Yeni nesil çocukların en büyük problemi internet ve sosyal medya… Sanal kişiliklere dönüşmesinin ve hayattan kopuk büyümesinin en büyük sebebi olan sosyal medya ve internet bağımlılığının önüne geçmek için uzmanlar ebeveynleriyle ve sosyal aktivitelerde daha fazla zaman geçirmesini öneriyor. Çocuklarda sosyal medya bağımlılığının önüne nasıl geçilebilir?
Özellikle gelişim sürecinde olan çocukların sosyal gelişim sürecini en kötü etkileyen etkenlerden biri de aşırı sosyal medya ve internet kullanımı. Artık bağımlılık noktasına gelen dijital dünya uzmanları ve araştırmacıları özellikle çocukları gündelik hayattan kopartıp, sanal kimliklerle var olduğunu düşünmeye itiyor. Bu zamanda büyüyen çocuklar, yaşanan somut dünyada sosyal ilişkiler kurmak yerine, sosyal medya aracılığıyla tanıştığı insanlarla dijital insanlarla arkadaşlık kurarak gerçek sosyal ilişkilerini geliştirememektedir.
Başlıca hepimizin elinde bulunan akıllı telefonların, tabletlerin ve bilgisayarların günlük hayatımızda ettiği yer büyüdükçe, interneti her yaştan kitleler kullanmaya başladı. Yetişkinler için de aşırı sosyal medya kullanımı gerçek ilişkilerden uzak, dijital kimliklere bürünmeye neden oluyor. Sosyal medya bağımlılığının artık çocuklarla beraber yetişkinlerde de görüldüğünü gözlenmektedir. Bu konuda ebeveynlerin daha bilinçli olarak kurallar koymak yerine iletişimi güçlendirmesi gerekmektedir.

İnternet ve Sosyal Medyanın Çocuklara Bir Faydası Var Mı?

  • İnterneti aktif ve yararlı bir şekilde kullanan çocuk kendini daha ayrıntılı tanıma ve kendini geliştirmeyi öğrenir.
  • Bir sosyal ve dijital kimliğinin olması sosyal öz güvenini arttırmayı sağlayabilir.
  • Sosyal çevresi ile geçirdiği sürekli iletişim hali gerçek hayatta da aidiyet hislerini geliştirmeyi sağlar.
  • Kullandığı internet sayesinde okulda öğrendiği bilgiyi pekiştirebilir ve üzerinde araştırma yapabilir.
  • Bir ideoloji ve dünya görüşüne sahip olabilir.

İnternet ve Sosyal Medyanın Çocuklara Olası Zararları Nedir?

  • Küçük yaştaki kullanıcıların kaldıramayacağı kadar sert eleştirilere maruz kalabilir.
  • Siber zorbalığa maruz kalabilir.
  • Art niyetleri kişilerin sözlü saldırısına uğrayabilir.
  • Sözlü tacizlere neden olan platformlarda zaman geçirebilir.
  • Yaşına uygun olmayan cinsel içeriklerle karşılaşabilir ve bu durum gelişme döneminde olan çocuğun psikolojik gelişimini aynı zamanda cinsel kimliğini zedeleyebilir.
  • Yaşına uygun olmayan ve kendine zarar verecek reklamlara denk gelebilir.
  • Sosyal medya hesaplarını ele geçirebilir ve kişisel bilgilerini deşifre edebilir.
  • Gereğinden fazla güvendiği kişilere paylaşmaması gereken bilgileri paylaşabilir.
  • Uzun zaman sosyal medya ve internet kullanımı çocukların sosyal aktiviteler için geçireceği zamanı aldığından obezite gibi hareketsiz kaldığı süreç içerisinde yakalanabileceği hastalıklara yakalanmasına neden olabilir.

Çocuğunuz gereğinden fazla internet ve sosyal medyada zaman geçiriyorsa ne yapmalısınız?

  • Eğer çocuğunuz 10 yaşın altında ise sizin denetimiz olmadan internet kullanamalı.
  • Kullandığı sosyal medya hesaplarına sizin de erişimiz olsun ve sık sık kontrol edin.
  • Çocuğunuzun sosyal medya hesaplarının gizlilik ayarlarını siz düzenleyin. Kimlerin arkadaşlık istediğini göndereceğinden tutun profil fotoğrafının görülmesine kadar sizin denetiminizde olsun.
  • Kişisel iletişim bilgilerini paylaşmayacağına dair gerekli uyarıları sık sık yapın.
  • Çocuğunuzun kullandığı bilgisayar ve tablet gibi araçların anti virüs programı olduğundan emin olun ve kontrol edin.
  • Tanımadığı birinden veya kötü niyetli birinden mesaj alırsa size söylemesi konusunda gerekli eğitimi verin.
  • Tanımadığı kimseyi arkadaş listesine eklememesini söyleyin.
  • Sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarında konum ve ayrıntılı bilgi paylaşmaması gerektiği konusunda uyarılarınızı yapın.
  • Çocuğunuza bir yasak olarak değil, internetin başında geçirdiği fazla zamanın onun faydasına değil zararına olacağını söyleyin. Ödevlerini yapmasını araştırma yapmasını sağlayın ve geri kalan zamanda ise sosyal aktiviteler yapmasını, geçek hayatta sosyalleşmesini sağlayın.
Read More

Pedagoji Derneği, çocuk sahibi olmak isteyen ebeveynlerin ve kendini kültürel anlamda geliştirmek isteyen ebeveynler için belirli periyotlarda bildiriler ve makaleler yayınlamaktadır. ‘’Aynı zamanda doğru yapıldığını düşündüğümüz işleri de duyurmayı bir görev biliyoruz ‘’ diyen Pedagoji Derneği sosyal medya hesaplarından yayın ve basım organlarından, internet sitelerinden ve dergiler aracılığıyla ebeveynlere seslendiler. Bu yazılarda doğru çocuk yetiştirmek için birden fazla kitap, zeka geliştiren veya motor becerilerini geliştiren oyunlar, ebeveynlerin çocuklarıyla kaliteli zaman geçirebileceği mekanlar ve zaman geçirebileceği internet siteleri sunuldu. Uzun süredir ebeveynlerin, çocuk eğitimine ait meslekleri olan insanların ve eğitimcilerin izlemesi gereken ve çocuklara daha kaliteli yaklaşabilmesi için kendine ders çıkarabilecekleri filmleri araştırıyorlardı. Aşağıda okuyacağınız filmler ebeveynlerin izlemesi gereken ve birçok eğitici ders çıkarabilecekleri filmlerdir. Asıl amaçları anne babalara veya anne baba olmaya hazırlanan bireylere, eğitimcilere ve çocukları yetiştirecek mesleklere sahip olan bireylere farkındalık sağlamaktı. Hayata bakış açılarına bir etki etmek üzere toparlanmış olan bu listeyi sizler için tekrar toparladık.

