Disleksi Nedir?

Öğrenme zorluğu olarak özetlenen Disleksi, normal zeka seviyesine sahip olan çocukların da öğrenme güçlüğü çekmesi, okumayı ve yazmayı yaşıtlarına göre daha yavaş kavrıyor olmasıdır. Üretken ve yaratıcı bir zihne sahip olsalar bile öğrenmelerindeki güçlük ve zorluk onları yaşıtlarına göre biraz daha özel kılabiliyor. Bu özelliklerden bazıları çocukların bazı dönemlerinde ortaya çıkar fakat bu belirtilerin uzun süreli olması ilerleyemiyor olması ve çocuğun öğrenme hızında hala bir gelişme olmaması disleksik bir çocuk olduğu anlamına gelebilir.

Disleksik çocukların bu yüzden özel öğrenime ihtiyacı vardır. Çünkü normal çocuklara göre öğrenme ve kavrama hızı daha yavaş olduğundan onların anlayabileceği bir dil kullanarak çocuklara doğru ve sağlıklı eğitim sunulması gerekmektedir.

Sebepleri Nelerdir?

Yıllardır bilim insanları bu konu hakkında araştırma yapmasına rağmen kesin bir sonuç elde edilememiştir. Fakat yapılan araştırma sonuçlarında beyin anatomisinin işleyişinden kaynaklandığı sonucuna varılmıştır. Disleksi hastası olan bir çocuğun diğer kardeşinde veya ailesindeki bir bireyde de disleksi olduğunu fark etmişlerdir. Genlerden kaynaklandığı tam olarak kanıtlanmasa da sebebinin bu olduğu öne sürülüyor.

Tedavisi Nedir?

Disleksi ilaç veya tedavi ile önlenebileceği bir hastalık olmadığı için sadece kontrol altına alınabilir. İlaçla tedaviden çok problemin neyden çıktığını keşfedip durumu düzelterek ilerlenebilir.  Bu terapiler sayesinde gerçekleşir. Takip ettiği doktoru verirse ilaçların düzenli kullanılması da önemlidir. Fakat bu ilaçlar disleksi hastalığına karşı olarak değil hiperaktivite gibi ya da öz güvensizlikten doğacak olan depresyonları önlemek için verilen ilaçlardır. Bu ilaçları kullanmak disleksiyi tamamen önlemez fakat kontrol altına alabilir. Aynı zamanda bazı belirtiler yok olacağı için daha normal bir süreç atlatılabilir. Bu sürece takiben özel eğitimlerin alınması çocuğun gelişimi için çok önemlidir. Onun anlayabileceği şekilde verilecek olan eğitim, seanslar ve verildiyse ilaç tedavisi çocuğunuzun yaşıtları gibi eğitim almasına yardımcı olacaktır. Bu süreçte ebeveynlere düşen görevler ise; çocuğu ile konuşmak, bu sürecin onun için normal olduğunu söylemek, yaşıtları gibi sosyal aktivitelere katılmak, sabırlı olmak, öğretici oyunlar oynamak, dikkatini dağıtan şeylerden kurtulmak, öğretmenleri ile iletişimde kalmak, motive edici konuşmalar yapmak ve takdir etmek. Profesyonel destek ve yönlendirme için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Yeni nesil çocukların en büyük problemi internet ve sosyal medya… Sanal kişiliklere dönüşmesinin ve hayattan kopuk büyümesinin en büyük sebebi olan sosyal medya ve internet bağımlılığının önüne geçmek için uzmanlar ebeveynleriyle ve sosyal aktivitelerde daha fazla zaman geçirmesini öneriyor. Çocuklarda sosyal medya bağımlılığının önüne nasıl geçilebilir?
Özellikle gelişim sürecinde olan çocukların sosyal gelişim sürecini en kötü etkileyen etkenlerden biri de aşırı sosyal medya ve internet kullanımı. Artık bağımlılık noktasına gelen dijital dünya uzmanları ve araştırmacıları özellikle çocukları gündelik hayattan kopartıp, sanal kimliklerle var olduğunu düşünmeye itiyor. Bu zamanda büyüyen çocuklar, yaşanan somut dünyada sosyal ilişkiler kurmak yerine, sosyal medya aracılığıyla tanıştığı insanlarla dijital insanlarla arkadaşlık kurarak gerçek sosyal ilişkilerini geliştirememektedir.
Başlıca hepimizin elinde bulunan akıllı telefonların, tabletlerin ve bilgisayarların günlük hayatımızda ettiği yer büyüdükçe, interneti her yaştan kitleler kullanmaya başladı. Yetişkinler için de aşırı sosyal medya kullanımı gerçek ilişkilerden uzak, dijital kimliklere bürünmeye neden oluyor. Sosyal medya bağımlılığının artık çocuklarla beraber yetişkinlerde de görüldüğünü gözlenmektedir. Bu konuda ebeveynlerin daha bilinçli olarak kurallar koymak yerine iletişimi güçlendirmesi gerekmektedir.

İnternet ve Sosyal Medyanın Çocuklara Bir Faydası Var Mı?

  • İnterneti aktif ve yararlı bir şekilde kullanan çocuk kendini daha ayrıntılı tanıma ve kendini geliştirmeyi öğrenir.
  • Bir sosyal ve dijital kimliğinin olması sosyal öz güvenini arttırmayı sağlayabilir.
  • Sosyal çevresi ile geçirdiği sürekli iletişim hali gerçek hayatta da aidiyet hislerini geliştirmeyi sağlar.
  • Kullandığı internet sayesinde okulda öğrendiği bilgiyi pekiştirebilir ve üzerinde araştırma yapabilir.
  • Bir ideoloji ve dünya görüşüne sahip olabilir.

İnternet ve Sosyal Medyanın Çocuklara Olası Zararları Nedir?

