İlgimizi çekmeyen, yeterince merak duymadığımız, işimize yaracağına inanmadığımız ve doğrudan bizimle ilgili olmayan konularda dikkati toparlamak hepimiz için zordur. Ancak bu koşullar altında da dikkatimizi yoğunlaştırmak zorunda olduğumuz anlar mutlaka olacaktır. Örneğin; ilgimizi çekmiyor olsa da başarılı olabilmemiz için öğrenmemiz gereken bir dersi dinlerken derse odaklanmak zorundayız. Bir toplantı sırasında bizim için önemli ayrıntıları kaçırmamak için dikkatimizi konuşulanlara yönlendirmeliyiz. Altına imza atacağımız önemli bir formda yazan yazıları yanlış bir karar vermemek için dikkatli okumalıyız.

Öyleyse hayatımızda sadece sevdiğimiz, ilgilendiğimiz ve işimize yarar şeylere değil içerisinde bulunduğumuz, önem arz eden her durum ve koşula dikkatimizi verebilmeliyiz. Peki bizim için önemli olan, dikkatimizi vermek zorunda olduğumuz şeylere nasıl odaklanabiliriz? Yazımızın devamında sınava hazırlık yaparken dikkat dağınıklığı ile baş etmek ve dikkati toparlamak için uygulanabilecek teknikleri önereceğiz.

Dikkat Dağıtıcılar Her An Bizimle

Biz ne kadar dikkatimizi toparlamaya çalışsak da çevremizdeki dikkat dağıtıcı faktörler git gide artıyor ve dikkati toparlamak zorlaşıyor. Telefonlar, tabletler, bilgisayar, televizyon, akıllı saatlerimiz, sık sık gelen e-posta ya da anlık mesajlar. Bilgisayar ekranına düşen reklamlar. Dışarıda akan trafik ve gündelik hayatın getirisi sesler. Dikkati toparla becerilerini geliştirebilmenin önemli bir koşulu da tüm bu dış uyaranları perdeleyebilmek ve kendi kabuğuna çekilebilmek. Hepsini hayatımızdan çıkarmak ve artık kullanmıyorum demek gibi bir ihtimalimiz bugünün koşullarında yok. Onlar hayatımızın önemli bir parçası haline geldi ve dezavantajlarına rağmen avantajlarının da keyfini sürüyoruz.

Bu noktada yapılabilecek en sağlıklı şey sınava hazırlanırken verimli çalışabilmek için dikkati toparlamak noktasında bizi zorlayan tüm uyaranlara kısa bir mola vermek olmalı. Ders çalışma alanınızı teknolojik cihazlarınızdan arındırmak, onlara ayıracağınız vakti ders molalarında değerlendirmek dikkat dağıtıcılardan sizi büyük ölçüde koruyacaktır. Kabul etmeliyiz ki ne kadar sevsek ve keyif alsak da onlarla zamanın büyük çoğunluğunu kaybediyoruz. Kaybettiğimiz her değerli zaman bizi geleceğimizde keyifle yapacağımız mesleğimize ulaşmaktan uzaklaştırıyor. Sınava Hazırlık Sürecinde İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı ile Başa Çıkma Önerileri yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Dikkati Toparlamak Neden Bizim İçin Bu kadar Zor!

Aslında zor değil. Dikkat üzerine yapılan çalışmalar zihnimizin dikkat çekici bulduğu uyaranları eşleyerek, önce kısa süreli belleğe aktardığını ve burada geçici süre ile depoladığını söylüyor. Geçici olarak depolanan bilgiler, içsel yaşantı ve gereksinimlerle örtüştüğü oranda, ön öğrenmelerle yeniden örgütlenerek uzun süreli belleğe gönderiliyor. Bu da bize 5 duyu alanımıza giren bütün uyaranların eşit şekilde dikkat alanımıza girmediğini söylüyor. Yani bizler duyusal alanımıza giren uyaranlardan dikkat çekici bulduklarımızı fark ediyor ve kısa süreli belleğe gönderiyoruz. Kısa süreli bellekte bu uyaranın ilgilerimiz, ihtiyaçlarımız ya da içsel yaşantılarımızla örtüştüğünü yani işimize yarayabileceğini kabul edersek uzun süreli belle gönderiyoruz.

Yani çalışma alanınızda bir ders kitabı ve bir de sevdiğiniz bir dergi varsa içsel yaşantılarınızın yapacağı tercihe göre ikisinden birine yöneliyorsunuz. Zihninizdeki eski kayıtlar “bu dergi çok eğlenceli” diyor, başka bir kayıt ise “bu kitap çok sıkıcı” diyorsa dikkatiniz dergiye yöneliyor. İşte bu yüzden çalışma alanınızda potansiyel dikkat dağıtıcıları en başından bulundurmamak en sağlıklısı oluyor. Çalışma ortamının dikkat dağıtıcılardan arındırılarak yeniden dizayn edilmesi teknolojik cihazlar ve internet kullanımının verimli bir çalışma süresinden sonra ödül olarak değerlendirilmesi de dikkatin dağılmasını önlemekte faydalıdır. Dikkat dağıtan seslerden uzaklaşmak için bir şey dinlemeden kulaklık takmak duyulan sesleri azaltmaktadır. Sözsüz, zihni yormayan müzikler dinlemekte dikkatin dağılmasını engelleyecektir.

Dikkati Toparlamak İçin Öğrenilecek Bilginin Neden Gerekli Olduğunu Kendinize Hatırlatın!

Tüm bireyler gibi öğrenciler de işlerine yarayacak, uzun vadeli kullanabileceklerine inandıkları bilgileri edinmekte daha az zorlanıyor. Yine aynı şekilde sevdikleri dersleri daha uzun süre odaklanarak dinlerken, ilgilerini çekmeyen ve zorlandıkları derslerde dikkati toparlamak daha zor hale geliyor. Bunun önüne geçmek için öğrenciler derse girmeden önce kendilerine bu dersi öğrenmeye neden ihtiyaçları olduğunu hatırlatmalılar. Bu ihtiyacı günlük yaşam becerileriyle eşleştirebilecekleri gibi, “sınıfımı geçmek, sınavı kazanmak, üniversiteye gitmek” gibi hedeflerle de eşleştirebilirler.

Ayrıca öğrenciler dikkatlerini çabuk kaybettiklerini fark ettikleri ders ve konular için öğrenmeleri gereken içeriğe yönelik zihinsel bir çaba sarf etmeliler. Dikkat toplama, istek üzerine bilincimizin bir konu üzerine toplanması halidir.

Psikolojik Alt Nedenler Çözülmeden Dikkati Toparlamak Zor

Öğrencilerin okulda dikkatlerini yeterince toplayamamalarının temel nedenleri derse yönelik yetersiz ilgi, başarı güdüsünün düşük olması, okul ve sınav korkusu, verimsiz çalışma teknikleri sayılabilir. Öğrencilerin dikkatlerini odaklamada başarı elde edebilmeleri için öncelikle dikkatlerinin dağılmasına neden olan bu alt nedenleri çözmeleri gerekmektedir.

Verimli ders çalışma teknikleri geliştirmek, zamanı verimli kullanmayı öğrenmek ve sınav kaygısı ile başa çıkma becerilerini geliştirmek öncelikli olmalıdır. Dikkati toparlamak için yardımcı olacak Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımızı da okuyabilirsiniz.  Öğrenciler derslere olan ilgilerini en iyi kısa ve uzun süreli hedefler belirleyerek çözebilirler. Hedefsizlik, motivasyonu olumsuz etkilemekte ve ders çalışmak anlamsız hale gelmektedir. Öğrencilerin hayatlarındaki belirsizlikten kurtulması ve geleceğe yönelik belirgin hedefler çıkarmaları gerekiyor. Kariyer seçimi yapmak ve seçim sürecinde kariyer danışmanlığı almak dikkati toparlamak için kişiye ihtiyacı olan motivasyonu sağlayabiliyor.

Öğrenme Stiline Uygun Çalışmak Dikkati Toparlamak İçin Oldukça Yardımcı

Dikkati toparlamada kişinin yetenekleri ve ayrıca çalışma şeklinin de etkisi var. Bu nedenle öğrenciler öğrenme süreçlerinde yeteneklerinden faydalanmalıdır. Öğrenme stilleri çalışma şekline dahil edilmeli öğrenciler en iyi hangi stil ile öğreniyorlarsa o stile uygun şekilde ders çalışmalıdır. Kişinin daha kolay öğrenebildiği bir metod ile çalışıyor olması dikkatini çok daha uzun süre odaklayabilmesini sağlayacaktır.

Yine dikkatin dağılmasını engellemek için özellikle zorlanılan derslerde sık sık kısa süreli molalar verilmelidir. Zihin kavramakta zorlandığı bilgilerde çok daha çabuk yorulur ve dikkatte daha kolay dağılır. Öyleyse kendinize çalışma planı çıkarırken zorlandığınız derslerin aralarına 25-30 dakikada bir 5 dakikalık molalar koymanız faydalı olacaktır. Bu konuda Pomodoro tekniğini araştırarak, mola düzeniyle ilgili daha detaylı bilgi alabilirsiniz.

Ders çalışmaya dikkatinizin çabuk dağıldığını fark ettiğiniz derslerde başlamanız da faydalı olacaktır. Aksi halde hem zihniniz hem vücudunuz yorulduktan sonra bu derslere çalışmaya başlamak dikkati toparlamakta daha fazla zorlanmanıza neden olacaktır. Ders programı çıkarmak, hangi derse ne kadar süre ile çalışacağını ve sırada ne olduğunu önden bilmekte dikkatin toparlanmasına yardımcı olmaktadır.

Düzenli Uyku, Egzersiz ve Beslenme Dikkati Toparlamak İçin Gerekli

Düzenli ve yeterli uyku uyumakta zihnin ve vücudun dinlenmesi için gerekli. Kaliteli bir uyku için günün doğru zamanlarında uyumaya özen göstermek, uyku saatlerini gece geç saatlere bırakmamak ve erken yatıp erken kalkmak hem öğrenmeyi kolaylaştırıyor hem de vücut daha iyi dinleniyor. Ayrıca öğle saatlerinde 30 dakikalık bir şekerleme yapmakta günün devamında duyulacak enerjiyi toparlamak ve dikkati artırmak için faydalı.

Sağlıklı beslenmek ve dikkat üzerinde olumlu etkisi olan besinleri günlük menülere dahil etmek de dikkat toparlamak adına olumlu etki sağlayacaktır.

Fiziksel egzersiz, meditasyon ve nefes çalışmaları da dikkatin kolay toparlanabilmesini sağlamaktadır. Ders çalışmaya başlamadan önce 15 dakika kadar egzersiz veya yürüyüş yapmakta dikkati toparlamak için oldukça faydalı. Bu uygulama odağı ve enerji seviyenizi arttırıyor. Egzersizi açık havada, bol oksijen alınabilecek bir alanda yapmak ya da egzersiz yapılacak odayı öncesinde havalandırmakta dikkat süresini olumlu etkiliyor.

Öğretmenler Derslerde Dikkat Dağınıklığını Önlemek İçin Ne Yapabilir?

  • Farklı öğrenme stillerine göre ders bütüne hitap ederek anlatılmalıdır. Öğrenme ortamında öğrenmeyi kolaylaştıracak araç gereçlerden faydalanılmalıdır.
  • Ders monologlar halinde değil interaktif şekilde işlenmelidir.
  • Öğrencilere ders içinde konuyla alakalı sorular sorulmalı, her an kendilerine soru yöneltilebileceğini öğrenciler bilmelidir.
  • Öğrencilere sık sık geri bildirim verilmeli, çabası ve öğrenme azmi taktir edilmelidir.

Dikkati Toparlamak İçin Kullanabileceğiniz Bu Basit ve Keyifli Teknikleri Deneyebilirsiniz

Geriye Doğru Sayı Sayma

Dikkatinizin dağıldığını fark ettiğiniz anda ilgilendiğiniz işi bırakın ve odaklanın. Zihninizden 100’den geriye doğru 3 sayı atlayarak saymaya çalışın. Hata yaptığınızda tekrar başa dönün ve yeniden saymaya başlayın. 100, 97, 94,91, 87… Bu çalışmayı zorlaştırmak için daha büyük sayılardan başlayarak yapabilirsiniz. Düşeceğiniz rakamları da değiştirebilirsiniz.

Kelime Sayma Egzersizi

Bir kitap ya da üzerinde yazılar olan herhangi bir doküman alın. Rastgele bir paragrafını seçin ve bu paragrafta geçen kelimeleri tek tek sayın. Sonraki aşamada elinizi kullanmadan sadece gözlerinizi takip ederek sayın. Bir süre sonra bu çalışma size kolay gelmeye başlayabilir. O zaman paragraf sayısını artırın ve tüm sayfayı sayana kadar bu işlemi devam ettirin. Hem dikkatinizi toparlamanızı sağlayacak hem de sınavlarda test kitapçıklarındaki uzun paragrafları satır atlamadan okumanızı kolaylaştıracak.

Kelime Tekrarı Egzersizi

Kendinize ilham veren basit bir kelime seçin. Bu kelimenin size iyi gelen bir kelime olması önemli. “Başarılıyım”, “Sağlıklıyım”, “Değerliyim” gibi bir kelime olabilir. Aklınızda bu kelimeyi 5 dakika boyunca tekrar edin. Bu çalışma size kolay gelmeye başladığında süreyi 10 dakikaya çıkarın.

Nesneyi Tanıma Egzersizi

Etrafınızdaki herhangi bir nesneyi ya da bir meyve, sebzeyi Bir elinizde tutun. Bu nesneyi her yönüyle inceleyin. İncelerken sadece onu düşünün. Nesnenin her tarafını inceleyin ve diğer düşüncelerin aklınızda yeri olmadığını tekrar edin. Nesneyi beş duyu organınızla hissedin. Bu egzersizi sessiz bir ortamda yapmaya özen gösterin. Bu egzersizi bir meyve ile yapmak dokusunu ve kokusunu daha iyi hissedebilmenizi kolaylaştırır. Ancak en yakınınızdaki basit bir kalemle de yapabilirsiniz.

 Kelime Bulma Egzersizi

Bir kitap alın ve kendinize bir sayfa aralığı belirleyin. Bir kelime belirleyerek bu kelimenin belirlediğiniz aralıkta kaç defa geçtiğini bulun. Bunu her defasında daha az sürede daha çok sayfa aralığında yapın.

Parmakla Şekil Çizme Egzersizi

Kolunuzu karşıya tutun ve işaret parmağınızı yukarı kaldırın. İşaret parmağınızın omuz hizasında durmasına özen gösterin. İşaret parmağınızla sekiz çizin ve gözünüzle takip edin. Egzersiz boyunca başınızın sabit durmasına özen gösterin.

Kalem Egzersizi

Elinize bir kalem alın. Kalemin tepe noktasına 3 dakika boyunca bakın. Bunu yaparken tüm gereksiz düşünceleri aklınızdan çıkarmaya ve kalemin tepesine odaklanmaya özen gösterin.

Çiçek Bahçesi Egzersizi

Gözlerinizi kapatın. Bir çiçek bahçesinde yürüyüş yaptığınızı hayal edin. Zihninizde çimenlerin, bitkilerin ve çiçeklerin kokularını ayırt edin ve hissedin. Her egzersiz de daha fazla kokuyu hayal edin.

Tüm çalışmalarınıza rağmen, dikkati toparlamak sizin için çok zor oluyorsa profesyonel destek alabilir bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Sınav kaygısı çağımızın oldukça önemli bir sorunu haline geldi. Öğrencilerin aşırı mükemmeliyetçi ve rekabetçi yapıda olması, aile ve öğretmenlerin bu yönleri pekiştirmesi sınav kaygısını besliyor. Oysa sınava girecek her bireyin sınav öncesi, sınav sırası ve sonrası heyecan duyması olağan. Hatta bu heyecan sınava yeterince hazır olmak için teşvik ederken, sınav sırasında da dikkati toparlamayı kolaylaştırıyor. Ancak ailelerin ve öğrencilerin sınava yönelik gerçekçi olmayan beklenti ve inançları, sınavdaki başarının karaktere atfedilen bir değer haline getirilmesi sınav başarısını engelliyor.

Sınav kaygısı sağlıklı düzeyde tutulduğunda, kaygının getirdiği heyecan ve olumsuz duygularla nasıl baş edileceği öğrenildiğinde sınav başarısı beraberinde geliyor. Peki sınav kaygısı, sınav başarısına nasıl dönüştürülür? Yazının devamında size yardımcı olabilecek önerilerimizi paylaşacağız.

Sınav Kaygısı Sınava Yönelik Olumsuz Düşünceler Değiştirildiğinde Sınav Başarısı Sağlıyor

Öğrencilerin sınav kaygısı yaşıyor olmalarının en büyük nedeni gittikçe artan olumsuz düşüncelerinin gerçekliğine olan inançlarıdır. Öğrenciler değer verdikleri kişilerin kendilerinden çok fazla şey beklediğini fark ettiklerinde onları üzecek olmanın kaygısını duymaya başlıyor. Bu kaygıyı dindirebilmek için çevrelerine davranışsal ve sözlü mesajlar vererek aslında bekledikleri kadar iyi olmadığını göstermeye çalışıyor. “Yeterince iyi değilim”, “sınavı kazanmak çok zor”, “çalışıyorum ama başarısız olacağım.” benzeri düşüncelerini dile getiriyor ve “benden bu kadar fazla şey beklemeyin” demeye uğraşıyor. Ancak bu beklentiyi düşürme çabası ile söylenen sözler zamanla öğrencilerin gerçek düşünceleri haline gelmeye başlıyor. Üstelik başarısız olunmuş bir deneme, tam olarak anlaşılmayan bir ders ya da hatırlanmakta zorlanan konular varsa olumsuz düşünceler iyiden iyiye pekişiyor.

Kişinin kendini rahatlatmak ve çevresindeki yoğun beklentiyi düşürmek için uyguladığı bu strateji zamanla gerçek kaygı haline geliyor, fiziksel belirtiler açığa çıkıyor ve sınav başarısı düşüyor. Öğrencilerde zaman içinde heyecan, huzursuzluk, terleme, çarpıntı, mide bulantısı, karın ağrısı görülmeye başlıyor. İştahta düşüş, yeme bozukluğu, uyku problemleri de eşlik edebiliyor. Ders çalışmayı erteleme, özgüven eksikliği, dikkat dağınıklığı ve konsantre olmakta güçlük gibi problemler görülebiliyor. Zamanla öğrencinin zihnine “başarısız olacağım, ne kadar uğraşsam da her şeyi öğrenmem mümkün değil.”, “yeterince iyi öğrenemiyorum. Rakiplerim benden çok daha iyi.” Düşünceleri hakim oluyor.

