Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), özellikle çocukları ve ergenleri etkileyen; ancak yetişkinlerde de görülebilen bir durumdur. DEHB’nin başlıca belirtileri, tepkilerini kontrol edememek ve odaklanmada zorluk olarak sıralanabilir. Bu belirtiler, okul ve ev yaşantılarını zorlaştırabilir.

Kız çocuklarıyla kıyaslandığında erkek çocuklarda daha sık görülür. Genellikle erken okul çağında teşhis konur. Çünkü çocuğun derslerde odaklanma zorluğu yaşaması bu belirtinin fark edilmesine imkan sağlar.

DEHB Hayatı Nasıl Etkiler?

DEHB’li insanların çoğu, diğer insanlar gibi başarılı ve mutlu bir hayat sürer. Özellikle erken yaşlarda başlanan tedavi ile toplumsal hayata adaptasyon sağlanabilir. Bu aşamada semptomları dikkatle incelemek ve doktorla düzenli olarak görüşmek büyük önem taşır. Çünkü tedavi yönteminin zaman içinde değiştirilmesi gerekebilir.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, akademik anlamda bazı zorluklara sebep olabilir. Zeka ve beceri anlamında herhangi bir yoksunluk olmadığı durumlarda, DEHB’li çocukların akademik performansındaki düşüklüğün nedeni büyük oranda dikkat eksikliğidir. Öğrenciler genellikle; yönlendirmeleri izlemede, öğrendiklerini hatırlamada, sınıf ortamına ayak uydurmada zorlanır.

Sosyal anlamda ise, DEHB’li kişiler tepkilerini kontrol etmede zorlanacağı için agresif davranışlar sergileyebilir. Odaklanmada ve diğerleriyle ilgilenmede sorun yaşadıkları için diğer insanlarla sosyal aktivitelere katılmada zorlanabilirler. Bazen bu durum dışlanmalarıyla sonuçlanır. Çünkü bir anlamda oyunu kurallarına göre oynamayı reddederler.

DEHB Bir Öğrenme Güçlüğü Değildir

Yukarıda sözünü ettiğimiz zorluklara karşın, DEHB bir öğrenme güçlüğü değildir. Öğrenmede, dolaylı olarak güçlüğe sebep olabilir. Ancak; DEHB’li çocuklarla ilgili yapılan araştırmalar DEHB’li çocukların yüzde 50’sinin aynı zamanda bir öğrenme güçlüğünden de mustarip olduğunu gösterir. 

Öğrenme güçlüğü olmayan durumlarda, öğretmen konuşurken önemli detayları gözden kaçırmak, verilen ödevi tam olarak hatırlayamamak veya diğer öğrenciler konuşurken onları dinlememek öğrenme sürecinin verimli geçmemesinin temel sebepleri arasında yer alır. Çünkü DEHB’li çocuklar tek bir şeye odaklanmak yerine çevrelerinde olup biten her şeye eşit oranda dikkat verirler. 

Diğer tarafta hiperaktivite nedeniyle sınıfta uzun süre sabit oturmada zorlanan bu çocukların okuldan soğumamaları için erken yaşta teşhis ve tedavi büyük önem taşır. Bu çağlarda öğretmenlerin ve ebeveynlerin özeni çocuğun tüm hayatını olumlu yönde etkiler.

Hiperaktivite Nedir ve Nasıl Anlaşılır? > >> https://youtu.be/4VmfZdxRSqI

Read More

Çocuğunuz büyürken onu yönlendirmek ve yetiştirmek için öncelikle onu anlamanız gerekiyor. Onun ihtiyaçlarını fark etmek ve giderebilmek için çocuğunuzun kendine özgü bir karakteri olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Küçük yaşlarda kendini bir yetişkin gibi ifade edemezken bile, bu karakteri çözümlemek ve çocuğunuzu anlamak sizin ebeveyn olarak görevleriniz arasında yer alıyor.

Çocukları anlamanın en temel yolu gözlem yapmaktır. Çünkü çocuklar kendilerini sözel olarak tam anlamıyla ifade edemez ve duygularını, ihtiyaçlarını davranışları yoluyla dışa vururlar. Onları uyurken, yemek yerken ya da oynarken gözlemleyin. Sürekliliği olan davranışlarını araştırın. En çok nelerden hoşlanıyor, ne zaman sıkılıyorlar?