  • Küçük yaştaki kullanıcıların kaldıramayacağı kadar sert eleştirilere maruz kalabilir.
  • Siber zorbalığa maruz kalabilir.
  • Art niyetleri kişilerin sözlü saldırısına uğrayabilir.
  • Sözlü tacizlere neden olan platformlarda zaman geçirebilir.
  • Yaşına uygun olmayan cinsel içeriklerle karşılaşabilir ve bu durum gelişme döneminde olan çocuğun psikolojik gelişimini aynı zamanda cinsel kimliğini zedeleyebilir.
  • Yaşına uygun olmayan ve kendine zarar verecek reklamlara denk gelebilir.
  • Sosyal medya hesaplarını ele geçirebilir ve kişisel bilgilerini deşifre edebilir.
  • Gereğinden fazla güvendiği kişilere paylaşmaması gereken bilgileri paylaşabilir.
  • Uzun zaman sosyal medya ve internet kullanımı çocukların sosyal aktiviteler için geçireceği zamanı aldığından obezite gibi hareketsiz kaldığı süreç içerisinde yakalanabileceği hastalıklara yakalanmasına neden olabilir.

Çocuğunuz gereğinden fazla internet ve sosyal medyada zaman geçiriyorsa ne yapmalısınız?

  • Eğer çocuğunuz 10 yaşın altında ise sizin denetimiz olmadan internet kullanamalı.
  • Kullandığı sosyal medya hesaplarına sizin de erişimiz olsun ve sık sık kontrol edin.
  • Çocuğunuzun sosyal medya hesaplarının gizlilik ayarlarını siz düzenleyin. Kimlerin arkadaşlık istediğini göndereceğinden tutun profil fotoğrafının görülmesine kadar sizin denetiminizde olsun.
  • Kişisel iletişim bilgilerini paylaşmayacağına dair gerekli uyarıları sık sık yapın.
  • Çocuğunuzun kullandığı bilgisayar ve tablet gibi araçların anti virüs programı olduğundan emin olun ve kontrol edin.
  • Tanımadığı birinden veya kötü niyetli birinden mesaj alırsa size söylemesi konusunda gerekli eğitimi verin.
  • Tanımadığı kimseyi arkadaş listesine eklememesini söyleyin.
  • Sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarında konum ve ayrıntılı bilgi paylaşmaması gerektiği konusunda uyarılarınızı yapın.
  • Çocuğunuza bir yasak olarak değil, internetin başında geçirdiği fazla zamanın onun faydasına değil zararına olacağını söyleyin. Ödevlerini yapmasını araştırma yapmasını sağlayın ve geri kalan zamanda ise sosyal aktiviteler yapmasını, geçek hayatta sosyalleşmesini sağlayın.
Read More

Pedagoji Derneği, çocuk sahibi olmak isteyen ebeveynlerin ve kendini kültürel anlamda geliştirmek isteyen ebeveynler için belirli periyotlarda bildiriler ve makaleler yayınlamaktadır. ‘’Aynı zamanda doğru yapıldığını düşündüğümüz işleri de duyurmayı bir görev biliyoruz ‘’ diyen Pedagoji Derneği sosyal medya hesaplarından yayın ve basım organlarından, internet sitelerinden ve dergiler aracılığıyla ebeveynlere seslendiler. Bu yazılarda doğru çocuk yetiştirmek için birden fazla kitap, zeka geliştiren veya motor becerilerini geliştiren oyunlar, ebeveynlerin çocuklarıyla kaliteli zaman geçirebileceği mekanlar ve zaman geçirebileceği internet siteleri sunuldu. Uzun süredir ebeveynlerin, çocuk eğitimine ait meslekleri olan insanların ve eğitimcilerin izlemesi gereken ve çocuklara daha kaliteli yaklaşabilmesi için kendine ders çıkarabilecekleri filmleri araştırıyorlardı. Aşağıda okuyacağınız filmler ebeveynlerin izlemesi gereken ve birçok eğitici ders çıkarabilecekleri filmlerdir. Asıl amaçları anne babalara veya anne baba olmaya hazırlanan bireylere, eğitimcilere ve çocukları yetiştirecek mesleklere sahip olan bireylere farkındalık sağlamaktı. Hayata bakış açılarına bir etki etmek üzere toparlanmış olan bu listeyi sizler için tekrar toparladık.

Bu filmler genel olarak çocukların hayata olan bakış açılarını anlatan filmlerdir. Yetişkinlerin geçen zaman içerisinde çocuklar için kuracağı empati duygusunu tekrar hatırlatmak içindir. Bazı filmlerin içeriği tamamen anne baba ve çocuk ilişkisini olumlu ya da olumsuz eleştirirken bazı filmler çocuk gözüyle dünyayı görmeye yardımcı olacağı söyleniyor.  Bazı filmler günümüz eğitim sistemini eleştirirken bazı filmler bazı filmler günümüz eğitim sisteminde çocuklarımızın nasıl eğitimine destek olabileceğimizi anlatıyor. Sadece eğitim sistemi değil günümüz yaşam koşullarında çocukların ne kadar iletişime ihtiyaç duyduğunu hatırlatmakta. Bazı filmlerde ise çocukların tarih boyunca küçümsenmeyecek derecede önemli işler çıkarttığını hatırlatarak çocuklarımıza gerekli önemin verilmesini vurguluyor.

Filmlere geçmeden önce hatırlatmamız gereken birkaç şey bulunmakta.

