Zaman baskısı yaşamamak için zamanı olabildiğince verimli kullanmaya ihtiyacımız var. Peki neden zaman baskısı yaşıyoruz ve zamanı verimli kullanmaya neden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz? Zaman herkes için eşitken neden bazılarımız zamanı daha iyi yönetebiliyor ve bazılarımız zamansızlıktan yakınıyor?

Bu soruların cevabı tabi ki kişiden kişiye, içinde bulunulan şartlara ve zamana etki eden faktörlere göre farklılık gösterir. Ancak şartlar ne olursa olsun zaman herkes için eşittir ve son derece değerlidir. Bu nedenle zamanın önemini bilen herkes zamanı daha etkili kullanmak ve verimli geçirmek ister. Zaman yönetimi eksikliği, plansızlık, işleri önceliklendirememek, hayır diyememek, hafife almak gün sonunda zaman baskısı yaratabilir.

Potansiyelin üzerinde görev üslenmek, erteleme alışkanlığı edinmek de zaman yönetimini zorlaştırmaktadır. Başarılı olan bireylerin her ne işle uğraşırlarsa uğraşsınlar zamanı verimli kullandıkları görülmektedir. Dolayısıyla başarılı olmak ve zamanı verimli kullanmak için birtakım tekniklerden faydalanmak süreci kolaylaştırabilir.

Yazımızda zaman baskısı yaşamamak için kullanabileceğiniz pratik ve etkili önerileri sizinle paylaşacağız. Ayrıca Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımızı da okuyabilirsiniz.

Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Uygulayabileceğiniz Pratik Öneriler

Zaman baskısı yaşamamak için kullanabileceğiniz pratik ve oldukça kullanışlı 3 teknik önereceğiniz. Bu teknikleri eğitim hayatınızda, kişisel yaşamınızda veya iş hayatınızda kullanabilirsiniz. Evdeki sorumluluklarınızdan, mesleğinize veya masraflarınıza kadar her konuda bu tekniklerden faydalanabilirsiniz.

Kanban, Eisenhower Matrisi ve Pomodora tekniğine yönelik detaylı bilgilere aşağıdan ulaşabilirsiniz. Bu tekniklerin yanı sıra zaman baskısı yaşamamak için teknolojiyi de kullanabilirsiniz. Dijital kaynaklardan, android uygulamalardan da faydalanabilirsiniz.

Zaman Baskısı Yaşamamak için Kanban Methodunu Deneyin

Kanban methodu Japonların çalışma disiplinine ve kültürüne göre düzenlenmiş etkili bir zaman yönetimi methodudur. İlk olarak Toyota fabrikasında çalışan bir mühendis tarafından kullanılmıştır. Japoncada tahta/tabela anlamına gelen Kanban tekniğinin iki temel prensibi var. Görselleştirmek ve sınırlandırmak. Görselleştirmek verilen görevi somut bir hale getirirken sınırlandırmak bu görevlerin yığılmasını engeller.

Kanban tekniği dijital ortamda, bilgisayar programında, tahtada veya kağıt üzerinde hazırlanabilir. Bu tekniğe göre zaman baskısı yaşamamak için kişinin üzerindeki işler 3 gruba ayrılır. “Yapacaklarım, Yapmakta olduklarım ve yaptıklarım”. Bu 3 kategori başlığı yan yana yazılacak şekilde çalışma sayfasında 3 ayrı sütun oluşturulur.

1.       Yapacaklarım Sütunu

Yapacaklarım sütununa yapmaya başlamadığınız ama yapmanız gereken işleri yazmalısınız. Buraya yapmanız gerekenler kadar yapmak istediklerinizi de yazabilirsiniz. Yapılacaklar listesini yazılı olarak listelemek veya görselleştirmek kişinin üzerindeki işleri daha net görmesini sağlar.

Bu çalışma kişinin işlerini bitirmek için motive olmasını, organize olmasını ve zamanı daha verimli kullanmak için çabalamasını da destekler. Aynı zamanda iş listesinin somutlaştırılması kişinin görevlerini yerine getirmesi için bir bağlayıcılık da sağlayacaktır. Üzerinizdeki işleri biliyor olmak başkalarının teklif ve ricalarına hayır diyebilmenizi kolaylaştırır. Ayrıca kanban methodu ile üzerinizdeki işleri hafife almaz, işleri erteleyip biriktirmezsiniz.

2.       Yapmakta Olduklarım Sütunu

Yapmakta olduklarım sütununa yapacaklarım listesinden seçilen 3 iş yazılıyor. Bu 3 iş aciliyete göre öncelik verilmiş veya onlardan başlanmak için seçilmiş olabilir. 3 işe öncelik verilmesinin nedeni ise kişinin üzerindeki zaman ve performans baskısını azaltmaktır. Daha fazla işin sırada beklediğini bilmek kişiyi işleri yarım bırakmaya ya da baştan savma yapmaya itebilir.

Kalabalık bir listeden üç işe öncelik vermek ise daha kaliteli işler üretmek ve zaman baskısı yaşamamak için kolaylık tanıyor. Kanban tekniği ile erteleme davranışının da önüne geçilmiş oluyor.

3.       Yaptıklarım Sütunu

Yaptıklarım sütunu ise kişinin yapıp bitirdiği işleri taşıdığı sütundur. Yapmakta olduklarım listesinde biten işler bu alandan silinip yaptıklarım alanına taşınır. Bu hem kişinin bitirdiği işleri görüp motive olmasını sağlar hem de psikolojik olarak kişiyi rahatlatır. Bu sütundaki işlerin artması bireyin üzerindeki işlerin azalmasını ifade eder. Bu nedenle bu sütunu doldurabilmek birey için ulaşılması gereken bir hedef niteliği taşır.

Yaptıklarım sütunundaki liste doldukça hissedilen tatmin de artacaktır. Kanban tekniğini uygulamak zaman baskısı yaşamamak için oldukça etkili. Üstelik işlerinizi tamamlamak ve artarak daha fazla iş üstlenmek için de motivasyon sağlar. İşlerinizi somutlaştırmanız üzerinizdeki işleri görmenizi, kendinizi buna göre organize etmenizi sağlar. Sorumluluklarınızı unutmaz, zamanlamayı kaçırmazsınız.

Neleri ne kadar sürede yapabildiğinizi görmek kendinizle de bir rekabete girmenizi sağlar. Bugün bunu yapabildiysem yarın daha iyisini yapabilirim düşüncesini tetikler. Daha iyisi olmasa dahi standardınızı korumak üzere sizi motive eder.

Zaman Baskısı Yaşamamak için Eisenhower Matrisi Tekniğini Deneyebilirsiniz

Etkili zaman yönetimi tekniklerine kullanması pratik ve keyifli bir yöntem olan Eisenhower Matris tekniği ile başlayabiliriz. Bu teknik ABD eski başkanı Dwight D. Eisenhower tarafından geliştirilmiştir. Bu tekniğe göre yapılması gereken işlerin aciliyet ve önemini belirlemek için 4 çeyreğe bölünmüş bir koordinat çizilir.

Yapılması gereken işler kendi içerisinde acil olmayan- önemsiz işler, acil ama önemsiz işler, acil olmayan önemli işler, acil ve önemli işler olarak kategorize edilir ve öncelik sırasına konur. Böylece bireyin üzerindeki görev ve sorumluluklar zaman baskısı yaşamamak için önem ve aciliyet sırasına konur.

Acil Olmayan- Önemsiz İşler

Zaman baskısı yaşamamak için belki de ilk önce kategorize edilmesi gereken acil olmayan ve önemsiz işlerimizdir. Sorumluluk alanlarımız dışında kalan, zaman baskısı hissetmediğimiz ve çoğunlukla keyif almak için yaptığımız işler bu gruba girmektedir. Bu gruba giren işleri somutlaştırıp listelemek zamanımızı çalan işleri de net bir şekilde görmemizi sağlar.

Sosyal medyada zaman geçirme, oyun oynama, telefonla konuşma ve benzeri acil ve önemli olmayan işlerdir. Bu işlerle meşgul olmak zamanımızı daha efektif kullanmamız gereken dönemlerde zaman yok edici etkiye sahiptir. Bizi akademik olarak ileriye taşımayan ya da maddi bir getirisi olmayan işlerdir.

Acil- Önemsiz İşler

Çoğunlukla hayır demeyi başaramadığımız, başkalarının istek ve ricalarının zamanımızı böldüğü işler bu gruba girebilir. Örneğin; öncelikli halletmeniz gereken önemli işleriniz varken arkadaşınızın araması ve 1 saat sonra kahve içmek için sizinle görüşmek istemesi. Hayır diyemediğiniz durumda 1 saat sonra olacak bir görüşme için hazırlanmanız gerekmektedir.

Hayır diyebilmek ve bu tarz durumlarda yaşamsal önemi olmayan işleri başka zamanlara erteleyebilmek gerekir. Böylece zaman baskısı yaşamamak için önceliklerinizi de belirlemiş olursunuz.

Acil Olmayan-Önemli İşler

1 yıl sonra girilecek üniversite sınavı önemlidir. Ama şimdiden bu sınava hazırlık yapmak acil değildir. Ancak acil olmaması sürekli ertelenebilir öneme sahip olduğu anlamına gelmemektedir. Bugünden başlayarak planlı şekilde ders çalışmak, eksikleri tamamlamak sınavda başarılı olmak için gereken ön hazırlıklardır.

Acil- Önemli İşler

Bu kategoride toplanan işler çoğunlukla zamanı iyi yönetemediğimiz için son dakikaya kalan ve önemli işlerimizdir. İş hayatında yöneticilerimizden gelen taleplerde bazen bu kategoriye girebilmektedir. Etkili zaman yönetimi ile zaman baskısı yaşamamak için bu işlerin son dakikaya kalması önlenebilmektedir. Ancak çalışma koşullarımız bu tarz sürprizlere açık olmayı gerektirebilir. Stres yaşamamak için zaman planımızda bu tarz işler için boşluklar bırakmak faydalı olacaktır.

Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Pomodoro Tekniği ile Çalışma Sürelerinizi ve Molalarınızı Düzenleyin

Uzun sürelerle ve aralıksız çalışmanın etkili bir çalışma şekli olduğunu düşünmek büyük bir yanılgıdır. İyi bir etkili zaman yönetimi tekniği ile daha kısa sürelerde çok daha verimli çalışmalar yapmak mümkün. Böylece zaman baskısı yaşamamak için de önlem almanın yanı sıra dinlenmeye de zaman ayırabilirsiniz.

Pomodoro tekniği dikkatinizi vererek çalışabileceğiniz sürenin ortalama 25 dakika olduğunu söylüyor. Bu nedenle bir çalışma seansını 25 dakika olarak planlamanız gerekiyor. Teknik bu çalışmanın ardından mutlaka 5 dakikalık mini bir mola vermenizi öneriyor. Bu sürenin toplamına yani 30 dakikaya 1 pomodoro deniliyor. Pomodora tekniği toplamda 4 pomodoroyu tamamladığınızda 25 dakikalık uzun bir mola vermenizi öneriyor.

Günde 8-16 arası pomodoro tamamlamak ideal sayılıyor. Yani molalar dahil 4-8 saatlik bir çalışmanın ideal olduğunu öneriyor. Bu süre size oldukça uzun gibi gelebilir. Ancak bu süreye molalarda dahil olduğu için yorulmadan ve verimli şekilde çalışmış olacaksınız. Hiç mola vermeksizin yaptığınız uzun soluklu çalışmalara kıyasla çok daha fazla verim almış olacaksınız.

Zaman baskısı yaşamamak için etkili zaman yönetimi becerinizi profesyonel destek alarak geliştirebilirsiniz. Hedef belirlemekte, zamanınızı verimli kullanmakta ve işlerinizi yetiştirmekte zorlanıyor olabilirsiniz. Zaman baskısı ile yoğun stres yaşıyorsanız Aba psikoloji ile iletişime geçebilir ve psikolojik danışmanlık alabilirsiniz.

 

 

Read More

İlgi ve beceri alanları çoğunlukla boş zaman aktiviteleri gibi düşünülmektedir. Oysa her bireyin kendine özel ilgileri ve becerileri bulunmaktadır. Yaşamın erken dönemlerinde bu alanların doğru şekilde tespit edilmesi meslek seçimini ve kariyer gelişimini etkilemektedir. Eğitim hayatıyla beraber edinilen bilgiler de ilgi ve becerileri şekillendirmektedir. Ancak bu alanların tespit edilmesi profesyonel bir destek alınmadığında çok da kolay değildir.

Erken dönemde yeterince önemsenmeyen bu alanlar fark edilip geliştirilmediğinde körelebilmektedir. Tespit etme ve geliştirme noktasında ailelere büyük sorumluluklar düşmektedir. Çocuğun erken yaşlarda nelere ilgilisinin olduğunu bulmak ve becerilerini fark etmek çoğunlukla ailenin gözlemiyle olmaktadır. Daha ileri yaşlarda okul öncesi grubu öğretmenleri ve sonrasında okul ilgi ve beceri alanlarının keşfedilmesini ve geliştirilmesini sağlamaktadır.

Erken dönemlerde fark edilmeyip bu alanların tespiti ileri yaşlara bırakıldığında ise profesyonel danışmanlıkla tespit edilebilmektedir. Uygulanan test ve envanterlerle, klinik değerlendirme tespit için yardımcı olmaktadır. Ancak en sağlıklı yönlendirme erken yaşlarda yapılmaktadır. Uyaran çeşitliliği, bol deneyim imkanı çocuğun ilgi ve becerilerini en doğru şekilde bulmasını kolaylaştırmaktadır.

Çeşitlilik ve deneyim çocuk ve gencin ilgi ve becerilerini bulmasını kolaylaştıracaktır. Fark edilip, gerekli özen ve önem gösterildiği sürece her bireyin ilgi ve beceri alanı vardır. Bu alanlara yönelik yapılan meslek seçimi ve kariyer planı ise bireyin yaşam doyumunu, mesleki tatminini ve başarısını artırmaktadır.

Alan, meslek, okul, iş veren, sektör seçimlerimizde ilgi ve beceri alanlarını dikkate almak oldukça önemlidir. Bu sayede birey belki de bir ömür boyu hobi olarak gördüğü bir alandan geçimini sağlayabilir. Yaptığı işi sever, sevdiği işe değer katar. Konfüçyüs’ün deyimiyle “Sevdiğiniz işi yaparsanız bir gün bile çalışmış sayılmazsınız.

”Peki ilgi ve beceri alanları nasıl tespit edilir? Bu alanlar seçimlerimizi ve kariyerimizi nasıl etkiler?” yazımızın devamında detaylarıyla bahsedeceğiz. Çocukların ilgi ve Beceri Alanları Nasıl Keşfedilir?, Meslek Seçiminde Kararsızlık: “Hangi Mesleği Seçmeliyim?”  ve Erken Dönemde Kariyer Planı Yapmak Başarıyı Destekliyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

İlgi ve Beceri Alanları Nasıl Tespit Edilir?

Öncelikle aileler her çocuğun kendine özel ilgi ve becerileri olduğunu ve fırsat verildiğinde geliştirilebileceğini unutmamalıdır. Hiçbir şeye ilgisi ya da becerisi olmayan çocuk yoktur. İlgi ve becerileri desteklenmeyen çocuk vardır. Çoklu Zeka modeline göre çocukların ilgi ve becerileri de baskın zeka alanlarına göre farklılaşmaktadır. Aileler çocuğun baskın zeka alanını tespit ederek ilgi ve beceri alanları açısından çocuklarını destekleyebilirler.

Çocukların baskın zeka alanı ilgi ve becerilerini keşfetmek için bize somut ipuçları verir. Bu nedenle çocuğunuzu oyun oynarken iyi gözlemlemeniz zeka alanını belirlemenizi kolaylaştırır. Çocuğun hangi oyuncakları seçtiği, oyuncakları oyun içerisinde nasıl kullandığı zeka alanı açısından belirleyicidir. Oyun çocuğun kelimeleridir, oyun çocuğun duygu ve düşüncelerinin ifadesidir. Dolayısıyla oyuncakları kullanış şekli çocuğun zekasının yansımasıdır.

Her çocuk bir arabayla ya da bebekle oyun oynar. Ancak farkı ortaya çıkaran oynayış şekilleridir. Bir çocuk araba ile oynarken onu parçalara ayırıp yeniden birleştirmeye çalışabilir. Tamirci olduğunu ve onu tamir ettiğini söyleyebilir. Başka bir çocuk arabaları ambulans, itfaiye aracı olarak düşünüp başkalarına yardım etmek için kullanabilir.

Çocukların ilgi ve beceri alanları farklılaştıkça oynadıkları oyuncaklar aynı olsa bile oyun oynama şekilleri farklılaşacaktır.

Baskın Zeka Alanı İlgi ve Beceri Alanları Üzerinde Etkili

Gardner’ın çoklu zeka kuramına göre ilgi ve beceriler üzerinde etki eden 8 zeka bölümü vardır; Gardner’a göre çocuklar baskın olan zeka bölümlerine göre farklı ilgi ve beceriler sergileyebilirler. Bu alanlar; Mantıksal – Matematiksel zeka, görsel – mekansal zeka, içsel – kişiye dönük zeka, sosyal – kişiler arası zeka, müziksel – ritmik zeka, bedensel – kinestetik zeka ve Doğasal zekadır.

Çocuklarla oyun oynarken ya da oyunlarını izlerken iç dünyaları, ilgi ve beceri alanları hakkında çokça bilgi edinebilirsiniz. Aslında zeka alanını belirlerken dikkat etmeniz gereken noktalar beraber oyun oynarken de geçerlidir. Birlikte oynarken müdahale etmeden oyununa dahil olun.

Hangi oyuncakları seçiyor, oyuncaklarla ne tarz oyunlar kuruyor dikkat edin. Sizi oyuna nasıl dahil ediyor, size nasıl rol ve sorumluluklar veriyor gözlemleyin. Bu noktada filial oyun terapisi oldukça işlevseldir. Ayrıca çocuğunuzu izlerken şu soruların cevaplarını bulmaya çalışın;

  • Oyun oynarken sıklıkla hangi oyuncakları tercih ediyor ve onlarla ne tarz aktiviteler yapıyor?
  • Uzun süre sıkılmadan vakit geçirdiği oyuncaklar, aktiviteler neler?
  • Oyun oynamadığı zamanlarda neler yapıyor, nelerle ilgileniyor?

Çocukların ilgi ve beceri alanları onlara yeterince çeşitlilik sunarak belirlenebilir. Çocuğunuzun sanata, spora, bilime, sosyal alanlara ilgi ve becerisi olabilir. Ancak bu alanların her biri kendi içinde ayrı ayrı dallara bölünür. Bir çocuğun spora ilgili olmasını bulmak yeterli değildir. Hangi spor dalına ilgi ve becerisi var önemli olan bunu bulabilmektir.