Peki Olumsuz Düşünceleri Nasıl Olumluya Çevirebiliriz?

Öncelikle öğrencilerin olumsuz düşüncelerini tespit etmesi gerekir. Düşüncelerimiz çok hızlıdır ve bazen onları düşündüğümüzü bile fark etmeyiz. Bu noktada yanlarında bir not defteri bulundurmaları öğrenciler için faydalı olacaktır. Olumsuz düşüncelerini belirleyene kadar bu not defterini taşımaya devam edebilirler. Zihinlerine gelen her olumsuz cümleyi deftere yazmaları gerekecek. Örneğin; ders çalışma anında “aptalsın, anlamıyorsun” düşüncesi zihinlerinden geçiyorsa bunu hemen kağıtlarına yazmalılar. Şimdi bu olumsuz cümlenin yanına daha büyük harflerle olumlu cümlelerini yazmaları gerekiyor. Örneğin; “Düzenli olarak ders çalışıyor ve öğrenmek için tüm kaynaklarını kullanıyorsun. Bu düşüncen gerçek değil ve çok daha zorlarının üstesinden geldiğin zamanlar oldu. Herkes gibi sen de öğrenebilirsin. Gerçekten anlamıyorsan öğretmenlerinden ya da arkadaşlarından destek talep edebilirsin.” şeklinde yapıcı bir dille olumlu cümle karşılıkları yazılmalıdır. Tüm olumsuz cümlelere karşı olumlu cümleler yazıldıktan sonra öğrencinin bu çalışmayı pekiştirmesi gerekiyor. Zihnine gelen her olumsuz cümlede defterini açıp olumlu cümleyi sesli olarak okuması olumlu düşüncenin pekişmesi ve olumsuz düşünmenin sönmesini sağlayacak.

Sınav Kaygısı Artığında Şu 3 Sorunun Cevabını Arayın

Stres ve kaygı uyandıran bir durumda kendinize şu 3 soruyu sormanız kontrolün hala sizde olduğunu, rahatsızlık veren duygu ve düşünce ile başa çıkabileceğinizi size hatırlatacak.

  1. Şu an Ne oluyor? (bu bir olay ya da bir düşünce, duygu, dürtü olabilir)
  2. Bu olan benim için tehlikeli mi?
  3. Peki bununla başa çıkabilir miyim?

Birinci soruda kişi olayı kendi algılayışına göre ele almalıdır. İkinci soruda bu olayın kendisi için tehlikeli olup olmadığını değerlendirmelidir. Üçüncü soruda ise tehlike söz konusu ise başa çıkmak için sahip olduğu kaynakları değerlendirmelidir. Burada sahip olunan fiziksel (bireyin sağlığı, enerjisi ve dayanma gücü vb.), sosyal (somut ve duygusal destek), psikolojik (inançlar, problem çözme becerileri, benlik saygısı, ahlaki değerler vb.) ve maddi (para, aletler vb.) başa çıkma kaynakları değerlendirilmelidir.

  1. Şu an Ne oluyor?
  • Önemli bir sınava hazırlanıyorum ve başarısız olacağıma inanıyorum, sınav kaygısı yaşıyorum.
  1. Bu benim için tehlikeli mi?
  • Bu benim için çok önemli bir sınav. Başarılı olmak istiyorum. Ailem ve sevdiklerim benden başarılı olmamı bekliyor. Başarısız olmam durumunda eğitim hayatımın olumsuz etkileneceğine, akranlarımın eğitim fırsatlarının gerisinde kalacağına inanıyorum. Bu yüzden kendimi tehlikede hissediyorum. Sınav başarısı benim için önemli.
  1. Bu duygu, düşünce ve kaygılarla başa çıkmak için ne yapabilirim?
  • Kendime çok yükleniyor ve başarısız olacağımı düşünüyorum ama bir yandan da özveriyle çalışıyor, öğrenmek için çok çaba sarf ediyorum. Öğrenmeyi ve başarmayı korkularıma rağmen çok istiyorum. Ders çalışma tekniğimi gözden geçirebilir, daha iyi nasıl çalışabileceğimi öğrenebilirim. Zamanı verimli kullanma teknikleri öğrenebilirim. Kaygımı azaltmak için meditasyon, nefes egzersizi çalışmaları yapabilirim. Eksik olduğum ve öğrenmekte zorlandığım konular için öğretmenlerimden ve arkadaşlarımdan yardım isteyebilir, ek ders imkanım olup olmadığını ailemle değerlendirebilirim. Önümde yeterince zaman var ve ben başarılı olmayı arzuluyorum. Öyleyse ben başarabilirim.

Bu tekniği, kaygı duyduğunuz her koşulda uygulayabilirsiniz. Sınav kaygısı yaşayan arkadaşlarınıza da bu tekniği önerebilirsiniz.

Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri ile Verimli Ders Çalışıldığında Sınav Kaygısı Azalıyor

Zamanı verimli kullanmak öğrencilerin derslerinin yanı sıra sosyal hayatlarına, hobilerine ve kişisel ihtiyaçlarına daha fazla zaman ayırabilmelerini sağlar. Bu sayede deşarj olabilen, ders dışı aktivitelerle enerjisini atabilen, sosyalleşen öğrenci kendini daha iyi, değerli hisseder. Odak noktası sınav başarısından uzaklaştığında zihinsel ve fiziksel olarak rahatlar, üzerindeki duygusal baskı azalır. Bu sayede öğrenci ders çalışmaya geri döndüğünde daha olumlu düşüncelerle çalışmaya başlar.

Etkili zaman yönetimi teknikleri hakkında bilgi almak isterseniz, Pomodora, Eisenhower Matrisi gibi verimli zaman yönetimi tekniklerini anlattığımız; Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımıza bakabilirsiniz. Etkili zaman yönetimi tekniklerini düzenli şekilde kullanmaya başladığınızda sınav kaygısı düşecek ve sınav başarısı beraberinde gelecektir.

Dikkati Dağıtan Faktörler Azaltıldığında Sınav Kaygısı Azalıyor Sınav Başarısı Artıyor

Dikkat dağıtıcı unsurlar sadece sınava hazırlık sürecinden değil tüm aktivitelerimizden aldığımızı verimi azaltıyor. Kitap okurken, film izlerken, bir işi yetiştirmeye çalışırken, araba kullanırken, arkadaşlarımızla bir aradayken de anı yaşamamızın önüne geçiyor. Sosyal medya kullanımı, internet, cep telefonu, tablet gibi teknolojik cihazlarla ilgilenirken aynı anda başka şeylere odaklanmamız çok zor. Bu nedenle ders çalışma sürelerimizde çalışma alanımızı dikkat dağıtıcı unsurlardan olabildiğince arındırmalıyız.

Herkes için dikkatinin dağılmasına neden olan çevresel faktörler ve eşyalar birbirinden farklı olabilir. Sizin için masanızda duran bir kitap dikkatinizin dağılmasına yetecekken başkası için bir resim, telefon ya da müzik çalar dikkati dağıtabilir. Dağınık bir ortamda çalışamıyor olabilir ya da çalışma alanınızın ısısı, ses ve ışık gibi detayları dikkatinizi etkiliyor olabilir. Öyleyse dikkatinizi dağıtan tüm unsurları tespit etmeli ve odaklanmanız için gerekli olan koşulları hazırlamalısınız. Dikkat dağıtıcılara hayır diyebildiğinizde ders çalışma veriminiz artacak ve bu da beraberinde sınav kaygısı yaşamanızın önüne geçecektir. Yeterli ve verimli çalışıyorum hissi sınav başarısı getirecektir.

Öğrenme Stilinize Göre Ders Çalışıldığında Sınav Başarısı Artıyor

Öğrenme stilinizi bilmeden ders çalışmaya çalıştığınızda dikkatiniz kolayca dağılır, çabuk sıkılır ve ders çalışmak istemezsiniz. Çünkü herkesin öğrenme stili farklıdır ve verim alabilmek için çalışma şeklinin de öğrenme stiline göre düzenlenmesi gerekir. Siz görsel olarak daha kolay öğrenebilen bir öğrenciyseniz daha çok görsel materyallerle çalışmalı, yazarak, okuyarak tekrar etmelisiniz. Hatırlamanızı kolaylaştıracak renkli kağıtlar, post-it ve resimler sizin için öğrenmeyi kalıcı ve keyifli hale getirecektir.

İşitsel öğrenme stiline sahip bir öğrenciyseniz sizin için dinleyerek ya da sesli tekrarlar yaparak öğrenmek daha kolay olacaktır. Yine öğrenirken sözsüz müzikler dinlemek öğrenmenizi kalıcı hale getirecektir. Duyusal öğrenme stiline sahipseniz, öğrenmeniz gereken konuları yaparak, deneyerek ya da bizzat yerinde araştırarak ya da öğreten konumuna geçip bizzat başkasına öğretmeye çalışarak daha iyi öğrenebilirsiniz. Sınav kaygısı ile başa çıkmak ve sınav başarısı elde etmek için öğrenme stilleriyle ilgili daha fazla bilgi edinmek isterseniz Öğrenme Stiline Göre Akademik Başarıyı Yükseltecek Ders Çalışma Teknikleri yazımıza bakabilirsiniz.

Yaşam Tarzında Yapılan Düzenlemeler Kaygıyı Azaltıyor

Düzenli ve yeterli uyku vücudun dinlenmesi ve gün içerisinde öğrenilen bilgilerin sentezlenmesi için oldukça önemlidir. Ayrıca kaliteli uyku beynin de dinlenmesini sağlayacak ve gün içerisinde odaklanmayı kolaylaştıracaktır. Düzenli uyku sayesinde dolaşım sistemi de daha sağlıklı çalışır, sinir sistemi rahatlar, stres ve fiziksel gerginlik azalır. Uykudan verim alabilmek için çok geç saatlerde yatmamak ortalama 7-9 saat uyumak ve mümkünse öğle saatlerinde 30 dakikalık şekerleme uykusu yapmak öğrenme verimini artırmaktadır. Uyku evreleri de öğrenme üzerinde etkilidir. Derin uyku dediğimiz REM uyku fazında gün içinde öğrenilen bilgilerin hafızaya yerleşmesinde ve daha kalıcı bilgi edinilmesinde etkisi vardır. Bu nedenle derin uyku saatlerinin olumsuz etkilenmemesi için uyku sürelerinde uykuyu bölebilecek teknolojik cihazlardan uzak durulmalıdır. Ayrıca uyunan odanın uyku sırasında ışık almaması ve sessiz olması da uyku kalitesi için önemlidir.

Sağlıklı beslenme de stres ve kaygıyı azaltır ve öğrenmeyi kolaylaştırır. Okul çağı dönemde çeşitli besinlerin gün içerisinde yeterli ve dengeli şekilde tüketilmesi gerekir. Okul çocuklarında enerji ve besin öğelerinin yetersiz alımı, büyüme, gelişme ve okul başarısını olumsuz etkiler. Bu nedenle öğrencilerin gün içerisinde dört besin grubundan ihtiyaçlarıyla orantılı şekilde besin alması gerekir. Öğrenciler güne mutlaka kahvaltı ile başlamalı, günlük 3 ana öğününün alımını ihmal etmemelidir. Gelişim çağında olan öğrencilerin hem büyüme hem de etkin öğrenme sürecinde harcadıkları enerjiyi yerine koyabilmesi için ana öğünlerin dışında ara öğünlere de ihtiyacı vardır.

Fiziksel egzersiz de en az uyku ve beslenme kadar sınav kaygısı ile başa çıkmada etkilidir. Gün boyu okul sıralarında, evde de ders çalışma alanlarında oturarak hareketsiz vakit geçiren çocuklar doğalarına aykırı şekilde sınırlandırılmaktadırlar. Oysa çocukların hareket etmesi, enerjilerini atması gerekir. Gelişim çağındaki öğrencilerde uzun süre hareketsiz kalma, bilgisayar başında zaman geçirme ya da uzun süre deftere kapanarak yazı yazma iskelet- kas gelişimi için zararlıdır. Henüz gelişim sürecinde olan çocukların eklem ağrısı, şekil bozukluğu, kas spazmı, tutukluk gibi fiziksel rahatsızlık yaşamaması için egzersiz yapmaları gerekmektedir. Egzersiz hem fiziksel gelişimlerini destekleyecek hem de biriken enerjilerini sağlıklı yollarla boşaltma imkanı tanıyacaktır. Hareketsizlik artan ağrıların yanı sıra mutsuzluk, olumsuz duygu ve düşünceleri beraberinde getirmekte stres ve kaygıya neden olmaktadır.

Sınav Kaygısı Artıyor ve Sınav Başarısı Olumsuz Etkileniyorsa Destek Almayı İhmal Etmeyin

Kimi zaman duyulan sınav kaygısı ve başarısız olma korkusu çabalarımızdan daha baskın hale gelebilir. Kaygınızla başa çıkamadığınızı, fiziksel, bilişsel ve duygusal olarak olumsuz etkilendiğinizi hissediyorsanız destek almayı ihmal etmeyiniz. Sınav başarısı ne kadar önemli olsa da çok daha önemli olan “sizsiniz”. Kaygınızı kontrol altına alamıyor ve okul başarınız olumsuz etkileniyorsa mutlaka psikolojik destek ve kariyer danışmanlığı almalısınız.

 

Read More

Öğrenciler için sınavlar eğitim hayatları boyunca sık sık tecrübe ettikleri bilgi ölçümleme metotlarıdır. Sınıf geçmek için girilen okul sınavlarından başlayarak, kariyerlerini belirledikleri liseye giriş ve üniversite sınavına kadar pek çok sınav deneyimi edinirler. Ancak ne kadar sınav tecrübeleri fazla olsa da sınavlara yükledikleri anlamın derecesi kaygı düzeylerini belirlemektedir. Sınavlara büyük emek ve özveri ile hazırlanan çoğu öğrenci ise sınav günü geldiğinde “bildiğim her şeyi unutacağım” kaygısı duyar ve öğrendiği bilgileri hatırlamakta zorluk yaşar.

Bu kaygı beraberinde çarpıntı, bulantı, baş dönmesi, terleme, ellerde uyuşma, ağızda kuruluk gibi fiziksel belirtilere neden olur. Dikkati odaklayamama, olumsuz düşüncelerin peşi sıra gelmesi ve başarısız olacağına yönelik inanç ise bilişsel belirtilerdir. Bu yoğun fiziksel ve bilişsel sıkıntı içerisinde sınava girmek verilen onca emeğe karşılık sınav başarısızlığına neden olabilmektedir.

Peki sınavlarda “bildiğim her şeyi unutacağım” kaygısı yaşamamak için öğrenciler neler yapabilir?

Sınavlarda “Bildiğim Her Şeyi Unutacağım” Kaygısı ile Nasıl Baş Edilir? Sınav Öncesi Yeterli Ön Hazırlık Yapılmalıdır

Sınav anında duyulan “bildiğim her şeyi unutacağım” kaygısı en iyi yeterli ön hazırlık yapılarak önlenebilmektedir. Kişinin sınavlara yeterli hazırlanabilmek için yapacağı ilk hazırlık kısa ve uzun vadeli hedeflerini belirlemek olmalıdır. Hedefi olmayan birinin verimli çalışmak için gerekli motivasyonu olmayacaktır. Hedef belirlendikten sonra verimli ders çalışma tekniklerinin öğrenilmesi, etkili zaman yönetimi becerilerinin geliştirilmesi, öğrenme stiline göre derslere hazırlanılması gerekmektedir.  Ayrıca dikkat dağıtıcılara “hayır” demenin öğrenilmesi de kişinin sınav anında kaygı yaşamaması için yapması gereken ön hazırlıklardır.

Sınavı Prova Edin “Bildiğim Her Şeyi Unutacağım” Kaygısı Yaşamayın

Deneme sınavı yaparken mutlaka gerçek sınav koşullarına yakın koşullar hazırlayarak sınava başlayın. Kendinize mutlaka zaman tutun ve bu zamana sadık kalın. Sınav sırasında tuvalet vb. ihtiyaçlar için mola vermeyin. Zorlandığınız bir soru olduğunda ipucu için kitaplara yönelmeyin. Her şeyiyle gerçek bir sınav performansı uygulayın. Bu çalışma size gerçek sınav koşulları için adaptasyon kolaylığı sağlayacak ve denemeler sırasında nerede eksikleriniz var, en çok neye uymakta zorluk yaşıyorsunuz göstermiş olacak. Gerçeği prova etmek “bildiğim her şeyi unutacağım” kaygısı yaşamanızı günden güne azaltacak ve sınav sırasında da dikkatinizi uzun sürelerle odaklayabilmenizi sağlayacak.

Sınav Günü İçin Ön Hazırlık Yapılmalıdır

Sınav öncesi yapılan ön hazırlık sınav kaygısının sağlıklı düzeyde hissedilmesini sağlasa da sınav anında duyulan yoğun kaygıyı gidermek için de hazırlık yapılmalıdır. Sınav günü kaygınızı kontrol etmek için neler yapabilirsiniz?

Hatırlatıcı El Kartları Hazırlayın

Eğer gireceğiniz sınav Lise, üniversite sınavı gibi kapsamı çok geniş bir sınav değilse sınav günü sorumlu olduğunuz konuları hatırlatması için renkli el kartları hazırlayabilirsiniz. Bu kartlara konuları hatırlamanızı sağlayacak ip uçları ekleyebilir, akılda kalması zor olan isim, tarih gibi bilgileri koyabilirsiniz. Formüller ya da kendi oluşturduğunuz kısaltmalarda öğrendiklerinizi sınav anına kadar tekrar etmenizi kolaylaştıracak bilgi kartları çıkarabilirsiniz. Bu kartları hazırlama süreciniz de sizin için sınava hazırlık olacak ve hazırlık sırasında da öğrendiklerinizi pekiştireceksiniz. Özellikle görsel hafızası kuvvetli olan bireylerde yapacakları bu ön hazırlık sınav anında “bildiğim her şeyi unutacağım” kaygısı yaşama olasılığını azaltacak.

Sınava Deneme Kitapçığı Götürün

Eğer gireceğiniz sınav liseye veya üniversiteye giriş sınavı gibi kapsamı geniş bir sınavsa sınav günü yaşadığınız “bildiğim her şeyi unutacağım” kaygısı ile başa çıkmak için yanınızda daha önce çözdüğünüz bir deneme kitapçığını götürebilirsiniz. Sınav süresi yaklaştığında kaygınız belirgin şekilde kendini gösterecektir. “Bildiğim her şeyi unutacağım” kaygısı hissettiğiniz anda kitapçığı açıp birkaç soru çözmeniz aslında tüm bilgilerinizin belleğinizde kayıtlı olduğunu, hatırlamak için soruları görmenizin yeterli olacağını size gösterecektir.

