre sınava hazırlanmak ile aynı etkiye yol açıyor.

Ancak bir yanda da herhangi bir hedefi veya geleceğe yönelik beklentisi olmayan öğrenciler var. Ailelerin meslek seçimi konusunda baskıcı tutumu, ailenin beklentileriyle öğrencinin isteklerinin uyuşmaması da buna neden olabiliyor. Dolayısıyla belirsizlik, hedefsizlik ve aileyle yaşanan çatışmalar sınava hazırlık sürecini ve sınav sonucunu olumsuz etkiliyor. Öğrencinin içsel motivasyonu düşüyor, dikkat ve konsantrasyon güçlükleri yaşanıyor.

Zaman yönetimi zorlaşıyor, verimlilik azalıyor, erteleme davranışı alışkanlık haline gelebiliyor. Sınav yaklaştıkça yeterli hazırlığı olmayan ve sonuca yönelik olumsuz düşünceleri olan çocuklarda sınav kaygısı gelişiyor.

İçsel Motivasyon Düşüyor

Yetersiz motivasyon başarıyı ve üretkenliği engelleyen en büyük etkenlerden biridir. Kariyerinde başarı elde etmek isteyen her yaştan bireyin performans gösterebilmesi için motivasyona ihtiyacı vardır. Harekete geçmek için ihtiyaç duyulan içsel güç ve motivasyona ancak doğru adımlar uygulanarak sahip olunabilir.

Hedefsizlik veya yanlış hedefe yönelmek, özgüven eksikliği, zamanı verimli kullanamamak, fazla iş üstlenmek, işleri ertelemek motivasyon kaybına yol açmaktadır. Ayrıca performansımıza ve potansiyelimize yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerimiz, kendimizi daha iyisine layık görmememiz de motivasyonumuzu zedelemektedir.

Bireyin beklentileriyle, hayalleriyle uyumlu, karakteriyle örtüşen, ilgi, beceri alanlarına hitap eden hedefinin olması motivasyonunu artıracaktır. Hedef belirlerken kendi seçimimizi yapabiliyor olmamız, hayatımızla ilgili karar mekanizmasını elimizde tutmamız önemli. Bir hedef kişinin kendisiyle ne kadar örtüşürse o hedefe ulaşma arzusu o kadar yüksek olacaktır. Bu sayede hedefe giden yolda karşılaşılacak engelleri aşmak, yorgunlukla baş etmek ise daha kolay olacaktır. Dolayısıyla da hedefe göre sınava hazırlanmak öğrenciler için avantaj sağlıyor.

Bu nedenle doğru hedef belirlemek motivasyon için oldukça önemlidir. Ancak doğru hedef belirlemekle herhangi bir hedef belirlemek aynı şey değildir. “Üniversite okumayı istemek” bir hedeftir. Ancak bu hedef kişi için yeterli motivasyonu taşımamaktadır. Yeterince yapılandırılmamış bir hedef ise en ufak bir olumsuzlukta motivasyon eksikliği kaynağı olacaktır.

Motivasyon Eksikliği Nedenleri, Sınava Hazırlanırken Motivasyon Artırma Teknikleri ve Motivasyon ve Pygmalion Etkisi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Dikkati Odaklamak ve Dikkat Dağıtıcılarla Başa Çıkmak Zorlaşıyor

Herhangi bir hedefi olmayan öğrenciler için sınava tempolu bir disiplin içerisinde hazırlanmak kolay değil. Sınava hazırlık süreci maraton koşmak gibidir. Bu maraton başarılı olmak isteyenler için disiplinli çalışmayı ve günden güne tempoyu artırmayı gerektirir. Ancak hedefi olmayan bireylerde disiplin sağlamak veya tempoyu artırmak için kişiyi harekete geçirecek motivasyon eksiktir. Dolayısıyla dikkat kolayca dağılabilir.

Uzun süre dikkati verimli şekilde sürdürmek, dikkat dağıtıcılarla başa çıkmak da kolay olmayacaktır. Böyle bir durumda öğrencilerde sıklıkta erteleme davranışı görülmekte ve bir alışkanlık haline gelebilmektedir. Erteleme alışkanlığı konuların birikmesine ve sınav yaklaştıkça zaman baskısının artmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla da hedefe göre sınava hazırlanmak öğrenciler için avantaj sağlıyor.

LGS’ye Hazırlanırken Dikkat Dağınıklığı İle Başa Çıkma Önerileri, Dikkat Egzersizleri ile Verimli Ders Çalışma ve Sınava Hazırlanırken Dikkati Toparlamak İçin Yardımcı Teknikler yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Zaman Yönetimi Becerisi Olumsuz Etkileniyor

Hedefsizlik beraberinde zaman yönetimi güçlüklerini getiriyor. Dikkat dağıtıcılarla baş etmek, keyfi öteleyememek verimli zaman kullanımını zorlaştırıyor. Öğrenciler “nasılsa daha çok zaman var” düşüncesiyle veya “çalışsam da istediğim bölümü seçemeyeceğim.” Ve benzeri nedenlerle çalışmayı öteliyorlar. Dolayısıyla sınav yaklaştığında biriken konuları yetiştirmek, konular yetişse bile yeterli soru pratiği geliştirmek mümkün olmuyor.

Zamanı yönetemeyen öğrencilerde çoğunlukla sınav kaygısı gelişiyor. Yetersiz hazırlık ve sınav kaygısı birleştiğinde öğrencilerde sınava yakın veya sınav sonrası süreçte gelecek kaygısı açığa çıkıyor. Dolayısıyla da hedefe göre sınava hazırlanmak öğrenciler için daha büyük avantaj sağlıyor. Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri ve LGS Yaklaşıyor Etkili Zaman Yönetimi ile Eksiklerinizi Tamamlayabilirsiniz yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Gelecek Kaygısı Artıyor ve Sınav Kaygısı Gelişiyor

Gelecek kaygısı belli bir hedefi olmayan, karar vermekte zorlanan çoğu bireyde görülüyor. Öğrenciler hedef belirlemekte zorlansalar da iyi bir gelecek için iyi bir kariyer inşa etmeleri gerektiğini biliyorlar. Sahip oldukları potansiyele yeterince inanmamaları, hedeflerinin olmayışı, yeterli imkana sahip olmadıklarını düşünmeleri öğrencilerin motivasyonlarını düşürüyor. Gelecek Kaygısı Meslek Seçimini Etkiliyor ve Üniversite Öğrencilerine Gelecek Kaygısı ile Başa Çıkma Önerileri yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sınav kaygısı ise çoğunlukla ailenin ve çevrenin gerçekdışı beklentileri sonucunda açığa çıkıyor. Öğrenci bu beklentileri karşılamak istemiyor veya karşılayabileceğine inanmıyor. Hayal kırıklığına uğratmak istemeyen veya başarısızlığı kişiliğe atfedilen bir değer olarak gören gençler kaygı yaşıyor. Ayrıca sınava yetersiz hazırlık yapmak ve hedef belirlememek de sınav kaygısını besliyor. Dolayısıyla da hedefe göre sınava hazırlanmak öğrenciler için avantaj sağlıyor.

Gençler Neden Sınav Kaygısı Yaşıyor? Ve Sınav Kaygısı Sınav Başarısı İçin Faydalı Hale Nasıl Getirilir? yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Hedefe Göre Sınava Hazırlanmak

Hedefe göre sınava hazırlanmak bireyin performansını ve motivasyonunu doğrudan etkiliyor. Belirlenen hedef öğrencinin potansiyeliyle ne kadar uyumluysa alınan sonuçtan memnuniyet de o kadar fazla oluyor. Belli bir hedefi olan öğrenci sınava hazırlık sürecini stratejik şekilde planlayabiliyor. Zamanı yönetmekte, dikkat dağıtıcılarla başa çıkmakta zorluk yaşamıyor. Hedefi olan ve bu hedefe ulaşmayı arzu eden öğrenciler içsel motivasyon geliştiriyor.

Sınava hazırlık sürecindeki zorluklar veya aksaklıklar performanslarını etkilemiyor. Aksine hatalarından ders alarak daha başarılı olmak için organize olabiliyorlar. Ancak burada da önemli bir ayrım var; “belirlenen hedef öğrencinin kendi hedefi mi? Bu hedefi belirlerken nelere dikkat edildi? İyi bir kariyer planlaması yapıldı mı?”

Eğer belirlenen hedef öğrencinin hedefi değil de ailenin veya okulun yönlendirmesi ise başarı oranı düşüyor. İyi bir hedef belirlemek için mutlaka bireyin karakterine, ilgi ve becerilerine, ihtisas alanına bakmak gerekiyor. Ancak bu koşullar değerlendirilerek bir hedef belirlendiğinde doğru bir yönelim yapılabilmiş oluyor. Hedefe göre sınava hazırlanmak amaca ulaşmayı kolaylaştırıyor. Ancak öğrencilerin meslek seçimi yaptığı dönem oldukça zorlu bir dönem.

Ergenlik, meslek seçimi, okul başarısı gibi pek çok zorlayıcı faktör kişinin karar verme sürecini etkiliyor. Dolayısıyla pek çok öğrenci için sonucu görmeden bir hedefe yönelmek zor olabiliyor. Bu durumda da öğrencilerin mutlaka sınav sonrası rahat tercih yapabilmesini ve yerleşme olasılığını artıracak oranda plan almayı hedeflemesi gerekiyor.

Hedefe Göre Sınava Hazırlanmak için Kariyer Danışmanlığı Alabilirsiniz

Sınava hazırlık sürecinde kariyer danışmanlığı almak hedefe göre sınava hazırlanmak dışında akademik başarıyı ve kariyer gelişimini destekliyor. Aba Psikoloji olarak uzman kadromuzla danışanlarımıza ihtiyaç duydukları konularda psikolojik destek sağlıyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz.

 

Read More

Pedagog ve çocuk psikoloğu arasındaki farklar çoğu ebeveyn tarafından bilinmemektedir. Çocuk psikiyatri alanı da merak edilmektedir. Aileler özellikle çocuklarını bir uzmanla görüştürmeye ihtiyaç duyduklarında tercih yapmakta zorluk yaşamaktadır.

Aileler söz konusu çocukları olduğunda tüm seçimlerinde en iyiyi tercih etmeye özen gösterirler. Bu özen özelliklede söz konusu çocuğun hayatına doğrudan etki edecek konularda daha da ön plana çıkmaktadır. Okul, öğretmen, doktor, psikolog, psikolojik danışman gibi. Çünkü tüm bu saydıklarımız çocuğun gelişiminde aile ve kimi zaman aileden çok daha büyük etkilere sahiptir.

Çocuğun gelişiminin doğru yönlendirilmesinde, varsa yaşadığı zorlukların üstesinden gelinmesinde, doğru teşhis ve tedavinin uygulanmasında doğru kişilerle çalışmak oldukça önemlidir. Bu nedenle aileler çoğunlukla seçim yaparken zorlanmakta, referans aramakta bu süreçte de kimi zaman geç kalabilmektedirler. Oysa çocuklarla ilgili pek çok konu ihmal sonucunda tedavi süresinin uzamasına neden olmaktadır.

Tedavinin uzamasının yanı sıra çocuğun çocukluk yılları da pek çok alanda zorlanım yaşadığı yıllara dönüşmektedir. 2 yaş itibariyle çocukların benlik gelişimi başlamaktadır. 2 yaş sendromu, tuvalet eğitimi, kardeş kıskançlığı, okul fobisi ve benzeri çocukluk çağı sorunları görülmektedir. Bu nedenle ailelerin çocuk psikolojisi üzerine bilgi edinme ihtiyacı artmaktadır.

Pedagojik kitaplar, deneyimli başka ailelerin önerileri bir noktaya kadar ailelerin ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Ancak başa çıkmakta ve yönetmekte zorluk yaşanan çocukluk çağı problemlerinde ailelerde profesyonel destek ihtiyacı doğmaktadır. İhtiyaç halinde ise ailelerin sorduğu ilk soru “çocuğumu hangi uzmana götürmeliyim?” olmaktadır.

Peki çocuğun yaşadığı ve ailenin farkına vardığı bu sorunu bir pedagog mu, çocuk psikoloğu mu yoksa çocuk psikiyatristi mi çözebilir? Bu 3 ayrı branş birbirinin işini yapabilir mi veya hangi noktalarda birbirlerinden ayrılır? Uzman seçerken aileler en çok nelere dikkat etmelidir? Yazımızda tüm bu konularla ilgili merak ettiklerinize ulaşabilirsiniz.

Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Psikiyatristi Kimdir?

Halk arasında sıklıkla birbirinin yerine kullanılsa da pedagog ve çocuk psikoloğunun iş tanımı aynı değildir. Dolayısıyla yaptıkları iş gibi aldıkları lisans eğitimleri de birbirinden farklıdır. Çocuk psikiyatristleri de çocukla çalışmasına rağmen görev, yetki ve uygulama açısından oldukça farklıdır.

Pedagog Kimdir, Ne İş Yapar?

Pedagog, kelime anlamı itibariyle eğitim bilimcidir. Ülkemizde 1982 yılı öncesinde üniversitelerde Pedagoji bölümü yer almaktaydı ve buradan mezun olanlara pedagog unvanı verilmekteydi. Bu unvan günümüzde hala kullanılsa da 1982’de çıkan yasa ile artık pedagoji mezunu verilmemektedir. Dolayısıyla çocuk eğitim bilimcisi anlamına gelen bu unvana sahip bireyler bir psikolog veya psikiyatrist değildir. Çocuklarda görülen psikolojik problemlerle çalışma yetkileri yoktur.

Günümüzde pedagog olmak için doğrudan eğitim alınabilecek bir lisans programı bulunmamaktadır. Öncelikle üniversitelerin Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik veya Çocuk Gelişimi bölümlerinden lisans derecesi ile mezun olunmalıdır. Ardından psikoloji bölümünde yüksek lisans veya doktora yapılması gerekmektedir.

Pedagoglar okul ortamında psikolojik danışman ve rehber olarak çalışabilirler. Öğrencilerin eğitim süreçlerinin daha verimli olması için çalışmalar yaparlar. Uyguladıkları test ve envanterlerle öğrencilerin bilişsel gelişimlerini takip edebilirler. Dikkat dağınıklığı, uyum ve davranış sorunları, çocukluk çağı sorunlarıyla ilgili tespitlerini aile, öğretmen ve okulla paylaşabilirler. Böylece tanı ve tedavi için aileyi erkenden yönlendirebilirler.

Ailelere, öğretmenlere çocukla nasıl iletişim kurulması gerektiğiyle ilgili rehberlik yapabilirler. Okul çağı sorunlarına yönelik çocukla çalışabilirler. Bireysel çalışmaların yanı sıra grup çalışmaları yapabilirler. Eğitim materyallerini, kitapları, afişleri, öğrencilere sunulan basılı veya dijital tüm içerikleri pedagojik açıdan değerlendirebilirler. Resmi kurumlar için rapor hazırlayabilirler. Okul öncesi eğitim kurumlarında, özel sektörde, okullarda ve KPSS’ye girerek devlet kurumlarında çalışabilirler.

Çocuklara ve ailelere danışmanlık yapabilir, eğitimler verebilirler. Sertifikasyonuna katıldıkları testlerin uygulayıcısı olabilirler. Çocuklarda Mahremiyet Eğitimi, Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi, Çocuklarda Regresyon ve Nedenleri ve Başarılı Çocuklar Yetiştirmek İçin Ödüllendirme Nasıl Olmalı? yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuk Psikoloğu Kimdir, Ne İş Yapar?

