Fomo (Fear of mising out) hastalığının Türkçede kabul edilen karşılığı “gelişmeleri kaçırma korkusu”dur. Her yaştan bireyde görülebilen bu hastalık özellikle sosyal medya kullanımı yüksek olan gençlerde daha fazladır. Her yıl çevrimiçi tüketici ve sosyal medya kullanıcı sayıları ve süreleri üzerine çalışmalar yapılmaktadır. 2020 yılında başlayan Covid-19 salgını kullanıcıların internet ve sosyal ağ kullanımını artırdı.

Özellikle öğrenciler gerçek sosyal etkileşim ortamlarından uzak kaldılar. Eğitim de dahil olmak üzere tüm günlük aktiviteler sanal ortama taşındı. Bu da kullanıcıların sosyal medya, internet ve dijital kaynak kullanımını artırdı. Fomo da kullanım sıklığıyla birlikte artış gösterdi. We Are Social Digital’in 2021 raporuna göre sosyal medya kullanıcı sayısı 4,20 milyar. Dünya nüfusunun yarısından daha fazlasısosyal medya kullanıcısı.

Sosyal medya kullanıcılarının ise neredeyse tamamı mobil cihazlar üzerinden sosyal medya hesaplarını kullanmakta. TÜİK verilerine göreyse Türkiye’de, internet kullanım oranı 2020 yılında 16-74 yaş grubundaki bireylerde %79,0’dı. Pandemiyle birlikte internet, sosyal medya, e-ticaret, video oyunlarının kullanımında global düzeyde artış var.

Sosyal medya kullanıcıları her gün sosyal medyada ortalama 2 saat 25 dakika harcıyor. Sosyal medya kullanıcılarının %98’i ise farklı bir sosyal ağı daha mutlaka kullanıyor. App Annie’nin verilerine göre, Dünya genelinde Android kullanıcıları telefonda günde 4 saatten fazla zaman geçiriyor. Ortalama bir internet kullanıcısı ise tüm dijital kaynaklar aracılığıyla günde neredeyse 7 saatini internette geçiriyor.

Corona ile birlikte e-ticaret kullanıcı sayısında da ciddi bir artış var. 16 ila 64 yaş arası internet kullanıcılarının yaklaşık %77’si her ay çevrimiçi satın alım yapıyor. Tüm bunlar gelişmeleri kaçırma korkusunun gelişimini tetikliyor. Peki Fomo nedir? Hangi belirtilerle kendini gösteriyor? Öğrencileri ve akademik başarıyı nasıl etkiliyor? Fear of mising out hastalığı ile başa çıkmak için neler yapılabilir? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşacağız.

Fomo (Fear Of Mising Out) Hastalığı Nedir?

Gelişmeleri kaçırma korkusu olarak da bilinen Fear of mising out hastalığı psikoloji alanında da bir kaygı bozukluğu şekli olarak çalışılmaktadır. Tanımlaması ilk olarak 2013 yılında Oxford English Dictionary’de yer almıştır. Kaçırma korkusu, kayıp, yoksunluk hissi olarak kavramsal hale getirilmiştir.

Günümüzde özellikler gençler ve çoğunlukla öğrenciler zamanlarının büyük bir bölümünü sanal dünyada paylaşım yaparak geçirmektedir. Paylaşım yapılmasa dahi gündemi ve arkadaşları takip etmek, yorum, beğeni yapmak için zaman ayırmaktadırlar. Sosyal grubun gerisinde kalmamak, gelişmeleri kaçırmamak ve bilgiden mahrum kalmamak için de sıklıkla sayfa yenilemektedirler. Bireylerin sosyal ağlardaki bu güncelleme davranışı ise Fomo’nun gelişimini tetiklemektedir.

Sosya hesaplarda kullanıcıların paylaşım sıklığı oldukça yüksektir. Özellikle çok takipçili hesaplar eriştikleri kitleyi koruyabilmek ve daha fazlasına ulaşmak için düzenli içerik üretmektedir. Kişilerin her günceleme sonrasında yeni görsel, video ve içeriklere erişebiliyor olması da “kaçıracağım” korkusunu pekiştirmektedir. Gelişmeleri kaçırma korkusuna sahip bireylerde şu düşünceler yaygındır;

  • “Acaba bir şey mi kaçırdım?”,
  • “Şu an kim ne paylaştı?”,
  • “Konuşulan konunun dışında mı kaldım?”
  • “Ben yokken diğerleri güzel bir deneyim mi yaşıyor?”
  • “Bunu bilmezsem gündemin dışında kalacağım, sosyal gruba dahil olamayacağım.”
  • “Şu an heyecan verici ya da ilginç bir olayı kaçırıyor olabilirim.”

Geride kalma, gündem dışı olma korkusu bireylerin kontrol etme ve sayfayı güncelleme davranışını artırmaktadır. Zamanla bireylerde kontrol kaybı gelişebilmekte ve farkında olmaksızın bu davranışı yinelenebilmektedir. Bu da artan sosyal medya kullanım sürelerine neden olmaktadır. Gelişmeleri kaçırma korkusu alkol ve madde gibi bir bağımlılık çeşidi olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Fomo (Fear Of Mising Out) Hastalığı Hangi Belirtilerle Kendini Gösterir?

Gelişmeleri kaçırma korkusu doğrudan sosyal medya ile ilişkili değildir. Ancak sosyal medya kullanıcı sayısının yüksekliği belirtilerin sıklıkla sosyal medya aracılığıyla görülmesini desteklemektedir. Bireylerin bir gruba ait olma ihtiyacından doğan Fomo’nun giderilmesinde sosyal medya çok etkin rol oynamaktadır. Fear of mising out belirtileri gösteren bireylerin sosyal medyada diğer kullanıcılara oranla daha fazla etkileşim kurduğu görülmektedir.

Gerçek sosyal ilişkiler kurmakta zorlanan, düşük benlik algısı ve özgüven eksikliği olan bireylerde sıklıkla görülür. Özellikle gerçek yaşamda arzu ettiği ilgiyi, taktir ve dikkati bulamayan kişiler sosyal medyada daha fazla zaman geçirmektedir. Özellikle gençler arasında sanal statü sahibi olmak önemlidir.

Yüksek takipçi, beğeni, yorum adetlerine sahip olmak prestij kaynağıdır. Gençler sosyal medya kullanım sıklıklarıyla ve gördükleri ilgiyle akranları arasında bir rekabete girişmektedir. Bu rekabette geride kalmak ise özgüveni zedelemektedir. Sanal statüyü gerçek değerle karıştıran bireylerde sosyal medyadan uzak kalmak sosyal geri çekilmeye neden olabilmektedir.

Fomo aşağıdaki belirtilerle kendini gösterebilmektedir;

  • Sürekli sosyal medyaya girme arzusu,
  • Sürekli paylaşım arzusu,
  • Bir kişiyi, sayfayı veya grubu takip etme, düzenli olarak kontrol etme ve güncelleme arzusu,
  • Sosyal medyada günde 1 saatten fazla zaman harcama arzusu,
  • Yokluğunda yoksunluk hissi,
  • Agresyon, huzursuzluk, dikkati toparlamada güçlük,

Fomo (Fear Of Mising Out) Hastalığı Kimlerde Daha Fazla Görülüyor?

Gelişmeleri kaçırma korkusu yaşayan bireyler üzerinde yapılan çalışmalar bu kişilerin yalnızlık duygusunun yüksek olduğunu göstermektedir. Sosyal ve duygusal destek eksikliği olan bireylerde bu hastalığın görülme ve gelişme olasılığı daha yüksektir.

Ayrıca bu kullanıcıların gerçek yaşamlarında yoğun sevgi, ilgi, şefkat ve aidiyet ihtiyacı hissettikleri görülmüştür. Sosyal beceri eksikliği de yaşayan bu bireylerde sosyal kabul endişesi de yüksektir. Bu nedenle gelişmeleri kaçırma korkusu olan kişiler yüz yüze iletişim yerine sanal iletişimi tercih etmektedir.

Çevrimiçi olma süresinin fazlalığı, olaylardan herkesle aynı zamanda haberdar olma bu kişilerin aidiyet duygusunu pekiştirmektedir. Bir konu hakkında ortak duygu, düşünce ve davranışlara sahip olmak kendilerini bir grubun parçası olarak görmelerini sağlamaktadır.

Fomo, özellikle Z kuşağını etkisi altına almaktadır. Dijital yerlilerin büyük çoğunluğunu oluşturan Z kuşağı gelişmeleri kaçırma korkusundan daha fazla etkilenmektedir. Z kuşağı teknolojinin ve sanal dünyanın içerisine doğmuştur. Dolayısıyla en hakim oldukları iletişim kaynağı sanal mecralardır. Bu ortamda sosyalleşen, ilişki kuran, bilgi edinen z kuşağı için sürekli online olabilmek hakimiyet hissettirmektedir.

Fomo (Fear Of Mising Out) Hastalığı Öğrencileri Nasıl Etkiliyor?

Sosyal medya kişiden kişiye farklılık gösterebilse de çoğunlukla sosyalleşme, kaçış, bilgilenme, eğlenme, iletişim amacıyla kullanılmaktadır. Öğrencilerle yapılan çalışmalar sosyal medya kullanımının psikolojik rahatlama, kendini ifade edebilmek amacıyla kullanıldığını da göstermektedir. Tüm bunlar öğrencilerin olumlu olarak kabul ettiği sosyal medya etkileridir. Öğrencilerin olumsuz gördüğü etkiler ise en başta verimsiz zaman kullanımıdır.

Çoğunlukla verimsiz geçirilen zaman karşısında öğrenciler pişmanlık ve mutsuzluk duymaktadır. Dikkati sürdürmekte ve konsantre olmakta da zorlandıklarını belirtmektedirler. Yapılan çalışmalar özellikle Fomo belirtileri gösteren kişilerin ders sırasında da güncelleme ihtiyacı duyduğunu göstermektedir. Bu da verimli ders dinleme ve ders çalışma motivasyonunu düşürmekte, başarıyı olumsuz etkilemektedir.  Gençler diğer bağımlılık türlerinde olduğu gibi internet ve sosyal medya kullanım sıklıklarını kontrol altında tutamamaktadır.

Zarar verdiğini bilmelerine rağmen arzularına karşı koymakta güçlük duymaktadırlar. Pandemi sürecinde derslerin online sürdürülmesi de öğrencilerin kullanım sıklıklarını kontrol etmelerini daha da güçleştirmektedir. Kendileriyle ilgili otokontrolü kaybetmelerinin yanı sıra dışarıdan kontrol sağlayacak otoriteleri de eksiktir. Okul ortamındaki kurallar ve öğretmenin sınıf içerisindeki etkisi online platformda sürdürülememektedir.

Önemli bir diğer etkisi ise Fomo’nun gerçek sosyal ilişkilere zarar vermesidir. Sanal ortamda kurduğu etkileşimin verdiği hazzı gerçek yaşamda yakalayamayan bireyler geri çekilmektedir. Aileyle, arkadaşlarla, sosyal aktivite ve uğraşlarla geçirilen zaman gittikçe azalmakta yerini sanal kaynaklar almaktadır.

Gerçek yaşamında yeterince tatmin olmayan, zamanını keyifli geçirebileceği arkadaşlık veya uğraşları olmayan bireyler için sosyal medya oldukça renklidir. Burada kişi özendiği, beğendiği veya eğlenceli bulduğu hayatlara misafir olur. Onların eğleniyor olmasıyla kendi de eğleniyormuşçasına keyif alır. Kimi durumlardaysa kişi başkalarının mutluluğundan rahatsızlık duyar ancak yine de kontrol etmekten kendini alı koyamaz.

Fomo sonucunda artan kullanım sıklığı, uzayan süre, sosyal ve duygusal zararları öğrencilerin akademik başarısını düşürmektedir.

Fomo (Fear Of Mising Out) Hastalığı ile Başa Çıkmak İçin Öneriler

Başa çıkma sürecinde bireysel farkındalık çalışmaları yapılabilir veya profesyonel destek alınabilir. Bireysel seanslarla veya grup çalışmalarıyla kısa sürede olumsuz etkilerinden kurtulmak mümkündür. Bağımlılık türleri içerisinde tedavi oranı en yüksek olan ve kısa sürede sonuç alınabilen bir hastalıktır.

Kaçırma Korkusunu Tetikleyen Olumsuz Düşünceler Keşfedilmeli

Gelişmeleri kaçırma korkusu duyan bireylerde tedavi için ilk koşul olumsuz düşünceleri fark etmektir. Fomo’nun gelişmesini destekleyen olumsuz ve tetikleyici düşünceler ortaya çıkarılarak üzerine çalışılmalıdır. Bu aşamada psikolojik destek almak düşünceleri keşfetme ve üzerine çalışma konusunda oldukça etkili olacaktır. Olumsuz düşünceler çoğunlukla gerçeği yansıtmayan veya gerçeğin çarpıtılmış halleridir. Olumsuz ve tetikleyici düşüncelerin yerine terapi içerisinde daha olumlu düşünceler koymak hedeflenmektedir.