Sınav Öncesi Yapacağınız Gevşeme Çalışmaları Sınav Anında Duyacağınız Kaygıyı Azaltacak

Stres ve kaygı ile başa çıkmanın en zahmetsiz ve rahatlatıcı çalışmaları gevşeme çalışmalarıdır. Ancak pek çok öğrenci bu egzersizleri işe yaramayacağı önyargısı ile denemeyi reddeder. Oysa yapılan bilimsel araştırmalar ve klinik çalışmalar meditasyon, nefes çalışması, olumlama gibi gevşeme çalışmalarının pozitif etkisini desteklemektedir. “Bildiğim her Şeyi unutacağım” kaygısı ile başa çıkmak için aşağıda önereceğimiz Nefes ve Topraklama egzersizini mutlaka denemenizi öneririz.

Nefes Egzersizi için;

Kaygılandığınız, negatif duygu ve düşüncelere kapıldığınız anda her ne iş yapıyorsanız bir kenara bırakmanız ve nefes egzersizi için kendinize zaman tanımanız başa çıkma becerisi geliştirmenizde size yardımcı olacak.

Odaklanın, gözlerinizi kapatıp, kendinizi çok iyi ve güvende hissettiğiniz bir yeri hayal edin. Zihninizi orada tutun, bir süre o sahnede keyifli olduğunuzu düşleyin ve bir yandan da diyafram nefesi alarak 4 saniyede burundan aldığınız nefesi 8 saniyede ağzından yavaşça verin. Bu egzersizi en fazla arka arkaya 5 kez yapın. Gün içerisinde istediğiniz sıklıkla yapabilirsiniz.  Nefes egzersizi gerginliğinizi azaltacak, kaygınızı kontrol altına almanızı sağlayacaktır.

Bu nefes ve güvenli yer alıştırmasını bugünden itibaren uykudan önce, sabah kalkınca ve ders çalışırken dikkatiniz dağıldığında uygulamaya başlayın. Böylece sınav anında da benzer bir durumla karşılaştığınızda aynı uygulamayı yapabilir ve önceden pratiğiniz olduğu için daha kısa sürede odaklanabilirsiniz.

Topraklanma Egzersizi

Bu uygulama size kontrolün sizde olduğunu, şimdi ve burada olduğunuzu hatırlatacaktır. Sınav anında yaşadığınız “bildiğim her şeyi unutacağım” kaygısı ile başa çıkmanız için bu egzersiz oldukça etkilidir. Stres ve kaygı duyduğunuz, kontrolü kaybettiğinizi hissettiğiniz her olay ve düşünce karşısında bu egzersizi yapabilirsiniz.

Bu egzersizi yaparken aynı zamanda nefes egzersizi de yapıyor olmanız önemli.

  • Gözünüzle bir nesneye odaklanın ve onun detaylarını keşfedin,
  • Odadaki bir sesi duymaya ve onu tanımaya çalışın,
  • Bedeninizi duyumsayın ve bedeninize odaklanın, teninize değen kıyafetleri, takılarınızın vücudunuzdaki ağırlığını, saçlarınızın değdiği yerleri hissetmeye çalışın.
  • Etrafınızda var olan bir kokuyu duymaya ve bunun neye ait olduğunu bulmaya çalışın.
  • Mümkünse ağızınızda kalan son tadı bulmaya çalışın ya da sevdiğiniz bir yiyeceğin damağınızda bıraktığı keyifli lezzeti anımsamaya çalışın.

Olumsuz Düşüncelerinizi Olumlu ile Değiştirin

Zihninize gelen olumsuz düşüncelerle başa çıkabilmek için öncelikle onları tespit etmeniz gerekir. Bu noktada yanınızda bir not defteri bulundurmanız faydalı olacaktır. Olumsuz düşüncelerinizi belirleyene kadar bu not defterini taşımaya devam edebilirsiniz. Her olumsuz cümleyi deftere yazmalısınız. Örneğin; sınav anını düşündüğünüzde “bildiğim her şeyi unutacağım” kaygısı duyuyor olun. Ve olumsuz düşünceniz de bildiğiniz her şeyi unutacak olmanız olsun. Bu düşüncenizi fark ettiğiniz anda hemen not etmelisiniz. Şimdi bu olumsuz cümlenin yanına daha büyük harflerle olumlu cümlenizi yazın. Örneğin; “Düzenli olarak ders çalışıyor ve öğrenmek için tüm kaynaklarımı kullanıyorum. Bu düşüncem gerçek değil. Sınava hazırlık yaparken bilgilerimi ölçen pek çok soru çözdüm ve öğrendiklerimi unutmadan sınavı başarıyla tamamlayabildim.” şeklinde yapıcı bir dille olumlu cümle karşılıkları yazın. Tüm olumsuz cümlelere karşı olumlu cümleler yazıldıktan sonra bu çalışmayı her olumsuz düşünce yakaladığınızda gerçekleştirin. Zihninize gelen her olumsuz cümlede defterinizi açıp olumlu cümleyi sesli olarak okuyun. Bu çalışmanın sonucunda zamanla olumlu düşüncenin pekişmesi ve olumsuz düşüncenin sönmesi sağlanacak.

Biteceğini Kendinize Hatırlatın!

Bu dönem ömrünüz boyunca sürmeyecek. Önünüzde sınava gireceğiniz tarihe kadar verimli değerlendirmeniz gereken bir yolculuk süresi var. O gün gelip sınavdan çıktığınızda tüm bu yolculuk tamamlanmış olacak. Şu an ki yorgunluğunuzu sınavdan çıktıktan sonra üzerinizden atıp, şimdi keyfine varamadığınız her ne varsa keyifle yapabileceksiniz. Aynı şekilde sınav anında duyduğunuz sıkıntı, kaygı ve streste ebedi değil. Sınav süresini verimli geçirmeye odaklanmalı, kaygı duymanızı gerektirecek bir durum varsa bunu değerlendirmeyi sınav sonrasına ötelemelisiniz.

“Bildiğim her şeyi unutacağım” Kaygısı ile Başa Çıkmak İçin Bunları da Yapabilirsiniz

  • Hızlı ve verimli okuma becerisi geliştirin: sınavlarda zorlandığınız sorulara daha fazla zaman ayırabilmenizi sağlar.
  • Sınavdan hemen önce ders çalışmayın, yeni konular öğrenmek için kendinizi zorlamayın.
  • Sınav günü de dahil olmak üzere uyku ve beslenme rutinlerinizi bozmayın. Aynı saatte yatağa girin, aynı miktarda uyku uyumaya çalışın. Uykunuz yoksa dahi, ışığı kapatıp, yatağınıza uzanın ve bedeninizi dinlendirin. Sınav sabahına her gün olduğu gibi kahvaltı ile başlayın ve menünüzü değiştirmeyin.
  • Fiziksel egzersizlerinizi ve gevşeme egzersizlerinizi son güne kadar devam ettirin.
  • Sınava gireceğiniz okulu ve sınav salonunu önceden ziyaret edin. Olası ulaşım süresini hesap edin ve sınav günü fazladan zaman kalacak şekilde sınav alanına gidin.
  • Sınav anında ihtiyacınız olacak sınav giriş belgesi, kimlik gibi olmazsa olmaz eşyalarınızı erkenden hazır edin. Sınav günü unutma riskini ortadan kaldırın.
  • Size iyi gelen pozitif cümlelerin olduğu bir kağıdı yanınızda bulundurun ve enerjinizi yükseltmek için sınav günü bu notları okuyun.

Aileler Kaygının Önemli Bir Parçası Baş Etme Becerilerinde Ailelerde Destek Olmalı

Öğrencilerin sınav kaygısı yaşamasının en önemli nedenlerinden birisi ailelerin çocuklara yüklediği başarılı olma sorumluluğu. Aileler çocuklarının gerçek potansiyellerini göz önünde bulundurmadan gerçekdışı beklentilere kapılabiliyor. Sınav başarısına yönelik beklentilerini doğrudan ya da dolaylı olarak çocuklara yansıtabiliyorlar. Ayrıca ailelerin çocuklarını akranlarıyla kıyaslaması, diğerlerinin başarılarını övüp, başarısızlıklarını eleştirmeleri de çocuklara başarılı olmak zorunda oldukları baskısını hissettiriyor.

Bu süreçte ailelerin çocuklarının gerçek potansiyelinin farkına varması ve gerçekleştirebilecekleri beklentiler taşımaları oldukça önemli. Çocuklarına olan sevgilerinin koşulsuz olduğunu, sınavda başarılı ya da başarısız olmanın ona olan sevgilerini etkilemeyeceği çocuklara hissettirilmeli. Aileler sınava yönelik kendi kaygılarını kontrol etmekte zorlanıyor ve çocuklarına istemeden yansıtıyorsa mutlaka bu konuda destek almalıdır. Ayrıca Sınav Kaygısı ile Baş Etmek İçin Anne ve Babalara Öneriler yazımızı da okuyabilirsiniz.

 “Bildiğim Her Şeyi Unutacağım” Kaygısı ile Baş Etmekte Zorlanıyorsanız Destek Almayı İhmal Etmeyin

Kaygı sınava yüklenen anlam ve değerin büyüklüğüne göre kimi zaman başa çıkılması zor bir hale gelebilir. Yoğun kaygı nedeniyle önerilerimizi uygulamaya koymakta zorlanıyor ve denediklerinizden de verim alamıyorsanız profesyonel destek alabilirsiniz.

Read More

Özgüven, kişinin bilgi, beceri ve yeteneklerini sergilemesine, kendini yeterli ve doğru şekilde ifade etmesine ve beden dilini doğru kullanmasına yardım ediyor. Özgüven sahibi bireyler potansiyelini açığa çıkarmaktan ve risk almaktan çekinmiyor. Özgüven bireyselleşmeyi destekliyor ve kişinin olumsuzluklar karşısında çözüm odaklı bir yaklaşım sergilemesini, pes etmek yerine ders alabilmesini sağlıyor. Bu nedenle okul başarısı için özgüven önemli bir kazanım haline geliyor. Ailesinin kabuğundan sıyrılıp kendini bağımsız bir birey olarak akranlarına ve öğretmenlerine karşı göstermeye çalışan çocuk ne kadar özgüven sahibi ise o kadar başarılı oluyor.

Bu yazıda okul başarısı için özgüven sahibi olmanın faydaları neler ve özgüven nasıl geliştirilebilir inceleyeceğiz. Aileler ve öğrenciler için özgüveni artırmaya yönelik önerilerde bulunacağız. Ayrıca Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Başa Çıkma Becerileri yazımızı da okuyabilirsiniz.

Peki Özgüven nedir?

Özgüven, bireyin fiziksel, düşünsel ya da duygusal özelliklerine; dış görünüş, inanç, yetenek ve bilgisine yönelik sübjektif olarak yaptığı olumlu, olumsuz değerlendirmeler bütünüdür. En basit tanımıyla, bireyin kendine duyduğu güven olarak da nitelenebilir. Özgüven, hayatın ilk yıllarındaki temel ihtiyaçlarımızın karşılanmasından itibaren inşa edilir ve gelişimi hayat boyu devam eder. Kişinin sosyal ilişkileri, okul ve akademik başarısı, kariyer gelişimi ve hatta kariyerinin belirlenmesi özgüven ile doğrudan ilintilidir.

Erik Erikson’ın psiko sosyal gelişim modeline göre yaşamın ilk 2 yılı özgüven gelişimi için çok kıymetlidir. Yaşamın ilk yıllarında bebeğin ihtiyaç duyduğu koşulsuz sevgi, öz bakım, beslenme, korunma gibi temel ihtiyaçların bakım veren kişi tarafından ne derece tutarlı ve zamanında karşılandığı çocuğun benlik algısını inşa etmesinde etkilidir. Bu dönemde temel bakım veren (çoğunlukla anne) ile kurulan temel güven ilişkisi bireyin ilerleyen yaşlarda başkalarıyla olan ilişkisinin de derecesini belirler. Anne ile kurulan güven ya da güvensizlik ilişkisi çocuk için başkalarının da ne kadar güvenilebilir olduğunu gösterir. Çocuk aynı değerlendirmeyi kendisi içinde yapar ve ne derece güven verici bir insan olduğunu değerlendirir.

Doğru Ebeveyn Tutumları Özgüven Gelişimini Destekliyor

Çocuğun büyüdüğü aile içerisindeki ilişkilerin sıcaklığı, samimiyeti, çocuğun koşulsuz sevilmesi ve cezadan uzak bir iletişimin olması sağlıklı özgüven gelişimini beraberinde getiriyor. Demokratik, hoşgörülü ve destekleyici ebeveyn tutumu pedagojik değerlendirmelerde en sağlıklı ebeveyn tutumu olarak kabul ediliyor. Bu tutumun egemen olduğu ailelerde ebeveyn ile çocuk arasında sözel iletişim kanalları açıktır. Yakınlık ve ilgi göstermek, sözle ve dokunarak sevgi vermek, ortak faaliyetlerde bulunmak ilişkilerinin merkezindedir. Böyle sağlıklı bir aile ortamında çocuğa kendi kararlarını vermesi ve sorumluluklarını kabul etmesi öğretilir. Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip yüreklendiren, hatalarında yapıcı problem çözme becerileri öğreten bir yetiştirme modeli hakimdir. Bu ortamda büyüyen çocuk, yüksek benlik saygısı geliştirir, özgüvenli ve girişken bir birey olarak yetişir. Çocuğun aile içerisinde temellerini attığı ve sağlıklı şekilde geliştirdiği özgüven okul hayatına katıldığında da öğretmenlerinin yaklaşımı ve arkadaşlık ilişkisi ile perçinlenir. Benlik değeri yüksek, özgüven sahibi bir çocuğun okul başarısı elde etmesi kaçınılmazdır.

Sağlıklı Özgüven Geliştiren Çocukların Okul Başarısı Artıyor

Hem aile içerisinde hem sosyal hayatta özgüveni desteklenen çocuklar çok daha sağlıklı şekilde bireyselleşiyor ve temel bakım verenden kontrollü şekilde ayrılıyorlar. Bu çocuklar okul hayatları içerisinde hem derslerinde hem de ders dışı faaliyetlerde aktif, girişken ve verimli olabiliyorlar. Kendilerine duydukları güven ile görüşlerini belirtmekten çekinmiyor, söz alabiliyor ve kendilerini ifade edebiliyorlar. Hata yapmaktan çekinmiyor, risk alabiliyorlar. Kaybettiklerinde ya da yanlış yaptıklarında eksiklerini tespit ediyor ve düzeltmek için gayret ediyorlar. Problemler karşısında kırıklığa uğramak yerine üstesinden nasıl gelinebileceğini değerlendiriyor ve yapıcı problem çözme becerileri geliştiriyorlar. Özgüvenli çocuklar dış görünüşleriyle barışık, öz değerleri yüksek, kendilerini seven bu noktada da özellikle ergenlik çağının getirdiği psikolojik sorunlara karşı daha dayanıklılar.

Akranlarıyla, öğretmenleriyle ve çevresindeki diğer kişi ve otorite figürleriyle olumlu ilişkiler geliştiriyor, kurallara uyum sağlamakta zorluk yaşamıyorlar. Akran zorbalığı, öfke, şiddet ve riskli davranışlara yönelme bu çocuklarda neredeyse hiç görülmüyor. Özgüven sahibi olmanın getirisi tüm bu değerli kazanımlar çocukların okul başarısını yükseltiyor. Kendisiyle, çevresiyle, içinde bulunduğu sistemle barışık olan bu çocuklar daha az olumsuz duygulara kapılıyor. Sınav kaygısı, başarısızlık algısı ve değersizlik düşüncesi bu çocuklarda görülmüyor. Geleceğe yönelik daha pozitif düşünceleri olan bu çocuklar kendi beklentileri, ilgi ve istekleriyle uyumlu mesleklere yöneliyorlar. Eğitimlerinin ilk yıllarından itibaren bu farkındalık ile kariyerlerinde başarı ile ilerliyorlar.

Peki Özgüven Nasıl Geliştirilir? Aileler Okul Başarısı İçin Neler yapabilir?

Özgüven temellerinin aile içerisinde atıldığını ve yaşamın ilk günlerinden itibaren ilmek ilmek işlendiğini yazımızın en başında vurgulamıştık. Bu nedenle sağlıklı bir özgüven gelişimi için aile içi ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Ebeveynlerin çocuk yetiştirme tutumlarını değerlendirmesi, eksik ya da hatalı yaklaşımları varsa düzeltmek için çaba sarf etmesi gerekiyor. Çocuklara aile içerisinde koşulsuz sevildikleri, biricik ve değerli oldukları davranışlar, sözler ve fiziksel temas ile hissettirilmelidir.

Çocuğunuza Sorumluluk Verin

Çocuğa yaşıyla uyumlu sorumluluklar hayatın ilk yıllarından itibaren verilmelidir. Çocuk kaç yaşında olursa olsun gerçekleştirmesi gereken ona ait sorumlulukları olduğunu öğrenmelidir. Odasını toplama, üzerini değiştirme, yemek yeme, diş fırçalama erken yıllardaki sorumluluklar ise harçlığını yönetme, ödevlerini yapma, ev işlerine yardımcı olma ilerleyen yıllardaki sorumlulukları olabilir. Kariyerini belirleme, başarılı bir kariyer için çaba sarf etme ise daha ileri yaşlar için alması gereken sorumluluklar olmalıdır. Aileler çocuklarına hem sorumluluk alması hem de kendini güvende hissedebilmesi için yaşı ve çevresel koşullarıyla uyumlu olacak şekilde mutlaka harçlık vermesi gerekmektedir. Sorumluluk bilinci ile yetişen çocuklar karşılarına çıkan zorluklara karşı daha çözüm odaklı yaklaşabiliyorlar.

Ceza Yerine Olumlu Problem Çözme Becerileri Öğretin

Fiziksel ve duygusal ceza özgüven gelişimini zedelediği gibi kişinin hatalarından korkmasına ve hatta zarar görmemek için yalana yönelmesine de neden olabilmektedir. Hatalarda ceza vermek yerine, hatanın nedenleri beraber değerlendirilmeli, tekrar etmemek için neler yapılabileceği konuşulmalı ve sağlıklı problem çözme becerileri kazandırılmalıdır. Hatalara kişilik değerini azaltan unsurlar olarak değil kendini geliştirme ve gerçekleştirme sürecinde karşısına çıkan fırsatlar olarak değerlendirmesine destek olunmalıdır.