Çocuklarınızla sohbet edin

Gözlem yapmanın yanı sıra çocuklarınızla konuşmak için zaman ayırmak, onlar hakkında bilgi almak ve bakış açılarını öğrenmek için çok değerli. Onlara sorular sorarak sizinle duygu ve düşüncelerini paylaşmalarına yardımcı olabilirsiniz. Bu hem aranızdaki bağı güçlendirir hem de çocuğunuzu daha iyi anlamanızı sağlar.

Detaylı bilgi alabilmek için çok genel sorulardansa biraz daha detay sorabilirsiniz. Örneğin, bugün okulda ne yaptığını değil, resim dersinde nasıl bir resim çizdiğini sorabilir ve bu resimle ilgili konuşabilirsiniz.

çocuğu anlamak

Diğerleriyle iletişimini gözlemleyin

Çocuğunuzun bulunduğu ortamda nasıl davrandığı, mevcut duygu durumuna ve karakterine dair pek çok şey söyler. Bunun için akrabalarınıza, arkadaşlarına, öğretmenlerine, hayvanlara karşı nasıl davrandığını inceleyin. Örneğin, çocuğunuz bir arkadaşına karşı agresif tavırlar sergiliyorsa, bu agresif tavrın altında yatan asıl sebebi bulmaya çalışabilirsiniz. Böylece çocuğunuzun yetiştirirken ileri dönük fayda sağlayabilirsiniz.

Çocuğunuzun gelişimini ve kendine öğrenme yöntemini anladığınız zaman, ona daha iyi fırsatlar sunabilirsiniz. Gelişiminin bir sonraki aşamasına geçmede daha büyük katkılarda bulunabilir ya da bir özel desteğe ihtiyacı varsa erkenden fark edebilirsiniz. Bunların yanı sıra beklentilerinizi ve sınırları çocuğunuzla konuşabilmek için de bu bilgilere ihtiyacınız var.

Her ebeveyn çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek ister. Bu konuda her ne kadar genel önerilerde bulunabilsek de her çocuk kendine özgüdür. Anne ve babalara düşen ise, çocuğu anlamak ve ona uygun iletişimi geliştirmektir. Ancak bu şekilde çocuğunuzu en iyi şekilde yetiştirebilir ve tüm ihtiyaçlarını karşılayabilirsiniz.

Read More

“Biliyorum ama sınavlarda yapamıyorum.” Bu cümleyi duyduğumuz çok sayıda öğrenci var. Bu ifade aslında öğrencilerin öğrenme yöntemlerine dair iki eksiği ortaya çıkarıyor. Birincisi öğrencilerin tekrarla öğrenmeye çok fazla bağlı olması, ikincisiyse öğrenme konusunda kendilerini değerlendirme konusunda yeterince başarılı olmamaları. Özellikle ikincisi metacognition öğrenmenin önemini ortaya koyuyor.

İlk eksikliğe kısaca bakacak olursak, tekrar ezberleme ve örüntü eşlemeyi amaçlayan pratik ya da tekrarlayan bir uygulamadır. Bu uygulamalar, yüzeysel öğrenmeye yol açar. Öğrenciler bilgileri alır ve benzer problemlerle karşılaştıklarında çözüm üretebilirler. ancak problem farklı göründüğünde sorun yaşarlar.

Bilgiyi yalnızca ezbere bilmek, bu bilgiyi kullanmak için yetersizdir. Örneğin, Almanca kelimeleri ve gramer kurallarını ezberleyebilirsiniz; ancak Almanca konuşmak bu bilgilerden daha fazlasını gerektirir. Yani, ezberlenen bilgi yetersizdir.

Kendi becerilerini doğru değerlendirmenin önemi

İkinci eksiklik olan kendini yanlış değerlendirme, eğitim süreci için son derece önemlidir. Çünkü kişiye uygun olmayan öğrenme yollarının kullanılmasıyla sonuçlanarak verimi düşürür. Öğrenciler, bilgiye sahip olmalarına rağmen sınavlarda başarısız olmaktan şikayet ederler. Peki, bilgiye sahip olduklarını nereden biliyorlar? Kendilerini doğru değerlendiriyorlar mı?

metacognition üstbiliş

Bilgiyi edindiğine inanan öğrencilerin çoğu, aslında ödevlerini yaptığını, denemeler çözdüğünü, konu tekrarı yaptığını vs söylemek ister. Burada yanlış değerlendirilen nokta şudur: öğrenciler bu yöntemlerle genellikle kavramlara aşina olsa da bu kavramların nasıl kullanılacağını öğrenmezler. Öğrenciler, aşinalıkla öğrenmeyi karıştırabilir. Marilla Svinicki (2004) bunu Anlama Yanılsaması (Illusion of Comprehension) olarak adlandırır ve diğerleri buna akıcılığın yanılsaması demişlerdir.