Yoksun Bırakma ve Yoksunluk Süresini Verimli Geçirme

Tedavi sürecinde yoksun bırakma da sıklıkla kullanılabilmektedir. Ancak yoksun bırakma bir anda olduğunda geri dönüşü daha şiddetli olabilmektedir. Kademe kademe kullanım azaltılmalıdır. Yöntem ne olursa olsun kişinin problemle başa çıkmak için gönüllü olması tedavi sürecini olumlu etkilemektedir. Kullanım sıklığını azaltırken kişinin kendisine sıklık ve kullanım süresi belirlemesi önerilmektedir. “Günde 3 kez kullanacağım ve 20 dakikayı geçmeyecek.” Gibi.

Kişi bu süreye sadık kalmakta zorlanıyorsa bir yakınından takip için destek isteyebilir. Kullanım sıklığını ve süresini azaltmada yoksun geçirilen sürelere keyif alınacak farklı uğraşlar konulmalıdır. Bu sürelerin nasıl geçirileceğini belirlemek kişinin kendi inisiyatifinde olmalıdır. Ancak öneri verilebilir ve seçenekler sunulabilir. Kişi yoksun kaldığı süreleri de keyifli geçirebildiğini fark ettiğinde gönüllü olarak kendisi de kullanımını azaltabilmektedir.

Ailenin, arkadaşların gerçek yaşamdaki sosyal ve duygusal desteği de tedavi sürecinde oldukça etkilidir.

Fomo (Fear Of Mising Out) Akademik Başarınızı ve Kariyer Gelişiminizi Olumsuz Etkilemesin

Gelişmeleri kaçırma korkusu duyuyor, akademik hayatınızın veya kariyerinizin bu nedenle olumsuz etkilendiğini düşünüyorsanız destek alabilirsiniz. Aba psikoloji olarak uzman kadromuzla psikolojik ve akademik olarak yaşadığınız zorluklar üzerine çalışıyoruz. Dijital çağın olumlu etkilerini bilinçli şekilde kullanmanızı desteklerken olumsuzluklarının kariyer gelişiminizi etkilemesinin önüne geçebilirsiniz.

Günümüzde öğrenci olan ve kariyerini planlayan her bireyin başarılı olmak için daha bilinçli, hızlı ve etkili yol alabilmesi gerekiyor. Gelişmeleri kaçırma korkusu ise bu süreci olumsuz etkiliyor.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Siz de Fomo hastalığının başarınızı gölgelemesini istemiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Dijital okuryazarlık becerisi bir diğer anlamıyla “dijital çağda hayatta kalma becerisi” olarak düşünülebilir. 21. Yüzyılın beraberinde hızla gelişen ve ilerleyen teknoloji sayesinde dünya küçülmekte, hayatımız değişip, şekillenmektedir.  İnternetin kullanılabildiği her yerden sınırsız bilgiye erişebilmek mümkün. Hatta çevrimdışı uygulamalarla dahi bilgiye kolaylıkla erişebilir hale geldik. Bilgiye erişme hızımız artarken doğru ve kaliteli bilgiye erişmek ise zorlaştı.

Bilgi eskiden geleneksel yollarla elde edilirdi. Okulda öğretmenler, kütüphanelerde kitaplardan bilgi toplanırdı. Dolayısıyla bilgiye erişim zor olsa da daha sağlıklı bilgi edinmek mümkündü. Şimdiyse internet resmi içerikler kadar bireysel kullanıcıların hazırlayıp paylaştığı bilgilerle de dolu. Her geçen gün artan şekilde geçerliliği, güvenilirliği yapılmamış, bilimsel dayanağı olmayan bilgilere maruz kalıyoruz.

Bu bilgileri bir fitreden geçirmek, dikkate almamak mümkün olsa da bu bilince erişebilmek için dijital okuryazarlık becerisi gerekiyor. Gün geçtikçe daha da gelişen ve yenilenen teknolojinin hızına ayak uydurmaksa hiç kolay değil. Teknolojinin içerisine doğan dijital yerliler için uyum sağlamak daha kolay olsa da yeterli değil.

Uyum sağlamak kadar teknolojiyi ve dijital kaynakları etkili ve verimli kullanabilmeyi de bilmek gerekiyor. Her internet, medya veya dijital kaynak kullanıcısı dijital okuryazar kabul edilmiyor. Okuryazarlık düzeyinde kullanıcı olabilmek için herhangi bir sorunun çözümünde dijital bilgiye aktif olarak erişebilmek gerekmektedir.

Erişimin dışında ulaşılan bilgiyi etkili kullanma, değerlendirme ve buna yenilerini katabilme becerisini de gerektirmektedir. Dolayısıyla dijital kaynaklara erişmek, kullanmak dijital okuryazar olmak için yeterli değildir. Gençler dijital kaynakları daha fazla kullansa da yapılan araştırmalar gençlerin dijital okuryazarlığının düşük olduğunu göstermektedir. Siber saldırılar, zararlı yazılımlar, mahremiyetin korunması, yasal hak ve sınırlılıklar konusunda da bilgi sahibi olunmalıdır.

Peki daha geniş tanımıyla dijital okuryazarlık nedir? Bu beceriyi kazanmak neden önemli? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşacağız. Akademik Başarı İçin Teknoloji Nasıl Daha Verimli Kullanılabilir yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Dijital Okuryazarlık Becerisi Nedir?

Dijital okuryazarlık kavramını geliştiren Paul Gilster, dijital okuryazarlığın sadece tuşlara basmaktan ibaret olmadığını fikirlere hâkim olmayı da gerektirdiğini belirtmektedir. Bu aynı zamanda dijital cihazlar aracılığıyla bilgiyi bulma, anlama, analiz etme, üretme ve paylaşabilme becerisidir. Dijital okuryazar olmak bilişsel otorite, güvenlik, gizlilik, yaratıcılık, etik sorumluluk ve dijital medyanın kullanımını gerektirmektedir.

Bilgisayar okur yazarlığı ile sıklıkla karıştırılsa da birbirinden farklıdır. Dijital kaynaklar bilgisayarla sınırlı tutulmamalıdır. Bilgisayarda kullanılabilen paket programlara hakim olmak bu beceri için yeterli değildir. Çok daha geniş kapsamda düşünülmesi gerekmektedir. Dijital kaynakları okuma, analiz etme, derleme, geliştirme ve dijital kaynaklarla yazabilme, üretebilme becerisidir.

Dijital kaynaklara sahip olmak, onları kullanabilmek okuryazar olmak için yeterli değildir. Dijital okur yazar olabilmek için bilgiyi kullanma, anlama ve üretebilme becerilerine sahip olmak gerekir. Bu anlamda da her dijital kaynak kullanıcısı dijital okur yazar kabul edilmemelidir.

Dijital mecrada iyi bir okuryazar olabilmek için şu 3 bileşene sahip olmak gerekmektedir;

  • Çeşitli donanım aygıtlarına ve yazılım uygulamalarına erişim ve bunları kullanma bilgi ve becerisi,
  • Dijital içerik ve uygulamaları anlamak ve eleştirel bir şekilde analiz etmek için yeterlilik,
  • Dijital teknoloji ile yaratma/üretme becerisi

Ayrıca dijital okuryazarlık teknik, bilişsel ve sosyal-duygusal olmak üzere üç farklı boyutta ele alınmalıdır.

Dijital Okur Yazarlığın Boyutları

Teknik boyut, dijital okuryazar olmak için sahip olunması gereken teknik ve bazı işlevsel becerileri kapsamaktadır. Veri aktarımını sağlayacak aygıtları kullanabilmek, internete bağlanabilmek, basit teknik sorunlara müdahale edebilmek gibi. Ayrıca bilgiye erişimi sağlayacak uygulamaları, eklentileri indirebilme, basit kullanıcı programlarını kurabilme de bu kapsamdadır.

E-posta alma ve gönderebilme, veri ekleme, gelen veriyi indirme, sosyal hesaplara giriş yapabilme, şifre belirleme, şifre yenileme de örnek verilebilir.

Bilişsel boyut ise çevrimiçi aramada eleştirel düşünme, dijital bilgiyi değerlendirme ve kullanma becerilerini kapsar. Bilgiyi alma, paylaşma veya üretme amacıyla uygun yazılım programlarını seçebilme ve değerlendirebilme yetisine sahip olabilmektir. Ayrıca yeterli bir dijital okuryazarlık için kullanıcıların ahlaki ve etik konularda bilgili olmasını gerektirmektedir.

Sosyal-duygusal boyut ise güvenlik, etik ve mahremiyet konularını kapsamaktadır. İnternet iletişim, sosyalleşme, alışveriş, bilgi paylaşımı veya bilgi edinimi için kullanılabilir. Ancak kullanım amacı ne olursa olsun kişisel bilgilerin gizli tutulması ve bilgilerin güvenliğinin sağlanması gerekir.

Pek çok resmi kurum Kişisel verilerin korunması kanunu kapsamında veri gizliliğine büyük hassasiyet göstermektedir. Ancak internet resmi hesaplar kadar sahte ve kötü niyetli kullanıcıların da takibindedir. Bu da kişisel bilgiler tehdit altında bulunduğunda tehdide karşı nasıl başa çıkılacağını bilmeyi gerektirir.

Dijital Okuryazarlık Becerisi Neden Önemli

Dijital çağda var olabilmek, bilgiyi almak, işlemek, dönüştürmek ve dağıtabilmek için bu becerinin kazanılması yaygınlaştırılmalıdır. 21. Yüzyılda dijital kaynak kullanıcıları dijital yerliler ve göçmenler olarak ikiye ayrılmaktadır. 1980 ve sonrası doğanlar dijital yerliler kabul edilse de aslında yaşın dijital yerli olmakla doğrudan ilişkisi bulunmamaktadır.

Dijital Göçmenler ile Dijital Yerlilerin Teknolojik Uyumunu Sağlıyor

80 sonrası teknolojinin hızla gelişmesi, dijital kaynaklara erişimin kolaylaşması dijital yerli tanımının gelişmesine neden olmuştur. Ancak daha ileri yaşlardaki bireyler de teknolojiye duydukları ilgi ve yatkınlıkla dijital yerli statüsüne girebilirler. Dijital göçmenlerse analog dünyada doğmuş, teknolojik kültür ile sonradan karşılaşmış, uyum sağlamaya çalışan nesildir.

Günümüzde eğitmenlerin yaşları itibariyle ağırlıklı olarak dijital göçmenler sınıfında olduğu görülmektedir. Bu da eğitimin daha geleneksel işletilmesine neden olmaktadır. Dijital göçmenlerin eğitimden verim alabilmesi için teknolojiye adapte olmuş ve dijital okuryazarlık sahibi öğretmenlere ihtiyacı vardır. Bu da dijital okur yazarlığın önemini artırmaktadır.

Okullarda çoğunlukla geleneksel öğretmen ve öğretim methodları kullanılmaktadır. Okur yazarlık için matbu kaynaklara, kaleme, kağıda ihtiyaç duyulmaktadır. Oysa teknolojinin ve çağın geldiği son nokta bilginin çok daha hızlı işlenmesini gerekli kılmaktadır. Öğrenen kadar öğretenin de çağın bu hızını yakalaması ve ayak uydurması gerekmektedir.

Sağlıklı Bilgi Kazanımı ve Güvenli İletişim Sağlar

Dijital okuryazarlık becerisine sahip bireyler ihtiyaç duydukları bilgiye ulaşmak için doğru ve güvenilir kaynaklardan faydalanırlar. Referans ve kaynak taraması yapabilir; bilimsel ve güvenilir içerik sunan adresleri ayırt edebilirler. Bu da edinilen bilginin güncel, doğru ve tutarlı olmasını sağlar. Bilgiyi kullanır veya başkalarıyla paylaşırken referans belirtmeye özen gösterirler.

Sosyal hesaplar üzerinden iletişime geçerken paylaştıkları içeriklerle etik değerlere uygun davranırlar. Kullandıkları iletişim dili de gerçek yaşamda gerçek ilişkileri içerisinde kullandıkları iletişim tarzıyla uyumludur. Bu da sosyal medyada sıklıkla karşılaşılan sözel saldırıların, hakaret ve yorumların da azalmasını destekler.

Etkili ve Verimli Zaman Yönetimi

Dijital okuryazarlığın yaygınlaştırılması internette veya dijital kaynaklar aracılığıyla verimsiz geçirilen zamanın azaltılmasında da etkili olacaktır. İnternetin kullanım amacı, süresi ve kapsamlı dijital okuryazarlarda olmayanlara göre daha farklıdır. Kullanım sürelerini, sıklığını ve amacını yönetmekte daha az zorlanırlar. Dijital kaynakları daha verimli, hızlı, etkili ve güvenli şekilde kullanabilirler. Ayrıca bu beceri sayesinde bilgi kirliliği, sanal zorbalık gibi riskler de azaltılabilir.

Sanal Zorbalığa Karşı Bilinç Geliştirilir

Özellikle öğrenciler arasında yaygın olan sanal zorbalık pek çok gencin fiziksel- psikolojik sağlığını tehdit etmektedir. Dijital okuryazarlık sanal zorbalığın da azalmasını desteklemektedir. Bir nevi kullanıcılarda sanal saygı ve empati bilincinin gelişmesini desteklemektedir. Dijital okur yazar olma bilincini kazanan bireylerde sanal mahremiyete saygı da gelişir. Mahrem görüntü, video, yazışma veya konuşmaların başkalarıyla paylaşılması veya çoğaltılmasının önüne geçilir.