Beklentilerinizin Gerçekçi Olmasına ve Kıyaslama Yapmamaya Özen Gösterin

Ailenin çocuklarının başarısına yönelik beklentileri gerçekçi olmalı, kıyaslamalar başkaları ile değil çocuğun kendisine ait geçmiş başarılarıyla yapılmalıdır. Sadece başarı değil başarılı olmak için verilen emek, gösterilen gayrette taktir edilmelidir. Ailesi tarafından çabası görülmeyen çocuklar kırıklığa uğramakta ve başarmaya yönelik arzularını kaybetmektedir. Özgüven gelişimi için çaba da en az başarı kadar değerli kabul edilmelidir.

Karar Verebilmesine ve Kendisini İfade Edebilmesine Fırsat Verin

Aileler özgüven gelişimi için çocuklarının duygularını ifade etmesine, yaşadıklarını paylaşmasına fırsat vermelidir. Çekingenlik yaşayan çocuklar bu konuda yüreklendirilmelidir. Bu bir ölçüde aile bireylerinin de ortak davranış ve tutumu olmalıdır. Ailenin birlikte duygu, düşünce ve beklentilerini konuşabiliyor olması çocuğa da konuşabileceği güvenini verecektir. Çocuğun seçim ve kararlarında aile onay mekanizması olmamalı, dinleyen ve rehberlik eden konumunda olmalıdır.

Aile üyeleri birbirlerine düzenli olarak zaman ayırmalı, tek paylaşımları okul, görev ve sorumluluklar olmamalıdır. Ayrıca aileler çocuklarının ilgi, beceri, yetenek ve meraklarına uygun aktivitelere katılmasına okul dışı verimli zaman geçirebileceği hobiler edinmesine destek vermelidir.

Özgüven Gelişimi İçin Çocuğun Fiziksel, Bilişsel ve Duygusal Benliğine Saygı Duyulmalıdır

Çocukların fiziksel özellikleri, kiloları, varsa fiziksel rahatsızlıkları gibi beden algısını olumsuz etkileyebilecek konularda kesinlikle alay edilmemelidir. Bu konuların eğlence malzemesi haline getirilmesi ve bunun ev ortamında olması çocuğun değersizlik algısını besleyebilmektedir. Çocukların kendilerini tüm fiziksel özellikleriyle sevmesi desteklenmeli ve saygı gösterilmelidir. Aynı şekilde zeka düzeyi, öğrenme şekli ve kapasitesine yönelik kırıcı ifadeler ve espriler yapılmamalıdır. Bu yaklaşım çocukların zorlandıkları alanlarda ailelerine bahsedebilecek cesareti bulamamalarına, yetersizlik algılarını daha da derinleştirmelerine neden olabilir. Kişinin kendine verdiği değer ve öz sevgiyi temsil eden duygusal benlikte özgüven gelişimi için ailenin saygı duyması gereken kişisel alandır.

Özgüven Gelişimi İçin Okul ve Aile Etkileşim İçerisinde Olmalıdır

Ailenin özgüven kazanımında rolü oldukça büyük olsa da okul ortamı da özgüvenin gelişmesi ya da zarar görmesinde rol sahibi olabilmektedir. Aile özgüven gelişiminde üzerine düşeni yapıyor ancak çocuk okulda özgüvenini destekleyecek ortamı bulamıyorsa aile okul ile iletişime geçmelidir. Çocuğun kendini ifade edememesine neden olan okul kültürü mü, akranların baskısı mı, fiziki koşullar mı, öğretmen mi değerlendirilmelidir.

Bu süreçte rehberlik servisinden destek talep edilmelidir. Çocuğun özgüvenini etkileyen olumsuz koşullar varsa iyileştirilmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Öğrencinin yaşadığı okula yönelik bireysel bir problem varsa rehberlik birimi bu konuda öğrenciyle çalışmalıdır. Öğretmenler öğrencinin yüreklendirilmesi için okul ve sınıf için sorumluluklar vermelidir. Çocuğun iyi olduğu derslerde, fikir beyan edebileceği konularda söz istemesini beklenmeden söz verilmelidir. Zamanla çocuğun özgüveni okul ortamında da gelişecek ve çekinceleri ortadan kalkacaktır.

Profesyonel Destek ile Özgüven Kazanılabilir

Tüm çabalara rağmen çocuğunuz özgüven eksikliği yaşıyor ve özgüven gelişimine destek olamadığınızı düşünüyorsanız profesyonel destek alabilirsiniz. Sağlıklı özgüven gelişiminin bireyin eğitim ve kariyer yaşamında kolaylık sağladığı unutulmamalı ve özgüven eksikliği ihmal edilmemelidir. Çocuğunuzun ailede, okulda ya da sosyal yaşam içerisinde maruz kaldığı olumsuz yaşantılar özgüveninin zedelenmesine neden olabilir. Okul başarısında düşüş, değersizlik algısı, özgüvene yönelik kazanımların giderek azalması gibi gözlemlediğiniz duygu, düşünce ve davranış değişiklikleri olması halinde bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Etkili zaman yönetimi teknikleri önemlidir. Hepimiz zamansızlıktan ve işlerimizi yetiştirememekten şikayet eder, zaman baskısı nedeniyle strese gireriz. Zamanını verimli kullandığını düşündüğümüz, bir güne birden fazla iş sığdırabilen insanların dahi zamanın yetersizliğinden dem vurduğuna şahit oluruz. Bütün bir gün işlerimizin aciliyet ve öneminden bahseder ve gün sonunda büyük çoğunluğunu bitirememiş olmanın sıkıntısını hissederiz. Oysa 1 gün 24 saatten ibarettir ve bir gün için planlanabilecek ve yetiştirilebilecek işlerin potansiyeli bellidir. Bir güne ait zaman bu kadar netken, işlerimiz neden yetişmiyor ve belli bir zamana neden gereğinden fazla yapılacak işler koyuyoruz?

Eğer sizde zaman yönetimi konusunda iyi değilseniz size gerçekleştirebileceğiniz bir takım zaman yönetimi becerileri öğreteceğiz. Bunlara uyarak zamanınızı daha verimli bir şekilde kullanabilirsiniz.  Peki zaman yönetimi nedir? Zaman yönetimi neden önemlidir? Etkili zaman yönetimi teknikleri nelerdir? Yazımızın devamında zaman yönetimini sizler için detaylarıyla ele alacağız.

Etkili Zaman Yönetimi Nedir?

Günün 24 saat olduğunu, bir haftada 7 gün ve her biri 24 saatten toplam 168 saatimiz olduğunu biliyoruz. Çalışıyor ya da öğrenciysek mesai ve ders saatlerimizi biliyoruz. Günde ortalama kaç saat uyuduğumuzu ve kaç saatimizin yolda geçtiğini biliyoruz. Yani zamanımızı harcayan, bizim yönetimimiz dışındaki tüm sorumluluk ve ihtiyaçlarımızın bilincindeyiz. Peki arta kalan zamanı neden değerlendiremiyoruz?

Zaman herkes için eşit olsa da zamanımızı harcadığımız kaynaklar birbirinden farklıdır. Etkili zaman yönetimi ise herkes için eşit olan zamanın kişinin sorumluluklarına, ilgilerine, fiziksel, duygusal ve kişisel ihtiyaçlarına ve sosyal yaşamına yetecek şekilde adil olarak dağıtılabilmesidir. Pek çoğumuz zaman yönetiminde sorumluluklarımızı yerine getirmeye büyük önem verip kişisel ve sosyal ihtiyaçlarımızı geri planda tutuyoruz. Ya da tam tersi ilgilerimize gereğinde fazla zaman ayırıp asıl sorumluluklarımız için yeterli zamanı bulamıyoruz. Bu da zaman baskısı yaşamamıza, fiziksel ve duygusal olarak negatif enerjimizi boşaltamamamıza ve yaptığımız işten verim alamamamıza neden oluyor.

Zamanı Verimli Kullanmayı Engelleyen Unsurlar Neler?

Mükemmeliyetçilik zamanı verimli kullanmayı engellemektedir. Mükemmeliyetçi mizaca sahip kişiler yaptıkları işin detaylarında kaybolabilmekte ve kısa sürede tamamlayabilecekleri bir işi uzun süreler harcayarak bitirebilmektedir. Mükemmeliyetçilik etkili zaman yönetimi becerisi geliştirmeyi engelleyen bir kişilik özelliğidir.

Erteleme özelliği de yine karakteristik bir özelliktir. Bir işi yapmak için yeterince motivasyonu olmayan ya da işin zor ve keyifsiz olduğunu düşünen kişiler işi bitirmek yerine farklı zaman dilimlerine ertelemektedir. Erteleme davranışı olan kişilerin işlerini çoğunlukla son gün ya da son saatlerde yaptığı ve bu yüzden de yoğun zaman baskısı yaşadığı görülmektedir.

Kişilerin zaman yönetimini engelleyen başka bir unsur ise kendilerine aşırı güven duymaları ve dolayısıyla “bu çok kolay hemen hallederim” yanılgısına kapılmalarına neden olmaktadır. Tam tersi özgüven eksikliği ise “ne kadar uğraşırsam uğraşayım halledemeyeceğim” düşüncesi ile işi yapmaya hiç başlamamalarına ya da yarıda bırakmalarına neden olabilmektedir.

Bir diğer zaman yönetimini engelleyen unsur da kişilerin “hayır” diyememeleridir. Başkalarının talep ettiği işlere, sosyal çevrenin davetlerine ve zamanı engelleyen tüm aktivitelere hayır diyemiyor olmak etkili zaman yönetimini engellemektedir.

Ders Veren Hayat Kavanozu Deneyi ve Etkili Zaman Yönetimi Kullanımının Faydaları

Fransız bir profesörün Amerikalı iş adamlarına yaptığı hayat kavanozu deneyi etkili zaman yönetimi kullanımının önemini anlatan oldukça güzel bir örnektir. Bu deneyde profesör boş bir kavanozun içine yerleştirmek için büyük taşlar, çakıllar ve kum kullanıyor. Önce büyük taşları koyuyor ve kavanozu ağzına kadar dolduruyor. Ardından kendisini izleyenlere “kavanoz doldu mu?” diye soruyor ve evet cevabını alıyor. Çakıl taşlarını kavanoza döküyor ve kavanozu sallıyor, taşlar büyük taşların aralarındaki boşluklara yerleşiyor. “Peki şimdi doldu mu?” diye soruyor. Yine evet cevabını alıyor. Profesör bu kez kum çıkarıyor ve kavanoza dökmeye başlıyor ve kavanozu yer açılması için sallıyor. Kum çakıl taşlarının ve büyük taşların arasındaki boşluklara sızıyor. Ve ardından da kavanoza su dökmeye başlıyor ve suyu da kavanoz tamamen dolana kadar koyuyor. Profesör kendisini dinleyenlere dönüyor ve bu çalışmadan çıkarmanız gereken hakikat; “Eğer büyük taşları önce koymazsanız, bir daha asla koyamayacağınızdır.” diyor.

Peki sizin hayatınızdaki büyük taşlar ne? Hayalleriniz, hedefleriniz, ilgi alanlarınız, sevdikleriniz kısaca sizin için olmazsa olmaz olan, hayattaki öncelikleriniz ne ise kavanoza önce onları koymalısınız. Eğer küçük şeylere öncelik verirsek (çakıl, kum) hayatımız önemsiz şeylerle dolar ve bizim için daha önemli olan şeylere yeterli zaman kalmaz. Etkili zaman yönetimi tekniklerini öğrendiğinizde zamanı verimli kullanacak ve kısa sürelerde beklentinizin üzerinde işler başarabileceksiniz. İşlerinizi zamanında ve hatta daha erken tamamlayabiliyor olmanız özgüveninizi artıracak ve yaşadığınız zaman baskısını da ortadan kaldıracak. Zaman baskısı yaşamıyor olmanız stresten uzak kalmanızı ve daha huzurlu, mutlu olmanızı sağlayacak. Zamanınızı verimli kullandığınızda sadece mesleğiniz, okulunuz ya da evinizdeki rutin işleriniz için değil aileniz, sosyal çevreniz, ilgi alanlarınız ve kişisel ihtiyaçlarınız için de vakit ayırabileceksiniz.

Etkili Zaman Yönetimi İçin Hedef Belirleyerek Başlayabilirsiniz

Her işimizde olduğu gibi zamanı verimli kullanmak için de bizi harekete geçiren, motive eden bir amacımız, hedefimiz olmalıdır. Eğer henüz zamanınızı verimli kullanma ihtiyacı duymanızı sağlayacak bir hedefiniz yoksa kendinize kısa ve uzun vadeli hedefler belirlemelisiniz. Bu hedefler evinizdeki kişisel sorumluluklarınızla ilgili olabileceği gibi meslek hayatınız ya da eğitiminizle de ilgili olabilir.

Belirleyeceğiniz hedeflerin net olması ve belirsizlik taşımaması önemlidir. Zihninizde dağınık ve belirsiz halde duran bir hedef sizi motive etmekten çok dikkatinizi dağıtacak ve başlamadan pes etmenize neden olacaktır. Hedefinizi belirginleştirmek için uzun vadeli ve büyük hedefleri kısa vadeli ve daha küçük hedeflere bölebilirsiniz. Her alt hedefi de kendi içerisinde önem ve aciliyet sırasına göre gruplandırabilirsiniz. İşlerimizin önem ve aciliyet derecesini belirlemek için kendinize şu soruları sorabilirsiniz;

  1. Şu an bu işle uğraşmamın benim için önemi ne?
  2. Bu işi farklı bir zamanda yapmak üzere ertelemek bana bir şey kaybettirir mi?
  3. Bütün işlerimi göz önünde bulundurduğumda şu an bu işle uğraşıyor olmam önemli ve acil olduğu için mi kolay ve keyif aldığım için mi?

Eisenhower Matrisi Etkili Zaman Yönetimi Tekniği

Etkili zaman yönetimi tekniklerine kullanması pratik ve keyifli bir yöntem olan Eisenhower Matris tekniği ile başlayabiliriz. Bu teknik ABD eski başkanı Dwight D. Eisenhower tarafından geliştirilmiştir. Bu tekniğe göre yapılması gereken işlerin aciliyet ve önemini belirlemek için 4 çeyreğe bölünmüş bir koordinat çizilir. Yapılması gereken işler kendi içerisinde acil olmayan- önemsiz işler, acil ama önemsiz işler, acil olmayan önemli işler, acil ve önemli işler olarak kategorize edilir ve öncelik sırasına konur.

Acil Olmayan- Önemsiz İşler

Sorumluluk alanlarımız dışında kalan, zaman baskısı hissetmediğimiz ve çoğunlukla keyif almak için yaptığımız işler bu gruba girmektedir. Sosyal medyada ve internette zaman geçirme, oyun oynama, telefonla konuşma bu gruba dahil edilebilecek acil olmayan ve yaşamsal önemi olmayan işlerdir. Bu tarz işlerle meşgul olmak özellikle zamanımızı çok daha efektif kullanmamız gereken dönemlerde zaman yok edici etkiye sahiptir. Bizi akademik olarak ileriye taşımayan ya da maddi bir getirisi olmayan işlerdir.

Acil- Önemsiz İşler

Çoğunlukla hayır demeyi başaramadığımız, başkalarının istek ve ricalarının zamanımızı böldüğü işler bu gruba girebilir. Örneğin; öncelikli halletmeniz gereken önemli işleriniz varken arkadaşınızın araması ve 1 saat sonra kahve içmek için sizinle görüşmek istemesi. Hayır diyemediğiniz durumda 1 saat sonra olacak bir görüşme için hazırlanmanız gerekmektedir. Üstelik yolda kaybedeceğiniz ve görüşme süresinde geçecek zaman hesap edildiğinde eve döndüğünüzde sizi bekleyen önemli işleriniz için çok daha az zamanınız kalmış olacak. Hayır diyebilmek ve bu tarz durumlarda yaşamsal önemi olmayan işleri başka zamanlara erteleyebilmekte bir zaman yönetimi becerisidir.

Acil Olmayan-Önemli İşler

1 yıl sonra girilecek üniversite sınavı önemlidir. Ama şimdiden bu sınava hazırlık yapmak acil değildir. Ancak acil olmaması sürekli ertelenebilir öneme sahip olduğu anlamına gelmemektedir. Bugünden başlayarak planlı şekilde ders çalışmak, eksikleri tamamlamak sınavda başarılı olmak için gereken ön hazırlıklardır.

Acil- Önemli İşler

Bu kategoride toplanan işler çoğunlukla zamanı iyi yönetemediğimiz için son dakikaya kalan ve önemli olan işlerimizdir. İş hayatında yöneticilerimizden gelen taleplerde bazen bu kategoriye girebilmektedir. Etkili zaman yönetimi ile bu işlerin son dakikaya kalması önlenebilmektedir. Ancak çalışma koşullarımız bu tarz sürprizlere açıksa stres yaşamamak için zaman planımızda bu tarz işler için boşluklar bırakmak faydalı olacaktır.

Pomodoro Tekniği ile Zaman Yönetimi Mümkün

Uzun sürelerle ve aralıksız çalışmanın etkili bir çalışma şekli olduğunu düşünmek büyük bir yanılgıdır. İyi bir etkili zaman yönetimi tekniği ile daha kısa sürelerde çok daha verimli çalışmalar yapmak ve daha az yorgunluk hissetmek mümkün. Pomodoro tekniği dikkatinizi vererek çalışabileceğiniz sürenin ortalama 25 dakika olduğunu söylüyor. Bu nedenle bir çalışma seansını 25 dakika olarak planlamanızı ve ardından 5 dakikalık mini bir mola vermenizi öneriyor. Bu sürenin toplamına yani 30 dakikaya 1 pomodoro deniliyor.

Bu teknik toplamda 4 pomodoroyu tamamladığınızda 25 dakikalık uzun bir mola vermenizi öneriyor. Günde 8-16 arası pomodoro tamamlamak ideal sayılıyor, yani molalar dahil 4-8 saatlik bir çalışmanın ideal olduğunu öneriyor. Bu süre size oldukça uzun gibi gelebilir ancak bu süreye molalarda dahil olduğu için yorulmadan ve verimli şekilde çalışmış olacaksınız. Hiç mola vermeksizin yaptığınız uzun soluklu çalışmalara kıyasla çok daha fazla verim almış olacaksınız.

Tekniklere Bağlı Kalmak İstemiyorsanız Etkili Zaman Yönetimi İçin Farklı Neler Yapabilirsiniz?