Atletizm ile spor alanına giriş yapan bir çocuğun keyif almaması spora ilgisi olmadığı anlamını taşımamalıdır. Çocuğun yine spor içerisinde yüzme, voleybol, basketbol, tırmanma, cimlastik gibi farklı alanlara da ilgisi olabilir. Bunu tespit edebilmek için çocuğu olabildiğince çok farklı dallarda tecrübe edinmeye yönlendirmek gerekir.

İlgi ve Becerileri Tespit Etmek İçin Profesyonel Destek Almak Hem Çocuk/Genç için Hem Aile İçin Kolaylık Sağlıyor

İlgi ve becerileri bulmak aileler için maliyetli ve zahmetli olabilmektedir. Pek çok aile çocuğunun ilgilerinin sıklıkla değiştiğinden ve çocuklarının maymun iştahlı olduğundan yakınmaktadır. Bu dönemde kurstan kursa, etkinlikten etkinliğe koşmak aileler için olduğu kadar çocuklar için de zordur. Ancak çocuğun zeka alanı tespit edildiğinde, becerileri, ilgi alanları takip edildiğinde yönlendirme daha kolay olacaktır.

Örneğin bir çocuğun dilsel zekası olabilir, çocuğun dil alanına yatkınlığı vardır ama aynı oranda ilgisi olmayabilir. Aile çocuğun yatkınlığını göz önünde bulundurarak dil alanına yönelik bir mesleğe yönlendirme yapmak isteyebilir. Ancak bir profesyonel çocuğun/gencin dil alanına yatkınlığını dikkate alarak ilgi alanıyla da örtüşecek bir mesleği önerebilir.

Aile veya çocuk bir profesyonelin yapacağı detayda değerlendirme yapmakta zorlanabilir. Bu noktada özellikle alan ve meslek seçimi yaparken kariyer danışmanlığı almak son derece önemlidir.

İlgi ve Beceri Alanları Dikkate Alınarak Yapılan Meslek Seçimi Başarıyı ve Psikolojik Doyumu Artırıyor

İlgi ve beceri alanlarının zamanında ve doğru şekilde keşfedilmesi oldukça önemlidir. Bu alanlardaki kazanımlar okul öncesi dönemden başlayarak çocuğun öğrencilik ve meslek hayatına kadar etki eder. Sadece eğitim ve mesleği de etkilemez; sosyal hayat becerilerini, iletişim şeklini, yaşam standartlarını da belirler. Ancak bir meslek seçerken ve kariyer planı yaparken ilgi ve beceri alanları doğru seçim için yeterli değildir.

Bir çocuğun/gencin bir alana ilgisi olabilir ama becerisi olmayabilir. Becerisi olabilir ama ilgisi olmayabilir. İlgisi ve/veya becerisi olabilir ama bilgisi olmaya bilir. Hepsi olabilir ama sosyo-ekonomik, kültürel ve dönemsel koşullar bu meslek için uygun olmayabilir. Dolayısıyla doğru bir seçim yapabilmek için ilgi ve beceri alanları belirleyici olsa da tek etken değildir.

Meslek seçimi ve kariyer planı için mutlaka okul rehberlik biriminden ve/veya profesyonel bir kariyer danışmanından destek alınmalıdır. Bireyin bir ömrüne etki edecek mesleğini seçmesi oldukça önemli bir karar sürecidir. Bu sürecin en sağlıklı ve faydacı şekilde tamamlanabilmesi için çok boyutlu değerlendirme yapılmalıdır. Bireyin ilgi ve beceri alanları dışında, karakteri, zeka alanı, öğrenme stili, bilgisi, beklentileri de göz önünde bulundurulmalıdır.

Geleceğin meslekleri ve mesleklerin geleceğine yönelik bilimsel bilgiler de dikkate alınmalıdır.

Aba Psikoloji olarak, uzman kadromuzla danışanlarımıza daha iyi bir akademik yol izleyebilmeleri için yardımcı oluyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın akademik eksiklerini tespit ederek gideriyor, dünyanın en seçkin kurumlarında eğitim almalarını sağlıyoruz.

Aba psikoloji olarak stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı veriyoruz. Bu yöntemle çocukların ilgi ve beceri alanları belirleniyor, kariyerlerine çocukluk yıllarından itibaren başarıyla yön vermeleri destekleniyor. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Yazılarımızı paylaştığımız Blog sayfamızdan ve Youtube kanalımızdan da içeriklerimizi takip edebilirsiniz.

Read More

Bağlanma teorisi II. Dünya Savaşı sırasında John Bowlby tarafından geliştirilmiştir. Bu teoriye göre bebekler ile birincil bakım veren ebeveynleri arasındaki etkileşimin derecesi bağlanmanın kalitesini belirlemektedir. Bağlanmanın yetersiz ve sağlıksız olduğu durumlarda kendini tehlikede hisseden bebekte stres açığa çıkmaktadır.

Stres bakım veren tarafından giderilmediğinde ise bebeğin stresle başa çıkması mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla yaşamın ilk yıllarında temel bakım veren ile kurulan bağın türü bireyin stresle başa çıkma becerisini de doğrudan etkilemektedir. Ayrıca problem çözme becerileri, özgüven, özsaygı da bağlanmaya göre şekillenmektedir. Ebeveyn ile kurulan bağ bireyin kendine yönelik güveni kadar başkalarını ne kadar güvenilir bulduğunu da etkilemektedir.

Bağlanma teorisi bağlanmanın yaşamın ilk yıllarına yönelik olduğunu söylese de etkileri yaşam boyu sürmektedir. Bireyin kendisini doğrudan etkileyecek, önemli kararlar, yaptığı seçimler kurulan bağın türüne göre farklılaşmaktadır. Kişinin öz benlik gelişimi, kendini algılayış biçimi doğrudan kariyer planını ve kariyer gelişimini de etkilemektedir.

Bağlanma Türleri Nelerdir? Hangi Bağlanma stili iyi bir kariyer gelişimini destekliyor? Başarıyı olumsuz etkileyen bağlanma stillerinin negatif etkilerini nasıl azaltabiliriz? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşıyor olacağız. Güvenli Bağlanma ve Kariyere Etkisi yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Bağlanma Teorisi 3 Farklı Bağlanma Türünden Bahseder

Bağlanma stilleri 3 ayrı kategoride değerlendirilmektedir. Bunlar Güvenli bağlanma, Kaygılı-kararsız bağlanma, Kaygılı-kaçınmacı bağlanma stilleridir.

Güvenli Bağlanma Nedir? Bireyin Yaşamını Nasıl Etkiler?

Yaşamın ilk anlarında bebek temek bakım verenine (çoğunlukla anne) bağımlı bir halde yaşar. Winnicot’ın da dediği gibi bir bebeğin varlığını sürdürebilmesi için ona bakan birinin olması gerekir. Temel ihtiyaçlar başkası tarafından karşılanmadığı sürece bir bebeğin kendine yetebilmesi mümkün değildir. Temel ihtiyaçlar yeme, içme, barınma, güvenlik, sevgi ve benzeri ihtiyaçlardır.

Bağlanma Teorisi, güvenli bağlanma için bu ihtiyaçların karşılanmasının dışında karşılanma süresinin, sıklığının ve miktarının da önemini vurgular. Bir bebeğin temel bakım verenine güven duyabilmesi için ihtiyaçlarının karşılanacağını öğrenmiş olması gerekir. Annesi tarafından temel ihtiyaçlarının yerinde ve zamanında karşılanacağını bilen bebek stres yaşamayacak, ihtiyaçlarında doyuma ulaşacaktır. Bebeğin fiziksel ihtiyaçları kadar önemli olan duygusal ihtiyaçlar da bakım veren tarafından göz ardı edilmemelidir.

Güvenli bağlanma belirtileri bebeklikten itibaren her yaş döneminde kendini gösterir. Ebeveyni ile güvenli bağlanma gerçekleştiren bebekler, çocuklukta ve yetişkinlikte çok daha özgüvenlidir. İletişim becerileri güçlü, empati kurabilen bireylerdir. Güvenli bağlanan bireylerin çocukluktan itibaren güvensiz bağlananlara göre olumsuzluklarla başa çıkma stilleri daha yapıcıdır. Daha az stres, kaygı, öfke ve yıkıcı davranış sergilerler. Olumsuz duygu ve dürtüleriyle çok daha kolay baş edebilirler.

Olumsuz duygu ve düşüncelerini daha yapıcı şekilde ifade edebilirler. Güvenli bağlanma geliştiren bireyler bebeklikten itibaren ebeveynlerinden daha kolay ayrılabilir, ayrılık anksiyetesi geliştirmezler. Korktuklarında ya da üzüldüklerinde ebeveynleri tarafından rahatlatılmayı beklerler. Ebeveynlerinden ayrı kaldıklarında ebeveynle yeniden bir araya gelindiğinde reddetme, itme veya yok sayma davranışı göstermezler. Ebeveynle sevgi dolu ilişki kurmaya devam ederler.

Güvenli bağ kuran çocuklar; olumlu benlik algısı geliştirirler. Kendilerine güvenirler. Stres yaratan durumlarda benlik algıları değişmez. Olumsuz durumlarla baş edebileceklerini bilirler. Sosyal olarak daha esnektirler, duygularını rahat bir şekilde ifade edebilir ve kontrol edebilirler. Duygularını kontrol edebildiğinde çocuklar, dikkatlerini öğrendiklerine daha rahat verebilmektedirler.

Güvenli bağlanma tarzı geliştirmiş çocuklar dikkatlerini daha fazla yoğunlaştırabilmekte ve dikkat kaliteleri de yüksek olmaktadır. Aynı zamanda daha meraklı olup öğrenmeye daha açık olurlar. Dolayısıyla bağlanma teorisi, sağlıklı karakter gelişimi ve başarılı bir kariyer için en önemli bağlanma türünün güvenli bağlanma olduğunu söylemektedir.

Kaygılı-Kararsız Bağlanma Nedir? Bireyin Yaşamını Nasıl Etkiler?

Bir başka bağlanma sitili ise kaygılı bağlanmadır. Burada da temel bakım verenle güvenli bağlanma söz konusu değildir. Temel bakım veren kişinin bebeğin yaşamında yeterince rol almadığı, etkileşimin yetersiz olduğu ilişkilerde gelişir. Bu ilişkide temel bakım veren bebeğin ihtiyaçlarını ihmal edebilir ya da erteleyebilir. Bu tarz bebekler annelerinin varlığında da yokluğunda da huzursuzluk belirtileri gösterir ve kolayca sakinleşemezler.

Bakımın düzensiz oluşu bebeğin de duygusal dengesini bozmaktadır. Kaygılı bağlanan bireylerin özgüvenleri oldukça düşüktür. İlgi eksikliği nedeni olarak çoğunlukla kendilerini görürler. Değersiz olmaları ya da yetersiz olmaları nedeniyle ihtiyaçlarının karşılanmadığı hissine kapılırlar. Ergenlik döneminde kaygı bozuklukları ortaya çıkabilir. Kendini ifade etmekte, duygu ve düşüncelerini paylaşmakta güçlük yaşarlar. Güvensiz bağlanan bireylerde ergenlik ve yetişkinlikte depresyona yatkınlık, sosyal anksiyete de görülebilmektedir.

Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! ve “Konuşurken Heyecanlanıyorum!” Sosyal Anksiyete ve Kariyer Gelişimi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kaygılı-Kaçınmacı Bağlanma Nedir? Bireyin Yaşamını Nasıl Etkiler?

Temel bakım veren bebeğin ihtiyaçlarını doğru anlamaz ve zamanında karşılamazsa bebek strese girer. Bu stres uzun sürdüğünde ve ihtiyaçların karşılanması bir düzene sokulamadığında kaçıngan bağlanma gerçekleşir. Bebek daha geç sakinleşir, daha fazla ağlar ve tehdit altında olduğunu hissederek strese girer. Bir süre sonra bu bebeklerde ihtiyaçlarının zamanında doyurulmayacağına yönelik inanç gelişir.

Anneleriyle ilişkileri zayıflar. Annenin varlığında da yokluğunda da bebek benzer tepkiler gösterir. Annenin gitmesi üzüntü ya da gelmesi heyecan yaratmaz. Bu bağlanma stiline sahip bireylerde çocukluktan itibaren antisosyal ve pasif agresif davranışlar görülür. Ergenlik ve yetişkinlikte güvene dayılı yoğun ilişki ve arkadaşlıklardan kaçınırlar. Çünkü çevrelerine güven duymaz, ilişkilerinde mesafeye ihtiyaç duyarlar. Kontrolleri dışında yakınlık girişimleriyle karşılaştıklarında stres yaşarlar.

Bağlanma stili ister kaygılı ister kaçınmacı olsun bağlanma teorisi güvensiz bağlanmanın bireyin karakter gelişimini olumsuz etkilediğini söylemektedir. Güvensiz bağlanmada özgüven, özsaygı, öz şefkat gelişmez. Bu bireyler bebeklikten itibaren daha öfkeli, yıkıcı davranışları olan, iletişim eksikliği yaşayan bireyler oluyor.

Ailenin olumsuz ebeveyn tutumları çocuğun olumsuz duygu ve düşüncelerini bastırmasına neden oluyor. Duygu ve düşüncelerini doğrudan ifade edemeyen bireylerde ise çocukluktan itibaren pasif agresif davranışlar görülüyor. Pasif Agresif Davranışlar Başarıyı Engelliyor ve Bilinçli Farkındalık ile Öfke Kontrolü yazılarımızdan faydalanabilirsiniz. Dolayısıyla güvensiz bağlanan, kaçıngan veya kararsız bireylerin seçimleri ve kariyerleri de olumsuz etkileniyor.

Bağlanma Teorisi iyi Bir Kariyer için Güvenli Bağın Önemini Vurguluyor

Bağlanma teorisi en sağlıklı bağlanma stilinin güvenli bağlanma olduğunu söylüyor. Güvenli bağlanma kuran bireyler daha sağlıklı seçimler yapıyor ve kariyerine başarılı yön verebiliyor. Güvenli bağ kuran bireyleri çocukluktan itibaren kendine ve potansiyeline güvenen, iç motivasyon sahibi bireyler oluyor. Başarısızlıklarında kırıklığa uğramak yerine hatalarından ders çıkarmaya çalışırlar. Başarısızlıkları kişisel gelişim için araç olarak kullanabilirler.

Stresle daha kolay başa çıkar ve daha yapıcı problem çözme becerileri geliştirirler. Sorumluluk sahibidirler, öz disiplinleri gelişmiştir. Erken yaşlardan itibaren kendi seçimlerini yapabilir, karar alabilirler. Dolayısıyla meslek, alan, okul seçimi gibi önemli konularda da yetişkin hayatta daha bilinçli seçimler yapabilirler. İletişim becerileri gelişmiştir, kendilerini duygu ve düşüncelerini iyi ifade edebilirler. Pasif agresif eğilimleri yoktur.

Yalnızlıktan da keyif alırlar, başkalarına bağımlılıkları yoktur. Dolayısıyla seçimlerinde de başkalarının etkisinde kolay kolay kalmazlar. Pozitif dil kullanırlar, iyi bir yönetici, iyi bir takım arkadaşı olabilirler. Geri bildirim almayı severler, aynı şekilde geri bildirim vermekten de çekinmezler.

Güçlü yönleri kadar güçsüz ve gelişime açık yönlerinin de farkındadırlar. İlgi ve beceri alanlarına önem verirler. İş ve özel hayat dengesini kurmaya, kendilerine ve sosyal yaşamlarına da zaman ayırmaya özen gösterirler.

Bağlanma Teorisi ile Yapılan Çalışmalar Güvensiz Bağlanma Stillerinin Kariyeri Pek Çok Açıdan Olumsuz Etkilediğini Gösteriyor

Bağlanma teorisi, güvensiz bağlanma stillerinin yani kaygılı-kararsız ve kaygılı-kaçınmacı bağlanmanın kariyeri negatif etkilediğini göstermektedir. Güvensiz bağlanan bireyler olumsuzluklarla ve stresle başa çıkmakta zorluk yaşamaktadır. Pasif agresif davranışlar baskındır. Öfke kontrolü düşüktür ve duygu, düşüncelerini ifade etmekte güçlük yaşarlar. Sorumluluk almaktan kaçınır, hata yapma kaygısı ile potansiyellerinin altında performans sergilerler.

Karar vermekte zorlanırlar ve karar verme sorumluluğunu da otoriteye bırakma eğilimindedirler. Bu nedenle karar mekanizması olmalarını gerektiren liderlik, yöneticilik gibi pozisyonlardan kaçınırlar. Böyle bir pozisyona getirilmeleri halinde pozisyonun hakkını vermekte güçlük çeker, yetersizlik hissederler. İyi bir lider, yönetici olmakta zorlanırlar. Empati ve iletişim becerileri zayıftır. Liderlik rolünü baskıcı otoriter tutumlar sergilemekle kotarmaya çalışabilirler.

Başkalarının ilgisini ve desteğini kaybetmemek için hayır demekte zorluk yaşayabilirler. Bunu yapamadıkları için zamanlarını ve işlerini organize etmekte zorluk yaşayabilirler. Bu da zaman baskısı yaşamalarına, işlerini yetiştirememelerine neden olabilmektedir. Bu durum yoğun stres altında çalışmalarına ve zamanla tükenmişlik sendromuna yakalanmalarına neden olabilmektedir. Depresyon, kaygı bozuklukları, sosyal anksiyete, yemek ve uyku sorunları, panik atak gibi psikoloji kökenli rahatsızlıklar da zamanla gelişebilmektedir.

Bağlanma Teorisi Seçimlerinize ve Kariyerinize Yön Verirken Olumsuz Etkilerden Kariyer Danışmanlığı ile Korunabilirsiniz

Bağlanma teorisi, yaşamın ilk 6 yılında temel bakım veren kişiyle kurulan bağın yaşamın tümünü etkilediğini ileriye sürüyor. Özellikle de doğumdan sonraki ilk üç yıl bebeğin bir bakım verene muhtaç durumda olması bu bağın önemini artırıyor.

Yaşamımızın hatırlamadığımız ilk üç yılının tüm hayatımız üzerinde bu kadar belirgin etkisinin olması inanılmaz. Ancak ilk üç yılın olumsuz etkilerini ilerleyen yıllarda tölere etmek de mümkün. Özgüven eksikliği yaşıyor, sorumluluk almaktan kaçınıyor, pasif agresif davranışlar sergiliyor, kendinizi ifade etmekte güçlük yaşıyor olabilirsiniz.

Seçimlerinizde başkalarının kararlarının belirleyici olmasına ihtiyaç duyuyor olabilirsiniz. Daha iyisini yapmayı arzu ediyor ancak performans noktasında potansiyelinizin altında kalıyor olabilirsiniz. Başkaları tarafından çok daha iyilerini yapabileceğiniz yönünde yüreklendiriliyor ama buna inanamıyor olabilirsiniz. Anlamsız şekilde kolay öfkeleniyor, çabuk pişman oluyor, otorite karşısında yoğun kaygı yaşıyor olabilirsiniz.