Günümüzde özellikle tanınmış kişilerin özel yaşam alanlarında izinleri dışında çekilen video ve resimleri izinsizce paylaşılabilmektedir. Bu özel alana müdahale sosyal ağ içerisinde de yapılmaktadır. Kişinin izni olmaksızın fotoğraf ve videoları çoğaltılıp bilgisi dışında başkalarıyla paylaşılabilmektedir. Ahlaki açıdan da doğru olmayan bu davranışların hukuki açıdan da yaptırımları bulunmaktadır. Ancak çoğunlukla bilgileri dışında gerçekleşen bu sanal zorbalığı tespit etmek de mümkün değildir.

Sanal zorbalıkla ilgili LGS’ye Hazırlık Sürecinde Akran Zorbalığı Akademik Başarıyı Düşürüyor: Aileler Ne Yapmalı? yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Dijital Okuryazarlık Becerisi Kişisel Verilerin Korunmasını Sağlar

Dijital dünyada yaygınlaşan sanal hırsızlığın mağduru olmamak için de okuryazarlık becerisine ihtiyaç vardır. Gençler de dahil olmak üzere pek çok kullanıcı sosyal medya hesaplarını çaldırabilmekte veya güvensiz sitelere kişisel bilgilerini verebilmektedir. Dolandırıcılık, intihal, sahte hesaplar gibi kişilerin mallarına, şahsi değerlerine zarar verecek konularla ilgilide bilgi edinilmelidir.

Günümüzde özellikle teknolojiyle barışık olmayan veya teknolojiyi sınırlı şekilde kullanan bireyler için kişisel veriler tehlikededir. Bu kişiler hem teknolojik cihazlarına hem de kişisel verilerine zarar verebilecek içeriklere erişebiliyorlar. Zararlı spam mailler, sms ve linkler gibi. Ayrıca itibar edilmemesi gereken kişilere çekiliş, hediye, piyango, fırsat adı altında bilgilerini verebiliyorlar.

Sanal oyun ve uygulamalarda da fark etmeden maddi kayıplar yaşayabiliyorlar. Dijital okuryazarlık becerisi edinmek bu tarz maddi ve manevi zararların da önüne geçilmesini sağlıyor.

Dijital okuryazar olmak özelliklede öğrencilerin eğitimde ve kariyer fırsatlarını yakalama noktasında daha avantajlı olmalarını desteklemektedir. Dijital okur yazar olmak öğrencilerin bilgiyi daha hızlı edinmesini, işlemesini ve dönüştürmesini desteklemektedir. Doğru kullanıldığında etkili problem çözme becerisi katmaktadır. Yaratıcılığı, evrenselliği ve üretkenliği de desteklemektedir. Özellikle İngilizce bilen kullanıcılar için daha zengin ve global düzeyde bilgiye erişmek de kolaylaşmaktadır.

Dijital Okuryazarlık Yurtdışı Eğitim ve Kariyer Fırsatlarına Erişimi de Kolaylaştırıyor

Dijital okuryazarlık yurtdışı eğitim ve kariyer fırsatlarının da yakalanmasını ve değerlendirilmesini kolaylaştırmaktadır. Dijital çağa kadar yurtdışı eğitim çoğu öğrenci için çok daha zorlu ve külfetli bir alternatifti.

Üniversiteler, ülkeler, kültürler hakkında yeterli bilgiye sahip olmamak, sosyal destek eksikliği bu zorluğu destekliyordu. Ancak dijital çağın verimli kullanımı dünyanın bir ekrana ve arama motoruna sığmasını sağladı. Şimdi tek bir dokunuşla hiç bilmediğimiz ülkelere, kültürlere misafir olabiliyoruz. Sosyal ağlar sayesinde başka dillerden insanlarla tanışabiliyor, ilişki kurabiliyoruz. Bu da öğrencilerin yurtdışı eğitim ve kariyer hayallerinin eğitime dönüşmesini sağlıyor.

Günümüzde öğrenci olan ve kariyerini planlayan her bireyin başarılı olmak için daha bilinçli, hızlı ve etkili yol alabilmesi gerekiyor. Dijital okuryazar olmak ise bireylerin gelişimini destekliyor, rekabet ortamındaki güçlü yönlerini belirginleştiriyor. Siz de kariyerinizde başarılı olmak istiyorsanız kariyer planı yaparken dijital okuryazar becerilerinizi gözden geçirmelisiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Dijital okuryazarlık becerisine ek olarak kariyerinize bilinçli yön vermek bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Üniversite tercihi kariyerine ve dolayısıyla geleceğine bilinçli yatırım yapmak isteyen her birey için önemlidir. Seçim sürecinde gerek öğrenciler gerekse aileler birden fazla faktörü göz önünde bulundurarak kapsamlı bir değerlendirme yapmaktadır. Tercih edilecek üniversitenin eğitim kalitesi, mezunlarının istihdam olanakları, öğretim kadrosu, olası eğitim maliyetleri bunlardan bazılarıdır. Ancak 2020 itibariyle yaşamımıza dahil olan covid-19 nedeniyle tercih yaparken değerlendirme sürecine yeni faktörler eklendi.

Pandemi nedeniyle gelen seyahat kısıtlamaları, örgün eğitimin belirsiz süreyle uzaktan eğitime çevrilmesi üniversite tercihlerini etkiledi. Kimi öğrenciler için bu bir avantajken kimileri için dezavantaj oldu. Yıllarca hayalini kurup, kazanmak için büyük özveri gösterdikleri üniversitelerde fiziken bulunamayacak olmak öğrencilerin motivasyonunu kırdı. Aynı şekilde yurtdışı üniversite eğitimi almayı düşünenler için de uzaktan eğitim almak motivasyon kırıcı oldu.

Kimi öğrencilerse tercih ettikleri ülkelerde okumaya başladıklarında gelebilecek bir uluslararası seyahat engelinden endişeli. Dolayısıyla Pandeminin ne zaman biteceğini ön göremiyor olmak öğrencilerin ve ailelerin üniversite tercihini etkiliyor. Peki seçim sürecinde pandemi nedeniyle açığa çıkan dezavantajları nasıl avantaja çevirebiliriz? Seçim yaparken öğrencilerin ve ailelerin önceliği ne olmalı?

Pandeminin seçimlerimizde belirleyici olması seçimlerimizi nasıl etkiler? Kararsızlık yaşamamak ve daha sağlıklı seçim yapabilmek için neler yapabiliriz? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşacağız. Pandemide Üniversite Sınavına Hazırlanmak, Yurtdışında Üniversite Eğitimi Alacak Gençler için Psikolojik Hazırlık Önerileri yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Pandeminin Yol Açtığı Dezavantajları Üniversite Tercihi Yaparken Avantaja Çevirmek Mümkün

Bu yıl pandemi dolayısıyla hayalinizdeki üniversite yaşantısına başlayamayacak olabilirsiniz. Uzaktan eğitim nedeniyle kampüste olamamak, yüz yüze kurulacak arkadaşlıkları dijital ortamda kurmaya çalışmak zorlayıcı olabilir. Bu da size hayalinizdeki üniversiteyi değil de herhangi bir üniversiteyi tercih etmenin yeterli olacağını düşündürebilir. Ancak pandemiden bağımsız olarak düşündüğünüzde bir hedefiniz varsa bu hedeften vazgeçmemelisiniz.

Pandemi bitip hayat normale döndüğünde elinizde hangi üniversitenin diplomasını taşımak istiyorsunuz? Pandeminin seçimlerinizi etkilemesine fırsat verdiğinizde bundan 30-40 yıl sonrasına da etki etmiş olacaksınız. Bu hafife alınacak veya hızla karar verilecek bir seçim değil. Bu nedenle özellikle böyle bir dönemde karar verirken çok daha hassas bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Peki bu değerlendirmeyi yaparken dezavantajları nasıl daha avantajlı hale getirebilirsiniz?

Öncelikle üniversite tercihiniz ister yurtiçi ister yurtdışı olsun mali açıdan avantajlısınız. Üniversite eğitimi aile yanında da olsa farklı bir şehir/ ülkede de olsa oldukça maliyetli olabiliyor. Özellikle ilk yıl öğrencilerin maddi kazanç elde edebilecekleri işlerde rol alamamaları ailelerin maddi yükünü artırıyor. Pandemi nedeniyle örgün eğitimin uzaktan eğitime dönmesi ise geçici süreyle de olsa maliyeti düşürüyor.

Bu dönemi aile yanında geçiren öğrenciler için ulaşım, konaklama, yeme/içme giderleri azalacak. Bu dönemi avantaja çevirmek isteyen öğrenciler daha rahat birikim yapıp meslekleriyle ilgili eğitim programlarına katılabilirler. Kurslar ve sertifika programları ile kişisel ve mesleki gelişimlerine katkı sağlayabilirler.

Yola veya yalnız yaşarken ev/yurt içindeki diğer sorumluluklara ayıracakları zamanı evde değerlendirebilirler.

Zamandan tasarruf etmenin yanı sıra bu işlere harcadığınız enerji de azalmış olacak. Dolayısıyla artan enerji ve zamanla kendinize, ilgi alanlarınıza, hobilerinize veya derslerinize daha fazla zaman ayırabilirsiniz. Aile yanından uzaklaşmak istemeyen ama puanı aile yanında bir üniversiteye yetmeyen öğrenciler farklı şehirlere yönelebilirler. Böylece hem aile yanında eğitimini sürdürmüş hem de üniversiteye sene kaybetmeden başlamış olabilirler.

Pandeminin ilk yılında mezun olmuş ve ünversite tercihi yapmış olan öğrencilerin deneyimlerine başvurabilirler. Böylece özellikle öğrencisi olmak istedikleri üniversitelerin pandemi sürecindeki eğitim performansları hakkında bilgi alabilirler.

Üniversite Tercihi Pandemi Odaklı Yapıldığında Seçimler Hedeflerden Uzaklaşıyor

Pandeminin getirdiği yaşam değişiklikleri hepimizin temel kaygılarını besledi. Zarar görmekten, zarar vermekten, sevdiklerimizi kaybetmekten endişe duyduk. Değerini fark edemediğimiz rutinlerimizin aslında ne kadar keyifli ve önemli olduğunu fark ettik. Sevdiklerimizle bir arada olabilmenin, kalabalık içerisinde yer alabilmenin, yakınlığın, fiziksel temasın önemini anladık. Dolayısıyla üniversite tercihi yapacak öğrencilerin verecekleri kararlar da bu farkındalıklardan etkilendi.

Aileden uzaklaşmak, olası bir hastalık durumunda hemen gelemeyecek olmak, seyahat engelleri, yasaklar endişeleri artırdı. Pek çok genç kendi ayakları üzerinde durabilmeyi ve hayata atılabilmeyi arzu ediyor. Ancak pek çoğu da yaşadıkları kaygı ile seçimlerinde ikilem yaşıyor. Bugün içinde bulunduğumuz kaotik durum ileride geri dönüşü zor olacak kararlar vermemize neden olabiliyor.

Öğrenciler bu kaygılarla baş edemeyip hedeflerindeki üniversiteyi veya okumak istedikleri bölümü dahi değiştirebiliyorlar. Şu an içinde bulunduğumuz durum hem bireysel hem de evrensel nitelikte kaygı unsuru. Dolayısıyla öğrencinin gelecek kaygısını ailenin ebeveynlik kaygıları pekiştirebiliyor. Böyle bir durumda eğer siz de seçimlerinizin pandemi kaynaklı etkilendiğini hissediyorsanız destek almalısınız. Bu süreçte daha bilinçli ve sağlıklı kararlar verebilmek için profesyonel destek almayı önceliklendirebilirsiniz.

Kariyer danışmanlığı, mentorluk ve/veya psikolojik destek alabilirsiniz. Hedeflerinizle ilgili stratejik planlar çıkarabilir, kaygılarınızı başarınızı destekleyecek düzeye indirebilirsiniz.

Üniversite Tercihi Yaparken Önceliğiniz Hedefinize Ulaşmak Olmalı

Her ne kadar şu an içerisinde bulunduğumuz durum ve koşullar olağandışı olsa da hiçbirimiz yalnız değiliz. Bu süreci hep birlikte geçiriyor, benzer kaygılar taşıyor ve hayatımızı en iyi şekilde sürdürmeye çalışıyoruz. Sınav sonuçları açıklandığında yine derece yapanlar olacak. Hayalini kurduğunuz bölümler, üniversiteler öğrenci kabul edecek ve mezunlar verecek. Çünkü hepimiz bu koşullara uyum sağlamayı öğreneceğiz.

Hayatımız daha izole hale gelmiş olsa da devam ediyor. Okuyor, çalışıyor, üretiyoruz. Şu an içerisinde bulunduğumuz pandemi koşulları alınan önlemler ve aşılama ile sonlanacak. Belki bunun için bugün net bir tarih vermek kolay değil. Ancak biliyoruz ki şimdiden pek çok ülke normalleşmeye geçti.

Henüz farkında olmasanız da en az pandemi kadar zedeleyici bir başka etken de yanlış meslek ve/veya üniversite tercihi. Sizinle örtüşmeyen, hayal ve hedeflerinize hitap etmeyen bir mesleğe yönelmeniz ömür boyu mutsuzluk nedeni olabilir.