  • Gün içerisinde yaptığınız işleri not edebilir ve hangi işe ne kadar zaman ayırdığınızın hesabını tutabilirsiniz. Bu çalışma hangi işe gereğinden fazla zaman ayırdığınızı görmenizi sağlayacaktır. Fazla zaman harcamanıza neden olan işlere daha az zaman ayırmak için neler yapabileceğinizi araştırabilir, çevrenizden de bu konuda destek alabilirsiniz.
  • Sorumluluklarınız, ilgi alanlarınız, sosyal çevreniz ve kişisel zamanlarınız için kendinize zaman sınırlamaları koyabilirsiniz. Planladığınız zaman aralıklarına sadık kalarak zamanınızı yönetme becerinizi geliştirebilirsiniz.
  • Kısa ve uzun vadeli planlar çıkarabilir, günlük, haftalık, aylık planlar yapabilirsiniz.
  • Programlarınıza sadık kaldıkça motivasyonunuzu artırmak için kendinize ödüller verebilirsiniz.
  • Dikkat dağınıklığı ile başa çıkmak için çalışma ortamınızı düzenleyebilir, dikkatinizi dağıtan eşyaları ortamınızdan kaldırabilirsiniz.
  • Etkili zaman yönetimi için vaktinizi verimsiz geçirmenize neden olan sosyal medya, teknolojik cihaz ve internet kullanımlarınızı mümkün olduğunca sınırlandırabilirsiniz.
  • Keyif almadığınız ya da yapmakta zorlandığınız, gözünüzde büyüyen işleri ertelemek yerine günün erken saatlerinde yapmaya çalışabilirsiniz.

Etkili Zaman Yönetimi için Teknolojiden Faydalanın

Yukarıda önerdiğimiz her teknik için akıllı telefonlarınıza indirip ücretsiz olarak kullanabileceğiniz uygulamalar bulunmaktadır. Pomodoro tekniğine göre kurgulanmış mola saatlerinizi size hatırlatacak uygulamalar edinebilir ya da telefonunuzun alarmını kullanarak mola alarmlarınızı hazırlayabilirsiniz. Günlük, haftalık, aylık çalışma programları hazırlayabileceğiniz uygulamalar indirebilir ya da yapılacaklar listesi hazırlayabileceğiniz dijital not defteri uygulamaları yükleyebilirsiniz.

Etkili zaman yönetimi becerisi edinmekte zorlanıyorsanız profesyonel danışmanlık alarak kısa sürede pratiğinizi geliştirebilirsiniz. Hedef belirlemekte, zamanınızı verimli kullanmakta ve işlerinizi yetiştirmekte zorlanıyorsanız, zaman baskısı ile yoğun stres yaşıyorsanız Aba psikoloji ile iletişime geçebilir ve psikolojik danışmanlık alabilirsiniz.

Read More

Okul çağında çocuğu olan her aile için çocuklarını güvenle gönderebilecekleri iyi okul özelliklerini taşıyan bir okul bulmak önceliklidir. Uzun araştırmalar ve olumlu referanslarla aileler okul seçimi yaparlar. Peki yeterli referansı olmayan ya da yaşadıkları bölge kaynaklı okul hakkında detaylı bilgi edinemeyen aileler okul seçerken nelere dikkat etmelidir?

İyi Okul nedir? İyi Okul hangi özellikleri sahip olmalıdır? Aileler seçim yaparken nelere dikkat etmelidir? Yazımızın devamında iyi okul kriterleri hakkında detayları paylaşacağız.

İyi Okul Nedir?

İyi okul; öğrencilerin bilgi, beceri, yetenek ve gelişim alanlarını destekleyen okuldur. Bu okullarda demokratik ve hoşgörülü bir iletişim hakimdir, öğrencinin güven içerisinde olması, çok yönlü yetişmesi ve öğrenme stiline uygun eğitim alması önceliklidir.

İyi okul, kaliteli bir eğitim ve öğretim için öğrenmeyi ve öğretimi etkileyen iç ve dış faktörlerin en iyi şekilde düzenlendiği ve organize edildiği ortamdır. Gagne’ye göre öğrenmeyi etkileyen iç faktörler: önceki bilgiler, zihinsel beceriler, bilişsel stratejiler; ilgi, tutum ve değerler gibi duyuşsal özelliklerdir. Çevredeki uyarıcılar, öğrenilecek içeriğin kendisi, ses, ısı, ışık durumu ve içinde bulunulan zaman koşulları ise öğrenmeyi etkileyen dış faktörlerdir. Öğrencinin karakteri, inançları, görüş ve tutumları, kültürü ve beklentileri de öğrenmeyi etkileyen bireysel faktörlerdir. İyi bir okulda öğretimin başarılı ve verimli olabilmesi için iç ve dış koşulların öğretime elverişli olması gerekir. Okul kültürünün öğrencinin getirdiği bireysel koşullarla da uyumlu olması beklenir.

İyi Okul Nitelikli Bir Eğitim Kadrosuna Sahiptir

İyi okul, kadrosunda yer alan öğretmenlerin alanlarında başarılı, yeterli ve güncel bilgiye sahip öğretmenlerden oluşmasını hedefler. İyi okul, öğretmenlerini güncel bilgiyi edinebilmeleri ve kendilerini geliştirmeleri için dış kaynaklarla besler. İyi okul, sempozyum, çalıştay, zirve ve hizmet içi eğitimlere katılmaları için öğretmenlerinin çalışma programlarında düzenleme yapar. Öğretmenlerin üst üste gelen, yoğun saatlerde, dinlenmeksizin çalışmasına neden olacak programlardan kaçınır. Dinlenebilecekleri ve her yeni derse yüksek enerji ile başlayabilecekleri şekilde çalışma aralıklarını düzenlemeye özen gösterir. Öğretmenlerin mola alanlarını ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri konfor ve donanımda hazırlar. Ayrıca iyi okul, çalışanlarının kendi içlerinde olumlu ilişkiler kurmalarına ve birbirlerini geliştirmelerine ortam hazırlayan okuldur. Bu okullarda çalışan öğretmenler yaptıkları işi sever, çalışma koşullarından memnun ve mutludurlar. Öğretmenlerin ve diğer kademelerdeki çalışanların işe aidiyetleri yüksektir.

Rehberlik Çalışmalarına Önem Verir ve Kadrolarında Psikolojik Danışma ve Rehberlik Uzmanları Bulundururlar

Her kademeden okulun iyi okul statüsünde olabilmesi için bünyesinde rehberlik servisinin bulunuyor olması ve aktif olarak görev alınması gerekmektedir. Hangi yaş grubunda olursa olsun günlerinin büyük bölümünü okulda geçiren çocuklar ve gençler için psikolojik desteğe ve rehberliğe ihtiyaç doğabilir. Okul başarısızlığı, öfke nöbetleri, özgüven eksikliği, depresif davranışlar, sınav kaygısı, stres ve daha pek çok psikolojik problem okul ortamında görülebilir. Bu problemlerin teşhis edilmesi, önlenmesi ve yönlendirilmesi için rehberlik servisinin olması iyi okul koşullarını sağlayabilmek için önemlidir. Evdeki problemler okula yansıyabilir ya da okulda akranlarla yaşanan problemler, öğrenme güçlükleri, dikkat dağınıklığı gibi sorunlar öğrencinin okul hayatını ve başarısını olumsuz etkileyebilir.

İyi Okul Eğitimde Farklı Öğrenme Stillerini Yer Verir

Öğrencilerin akademik açıdan daha başarılı olabilmesi, öğrenme sürecinden keyif alması, bilgiyi işleyerek günlük hayatta kullanılabilir hale getirmesi için derslerin farklı öğrenme stillerine uygun verilmesi gerekir. Öğrenme stiline göre eğitim alan çocuklar sebep-sonuç ilişkisini kurabilen, daha yaratıcı ve yenilikçi düşünen, okul ortamını ve ders çalışmayı daha çok seven çocuklardır. Ailelerinde çocuklarını doğru yönlendirebilmesi, ihtiyaçlarını tespit edebilmesi ve kaynakları temin edebilmesi için öğrenme stillerini bilmesi gerekir.

Dr. Rita Dunn ve Dr. Kenneth Dunn tarafından geliştirilen Dunn&Dunn öğrenme modeline göre görsel, işitsel-duyusal, ve dokunsal (kinestetik) olmak üzere 3 farklı öğrenme stili bulunmaktadır. Bu öğrenme modeline göre sadece öğrenenin değil öğreten konumundaki öğretmenlerin de öğretme modelleri birbirinden farklıdır. Başarılı bir eğitim ortamı için öğrenenin öğrenme stilleri kadar öğretenin de öğretme stilinin uyumlu olması gerekir. Bu koşulların sağlanabilmesi için öğreticilerin her öğrenme stiline hitap edecek çeşitlilikte öğretimi düzenlemesi gerekmektedir.

Öğretmen ve öğrencinin öğrenme stillerinin birbiriyle uyumu kadar öğrenme ortamının da öğrenme stilleriyle uyumlu olması gerekir. Öğrenme stiline göre ihtiyaç duyulan araç-gereçler öğrenme ortamında bulundurulmalıdır. Eğitimin süresi, molalar ve hatta ödevler de yine öğrenme stillerine göre düzenlenmelidir. İyi Okul, öğrenme stilleriyle uyumlu şekilde müfredatı, öğretmenin öğretme stilini ve öğrenme ortamının öğretim koşullarını düzenlemelidir.

İyi Okul Yabancı Dil Öğretimine Önem Verir

İkinci hatta üçüncü dil öğrenimin ihtiyaç haline geldiği günümüz koşullarında iyi okul farklı dillerin öğretimine de önem vermelidir. Çocuklarının geleceğe donanımlı şekilde hazırlanmasını isteyen aileler dil eğitimleri için büyük bütçeler ayırmaktadır. Ailelerin üzerindeki bu ekonomik yük iyi okul kriterlerini taşıyan okullarca hafifletilmelidir. Okullarda dil eğitiminin kalitesi artmalı ve mezun edecekleri öğrencilerin yabancı dil bilgisini kazanarak mezun olmasını hedeflemelidirler. Günümüzde öğrenciler eskiye oranla yurtdışı eğitimi daha fazla önemsemekte ve eğitim hayatlarının bir dönemine bu tecrübeyi de eklemek istemektedirler. Dil öğreniminin çok daha kolay olduğu çocukluk yılları itibariyle okullar ilk okul kademelerinden başlayarak yabancı dil öğretimine ağırlık vermelidir. Özellikle özel okul arayışında olan anne babaların tercihlerini etkileyen en önemli unsurlardan birisi çocuklarına yabancı dil becerisinin kazandırılmasıdır. Bu konuda öğrencilerine yabancı dil eğitimini çok iyi düzeyde öğreten okullar velilerin en çok tercih ettiği okullar olmuştur. İyi okul, Lise, üniversite sınavlarının yanı sıra uluslararası dil sınavlarına da girebilecek yeterlilikte eğitim verebilen okul olmalıdır.

İyi Okul Eğitim ve Öğretimde Son Teknolojiyi Takip Eder

Farklı öğrenme stillerine uygun, güncel ve verimli eğitim verebilmenin bir koşulu da eğitim materyallerinin son teknolojiye uygun şekilde yenilenmesidir. Teknoloji- bilim- teknik sınıfları, fen laboratuvarları, eğitim sınıfları, seminer ve toplantı odaları teknolojinin gelişimiyle paralel şekilde yenilenmelidir. İnternet alt yapısı mutlaka olmalı, sınıflarda akıllı tahtalar bulunmalıdır. İyi okul bu donanımlara önem verir. Öğretmenlerini teknolojik cihazların efektif kullanımı için eğitir ve sürekli geliştirir.

İyi Okul Veli-Öğretmen ve Öğrenci İletişimine Önem Verir

Doğru okul kriterlerinden bir diğeri de veli-okul-öğretmen-öğrenci iletişiminin güçlü olmasıdır. Günümüzde veliler çoğunlukla yoğun mesailerle çalışmakta ve çocuklarının eğitiminde yeterince yer edinemedikleri için kendilerini kötü hissetmektedir. İyi okul, velinin kaygılarını gidermek ve sürece dahil olmasını sağlamak için okul içi gelişmelerden, öğrencinin gelişiminden veliyi sıklıkla haberdar etmelidir. Öğretmenler veliye öğrenciyle ilgili düzenli geri bildirim vermeli, rehberlik birimi öğrencinin ilgileri, yetenek ve becerileri noktasında aileyi yönlendirmelidir. Ayrıca öğrencilerin gelişim dönemlerine uygun ihtiyaçlarının karşılanması, aile içi iletişimin gelişimi için velilere seminerler düzenlenmelidir. Akran öğrencilerin aileleri grup çalışmalarıyla bir araya getirilerek tanıştırılmalı ailelerin birbirlerinden de haberdar olması sağlanmalıdır. Veli-öğretmen-okul-öğrenci arasındaki bu değerli işbirliği öğrenci başarısı ve mutluluğunu artıracaktır.

Doğru Okul Öğrencisinin Kariyer ve Meslek Seçimine Rehberlik Eder

Öğrenciler Liseye hazırlık yıllarından itibaren ilgi, yetenek, bilgi ve karakteristik özelliklerini keşfetmelidir. Bireyin tüm bu özellikleri ve sosyo-ekonomik düzeyi göz önünde bulundurularak lise eğitimini sürdüreceği okulu seçmesi önemlidir. Lisede yapılacak alan seçimi yine kişinin bu özelliklerini dikkate alarak yapması gereken bir seçimdir. Bir ileri adım ise meslek seçimi ve bu mesleği edinebilmek için okunacak bölümün, üniversitenin seçimidir. Bir öğrenci için tüm bu seçim aşamaları hayatının önemli dönüm noktalarıdır. Vereceğin kararların kendisi için ne derece doğru olduğu geleceğinin o kadar mutlu ve başarılı olacağının teminatıdır. Bu nedenle öğrenciler ve aileler için doğru okul öğrencisine doğru kariyer ve meslek seçiminde bilinçli rehberlik hizmeti sunabilecek donanımda olmalıdır.

Doğru Okul Öğrenci ve Aile İçin Güvenli Olan Okuldur

Doğru okul öğrencinin fiziksel, duygusal ve psikolojik güvenliği için gerekli koşulları hazır bulunduran okuldur. Bu noktada okul içerisinde öğrencilerin birbirlerine zarar verebileceği hiçbir unsur yer almamalıdır. Sigara, alkol, madde kullanımı, kesici-yaralayıcı alet bulundurma gibi bireyin fiziksel sağlığını etkileyebilecek tüm etkenler okul ortamından uzak olmalıdır. Disiplin kuralları ve suiistimal edenlere uygulanacak yaptırımlar net olmalıdır. Öğretmenler ve personeller tıbbi ve psikolojik ilk yardım konularında bilgili olmalı ve mümkünse okullarda sağlık personeli bulundurulmalıdır.

Akran zorbalığı, sanal zorbalık, taciz, istismar gibi öğrencilerin duygusal ve psikolojik güvenliğini tehdit eden koşulların oluşmaması için gerekli tüm önlemler alınmalıdır. Öğrenciler, öğretmenler ve veliler güvenlik hususlarıyla ilgili sıklıkla bilgilendirilmelidir.

İyi okul, kütüphane, laboratuvar, öğrenci kulüpleri, bilgisayar sınıfları, yemekhane, spor salonu gibi faaliyet alanlarıyla öğrencilerinin ihtiyacını karşılayacak yeterlilikte olmalıdır. Öğrencilerinin ders dışı alanlarda da aktif olmasını, sosyal sorumluluk projelerinde yer almasını teşvik etmelidir. İyi okul bilim, sanat, kültür etkinliklerinde çevre ve ülke genelindeki okullar arasında gerçekleşen faaliyetlerde rol almalıdır. Okul seçerken iyi okul kriterlerini göz önünde bulundurmanızı öğrencilerinizin akademik başarısı ve mutluluğu için önermekteyiz.

Read More

Bugünün okul çağı çocukları ve sınava hazırlanan gençleri yaşadıkları yüzyıl gereği teknolojinin içine doğdular ve onunla el ele büyüyorlar. Pandemi nedeniyle eğitimin online olarak sürdürülmesi de internet ve teknolojik cihazların her evin zaruri ihtiyacı haline gelmesine neden oldu. Bu nedenle günümüzün teknolojisi ve yaşamsal koşulları internet ve teknoloji bağımlılığı noktasında en çok çocukları ve gençleri tehdit ediyor. Doğdukları koşullar içerisinde internet ve teknolojiye maruz kalma oranları daha yüksek olan bu popülasyon için bağımlılık riski çok daha yüksek.

İnternet ve teknolojik cihazlar denetimsiz, sınırsız ve amaçsız kullanıldığında, gündelik yaşamı ve sorumlulukları aksatıyor ve uzun süre kullanıldığında kişiye zarar veriyor. Kişiler bu bağımlılıktan fiziksel, sosyal, psikolojik ve zihinsel gelişimi olumsuz etkileyecek şekilde etkileniyor. Peki internet ve teknoloji bağımlılığı nedir? Nasıl gelişir ve özellikle sınava hazırlık sürecinde bağımlılık ile başa çıkabilmek için ne yapmak gerekir? Öğrenci ve ebeveynler için önerilerimizi yazımızın devamında paylaşıyor olacağız.

İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı Nedir? Hangi Belirtiler ile Kendini Gösterir?

İnternet ve teknoloji bağımlılığı diğer bağımlılıklarda olduğu gibi kişinin bağımlısı olduğu ürüne ulaşamadığında yoksunluk yaşadığı bir durum olarak tanımlanmaktadır. İnternet ve teknoloji bağımlılığında başlıca belirtiler kullanım isteğinin önüne geçilememesi, kullanım için sıklıkla fırsat yaratma çabası ve uzak kalındığında gerginlik, öfke ve hatta saldırganlık davranışlarının görülmesidir.

Aşağıdaki belirtilerden birden fazlasını kendinizde görüyor ya da bu konuda çevrenizden geribildirim alıyorsanız bağımlılık ihtimalinizi değerlendirmeli ve psikolojik destek ihtiyacınızı gözden geçirmelisiniz.

  1. Yalnızca birkaç dakika ile başlayarak her seferinde planlandığından daha çok zaman harcamak.
  2. İnternette ve ekran karşısında geçirdiğiniz zaman hakkında çevrenize yalan söylemek.
  3. Uzun süre hareketsiz kalma ve ekrana bakma sonucu ağrı, uyuşma, gözlerde yanma gibi fiziksel şikayetler yaşamak.
  4. Sanal ortamda yüz yüze olduğunuzdan çok daha girişken, pozitif ve ilgi çekici bir karakter sergilemek.
  5. İnternet ve teknoloji kullanımı için uyku düzeninizi, yemek, kişisel bakım gibi temel ihtiyaçlarınızı aksatma.
  6. İnternet ve tablet, telefon, televizyon gibi teknolojik cihazlarınızdan uzak kaldığınızda gergin, savunmasız ve boşluktaymış gibi hissetmek.
  7. Sorumluluklarınızı, gerçek ilişkilerinizi aksatmak.
  8. İnternet ya da teknolojik cihazlardan uzak kalındığında da onları düşünmek ve neler kaçırdığını merak etmek.

Cep Telefonu ve Sosyal Medya Kullanımı da Bağımlılık Sebebi mi?