Değersizlik, yetersizlik algınız yüksek olabilir. Tüm bunların temelinde yatan güvensiz bağlanma olabilir. Bir uzmanla çalışarak yaşamınızın ilk 3-6 yılında sizi etkileyen bu bağ üzerine çalışabilirsiniz. Psikoterapi ve psikoeğitim ile bağlanma teorisi üzerine çalışabilir, olumsuz etkilerinden kurtulabilirsiniz. Kendinizle barışabilir, özgüveninizi, özsaygınızı artırabilirsiniz. Sosyal anksiyete, kaygı, panik atak, depresyon, tükenmişlik sendromu gibi kariyerinizi olumsuz etkileyen konular üzerine çalışabilirsiniz.

Kariyer planınızdan ve performansınızdan da memnun olmayabilirsiniz. Bu durumda da kariyer gelişiminize size uygun şekilde yön vermek için profesyonel kariyer danışmanlığı alabilirsiniz. Bizimle birlikte karakterinizi, ilgi ve beceri alanlarınızı, güçlü yönlerinizi keşfedebilirsiniz. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planınızı belirleyebilir, mevcut kariyerinizi geliştirmeyi veya değiştirmeyi hedefleyebilirsiniz.

Aba Psikoloji olarak, danışanlarımıza daha iyi bir akademik yol izleyebilmeleri için yardımcı oluyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek, kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz.

Uzman kadromuzla bağlanma teorisi sonucunda kişisel, sosyal, mesleki gelişim noktasında açığa çıkan sorunlarla çalışıyoruz. Siz de destek almak için bizimle iletişime geçebilir, daha fazla yazı için Blog sayfamızı ve videolarımız için YouTube kanalımızı takip edebilirsiniz.

 

Read More

Tükenmişlik sendromu, artan görülme sıklığı ve bireyin yaşamını pek çok açıdan olumsuz etkilemesiyle çağımızın hastalığı oldu. Bu hastalığı iş hayatındaki rekabet, işsizlik ve yoğun çalışma temposu, trafik, hayat pahalılığı, zamansızlık besliyor. Artık pek çok insan yaşadığı andan, yaşam koşullarından, kendisinden, mesleğinden, kazancından memnun değil. Yaşamın bir alanında başlayan mutsuzluk hali hızla tüm yaşam alanlarına sirayet ediyor.

Bireyin yaşam kalitesi ve doyumu azalıyor, iş hayatındaki başarı düşerken kişisel yaşamdan da keyif alınmıyor. Sosyal ilişkiler, aile içi ilişkiler zayıflıyor. Tükenmişlik sendromu yaşayan bireyler giderek kendi içlerine kapanıyor. İlgi alanlarına, keyifli aktivitelere ayrılan zaman azalıyor. Yaşanan bu sendrom pek çok yönden farklı psikolojik hastalıklarla benzerlik gösteriyor. Ancak erken dönemde fark edilmediğinde depresyon, anksiyete gibi farklı hastalıklara da dönüşebiliyor.

İngilizcede Burn Out Syndrome olarak geçen tükenmişlik duygu durumu bireyin mesleki performansını, kariyer gelişimini, kişilerarası ilişkilerini, iletişim becerilerini ve yaşam doyumunu olumsuz etkiliyor. İlerleyen semptomlarda fiziksel, bilişsel ve davranışsal problemlere de yol açıyor. Bu sendromu çoğunlukla yoğun ve yorucu iş hayatının sonucu olarak açığa çıkan iş stresi tetikliyor. Duygusal çökkünlüğün yanı sıra, yorgunluk, ağrı hissi gibi fiziksel yakınmalar da eşlik ediyor.

Tükenmişlik sendromu çoğunlukla iş hayatının sonucu olarak açığa çıkıyor. Ancak ev hanımlarında, öğrencilerde, emeklilerde, işsizlerde ve benzeri de görülebiliyor. Yazımızın devamında tükenmişlik nedir? Nasıl gelişir? Kimlerde daha çok görülür? Belirtileri nelerdir? Tedavi ve başa çıkma önerileri hakkında detaylı bilgi paylaşacağız.

Tükenmişlik Sendromu Nedir?

Tükenmişlik sendromu 1974’de Herbert Freudenberger tarafından tanımlanmıştır. Bu tanıma göre tükenmişlik nedeni başarısızlık, yıpranmışlık, güç ve enerji azalması, çaresizlik ve artan tatminsizlik hissidir. Burn Out sendromu, Dünya Sağlık Örgütü tarafından da hastalık sınıflandırmasına dahil edilmiştir. Bu sendrom özellikle kişinin kaldırabileceği iş yoğunluğunun üzerinde bir tempo ile çalışması sonucunda gelişmektedir.

Kendisine, ilgilerine, sosyal hayata, ihtiyaçlarına ve meslek dışı sorumluluklarına zaman ayıramayan bireyde giderek tükenmişlik hissi gelişmektedir. Kişinin kişisel veya çevresel faktörler nedeniyle bu koşullar altında çalışmaya mecbur kalması halinde yaşanan tükenmişlik daha da artmaktadır. Yoğun stres, başa çıkma becerilerini yavaşlatmakta ve kişinin benlik bütünlüğüne de zarar vermektedir. Gerek duygusal gerek fiziksel açıdan açığa çıkan tahribat tükenmişlik sendromunun belirtilerindendir.

Ancak tükenmişlik hissi bireyin kendisi ve çevresi tarafından ileri safhalara ulaşana dek fark edilememektedir. İş hayatında ve/veya aile içerisinden birden fazla bireyin bu sorunları yaşıyor olması hastalığın fark edilmesini de zorlaştırmaktadır.

Tükenmişlik Sendromu Nasıl Gelişir?

Tükenmişlik sendromu bir anda ortaya çıkan bir sendrom değildir. Ani bir şekilde gelişmez aksine yavaş yavaş ve sinsi şekilde ilerleyerek belirti vermeye başlar. Sendrom belirti vermeye başladığında, kişinin kendisi ve başkaları tarafından fark edildiğinde sendromun oldukça ilerlediği görülmektedir. Bu nedenle de çoğunlukla tükenmişlik hissi bireyi, kariyerini ve ilişkilerini yıprattıktan sonra tedaviye başvurulmaktadır.

Sendromun ilerlemesi durumunda hastalık, kişiler için dayanılmaz ve başa çıkılmaz bir hale gelir. Sendromla mücadele eden pek çok kişi istemeden işini kaybedebilir veya ani bir kararla işinden ayrılabilir. Aynı şekilde sosyal – duygusal ilişkiler, arkadaşlıklar ve hatta evlilikler dahi sendrom kaynaklı bitebilmektedir. Bireylerde tükenmişlik sendromuna ek olarak, öfke kontrol bozuklukları, panik atak, depresyon, kaygı bozukluğu, pasif agresif davranışlar da görülebilmektedir.

İş Yerinde Panik Atak Belirtileri ile Başa Çıkma Yolları ve Pasif Agresif Davranışlar Başarıyı Engelliyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Tükenmişlik Sendromu Sıklıkla Kimlerde Görülür, Risk Grubu Nedir?

Tükenmişlik sendromu yoğun stres yaşayan her bireyde görülebilecek psikolojik bir rahatsızlıktır. Ancak sendromla sıklıkla karşılaşılan belli çalışma koşulları, meslek grupları, çevresel faktörler ve karakteristik özellikler bulunmaktadır.

Doktorlar, hemşireler, acil müdahale ekipleri, psikologlar, psikyatrlar, polisler gibi. İşi gereği sürekli göz önünde olan, hayatını kontrollü yaşamak durumunda kalan sanatçılar, oyuncular, siyasi isimlerde de tükenmişlik sendromuna sıklıkla rastlanmaktadır. Hasta bakıcılar, bebek bakıcıları, okul öncesi öğretmenleri de risk grubundadır. Çalışma saatleri, koşulları belirsiz olan, günün her saatinde işe çağrılabilir kişilerde de sendromla sıkça karşılaşılmaktadır.

Çalışan ebeveynlerde de tükenmişlik sendromuna sık rastlanmaktadır. Hem mesleki sorumluluklar hem ev idaresi ve bunun yanı sıra ebeveynlik rolleri sendromu tetiklemektedir. Her şeyi layığıyla yapmaya çalışan ebeveynlerin kendilerine ayırdıkları zaman azalmakta ve tükenmişlik sendromu açığa çıkmaktadır. Veya tek maaşla ev geçindiren, çocuk büyüten bireyler, maddi kaygıları kaynaklı işlerindeki olumsuzluklara karşı çıkamamaktadır.

Bu çaresizlik hissi ve sosyal, kişisel yaşama yeterli zamanı ve bütçeyi ayıramamak tükenmişlik sendromunu tetikleyebilmektedir. Kimseye “Hayır diyememek”, zamanı yönetememek, gereğinden fazla sorumluluk almak ve mükemmeliyetçilik de sendromu tetiklemektedir. Zamanla yarışılan, ufak hataların büyük zararlara mal olabildiği, can güvenliğinin düşük olduğu, hayati risklerin yüksek olduğu mesleklerde de tükenmişlik sendromu sıklıkla görülmektedir.

Hatalı meslek seçimi yapmak ve mutsuz olunan bir meslekte çalışmaya devam etmek de sendromu tetiklemektedir. Mesleki doyum için doğru mesleği seçmek oldukça önemlidir. Beş Faktör Kuramı: Kişiliğe Göre Meslek Seçimi ve Meslek Seçmeden Önce Kendinizi Keşfedin yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz. Özetle tükenmişlik sendromu yoğun stres, mesleki tatminsizlik, iş ve özel hayat dengesinin sağlanamadığı durumlarda gelişmektedir.

Tükenmişlik Sendromu Belirtileri Nelerdir?

Tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerde duygusal, fiziksel, davranışsal ve bilişsel açıdan belirtiler gözlenmektedir. Aynı zamanda bu sendroma yakalanan bireyler anda kalmakta, şimdiyi yaşamakta zorlanırlar. Zaman yönetimi, dikkati sürdürme, iletişim becerileri zayıflamıştır. Empati becerilerinde de azalma vardır. Çevrelerine ve toplumsal olaylara karşı duyarsızlaşmaya ve tepkisiz kalmaya başlamışlardır. Bu sendroma bağlı olarak sosyal anksiyete ve özgüven kaybı da gelişmektedir.

Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! ve “Konuşurken Heyecanlanıyorum!” Sosyal Anksiyete ve Kariyer Gelişimi yazılarımızdan faydalanabilirsiniz. Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri, Kelimelerin Gücü: Etkili İletişim İçin Öneriler, Etkili İletişim Becerileri Kariyer Gelişimini Etkiliyor yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Duygusal Belirtiler

  • Huzursuzluk, keyifsizlik hissi hakimdir
  • Duygusal olarak tükenmiş hissederler
  • Bugüne ve geleceğe yönelik umutsuzdurlar
  • Özsaygıda azalma görülmektedir
  • Özgüven azalmıştır
  • Çökkünlük hali
  • Kendini değersiz hissetme
  • Azalmış mesleki özgüven
  • Sinirlilik ve gerginlik hakimdir
  • Değersizlik hissi yoğundur
  • Çevreye yabancılaşma

Fiziksel Belirtiler

  • Bedensel tükenmişlik hissi
  • Sürekli yorgunluk ve bitkinlik hakimdir
  • Uyku problemleri başlamıştır
  • Kabızlık ve ishal gibi sindirim sistemi düzenine ilişkin bozukluklar
  • Kalp çarpıntısı ve solunum güçlüğü
  • Baş, sırt ve bacaklar olmak üzere vücudun belirli bölgelerinde sıklıkla kişiyi belirgin şekilde rahatsız eden ağrılar vardır

Bilişsel Belirtiler

  • Kişiyi esir alan olumsuz düşünceler vardır
  • Karamsar düşünceler hakimdir
  • Basit işleri bitirmekte zorluk yaşamaktadırlar
  • Dikkat dağınıklığı yaşarlar
  • Unutkanlık ve dalgınlık hakimdir
  • Zamanı yönetmekte ve organize olmakta güçlük yaşarlar
  • Zihinleri oldukça dağınıktır ve işlerini öncelemekte zorlanırlar

Davranışsal Belirtiler

  • İşten soğuma
  • Sık sık basit hatalar yaparlar
  • Sosyal çevreye soğuk ve mesafeli yaklaşma
  • Pasif agresif davranışlarda artış
  • Beslenme bozuklukları (az yeme, aşırı yeme gibi)
  • Riskli davranışlarda ve zararlı alışkanlıklarda artış (sigara, madde, alkol kullanımı gibi)
  • Sosyal anksiyete, kaygı bozuklukları görülebilir

Tükenmişlik Sendromu ile Başa Çıkma Önerileri

Tükenmişlik sendromu ile başa çıkmak için öncelikle iş ve özel hayat arasındaki dengenin korunması gerekmektedir. Stresli çalışma günlerinin ardından kişi mutlaka deşarj olacağı aktivite ve etkinliklerde bulunmalıdır. Kişisel ihtiyaçlara zaman ayırmak, ilgi ve beceri alanlarına yönelik etkinliklere katılmak gibi. Sosyal aktivitelere katılmak, beraber olmaktan keyif alınan kişilerle bir araya gelmek de önerilmektedir.

Özellikle 2020 yılında hayatımıza giren korona ile sosyal yaşam kısıtlanmış ve bireylerdeki tükenmişlik hissi artmıştır. Ancak evde de sosyal aktivitelere, ilgi ve becerilere zaman ayırılabilir. Online yüz yüze görüşmeler, telefon görüşmeleri, online oyunlar oynanabilir. Keyif alınan ve evde yapılabilecek aktiviteler ev ortamında sürdürülebilir. Yoga, pilates gibi fiziksel aktiviteler evde sürdürülebilir.

Bireyin tükenmişlik sendromuyla başa çıkabilmesi için mutlaka “Hayır” diyebilmeyi ve işlerini önceleyebilmeyi öğrenmesi gerekir. Zaman yönetimi becerisi edinmek, iş planı çıkarmak ve plan dışı gelen talep ve ricalara hayır diyebilmek gerekir. Ayrıca kişinin geleceğe yönelik mesleki ve bireysel hedeflerinin olması da önemlidir. Gelecekte nerede hangi koşullarda olmak istediğini planlamak ve buna yönelik çalışmak da motivasyon için önemlidir.

Birey hatalı meslek seçimi yapmış veya koşullarından memnun olmadığı bir kurumda çalışıyor olabilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda çalışma koşullarının değişikliği için ilgili birimlerden talepte bulunulabilir. Kişi iş değişikliğini veya meslek alanında değişikliği değerlendirebilir. Uyku kalitesini korumak, düzenli ve yeterli şekilde uyumak, dengeli ve düzenli beslenmek de oldukça önemlidir. Mutlaka Omega 3 açısından zengin besinler beslenme planına dahil edilmelidir.

Düzenli egzersiz yapmak, doğada zaman geçirmek, yürüyüş yapmak ve nefes egzersizleri de stresle başa çıkmayı kolaylaştırmaktadır. Bilinçli farkındalık ile “şimdi ve burada”ya odaklanmak, anı yaşamak da oldukça faydalı olmaktadır. Stres altında çoğunlukla anı kaçırıyoruz. Dünün hayal kırıklıkları yarının yapılacakları arasında bugünü yaşayamayabiliyoruz. Bu da yaşamdan aldığımız keyfi azaltıyor. Bilinçli farkındalık çalışmaları da kişinin tükenmişlik sendromu yaşama riskini azaltabilmektedir.

Bilinçli Farkındalık ile Öfke Kontrolü, Bilinçli Farkındalık ile Akademik Hayatta Başarılı Olabilirsiniz, Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Nedir? yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Tükenmişlik Sendromu ve Tedavi Süreci

Tükenmişlik sendromu yaşayan bireyler için hayat kalitesi ne kadar düşse ve verim azalsa da tedavi mümkündür. Sendromun ne derece ilerlemiş olduğuna bakarak tedavinin seyrine karar verilmektedir. Yaşanan sendrom bireyin yaşantısını hangi alanlarda ve ne şekilde etkiliyor bu tedavi methodunu belirlemektedir. Düşük düzeydeki sendrom bireyin kendi kendine alacağı önlemler ve düzenlemelerle tedavi edilebilmektedir.

Sendromu tetikleyen ve geliştiren faktörlerin tespit edilmesi ve giderilmeye çalışılması tedavi için önemlidir. Zaman yönetimini öğrenmek, stresle başa çıkmayı ve yapıcı problem çözme becerilerini geliştirmeyi öğrenmek de önemlidir.

Yapılan mesleğe, iş ve sorumluluklara faydacı bakış açısıyla yaklaşmak da oldukça önemlidir. “Meşgul olduğum bu iş, meslek, sorumluluk benim için ne ifade ediyor? Bu işin bana ve başkalarına faydası ne?” Faydaları fark etmek, bu bilinçle çalışmak da zorluklarla başa çıkmayı kolaylaştırmakta, yapılan işin değerini artırmaktadır.

Birey mutlaka gün içerisinde, hafta tatillerinde, yıllık izinlerde kendine kısa da olsa zaman ayırmalıdır. Keyif aldığı etkinliklere katılmalı ve beraber zaman geçirmekten mutluluk duyduğu kişilerle bir araya gelmelidir. Sendromun ilerlediği durumlarda bunu yapmak kişi için zorlayıcı olabilir. İlk etapta bu faaliyetleri görev odaklı yerine getirebilir. Ancak zamanla eskisi gibi keyif alabileceği hale gelecektir.

Mesleki açıdan kişinin başarısızlığını tetikleyen farklı faktörler varsa mutlaka mesleki gelişime yönelik de destek alınmalıdır. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı almak, bir mentor ile çalışmak bu anlamda değerlendirilebilir.

Tükenmişlik sendromu çokça ilerlemişse ilaç tedavisi de uygulanabilmektedir. Ancak semptomların kalıcı şekilde giderilmesi için ilaç tedavisi tek başına yeterli değildir. Mutlaka psikoterapi ve gerekirse psikoeğitim de uygulanmalıdır.

Read More

Öğrencilikte obsesif kompulsif bozukluk akademik başarıyı düşürmekte ve performansa olumsuz etki etmektedir. Obsesif kompulsif bozuklukların çoğunlukla yetişkinlikte görüldüğü yanılgısı erken dönem belirtilerinin göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Fark edilmeyen takıntılı düşünce ve davranışlar çocuk ve gencin okul başarısına, sosyal ilişkilerine zarar vermektedir. Çocuk ve gençte özgüven eksikliği, düşük benlik algısı gelişebilmektedir.

Erken müdahale edilmediğinde depresyon, tik bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite ve kaygı bozuklukları eşlik edebilmektedir. Erken teşhiste ailenin ve öğretmenlerin farkındalığı, olumlu tavır ve tutumları oldukça önemlidir. Bu yazımızda obsesif kompulsif bozukluk nedir? öğrencilikte obsesif kompulsif bozukluk hangi belirtilerle kendisini gösterir? Aileler süreçte nasıl rol oynamalıdır? Detaylarıyla paylaşacağız.