Bu filmler genel olarak çocukların hayata olan bakış açılarını anlatan filmlerdir. Yetişkinlerin geçen zaman içerisinde çocuklar için kuracağı empati duygusunu tekrar hatırlatmak içindir. Bazı filmlerin içeriği tamamen anne baba ve çocuk ilişkisini olumlu ya da olumsuz eleştirirken bazı filmler çocuk gözüyle dünyayı görmeye yardımcı olacağı söyleniyor.  Bazı filmler günümüz eğitim sistemini eleştirirken bazı filmler bazı filmler günümüz eğitim sisteminde çocuklarımızın nasıl eğitimine destek olabileceğimizi anlatıyor. Sadece eğitim sistemi değil günümüz yaşam koşullarında çocukların ne kadar iletişime ihtiyaç duyduğunu hatırlatmakta. Bazı filmlerde ise çocukların tarih boyunca küçümsenmeyecek derecede önemli işler çıkarttığını hatırlatarak çocuklarımıza gerekli önemin verilmesini vurguluyor.

Filmlere geçmeden önce hatırlatmamız gereken birkaç şey bulunmakta.

  • Bu filmler anne ve babaların, anne baba adaylarının veya eğitimcilerin izlemesi gereken filmlerdir. Çocuklarla beraber izlenilecek filmler değildir. Yanınızda çocuğunuz yokken izlenilmesi gerektiğini hatırlatmak isteriz.
  • Bu filmler içeriğinden ders çıkarılması ve çocuklara olan yaklaşımınıza göstermeniz gereken özeni hatırlatmak içindir. Filmlerin bazıları yabancı yapım olduğu için kendi kültürümüze ait olgular bulmakta zorlanabiliriz. Asıl amaç altında yatan alt metini ve verilmek istenen mesajı kavrayabilmektir. Tavsiye edilen filmlerdeki bütün olay örgüsünün onaylanması değil çıkarılması gereken dersleri anlamaya özen göstermenizi öneriyoruz.
  • Biz sizlere Pedagoji Derneği’nin önerdiği bazı filmleri sunmaktayız. Sizin film zevkinize ve yaşadığınız hayat doğrultusunda daha kaliteli veya çıkaracağınız dersleri daha farklı bir dille anlatan filmleri izlemiş olmanız elbette ki mümkündür. Çocukların bakış açısına ve dünyasına hitap eden farklı filmleri de izlemiş olmanızı önerir sadece bu listeye bağlı kalmamanızı tavsiye ederiz.
  1. 120(2008-Türkiye)
  2. 3 Aptal(3 Idiots)(2009-Hindistan)
  3. Arada Kalan(WhatMaisieKnew)(2012-ABD)
  4. Ayla (2017-Türkiye)
  5. Babam ve Oğlum(2005-Türkiye)
  6. Baran(Baran)(2001-İran)
  7. Beyaz Balon(BadkonakeSefad)(1995-İran)
  8. Benim Adım Sam(I am Sam)(2001-ABD)
  9. Büyük Balık(BigFish)(2003-ABD)
  10. Cennetin Rengi(Rang-e Khoda)(1999-İran)
  11. Cennetin Çocukları(Bacheha-Ye Aseman)(1997-İran)
  12. Charlie’nin Çikolata Fabrikası(Charlie andtheChocolateFactory)(2005-ABD)
  13. Cinderella Man(Cinderella Man) (2005-ABD)
  14. Dedemin İnsanları(2011-Türkiye)
  15. Glibert’ın Hayalleri(WhatsEatingGilbertGrape)(1993-ABD)
  16. Hadi be Oğlum (2018-Türkiye)
  17. Hayat Güzeldir(La Vita è Bella) (1997-İtalya)
  18. Her Çocuk Özeldir(TaareZameen Par) (2007-Hindistan)
  19. Kız Kardeşim Mommo(2009-Türkiye)
  20. Kız Kardeşimin Hikayesi(My SistersKeeper) (2009-ABD)
  21. Konuş Benimle(Speak) (2004-ABD)
  22. Koro(LesChoristes) (2004-Fransa)
  23. KramerKramere Karşı(Kramer vs. Kramer) (1979-ABD)
  24. Lorenzo’nun Yağı(Lorenzo’sOil) (1992-ABD)
  25. Ölü Ozanlar Derneği(DeadPoestsSociety) (1989-ABD)
  26. Serçelerin Şarkısı(AvazeGonjeshk-ha)(2008-İran)
  27. Siyah(Black)(2005-Hindistan)
  28. Terabithia Köprüsü(Bridge toTerabithia) (2007-ABD)
  29. Umudunu Kaybetme(ThePursuit of Happyness) (2006-ABD)
  30. Uzun Hikâye(2012-Türkiye)

 

 

Read More

Çağımızın getirdiği şartlar doğrultusunda akıllı telefon kullanımı insanların hayatında gereksinim haline gelmeye başlamıştır. Özellikle çocuklar için büyük riskler barındıran akıllı telefonları kullanım yaşı aileler için her zaman kafalarda bir soru işareti bırakmaktadır. Her ne kadar çağımızın ünlü düşünürleri ve teknoloji dünyasının devleri tarafından erken yaşta kullanımı önerilmese de (Örneğin, Bill Gates akıllı telefon kullanımının 14 yaşından önce olmaması gerektiğini savunmaktadır.) konuyla ilgili bilinen ve savunulabilecek kesin bir kullanım yaşı yoktur.