Pandemi de bir gün tıpkı diğer salgınlar gibi tarih kitaplarında yerini alacak. Sizse hala aynı mesleği yapıyor, aynı üniversitenin diplomasını taşıyor olacaksınız. Dolayısıyla bugünün koşullarından bağımsız olarak geleceğe dönük seçimler yapmaya odaklanmalısınız. Bu süreci yönetmekte zorlanıyorsanız okul rehberlik biriminden, öğretmenlerinizden veya profesyonel bir danışmandan destek alabilirsiniz.

Sağlıklı Bir Üniversite Tercihi Yapmak ve Kararsızlık Yaşamamak İçin Yapabilecekleriniz

Eğer çevrenizde destek alabileceğiniz bir profesyonel yoksa veya buna bütçe/zaman ayırmak istemiyorsanız aşağıdaki önerilerimizi deneyebilirsiniz.

Hedeflerinizi Gözden Geçirin

Pandemiden önce meslek ve üniversite tercihiniz var mıydı? Varsa, neydi? Bu tercihleri belirlerken nelere dikkat ettiniz? İlgi alanlarınız, becerilerinizi, karakteristik özelliklerinizi göz önünde bulundurdunuz mu? Üniversiteyi, mesleğin avantaj ve dezavantajlarını araştırdınız mı? Seçim sürecinizde etkili olan kişi/kişiler oldu mu? Tüm bunları pandemiden önce belirlediyseniz yeniden üzerinden geçmelisiniz.

Hedefinizin Önündeki Engelleri Belirleyin

Hedefiniz net, araştırmalarınızda yeterli. Ancak şu an gündeminizde pandemi var ve mevcut değerlendirmelerinize yenilerini eklemeniz gerekiyor. Seçtiğiniz meslek veya üniversite pandemiden nasıl etkilendi?

Pandemi belirsiz bir süre daha devam ederse size etkisi nasıl olacak? Size ve hedeflerinize yönelik pandeminin sağladığı herhangi bir avantaj var mı? Bu avantajlar ve mevcut dezavantajlar kıyaslandığında meslek ve üniversite tercihinizi değiştirmeniz gerekiyor mu?  Böyle bir değişikliğe gitmeniz uzun vadede (ilerideki 10-20-30 yıl) sizi nasıl etkileyecek? Tercihinizi değiştirirken profesyonel bir görüş aldınız mı?

Alternatif Seçenekler Oluşturun

Ana hedefinizle örtüşen alternatif hedefler belirleyin. Benzer özellikteki farklı devlet, vakıf veya özel üniversiteler olabilir. Burslu girebileceğiniz üniversiteleri, burs oranlarını araştırabilirsiniz. Pandemi sonrası yatay geçiş olanaklarını şimdiden araştırabilirsiniz. Çift ana dal veya yan dal fırsatlarını değerlendirebilirsiniz. İstediğiniz üniversitenin öğretim kadrosunun alan çalışmalarını takip edebilir varsa herkese açık eğitimlerine katılabilirsiniz.

Akademisyenlerin sosyal medya hesaplarını takip edebilir, canlı yayınlarına katılabilir, bizzat kendilerine mail/mesaj atarak kendinizi tanıtabilirsiniz. Mesleğinizle ilgili kendinizi nasıl daha iyi geliştirebileceğiniz noktasında bilgi toplamaya çalışabilirsiniz.

Tecrübeli Mezunlardan Bilgi Edinin

Üniversite öğrencileri bu yılı uzaktan eğitimle tamamladılar. Pandeminin ilk yılında hayalinizdeki üniversite tercihini yapan ve 1. Yılını tamamlamış olan öğrencilerle konuşabilirsiniz. Sosyal medya hesapları üzerinden onlarla iletişime geçebilirsiniz. Tecrübelerini dinleyebilir, üniversite, bölüm ve eğitim kalitesi hakkında bilgi edinebilirsiniz. Okudukları üniversitenin uzaktan eğitim alt yapısı nasıldı? Akademik kadro süreci iyi yönetebildi mi? Eğitim ve sınav süreçleri verimli geçti mi?

Üniversite, öğrencilerin aidiyet geliştirmesi için herhangi bir çalışma yaptı mı? ve benzeri sorularınızı sorabilirsiniz. Bu konuda ayrıca üniversitelerin danışma ofislerini de arayabilir, öğrenci işlerinden de bilgi alabilirsiniz. Sizinle benzer kaygıları yaşamış kişilerden öneri almak ve tecrübelerini dinlemek daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

Üniversite Tercihi Yaparken Bir Mentor veya Kariyer Danışmanı ile Görüşebilirsiniz

Pandeminin her yaştan ve her konumdan bireyi oldukça olumsuz etkilediği maddi, manevi oldukça zor bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir dönemde geleceği planlamak ve bilinçli adımlar atabilmek ise hiç kolay değil. Kaygılı olmanız, kararsızlık yaşamanız, seçimlerinizin doğruluğundan emin olamamanız oldukça normal. Ne zaman biteceğini öngöremediğiniz bir sürecin bir ömre etki edecek önemli bir seçimi olumsuz etkilemesinden endişe duyabilirsiniz.

Bu endişeyi gidermek için okuduğunuz yazılar, yaptığınız araştırmalar da yeterli hissettirmeyebilir. Özellikle sınava hazırlık ve/veya üniversite tercihi sürecinde zorluk yaşıyorsanız destek almayı ihmal etmemelisiniz. Bu zorlu süreçte sizi motive edecek, kariyerinizi planlamanızı sağlayacak bir uzmandan destek alabilirsiniz. Bu sayede performansınızı potansiyelinizle uyumlu hale getirebilirsiniz. Karakterinize, ilgi, beceri ve isteklerinize uyan şekilde hedefler belirleyebilirsiniz.

Hedefinize ulaşmanız için yapmanız gerekenleri sizi objektif bir şekilde değerlendirecek bir uzmandan destek alabilirsiniz. Böylece hem kaygılarınızı yatıştırabilir hem de daha geniş bir perspektiften bakarak kariyerinizi yapılandırabilirsiniz.

Özellikle yurtdışında eğitim almak isteyenler bir mentor desteği alabilirler. Böylece kendileri için en uygun bölüm, üniversite, ülke seçeneklerini belirleyebilirler. Yurtdışında yaşamanın ülkelere ve üniversite tercihlerine göre olası maliyetlerini ve burs imkanlarını öğrenebilirler. Mentorloops sayfasını inceleyerek bu konuda daha detaylı bilgi edinebilirsiniz. Yine yurtdışında okumak isteyen ancak bu konuda yeterli bilgisi olmayanlarda hayallerinden vazgeçmek yerine bilgi toplamalılar.

Yeterli bilgiye sahip olmamak öğrencilerin yurtdışı eğitime yönelik önyargı geliştirmelerine neden olabiliyor. Önyargılar ise seçimlerimizi olumsuz etkiliyor. Vazgeçmeden önce bir uzman eşliğinde detaylıca değerlendirme yapmak ise ileride “keşke” denilmesinin önüne geçiyor.

Üniversite tercihiniz ister yurtiçi ister yurtdışı olsun pandemiden etkilenmeden, bilinçli bir seçim yapabilirsiniz. Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle potansiyellerini keşfediyor eğitim alabilecekleri en iyi üniversitelere yerleştiriyoruz.

Read More

Başarılı bir kariyer planlamak yaşam standartlarını artırmak ve standartların devamlılığını sağlamak için oldukça önemli. Yaşam standartlarının yanı sıra global düzeyde yer ve söz sahibi olabilmek için de iyi bir kariyere ihtiyaç var. Ancak kariyerimizde hedeflediğimiz noktalara erişebilmek kısa vadeli çalışmalardan ziyade uzun vadeli planlama gerektiriyor. İyi bir kariyer için erken yaşam dönemi itibariyle bilinçli adımlar atmak uzun vadede kazandırıyor.

Kariyer gelişiminin başarılı olması ve sağlıklı sonuçlar verebilmesi için kişiye özel bir plan yapılması gerekiyor. Bu planı çıkarırken stratejik olmak ve her yönüyle bireyi tanıyarak çalışmak gerekiyor. Kaliteli bir sonuç alabilmek için bireyin kişiliğinin, beklentilerinin, ilgi ve becerilerinin kariyer planına yansıtılması gerekiyor. Tüm bunları bireysel bir çabayla gerçekleştirmekse artık pek mümkün değil.

Sınav sisteminde üst üste gelen değişiklikler özellikle ailelerin tercih döneminde bilinçli şekilde rehberlik edebilmesini zorlaştırdı. Yurtiçi eğitimde her yıl artan üniversite sayıları ve açılan yeni bölümler tercihleri zorlaştırıyor. Yurtdışı eğitime duyulan ilginin, verilen önemin artması da tercih yaparken çok yönlü değerlendirme yapmayı gerektiriyor.

Tercih ve karar sürecinde her bir detayı göz önünde bulundurabilmek başarılı bir kariyer inşa edebilmek için oldukça önemli. Fakat öğrencinin veya ailenin bu konuda yeterince kaynağı olmayabilir. Değerlendirme sürecinde kaynaklara erişmek kadar objektif olmakta da zorlanabilirler.

Bir diğer önemli konu ise seçim yaparken bugünün koşulları kadar geleceğin getireceklerini de değerlendirmeye almak. Tercih dönemini beklemeden daha sağlıklı kararlar verebilmek için önümüzdeki 20, 30, 40 yıl değerlendirilmeli. Bunu yapabilmek içinse geleceğin mesleklerin ve mesleklerin geleceği iyi bilinmeli. Yine bu da öğrencilerin veya ailelerin yeterli kaynağa erişmekte zorlanacağı bir konu.

Bilimsel araştırmalarla elde edilmiş, ulusal ve uluslararası çalışmaların takibini ve değerlendirmesini yapabilmeyi gerektiriyor. Bu aşamada en sağlıklı olan ise bir mentor veya kariyer danışmanı ile çalışmak olacaktır. Özellikle pandemi sürecinde kişiye özel destek, rehberlik ve danışmanlık sunan profesyonellerin önemi artı. Yazımızın devamında başarılı bir kariyer için geleceğin mesleklerini ve mesleklerin geleceğini bilmenin önemini detaylarıyla paylaşacağız.

Başarılı Bir Kariyer için Mesleklerin Geleceği İyi Bilinmeli

Geçmişten günümüzde ulusal ve uluslararası düzeyde meydana gelen değişiklikler ve gelişimler sonucunda mesleklerin geleceği etkilenmiştir. Her bir sanayi devrimi beraberinde pek çok mevcut mesleğin son bulmasına ve yeni iş kollarının gelişmesine neden olmuştur. Su ve buhar gücüyle üretimin geliştiği 1. Sanayi devriminde (Endüstri 1.0) faal olan pek çok tesis ve çalışan elektriğin yaygınlaşmasıyla yok oldu.

Endüstri 2.0’ın getirdiği yenilikler ve meslekler de Endüstri 3.0 ile hayatımıza giren bilgi teknolojileri sonucu son buldu. Değişime ayak uyduramayan, sistemlerini ve iş gücünü yeniliğe adapte edemeyen üreticiler piyasadan çekildi. Dolayısıyla her yenilik ve değişim beraberinde bazı meslekleri tarihe gömerken işsizliği de tetikledi. Bugün ise 4. Sanayi devriminin yani endüstri 4.0’ın etkilerini yaşıyoruz.

Başarılı bir kariyer için meslek tercihi yapmadan önce dünya genelindeki gelişmeleri takip etmek gerekiyor. Artık başta gelişmiş ülkeler olmak üzere siber fiziksel sistemlere dayalı bir üretim türüne geçildi. Bu değişim sadece sanayiyi değil, eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim, sosyal çevre gibi yaşam alanlarımızı etkiledi.

Artık dünyanın neresinde olduğumuz ya da neyle meşgul olduğumuz önemli değil. Hepimiz dünyadaki gelişmelerden etkileniyor, avantaj ve dezavantajlarını deneyimliyoruz. Dolayısıyla dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de endüstri 4.0’da bazı mesleklerin geleceğini tehdit ediyor. Bugün üniversitelerde okutulan ve her yıl yeni mezunlar veren pek çok meslek bölümü var. Ancak bunların bir kısmı daha şimdiden mezuniyet sonrası işsizlikle karşılaşıyor.

Mevcut Meslekler Mutlaka Yeniliğe ve Değişime Ayak Uydurmalı

Önümüzdeki 10 yıllarda ise bazı mesleklerin iş alanı tamamen kapanacak. Mevcut bilgisini, tecrübesini yeni sistemlere uyarlayabilen, kendini geliştirebilen bireyler ise iş gücü ihtiyacına dahil olacak. Bugünün mühendisleri ve mühendis adayları ileride giderek sanallaşan akıllı üretim ortamlarında çalışacaklar. Başarılı bir kariyer için ana dallarının yanında kodlama ve bilgi teknolojilerinde de uzmanlaşmaya ihtiyaç duyacaklar.

Geçmişten bugüne mühendislik yapanlar da mevcut teknik ve bilişsel becerilerini Endüstri 4.0’ın gereksinimleri doğrultusunda geliştirmeliler. Öğretmenler de öğretim sistemlerini geliştirmeliler. Farklı öğrenme stillerine ve zeka türlerine hitap edecek şekilde öğretim tekniklerini geliştirmeliler. Eğitimin içerisine mutlaka bilişim desteği eklenmeli ve öğretmenler bilişim alanında bilgili olmalılar.