Obsesif Kompulsif Bozukluk Nedir?

Obsesif kompulsif bozukluk, obsesyon adı verilen takıntılı düşünceler, dürtüler ile kompulsiyon adı verilen tekrarlayan davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan psikolojik bir hastalıktır. Obsesyonlar istem dışı olarak zihne gelirler. Kişi bu düşüncelerin mantık dışı olduğunu bilir ancak yine de yoğun sıkıntı ve kaygı hisseder. Kompulsiyon ise açığa çıkan kaygıyı azaltmak veya yok etmek için yapılan tekrarlayan davranışsal veya zihinsel eylemlerdir.

Obsesif kompulsif bozukluk kısa kullanımıyla OKB çoğunlukla ergenlikte ve yetişkinlikte görülmektedir. Ancak okul öncesi dönem de dahil olmak üzere her yaşta karşımıza çıkabilmektedir. Dolayısıyla da öğrencilikte obsesif kompulsif bozukluk görülebilmektedir. Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir ancak erkeklerde başlangıç yaşı daha erken olmaktadır.

Obsesif kompulsif bozukluk halk arasında sıklıkla takıntılar olarak kullanılmaktadır. Takıntılar kültürlere, yaşa, sosyo ekonomik koşullara göre farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Karşılaşılabilecek obsesyon ve kompülsiyonlar aşağıda gibidir;

  • Bulaşma Obsesyonu ve Temizlik Kompulsiyonu
  • Kuşku obsesyonu ve kontrol kompulsiyonu
  • Cinsel içerikli obsesyonlar
  • Dini içerikli obsesyonlar
  • Kötü bir şey olacak obsesyonları
  • Hastalık obsesyonları
  • Simetri/düzen obsesyon ve kompulsiyonları
  • Dokunma kompulsiyonları
  • Sayma kompulsiyonları
  • Biriktirme ve saklama kompulsiyonları
  • Batıl itikatlar, uğurlu, uğursuz sayılar ve renkler
  • Saldırganlık obsesyonu

Obsesif kompulsif özelliklere pek çok kişide rastlanır. Ancak bu belirtilere bozukluk diyebilmek için birtakım kriterlere bakılması gerekir. Bozukluktan bahsedebilmek için belirtilerin kişinin günde en az bir saatini alması gerekir.  Yoğun bir sıkıntı yaratması ve kişinin günlük işlerini yerine getirmesini engellemesi veya yavaşlatması gerekir.

Ayrıca kişinin yaşadığı sıkıntılar sosyal ilişkilerini de bozuyorsa ailenin çocuğu veya genci bir uzmana yönlendirmesinde yarar vardır. Sosyal Anksiyete Okul Başarısını Olumsuz Etkiliyor yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Obsesif Kompulsif Bozukluk Nedenleri Nelerdir?

Bireylerde obsesif Kompulsif bozukluk gelişmesine neden olan kaynaklar net olarak tespit edilememektedir. Ancak yapılan araştırmalar birkaç faktör üzerinde yoğunlaşmaktadır. OKB tanısı alan bireylerin çoğunluğunda aile ve birinci derece akrabalarda OKB öyküsüne rastlanmaktadır. Bu da OKB’nin genetik faktörlü olabileceğini düşündürmektedir. OKB’li hastalarda karşılaşılan bir başka ortak nokta serotoninin yetersiz salınımıdır.

Bireyin karakteristik özellikleri de OKB gelişimine etki etmektedir. Çevresel faktörler, stresli yaşam olayları kişinin mizaç özellikleriyle birleştiğinde takıntılara yol açabilmektedir.

Çocukluk çağı travmaları da okb gelişimine etki etmektedir. Çocukluğunda cinsel istismar, taciz ve benzeri travmaları olan bireylerde stresli olaylardan sonra OKB gelişebilmektedir. Hatalı ebeveyn tutumları da öğrencilikte obsesif kompulsif bozukluk gelişimine etki edebilmektedir.

Öğrencilikte Obsesif Kompulsif Bozukluk Türlerinden Hangileri Sıklıkla Görülür?

Öğrencilikte obsesif kompulsif bozukluk en çok bulaşma obsesyonları ile kendini gösterir. Okul öncesi dönemde belirtiler başlangıç gösterebilse de çoğunlukla okul yıllarında farkına varılmaktadır. Bunun en büyük nedeni de okula başlangıçla birlikte çocuğun güvenli kabul ettiği ev ortamından çıkıp ortak kullanım alanlarına katılmış olmasıdır. Ailede özellikle annenin bulaşma obsesyonu varsa, anne aşırı titizse okb gelişebilmektedir. Çocuğun temizliğe önem vermesi ve tekrarlayan temizlenme davranışları çevresi tarafından pekiştiriliyorsa okb görülme olasılığı sıklaşmaktadır.

Bulaşma Obsesyonu ve Temizlik Kompulsiyonu

Bulaşma obsesyonları çocuklarda en sık rastlanan obsesyon türüdür. Çocuk bir şekilde dokunduğu, bulunduğu, değdiği, giyindiği, oturduğu şeylerden mikrop kapacağını düşünür. Ortak alanlarda yemek yemek, tuvalete girmek, soyunma kabinlerini kullanmak ve benzeri bu çocuklar için zorlayıcıdır.

Kuşku Obsesyonu ve Kontrol Kompulsiyonu

Bir diğer yaygın obsesyon ise kuşku/şüphe obsesyonlarıdır. Çocuk ve genç yaptığı her şeye yönelik kuşku duyabilir. Yaptım mı, yeterli oldu mu, doğru oldu mu? Gibi sayısız şüphe duyabilir. Bu da sık sık kontrol etme ihtiyacı duymasına neden olmaktadır. Ödevimi yaptım mı? diye açığa çıkan kuşku obsesyonu çocuğun ödevini baştan sonra kontrol etmesine neden olur.

Çantamı hazırladım mı? Ders kitaplarını doğru koydum mu? Ders programında doğru güne baktım mı? gibi kuşku obsesyonları açığa çıkmaktadır. Bu da tekrar tekrar çantayı kontrol etmelerine, ders programına bakmalarına neden olmaktadır. Çantaya bakar sonra programa bakar acaba doğru günün ders kitaplarını mı eklemişim diye emin olamayıp tekrar bakarlar. Zaman yönetimini bozan ciddi bir kısır döngüye girerler.

Kötü Bir şey Olacak Obsesyonları

Sevdiklerine veya kendisine bir şey olacağını, ölüm, hastalık gibi kötü bir şeyin başlarına geleceğini düşünebilir. Bu düşünce o kadar şiddetlidir ki bireyin işlevselliği zayıflar. Ayrılık anksiyetesi, kaybetme korkusu perçinlenir. Sevdiklerini sürekli kontrol etmek, aramak, iyi olup olmadıklarını öğrenmek isteyebilir. Karşılaşılabilecek tehlikelere karşı abartılı önlemler alabilir. Hasta olmamak için sağlığına abartılı dikkat edebilir.

Yaralanmamak, zarar görmemek için pek çok aktiviteden geri kalabilir. Ailesinden ve sevdiklerinden ayrı kalmaya dayanamayabilir. Bu da özellikle çocuklukta okul fobisine yol açabilir ve ergenlikte üniversite seçimlerini etkileyebilir. Ayrılık Anksiyetesi Üniversite Seçimini Etkiliyor ve Okul Fobisi ve Ailelere Öneriler yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Cinsel İçerikli Obsesyonlar

Çoğunlukla ergenlik ve sonrasında görülen bir diğer obsesyon ise cinsel içerikli obsesyonlardır. Hamile kalma, hamile bırakma, cinsel içerikli görüntüler ve cinsel kimliğe yönelik şüphe obsesyonları görülebilir.

Düzen/Simetri Obsesyonları

Düzen simetri obsesyonları da öğrencilikte yaygın olarak görülen obsesyonlardır. Her şeyi renklerine, boyutlarına göre kategorize etmek isteyebilir, simetrik durmayan şeyler dikkatini kolayca dağıtabilir. Kendi düzeni bozulduğunda veya müdahale edip düzeltemediğinde aşırı reaksiyonlar verebilirler.

Dini İçerikli Obsesyonlar

Dini içerikli obsesyonlar da öğrencilikte sıklıkla karşımıza çıkabilmektedir. Yanlış veya eksik ibadet ettiğini düşünmek, günah işlediğini düşünmek, affedilmeyeceğini düşünmek gibi.

Saldırganlık veya Kurallara Uymama Obsesyonu

Yaygın olarak görülen bir diğer obsesyon ise saldırganlık ve veya kurallara uymama içerikli düşüncelerdir. Çocuk veya genç birine veya kendisine yönelik zarar verici obsesyonlar geliştirebilir. Birine vuracağını, zarar vereceğini düşünebilir, kendini bir yerden atacağını, arabanın önüne atlayacağını düşünebilir. Aynı şekilde çocuk veya genç kuralları çiğneyeceğini, karşı çıkacağını ve söylenenin tam tersini yapacağını ve buna karşı koyamayacağını düşünebilir.

Sayma Kompulsiyonları

Öğrencilikte obsesif kompulsif bozukluk belirtisi olarak sayma kompulsiyonlarıyla da sıkça karşılaşılabilmektedir. Çocuk veya genç kendisi için önemli olan bir sayıyı belirleyip o sayı kadar davranışını yineleyebilir. Daha eksik veya fazla olduğunda huzursuzluk hissedebilir ve tekrar saymaya başlayabilir. Ellerini 8 kez yıkamak gibi.

Öğrencilikte Obsesif Kompulsif Bozukluk Hangi Belirtilerler Kendini Gösterir?

Çocuklarda sıklıkla 7-13 yaş aralığında başlayan Okb ergenlikte ve yetişkinlikte de müdahale edilmediği sürece devam etmektedir. Ancak 3 yaş gibi çok daha erken yaşlarda da belirtileri görülebilmektedir. Öğrencilikte obsesif kompulsif bozukluk çocuğun veya gencin akademik başarısını olumsuz etkilemektedir. Takıntılı tekrarlayan olumsuz düşünceler ve yineleyen davranışlar motivasyonu ve performansı düşünmektedir.

Zihin sürekli olarak bir konuda tekrarlayan şekilde meşgul olduğu için derslere, sınavlara konsantre olmak güçleşmektedir. Zaman yönetimi zorlaşmakta, dikkat ve konsantrasyon güçlükleri başlamaktadır. Çoğunlukla mükemmeliyetçi yönleri ve başarısız zaman yönetimleri nedeniyle bu öğrencilerde sınav kaygısı açığa çıkmaktadır. Gençler Neden Sınav Kaygısı Yaşıyor? Yazımızı da okuyabilirsiniz.

Öğrencilikte Obsesif Kompulsif Bozukluk Okul Başarısını Düşürüyor

Çocuk mikrop bulaşacağı endişesiyle kendini güvende hissettiği ortamlardan ayrılmak istemeyebilir. Okula gitmeyi, sosyal faaliyetlere katılmayı reddedebilir. Lavabo, tuvalet, yemek hane, spor salonu gibi ortak kullanım alanlarını kullanmaktan kaçınabilir. Bulaşma obsesyonunu rahatlatmak için sık sık ellerini yıkayabilir.

Sürekli ellerini yıkamaktan kendini alı koyamaz. Teneffüsten derse, evden okula yetişmekte zorluk yaşayabilir. Başkasıyla sırasını, eşyalarını paylaşmak istemeyebilir. Sık sık el yıkamaktan cildinde çatlaklar, yaralar açılabilir.

Mükemmeliyetçi yönü kaynaklı ödevleri, tuttuğu ders notları yetersiz gelebilir. Beğenilmeyeceği veya yeterli olmadığı düşüncesiyle tekrar tekrar baştan yapabilir. Zamanı yetiştirmekte güçlük yaşar, fiziksel olarak yorulur bu da yeme, uyku düzenini bozabilir. Zamanı yönetememek ve yeterince dinlenememek stresini artırabilir. Artan stres öğrencilikte obsesif kompulsif bozukluk belirtilerini artırabilir.

Emin olamamak sınavda soruları tekrar tekrar kontrol etmesine neden olabilir. Doğru şıkkı mı işaretledim, ismimi doğru mu yazdım, kodlamayı doğru mu yaptım? Bu kaygılar zaman kullanımını, dikkati ve motivasyonu olumsuz etkilemektedir. Bitmeyen şüphe öğrencinin sınavı başarıyla tamamlamasını güçleştirmektedir. LGS Yaklaşıyor Etkili Zaman Yönetimi ile Eksiklerinizi Tamamlayabilirsiniz ve Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazılarımızdan faydalanabilirsiniz.

Öğrencilikte görülen her türlü obsesyon ve kompulsiyon akademik başarıya olumsuz etki etmektedir. Müdahale edilmediğinde başarısızlık kadar sosyal izolasyon ve yalnızlık da artacaktır. OKB bireyin çocukluğunu ve gençliğini doya doya yaşamasına engel olmaktadır. Erken Dönemde Kariyer Planı Yapmak Başarıyı Destekliyor yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Öğrencilikte Obsesif Kompulsif Bozukluk İhmal Edilmemeli

Öğrencilikte obsesif kompulsif bozukluk ihtimalinden şüphe edilirse kesin tanı ve tedavi için profesyonel destek alınmalıdır. Erken teşhis her konuda olduğu gibi OKB’de de tedavi için önemlidir. OKB’de tedavi terapi, psikoeğitim ve ilaç tedavisi olarak uygulanabilmektedir. Obsesyonun türü, kompulsiyonun derecesi ve kişinin hayatının ne derece etkilendiğine göre tedavi methodu belirlenmektedir. Burada kişinin yaşı, sosyal desteği de önemlidir.

Ailenin duygusal desteği, yapıcı yaklaşımı, farkındalığı ve ilgisi tedavi sürecinde oldukça önemlidir. Okul başarısı ve kariyer gelişimi öğrencilikte obsesif kompulsif bozukluk sonucu oldukça etkilenebilmektedir. Bu nedenle profesyonel kariyer danışmanlığı almak çocuğun veya gencin akademik eksikliklerini tölere edebilmek için önemlidir. Çocuk ve genç için günün büyük çoğunluğu okul ortamında geçmektedir. Bu nedenle okul yönetiminin ve öğretmenlerin de farkındalığının yüksek olması gerekir.

Rehberlik biriminin faal olması ve öğrencilerle düzenli görüşmeler yapılması önemlidir. Öğretmenlerin ve okul yönetiminin de sık rastlanan çocukluk ve ergenlik sorunlarıyla ilgili bilgili olması gerekmektedir.

Öğrencilikte obsesif kompulsif bozukluk tanısı alan çocuk ve gençlerle obsesyon ve kompulsiyonlarıyla ilgili alay edilmemelidir. Cezalanlandırma, dışlama, taklit etme, alay etme gibi olumsuz davranış ve tutumlar çocuk ve genç üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Sosyal ilişkilere giremeyen, yalnız kalan üstelik bir de dışlanan, alay edilen çocuk duygusal olarak örselenir. Depresyon, tik bozuklukları, sosyal anksiyete, yeme bozuklukları, kaygı bozuklukları gelişebilir.

Read More

Pandemide OKB yani obsesif kompulsif bozukluk bireyleri pek çok alanda olumsuz etkiliyor. OKB ile mücadele eden kişiler en büyük zorluğu da kariyer alanlarında yaşıyorlar. İçinde bulunduğumuz pandemi koşulları herkes için pek çok zorluğu beraberinde getirmiş olsa da en büyük sıkıntıyı yaşayan grup obsesif kompulsif bireyler. Pandemi en çok bulaşma obsesyonu yani mikrop kapma düşüncesi olanları ve hastalanma/zarar görme obsesyonu olanları etkiliyor.

Olumsuz düşünceler içeren obsesyonlar pandemiyle besleniyor. Hasta olmak, ölmek, sevdiği birinin hasta olması, sevdiği birini kaybetmek, virüs kapmak, işini kaybetmek, hata yapmak gibi obsesyonlar tetikleniyor. Dolayısıyla kişiler kaygısını giderebilmek için daha fazla kompulsiyona yani tekrarlayan rahatlatıcı davranışlara yöneliyor. Pandemide OKB tanısı alan bireylerin bir kısmı virüsün kendilerine bulaşmasından dolayı kaygı duyarken, bir kısmı da virüsü başkasına bulaştırmaktan endişe duyar.

Obsesif kompulsif bozukluk normalde de kişinin günlük yaşam akışını zorlaştırmakta, sosyal ilişkilerini yıpratmaktadır. Bireyler mikrop kapma, kirlenme endişesiyle en yakınlarıyla dahi görüşmeyi kesmektedir. Dolayısıyla pandemide OKB kaygıların iyice tırmanmasına ve kişinin işlevselliğinin iyiden iyiye bozulmasına neden olmaktadır. Peki pandemide obsesif kompulsif bozukluk kariyere nasıl etki ediyor, bireyler ne tarz zorluklar yaşıyorlar yazımızın devamında paylaşacağız.

Obsesif Kompulsif Bozukluk Nedir?

Obsesif kompulsif bozukluk, obsesyon adı verilen takıntılı düşünceler, dürtüler ile kompulsiyon adı verilen tekrarlayan davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan psikolojik bir hastalıktır. Obsesyonlar istem dışı olarak zihne gelirler. Kişi bu düşüncelerin mantık dışı olduğunu bilir ancak yine de yoğun sıkıntı ve kaygı hisseder. Kompulsiyon ise açığa çıkan kaygıyı azaltmak veya yok etmek için yapılan tekrarlayan davranışsal veya zihinsel eylemlerdir.

Obsesif kompulsif bozukluk kısa kullanımıyla OKB çoğunlukla ergenlikte ve yetişkinlikte görülmektedir. Ancak okul öncesi dönem de dahil olmak üzere her yaşta karşımıza çıkabilmektedir. Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir ancak erkeklerde başlangıç yaşı daha erken olmaktadır.

Obsesif kompulsif bozukluk halk arasında sıklıkla takıntılar olarak kullanılmaktadır. Takıntılar kültürlere, yaşa, sosyo ekonomik koşullara göre farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Karşılaşılabilecek obsesyon ve kompülsiyonlar aşağıda gibidir;

  • Bulaşma Obsesyonu ve Temizlik Kompulsiyonu
  • Kuşku obsesyonu ve kontrol kompulsiyonu
  • Cinsel içerikli obsesyonlar
  • Dini içerikli obsesyonlar
  • Kötü bir şey olacak obsesyonları
  • Hastalık obsesyonları
  • Simetri/düzen obsesyon ve kompulsiyonları
  • Dokunma kompulsiyonları
  • Sayma kompulsiyonları
  • Biriktirme ve saklama kompulsiyonları
  • Batıl itikatlar, uğurlu, uğursuz sayılar ve renkler
  • Saldırganlık obsesyonu

Obsesif kompulsif kişilik özelliği taşıyan bireylerin tekrarlayan düşünce ve davranışlarındaki artış pandemide okb görülme sıklığını artırdı. Pandemide pek çok kişide takıtılı düşünce ve davranışlarda artış görülse de hepsi OKB tanısı almamaktadır. Görülen belirtilere bozukluk diyebilmek için birtakım kriterlere bakılması gerekir. Bozukluktan bahsedebilmek için belirtilerin kişinin günde en az bir saatini alması gerekir.

