Çocukların ders çalışmaya olan ilgisi zaman zaman artıp azalabilir. Bu iniş çıkışlar belli bir ölçüde doğaldır. Bununla birlikte, ciddi bir ilgisizlikle karşı karşıya kaldığınız zaman önlem alarak çocuğunuza uzun vadede yardımcı olabilirsiniz. Bu yazımızda çocukların ders çalışmayı neden sevmediğine ve ders çalışmaya olan ilgisini arttırmak için neler yapabileceğimize göz atacağız.

Çocuğunuzun ders çalışmayı neden sevmediğini öğrenmek için çocuğunuzu izlemek çok önemlidir ve bunun en önemli yollarından biri çocuğunuzla iyi bir ilişki kurmaktır. Sorunları hızlı ve etkili bir şekilde çözmek, ciddi sonuçlar yaşamadan atlatmanıza yardımcı olabilir. Çocukların ders çalışmayı sevmemesinin birçok nedeni olabilir. Bun nedenler; düşük akademik performans, motivasyon eksikliği ya da ilgisini kaybetme olarak ortaya çıkabilir.

1. Dinleme, konsantrasyon veya uzun süre oturmada zorlanma

Çocuğunuz dinleme, konsantre olma ya da uzun süre oturmaya devam etme konusunda zorluklarla karşılaştığında, ders çalışmaya olan ilgisi bundan ciddi şekilde etkilenebilir. Çocuğunuzun arkadaş edinmede zorluk çekmesi, arkadaşlarını çabucak kaybetmesi, konuşmalarla mücadele etmesi, durumlara aşırı tepki vermesi, iş yüküne ayak uyduramaması ve güvenilir olmaması size bu konuda ipucu verebilir.

Sosyal olarak kabul edilebilir ve edilemez şeyler hakkında çocuğunuzla konuşabilirsiniz. Bu konuşma sırasında onu gerçekten dinlediğinizden emin olun. Ayrıca, insanların ekip olarak nasıl hareket edebileceğini görmesi için bir grup sporu veya etkinliğe başlamasını sağlayabilirsiniz. Buralarda arkadaşlıklar edinip iletişim kurmayı öğreneceklerdir.

ders çalışmayı sevmek

2. Bulundukları yerde rahat hissetmeme

Siz elinizden gelenin en iyisini yapmış olsanız da, çocuğunuz herhangi bir nedenden dolayı rahatsız hissedebilir. Bu rahatsızlık çalışmalarını etkilemeye başlar. Gürültülü ve uyarıcı etkenin bulunduğu yerler genellikle ders çalışmak için elverişli değildir. Çalışma ortamını gözden geçirerek onları rahat hissettirecek ögelerin var olduğundan emin olun.

Yapılması gereken diğer bir şey, bol ışık bulunduğundan ve ders çalışmak için yeterli alana sahip olduklarından emin olmaktır. Odadaki dikkat dağıtıcı unsurları en aza indirin ve tutarlı bir çalışma rutin programlayın. Ders çalışırken ihtiyaç duyacağı her türlü materyali kolayca erişebileceği yerlerde bulundurun. Yapılan araştırmalar, insanların kişiselleştirebildikleri ortamlarda daha rahat hissettiğini ortaya koyuyor. Bu nedenle çocuğunuzu kendi çalışma alanlarına kendi dokunuşlarını ekleyerek rahat bir çalışma alanı oluşturmaya teşvik edin. Rahat bir çalışma alanı yaratmak, ders çalışmayı eğlenceli hale getirmeye yardımcı olur.

3. Ders konularından hoşlanmama

Kabul edelim, kimse tüm ders konularından hoşlanmıyor. Hoşlanmadığımız konularda başarısız olma olasılığımız yükselir. Bu nedenle hoşlanmadığımız konuları çalışmak motivasyonumuzu arttırmanın bir yolunu bulmak önemlidir. Çünkü ne yazık ki, okul müfredatı ve daha başarılı olmak için öğrenilmesi gereken bilgiler bellidir.

Örneğin, matematik çocuğunuzun ilgisini çekmiyorsa, yalnızca kitaplarla çalışmak yerine daha ilginç hale getirmek için çeşitli oyunlar oynamayı deneyebilirsiniz. Yapabileceğiniz bir diğer şey de, bu konuların hayatlarını nasıl kolaylaştıracağı ve bu bilgilerin hayatta nasıl kullanıldığı hakkında onları bilgilendirmek olacak. Çocuklar genellikle gerçek dünyada hiçbir zaman bu bilgileri kullanmayacaklarını düşünüyorlar.

4. Konuyu çok basit ve sıradan bulma

Çoğu zaman çocuklar, yaptıkları işlerde yeterince meydan okuma olmadığını hissederler ve bu da düşük motivasyona neden olur. Durum buysa, ders çalışma yöntemini gözden geçirmekte fayda var. Örneğin, yapılması gereken ödevlerin hemen ardından zorlayıcı bazı konulara çalışmasını sağlayabilirsiniz.

