Zaman Sizi Yönetmesin, Siz Zamanı Yönetin!

 Zaman geri dönüşü olmayan sınırlı kaynaklardan biridir. Bu sebeptendir ki zaman yönetimiyle ilgili bütün yöntemler temelinde “zamanı kontrol etmek”le ilgilidir. Peki, zamanı kontrol etmenin bir yolu var mı? Biz söyleyelim, planlı ve programlı olmak.

Yalnızca yapılacaklar listesi yapmayı önermek sizin zamanı yönetmenizi kolaylaştıracak tek başına etkili bir çözüm değildir. İnsanların çoğu plan yapmaları gerektiğini bilir ama bu planı nasıl düzenleyecekleri ve uygulayacakları konusunda zorlanırlar. “Nerden başlamalıyım? Hangi güne hangi işlerimi sığdırmalıyım? İşlerimi yaparken nasıl yapmalıyım? Odaklanma problemim varken planlarımı nasıl uygulayabilirim?” Bunlara benzer birtakım soruların zihninizin içinde dolandığını duyar gibiyim.

Bu yazımızda yapılacaklar listesi yaparken ve uygularken nasıl bir yol izlemeniz gerektiğinin üzerinde duracağız. Özetle etkili zaman yönetimi için yalnızca ne yapmanız gerektiğinin değil bu yöntemleri nasılhayatınıza daha kolay bir şekilde uygulayabileceğinizin de üzerinde duracağız.

 

Nereden Başlamalıyız ve Nasıl Devam Etmeliyiz?

Düzenli plan yaparken en zor gelen nereden başlayıp nasıl devam etmemiz gerektiğidir. Adım adım gidelim:

  • İşe aylık etkinlikleri görebildiğiniz bir takvim kullanarak başlayınız.
  • Bu takvime sabit etkinliklerinizi, mutlaka gitmeniz gereken ve günü belli olan toplantıları, buluşmaları konferansları vb. günleri not ediniz.
  • Takviminizi mutlaka her gün görebileceğiniz bir yere asınız.
  • Ardından aylık planınızdan yola çıkarak haftalık planlar yapacağınız için kendinize haftalık planlarınızı ayrıntılı bir şekilde yazabileceğiniz bir defter
  • Haftalık planınızı aylık çizelgenizden faydalanarak planlayınız.
  • Haftalık planınızı aklınıza gelen tüm yapılacakları öncelik sırasına koyarak düzenleyiniz. “Ben neyi daha çok önemsiyorum. Nelere öncelik veriyorum.” diye düşünerek öncelik sırası yapabilirsiniz.
  • Her gün akşam bir sonraki günün planını tek tek kontrol ediniz. Yeni değişiklikler olursa planı ona göre tekrardan düzeltiniz.

Günlük Planlarımızı Nasıl Organize Etmeliyiz?

Gün içerisinde sizin için önemli olan aktiviteleri diğer aktivitelerden önce tamamlamak sizi psikolojik olarak rahatlatacaktır. Önemli olan işler yapılmadığı sürece bu işler aklınızın bir köşesinde dolanır ve diğer işlerinizi etkili bir şekilde gerçekleştirmenize engel olur. Stresli ve endişeli olmanıza yol açar. Bu yüzden yapılacaklar listenizde önemli işlerin en üstte olmasına her zaman dikkat ediniz.

Yaptığımız Etkinliklere Nasıl Odaklanabiliriz?

Teknoloji çağının getirdiği olumsuzluklardan biri de “odaklanma problemi”. Etrafımızda çok fazla uyaran olduğu için yaptığımız işlere odaklanmak oldukça zor. 1980’lerin sonlarında Francesco Cirillo tarafından bulunan günümüzde hala aktif şekilde birçok kişi tarafından kullanılan basit ve etkili bir teknik, ”Pomodoro Tekniği” bu sorununuzu çözecektir.

Psikolojik araştırmalar sonucu saatler boyunca çalışmak stres düzeyinizi arttırarak motivasyonunuzu düşürecektir. Sizi verimli çalışmaktan alıkoyacaktır. Özellikle çok fazla zaman isteyen büyük işleriniz için hiç ara vermeden çalışmak yerine 25 dakika sizi engelleyen faktörlerden tamamen uzak durarak çalışıp ardından 5 dakika mola veriniz. Bu rutini üst üste 4 kere tekrarladıktan sonra 20 dakika mola verip tekrar çalışmaya dönünüz. Pomodoro odaklanmanızı arttıracak en basit ve etkili yöntemlerden biridir. Hem verimliliğinizi arttıracaktır hem de daha az vakit harcayarak birçok işi hızlıca halletmenizi sağlayacaktır.

Etkili zaman yönetimi ile daha fazla bilgi almak isterseniz, Psikolog Merve Nuray’ın YouTube videosuna da göz atabilirsiniz.

Read More

Eğitim hayatımız  kendimizi keşfetmek, yeteneklerimizi geliştirmek mühim bir dönemdir. Çocukluğumuzdan beri aldığımız okul öncesi ve okuldaki eğitimlerin tek bir amacı vardır “doğru mesleği seçebilmek”.

Bu bağlamda çocukluk ve eğitim döneminde ailelere büyük görev düşer.

 Doğru Meslek Seçimi için Ebeveynler Neler Yapabilir?

Öncelikle çocukluğundan beri çocuğunuzla ilgilenerek çocuğunuzu tanımak çocuğunuzun ihtiyaçlarını ve yeteneklerini tespit etmek doğru meslek seçimi için bulunmaz bir altın kaynaktır. Çocuğunuzun istekleri ve yetenekleri onun kariyer hayatını başarılı ve mutlu bir şekilde sürdürebilmesi için oldukça önemlidir.