Artık bilgiye her yerden ulaşmak mümkün. Öğrencilerin okur yazarlık düzeyine dijital okur yazarlık becerisi eklenmeli. Ezberci anlayıştan ziyade araştıran, sorgulayan, geliştiren öğrenciler yetiştirmek hedeflenmeli. Covid-19 ile hayatımızın merkezine yerleşen online iletişim, uzaktan eğitim bundan sonrada gerçekliğimiz olmaya devam edecek. Adapte olabilenler mesleklerini yenilikle uyumlu şekilde dönüştürürken, adapte olamayanlar işsizlikle mücadele edecek.

Başarılı Bir Kariyer için Geleceğin Meslekleri de Seçim Sürecinde Değerlendirilmeli

Endüstri 4.0 ve beraberinde gelen yenilik ve değişimler mevcut meslekleri etkilediği gibi yeni meslekleri doğuracak. Değişimin beraberinde gelişen yeni meslek dalları bilinçli seçimler yapanlar için alanının ilklerinden olma fırsatını sunacak. Dolayısıyla geleceğin mesleklerine bugünden yatırım yapılması başarı olasılığını artıracak.

Gelecekte hala önü açık olan meslekler şu şekildedir; Psikoloji, Sinir bilim, Eğitim, Tıp, Eczacılık, Diş hekimliği (özellikle yaşlılık için diş hekimliği oldukça önemlidir), Biyoteknoloji (içinde genetiği ve akıllı tarımı bulunduran alan).

Bugünden başlayarak başarılı bir kariyer isteyenlerin önü özellikle insan, yaşam ve sağlık bilimlerinde açık olacak. Bunun en büyük nedeni ise uzayan insan ömrü. Özellikle 1990 ve sonrası doğan bireyler için ortalama yaşam süresi 115 yıl üstü kabul ediliyor. Bu da uzayan yaşam süresiyle paralel şekilde yaşam standartlarının ve konforunun da önemini artırıyor.

Özellikle ağız, diş sağlığı, eklemler, kalp sağlığı ve kronik rahatsızlıkların tedavisi önemli hale geliyor. Uzayan yaşam süresi bireylerin psikolojik iyi halinin de önemini artırıyor. Bu da ruh sağlığı alanındaki çalışmaların da hız ve önem kazanacağını gösteriyor.

Psikologların 1/3’ü insan sağlığı (paranoya, şizofreni, kaygı bozuklukları) üzerine çalışması öngörülüyor. Psikologların 2/3’ünün de ruh sağlığının ve yüksek farkındalığın artırılması üzerine çalışması bekleniyor. Ayrıca psikologların öğrenme üzerine de daha kapsamlı çalışması bekleniyor. Biyoteknik, yapay zeka, makine öğrenmesi, büyük veri, hukuk alanları da geleceğin meslekleri arasında hız ve önem kazanacak.

Gelecekte iş dünyasında varlık sağlayabilmek için iletişim ve düşünme becerilerimizi geliştirmemiz gerekiyor. Başarılı bir kariyer için medyayı iyi okuyabilmek ve etkili kullanabilmek de oldukça önemli hale gelecek. Bilgisayar teknolojilerine, programlama dillerine ve yazılıma hakim olmak da her anlamda meslek kollarına kazanç sağlayacak. Kısacası 21. Yüzyılda teknolojinin beraberinde getirdiği yeniliklerden haberdar olmak ve bu konuda gelişmek kazanç sağlayacak.

Endüstri 4.0 Okul Öncesi Eğitimden İtibaren Çok Daha Bilinçli Bir Kariyer Planı Yapmayı Gerektiriyor yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Sınava Hazırlık Sürecinde Mentorla Çalışmak Büyük Avantaj Sağlıyor

Değişen sınav sistemleri, farklılaşan müfredatlar, her yıl açılan üniversiteler ve programlar da bir mentorle çalışmanın önemini artırıyor. Mentorlük desteği almak hem gençlere hem de ailelere büyük kolaylıklar sağlıyor. Geleceğin koşullarını ön görerek, bugünden on yıllar sonrasını planlayarak seçim yapmak zor. Burada mentor kişiye geçmiş tecrübelerinden ve geleceğe yönelik bilimsel verilerden yola çıkarak rehberlik ediyor.

İyi bir mentor sadece kariyer planlama noktasında değil kişisel, mesleki gelişim konularında da destek veriyor. Özgüven eksikliği, sosyal kaygı, çekingenlik, beden dilini kullanamama gibi başarıyı engelleyen konularda da destek veriyor. Kullandığı empatik dil, yargısız ve objektif yaklaşımla kişinin kendini daha iyi ifade etmesine destek oluyor.

Mentor, menti (mentorlük hizmeti alan kişi) ve gerektiğinde mentinin ailesi ile iş birliği yapıyor. Montor menti için en doğru ve en avantajlı fırsatları değerlendiriyor. Üniversiteye hazırlık sürecinde de mentor mentinin performansını ve motivasyonunu artırmaya yönelik çalışıyor. Zaman yönetimi, dikkat dağıtıcılarla baş etme, hedef belirleme ve planlama noktasında destek veriyor.

Başarılı bir kariyer için mentorle çalışmak genç ve aile için büyük avantaj sağlıyor. Çocukların sınava hazırlık sürecinden başlayarak üniversite kabulü ve iş bulma süreci de aileleri zorluyor. Aile çocuğu doğru yönlendirebilmek istiyor ancak kendi eğitim tecrübeleri ile bugünün eğitim sistemi farlılık gösteriyor. Bu farkları öğrenmek ciddi zaman ve emek istiyor.

Aynı şekilde eğitim ve sınav sistemini öğrenmenin yanı sıra geleceğin olası koşullarını da bilmek gerekiyor. Bu ise apayrı bir araştırma ve çalışma alanı. Dolayısıyla kariyer planlama sürecinde çocuğa bilgi ve deneyim sunmak aile için büyük bir sorumluluğa dönüşüyor. Bu sorumluluğu üstlenemeyen veya altından kalkamayan ebeveynler strese giriyor. Bu stres ise öğrenciye doğrudan yansıyor.

Bu noktada mentorle kariyer planlamak ailelerin yükünü azaltıyor. Aile kariyer planlama rolünü bırakıyor ve sadece manevi ve maddi destek noktasında çocuğun yanında oluyor. Kişisel Gelişim, Üniversite ve Meslek Seçimi Başarılı Bir Kariyer İçin Ne Kadar Önemli! Ve Mentorle Kariyer Planlamak Gençlere ve Ailelere Kolaylık Sağlıyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kariyer Danışmanlığı Alarak Öğrencilik Yıllarınızı ve İş Hayatınızı Daha Verimli Geçirebilirsiniz

Eğitim ve/veya iş hayatının her aşamasında stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planı yapmak mümkün. Sınava hazırlanırken mesleklerin geleceğini ve geleceğin mesleklerini bilmek, kariyer planını bu bilgiyle yapmak oldukça önemli. Ancak başarılı olmak için sadece mesleklere yönelik bilgi edinmek yeterli değil. Meslek seçiminiz ne olursa olsun gelecekte başarılı olmak için teknolojiyle ve dijital dünya ile barışık olmalısınız.

Evrensel kalabilmek için İngilizce ve mümkünse yaygın olarak kullanılan farklı dillere hakim olabilmelisiniz. Başarılı bir kariyer için seçimlerinizde karakteristik özelliklerinizi, bilgi, beceri ve ilgilerinizi de göz önünde bulundurmalısınız. Zeka alanınızı, öğrenme stilinizi bilmek, güçlü ve gelişime açık yönlerinizi öğrenmek de oldukça önemli. Bu noktada erken yaşlardan itibaren eğitiminizin ve kariyer hayatınızın herhangi bir aşamasında kariyer danışmanlığı alabilirsiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Siz de geleceğinizi daha bilinçli planlamak ve bu süreçte profesyonel destek almak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Başarılı bir kariyer için önerilerimizi paylaştığımız diğer yazılarımıza ulaşmak için Aba Blog sayfasına da bakabilirsiniz. Ayrıca Doç. Dr. Gamze Sart’ın konuyla ilgili Aba Kariyer blog yazılarını okuyabilir Youtube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Yurtdışında üniversite eğitimi almaya yönelik talep ve ilgi yıldan yıla artıyor. Z kuşağı geçmiş kuşaklara göre bu konuda çok daha bilinçli ve şanslı. Yurtdışında eğitim almanın sağlayacağı avantajları bilerek gençler erken yaşlardan itibaren hazırlık yapıyor. Ancak yurtdışı eğitimin özellikle ekonomik boyutta önemli dezavantajları da var. Artan döviz ve Türk parasının azalan değeri yurtdışı eğitim hayali olan öğrencileri hayallerinden uzaklaştırıyor.

Burs imkanları dahi önemli bir kesimin yurtdışı eğitim maliyetine yeterli gelmiyor. Yurtdışı eğitimin sağlayacağı global düzeydeki avantajlardan faydalanmak isteyen öğrenciler alternatif eğitim fırsatlarını takip ediyor. Öğrenci değişim programları, kısa süreli dil okulları veya work and travel bunlardan bazıları. Ailelerin eğitime maddi destek sağlayabilmesi veya gencin okurken iş imkanı bulabilmesi ise süreci kolaylaştırıyor. Peki yurtdışında üniversite eğitimi almak neden önemli? Avantajları ve dezavantajları neler? Karar sürecinde nasıl bir yol izlenmeli? Yazının devamında detaylarıyla paylaşacağız.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi Alacak Gençler için Psikolojik Hazırlık Önerileri yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi Almak Neden Önemli?

21.yüzyılın beraberinde getirdiği yenilik ve gelişmeler nitelikli iş gücünün önemini artırdı. Endüstri 4.0 ile birlikte üretimin, az iş gücüyle kısa sürede çok daha fazla hale getirilmesi de işsizliği tetikledi. Artan nüfus ise işsizliğin çığ gibi büyümesine neden oldu. İşsizlik engeline takılmak istemeyen pek çok birey için nitelikli diploma önem kazandı.

Ancak üniversite eğitimine verilen önemin artması, işverenler için adaylar arasında seçim yapmayı zorlaştırdı. Eğitimde çok daha bilinçli ilerleyen z kuşağı için diploma kadar kişisel yetkinliklerin gelişimi de önem kazandı. Gençler artık yeni diller öğreniyor, kişisel gelişim ve mesleki yeterlilik kurslarına katılıyor.

Lise sıralarından itibaren gençlerin pek çok konuda sertifikaları, deneyim ve uzmanlıkları var. Gençler ilgi ve beceri alanlarını tanıyor ve geliştirmek üzere çalışıyorlar. Dolayısıyla z kuşağı kariyer gelişimine büyük yatırımlar yapıyor. Ancak pastadan pay almak isteyen adaylar ne kadar çoksa pasta da bir o kadar küçük. Bu da işverenlerin tercih yapmasını zorlaştırıyor.

Yurtdışında üniversite eğitimi alabilmek ise hem pastayı büyütüyor hem de pay sahibi olma şansını artırıyor. Yurtdışında eğitim alabilen gençler eğitim aldıkları ülkede çalışma ve hatta oturma izni alabiliyorlar. Farklı ülkelere geçiş yaparak kariyer fırsatlarını değerlendirebiliyorlar. Türkiye’ye döndüklerinde de yine istihdam noktasında çok daha avantajlı konumda oluyorlar.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi Almanın Avantajları Neler?

Yurtdışında eğitim almanın avantajları kişiden kişiye, bütçeden bütçeye ve beklentiye göre farklılık göstermektedir. Gidilecek ülke, seçilecek üniversite ve okunacak bölüm de avantaj ve dezavantajlar açısından önemlidir. Ancak genel olarak avantajları dezavantajlarından çok daha fazladır. Yurtdışında üniversite eğitimi almanın genel perspektifte her öğrenci için ortak avantajı yeni bir dil kazanımıdır. Ayrıca mesleki kariyer ve donanım açısından da artısı oldukça fazladır.

Kişisel gelişim, sosyal beceri, kültürel kazanım, global network açısından da avantajları oldukça fazladır. Yurtdışında eğitim alan bireylerin o ülkeye yerleşme ve/veya başka ülkelere geçiş yapabilme olasılığı da bulunmaktadır. Ülkeye geri dönüş yapanlar için ise uluslararası şirketlerde rol bulmak çok daha kolaydır. Yurtdışı eğitim deneyimi olan ve bu fırsatı iyi değerlendirenler için Türkiye döndüklerinde kariyer basamaklarını daha hızlı adımlamak mümkün.

Yurtdışında eğitim alan bireylerin değişikliklere daha kolay adapte olabildiği görülmektedir. Daha iyi uyum sağladıkları, iletişim becerilerinin daha kuvvetli olduğu, zorluklarla daha kolay başa çıktıkları görülmektedir. Farklı bir ülkenin kültürüne, mutfağına, yaşam biçimine uyum sağlamak iyi bir takım oyuncusu olabilmeyi kolaylaştırmaktadır.

Ayrıca yurtdışında üniversite eğitimi deneyimi pek çok açıdan yaratıcılığı ve üretkenliği de desteklemektedir. Özellikle daha gelişmiş ülkelerde eğitim alan öğrenciler gördükleri, deneyimledikleri yenilikleri ülkelerine getirebilmektedir. Yeni fikirlerin yeni ürünlere dönüşmesini sağlayabilmektedirler.

