Bireysel farklılıklarımızdan dolayı algılama, öğrenme ve öğrendiklerimizi akılda tutma süremiz kişiden kişiye değişkenlik gösteriyor. Aktif bir süreç olan öğrenme aşamasında öğrencilerin bir kısmının dinleyerek, bazılarının dokunarak ve bazılarının ise gördüklerine odaklanarak öğrenmeleri de aynı şekilde karakteristik farklılıklarımızdan kaynaklanıyor. Herkesin öğrenebildiği; ancak bilgiye farklı yollardan ulaştığı düşüncesinden doğan öğrenme biçimleri de bu farklılıklar üzerine yoğunlaşan bir alan. 

Bu alanda çalışan teorisyenlerden Dr. Rita Dunn ve Dr. Kenneth Dunn tarafından ortaya konan öğrenme stilinde kişiler, algısal tercihlerine göre görsel, işitsel ve dokunsal/kinestetik olmak üzere 3 farklı gruba ayrılmakta. Eğitimde verimliliğin artmasında oldukça etkili olan Dunn&Dunn modeline göre, genelde biri ağırlıklı olmakla birlikte tüm öğrenme stilleri çeşitlerine de sahip olmak mümkün. 

Ders çalışma yöntemleri nelerdir sorusunun cevabını ve kalıcı bir şekilde öğrenip başarılı sonuçlar almanız açısından hangi öğrenme sitiline sahip olduğunuzu yazının devamında okuyabilirsiniz. 

1. Görsel Öğrenme Stiline Yatkın Öğrenciler

Görsel yönü ağır basan öğrenciler genellikle yaşamlarının her alanında düzenli, kurallı ve planlı olmayı seven bireylerdir. Sessiz ortamlar öğrenmeleri için en uygun mekânlar olan görsel öğrencilerin odaklandıklarında gözlerinin yukarı doğru bakması ve uzun, sözlü talimatları hatırlamada zorlanmaları bir diğer özellikleridir. 

Görsellerde gördüklerini hatırladıklarından öğrendiklerini de zihinlerinde resim veya görüntü olarak canlandırmaya eğilimlidirler. Eğer görsel yönünüzün ağır bastığını düşünüyorsanız ders çalışırken renkli kalem ve kağıtlar kullanarak not almanız hatırlamanız açısından yararlı olacaktır. Ders çalışma yöntemleri belirlerken içerisinde görsel öğeler barındıran eğitici programlar, haritalar, posterler ve şema çizimlerinden mutlaka yararlanmalısınız. 

2. İşitsel Öğrenme Stiline Yatkın Öğrenciler

Duyduklarını öğrenen ve konuşmayı oldukça seven işitsel bireyler dil öğrenmeye de yatkındır. Bulundukları ortamdaki seslere ve müziğe duyarlı olup kalabalık ortamlarda ders çalışmayı severler. Düşünüp yoğunlaştıklarında genellikle kulak hizasına bakan işitseller, hatırlamaya çalıştıklarında da öğrendikleri bilgiler kendilerine okunuyormuş gibi hatırlarlar.

İşitsel stile yakın olduğunuzu düşünüyorsanız sesli bir şekilde ders çalışmalı, arkadaşlarınızla çalışma grupları oluşturmalısınız. Ders notlarınızı kaydedip dinlemeniz, arkadaşınız veya ailenizden biriyle öğrendiklerinizi soru cevap şeklinde tekrar etmeniz de faydalıdır. 

3. Dokunsal/Kinestetik Öğrenme Stiline Yatkın Öğrenciler

Dokunup deneyerek öğrenmeye eğilimli olan dokunsal bireyler öğrenme süreci boyunca hareketlidirler. Odaklandıklarında aşağı doğru bakan dokunsalların konsantrasyonları çok kolay dağılabilmektedir.  

Eğer dokunsal/kinestetik öğrenme biçimi ağır basıyorsa dikkatinizi toplamak adına sınıf ortamında en ön sırada oturmalısınız. Ders çalışma yönteminiz olarak notları kartlara yazıp yürüyerek çalışmayı deneyebilirsiniz. Bilgileri deneyle veya materyaller kullanarak dokunabilir hale getirip öğrenmeye çalışmanız da yararlı olacaktır. 

Kaynaklar

 

Read More

Çağımızda çocukların gelişim sürecinde pek çok ebeveynin ciddi bir sorun olarak ele aldığı ve üstesinden gelmek için ciddi çabalar sarf ettiği Dikkat Eksikliğinin Önlenmesi konusunda ABA psikoloji tarafından sunulan destek Hizmetleri ile başarıya ulaşabileceğinizi biliyor musunuz? Birçok aile için bir kabus olan bu sorun; profesyonel yaklaşımlarla son derece etkili biçimde ortadan kaldırılabilir. En kötü ihtimalle dikkat eksikliğine sebep olan faktörler tespit edilerek bu noktada gerekli uygulamalar yapılıp, çocuğun bunlardan çok daha az etkilenmesi sağlanabilir. Tabii ki bu akademik bir süreçtir ve kulaktan dolma yöntemler ile dikkat eksikliği giderilemez. Daha doğru bir anlatımla dikkat eksikliği; sebepleri farklı bir faktöre bağlı olabilecek bir sorundur.  Klinik düzeyde tedavi ihtiyacının söz konusu olduğu dikkat eksikliği sorunları olabileceği gibi, basit terapilerle giderilecek sorunlar da söz konusu olabilir. Elbette buna karar verebilmek için gerekli testlerin yapılması ve uzmanlar tarafından sürecin sevk ve idare edilmesi gereklidir. Dikkat Eksikliğinin Önlenmesi noktasında ABA Psikoloji olarak bilimsel yöntemlerle size efektif çözümler sunabilmekteyiz.

Dikkat Eksikliği Neden Olur?