Başa dönüp metacognition’a nasıl başlanmalı sorusuna cevap arayacak olursak, yukarıda sözünü ettiğimiz iki eksikliği odağımıza almak doğru bir karar olabilir. Metacognition, düşünme sürecimize dair bilgi ve düzenlemeyi ifade eder. Daha derin bir anlayış oluşturma stratejileri hakkındaki bilgimiz ve Anlama Yanılması’na dair farkındalığımız üstbilişsel (metacognitive) bilginin içeriklerini oluşturur.

Öğrencilerin üstbilişsel gelişimini nasıl destekleriz?

Düşüncemizi (öğrenme) düzenleme ve uygun öğrenme stratejileri uygulama yeteneğimiz, eleştirel olarak, özellikle üstbilişsel izleme ve değerlendirmede, öğrenme seviyemizin ve öğrenme süreçlerimizin doğru öz değerlendirmesine bağlıdır. Öyleyse, bu alanlarda öğrencilerimizin üstbilişsel gelişimini nasıl destekleyebiliriz?

Öğrencilerin daha geniş bir yelpazedeki öğrenme stratejilerini bilmelerine ve kullanmasına yardımcı olmak için bunları yeni stratejilerle tanıştırıp onlara bunları uygulama fırsatı verebiliriz. Daha derinlemesine öğrenmek için, öğrencilerin prova stratejilerinin ötesine geçmelerine yardım etmeliyiz. Daha derin bir öğrenme, bildiğimiz şeyleri genişletip birleştirmeyi gerektirir ve ayrıntılı ve örgütsel öğrenme stratejileriyle kolaylaştırılır.

Read More

Beyin milyarlarca nöron içeren karmaşık bir ağdır ve her bir nöron kendi sinapsları aracılığıyla binlerce farklı nöronla iletişim kurar. Bununla birlikte nöronlar gelen sinyalleri çok sayıda ‘kollar’ aracılığıyla algılar. Bu yapıya dendritik ağaçlar adı verilir.

1949’da Donald Hebb’in öncü çalışması, öğrenmenin, sinapsların gücünü değiştirerek modifiye edilmesiyle oluştuğunu öne sürmüştü. Bugüne kadar bu düşünce kabul ediliyordu. Ancak, nöronal kültürler üzerine yeni kuramsal sonuçlar ve deneyler kullanan Fizik Bölümünden Prof. Ido Kanter ve Bar-Ilan Üniversitesi’ndeki Gonda (Goldschmied) Multidisipliner Beyin Araştırma Merkezi tarafından yönetilen bir grup bilim insanına göre merkezi Öğrenmenin sadece sinapslarda gerçekleştiğine dair yaklaşık 70 yıllık bu bilgi doğru değil.

Scientific Reports dergisinde yayınlanan bir makalede, araştırmacılar öğrenmenin aslında şu anda sinapslara atfedilen yavaş öğrenme mekanizmasına benzer şekilde birkaç dendrit tarafından yapıldığını göstermek için bu geleneksel bilgiye karşı çıkıyorlar.

Araştırma ekibine göre, “Dendritlerde yeni keşfedilen öğrenme süreci, öğrenmenin sadece sinapslarda gerçekleştiğini öne süren eski senaryoya göre çok daha hızlı bir hızda gerçekleşir. Bu yeni dendritik öğrenme sürecinde, sinaptik öğrenme senaryosundaki binlerce küçük ve hassas olanlarına kıyasla nöron başına birkaç uyarlanabilir parametre vardır.”

öğrenmeZayıf sinapslar öğrenmeyi etkiliyor

Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu, beynimizin çoğunluğunu oluştursa da, daha önce önemsiz kabul edilen zayıf sinapsların beynimizin dinamiğinde önemli bir rol oynadığı yönünde. Mevcut sinaptik öğrenme senaryosunda öne sürüldüğü gibi, gerçekçi olmayan sabit uçlara zorlamak yerine, öğrenme parametrelerinin salınımlarını uyarırlar.