Başka bir fikir ise çok net bir zaman çizelgesi belirlemek olabilir. Böylece yapılan iş basit olsa da belli bir süre içinde bitirmeye çalışmak işin içine biraz heyecan katarak motive edebilir.

ders çalışmak

5. Çalışarak performansını geliştiremeyeceğine inanma

Öğrenciler çabalarının performansını artırma ihtimali olduğuna inanmazlarsa, çok çalışmaya motive olmayacaklardır. Eğer bir görevi tamamlayamayacaklarını ve bu çalışmanın onları ilerletmeyeceğini düşünüyorlarsa ders çalışmak istemeyebilirler. Ayrıca, öğrencilerin bilgi ve öğrenme konusunda motivasyonlarını etkileyebilecek inançları vardır. Eğer öğrenmenin genellikle hızlı ve kolay olduğuna (ya da yavaş ve zor) inanırsa, zorluklarla karşılaştıklarında motivasyonlarını kaybedebilirler. Benzer şekilde, zekanın doğuştan gelen bir şey olduğuna inanıyorlarsa, ne yaparlarsa yapsınlar daha zeki olmayacaklarını düşünebilirler. Bu da çaba göstermemeleriyle sonuçlanır.

Durum böyle ise, onları motive ettiğiniz bazı öğrenme stratejileri belirlemelisiniz. Ayrıca, pratik yapmaları için onlara bol fırsatlar yaratın ve daha sonra onlara geri bildirim verin. Böylece çabalarının onlara neler kattığını görebilirler ve kendilerine olan güven artabilir.

6. Öğrenme güçlüğü

Entelektüel, bilişsel, davranışsal, gelişimsel veya zihinsel sağlık sorunlarına sahip çocuklar uyku bozuklukları, karın ağrısı, baş ağrısı, diyare, ajitasyon ve agresif davranışlar, geri çekilme, güven ve benlik saygısı kaybı, kaygı ve depresyon gibi birçok problem yaşayabilir. Bu, ders çalışırken yorulma ve ilgisini kaybetme, yeteneklerine güvenmeme ve kendileri hakkında olumsuz duygular gibi sorunlara sebep olur.

Yardımcı olmak için çocuğunuzun bu sorunlardan herhangi birine sahip olup olmadığını tespit edebilmek önemlidir. Öğrenme güçlüğü hakkında detaylı bilgi olmak için ilgili sayfamızı ziyaret edebilirsiniz. En etkili çözüm ise, profesyonel bir yardım alarak çocuğunuzun öğrenme sorunlarını aşmasını desteklemektir. Bu, çocuğunuzun engellerini aşmasına ve ders çalışırken odaklanabilmesine yardımcı olarak onlara ihtiyaç duydukları bir avantaj sağlar.

Read More

Kendinizi ne kadar iyi tanırsanız gerek akademik gerekse profesyonel hayatta başarılı olmak için doğru stratejilere yönelme şansınız o kadar artar. Güçlü yönlerinizin hayatınızı kolaylaştırması ve hedeflerinize koşar adım yaklaştırması için öncelikle bunların neler olduğunu fark etmeniz gerekiyor. Güçlü yönlerinizin farkında olmak zayıf yönlerin geliştirilmesi kadar büyük bir önem taşır. Çünkü başarılı olmak için zayıf yönlerinizi güçlendirmekle kalmayıp güçlü yanlarınızı en etkin şekilde kullanmayı öğrenmelisiniz.

Stratejik yetenek yönetimi

Kendi kendimizin güçlü ve zayıf yönlerimizi tespit etmeye çalışırken her zaman objektif olmayabiliriz. Güçlü yönlerinizi keşfetmenin en iyi yolu bilimsel olarak kanıtlanmış, profesyoneller tarafından uygulanan testleri uygulamaktır.

Stratejik yetenek yönetimi, ilgi alanlarınız, eğilimleriniz ve ihtiyaçlarınızın belirlenmesi için ideal bir yöntemdir. Çünkü çocuklar ve yetişkinler için kendini geliştirme yolunda ilk adım olan kendini tanıma konusunda detaylı verilere ulaşılmasını sağlar. Stratejik yetenek yönetimi, başta WISC-V olmak üzere dünya çapında kullanılan 8 ayrı test uygulanır ve sonuçları uzman psikologlar tarafından değerlendirilerek kişilere özel yönlendirmeler yapılır.

güçlü ve zayıf yönler

Güçlü yönlere mi yoksa zayıf yönlere mi odaklanmalısınız?

Test sonuçlarını aldığınız zaman güçlü yönlerinizle gurur duyabilir ve zayıf yönlerinizi ortadan kaldırmaya odaklanabilirsiniz. Veya zayıf yönlerinizi görmezden gelerek güçlü yönlerinizi öne çıkarmaya çalışabilirsiniz. Böylece kendinizle daha fazla gurur duyabilirsiniz. Ancak bu sonuçları biraz daha işlevsel hale getirmek için tüm özelliklerinizi göz önünde bulundurarak kendinize bir strateji belirlemeniz gerekir.

Bu noktada yapılması gereken asıl şey, kendinizi zayıf ve güçlü yönlerinizle birlikte bir bütün olarak görmek olacak. Zayıf yönlerimizi öğrenmemizin tek sebebi bunlardan kurtulmak değil, aynı zamanda güçlü yönlerimizi nasıl bu özelliklerin telafisi için kullanabileceğimizi fark etmektir. Çünkü tüm zayıf yönlerimizi ortadan kaldırmak mümkün değil. Her zaman bazı konularda ‘çok iyi’ olmayabiliriz. Bununla yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.