  • Bu filmler anne ve babaların, anne baba adaylarının veya eğitimcilerin izlemesi gereken filmlerdir. Çocuklarla beraber izlenilecek filmler değildir. Yanınızda çocuğunuz yokken izlenilmesi gerektiğini hatırlatmak isteriz.
  • Bu filmler içeriğinden ders çıkarılması ve çocuklara olan yaklaşımınıza göstermeniz gereken özeni hatırlatmak içindir. Filmlerin bazıları yabancı yapım olduğu için kendi kültürümüze ait olgular bulmakta zorlanabiliriz. Asıl amaç altında yatan alt metini ve verilmek istenen mesajı kavrayabilmektir. Tavsiye edilen filmlerdeki bütün olay örgüsünün onaylanması değil çıkarılması gereken dersleri anlamaya özen göstermenizi öneriyoruz.
  • Biz sizlere Pedagoji Derneği’nin önerdiği bazı filmleri sunmaktayız. Sizin film zevkinize ve yaşadığınız hayat doğrultusunda daha kaliteli veya çıkaracağınız dersleri daha farklı bir dille anlatan filmleri izlemiş olmanız elbette ki mümkündür. Çocukların bakış açısına ve dünyasına hitap eden farklı filmleri de izlemiş olmanızı önerir sadece bu listeye bağlı kalmamanızı tavsiye ederiz.
  1. 120(2008-Türkiye)
  2. 3 Aptal(3 Idiots)(2009-Hindistan)
  3. Arada Kalan(WhatMaisieKnew)(2012-ABD)
  4. Ayla (2017-Türkiye)
  5. Babam ve Oğlum(2005-Türkiye)
  6. Baran(Baran)(2001-İran)
  7. Beyaz Balon(BadkonakeSefad)(1995-İran)
  8. Benim Adım Sam(I am Sam)(2001-ABD)
  9. Büyük Balık(BigFish)(2003-ABD)
  10. Cennetin Rengi(Rang-e Khoda)(1999-İran)
  11. Cennetin Çocukları(Bacheha-Ye Aseman)(1997-İran)
  12. Charlie’nin Çikolata Fabrikası(Charlie andtheChocolateFactory)(2005-ABD)
  13. Cinderella Man(Cinderella Man) (2005-ABD)
  14. Dedemin İnsanları(2011-Türkiye)
  15. Glibert’ın Hayalleri(WhatsEatingGilbertGrape)(1993-ABD)
  16. Hadi be Oğlum (2018-Türkiye)
  17. Hayat Güzeldir(La Vita è Bella) (1997-İtalya)
  18. Her Çocuk Özeldir(TaareZameen Par) (2007-Hindistan)
  19. Kız Kardeşim Mommo(2009-Türkiye)
  20. Kız Kardeşimin Hikayesi(My SistersKeeper) (2009-ABD)
  21. Konuş Benimle(Speak) (2004-ABD)
  22. Koro(LesChoristes) (2004-Fransa)
  23. KramerKramere Karşı(Kramer vs. Kramer) (1979-ABD)
  24. Lorenzo’nun Yağı(Lorenzo’sOil) (1992-ABD)
  25. Ölü Ozanlar Derneği(DeadPoestsSociety) (1989-ABD)
  26. Serçelerin Şarkısı(AvazeGonjeshk-ha)(2008-İran)
  27. Siyah(Black)(2005-Hindistan)
  28. Terabithia Köprüsü(Bridge toTerabithia) (2007-ABD)
  29. Umudunu Kaybetme(ThePursuit of Happyness) (2006-ABD)
  30. Uzun Hikâye(2012-Türkiye)

 

 

Read More

Bazen uyandığınızda sizi huzursuz eden ama nedenini anlayamadığınız bir hisse neden olabilen, gününüzün çok iyi geçmesine, bazen ise sürekli anlam aramaya çalıştığınız uyku hayaline rüya diyoruz. Peki hiç düşündünüz mü, neden rüya görürüz? Bilinçaltımız bize ne sinyal veriyor?

Rüya Nedir?

Rüya, evreleri olan aynı zamanda görsel ve işitsel olarak hissettiğiniz bir duygu bütünlüğüdür. Zaman kavramı olmayan rüya, saniyeler içinde görülür ve gerçek dünyadaki zaman ile karşılaştırılamaz. Zamanın akış hızı çok farklı olduğu için rüya süresini tahmin etmek oldukça zordur. Bazı kişiler daha sık rüya gördüğünü bazı kişiler ise hiç rüya görmediğini iddia edebilir. Unutulmamalıdır ki herkes rüya görür. Bazıları rüyalarını uyanmaya yakın gördüğü için daha net hatırlar, bazıları çok derin uykudayken rüyalarını gördüğü için hatırlamaz ve hiç rüya görmediğini iddia eder. Çünkü rüyalar, uyandıktan sonra ilk yarım içinde net hatırlanırken geçen zamana takiben unutulur ve gün içinde ortalama %10’unu anımsayabilirsiniz.

Neden Rüya Görüyoruz?

Bazı araştırma sonuçlarında beynin bir etkinliği olarak öne sürülmekte, bazı araştırmalara göre ise bilinçaltının uyku esnasında dışarı vurumu olarak yorumlanmaktadır. İnsanın beyninin uyurken de aktif kalmasının bir örneği olarak rüyalar gösterilebilir.

Sigmund Freud’a göre rüya, kişinin bilinçaltında bulunan ve buraya atılmış olan isteklerin dışa vurumu olarak yorumlamıştır. Bu yüzden rüyada görülen şeylerin genel bir anlamı olmaktan çok özel bir anlamı vardır ve kişiye göre yorumlanacağını söylemektedir. Rüyada görülen olayların büyük bir bölümü bastırılmış istekler olarak iletirken doğru yorumlamanın çok önemli olduğunu iletmektedir.

Rüya Türleri

  1. Güncelik Rüyalar/Basit Rüyalar: Yorumlanmaya açık olmayan rüya tipidir. En basit haliyle günün yorgunluğu ile kafanıza takılan nesne veya olayları görmenizle oluşur. Yatmadan önce yaptığınız aktiviteye göre de değişmekte olan basit rüyalar, unutulmaya en yatkın gündelik rüyalardır.
  2. Yorumlanabilir/Gerçek Rüyalar: Bu rüya türünde ise, bireylerin gördükleri rüyaların gündelik hayatında aynı şekilde yaşama ihtimali yüksektir. Bu yüzden bu türleri yorumlanırken dikkat edilmesi gereklidir.
  3. Güzel Rüyalar: İsminden de anlaşılacağı gibi insana huzur veren, uçtuğunuzu, koştuğunuzu veya sevdiğiniz insanlarla zaman geçirdiğinizi gördüğünüz ve uyandığınızda size mutluluk veren rüyalardır.
  4. Rüya Tekrarı: Nadir görülen ama görülen birey tarafından genelde hatırlanan rüya türüdür. Kişi rüyası sırasında aynı mekanda veya aynı kişi ile birden çok kez bulunmasıyla oluşur. Olay ya da mekan tekrarlaması da rüya tekrarına neden olabilir.
  5. Rüya’nın İçinde Rüya Görmek: Bu rüya türünde ise uyandığınızı sansanız bile hala rüyadasınızdır ve rüyanızda uyandığınızı görmüşsünüzdür. Bu katmanlar 2 veya 3 kere tekrarlanabilir.
  6. Kabuslar: Genelde unutulmayan, stresli,kaygılı ve yorgun zamanlarda uykularımızı kaçıran rüya türüdür. İnsanın psikolojik durumuna ve bilinçaltına göre değişen kabuslar, somut veya soyut varlıkları içerebilir. Sadece bir rüya olduğunu kabul edip, doğru yorumlayarak gününe devam etmelisiniz.