2-12 Yaş İçin Oyun Terapisinin Meslek Seçimi İçin Faydaları

2-12 yaş kariyer planı yapmak için erken görünebilir fakat çocuğunuzun yetenek ve kişilik gelişimi bu yaşlarda oturmaya başlamaktadır. Bu yaşlarda anne babayla olan iletişim bu gelişim sürecine oldukça büyük etki sağlamaktadır.

Oyun terapisi çocuğunuza meslekleri tanıtmak, çocuğunuzun yapabileceklerini ve sevdiği alanları anlamak için kullanılabilecek araçlardan birisidir. Bir yandan çocuğunuzun fiziksel, motor, dil, zihinsel, sosyal ve entelektüel gelişimlerini desteklerken diğer yandan bu alanlarda çocuğunuzla ilgili bilgi sahibi olabilirsiniz.

Unutmamalı ki çocuğun yeteneklerinin yanı sıra neleri yapmaktan zevk aldığı da meslek seçiminde önemlidir. Hayatımızın neredeyse tamamını kapsayan iş hayatında mutlu olmak, mutlu bir hayat sürdürmek için ön koşullardan biridir.

  • Problem çözdüren, yaratıcı, sosyal etkileşim barındıran oyun aktivitelerinin çocuk gelişimi açısından etkisi oldukça yüksektir. Bu tip oyunlarla çocuğunuzun bilişsel gelişimini kontrol altına alabilirsiniz.
  • Tamir seti, yazar kasa, doktor malzemeleri vb. mesleki oyun araçları hem çocuğunuzun ilgi alanlarını tespit etmekte hem de bu meslek aktiviteleri içerisindeki çocuğunuzun olası sorunları nasıl çözdüğü konusunda mesajlar vermektedir.

Bu aktiviteler arasında çocuğunuzun hangisinden büyük zevk aldığını gözlemlemek ve bu oyunlardaki hangi aşamalardan hoşlandığını gözlemlemek meslek alanında çocuğunuzun ana ilgi alanlarını çözmenizde büyük kolaylık sağlayacaktır.

Örneğin:

-Çocuğunuz bozulan bir parçayı tamir etmekten zevk alıyorsa görsel ve matematiksel zekasının gelişmiş olduğu kanısına varılabilir.

-Bir şeyler anlatmaktan hoşlanıyorsa çocuğunuzun sözel alana ilgisi olduğunun kanısına varabiliriz.

-Doktorculuk oynamaktan hoşlanması empati yeteneğinin gelişmişliğinin bir göstergesi olabilir. Diğer insanlara yardım etmekten zevk aldığı anlamına gelebilir.

Oyun Terapisi ile ilgili daha detaylı bilgi almak için videomuza göz atabilirsiniz.

Ergenlik ve Ergenlik Sonrası Meslek Seçimi

Ergenlik ve ergenlik sonrası meslek seçiminde anne babanın çocukla karşılıklı interaktif bir şekilde meslek seçimi konusunda tartışması çocukların doğru ve kişiliklerine uygun seçimler yapmasını kolaylaştırır.

Ebeveyn Olarak Bu Dönemde Yapılması Gerekenler

-Çocuğunuza özellikle bir mesleği aşılamak yerine onun yetenekleri üzerinde konuşarak istediği mesleği kendisinin bulmasını sağlamak

-Çocuğunuzun kararlarına saygı duymak

-Her mesleğin zor, kolay ve eğlenceli yönleri vardır. Çocuğunuzla seçtiği mesleklerin zorluklarını tartışmak ve bu zorluklara rağmen yapacağı işten zevk alıp alamayacağı konusunda çıkarımlar yapmak

-Çocuğunuz istediği meslekleri belirlediğinde o meslekten insanlarla çocuğunuzun konuşmasını sağlamak

-Her ne kadar çocuğunuzla oldukça ilgili ve çocuğunuzu tanıyan bir ebeveyn olsanız da onun ve sizin keşfetmediğiniz daha bir çok yeteneği olabilir. Çocuğa kişilik ve kariyer testleri uygulamayarak sizin ve çocuğunuzun kendisi hakkında yeni fikirler edinmesini sağlamak

-Kariyer danışmanlarına ve psikologlara başvurarak çocuğunuzun daha doğru ve mutlu olabileceği kararlar vermesini sağlamak

Unutmayın: Çocuğunuzun yetenekleri dışında yaptığı işi sevmesi büyük önem arz etmektedir. Ebeveyn olarak meslek seçiminde özgürlük sağlamak çocuğunuzun başarısını arttıracaktır. İyi meslek diye bir şey yoktur, kişi ne yaparsa yapsın elinden geldiğinin en iyisini yaparsa o alanda başarılı ve iyi olur. Mutlu olunan ve yeteneklerimize uyan her türlü işte şüphesiz başarılıyızdır.

 

 

Read More

Çocuklar ve yetişkinler dünyayı farklı görürler.

Yetişkinlerin aksine, çocuklar bilgileri duyularından ayrı tutabilir ve bu nedenle görsel dünyayı farklı algılayabilirler. 12 yaşından küçük çocuklar, yetişkinler gibi dünyayı anlamlandırmak için farklı duyusal bilgileri birleştirmezler. Bu sadece görme ve ses gibi iki farklı duyuyu birleştirirken değil, aynı zamanda her iki göze kıyasla tek bir gözle bir manzaraya bakarken beynin aldığı farklı bilgiler için de geçerlidir.