Gelişim uzmanları ve psikologlar teknolojik cihazların zekada, gelişimde ve özellikle sosyallikte sorunlar çıkardığını düşündüğü için, özellikle 6 yaş ve altı için direkt akıllı telefona maruz bırakılmamalarını önermektedir.  Maruz bırakılması durumunda da günde bir saatle sınırlandırılması ve eğitici programlar dahilinde kullanılması gerektiği savunulmaktadır.

Asıl üzerinde durulması gereken konu yaş değil telefonun “hangi şartlar altında” kullanıldığıdır.

Anne babalar çocuklarına ulaşmak ve çocukların çeşitli ihtiyaçlarında yardımcı olmak için çocuklarının telefon sahibi olmalarına ihtiyaç duyabilirler.  Akıllı telefon kullanmakla ilgili yapılan varsayımlar doğrultusunda insanlar özellikle çocuklar için akıllı telefonların zararlı olduğunu düşünmektedir. Fakat, aslında burada önemli olan telefonun nasıl ne için ve ne şekilde kullanıldığıdır.

Akıllı telefona sahip olan çocuklar için dikkat edilmesi gerekenler:

 

  • Çocuğunuzun izlediği içerikler kontrol altında tutulmalı ve yaşına uygun olarak seçilmelidir.
  • Belli koşullarda kullanılmaması kuralı olmalıdır. (Belli bir saatten sonra kullanmamak, yemek masasında kullanmamak, ödevler bitirilmeden kullanmamak vb.)
  • Günlük kullanım için anne babalar tarafından belirlenmiş saat sınırı olmalıdır.

Henüz akıllı telefonu olmayan küçük yaştaki çocuklar içinse anne babalar kendi akıllı telefonlarını kullandırma konusunda çocuklarına sınırlar koymalıdır:

  • Çocuğunuz her istediğinde akıllı telefonunuzu onunla paylaşmayın. Bazen çocuğunuza şu an veremeyeceğinizi sebebiyle birlikte açıklamalı ve bu tutumunuzdan ödün vermemelisiniz. Aksi taktirde çocuğunuz telefonu bir ihtiyaç haline getirip sizden her sıkıldığında, sürekli olarak telefonunuzu talep edebilir.
  • Eğitici içerikler seçiniz. Çocuğunuzun akıllı telefon yoluyla oynadığı oyunları ve izlediği filmlerin seçimini siz yapınız. Ne yazık ki internet üzerinden ulaşılabilecek yanlış bilgiler ve zararlı içerikler kaçınılmaz derecede fazla. Bu yüzden çocuğunuzun izlediği içerikleri çocuğunuza izletmeden önce izleyin ve sadece bu içerikleri izletmeye çalışın.
  • Gün içerisinde sınırlı sürede oynamasına izin verin. Bir günde birden fazla defa çocuğunuzun telefonunuza ulaşmasına izin vermemeye çalışın. Telefonu kullandığı zaman da saat sınırı çizin. Ona gün içerisinde telefonunuzla oynaması için sonsuz süre vermeyiniz.
  • Oyun indirmek, oyunu açmak ve telefonu kullanırken girebileceği alanları seçin ve kullanımla ilgili öğretici bilgiler verin. Çocuğunuzun yanlış içeriklere ulaşmaması ve kullanımda hatalar oluşmaması için çocuğunuzu bilgilendirin. Kullanım konusunda bildiklerinizi öğretin ve gireceği alanları bu yolla sınırlayınız.

 Konu ile ilgili daha fazla bilgi almak için Psikolog Merve Nuray’ın videosuna da göz atabilirsiniz. 

Read More

Hobi edinmek sadece çocukların değil aynı zamanda ebeveynlerin de ruhsal gelişimlerine ve fiziksel sağlığına da katkı sağlamaktadır. Bireylerin kendilerini keşfetmesine ve sınırlarını keşfetmesine katkı sağlar. Rutin hayatın stresini azaltırken günlük motivasyon artışına da katkı sağlamaktadır.

Hobi Edinmenin Yararları

Kendini Tanımak

Hobiler sadece zaman geçirmek için değil, kişinin nelerden hoşlanıp hoşlanmadığını keşfetmesine yol açar. Kişinin kendini ifade etmesinin bir farklı yolu da hobi edinmek ve bunu gerçekleştirmektir. Kendi zevklerinize ait edineceğiniz hobiler üretme arzunuzu ortaya çıkarabilir. Bazı zamanlarda sözel olarak ifade edemeyeceğimiz duygu ve düşünceleri edindiğimiz hobiler aracılığıyla ifade edebiliriz. Aynı zamanda bizi huzursuz ve mutsuz eden şeylerden uzaklaşmak için de hobilerimizi kullanabiliriz. Bir resim yaparken kimseye anlatamadığınız iç dünyanızı anlatabilirisiniz. Rahatsız olduğunuz ve sizi huzursuz eden bir konu hakkında çektiğiniz fotoğraflar sizin içinizdeki düşünceleri dışa aktarmaya neden olarak duygularınızı konuşmadan da ifade edebilirsiniz. Çektiğiniz fotoğrafta gördüğünüz farklı bir ayrıntıdan bile çıkacak olan anlam sizi farklı hobi edinmeye itebilir veya farklı keşiflerin kapısını aralayabilir.

Stresle Başa Çıkmak

Çalışma hayatında veya eğitim hayatındaysanız günlük rutinlerinizi ve sorumluluklarınızı tamamladıktan sonra kendinize ayıracağınız vakti kalite geçirmek zihinsel olarak bireyin kendini daha iyi hissetmesine neden olacaktır. Bireyin farklı aktiviteler yapıyor olması sahip olduğu sorumluluklara ayırdığı vakitlerde daha rahat odaklanmasına sebep olduğu için daha verimli bir eğitim hayatı veya daha verili bir iş hayatı geçirmesine katkı sağlar.
Depresyonu ve psikolojik çoğu rahatsızlığı tetikleyen olgu strestir. Günlük rutinine hobiyi etkileyemeyen bireyler okul veya iş hayatını sadece sorumluluk veya zorunluluk olarak gördüğü için bulunduğu durumdan git gide uzaklaşır, mutsuzlaşır ve soğur. Bu durum bireylerin ruh sağlığını daha sonrasında ise fiziksel sağlığına olumsuz etki etmektedir. Fakat hobiler, vücutta bulunan bulunan stresi azaltması ve bunu pozitif strese çevirmesiyle gerekli motivasyonu edinmemizi sağlıyor.