Klinik verilere göre dikkat eksikliğinin en yaygın sebebi hiperaktivitedir. Bu sorun çağın problemi olarak tanımlanır ve ciddi bir gözlem oranı mevcuttur. Gelişim çağında ortaya çıkan Dikkat Eksikliğinin Önlenmesi ileride meydana gelebilecek bir çok olumsuzluğa karşı alınabilecek bir tedbirdir. Bu noktada bu durum hafife alınmamalı ve herhangi bir seviyede konsantrasyon problemi olan çocukların derhal uzman gözetiminde kontrollerinin yapılması gerekir. Dikkat Eksikğinin Önlenmesi noktasında açık kaynaklardan elde edeceğiniz verilerle bireysel çözümler uygulamaya çalışmanız da doğru değildir. Oldukça yanlış sonuçlar ortaya çıkabilir ve geri dönüşü olmayan riskler alınabilir. Özellikle sorunun temelinde mental problemlerin var olması ihtimali, bu sorunu çok daha ciddi hale getirir. Zira Hiperativite gibi bir kaynağa bağlı olan Dikkat Eksikliğinin Önlenmesi için bu sorunun temeline inmek ve genel bir tedavi süreci başlatmak gereklidir. Bu durum, çekinilecek bir durum değildir. Ailelerin bilinçli olması ve çocuklarının geleceği için bu adımı derhal atmaları gereklidir.

Dikkat Eksikliği Nasıl Teşhis Edilir?

Öncelikle açıkça altını çizmek gerekir ki, burada teşhis olarak belirttiğimiz husus, klinik bir veri olmayacaktır. Bu veriler ortaya çıksa dahi kesin sonuç, hekimler veya uzman psikologlar tarafından belirtilebilir. Bireysel olarak teşhis ve tedavi uygulamayınız.

Dikkat Eksikliğinin Önlenmesi için öncelikle elbette tespiti gerekir. Bebeklikten itibaren gözlenebilen dikkat eksikliği; çocuğun kendisine söylenenleri dikkate almaması ve/veya çok geç reaksiyon vermesi olarak kabaca tarif edilebilir. Çocuğunuza seslendiğinizde size cevap vermiyor, talimat almıyor ve dersleri dinlemiyorsa, bu durumda dikkat eksikliği olarak tanımlanabilir. Ancak, bu durumun elbette hiperaktivite dışında başka sebepleri de olabilir. Zaten Dikkat Eksikliğinin Önlenmesi için uygulanacak yöntemler bu nedenle özen gerektirir. Çocuğun içerisinde bulunduğu psikolojik durumun doğru olarak tespit edilmesi gerekir ki, çocuğunuzu ne kadar iyi tanırsanız tanıyın, uzman bir hekim veya psikolog tarafından konulacak teşhisi koyamazsınız. Kaldı ki, bu teşhisi koyabilmek için sadece çocuğu tanıyor olmak yetmez. Bu ciddi bir akademik alandır, bilgi ve deneyim gerektirir. Ayrıca tıbbi ve özellikle mental alanlarda hata yapılmaması büyük önem arz eder.

İşte tüm bu nedenlerden ötürü, Dikkat Eksikliğinin Önlenmesi noktasında bizden destek almanız ve çocuğunuzun sağlığı için bu önemli adımı bir an önce atmalısınız. Yukarıdaki semptomlardan herhangi birisini gözlemlemeniz durumunda bize derhal ulaşabilir, sorunun üstesinden gelebilmemiz için gerekli işlemleri başlatabilirsiniz. Bu sorun tedavisi mümkün olan ve doğru yöntemlerle kolayca aşılabilecek bir sorundur. 

Read More

Modern zamanlarda pek çok çocukta rastlanan sorunlardan olan Hiperaktivite Nedir? Sorusuna cevap arıyorsanız doğru yerdesiniz. Sizin için hiperaktivite hakkında bazı bilgileri derledik ve mümkün olduğunca anlaşılabilir bir forma kavuşturduk. Hiperaktivite belirtileri, tanısı ve tedavisi hakkında güncel bilgilere bu yazımızla ulaşabilirsiniz.

Hiperaktivite Nedir?

Hiperaktivite Nedir? Sorusunun cevabı aslında oldukça karmaşıktır. Bir çok farklı sorunla karıştırılan ve uzman görüşü olmaksızın tanısı kolayca görülemeyen bu sorun; aşırı hareketlilik ile ilişkilendirilen bir sağlık sorunudur. Çoğunlukla kalıtsal olarak taşınan bir sorun olmakla birlikte olağan dışı beyin fonksiyon anomalilerinden de kaynaklanabilir. Uzmanlara göre hiperaktivitenin fizyolojik sebeplerinin yanı sıra, çevresel etkileri de söz konusudur ki, aile içi davranış hatalarından kaynaklandığı ifade edilmektedir. 

Hiperaktivite tanısı konulurken, 3 ana faktör dikkate alınır. Bunlar;

  • Hareketlilik
  • Ataklık
  • Konsantrayon Kaybı

Olarak tanımlanır.

aba_psikoloji_web-hiperaktivite
Elbette bunların tamamı tek bir bireyde ortaya çıkmayabilir.  Genellikle dürtüsel davranış tarzı ile aşırı hareketlilik bir arada ortaya çıkarken, dikkat kaybı durumu da tek başına sıkça görülür.  Her iki türün de bir arada olduğu hiperaktivite teşhislerine, bileşik hiperaktivite denmektedir.

Bebeklerde hiperaktivite tanısı ise özel bir uzmanlık alanıdır ve Hiperaktivite Nedir? sorusunun cevabı olarak verilecek yukarıdaki semptomlar kendi başınıza tanı koyabilmeniz için yeterli olmayabilir. Devamlı huzursuzluk ve huysuzluk davranışları sergileyen, çok uyuyan veya az uyuyan ve sürekli ağlayan bebekler için bu tanının konma olasılığı vardır. Ancak, bu haller bir fizyolojik sorunun belirteci de olabileceğinden öncelikle bebeğin hekim kontrolüne girmesi doğru olacaktır. Bu süreçte herhangi bir sorun yok ise zaten hekim tarafından uygun departmana sevkiniz yapılacaktır. Hiperaktivite tedavisinin mümkün olduğunca erken teşhisi ve tedavisine başlanması büyük önem arz etmektedir.

Hiperaktivite Nasıl Fark Edilir?