Yoğun bir sıkıntı yaratması ve kişinin günlük işlerini yerine getirmesini engellemesi veya yavaşlatması gerekir. Sosyal ilişkilere de aynı oranda zarar vermiş olması gerekir. Örneğin kuşku obsesyonu olan birisi dışarıdan gelen ürünlerin yeterince temizlenmediğini düşünerek git gide daha ağır kimyasallarla paketleri temizliyor olabilir.

Ellerinin iyi temizlenmediğini düşünerek defalarca ellerini yıkıyor, sabunluyor ancak yine de temizlenmediğini düşünerek daha fazla sabun ve yıkanma ihtiyacı duyuyor olabilir. Virüs bulaşacağı veya bulaştıracağı kaygısıyla kimseyle görüşmüyor, temel ihtiyaçlarını dahi karşılamak için dışarıya çıkmıyor olabilir.

Pandemide OKB Sıklıkla Hangi Obsesyon ve Kompulsiyonlarla Açığa Çıkıyor?

Pandemide OKB riski arttı ve neredeyse obsesyon alt tiplerinin neredeyse hepsini tetikledi. En fazla etki eden alt tip ise kirlenme bulaşma obsesyonu dolayısıyla da temizleme kompulsiyonu oldu. Alınan sıkı korona önlemleri pandemide obsesif kompulsif bozukluk belirtileri gösteren bireyleri bir nebze rahatlattı. Ancak mesleği ve çalıştığı kurum gereği işe gitmek zorunda kalan kişilerin kaygıları da bir o kadar arttı.

Koronaya yakalanmaktan korktukları gibi dışarıdan evlerine ve ailelerine virüs getirmekten de endişe duyuyorlar. Aynı şekilde pandemide okb bireylerin kontrol etme kompulsiyonlarını da artırdı. Vaka sayılarını sıklıkla kontrol etme ihtiyacı duyuyorlar. Bu da obsesyonlarını ve kompulsiyonlarını tetikliyor. Olumsuz düşünceler, zarar görme endişesi pekişiyor. Üstelik bireyin evinde riskli grupta olan aile bireyleri varsa, bebek, çocuk, hamile varsa kişinin kaygıları daha da artıyor.

Riskli grupta olan birey olmak da kişinin okb belirtilerinin artmasına neden oluyor. Kuşku obsesyonu, kontrol etme kompulsiyonu, biriktirme obsesyonu, simetri ve düzen obsesyonu bu dönemde artıyor. Pandemide okb riski kaygı ve strese karşı toleransı düşük olan kişilerde artıyor. Aynı şekilde çok kalabalık ortamlarda çalışmak zorunda kalan, evden çalışma imkanı olmayan kişilerde de risk artıyor.

Çevresinin kendisi kadar özenli davranmadığını düşünenlerde de kaygılı ve sıkıntılı hal artış gösteriyor. Kişi kendisi kadar çevresini de kontrol etme ihtiyacı duyuyor. “Ellerini temizlediler mi? maske kullanımına dikkat ediyorlar mı? nerelere dokundular? ne sıklıkta temizleniyorlar? gibi. Sevdiklerinin güvenliğinden emin olmak için sık sık arama, iletişim kurma ve onların da aldığı önlemleri kontrol etme ihtiyacı duyuyorlar.

“Oturduğum yer temiz mi? en son nereye dokundum? kolonya sıkmış mıydım? elimi yıkadıktan sonra bir yere dokunmuş muydum?” Gibi emin olamama ve tekrar tekrar kontrol etme, temizleme ihtiyacı duyuyorlar. Tekrarlayan obsesyon ve kompulsiyonlardaki artış bireyin fiziksel ve zihinsel olarak yorulmasına neden oluyor.

Yorgunluk uyku ve beslenme sorunlarını tetiklerken bireyin sinirleri de harap oluyor. Stresle başa çıkmakta zorlanan bireyler çalışma arkadaşlarıyla, sosyal çevreleriyle ve aileleriyle sorunlar yaşayabiliyor.

Obsesif Kompulsif Bozukluk Nedenleri Nelerdir?

Bireylerde obsesif Kompulsif bozukluk gelişmesine neden olan kaynaklar net olarak tespit edilememektedir. Ancak yapılan araştırmalar birkaç faktör üzerinde yoğunlaşmaktadır. OKB tanısı alan bireylerin çoğunluğunda aile ve birinci derece akrabalarda OKB öyküsüne rastlanmaktadır. Bu da OKB’nin genetik faktörlü olabileceğini düşündürmektedir. OKB’li hastalarda karşılaşılan bir başka ortak nokta serotoninin yetersiz salınımıdır.

Bireyin karakteristik özellikleri de OKB gelişimine etki etmektedir. Çevresel faktörler, stresli yaşam olayları kişinin mizaç özellikleriyle birleştiğinde takıntılara yol açabilmektedir.

Çocukluk çağı travmaları da okb gelişimine etki etmektedir. Çocukluğunda cinsel istismar, taciz ve benzeri travmaları olan bireylerde stresli olaylardan sonra OKB gelişebilmektedir. Hatalı ebeveyn tutumları da obsesif kompulsif bozukluk gelişimine etki edebilmektedir. Afetler, salgınlar gibi yaşam bütünlüğünü tehdit eden olaylarda da okb gelişebilmektedir. Dolayısıyla pandemide okb görülme olasılığı riskli gruptaki bireyler için oldukça fazladır.

Pandemide OKB İş Hayatına Nasıl Etki Ediyor?

Obsesif kompulsif bozukluk tanısı alan bireyler pandemi sürecinde oldukça olumsuz etkilendiler. Evde çalışanlar için bu süreci yönetmek biraz daha kolay oldu. Ancak iş yerinde ve sahada çalışmaya devam edenler için obsesyon ve kompulsiyonlarla başa çıkmak oldukça zor oldu. Bulaşma obsesyonu temizlik kompulsiyonlarının çok daha abartılı şekilde yapılmasına neden oldu. Cilt yaralarına yol açacak derecede temizlik kompulsiyonları arttı.

Üstelik duydukları kaygı ve yaşadıkları stres dikkat ve konsantrasyon güçlükleri yaşamalarına neden oldu. Tekrarlayan davranışlardaki artış ise zaman yönetimlerini iyice zorlaştırdı. Dolayısıyla işlerini yetiştirmekte ve günlerini organize etmekte zorluk yaşar hale geldiler. Eskiden 8 kez elini yıkadığında rahatlayan ve temiz olduğunu hisseden bir birey mevcut koşullarda bu sayıyı 2, 3 katına çıkardı.

Üstelik “nereye dokundum? fark etmeden dokunmamam gereken bir yere dokundum mu?” gibi şüphe obsesyonları da temizlenme sıklığını ve süresini artırmış oldu. Dikkatini vermekte ve sürdürmekte zorluk yaşayan bireyler dolayısıyla yaptıkları işin kalitesinden de emin olamamaya başladılar.

OKB tanısı alan bireyler sıklıkla mükemmeliyetçi yönü baskın olan bireyler oluyor. Dolayısıyla yaptıkları işin mükemmel ve hatasız olmasını istiyorlar. Bu nedenle pandemide okb tanısı alan bireyler işlerini, raporlarını, yazışmalarını tekrar ve tekrar kontrol ediyorlar.

Biriktirme obsesyonu da bu dönemde bireylerin evde ihtiyaçları olan şeyleri abartılı şekilde stoklamalarına neden oluyor. Belki de hiç ihtiyaç duymayacakları ürünleri dahi ya ihtiyacımız olursa kaygısı ile satın alabiliyorlar.

Pandemide okb ile mücade eden kişilerin mesleki performanları oldukça olumsuz etkileniyor. Zamanı yönetmekte, dikkatlerini işlerine vermekte zorluk yaşıyorlar. Hata yapıyor, işlerini yetiştirmekte zorlanıyorlar. Haya yapmaları kontrol obsesyonlarını tetikliyor ve bu kez de fazla kontrolcü olmaları işlerini yetiştirmelerini zorlaştırıyor. Dışarıya çıkmaya ve sosyal ortamlara girmeye cesaret edemeyen okb’li bireyler işlerini bırakabiliyorlar.

Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımızı da okuyabilirsiniz.

Pandemide OKB Sosyal İlişkilerin Daha Fazla Yıpranmasına Neden Oluyor

Pandemide işe gitmek zorunda olanlar çevrelerini aşırı denetleyen, kontrol eden ve özel alana müdahale eden tutumlar sergileyebiliyorlar. Bu da sosyal ilişkilerini yıpratıyor. OKB’li bir yöneticiyle çalışmak veya OKB’li bir ekip arkadaşına uyum sağlamak da oldukça zor oluyor. Bu da hem kişinin hem de dahil olduğu ekibin performansını olumsuz etkileyebiliyor.

Pandemide okb nedeniyle bireylerin sosyal anksiyetelerinde de artış olmaktadır. Sosyal anksiyete, performans düşüklüğü, obsesyon ve kompulsiyonlardaki artış bireyin yaşamını son derece zorlaştırmaktadır. Bu da beraberinde depresyonu ve diğer psikolojik bozuklukları getirebilmektedir. Sosyal Fobi Kariyer Gelişimini Olumsuz Etkiliyor ve “Konuşurken Heyecanlanıyorum!” Sosyal Anksiyete ve Kariyer Gelişimi yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Pandemide OKB İhtimalinden Şüphe Ediyorsanız Psikolojik Destek Almayı İhmal Etmeyin

Pandemide OKB ihtimalinden şüphe edilirse kesin tanı ve tedavi için mutlaka profesyonel destek alınmalıdır. Erken teşhis her konuda olduğu gibi OKB’de de tedavi için önemlidir. OKB’de tedavi terapi, psikoeğitim ve ilaç tedavisi olarak uygulanabilmektedir.

Obsesyonun türü, kompulsiyonun derecesi ve kişinin hayatının ne derece etkilendiğine göre tedavi methodu belirlenmektedir. Burada kişinin yaşı, konumu, yaptığı iş ve sahip olduğu sosyal destek de önemlidir. Ailenin duygusal desteği, yapıcı yaklaşımı, farkındalığı ve ilgisi tedavi sürecinde oldukça önemlidir. Aynı şekilde kişinin iş hayatında da varlığını sürdürebilmesi için çalışanına önem veren bir iş verenle çalışıyor olmak önemlidir.

Tanı sonrası kişi sağlık durumu ve tedavi süreciyle ilgili ihtiyaç duyuyorsa iş verenine bilgi verebilir. Böylece semptomlar hafifleyene kadar kendini daha iyi hissedebileceği bir iş ortamı kişiye sunulabilir. Bir süre evden çalışmak veya iş yerinde sosyal olarak izole olabileceği bir ortamda çalışmak gibi. Topluluk içine girmek yerine görüşmelerini online yapmasına bir süre izin verilebilir.

Pandemide OKB belirtileri göz ardı edilmemeli ve tedavi için mutlaka destek alınmalıdır. Kariyer gelişimi bu süreçte çoğunlukla olumsuz etkilenmekte, sosyal ilişkiler de zayıflamaktadır. Kariyer danışmanlığı almak obsesif kompulsif bozukluğun neden olduğu etkileri azaltabilmektedir. Aba psikoloji olarak her yaştan bireyle çalışıyor, danışanlarımıza stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planı hazırlıyoruz. Sizde psikolojik destek ve/veya kariyer danışmanlığı almak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Mentorle kariyer planlamak son zamanlarda oldukça önemli hale geldi. Mentorle çalışma ihtiyacı duyulmasının birden fazla nedeni var. En önemli nedeni geleceğin mesleklerini ve mesleklerin geleceğini yeterince iyi bilmiyor olmak. Ailelerin mesleklere yönelik bilgisi sınırlı, gençlerin ise merak duyduğu meslekler oldukça yeni. Dolayısıyla risk almak istemeyen aileler ve fark yaratmak isteyen gençler meslek seçimi noktasında çatışabiliyorlar.

Değişen sınav sistemleri, farklılaşan müfredatlar, her yıl açılan üniversiteler ve programlar da bir mentorle çalışmanın önemini artırıyor. Mentorlük desteği almak hem gençlere hem de ailelere büyük kolaylıklar sağlıyor. Bu noktada mentorlük nedir? mentor kime denir? bu hizmeti almak gençlere ve ailelere nasıl avantajlar sağlar? detaylarıyla paylaşacağız.

Erken Dönemde Kariyer Planı Yapmak Başarıyı Destekliyor ve Kariyer Planı Yaparken Sorumluluk Kimde Olmalı? Gençlerde mi Ailelerde mi? yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Mentörlük Nedir? Mentor kimdir?

Mentorluk, bir kişinin kendi uzmanlığı, bilgi birikimi ve tecrübelerine yönelik başkalarına kişisel ve mesleki anlamda rehberlik etmesi sürecidir. Mentorlük eden kişi bu süreçte kendisinden beslenen kişiye rehberlik ederken tarafsız ve objektif yaklaşır. Bu sistemde bilgi ve tecrübesiyle yol göstericilik, rehberlik, akıl hocalığı yapan kişi mentordür. Mentorlük hizmetini alan kişi ise menti (mentee) olarak tanımlanır.

Mentorün, mentinin gelişimine katkıda bulunabilmesi için mentinin ihtiyaç duyduğu konularda tecrübe, bilgi sahibi olması gerekir. Mentor, mentinin karşısına çıkabilecek olumsuzlukları, olası risk ve zararları ön görüp mentiyi uyarmalı ve hazırlamalıdır. Mentorluk her yaşta, okullar ve işyerleri de dâhil olmak üzere farklı ortamlarda gerçekleştirilebilir. Mentör mentinin akranı olabilir, bu daha çok okul ortamında olmaktadır.

Mentör aynı anda birden fazla mentiyle grup olarak çalışabilir. Bu da çoğunlukla aynı hedef ve amaçlarla bir araya gelmiş mentilerde olabilmektedir. Bir mentinin de birden fazla alanda birden fazla mentorü olabilir. Menti aynı anda birden fazla başarıyı ve gelişimi hedefliyorsa birden fazla mentor ile çalışabilir.

Her ne şekilde olursa olsun bir mentor, mentinin yeni insanlarla tanışmasına, network ağını genişletmesine yardımcı olur. Mentorle kariyer planlamak bireyin kariyerini planlarken kendisi için en doğru ve faydacı kararları vermesine destek olur. İhtiyaç duyduğu konularda performansını ve kararlarını olumlu etkileyecek yönde teknik bilgi edinmesine destek olur.

Akademik, mesleki ve kişisel gelişim konularında mentor mentisine destek olur. Dolayısıyla iyi bir kariyer planı çıkarmak, bu plana sadık kalmak ve başarıya ulaşmak isteyenler için mentorle çalışmak doğru seçimdir.

Mentorle Kariyer Planlamak İstiyorsanız Başarılı Olmak İçin Doğru Mentorü Seçmelisiniz

Kariyerinizde, mesleğinizde, eğitiminizde veya kişisel yaşamınızda başarılı olmak istiyorsanız bir mentorle kariyer planlamak yeterli değil. Bir mentorle çalışmanın yanı sıra sizin için doğru olan mentorle çalışıyor olmanız önemlidir.  Ancak her tecrübeli ve uzman kişi mentor olamaz. Bu yüzden hem öğrencilerin hem de mentor olmak isteyen kişilerin mentorün sahip olması gereken nitelik ve özellikleri bilmesi gerekir.

İyi bir mentor sizin için doğru olan mentordür ve şu özelliklere sahip olmalıdır;

  • Destek vereceği alan ve konuda uzman olmalıdır,
  • Gençlerle sağlıklı iletişim kurmada başarılı ve istekli olmalıdır,
  • Değişen teknolojiyi, bilimi ve yenilikleri takip edebilmelidir,
  • Mentorlük edeceği alan ve konularda tüm değişimlere ve yeniliklere ayak uydurabilmelidir,
  • İyi bir dinleyici olmalıdır,
  • İyi bir rol model olabilmelidir,
  • Empatik iletişim kurabilmelidir,
  • Problem çözme becerisine hakim olmalıdır,
  • Zamanı yönetebilmeli, planlı ve programlı olmalıdır,
  • Genç için önemli olan olası fırsatları görebilmelidir,
  • Genç için önemli olan olası riskleri görebilmelidir,
  • Mentor mentiye güven vermelidir,
  • İşinin ehli, kendinden emin ve tutarlı olmalıdır,
  • İhtiyaç duyduğunuzda ve düzenli aralıklarla sizinle irtibat kurabilecek biri olmalıdır,
  • Stresle başa çıkabilmeli, etkili problem çözebilme becerileri gelişmiş olmalıdır,
  • Psikolojik açıdan sağlam olmalı, kendine yönelik sorunlarını, kaygılarını size yansıtmamalıdır,
  • Geleceğin mesleklerini ve mesleklerin geleceğini bilmelidir.

Mentorle kariyer planlamak ancak bu kriterleri karşılayan bir mentor olabildiği sürece başarıyı beraberinde getirecektir.

Mentorlük ve Koçluk Aynı Şey mi?

Koçluk ve mentorlük bazı açılardan birbirine benzese de hizmeti alacak kişi için önemli olan pek çok açıdan farklıdır. Koçluk sürecini yürüten kişiye koç denir. Koç bireyin hedeflenen performansa ulaşmasında kişiyi planlı şekilde destekleyen kişidir. Koçluk sürecinde hedef bireyin potansiyelini ortaya çıkarmak, öğrenme ve gelişimini planlamaktır.

Koçluk sürecinde tecrübe paylaşmak, tavsiyede bulunmak yoktur. Koç sorular sorarak, yansıtmalar yaparak danışanının kendi doğrusunu bulmasını ve seçimler yapmasını sağlar. Bu nedenle öğrencilik yıllarında özellikle de seçim yapma sürecinde zorluk yaşayan bireyler için koçla çalışmak daha zorlayıcı olabilmektedir.

Çok yüksek puan almış, yurtiçi ve yurtdışı pek çok üniversiteye kabul edilmiş veya edilebilecek öğrenciler düşünelim. Bu öğrenci için hangi bölüme, hangi üniversiteye yöneleceğini seçmek, hangi seçimin uzun vadede avantajlı olacağını bulmak zor olabilir. Bir mentor bu süreçte kişiye geçmiş tecrübelerinden yola çıkarak yol gösterir. Ancak geçmişe takılı kalmaz, bugünün şartlarını ve geleceğin olası koşullarını da hesaba katarak farkındalık kazandırır.