Yaratıcılığı Ön Plana Çıkarmak

Kişinin edindiği hobiyi gerçekleştirirken kendi sınırlarını keşfetmesi, genişletmek için farklı şeyler yapması yaratıcılığını geliştirmesine fayda sağlayacaktır. Kendi yaratıcılığını genişletmesi de eğitim hayatında bir şey öğrenirken daha farklı düşünmesine, daha pratik kavramasına ve problemleri çözerken ki düşünce yapısının farklılaşmasına sebep olmaktadır. Bu da bireyin daha farklı düşünmesini etkiler.
Eğer keyif aldığınız ve sizin yeteneğiniz olan bir hobi keşfederseniz kendi sınırlarınızı, neyi ne kadar iyi yapabildiğinizi de görebilirsiniz. Herhangi bir spor veya sanat dalıyla ilgilendiğiniz takdirde bedeninizin ve hayal gücünüzün marifetlerini keşfetmek hem daha öz güvenli hem de daha sağlıklı bir hayat sürmek için fazlasıyla önemli.

İş ve Okul Hayatındaki Başarıya Katkısı

Dünyaca ünlü girişimciler veya CEO’lar çalışanları için oluşturduğu iş ortamına aynı zamanda kaliteli zaman geçirmeleri için salıncaklar, oyun konsolları, masa tenisi, yüzme havuzları veya aktivite odaları bulundurur. Eğitim kurumlarında da bulunan aktivite alanları aslında bireylerin başarıya giden yolda hobilerini sürdürebilmelerinin ne kadar önemli olduğunu anlatmaktadırlar. İş dünyasının önde gelen liderleri, kariyer koçları iş hayatındaki krizi fırsata çevirmenin önemini vurguluyor. Dünyanın en genç girişimcilerinden biri olan Mark Zuckerberg, şirketine dahil olacak potansiyel bireylerin sadece öz geçmişine değil aynı zamanda edindiği hobilere de önem veriyor. Hobileri veya spesifik alanları olan insanların diğer insanlara göre bakış açılarının ne kadar farklı olabileceğini biliyor. Hobi edinmek, sadece zaman geçirmek değildir. Sizi sosyal alanda, eğitim alanında ve iş hayatında diğer çalışma arkadaşlarınızdan farklı kılmak için edinmeniz gereken bir aktivitedir.

Read More

Her bireyin karakterini oluşturan, ona özel yetenekleri ve farkında olabildiği veya olamadığı potansiyelleri, güçleri vardır. Bireyler mesleklerinde genelde bu potansiyeli ortaya çıkarmak için iyi bir yoldur. İnsanlar yeteneklerini ortaya koymak, kullanmak daha sonrasında ise geliştirmek isteriz. Bu istediklerimizi genelde mesleklerimiz aracılığıyla yapmak isteriz. Sahip olduğumuz yetenekleri, potansiyelimizi ve eğitim hayatı boyunca öğrendiğimiz teknik bilgiler ile pekiştirerek ortaya çıkan tecrübeyi iş hayatında kullanırız. Doğru meslek seçimi, sahip olduğumuz tüm özellikleri en verimli şekilde kullanmamıza fırsat tanıyacağından yeteneğimize ve yapabileceğimiz işlere göre seçim yapmamız önemlidir. Bu sayede sevdiği işi meslek haline getirmiş insanlar mesleklerini severek yapıyor olacak ve üzerine sürekli bir şeyler katarak başarı merdivenlerini adım adım tırmanarak ilerleyecektir. Bireyler, sahip olduğu mesleği yapmanın verdiği mutluluk ve motivasyonunun yanında bir de kazanç sağlıyor olmak, ruh sağlığımız için önemli olan psikolojik doyumu elde etmiş olacaktır. Psikolojik doyuma ulaşmış bireylere maddi olarak bir zorunluluğunuz olmasaydı yine de çalışır mıydınız diye sorulduğunda alınan cevapların yaklaşık %85’i EVET’tir.

Doğru Mesleği Seçebilmek İçin İlk Önce Yapılması Gerekenler

Neleri yapmaktan hoşlanırım?

İlk olarak yeteneklerinizi keşfedin. Yetenekler, bireylerin hangi meslekte mutlu olacağını, hangi işi yapmaktan zevk alacağının göstergesidir. İlgi duyduğunuz alan sadece bir konu ile kalmamalı tamamen o dersten alacağınız eğitime duyduğunuz heves sürekli ise sizin bu alanda yeteneğinizin olduğu veya bu işlerde başarılı olacağınız anlamına gelmektedir. Etrafınızda bulunan çoğu insanın edebiyata, resime,müziğe ilgili vardır ama bu alanda yetenekli olacakları anlamına gelmez.  Bu yeteneğe sahip olmak için daha genel bir pencereden bakmak ve bu alanda kendinizden katabileceğiniz parçalar bulmanız gerekmektedir.

Kişilik özelliklerim, seçeceğim mesleğe uygun mu?

Peki karakteriniz yapacağınız mesleğe uygun mu? Daha içe kapanık bir insansanız iletişim fakültesi mezunu olmanız sizin yapacağınız meslekte başarılı olmanızın önüne geçebilir. Bireyselliği seven, problem çözmeyi seven, iletişimden uzak fakat yardım etmeyi seven bir bireyseniz teknik bölümler sizin daha başarılı bir birey olmanıza katkı sağlayabilir. Eğer dışa dönük iletişim kurmayı seven, sosyal çevresi geniş ve motivasyonunuzu insanlar üzerinden alan bir bireyseniz sizin pazarlama alanında, satış alanında, eğitim alanında başarılı olabileceğiniz anlamına gelebilir.  Mesleğinizi seçerken kendinizi iyi tanımanız gerekmektedir. Aksi halde yanlış meslek seçimleri sizin iş hayatındaki motivasyonunuzu sağlayamamanıza ve mutsuz olmanıza neden olabilir.