Hiperaktivite Nedir? Sorusuna verdiğimiz cevap paragrafında yer alan semptomları çocuğunuzda sürekli gözlemliyorsanız, bu sorunu yaşıyor olmanız muhtemeldir. Ancak, belirtileri düzenli ve devamlı aldığınızdan emin olmanızda fayda vardır. Belli dönemlerde ortaya çıkan sorunların doğrudan hastalık olarak tanımlanması doğru değildir. Ayrıca çocuklarınızın bu sorunun semptomlarını en alt seviyede hissetmesi için bazı tedbirler de uygulayabilirsiniz. Örneğin, en azından davranışsal etkileri azaltmak için çocuk gelişim uzmanlarından destek talep edebilirsiniz. Her şeye rağmen, semptomlar devam ediyorsa, mutlaka uzmanlardan destek almalısınız. Hiperaktivite, çocuk yaşlarda başlayıp, uzun vadede hayatı ciddi anlamda olumsuz biçimde etkileyen sağlık sorunlarından bir tanesidir. Bedensel bir hasara yol açmasa da, gelişim sürecinde bir çok sorunla hem çocuğun hem de ailenin karşılaşmasına yol açar. Ayrıca çocuğun mental gelişimi de bu sorundan olumsuz etkilenir.

Hiperaktivite Tedavisi Nasıl Yapılır?

Hiperaktivite Nedir? Sorusun cevap olarak verdiğimiz semptomların geçici olarak ortadan kaldırılması ve tedavi sürecine başlanması için uzman desteği gereklidir. Uzmanlar eşliğine sürdürülecek tedavi sürecinin bir çok farklı adımı söz konusudur. Öncelikle, eğer fizyolojik bir sorun var ise bunun medikal olarak tedavisinin gerçekleştirilmesi gerekir. Bu süreçten sonra terapi seansları düzenlenir ve çocuk özel eğitim süreçlerine tabi tutulur. Hiperaktivite teşhisi konulan çocuğa yaklaşımın da özenli gerçekleştirilmesi gerektiğinden, bu süreçte aile de terapilere dahil edilebilir. Bu noktada unutmayalım ki, hiperaktivite bir sağlık sorunu olsa da, çekinilecek bir durum değildir. Modern zamanlarda pek çok çocuk bu sorunla yüz yüzedir. Bu nedenle çocuklarınızın gelecekte sağlıklı birer birey olabilmeleri ve gelişim sürecinde; gerek akademik, gerekse sosyal hayatlarında başarılı olabilmeleri için Hiperaktivite Nedir? Sorusuna cevap olarak verdiğimiz maddeleri doğru bir şekilde analiz etmeli ve risk faktörü söz konusu ise derhal uzmanlara başvurmalısınız.

Read More

Modern hayat yetişkinleri olduğu gibi çocukları da son derece hızlı akan kaotik bir düzenin parçası olmaya zorluyor. Gelişim çağındaki çocuklarımızın insan doğasının gerekliliği olan bir takım aktiviteleri şehir ortamında gerçekleştiremiyor olduğu hepimizin malumudur. Bunun fizyolojik sonuçları olduğu kadar en önemli ve kayda değer sonuçları psikolojik anlamda olmaktadır. Ayrıca, modern insanın gelişmesinde geçmişte uygulanan yöntemlerden çok farklı yöntemler benimsenir. Artık çocuklarımızın gelişim döneminde onların gelecekte sahip olacakları kişilik özelliklerini kontrol edebilir ve muhtemelen davranış bozukluklarını çok önceden tespit edebiliriz. Kaldı ki zaten modern dünyada, sanat terapisi gibi uygulamaları, standart eğitim modelinin bir parçasıdır. 

Sanat terapisi nedir? 

Sanat terapisi iki farklı şekilde ele alınabilir. Bunların birincisi, bireyin resim ve heykel gibi yaratıcı sanatlarla ilgilenmesini sağlayarak, bilinçaltını dışa vurması için ona yardımcı olabiliriz. Sanat terapisi Davranış Bilimleri bakımından analiz yapmayı sağlayan niteliği burada öne çıkmaktadır. Sanat terapisinin bir diğer özelliği ise bireye gerçek dünya problemlerinden uzaklaşma imkanı tanıyan bir hobi disiplini ortaya koymasıdır. Kim yaklaşımlarda sanat terapisi sadece resim ve heykel gibi görsel sanatlar kullanılarak bireyi analiz etmek için kullanılırken, kim yaklaşımlar müzik alanındaki sanat dallarını terapi maksadıyla kullanırlar. Burada bir noktaya değinmek gerekir. Müzik görsel sanatlar gibi uzmanların bilinçaltı analizi yapabileceği sonuçlar ortaya koymadığından analiz maksatlı kullanılmaz. Ancak sanat terapisi içerisinde çocukların müzikle ilgilenmesi önemli bir yere sahiptir. Avrupa’da Orff yöntemi ile çok Küçük yaşlarda başlayan müzik eğitimi Japonya’da da suzuki metotları ile erken yaşta başlamaktadır.

Dünya standartlarında sanat terapisi 

Sanat terapisi, standart metotlarla bireye sanat dallarının eğitiminin verilmesi değildir. Elbette terapi sistematiği içerisinde bu maksatla eğitimler de verilir. Fakat bunun esas odağında, sanatın gelişim maksatlı olarak bir terapiye dönüştürülmesi ve davranış bilimleri ilkeleri ile donatılması vardır. Dünya standartlarında sanat terapisi derken kastımız tam olarak budur. Bizim çocuklarımız için uyguladığımız terapi programları, bilim dünyasının mevcut koşullarda ulaştığı en yeni bilimsel ilkelerle donatılmıştır. Bu sayede çocuklarımızın sağlıklı bir mental gelişim kaydetmelerine yardımcı olurken, mevcut durumu analiz edebilir ve uzmanlarımızın değerlendirmeleri ile geleceğe dair doğru bir planlama yapabiliriz. Sanat terapisi ayrıca uzun vadede bireyin bir hobi sahibi olması bakımından erken yaşlarda atılacak en doğru adımları başında gelir.

Sanat neden önemlidir? 