Güçlü yönlerinizin farkında olduğunuz zaman özgüveniniz ve bununla beraber genel performansınız artar. Bir görevi tamamlarken ya da kariyerinizi planlarken iyi olduğunuz konuları bilmek, doğru seçimleri yapmanızı kolaylaştırır. Diğer taraftan zayıf yanlarınız da kişisel gelişiminizin önemli bir parçası. Yeterince iyi olmadığınız konularda kendinizi geliştirerek genel performansınızın ciddi anlamda artmasını sağlayabilirsiniz.

Read More

Bugün anne-baba olanların çocukluğunda sosyal medya diye bir şey yoktu. İstisnalar olsa da pek çok anne ve baba, sosyal medyayı gençler kadar yoğun kullanmıyor ya da bu mecralar hakkında yeterince bilgiye sahip değil. Bu nedenle ebeveynler, sosyal medya konusunda çocuklarına nasıl yaklaşması gerektiği konusunda daha da zorlanabiliyor.

Çocuklarımızın online oldukları sırada neler yaptıklarını bilmemiz gerekiyor. Çünkü internet, olumlu katkılarının yanında olumsuz pek çok unsurla kontrol edilmesi zor bir alan haline geliyor. Diğer taraftan çocuklarımızı kontrol etmeye çalışırken onların bize olan güvenini yerle bir etmememiz önemli. Peki bunu nasıl yapacağız?

Her şeyden önemlisi ortalama 13-14 yaşından önce sosyal medyaya kendi başlarına girmeleri ve kendilerine ait bir hesap açmalarını engellemek. Sonrasında ise sosyal medya konusunda çocuklarımızı bilinçlendirmek yapabileceğimiz en önemli ve işlevsel şeylerin başında geliyor. Bunun için çocuğunuza sosyal medyayı kullanırken dikkat etmesi gereken şeyleri öğrenmekle işe başlayabilirsiniz.

Nazik ve saygılı olmak

Kötü ve acımasız davranışlar gerçek dünyada nasıl iyi karşılanmazsa, sanal dünya da durum aynı. Bu nedenle çocuğunuza sosyal medyada kuracağı iletişimin her türünde saygılı ve nazik olmaları gerektiğini hatırlatın. Örneğin, diğer insanlara zarar verici ya da onları utandırıcı mesajlar atmamaları gerektiğini söyleyin. Aynı şekilde, diğer insanların da onlara aynı nezaketi ve saygıyı göstermesinin önemli olduğunu belirtin. Baş edemedikleri durumlarda sizden yardım isteyebileceklerini bilmelerini sağlayın.

sosyal medya çocuklar

Paylaşmadan önce iki kere düşünmek

Sosyal medyada bazı insanların kişisel yaşamına dair pek çok ayrıntıyı paylaştığını görüyoruz. Sosyal medya paylaşımları, yetişkinler için bile büyük bir sorunken, çocuklar ve gençler için daha büyük sorunlara yol açabilir. Örnek vermek gerekirse, sosyal medyada ev adresi, bulundukları yerin adresi, telefon numaraları gibi bilgileri paylaşmamaları konusunda onları uyarabilirsiniz. 

Gizlilik ayarları kullanmak

Gizlilik ayarları önemlidir ve bu önemi çocuğunuza hatırlatın. Paylaştıklarını bütün dünyaya açmak yerine sadece arkadaşlarının görebileceği şekilde ayarlamak iyi bir adım olabilir. Diğer taraftan şifrelerini diğer insanlarla paylaşmamalarında fayda var.

Yabancılarla arkadaş olmamak

Gençlerin %17’si sosyal medyada tanımadıkları insanlarla arkadaş olduğunu ve bazen bu durumun onları tedirgin ettiğini söylüyor. Sosyal medyayı yalnızca gerçekten tanıdığı insanlar sınırında kullanmak önemli ölçüde güvenli alan sağlayabilir. Bu yüzden “Eğer bu kişiyi tanımıyorsan, onunla sosyal medyada arkadaş olma” demek basit, sade ve güvenli bir tavsiye olacak. Bu aşamada çocuklara, kendilerini tedirgin hissettiren kişilerle iletişimde kalmamanın önemini bir kez daha hatırlatıp, sosyal medyada da bunun aynı olduğunu söylemenizde fayda var.

Bilgisayar kullanımını ortak alanlarla sınırlamak

Evinizde çocuğunuzun kullandığı bilgisayarın sadece evin ortak alanlarında kullanılmasını sağlayın. Tek başına odasına çekilip internette gezinmesi güvenilir olmayan kişilerle iletişime geçmeleri, girmemeleri gereken sitelere girmeleri için harika bir ortam olabilir! Elinizden geldiğince böyle ortamların oluşmasına engel olun.

Read More

Çocuk psikoterapisi, neredeyse yalnızca çocuğun duygusal ve sosyal refahı üzerine odaklanan terapötik bir ilişkinin kurulması anlamına gelir. Yetişkin tedavisinden belli başlı birkaç noktada ayrışır.