Bütün bunlar ise şunu ima eder; çocukların görsel dünyayla ilgili deneyimlerinin yetişkinlerden çok farklı olduğunu…

Etrafımızda olan biteni anlamlandırmak için duyularımıza güveniriz.

Dünyayı anlamlandırmak için birçok farklı bilgiye güveniyoruz. Edindiğimiz bilgiyi farklı duyularla birleştirmenin bir yararı da orada ne olduğunu tek bir duyu kullanarak belirlemektense birçok duyuyu kullanarak daha doğru belirleyebilmemizdir.

Çocuklar fantezi dünyasında yaşarlar.

Belli bir yaşa kadar, küçük çocuklar bir hayal ile gerçek arasındaki farkı göremezler. Bu yüzden düşündükleri veya hayal ettikleri şeylerin gerçekten olduklarına nerdeyse emindirler. Yine de eğer bir çocuk gerçekten bir şey yaptığını söylüyorsa dediklerini dikkate almakta fayda var. Çocuklarla yapılan birçok test, küçük bir çocuğun algısına göre kurgu ile gerçeklik arasında çok ince bir çizgi olduğunu göstermektedir. Çünkü hala hangi bilginin doğru ve hangisinin yanlış olduğunu kavrayamamaktadırlar.

Soyut düşünce küçük yaşlarda gelişmemiştir.

11 yaşından küçük çocukların sadece şu anki gerçekliği düşünebildiği ve soyut düşünemediği kanıtlanmış bir gerçektir. Bu yüzdendir ki çocuklar anda kalırlar ve anı yaşarlar. Öncesi ve sonrası olmadan tam olarak şimdiki zamanda deneyim edinirler. Bir oyuncak yüzünden kavga eden çocukların beş dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi oynamaya devam etmesi buna güzel bir örnektir.

Nesnelerin kalıcılığı meselesi

Belirli bir yaşın altındaki çocuklar göremedikleri bir nesnenin sonsuza dek ortadan kaybolduğuna inanırlar.

Bir psikolog olan Jean Piaget, nesnelerin kalıcılığı hakkında bir teori geliştirdi ve bir nesnenin görüş alanımızın ötesindeki varlığının bilgisinin yaşla birlikte olduğunu kanıtladı. Küçük bir çocuk, göremedikleri nesnenin artık var olmaya devam ettiğini kavramayacak kadar tecrübesizdi

Çocuklarda Öz-Farkındalık Nedir?

Öz-farkındalık  güçlü ve zayıf yönlerimiz hakkında bir anlayışımız olması demektir. Bu süper bir güç değildir; bu edinilebilen ve geliştirilebilen bir şeydir. Güçlü bir kişisel farkındalık duygusu geliştiren çocuklar, eylemlerinin başkaları tarafından nasıl algılandığını anlarlar, ne zaman güçlü olduklarını bilirler, ne zaman geri çekileceklerini bilirler ve gelişmeleri gereken alanları keşfederek ona göre hareket ederler.

References.

https://www.fatherly.com/health-science/children-five-stages-self-awareness-mirror-tests/

https://www.ucl.ac.uk/news/2010/sep/children-and-adults-see-world-differently

Perception and Play: How Children View the World

https://brightside.me/inspiration-family-and-kids/9-theories-that-prove-children-see-the-world-differently-than-adults-do-484510/

. 

Read More

IQ (intellectual quotient) testi, zihinsel engeller ile potansiyeli ölçemeye yardımcı olan bir test olarak tanımlanabilir. IQ testi sonuçlarına göre geleceğe yönelik daha doğru seçimler yapılabiliyor.

IQ Testinin Tarihi

Fransız psikolog Alfred Bined’in 1900’lü yılların başında ilk zekâ testini ortaya çıkarması ile başlayan süreç Henry Herbert Goddard tarafından yapılan ve modern olarak nitelendirilebilecek IQ testlerinin doğuşu ile ilerlemiştir. Goddard doktora derecesini 1899 yılında Clark University‘de tamamlamış bir psikolog olarak Binet Testini Fransızcadan İngilizceye çevirmiş ve testin ABD’deki çocukların temel düşünsel fonksiyonları test etmek ve zihinsel sağlıklarının teşhisini desteklemek için kullanılmasını sağlamıştır. Goddard’ın ününe gölge düşüren ve onun psikoloji tarihi içerisinde tabir yerindeyse tartışmaları bir figür olarak anılmasına neden olan durum ise düşük IQ’lu yetişkinlerin ürememesi gerektiği konusundaki düşüncelerinden ileri gelmektedir.

Kimlere Uygulanabilir?

Genel bir şekilde ifade etmek gerekirse IQ testleri meslek seçimi, personel seçimi, okul içi gelişim ile zekayı olumsuz manada ciddi şekilde etkileyen hastalıklara ilişkin klinik araştırmalarda yol göstermesi açısından kullanılmaktadır. Özellikle ilkokul çağındaki çocuklara yönelik olan testler ile çocukların gelişim evrelerindeki potansiyelleri tespit edilebiliyor. Bu sayede çocukların geleceklerine dair eğitimlerinden yetiştirilme şartlarına kadar birçok alanda isabetli bir gelişim şeması çizilebiliyor.

Yetişkinlere yapılan mental testler, kişilerin akli melekesinin yerinde olup olmadığını, kişinin özgür iradesi ile soyut ve somut işlemler yapıp yapamayacağını tespit etmeye yaramaktadır. Örneğin işe giriş durumlarında kişilerden psikiyatriden aldıkları akli meleke raporu istenmektedir.