Pedagog ile çocuk psikoloğunun sıklıkla karıştırılması gibi çocuk psikoloğu ile çocuk psikiyatristleri de karıştırılmaktadır. Çocuk psikoloğu ile psikiyatristi eğitim alt yapıları, yetki ve uygulama alanları açısından farklılık göstermektedir.

Çocuk psikoloğu olmak için üniversitelerin Eğitim veya Fen Edebiyat fakültelerinden mezun olmak gerekir. Ardından mutlaka çocuk gelişimi ve gelişim psikolojisi üzerine yüksek lisans ve/veya doktora yapmak gerekmektedir. Psikiyatristler ise tıp fakültesinden mezun olmaktadır ve bu noktada da en önemli ayrışma sağlanmaktadır. Çocuk psikoloğu tanı koymaz veya tedavi amacıyla ilaç yazamaz. Tanılama ve ilaç tedavisi çocuk psikiyatrisinin yetkisindedir.

Çocuk psikologları bireysel görüşme, aile görüşmesi yapabilir. Oyun terapisi, resimlerle çalışma, kum terapisi, test ve envanter uygulamaları ile çocukla çalışabilir. Kukla, masal terapi gibi yardımcı çalışmalardan faydalanabilir. Psiko eğitim ve psikoterapi uygulamaları yapabilirler. Bu nedenle çocukla ilgili tüm psikolojik süreçlerde aileler çocuk psikoloğu ile görüşebilir. Eğer psikiyatrik bir tedavi gerekliyse psikolog, psikiyatrist yönlendirmesi yapacaktır.

Aynı şekilde psikiyatristler de çoğunlukla tanılama sonrasında ilaç tedavisi ile birlikte psikoterapi için çocuk psikoloğuna yönlendirme yapacaktır.

Çocuk psikoloğu hangi konular üzerine çalışır;

  • Bağlanma sorunları,
  • Ayrılık anksiyetesi,
  • Okul fobisi,
  • Alt ıslatma sorunları (Enürezi, Enkoprezi)
  • Kardeş kıskançlığı,
  • Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite,
  • Öğrenme güçlükleri,
  • Uyum ve davranış problemleri,
  • Kaygı ve korkular,
  • Yas,
  • Sözel, fiziksel, duygusal ve cinsel İstismar,
  • Benlik gelişimi, özgüven, özsaygı üzerine çalışmalar,
  • Psikolojik konuşma bozuklukları,
  • Tikler,
  • Yeme bozuklukları,
  • Uyku bozuklukları,
  • Boşanmış aile ve çocuk,
  • Hatalı ebeveyn tutumları,
  • Aile içi iletişim kazaları ve şiddet,
  • Travma,
  • Akran zorbalığı,
  • Sosyal anksiyete,
  • Tırnak yeme,
  • Depresyon,
  • Okul başarısızlıkları,
  • Gelişim dönemlerine yönelik sorunlar, 2 yaş sendromu, tuvalet eğitimi, memeyi bırakma, yatak ayırma gibi. Çocuklarda Tuvalet Eğitimi ve Ailelere Öneriler, Kıyaslama ve Rekabet Çocukları Nasıl Etkiliyor? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sınav kaygısı gibi bebeğe, çocuğa ve ergene yönelik tüm konularla çocuk psikoloğu çalışabilir. Bu konuların büyük bir kısmı pedagog eşliğinde de çalışılabilir. Ancak peadagogların çalışma alanı danışmanlık ve eğitim üzerinedir. Psikolojik teşhis ve tedavi için mutlaka çocuk psikoloğu ile çalışılmalıdır. İlaç tedavisi ise sadece psikiyatrlar tarafından yapılabilmektedir.

Çocuk psikologları okul öncesi eğitim kurumlarında, okullarda, hastanelerde çalışabilmektedir. Rehberlik ve araştırma merkezlerinde, rehabilitasyon merkezlerinde ve çocuk esirgeme, sosyal hizmetler gibi devlet kurumlarında çalışabilmektedirler. Kendi danışmanlık merkezlerini açabilir, bir psikiyatrist eşliğinde de çalışabilirler.

Oyun Terapisi ve Çocukluk Çağı Problemleri ve Çocukluk Depresyonu İhmal Edilmemeli!, Fiziksel, Duygusal, Sözel Şiddete Maruz Kalmak Çocuğun Dünyasını Nasıl Etkiliyor? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuk Psikiyatristi Kimdir, Ne İş Yapar?

Pedagog ile çocuk psikiyatristi arasında oldukça büyük farklar bulunmaktadır. Çocuk psikiyatristi tıp eğitimini tamamlamış ve ardından çocuk-ergen ruh sağlığı alanında uzmanlaşmış kişidir. Çocuğun ruhsal, bilişsel, akademik ve sosyal alanlardaki tüm zorlukları çocuk psikiyatrisinin kapsamındadır. Çocuk psikologları da bu kapsamda çalışmaktadır ancak psikiyatristin en önemli farkı gerekli olması halinde reçete yazabilecek yetkiye sahip olmasıdır.

Tanı koyma ve ilaç yazma yetkisi sadece psikiyatriste aittir. Çocuk psikiyatri doktoru aynı zamanda tanı koymak için klinik gözlemin dışında kan tahlili, radyolojik tetkik ve görüntüleme talep edebilir. Hastanede yatış kararı alabilir. Çocuğun eğitim şekline veya alması gereken raporlara yönelik resmi yazı yazabilir, yönlendirme yapabilir. Psikiyatrist psikoterapi eğitimi alması halinde tanı ve ilaç tedavisinin yanı sıra psikoterapi de uygulayabilir.

Psikiyatristlerin tanı koyduğu ve sıklıkla çalıştığı konular aşağıdaki gibidir. Gerekli durumlarda çocuk psikoloğu ile ortaklaşa çalışmaktadırlar.

  • Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu
  • Otizm
  • Teknoloji ve internet de dahil olmak üzere tüm bağımlılık türleri
  • Depresyon
  • İntihar düşünceleri ve girişimleri
  • Kaygı (sosyal anksiyete, sınav kaygısı gibi)
  • Yalan söyleme hastalığı
  • Travma
  • Fobiler
  • Psikosomatik şikayetler
  • Uyum ve Davranış Bozuklukları
  • Öğrenme bozuklukları (Disleksi vb)
  • Obsesif kompulsif bozukluk (takıntılar)
  • Tik bozukluğu
  • Okul fobisi
  • Kişilik sorunları
  • Uyku sorunları
  • Gelişimsel gerilik
  • Alt ıslatma, dışkı kaçırma, organik olmayan kronik kabızlık (Enkoprezis, Enürezis)
  • Yeme problemeleri (Anoreksiya, bulimia gibi)
  • Konuşma bozuklukları (Kekemelik, geç konuşma vb)
  • Akran zorbalığı
  • Cinsel gelişim ve cinsel kimliğe yönelik, cinsellikle ilgili sorunlar
  • Dissosiatif bozukluk
  • Zeka geriliği
  • Üstün zekalılık
  • Psikoz (şizofreni vb) ve bipolar bozukluklar
  • Genetik kökenli psikolojik rahatsızlıkların takibi ve teşhisi

 

Düşük Akademik Başarının Nedeni Öğrenme Güçlüğü Olabilir, Öğrencilikte Obsesif Kompulsif Bozukluk yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Pedagog, Psikolog ve Psikiyatrist Seçiminde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Özellikle büyük şehirlerde çocuklar apartman dairelerinde akranlarından uzakta sınırlı sosyal etkileşim içerisinde büyümektedir. Çoğunlukla anne ve babanın çalışıyor olması, çocuklarla beraber geçen zamanın azalmasına neden olmaktadır. Aileyle yeterli zamanı geçiremeyen, akranlarıyla sosyalleşemeyen, teknoloji ve dijital kaynakların etkisi altında kalan çocukların psikolojik destek ihtiyacı duyması kaçınılmazdır. Bu nedenle ailelerin erken yaşlardan itibaren çocuklarına psikolojik destek sunması önemlidir.

Bir çocuğun psikolojik destek alması için büyük sorunlarının, uyum ve davranış problemlerinin, travmalarının olması gerekmez. Çocuğun güçlü ve zayıf yönlerinin belirlenmesi, ilgi, beceri alanlarının keşfedilmesi, gelişiminin desteklenmesi için de gereklidir. Kimi zaman ailenin karakteristik özellik olarak ele aldığı davranışlar psikolojik sorunların belirtisi olabilir.

Ailenin gözünden kaçan pek çok konu psikolojik destek sonrası açığa çıkabilmektedir. Bu nedenle ihtiyaç olsun veya olmasın çocukların düzenli olarak psikolojik danışmanlık hizmetinden faydalandırılması önerilmektedir. Bu doğrultuda okul öncesi kurumlarda ve okullarda yer alan psikolojik danışman ve psikologlardan destek alınabilir. Belediyelerde, özel hastanelerde, devlet hastanelerinde, özel danışmanlık merkezlerinde görev alan pedagog ve/veya psikologlardan destek alınabilir.

Ancak aileler mutlaka bir uzman seçerken uzmanın eğitim geçmişine, çalışma alanlarına ve mesleki tecrübesine bakmalıdır. İyi bir pedagog, psikolog veya psikiyatrist iyi bir eğitimin dışında danışanına güven veriyor olmalıdır. Özellikle ücretli danışmanlık alınacaksa mutlaka uzmanla ön görüşme yapılmalı ve çocuğun problemi onun çalışma alanını kapsıyor mu öğrenilmelidir. Bu ön görüşme maddi kayıp yaşamamak ve zaman kaybetmemek için önemlidir.

Ayrıca çocuğun da birden fazla kişiyle görüşmesinin, tekrar tekrar aynı sürece maruz kalmasının önüne geçilir. Her uzmanın çalışma konusu ve çalışma grubu farklı olabilir. Bir pedagog ağırlıklı okul öncesi grubuyla çalışırken diğeri okul çağı çocuklarına yönelik daha deneyimli olabilir. Dolayısıyla bilgi sahibi olmak tedavi sürecinde yetkin olmak için yeterli değildir.

Pedagog, psikolog veya psikiyatrist arayışı içerisindeyseniz ön görüşme için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Aba Psikoloji olarak uzman kadromuzla danışanlarımıza ihtiyaç duydukları konularda psikolojik destek sağlıyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz.

Read More

Bahar yorgunluğu, bireyin üzerinde bıraktığı fiziksel ve psikolojik etkilerle üretkenliği ve iyi hali olumsuz etkiliyor. Mevsimsel yorgunluk ihmal edildiğinde kronik yorgunluğa dönüşüyor. Yorgunluk beraberinde motivasyonu, verimliliği, zaman yönetimini, dikkati ve düşünce şeklimizi de olumsuz etkiliyor. Baharın yol açtığı bu etki özelliklede sınava hazırlık sürecindeki öğrencileri olumsuz etkiliyor.

Bahar dönemi, sınav tarihlerinin yaklaştığı ve dolayısıyla öğrencilerin tempoyu artırması gereken önemli bir dönem. Adeta sınav maratonundaki son düzlük. Ancak yaşanan yorgunluk hali öğrencilerin performansına yansıyor ve gerekli önlemler alınmadığında da sonucu olumsuz etkiliyor. Bahar yorgunluğu nedir ve neden gelişir? Belirtileri nelerdir? Yorgunluğun olumsuz etkileriyle başa çıkmak için neler yapılabilir? yazımızda detaylarıyla paylaşacağız.

Özellikle pandemi döneminde kapalı alanlarda daha fazla bulunmamız bahar yorgunluğunu daha yoğun hissetmemize yol açıyor. Faydalanmak için Pandeminin Olumsuz Etkileri ve Verimli Zaman Geçirme Önerileri yazımıza da bakabilirsiniz.

Bahar Yorgunluğu Nedir ve Nasıl Gelişir?

Mevsim dönüşlerinde meydana gelen mevsimsel değişiklikler hepimizin hatta tüm canlıların yeni koşullara adapte olmasını gerektiriyor. Havanın ısınması veya soğuması, ağaçların çiçek açması veya dökmesi, mevsimlere göre değişen meyve ve sebzeler gibi bizlerde de değişiklikler oluyor. Kıyafetlerimiz değişiyor, güneş ışıklarına maruz kaldığımız süreler değişiyor. Gündüz gece yani aydınlık ve karanlık süreleri farklılaşıyor. Dolayısıyla tüm bu değişimler bizi de etkiliyor.

Metabolizmamız, uyku düzenimiz, ruh halimiz, hormonlarımız değişiyor. Özelliklede büyük şehirlerde insanlar bu değişikliklere uyum göstermekte daha fazla zorlanıyor. Havada baharın etkisiyle artan negatif iyonların olumlu etkisi şehirleşmenin etkisiyle insanların doğadan alacağı faydayı azaltıyor.

Büyük şehirlerdeki ulaşım ağı, sanayi, yüksek yapılar ve ışıklandırmalar havadaki negatif yüklü iyonların etkisini azaltıyor. Toprağa yeterince temas edememek, artan nem oranları, mevsimsel farklılıklar ve kapalı alanlarda uzun süre kalmak fiziksel ve psikolojik yorgunluğu artırıyor.

Özellikle artan nem fiziksel yorgunluğu tetikliyor. Artan nem akciğerlere oksijen taşıyan burun, boğaz yollarındaki ödemi artırıyor. Akciğere yeterince oksijen girmemesi ise diğer organların oksijen tüketimini azaltmak için damarların büzülmesine neden oluyor. Bu da vücuda giren oksijenin azalmasına dolayısıyla enerjinin de azalmasına neden oluyor. Kan damarlarındaki büzüşme sonucunda mide, kalp, ciğerler, cilt, troidler olumsuz etkileniyor. Bahar mevsiminde ülser gibi mide sorunları artış gösteriyor.

Kalp krizleri ve hipertansiyon artıyor. Ciltte kuruluk ve saç dökülmeleri artıyor. Damarlardaki daralma sonucu yaşanan oksijen azlığı halsizliğe, yorgunluğa, denge kayıplarına, baş dönmesine ve baş ağrısına yol açıyor. Depresif kişilerde ve kronik hastalığı olan bireylerde olumsuz etkiler daha fazla görülüyor. Artan nem özellikle eklem rahatsızlıklarını, solunum yolu hastalıklarını, romatizmayı ve kalp rahatsızlıklarını tetikliyor.

Çabuk öfkelenme, depresif duygu durum, anksiyete, stresle başa çıkamama gibi olumsuz psikolojik sorunlarda da artış gözleniyor. Dikkat dağınıklığı, unutkanlık da bu dönemde artabiliyor. Bahar yorgunluğu farklı hastalıklarla karıştırıldığında tedavi ihmal edilebiliyor. Yine önemsenmeyen mevsimsel yorgunluk kronik yorgunluk haline gelebiliyor. Ergenlerde Depresyon: Aileler Nelere Dikkat Etmeli? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Bahar Yorgunluğu Belirtileri Nelerdir?

Bahar yorgunluğu fiziksel, davranışsal ve duygusal belirtilerle kendini belli etmektedir. Belirtiler farklı hastalıklara yönelik semptomlarla benzerlik göstermektedir.