Gelişmiş ülkelere bakıldığında, sanatın eğitim içerisindeki payının oldukça fazla olduğu kolayca görülebilir. Avrupa, Rönesans dönemi itibariyle sanatın aslında bilim ve teknoloji ile ne kadar bağlantılı olduğunu keşfetmiş ve bu hususta özel eğitim planları uygulamaya başlamıştır. Dünyaca ünlü pek çok mucidin birer sanatçı olduğunu unutmamak gerekir. Leonardo Da Vinci; bir ressam olmakla birlikte günümüzde hala bir kısmının gizeminin çözülemedi yüzlerce icata sahiptir. Her ne kadar ülkemizde sanat, örneğin Mühendislik yetileri ile kıyaslandığında geri planda görünüyor olsa da, aslında mühendisliğin temelinde yer alan yaratıcılık fonksiyonun ortaya çıkmasında esas etkendir. 

İşte bu nedenle sanat terapisi; özellikle Avrupa’da ve dünyanın her yerinde gelişmiş ülkelerin temel eğitim politikalarının ayrılmaz bir parçasıdır. Biz Buradan hareketle çocuklarımızın en doğru eğitim altyapısına sahip olabilmesi, gelişim döneminde mevcut sorunların giderilmesi ve olası davranış bozukluklarının önlenmesi için sanat terapisi uygulamalarını en nitelikli biçimde sunuyoruz. Modern yaşam koşulları içerisinde çocuklarımızın kişiliklerinin doğru biçimde gelişmesi ve onlara dünyanın bir parçası haline gelecek niteliklerin kazandırılması bizim için çok önemlidir. Siz de çocuklarınızın nitelikli birer birey olarak yetişmesini ve gelişim çağında doğru şekilde yönlendirilmesini istiyorsanız bize başvurunuz. Dünya standartlarında sanat terapisi uygulamalarımız ile sizlere profesyonel destek sunuyoruz.

Read More

İnternet ve haberleşme alanındaki devrim denilebilecek gelişmeler ekonomiyi yeni bir boyuta taşırken piyasaların rekabetçi havasını da artırdı. Kurumlar ayakta kalmak ve sürekli değişen koşullara ayak uydurmak için güçlü yöneticilere en çok ihtiyaçları olan dönemi yaşamakta. Bu nedenle günümüzde iyi bir lider nasıl olunur veya başarılı bir yönetici nasıl olunur gibi birçok tanımlama yapılıyor, eğitimler verilip yazılar yazılıyor. Öte yandan durum yazılıp çizilenler veya tanımlamalar ile liderlere ilham vermenin çok ötesinde. Başarılı bir yönetici olmak için zekâ yönetimi esaslarını bilerek çalışanların potansiyellerini tam gösterebilmelerini sağlamak gerekiyor.  

1. Liderler İkiye Ayrılır

Liz Wiseman’ın görüşlerinden yola çıkılarak çoğaltan ve azaltan olarak ayırabileceğimiz iki farklı lider tanımı yapılabilir. Bu kavramların kullanılmasındaki ana sebep ise liderlerin çalışanlarının zekâ ve yetenek potansiyellerini artıran veya azaltan bir yönetim anlayışına sahip olmalarından kaynaklanıyor. Farklı kelimelerle ifade etmek ve daha iyi bir tanım yapmak gerekirse çoğaltan liderler ekiplerini geliştirirken tüm çalışanların zekâlarının %100’ünü kullanmalarına olanak tanıyor. Azaltan liderler ise takımlarının zekalarının yalnızca %50’sini kullanabilmesine sebep oluyor.   

2. Zekâyı Yöneten Liderler Kimlerdir?

Bireyin zekâsının esnetildiğinde büyüyebileceği mantığını kabul eden çoğaltan liderler, herkesin aklını kullanıp problemlerin üstesinden gelebileceğine inanmaktadırlar. Ayrıca daha fazla kişi ile çalışmak yerine takımlarının yeteneklerinin tamamını kullanmalarını sağladıklarından en iyi sonuçlar da yine bu tarz liderlerin ekiplerinden çıkmaktadır. Çoğaltan liderler, mevcut takımlarını iyi kullanıp geliştirme ve araştırmalarla meydan okuyarak sorumluluklarındaki şirketleri ön görüleri ile geleceğe taşıyan kimselerdir. 

3. Nasıl Başarılı Oluyorlar?

Çoğaltan liderlerin zekâ saçan kişiler olmasının en büyük göstergesi belki de onların çalışanlarına aradıkları cevabı direkt vermek yerine düşünme ve keşfedebilmeleri için gereken ortamı sağlamalarından kaynaklanmaktadır. Bu liderlerin başarılı bir yönetici olmalarında yatan diğer noktalar ise şunlardır:

-Liderler yeteneklerini en üst seviyede kullanmak isteyen insanların çalışmak istedikleri yöneticilerdir. Bu durum yetenekli liderin aynı şekildeki yetenekli çalışanla buluşması için gerekli ortamı da sağlayan etmendir. 

– Herkesin düşüncesini rahatlıkla dile getirebildiği, birbirini dinleyip fikir alışverişi yapabildiği özgür ortamlar çoğaltıcı liderlerin çalışma alanlarıdır.

Zorlayıcı görevler vermek liderlerin bir diğer yöntemidir. Bu durum çalışanların kendilerini başarısız hissetmeleri için değil; aksine onların kendi potansiyellerini görebilmeleri ve eksikliklerini giderebilmeleri içindir. 

Büyük hedefler koymak ve yatırımlar yapmak da zorlayıcı görevler ile aynı mantıktadır. Hedefe ulaşmak için çabalayan çalışanlar liderin sunduğu keşif ortamında doğru hamleyi yaparak en iyi sonuca ulaşır. Ayrıca çoğaltıcı lider edinilen sonuca tüm ekibini de ortak ederek başarıyı takımı ile paylaşır. 