Avantajları ve dezavantajları sunar. Bunu yaparken mentinin karakteristik özelliklerini, hedef ve isteklerini, kültürünü, ilgi ve becerilerini göz önünde bulundurur. Bu nedenle bir mentorle kariyer planlamak öğrencilik yıllarında çok daha avantajlı olabilmektedir. Mentor ve koç iletişim becerileri, psikolojik sağlamlık, empatik dil, interaktif ve benzeri açısından benzerdir. Ancak çalışma yöntemleri ve hedefleri birbirinden farklıdır.

Mentorle Kariyer Planlamak Nasıl Bir Avantaj Sağlıyor?

Mentorle kariyer planlamak hem gençler için hem de aileler için büyük kolaylıklar ve fayda sağlıyor. Sadece aile ve genç için de değil dolaylı yoldan okul, üniversite ve iş veren için de pek çok avantajı bulunuyor.

Mentorle Kariyer Planlamak Gençlere Pek Çok Avantajlar Sağlıyor

Özellikle günümüz koşullarında iyi bir kariyer planı hazırlamak, bu planı gerçekleştirmeye yönelik sistemli çalışmak önemli. Başarılı olmak için sadece hedeflere ulaşmak yetmiyor, doğru hedefleri belirleyebilmek de gerekiyor. Hedef belirlemek ise hiç kolay değil. Gençler popüler olanla kendileri için doğru olanı ayırt etmekte zorlanabiliyor.

Geleceğin koşullarını ön görerek, bugünden on yıllar sonrasını planlayarak seçim yapmak zor. Burada mentor kişiye geçmiş tecrübelerinden ve geleceğe yönelik bilimsel verilerden yola çıkarak rehberlik ediyor. İyi bir mentor sadece kariyer planlama noktasında değil kişisel, mesleki gelişim konularında da destek veriyor. Özgüven eksikliği, sosyal kaygı, çekingenlik, beden dilini kullanamama gibi başarıyı engelleyen konularda da destek veriyor.

Kullandığı empatik dil, yargısız ve objektif yaklaşımla kişinin kendini daha iyi ifade etmesine destek oluyor.  Mentor, menti ve gerektiğinde mentinin ailesi ile iş birliği yapıyor. Montor menti için en doğru ve en avantajlı fırsatları değerlendiriyor. Üniversiteye hazırlık sürecinde mentinin performansını ve motivasyonunu artırmaya yönelik çalışıyor. Zaman yönetimi, dikkat dağıtıcılarla baş etme, hedef belirleme ve planlama noktasında destek veriyor.

Üniversite Eğitimi, İş Bulma Süreci ve Kariyer Fırsatlarıyla İlgili de Mentorlük Alınabiliyor

Üniversiteye kabul sonrası ilk yıl itibariyle rehavete kapılmadan avantajlı konuma geçmek için yapılması gerekenleri gösteriyor. Stajlarda doğru seçimlerin yapılması, referans mektuplarının hazırlanması, network ağının genişletilmesinde yol gösteriyor. Mentor, mentinin uzmanlık alanıyla ilgili deneyime ve networke sahip olduğu için kendi bağlantılarıyla mentiyi tanıştırabiliyor. Mentor yine alanda uzman bir kişi olduğu için mentorun referansı da mentiye pek çok kapıyı aralatabiliyor.

İş arama süreci nasıl olmalı, hangi iş verenler tercih edilmeli, başvurularda nelere dikkat edilmeli önemli. Mentor bu konularda da mentiye destek oluyor. Mentorle kariyer planlamak işe kabul sonrasında da pek çok avantajı sağlıyor. Doğru mesleği ve çalışma alanını seçen kişi seçiminden daha fazla memnuniyet duyuyor.

Çalışma koşullarına ön hazırlık yapmak avantaj ve dezavantajları öğrenmek uyumu kolaylaştırıyor. Böylece çalışan olumsuzluklar karşısında daha pozitif kalabiliyor. Motivasyonu kolay kolay düşmüyor. Menti işe başlangıç sonrası geliştirilmesi gereken yönler, kariyer fırsatları ve yükselme olanaklarıyla ilgili bilgi edinebiliyor. Yurtdışı eğitim, yurtdışı iş olanakları da mentorün yol gösterdiği önemli çalışma alanları oluyor.

Aileye Yönelik Avantajlar

Mentorle kariyer planlamak genç için ne kadar avantajlıysa aile için de bir o kadar süreci kolaylaştırıyor. Çocukların sınava hazırlık sürecinden başlayarak üniversite kabulü ve iş bulma süreci de aileleri zorluyor. Aile çocuğu doğru yönlendirebilmek istiyor ancak kendi eğitim tecrübeleri ile bugünün eğitim sistemi farlılık gösteriyor. Bu farkları öğrenmek ciddi zaman ve emek istiyor.

Aynı şekilde eğitim ve sınav sistemini öğrenmenin yanı sıra geleceğin olası koşullarını da bilmek gerekiyor. Bu ise apayrı bir araştırma ve çalışma alanı. Dolayısıyla kariyer planlama sürecinde çocuğa bilgi ve deneyim sunmak aile için büyük bir sorumluluğa dönüşüyor. Bu sorumluluğu üstlenemeyen veya altından kalkamayan ebeveynler strese giriyor. Bu stres ise öğrenciye doğrudan yansıyor.

Ailenin bilgi ve tecrübesini yeterince alamayan çocuk ihtiyacı olan duygusal desteği de yeterince alamıyor. Aileyle genç çatışmalar yaşayabiliyor ve zaten zorlu olan bu süreç daha da zorlayıcı hale geliyor. Bu noktada mentorle kariyer planlamak ailelerin yükünü azaltıyor. Aile kariyer planlama rolünü bırakıyor ve sadece manevi ve maddi destek noktasında çocuğun yanında oluyor.

Kaygısı azalan aile çocuğa daha fazla duygusal destek sunabiliyor. Bu da gencin akademik başarısına, kariyer gelişimine ve kişisel gelişimine olumlu yönde katkı sağlıyor. Mentorle çalışmak aile ile genç arasındaki meslek seçimine yönelik çatışmaları da azaltıyor.

Mentorle Kariyer Planlamak için Mentorloops ile Tanışın

Mentörlük ne demek, mentör kimdir ve mentor ne iş yapar gibi sorular ülkemizde de yaygınlaşıyor. Gençler mentor eşliğinde sınava hazırlanmaya, kariyerini şekillendirmeye ve mesleki gelişime yönelik çalışmaya başladı. Özelliklede yurtdışı eğitime hazırlık, üniversiteye kabul ve sonrası için mentorlük hizmeti oldukça önemli. Fakat ülkemizde mentorluk hizmetleri veren pek fazla kurum bulunmuyor.

Mentorloops firması da mentorluk hizmetleri ile ülkemizde hizmet veren nadir kurumlardan bir tanesidir.  Mentorloops, yurt dışında okuyan öğrencilerin üniversite süreci ve sonrasında onlara mentorluk hizmeti sunuyor. Staj, akademik araştırma süreçlerinde yanlarında olarak doğru kişiler ile buluşmalarını ve kendileri için network oluşturmalarını sağlıyor. Bireylerin Mentorloops ile ilk tanışmaları henüz üniversiteye girmeden başlıyor. Hangi üniversiteye girmeleri gerektiğini, hangi bölgede okumaları gerektiğini söylüyor.

Üniversite eğitimi süresince de bireye ihtiyaçları dahilinde mentorlük etmeye devam ediyor. İş hayatına hazırlık ve iş dünyasında başarılı olmak için de mentor mentee ile çalışmalarını sürdürüyor.

Mentorle kariyer planlamak kariyerinde fark yaratmak ve doğru seçimler yapmak isteyen gençler için büyük kolaylık sağlıyor. Ailelerin üzerindeki baskı azalıyor, dolayısıyla da çocuğa yansıtılan kaygı ve endişeler de azalmış oluyor. Hem genç hem de aile için sınava hazırlık, sınav dönemi ve sonrası daha keyifli hale geliyor.

Read More

Şiddete maruz kalmak çocuğun kendine ve diğerlerine olan güvenini zedeliyor. Çocuğun küçük ve masum dünyasında şiddet, taşıyabileceğinden çok daha büyük ve sarsıcı etkilere yol açıyor. Çocuk şiddetle aile içerisinde, akranları arasında, televizyonda, internette, oynadığı bir oyunda tanışabiliyor. Kimi zaman şiddet fiziksel olarak direk çocuğa veya çocuğun tanık olacağı şekilde başkasına uygulanıyor.

Hakaret, alay, küfür, aşağılama içeren sözler, lakaplar ise sözel şiddet olarak çocuğun dünyasına giriyor. Dışlama, ihmal etme, görmezden gelme, ötekileştirme, utandırma ve sözel şiddet içeren söylemler de yine duygusal şiddet içeriyor. Medyada çocuk bilinçsizce kan, savaş, kavga, silah, intihar, cinayet gibi şiddet içerikli sahnelere maruz kalıyor.

Çocuğun dünyasında şiddet tanıdık, alışılmış bir hal aldığında öz benlik gelişmiyor, dünya güvensiz ve korkutucu hale geliyor. Çocuk şiddet karşısında ya içe kapanıp korkuyor ya da kendini korumak için diğerlerine gardını alıyor. Dolayısıyla diğerlerine güvenmeyen, kavgacı, zorba, mutsuz bir çocuk karşımıza çıkabiliyor. Şiddet türü ve sebebi ne olursa olsun tüm çocukları derinden sarsıyor.

Şiddetle ne zaman nasıl tanışıldığı, sıklığı, yoğunluğu ve kim tarafından uygulandığı ise etkinin büyüklüğünü belirliyor. Çocuğun dünyasını en çok etkileyen ise aile içi şiddete maruz kalmak oluyor.

Çocuklar Şiddetle Nasıl Tanışıyor?

Çocuğun dünyasında şiddete maruz kalmak daha dünyaya gözlerini açmadan önce, anne karnında dahi başlamış olabilir. Annenin aile içi şiddete maruz kalması veya aile dışında şiddete maruz kalması fetüse etki eder. Annenin korkuları, kaygıları, stresi, güvensizliği çocuğa geçer. Dolayısıyla anne hamilelikte fiziksel, sözel veya duygusal şiddet yaşıyorsa çocuk daha doğmadan şiddetle tanışır.

Aile içinde çiftler arasında şiddet söz konusu olduğunda çocuk korksa da bu duruma müdahale etmeye çalışır. Hem tanık olarak hem de önlemeye çalışarak çocuk ailede şiddete maruz kalır. Şiddeti uygulayanı engellemeye, maruz kalanı savunmaya çalışabilir. Kaç yaşında olursa olsun çocuğun maruz kaldığı şiddet ebeveynleri olmak üzere tüm dünyaya güvenini sarsar.

Bu müdahaleler içerisinde şiddete tanıklık eden çocuğun duygusal olarak etkilenmemesi mümkün değildir. Dolayısıyla çocuk için ailede duygusal şiddete maruz kalmak kaçınılmazdır. Ancak kimi zaman bilinçli veya farkında olunmaksızın çocuğa da şiddet uygulanabilir. İtme, vurma, hakaret etme gibi aile içi şiddet sırasında çocuğa da zarar gelebilir.

Kimi zamansa aile içerisinde eşler küçük çocuğun etkilenmeyeceğini düşünerek kavgalarını kapalı odalar ardında yapar. Ancak kaç yaşında olursa olsun çocuğun farkındalığı oldukça yüksektir. Çocuk kapalı kapılar ardında yapılan tartışmaları, fiziksel, sözel ve duygusal şiddeti fark eder. Görmese de duyduğu sesler çocuğun zihninde olumsuz imajlara dönüşür ve en az görmek kadar çocuğu etkiler.

Şiddete Maruz Kalmak Kadar Şiddet Sonrası Süreç de Çocuğu Olumsuz Etkiliyor

Kavga anı kadar şiddet sonrası durum da çocuğu örseler. Babanın veya annenin evden ayrılması, ebeveyninin bir köşede ağlaması, yaralanması, zarar görmesi çocuk için şiddetin devamı niteliğindedir.

Bazense ailenin yeterli sosyal ve duygusal desteğinin olmaması çocuğun arkadaş, terapist yerine konmasına neden olur. Çocuk çiftler arasında arabuluculuğa zorlanabilir. Çocuk üzerinden sorunlar çözülmeye çalışılabilir. Veya çocuğa aile içi sorunlar aktarılıp ona duygusal yükler yüklenebilir. Ebeveynler çocuğun olmadığı bir ortamda yaşanan şiddeti çocuğa doğrudan anlatabilir. Kimi zamansa ebeveyn veya diğer aile üyeleri çocuk üzerinden bilgi almaya çalışabilir. Çocuğa hafiyelik yaptırılabilir.

Tüm bunlar da yine çocuk için doğrudan şiddete maruz kalmak ile eşdeğer etkidedir. Aile içerisinde çocuğun anlamlandıramadığı küslükler, tripler ve imalar da çocuk için şiddettir. Çocuğun yokluğunda bir sorun yaşanmıştır ve çocuk bunu bilmemekte ama olay sonrası etkilerine tanık olmaktadır. Çocuk için ilgilisi olmadığı ama maruz kaldığı bu durum yine duygusal şiddete girmektedir.

Aile dışında, okul, sosyal çevre, öğretmen, medya, akranlar da şiddetin kaynağı olabilmektedir.

Şiddete Maruz Kalmak Çocukta Hangi Belirtilerle Kendini Gösteriyor?

Şiddete maruz kalmak çocuğun dünyasında mutlaka belirgin değişiklikler ve tepkilerle açığa çıkıyor. Ancak bunların şiddete mi yoksa farklı bir soruna mı bağlı olduğunu anlamak kolay olmuyor. Burada teşhis için ailenin ve varsa öğretmenin farkındalığı önemli bir rol oynuyor. Sorunlar ne kadar erken gözlenir ve profesyonel destekle müdahale edilirse çocuğun etkilenme oranı o kadar düşüyor.

Şiddete maruz kalan çocukta görülen belirtiler şiddetin türüne, sıklığına, şiddetine ve çocuğun yaşına göre değişiklik gösteriyor. Çocuğun duygusal desteği varsa, aile içi ilişkiler ve ebeveyn tutumu sağlıklıysa etkilenme oranı o kadar düşüyor. Çocuğun maruz kaldığı şiddet aile içerisindeyse, yoğunluğu, sıklığı ve şiddeti fazlaysa etkileri de o kadar büyük oluyor. Şiddete maruz kalmak çocukta şu belirtilerle açığa çıkabiliyor;

  • Uyku sorunları,
  • Yeme sorunları,
  • Olumsuz duygu ve düşünceler,
  • Aşırı endişe, korku ve kaygı hali,
  • Alt ıslatma,
  • Parmak emme, tırnak yeme,
  • Psikolojik konuşma bozuklukları,
  • Pasif agresif davranışlar,
  • Aşırı öfke, sinirlilik, huzursuzluk,
  • Çevreye, sevilen şeylere ilgisizlik,
  • Konsantrasyon güçlükleri, hatırlamada güçlük,
  • Artan refleksler ve kendini sakınma hali, irkilmeler,
  • Okul fobisi (okula gitmeyi reddetme)
  • Sosyal fobi görülme durumları,
  • Akademik başarıda ve okula ilgide azalma,
  • Akran ilişkilerinde zayıflama,
  • Aile içi iletişimde azalma.

Çocuk aile içi şiddete maruz kaldığında ve şiddete tanık olma süresi ve sıklığı artığında aile de çocuğu fark edecek halde değildir. En az bir aile bireyi çocukla benzer bir duygu durum içerisindedir. Dolayısıyla bu tabloda çocuk gözden kaçabilir. Çocuğun verdiği belirtiler gözden kaçtığında şiddete maruz kalmak çocuğun dünyasında yıkıcı etkilere yol açabilmektedir.

Şiddete Maruz Kalmak Çocuğun Dünyasını Nasıl Etkiliyor?

Şiddete maruz kalmak çocukta birtakım belirtilerle kendini gösterse de bu belirtiler gözden kaçtığında daha büyük hasarlar açığa çıkar. Çocuk yalnız kalmaktan korkabilir ancak özellikle şiddet aile içerisinde ise çocuk kendine duygusal destek bulamayabilir. Çocukta gelişen korku ve kaygı önü alınmadığında genel kaygı bozukluğuna dönüşebilir. Korkular yaygınlaşabilir. Çocuk zarar görme korkusu ile herkesten ve her şeyden kaçınmaya başlayabilir.

Çocukta depresyon ve öz kıyım düşünceleri artabilir. Şiddetle başa çıkamayan çocuk, şiddeti problemleri çözme yöntemi olarak görürse kendi hayatında da kullanabilir. Karşılaştığı sorunları çözmek için şiddete ve zorbalığa başvurabilir.

Uzun süreli şiddete maruz kalma sonucu olarak çocukta gelişim düzeylerinin altında olgunluk görülebilir. Fiziksel ağrı, acı, hastalık gibi somatik yakınmalar, tuvalet eğitiminde ve dil gelişiminde gerileme gözlenebilir.

Şiddetle erken yaşlarda ve özellikle anne karnında tanışmışsa çocukta bağlanma sorunları açığa çıkabilir. Çocukta ayrılık anksiyetesi gelişebilir. Duygularını sözel veya fiziksel olarak paylaşamayan çocukta öfke nöbetleri, saldırganlık açığa çıkabilir. Çocukta ağlamalar, kontrol kaybı, kolay sakinleşememe ve ilgiyi reddetme görülebilir. Özellikle erken yaşlarda maruz kalınan ilgi eksikliği ve şiddet çocuğun bilişsel gelişimini olumsuz etkileyebilir.

Bilişsel gelişim kadar duygusal ve fiziksel gelişim de olumsuz etkilenir. Uyku ve yeme bozuklukları çocuğun fiziksel gelişimini yavaşlatabilir. Dikkat ve konsantrasyon güçlüğü yaşayan çocuklarda iletişim olumsuz etkilenir ve okul başarısı, öğrenme süreci de olumsuz etkilenir. Bilgiyi işlemek kadar bilgiyi geri getirmek yani hatırlamakta zorlaşır. Dolayısıyla şiddete maruz kalmak çocuğun okul başarısında da ciddi olumsuzluklara yol açar.

Özgüven, öz benlik ve öz saygı gelişmez. Empati ve sağlıklı iletişim becerileri gelişmez. Sağlıklı problem çözme becerileri öğrenilemez ve uygulanamaz.

Şiddete Maruz Kalmak Ergenlikte de Olumsuz Sonuçlara Yol Açmaktadır

Çocuğun dünyası şiddetten ne kadar olumsuz etkileniyorsa ergenin dünyası da en az o kadar olumsuz etkilenir. Ergenlikte şiddete maruz kalmak duygusal, sosyal, akademik sorunlara neden olur. Akademik başarı düşer, kişiler arası ilişkiler zayıflar. Üstelik ergenlikte bireyin yaşadığı fiziksel, duygusal ve bilişsel değişim şiddete çocuktan daha farklı tepkiler verilmesine neden olur.