Rüyaların Bir Anlamı Var Mı? Gerçekten Bir Sinyal Veriyor Olabilirler Mi?

Rüyalarda gördüğünüz hiç bir nesne, obje, duygu veya renk aynı anlamı taşımaz. Rüyaların dili farklıdır. Verdiği mesaj gördüğünüz şeylerde çok daha farklı olduğu için rüyanızın yorumlanmasını istiyorsanız doğru tasvir etmeniz çok önemlidir.

Read More

Sonbaharın yaşanmasıyla beraber kışa geçiş zamanlarında yaşanılan ve insanları genelde mutsuzluğa, depresyona iten Kış Depresyonu  Nedir, Belirtileri Nelerdir ve Kurtulmanın Yolları nı sizinle beraber inceleyelim.

Kış Depresyonu Nedir?

Özellikle kış mevsiminde görülen, halsizlik, yoğun uyku isteği, iştahsızlık, mutsuzluk ve sürekli hüzünlü hissetme olarak tanımlayabiliriz. Yapılan araştırmalara göre hava durumları insanların duygu durumlarını etkilemekte. Her ne kadar bahar aylarında sürekli mutlu ve enerjik isek, yazın sürekli aşık oluyor isek kış aylarının da etkileri kendi içinde farklıdır.

Havanın sürekli kapalı, karanlık ve kasvetli olması insanların uyku dengelerinin bozulmasına, yeme alışkanlıklarının değişmesine hatta duygu durumlarının değişmesine bile neden olmakta. Kadınlar, erkeklere oranla çok fazla etkilendiği ön görülmekte ve ciddi sayıda kadının kış depresyonu yaşadığını, bunu atlatabilmek için psikolojik yardım almak istedikleri bilinmektedir.

Eğer yaşadığınız mutsuzluk süresi 2-3 haftayı aşıyor ise kış depresyonu yaşıyorsunuz diyebiliriz. Havanın kapalı olması ve vücutta salgılanan seratonin hormonunun daha az salgılanmasından dolayı insanlar kendini mutsuz ve depresyonda hissedebilir.

Kış Depresyonu Belirtileri Nelerdir?

Duygu Durumu: Herhangi bir olay olmasa bile sürekli üzgün hissetme. Yaşanılan tüm olaylar mutsuz yaklaşma.

Halsizlik: Sosyal aktivitelerden kaçınma, yorgunluk ve sürekli uyuma isteği. Spor yapamama ve fiziksel aktiviteleri erteleme.

Yalnızlık: Depresyonda olan her insan gibi yalnız kalma isteği, kalabalığa karışmama gibi duygular yaşanabilir.

Sinir: Bazı insanlarda bu depresyon süreci sinire de neden olabilir. Olaylar karşısında sinirli tepki verme sürekli gergin ve mutsuz bir duyguya sahip olabilirsiniz.

Öz Güvensiz Hissetme: Bu süreç içerisinde yeme alışkanlıklarının değişmesi, aktivitelerden kaçınma sonucu bireyler kilo alır. Giydiklerinin yakışmaması ve kilo aldığını hisseden bireylerin kendisine karşı öz güveni zedelenir.

Anksiyete: Süreç boyunca sürekli kaygı ve korku hali depreşebilir. Her konuda gereğinden fazla duyarlı olabilirsiniz. Bazı bireylerde ise bu durum tam tersi olur ve dünya yansa umurunda olmayacak şekilde umursamaz olabilir.

Cinsel İsteksizlik: Bireyin kendini mutsuz hissetmesi, kilo alması sonucu kendine olan öz güveni zedelenir. Kendini iyi hissetmediği ve kendi ile barışamadığı için de cinsel isteksizlik duyabilir.

Konsantrasyon Bozukluğu: Okulda, işte veya evdeyseniz yapmak zorunda olduğunu iş üzerinde yoğunlaşmanız her zamankinden daha zor olacaktır. Kış depresyonu süresince konsantre olmakta ve elinizdeki işi tamamlamakta güçlük çekersiniz.

Kış Depresyonundan Kurtulma Yolları

Gün Işığından Yararlanın: Güne erken başlamak sağlıklı olduğu kadar sizi dinç de tutan bir şeydir. Güneşli günlerde öğle saatlerinde dışarı çıkmayı ihmal etmeyin.

Mutlu Eden Öğünler: Sizin mutlu eden yiyecekleri ara öğünlerinize koyabilir ya da kendinizi ödüllendirmeniz için porsiyonlarına dikkat ederek güzel bir kaçamak yapabilirsiniz.

Egzersiz Yapın: Eğer sürekli olarak spor yapıyorsanız bu sizin için daha kolay bir kurtulma yolu olabilir. Fakat daha önce egzersiz veya spor yapmayan bireyler için hayatına yeni bir şey katmanın ilk adımlarından biri olarak değerlendirebilir. Haftada 3 gün düzenli spora başlayın. Hızlı akan kan akışınız sizi mutlu edecek ve sağlıklı hissedeceksiniz.

Kısa Tatiller Organize Edin: Yaşadığınız şehrin içinde ya da yakın yerlerinde bir hafta sonu tatili hiç de kötü bir fikir değil. Günlük monotonluğunuzu kırmak için değerlendirebilirsiniz.