Yeni öğrenme senaryosu beynin farklı yerlerinde meydana gelir ve bu nedenle bozuk beyin işlevselliği için mevcut tedavilerin yeniden değerlendirilmesini gerektirir. Bu yüzden, Donald Hebb’in 70 yıllık hipotezini özetleyen popüler cümle “birlikte ateş eden nöronlar birbirine bağlanır” artık yeniden ifade edilmelidir. Buna ek olarak, öğrenme mekanizması son gelişmiş makine öğrenimi ve derin öğrenme başarıları temelinde. Öğrenme paradigmasındaki değişim, farklı derinlemesine öğrenme algoritmaları ve beyin işlevlerimizi taklit eden yapay zeka tabanlı uygulamalar için yeni ufuklar açar – ancak gelişmiş özellikler ve çok daha hızlı. Bu yeni bulgular, öğrenme modellerinin yeniden sorgulanması gerektiğinin de işaretçisi olabilir.

Read More

Ergenlik döneminde bir çocuğa sahip ebeveynler genellikle, çocuklarıyla iletişim kurmakta zorlandığından şikayet eder. Tipik bir senaryodan bahsedelim: oğlunuzla ödevlerini yapmaması veya çok fazla oyun oynamasıyla ilgili konuşmak istiyorsunuz. “Biraz konuşabilir miyiz?” diye sorarak konuşmayı başlatıyorsunuz ve “İşte yine başlıyoruz” diyerek gözlerini deviriyor.

Doğrudan konuya girip, “Daha sorunlu olmalısın,” dediğinizde “Evet evet,” diyip umursamadığını belli ediyor. Bir süre sonra sabrınız taşıyor, iki taraf da öfkeleniyor ve belki çocuğunuz kapıyı çarpıp çıkıyor. Bunların hepsi, ergenlik dönemindeki çocukların yaşadığı evlerde olan olaylar. Peki, çocuğunuzda konuşabilmek ve iletişim kurmak için neler yapabilirsiniz?

Şunu söylemekten kaçının: “Konuşalım mı?”

Bir konuşmaya başlamanın en doğal yolu gibi görünse bile, “Konuşalım mı?” dediğiniz zaman çocuğunuzla konuşabilme olasılığınız azalıyor. Bu sözü duyduktan sonra gençler, genellikle kepenkleri kapatır ve iletişim kurmak için gerekli ortamı yaratmamak için ellerinden geleni yaparlar.

Bunun yerine bir şey söylemeden ve istemeden etraflarında dolaşın. Bir süre sonra konuşmayı kendisi başlatabilir ya da siz bir konuşma başlatabilirsiniz.

ergenlik dönemi

Söylemeyin, soru sorun

Onları en iyi şekilde yetiştirmek için çocuklarımıza sürekli nasıl konuşmaları, nasıl davranmaları gerektiğini söylüyor olabiliriz. Halbuki, söylemek yerine sormak çok daha etkili. “Daha fazla ders çalışman gerekir,” demek yerine “Sınav hazırlıkları nasıl gidiyor?” diye sormak gibi.

Ergenlik dönemindeki bir gence ne yapması gerektiğini söylemek büyük olasılıkla geri teper. Daha sakin ve ilgili bir şekilde sorduğunuz zaman kararı onlara bıraktığınız izlenimi veriyorsunuz. Böylece iletişim kurma şansınız artıyor.

İçten yanıt verin

Çocuğunuz açık davranmış ve size sınava hazırlanmadığı için dersten kalma ihtimali olduğundan yakınmış olabilir. Böyle bir durumda öfkelenip “Sana daha çok çalış, demiştim,” gibi bir cevap vermemeniz gerekiyor. Böyle zamanlarda çocuğunuzun sizden beklediği şey kendisiyle empati kurmanız. 

“Düşük not alma ihtimali can sıkıcı, değil mi?” gibi bir sözle onun duygularını anladığınızı gösterin. Gerçekten empati kurduğumuz zaman karşımızdaki kişi suçlu, utangaç ya da yargılanıyor gibi hissetmez. Bu da iletişim kurmanın önemli bir anahtarıdır.

Sen – Ben – Biz yaklaşımını izleyin

Her zaman çocuğumuzla aynı fikirde olamayız. Böyle zamanlarda ağzımızdan çıkan sözlere daha çok dikkat etmemiz gerekir. Sen – Ben – Biz yaklaşımı bu nedenle çok önemlidir. Peki nedir bu yaklaşım:

SENİ dinliyorum ve düşünceni anlıyorum.