Doğru Mesleği Bulabilmek İçin Neler Yapılabilir?

Seçmeyi düşündüğümüz mesleklerin bize uygun olup olmadığına karar verebilmemiz için meslekler hakkında şu soruları yanıtlamanız gerekmektedir:
• Seçeceğiniz mesleğin çalışma ortamı sizi mutlu edecek mi?
• Alacağınız eğitimin süresi ve maliyeti?
• Ülkemizde ve dünya üzerindeki geçerliliği?
• Seçeceğiniz meslek için istenen fiziksel ve psikolojik özelliklere sahip misiniz?
• Mesleğinizin gelecekteki konumu? Kariyer yapabileceğiniz bir meslek mi?
• Eğitim aldığınız okuldaki rehber hocalarınızdan analiz yapmasını isteyebilirsiniz.
• Üniversite gezilerine katılabilir, eğitim alacağınız kampüsü görebilirsiniz.
• Meslek sahibi büyüklerinizle görüşebilir, meslekler hakkında sorular sorabilirsiniz.
• İlgilendiğiniz meslekler üzerindeki haberlerin takibini yapabilirsiniz.
• Eğitim alanında yayın yapan medya organlarını takip ederek mesleğinizle alakalı yazıları okuyabilirsiniz.
• Meslek sahibi olmak için alacağınız eğitimin ders programlarını inceleyebilirsiniz. Okuldaki öğretim görevlileri ile görüşebilirsiniz.

Mesleklerinde Mutsuz Bireylerin Yaptığı Hatalar

  • Ailenin isteği doğrultusunda meslek seçimi yapmak
    • Sosyal çevrenizce popüler olan meslekleri seçmek
    • Yeteneklerinizi ve karakterinizi önemsemeyerek sadece para kazanmak için meslek tercihi yapmak.
    • Geleceği olmayan ama zamanında popüler olan meslekleri seçmek
    • Sınav puanınıza göre rastgele bölüm seçmek ve okumak

Meslek seçiminizde mutsuz olmamak veya seçtiğiniz mesleğe uygun olup olmadığınızı anlamak stratejik yetenek yönetimi ile mümkün. Yeteneğinize uygun meslek seçimi yapabilmek, kariyerinizde doğru adımlarla yükselmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

 

Read More

Toplumun her yaş grubunda durmadan artan teknoloji kullanım oranı görülmektedir. Özellikle küçük yaş gruplarında, çocuklarda ve ergenlerde, teknoloji kullanımı daha sık görülmektedir. Genç nüfustaki teknolojiye olan bağımlılık oranı giderek artmaktadır.

Diğer bağımlıklardaki gibi teknoloji bağımlılığı da beyinin kimyasal yapısını bozmaktadır. Zevk kimyasalı olarak bilinen “dopamin” mavi ekranların önünde geçirilen zaman boyunca artar. Böylelikle daha çok “dopamin” salgılamak için ekran karşısında daha çok zaman geçirmeye başlarız. Kendimizi ekran karşısından uzaklaştıramamaya başlarız. Böylelikle teknoloji bağımlılığı ortaya çıkar.

Üst düzey teknoloji çağına doğan ve bundan etkilenen bir çocuğun yaşadıklarını şöyle özetleyebiliriz.

Artık bir anne değil akıllı telefonlar çocuğa kitap okuyorlar. Çocuklar annenin sesinden öğrenmek yerine öğrendikleri her şeyi akıllı telefondan öğreniyorlar. Mavi ekranlardan hikayeler dinleyen, oyunlar oynayan çocuklar ekranda olanları takip etmekte zorlanıp yoruluyorlar. Teknolojik cihazlar onların yerine düşünüyor, onların yerine her şeyi yapıyor. Kaçınılmaz ki çocukların zihin kasları zayıf kalıyor çünkü düşünmeye, üretmeye, öğrenmeye ihtiyaçları yok… Nasıl olsa onların yerine düşünen ve her şeyi altın tepside sunan teknoloji ellerinin altında…

Peki bu bağımlılık çocuklarda ne gibi problemlere yol açabilir?

Teknoloji kurbanı çocuklarda bir çok psikolojik ve fiziksel problemler ortaya çıkabilir.

  1. Agresif davranışlar
  2. Uyku güçlüğü
  3. Odaklanma güçlüğü
  4. Okul başarısında düşüş
  5. Ödevleri ve görevleri erteleme isteği
  6. Depresyon
  7. Yalnızlık hissi
  8. Sırt ve baş ağrıları
  9. Göz yorgunluğu
  10. Ekstrem kilo kaybı veya obezite
  11. Sağlıksız beslenme düzeni
  12. Sosyal hayattan kopma

Ebeveynler çocuklarında görülen bu bağımlılığı nasıl engelleyebilirler?

Çocuğunuza teknolojiyi yasaklamayın! Teknolojiyi yasaklamak bir çözüm değildir. Bu yolla çocuğun bırakması daha güç bir hal alacaktır. Bu ona ceza gibi gelecektir ve sizinle iletişim sorunları yaşamasına sebep olacaktır. Bunun yerine giderek kullanım miktarını azaltmak ve günlük kullanım saati belirlemek daha etkili bir çözüm olacaktır.