Terapinin odağı

Çocuk terapisi ileriye yöneliktir. Çocuklar yetişkinlerden farklı olarak çok hızlı değişirler. Bu nedenle terapi süresince geçmişe odaklanmak zaman zaman işlevsiz hale gelebilir. Çocuk terapistleri, çocuklara güçlü bir benlik duygusu, duygusal güç, iyi ilişkiler ve iyi iletişim kurma konusunda yardımcı olmaya odaklanır.

Terapinin dili

Çocuk terapisinin dili büyük ölçüde sözsüzdür. Çocuk terapistleri, çocuklarla iletişim kurmak için çeşitli etkinlikler ve oyunlardan faydalanır. Çocuklar, belli bir yaşa kadar eylemleri ya da duyguları kelimelere dönüştüremez. Bu nedenle terapistler, çocukların kendini rahatça ifade ettiği dili kullanır.

cocuk terapisi

Terapinin ortamı

Dünyanın bugünkü hali çocuklar için bazen çok karmaşık gelebilir ve kendilerine dair farkındalık kazanmaları için eleştiriden ve beklentilerden uzak bir ortama ihtiyaç duyarlar. Benliğin keşfi terapist ve çocuk arasında güven ilişkisi kurulduktan sonra başlayabilir. Keşif sürecinin başarılı olması, terapistin gelişime açık ve iç gözleme uygun bir ortam yaratma becerisiyle büyük ölçüde ilişkilidir.

Terapinin hedefleri

Mevcut sorunların çözümünün yanı sıra çocuk terapisinin öncelikli hedefi benlik saygısının geliştirilmesidir. Bunun yanı sıra iletişim becerisinin geliştirilmesi, gelişimin teşvik edilmesi, duygusal bilgi birikimi oluşturulması gibi hedefler de çocuk terapisinin başta gelen hedefleri arasında yer alır.

Çocuğumun terapiye ihtiyacı olduğunu nasıl anlarım?

Çocuğunuzun duygusal veya davranışsal bir sıkıntısı varsa, mümkün olan en kısa zamanda onu bir terapistle bir araya getirmelisiniz. Ancak henüz duygu ve düşüncelerini kelimelerle iyi ifade edemeyen çocukların terapiye ihtiyacı olup olmadığını anlamak her zaman kolay değildir. Bir çocuğun acilen terapi görmesi gerektiğini gösteren öncelikli üç semptomu, yeme bozukluğu, aile öyküsü ve kendine zarar verme olarak sıralayabiliriz.

Diğer taraftan boşanma, okul değiştirme ya da bir kardeşin doğumu gibi durumlarda mutlaka terapiye ihtiyaç vardır diyemeyiz. Böyle durumlarda çocuğunuzu gözlemlemeniz gerekir. Eğer uzun süren sorunlar yaşıyorsa ve bu durumlarla baş etmeye çalışırken zorlanıyorsa – yeme alışkanlıklarında bozukluk veya kendine/başkalarına zarar verme gibi – vakit kaybetmeden bir terapiste danışmanızı öneririz.

Read More

Yeni bir şey öğrenmek keyifli olsa da, her zaman kolay değildir. Bu nedenle öğrenmeyi öğrenmek, süreci kolaylaştırmak adına atılacak en etkili adımlardan biri. Metacognition olarak daha önce de dile getirdiğimiz bu yöntem, belli bir hedefi olan pratikler ve yaklaşımlar geliştirme üzerinden işler. Öğrenme sürecinde beynimizin nasıl çalıştığını bilmek, kendi sürecimizi yönetmemize yardımcı olur.

Odaklanmış ya da gezinen zihin

Öğrenmeyi öğrenme sürecinin başında odaklanmış ve gezinen zihin arasındaki farkı görmeye çalışmamız gerekir. Bir yolculuğa çıktığınızı düşünün. Bazen en hızlı şekilde varış noktasına gitmek bazen de etrafı izleyerek ve yolda neler olduğunu fark ederek yolun sonuna ulaşmak isteriz. Bunlardan biri iyi, diğeri kötü değildir. Önemli olan hangisine ihtiyacımız olduğunu yolun başındayken tespit edebilmek.

Odaklandığımız zaman, kısa vadeli sonuçlara erişmemiz kolaylaşır. Böylece zamandan kazanır ve spesifik bir hedefe hızla varabiliriz. Bazı durumlarda buna ihtiyacımız olsa da, bazen gerçekten ne öğrenmeye çalıştığımızı anlamak için biraz daha geniş bir algıya gerek duyabiliriz. Zihnimiz gezinirken de öğrenmeye devam eder ve öğrenirken eski bilgilerimizi birbiriyle ilişkilendirmemiz kolaylaşır. Daha fazla detayı fark ederiz.

Bilgi zinciri oluşturma

Bir konuyu tüm detaylarıyla öğrenmek ve sebep sonuç ilişkisini en iyi şekilde kurmak için bilgiyi parçalara ayırmak önemlidir. Tabii öğrenme sürecinin sonunda bu parçaları bir zincir gibi güçlü ve ilişkisel olarak bir araya getirebildiğimiz sürece. Örneğin, belli başlı denklemlerin nasıl çözüleceği üzerine çalışırken, sonuca giden yoldaki detayları öğrendiğinizde bu denklemleri daha karmaşık problemlere uygulamanız kolaylaşır.