BEN de kendi düşüncelerimi ortaya koyuyorum.

Bu konuya BİZ bir çözüm buluruz.

Bu sırayı takip ettiğiniz zaman, çocuğunuz onun düşüncelerine önem verdiğinizi anlayarak kendinin bu iletişimde saygı gördüğünü bilir. Saygı gördüğü bir iletişimi kurmaktan da kaçınmaz.

Read More

Çocukların ders çalışırken belli bir süreden sonra sıkılıp dikkatinin dağıldığını fark etmiş olabilirsiniz. Hatta oyun oynarken bile zaman içinde çocukların dikkati dağılır. Özellikle yeni bir şey öğrenirken odaklanma süreleri çok daha kısa olabilir. Böyle zamanlarda çocukları devam etmeye zorlamak pek verimli sonuçlanmayacaktır.

Çocukların dikkatini toplama süresi, genel olarak 40 dakika civarındadır. Ancak o sırada yapılan işe bağlı olarak bu süre uzayabilir ya da kısalabilir. Bu süre çocuğun yaşına bağlı olarak da değişiklik gösterir. Örneğin, 5-6 yaşındaki çocukların dikkatini bir şeye verme süresi 15 dakika kadar kısadır. Etrafta dikkat dağıtıcı ögeler olduğunda dikkatlerini çok daha zor toplayabilirler. 7 yaşına geldiklerindeyse bu süre yarım saate çıkar.

Mola süreleri de, odaklanma sürelerine bağlı olarak belirlenebilir. Belli bir süre legolarla oynadıktan ya da ders çalıştıktan sonra 5 ila 15 dakika arasında değişen bir mola verebilirsiniz. Mola süresinde çocuğunuzun çalışma ortamını terk ettiğinden emin olun. Bu sürede fiziksel aktivitede bulunan çocukların, tekrar çalışmaya döndüğünde daha iyi odaklandığı da artık bilinen bir gerçek.

odaklanma

Peki, çocuğunuzun odaklanma süresini arttırmak için neler yapabilirsiniz?

Siz odaklandıkça onlar da odaklanır

Çocukların dikkati dağılmadan, olabildiğince uzun süre çalışabilmeleri için sizin de onlarla birlikte odaklanmanız gerekir. Çocuğunuzla birlikte çalışırken, özellikle okul öncesi ve ilkokul yıllarında sürekli tekrar eden basit alıştırmalar sizin için de zor bir göreve dönüşebilir. Bir kelimeyi tekrar tekrar yazması gerektiğinde, bir metni tekrar tekrar okumaları gerektiğinde sıkıldığınızı hissedebilirsiniz.

Ancak onunla birlikte sürece aktif katılım gösterdiğiniz zaman çocuğunuz çok daha kolay odaklanır. Birlikte çalışıyor olmak onları motive eder ve yaptıkları işin önemli olduğunu hissederler. Legolarla oynarken bile çocuklarınızın sizin katılımınıza ihtiyacı var.

Dikkat dağıtıcı ögeleri ortadan kaldırın

Ebeveynlerin çocuklarının kendine has öğrenme ve odaklanma yollarını keşfetmesi çok önemli. Örneğin, bazı çocuklar acıktığı zaman dikkatlerini toplamakta zorlanabilir. Çocuğunuz da böyleyse, çalışmaya başlamadan önce hafif atıştırmalıklar hazırlayabilirsiniz.

Çocuklar, ne kadar enerji dolu görünseler bile dinlenmeye ihtiyaç duyarlar. Okuldan gelir gelmez ödev yapmak pek iyi bir fikir olmayabilir. Biraz dinlendikten sonra ödevlerini yaparken, etrafta dikkatlerini dağıtacak ögeler olmaması gerekiyor. Televizyonun açık olduğu bir odada ödev yapmaya çalışırken dikkati sürekli dağılıyorsa, bu son derece normal. Çocuğunuza tekrar tekrar odaklanmasını söylemek yerine ona daha izole bir çalışma ortamı yaratmayı deneyebilirsiniz.