Lisans, ön lisans, dil okulu, master, doktora, stajlar gibi kariyere katkı sağlayacak yurtdışı deneyimleri cv için önemlidir. İş arayışınız ister yurtdışı isterse yurtiçi olsun bu deneyimlerinin tercih edilmenizi kolaylaştıracak.

Yabancı öğrenci kabul eden çoğu üniversitenin eğitim dili İngilizcedir. Ancak halk arasında kullanılan yerel dil ülkenin kendi ana dilidir. İngilizce bilmek akademik anlamda kolaylık sağlasa da zamanla ana dile yönelik de pratik kazanılabilmektedir. Bu sayede de yurtdışı üniversite eğitimi İngilizce dışında bir dilin daha edinimini kolaylaştırmaktadır. Yurtdışı Üniversite Eğitimi için Sınavlara Psikolojik Hazırlık yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Özetle yurtdışında üniversite eğitimi almanın faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Yeni kültürlerle tanışır, kendi kültürünüzden farklı kültürleri öğrenebilirsiniz.
  • En az iki dil öğrenebilirsiniz.
  • Oturma ve çalışma izni alabilirsiniz.
  • Sınav koşulu aranmaksızın başka ülkelere geçiş yaparak eğitiminizi uzatabilirsiniz.
  • Hem okuyup hem çalışabilir, birikim yapıp eğitim masraflarınızı karşılayabilirsiniz.
  • Ülkenizde veya yurtdışında en iyi marka ve firmalarda kariyer fırsatı yakalayabilirsiniz.
  • Uluslararası düzeyde network edinebilirsiniz.
  • Daha kısa sürede eğitiminizi tamamlayıp iş hayatına atılabilirsiniz: yurtdışında pek çok lisans eğitimi 3 yılda tamamlanmaktadır.
  • Bulunduğunuz ülkenin vizesiyle komşu ülkeleri dolaşabilir hem okuyup hem dünyayı dolaşabilirsiniz.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi Almanın Dezavantajları Neler?

Dezavantajlarda avantajlar gibi kişiden kişiye, gidilecek ülkeye, okula ve bölüme göre değişiklik gösterebilmektedir. Yurtdışı eğitimi her ne kadar pek çok yönden avantajlı olsa da bazı durumlarda dezavantaja dönüşebilmektedir. Kimi ülkeler yabancı öğrenci kabul etse de okul dışında yabancı öğrenciye yaklaşım negatif olabilmektedir. Bu da kişinin eğitim aldığı ülkeye adapte olmasını ve bulunduğu süre içerisinde aidiyet geliştirmesini zorlaştırmaktadır.

Kısa eğitimlerde çok zorlamasa da uzayan eğitim sürelerinde sosyal beceri eksikliği yaşayan bireyler zorluk yaşayabilmektedir. Yeni bir ortama uyum sağlamak, arkadaş edinmek zorlaşabilmektedir. Farklı kültürlere, mutfağa, kurallara, düzene uyum sağlayamayan bireyler için de yurtdışında üniversite eğitimi zor olabilmektedir.

Yurt dışında eğitime başlayan ancak bir nedenle eğitimini yerinde tamamlayamayanlar için ülkeye dönüş sonrası zordur. Çünkü yurtdışında uygulanan müfredatla yurtiçindeki müfredat farklılık gösterebilmektedir. Bu da dönüş yapan çoğu öğrencinin alttan ders almasına ve eğitim süresini uzatmasına neden olmaktadır.

Yine YÖK ile denkliği olmayan üniversitelerden mezun olan öğrencilerinde diplomaları ülkemizde tanınmamaktadır. Dolayısıyla yurtdışında eğitim almak ülkenizde lise mezunu olarak kabul edilmeye neden olabilir. Bu da yine mesleğinizi yapamamanıza ve iş bulamamanıza neden olabilir.

Belki de günümüz koşullarında en büyük dezavantaj ekonomik zorlukları. Eğer aileniz yurtdışı eğitim ve yaşam masraflarınız için size destek sunamayacaksa çok zor günler geçirebilirsiniz. Eğitim bursları okul içerisindeki masraflarınıza kaynak sağlasa da konaklama, yeme, içme, sağlık, ulaşım size kalacaktır. Bu masrafları karşılamak için hem okuyup hem çalışabilirsiniz.

Ancak iş bulana kadar zorluk yaşama ihtimaliniz çok yüksek. Yine okuduğunuz bölüm ve üniversite de çalışmanız için çok uygun olmayabilir.

Yurtdışında üniversite eğitimi bursları da oldukça farklı içeriklerde olabilmektedir. Burs başvurularında ve gelen kabullerde bu detaylara da dikkat etmek gerekir. Ayrıca yurtdışında eğitim aldıktan sonra ülkenize dönüş yapmayı planlıyorsanız okuduğunuz bölümle ilgili ülkenizde başvuru yapabileceğiniz iş alanlarının olmasına dikkat etmelisiniz.

Özetle yurtdışında eğitim almanın risklerini şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Farklı bir kültüre, yaşam biçimine adapte olmakta zorlanabilirsiniz,
  • Yalnızlık çekebilirsiniz,
  • Ekonomik zorluklar yaşayabilirsiniz,
  • Ülkenize döndüğünüzde denklikle ilgili sorun yaşayabilirsiniz,
  • Ülkenize döndüğünüzde okuduğunuz bölüme yönelik çalışabileceğiniz bir iş alanı bulmakta zorlanabilirsiniz.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi Almak İsteyenler Karar Verirken Destek Almayı İhmal Etmemeliler

Yurtdışında eğitim almanın avantaj ve dezavantajlarını göz önünde bulundururken mutlaka profesyonel destek de alınmalı. Alınacak yurtdışı eğitim danışmanlığı öğrencilerin ve ailelerin olası riskleri minimuma indirmesini sağlayacaktır. Ülkelerin yabancı öğrencilere yaklaşımı, üniversitelerin kabul koşulları, maliyet hesaplamaları gibi pek çok detaya bakılmalıdır.

Pek çok aile kısa sürede bu kadar fazla konuya yoğunlaşamadığı için yurtdışı eğitimden kaçınmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki öğrenci istediği ve aile destek sağladığı sürece avantajlar dezavantajlardan çok daha fazladır.

Aba psikoloji olarak yurtdışında üniversite eğitimi için danışanlarımıza bu işin mutfağında olan uzmanlarımızla destek veriyoruz. Kaliteli bir hizmet için özellikle üniversiteyi, akademik süreci ve tüm gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz. Çalıştığımız alanlar itibariyle özellikle eğitim ve yüksek öğrenim eğitimi konusunda tüm aşamaların sistematiğini kurarak öğrencilerimize gereken her türlü desteği sağlıyoruz.

Eğitim, yüksek öğrenim ve özellikle de öğrencilerin kendi bireysel stratejik yetenek yönetimine bakarak değerlendirme yapıyoruz. Uyguladığımız test, envanter ve klinik değerlendirmelerle danışanlarımız için en doğru tercihleri belirliyoruz. Aba psikoloji olarak tüm bu hizmetleri sağlıyor ve danışanlarımıza tüm ihtiyaç konularıyla ilgili rehberlik ediyoruz. Dolayısıyla Aba psikoloji olarak stratejik iş ortaklarımızla beraber sahip olduğumuz deneyimli kadroyla kariyer planınızda yanınızdayız.

Yurtdışında üniversite eğitimi için motivasyonu ve potansiyeli olan gençlerimizin hedeflerini gerçekleştirmelerine destek olmak istiyoruz. Yurtdışı eğitiminin doğru planlandığında kariyer gelişimine son derece önemli etkisi olduğunu tecrübelerimizle biliyoruz. Potansiyeli olan pek çok öğrenci yurtdışı eğitime yönelik sahip oldukları eksik, yanlış bilgilerle önyargı geliştirebilmektedir.  Önyargılar ise uluslararası anlamda başarı elde edebilecek nice gencin potansiyelinin gerisinde kalmasına neden olmaktadır.

Siz de yurtdışında üniversite eğitimi almak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Aba Academy sayfamızdaki yazıları ve Aba Yurtdışı Eğitim Youtube kanalındaki içerikleri de takip edebilirsiniz.

Read More

Endüstri 4.0 Endüstri Devrimi veya 4. Sanayi devrimi olarak da bilinmektedir. Hakkında henüz yeterli çalışma ve girişim bulunmasa da 4. Sanayi devriminin önümüzdeki 20 yıl içerisinde aktif rol oynayacağı ön görülmektedir. Dolayısıyla bugünün ve geleceğin gençlerinin kariyerlerini inşa ederken endüstri devrimini de göz önünde bulundurmaları gerekmektedir.

Bu devrimin getireceği avantaj ve dezavantajlar okul öncesi dönemden itibaren daha bilinçli kariyer planlarını gerektirecek. Azalan iş gücü ve artan rekabet bugüne kıyasla iş verenlerin işe alım kriterlerini de artıracak. İş bulmak ve devamlılık sağlayabilmek için eğitimdeki kalitenin yanı sıra farklı donanımlar da gerekecek.

Kişisel gelişim en az mesleki gelişim kadar önemli olacak. Ancak bugünün koşullarından farklı olarak değişime en hızlı şekilde adapte olabilme becerisine sahip olmak gerekecek. Bu da sürekli yenilenmeyi ve yeniliklere ayak uydurabilmeyi gerektirecek. Geleneksel yöntemler, manuel işler yerini yeni akıllı sistemlere, robotiklere bırakacak. Teknolojiden, dijitalleşmeden, sanal sistemlerden uzak olanlar için adapte olmak zorlaşacak.

Eğitimin her kademesiyle birlikte, istihdam alanları da endüstri 4.0 ile değişecek. Değişim aslında çoktan başlamış olsa da çok daha belirgin hale gelecek. Sağlıklı bir adaptasyon süreci için ise erken dönemde hazırlık yapanlar avantajlı hale gelecek.

Peki endüstri devrimi nedir? Avantaj ve dezavantajları nelerdir? Eğitimi ve kariyeri nasıl etkileyecek? Daha kolay adapte olmak, çağı yakalamak ve hatta ilerisine geçmek için neler yapılabilir? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşacağız.

Endüstri 4.0 Nedir?

İlk olarak 2011 yılında Almanya’da düzenlenen bir teknoloji fuarında dile getirilen Endüstri 4.0, 4. Sanayi devrimi olarak da bilinmektedir. Siber – Fiziksel sistemler, nesnelerin interneti ve hizmetlerin interneti olmak üzere üç aşamalı bir sistemdir.  En açık tanımıyla teknolojiyle sanayinin entegre hale getirilmesinin hedeflenmesidir.

Siber-fiziksel sistemler insanla etkileşim gerektirmeyecek şekilde kendi başına çalışabilecek bir sistemi ifade etmektedir. Nesnelerin interneti, çok sayıda makinenin kablosuz şekilde birbiriyle iletişime geçebileceği sistemi ifade etmektedir. Robotlar bu gruba girmektedir. Hizmetlerin interneti ise internet üzerinden verilecek hizmetleri ve bunları sağlayan yazılımları ifade eder. Bir nevi siber-fiziksel sistemin insanlarla iletişime geçeceği sistem olarak düşünülebilir.

Bir alman projesi olarak hayata geçirilen bu hedef, Amerika, Japonya gibi gelişmiş ülkelerce de desteklenmektedir. Endüstrideki her devrim pek çok iş kolunun tahrip olmasına ve köklü üreticilerin zarar görmesine neden olmuştur.

Bunun en büyük nedeni gelişime ve değişime ayak uydurulamamış olmasıdır. Bunu tıpkı soyu tükenen canlılar gibi düşünebiliriz. İklimsel değişikliklere uyum gösterebilen canlılar türünün devamını sağlarken uyum sağlayamayan türler yok olmuştur. Endüstri 1.0 su ve buhar gücünün kullanılarak mekanik tesislerin kurulduğu sanayi devrimidir. Bu devrimi Endüstri 2.0 yani elektrik enerjisinin sanayide kullanılarak seri üretimin başladığı devrim takip etmiştir.

Endüstri 3.0 ise üretimin otomatize edildiği, bilgi teknolojinin devreye girdiği dönemi ifade etmektedir. Endüstri 4.0 ise siber fiziksel sistemlerin sanayide kullanımının hedeflendiği sanayi devrimidir. Bu devrimin hakimleri otomasyon sistemleri ve robotlardır. Şu an pek çok büyük üretici ve firma otomasyonları kullanıyor olsa da mevcut sistemler endüstri 3.0’ın getirileridir. 4. Sanayi devriminin kapsamı ise 3.0’dan çok daha geniş ve derindir.

4.Sanayi devrimi üretimin daha hızlı, pratik ve daha az israfla sağlanmasını hedeflemektedir. Bu devrim sanayi odaklı ve dolayısıyla sadece büyük ölçekli üretimi ilgilendiriyor gibi görünebilir. Ancak diğer tüm sanayi devrimlerinde olduğundan çok daha fazla sosyal yaşamı da etkileyeceği öngörülmektedir. Olumlu etkiler kadar olumsuz etkileri de beraberinde getireceği düşünülmektedir. Günümüzde de şimdiden olumlu ve olumsuz etkileri hissedilmektedir.