Basit bir denklemin tam olarak neyi çözdüğünü öğrenmek, (karmaşık bir problemi bir zincir olarak düşünürsek) bu denklemin hangi zincirin yerini alması gerektiğini fark edebiliriz. Bu, neden ve nasıl olduğunu sorgulamadan bir denklemi ezberden çözmekten çok daha farklıdır. Çünkü ezberden çözüm yolunu öğrendiğinizde, aynı denklemi farklı konseptlerde çözmekte zorlanabilirsiniz.

öğrenmeyi kolaylaştıran yöntemler

Metafor veya benzetmeler

Yeni bir şeyi öğrenmeye çalıştığınızı farz edelim. Öncelikle bunun öğrendiğiniz ya da öğreneceğiniz ilk şey olmadığını hatırlayın ve rahatlayın. Üstelik eski bilgileriniz – en basit olanları bile – yeni bilgiler edinmenizi kolaylaştırır. Bir örnekle açıklayalım: elektronların akışını öğrenmeye çalışıyorsunuz ve bunu tam olarak anlamakta zorlanıyorsunuz. Bunu suyun akışına benzeterek görselleştirebilir ve sizin için daha basit bir konuya dönüşmesini sağlayabilirsiniz.

Ertelemeyi erteleyin

Çalıştığınız konu sizi gerçekten zorluyorsa, kitabı kapatıp öğrenme işini başka bir zamana ertelemeyin. Gerçekten bunaldığınızı hissediyorsanız, kısa bir mola vererek çalıştığınız ortamdan uzaklaşabilirsiniz. Stratejik olarak 25 dakikalık bir çalışma süresi belirleyip sonrasında 5 dakika mola vermenin verimli sonuçlar getireceğini söyleyebiliriz. Zorlandığınız anda pes etmek yerine, farklı yollar deneyin. Sonunda başardığınızı görmek, buna değecek!

Read More

Çocukların okula gitmek istememesi son derece yaygın bir durum ve bunun birçok sebebi olabilir. Yapılan araştırmalara göre, okul çağındaki 10 çocuktan 3’ü bu sorunu yaşıyor. Genel olarak okula gitmek söz konusu olduğunda huzursuz oluyorlar ve gitmemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Peki, çocuğunuz okula gitmek istemiyorsa ne yapmanız gerekir?

Yakın ilişki kurmak

Okula gitmek istemeyen çocukların genellikle bir nedeni vardır. Bu nedeni keşfetmek için çocuğunuzla yakın ilişki kurmalısınız. Bazen çocukların kendileri de okula giderken onları huzursuz eden şeyi tanımlamakta zorlanabilir. Bu sorunu birlikte aşmak için onun yanında olduğunuzu bilmesi ise uzun vadede olumlu sonuçlar almanızı sağlar.

Suçlamadan anlamaya çalışmak

Okula gitmek istemeyen küçük bir çocuk ya da ergenlik çağında bir genç, kendi başına çözmekte zorlandığı bir sorun yaşıyor olabilir. Bu nedenle onu suçlamadan, sıkıntısını anlamaya çalışın. Peşinen ona okulun ne kadar önemli olduğuna dair bir konuşma yapmadan önce, karşılıklı bir konuşma ortamı yaratın. Sizinle konuşurken onu anladığınızı ve önemsediğinizi gösterin.

çocuğunuz okula gitmek istemiyorsa

Gözlem yapmak

Yakın ilişki kurmak ya da sorunu ortaya çıkaran bir konuşma yapmak her zaman kolay olmayabilir. Bu nedenle çocuğunuzu sürekli olarak gözlemleyin ve sorunu anlamaya çalışın. Okula gitmemek için yalanlar söylüyor mu? Bazı çocuklar hasta olduklarını öne sürerek bir bahane yaratmaya çalışırlar. Gözlem yaparken kendini kapana kısılmış gibi hissetmediğinden emin olun. Sizinleyken güvende olduğunu ve eleştirilmeyeceğini bilmesi çok önemli.

Denge kurmak

Çocuğunuz okula gitmemek için bir bahane uydurup evde kalıyorsa bunu bir ödüle dönüştürmemeye çalışın. Elbette bir çocuğun evinde rahat hissetmesi gerekiyor. Ancak, hasta olduğu için okula gitmek istemezse doktora gitmesi, televizyon ya da bilgisayar oyunlarıyla kendini yormaması ve belki çok da sevmediği çorbaları içmesi gerektiğini biliyor olması gerekiyor. Kulağa biraz zalimce gelebilir, ancak ev ile okul arasında denge kurmaya özen gösterin. 

Destek almak

Çocuğunuzun okula gitmeme isteği dönemsel bir sorun olabileceği gibi çok uzun sürebilir. Devam eden bir huzursuzluk ve isteksizlik olması durumunda psikolojik ya da çocuğun özgüvenini yerine getirecek şekilde yeteneklerini keşfetmeyi sağlayacak destek almak gibi yöntemlerden faydalanılabilir.

Read More

Yetişkinler için ideal uyku süresi sekiz saat olarak bilinse de pek çok kişinin daha kısa süre uyuduğunu söyleyebiliriz. Uyku üzerine çalışan bilim insanı Matthew Walker’a göre “İnsan, hiç bir kazancı olmamasına rağmen bilinçli olarak kendini uykudan mahrum eden tek türdür.” Oysa uyku eksikliği, konsantrasyon, hafıza ve bağışıklık sistemindeki problemlerin kaynağı olabilir.