Read More

Oyuncaklar, çocukların yalnızca iyi zaman geçirmesini sağlamıyor, aynı zamanda fiziksel ve zihinsel gelişimini de destekliyor. Farklı yaşlardaki çocukların farklı oyuncaklarla oynamasının sebebi bu. Yaşı ve gelişim seviyesi için uygun oyuncak seçimi ile, çocuğunuzun yaratıcılığını, motor becerileri ve el-göz koordinasyonunu öğrenmesini önemli oranda desteklemiş olursunuz.

Peki, hangi yaşlarda hangi oyuncak seçimi doğru karar?

6 ay – 2 yaş arasındaki çocuklar için oyuncak seçimi

Henüz pek az bilgi ve beceriye sahip olan 6 ay ile 2 yaş arasındaki çocuklarınız için doldurulmuş ayıcıklar, üst üste dizilen bloklar, basit yapbozlar, üzerine binilebilen oyuncaklar, müzikli oyuncaklar doğru oyuncak seçimi olacaktır. Bu oyuncaklar sayesinde entelektüel, dil, sosyal ve fiziksel gelişmeyi destekleyen aktiviteler yapabilirsiniz. Bu yaşlarda, çocuğunuzla birlikte oyun oynamanız ve ona rehberlik etmeniz büyük önem taşır.

3 – 6 yaş arasındaki çocuklar için oyuncak seçimi

Okul öncesi dönem olarak da tanımladığımız bu yıllarda çocuklar, rol yapma oyunlarını çok sever. Yumuşak ayıcıklar, oyuncak bebekler ve aksiyon figürleri ile rol oyunlarını keyifle oynayabilir. Bu yaşlarda sanatsal malzemeler de gelişimi önemli ölçüde destekler. Çocuklarınıza resim yapması ve oyun hamurlarıyla oynaması için gerekli malzemeleri sağlamaya önem verin.

oyuncak seçimi

Daha önce basınca ses çıkaran basit müzikli oyuncaklardan gerçek müzik aletlerine geçiş için de bu yaşlar ideal olacak. Belki profesyonel bir klavye değil ama her tuşunda farklı bir notayı duyacağı büyüklükte bir klavye müzik kulağının gelişimini destekler. Bunların yanı sıra 6 yaşına kadar çocuklarınızın; kum havuzu, oyun evi, salıncak gibi açık hava oyuncaklarıyla oynadığından emin olmanızı öneririz.

6 – 12 yaş arasındaki çocuklar için oyuncak seçimi

Bu yıllarda çocuğunuz okula ve akranlarıyla çok daha fazla zaman geçirmeye başlıyor. Çocuklar bu dönemde birbirlerine özenerek, bir anlamda birbirlerine reklam yapabilirler. Kontrolün sizde olduğunu çocuğunuzun bilmesi gerekiyor.

Oyuncak seçimi konusunda, önemli bir gelişim aşamasında olan 6 yaşın üzerindeki çocuklar için artık biraz daha yönünüzün değişmesi önemli. STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanında bilgi ve beceriler kazandıran oyunlar ve oyuncaklar tercih etmelisiniz. Teknoloji çağını bir avantaja çevirin ve dijital oyunlardan faydalanın. Artık sportif ve sanatsal etkinlere daha ciddi şekilde katılmasını desteklemeyi düşünün. Böylece çocuğunuzun geleceği için önemli bir adım atmış olursunuz.

Read More

Günümüzde insanlar, hayatlarını yaşarken daha aktif ve gerçekten ‘orada’ olmak istiyor. Teknoloji ve modernitenin ortasında sıkışmış hissetmek ve sürekli bir yere koştururken hayatı ıskalamamak için mindful bir zihne sahip olmayı önemsiyorlar. Yoga ve meditasyonun gördüğü ilginin artışı, mindfulness kelimesinin hayatımıza girişi bile yaşanan farkı ortaya koymaya yetiyor. Çünkü mindful zihne sahip olmak, hayatı bizim için daha yaşanabilir hale getiriyor. Kendi hayatımız üzerinde söz hakkımız olmasını sağlıyor.

Peki, mindful insanlar diğerlerine göre neleri farklı yapıyor?

1 – Çevrede olan bitene ilgiyle yaklaşmak

Mindfulness ile birlikte, insanlar çevrelerinde olan bitenlere farklı bir pencereden bakmayı öğreniyor. Mindfulness pratiği yapan kişiler, genellikle sanki hayatlarında ilk kez bir şeyle ilgileniyormuş gibi hissettiğini söylüyor. Duş alırken suyu hissetmek, yemeğin kokusunu hissetmek gibi gündelik şeylerden bahsediyoruz.