Sosyal medya kullanıcı sayısı gün gittikçe artıyor ve artık her yaştan kullanıcı sosyal medyaya dahil oluyor. Sosyal medyada geçen vaktin fazla olması ve diğer bağımlılık türlerinde görülen semptomların sosyal medya kullanımında da görülmesi sosyal medyayı internet bağımlılık alt nedenlerinden biri haline getiriyor.

  1. Eğer sosyal medya hesabınız boş kaldığınız zamanlarda ya da sıkıldığınızda aklınıza gelen ilk şeyse,
  2. Farkında olmadan girdiğinizi ve zaman geçirmeye başladığınızı gözlemliyorsanız,
  3. Amaçsız ve kontrolsüz şekilde uzun sürelerle zaman geçiriyorsanız,
  4. Paylaşım yapmak sizin için çok önemliyse,
  5. Gelen beğeni ve etkileşimler gerçek hayatta aldığınız taktirlerden daha çok haz veriyorsa,
  6. Gerçek arkadaşlıkların yerini sanal arkadaşlıklar ve takipçiler alıyorsa sosyal medya bağımlısı olma riskinizin yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Cep telefonu bağımlılığı ise teknoloji bağımlılığının alt nedenlerinden biridir. Ve diğer bağımlılık semptomları cep telefonu bağımlılığı için de geçerli olmaktadır.

Sınava Hazırlık Sürecinde İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı İle Başa Çıkmak için Risk Gruplarını ve Altında Yatan Nedenleri Bilmek Önemli

İnternet ve teknoloji bağımlılığı riski 12-18 yaş arasındaki ergenlerde çok daha yüksek. Ayrıca yapılan araştırmalar erkek kullanıcıların kadın kullanıcılara oranla bağımlılık düzeylerinin daha yüksek olduğunu gösteriyor. Dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu, sosyal fobi, depresyon veya ailede bağımlılığa yatkınlık söz konusu olduğunda da internet ve teknoloji bağımlılığı riski artıyor. Bir diğer risk faktörü ise sosyal ilişkiler ve sosyal becerilerdir. Aile içerisinde kendini güvende hissetmeyen, çatışma yaşayan, ebeveyn kaybı yaşamış, sevgi yoksunluğu olan kişilerde risk daha yüksek. Sosyal ilişkileri gelişmemiş ve okulda başarısız olan çocuklar interneti bir kaçış olarak görmektedir. Kendilerini sanal ortamda daha iyi ifade edebildiklerini düşünen bu çocuklarda internet ve teknoloji kullanım sıklığı pekişmektedir.

Başla bir risk faktörü ise aile içerisinde babanın fiziki ya da duygusal yokluğudur. Babasını kaybeden ya da babası sıklıkla ev dışında olan çocuk ve özellikle ergenlik dönemindeki erkekler için teknoloji bağımlılığı sık görülmektedir. İnternet ve teknoloji bağımlılığı olan arkadaş çevresine sahip olmakta bu gruba uyum sağlamak için bağımlılığa yönelmeyi beraberinde getirebilmektedir. Ayrıca model alma da bağımlılığı beraberinde getirebilir. Bireyler anne-babalarının, eğlenme, dinlenme ve sorunlarını unutma-çözme amacıyla teknolojiyi kullandığını gözlemlediklerinde benzer davranışları model alabilmektedir.

İnternet ve Teknoloji Bağımlılığının Neden Olduğu Fiziksel, Bilişsel, Sosyal ve Ruhsal Şikayetler

İnternet ve teknoloji bağımlılığı nedeniyle uzun süre ekrana maruz kalan kişilerde gözlerde yanma, boyun ve sırt ağrıları ile tutukluklar, beden duruşunda bozukluk, şekilsizlik, ellerde uyuşma ve kasılmalar ile halsizlik görülmektedir. Aynı zamanda internet ve teknoloji bağımlılığı olan bireylerin fedakarlık ettikleri ilk şey uykularıdır. Yetersiz uyku, hareketsizlik ve sürekli ekrana maruz kalma dikkat dağınıklığı, konsantrasyon güçlüğü ve zihinde karışıklık, hatırlamada güçlük gibi bilişsel etkilere neden olmaktadır. Sosyal alanda görülen şikâyetler ise yüz yüze iletişimde başarısızlık ve çekingenlik, sosyal aktivitelerden kaçınma, izolasyon olarak sayılabilir. İnternet arkadaşlıkları dışında gerçek arkadaşlık geliştirememe de bağımlılığın gelişmesine neden olan sosyal eksikliklerdir. Ayrıca internet ve teknoloji bağımlılığı olan okul çağı çocuklarında akademik başarıda düşüş, okulda uyum sorunları, devamsızlık, kuralları karşı geliş görülebilmektedir. Bu bireylerde ev içerisinde de çatışmalar vardır ve aile ile sorun yaşarlar.

İnternet ve teknoloji bağımlığı olan bireyler uyku fedakarlıklarından sonra beslenme ihtiyaçlarını da mümkün olduğunca ötelemekte, öğünlerini ekran karşısında tüketmektedir. Besin olarak hızlı hazırlayabilecekleri ve çabuk tüketebilecekleri yiyecekler tercih etmektedirler. Bu bireylerde zamanla psikolojik rahatsızlıklar belirgin hale gelmekte dikkat dağınıklığı, anksiyete, öfke ve depresyon görülebilmektedir.

Hedef Belirlemek İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı İle Başa Çıkmak İçin Önemli

Özellikle pandemi sürecinde 20 yaş altı gençler ve çocuklar zamanlarının büyük bölümünü evde ve ekran karşısında geçiriyorlar. Ekran kullanımlarının bir nedeni ders dinlemek ve ödevlerini yapmak olsa da ciddi bir bölümü de ders dışı aktiviteler ile amaçsız ve verimsiz şekilde geçiyor. Bireylerin sınava hazırlık gibi önemli bir dönemde internet kullanımlarını sınırlayamamaları ve teknolojik cihazlardan uzak kalamamaları belli bir hedefe sahip olmamalarından kaynaklanıyor. Hedefsizlik zamanı etkin ve verimli değerlendirememeye neden oluyor. Odak noktalarında ulaşmaya çalıştıkları bir hedef olmayınca planlı programlı çalışmaya da ihtiyaç duymuyorlar.

Bu noktada ailelerin öncelik vermesi gereken çocuklarının kısa ve uzun vadeli hedefler geliştirmesine yardımcı olmak olmalıdır. Mesleki ilgi alanları ve gelecekte ne tarz işlerle uğraşmaktan keyif alabilecekleri üzerine araştırma yapmaya sevk edilebilirler. Aynı zamanda kişilerin kendi ilgi, bilgi, yetenek ve karakteristik özelliklerini de keşfetmesi ve hedeflerini bu değerlendirmeler sonrası belirlemesi daha sağlıklı karar vermesini sağlayacaktır. Hedef belirleme, meslek ve kariyer seçimi sürecinde profesyonel destek almak ve mesleki ilgi ve yetenek testine katılmakta bu noktada faydalı olacaktır. Aba Psikoloji ile iletişime geçerek meslek ve kariyer seçimi sürecinde size yardımcı olacak test ve uygulamalarımıza katılabilirsiniz.

İlgi Alanları ve Sosyal Uyum Becerileri Geliştirilmelidir

Gençlerin internet ve teknoloji bağımlılığı geliştirmelerinin en önemli nedenlerinden biri de sosyal beceri eksikliğidir. Çocukların akranlarıyla gerçek alanda sosyalleşebilecekleri fırsatlar yaratılmalıdır.

Çocukların ve gençlerin biriken enerjilerini sağlıklı bir şekilde boşaltabilecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri, akranlarıyla sosyalleşebilecekleri ortamlara ihtiyaçları vardır. Ancak bu ortamlar hazırlanırken kolay erişilebilir, ekonomik ve kaliteli olmasına, gençlerin ihtiyaç ve beklentilerine uyumlu olmasına dikkat edilmelidir. İnternet bağımlılığının hızlı şekilde ilerlemesinin en önemli nedeni kolay ulaşılabilir, ekonomik ve ihtiyaca uygun olmasıdır. Bu noktada belediyeler, devlet kurumları, okul yönetimleri ve aileler iş birliği içerisinde olmalı ve bağımlılığa yönlendiren fiziki koşulların iyileştirilmesi için çalışmalıdır.

İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı İle Mücadelede Aileler Ne Yapabilir?

Aileler internet ve teknoloji kullanımının sınırlandırılması ve denetlenmesi aşamasında zorluk yaşayabilmektedir. Özellikle eğitimin online sürdürülmesi ailelerin takip mekanizmasını zayıflatmakta ve çocuklarına kötüye kullanım noktasında bilgi verirken de yetersiz kalmalarına neden olmaktadır. Aileler denetleme noktasında kullanıma hiç izin vermeme ya da tamamen serbest bırakma olmak üzere iki uç arasında gidip gelebilmektedir. Oysa günümüz koşulları teknolojiden mahrum yaşamak için uygun değildir. Ailelerin kullanıma mani olmak yerine amaçlı, sınırlandırılmış ve kontrollü kullanıma müsaade etmesi gerekmektedir.

İnternet ve Teknolojik Aletlerin Kullanımı Sınırlandırılmalı

2 yaşından küçük çocukların internet ve ekrana maruz kalınan teknolojik aletlerle karşılaşması uygun değildir. Okul öncesi grubundaki çocuklar için 30 dakikayı geçmeyecek günlük internet kullanımı yeterlidir. İlköğretimin ilk 4 yılında ödevler dışında oyun ve eğlence için günlük 45 dakika zaman ayrılabilir. Takip eden yıllarda günde 1 saat kullanım uygundur. Lise çağında da internette günlük 2 saat ders dışı vakit geçirmek yeterlidir.

Nasıl ki uzun süre ders çalışılmasını önermiyor ve verim alabilmek için kısa molalar öneriyoruz internet ve teknolojik cihazlar için de aynı şey geçerlidir. Çocuklar uzun süre ekrana maruz kalmamalı, mutlaka sık sık ara vermelidir. Çocukların özellikle tv ve bilgisayar karşısında beslenmesine izin verilmemelidir.

Çocukların İlgi ve Yetenekleri Keşfedilmeli, Sorumluluklar Verilmelidir

Ailelerin çocuklarını ilgi ve yetenekleriyle uyumlu spor, sanat, kültür etkinliklerine katılmaya teşvik etmesi gerekmektedir. Çalışma ve günlük aktivite planı hazırlayabilir internet ve teknolojik cihazların kullanımını mola ve ödül olarak plana ekleyebilirsiniz. Unutulmamalıdır ki gününü verimli değerlendiren, görev ve sorumlulukları olan çocuklar için internet ve teknolojik cihazlarla ilgilenecek zaman ve enerji kalmayacaktır. Çocuğunuza sorumluluk vermekten, evdeki görevlere dahil etmekten çekinmeyiniz.

İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı İle Mücadelede Ailenin Denetimi Çok Önemli

Çocukların internet kullanım alanlarını denetlemek için aile filtreleri kullanılabilir. Yine bilgisayar, tablet, telefon gibi teknolojik cihazlara yüklenen uygulamaların da çocuğun yaşına uygunluğu aile tarafından değerlendirilmelidir. Çocuklarınızın internette nelerle meşgul olduğunu daha iyi gözlemleyebilmek için bilgisayarın sabit bir alanda ve herkes tarafından erişilebilecek şekilde kullanılmasını sağlayabilirsiniz. Birlikte İnternet ve teknoloji bağımlılığı zararlarını anlatan yazılar, görseller, sloganlar hazırlayarak görebileceği yerlere asabilirsiniz.

Aileler çocuğu susturmak ya da problemleri çözmek için internet ve teknolojik cihazları ödül, hediye olarak kullanmamalıdır. İnternet ortamında kurulan arkadaşlıklar aile tarafında takip edilmeli, mümkünse bu kişilerle aile bireyleri de tanışmalıdır.

Psikolojik Destek İhtiyacı İhmal Edilmemeli

Hedef belirleme, gerçek sosyal ilişkiler geliştirme, pozitif aile ilişkileri yapılandırma ve sorumluluk verme bağımlılıkla mücadelede oldukça işlevseldir. Ancak İnternet ve Teknoloji bağımlılığı altında sıklıkla psikolojik nedenler yer almaktadır. Bu nedenle öncelikle altta yatan psikolojik faktörler tespit edilmeli ve bu noktalar tedavi edilmelidir. Bağımlılıkla mücadele sürecinde psikolojik destek almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

Read More

“Çocuğum ders çalışmak istemiyor”, “yeterince çalışmıyor, ben söylemeden yapmıyor” pek çok ebeveynin çocuklarının eğitim hayatları süresince sıklıkla kullandığı cümlelerdir. Peki çocuklar neden ders çalışmak istemez ve çocuklara ders çalışma alışkanlığı kazandırmak için neler yapmak gerekir?

Ders Çalışma Alışkanlığı Kazandırmak İçin Sorumluluk Almayı Yaşamın İlk Yıllarından İtibaren Öğretmeliyiz

ders çalışmak, işe gitmek ya da evdeki rutin işleri yerine getirmek neredeyse hiçbirimiz için keyif veren işler değildir. Ancak bunlar bulunduğumuz konumun getirdiği sorumluluklardır ve bizim tarafımızdan yapılması gerekmektedir. Bir öğrencinin temel sorumluluğu; okula gitmesi, derslerini dinlemesi, ödevlerini yapması, öğrendiklerini tekrar etmesi ve çabasının sonucunda da sınıfını geçerek üst sınıflara yükselmesidir. Çocuğun bunların kendi sorumluluğunda olduğunu öğrenmesi ve sorumluluklarını yerine getirmek için özdenetime sahip olması gerekir.

Ebeveynlerin çocuk yetiştirme sürecinde yaptıkları en büyük hatalardan biri küçük yaşlardan itibaren çocuklarına sorumluluk bilincini aşılamamalarıdır. Çocuğunun zorlanmaması için çoğu ihtiyacını karşılayan ya da hatırlatan ebeveynler çocuklarının sorumluluk alma becerilerini geliştirememelerine neden olmaktadır. Oysa çocuklar fiziksel ve zihinsel gelişimleriyle orantılı şekilde hayatlarının her döneminde sorumluluk alabilirler. Odasını toplama, yemeğini yeme, dişlerini fırçalama, üzerini giyinme-soyunma, kirlilerini kirli sepetine atma, tuvalete gitme ve temizlenme. Çocuğunuzun yaşına ve gelişimine uygun olarak ona küçük görevler verebilir ve bu görevlerin onun sorumluluğunda olduğunu öğretebilirsiniz.

Erken yaşlar itibariyle evde sorumluluk alan çocukların yetişkin yaşamda görevlerinin hatırlatılmasına ya da destek verilmesine gerek kalmadan sorumluluklarını yerine getirebildiği klinik gözlemler ve bilimsel araştırmalar sonucu görülmüştür.  Sorumluluk alma alışkanlığı olmayan çocukların ders çalışmak için kendilerini organize etmeleri kolay değildir ve başkalarının hatırlatmasına ihtiyaç duyarlar. Çocuğunuzun okul çağında ödevlerini yapan, ders çalışması gerektiğini sürekli hatırlatan ve bu konuda sıklıkla çatışma yaşayan ebeveynler olmak istemiyorsanız mutlaka sorumluluk bilincini erken yaşlar itibariyle aşılamalısınız.

Hedef Belirlemeden Ders Çalışma Alışkanlığı Kazanmak Mümkün Değil

Kimse karşılığı olmayan bir iş için performans sergilemek istemez. Ders çalışma alışkanlığı edinebilmek için “Neden ders çalışmalıyım? sorusuna verilebilecek kişiyi harekete geçirecek bir cevap olmalı. Bu cevabın işlevsel olması için de bizim bir amaca, ulaşılabilir bir hedefe ihtiyacımız var. Bu hedefler kısa süreli hedefler olabileceği gibi uzun vadeli hedeflerde olabilir. Eğitim yılını başarılı bitirmek kısa süreli bir hedefken, iyi bir üniversitede okumak, doktor olmak, akademisyen olmak uzun vadeli hedefler olabilir.

Örneğin; çalışmalıyım çünkü, ders notlarım ne kadar iyi olursa sınıfımı o kadar iyi derece ile bitiririm. Okul ortalamam yükselir ve başarılı bir puan ile mezun olabilirim. Çalışmalıyım çünkü öğrendiklerimi pekiştirmeli, kalıcı hale getirebilmeliyim. İyi bir lise, iyi bir üniversite için hazırlanmam gereken önemli sınavlar var. Ne kadar düzenli ve verimli çalışırsam bu sınavlardan olumlu sonuçlar alma olasılığım o kadar yüksek olur. Çalışmalıyım çünkü başarılı bir avukat olmak istiyorum. Bunun ön koşulu iyi bir üniversite okuyabilmem. İstediğim üniversiteye gidebilmek, istediğim bölümü okuyabilmek ve başarı ile mezun olmak için şimdiden emin adımlarla ilerlemeliyim.

Hedefi olmayan bir öğrencinin oyun oynamak, televizyon izlemek gibi ders çalışmaktan daha keyifli olan bir aktiviteye ara vermesi daha zordur. Bu durum ebeveynler ile çocukların çatışmasına neden olacaktır. Çocuklarınızın hedef belirleme sürecinde desteğe ihtiyacı olduğunu düşünüyor ve profesyonel destek almak istiyorsanız stratejik yetenek yönetimi testimize katılabilir, erken yaşta çocuklarınızın ilgi, yetenek ve bilgileriyle uyumlu mesleğe yönlendirilmesini sağlayabilirsiniz.

Ders Çalışma Alışkanlığı İçin Motive Etmek Yerine Motive Olmasını Sağlayın

Ebeveynler olarak çoğu zaman çocuklarımızın motivasyon koçu oluruz. “Sen yaparsın, sen zekisin, sen beceriklisin” diyerek onları motive etmeye çalışırız. Oysa motivasyon kişinin kendisi tarafından sağlandığında dışarıdan gelen motivasyona göre çok daha işlevsel ve uzun soluklu olmaktadır. Çoğunlukla hedefimizi doğru belirlediğimizde motivasyon kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ancak doğru hedef belirlemiş olsak dahi yaşam içerisinde kimi etkenler motivasyonumuzu düşürebilmektedir. Kişinin bu tarz motivasyon kırıcılarla başa çıkabilmek için geliştirmesi gereken iç motivasyon kaynakları geliştirmesi gerekir. Örneğin; hedeflerini kendisine hatırlatacak resimler, yazılar olabilir. Uzun vadeli hedefine ulaşmak için belirlediği kısa vadeli hedeflerden başarı elde ettiğinde kendine vereceği ödüller olabilir.