  • Enerji kaybı, çabuk yorulma, harekete geçmekte zorlanma,
  • Motivasyon kaybı, isteksizlik,
  • Erteleme davranışı,
  • İştahta değişiklik; az yeme veya daha çok yeme isteği.
  • Uyku düzeninde bozulma, sabah yataktan kalkmak istememe, sürekli uyuma isteği.
  • Dikkat dağınıklığı,
  • Unutkanlık,
  • Fiziksel ağrı hissi; kas ve eklem ağrıları, tutukluklar gibi belirtiler görülmektedir.

Bahar Yorgunluğu Sınava Hazırlık Sürecini Nasıl Etkiliyor?

Bahar yorgunluğu en başta öğrencilerin enerjisini düşürüyor ve üretkenliklerini azaltıyor. Öğrenciler bu dönemde organize olmakta ve zamanı yönetmekte zorlanıyorlar. Dikkatleri kolayca dağılıyor, dikkat dağıtıcılarla baş etmekte zorlanıyor ve konsantrasyon güçlüğü yaşıyorlar. Bu da verimli ders çalışma alışkanlıklarını olumsuz etkiliyor.

Bahar dönemi öğrencilerin çalışma tempolarını artırması gereken bir dönem. Sınava az bir zamanın kalması özellikle konu tekrarlarını bitirip soru çözme adetlerinin artmasını gerektiriyor. Öğrenciler bu dönemde sınav süresini daha verimli kullanabilmek için bol soru çözmeli, hızlı ve verimli okuma becerilerini artırmalılar. Zorlandıkları konulara geri dönüp eksiklerini tamamlamalılar. Okuma Alışkanlığı Kazanmak Sınav Başarısı Getiriyor yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Sınav öncesi dönem iyi bir dikkat süresi, zaman yönetimi, verimli çalışma ve organize olabilme becerisi gerektiriyor. Bahar yorgunluğu yaşayan ve bu yorgunlukla başa çıkmakta zorlanan öğrenciler ise ihtiyaç duydukları tempoyu yakalamakta zorluk yaşıyor. Bu durumda da motivasyon ve verimlilik azalıyor. Temponun düşmesi ve verimliliği azalması sınava hazırlık sürecine doğrudan etki ediyor.

Eskiye oranla daha az soru çözen veya beklentiyi karşılayamayan öğrencinin sınava yönelik olumsuz düşünceleri artıyor. “Başarısız olacağım, geride kalacağım, hata yapacağım, bildiklerimi de unutacağım” gibi. Bu da sınav kaygısının gelişmesine yol açıyor. Sınav Algınızı Değiştirin: Başarısızlık Nedeni Sınava Yönelik Olumsuz Düşünceler Olabilir ve Sınav Kaygısı Sınav Başarısı İçin Faydalı Hale Nasıl Getirilir? yazılarımızdan faydalanabilirsiniz.

Dikkatin dağılması öğrencilerin denemelerde basit hatalar yapmalarına neden olabiliyor. Üstelik havanın ısınması, evde kalmayı da daha zor hale getiriyor. Sokakların kalabalıklaşması gençlerinde evde zaman geçirmesini ve masa başında çalışmasını zorlaştırıyor. Sınava Hazırlık Sürecinde İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı ile Başa Çıkma Önerileri, yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sınava Hazırlık Sürecinde Bahar Yorgunluğu ile Başa Çıkma Önerileri

Sınava hazırlık sürecinde bahar yorgunluğu ile başa çıkmak için zaman yönetimi, dikkati sürdürme, verimli çalışma becerilerinin geliştirilmesi gerekiyor. Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Öneriler ve LGS Yaklaşıyor Etkili Zaman Yönetimi ile Eksiklerinizi Tamamlayabilirsiniz yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz. Dikkate yönelik yaşadığınız zorluklar için Dikkat Egzersizleri ile Verimli Ders Çalışma ve Sınava Hazırlanırken Dikkati Toparlamak İçin Yardımcı Teknikler, LGS’ye Hazırlanırken Dikkat Dağınıklığı İle Başa Çıkma Önerileri yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Ayrıca stres ve sınav kaygısı ile başa çıkma becerilerinin de geliştirilmesi gerekiyor. Motivasyon kazanmak da mevsimsel yorgunluğun olumsuz etkilerini azaltıyor. Motivasyon ve Pygmalion Etkisi ve Sınava Hazırlanırken Motivasyon Artırma Teknikleri yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Tüm bunların dışında aşağıdaki önerilerimizin dikkate alınması da yorgunluğun sınava hazırlık sürecini olumsuz etkilemesini engelliyor.

Beslenmenizi Yeniden Düzenleyin

Bahar yorgunluğu ile başa çıkmak için fiziksel yorgunluğu engelleyecek, enerjiyi artıracak şekilde beslenmenin düzenlenmesi gerekiyor. Beslenme uzmanları özellikle B ve C vitamini açısından zengin besinleri ve bol su tüketmeyi öneriyor. Protein açısından zengin besinler tüketirken, karbonhidrat alınımının da sınırlandırılması gerekiyor. Enerji veren sağlıklı besinler, yulaflar, meyve ve sebzeler günlük besin listesine dahil edilmelidir.

Paketli, hazır gıdalar yerine ev yapımı, taze ürünlere ağırlık verilmelidir. Günlük ortalama 2, 2.5 litre su tüketilmelidir. Kahve ve çay tüketimine de dikkat edilmelidir. Çok fazla karbonhidrat ağırlıklı öğünler tüketmek vücutta uyku ve yorgunluk haline sebep olmaktadır ayrıca dikkatsizliği arttırmaktadır. Bu yüzden karbonhidrat ağırlıklı beslenmemeye özen gösterilmelidir.

Rafine edilmiş tahıllar yerine, tam buğdaylı, çavdarlı, yulaflı ve kepekli rafine edilmemiş tahıllar tercih edilmelidir. Beslenmeye mutlaka kahvaltı öğünü de dahil edilmelidir. Uyku saatine yakın yemek yenilmemeli, akşam saatlerinde alınan gıdaların sindirimi kolay besinler olmasına dikkat edilmelidir. Yağlı, sindirimi zor, ağır besinler özellikle geç saatlerde tüketilmemelidir.

Zeytinyağlılar, ızgara, haşlama ve buharda pişen yemekler tercih edilmelidir. Koyu demlenmiş çaylar yerine bitki çayları tercih edilmelidir. Kan sayımı yaptırmak ve doktor önerisiyle takviye vitaminler kullanmak da faydalı olabilmektedir.

Uyku Düzeninizi Oluşturun

Bahar yorgunluğu çoğunlukla uykuya karşı koyamama, uykudan uyanmakta zorluk yaşama ile kendini göstermektedir. Bu dönemde gereğinden fazla uyumak, erken uyuyup geç uyanmak veya verimli uyku sürelerinin dışında uyumak görülebilir. Gereğinden fazla uyumak yorgunluğu pekiştirmektedir. Fazla uyuduğunuzda dinlenmek yerine kendinizi daha da yorgun hissedebilirsiniz.

Yaşadığınız bu yorgunluk hissi ve uykuya yönelik düzensizlikle baş etmek için uyku öncesi rutini oluşturun. Bu rutin hem uykuya geçişinizi hem de stresle başa çıkmanızı kolaylaştıracaktır. Uykudan önce duş almak veya meditasyon yapmak fiziksel yorgunluğu azaltmaktadır ve uykuya geçişi kolaylaştırmaktadır. Nefes egzersizleri yapmak ve hayal kurmak da kişinin kendisini daha iyi hissetmesini sağlamaktadır.

Uykuya geçişi kolaylaştıracak sözsüz müzikler dinlemek ve/veya kitap okumak da uykuya geçişi kolaylaştırmaktadır. Uyumadan önce okunan son şey zihin tarafından çok daha iyi işlenmektedir. Bu nedenle sınava hazırlık sürecinde gün içerisinde öğrenilen veya öğrenmekte zorlanılan bilgilerin uyku öncesi özetlenmesi öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır. Uyku öncesi mutlaka dijital ekran kullanımı sıfırlanmalıdır.

Egzersiz Hayatınızın Önemli Bir Parçası Olsun

Bahar yorgunluğu ile başa çıkmanın önemli bir diğer yolu da fiziksel egzersizi artırmakdır. Yorgunluk hissederken bunu başarmak zor gibi gelse de basit egzersizlerle günden güne hareket kapasitesi artırılabilmektedir. Doğada hafif tempolu yürüyüş yapabilir veya evde bir uygulama aracılığı ile olduğunuz yerde yürüyebilirsiniz.

Evde yine bir uygulama veya video aracılığı ile pilates, yoga yapabilirsiniz. Ekipmana ihtiyaç duymaksızın yapabileceğiniz bu sporları dilerseniz ekipmanlarla da zenginleştirebilirsiniz. Günde 20-25 dakika yapacağınız yürüyüş ya da egzersiz oldukça iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

Spor sayesinde kaslarınızın gelişmesini sağlayacak ve bu sayede daha esnek ve dinç olabileceksiniz. Uzun süre masa başında çalışmanın yol açtığı bel, boyun ağrıları, tutukluklar yaptığınız egzersizler sayesinde azalacak.

Bahar yorgunluğu sonucu açığa çıkan yorgunluk hissi de egzersizlerle minimuma inmiş olacak. Zumba gibi eğlenceli ve temposu yüksek sporlar da enerjinizin yükselmesini destekleyecektir. Kendinize uygun egzersizi bularak bugünden başlayarak harekete geçebilir hem fiziksel hem psikolojik sağlığınıza katkıda bulunabilirsiniz.

Bahar Yorgunluğu Yaşamamak için Doğada Zaman Geçirebilir ve Nefes Egzersizleri Öğrenebilirsiniz

Bahar yorgunluğu yaşamanın önemli bir nedeni de uykudan uyanan doğanın canlılığına eşlik edememektir. Tabiatımız doğayla iç içe olmak isterken okullarda, evlerde veya iş yerlerinde kapalı kalmak enerjimizi düşürüyor. Oysa doğada olmak negatif enerjiyi boşaltmaya, pozitif enerji yüklenmeye destek oluyor. Doğada sakinleşiyor, dinginleşiyoruz.

Doğada zaman geçirmek, kısa yürüyüşlere çıkmak, toprağa değmek, toprakla uğraşmak bizleri adeta rehabilite ediyor. Doğada zaman geçiren kişilerin dikkat süreleri artıyor, stresle başa çıkmaları kolaylaşıyor. Öfke ve negatif duygular daha az açığa çıkıyor.

Nefes egzersizleri de bahar yorgunluğu ile başa çıkmayı ve daha iyi hissetmeyi desteklemektedir. Uygulamaktan keyif alacağınız bir nefes egzersizini öğrenebilirsiniz. Güne başlarken, gün içerisinde herhangi bir zamanda veya uyku öncesinde uygulayabilirsiniz. Mindfulness çalışmaları da bahar yorgunluğu ile başa çıkmanızı kolaylaştıracaktır. Tüm bu yöntemler sınava hazırlık sürecinde mevsimsel yorgunluğun olumsuz etkilerini minimuma indirmenizi destekleyecek.

Yine de Bahar yorgunluğu ile başa çıkmakta zorlanıyor, önerilerimizle de üstesinden gelemiyorsanız psikolojik destek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.  Aba Psikoloji olarak danışanlarımıza ihtiyaç duydukları konularda psikolojik destek sağlıyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz.

Read More

Oyun terapisi çocuğun, iç dünyasını oyun ve oyuncak aracılığı ile terapiste sunduğu terapi modelidir. Çocuk sözel şekilde ifade etmekte zorlandığı çatışmaları kurduğu oyun ve seçtiği oyuncaklarla oyun terapisinde sahneler. Çocuk olumsuz deneyimlerini, korku ve kaygılarını, başa çıkmakta zorlandığı duygu ve düşüncelerini oyuna getirir. Oyun terapisti ise çocuğun terapi odasına getirdiği konuları oyun ve oyuncakların kullanımı üzerinden ele alır.

Terapist uyguladığı terapi modeline göre terapi odasında yer alır ve çocukla iletişim kurar. Oyunun değerlendirilmesi, oyuncak seçimi, sınırlar, çocukla kurulan ilişki terapi modeline göre farklılaşmaktadır. Ancak terapistin ekolü ne olursa olsun çocukla güvene dayalı bir ilişki kurması son derece önemlidir.

Oyun çocuğun dilidir, oyuncaklar ise çocuğun kendini ifade etme biçimidir. Çocuk dilediği ve fırsat bulduğu her ortamda oyun oynar ve oynadığı sürece kendini ifade eder. Çocuk, oyun yoluyla iyileşir, öğrenir, gelişir, sosyalleşir.  Terapiyi önemli kılan çocuğun oyun içerisinde söylemekte olduklarını duyabilmek için orada olan bir terapistin olmasıdır.

Oyun terapisi çocuk kadar aile için de önemlidir. Oyun terapisti terapi sürecine aileyi de dahil etmekte ve aileyi bilgilendirmektedir. Aile, terapi içerisinde açığa çıkan duygu, düşünce ve zorlanımları terapist aracılığı ile fark eder. Aile içi ilişkiler, yaşam koşulları, ailenin tutumu gibi çocuğun dünyasını olumsuz etkileyen faktörler terapi aracılığı ile değiştirilebilir. Aile çocuğa nasıl ulaşacağını, onunla nasıl iletişim kuracağını öğrenir.

Çocuğun söyleyemediklerini duymak, davranışlarının altında yatan nedenleri öğrenmek ailenin de çocukla ilişkisini ve iletişimini etkiler. Bu yazımızda oyun terapisi nedir, türleri nelerdir? Bu terapiye göre çocuğa yönelik hangi konular üzerine çalışılabilir? Oyun terapistinin rolü nedir? ve aileler için faydaları nelerdir? Konularını ele alacağız.

Oyun Terapisi ve Çocukluk Çağı Problemleri yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Oyun Terapisi Nedir?

Oyun terapisi, oyun ve oyuncaklar aracılığı ile çocuğun duygu, düşünce, çatışma ve ihtiyaçlarını ifade etmesine yarayan özel bir terapi türüdür. Bu terapi modeli çocuğun sembolik oyun oynayabildiği yani 2-11 yaş aralığında kullanılmaktadır. Oyun terapisi için çocuğun dil gelişiminin olması koşul değildir. Ancak çocuğun sembolik oyun oynamaya başlaması terapinin işlevselliği için önemlidir.

Sembolik oyun, çocuğun hayal gücünü kullanarak bir nesneye kendi görevi dışında, yepyeni bir anlam ve görev yükleyerek oynadığı oyundur. Sembolik oyun çoğunlukla 12-24 ay aralığında gelişmeye başlasa da belirgin şekilde 2 yaş sonrasında gözlemlenir. Bu oyun sayesinde çocuk -mış gibi yapmayı öğrenir. Çocuğun oyun içerisinde sembollerden faydalanması, taklit yapması, -mış gibi davranması terapistin önemini artırır.

Terapist şimdi ve burada çocukla birlikte olur, oyunu farkındalıkla takip eder. Terapinin sonunda çocukların duygusal sıkıntılarını gidermeleri ve sağlıklı gelişimleri hedeflenir.

Oyun Terapisi Türleri?

Yönlendirilmiş ve yönlendirilmemiş olarak iki çeşit oyun terapisi bulunmaktadır. Yönlendirilmiş oyun terapisinde terapist, çocuğa direktifler verir ve çocuğun bu yönlendirmelerle oyun oynaması sağlanır. Yönlendirilmemiş oyun terapisinde ise, oyunun kaptanı çocuktur. Terapist, çocuk rol vermediği sürece oyuna davranışsal olarak katılmaz. Her iki modelde de terapistin rolü çocukla güvene dayalı ilişki kurmak ve çocuğa iç dünyasını açabileceği ortamı sağlamaktır.