Kaynakça

 

Read More

Ana okuluyla başlayıp üniversiteyle devam eden eğitim hayatımız öğrenme dolu yıllardan oluşur. Sözlü, yazılı, uygulamalı pek çok sınava girerken bazıları kolay kimi sınavlar ise oldukça zorlayıcı olabilir. Bu kritik sınavları atlatmak için özel dersler, etüt merkezleri vb. çözüm yöntemleri başarıya etken olsa da, öğrencilik hayatında en önemli nokta kişinin nasıl verimli ders çalışacağını öğrenerek uygulamasıdır. Bu yazıda etkili ders çalışma alışkanlıkları kazanma ve bu sayede işleri kolaylaştırarak daha iyi sonuçlar elde etme üzerine duracağız.

1.Düzenli Olun

 

Ödevler ve projeler için bir not defteri veya ajanda tutarak plan yapmanız gereklidir. Planlama defterinize not aldığınızda ödev ve proje tarihlerinizi unutmanın önüne geçersiniz.

2.Aktif Dinleme

Derslere katılım sadece sınıfta bulunmaktan ibaret değildir. Dikkat dağıtıcılardan uzak durup öğretmenin anlattıklarına odaklanmak ve söylediklerini birebir değil kendi anlayacağınız sözcüklerle not almanız önemlidir. Aktif dinlemenin bir diğer göstergesi konuyla ilişkili soru sormaktır. Ders sırasında soramadığınız soruları mutlaka kenara yazıp ders sonunda öğretmene sormalısınız.

3.Not Defteri Düzeni

Anlaşılır bir not defteri sınavlar öncesi hayat kurtarıcı olabilir. Düzenli kontrol etmediği için aldığı notların bağlamını anlayamayan öğrenciler sınav öncesi zor durumda kalabilir. Bu nedenle kaçırdığı bir yer olup olmadığını arkadaşlardan ve öğretmenden sorarak kontrol etmek hata payını minimize eder.

4.Çalışma planı

Başarılı tüm insanların bir çalışma planı vardır. Soru ve konu başlıklarını gözden geçirip üzerine düşünün. Bu size hangi konulara odaklanmanız gerektiğine dair fikir verecektir. Her çalışma için oturduğunuzda spesifik olarak bir hedef belirleyip, bitirmeden çalışmayı sonlandırmayın.

5.Zinciri Kırma!

90’lı yılların ünlü komedyeni Seinfeld basit ama çok etkili bir yol öneriyor: Zinciri kırma! (Don’t break the chain) Bir hedef belirleyip her gün o hedef için bir şey yaptıktan sonra, takviminizde yaptığınıza dair bir işaret koymak. Takviminize işlediğiniz bu çarpılar bir örgü zinciri gibi sizi hedefinize ulaştırarak hedefinize olan bağlılığınızın bir göstergesi olacak. (1)

6.Tavsiye Alın

Sizi tanıyan veya güvendiğiniz bir öğretmeninizden tavsiye isteyin. Konu hakkında soru sormak, konunun önemli noktalarını tekrar vurgulanması ve yeterince anlaşılmayan konuların daha iyi anlaşılması için açıklamalar sınav öncesi iyi olacaktır.

7.Grup Çalışması

Öğretmenlerin bir tavsiyesi konuyu iyi bilen arkadaşlarınızla birlikte grup çalışması yapmanız olacaktır. Konuyu çalışmak belli ölçekte bilmenizi sağlar, ancak dersi takip edip konuyu iyi çalışmış bir öğrenciyle tekrar etmek, üzerinde yeterince durmadığınız bir konuyu daha iyi fark etmenizi sağlayacaktır.

8.Kısa Aralıklarla Çalışın

Pomodoro adı verilen yöntemle 25 dakikalık çalışma 5 dakikalık dinlenme ile bir çalışma seansı bitirmiş oluyorsunuz. 4 çalışma seansı bir blok oluşturur ki bu bir uzun mola hak ettiğiniz anlamına gelir. Günde 3-4 blokluk bir çalışma düzeni oturtmak uzun dönemli başarınıza ciddi katkısı olacaktır. (2)

9.Feynman Metodu

Nobel ödüllü Fizikçi Richard Feynman’ın yöntemi bir konuyu anlamakta en etkili yollardan birisi. Boş bir kağıt alıp bir başkasına anlatıyormuş gibi sadeleştirerek anlatmak ve takıldığınız noktada kaynak kitaba dönüp eksiği tamamladıktan sonra anlatıma devam etmek konuyu anlama becerinizi arttıracaktır. Benzerlikler (analoji) kurarak anlatmak ve dili basitleştirmek hatırlatmayı kolaylaştırmanın ötesinde farklı şekillerde düşünebilmenin de önünü açıyor. (3)

Kaynakça:

  1. https://www.writersstore.com/dont-break-the-chain-jerry-seinfeld/
  2. https://en.wikipedia.org/wiki/Pomodoro_Technique
  3. https://collegeinfogeek.com/feynman-technique/

 

Read More

Zeka; hemen herkese matematik alanında üstün yeteneğe sahip olmakla eşdeğer bir kavram olarak görünür. Hepimizin beklentisi üstün zekalı kişilerin matematik alanında çok başarılı olmalıdır. Oysa bu tanım doksanlar’ın başından beri farklı şekilde ifade edilmektedir. Modern öğretiye göre zeka; tekbir türe sahip değildir. Matematiksel başarısı yüksek olan dahilerin, bu olan dışında neredeyse hiç bir oğlandı başarılı olan olmalarının bir göstergesi de aslında bu. Mucitlerin, okullardan atılmış olması ile ilgili pek çok söylenti vardır. Aslında bunlar genel olarak söylenti olmaktan öte birer gerçekliktir. Zira, yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu kişiler büyük olasılıkla, toplum ortalamalarından farklı matematiksel zeka kabiliyetlerine sahiptir ve diğer alanlardaki yetileri bu kadar kuvvetli değildir. Çoklu zeka kavramı IQ değerlemesinin doğru yapılabilmesi için önem arzeden bir kavramdır. Zira çocuğunuzun matematik alanında başarılı olmaması onun zeka seviyesinde düşüklük olduğu anlamına gelmez. Değerlemenin doğru yapılması WISC5 gibi test türlerinin kullanılarak çocuğun çoklu zeka kuramına göre analiz edilmesi gereklidir. 