Ebeveyn olarak sizler, çocuklarınızın içsel motivasyonlarını nasıl artırabileceğine yönelik araştırmalar yapabilir, çocuğunuzu bu konuda bilgi edinmesi için yönlendirebilirsiniz. Çabasını taktir etmeli, başarılarında onu tebrik etmeli ve sizden destek talep ettiğinde yardım etmelisiniz. Ancak çocuğunuzun ders çalışmak ya da ders çalışma alışkanlığı kazanmak için birincil motivasyon kaynağı siz olmamalısınız.

Öğrenme Stiline Uygun Ders Çalışma Alışkanlığı Kazanılmalı

Herkes öğrenebilir ama öğrenme her bireyde farklı şekillerde gerçekleşir. Dunn&Dunn Öğrenme modeline göre öğrenmeyi kolaylaştıran 3 öğrenme stili vardır. Bunlar; görsel-uzamsal öğrenme stili, işitsel-duyusal öğrenme stili ve dokunsal-kinestetik öğrenme stilidir. Bir çocuğun kalıcı ve doğru şekilde öğrenebilmesi için öğrenme ortamının, öğretenin ve öğrenilecek içeriğin öğrenme stiline uygun düzenlenebilmesi gerekmektedir. Yine çocuğun başarılı olabilmesi için ders çalışma tekniğinin de öğrenme stili ile uyumlu olması gerekmektedir. Aksi halde dikkatini toparlayamama, çabuk sıkılma, öğrendiğini hatırlamada güçlük ve öğrendikleri arasında bağ kuramama, günlük hayata adapte edememe gibi olumsuz etkileri olabilmektedir. Bu da hem çalışma alışkanlığının kazanılmasını zorlaştırmakta hem de çalışma sürelerinin verimsiz geçmesine neden olmaktadır. Öğrenme stillerini detaylarıyla anlattığımız ve öğrenme stiline uygun ders çalışma önerilerini içeren yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Çocuklarda Ders Çalışmak: Ders Çalışma Planı Oluşturun

Ne kadar hedef belirlemiş ve motive olmuş olursak olalım, plansız olduğumuz sürece verim alma olasılığımız azalacaktır. Öğrencilerin günlük, haftalık hatta aylık planlar çıkararak çalışmaları ders çalışma sürelerinden alacakları verimi artıracaktır.

Planlı ders çalışmanın avantajları;

  • Ne kadar sürede ne kadar konu bitireceğinizi belirlersiniz,
  • Hangi konuya ne kadar zaman ayıracağınızı belirlersiniz,
  • Planlama sayesinde bir konu üzerinde gereğinden fazla zaman harcamanın önüne geçersiniz,
  • Zihnen ve bedenen yorulmamak için mola sürelerinizi belirlersiniz.
  • Planınıza uyduğunuzda daha kolay motive olur ve sorumluluğunuzu yerine getirdiğiniz için kendinizi daha iyi hissedersiniz.
  • Planlı olduğunuzda çalışmanız gereken konulara adil vakit ayırabilirsiniz. Ders çalışma planı olmayan çocukların keyif aldıkları derslere daha fazla zaman ayırdığı görülmüştür.
  • Planlı ders çalışmanız sonucunda öğrendiklerinizi pekiştirir, öğrenmenin kalıcı gerçekleşmesine ve bunun da okul başarınızı olumlu etkilemesine katkıda bulunursunuz.

Ders çalışma alışkanlığı edinmek için çalışma planı hazırlamakta zorlanan çocuklar online uygulamalar edinebilir, okul öğretmenlerinden ve rehberlik servisinden destek alabilirler.

Dinlenmek ve Eğlenmek İçin Mutlaka Zaman Ayırılmalı

Ara vermeden ders çalışmak mümkün olsa da verimli çalışmak mümkün değil. Çoğu zaman çalışırken ara vermeyi unutur ya da mola sürelerinin dikkatimizi dağıtacağını düşünürüz. Zamanı iyi yönetebilmek için aralıksız ders çalışmak gerektiğini düşündüğümüz de olur. Oysa bir konuya aralıksız 25-30 dakikadan daha uzun süre ile dikkatimizi yöneltebilmemiz mümkün değildir. Çalışma alanında saatlerce oturmamız, oturduğumuz saatler boyunca verimli şekilde çalıştığımız anlamına gelmemektedir. Öğrenciler ailelerinin “az çalıştın, yeterince çalışmıyorsun” sözlerine maruz kalmamak için çalışma alanlarından ayrılmadan çalışmaya devam etmektedir. Ancak hem zihnen hem bedenen yorulan çocuklar yerlerinde kıpırdanmaya, dikkatlerini çalışma alanlarındaki farklı obje ve uyaranlara vermeye başlamaktadırlar.

Çocuklarınızın çalışma sürelerine 25-30 dakikada bir 5 dakikalık molalar eklemelerine ve bu süreyi çalışma alanlarının dışında değerlendirmelerine müsaade etmelisiniz. 4-6 kez 5 dakikalık molaların ardından mutlaka 25-30 dakikalık bir mola vermeleri de çalışma verimleri için gereklidir. Pomodoro tekniği adı verilen bu tekniği çalışma planınızı hazırlarken bilgi almak için daha detaylı araştırabilirsiniz.

İlk İş Büyük Kurbağayı Yiyin! (Eat The Frog Tekniği)

Hepimizin yapmaktan kaçındığı, sürekli ertelediği, yapmamak için sürekli başka işlere öncelik verdiği işler vardır. Ancak yapmak istemediğimiz bu işler “yapılmayı bekleyenler” olarak zihnimizin bir köşesinde durur ve gün boyu kendini alarm vererek hatırlatır. Yapmaktan kaçındığımız bu işler kendini her hatırlatışında enerjimiz düşer, keyfimizi kaçar ve yapmakta olduğumuz işi de verimli yapmamıza engel olur. Bu gözümüzde büyüyen işleri gün sonunda ya bir bahane ile başka bir güne erteleriz ya da istemeyerek yaparız. İsteksizlik, zihnen ve bedenen yorgunluk birleştiğinde de gün sonu yapılan bu işten hiçbir verim bekleyemeyiz.

Mark Twain “Eğer işin bir kurbağa yemek ise, onu sabah ilk iş olarak yemek en iyisidir. Eğer işin iki kurbağa yemekse, en büyük olanı önce yemek en iyisidir.” diyerek yapmaktan çokta keyif almayacağımız işleri günün ilk işi olarak tamamlamamızı ve günün kalanına zihnimiz daha hafif ve huzurlu şekilde devam etmemizi öneriyor.

Çocuklarda Ders Çalışmak: Ders Çalışma Alışkanlığı İçin Öğrendiklerini Oyunlaştırın

Oyunla öğrenmek öğrenmenin hem eğlenceli hem de etkili olmasını sağlıyor. Çocuğunuzun yaş grubuna ve öğrendiği konulara göre bilgilerini pekiştirebileceği oyunlar hazırlayabilirsiniz. Bu oyunlar için internetten fikir edinebilir, çocuğunuzla birlikte oyunlar geliştirebilirsiniz. Evde bilgi yarışması düzenleyip kazanana ödül verebilirsiniz. Matematikte problem çözme oyunları, Türkçe ve yabancı dilde kelime oyunları ve bulmacalar, sözel derslerde münazaralar düzenleyebilirsiniz. Yine online uygulamalar üzerinden de oyun oynayarak öğrenmesini sağlayabilirsiniz.

Öğrenme ortamına oyunla öğrenme dahil edildiğinde ders çalışma süreleri çok daha keyifli hale gelecektir. Ders çalışma alışkanlığı kazanılmasında her yaştan çocuk için oyun etkili bir yöntemdir.

Öğrendiklerimizi Gerçek Hayatta Kullanabildiğimizde Öğrenmek Daha Keyifli Hale Geliyor

Günlük hayat içerisinde kullanılamayan bilgiler yeterli şekilde pekiştirilmediği için çok daha kolay unutulabiliyor. Oysa gün içerisinde kurduğumuz diyaloglarda kullanabildiğimiz, sebep-sonuç ilişkisini kurduğumuz bilgilerin kalıcı olması çok daha mümkün. Çocuklarınızın öğrendiği bilgilerin günlük yaşamdaki karşılıklarını onlara anlatabilir, hangi bilgiyi hangi alanda kullanabileceklerini öğretebilirsiniz. Burada akla ilk gelen şey toplama çıkarma hesabı olmamalıdır. Çocuğunuza problem çözme becerileri kazandırmanız, bir sorunla karşı karşıya kaldığında uygulayabileceği problem çözme stratejilerini öğretmeniz matematiğin günlük hayattaki karşılığını vermeniz anlamına gelecektir.

Örneğin; haftalık harçlığı ile bir haftayı nasıl verimli geçirebileceğini öğretebilirsiniz. Okuldaki öğünleri dışında, kitap almak ya da bir arkadaşına hediye almak için harçlığından her hafta kenara bir miktar para koymak kişiye hem hesaplama yapmayı, olasılıkları değerlendirmeyi öğretecek hem de günlük yaşam becerilerini kazandıracaktır. Bir bitkinin nasıl yetiştiği, yağmurun nasıl yağdığı, bitkilerin ve canlıların evrenimiz için faydalarının ne olduğunu anlatabilirsiniz. Soframıza gelen besinlerin nasıl üretildiği, suyun nasıl idareli kullanılabileceği tüm bu bilgiler çocuğun öğrendiklerini pekiştirebileceği günlük hayatta lazım olacak bilgilerdir. Tarih, sosyoloji konuları kişinin hayat görüşünü, ideolojisini belirlemede etkilidir. Bu derslerde edindiği bilgilerin bugünümüzü nasıl etkilediğini anlatarak bugünün olaylarının geleceğe nasıl yön verebileceğini anlatabilirsiniz. Derslerde öğrendikleri bilgilerin hangi mesleklerde yoğun olarak kullanılacağını anlatabilir, öğrendiklerinin meslekler içerisindeki etkisini görmesini sağlayabilirsiniz.

Çocuklarda Ders Çalışmak: Örnek Bir Rol Model Olun

Çocuklar için ebeveynlerinin çalışma stilleri, zamanı nasıl yönettikleri, problemlerini nasıl çözdükleri model alabilecekleri yaşam becerileridir. Söyledikleriniz, tavsiye ettikleriniz ile yapmakta olduklarınızın örtüşüyor olması oldukça önemlidir. İşlerinizi son dakikaya bırakıyor, zamanı iyi yönetemiyorsanız çocuğunuzun da düzenli ve verimli ders çalışma alışkanlığı edinmesi kolay olmayacaktır. Sorumluluklarınızı yerine getirmek için başkalarının size hatırlatmasına ihtiyaç duyuyorsanız aynı beklentiye girmeleri çocuklarınız için de olasıdır. İyi bir rol model olmak için çocuğunuz birlikte siz de hayatınızı yeniden düzenleyebilirsiniz.

Ders çalışma alışkanlığı edinmek, yaşamın ilk yıllarından itibaren kazandırılması gereken sorumluluk bilinci ile ilişkili olsa da sonradan da edinilebilmektedir. Hedef belirleme, verimli ders çalışma tekniklerini öğrenme, zamanı etkili kullanabilme, planlı olma ve öğrenme stiline uygun çalışma bu süreçte oldukça yardımcı olabilmektedir. Yine de verimli ders çalışamıyor ve ders çalışma alışkanlığı kazanamıyorsanız profesyonel danışmanlık alarak kariyeriniz için şimdiden kalıcı yatırımlar yapabilirsiniz.

Read More

Her bireyin hayata geldiği dönem itibariyle karşılaştığı yaşam koşulları birbirinden farklıdır. Yaşanılan zaman aralığında gerçekleşen teknolojik, ekonomik ve çevresel koşullardaki değişiklikler bireylerin kişiliklerinde ve kariyer hedeflerinde değişikliklere neden olur. Kuşaklar ise yaşanılan bu dönemsel farkları sınıflandırabilmek için tanımlanmıştır. Çağımızın kariyer hayatına atılma evresindeki en genç kuşağı ise Z kuşağıdır.

Z kuşağı bireyleri yaşları itibariyle iş hayatında henüz aktif rol almasa da kariyer hayatlarını şekillendirmek üzere hazırlık aşamasındadırlar. Bir kısmı ise staj ya da erken dönem iş tecrübeleri ile iş yaşamında yeni yeni varlık göstermeye başlamıştır. Teknolojinin içerisine doğan ve teknoloji ile beraber gelişip büyüyen bu kuşak diğer kuşaklardan teknolojinin hatırı sayılır etkisi ile oldukça farklılaşmaktadır. Bu nedenle bu kuşağın kariyer beklentilerini ele alırken diğer kuşaklardan bağımsız düşünmek gerekmektedir.

Yetiştirilme Şekilleri Kariyer Beklentilerini Etkiliyor: Hiyerarşi İstemiyorlar!

Günümüz gençleri daha bilinçli ebeveyn tutumlarıyla yetişmektedir. Eğitim düzeyi yüksek aileler ve planlı gebeliklerle bu çocuklar eski kuşaklara göre ebeveyn sevgilisini daha çok almaktadır. Z kuşağını yetiştiren ailelerin bilinçli doğum kontrol yöntemleri kullanması, kadınların iş hayatındaki artan rolü ve ekonomik faktörlerin etkisi ile çok çocuklu ailelerin sayısı azalmıştır. Z kuşağı çoğunlukla tek çocuk ya da bir, iki kardeşli çocuklardan oluşmaktadır. Ailenin koşulsuz sevgisini almaları ve benmerkezli yetişmeleri nedeniyle Z kuşağının bireyleri iş hayatında hiyerarşiden ve ast üst ilişkisinden hoşlanmamaktadır.

Onlar için fikirleri son derece önemlidir ve fikirlerini sunduklarında bu önemin kendisine hissettirilmesini isterler.  Grup çalışmalarına uyum sağlarlar, ekip olarak hareket etmekten hoşlanırlar ancak grup içerisindeki rollerinin önemini hissetmeleri ve geri planda bırakılmamaları gerekir. Kendi işinin karar ve onay mekanizması olmak isterler. Taktir edilme ihtiyaçları yüksektir, olumsuz geribildirim onlar için itekleyici güç olsa da sürekli hale gelen olumsuz geribildirim karşısında performans göstermeyi bırakır ve çalışan bağlılığını kaybederler.

Z Kuşağı Kariyer Hayatında Otoritelerle Değil Mentor İle Çalışmak İstiyor

Z kuşağı bireylerinin kariyer beklentilerini etkileyen bir diğer faktör ise otorite kavramıdır. Bu bireyler otorite karşısından kendi otoritelerinin de kabul edilmesini isterler. Otorite yerine geçen patron, müdür, işveren rolündeki kişinin kendisini birey olarak tanımasını ve o şekilde yaklaşım sağlamasını beklemektedir. Z kuşağının bu beklentisi Y kuşağında da görülmektedir. Ancak Z kuşağının kariyer hayatından otorite figürüne yönelik bu beklentisi Y kuşağı bireylerine oranla çok daha nettir.

Yöneticilerin Z kuşağı çalışanlarından verim alabilmesi için iş süreçleriyle ilgili fikirlerinin duyulduğunu ve önemsendiğini hissedebilecekleri ortamlar yaratılması gerekmektedir. Z kuşağı geribildirim almayı sever, geribildirimleri gelişimleri için gerekli görürler. Ancak almayı sevdikleri kadar geribildirim vermekten de memnun olurlar. Yöneticiler ve Z kuşağı ile ekip arkadaşı olacak diğer kuşaklardan bireyler Z kuşağının vereceği geribildirimlere de hazır olmalıdırlar. Z kuşağı için ifade özgürlüğünü hissedebilecekleri çalışma alanları işlerine olan bağlılık ve sadakatlerini artırmaktadır.

Z kuşağı için kendisine sürekli direktifler veren bir yönetici ya da neyi yapıp yapmaması gerektiğini söyleyen iş arkadaşları birlikte çalışmaya uygun roller değildir. Bunun yerine, kendisiyle sohbet eden ve aynı zamanda da tecrübelerini paylaşarak onu geliştiren yönetici ve arkadaşlar tercih sebebidir. Bu gençlere yöneticilik yapacak kişiler otoriter olmak yerine mentorluk becerileri gelişmiş kişiler olmalıdır. Ayrıca işveren ve yöneticilerin tüm şirket politikalarında şeffaf ve açık olması Z kuşağı tarafından beklenmektedir. Çalışan bağlılığı ve sadakatinin devamlılığı için işverenin prim, terfi, zam gibi hassas konularda çalışanlarına karşı açık olması bu kişilerce beklenmektedir.

Maddi Kazanç, Ödül ve Rahatlık Kariyer Hayatlarında Öncelikli Role Sahip

Günümüz Z kuşağı bireyleri, tüketimin fazla olduğu bir topluluğun içerisinde büyümektedir. Eski kuşaklardaki aza kanaat etme, elindekinin değerini bilme, bozulanı onarıp kullanmaya devam etme bu dönem için geçerli değildir. Onlar için bir ürünün işlevselliği kadar, tasarımı, kalitesi ve popülerliği de önemlidir. Bu nedenle de bu kuşak tüketim ihtiyaçlarına hitap edecek gelirlerle çalışmak istemektedir. Maddi kazanç onlar için oldukça önemlidir.

İş hayatında Z kuşağının uzun soluklu kalabilmesi için iş birliği içerisinde olduğu kurumun maddi ve manevi beklentileriyle uyumlu olması gerekmektedir. Zam oranlarının düşük olması, terfi imkanının uzun vadeli ya da mümkün olmaması iş arayışına başlamaları için oldukça yeterli sebeplerdir. Yıllık performanslarının düzenli olarak ödüllendirilmesini ve ortalamanın üzerinde bir maaş artışını isterler. İşveren özel sağlık güvencesi, yemek, servis haklarının yanı sıra kişinin çalışma hayatından keyif almasını sağlayacak başka hakları da çalışana sunuyor olmalıdır.

Rahat izin alabilme, önemli günlerde hediye ve tebrikler, şirket içi motivasyon etkinlikleri ve kutlamalar yine çalışan bağlılığı için şirketlerinden bekledikleri koşullardır. Şık giyinmeye, bakımlı ve özenli olmaya önem verseler de kılık kıyafetlerinde takım elbise ile sınırlandırılmak istemezler. Rahat ve şık giyimin kabul edildiği bir şirkette kariyer yapmak isteyebilirler.