Yönlendirmemiş oyun terapisinde terapist yansıtmalarla oyunu takip eder. Her iki yöntemde de ailenin işbirliği ve bilgilendirilmesi son derece önemlidir. Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın terapideki amaç ortaktır. Çocuğun dünyasını anlamak, sorunlarıyla başa çıkabilmesine yardımcı olmak, çözüm üretmek ve davranışlarını değiştirmesine yardım etmektir.

Pek çok oyun terapisi modeli bulunmaktadır. Yönlendirilmemiş terapilerden sıklıkla deneyimsel, çocuk merkezli ve filial terapi kullanılmaktadır.

Deneyimsel Oyun Terapisi

Deneyimsel Oyun Terapisi (DOT), Byron Norton ve Carol Norton tarafından geliştirilmiştir. Bu terapi modeli yönlendirmesiz terapi modeli altında yer almaktadır. Deneyimsel terapi, çocuğun dünyayı, çevreyi ve olayları deneyimsel olarak algıladığı savunur. Çocuk deneyimlediklerini de oyun ve oyuncak aracılığı ile yeniden sahneleyerek dışa vurur.

Yaklaşım çocukların dünyayı deneyimsel olarak algıladıklarını ve bu deneyimleri oyun yoluyla aktardıklarını kabul eden bir oyun terapisi yaklaşımıdır. Oyunun kontrolü ve oyuncakların kullanımı çocuğun insiyatifindedir. Terapist burada çocuğun izin verdiği ölçüde ve izin verdiği rollerde oyuna dahil olabilir. Terapist oyun içerisinde adeta çocuğun oyun arkadaşıdır.

Terapist yargısız, yönlendirmesiz ve terapötik bir ilişki içerisinde oyunda yer alır. Ancak terapist oyuna asla müdahalede bulunmaz ve yönlendirme yapmaz.

Çocuk Merkezli Oyun Terapisi

Çocuk merkezli oyun terapisi, Dr. Garry Landreth’in öncülük ettiği, yönlendirilmemiş oyun terapisi modellerinden biridir. Bu modelde terapinin merkezinde çocuk bulunmaktadır. Terapist, çocuğun terapiye getirdiği oyuna da oyuncak seçimine de müdahale etmez. Terapist, çocuğun oyununa çocuk rol vermediği sürece dahil olmaz. Kendi spontanitesinde oyunda rol almaz. Bu terapide terapistin rolünü ve söyleyeceklerini dahi çocuk belirler.

Terapist “şimdi ne yapayım?”, “şimdi ne söyleyeyim?” sorularıyla çocuktan direktif ister. Terapist çocuğun duygu, düşünce ve davranışlarını yansıtmalarla çocuğa aktarır. Bu terapi modelinde çocuk isim verene kadar hiçbir nesnenin ismi yoktur. Örneğin çocuk eline bir kalem aldıysa çocuk ona kalem diyene kadar o isimsizdir.

Eline kalem alan bir çocuğa terapist “eline onu aldın ve onu oraya koydun” şeklinde davranış yansıtması yapar. Çocuk “sen şimdi bu kalemi tut” derse artık terapist de ona kalem diyebilir. “Kalemi bana uzattın ve tutmamı istedin.” Gibi. Ancak burada kalem bir kepçe veya sihirli bir değnek de olabilir. Bu nedenle çocuğun hayal dünyasına, sembolik oyunlarına terapist gerçeklik ilkesiyle müdahale etmez.

Çocuk merkezli oyun terapisi, en başta çocuğun stres, kaygı gibi olumsuz duygularla başa çıkmasını sağlar. Özgüven gelişimini destekler. Sorumluluk almayı ve karar verme mekanizmalarını geliştirir.

Filial Terapi

Filial terapi, çocuk merkezli oyun terapisi yöntemidir. Bu terapi modelinde ebeveynlere çocuk merkezli oyun terapisinin nasıl uygulanacağı öğretilir. Böylece ebeveyn çocuğuyla oyun yoluyla doğrudan ilişki kurar. Filial terapi için çocuğun duygu veya davranış sorunu olmasına gerek yoktur. Çocuğuyla daha iyi ilişki kurmak isteyen, nasıl oyun oynayacağını bilmeyen, şimdi ve burada olmakta zorlanan ebeveynler için de önerilir.

Bu terapi modelinde ebeveyne 8-10 seanslık bir psiko eğitim verilir. Eğitim içerisinde ebeveynden çocuğuyla oynadığı oyunların video çekimleri istenir. Terapist ebeveyne bu videolar üzerinden süpervizyon verir. Filial terapi, oyun aracılığı ile ebeveyn çocuk ilişkisinin iyileşmesini ve güzelleşmesini destekler. Çocuğuna yeterli, etkin ve verimli zaman ayıramayan ebeveynler için son derece işlevseldir.

Çocuğun dünyasında en önemli roller ebeveynlere aittir. Filial terapide ebeveyn ve çocuğun birlikte oynadığı özel oyun saatleri ve özel oyun oyuncakları vardır. Her hafta düzenli olarak 30 dakikalık sürelerle ebeveyn ve çocuk özel oyun oynar. Bu oyunda ebeveyn, çocuğun duygu, düşünce ve davranışlarına yönelik söz ve mimikleriyle yansıtmalar yapar.

Çocuk ebeveynine rol verirse ebeveyn çocuğun verdiği rolü üstlenir. Ancak rolün gerekliliklerini, söyleyeceklerini ve davranışlarını çocuk belirler. Böylece çocuk oyun içerisinde otokontrol kazanır, özgüveni gelişir, kendini daha rahat ifade eder.

Oyun Terapisi ile Çalışılabilecek Çocukluk Dönemi Sorunları

Oyun terapisi ile çocuğun yaşı da dikkate alınarak tüm çocukluk çağı problemleri çalışılabilmektedir.

  • Çocukluk Depresyonu yaşayan çocuklar
  • Kardeş kıskançlığı yaşayan çocuklar
  • Takıntıları, tikleri olan çocuklar
  • Sosyal beceri eksikliği olan, arkadaşlık geliştiremeyen çocuklar
  • İştahsızlık, yeme problemleri yaşayan çocuklar
  • Uyku sorunları yaşayan, kabuslar gören çocuklar
  • Evlat edinilmiş veya terkedilmiş çocuklar
  • Ayrılık anksiyetesi yaşayan çocuklar
  • Rutin oluşturamayan çocuklar
  • Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan çocuklar
  • Fiziksel/Duygusal İstismara uğrayan çocuklar
  • Kaygı, Korku yaşayan çocuklar
  • Regresyon (gerileme davranışı gösteren çocuklar; parmak emme, alt ıslatma gibi)
  • Hatalı Ebeveyn Tutumlarına maruz kalan çocuklar
  • Konuşma bozukluğu olan çocuklar (kekemelik, tekrarlayıcı dil, bebek konuşması)
  • Dikkat eksikliği ve hiperaktivite (aşırı hareketlilik) bozukluğu olan çocuklar
  • Impulsivite/dürtüsellik
  • Okuma bozuklukları
  • Okul fobisi
  • Sosyal içe kapanıklılık
  • Sebebi anlaşılamayan baş ve karın ağrıları
  • Boşanma sonrası adaptasyon sorunları yaşayan çocuklar

Oyun Terapisi Çocuk ve Ailelere Nasıl Fayda Sağlıyor?

Oyun terapisi ile çocuğun dünyasında büyük kazanımlar sağlanmaktadır. Çocuğun iç dünyasındaki rahatlamanın yanı sıra terapi sayesinde ebeveyn-çocuk ilişkisinin ve iletişiminin kalitesi de artmaktadır.

Oyun terapisi aracılığı ile çocuğun kazanımları;

  • Özgüven gelişir.
  • Olumlu benlik algısı gelişir.
  • Sorumluluk becerisi gelişir.
  • Özsaygı gelişir, çocuk kendini ve dünyayı daha olumlu algılar ve kabul eder.
  • Çocuk duygu, davranış ve düşünce noktasında daha özerk hale gelir.
  • Karar verme becerisi gelişir.
  • Oto kontrol gelişir.
  • Stres, kaygı gibi olumsuz duygu ve düşüncelerle başa çıkmayı öğrenir.
  • Etkili ve olumlu sorun çözme becerilerini geliştirir.
  • Kendini daha iyi ifade edebilir hale gelir.

Oyun terapisi aracılığı ile ebeveyn kazanımları;

Ebeveyn oyun terapisi aracılığı ile çocuğun iç dünyasını keşfeder. Çocuğun sözlü ve sözsüz mesajlarını duyar ve onun dilini kullanabilir. Hatalı ebeveyn tutumlarını fark eder ve bu tutumları daha sağlıklı olanlarla değiştirebilir. İletişim hatalarını fark eder ve düzeltme fırsatı bulur. Çocukla daha kaliteli ve etkili zaman geçirebilir. Özellikle filial terapi ile ebeveyn kendi çocukluk tecrübelerini, yetiştirildiği ebeveyn tutumlarını fark eder.

Kendi çocukluğunun bugünkü ebeveyn tutumuna ne kadar yansıdığını görür. Ebeveynin iletişim dili, davranışları ve tutumları olumlu yönde gelişir ve değişir. İletişimdeki değişim ebeveynin de iyi oluşuna etki eder.

Aba psikoloji uzman kadrosu çocukluk çağı problemleri ile oyun terapisi eşliğinde çalışmaktadır. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız alternatif psikoterapi yöntemleriyle danışanlarımızın hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Tuvalet eğitimi erken çocukluk döneminde hem çocuk hem de aile için oldukça önemli bir konudur. Çocuğun dünyasında bez doğumdan itibaren bağ kurduğu ilk nesnelerdendir. Aidiyet geliştirilen, bağ kurulan bu nesneden sağlıklı ayrışabilmek çocuğun karakter gelişimi için oldukça önemlidir. Eğitim sürecine doğru zamanda başlamak, çocuğun ve ebeveynin eğitime hazır olması, sağlıklı ebeveyn tutumlarını kullanmak başarılı bir eğitim için önemlidir.

Aileler çoğu zaman eğitim için aceleci davranabilmekte veya gecikebilmektedir. Ülkemizde okul öncesi eğitim kurumlarının çoğunlukla tuvalet eğitimi olan çocukları kabul etmesi bu aceleciliği desteklemektedir. Bezin maliyetli oluşu, alt değiştirme periyotlarının çocuk büyüdükçe zorlaşması da bu aceleciliği desteklemektedir. Ancak çocuk veya aile hazır olmadan verilen eğitim çocuğun duygusal gelişimine, karakter gelişimine olumsuz etki etmektedir.

Bugünkü yazımızda tuvalet eğitimi için doğru zaman ne zaman? Hazır bulunuş belirtileri neler? Eğitim sürecinin zorlu geçebileceği riskli dönemler neler? ve eğitim sürecinde ailelerin uygulayabileceği yardımcı önerilerden bahsedeceğiz.

Çocuklarda Tuvalet Eğitimi Vermek için Doğru Zaman Ne Zaman? Başlangıç Yaşı Nedir? Mevsim Önemli midir?

Tuvalet eğitimi için çoğunlukla 18-20 ay aralığı başlangıç yaşı olarak uygun görülmektedir. Çünkü bu dönemde çocuklarda mesane kontrolü kazanımı başlamaktadır. Ancak ailelerin asıl dikkat etmesi gereken çocuğun eğitime başlangıç için hazır oluş belirtileri gösterip göstermediğidir.

Çocuğun eğitim sürecinden verim alabilmesi, fiziksel, bilişsel ve psikolojik olarak zorlanmaması için eğitime hazır olması gerekir. Aksi halde bu süreç hem aile hem de çocuk için zorlayıcı, yıpratıcı olacaktır. Çocuğun hazır olması kadar ailenin de eğitim vermeye hazır olması gerekir.

Aileden özellikle de bu süreci çoğunlukla yürütecek kişinin hazır olması gerekir. Aksi halde ebeveynin veya eğitimi veren kişinin eğitim sürecindeki tutumu ve duygusu çocuğu olumsuz etkileyecektir.

Ailelerin sıklıkla sorduğu bir diğer konu eğitime başlangıç için mevsimsel faktörlerin önemli olup olmadığıdır. Tuvalet eğitimine başlangıç yapmak için çocuğun eğitime hazır oluş belirtileri verip vermediğine bakmak gerekir. Mevsimin eğitime başlangıçla ilişkisi bulunmamaktadır.

Çoğu ebeveyn için yaz dönemi eğitim için daha uygun görülmektedir. Kışın veya son baharda hazır oluş belirtileri veren bir çocuk için yaz dönemini beklemek doğru değildir. Aksine hazır olan bir çocuğu gereksiz yere bekletmiş ve belki de motivasyonunu kırmış olabilirsiniz. Yaz mevsimi havaların sıcak olması kaynaklı aileler için kolaylık sağlamaktadır.

Eğitim sürecinde oluşabilecek alt ıslatma durumlarında çocuğun üşütmemesi için yaz ideal mevsim kabul edilir. Temizlik açısından da yazın eğitim vermek ailelere daha kolay gelir. Islanan koltuk, yatak daha kolay kurutulur veya çocuk daha ince giyindiği için kıyafetlerin yıkanıp kurutulması daha kolaydır. Ancak tuvalet eğitimi sürecinde annelerin işini kolaylaştırabilecek pek çok yardımcı ürün bulunmaktadır.

Yaz geldi eğitim verelim düşüncesiyle hazır olmayan bir çocuk eğitime erkenden de başlatılmamalıdır. Geç başlangıç kadar erken başlangıç da çocuk ve aile için zorlayıcıdır.

Tuvalet Eğitimi Vermek için Aileler Mutlaka Hazır Bulunuş Belirtilerini Takip Etmeli

Tuvalet eğitimine başlamak için hem ailenin hem de çocuğun eğitim sürecine hazır olması gerekir. Bu dönem çocuğun mizacına, eğitim verilecek dönemin özelliklerine, ebeveynin tutumuna göre kolay veya zorlu geçebilmektedir. Çocuk için bezi doğduğu andan itibaren bağ kurduğu ilk nesnelerden biridir ve oldukça önemlidir. Dolayısıyla bu bağı koparmak çocuk için kolay değildir. Çocuk direnç gösterebilir, bezinden ayrılmakta zorluk yaşayabilir.

Fizyolojik, bilişsel veya duygusal olarak hazır olmadığı için sık sık üzerine kaçırabilir. Oyuna dalıp unutabilir, mesanesinin dolduğunu fark etmeye bilir. Gündüz bırakıp gece bezi bırakmakta zorluk yaşayabilir. Sık sık üst değiştirmek, temizlik yapmak, çocuğu tuvalete götürmek, ikna etmek, tuvalet kullanımını sevdirmeye çalışmak, geceleri uyanıp tuvalete kaldırmak ebeveyn için de oldukça zorlayıcıdır.

Üstelik ebeveyn bu sürece hazır değilse fiziksel ve psikolojik olarak çok daha fazla yıpranacaktır. Yoğun mesai düzeninde çalışan, hayatında hali hazırda yoğun stres ve meşguliyetler olan bir birey için eğitime başlangıç yapmak zordur. Ebeveynin yaşadığı bu zorluklar çocuğa çabuk kızma, öfkelenme veya ihmal etme, rutin oluşturamama olarak yansıyabilir.