  1. Öncelik sırasına göre davranmasını sağlayın. Çocuğunuz ödevlerini yapmadan, odasını toplamadan ya da belirli görevleri yerine getirmeden teknolojiyle uğraşmasına izin vermeyin.
  2. Çocuğunuzla teknolojik cihazlardan uzak vakit geçirin. Çocuğunuzla belli aralıklarla akıllı telefonlar elinizde olmadan vakit geçirmeniz sosyalliğinin artmasına ve teknoloji kullanımının azalmasına sebep olacaktır.
  3. Teknolojisiz bir gün belirleyin. Aile bireyleri olarak teknolojiyi kullanmayacağınız, hep birlikte vakit geçireceğiniz bir gün seçin. Her hafta o gün bu kurala uyulması çocukların teknoloji dışında da eğlenceli aktiviteler yapılabileceğini öğrenmesini sağlayacaktır. Aile içi iletişiminizin artmasını sağlayacaktır.
  4. Evin bazı bölgelerinde kullanımı kısıtlayın. Mutfak ve oturma odasında teknoloji kullanımını yasaklayın. Özellikle evin toplu yaşam alanlarında teknoloji kullanımını engellemek aile içindeki iletişimi arttıracaktır.
  5. Ebeveyn olarak kendi teknoloji kullanımınızı da sınırlayın. Çocuklar ebeveynlerini izleyerek öğrenirler. Siz teknoloji kullanımını kısıtlamadıktan sonra çocuğunuzu sınırlandırmak çocuğunuzda değişime yol açmayacaktır.

Çocuklar günde ortalama ne kadar saat teknolojiyle ilgilenmeli?

7 yaşından küçükken çocukların mümkün olduğunca teknolojik cihazlarla haşır neşir olmamasını öneririz. Aksi durumda teknolojik cihazlar bu yaş grubu için eğitici içerikler ve ebeveyn gözetiminde kullanılmalıdır. Özellikle bu yaş grubu için kullanılması durumunda günde 20-30 dakikayla sınırlandırılmalıdır. 3 yaşından küçükler için tehlikeli olduğunu söylemeden geçmeyelim.

7-10 yaş grubu için günlük 45 dakika süre verilmesi idealdir. 10’dan büyük çocuklar için belli bir saat dilimi önerilmemektedir ama belli bir oranda, çocuğun ihtiyaçlarına göre sınırlandırılması gerekir. Sınırlandırılmazsa bağımlılık riski yüksektir.

Çocuklarda Teknoloji Bağımlılığı ile ilgili daha fazla bilgi edinmek için videomuza göz atabilirsiniz. 

 

 

 

 

Read More

Sonbaharın yaşanmasıyla beraber kışa geçiş zamanlarında yaşanılan ve insanları genelde mutsuzluğa, depresyona iten Kış Depresyonu  Nedir, Belirtileri Nelerdir ve Kurtulmanın Yolları nı sizinle beraber inceleyelim.

Kış Depresyonu Nedir?

Özellikle kış mevsiminde görülen, halsizlik, yoğun uyku isteği, iştahsızlık, mutsuzluk ve sürekli hüzünlü hissetme olarak tanımlayabiliriz. Yapılan araştırmalara göre hava durumları insanların duygu durumlarını etkilemekte. Her ne kadar bahar aylarında sürekli mutlu ve enerjik isek, yazın sürekli aşık oluyor isek kış aylarının da etkileri kendi içinde farklıdır.

Havanın sürekli kapalı, karanlık ve kasvetli olması insanların uyku dengelerinin bozulmasına, yeme alışkanlıklarının değişmesine hatta duygu durumlarının değişmesine bile neden olmakta. Kadınlar, erkeklere oranla çok fazla etkilendiği ön görülmekte ve ciddi sayıda kadının kış depresyonu yaşadığını, bunu atlatabilmek için psikolojik yardım almak istedikleri bilinmektedir.

Eğer yaşadığınız mutsuzluk süresi 2-3 haftayı aşıyor ise kış depresyonu yaşıyorsunuz diyebiliriz. Havanın kapalı olması ve vücutta salgılanan seratonin hormonunun daha az salgılanmasından dolayı insanlar kendini mutsuz ve depresyonda hissedebilir.

Kış Depresyonu Belirtileri Nelerdir?

Duygu Durumu: Herhangi bir olay olmasa bile sürekli üzgün hissetme. Yaşanılan tüm olaylar mutsuz yaklaşma.

Halsizlik: Sosyal aktivitelerden kaçınma, yorgunluk ve sürekli uyuma isteği. Spor yapamama ve fiziksel aktiviteleri erteleme.

Yalnızlık: Depresyonda olan her insan gibi yalnız kalma isteği, kalabalığa karışmama gibi duygular yaşanabilir.

Sinir: Bazı insanlarda bu depresyon süreci sinire de neden olabilir. Olaylar karşısında sinirli tepki verme sürekli gergin ve mutsuz bir duyguya sahip olabilirsiniz.

Öz Güvensiz Hissetme: Bu süreç içerisinde yeme alışkanlıklarının değişmesi, aktivitelerden kaçınma sonucu bireyler kilo alır. Giydiklerinin yakışmaması ve kilo aldığını hisseden bireylerin kendisine karşı öz güveni zedelenir.

Anksiyete: Süreç boyunca sürekli kaygı ve korku hali depreşebilir. Her konuda gereğinden fazla duyarlı olabilirsiniz. Bazı bireylerde ise bu durum tam tersi olur ve dünya yansa umurunda olmayacak şekilde umursamaz olabilir.

Cinsel İsteksizlik: Bireyin kendini mutsuz hissetmesi, kilo alması sonucu kendine olan öz güveni zedelenir. Kendini iyi hissetmediği ve kendi ile barışamadığı için de cinsel isteksizlik duyabilir.

Konsantrasyon Bozukluğu: Okulda, işte veya evdeyseniz yapmak zorunda olduğunu iş üzerinde yoğunlaşmanız her zamankinden daha zor olacaktır. Kış depresyonu süresince konsantre olmakta ve elinizdeki işi tamamlamakta güçlük çekersiniz.

Kış Depresyonundan Kurtulma Yolları

Gün Işığından Yararlanın: Güne erken başlamak sağlıklı olduğu kadar sizi dinç de tutan bir şeydir. Güneşli günlerde öğle saatlerinde dışarı çıkmayı ihmal etmeyin.

Mutlu Eden Öğünler: Sizin mutlu eden yiyecekleri ara öğünlerinize koyabilir ya da kendinizi ödüllendirmeniz için porsiyonlarına dikkat ederek güzel bir kaçamak yapabilirsiniz.