Esnek Çalışma Saatleri Kariyer Beklentileri Arasında

Bu kuşak çalışmak için yaşayanların değil yaşamak için çalışanların oluşturduğu bir kuşaktır. Dolayısıyla onlar için önemli olan hayatı yaşamak, anın tadını çıkarmak ve keyif almaktır. Sabit mesai saatlerinde uzun saatler boyunca çalışmak onlara göre değildir. Eğlenmek için haftalık tatillerin gelmesini beklemek ya da yılda sadece iki haftalık izne tabi olmak onlar için hayal ettikleri kariyer koşulları değil. Bu nedenle esnek çalışma saatlerine geçen şirketleri tercih etmeleri olasıdır. Şirket dışında da sürdürebilecekleri, mobil olacakları işler bu gençler için daha uygun olacaktır. Z kuşağı için hakim düşünce “işimi onlar versin ama çalışma saatimi ben belirleyeyim.”, “işimi zamanında yetiştirdikten sonra onların kurallarına bağlı kalmak zorunda değilim.” olacaktır.

Fiziki Koşullar ve Gelişim Fırsatları

İşlerinin tek düze olması Z kuşağı bireylerinin iş yaşamında çabuk sıkılabileceklerini ve işten kolay vazgeçebileceklerini düşündürmektedir. Bunun önüne geçebilmek için iş yerinin fiziki koşullarının değiştirilmesi ve çalışanın da gelişim fırsatlarının desteklenmesi gerekmektedir. Fiziki koşullar düşünüldüğünde molaların verimli değerlendirilebileceği ferah alanlar olması gerekir. Mola alanlarının çalışanların hem eğleneceği hem de sosyalleşebileceği alanlar olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Pek çok işverenin en büyük hatası, teknoloji çağında hala eski bilgisayar ve ofis malzemelerini kullanıyor olmasıdır. Bu da mevcut işlerin aksamasına ve zamanın verimsiz kullanılmasına neden olmaktadır. Bir Z kuşağı üyesinden verimlilik almak istiyorsanız yapmanız gereken son teknoloji ürünleri iş yerinizde tercih etmenizdir.

Z kuşağının özgüveni yüksek ve kariyer odaklı bir nesil olduğunu eğitim hayatlarından görebilmekteyiz. Yenilikçi, yaratıcı, çok yönlü ve girişken olan bu kuşağın bireylerinin iş hayatlarında beklentilerini bulmaları şartıyla çok başarılı olabilecekleri öngörülmektedir. Yenilenmeyi ve gelişmeyi seven bu bireylerin iş hayatında da bu ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. İş alanlarıyla ilgili eğitimler almalarına fırsat verilmesi, mesleki gelişim, kişisel gelişim eğitimleri ile desteklenmeleri çalışan bağlılığını artıracaktır. Çalışana gün içerisinde bir kafede çay & kahve eşliğinde çalışma imkanının sunulması da Z kuşağının talep ettiği esnekliklerdendir.

Genç Yöneticiler Olmak Ya da İş Kurmak

Z kuşağının kariyer hedefleri dinlendiğinde pek çoğunun kariyer hayatından beklentisi hızla yükselmek, enerjilerinin yüksek olduğu gençlik yıllarında yönetici mertebelerine erişebilmek. Eğer maddi imkanları varsa pek çoğunun hayali kendi işini kurmak ve işinin patronu olabilmek. Onların yenilikçi yapısı, yüksek enerjisi, risk alabilme kabiliyeti ve her ne iş yaparlarsa yapsınlar sosyal medyayı kullanarak reklam yapabilme becerileri var. Her olasılığı fırsata çevirebiliyor ve her fırsatı para getirecek bir iş olarak dönüştürebiliyorlar. Özgüvenleri yüksek, iletişimleri başarılı ve kendilerinden oldukça eminler. Uygun fırsatları yakaladıkları sürece çalıştıkları alanda yukarılara tırmanacak ya da kendi işlerini kurmaktan geri durmayacaklardır.

Sosyal Medyada Olumlu İzlenimi Olan Şirketlerde Kariyer Yapmak İstiyorlar

Z kuşağı gençleri bir işe başvuracakları zaman, o işe kabul edilmişçesine detaylı araştırmaya girerler. Şirketi ilk önce sosyal medya hesaplarında aratırlar. Çalışan değerlendirmelerine, yorumlara bakarlar. Şirketin alanıyla ilgili ne tarz çalışmalar yaptığına, öncülük ettiği projelere bakarlar. Şirketin fiziki konumu, dış görünüşü ve fiziki özellikleri de onlar için belirleyici değere sahiptir. Şirketi Instagram, Youtube, Facebook, Twitter, LinkedIn gibi sosyal medya platformlarından araştırır, yakından takip eder ve işletmenin faaliyetlerini öğrenmeye çalışırlar. Sosyal medyadan bilgi edinemedikleri bir şirket onlar için çağın gerisinde kalmış ve popülerliği olmayan bir şirkettir. Böyle bir şirket ilgilerini çekmez ve bu yapıya dahil olmak istemezler.

Şirket sahiplerinin Z kuşağı tarafından tercih edilebilir olması için mutlaka sosyal medyaya giriş yapmaları ve kendilerini bu alanda da göstermeleri gerekir. Ayrıca şirketlerin internet sayfalarının da aktif ve ulaşılabilir olması gerekmektedir.

Z Kuşağı İle Çalışacak Olmanın Faydaları

Z kuşağının en belirgin özelliği iyi eğitimli olmaları ve rekabet ortamında varlık sürdürebilmek için kendilerini sürekli geliştirmeye çalışmalarıdır. Ekibinize Z kuşağından bireyler kattığınızda güncel gelişmeleri yakından takip edebilir, eski bilgilerinizi yenileriyle tazeleyebilirsiniz. Ayrıca Z kuşağı bireylerinin iş yaşamındaki varlığının artmasıyla teknolojinin iş yerlerinde kullanım oranı çok daha fazla olacaktır. Teknoloji ile el ele büyüyen bu kuşak için tüm ekipmanların dijitalleştirilmesi ihtiyacını doğuracaktır. Bu sayede manuel yapılan işler azalacak zaman tasarrufu sağlanacaktır. Pek çok iş otomatize edilecek, robotik sistemlerin kullanımı çok daha yaygın hale gelecektir. Daha çok dijital ekran kullanılacak ve yazılı basımın olduğu içerikler azalacaktır.  Bu da beraberinde kâğıt israfının azalmasını sağlayacaktır.

Z kuşağının sabit mesai ile çalışmaktan hoşnut olmaması İnsan kaynakları birimlerinin esnek çalışma saatlerini çalışma yönetmeliklerine ekletmelerini bir süre sonra zorunlu hale getirecektir. Zaman ve mekana bağlı olmaksızın esnek çalışabilmek çoğu şirketin gündeminde olacak. Bu sayede hem çalışanlar memnun olacak hem de şirketlerin her saat aralığında performans alabilecekleri çalışma düzenleri olabilecektir.

Z kuşağının şirketlere getireceği yeni fikirler, yaratıcılıkları ve diğer kuşaklara göre gözle görünür enerjileri şirketlerin başarısını artıracaktır. Ayrıca risk alma cesaretleri, sonuç odaklı olmaları, enerjileri ve yükselme hedefleri ile bu çağın gençlerinden oldukça başarılı liderler çıkacak. Z kuşağını kadrosuna alan şirketler dijital platformda daha ön planda yer alacak, sosyal medya kullanımları ve internet ortamındaki tanıtım çalışmaları ile kendilerini daha iyi ifade edebilecektir.

Z Kuşağı İle Çalışmak İstiyorsanız Kurum Kültürünüzü Gözden Geçirmelisiniz

Bu kuşak yenilikçi olmayan, kendini geliştirmeyen, fikirlere açık olmayan, katı kuralların olduğu ve eski sistemlerin işletildiği bir iş ortamından kolayca kopabilir. Yan hakları olmayan, kişisel alana ve özel yaşama saygı duymayan çalışma koşullarına tahammül edemez. Gelişimini desteklemeyen ve yükselme fırsatı sunmayan şirketlerde performans sergilemek istemez. Günümüz gençlerinin kariyer belirleme sürecinde sizlerle ilerlemesini istiyor, onları kurumunuzu ileriye taşıyacak beyinler olarak düşünüyorsanız kurum kültürünüzü ve çalışma koşullarınızı gözden geçirmelisiniz.

Read More

Geleceğine yön vermek üzere olan bir gencin meslek ve kariyer seçimi konusunda vereceği karar hem kendisi hem ailesi için oldukça önemli. Kimi ailelerde bu seçimin önemi o kadar büyüktür ki yoğun strese ve hatta aile içi çatışmalara neden olabilir.

Aileler bu önemli kararda kendi tecrübelerinden yola çıkarak çocuklarının hata yapmasının önüne geçmek isterler. Mesleklerin getireceği potansiyel yaşam koşullarını düşünerek çocuklarını kendi uygun gördükleri mesleğe yönlendirmeye çalışabilirler. Ya da çocuğun potansiyeliyle uyuşmayan, gerçek dışı beklentiler içerisine girebilirler. Peki meslek ve kariyer seçimi neden bu kadar önemli ve ailelerin bu seçim sürecinde rolü ne olmalı?

Meslek ve Kariyer Seçimi İçin Karakter, İlgi ve Yetenekler Belirleyici Role Sahip

İlk çocukluk yıllarından itibaren bireylerin karakteristik özellikleri, ilgi alanları, yetenek ve becerileri kendini göstermeye başlıyor. Okul eğitiminin başlaması ile beraber çocukların öğrenme stilleri ve kapasiteleri daha net şekilde görülebilir hale geliyor. Karakter, ilgi, bilgi, yetenek ve beklentiler meslek ve kariyer seçiminde belirleyici role sahip olsa da ülkemiz eğitim sistemi içerisinde bir mesleğe yönelmek lise yıllarına kadar erteleniyor.

Çocuklar lise eğitiminin 2. yılında alan seçimine yönlendiriliyor ve bu noktada mesleki yönelimlerini belirleyecek bir seçim yapıyorlar. Sonrasında seçtikleri alanın ağırlıkta olduğu dersleri alıyor ve bu dersler üzerinden üniversite sınavına hazırlanıyorlar. Aslında ailelerin meslek ve kariyer seçimi noktasındaki zorlayıcı yönlendirmeleri de burada hissedilir hale geliyor. Çocukların doğru seçim yapabilmesi için ailelerin burada objektif olabilmesi ve kendi beklentilerini bir kenara koyup gerçeğe odaklanmaları gerekiyor. Seçim yaparken çocuğun potansiyeli, ilgi alanları, öğrenmeye yatkınlığı, bilgisi ve meslek yaşamından beklentileri ön planda olmalı.

Meslek ve Kariyer Seçimi Yaparken “Çocuğum Ne İstiyor?” Sorusu Mutlaka Sorulmalı!

Meslek seçimi yaparken ailenin önem vermesi ve değerlendirmesi gereken “çocuğum ne istiyor?” sorusunun cevabı olmalıdır. Çocuklarına aileler bu soruyu mutlaka sormalı, çocuğun bir hedefi varsa bu hedefin ne kadar doğru ve çocuğa uygun bir hedef olduğu değerlendirilmelidir. Aileler bu süreçte zorlanabilirler, meslek seçimiyle ilgili güncel ve yeterli bilgiye sahip olmayabilirler. Endişeye kapılmamalı ve seçim sürecinde alınabilecek profesyonel destekler araştırılmalıdır. Meslek ve kariyer seçiminde iyi bir rehberlik hizmeti almayan ve kariyer danışmanlığından faydalandırılmayan çocuklar potansiyelleriyle örtüşmeyen, mutsuz ve büyük olasılıkla başarısız olacakları alanlara yönlendirilebilmektedir.

Doğru bir meslek ve kariyer seçimi yaptırabilmek için önce bireye mesleki ilgi ve yetenek testi uygulanmalıdır. Klinik değerlendirme, öğretmen görüşü ve çocuğun hedefiyle ilgili motivasyonu da seçim sürecinde göz önünde bulundurulmalıdır. Ailelerin kendi beklentileri, istekleri ve keşkeleri ile yaptığı yönlendirmeler; çocuklar için mutsuz, başarısız ve başka keşkeler ile dolu bir hayatın kapısı olabilir.

Meslek ve Kariyer Seçimi Yaparken Önyargılarınızın Belirleyici Olmasına İzin Vermeyin

Aileler çocuklarının meslek ve kariyer seçimi sürecinde günümüz eğitim sistemini ve hayat koşullarını göz ardı ederek geçmiş tecrübe ve önyargıları ile hareket edebilmektedir. Oysa ailelerin eğitim aldıkları dönemde revaçta olan bölümler ve meslekler şu an aynı popülerlikte olmayabilir. Hatta o dönem herkesin hayali olan bir meslek günümüzde tamamen yok olmuş bile olabilir.

Bir diğer önyargılı düşünce ise lisede yapılan alan seçimlerinde alanları iyi ya da kötü olarak ayrıştırmaktır. Aileler çoğunlukla bu hataya düşer, çocuklarını popüler ve zorluk derecesi yüksek olan bölümlere göndermek ister. Geri kalan bölümlerin başarısız olduğunu düşünürler. “Sayısal okusun, sayısalda seçilebilecek çok meslek var”, “Sayısal okusun, sayısalı yapan zaten hepsini yapar” gibi yanlış bilgi ve kanılarla çocuklara hatalı yönlendirme yapabilirler.

Bu hem çocuğun doğru karar verebilmesini engeller hem de kötü olarak nitelenen bölümleri seçen öğrenciler için motivasyon kırıcı etkisi olabilir. İyi ya da kötü alan gibi bir ayrım olmamalıdır. Her alan çok değerli, her alanın yetiştirdiği meslekler var ve bu mesleklerin varlığı sayesinde hayatlarımızı kaliteli şekilde sürdürüyoruz. Aksi halde herkesin en popüler alan hangisi ise onu seçmesi ve en iyi meslekler hangisi ise onu yapması gerekir.

Aileler, Çocukları Meslek ve Kariyer Seçimi Yaparken Çok Yönlü Değerlendirme Yapabilmelidir

Unutulmamalıdır ki çoğunluğa hitap eden bizim ilgi ve becerilerimizle uyumlu olmayabilir. Doğru kariyeri seçmek herkesin seçtiğini değil kişinin kendisine en uygun olanı seçmesidir. Günümüz koşullarında meslek ve kariyer seçimi yaparken ailelerin göz önünde bulundurması gereken kriterler şu şekilde olmalıdır;

  • Öğrencinin okul başarısı,
  • İlgi alanları ve yetenekleri,
  • Karakteristik özellikleri, güçlü ve zayıf yanları,
  • Öğrenme stili ve potansiyeli,
  • Çalışma koşullarından beklentileri,
  • Gelişim alanları,
  • Ailenin ekonomik koşulları (konaklama, ulaşım, yemek ve eğitim giderleri için),
  • Seçilebilecek mesleklerin geleceği,
  • Mezuniyet sonrası istihdam olanakları.

Doğru Yönlendirme Yapabilmek İçin Bilgi Toplamak Oldukça Faydalı

Ülkemizde son yıllarda üst üste eğitim ve sınav sistemlerinde değişiklikler yaşandı. Üstelik 2020 yılında hayatımıza giren pandemi koşullarıyla eğitim sistemimiz farklı bir boyuta da geçmek durumunda kaldı. Aileler çocuklarından yüksek beklenti içerisindeler ama talep ederken günümüz koşullarını da göz önünde bulundurmalılar. Ayrıca ailelerin doğru yönlendirme yapabilmesi için değişen eğitim ve sınav sistemini öğrenmesi, avantaj ve dezavantajlarını tespit edebilmesi gerekir.

Aileler doğru lise seçimi yapabilmek için tercih öncesi lise türlerini araştırmalı, liseleri yerinde görmeli ve fiziki koşulları, eğitim sistemi ve müfredatı hakkında bilgi edinmelidir. Yine Lisede yapılacak alan seçimi öncesinde aileler mutlaka sayısal, eşit ağırlık, sözel ve yabancı dil alanları ile ilgili araştırma yapmalı, profesyonel danışmanlık almayı ihmal etmemelidir. Alan seçiminde çocuğun ilgileri, karakteristik özellikleri, yetenekleri ve bilgi düzeyi belirleyici rolde olmalıdır. Aileler meslek ve kariyer seçimi sürecinde çocuklarına yeterli desteği veremiyorsa mutlaka okul rehberlik biriminden ya da kariyer danışmanlık firmalarından destek almalıdır.

Yurt Dışı Eğitim Fırsatları ve Geleceğin Meslekleri Öğrenilmeli

Başarılı bir kariyer inşa edebilmek için yurtiçi eğitimin yanı sıra yurtdışı eğitim de günümüzde son derece önemli bir aşamaya gelmiştir. Yine öğrencilerin ikinci hatta üçüncü dili biliyor olması kariyer gelişiminde hızla ilerlemeleri için önemli bir etkendir. Ailelerin yurtdışı eğitim koşulları, çocuklarının kariyerine yapacağı katkı ve maddi boyutu noktasında da araştırma yapmalıdır.

Bugün ailelerin adını dahi bilmediği meslekler gelecek on yıllar içerisinde popüler hale gelecek ve çok kazandıran meslekler olacaktır. Ailelerin meslek ve kariyer seçimi yaparken geleceğin yükselen meslekleri hakkında da bilgi edinmesi gerekir. Çocuklarının seçmek istediği mesleklerle ilgili ailenin yeterli bilgisi yoksa çocuğun talebi reddedilmeden önce ailenin bu mesleğin geleceğini araştırması önerilmektedir.

Stratejik Yetenek Yönetimi ve Kariyer Danışmanlığı İle Çocuklarınızın Geleceğine Yatırım Yapın

Çocuklarınızın kariyerlerinde başarılı ve mutlu olmaları, kendi ayakları üzerinde durabilir hale gelmeleri biliyoruz ki sizin için paha biçilemez öneme sahip. Bu süreçte hem sağlıklı ve doğru rehberlik yapabilmek hem de ilişkilerinizi yıpratmadan ilerleyebilmek istiyorsunuz. Kimi aileler bunu başarabilse de pek çok aile için bu koşulların hepsini birden elde edebilmek kolay değil. Oldukça fazla bilgi edinmek, riskleri hesaplayabilmek, çocuğun akademik başarısına ve sistemin kendisine yönelik detaylara hakim olabilmek gerekiyor. Bu da fazlaca zaman, sabır ve emek gerektiriyor. Çocuklarımız bu özveriye fazlasıyla değecek olsa da bazen bizim koşullarımız bu beklentiyi karşılamaya yetmiyor.

Böyle bir durumda hem gönül rahatlığı ile hareket edebilmeniz hem de çocuğunuzun doğru meslek ve kariyer seçimi yapabilmesi için stratejik yetenek yönetimi ve kariyer danışmanlığı almayı değerlendirebilirsiniz. Aba psikoloji ailesi olarak uzman kadromuz ile sizlere bu önemli süreçte eşlik etmemizi isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More