Hazır olmayan ailelerde en sık görülen davranış eğitimi iptal edip beze geri dönüş yapmaktır. Oysa eğitim sürecindeki bir çocuğun tuvalet eğitimi yarım bırakılmamalı beze dönüş doktor önerisi dışında olmamalıdır.

Peki Hazır Oluş Belirtileri Nelerdir?

Çocuklarda tuvalet eğitimine başlayabilmek için gözlenmesi gereken 4 hazır oluş belirtisi bulunmaktadır.

Fiziksel Belirtiler:

  • Çocuk çoğunlukla sabahları kuru kalkmaya başladıysa ve/veya
  • İki bez değişimi arasında kuru kaldığı süreler 1-2 saati aşıyorsa
  • Üzerini çıkarabiliyor, tuvaletini kendi yapabilecek şekilde kıyafetlerini indirebiliyorsa çocuk fiziksel belirtiler vermektedir.

Bilişsel/Entelektüel Belirtiler:

  • Bezi kirlendiğinde rahatsızlık hissediyor ve değiştirilmesini istiyorsa,
  • Kakasını yaparken mimikleriyle, davranışlarıyla belirti veriyorsa (yüz şeklinin değişmesi, koltuk arkasına, perde arkasına veya başka bir odaya saklanmak gibi)
  • Dil gelişimi varsa ve/veya ihtiyaçlarını ebeveyninin anlayacağı şekilde sözlü veya davranışsal anlatabiliyorsa,
  • Basit yönergeleri anlayabiliyor, yerine getirebiliyorsa çocuk bilişsel/entelektüel belirtiler veriyor demektir.

Duygusal Belirtiler:

Hazır oluş belirtilerinden en çok önem verdiğimiz duygusal belirtilerdir. Tuvalet eğitimi vermeden önce mutlaka duygusal belirtilerin olmasına dikkat edilmelidir. Eğer duygusal belirtiler henüz yoksa bir süre daha eğitime ara verilmelidir. Peki nedir duygusal belirtiler?

Çocuk lazımlığa veya klozete oturttuğunuzda heyecanlı, hevesli mi? Kullanmayı öğrenmek istiyor mu? Sosyal belirtilerde olduğu gibi tuvalet ortamını merak ediyor, ilgileniyor mu? Bunlar oldukça önemli bir belirtidir. Ancak çocuğunuz klozete/lazımlığa oturmak istemiyorsa. Sizin çabalarınıza olumsuz yanıt veriyorsa, ağlıyor, bağırıyor, kucağınızda çırpınıyorsa henüz duygusal olarak hazır değildir.

Sosyal Belirtiler:

Sosyal belirtiler çocuğun taklit becerilerinin gelişmesiyle de ilintilidir. Taklit becerisi gelişen çocuk ebeveynini, ailedeki diğer bireyleri sıklıkla davranışsal, duygusal ve sözel olarak taklit eder. Onlar gibi davranma, konuşma eğilimi gösterirler. Dolayısıyla aşağıdaki belirtiler sosyal belirtiler içerisinde yer almaktadır.

  • Çocuk evdeki tuvaletle ilgilenmeye başlamışsa, klozeti merak ediyor, inceliyor ve sorular soruyorsa,
  • Ebeveynini tuvaletlerini yaparken izlemek istiyorsa,
  • Klozete oturmak istiyor ve/veya bebeklerini oturtuyorsa sosyal beceriler vardır diyebiliriz.

Tuvalet Eğitimi Sürecine Denk Gelebilecek Zorlu Dönemler Neler?

Tuvalet eğitimi çoğunlukla çocukların 2 yaş sendromu belirtileri gösterdiği döneme denk gelmektedir. Bu dönemin baskın özellikleri tuvalet eğitiminin zorlayıcı taraflarıyla birleştiğinde çocuk ve aile için zorlayıcı olabilmektedir. Olumsuz ebeveyn tutumları da eğitim sürecinin daha uzun, verimsiz ve istikrarsız ilerlemesine neden olmaktadır.

Eğitim sürecinde veya hemen akabinde yeni bir kardeşin dünyaya gelmesi de eğitim sürecini olumsuz etkilemektedir. Çocukta alt ıslatma gibi gerileme davranışları görülebilmektedir. Çocuk tuvalet eğitimini ebeveynin ilgi kaybı, cezalandırması olarak değerlendirebilmektedir. Okula başlangıç, taşınma, ülke/şehir değişikliği gibi çocuğun hayatında köklü değişikliklerin olduğu dönemler eğitime uygun değildir.

Eğitime başlangıç için çocuğun yeni durumlara adapte olması beklenmelidir. Tuvalet eğitimi sürecinde memeden kesmek, anne babayla beraber uyuyan çocuğun yatağını ayırmak gibi değişiklikler de uygun değildir. Çocuk eğitim sürecinde kendisi için önemli bir bağlanma nesnesinden ayrışmaktadır. Bez bırakma sürecinde yatağın ayrılması, memeden kopma çocuğun üzerindeki duygusal baskıyı artırmaktadır.

Tuvalet Eğitimi Verirken Ailelere Yardımcı Olacak Öneriler

Tuvalet eğitimi verilmeden önce çocukta hazır oluş belirtileri görülmeye başladıysa öncelikle eğitime hazırlık yapılmalıdır.

Eğitime Başlamadan Önce Ön Hazırlık Yapılmalı Ebeveyn ve Çocuk Eğitim için Organize Olmalıdır

Tuvalet eğitimine özendirecek hikaye kitapları çocuğa okunabilir. Tuvalet eğitimi sürecinde ihtiyaç duyulacak lazımlık, klozet aparatı, iç çamaşırı gibi ihtiyaçlar çocukla beraber alınabilir. Çocuğa alışveriş sırasında seçim yapabileceği birkaç seçenek sunulabilir. Böylece eğitim sürecinde kendi seçimlerini kullanmak daha iyi hissetmesini sağlayacaktır. İlk etapta çocuğun sevdiği bir oyuncağı ile prova yapılabilir.

Tuvalete oturma, altını temizleme gibi öğretilecek davranışlar oyunlaştırılarak bebek üzerinden eğitim süreci gösterilebilir. Bez bırakıp eğitime başlamadan önce mutlaka çocuğun ne sıklıkta ne ortalama ne kadar sürede bezini kirlettiği not edilmelidir. Günün hangi vaktinde kakasını yapıyor yine not edilmelidir. Bu çizelge eğitim sürecinde ne sıklıkta ve ne kadar sürede bir tuvalete oturtmanız gerektiğini size hatırlatacaktır.

Oyunlar, Sözel ve Davranışsal Ödüllerle Eğitim Süreci Keyifli Hale Getirilmeli

Lazımlığa/klozete oturmak istemeyen çocuğunuza oyunlarla tuvalet ortamını sevdirebilirsiniz. Lazımlığının yanına sevdiği bir oyuncağını veya sevdiği kitaplarını koyabilirsiniz. Sifonu ona çektirebilir, tuvalet kağıdını koparmasına izin verebilirsiniz. Kendini nasıl temizleyeceğini öğretebilirsiniz. Temizlenmek, sifonu çekmek çocuk için eğitim sürecinde ödül niteliğindedir. Aynı zamanda çocuğunuzun sevdiği stickerlar varsa ödül olarak kullanabilirsiniz. Çocuk ödüllendirilirken mutlaka söze ve davranışsal ödüller kullanılmalıdır.

Maddi ödüller çocuğun tuvalet eğitimine gereğinden fazla önem vermesine ve bu süreci ödül odaklı yürütmesine neden olabilir. Çocuk mesane ve bağırsak kontrolünü ödülün derecesine göre sağlamaya başlayabilir. Maddi ödülleri bırakmak da oldukça zor olabilmektedir. Bu nedenle aferin, başardın, çok iyisin gibi sözlü ödüller veya alkış, öpücük, sarılma gibi davranışsal ödüller kullanılabilir. Sifonu çekmek, ellerini sabunlayıp durulamak da çocuk için eğlenceli ödüllerdir.

Tuvalet Ortamı Çocuğun Kendi İhtiyacını Karşılayabileceği Şekilde Düzenlenmeli

Lazımlıkla değil klozetle eğitime başlanacaksa mutlaka çocuğun kendi tuvalet ihtiyacını karşılayabileceği şekilde ortam düzenlenmelidir. Klozete tek başına oturabileceği bir klozet aparatı edinilebilir. Aynı şekilde klozete tırmanabilmesi için basamak da alınabilir. Böylece çocuk tuvalet kullanımında kısa sürede bağımsızlaşabilir. Eğer evde alaturka tuvalet varsa aileler tuvalet eğitimi sürecinde çocuğa mutlaka her seferinde eşlik etmelidir.

Uzun süre çömelmek, çömelme pozisyonunda beklemek, denge kurmak bu yaş çocukları için zordur. Çocuğun düşmesi, zorlanması, canının acıması eğitimden korkmasına neden olabilir.

Eğitim Sürecinde Bez Gece ve Gündüz Birlikte Bırakılmalı

Aileler çoğunlukla eğitime gündüz bezi bırakarak başlamakta gece bez kullanmaya devam etmektedir. Bunun en büyük nedeni gece yatak ıslatma riskini önlemektir. Çocuğu tuvalete kaldırmak da özellikle çalışan ebeveynler için zor olabilmektedir. Ancak gündüz bez kullanmayan bir çocuğun gece yatarken bez takması kafa karıştırıcıdır. Gündüz kontrol geliştirebilen çocuk fırsat verildiğinde bunu gece de başarabilmektedir.

Yatak kazalarına neden olmamak için çarşafın altına alt açma örtüsü serilebilir. Yatmadan birkaç saat önce sıvı alımını azaltmak ve yatmadan tuvaletini yaptırmak da gece kuruluğunu destekler. Uykudan birkaç saat sonra tekrar tuvalet için kaldırmak da sık tuvalet ihtiyacı olan çocuk için faydalı olmaktadır.

Çocuklar eğitim sürecinde aile hatırlatmadığında oyuna dalabilir, çişini veya kakasını kaçırabilir. Ailenin vereceği tepkinin yönü çocuğun tuvalet eğitiminden korkmasına, utanmasına neden olabilir. Çocuk kazalarda cezalandırılmamalı, utandırılmamalıdır. Çocukta alışkanlık gelişene kadar ebeveyn tuvalet için hatırlatma yapabilir. Ancak bu hatırlatmalar çocuğu bunaltacak sıklıkta olmamalıdır. Alarm kurmak da çocuğun alarm çaldığında tuvalete gitmesini kolaylaştırmaktadır.

Tuvalet Eğitimi Süreci Psikolojik veya Fizyolojik Nedenlere Bağlı Olarak Gecikebilir

Tuvalet eğitimi süreci doğru zamanda ve doğru ebeveyn tutumları ile verildiğinde son derece keyifli olabilmektedir. Aileler bu süreci çok kolay geçirebileceği gibi uzamış, zorlu, stresli ve düzensiz süreçlerden de geçebilir. Eğitim sürecinde aile açığa çıkan zorluklarla başa çıkmakta zorlanıyorsa mutlaka destek alınmalıdır.

36-42 ay aralığında tuvalet eğitimi için gerekli hazır oluş belirtilerini göstermeyen çocuklarda fiziksel muayene önemlidir. Belirtileri engelleyen fizyolojik bir faktör yoksa mutlaka pedagog desteği alınmalıdır. Tuvalet eğitimine yönelik soru ve sorunlarınız için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Oyun ve oyuncak seçimi yaparken bilişsel, fiziksel, duygusal ve sosyal gelişime katkı sağlayacak alternatifler değerlendirilmelidir. Oyun çocuğun dili, duygularını, düşüncelerini, başa çıkamadığı çatışmalarını ifade etme biçimidir. Oyun çocuk için hem eğlence hem öğrenme, sosyalleşme ve gelişme aracıdır. Oyun sayesinde çocuk rahatlar, enerjisini atar, kendini, ilgi ve becerilerini keşfeder. Dolayısıyla çocuğun dünyasında oyun, son derece önemli ve büyük bir yer tutar.

Oyunun bu önemi çocukla iletişim içerisinde olan aile bireyleri, diğer yetişkinler ve öğretmenler için de geçerlidir. Oyun oynamayı ve oyun içerisindeki mesajları okumayı bilen yetişkinler çocukla daha kolay iletişim kurabilir. Aynı şekilde yetişkinler oyun aracılığıyla çocuğun duygu, düşünce, ihtiyaçlarını okuyabilirler. Aileler çocuğun akademik başarısına, kariyerine, hayat standartlarına etki edecek kadar önemli olan ilgi ve becerilerini oyunla keşfedebilirler.

Çocuğun iç dünyasını keşfedebilmek, hayal gücünü, ilgilerini ve becerilerini desteklemek için oyun seçimine önem verilmelidir. Çocuklarda oyun kadar oyuncak seçimi de oldukça önemlidir. Oyun çocuğun diliyse, oyuncaklarda çocuğun dili kullanış biçimidir. Oyuncaklar çocuğun somut olarak bağ kurduğu, değer atfettiği, arkadaşlık geliştirdiği nesnelerdir. Bu önemi fark eden aileler çocukları için hem sağlıklı hem de gelişimi destekleyecek oyuncaklar seçmeye özen gösterir.

Ancak oyuncaklar yaşa, cinsiyete, kaliteye ve bütçeye göre oldukça çeşitlidir. Bu çeşitlilik içerisinde ailenin çocuğun ilgisine, becerisine, yaşına uygun oyuncağı bulması kolay değildir. Deneme yanılma yoluyla seçim yapmak çocuğun hiç ilgilenmediği sayısız oyuncağın eve getirilmesine neden olmaktadır. Bu da oyun ve oyuncak seçimi yaparken dikkate alınması gereken faktörleri daha önemli hale getirmektedir.

Çocuk Psikolojisinde Oyun ve Oyuncağın Önemi yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Yaşa Göre Oyun ve Oyuncak Seçimi Yapmak

Oyun ve oyuncak seçimi yaparken mutlaka seçenekler çocuğun yaşına uygun olacak şekilde belirlenmelidir. Çocuğun yaşının gerisinde kalan oyun ve/veya oyuncaklar çocuğun çabuk sıkılmasına, ilgi göstermemesine neden olur.

Yaşının ilerisinde oyun ve oyuncaklarla oynatılan çocukda ise başarısızlık, yetersizlik duyguları gelişir. Becerememe, üstesinden gelememe, zorlanma duygusu çocuğun performans kaygısı geliştirmesine, özgüven eksikliğine neden olur. Bu nedenle seçim yaparken oyun ve oyuncağın yaşa uygunluğu dikkate alınmalıdır.

İlk 6 Ayda Oyun ve Oyuncak Seçimi

Doğumdan sonra çocuğun ilk oyunu da oyuncağı da annesidir. Annenin yüzü, kokusu, mimikleri, sesi, dokunuşu çocuğun oyunu ve oyuncağıdır. Anneyi emmek, annenin sıcaklığını hissetmek, annenin sesini duymak bebeğe haz verir. Dolayısıyla bir çocuk oyunda ne kadar eğlenir ve oyuncaklarıyla ne kadar mutlu olursa bebek de bu mutluluğu anneyle olan bağında hisseder.