Test Nasıl Uygulanmalıdır?

Testler uygulanırken ortamın sessiz olması birinci kural olarak sayılabilir. Bundan sonra uzman kişinin sorduğu sorulara değerlendirmeye tabi tutulan kişinin cevap vermesi beklenir. Kişinin sözel yanıtları haricinde el becerisi gibi görsel ögeler ile de tepki vermesi de izlenebilmektedir. Yaklaşık olarak 1 ila 1,5 saat arasında değişen testlerin sonuçları da yine testi yapan uzmanlar tarafından değerlendirilmektedir.

IQ Testleri ve Puanlama Sistemi

En yaygın IQ testlerinden ilki Stanford-Binet Zekâ Ölçeğidir. Buna ek olarak Wechsler Yetişkinler İçin Zekâ Ölçeği ile Wechsler Bireysel Başarı Testi de oldukça kabul gören testlerdir. Zekâ testlerinin puanlamasına değinecek olursak 130 puan ve üzeri üstün zekalı kabul edilirken, 100 ve üzeri de kişinin normal düzeylilere göre daha fazla potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. 70 ve daha altı puanlar ise öğrenme güçlüğü ve yetersizliğini göstermektedir. Bu sonuçlar çocuklar hakkında ailelerinin erkenden önlem almaları ve çocuklarına yönelik özel yaklaşımları gerçekleştirebilmeleri için oldukça önemli göstergelerdir.

Kaynaklar

Read More

Türkiye nüfusunun %10’undan fazlasının ve dünya nüfusunun %15’e yakınının engellilerden oluştuğunu biliyor muydunuz?

Peki bu kadar yüksek orana sahip bir azınlığa toplumdaki bireyler olarak nasıl davranmamız gerektiğini biliyor muyuz?

Ne yazık ki bunu kimse bize tam olarak öğretmedi….

Uzmanların ve engellilerden gelen geri bildirimlerin harmanlanmasından oluşan ,“3 Aralık Dünya Engelliler Günü”ne özel, onlara nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili kısa bir liste oluşturduk.

 Bir gün değil her gün hatırlanması gereken bir liste…

Engellilere Nasıl Davranmalıyız?

Çoğumuz istemeden de olsa bu özel grupla olan etkileşimimizde hatalar yapmaktayız. Bazen onları topluma kazandırmak için yaptığımız girişimlerden ötürü tersine onları toplumdan uzaklaştırabiliyoruz. Bu hassas konuyla ilgili doğru bilgeye sahip olmak ve bu bilgileri uygulamak meslek, statü gözetmeksizin toplumun her bir bireyinin sorumluluğudur.

Altın Kural

Size nasıl davranılması gerektiğini düşünüyorsanız öyle davranın. Karşınızdaki kişinin engelini değil kişiyi düşünerek hareket edin. Engeli olan insanlara karşı utangaç yaklaşmayın. Sakin olun ve her zamanki siz ve diğer insanlara davrandığınız gibi davranın.

Yardım Etmeden Önce Mutlaka Sorun

Karşınızdaki kişinin engelinin olması her zaman yardıma ihtiyaç duyduğu anlamına gelmez.

Yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sormadan yardım etmeyin. Sormadan yardım ettiğiniz zaman kendilerini yetersiz hissedebilirler.

Düşünerek Konuşun

Etiketlemeden konuşun. Herkes için kırıcı ve saldırgan bir yaklaşımdır etiketlemek. Aşağılayıcı ve dışlayıcı kelimeler kullanmaktan kaçının.

Acıma Duygusuyla Yaklaşmayın

Engele sahip insanlar kurban değildir. Onları kurban psikolojisine sokacak şekilde onlara ekstra ilgi göstermeyin. Başlarını okşamaktan, küçümseyen kelimeler kullanmaktan kaçının. Unutmayın: Onlar kurban değil kahramanlar.

 Engellilerle İletişim Nasıl Kurulmalıdır?

Öncelikle ,iletişim kurarken engelli bireylerin yardımcılarıyla ya da yakınlarıyla konuşmak yerine direk bireyin kendisiyle konuşmayı tercih edin. Aksi taktirde sizin onları birey olarak görmediğinizi hissederler.

-İşitme engelli bireylerin bir kısmı dudak okuyabilirler ya da belli oranda duyabilirler. Kimisi de işitme engelli dili ya da teknolojik aletler aracılığıyla iletişim kurabilirler. Onlara  mutlaka hangi yolla iletişim kurmayı tercih ettiklerini sorun.

Görme engelli bireylerle iletişiminizde mutlaka ilk tanıştığınızda kendinizi tanıtın. Giderken ve iletişiminizi bitirirken mutlaka bunu onlara belirtin. Bu konuşmanın bittiğini anlamaları için çok önemli. Desteğe ihtiyaçları olduğunda kolunuz ya da omzunuzdan tutunabileceklerini onlara belirtmeniz büyük bir inceliktir. Fakat sakın onlara destek olurken onları çekip itmeyin. Rehber köpekleri varsa köpeklerini beslemeyin ya da köpeğin dikkatini dağıtacak hareketlerde bulunmayın.

Tekerlekli sandalyeli bireylerle iletişim kurarken sandalyelerini itmemeye, sıkıştırmamaya ve sandalyeyi tutmamaya özen gösterin. Tekerlekli sandalyedeki biriyle konuşurken onun göz hizasına gelip göz teması kurarak iletişim kurmaya dikkat edin.