Zeka Türleri Nelerdir? 

Mevcut bilimsel veriler ışığında zekanın 8 farklı türü olduğu kabul edilir. 

  1. Uzamsal zeka 
  2. Kinestetik zeka 
  3. Müzikal zeka 
  4. Sözel zeka 
  5. İçsel zeka 
  6. Sosyal zeka 
  7. Matematiksel zeka 
  8. Doğasal zeka 

Yalnız bilimsel olarak kabul edilmemekle birlikte, kimi kaynakların 9. bir türden bahsetme durumları vardır. Varoluşsal zeka olarak tanımlanan bu zeka türü, doğaüstü veya bilimler üstü nitelikte olduğundan kuram olarak kabul edilmemektedir.

Bilimsel olarak kabul edilen ve WISC5 analizi ile ölçülebilen zeka türleri kelime anlamları ile paralellik gösterir kısaca değinecek olursak; 

Uzamsal zeka; görsel hafıza ve görsel zeka becerileri ne ifade eder düzlem geometrisi ve 3 boyutlu düşünebilme becerisi uzamsal zekası gelişmiş kişilerde yer alır. 

Kinestetik zeka ve ise vücut beden koordinasyonunu çok iyi kurabilen kişilerin sahip olduğu kabiliyettir. Örneğin sporcular ve formula 1 blogları kinestetik zekalarını iyi kullanan bireylerdir. 

Müzikal hikayesi isminden anlaşılacağı gibi müzik alanında başarılı olan kişilerin sahip olduğu zeka türüdür. 

Sözel zeka dil becerilerini iyi kullananların, içsel zeka duygularını iyi kontrol edebilenlerin, sosyal zeka çevresi ile iyi iletişim kurabilenlerin, matematiksel zeka matematik ve fen alanında başarılı olanların, doğasal zeka ise doğayı anlayabilenlerin sahip olduğu zeka kabiliyetlerini ifade eder.

WISC5 Nedir? 

Yukarıda bahsettiğimiz çoklu zeka türleri herkeste farklı oranlarda bulunur. Bireyin sahip olduğu yetenekler ayrı ayrı ölçülmeli ve toplam IQ değerine bu şekilde ulaşılmalıdır. WISC5 bu amaçla geliştirilen ve çocuklar üzerinde uygulanan yöntemdir. 6 yaştan 18 yaşa kadar tüm çocuklar için uygulanabilen ve 15 farklı alt testi bulunan WISC5, toplam IQ değerini ulaşmak için kullanılan en verimli yöntemlerden bir tanesidir.

Zeka Testi Neden Önemlidir? 

Çocuklarınızın kabiliyetlerini bilmek onları gelecekte doğru yönlendirmek için çok önemlidir. Gelişmiş Batı ülkelerinde WISC5 ve benzeri ölçme ve değerlendirme yöntemleri yoğun bir şekilde uygulanmakta, örneğin meslek seçimlerinde çocuklar bu veriler ışığında yönlendirilmektedir. Öyle ki; çocuğunuzun sahibi olduğu en yüksek zeka türü müzikal zeka iken, onu uzamsal zeka veya matematiksel zeka ile ilişkili meslek gruplarına yönlendirmeyi zorlamak doğru değildir. Nihai olarak, lisans seviyesinde ilgili alanlarda bir mesleğe sahip olsa dahi, kişisel becerileri bu meslek ile paralellik arz etmenin da muhtemelen ya mutsuz bir meslek hayatı veya başarısız bir kariyer Çocuğunuzu bekleyecektir. Bu nedenle, sizin beklentileriniz ne olursa olsun bilimsel analiz yöntemlerini dikkate almalı ve WISC5 yöntemini kullanarak çocuğunuzun hangi zeka türünde başarılı olduğunu öğrenmelisiniz. Unutmayın, matematiksel zeka yegane zeka türü değildir. Diğer zeka türleri de en az matematiksel zeka ha kadar önemli türlerdir ve insanlık bu zeka türlerine en az matematiksel zeka kadar ihtiyaç duyar.

Read More

Otizm, nörolojik bir gelişimsel bozukluktur. Otizm spektrum bozukluğu olarak da bilinir. Genellikle yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkar ve hayat boyu devam eder. Otizmli bir birey; sosyal hayatta, göz teması kurmada, sözel ve sözel olmayan iletişimde sıkıntılar yaşar. Bunun yanı sıra dili kullanma ve anlama güçlüğü, arkadaş edinme konusunda sıkıntı yaşama, olaylar arasında ilişki kurma zorluğu da otizmli bireylerde görülebilecek diğer özelliklerdir. 

Otizmde Erken Teşhis ve Otizm Testi

Doğru uygulanan otizm testi, erken teşhis için çok önemlidir; buna bağlı olarak otizmli olduğu tespit edilen çocuklarda erken yaşlarda özel eğitime başlanır. Çocuğun gelişimiyle ilgili sıra dışı bir durum söz konusu olduğunda, çocuk erken müdahale için bir uzmana yönlendirilmeli ve durumu değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeler m-chat gibi otizm teşhisine yönelik testleri de içermelidir. 

M-Chat (Otizm Testi) Nedir?

M-chat çocuk hakkında bilgi edinmek için, çocuğun ailesine yöneltilen soruların olduğu bir otizm testidir. 10-15 dakika sürer; 23 maddeden oluşur, çocuk 18 aylık olduktan sonra uygulanır. Soruların yanıtları çocuğun genel durumuna göre verilir. Çocuk o davranışı nadiren yapıyorsa yapmıyormuş gibi yanıtlanır. 

Sorulardan bazıları:

  • Çocuğunuz merak ettiği bir şeyi (sormak amacıyla) işaret parmağıyla gösterir mi?
  • Çocuğunuzla 1-2 saniyeden uzun süreli göz teması (gözünüzün içine bakması) kurabiliyor musunuz?
  • Çocuğunuz küçük oyuncakları (araba, lego gibi) ağzına almadan, fırlatıp atmadan veya elinde sallamadan (amacına uygun) oynar mı?
  • Çocuğunuz yüzünün önünde parmaklarıyla anlaşılmaz hareketler yaparak ellerini seyreder mi?
  • Çocuğunuz ismiyle çağırdığınızda size yanıt verir mi?
  • Çocuğunuz eşyalara (örneğin koltuk, kütüphane) ve benzeri şeylere tırmanmayı sever mi?
  • Çocuğunuz bazı şeyleri (eşyalar, oyuncaklar gibi) göstermek için size getirir mi?

gibi çocuğu tanımaya yönelik cevaplar arar. 