Mindfulness’ın böyle bir fark ortaya koymasının temel sebebi, yeni nöral bağlantılar yaratmasıdır. Çevremizde yaşanan olaylara karşı ilgi duyduğumuz zaman, her günden daha fazla keyif alabiliriz.

mindfulness

2 – Kendilerini kolay affetmek

Hayatın engebeli yollardan oluştuğunu herhalde inkar edemeyiz. Bazen hedeflerimize ulaşır, bazen kendi kendimizi hayal kırıklığına uğratırız. Aslında mindfulness pratikleri de bu iniş çıkışlardan nasibini alır. Bazen pratik yapmak için zaman bile ayırmayız, bazen ne kadar uğraşsak da odaklanamayız.

Yine de de mindfulness pratikleri sayesinde yaptıklarımız beklentilerimizi karşılamadığında bunun hata anlamına gelmediğini öğreniriz. Yalnızca o sırada beklediğimiz gibi davranmamışızdır ve kendimize kızmaya değil, kendi bedenimizi ve zihnimizi dinlemeye ihtiyacımız vardır. Bu da kişisel gelişimin önemli bir parçasını oluşturan ‘kendini affetme’ anlamına gelir.

3 – Güzel zamanlara minnet, kötü zamanlara şefkat duymak

Herhangi bir duyguya dikkat ettiğiniz zaman, bu duygunun hareket halindeki bir enerji olduğunu fark edersiniz. Duygular doğası gereği gelir, gider, gezinir, dolaşır. Hareket halindeki duyguyu itip kakmadan izlemek, onları daha kolaylıkla yaşamanıza yardımcı olur. Böylece zor zamanlarda kendinizi sıkışmış hissetmek yerine, bir süreçten geçtiğinizi fark edersiniz.

Mindfulness pratikleri sayesinde, güzel zamanları sahiplenmek kadar olumsuz duyguları da sahiplenmek gerektiğini öğrenirsiniz. Olumsuz duygular içindeyken nelere ihtiyaç duyduğunuzu bilir ve kaybolmadan bu süreci atlatabilirsiniz.

Read More

Çalışmanın önemli bir kısmı neyi ne kadar çalışmanız gerektiğini bilmektir. Bir konuda uzmanlaştığınızda çalışmayı bırakmak ve ihtiyaç duyduğunuz başka konulara odaklanmak zamanı verimli kullanmanızı sağlar. Bunun için de metacognition becerisi gerekir.

Metacognition temel olarak “ne bildiğimizi bilmek” anlamına gelir. Bir konuyu ne kadar bildiğinizi düşündüğünüz ve o konudaki gerçek performansınız arasında yüksek bir korelasyon olması, yüksek bir metacognition becerisine işaret eder. Ancak çalışmalar öğrencilerin bu ayrımı her zaman yapamadığını gösteriyor. İşte, bu becerinizi geliştirmeniz için bazı yollar.

Metni kavradığınızdan emin olun

Okuduğunuz metni iyice kavramanın yollarını bulmalısınız. Araştırmacılar Anderson ve Thiede deney gruplarından çalışma metinlerini okuduktan hemen sonra veya biraz ara verdikten sonra özet çıkarmalarını istemişler. Özeti biraz ara verdikten sonra çıkaranların metacognitive becerilerinin daha yüksek olduğunu gözlemlemişler.

Metne zamanla tekrar bakmak metnin özüne ulaşmakta, anafikri kavramakta yardımcı oluyor. Aksine metni okuduktan hemen sonra geri dönmek küçük detaylara odaklanmaya, böylece metnin özünden kopmaya neden oluyor. Bu pratik, metacognition becerisini ileri taşıyor.

metacognition

Detayları hafızanızın derinliklerinden çıkarın

Hatırlamanın en temel öğrenme yollarından biri olduğu malum. Bilgileri zihinden geri çağırmak öğrenme sürecinde etkili. Ayrıca metacognition becerisini de geliştiriyor. Araştırmalara göre deney gruplarının soruları ne kadar iyi cevaplayabileceklerini tahmin etmeden önce metnin detayları hatırlamalarını istemek, “ne bildiğini bilme” becerisine olumlu katkıda bulunuyor.