Uyuyamadığınız zaman ne yapmalısınız?

Her şeyden önce yatakta uzun süre uyanık kalmayı alışkanlık hale getirmemeniz gerekiyor. Çünkü beyniniz bunu hızla öğrenir ve ilerleyen zamanlarda uyumanızı zorlaştırabilir. Beyninizin yatağın uyanık olmakla bir ilgisi olduğunu öğrenmemesi gerekiyor. Ekranlardan ve telefonunuzdan uzakta, loş bir odaya geçerek sakin müzikler dinleyebilir ya da yeterli ışık olduğu durumlarda kitap okuyabilirsiniz.

Eğer odanızda kalmak istiyorsanız meditasyon yapmayı deneyebilirsiniz. Düzenli meditasyon, düzenli uykuya destek olur. Zihni sessizleştirir ve beyninizi uykuya hazırlar.

uykunun önemi

Uykusuz bir günün telafisi mümkün mü?

Hafta boyunca çok koşturdunuz ve az uyudunuz diyelim. Haftasonu geldiğinde iyi bir uyuyup kendinize gelmeyi planlıyorsunuz. Ne yazık ki, uyku böyle bir konu değil. Uykusuz bir günün yorgunluğunu ve bitkinliğini ertesi gün 8 saat yerine 13 saat uyuyarak telafi edemezsiniz. Her bir günün uykusuna dikkat ederek, verimli ve enerjik olmayı başarabilirsiniz. 

Çocuklarımızın uzun uzun uyumasına izin vermeli miyiz?

Bu aslında biraz karışık bir konu. Çünkü çocuklarımızın okul saatleri biyolojik ihtiyaçları için zorlayıcı olabiliyor. Bu nedenle haftasonu geldiğinde yataktan çıkmak istemeyen çocuğunuzu suçlamayın. Çocuklarımızın öğrenme süreçlerinin başarıyla tamamlanması için belli bir süre uyuduklarından emin olmamız gerekiyor. Ciddi bir soruna dönüştüğü zaman bu konuda profesyonel destek alabilirsiniz.

Yaşa bağlı olarak uyku süresi ve kalitesi

Yaşımız ilerledikçe daha az uykuya ihtiyaç duyduğumuza dair bir inanış olsa da bunu onaylayamayacağız. Çünkü 40, 50, 60 fark etmeksizin belli bir süre uyumaya ihtiyaç duyuyoruz. Çocuklar için durum farklı olsa da belli bir yaşın üzerindeki herkes ortalama 8 saat uyumaya ihtiyaç duyar. Ancak yaşımız ilerlediğinde beynimiz bu uykuyu üretmekte zorlanır ve daha az uyuyabiliriz. 

Ayrıca ilerleyen yaşlarda daha çok ağrı çekebilir ya da tuvalete gitmek isteyebiliriz. Tüm bunlar uykumuzu böler. Yine de bu durumun az uykuya ihtiyaç duyduğumuzdan kaynaklanmıyor.

Read More

Duygusal zeka, beş temel alanı kapsar: öz farkındalık, duygusal kontrol, öz motivasyon, empati ve ilişki becerileri. Özellikle diğer insanlarla ve canlılarla iyi bir iletişim kurma açısından önemli olsa da öğrenme, akademik başarı ve profesyonel yaşamın da olmazsa olmazlarından biridir.

Duygusal zeka terimi, Daniel Goleman’ın Duygusal Zeka: Neden IQ’dan Daha Önemli adlı kitabıyla birlikte 90’lı yılların ortalarında popüler hale geldi. Kitap, duygusal zekayı, özbilinç, azim, dürtülerini frenleme, başkalarının duygularını paylaşabilme gibi özellikleri içeren bir zeka olarak tanımlıyor. Burada duygusal zekanın IQ’dan daha önemli olduğu yönündeki iddiası, psikologlar arasında bir tartışmanın kaynağı olmanın yanı sıra akademik başarıda bir faktör olabileceği şeklinde görünüyor.

Duygusal zekayı geliştirmek hayatınızda büyük değişikliklerin başlangıcı olabilir. Bunlara kısaca bir bakalım.

Aktif dinleme

Aktif dinleme becerisi, gerçekten iki yönlü iletişim kurmanın önemli bir parçasıdır – ve sadece karşıdakine dikkat etmekten çok daha fazlasıdır. Gerçekten diyalogu takip etmeyi ve kendi beden dilinizi kullanarak başkalarına yanıt vermeyi kapsar. Bunun sonunda alınan ana mesajların sözlü olarak özetlenerek anlaşıldığını göstermeyi içerir.