-Zihinsel engelli bireylerle iletişim kurarken basit, anlaması kolay ve açık cümleler kurmayı tercih edin. Sabırlı olun ve sizle iletişim kurabilmeleri için onlara zaman tanıyın.

Konuşma güçlüğü olan bireylerle iletişim kurarken ve konuşurken ne kadar zamana ihtiyaçları varsa onlara o kadar zaman verin. Saygılı olun ve kelimeleri onların yerine tamamlamaktan kaçının. Kelimeleri kendilerinin tamamlamalarına izin verin.

 Her şeyden önce engelli bireylerin de bizden biri olduğunu unutmayın. Herkesin güçlü ve zayıf yanları vardır. Onların da zayıf oldukları yanların yanı sıra bizden güçlü oldukları yanları da var.

Read More

Eğer kendinizi sürekli aç hissediyorsanız, acıkan siz değil duygularınız olabilir. Peki günümüzün önce gelen hastalıklarından olan obeziteye de neden olan ve bir yeme bozukluğu olan duygusal açlık nedir? Nasıl yönetilir?

Yeme Bozukluğu Nedir?

Yeme bozukluğu, vücudun ağırlığı konusunda gereğinden fazla kaygılı olmadan doğan yeme alışkanlığıdır. Yeme bozukluklarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

1.Binge Eating Disorder (Aşırı Yeme Bozukluğu-Duygusal Açlık): Sık sık ve büyük porsiyonlarla beslenme olarak özetlenebilir. Vücudun acıkmasına, yenilen şeylerin sindirilmesini beklemeden tekrar yeme isteğinin duyulmasına neden olan bir rahatsızlıktır.

  1. Anorexia (Anoreksiya): Kilo alma korkusunu travma haline getirmiş ve kilo almamak için çok az yeme ve sürekli kilo vermek için diyet yapan insanların sahip olduğu bir rahatsızlıktır.
  2. Bigoreksiya: Sağlıklı ve fit bireylerin hafta 3 kez 1-2 saat yaptığı sporu haftada 5 gün 3-4 saat yaparak sağlıklı olmaktan çok kas yapma eğilimi olan insanların sahip olduğu rahatsızlıktır.
  3. Bulimia: Aşırı yeme istediğinin yanında kusma isteği ile besini sindirmeden vücuttan atılmasına neden olan bir diğer yeme bozukluğudur.

Duygusal Açlık Nedir?

Psikolojik olarak yaşanılan veya hissedilen eksikliklerin yerini yemek ile doldurma istedi aslında tam olarak duygusal açlıktır. Fiziksel olarak acıkmanızın dahi mümkün olamayacağı zamanlarda kendinizi sürekli aç hissediyorsanız psikolojik bir probleme dayalı yeme bozukluğunuz olabilir.

Duygusal Açlığa Neden Olan Şeyler

Psikolojik nedenler: Travmatik çocukluk dönemleri, duygusal boşluklar, ergenlik dönemleri gibi genelde insanların duygusal zaaflarının yoğun olduğu dönemlerde daha çok hissedilir. Yaşadığımız duygusal boşluğu doldurmak için yemek yemeyi tercih ederiz. Bu da düzensiz yeme alışkanlığına dayanarak bizi yeme bozukluğuna iter.

Yalnızlık: Aslında yalnızlık başlığı ile duygusal açlık kısmı tamamen iç içedir. Bir birey duygusal açlık yaşıyor ve sürekli bir şeyler tüketiyor ise  kilo alır. Kilo aldıkça kendine olan özgüvenin de zedelenme olur. Zedelenme sonucu sosyal faaliyetlerini seyrekleştirir veya ara verir. Bu da bireye yalnızlığı doğurur. Yalnız kaldıkça da sürekli yeme istediği ortaya çıkar. Yalnızlık, yeme bozuklu olan duygusal açlığın en kritik ve kısır döngüsüdür.

Yeme Bozukluğu Tedavisi

Öncelikle yeme bozukluğuna sahip olduğunuzu kabullenmelisiniz. Tedaviye başlamadan önce ne tür bir yeme bozukluğunuz olduğunu saptamalı ve size bu hissi uyandıran duygu geçişlerini keşfetmelisiniz. Yeme bozukluğu sadece mutsuz, stresli veya kaygılı olduğunuz zamanlarda değil, mutlu olduğunuz ve kendinizi ödüllendirmek istediğiniz zamanda karşınıza çıkan bir seçenektir. Yeme bozukluğunuzu tetikleyen duygu geçişlerini keşfederken sadece yaşadığınız olumsuz durumları düşünmemelisiniz. Bununla barışmalı ve bunun tedavi edilebilir bir hastalık olarak görmelisiniz.

Yeme bozukluğu tedavileri kişinin yeme bozukluk duruma göre şekillenmekle beraber bazı hastalar yatarak tedavi olmalıdır. Ağır vakalarda hastane yatışı zorunlu olabilir. Eğer;

  • Hızlı kilo kaybı yaşıyorsanız,
  • Gün içinde sürekli kusuyorsanız,
  • Tıbbi bir beslenme rahatsızlığınız var ise,
  • Daha önce ayakta tedavi olup, sağlığınıza kavuşamadıysanız,
  • Psikiyatrik hastalıklar yaşıyorsanız,

Yatılı olarak tedavi görmeniz gerekmektedir. Uzman diyetisyenler aracılığıyla verilecek olan her türlü diyet, ilaç ve egzersize sadık kalmalısınız. Beslenme bozukluklarındaki tedavi süreçleri her zaman uzun vadede sonuç verir. Tedaviye başlamadan önce günlük alışkanlıklarınızı, beslenme alışkanlıklarınızı, size eski alışkanlıklarınızı hatırlatacak her türlü olgudan kurtulmalısınız. Zarar verdiğini düşünüyorsanız arkadaşlarınız veya işiniz dahil. Tedavi edilebilir olduğunu unutmayın! Sağlığınıza kavuştuktan sonra tekrar aynı alışkanlıkları edinmeden hayatını devam ettirebilmeniz dileğiyle.