Akşam Planlarınızı Çoğaltın: Sizi en çok tanıyan ve sizin zaman geçirmekten hoşlandığınız arkadaşlarınızla en sevdiğiniz planı yapsanız… Bowling? Karaoke? Sinema? Yapılacak çok şey var. Eğlenceli bir akşam planı sizi her zaman sağlıklı tutar.

Read More

Bilişsel Psikoloji,  insanın davranış ve kararlarının altında yatan düşüncesi araştıran bir uzmanlık alanıdır.

Bilişsel Psikolojinin İlgi Alanı

Bilişsel Psikoloji, dünyayı algılama ve algılanan düşünceyi yorumlama prensibini, diğer yandan bu düşünceyi eyleme dökmekteki süreci araştırır. Zihnin algılama, yeni şeyleri öğrenme ve keşfetme, bir şeyi hatırlama, düşünme, hayal kurma gibi düşünsel faaliyetleri inceler.

Bugüne kadar olup biten her şey tarih kitaplarında yazılır. Kitaplarda bulunmayan bilgilere ise yapılan çalışmalarla ulaşılır. Fakat bilişsel psikolojinin bir aktarımı bir somut karşılığı yoktur. Tamamen düşünce biçimine dayalı bir uzmanlık alanıdır.

Psikoloji bir bilim dalı olarak, insanın davranışlarını ve zihinsel süreçlerini anlama ve bilimsel yöntemlerle açıklama çabasıyla ortaya çıkmıştır. Bu çaba sadece insanların fiziksel aktivitelerini değil, aynı zamanda düşüncelerini, verdiği kararın arka planını, fikir verme sürecini, belleklerini ve duygusal reflekslerini koruyan biyolojik aktiviteleri de kapsar. Aynı zamanda terapi gören ve ruhsal problemleri olan hastaların tedavisinde de sıklıkla kullanılır. Tüm davranışsal eylemler ilgi alanıdır. Bazı terapilerde hastaların düşüncelerinin çok soyut ve abartılı olduğu görülmüştür bu tür durumlarda bilişsel psikoloji devreye girer ve hastanın bu soyut kavrama nasıl ulaştığını, neyin neden olduğunu bulmaya çalışır.

Bilişsel Psikolojiyi Ortaya Çıkaran Sebepler

Teknolojinin İlerlemesi: Programlanabilir ve karar verebilir makinelerin oluşturulmasına olanak sağlamıştır.  Bu makinelerin oluşmasını sağlayan teori, insan aklının bilgiyi nasıl işlediğini gözlemleyerek bunu başarmıştır.

Sibernetik/güdüm bilimindeki gelişmeler: evrendeki canlı ve cansız tüm varlıkların denetlenmesi ve yönetilmesini inceleyen bir bilim dalıdır.

Claude Shannon’u sayısal devrimi: günümüzde bilgiyi saklayan, işleyen ve ileten tüm sayısal sistemleri biçimlendirmiş, insanlığın bilgi toplumuna geçişinde en önemli rollerden birini oynamıştır.

Bu üç sebepten doğan bilişsel psikoloji günümüzde literatüre yeni yeni geçen ve üzerinde çalışmalar yapılan bir bilim dalıdır.

Read More

Eğitim hayatımız  kendimizi keşfetmek, yeteneklerimizi geliştirmek mühim bir dönemdir. Çocukluğumuzdan beri aldığımız okul öncesi ve okuldaki eğitimlerin tek bir amacı vardır “doğru mesleği seçebilmek”.

Bu bağlamda çocukluk ve eğitim döneminde ailelere büyük görev düşer.

 Doğru Meslek Seçimi için Ebeveynler Neler Yapabilir?

Öncelikle çocukluğundan beri çocuğunuzla ilgilenerek çocuğunuzu tanımak çocuğunuzun ihtiyaçlarını ve yeteneklerini tespit etmek doğru meslek seçimi için bulunmaz bir altın kaynaktır. Çocuğunuzun istekleri ve yetenekleri onun kariyer hayatını başarılı ve mutlu bir şekilde sürdürebilmesi için oldukça önemlidir.

2-12 Yaş İçin Oyun Terapisinin Meslek Seçimi İçin Faydaları

2-12 yaş kariyer planı yapmak için erken görünebilir fakat çocuğunuzun yetenek ve kişilik gelişimi bu yaşlarda oturmaya başlamaktadır. Bu yaşlarda anne babayla olan iletişim bu gelişim sürecine oldukça büyük etki sağlamaktadır.

Oyun terapisi çocuğunuza meslekleri tanıtmak, çocuğunuzun yapabileceklerini ve sevdiği alanları anlamak için kullanılabilecek araçlardan birisidir. Bir yandan çocuğunuzun fiziksel, motor, dil, zihinsel, sosyal ve entelektüel gelişimlerini desteklerken diğer yandan bu alanlarda çocuğunuzla ilgili bilgi sahibi olabilirsiniz.

Unutmamalı ki çocuğun yeteneklerinin yanı sıra neleri yapmaktan zevk aldığı da meslek seçiminde önemlidir. Hayatımızın neredeyse tamamını kapsayan iş hayatında mutlu olmak, mutlu bir hayat sürdürmek için ön koşullardan biridir.

  • Problem çözdüren, yaratıcı, sosyal etkileşim barındıran oyun aktivitelerinin çocuk gelişimi açısından etkisi oldukça yüksektir. Bu tip oyunlarla çocuğunuzun bilişsel gelişimini kontrol altına alabilirsiniz.
  • Tamir seti, yazar kasa, doktor malzemeleri vb. mesleki oyun araçları hem çocuğunuzun ilgi alanlarını tespit etmekte hem de bu meslek aktiviteleri içerisindeki çocuğunuzun olası sorunları nasıl çözdüğü konusunda mesajlar vermektedir.