Duygular üzerine kelime haznesi

Araştırmacı Lisa Barrett, öğrencilerin duygu sözcük dağarcığını artırmalarına yardımcı olarak kişilerarası becerilerin geliştirilebileceğini belirtiyor.  Öğrendiğimiz her duygu ifadesi, duygusal zekayı geliştirmek için yeni bir araçtır. Hislerimize bir anlam vermek ve onları tanımak için onları adlandırmayı öğrenmemiz gerekiyor.

duygusal zeka

Özbilinci geliştirme

Benlik algımız, diğer insanlarla iletişimimizi önemli ölçüde etkiler. Kendimizi olduğumuz gibi tanımak, kabul etmek ve sosyal etkileşimlerimizi buna göre kurmak önemlidir. Bu durum akademik başarı için de geçerli. Araştırmacıların öğrencilere bir sınavda kendileriyle ilgili düşüncelerini sorduğu bir araştırmada öğrencilerin algıları gerçek sonuçlarıyla karşılaştırıldı. Çoğu öğrencinin yeteneğini olduğundan fazla tahmin ediyordu. Bu, Dunning-Kruger etkisi olarak bilinir ve eğitimde en yaygın düşünceler biri olarak öğrencilerde hayal kırıklığına sebep olabilir.

Empati gösterme

Empati, yargısal olmamakla birlikte başka birinin bakış açısını fark etme, duygularını tanıma becerisi olarak tanımlanabilir. Karşıdaki kişinin bakış açısını anlamak, bu kişinin anlaşılmasına yardımcı olur. Bu da işbirliğini güçlendirir. Yapılan çalışmalar, kitap okumanın bu beceriyi geliştirmenin harika bir yolu olduğunu gösteriyor.

Sonuç

Öğrencilerin kendilerini geliştirmesini desteklemek için özdenetimlerini, düşünce ve duygularını yönetme becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmak en etkili yollardan biridir. Özellikle ergenlik yıllarında bu konuda büyük ölçüde zorluk yaşanabilir. Duygusal becerilerin de her şey gibi geliştirilebilir olduğunu öğrencilere hatırlatmak gerekiyor. Bu, genellikle zorlu ve sabır isteyen bir süreç olsa da sonunda akademik başarı getirmenin yanı sıra kişinin tüm hayatını olumlu yönde etkiler.

Read More

Konu çocuklara geldiğinde, gösterilmesi gereken özen katbekat artıyor.  Çocuklarla iletişim kurmak yetişkinler için zaman zaman zorlaşırken, bu durumda çocuklar hikayenin anlaşılmamış veya kendini ifade edememiş kahramanları olabiliyor. Peki, çocuklarla kurulabilecek ortak bir dil yok mu? Elbette var. Çocukların kendilerini en rahat ifade edebildikleri ortam oyunlarıdır. Bu yazının asıl konusu olan oyun terapisinden bahsetmeye başlarken bunun önemli bir bilgi olduğu kanısındayız.

Oyun terapisi nedir?

Oyun ve oyuncaklar aracılığıyla çocukların ihtiyaçlarını ifade etmelerine yoğunlaşan özel işleve oyun terapisi denir. Oyun terapistleri, çocuklar için güvenli bir ortam yaratmak üzere eğitim alırlar ve böylece çocukları istedikleri gibi oynamaya cesaretlendirirler. Terapi sırasında, duygusal problemleri ifade etmelerine yardımcı olan çeşitli oyuncaklar kullanılır ve çocukların hayal güçleri esas alınır.

Çocuklar, duygularını anlamlandırmada ya da konuşmada yetişkinlerden farklıdır. Bu yüzden yetişkinlerle yapılan terapi şekli çocuklara uymaz. Çocuğun alışkın olduğu oyun ortamı, çocuk yaşadıklarını ve duygularını ifade etmeyi kolaylaştırır. Davranışlarını etkileyen kızgınlıklarını, korkularını, üzüntülerini, hayal kırıklıklarını anlayabilmek oyunlar sayesinde mümkün olur.

oyun terapisi

Oyun terapisi hangi durumlarda yardımcı olabilir?

  • Travma Sonrası Stres Bozukluğu
  • Anksiyete/Endişe
  • Dikkat eksikliği ve hiperaktivite (aşırı hareketlilik) bozukluğu
  • Impulsivite/dürtüsellik
  • Okuma bozuklukları
  • Sosyal içe kapanıklılık
  • Güven eksikliği/depresyon
  • Sebebi anlaşılamayan baş ve karın ağrıları
  • Boşanma sonrası adaptasyon sorunları

Oyun terapisinin faydaları nelerdir?

Oyun terapisi sayesinde travmatik deneyimler geçiren çocukların duygularına ulaşmak mümkün hale gelir. Terapi ile başa çıkamadıkları duygularla nasıl mücadele edeceklerini öğrenirler. En çok uygulanan teknik ise rol oyunlarıdır. Diğer taraftan 6 yaşın üzerindeki çocuklar kendini ifade etmede daha küçüklere göre daha rahattır. Bu nedenle oyun terapisine 6 yaş üzeri çocuklarda konuşmalar da eklenebilir.

Rol oyunları aracılığıyla zor deneyimler ve durumlar tekrar canlandırılır veya figürlerle ve resimlerle görselleştirilir. Çocuklar bu sayede negatif duygularını yeniden yaşarlar ve terapistin yardımıyla bu duygulara yönelik yeni bir bakış açısı geliştirebilirler.

Oyun terapisi sürecinde çocuklar olaylarla ilgili bakış açılarını, davranışlarını değiştirebilir. Baş etmekte sorun yaşadıkları duygularını, oyun sırasında yeniden yaşayarak bu tecrübeleri değiştirme fırsatı bulurlar. Böylece hem oyun tecrübeleri hem de hayattaki ilişki alışverişlerinden zevk alır hale gelebilirler.