Otizm Testi Nasıl Uygulanmalı?

Ebeveynlerin soruları bir uzman (pedagog/ pdr uzmanı ya da psikolog) yardımıyla yanıtlamaları, otizm testinin kesin sonuç verebilmesi açısından daha faydalı olacaktır. Ebeveynler çocuklarını çok yakından tanıdıklarını düşünseler bile, bir uzmanın dışardan bakışı kişisel gözleme göre çok daha net bir sonuç verir.

Teşhis konulmamış olsa bile, 18-36 ay arası her çocuğun gelişimsel süreci rutin bir şekilde yakından takip edilmelidir. Otizm şüphesi olduğunda test yeniden uygulanmalı ve çocuğun sosyal hayattaki iletişim becerileri ve genel durumları gözlem altında tutulmalıdır.

Otizm Hakkında Kitaplarımız;

Kaynakça

Read More

Tam adıyla otizm spektrum bozukluğu, halk arasında bilinen adıyla otizm, bireyin doğuştan sahip olduğu ya da hayatının ilk yıllarında ortaya çıkan oldukça karmaşık bir nörogelişimsel bir bozukluktur. 

Sebepleri Nelerdir?

Otizm, günümüzde ortalama 120 çocuktan birinde kendini gösteren, yaygın bir bozukluktur. Bu sebeple bilim insanları da bu bozukluğun psikolojik mi yoksa genetik sebeplerden ötürü mü görüldüğü üzerine yoğun araştırmalar yapmaktadırlar. 

1943 yılında ilk kez Leo Kanner tarafından tanımlanan otizmin sebebi, o dönemlerde psikolojik faktörlere dayandırılıyordu. Ancak sonrasında yapılan çalışmalarda görüldü ki çoğu vakanın kaynağının belli değildi. Otizm tanısı konan bireylerin sadece yüzde 5 ila 10’unda kesin bir tıbbi neden teşhis edilebiliyordu. 

İlerleyen zamanlarda otizmin, beyin hücrelerinin normal olmayan bir çalışma biçimine geçişten, hücreler arası iletişimin kurulamamasından kaynaklandığı belirlendi. Bu, genetik bozuklukların yol açabileceği bir durum olduğu gibi, çevresel etmenlerden de kaynaklanıyor olabilir. Bu sebeple araştırmacılar, tanı koydukları bireyler için her iki seçeneğe dair olasılıkları değerlendirmektedirler.

Belirtileri ve Tanısı

Otizm günümüzde kesin olmamakla birlikte henüz anne karnında teşhis edilebilen, genellikle erken çocukluk çağında tam tanısı konabilen, nadir olarak 2 yaşından sonra da belirtilerini gösterebilen bir bozukluktur. Bu belirtiler kendini sosyal yetersizlikler ve tekrar eden davranışlar olarak gösterir.

Sosyal yetersizlik belirtileri arasında; sözlü ve sözsüz iletişimde zorlanma, basit ifadeleri oluşturmada yetersiz kalma, yaşıtlarla ilişki kurmakta güçlük çekme, çevresindeki insanlarla duygu paylaşımında bulunamama, jest ve mimiklerin kullanımında yetersiz kalma ve bunları algılayamama, davranışlara ya da olaylara tepkisizlik ve ilgisizlik, sadece özel ilgi duyulan alana yönelme gösterilebilir. 

Tekrar eden davranışlar ise; rutin olaylara sıkı sıkıya bağlı olma, tekrar eden ve kolay kolay vazgeçilmeyen motor hareketler ile beden hareketleri, değişkenlik gösteren hareketlere ve olaylara karşı aşırı tepkiler, nesnelere olan aşırı takıntı.

Amerikan Psikiyatri Birliği’ne göre otistik spektrum bozuklukları içinde yer alan otizmin kesin tanısı için bireyin sayılan belirtilerden en az altısını gösteriyor olması gerekmektedir. Ayrıca en az bir belirtinin en az 3 yıllık bir süre boyunca kendini göstermiş olması beklenir. 

Otizm Tedavisi Nasıl Olur?

Otizm spektrum bozukluğunun kesin ve kalıcı bir tedavisi olmamakla birlikte doğru yaklaşım ve eğitimlerle, bireylerin hayat kalitesini artırmak mümkündür. Bu eğitim süreçlerinde ailenin çok iyi bir şekilde bilgilendirilmesi, kişiye özel eğitim programlarının seçilmesi, bu programların haftada en az 20-40 saatlik sürelerle uygulanması, psikiyatristler yardımıyla eğitim hedeflerinin belirlenip ona göre bir rota çizilmesi gerekmektedir.

Otizm dernekleri de tedavi aşamalarında ve eğitimlerde aileye ve otizmli bireye destek olabilmektedir. Ailelere yol haritası çizen bu dernekler otizmle yaşamanın nasıl bir şey olduğunu ve nasıl üstesinden gelinebileceğini öğretirler.

Birleşmiş Milletler, nisan ayını Otizm Farkındalık Ayı, 2 Nisan’ı da Otizm Farkındalık Günü ilan etmiştir ve bu günde, otizm konusunda toplumsal bilinçlendirme çalışmaları yapılmaktadır.

Kaynakça:

  1. https://iancommunity.org/introduction-autism
  2. https://www.otizmvakfi.org.tr/otizm-belirtileri/
  3. https://www.cdc.gov/ncbddd/autism/treatment.html
  4. https://www.autismspeaks.org/what-autism/world-autism-awareness-day
Read More

Hayatımızın her dönemi ve geçirdiğimiz her yıl elbette birbirinden farklı ve değerlidir. Ancak çocukluktan yetişkinliğe geçme sürecinde, yani ergenlik dönemi diye adlandırdığımız dönemde kişide hem fiziksel hem de ruhsal değişimler görülür. Ebeveynler çocuklarını tanıyamaz hale gelebilir. Bu yazımızda çalkantılarla dolu bu dönemi sağlıklı bir şekilde geçirmek için neler yapılması ve nelerden kaçınılması gerektiğini ele alacağız.