Bu aktiviteler arasında çocuğunuzun hangisinden büyük zevk aldığını gözlemlemek ve bu oyunlardaki hangi aşamalardan hoşlandığını gözlemlemek meslek alanında çocuğunuzun ana ilgi alanlarını çözmenizde büyük kolaylık sağlayacaktır.

Örneğin:

-Çocuğunuz bozulan bir parçayı tamir etmekten zevk alıyorsa görsel ve matematiksel zekasının gelişmiş olduğu kanısına varılabilir.

-Bir şeyler anlatmaktan hoşlanıyorsa çocuğunuzun sözel alana ilgisi olduğunun kanısına varabiliriz.

-Doktorculuk oynamaktan hoşlanması empati yeteneğinin gelişmişliğinin bir göstergesi olabilir. Diğer insanlara yardım etmekten zevk aldığı anlamına gelebilir.

Oyun Terapisi ile ilgili daha detaylı bilgi almak için videomuza göz atabilirsiniz.

Ergenlik ve Ergenlik Sonrası Meslek Seçimi

Ergenlik ve ergenlik sonrası meslek seçiminde anne babanın çocukla karşılıklı interaktif bir şekilde meslek seçimi konusunda tartışması çocukların doğru ve kişiliklerine uygun seçimler yapmasını kolaylaştırır.

Ebeveyn Olarak Bu Dönemde Yapılması Gerekenler

-Çocuğunuza özellikle bir mesleği aşılamak yerine onun yetenekleri üzerinde konuşarak istediği mesleği kendisinin bulmasını sağlamak

-Çocuğunuzun kararlarına saygı duymak

-Her mesleğin zor, kolay ve eğlenceli yönleri vardır. Çocuğunuzla seçtiği mesleklerin zorluklarını tartışmak ve bu zorluklara rağmen yapacağı işten zevk alıp alamayacağı konusunda çıkarımlar yapmak

-Çocuğunuz istediği meslekleri belirlediğinde o meslekten insanlarla çocuğunuzun konuşmasını sağlamak

-Her ne kadar çocuğunuzla oldukça ilgili ve çocuğunuzu tanıyan bir ebeveyn olsanız da onun ve sizin keşfetmediğiniz daha bir çok yeteneği olabilir. Çocuğa kişilik ve kariyer testleri uygulamayarak sizin ve çocuğunuzun kendisi hakkında yeni fikirler edinmesini sağlamak

-Kariyer danışmanlarına ve psikologlara başvurarak çocuğunuzun daha doğru ve mutlu olabileceği kararlar vermesini sağlamak

Unutmayın: Çocuğunuzun yetenekleri dışında yaptığı işi sevmesi büyük önem arz etmektedir. Ebeveyn olarak meslek seçiminde özgürlük sağlamak çocuğunuzun başarısını arttıracaktır. İyi meslek diye bir şey yoktur, kişi ne yaparsa yapsın elinden geldiğinin en iyisini yaparsa o alanda başarılı ve iyi olur. Mutlu olunan ve yeteneklerimize uyan her türlü işte şüphesiz başarılıyızdır.

 

 

Read More

Eğer kendinizi sürekli aç hissediyorsanız, acıkan siz değil duygularınız olabilir. Peki günümüzün önce gelen hastalıklarından olan obeziteye de neden olan ve bir yeme bozukluğu olan duygusal açlık nedir? Nasıl yönetilir?

Yeme Bozukluğu Nedir?

Yeme bozukluğu, vücudun ağırlığı konusunda gereğinden fazla kaygılı olmadan doğan yeme alışkanlığıdır. Yeme bozukluklarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

1.Binge Eating Disorder (Aşırı Yeme Bozukluğu-Duygusal Açlık): Sık sık ve büyük porsiyonlarla beslenme olarak özetlenebilir. Vücudun acıkmasına, yenilen şeylerin sindirilmesini beklemeden tekrar yeme isteğinin duyulmasına neden olan bir rahatsızlıktır.

  1. Anorexia (Anoreksiya): Kilo alma korkusunu travma haline getirmiş ve kilo almamak için çok az yeme ve sürekli kilo vermek için diyet yapan insanların sahip olduğu bir rahatsızlıktır.
  2. Bigoreksiya: Sağlıklı ve fit bireylerin hafta 3 kez 1-2 saat yaptığı sporu haftada 5 gün 3-4 saat yaparak sağlıklı olmaktan çok kas yapma eğilimi olan insanların sahip olduğu rahatsızlıktır.
  3. Bulimia: Aşırı yeme istediğinin yanında kusma isteği ile besini sindirmeden vücuttan atılmasına neden olan bir diğer yeme bozukluğudur.

Duygusal Açlık Nedir?

Psikolojik olarak yaşanılan veya hissedilen eksikliklerin yerini yemek ile doldurma istedi aslında tam olarak duygusal açlıktır. Fiziksel olarak acıkmanızın dahi mümkün olamayacağı zamanlarda kendinizi sürekli aç hissediyorsanız psikolojik bir probleme dayalı yeme bozukluğunuz olabilir.

Duygusal Açlığa Neden Olan Şeyler

Psikolojik nedenler: Travmatik çocukluk dönemleri, duygusal boşluklar, ergenlik dönemleri gibi genelde insanların duygusal zaaflarının yoğun olduğu dönemlerde daha çok hissedilir. Yaşadığımız duygusal boşluğu doldurmak için yemek yemeyi tercih ederiz. Bu da düzensiz yeme alışkanlığına dayanarak bizi yeme bozukluğuna iter.

Yalnızlık: Aslında yalnızlık başlığı ile duygusal açlık kısmı tamamen iç içedir. Bir birey duygusal açlık yaşıyor ve sürekli bir şeyler tüketiyor ise  kilo alır. Kilo aldıkça kendine olan özgüvenin de zedelenme olur. Zedelenme sonucu sosyal faaliyetlerini seyrekleştirir veya ara verir. Bu da bireye yalnızlığı doğurur. Yalnız kaldıkça da sürekli yeme istediği ortaya çıkar. Yalnızlık, yeme bozuklu olan duygusal açlığın en kritik ve kısır döngüsüdür.