Mutlaka geribildirim alın

Geribildirim almak bir şeyin doğrusunu öğrenmek için önemli olduğu kadar, metacognition becerilerini geliştirmek için de kritik. Araştırmacılar Rawson ve Dunlosky, hatırlama pratiğinin ardından soruların doğru cevaplarına dair geribildirim almanın önemini vurguluyor. Böylece öğrenmeye yardımcı olan beceri daha da geliştirilebiliyor.

Öğrencilere sıcağı sıcağına düzeltici cevaplar vermek öğrenmeyi pekiştirmenin yanısıra metacognition becerisi adına da oldukça faydalı. Sonuç olarak, öğrencilerin çalışma sürecini etkili biçimde düzenleyebilmesi için ne bildiğimizi bilmek önemli. Bunu geliştirebilen öğrenciler, iyi bildikleri bir konu üzerinde vakit kaybetmeyecek ya da bir konuyu iyice kavramadan çalışmayı bırakmayacaktır.

Yukarıda sözü edilen üç adımı uygulamak, neyi ne kadar bildiğinize dair farkındalığınızı geliştirecek ve sonuçta daha verimli biçimde çalışmanızı sağlayacaktır.

Read More

Sanatla gelen yaratıcılık bir sadece bir eser vermekle değil, aynı zamanda kendinizi tanımanız için çok önemli bir yol bulmakla da sonuçlanır. Sahip olduğu sağlık sorunlarına rağmen, resim yaptığı sırada varoluşsal keşif yolculuğuna çıkarak acılarını duyumsamadığını söyleyen ressam Frida Kahlo, bizlere çok özel bir şeyi kanıtlamıştır: yaratıcılık sürecinin büyüsünü! Sanat terapisi ise bundan çok daha fazlasını sunar.

Sanat terapisi ile yapıcı çözümler

Sanat terapisi çeşitli teknik ve yöntemler ışığında farklı sanat malzemelerinin kullanımı ile gerçekleşir. Katılımcılara, kendi ifade ve yaratıcılık becerilerini deneyimlemeleri için özgür fakat bir o kadar da güvenli ve verimli bir ortam sunar. Kendi ifade ve yaratıcılık gücünü arttırma, şüphesiz, günlük yaşamda karşılaşılan tıkanıklıklara karşı yenilikçi ve yapıcı çözümler getirmenin önünü açar.

Farkındalık kazanma

Bilinçaltımıza kayıtlı, kimi olumsuz ve sınırlayıcı inanç ve görüşler, kendi potansiyelimizi açığa çıkarmamız konusunda engelleyicidir. Hayatımızın her anını kapsayan kişisel keşif yolculuğumuz bu bilinçaltı kirliliğinden olumsuz etkilenir. Sanat terapisi, kendi kişisel güçlerini keşfetme ve hayata geçirmesi konusunda katılımcılarını donanımlı kılarak “bilinçli farkındalık” sürecini hızlandırır. Böylece kendinizi keşfetme süreciniz başlamış olur.

sanat terapisi

Çatışan duyguları farklı şekillerde ifade etme özgürlüğü

Konuşma dilinde kullandığımız kelimeler her zaman için kendimizi keşfetme konusunda yeterli olmayabilir. Sanatta kullanılan ifadeler ise duyguları ifade etmede daha esnek bir alan sunar. Duyguların karmaşıklığı kelimelere yansıyamadığı kadar bir fırça darbesine veya kullanılan bir renge yansıyabilir. Kafa karıştırıcı ve paradoksal unsurların ortaya çıkmasına izin vererek, adeta benliğimizi oluşturan duyguları gözlemleme imkanı buluruz. Sanat terapisinde katılımcılar, kendilerini yansıtan “duygusal ayna” çalışmalarını görmekten hem keyif duyarlar hem de bir rahatlama hissine kavuşurlar.

İçsel benliğimize açılan bir kapı

Keşfetme süreci içerisinde, kendini ifadede açık olmak, duygularını saklamaya çalışmamak önemlidir. Sanat, tıkanıklık oluşturan duyguları tahliye etmeye mucizevi bir şekilde yardımcı olur. Kelimeler gibi net ifadeleri olmaması büyük bir kolaylık sunar. Sanat terapisinde ortaya çıkan çalışmaların her biri, “eşsiz ifadeler” taşıyabilir. Dolayısıyla da, kendimizi her defasında özgün bir şekilde ifade etme şansına sahip oluruz. Ve tüm bu yaratıcılık süreci, içten gelen bir şifalanmanın kaynağıdır!

Read More