Bebek çevresindeki diğerlerini fark etmeye başladığında oyun ve oyuncak çeşitliliği de artmaya başlar. Diğerlerinin sesi, mimikleri, çocukla kurulan etkileşimler oyun haline gelir. Bebeğin diğer kişileri tanımaya başlaması, onların oyun çağrılarına gülerek, ses çıkararak yanıt vermesi onun oyunlarıdır. Aynı zamanda kendi bedeni, elleri, ayakları, parmakları da onun oyuncağıdır.

Her fırsatta ellerini ağzına sokan, ayaklarını yakalayan bebek hem bedenini keşfeder hem de eğlenir. Diş etlerini kaşımak ve nesneleri keşfetmek için bebek eline geçen her şeyi ağzına sokmaya başlar. Böylece eliyle kavrayıp, ağzına götürebildiği her şey onun oyuncağı ve oyunudur. Bu dönemde el göz koordinasyonu ve denge gelişmemiştir. Bebek ağzının yolunu bulmaya çalışırken elindekini başına, burnuna çarpabilir, elinden düşürebilir.

Bebek hızlı ve sertçe elindekiyle kendine bilinçsizce zarar verebilir. Bu nedenle bu dönemde oyun ve oyuncak seçimi yaparken çocuğun zarar görmeyeceği oyuncaklar seçilmelidir. Yumuşak, sivri köşeleri olmayan oyuncaklar seçilmelidir. Ağzıyla deneyimlediği için yutmayacağı, kırılmayacak veya dökülmeyecek oyuncaklar tercih edilmelidir. Yine ağzına soktuğu için sağlık açısından da güvenilir, kaliteli oyuncaklar seçilmelidir.

Kullanılan materyal ve ürün içeriği çocuğun ilk 6 ayında tüm diğer dönemlere göre çok daha önemlidir. Sesli, hışırtılı oyuncaklar da bu dönemde bebeklerin ilgisini çekmektedir. Hışırtılı oyuncaklar, çıngıraklar, diş eti kaşıyıcılar, pelüş oyuncaklar, yumuşak bloklar, bez kitaplar, müzikli oyuncaklar tercih edilebilir.

İlk 3 aydan sonra bebekler oldukça hareketli hale gelebilmektedir. Dönmeye, sürünmeye başlayabilirler. Bu da çocuğun yatak, koltuk gibi yüksek yerlerde bırakılmasını tehlikeli hale getirir. Bebek bu nedenle çoğunlukla yerde oynatılır. Yumuşak, soğuk geçirmeyecek ve çocuğun eğlenmesini destekleyecek şekilde oyun matları kullanılabilir. Çocuğun hareket alanını sınırlandırmak ve ev içerisinde kontrolsüz hareket etmesini önlemek için oyun çitleri kullanılabilir.

6-12 Ayda Oyun ve Oyuncak Seçimi

6 ay itibariyle bebekler ek gıdaya başlamaktadır. Ek gıda döneminde çocuk için kaşıklar, tabaklar, besinler de ilgi çekici hale gelmektedir. Özellikle diş etlerinin de kaşınıyor olması yumuşak uçlu kaşıkların ve diş eti kaşıma aparatlarının önemini artırmaktadır. Yine 6. Ayda bebekler destekli oturmaya başlamaktadır. Oturabilen bebeğin çevresini görmesi daha kolay hale gelmektedir.

Mama sandalyesinde hem ilgisini çekecek hem de eğlenmesini sağlayacak renkli ve sesli oyuncaklar kullanılabilir. Aktivite masaları ilgisini çekebilir. Artık destekli oturabildiği için toplar, atıp, tutabileceği yumuşak oyuncaklar ilgisini çekebilir. Oyun halıları kullanılabilir. Emeklemeyi teşvik edecek hareket eden, peşinden sürünmeye çalışacağı oyuncaklar tercih edilebilir. Tutunup kalkması, adımlaması için yürüme arkadaşı alınabilir.

Sürünmeyi, emeklemeyi, yürümeyi özendirecek oyun ve oyuncak seçimi yapmak çocuğun gelişimini destekleyecektir. Uyku arkadaşı, dönence gibi uykuya geçişi destekleyecek oyuncaklar da kullanılabilir.

 6 Ay İtibariyle Oyun ve Oyuncak Seçimi Dışında Güvenlik Önlemlerine de Önem Vermek Gerekir

Oyun çitleri bu dönemde daha da önemli hale gelmektedir. Çevresini keşfetmek isteyen ve artık çok daha mobil olan bebekler merdiven çıkmaya, çekmeceleri açmaya başlayacaktır. Pirizlere parmaklarını sokmaya çalışabilirler. Kapılar, sivri kenarlı mobilyalar ve hareketli eşyalar da bu dönemde çocuklar için tehlikelidir. Bu nedenle bebekler hareketlendiğinde mutlaka güvenlik önlemleri alınmaya başlanmalıdır. Çekmecelere güvenlik kilitleri, pirizlere güvenlik anahtarları takılmalıdır.

Sivri uçlu mobilyalara koruyucu kenarlıklar takılmalıdır. Kapılara ve ağır çekmecelere stoperler konulabilir. Kapı önlerine kapı ağırlıkları konulabilir. Düşme, devrilme riski olan eşyalar sabitlenmelidir. Merdivenler varsa başına ve sonuna çocuklar için güvenlik kapıları konulmalıdır. Çocukların erişebileceği yüksekliklerde ve çekmecelerde yanıcı, yakıcı, yaralayıcı malzemeler, araç- gereçler bırakılmamalıdır. Deterjanlar, kimyasallar ve ilaçlar çocukların erişemeyeceği yerlere kaldırılmalıdır.

1-3 Yaş Oyun ve Oyuncak Seçimi

1 yaş itibariyle artık yürümeye, desteksiz hareket etmeye başlayan çocuğun dünyasına bir de dil becerisi eklenir. Bu dönemde çocuklar ilk kelimelerini söylemeye başlar ve git gide dil becerileri gelişir. Bu nedenle kelime hazinelerini geliştirebilecekleri her türlü oyun ve oyuncak onlar için eğlencelidir. Evdeki nesneleri tanıtmak, isimlerini söylemek, bu ne diye sormak onun için bir oyundur. Hem öğrenir hem de eğlenirler.

1 yaş dolaylarında nesnelerin, hayvanların, eşyaların, yiyeceklerin olduğu tanıtıcı kartlar, kitaplar ilgilerini çeker. İlgi alanlarına hitap eden hikaye kitapları, basit yapbozlar, ahşap bloklar, kuleler, renkleri öğrenebilecekleri oyuncaklar da ilgilerini çeker. Ses çıkarabilecekleri oyuncaklar, tuşlu oyuncaklar, yıkanabilir boya kalemleri ve kağıtlar ilgilerini çeker. 2 yaş itibariyle çocuğun oyunları daha detaylı hale gelir. Bu dönemde taklit becerisi de gelişir.

Artık çocuk oyunlarında aile bireylerinin, bildikleri mesleklerin rollerine girebilirler. Doktor, veteriner, öğretmen, kasiyer, kuaför, hasta, anne, baba, çocuk olabilirler. Hayvan seslerini, hayvan rollerini taklit edebilirler. Hikaye kitapları, zıt kavram kartları, aktivite kitapları, yapbozlar, kutu oyunları ilgilerini çeker. Hala oyunları benmerkezcidir. Kurallı oyun oynamazlar, oyun kurucu ve baş rol kendileridir. Fiziksel güçleri ve hareket kabiliyetleri artmıştır.

Hoplama, zıplama oyunları, kaydıraktan kayma, tırmanma, salıncak, yakalamaç, saklanbaç gibi oyunlarla eğlenirler. Boyalar, su – kum oyunları ilgilerini çeker. İnce motor becerilerini geliştirebilecekleri oyun ve oyuncaklarla hem eğlenir hem de gelişirler. Oyun hamurları, sticker kitapları, renkli kalemler, parmak boya, sulu boya keyifli seçeneklerdir. Düğmeler ilgilerini çeker, kendi giysilerini iliklemek veya sökmek isteyebilir, bunu sık sık denerler.

Kıyafetlerini giyip çıkarma, kılıktan kılığa girmek isteyebilir, bunu yaparken çokça eğlenirler. Büyükten küçüğe sıralayabilecekleri oyuncakları da severler. Tamir seti, doktor seti gibi mesleki oyuncaklar, mutfak eşyaları, kuklalar, bebekler, oyun evleri tercih edilebilir.

3-6 Yaş Oyun ve Oyuncak Seçimi

3 yaş itibariyle çoğunlukla çocuk okul öncesi eğitimi almaya başlamakta, oyun gruplarına dahil olmaktadır. Bu dönem çocuk için oyun ve oyuncak seçimi hala çok önemlidir. Yapılan seçimler çocuğun hayal gücünü ve yaratıcılığını destekleyecek nitelikte olmalıdır. Bu nedenle tam donanımlı oyuncaklar yerine çocuğun geliştirebileceği, şekil verebileceği veya dönüştürebileceği oyuncaklar seçilmelidir.

Çocuk bu dönemde diğerleriyle oyun oynamaya başlar. Paylaşmayı, sırasını beklemeyi, kurallara uymayı öğrenir. Oynanan oyunlar bu nedenle paylaşmayı, empati kurmayı, sıra beklemeyi, kurallara uyum göstermeyi öğretecek kapsamda olmalıdır. Ayrıca çocuğun ince-kaba motor becerilerini, denge ve koordinasyon becerilerini destekleyecek oyun ve oyuncak seçimi yapılmalıdır. Dil gelişimini destekleyecek oyunlara, kitaplara da önem verilmelidir.

Bilişsel gelişimi destekleyecek yaşa uygun aktivite kitapları, zeka oyunları oynanabilir. Eşleştirme, farklılıkları bulma gibi oyunlar oynanabilir. 3 yaş itibariyle çocuklar sivri uçlu olmayan, çocuk kilidi bulunan okul öncesi makaslarını kullanmaya başlayabilir. Kesme, koparma, yapıştırma oyunları oynayabilirler. Hamurlar, boyalar, el işi kağıtları, ponponlar ve benzeri bu dönemde ilgi çekici hale gelmektedir.

Oyun ve oyuncak seçimi yaparken mutlaka çocuğun yaşına uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir. Doğru oyun ve oyuncak çocuğun yaşına uygundur, güvenlik ve sağlık açısından zararsızdır, gelişimini destekler. Zararlı oyun ve oyuncak ise çocuğun yaşının ilerisinde veya gerisinde olan, sağlığı tehdit eden, gelişime katkısı olmayan seçeneklerdir.

Oyun oynarken çocuğu gözlemlemek oynanan oyunun uygunluğunu değerlendirmek için gereklidir. Oyuncak seçimi yaparken de mutlaka oyuncak kutularında yer alan yaş aralıkları dikkate alınmalıdır.

Oyun ve Oyuncak Seçimi Yaparken Aileler Bunlara da Dikkat Etmeli

Çocuğun dünyasında pek çok davranış oyun, pek çok nesne oyuncak niteliği taşıyabilir. Sizin bir sözünüz veya müdahaleniz çocuğun oyununu ve/veya oyuncağını bozabilir. Çocuğun oyun alanında onun izni olmaksızın oyuncakların yeri değiştirilmemelidir. Sizin yerde öylece duruyor sandığınız bir oyuncak onun oyununda kritik bir öneme sahip olabilir. Bu nedenle mümkünse evde çocuğun oyun oynayabileceği ayrı bir oda veya köşe düzenlenmelidir.

Oyuncaklar toplanacaksa bu çocuğun izni alınıp yapılmalı veya oyuncaklar onunla birlikte toplanmalıdır. Çocuk çevresindeki nesneleri farklı anlam ve işlevlerde kullanabilir. Bir muz telefon olabilir, bir araba ütüye dönüşebilir. Dolayısıyla çocuğun oyununda ebeveyn gerçeklik ilkesiyle düzeltme yapmamalı çocuğun dönüştürdüğü anlamlara saygı duymalıdır. Mantık hatalarını bulmaya çalışmak, çocuğun oyununu düzeltmek, çocuğun oyununa ona sorulmaksızın kurallar eklemek yanlış tutumlardır.

Çocuğa her ihtiyacına yönelik oyuncak satın almak da çocuğun seçim yapmakta zorlanmasına ve oyuncağın değerini fark etmesine engel olmaktadır. Çocuğa oyuncak alırken farklı şekillerde kullanabileceği, uzun süre oynayabileceği oyuncaklar alınmalıdır. Kafa karışıklığı yaratmamak çin çocuğun yaşının gerisinde veya ilerisinde olan oyuncaklar oyun alanından kaldırılmalıdır.

Çocuğun oynadığı her oyunun öğretici olması hedeflenmemelidir. Öncelikli hedef çocuğun oyundan keyif alması olmalıdır. Aile çocukla oyun oynuyorsa oynanan oyunun niteliğinden çok birlikte geçirilen zamandan keyif almaya odaklanılmalıdır.

Çocuk oyun ve oyuncak seçimi yaparken kendisine sunulan iki, üç seçenek arasından kendi seçimini yapmaya teşvik edilmelidir. Böylece karar alma mekanizması da geliştirilmiş olacaktır. Ayrıca her oyun sonrasında oyuncaklarını toplamaya da özendirilmeli ve bu konuda sorumluluk alması desteklenmelidir.

 

Read More

Bilinçli farkındalık bilinen diğer yaygın adıyla mindfulness yargısız bir şekilde şimdiki an’da kalmayı sağlıyor. An’da olabilmek, an’da kalabilmek neredeyse hepimiz için zor. Belki bunu en rahat başarabilen çocuklar. Yetişkinler ise dünün yaşanmışlıkları yarının hazırlıkları arasında bugünü ve bu anı çoğunlukla kaçırıyor. Bu da günden güne “hiçbir şeyden keyif almıyorum” hissinin yerleşmesine neden oluyor.

Geçmişe yönelik keşkeler, geleceğe yönelik kaygılar bizi bugünden uzaklaştırıyor. Ne içtiğimiz sıcacık bir çayın tadına ne parlayan güneşin sıcaklığına ne çocuğumuzla geçirdiğimiz bir anın keyfine varabiliyoruz. Hep bir koşturmaca veya bir şeyleri telafi etme peşindeyiz. Fiziksel olarak sürekli hareket halinde olmasak dahi zihnen hep bir mücadele içerisindeyiz.

Pek çoğumuz yürüdüğümüz yolun, yaptığımız yolculuğun, yediğimiz yemeğin farkında değil. Kitap okuyor, sayfaları çeviriyor ama ne okuduğumuzu hatırlamıyoruz. Dün yediğimiz yemeği, yaptığımız sohbeti hatırlamıyoruz. Belki de bu yüzden en güçlü anılarımız çocukluğumuza ait. An’da olabildiğimiz, anın tadına vardığımız o nadir yıllarımızda saklı. İşte bu yüzden yaşadığımız anın tadına varamadığımız için hiçbir şeyden keyif alamıyoruz.

Bilinçli farkındalık ile yaşadığımız bu tatminsizliği değiştirmek mümkün. Bugüne, yaşadığımız an’a odaklanmak, yargısızca yaşamın bize sunduğunu kabul etmek ve acısıyla tatlısıyla onu deneyimlemek mümkün. Peki nasıl? Bu yöntemle Nasıl Yaşamdan Daha Fazla Keyif Alabiliriz? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşacağız. Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Nedir? yazımızı okuyabilirsiniz. Bilinçli Farkındalık ile Akademik Hayatta Başarılı Olabilirsiniz ve Mindfulness: Bilinçli Farkındalık ile Kariyerinizde Başarı Elde Edebilirsiniz yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Bilinçli Farkındalık Nedir?