Yeme Bozukluğu Tedavisi

Öncelikle yeme bozukluğuna sahip olduğunuzu kabullenmelisiniz. Tedaviye başlamadan önce ne tür bir yeme bozukluğunuz olduğunu saptamalı ve size bu hissi uyandıran duygu geçişlerini keşfetmelisiniz. Yeme bozukluğu sadece mutsuz, stresli veya kaygılı olduğunuz zamanlarda değil, mutlu olduğunuz ve kendinizi ödüllendirmek istediğiniz zamanda karşınıza çıkan bir seçenektir. Yeme bozukluğunuzu tetikleyen duygu geçişlerini keşfederken sadece yaşadığınız olumsuz durumları düşünmemelisiniz. Bununla barışmalı ve bunun tedavi edilebilir bir hastalık olarak görmelisiniz.

Yeme bozukluğu tedavileri kişinin yeme bozukluk duruma göre şekillenmekle beraber bazı hastalar yatarak tedavi olmalıdır. Ağır vakalarda hastane yatışı zorunlu olabilir. Eğer;

  • Hızlı kilo kaybı yaşıyorsanız,
  • Gün içinde sürekli kusuyorsanız,
  • Tıbbi bir beslenme rahatsızlığınız var ise,
  • Daha önce ayakta tedavi olup, sağlığınıza kavuşamadıysanız,
  • Psikiyatrik hastalıklar yaşıyorsanız,

Yatılı olarak tedavi görmeniz gerekmektedir. Uzman diyetisyenler aracılığıyla verilecek olan her türlü diyet, ilaç ve egzersize sadık kalmalısınız. Beslenme bozukluklarındaki tedavi süreçleri her zaman uzun vadede sonuç verir. Tedaviye başlamadan önce günlük alışkanlıklarınızı, beslenme alışkanlıklarınızı, size eski alışkanlıklarınızı hatırlatacak her türlü olgudan kurtulmalısınız. Zarar verdiğini düşünüyorsanız arkadaşlarınız veya işiniz dahil. Tedavi edilebilir olduğunu unutmayın! Sağlığınıza kavuştuktan sonra tekrar aynı alışkanlıkları edinmeden hayatını devam ettirebilmeniz dileğiyle.

Read More

Kariyerinizi Planlayın, Geleceğinize Yön Verin

Eğitim hayatımızın resmi olarak bitişiyle hayatımıza giren kariyer kelimesini planlı karşılamamız gerekmektedir, çünkü İyi Bir Kariyer Planlaması, İyi Bir Gelecek Demektir !

Kariyer Nedir? 

Diplomasını eline alan her gencin karşılaştığı ve asla tanımlayamadığı hatta bazen kabusa dönüşen ama profesyonel hayatta rol oynayabilmek için yapılması zorunlu olan kariyer ve kariyer planlaması nedir? Bugün bunları anlatacağız.

Kariyer, eğitimini aldığınız veya uzmanlaşmak istediğiniz bir sektördeki gelişim sürecini anlatan bir olgudur. Genelde üniversitelerde seçtiğiniz bölüm, aldığınız eğitimler, yaptığınız projeler veya yazdığınız tezlerden başlayıp emeklilik hayatına adım atana kadar sizin yükselmenizi ve söz sahibi olmanızı sağlar. Kariyer sahibi olmanın belirli bir standardı olmamakla birlikte sizin çizeceğiniz stratejik yöntemlerle şekilde değiştirebilir.

Kariyer Sahibi Olmak İçin Yapılması Gerekenler

Sadece kariyer planı yaparken değil aynı zamanda hayatınızı şekillendireceğiniz her konuda ilk adımınız kendinizi tanımak olmalı. Meslek seçimleri insanların kişiliklerini anlattığı kadar geleceğine de yön vermektedir. Meslek seçimi eğitim hayatınız boyunca kendinizi keşfetmekle başlar. Sayısal ya da sözel becerileriniz, iletişim becerileriniz, görsel veya işitsel becerileriniz gibi sizi siz yapan adımlarda kendinizi bulmalısınız. Kendi yeteneğinizi keşfettikten ve bu alanda ilerlemeye karar verdikten sonra lisans eğitimlerinizi bu alanda alıp, akademik eğitimlerinizi tamamladıktan sonra kariyerinizin ilk adımı olan staj veya yeterlilik sınavlarına gelmiş bulunuyorsunuz. Profesyonel olarak iş hayatına attığınız ilk adım olan staj, edindiğiniz teknik bilgileri pratiğe dökerek size yavaş bir iş hayatı geçişi sunar. Kariyerinize staj yaptığınız alanda veya stajdan aldığınız referanslar ile farklı firmalara iş başvurusu yapma sürecine girmiş bulunuyorsunuz. Bu da sizin aslında kariyerinizin başlangıcı anlamına gelmektedir. Peki daha sonrasında nasıl ilerlemelisiniz? Gelin beraber kariyer planlaması yapalım.

Kariyer Planlaması Nasıl Yapılmalı?

Aba Psikoloji ve Kariyer Danışmanları sizin için 5 adımda kariyer planlamanızı özetliyor.

  1. Kendini Tanıma/Keşfetme: Biz Aba Psikoloji olarak kariyerini emin adımlarla yükseltmek isteyen her bireyin yanında olmak ve destek olmak için buradayız. Sizin kişisel becerilerinizi ve profesyonel olarak yapacağınız en uygun mesleği keşfedebilmek için beraber bir yolculuğa çıkıyoruz. Aba Psikoloji ve Kariyer Danışmanları olarak kendinizi keşfetmenizi sağlıyoruz.
  2. Size Sunulan Meslekleri Değerlendirme: Size özel olarak yapılan bu test sonucunda başarılı olabileceğiniz meslekler size sunulur ve tanıtılır. Hangi alanda ilerlemek istediğinize karar vermek için geleceğin meslekleri ve fırsatları sizin için araştırılır.
  3. Sektör Değerlendirmesi: Meslek tanıtımları, sektörde tutunabilirliği, öncü firmaların pazar payları gibi geleceğe yönelik bir yol haritası çizilir. Size gelecek sağlayan sektörün detaylı araştırmaları yapılır.
  4. Size Uygun Olan Mesleğe Karar Verme: Size uygun olabilecek mesleklerin sektörlerini de inceledikten sonra uygunluk durumuna göre kararlar verilmeye başlanır. Sizin mutlu edecek mi? Pozisyonunuzun ilerleyen yıllarda alacağı şekil sizin için uygun olacak mı? gibi sorularında cevaplarını alarak elediğimiz meslekler içinden size en uygun olanı seçiyor olacağız.
  5. Kariyerinize Emin Adımlarla Başlamak: Evet, sizi mutlu edecek hayatınızı kazanacağınız aynı zamanda kendinizi kanıtlayacağınız mesleğiniz için artık adım atma zamanı. Profesyonel iş hayatına atılmadan alınması gereken sertifikalar veya yeterlilik belgeleri için biz yanınızda olacağız.