Egzersiz Yapın: Eğer sürekli olarak spor yapıyorsanız bu sizin için daha kolay bir kurtulma yolu olabilir. Fakat daha önce egzersiz veya spor yapmayan bireyler için hayatına yeni bir şey katmanın ilk adımlarından biri olarak değerlendirebilir. Haftada 3 gün düzenli spora başlayın. Hızlı akan kan akışınız sizi mutlu edecek ve sağlıklı hissedeceksiniz.

Kısa Tatiller Organize Edin: Yaşadığınız şehrin içinde ya da yakın yerlerinde bir hafta sonu tatili hiç de kötü bir fikir değil. Günlük monotonluğunuzu kırmak için değerlendirebilirsiniz.

Akşam Planlarınızı Çoğaltın: Sizi en çok tanıyan ve sizin zaman geçirmekten hoşlandığınız arkadaşlarınızla en sevdiğiniz planı yapsanız… Bowling? Karaoke? Sinema? Yapılacak çok şey var. Eğlenceli bir akşam planı sizi her zaman sağlıklı tutar.

Read More

Bazen uyandığınızda sizi huzursuz eden ama nedenini anlayamadığınız bir hisse neden olabilen, gününüzün çok iyi geçmesine, bazen ise sürekli anlam aramaya çalıştığınız uyku hayaline rüya diyoruz. Peki hiç düşündünüz mü, neden rüya görürüz? Bilinçaltımız bize ne sinyal veriyor?

Rüya Nedir?

Rüya, evreleri olan aynı zamanda görsel ve işitsel olarak hissettiğiniz bir duygu bütünlüğüdür. Zaman kavramı olmayan rüya, saniyeler içinde görülür ve gerçek dünyadaki zaman ile karşılaştırılamaz. Zamanın akış hızı çok farklı olduğu için rüya süresini tahmin etmek oldukça zordur. Bazı kişiler daha sık rüya gördüğünü bazı kişiler ise hiç rüya görmediğini iddia edebilir. Unutulmamalıdır ki herkes rüya görür. Bazıları rüyalarını uyanmaya yakın gördüğü için daha net hatırlar, bazıları çok derin uykudayken rüyalarını gördüğü için hatırlamaz ve hiç rüya görmediğini iddia eder. Çünkü rüyalar, uyandıktan sonra ilk yarım içinde net hatırlanırken geçen zamana takiben unutulur ve gün içinde ortalama %10’unu anımsayabilirsiniz.

Neden Rüya Görüyoruz?

Bazı araştırma sonuçlarında beynin bir etkinliği olarak öne sürülmekte, bazı araştırmalara göre ise bilinçaltının uyku esnasında dışarı vurumu olarak yorumlanmaktadır. İnsanın beyninin uyurken de aktif kalmasının bir örneği olarak rüyalar gösterilebilir.

Sigmund Freud’a göre rüya, kişinin bilinçaltında bulunan ve buraya atılmış olan isteklerin dışa vurumu olarak yorumlamıştır. Bu yüzden rüyada görülen şeylerin genel bir anlamı olmaktan çok özel bir anlamı vardır ve kişiye göre yorumlanacağını söylemektedir. Rüyada görülen olayların büyük bir bölümü bastırılmış istekler olarak iletirken doğru yorumlamanın çok önemli olduğunu iletmektedir.

Rüya Türleri

  1. Güncelik Rüyalar/Basit Rüyalar: Yorumlanmaya açık olmayan rüya tipidir. En basit haliyle günün yorgunluğu ile kafanıza takılan nesne veya olayları görmenizle oluşur. Yatmadan önce yaptığınız aktiviteye göre de değişmekte olan basit rüyalar, unutulmaya en yatkın gündelik rüyalardır.
  2. Yorumlanabilir/Gerçek Rüyalar: Bu rüya türünde ise, bireylerin gördükleri rüyaların gündelik hayatında aynı şekilde yaşama ihtimali yüksektir. Bu yüzden bu türleri yorumlanırken dikkat edilmesi gereklidir.
  3. Güzel Rüyalar: İsminden de anlaşılacağı gibi insana huzur veren, uçtuğunuzu, koştuğunuzu veya sevdiğiniz insanlarla zaman geçirdiğinizi gördüğünüz ve uyandığınızda size mutluluk veren rüyalardır.
  4. Rüya Tekrarı: Nadir görülen ama görülen birey tarafından genelde hatırlanan rüya türüdür. Kişi rüyası sırasında aynı mekanda veya aynı kişi ile birden çok kez bulunmasıyla oluşur. Olay ya da mekan tekrarlaması da rüya tekrarına neden olabilir.
  5. Rüya’nın İçinde Rüya Görmek: Bu rüya türünde ise uyandığınızı sansanız bile hala rüyadasınızdır ve rüyanızda uyandığınızı görmüşsünüzdür. Bu katmanlar 2 veya 3 kere tekrarlanabilir.
  6. Kabuslar: Genelde unutulmayan, stresli,kaygılı ve yorgun zamanlarda uykularımızı kaçıran rüya türüdür. İnsanın psikolojik durumuna ve bilinçaltına göre değişen kabuslar, somut veya soyut varlıkları içerebilir. Sadece bir rüya olduğunu kabul edip, doğru yorumlayarak gününe devam etmelisiniz.

Rüyaların Bir Anlamı Var Mı? Gerçekten Bir Sinyal Veriyor Olabilirler Mi?

Rüyalarda gördüğünüz hiç bir nesne, obje, duygu veya renk aynı anlamı taşımaz. Rüyaların dili farklıdır. Verdiği mesaj gördüğünüz şeylerde çok daha farklı olduğu için rüyanızın yorumlanmasını istiyorsanız doğru tasvir etmeniz çok önemlidir.

Read More

Bilişsel Psikoloji,  insanın davranış ve kararlarının altında yatan düşüncesi araştıran bir uzmanlık alanıdır.

Bilişsel Psikolojinin İlgi Alanı

Bilişsel Psikoloji, dünyayı algılama ve algılanan düşünceyi yorumlama prensibini, diğer yandan bu düşünceyi eyleme dökmekteki süreci araştırır. Zihnin algılama, yeni şeyleri öğrenme ve keşfetme, bir şeyi hatırlama, düşünme, hayal kurma gibi düşünsel faaliyetleri inceler.