Bilinçli farkındalık yaşanan an da açığa çıkan duygu, düşünce ve olayları bilinçli, farkındalıklı ve yargısızca kabul etme ve izleme becerisidir. Yaşanan anın her açıdan ruhen, bedenen ve zihnen farkında olma halidir. Özünde hepimizde var olan bu beceri yaşamın rutin hale gelen stresi ve koşturmacası içerisinde köreldi. Bu beceriyi yeniden geliştirmek ise farkındalık çalışmaları ile oldukça kolay ve mümkün.

Basit bir deneme yapalım; Şimdi etrafınızdaki herhangi bir nesneye yönelin. Bu masada duran bir kalem, bardak ya da bir meyve olabilir. Şimdi bu nesneyi elinize alın. Daha önce bu nesneyle ilgili öğrendiğiniz, deneyimlediğiniz her şeyi bir kenara bırakın. Sanki onunla ilk kez karşılaşıyormuş, ne olduğunu hiç bilmiyormuş gibi inceleyin onu. Renklerine, şekline, hatlarına, üzerindeki dokulara dikkat edin.

Onu koklayın, herhangi bir kokusu var mı? Bildiğiniz farklı bir koku ile benzer mi? Bu bir yiyecekse tadına bakın. Damağınızda bıraktığı lezzeti değerlendirin. Tatlı mı, tuzlu mu, ekşi mi? Her yerinde aynı lezzet mi var, örneğin kabuğunun lezzeti ile içindeki lezzet aynı mı? Daha iyi olgunlaşmış yerleri ile taze yerlerinin lezzeti aynı mı?

Dikkatinizi vermekte güçlük çekiyor, düşüncelerinizi toparlayamıyorsanız gözlerinizi kapatarak tekrar deneyin. Yaptığınız tüm bu değerlendirme mindfulness tekniğine bir örnek niteliğindedir. Bilinçli farkındalık duygu, düşünce ve davranışlara önyargısız, objektif şekilde bakabilmenizi kolaylaştırır. Bu teknik geliştirildiğinde kişinin duygu, düşünce ve davranışları üzerindeki farkındalığı ve özdenetimi artar.

Mindfulness hiçbir şey düşünmeme ya da düşünceyi bastırma tekniği değildir. Bir din, kültür ya da inanış da değildir. Mindfulness fiziksel rahatlama sağlayan, kasları güçlendiren, denge sağlayan bir egzersiz de değildir. Bilinçli farkındalık kişiye duygu, düşünce ve davranışlarını yargısız, yönsüz, objektif şekilde değerlendirme fırsatı sunar.

Bilinçli Farkındalık Yaşam Doyumunu Nasıl Etkiliyor?

Yaşadığımız anın hakkını vermediğimizde yani o anı yeterince hissetmediğimizde, deneyimlemediğimizde bize ait bir anısı oluşmuyor. Gerçekten hissederek yaşadığınız anlar değerli ve uzun yıllar hatırlanacak anılara dönüşüyor. Yetişkinlerde güçlü anılar genelde öfkeli veya üzüntülü anlara ait oluyor. Çünkü bu duyguları daha farkındalıklı yaşıyoruz.

En önemli, en mutlu günlerimize ait anılarımızda bile kopukluklar var. Örneğin mezuniyet töreni, düğün, terfi, anne-baba olmak gibi. Zihnimiz hep yaşadığımız anın biraz veya çok öncesinde ya da çok ilerisinde. “Neden böyle oldu veya bundan sonra ne olacak?” üzerine düşünürken anı çoğunlukla es geçiyoruz. Bu da yaşadığımız o anın beden kayıtlarımıza, zihnimize, ruhumuza işlenmesini engelliyor.

Sohbet ediyoruz, arkadaşımızı dinliyoruz ama o an ya ne söyleyeceğimizi ya da başka bir zamana ait bir konuyu düşünüyoruz. Dolayısıyla farkındalıkla konuşmuyor, doğal ve doğru tepkileri vermiyoruz. Üstelik kısa süre sonra da ne üzerine konuştuğumuzu unutuyoruz. Sıklıkla bir şeyleri anımsamakta zorluk yaşıyorsanız yeterince anda kalamadığınız için olabilir.

Bilinçli Farkındalık ile Yaşanan An Birden Fazla Duyusal Anıya Dönüşüyor

Bilinçli farkındalık ile anı yaşamaya başladığınızda ise algınız farklılaşıyor. Duyu organlarınız yeniden devreye giriyor. İletişim kurarken sadece dinlermiş gibi yapmıyor gerçekten dinliyorsunuz. Böylece arkadaşınızın duygusuna eşlik edebiliyor, beden dilinizi onunla uyumlu olacak şekilde kullanabiliyorsunuz. Empati kurabiliyor, gerçekten ona zaman ayırdığınızı hissettirebiliyorsunuz. Biriyle gerçekten karşılıklı iletişim kurduğunuzda konu her ne olursa olsun sizin aldığınız keyif de artıyor.

Yemek yerken gerçekten tadına vararak, keyfini çıkararak yediğinizde o yemeğin sizdeki anısı farklılaşıyor. Sadece karnınızı doyurmuş olmuyor, yediğiniz yemekten ve bu öğün için ayırdığınız zamandan da keyif alıyorsunuz. O an damağınızdaki tadın, etrafınızda gördüğünüz insan ve nesnelerin, kokunun, ışığın, ısının da anıları eşlik ediyor yemeğe. Her gün yürüdüğünüz yol bir süre sonra farkına bile varmadan başlayıp bitirdiğiniz bir yola dönüşebiliyor.

“Eve, işe, okula nasıl vardım?” Çoğunlukla anlamıyoruz. Oysa yürüdüğünüz yol aynı olsa da her seferinde edindiğiniz deneyimler farklı olabilir. Böylece üzerine düşünecek, konuşacak çok daha fazla anı elde edebilirsiniz. Anı yaşamak için ille de mükemmel planlar yapmaya, tatillere çıkmaya, büyük paralar harcamaya gerek yok. Anda kalmayı başaramayan insanlar olağanüstü planlar yaptığında da doyuma ulaşamıyor.

Haftalar süren planlamalarla her bir detayı düşünülen tatillere çıkıldığında da anın tadını çıkarmak yerine dönüşte bizi bekleyen işlere odaklanabiliyoruz. O anı yaşamak yerine basit aksaklıklara takılıp onca emek verilen tatilleri ziyan edebiliyoruz. Dinlenmek için gittiğimiz tatillerden daha büyük yorgunluklarla dönebiliyoruz.

Bilinçli Farkındalık Stresle Başa Çıkmayı ve Öfkeyi Kontrol Etmeyi Kolaylaştırıyor

Bilinçli farkındalık becerisi kazanmak ise niteliği ne olursa olsun yaşanan ana değer katmayı sağlıyor. Rutinleşmiş alışkanlık haline gelmiş şeyleri de yeniden fark ederek yaşamayı, unutulan hazları hatırlamayı sağlıyor. Mindfulness ile yaşadığınız andan keyif almakla kalmıyor, onu yargısız kabul edebiliyorsunuz. Bu da stresle başa çıkmayı, öfkeyi kontrol etmeyi kolaylaştırıyor. Hoşgörüyü ve empatiyi artırıyor. Kendinizle, çevrenizle ve hayatın sunduklarıyla barışmayı sağlıyor.

Anda Kalma Becerinizi Geliştirecek Bilinçli Farkındalık Egzersizleri

Bilinçli farkındalık becerisi kazanmak için öncelikle zihnen kendinizi hazırlamalısınız. Hazırlık için mindfulness üzerine araştırmak, okumalar yapmak, videolar izlemek veya eğitim almak faydalı olabilir. Farkındalık becerisi geliştirmek için düzenli olarak yapabileceğiniz basit egzersizler de var. Bunları deneyerek başlayabilir ardından daha ileri çalışmalar yapabilirsiniz.

Nefes Odaklı Bilinçli Farkındalık Egzersizi

Mindfulness için en önemli çalışmalardan biri nefes farkındalığıdır. Nefes zihin ile kurulan en kolay bağlantı adeta beden ile zihin arasındaki bir köprüdür. Stres, kaygı, korku anında duygu ve düşüncelerimiz üzerindeki kontrolümüzü kaybettiğimizde nefes ile yeniden ana odaklanabiliriz. Bu tarz kontrolü kaybettiğimiz ya da andan uzaklaştığımız durumlarda yapmamız gereken nefesimizi takip etmektir.

Ancak bu derin nefesler alıp vermek, nefesi tutup bırakmak, hızlandırmak veya yavaşlatmak değildir. Şimdi bilinçli farkındalık ile basit bir nefes çalışması deneyebilirsiniz. Bu çalışma sürekli değişen düşünceleri, duyguları, bedensel duyumlarımızı fark etmek için bize yardımcı olacak. Bu egzersizi oturarak ya da ayakta yapabilirsiniz. Otururken omurganızı dik tutacak şekilde bir koltuğa ya da sandalyeye yaslanabilirsiniz.

Ayaktaysanız elleriniz açık şekilde uyluk kemiği hizasında durmalıdır. Oturuyorsanız eller açık ve avuç içleri dışarıya dönük şekilde diz üstünde durabilir. Odaklanmak için gözlerinizi kapatabilir ya da aşağıya doğru bakabilirsiniz. Nefesinize odaklanın ve nefesin vücudun hangi bölgesinde toplandığına dikkat edin. Karnınızda mı yoksa göğsünüzde mi? Ardından nefes alışverişlerinizi takip ederek normal bir şekilde nefes almaya devam edin.

Bunları yaparken dikkatiniz dağıldığında neler düşündüğünüzü fark edin ve nefes almaya devam edin. Meditasyonu yaparken sadece nefesinizle birlikte olun nefesinizin akmasına izin verin. Her bir nefeste nefesinizi rahatça hissedebileceğiniz, burun delikleri, karın, göğüs kafesi gibi bir noktaya dikkatinizi verin. Dikkatinizi yoğunlaştırabildiğiniz yerde kalın. Bazı insanlar karnının yükselmesine ve düşmesine odaklanmayı daha kolay bulur.

Kimisi ise buruna giren ve çıkan havaya odaklanmayı seçer. Sizin için en ideal olanı belirleyerek devam edin. Zihninize gelen farklı düşünceler olursa onları nezaketle kabul edin ve ardından zihninizden gönderin. Egzersizi birkaç dakika boyunca sürdürün. Artık gözlerinizi açabilirsiniz. Odağınızı değiştirmeden biraz olduğunuz anda kalın. Bu egzersiz size ne hissettirdi, şu anki duygunuz ne biraz üzerine düşünün.

Duyu Odaklı Bilinçli Farkındalık Egzersizi

Fiziksel bir rahatsızlığımız veya bedenimizde bizi mutsuz eden bir değişiklik olmadıkça bedenimizin farkında olmayız. Daha çok bedenimize yönelik aksamaları veya kusurları fark ederiz. Oysa sahip olduğumuz beden sayısız beceri ve işleve sahiptir. Bu işlevlerin değerini ise mahrum kaldığımızda fark ederiz.

Örneğin basit bir nezlede burnumuz tıkanır ve koku almanın ne kadar güzel olduğunu fark ederiz. Tat duyumuz azalınca, yediğimiz yemeklerin lezzetini alamıyor olmanın mutsuzluğunu yaşarız. Elimiz, ayağımız yaralandığında rahat rahat işlerimizi halledemiyor olmanın hüznünü yaşarız. Oysa olumsuz tecrübelere gerek olmaksızın bedenimiz şükretmeyi hakkediyor. Bedenimiz bizi anda tutan ve andan uzaklaşmayan tek parçamız.

Bilinçli farkındalık çalışmalarına nefesle başlamak her zaman daha kolaydır ve teknikleri ilerletmek için iyi bir başlangıçtır. Biraz tecrübe geliştirdikten sonra farkındalığınızı bedeninize, duyu organlarınıza yönlendirmeye başlayabilirsiniz.

Giysilerinizin teniniz üzerindeki hareketini ve teninizdeki baskıyı, giysinin teninizdeki dokusunu hissetmeye çalışın. Oturduğunuz sandalyeye değen her bir vücut parçanızı hissedin. Ayakkabınızı, çorabınızı hissetmeye çalışın. Ayağınızın zemine nasıl değdiğine odaklanın. Takılarınızın, vücudunuza ait olmayan eşyaların üzerinizdeki varlığına sırasıyla odaklanın. Bulunduğunuz ortamdaki kokulara yoğunlaşın. Birbirinden ayırt etmeye çalışın. Farkında olmadığınız seslere odaklanın.

Bu ses nereden geliyor olabilir, klimanın sesi, araç sesleri ya da saatin tik taklarını duymaya çalışın. Varlığına alıştığınız ve artık bilinçlilik düzeyinde duyumsamadığınız ne çok ses var değil mi?

Isıyı fark etmeye çalışın. Soğuk mu, sıcak mı? Bu ısıyı sağlayan ne? Güneş ışıkları mı, klimamı, bir soba mı? duyumsadığınız herhangi bir koku var mı? Varsa bu kokuyu tanıyor musunuz? Çiçek, parfüm, yemek, kahve kokusu mu, yoksa yeni bir giysi, eşya, kağıt kokusu mu? Şimdi içinde bulunduğunuz ana yönelik çok daha fazla yaşanmışlığınız var. Kokusu, ısısı, sesi, dokusu ve duygusu, düşüncesi ile size ait bir anı.

Duygu ve düşüncelerimiz geleceğe ya da geçmişe akıp giderken bedenimiz bu anda bekler. Dolayısıyla bilinçli farkındalık için beden farkındalığı son derece önemlidir. Bedeninizin farkında olmanız sizi geleceğin veya geçmişin etkisinden çıkarıp bu ana geri getirecektir.

Read More

Verimli zaman geçirme önerileri almak özellikle pandemiyle beraber oldukça önemli bir ihtiyaç haline geldi. Sosyal izolasyon, aktivite azlığı, sınırlandırılmışlık, geleceğe yönelik belirsizlikler bireyler üzerindeki baskıyı artırıyor. Çocuklar enerjilerini atamıyor. Yetişkinler deşarj olamıyor. Özellikle kalabalık ailelerde herkesin bir arada memnun olacağı yaşam alanını oluşturmak kolay değil. Daha önce hiç bu kadar iç içe olmamıştık.

Evden eğitim alıyor, evden çalışıyoruz. Komşuluk, misafirlik ilişkileri bulaşma ve bulaştırma riskleriyle kısıtlandı. Hafta sonu ve izinlerde planlanan geziler, seyahatler, tatiller uzunca bir süre için rafa kalktı. Çoğunlukla evde olmanın getirdiği konfor beraberinde hareketsizliği de tetikledi. Hareketsizlik, sosyal etkileşim azlığı ve yoğun kaygı psikolojik sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Güne evde başlamak, günü evde sürdürmek ve evde tamamlamak kolay değil.