Aba Danışmanları tarafından yapılacak olan yetenek ve ilgi testleri ile alakalı olarak aşağıdaki makalemize göz atmanızı tavsiye ederiz.

https://abapsikoloji.com/kariyer-yonetimindeki-onemli-adim-yetenek-ve-ilgi-testler/

 

Read More

Türkiye nüfusunun %10’undan fazlasının ve dünya nüfusunun %15’e yakınının engellilerden oluştuğunu biliyor muydunuz?

Peki bu kadar yüksek orana sahip bir azınlığa toplumdaki bireyler olarak nasıl davranmamız gerektiğini biliyor muyuz?

Ne yazık ki bunu kimse bize tam olarak öğretmedi….

Uzmanların ve engellilerden gelen geri bildirimlerin harmanlanmasından oluşan ,“3 Aralık Dünya Engelliler Günü”ne özel, onlara nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili kısa bir liste oluşturduk.

 Bir gün değil her gün hatırlanması gereken bir liste…

Engellilere Nasıl Davranmalıyız?

Çoğumuz istemeden de olsa bu özel grupla olan etkileşimimizde hatalar yapmaktayız. Bazen onları topluma kazandırmak için yaptığımız girişimlerden ötürü tersine onları toplumdan uzaklaştırabiliyoruz. Bu hassas konuyla ilgili doğru bilgeye sahip olmak ve bu bilgileri uygulamak meslek, statü gözetmeksizin toplumun her bir bireyinin sorumluluğudur.

Altın Kural

Size nasıl davranılması gerektiğini düşünüyorsanız öyle davranın. Karşınızdaki kişinin engelini değil kişiyi düşünerek hareket edin. Engeli olan insanlara karşı utangaç yaklaşmayın. Sakin olun ve her zamanki siz ve diğer insanlara davrandığınız gibi davranın.

Yardım Etmeden Önce Mutlaka Sorun

Karşınızdaki kişinin engelinin olması her zaman yardıma ihtiyaç duyduğu anlamına gelmez.

Yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sormadan yardım etmeyin. Sormadan yardım ettiğiniz zaman kendilerini yetersiz hissedebilirler.

Düşünerek Konuşun

Etiketlemeden konuşun. Herkes için kırıcı ve saldırgan bir yaklaşımdır etiketlemek. Aşağılayıcı ve dışlayıcı kelimeler kullanmaktan kaçının.

Acıma Duygusuyla Yaklaşmayın

Engele sahip insanlar kurban değildir. Onları kurban psikolojisine sokacak şekilde onlara ekstra ilgi göstermeyin. Başlarını okşamaktan, küçümseyen kelimeler kullanmaktan kaçının. Unutmayın: Onlar kurban değil kahramanlar.

 Engellilerle İletişim Nasıl Kurulmalıdır?

Öncelikle ,iletişim kurarken engelli bireylerin yardımcılarıyla ya da yakınlarıyla konuşmak yerine direk bireyin kendisiyle konuşmayı tercih edin. Aksi taktirde sizin onları birey olarak görmediğinizi hissederler.

-İşitme engelli bireylerin bir kısmı dudak okuyabilirler ya da belli oranda duyabilirler. Kimisi de işitme engelli dili ya da teknolojik aletler aracılığıyla iletişim kurabilirler. Onlara  mutlaka hangi yolla iletişim kurmayı tercih ettiklerini sorun.

Görme engelli bireylerle iletişiminizde mutlaka ilk tanıştığınızda kendinizi tanıtın. Giderken ve iletişiminizi bitirirken mutlaka bunu onlara belirtin. Bu konuşmanın bittiğini anlamaları için çok önemli. Desteğe ihtiyaçları olduğunda kolunuz ya da omzunuzdan tutunabileceklerini onlara belirtmeniz büyük bir inceliktir. Fakat sakın onlara destek olurken onları çekip itmeyin. Rehber köpekleri varsa köpeklerini beslemeyin ya da köpeğin dikkatini dağıtacak hareketlerde bulunmayın.

Tekerlekli sandalyeli bireylerle iletişim kurarken sandalyelerini itmemeye, sıkıştırmamaya ve sandalyeyi tutmamaya özen gösterin. Tekerlekli sandalyedeki biriyle konuşurken onun göz hizasına gelip göz teması kurarak iletişim kurmaya dikkat edin.

-Zihinsel engelli bireylerle iletişim kurarken basit, anlaması kolay ve açık cümleler kurmayı tercih edin. Sabırlı olun ve sizle iletişim kurabilmeleri için onlara zaman tanıyın.

Konuşma güçlüğü olan bireylerle iletişim kurarken ve konuşurken ne kadar zamana ihtiyaçları varsa onlara o kadar zaman verin. Saygılı olun ve kelimeleri onların yerine tamamlamaktan kaçının. Kelimeleri kendilerinin tamamlamalarına izin verin.

 Her şeyden önce engelli bireylerin de bizden biri olduğunu unutmayın. Herkesin güçlü ve zayıf yanları vardır. Onların da zayıf oldukları yanların yanı sıra bizden güçlü oldukları yanları da var.

Read More