Ergenlik Dönemi Nedir? Çocuğu Nasıl Etkiler?

Ergenlik dönemi 12-13 yaşında başlayan, çocuğun birey olmaya başladığı ve yirmili yaşlara kadar devam eden bir gelişim sürecidir. Fiziksel ve zihinsel olarak değişimler yaşanır. Dış görünüş daha önemli hale gelir, beğenilme ve kabul görme arzusu artar. Çocuk bir sosyal çevrede yaşadığının farkına varır ve bu farkındalıkla arkadaş ortamında yer edinme, kendini kabul ettirme çabasına girebilir; zaman zaman yanlış arkadaşlıklar kurabilir. 

Arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirme ve onlarla daha fazla paylaşımda bulunma eğiliminde olunur. Aileyle iletişimi ve paylaşımı azalabilir. 12-13 yaşına kadar onlara karşılıksız güven duyan çocuk, bu dönemde aileyle daha çok çatışmaya girebilir, onları eleştirmeye ve başka ailelerle kıyaslamaya başlar. Olumsuz tepkiler verme eğiliminde olabilir.

Mutlu Bir Ergenlik Dönemi için Aileye Düşen Görevler

Ergenlik çağına giren çocuk bedensel ve duygusal değişimlerle baş etmekte zorlanabilir. Bu noktada sağlıklı ve mutlu bir ergenlik dönemi için her şeyden önce aile desteği çok önemlidir. Bu dönem ebeveynler öncelikle çocuğa birey olma bilincini kazandırmalıdır. Çocuğun özgüvenli ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir karaktere sahip olmasını sağlayabilmelidirler. 

1. Çocuğunuzun arkadaş çevresine doğrudan müdahale etmeyin

 Bu dönemde çocuk farklı arkadaş çevrelerine adapte olmaya çalışacağından, bu sosyal çevre içinde yanlış arkadaşlıklar kurabilir. Ebeveynler bu durumda çocuğu eleştirmemeli, arkadaşlarını kötülememelidir. Çocuğa arkadaşlık ilişkilerinde yasaklar koymak, seçimlerine karışmak daha da olumsuz sonuçların doğmasına sebep olacaktır. Çünkü bu dönemde beğenilme ve kabul görme arzusunda olan çocuk için arkadaş grupları, kurduğu arkadaşlık ilişkileri her şeyden önemli olacaktır. Bu yüzden yasak koymak ve çocuğu kısıtlamak yerine ne için endişelendiklerini dürüstçe açıklamalı ve çocuğa arkadaşlığına dair farklı bir bakış açısı kazandırmayı hedeflemeli, çocuğun doğruyu görmesine izin vermelidirler.

2. Çocuğunuzun yetişkin bir birey olmaya ilk adımları attığını unutmayın

 Çocuk için bir diğer önemli konu da birey olma çabasıdır. Çocuk kendini yalnızlaştırabilir, aileden daha kopuk bir hayat sürdürmeye meyilli olabilir. Bu noktada çocuğun özel alanına ve mahremiyetine saygı gösterilmeli, hala küçük bir çocukmuş gibi himaye altına alınmaya çalışılmamalıdır. Ayrıca sorumluluk almasına izin verilmeli ve özgüvenini zedeleyecek davranışlarda bulunulmamalıdır. Çünkü ergenlik dönemindeki çocuk zaten duygusal olarak karmaşa ve hassasiyet içinde olacağı için, özgüven zedeleyici en küçük davranış bile çocuğun duygusal dünyasını altüst edebilir. 

3. Gerekirse profesyonel destek almaktan kaçınmayın

Ergenlikte karşılaşılan depresyon ciddi bir psikolojik rahatsızlıktır. Ergenlik dönemindeki bir bireyle yetişkin bir bireyin depresyon belirtileri farklılıklar gösterir. Bu depresyon vakalarında kendine zarar verme davranışları, madde kullanımı, istenmeyen hamilelikler ve intihara teşebbüsler görülebilmektedir.

Ergenlikte depresyon belirtileri şunlardır:

  • Üzüntü, ağlamaklı ruh hali, anlam verilemeyen ağlamalar 
  • En ufak meselelerde bile öfke patlaması yaşamak 
  • Huzursuzluk- durmaksızın hareket halinde olmak ya da fiziksel olarak yavaşlamak 
  • Olağan aktivitelere karşı ilgi ve zevk kaybı 
  • Her zaman ilişki içinde olduğu insanlardan, gruplardan kendini soyutlamak ya da kavgalı olmak 
  • Değersizlik hisleri, kendini suçlamak ve eleştirmeye odaklanmak
  • Reddedilmeye tahammülsüzlük, abartılmış bir güven arayışı 
  • Yavaşlayan düşünme, karar verme mekanizmalarında ve hafızada bozulmalar 
  • İntihar düşünceleri, söylemleri (Ölüm düşüncesi içeren her türlü söylem ciddiye alınmalıdır, şaka dahi olsa!)
  • Kendine zarar verme davranışları (Kesme, yaralama, yakma) 

Bu tür durumlarda aile her zaman çocuğa açıkça destek olacağını belirtmeli, çok soru sormaktan kaçınmalı ve en önemlisi tedavi ve yardım alma konusunda çocuğun yanında olmalıdır.

Kaynakça:

http://www.pudra.com/anne-cocuk/ergenlik-donemi/ergen-cocuklarin-aileleri-nelere-dikkat-etmeli-18778.htm

https://www.bengisemerci.com/cocuklarimizin-arkadaslari-ve-biz/

https://bilgihanem.com/ergenlik-nedir/

http://www.hurriyetaile.com/ergenlik/psikolojik-gelisim/ergenlikte-surekli-ofkeli-olmak-depresyon-belirtisi_20692.html

Read More