Evde çalışıyor, evde öğreniyor, evde dinleniyor, evde sosyalleşmeye çalışıyoruz. Evin aşina olduğumuz tanımı değişti. Ev artık işimiz, okulumuz, sosyal alanımız. Dolayısıyla ev içerisinde organize olmak, zamanı yönetmek, düzen kurmak da kolay değil. Bu nedenle verimli zaman geçirme önerileri dışında her yaştan bireyin psikolojik iyi oluşu sürdürmek için şunlara önem vermesi gerekiyor;

Evde Ders ve Mesai İçin Belirli Alanınız Olsun

Eskiden konfor alanı olarak kabul ettiğimiz evimiz artık okulumuz, iş yerimiz haline geldi. Konfor alanımızda ders dinliyor, mesai yapıyoruz. Dikkati sürdürmekte, konsantre olmakta güçlük yaşıyoruz. Pek tabi mesai ve ders bitiminde evi yeniden konfor ortamı olarak kabullenmek de kolay değil. Bu nedenle mutlaka ders/mesai için evin belli bir bölümünü kullanmak ve ders/mesai bitiminde bu alandan uzaklaşmak gerekiyor.

Düzenli Uyku ve Düzenli Beslenme

Geç saatlere kadar uyanık kalma ve geç saatlerde uyanma bireyin yaşadığı zaman diliminin diğerlerinden farklılaşmasına neden oluyor. Bu da kişinin diğerlerine uymasını zorlaştırıyor. Aynı zamanda ne beden ne de zihin düzensiz uykuda yeterince dinlenemiyor. Düzenli ve sağlıklı beslenme de bu dönemde oldukça önemli. Gün boyu evde ve sınırlı hareket halindeyiz.

Güneş almıyor, hareket etmiyoruz. Bu da özellikle d vitamini ve omega 3 açısından iyi beslenmemizi gerektiriyor. Geç saatlerde ağır besinler tüketmemek, paketli ve sindirimi zor yiyecekleri menüden çıkarmak gerekiyor. Yeterli hareket alanımızın olmayışı beslenme düzenine, porsiyon miktarına ve içeriğine dikkat etmeyi gerektiriyor.

Güne İyi Bir Başlangıç Yapın

Verimli zaman geçirme önerileri psikolojik iyi hali desteklese de en önemli desteği rutinleri sürdürmek sağlıyor. Güne kahvaltıyla başlamak, dişleri fırçalamak, rahatta olsa kendinizi iyi hissedecek şekilde giyinmek, görünüşünüze özen göstermek gibi. Aynaya baktığınızda iyi hissetmenizi sağlayacak, kendinizi değerli hissettirecek şekilde güne başlayın. Siz kendinizi iyi hissettiğinizde enerjiniz, davranışlarınız ve çevrenizle etkileşiminiz de olumlu yönde değişecek.

Olumsuz Kaynakları Sınırlandırın

Yaptığımız en büyük yanlışlardan birisi de kendimizi olumsuz haberlere maruz bırakmak. Gün boyu veya tekrar ve tekrar vaka sayılarını takip etmek enerjimizi düşürüyor, kaygıyı yükseltiyor. Kendinize güvenilir bilgi alabileceğiniz resmi bir kaynak belirleyin. Bu kaynağı günün belli bir saatinde 1 kez kontrol edin.

Olumsuz bir haber aldığınızda mutlaka bu haberin etkisini daha olumlu bir haberle nötrleyin. Örneğin; artan yoğun bakım hasta sayısı sizi kaygılandırdıysa mutlaka umut veren bir haber okuyun. Hamile bir corona hastası iyileşti, 90 yaşında bir yoğun bakım hastası taburcu oldu gibi.

Kaygılandığınızda daha olumsuz ve kaygı verici konular üzerine düşünmek yerine aldığınız önlemleri gözden geçirin. Atladığınız, ihmal ettiğiniz bir tedbir varsa onu yerine getirmeye çalışın. Maske takmak, düzenli maske değiştirmek, elleri düzenli yıkamak, kolonya kullanmak, sosyal mesafeye dikkat etmek gibi. Kaygınızı yönetemediğiniz sürece verimli zaman geçirme önerileri iyi oluşa destek olamayacaktır.

Sosyal İlişkilerinizi Farklı Şekillerde Sürdürün

Bu dönemde en önemli duygusal desteğimiz sevdiklerimizle irtibat halinde olabilmek. Fiziksel olarak bir arada olamıyor olabilirsiniz. Ancak pandemi koşullarının ilişkilerinizi kısıtlamasına da müsaade etmemelisiniz. Fiziksel olarak bir arada olamasak da telefonlaşarak, online görüntülü görüşmeler yaparak etkileşimi sürdürebilirsiniz. Sevdiklerinizle düzenli haftalık online buluşmalar planlayabilirsiniz. Birlikte online kahve içerken sohbet edebilir, bir yemek dahi organize edebilirsiniz.

Verimli Zaman Geçirme Önerileri Dışında da Kendinize Zaman Ayırın

Yapılan bir diğer yanlış ise aile bireylerinin veya çiftlerin pandemi sürecinde kendilerini sürekli bir arada olmaya mecbur hissetmeleri. Oysa hepimizin bir arada olmak kadar kendimizle baş başa kalmaya da ihtiyacı var. Gün içerisinde bir etkinliği birlikte yapıyorsanız mutlaka keyif aldığınız bir başka etkinliği de kendi başınıza yapmalısınız.

Eş veya aile olmanız hepinizin aynı şeylerden ve aynı zamanlarda keyif alması gerektiği anlamına gelmemeli. Birbirinize ve bireyselliğinize de saygı göstermelisiniz. Bunu başardığınızda evde kalmak çok daha keyifli ve tolere edilebilir hale gelecektir.

Pandemide Bireysel, Çift ve Aile ile Verimli Zaman Geçirme Önerileri

Pandemi süresince bireysel olarak veya çift ve aileyle verimli zaman geçirmek için aşağıdaki önerilerimizi deneyebilirsiniz.

Boş Zamanların Vazgeçilmezi Dizi/film Geceleri

Hepimizin izlemekten keyif aldığı dizi/film türü vardır. Romantik, komedi, aksiyon, korku, bilim kurgu gibi. Bireysel olarak ve/veya ailecek izleyebileceğiniz film/dizi listeleri oluşturabilirsiniz. Bu konuda fikir almak için hazırlanan öneri listelerine göz atabilirsiniz. Daha önce izlemediğiniz veya tekrar izlemekten keyif alacağınız film ve dizilere öncelik verebilir veya en yenilerle başlayabilirsiniz.

İzleyip beğendiğiniz içerikleri çevrenize önerebilir veya sosyal medyada hiç tanımadığınız insanlarla da değerlendirmelerinizi paylaşabilirsiniz. Yazmayı, fikirlerinizi paylaşmayı seviyorsanız bu konuda bir blog da yazabilirsiniz. Bu dönemde enerjisi yüksek içeriklere yönelmeniz iyi hissetmenize de etki edecektir.

Sevdiklerinizle Online Buluşmalar Düzenleyebilirsiniz

Pandemiyle birlikte teknolojiye en uzak olan bireyler dahi teknolojiyle haşır neşir oldu. Şimdi her yaştan birey görüntülü konuşmalar yapabiliyor. Görüşemediğiniz aile bireylerinizle, arkadaşlarınızla, uzaktaki büyüklerinizle online bir araya gelebilirsiniz. Günlük, haftalık, aylık buluşmalar düzenleyebilirsiniz. Akşam çay saatlerinde online buluşabilir, birlikte online yemek yiyebilirsiniz.

Sohbet etmek, eskiden olduğu gibi online da olsa birlikte olmayı sürdürmek psikolojik iyi hali olumlu etkiliyor. Bu dönemi fiziksel olduğu kadar psikolojik olarak da iyi geçirmek gerekiyor. Sosyal ve duygusal desteği sürdürmek bağışıklığı iyi uyuyup, egzersiz yapıp iyi beslenmek kadar destekliyor. Dolayısıyla her ne yapıyorsak yapalım online da olsa sevdiklerimizle birlikte olmak verimli zaman geçirme önerileri arasında mutlaka yer almalı.

Online Eğitimler, Kurslar

Verimli zaman geçirme önerileri olarak online platformu da değerlendirmelisiniz. Şu an en büyük iletişim ve etkileşim kaynağımız online ve dijital kaynaklar. Kendinizi kişisel, akademik veya mesleki açıdan geliştirmek için online platformu kullanabilirsiniz. Online eğitimlere katılabilir, kurslara başlayabilirsiniz. Akademisyenlerin yayınlarına katılabilir veya kendinizde uzmanlık alanınızla ilgili bir yayın hazırlayabilirsiniz. Sosyal medyada duyurabilir, ilgisini çekecek diğer kişileri de yayınınıza davet edebilirsiniz.

Ücretsiz olarak yayınlanan canlı konserlere veya bant yayınlarına katılabilir, tiyatroları izleyebilirsiniz. Çevrimiçi müzeleri dolaşabilir, seyahat etmenize gerek kalmadan dünyanın gözdesi pek çok tarihi mekanı evinizden dolaşabilirsiniz. İlginizi çeken bir hobi alanı varsa ona yönelik videolar izleyebilir kurslara katılabilirsiniz. “Kendin yap” fikirlerini araştırabilir, kendi projelerinizi üretebilirsiniz. Online yabancı dil kursuna katılabilir veya dilinizi geliştirmek için arkadaşlıklar kurabilirsiniz.

İlgi ve Beceri Alanlarınızı Keşfedin

Hepimizin farkında olduğu veya olmadığı ilgi ve beceri alanları var. Bu alanlara gerekli yatırım yapıldığında hem psikolojik iyi hali destekliyor hem de kişisel ve mesleki gelişime katkı sağlıyor. Ancak pek çoğumuz bu alanları kullanmıyor veya hangi alana yatkınlığımız olduğunu bilmiyoruz.

Erken yaşlarda doğru yönlendirilmemek ve/veya zamansızlık nedeniyle de bu alanları ihmal edebiliyoruz. Öyleyse pandemide verimli zaman geçirme önerileri içerisinde ilgi ve beceri alanlarımızı keşfetmeyi de değerlendirmeliyiz. Nelere yatkınsınız araştırabilir, online testlere katılabilir, deneme yanılma yoluyla da bulabilirsiniz. Çevrenizden de bu konuda geribildirim alabilirsiniz. Keşfettikten sonra bu alana yönelik çalışmalar yapabilirsiniz.

Mutfakta Farklılaşın

Yemek yapmayı seviyor ama zaman bulamıyor veya mutfakta hiç tecrübe edinmemiş olabilirsiniz. Mutfağı merak ediyor ama bir türlü cesaret edemiyor, başarısız olacağınızı düşünüyor olabilirsiniz. Yoğun tempoda çalışırken aparatiflerle veya hazır ürünlerle öğünlerinizi geçiştiriyor olabilirsiniz.

Eğer farklılık istiyor ve mutfakla ilgili pratik kazanmak, yeni şeyler öğrenmek istiyorsanız mutfağı da verimli zaman geçirme önerileri listesine eklemelisiniz. Böylece hem eğlenecek hem öğrenecek hem de kendi hazırladığınız öğünlerin hijyeninden şüphe etmeyeceksiniz. Tam bir kazan kazan durumu.

Pişirdiğiniz lezzetleri fotoğraflayabilir sosyal medyanızda paylaşabilirsiniz. Sevdiklerinizle memnun kaldığınız tarifleri paylaşabilirsiniz. Evdeki aile bireylerinin beğenisine sunabilir, değerlendirmelerini isteyebilirsiniz. Bunu ailecek yapılacak bir pişirme etkinliğine de çevirebilirsiniz.

Evde Değişiklik ve Düzenleme Yapın

Evde dekoratif değişiklikler yapmak ve/veya düzenlemelere gitmek keyifli ve verimli zaman geçirme önerileri olabilir. Evde göze hitap eden, hoşa gidecek düşük maliyetli değişiklikler yapılabilir. El emeği ile hazırlayacağınız veya satın alacağınız ürünlerle evinizin havasını değiştirebilirsiniz. Duvarlara kendi çizdiğiniz resimleri asabilir, fotoğraflarınızın çıktısını alıp duvarlarınızı süsleyebilirsiniz. Halı ve kilimler, kırlent ve biblolarla yaşam alanınıza basit ama etkili dokunuşlar yapabilirsiniz.

Düzen ve temizlik de iyi hissettirir. Uzun süredir mutfak dolaplarınız, gardrobunuz, ardiyedeki eşyalarınız sizi rahatsız ediyor olabilir. Eşyalarınızı düzenlemek, kategorize etmek veya detaylı bir temizlik yapmak istiyor olabilirsiniz. Tabi bunlar hem zaman hem enerji isteyen uğraşlar. Eski rutinlerimizde trafikte kaybettiğimiz ve dışarıda geçirdiğimiz zaman şu an cebimizde. Bunu istediğiniz şekilde değerlendirebilirsiniz.

Egzersiz Yapın, Nefes Çalışın

Hareketsizlik ve durağanlık psikolojik iyi oluşu olumsuz etkiliyor. Hareketsiz kalmak negatif enerjinin birikmesine, fiziksel ve duygusal gerginin artmasına neden oluyor. Somatik ağrılar, yorgunluk da psikolojiyi olumsuz etkiliyor. Enerji düşüyor ve verimlilik de azalıyor. Bu nedenle evde olsak dahi basit egzersizlerle enerjinizi artırabilirsiniz. Ev ortamında ekipmansız veya basit ekipmanlarla spor yapabilirsiniz. Bir eğitmenin yönlendirmesine ihtiyaç duyuyorsanız YouTube videolarından, telefon uygulamalarından faydalanabilirsiniz.

Sosyal medyada antranörlerin gönüllü olarak yaptığı canlı yayınlara katılabilirsiniz. Ücretli online antranör desteği de alabilirsiniz. Yoga, pilates, esneme hareketleri, zumba ve basit egzersizler gibi sporları evde kolayca yapabilirsiniz. Kendinize hedefler koyabilir, bu çalışmalara evdeki diğer aile bireylerini veya online olarak arkadaşlarınızı da katabilirsiniz.

Verimli Zaman Geçirme Önerileri Dışında Kendinizi Daha İyi Hissetmek için Mutlaka Mindfulness ile Tanışın

Yukarıda paylaştığımız verimli zaman geçirme önerileri dışında bir önerimiz de mindfulness yani bilinçli farkındalık çalışmaları. Hepimiz hayat koşturmacası içerisinde çoğu zaman anı yaşamanın ve anda kalmanın önemini kaçırabiliyoruz. Yaşadığımız her an biricik ve çok değerli. Bu zorlu günler geçecek. Eski rutinlerimize yine geri döneceğiz. Önemli olan yaşadığımız şu anın koşulları ne olursa olsun verim almaya ve tadını çıkarmaya çalışmak.

Evde olmanın, kendimizle ve/veya ailemizle baş başa olmanın keyfine varmayı hedeflemeliyiz. Dün neler yaşadık yarın neler yapacağız üzerine düşünürken bulunduğumuz anın güzelliklerini gözden kaçırabiliyoruz. Mindfulness ile anda kalmaya yönelik çalışmalar yapabilir ve kendinizi çok daha iyi hissedebilirsiniz. Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Nedir? yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Verimli zaman geçirme önerileri ve mindfulness çalışmaları kendinizi iyi hissetmenize destek olmuyorsa psikolojik destek alabilirsiniz. Çocuklar, ergenler, yetişkinler, çift ve aileler pandemi sürecinin olumsuz etkileriyle ilgili psikolojik destek alabilir. Destek talebinizle ilgili Aba psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

 

 

Read More