Genç ailedeki şiddete karşılık verebilir. Şiddet gören kadar uygulayan konumuna da gelebilir. Genç kendine veya sevdiklerine yönelik şiddeti durdurmak için planlar yapabilir. Gençlerde depresyon ve öz kıyım düşünceleri çocuğa oranla daha fazla görülmektedir. Genç ailede bulamadığı duygusal ve fiziksel desteği karşılamak için riskli sosyal gruplara ve arkadaşlıklara yönelebilir. Bir gruba ait olmak ve duygusal olarak rahatlamak için zararlı alışkanlıklara yönelebilir.

Riskli davranışlar sergileyebilir veya sigara, alkol, madde kullanımına yönelebilir. Ayrıca şiddete tanık olan ve maruz kalan çocuk ve ergenlerde yalan söyleme davranışı da artabilir. Zararı hafifletmek ve cezadan kaçınmak için çocuk veya ergen yalana başvurabilir. Yalanın işe yaradığını görürse bunu bir alışkanlık haline getirebilir.

Medyada Şiddete Maruz Kalmak Çocuğu Derinden Etkiliyor

Şiddete maruz kalmak gerçek yaşam dışında medya aracılığı ile de gelişebilir. Çocuk aile içerisinde ve dış dünyada şiddete maruz kalıyorsa bunun üzerine medya eklenince şiddet pekişiyor. Çocuk medyada gördüğü zorbalardan korkabiliyor veya şiddetten etkilenme boyutuna göre zorbayı taklit edebiliyor. Çocuk eğer şiddetle gerçek dünyada ve aile içerisinde tanışmamışsa medyadaki şiddetin etkisi korkutucu olabiliyor. Bu etki çocuğun yaşına, mizacına ve şiddete maruz kaldıktan sonra verilen desteğe göre değişiyor.

Çocukların ekran, internet, tablet karşısında yalnız bırakılmaması gerekiyor. Ailenin hiç farkına varmadığı bir sahne, görsel çocuğun dünyasında derin etkilere neden olabiliyor. Bizlerin dikkatini çekmeyen bir bağırma sahnesi, kötü bir bakış, azarlama dahi çocuğu korkutabiliyor. Akabinde çocuk maruz kaldığını iyileştirebilmek için aileye sorular sorabiliyor, nedenlerini öğrenmeye çalışıyor.

Ancak henüz konuşmayan bir çocuk bunu yapamıyor. Ya da konuşan ama aileye kendini ifade edemeyen, ailenin yeterli ilgi göstermediği bir çocuk bu sahneyle başa çıkmakta güçlük yaşıyor. Uyku sorunları, kabuslar, aşırı refleksler, tikler, fobiler, psikolojik konuşma bozuklukları ve gerileme davranışları (Alt ıslatma, parmak emme gibi) görülebiliyor.

Aileler çocuğun ekran kullanımına izin veriyorsa mutlaka yanında eşlikçi olmalıdır. Çocuğun izleyeceği içerikler çocuğun yaşına uygun olmalıdır. Aile içeriği mümkün oldukça önceden incelemeli sonra çocuğa sunmalıdır. Çocukta duygusal ve davranışsal farklılıklar görülmeye başlandıysa mutlaka medyada maruz kaldığı içerikler gözden geçirilmelidir. Çocuk ekran karşısında yalnız bırakılmamalı ve uzun süreli ekran kullandırılmamalıdır.

3 yaşına kadar ekranla tanıştırmamak ve yaşına uygun şekilde sınırlı ve değerli içerikler sunmak önemlidir. Çocuk izlediği bir içerikten sizin fark etmediğiniz şekilde olumsuz etkilenmiş olabilir. Masumane bir çizgi film dahi bu etkiye yol açabilir. Bu yüzden çocuğa eşlik etmeniz oldukça önemlidir. Eşlik etmenin yanı sıra sizin de farkındalıkla izlemeniz ve çocuğa konuyla ilgili sorular sormanız önemlidir. Böylece çocuğun nereye takıldığını ve neden etkilendiğini bulmak kolaylaşacaktır.

Şiddete Maruz Kalmak Pek Çok Açıdan Olumsuz Sonuçları Doğuruyor

Çocukların ve gençlerin benlikleri inşa ettikleri, geleceklerine yön verdikleri süreçte şiddetle karşılaşması yıkıcı etkiye sahiptir.

Şiddete maruz kalmak hem çocuk hem ergen hem de yetişkin için fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal açıdan zarar verici niteliktedir. Çocuk ve ergen şiddet sonrası iyi takip edilmeli aile gerekli desteği sunamıyorsa mutlaka psikolojik destek alınmalıdır. Aba psikoloji olarak bu noktada çocuk, ergen ve ailelerle çalışmaktayız. Duygusal etkiler kadar akademik hayatta yaşanan sorunlar için de bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Uyum ve davranış bozuklukları çocuğun içinde bulunduğu çevredeki ilişkilerinde ve diğerleri tarafından kabulünden zorluklara neden olur. Hangi yaş aralığında görülürse görülsün uyum ve davranışa yönelik bozukluklar çocuk ve aile için zorlayıcıdır. Çocuğun uyum sağlamakta zorlandığını veya davranış bozuklukları gösterdiğini fark etmek her zaman kolay değildir. Ailenin bozukluğu fark edebilmesi için fiziksel, zihinsel ve duygusal gelişim dönemlerini iyi bilmesi gerekir.

Bozukluk zannedilen şeyler çocuğun gelişimsel olarak henüz kazanmasının erken olduğu beceriler olabilir. Yazımızın devamında uyum ve davranış bozukluğundan bahsedebilmek için dikkat edilmesi gereken faktörleri ele alacağız. Çocuklarda neden bu bozukluklar görülüyor ve ne şekilde görülüyor detaylarıyla paylaşacağız.

Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları Nasıl Anlaşılır?

Çocuklarda uyum ve davranış bozuklukları olduğunu anlayabilmek için birtakım belirtileri gözlemlemek gerekir;

Bazı uyum ve davranış sorunu zannedilen belirtiler çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin tipik belirtileri olabilir. 2 yaş sendromu belirtileri gösteren bir çocuğun her şeye hayır demesi, tutturma ve inatlaşmaları, öfkesi bu yaş dönemine ait davranışlardır. Çocuk tuvalet eğitimi alıyorsa mesane kontrolünü kazanana ve tuvaleti kullanmayı öğrenene kadar altını istemsiz ıslatabilir.

Aynı şekilde görülen uyum ve davranış sorunlarının ne sıklıkta görüldüğü de bozukluk diyebilmek için önemlidir. Çocuklar kendilerini güvende hissettikleri (çoğunlukla ev ortamı, aile yanı) daha huysuz, hırçın, aşırı davranışlar gösterebilir. Bu davranışlar bir nevi negatif enerjilerini boşaltma yöntemidir. Pandemide olduğu gibi çocukların sürekli evde olması, okul, park, bahçe imkanının olmayışı çocukların huzursuzluğunu artırabilir.

Çocukta uyum ve davranış bozuklukları olduğunu söyleyebilmek için dönemi ve sıklığı kadar şiddeti de önemlidir. Çocukta uyumsuzluğun ve olumsuz davranışların şiddeti artığında bozukluğa dönüşmektedir. Ayrıca olumsuz bir davranışa farklı uyum ve davranış sorunları eşlik ettiğinde de bozukluktan söz edilebilir. Örneğin alt ıslatmaya, kekemelik, konuşma bozukluğu, kaçınma, saklanma gibi davranışlar eşlik ediyor olabilir.

Çocukta korku, kaygı, stres belirtileri yoğun olarak görülüyor olabilir. Bu davranışlar sürekli ve yoğunsa, başka olumsuz davranışlar eşlik ediyorsa, bir döneme özel belirtiler değilse bozukluktan söz edilebilir.

Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları Neden Görülür?

Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları çoğunlukla duygusal ihtiyaçların karşılanmaması sonucu gelişir. Ebeveynleri tarafından ihmal edilen, temel ihtiyaçları, sevgi, güven ihtiyacı karşılanmayan çocuklarda daha sık görülmektedir. Olumsuz ve hatalı ebeveyn tutumları da uyum ve davranış sorunlarının gelişmesine neden olabilmektedir.

Aşırı otoriter, baskıcı tutumlar kadar ihmalkar, aşırı hoşgörülü ve aşırı korumacı, mükemmeliyetçi tutumlarda da görülür. Anne babanın fiziksel ve duygusal yokluğu, onlarla etkili ve verimli zaman geçirememek de sorunlara neden olur.

Ailede, medyada veya sosyal hayat içerisinde akranlarından veya yetişkinlerden görülen şiddet de sorunlara yol açar. Şiddetin her türlüsü uyum ve davranım bozuklukları görülmesine neden olabilir. Fiziksel, sözel, duygusal şiddet görmek, şiddet içerikli olaylara maruz kalmak, tanık olmak gibi. Ebeveynlerden birinin veya ailede sevilen birinin vefatı, uzun süreli istirahat gerektiren önemli hastalıklar da sorunlar görülmesine neden olabilir.

Boşanma, yeni bir kardeş, yaşam alanında ve düzeninde ani değişiklikler de bozukluklara yol açabilir. Okul, şehir, ülke değiştirmek, sık olarak öğretmen veya bakıcı değiştirmek, taşınmak gibi. Ayrıca afetler ve salgınlar gibi toplumu etkileyen olaylar da çocuklarda uyum ve davranış bozuklukları görülmesine neden olabilir.

Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları Nelerdir?

Yukarıda bahsettiğimiz faktörlere dikkat ederek listede yer alan sorunlar gözleniyorsa çocukta uyum ve davranış bozuklukları olduğundan bahsedebiliriz.

Psikolojik kökenli kekemelik nedenleri ve yapılması gerekenler

Psikolojik kökenli kekemelik kekemeliğin biyolojik bir nedene bağlı olmaksızın ortaya çıkmasıdır. Çoğunlukla korku, kaygı ve stresin eşlik ettiği yaşam olayları sonrası gelişir. Çocuğun travmatik bir olay yaşaması veya olaya şahit olması kekemeliğe neden olabilir. Kazalar, afetler, aile içi şiddet, boşanma, bir şeyle korkutulma kekemeliğe neden olabilir. Hatalı ebeveyn tutumları, akran zorbalığı, yas, istismar da kekemeliğe neden olabilir.

Psikolojik kekemeliğin altında yatan neden çalışıldığında çoğunlukla sorun düzelmektedir. Çocuklukta bir nedene bağlı olarak gelişen kekemelik ergenlik sorunlarıyla beraber daha fazla ilerleyebilir. Bu nedenle çocuklukta görülen uyum ve davranış bozuklukları mutlaka zamanında çözülmelidir.

Kekemelik söz konusu olduğunda çocukla alay edilmemeli, o konuşurken sabırsız, tahammülsüz davranışlar gösterilmemelidir. Çocuğun anlattıklarına ilgi gösterilmeli, normal bir sohbette olduğu gibi üzerine sorular sorulmalıdır. Çocuk hızlı konuşması için acele ettirilmemelidir. Taklit etmek, küçümsemek, cümlelerini tamamlamaya çalışmak doğru değildir. Çocuk konuşurken mutlaka tüm ilgi ve dikkat onda olmalıdır.

Konuşurken başka şeylerle ilgilenmeniz ona sıkıldığınızı hissettirecektir. Bu yüzden zamanınız yoksa bunu ona ifade etmeli ve ilk müsaitliğinizde onu dinlemek için vakit ayırmalısınız.

Parmak emme nedenleri ve yapılması gerekenler

Parmak emme yaşamın ilk 1 yılında bebek için doğal bir reflekstir. Daha anne karnında parmak emmeye başlayan bebek için doğum sonrasında da bunu sürdürmek olağandır. Zamanla parmağın yerini bebeğin tutup kavrayabildiği diğer nesneler alacaktır. Ancak yaşamın ilk yılında olağan olan bu davranış ileri yaşlarda da karşımıza çıkabilmektedir. Parmak emme kaygı, korku, stres sonucu geliştiğinde uyum ve davranış bozuklukları içerisine girebilmektedir.

Çocuk rahatlamak için kendini güvende hissettiği döneme yani bebekliğine dönmek isteyebilir. Bebekken onu rahatlatan parmak emme davranışını tekrar ederek olumsuz duygularla başa çıkabilir. Yeni bir kardeşin gelmesi, boşanma, yas gibi zorlayıcı durumlar parmak emme davranışının görülmesine neden olabilir.

Çoğunlukla 2 yaş sonrası görülmeye devam eden yoğun ve sık parmak emme bozukluk belirtisidir. Okul çağı çocuklarında da görülebilmektedir. Kimi durumlarda parmaklarda yaralara dahi neden olabilmektedir.

Çocuğa parmak emmeyi bırakması yönünde baskı yapılmamalıdır. Diğer sorunlarda olduğu gibi bunda da altında yatan nedenler keşfedilmeli ve çözülmelidir. Parmak emmek yerine çocuğun rahatlamasına destek olacak farklı alternatifler sunulmalıdır. Bebek yeterince emme refleksini doyurmamış, memeden erken kesilmişse biberon, emzik kullanılabilir.

Tırnak yeme nedenleri ve yapılması gerekenler

Tırnak yeme davranışı çoğunlukla kaygı sonucu gelişmektedir. Aşırı baskıcı-otoriter tutumla yetiştirilen çocuklarda görülebilmektedir. Çocuğun yeterli sevgi ve ilgiyi görmeyişi, aşırı mükemmeliyetçi ebeveyn tutumları da tırnak yeme davranışını desteklemektedir. Çocuk duygu ve düşüncelerini aile içerisinde ifade edemiyorsa, eleştiriliyorsa veya aile bireylerinden çekiniyorsa görülebilmektedir. Tırnak yeme müdahale edilmediğinde sağlık açısından da zararlı olabilmektedir. İlerleyen durumlarda tırnak etleri yara olabilmekte ve iltihaplanabilmektedir.

Çözüm için mutlaka altında yatan nedenler tespit edilmeli ve ortadan kaldırılmalıdır. Aile çocuğun tırnak yeme davranışına dikkat çekmemelidir. Çocuğu cezalandırmak, sürekli uyarmak davranışı azaltmak yerine artıracaktır. Ailenin önceliği davranışı kontrol altına almaya çalışmak yerine davranışa yol açan nedenleri çözmek olmalıdır.

Uyum ve Davranış Bozuklukları Olarak Fobiler (Korkular) ve Kaygılar

Fobiler(korkular) çoğunlukla korku kültürüyle büyütülen çocuklarda görülmektedir. Hurafeler, korkunç hikayeler, kötü yaşam olaylarına tanık olmak veya yaşamak çocukta fobilere neden olabilir. Kaygılar ise çoğunlukla hatalı ebeveyn tutumlarının sonucudur. Baskıcı-otoriter tutum, aşırı mükemmeliyetçi ebeveynler veya aşırı korumacı ebeveynler kaygının kaynağı olabilir.

Çocuk ailenin gerçekdışı beklentilerini karşılayamadığı için ailenin sevgisini kaybedeceğini düşünerek kaygı duyabilir. Veya çocuk ailenin aşırı korumacı tutumuyla büyümüşse aile dışında bir ortamda yalnız kaldığında performans kaygısı duyabilir.

Çalma (Kleptomani)

Çalma davranışı okul öncesi dönemde görüldüğünde uyum ve davranış bozuklukları arasına alınmamaktadır. Çalmanın bozukluk olarak tanınabilmesi için ilkokul ve sonrası dönemde görülüyor olması gerekir. Bunun nedeni ilkokul öncesi dönemde çocukta aidiyet ve mülkiyet duygusunun gelişmemiş olmasıdır.

Ben merkezci yapıdaki çocuk için erişebileceği her şey onundur ve izin almaya gerek yoktur. Çocuk kendine ait olan ile başkalarına ait olanın farkını ilkokul sonrası dönemde öğrenecektir. Bu nedenle yaş ve gelişim dönemi bozukluk kabul edebilmek için göz önünde bulundurulmalıdır.

Yalan söyleme (mitomani) nedenleri ve yapılması gerekenler

5-6 yaşlarına kadar söylenen yalanlar çocuğun hayal dünyasının ve oyunlarının ürünü olarak düşünülür. Bu dönemde çocuk söylediği yalanlarla oyun kurar, -mış gibi yapar. Farklı rollere girerek, farklı duygu ve davranışları deneyimler. Ancak ilkokul ile birlikte çocuğun bilinçli yalanları başlar. Bu yalanlar cezadan kaçınmak veya zevki sürdürmek için olabilir.

Çocuk yalan söyleyen yetişkinleri veya akranlarını görerek taklit edebilir. Onların yalan sonucu elde ettiği avantajları görerek örnek alabilir. Aşırı tepki göstermek, kızmak, cezalandırmak çocuğu yalandan uzaklaştırmak yerine, daha çok yalana iter. Çocuğun yalan söylemesinin altında yatan nedenler saptanarak bir uzman yardımıyla ve yakın aile bireylerinin işbirliğiyle çözüme gidilebilir.

Saç yolma (Trikotillomani) da Uyum ve Davranış Bozuklukları Arasındadır

Çoğunlukla küçük kız çocuklarında görülen saç yolma davranışı yine artan duygusal baskı sonucu açığa çıkmaktadır. Çocuk için saç yolma rahatlama kaynağı haline dönüşmektedir. Stres altındayken çoğunlukla açığa çıkmaktadır. Duygu ve düşüncelerini ifade edemeyen, ilgiden ve sevgiden yana eksik kalmış, güvenli bağlanamamış çocuklarda görülmektedir. Saç yolmaya kimi durumlarda saç yeme davranışı da eşlik edebilmektedir.

Alt Islatma (Enürezis) nedenleri ve yapılması gerekenler

Alt ıslatma nedeni çocuğun henüz mesane kontrolünü kazanamamış olması olabilir. Ancak çocuk tuvalet eğitimi almış, bir süre mesane kontrolünde başarılı olmuşsa psikolojik bir neden düşünülebilir. Çocukta fiziksel bir problem yoksa (idrar yolu enfeksiyonları, ateşli hastalıklar gibi) nedeni duygusal olabilir. Ebeveynin ilgisinin azalması, yeni bir kardeş gelmesi, boşanma, yas tetikleyici olabilir.

Gerileme davranışı olarak karşımıza çıkan psikolojik kökenli alt ıslatma çocuğun ilgi ve sevgi ihtiyacının belirtisidir. Aile çocuğu alt ıslatma davranışı nedeniyle rencide etmemelidir. Başkalarının yanında bu sorunla ilgili konuşulmamalıdır. Çocuk daha sık tuvalete kaldırılmalı, sıvı tüketimi düzenlenmeli, gece yatmadan önce aşırı sıvı alımı önlenmelidir.

Tikler nedenleri ve yapılması gerekenler

Tik, beden kaslarında istem dışı olarak açığa çıkan kasılmalara verilen genel addır. Göz kırpma, ses çıkarma, öpücük atma, yüz kaslarında oynama, baş, omuz, el hareketleri gibi görülebilir. Tikler çoğunlukla kaygı, stres, korku anlarında artış gösterir. Çocuk tekrar eden bu istemsiz kasılmalarla rahatlar. Tikleri olan çocuklarla alay edilmemeli, istemsiz açığa çıkan bu davranışlar taklit edilmemelidir.