Read More

Anlık başarılar için değil mutlak başarılar için her zaman plan, emek ve zamanı doğru yönetmeye ihtiyacımız vardır. Eğitim ve sosyal hayatınızda sizi Başarıya Taşıyacak İpuçları hakkında tüm bildiklerimizi aşağıdaki yazımızda size aktarıyor olacağız.

Başarılı Bir Birey Olmak

Eğitim hayatında veya sosyal hayatta başarılı olmak, tebrik ediliyor olmak psikolojik bir ihtiyaçtır. Başarıya ulaşmanın yolu ciddi bir zamandan ve plandan geçmektedir. Özellikle okul hayatı içerisinde olan öğrencilerin bu plana sadık kalması ilerleyen zamanlarda akademik eğitimlere ve istediği mesleği yapmasına sebep olur. Gelin sizlerle eğitim ve sosyal hayatınızda sizi Başarıya Taşıyacak İpuçlarını beraber inceleyelim.

Öncelikle Kısa Vadede Plan Yapın

Planlı yaşamaya başlayabileceğiniz bir döneme giriyorsunuz. Tüm ihtimalleri göz önünde bulundurarak yapacağınız planlar sizleri sürpriz sona değil zaten beklediğiniz ve daha önce düşündüğünüz bir sona, yani başarılı olmanın yollarına götürecektir. Bu planları kısa vadede yapmaya başlamak için gün içinde yapmaktan sorumlu olduğunuz şeyleri bitirmeye odaklanarak başlayabilirsiniz. Örneğin ders sırasında notlar almak, okuldan sonra tekrarlarınızı yapmak, ödevlerinizi yapmak, haftalık ders programı yapmak, gerekli araştırmalarınızı tamamlamak gibi… Daha sonrasında kendinize ait zamanınızı planlayabilirsiniz. Spor saatleriniz, yemek saatleriniz, sosyal aktiviteleriniz için ayıracağınız saatleriniz ve en önemlisi uyku saatleriniz belirli olsun. Uyku başarılı olmanız için vücudunuzu ve zihninizi dinlendiren en önemli şeylerden birisidir. Kaliteli uyku her zaman sabaha mutlu uyanmak ve güne güzel başlamak demektir. Sorumluluklarınızı yerine getirebilmeniz için ihtiyacınız olan motivasyonu kaliteli bir uyku geçirerek sağlayabilirsiniz.

Hedefleriniz İçin Doğru Zamanlar Belirleyin

Eğitim hayatında başarılı olmak istiyorsanız, her zaman hedefleriniz olmalı. Hedeflerinizi gerçekleştirebilmeniz içinse zamana ihtiyacınız olduğunu asla unutmayın. Planlayın! Hedefinize gidecek olan yolda geçirdiğiniz zaman sizi hedefinize zamanında ulaşmaya katkı sağlar. Ödevlerinizi, sınav takviminizi, projelerinizi önem sırasına göre doğru zamana yerleştirmeyi unutmayın. Sınav takviminizi karşınıza alın ve size en yakın olan sınavdan konu tekrarlarını ve eksik notları çıkarmaya başlayın, daha sonrasında aynı şekilde devam edin. Bu plan sınav zamanına yakın bir zamanda yapılan tekrarların unutulmasına ve taze bir şekilde sınava girmenize katkı sağlar.

Karşılaşacağınız Olumsuz Durumlara Hazırlıklı Olun!

Hayatınızı bir düzene soktunuz, dersleriniz, sosyal hayatınız planladığınız gibi gitmesi için elinizden geleni yapıyorsunuz. Unutmayın! Siz sadece kendi hayatınızı planlayarak ilerletiyorsunuz. Sizin sorumluluğunuz dışında gerçekleşen olumsuzluklara karşı hazırlıklı olun. Başarıya giden bu yolda ayağını takılacak, düşecek veya yara alacaksınız. Önemli olan bu yaşananlar doğrultusunda sizin çıkardığınız ders olmalıdır. Yaşadığınız her olumsuzluk size bir tecrübe katacak ve sizi bir adım daha ileriye atacaktır. Karşılaşacağınız olumsuz durumlara hazırlıklı olmanız sizi asla geriye atmamalı aynı zamanda ileriye itmek için bir neden olmalıdır.

Harekete Geçin ve Sabırlı Olun!

Planlarınız yapıldı, hedefleri gerektiği zamana bölündüyse şimdi tam zamanı. Harekete geçin! Hedefinize, istediğiniz üniversiteye veya istediğiniz mesleğe sahip olmanız için sabırlı olun. Kaygılarınızı ve başarısızlık korkunuzu bir köşeye bırakın. Bir işin içine girmeden size neler getireceğini bilemezsiniz. Kaygılarınız sizi her zaman geriye taşıyacağı için kaygılarınızdan kurtularak başarılı olmaya ve konulan hedefe ulaşmak için harekete geçin. Önce kendinize inanın daha sonra çevrenize de yapacağınızı inandırın. Size duyulan güven ve güç sizi daha iyi hissettirecektir. Gerekli olan motivasyonu çevrenizden de sağlayabileceksiniz.