Endüstri 4.0’ın Avantaj ve Dezavantajları

4.sanayi devriminin ardından şimdiden sıklıkla karşılaştığımız yapay zekalar, akıllı sistemler çok daha yaygın hale gelecek. Üretimin süresi kısalacak, az zamanda çok üretim elde edilecek. Harcanan enerji ve dolayısıyla maliyet azalacak. Hata payı düşecek. İş kazaları azalacak. Her yerden bilgiye erişim ve sistem kontrolü mümkün olacak. Sistemi izlemek ve sisteme müdahale etmek kolaylaşacak. Bu da insanlara esnek çalışma alanları sunacak.

Daha çevre dostu bir üretim ortamı oluşturulacak. Büyük fabrikaların yaptığı işler küçük makineler tarafından yapılabilir hale gelecek. Alandan da tasarruf elde edilecek. Endüstri 4.0 sonucunda şu an hiç olmayan yepyeni iş kolları devreye sokulacak. Fabrikalar ve iş yerleri kadar evlerimiz de bu değişimden etkilenecek. Akıllı güvenlik sistemleri, iletişim araçları, mutfak araçları, temizli ürünleri ve benzerine erişim artacak.

Pek çok olumlu getirisi kadar 4. Sanayi devriminin yol açacağı olumsuzluklar da olacak. Yapay zekanın ve robotlaşmanın artması iş gücüne duyulan ihtiyacı azaltacak. Bu da robotların ve yapay zekanın devraldığı işleri yapan kişilerin işsiz kalmasına neden olacak. İşsiz kalan bireylere alternatif iş alanları veya adaptasyon eğitimleri verilmezse işsizlik oranları daha da yükselecek.

Artan nüfus ve azalan iş gücü gereksinimi alınan tüm önlemlere rağmen işsizlik riskini yükseltecek. Hareketsizlik artacak, bu da fiziksel sağlığı olumsuz etkileyecek. Sistemin hata vermesi veya durması halinde geleneksel/manuel yöntemlere uzak kalmak risk teşkil edecek.

Eğitimden, sağlığa kadar pek çok alanda endüstri 4.0’ın getirdiklerine adapte olamayan öğretmenler, doktorlar olumsuz etkilenecek. Sosyo-ekonomik farklılıklar insanlar arasındaki fırsat eşitsizliğinin daha da artmasına neden olacak.

Endüstri 4.0 Eğitimi Nasıl Etkiliyor?

Tüm sanayi devrimlerinde olduğu gibi 4. Sanayi devriminde de eğitim yeniliklerden ve gelişmelerden ayrı planlanamaz. Hatta değişimin nitelikli şekilde gerçekleşebilmesi için ön koşul doğru ve yeterli eğitimin verilebilmesidir.

Her Sanayi Devrimi Eğitimi de Beraberinde Geliştirdi ve Değiştirdi

Endüstri 1.0’da eğitim tarım toplumunun ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde öğretmenden öğrenciye verildi. Öğretmen bu bilgileri en sağlıklı şekilde aktarabilmek için önce kendisi edindi ve içselleştirdi. Endüstri 2.0’da ise eğitim sanayi odaklı teknolojinin gelişiminden etkilendi.

Endüstri 3.0’da teknoloji, dijitalleşme, sanal sistemler yaygınlaştı. Kendi kendine bilgiye erişebilme, bilgiyi işleyebilme mümkün hale geldi. Öğrenciler ve öğretmenler sanal ortamda da bir arada olabildi. Bilgiler dijital ortamda kaydedilip, düzenlenebildi. Online sınavlar, eğitimler, toplantılar mümkün hale geldi. Öğrenciler uluslararası kapsamda da bilgiyi edinebilir hale geldiler. Ekran başında kalarak dünyanın başka bir ucunda verilen bir konferansa, eğitime dahil olabilir hale geldiler.

Endüstri 4.0’la Eğitim Daha Nitelikli İş Gücü Yetiştirmek Üzere Gelişiyor

Endüstri 4.0 ile eğitim daha da gelişecek ve daha nitelikli iş gücü yetiştirmek hedeflenecek. Bugünden daha farklı olarak bilgi odaklı eğitim anlayışından beceri odaklı eğitim sistemlerine geçiş yapılacak. Ezberci eğitim azalacak. Eğitimde yeniliği tasarlayan, geliştiren, üreten, üretileni kullanılabilen bir iş gücü yetiştirmek hedeflenecek. Kas gücünün yerini beyin gücü alacak.

Eleştirel düşünebilen, fikrini ortaya koyabilen, rekabet içerisinde değil de uyum içerisinde çalışabilecek iş gücü yetiştirilecek. Varsayımlardan ziyade bilimsel bilginin ışığında hareket eden, yeniliği ve yenilenmeyi seven, yaratıcı, açık fikirli kişiler öne çıkacak. Sorumluluk sahibi olmak, bağımsız karar alabilmek daha önemli hale gelecek. Bireylerin dünya vatandaşı olarak yetişmesi sağlanacak.

Öğrencilerin Yeniliğe Ayak Uydurabilmesi için Öğretmenlerin de Değişmesi ve Gelişmesi Gerekecek

Öğrencilerin bu kapsamda yetiştirilebilmesi için eğitimcilerin de aynı vizyonda gelişime ve değişime açık olması gerekecek. Öğretmenler ezber veya konu anlatımı odaklı eğitim yerine uygulama odaklı eğitim sistemlerine geçecek. Öğrencinin bilgi edinirken ne, neden, nasıl sorgulamalarının yanı sıra daha farklı ne yapılabilirdi gibi çok yönlü düşünmeleri sağlanacak. Öğrencilerin dijital okuryazarlıkları pekiştirilecek, klasik ödevler yerine proje bazlı çalışmalar, saha araştırmaları yaygınlaşacak.

Teknolojinin verimli ve etkin kullanımı öğretilecek. Eğitim okulda öğretilenle sınırlı olmayacak, bireylerin yaşam boyu öğrenme gereksinimini içselleştirmeleri sağlanacak. Böylece okul öncesi eğitimden başlayarak ömür boyu bilginin kazanımı, geliştirilmesi hedeflenecek. İlgi, beceri ve yetenek alanlarının eğitim içerisindeki yeri ve önemi artacak. Çok yönlü olmak pekiştirilecek. Her birey mesleki veya kişisel gelişim alanlarında online eğitimlerle kendilerini geliştirecek.

Farklı zeka türlerine ve öğrenme yöntemlerine göre eğitim kaynakları geliştirilecek. Böylece herkesin kendi yöntemiyle bilgiyi en hızlı ve kalıcı şekilde edinebilmesi hedeflenecek. Endüstri 4.0 ile iyi bir eğitim almak ve kariyer planı yapmak daha öncelikli hale gelecek.

Bu da kariyer danışmanlarının, eğitim koçlarının ve mentorların önemini artıracak. Öğrenciler online, yüz yüze veya yapay zeka aracılığıyla bu ihtiyaçlarını karşılayabilecekler. Mentorle Kariyer Planlamak Gençlere ve Ailelere Kolaylık Sağlıyor yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Farklı öğrenme stillerine göre bilgiyi ölçmek mümkün hale gelecek. Bilgi ölçümü de daha güvenilir hale gelecek. Öğrenciler ve öğretmenler uluslararası düzeyde bilgiye erişebilecek, istedikleri yer ve zamanda dünya çapında bilgiye ulaşabilecekler. Böylece daha evrensel, çok kültürlü, girişken, yaratıcı, çözüm odaklı, lider, analitik düşünebilen gücü yetiştirilecek. Bu değişime ve gelişime ayak uyduramayanlar ise geri planda kalacak.

Endüstri 4.0 Stratejik Yetenek Yönetiminin Önemini Artırıyor

Endüstri 4.0’ın getireceği tüm bu yenilikler okul öncesi eğitimden başlayarak daha bilinçli seçimler yapmayı gerektiriyor. Bilinçli seçimler yapabilmek için ise bilinçli ebeveynler olabilmek gerekiyor. Ebeveynlerin ve geleceğini inşa etmesi gereken çocukların önümüzdeki yıllarda üzerindeki sorumluluk daha da artacak. Ailelerin bu yükü azaltmak ve hata payını düşürmek için mutlaka profesyonel hizmetlerden faydalanabilmesi gerekiyor.

Okul öncesi dönemde çocuğun ilgi ve beceri alanlarının keşfedileceği bir eğitim öncelikle planlanmalı. Aileler gerek ebeveyn tutumları gerek okul/faaliyet seçimleriyle çocuklarının karakter gelişimlerine destek olmalı. Okul Öncesi Dönemde Kariyer Planı Yapmak: Küçük Ayaklar Geleceğe Büyük Adımlar Atsın yazımızdan da faydalanabilirsiniz. Sorumluluk bilinci yüksek, kendi kararlarını alabilen çocuklar yetiştirilmeli. Ebeveynler kendi davranışlarıyla da çocuklarına bilinçli rol model teşkil etmeli.

Çocuklar farklı kültürlerle tanıştırılmalı, çok dilli yetiştirilmesi hedeflenmeli. Yabancı dil öğrenimi desteklenmeli. Teknolojinin bilinçli kullanımı öğretilmeli ve çocuklara teknolojik cihazlara erişim fırsatı da tanınmalı. Akademik Başarı İçin Teknoloji Nasıl Daha Verimli Kullanılabilir yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Endüstri 4.0 bugünün ve geleceğin gençlerinin çok daha bilinçli adımlar atmasını, seçimler yapmasını gerektiriyor. Mesleklerin geleceğini ve geleceğin mesleklerini bilmek, kariyer planını bu bilgi ışığında yapmak da oldukça önemli. Meslek seçiminiz ne olursa olsun teknolojiyle ve dijital dünya ile barışık olmalısınız. Evrensel kalabilmek için İngilizce ve mümkünse yaygın olarak kullanılan farklı dillere de hakim olabilmelisiniz.

Seçimlerinizde karakteristik özelliklerinizi, bilgi, beceri ve ilgilerinizi de göz önünde bulundurmalısınız. Zeka alanınızı, öğrenme stilinizi bilmek, güçlü ve gelişime açık yönlerinizi öğrenmek de oldukça önemli. Bu noktada erken yaşlardan itibaren eğitiminizin ve kariyer hayatınızın herhangi bir aşamasında kariyer danışmanlığı alabilirsiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Endüstri 4.0’ın getireceği değişime ayak uydurmak ve kariyerinizi bu doğrultuda planlamak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Kişisel gelişim son yıllarda en az mesleki gelişim ve tecrübe kadar önemli hale geldi. Özellikle 4. Sanayi devrimi yani endüstri 4.0 bireylerin kişisel olarak da gelişim alanlarına yatırım yapmasını önemli kıldı. Endüstri devrimi sonucunda pek çok iş kolu ufak cihazlarla, akıllı sistemlerle sürdürülebilir hale geldi. İnsan gücünün yerini robotlar, sanal sistemler almaya başladı.

Fabrikaların ve firmaların otomasyon sistemlerine yönelmesi iş gücü ihtiyacını azalttı. Artan nüfus ve buna karşı azalan iş gücü bireysel gelişimi zorunlu hale getirdi. Geleneksel yöntemler yerini sürekli yenilenmeye ve gelişime bıraktı. Artık çok yönlü olmak, değişime ayak uydurabilmek, çözüm odaklılık ve yaratıcılık sistemin parçası olabilmeyi sağlıyor. Bunu başaramayanlar ise sistemin dışında kalıyor.

Bugüne kadar bir iş tutturanlar, kariyerinde bir şekilde yer elde edenler mevcut düzende devam ediyor. Ancak gelecek yıllarda kariyer planı yapacak olanlar için sisteme dahil olabilmenin şartları çok daha fazla. İyi bir üniversite okumak, doğru mesleği seçmek iş bulmaya veya başarılı olmaya yetmeyecek. Kişisel gelişim adaylar arasında belirleyici kriter olacak.

Günümüzde artık herkes üniversite okuyor ve hatta yüksek lisans yapıyor. Yan dal, çift ana dal, doktora yapmak da oldukça yaygın. Yabancı dilin önemi artık çok daha fazla biliniyor ve bu alanda da gençler kendilerini geliştiriyor. Bilgisayar, internet kullanmayan, teknolojiyi takip etmeyen genç neredeyse yok. Eski kuşaklar için daktilo bilen, liseyi bitiren herkes çok iyi yerlere gelebiliyordu.

Şimdiyse iş verenlerin beklentileri çok daha yüksek. Çünkü globalleşmeyle birlikte hepimiz dünya insanı haline geldik ve dünya çapında bir rekabet içerisindeyiz. Yurtdışında istihdam fırsatları bulabildiğimiz gibi yurtdışındakilere de istihdam fırsatını tanıyoruz. Bu da pastayı büyüttüğü gibi pastadan pay alacak rakiplerimizin miktarını da artırıyor.

Peki rekabette öne geçebilmek ve başarıyla yükselebilmek için ne gerekiyor? İşte bu noktada işverenler meslek dışı bireysel gelişimine de yatırım yapan çalışanlarla el sıkışmak istiyor. Ekiplerine dahil edecekleri kişilerin bir makineden veya sistemden farklı olarak rol alabilmesini istiyor.