Çocukların tiklerine dikkat verilmemeli, vurgu yapılmamalıdır. Aksi halde çocuğun duyduğu stres ve dolayısıyla görülme sıklığı da artış gösterecektir. Uyum ve davranış bozuklukları söz konusu olduğunda altında yatan nedenin tedavisi sorunun çözülmesini destekleyecektir. Tikler için de yine aynı yöntem geçerli olmaktadır.

Dışkı Kaçırma (Enkoprezis) nedenleri ve yapılması gerekenler

Dışkı kaçırma alt ıslatmaya göre daha az karşılaşılan bir bozukluktur. Ancak dışkı kaçırma az rastlansa da aileleri ve çocuğu zorlayan bir durumdur. Çoğunlukla baskıcı, otoriter ve temizlik obsesyonu olan ailelerin çocuklarında bu sorunla karşılaşılmaktadır. Erken ve zorlayıcı tuvalet eğitimi, temizliye aşırı vurgu dışkı kaçırma sorununa neden olabilmektedir.

Çocuk iki tür dışkı problemi yaşayabilir. Uzunca bir süre dışkısını tutup sonra birdenbire boşaltabilir. Ya da çocuk dışkısını hiç tutamayıp kontrol dışı olarak altına kaçırabilir. Erken ve hatalı tuvalet eğitimi, baskıcı ebeveyn dışında ilgi eksikliği, aile içi şiddet de sorunu tetikleyebilir.

Uyum ve davranış bozuklukları olarak ayrıca uyku bozuklukları, mastürbasyon, aşırı hareketlilik, saldırganlık ve yeme bozuklukları da görülmektedir. Altında yatan nedenler tespit edilip çözülemediğinde mutlaka profesyonel destek alınmalıdır. Çocuklukta çözülmeyen sorunlar ergenlik ve yetişkinlikte daha farklı sorunlar olarak karşımıza çıkabilmekte, kişinin hayatını sınırlandırmaktadır.

 

Read More

Kardeş kıskançlığı hem çocuklar hem de bu zorlu süreci yönetmekte güçlük yaşayan aileler için önemli bir konudur. Özellikle evin ilk çocuğu için aileye yeni katılacak bir çocuğu kabul etmek kolay değildir. İlk çocuklar anne ve babanın ilk heyecanı, ilk tecrübesidir. Ebeveynler ilk deneyimlerinde maddi ve manevi tüm imkanlarını, ilgi ve sevgilerini bebeklerine verir.

Çocukları için hem iyi bir ebeveyn hem de iyi bir oyun arkadaşı olmaya çalışırlar. Hele geniş aile içerisinde de bu çocuk ilkse diğer aile bireyleri de tüm ilgisini ilk çocuğa verir. Sürekli ebeveynlerinin ve diğer geniş aile bireylerinin ilgisini üzerinde hisseden çocuk kardeşi kabul etmekte zorlanır.

Kimi çocuklar doğrudan kıskançlık duygusunu bebeğe yansıtır. Fiziksel olarak reddetme, istememe, kötü davranma, oyuncaklarını elinden alma gibi. Kimi çocuklar ise bebeği sevdiğini bebeğe ve aileye gösterir, sözleriyle sevgisini belli eder. Ancak kendi davranışlarında gerilemeler görülür. Kıskanan çocuğun kazandığı becerileri kaybettiği ve bebeksi davranışlar gösterdiği gözlenebilir. Bebekçe konuşabilir, katı gıda yemeği reddedebilir.

Sürekli kucakta taşınmak isteyebilir, ihtiyaçlarını ve isteklerini ağlayarak dile getirebilir. Tuvalet eğitimi kazanmışsa altına kaçırma, üstünü kirletme davranışları görülebilir. Çocuk özellikle diğer bebeğin daha çok ilgi ve sevgi topladığını fark ettiğinde bu davranışlarını artıracaktır. Kardeş kıskançlığı çocuklarda hatta yetişkinlerde dahi yaşanabilecek duygusal açıdan zorlayıcı bir duygudur. Ancak yaşanması olağandır.

Bireyin fiziksel ve duygusal gelişimini zedelemediği, benlik bütünlüğünü ve öz değerini düşürmediği sürece normaldir. Bu duyguyu ortadan kaldırmak yerine nasıl başa çıkılabileceğini öğrenmek ve öğretmek gerekir. Aileler kardeş kıskançlığının şiddetlenmesinde ve/veya bu duyguyla baş edilmesinde önemli bir role sahiptir.

Hatalı ebeveyn tutumları bu duyguyu perçinlerken yapıcı yaklaşımlar duygunun sağlıklı ifadesini kolaylaştırır. Bu yazımızda kardeş kıskançlığını ele alacağız ve ailelere önerilerde bulunacağız.

Kardeş Kıskançlığı Nedir, Neden Gelişir?

Kardeş kıskançlığı eve/aileye yeni gelen çocuğa gösterilen ilgi, sevgi ve ayrılan zamanın artması sonucu gelişir. Kıskançlık da tıpkı korkmak, sevinmek, üzülmek gibi olağan bir duygudur. Bu duygu anne baba tarafından daha fazla sevilme ihtiyacından kaynaklanmaktadır ve doğal bir duygudur. Diğer duygularımız gibi bu duygumuz da doğal ve sağlıklı şekilde ifade edilmediğinde sorunlara yol açabilmektedir.

Kardeş kıskançlığı sadece kardeşler arasında değil yakın ilişki içerisinde olunan kuzenler arasında da olabilmektedir. Çocuk ebeveynleri kadar büyükanne ve büyükbabayı, teyze, hala, amca ve dayıları paylaşmakta da güçlük yaşayabilir. Her çocuk ebeveynleri için biricik olmayı, onlar tarafından çokça ve en güzel şekilde sevilmeyi ister. Dolayısıyla hangi sırada olursa olsun her çocuğun arzusu en öncelikli olabilmektir.

Ancak ebeveynlerin çocuğa ayırdığı zaman ve gösterdiği ilgi özellikle yaşamın ilk yıllarında daha fazladır.  Bebeğin öz bakım ve beslenme ihtiyacı temel bakım veren anne tarafından karşılanır. Baba da annenin yükünü almak için ona destek olur. Dolayısıyla evde iki veya daha fazla çocuk varsa ailenin daha fazla ilgilenmek durumunda kaldığı çocuğa kıskançlık duyulabilir. Bu duygunun temelinde yatan diğer çocuğa duyulan olumsuz duygular değildir.

Kıskançlığı besleyen asıl duygu geride kalmışlık hissi, fark edilmiyor olmak ve ilgisiz kalmaktır. Çocuğun kıskançlık duygusu diğer çocuktan çok aileye yöneliktir. Çocuk ailenin sevgisini, ilgisini, zamanını bir başka çocukla paylaşmakta zorlanır. Çocuğun olumsuz duyguları aileye yöneliktir. Kendini kırılmış, unutulmuş, terk edilmiş hissedebilir. Güvensizlik ve değersizlik duyguları perçinlenebilir.

Ailenin söz ve davranışları bu olumsuz duyguları desteklediğinde çocuk için kıskançlıkla baş etmek zorlaşmaktadır. Çocuklar arasındaki kıskançlığı kamçılayan da ebeveynin paylaşılamayan sevgisi, onayı ve ilgisidir. Bu nedenle kardeş rekabeti son derece doğaldır. Ailenin uygulayacağı doğru ebeveyn tutumu, çocuklara eşit yaklaşmak, kıyaslama yapmamak kıskançlıkla başa çıkılmasını kolaylaştıracaktır.

Kardeş Kıskançlığı Hangi Belirtilerle Kendisini Gösterir

İlk çocuk dünyaya geldiği günden itibaren ailenin, anne ve babanın dünyasının merkezinde olduğunu yaşayarak öğrenir. Tüm ilgiyi, sevgiyi aileden tek başına alan çocuk bunu paylaşmayı öğrenmekte zorluk yaşar. Çoğunlukla kıskançlık büyük kardeşten küçük kardeşe yönelik olsa da nadir olmakla beraber küçüğün büyüğü kıskandığı durumlarda olabilir. Büyük kardeşin daha fazla ayrıcalığa sahip olması küçük kardeşin kıskanmasına neden olabilir. Kardeş kıskançlığı şu belirtilerle kendisini gösterir;

Büyük çocuk kaybettiği ilgiyi geri kazanabilmek için gerileme davranışları gösterebilir. Kendi başına yemek yiyebilen çocuk kaşığa küsebilir ve ebeveyninin yedirmesini bekleyebilir. Katı gıdaları reddedip kardeşi gibi süt, mama, püre ile beslenmek isteyebilir. Emzik, biberon, meme isteyebilir. Tuvalet eğitimini kazanmış bir çocuk kardeşten sonra alt ıslatmaya başlayabilir. Kakasını tutabilir. Üzerini isteyerek kirletebilir. Bebeksi konuşmalara geri dönebilir.

Konuşarak ihtiyaçlarını anlatmak yerine ağlayarak veya işaretlerle göstererek iletişim kurmaya çalışabilir. Yürümek istemeyip kardeşi gibi emekleyebilir. Sürekli kucakta taşınmak isteyebilir. Parmak emme görülebilir.

Ebeveynlere soğuk, mesafeli davranabilir. Ebeveyn yakınlık gösterdiğinde ilgiyi reddedebilir. Hayali arkadaş çağına geldiyse arkadaşı üzerinden kardeşine yönelik duygularını ifade edebilir. Oyuncaklarını oynatırken kardeşine yönelik duygularını oyun içerisinde ifade edebilir. Öfke nöbetleri, tutturma ve ağlamalar görülebilir. Ailenin ilgisini çekmek için abartılı davranışlarda ısrarcı davranışlarda bulunabilir. Hem gün içinde hem de geceleri aşırı sinirli olabilir, huzursuzluk davranışları gözlenebilir.

Zor sakinleşir ve ailenin yakınlığını bir yandan talep ederken diğer bir yandan reddedebilir. Kendine ya da eşyalara yönelik saldırgan davranışlarda bulunabilir. Önceden sevdiği ve ilgilendiği şeylere artık ilgi göstermeyebilir. Anne- babadan ayrılmayı, evden ayrılmayı, okula gitmeyi reddedebilir. Mide bulantısı, baş ağrısı, halsizlik gibi psikosomatik belirtiler gözlenebilir.

Kendi yatağında uyuyan bir çocuk kardeşin gelmesiyle anne ve babayla uyumak isteyebilir. Kabus, korkunç bir ses gibi bahanelerle anne babanın yanına koşup yatağa dönmeyi reddedebilir. Aslında çocuk bu davranışlarla ebeveyninin sevgisini, sabrını ve ilgisini test etmektedir. Çocukta kardeşe kötü davranma, zarar verme, ondan kötü sözlerle bahsetme, istemeyip reddetme gibi davranışlar görülebilir.

Kardeş Kıskançlığı Başa Çıkmak için Ailelere Öneriler

Kardeş kıskançlığı uygulanan yöntem her ne olursa olsun tamamen ortadan kaldırılamayacaktır. Bu duygu doğal bir duygudur ve sağlıklı şekilde ifade edilebildiği sürece problem yaşanmayacaktır. Ancak çocuğun alenen mutsuz olduğu, kendisine ve kardeşine zarar verdiği, fiziksel, bilişsel, duygusal açıdan gerilediği durumlarda destek alınmalıdır. Kıskançlıkla nasıl baş edebileceğini öğretebilmek için ebeveynlerin doğum öncesi ve sonrası yapması gerekenler bulunmaktadır.

Kardeş Kıskançlığı ile Baş etmek için Doğum Öncesi Yapılması Gerekenler;

Büyük çocuk henüz bir kardeşi yokken de normal sınırlar içerisinde sevilmelidir. Aile çocuğa önem vermeli, ilgi, sevgi gösterip zaman ayırmalıdır. Ancak çocuk tüm dünyanın merkezi haline getirilmemelidir. Her istediği yapılan, kural, sınır tanımayan bir çocuğa kardeşten sonra daha az zaman ayırmak kaçınılmaz olacaktır. Bu da çocuğun kendisini sevgiden mahrum kalmış hissetmesine neden olacaktır.

Büyük çocuk doğum öncesinde dünyaya gelecek kardeşe yönelik bilişsel ve duygusal olarak hazırlanmalıdır. Çocuğa hamilelik, doğum ve doğum sonrası bebek bakımı hakkında yaşına uygun şekilde bilgi verilmelidir. Özellikle hamileliğin ilerleyen dönemlerinde annenin ağır kaldırma, hızlı hareket etme, eğilip, çömelme de zorluk yaşayacağı çocuğa anlatılmalıdır. Çocuk merak ediyorsa doğumun nasıl olacağı, bir bebeğin nasıl dünyaya geldiği yaşına uygun şekilde anlatılabilir.

Doğum sonrası bebeğin ihtiyaçlarının anne-baba tarafından karşılanacağı da çocuğa anlatılmalıdır. Bunun zaman alacağı dolayısıyla da bir süre bebekle daha çok ilgilenmek gerekeceği söylenmelidir. Ancak bu süreçte diğer ebeveyninin onunla ilgileneceği ve dilerse bakımla ilgili konularda anne babasına yardım edebileceği söylenmelidir.

Yeni gelecek bebeğe yapılan hazırlıklarda büyük kardeşten de destek istenebilir, seçimlerde ona da fikir sorulabilir. Aile özellikle cinsiyete yönelik yeni bebekle ilgili çocuğun yanında abartılı sevinç gösterileri yapmamalıdır. Böylece kardeş kıskançlığı ile çocuğun baş etmesi kolaylaşacaktır. Seni daha çok seveceğiz, sen bizim biriciğimizsin, sen daha akıllısın gibi kıyaslama ve rekabet içerikli cümlelerden de kaçınılmalıdır.

Kardeş Kıskançlığı ile Baş etmek için Doğum Sonrası Yapılması Gerekenler;

Doğum sonrası yeni doğanın annenin bakımına birincil ihtiyacı olsa da anne diğer çocuğu ihmal etmemelidir. Anne bebekle ilgilenirken büyük çocuğu tamamen ilgiden mahrum etmemelidir. Babanın veya anneye destek veren diğer kişilerin halledebileceği konularda anne büyük çocukla ilgilenmelidir.

Çocukla doğum öncesinde sürdürülen rutin etkinlikler varsa onlar doğum sonrasında da devam ettirilmelidir. Banyo, uyku öncesi kitap okuma, oyun saatleri gibi. Eğer annenin bizzat ilgilendiği ama doğum sonrası sürdüremeyeceği durumlar varsa doğumdan önce sorumluluklar babaya verilmelidir. Böylece doğuma kadar çocuk babayla yeni bir rutine alışmış olacaktır.

Çocuk Bebeğin Bakımı Nedeniyle İhmal Edilmemelidir

Ebeveynler çocuğa olan sevgisini sözlerden ziyade davranışlarıyla göstermelidir. Aynı şekilde sözlerle davranışlar tutarlı olmalıdır. “Tabi ki seni çok seviyorum” diyen annenin beden dili, göz teması, ses tonu da bu cümleyi desteklemelidir. Ebeveynler ve diğer aile bireyleri çocuğun yanında bebeğe aşırı sevgi gösterilerinden kaçınmalıdır. Bebekle çocuk arasında kıyaslamalar yapılmamalıdır. Bebeğin davranışları yüceltilmemeli, abartılı söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır.

Evde bebekle ilgilenildiğinde mutlaka çocukla da ilgilenenler olmalıdır. Özellikle okula giden çocuk varsa çocuk okuldan geldiğinde onunla ilgilenilmelidir. Çocuğun da hala ilgiye, sevgiye, onaya ve anlayışa ihtiyaç duyduğu unutulmamalıdır. “Abi- abla oldun” gibi çocuğa büyük sorumluluk taşıyan atıflarda bulunulmamalıdır. Aynı şekilde çocuğa hatalı davranışlarında abartılı tepkiler verilmemelidir. Aksi halde çocuğun kardeş kıskançlığı beslenmiş olacaktır.

“Sessiz ol, dokunma, oynama, elleme” gibi sert, emir içeren komutlar yerine izah eden açıklamalar yapılmalıdır. O henüz küçük ve yetişkinler kadar farkındalıklı olmaması, olası riskleri hesap edememesi olağandır. Çocuk gürültü yapıyor ve bebeği uyandırıyorsa aile kızmak yerine çocuğa gürültünün sonucunda kardeşinin uyandığını açıklamalıdır. Çocuğun oyun oynaması kısıtlanmamalı, kardeşi uyurken oynayabileceği daha sakin oyunlar birlikte bulunmalıdır.

Bebeğin uyurken ebeveyn veya diğer aile bireyleri çocukla ilgilenirse çocuğun da ailenin taleplerine uyumu kolaylaşacaktır. Ebeveynler veya diğerleri çocuğu hiçbir sebeple kardeşle kıyaslamamalıdır. Rekabete sevk eden, yücelten veya eleştiren söylemlerden kaçınılmalıdır. Kardeşten sonra okula başlatma, yatağı ayırma, tuvalet eğitimi gibi çocuğun dünyasını iyiden iyiye değiştirecek yeniliklere gidilmemelidir. Çocuk tüm bu farklılıkların nedeni olarak kardeşini görebilir, tepkilerini artırabilir.

Çocuk oyunlarında, konuşmalarında kardeşiyle ilgili olumsuz duygularını ifade ediyorsa susturulmamalı, cezalandırılmamalı, eleştirilmemelidir. Çocuğun kendini ifade etmesine fırsat verilmelidir. Örneğin kardeş kıskançlığı olan bir çocuk oyun içerisinde kardeşinin hasta olduğunu söyleyebilir. Veya kardeş bir daha dönmeyeceği bir tatile gidebilir.

Kardeş Kıskançlığı Yaşayan Çocuk Bebekten Uzaklaştırılmamalıdır

Çocuk kimi zaman sevmek kimi zaman incelemek için bebeğe yaklaşabilir. Bazen isteyerek bazense hiç istemeden bebeğe zarar verebilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda aile yine abartılı tepkilerden kaçınmalıdır. Çocuğun bebeğe yaklaşması, dokunması yasaklanmamalı, korkutucu tepkiler verilmemelidir. Çocuğa bebeği nerelerinden ve nasıl sevebileceği gösterilmelidir.

Kardeş kıskançlığı yaşayan çocuğun bu duyguyla baş başa kalmasına fırsat verilmemeli, çocuk yalnızlığa terk edilmemelidir. Çocuğa bebeğin bakımıyla ilgili ebeveyne destek olabileceği sorumluluklar verilmeli, bakım işine o da dahil edilmelidir. Kardeş kıskançlığı ile aile tüm denemelere rağmen başa çıkamıyorsa profesyonel destek alınmalıdır. Destek ihtiyacınız olması halinde Aba psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

 

 

 

Read More