Eğitim ve sosyal alanda sizi Başarıya Taşıyacak İpuçları nı size kısaca aktarmaya ve yardımcı olmaya çalıştık.

Kendinize inandığınız sürece anlayamayacağınız ders, başarılı olamayacağınız sınav ve kazanamayacağınız üniversite yoktur. Harekete geçin! Etkili ve verimli ders çalışma yöntemleri için buraya tıklayınız.

Read More

Sosyal medya bugünlerde hayatımızın merkezinde olan vazgeçilmezlerimizden biri haline geldi. 7’den 70’e hemen hemen herkes en az bir sosyal medya hesabına sahip. Özellikle milenyumdan sonra doğan ve teknolojinin gelişimi ile büyüyen nesil gün içerisinde eğlence, iş veya olup bitenlerden haberdar olup gündemi takip etmek için sosyal platformlarda bir hayli zaman geçiriyor. 

Neredeyse bağımlılık durumuna gelen sosyal medyada kullanıcılar sürekli aktif olma ve birkaç dakika önce kontrol etseler bile yeni paylaşılanları kaçırmamak için hesaplarını tekrar kontrol etme ihtiyacı hissediyorlar. Sosyal medyanın bu kadar aktif kullanılmasında akıllı cihazların teknik bakımdan oldukça donanımlı bir halde oluşu ile internete her an her yerden kolay ulaşabilme imkânı da etkili oldu. 

Görselliğin ve dikkat çekiciliğin ön plana çıktığı sosyal medya platformları üzerinden yaşanılan anı en güzel haliyle anlık paylaşma isteği yeni nesil arasında her geçen gün artıyor. Peki, yeni neslin sosyal medya kullanımındaki artışın sebepleri nelerdir? Bu sorunun cevabını öğrenmek için yazımızın devamını okuyabilirsiniz. 

Paylaşmak, İlham Almak ve Eğlenmek 

Yeni nesil yaşamlarını, yaptıkları şeyleri arkadaşları ile paylaşmaktan zevk alıyor ve hatta bazen sadece sosyal medyada yayınlamak için dahi bir yerlere gidip fotoğraflar çekiyorlar. Yemek yediğini, şu an nerede olduğunu göstermek, gezdiği yerlerde gördüklerini paylaşmak yeni nesil için eğlenceli ve sosyalleşmeyi sağlayan önemli aktarımlar olarak görülüyor. 

Kim Olunduğunun İfadesi

Sosyal medya yaşadığımız çağ özelinde bir kimliğe sahip olma ve var olmayı da karşılayan bir role bürünmüş durumda. Bu nedenle yeni nesil kim olduğunu fotoğraflar, yayınlar, paylaşımlar, retweetler ve hikayeler yoluyla ifade etme eğiliminde. Neleri paylaştıklarından ziyade kişiliklerini ve kimliklerini herkesin görmesi ve onları tanıması bu çağın gençlerine yeterli geliyor. 

Takipçiler ve Yorumlar 

Yapılan paylaşımlara gelen beğeni ve yorum sayısı yeni nesil için bir başarı ve gurur kaynağı olarak görülüyor. Takipçilerden gelen geri dönüşler aynı zamanda bir iltifat demek olduğundan genç neslin özgüveni ve kendilerine olan saygısı da sosyal medya hesaplarındaki arkadaş, beğeni ve yorum sayıları üzerinden artıp azalabiliyor. 

Olan Bitenden Her An Haberdar Olma

Yeni nesil olayları kaçırmaktan ve güncel konulardan geri kalmaktan tabir yerindeyse korkuyor. Sosyal medya siyasi konulardan magazin dünyasına kadar hemen her şeyi anında gösteriyor ve gündemden haberdar olmayı sağlıyor. Ayrıca sosyal medya sayesinde insanlar fiziksel olarak birbirlerinden uzakta yaşasalar da paylaşımları ile sanal da olsa mesafeleri aşıp beraber olabiliyorlar.  

Kaynaklar

Read More

Övgünün Gücü

Övgü güçlü bir şeydir. Bir öğrencinin öğrenmesini motive etme, rehberlik etme ve destekleme potansiyeline sahiptir. Ancak onu bambaşka bir yola da çıkarabilir. Övgülerimiz sonuçlara ve yeteneklere odaklandığında (“Çok zekisin!”, “Bu konuda gerçekten yeteneklisin!” gibi), sabit zihniyetin gelişimine katkıda bulunuyoruz aslında.

Sabit Zihniyetli öğrenciler performanslarını ne kadar “iyi” veya ne kadar “kötü” oldukları üzerine sabitleme eğilimindedir. Zekalarını ve kapasitelerini doğuştan ve değişmez olarak görüyorlar, bu yüzden kendilerini hangi konuda en rahat hissediyorlarsa onu yapıyorlar. Başarısızlık konusunda endişelidirler, bu da yeni bir şey denemeye o kadar da istekli olmadıkları anlamına geliyor. Sonuç olarak öğrenmeleri durgunlaşıyor.

İnsanları doğal yetenekleri için övmek yıkıcı etkiler yaratabilir.