Bugüne kadar olup biten her şey tarih kitaplarında yazılır. Kitaplarda bulunmayan bilgilere ise yapılan çalışmalarla ulaşılır. Fakat bilişsel psikolojinin bir aktarımı bir somut karşılığı yoktur. Tamamen düşünce biçimine dayalı bir uzmanlık alanıdır.

Psikoloji bir bilim dalı olarak, insanın davranışlarını ve zihinsel süreçlerini anlama ve bilimsel yöntemlerle açıklama çabasıyla ortaya çıkmıştır. Bu çaba sadece insanların fiziksel aktivitelerini değil, aynı zamanda düşüncelerini, verdiği kararın arka planını, fikir verme sürecini, belleklerini ve duygusal reflekslerini koruyan biyolojik aktiviteleri de kapsar. Aynı zamanda terapi gören ve ruhsal problemleri olan hastaların tedavisinde de sıklıkla kullanılır. Tüm davranışsal eylemler ilgi alanıdır. Bazı terapilerde hastaların düşüncelerinin çok soyut ve abartılı olduğu görülmüştür bu tür durumlarda bilişsel psikoloji devreye girer ve hastanın bu soyut kavrama nasıl ulaştığını, neyin neden olduğunu bulmaya çalışır.

Bilişsel Psikolojiyi Ortaya Çıkaran Sebepler

Teknolojinin İlerlemesi: Programlanabilir ve karar verebilir makinelerin oluşturulmasına olanak sağlamıştır.  Bu makinelerin oluşmasını sağlayan teori, insan aklının bilgiyi nasıl işlediğini gözlemleyerek bunu başarmıştır.

Sibernetik/güdüm bilimindeki gelişmeler: evrendeki canlı ve cansız tüm varlıkların denetlenmesi ve yönetilmesini inceleyen bir bilim dalıdır.

Claude Shannon’u sayısal devrimi: günümüzde bilgiyi saklayan, işleyen ve ileten tüm sayısal sistemleri biçimlendirmiş, insanlığın bilgi toplumuna geçişinde en önemli rollerden birini oynamıştır.

Bu üç sebepten doğan bilişsel psikoloji günümüzde literatüre yeni yeni geçen ve üzerinde çalışmalar yapılan bir bilim dalıdır.

Read More

IQ (intellectual quotient) testi, zihinsel engeller ile potansiyeli ölçemeye yardımcı olan bir test olarak tanımlanabilir. IQ testi sonuçlarına göre geleceğe yönelik daha doğru seçimler yapılabiliyor.

IQ Testinin Tarihi

Fransız psikolog Alfred Bined’in 1900’lü yılların başında ilk zekâ testini ortaya çıkarması ile başlayan süreç Henry Herbert Goddard tarafından yapılan ve modern olarak nitelendirilebilecek IQ testlerinin doğuşu ile ilerlemiştir. Goddard doktora derecesini 1899 yılında Clark University‘de tamamlamış bir psikolog olarak Binet Testini Fransızcadan İngilizceye çevirmiş ve testin ABD’deki çocukların temel düşünsel fonksiyonları test etmek ve zihinsel sağlıklarının teşhisini desteklemek için kullanılmasını sağlamıştır. Goddard’ın ününe gölge düşüren ve onun psikoloji tarihi içerisinde tabir yerindeyse tartışmaları bir figür olarak anılmasına neden olan durum ise düşük IQ’lu yetişkinlerin ürememesi gerektiği konusundaki düşüncelerinden ileri gelmektedir.

Kimlere Uygulanabilir?

Genel bir şekilde ifade etmek gerekirse IQ testleri meslek seçimi, personel seçimi, okul içi gelişim ile zekayı olumsuz manada ciddi şekilde etkileyen hastalıklara ilişkin klinik araştırmalarda yol göstermesi açısından kullanılmaktadır. Özellikle ilkokul çağındaki çocuklara yönelik olan testler ile çocukların gelişim evrelerindeki potansiyelleri tespit edilebiliyor. Bu sayede çocukların geleceklerine dair eğitimlerinden yetiştirilme şartlarına kadar birçok alanda isabetli bir gelişim şeması çizilebiliyor.

Yetişkinlere yapılan mental testler, kişilerin akli melekesinin yerinde olup olmadığını, kişinin özgür iradesi ile soyut ve somut işlemler yapıp yapamayacağını tespit etmeye yaramaktadır. Örneğin işe giriş durumlarında kişilerden psikiyatriden aldıkları akli meleke raporu istenmektedir.

Test Nasıl Uygulanmalıdır?

Testler uygulanırken ortamın sessiz olması birinci kural olarak sayılabilir. Bundan sonra uzman kişinin sorduğu sorulara değerlendirmeye tabi tutulan kişinin cevap vermesi beklenir. Kişinin sözel yanıtları haricinde el becerisi gibi görsel ögeler ile de tepki vermesi de izlenebilmektedir. Yaklaşık olarak 1 ila 1,5 saat arasında değişen testlerin sonuçları da yine testi yapan uzmanlar tarafından değerlendirilmektedir.

IQ Testleri ve Puanlama Sistemi

En yaygın IQ testlerinden ilki Stanford-Binet Zekâ Ölçeğidir. Buna ek olarak Wechsler Yetişkinler İçin Zekâ Ölçeği ile Wechsler Bireysel Başarı Testi de oldukça kabul gören testlerdir. Zekâ testlerinin puanlamasına değinecek olursak 130 puan ve üzeri üstün zekalı kabul edilirken, 100 ve üzeri de kişinin normal düzeylilere göre daha fazla potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. 70 ve daha altı puanlar ise öğrenme güçlüğü ve yetersizliğini göstermektedir. Bu sonuçlar çocuklar hakkında ailelerinin erkenden önlem almaları ve çocuklarına yönelik özel yaklaşımları gerçekleştirebilmeleri için oldukça önemli göstergelerdir.

Kaynaklar

Read More