Read More

İleride oluşabilecek sorunların önüne geçmeyi hedefleyen gelişim takibi ve sağlıklı iletişim, çocuklarınızı bilinçli şekilde büyütmeniz anlamına gelir. Bu nedenle çocukların sağlıklı ve mutlu büyümesini desteklemek için anne ve babaların zaman zaman profesyonel destek alması gerekebilir.

Anne – babaların çocukları için psikolojik destek almanın zamanı geldiğinde bunun farkında olmaları büyük önem taşıyor. Bazen çocuklarımızın akıl ve ruh sağlığına ilişkin gözlem yapmakta zorlansak da problemleri ertelemeden doğru zamanda çocuk psikologu veya pedagog desteği almak çocuğunuzun geleceğini değiştirebilir! Bu tür problemler ertelendiğinde ise ciddi semptomlar ortaya çıkar.

Çocuğunuzu sürekli gözlemleyin

Ebeveynler için çocuklarının psikolog desteğine ihtiyaç duyması, kabullenmesi zor bir durum olabiliyor. Ancak, psikolojik sorunların diğer hastalıklardan hiçbir farkı olmadığını ve mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini unutmamak gerekiyor.

Ne zaman çocuk psikologuna gideceğinize karar vermek içinse çocuğunuzu sürekli olarak gözlemlemenizde fayda var. Hırçınlaşmak veya sessizleşmek bir şeylerin yolunda olmadığının habercisi olabilir. Özellikle 6 yaşına kadar, çocuklar kızdıkları, sevindikleri veya üzüldükleri şeyleri rahatça anlatmazlar ya da anlatamazlar. Kafalarından geçeni anlamak için davranışlarına ve tavırlarına odaklanmanız gerekir. Daha ileriki yaşlarda çocuklar nispeten daha sık anlatmaya başlasa da gözlem ihtiyacı devam eder.

Çocukların psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğu nasıl anlaşılır?

Çocuğunuz günlük hayatta karşılaştığı olaylara tepki verirken, büyük oranda özgün olsa da desteğe ihtiyaç olduğunu gösteren yaygın belirtilerden söz etmek mümkün. Örneğin, her zamanki yeme içme ya da uyuma düzeni bozulmuşsa, öfke patlamaları, konsantrasyon güçlüğü, kolayca korkma gibi durumlar ortaya çıkmışsa çocuğunuzun baş etmekte zorlandığı bir mesele olduğu sonucuna varabiliriz.

çocuk psikolojisi

Bu sorunu yaşadıkları yer neresiyse orada bulunmamayı isteyebilirler. Örneğin, okulda yaşanan bir olay okula gitmek istememeyle sonuçlanabilir. Bu tür değişimleri özenle gözlemlemelisiniz. Bir sorun olabileceğini düşünüyorsanız, çocuğunuza sizinle iletişim kurabileceği kapılar açmaya hiç olmadığı kadar önem gösterin. Onunla zaman geçirirken onu ne kadar önemsediğinizi belli edin. Sizinle konuşmakta zorlandığını düşünüyorsanız ya da fark ettiğiniz sorunlar belli bir süre devam ederse hiç beklemeden bir psikologla görüşün.

Çocuk terapisine başvurulan yaygın durumlar neler?

Çocukların her birinin hayatı ve psikolojisi farklı olsa da, genellikle çocuk terapisine başvuran ailelere baktığımızda ortak noktalar bulabiliyoruz. Bunlardan biri gelişim problemleri. Örneğin, çocuğunuzun yaşıtlarına göre öğrenmekte geciktiğini, konuşmada zorluk yaşadığını düşünüyorsanız mutlaka uzman desteği alın. Bir diğer sebep ise, travmalar. Çocukların deneyimlediği en sık travmalar aile içi şiddet ya da çocuk istismarı olarak yaşanıyor. Bu durumlarda ebeveynler ya da diğer yakın çevredense profesyonel destek şart.

Agresif davranışlar, uyku problemleri ve yeme bozuklukları ise çocuklarla ilgili en yaygın diğer semptomlar. Çocuğunuzda kendine veya (ısırma – vurma gibi yollarla) diğerlerine zarar verme eğilimi var mı? Aşırı sinirli ve kontrol etmekte zorlandığı bir öfkesi var gibi mi görünüyor? Kusma ya da mide bulantısından şikayet ediyor mu? Yemek yemede zorlanıyor ve yattıktan sonra uykuya dalamıyor mu? Sık sık gördüğü kabuslardan bahsediyor mu? Bir anda okula gitmek ve arkadaşlarını görmekten nefret etmeye mi başladı?

Tüm bu sorular, çocuğunuzu gözlemlerken size yol gösterebilir. Siz ne kadar ilgili ya da bilinçli yaklaşırsanız yaklaşın, çocuğunuzun da tıpkı yetişkinler gibi bir psikolojisi olduğunu unutmayın. Baş etmekte zorlandığı sorunları küçümsemeden ve tahmini yollarla çözmeye çalışmadan mutlaka bir psikolog desteği alın.

Read More