Çocuklarımız becerilerin ve yeteneklerin ya sahip oldukları bir şey ya da sahip olmadıkları bir şey olduğunu düşünmeye başladıklarında ve başarısızlıkları tecrübe ettiklerinde ne olacak? Muhtemelen harap olacaklar. Sonuçta çok da iyi olmadıklarını düşünecekler. Çünkü doğuştan getirdikleri becerileri zaten onlardadır ya da değildir ve üstüne çalışılmazsa körelip gider. Öyleyse sonuçtan ziyade süreci övmek daha fazlasını yapma motivasyonunu ve gücünü verir çocuklara.

Sabit zihniyet ve büyüyen zihniyet

İnsan başarısı hakkındaki inançlara gelince, sabit bir zihniyet, örneğin zekânın neredeyse tamamen doğuştan olduğu inancıdır. Ya doğuştan akıllı ve zekisindir ya da değilsindir. Diğer taraftan, büyüme zihniyeti, başarının daha değişken olduğu ve zamanla zeka ve problem çözme yeteneklerinin geliştirilebileceği inancıdır. 

Çocuklara ne kadar akıllı ne kadar zeki olduklarını söylemekten ve değiştiremeyecekleri özelliklerini övmekten ziyade onlara çabalarının ne kadar değerli olduğunu, öğrenmeye ve başarmaya ne kadar yatkın olduklarını söylemeliyiz.

Öğrencileri yeteneklerinden ziyade çabaları için övdüğümüzde, zekâlarının dönüştürülebilir olduğunu anlamalarına yardımcı oluruz. Doğru eylem ve davranışlarla yeni beceriler kazanabileceklerini anlamalarına yardımcı oluruz.

Çocukların çabalarını överken…

Çabayı merkeze alan övgü çocuğunuzu motive etmek için harika bir yol olabilir. Söylediğiniz cümlelerin doğru şekilde hissedilmesi açısından bazı bileşenleri de cümlelerinizde kullanmanızda fayda var.

  • Samimiyet: Samimiyetsiz övgü, çocuğunuza onun daha iyisini yapabileceğine dair inancınızın olmadığını düşündürebilir. Aşırı gerçekçi olmayan övgü ise samimiyetsiz gelir ve çocuklar bunları hissetmek konusunda oldukça başarılıdır.
  • Gerçekçi standartlar: Çocuğunuzun çabalarını, büyümeyi ve hatalardan öğrenmeyi vurgulayacak şekilde övmeye çalışın. Bu, bir dahaki sefere başarılı olmak için ona çok fazla baskı uygulamaktan kaçınmaya yardımcı olabilir.

References

Read More

Sınav Stresi Tam Olarak Nedir?

Test kaygısı ya da sınav stresi dediğimiz kaygı türü, sınavlardan önce biraz gergin olmaktan daha fazlasıdır aslında. Sınav kaygısı ile mücadele eden öğrenciler için, sınav öncesi biraz gerginlik bile performansı olumsuz yönde etkileyebilecek endişeler ve korkular yaratır.

Sınav kaygısı yaşayan öğrencilerin karnı ve başı ağrıyor olabilir. Belki ağzında bir kuruluk hissedebilir veya tuvaleti her zamankinden daha fazla kullanmak zorunda kalıyor olabilir. Kaslarında da biraz gerginlik hissedebilir veya vücudu biraz titrek ya da terli bir hal alıyor olabilir. Bütün bunlar olurken, sınavda başarısız olma düşüncesi de eklenince bu durumun çocuğun psikolojisini ve sınav performansını etkilemesi kaçınılmaz olur.

Neden Bazı Çocuklar Sınav Kaygısını Diğerlerinden Daha Fazla Tecrübe Ederler?

Bazı çocukların kaygıya daha duyarlı olmalarının birkaç farklı nedeni vardır. Sınav kaygısı genellikle öğrenme sorunları ile paralel gider. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ya da diğer öğrenme güçlüğü çeken çocuklar genellikle okulla ilgili endişe duyarlar ve bu endişeleri bir sınava girme zamanı geldiğinde yükselir.

Çocuklar, başarısız olmaktan korktukları için endişe duyuyorlar. Hata yapmaktan korkan ya da genel olarak kaygılı bir mizaca sahip olan çocuklar da sınav kaygısını diğerlerine göre daha fazla deneyimler. Tıpkı, erkek çocuklarının matematikte kızlara göre daha başarılı olduğuna inandırılan bir kız çocuğu gibi, belirli bir konuda başarılı olmayacaklarına inanan çocuklar da sınan kaygısını derinden hissederler.

Ebeveynler ve Öğretmenler Neler Yapabilir?

Ebeveynler, sınavlar sırasında çocukları için kolaylaştırıcı bir rol almalıdır. Unutmayın, çocuk sınavlardaki performansları konusunda zaten endişeli ve stresli hissediyor.

  • Olumlu mesajlar verin: Araştırmalar, ebeveynlerin çocukları kendi kendilerine olumlu şekilde konuşmasını teşvik ettiğinde, rahatlama teknikleri sunduğunda ve çocuklara kaygının doğal bir duygu olduğunu anlattığında sınav stresinin azaldığını gösteriyor.
  • İletişime her zaman açık olun: Ebeveynlerin ayrıca çocuklarının öğretmenleriyle de açık iletişim sürdürmeleri gerekir. Çocuklar anne babalarına yansıtmadıkları kaygılarını öğretmenleriyle paylaşabilir ya da tam tersi olabilir.
  • Beklentilerinizi çok yüksekte tutmayın: Bunun yerine ebeveynler sınavlardaki başarının çocuklarının genel performanslarının sadece bir kısmını gösterdiğini anlamalıdır. Hiçbir sınav, bir öğrencinin bildiği veya yapabileceğinin mükemmel bir yansıması değildir.

References

Read More