Kişisel Gelişim Nedir?

Kişisel gelişim kişilerin rutin çalışma alanları ve sorumlulukları dışında ilgilendikleri eğitim, etkinlik, performans alanlarından edindikleridir. Gelir elde etme amacı olmaksızın yapılan, keyif alınan uğraşlar olarak da değerlendirilebilir. Bu kişisel faaliyetlerle bireylerin boş zamanlarını değerlendirmesi; duygusal, bilişsel, sosyal ve davranışsal becerilerini geliştirmesi amaçlanır.

Gelişimi destekleyen faaliyetler kulüplere katılmak, spor, dans, sanatla ilgilenmek, dijital içerik üretmek, fotoğrafçılık gibi örneklendirilebilir. Bu etkinlikler aracılığı ile bireyler boş zamanlarını verimli geçirmekle kalmaz farklı kazanımlar da elde ederler. En başta sosyal ilişkilerini ve iletişim becerilerini geliştirir, network elde ederler. Kişisel uğraşları sayesinde zamanı verimli kullanma, çok yönlü düşünme gibi iş hayatına etki edecek kazanımlar da elde ederler.

Dikkat Çeken Bir Cv için Kişisel ve Mesleki Gelişim Önerileri ve Etkili İletişim Becerileri Kariyer Gelişimini Etkiliyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer için Kişisel Gelişim Neden Önemli?

Pek çok aday kişisel faaliyet alanlarına yönelik ilgi ve becerilerine özgeçmişlerinde yer vermek istemez. Kimisi bunu kişisel alanıyla ilgili gereğinden fazla bilgi vermek gibi düşünebilir. Kimisi ise mesleğiyle ilişkili olmadığını düşünerek alakasız bulabilir. Ancak kişinin iş dışı zamanlarını geçirdiği bu bireysel faaliyetler iş verene adayla ilgili önemli bilgiler verir.

Çok yönlü olmak, yaratıcılık, üretkenlik, çalışkanlık, verimli zaman yönetimi, iletişim becerileri, uyum bunlardan sadece bazılarıdır. İş verenin önüne her gün benzer niteliklerde pek çok özgeçmiş gelir. Benzer üniversiteler, benzer bölümler ve iş tecrübeleri. İş verenin adaylara yönelik özgeçmişte yazan bilgilerden başka bilgisi ve referansı yoktur. Yani iş veren sizi özgeçmişinde yer verdiğiniz bilgiler kadar tanımaktadırlar.

İş verenin adaylar arasında seçimi kolaylaştıracak daha öznel bilgilere erişmeye ihtiyacı vardır. Hobileriniz, katıldığınız kurslar, kulüp üyelikleriniz, sosyal yardım çalışmalarınız, sanat, spor ilgileriniz sizin kim olduğunuzu yansıtır. İş veren bu bilgilere göz gezdirdiğinde elindeki özgeçmişin dinamik bir kişiye ait olduğunu hisseder. Böylece özgeçmişiniz diğerleri arasında öne çıkarak fark yaratır.

Kişisel gelişimin sadece iş bulma sürecinde değil hayatınızın pek çok alanında önemini fark edeceksiniz. Özellikle yurtdışı üniversite kabullerinde de okul dışı faaliyetlere katılım önemlidir. Üniversiteler de tıpkı iş verenler gibi bünyelerine katacakları öğrencilerin çok yönlü olmasını ister.

Okullarındaki öğrencilerin akademik bilginin dışında sanat, spor, sosyal sorumluluk alanlarında aktif olmasını beklerler. Stajlar ve iş bulma sürecinde işinize yarayacak olan referans edinme sürecinde de kişisel gelişim gereklidir. Yurtdışı eğitim ve üniversite kabulleri hakkında daha detaylı bilgi edinmek için Aba Akademy sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Kişisel Gelişim için Neler Yapılabilir?

Kişisel gelişime yönelik yapabilecekleriniz sınırsız olsa da bizim size önerimiz ihtiyaç alanlarınıza yönelik çalışmalar yapmanızdır. İlgi ve becerilerinizi keşfederek hem keyif hem de verim alabileceğiniz alanlara da yönelebilirsiniz. Ancak mutlaka zayıf yönlerinizi destekleyecek ve geliştirecek alanlara yönelik de çalışmalısınız. İş görüşmelerinde “güçlü ve zayıf yönler” sıklıkla sorulmaktadır. Bu noktada iş verene güçlü yönlerinizi belirtirken yaptığınız çalışmalardan yola çıkarak örnekler verebilirsiniz.

Örneğin zamanı çok iyi kullanırım, zaman yönetimim iyidir dediğinizde iş verene samimi gelmeyebilir. Ancak iş dışı zamanlarınızda yaptığınız düzenli etkinliklerden, eğitim ve kurslardan bahsederseniz zamanı verimli kullandığınızı gösterebilirsiniz. Aynı şekilde güçsüz olduğunuzu düşündüğünüz konularla ilgili de gelişim elde edebileceğiniz faaliyetlere zaman ayırdığınızı gösterebilirsiniz. Örneğin; sosyal anksiyeteniz varsa ve topluluk önünde konuşmakta zorlanıyorsanız bunu yenmek için yaratıcı dramadan faydalanabilirsiniz.

Beden dili kullanımı ve diksiyon üzerine çalışmalar yaptığınızı söyleyebilirsiniz. Böylece zayıf yönlerinizle barışık olduğunuzu ve gelişime açık olup çaba gösterdiğinizi de göstermiş olursunuz. İş verenlerin kişisel gelişimden asıl beklentisi organizasyon içerisinde bu yönlerinizin nasıl bir fayda sağlayacağını görebilmektir. Dolayısıyla öznel gelişime yönelik yaptığınız çalışmalarınızı özgeçmişinizde mesleğiniz ve organizasyonla ilişkili olacak şekilde ifade edebilirsiniz.

İşverenlerin adaylardan beklediği organizasyona katkı sağlayacak kişisel kazanımlar özetle aşağıdaki gibidir;

  • Stresle başa çıkabilme
  • Zor insanlarla iletişim kurabilme
  • İkna becerisi
  • Zorlu çalışma koşullarına adapte olabilme
  • Analitik düşünme
  • Takım içerisinde verimli çalışabilme
  • Yaratıcılık
  • Özgüven ve öz değer geliştirme
  • Empati yapabilme
  • Krizi yönetebilme
  • Zamanı verimli kullanma
  • Dikkati sürdürebilme
  • Diksiyon
  • Etkili beden dili kullanımı

Mesleğinize, faaliyet alanınıza yönelik ilgi, beceri ve çalışmalarınızı bu kazanımları ortaya çıkaracak şekilde ifade edebilirsiniz. Dolayısıyla günümüzde istihdam için yüksek mezuniyet notları, iyi üniversite diplomaları yeterli değil. Kendini hem mesleki hem kişisel anlamda geliştiren, yeniliğe ve değişime açık olan bireyler kazanıyor.

Okul öncesi dönemden itibaren her bireyin bu farkındalıkla yetiştirilmesi ve geliştirilmesi gerekiyor. Okul Öncesi Dönemde Kariyer Planı Yapmak: Küçük Ayaklar Geleceğe Büyük Adımlar Atsın yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kişisel Gelişim için Kariyer Danışmanlığı Almak Başarı Olasılığını Artırıyor

Kişisel gelişime verilen önem son yıllarda oldukça artmış olsa da ülkemizde hala gelişim alanları yeterince desteklenmiyor. Çocukluktan itibaren ilgi ve beceri alanlarının keşfedilmesi ve geliştirilmesi gerekiyor. Gelişim alanlarına yeterince önem verilmediğinde başarı potansiyeli oldukça yüksek nice çocuğun performansı sınırlandırılıyor. Zamansızlık, sosyo kültürel ve sosyo ekonomik fırsat eşitsizlikleri çocuk ve gençlerin başarı alanlarını kısıtlıyor.

Ailelerin bu noktada daha bilinçli ve özverili olması gerekiyor. Okulların, öğretmenlerin de müfredat dışında bu alanlara yönelik çalışmalara önem vermesi gerekiyor. Büyük şehirler dışında da çocukların spor, sanat, kültür gibi çeşitli faaliyet alanlarında rol alabilmesi gerekiyor. İlgi ve Beceri Alanları Meslek seçimini ve Kariyeri Nasıl Etkiliyor? Ve Çocukların ilgi ve Beceri Alanları Nasıl Keşfedilir? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle potansiyellerini keşfediyor eğitim alabilecekleri en iyi üniversitelere yerleştiriyoruz. Danışanlarımıza mesleki gelişimlerini ve kariyer hedeflerini gerçekleştirmelerinde profesyonel destek sunuyoruz.

Mesleki gelişim kadar, kişisel gelişim alanlarını da destekleyecek şekilde danışmanlık veriyoruz. Detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Stresle başa çıkmak yaşamın her alanında ve her yaşta ihtiyaç duyulan önemli bir beceridir. Çünkü stres, zorlu ya da rahatsız edici bir durum karşısında kişinin hissettiği duygusal ve fiziksel gerilimdir. Okul hayatı, aile içi ilişkiler, ekonomi, sosyal-duygusal ilişkiler, meslek, sağlık, çevresel faktörler stres kaynağı olabilir.

Günlük yaşantımızda sık sık varlığını hissettiğimiz bu gerilimle başa çıkabilmekse hem fiziksel hem de ruhsal sağlığımız için gereklidir.  Stresle başa çıkılamadığında ise zamanla fiziksel, bilişsel, davranışsal ve ruhsal zorlanımlar yaşanabilmektedir. Stres kaynaklı uyku bozukluğu, yeme bozukluğu, migren, fiziksel ağrılar, vücutta döküntüler ve benzeri gelişebilmektedir.

Öğrenciler arasında da stres yaygın olarak görülmektedir. Özellikle Liseye ve üniversiteye hazırlık sürecinde öğrenciler yoğun stres yaşayabilmektedir. Müdahale edilmediğinde ise stres kaygıya dönüşmektedir. Performansa yönelik gerçekdışı beklentiler, baskıcı-otoriter ebeveynler, mükemmeliyetçi kişilik yapıcı, mükemmeliyetçi ebeveynler stresi pekiştirmektedir.

Stresin açığa çıkmasının önemli bir diğer nedeni de bir alışkanlığın bırakıp yeni bir döneme, düzene geçiş yapılmasıdır. Mezun olmak da bir alışkanlığın bırakılıp, yeni bir düzenin başlangıcıdır. Orta öğretimden liseye geçmek, liseden mezun olup üniversiteye başlamak, üniversiteden iş hayatına atılmak gibi. Dolayısıyla öğrenciler mezuniyet aşamasında sınava yönelik performans kaygısının yanında önemli bir geçiş stresi yaşarlar.

Buradaki geçiş bir düzenden başka bir düzene geçmeyi ifade etmektedir ve herkes için stres yaratabilmektedir. Peki yaygın olarak hissedilen stresle başa çıkmak için neler yapabiliriz? Stresle başa çıkma yöntemleri her zaman sağlıklı yöntemler midir? Ne zaman profesyonel bir destek almak gerekir? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşacağız.

LGS’ye Hazırlık Sürecinde Kaygı ve Stres ile Mücadele Yöntemleri ve Akademik Hayatta Stresle Başa Çıkma Önerileri yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Stresle Başa Çıkmak için Kullanılabilecek Pratik ve Etkili Teknikleri

Stresle baş etmenin birden fazla yolu olsa da uygulanabilecek her methot sağlıklı değildir. Örneğin alkol, madde, sigara kullanımı da bireylerin stresle başa çıkmak için kullandığı yöntemlerdir. Ancak bu davranışlar zamanla alışkanlığa dönüşmekte ve kullanılmadığında yoksunluk hissinin gelişmesine neden olmaktadır. Stresten korunmak için kullanılan bu zararlı kullanımlar alışkanlığa dönüşerek kişiye amacından daha büyük zararlar verebilmektedir.

Problem ve Duygu Odaklı Stresle Başa Çıkma Tekniği

Folkman ve Lazarus’un (1985) geliştirdiği Stresle Başa Çıkma Modeli de olumlu ve olumsuz sonuçları barındırmaktadır. Bu modele göre kişi, stres yaratan durumların yarattığı olumsuz duygulanımdan uzaklaşmak için iki yöntem kullanır. Bunlardan birisi problem odaklı diğeriyse duygu odaklı başa çıkma tekniğidir. Problem odaklı başa çıkma tekniğini kullanan bireyler sorundan kaçmaz.

Problemi mantıklı şekilde tanımlar ve problemin üstesinden gelmek için çözüm önerileri geliştirir. Bu nedenle problem odaklı başa çıkma yöntemi başarılı bir yöntemdir. Duygu odaklı başa çıkma tekniğini kullanan bireyler ise sorunu tarafsız bir şekilde yorumlamakta güçlük çekerler. Problemi çözmekten daha çok problemin yol açtığı olumsuz duygulara odaklanırlar. Bu duyguların verdiği rahatsızlıkla başa çıkmak için geçici çözümler üretmeye çalışırlar.

Bu geçici çözümler ise çoğunlukla kişiye uzun vadede daha fazla zarar verir. Örneğin kişi stres yaratan durumla karşılaştığında stresle başa çıkmak için alkol, sigara, madde kullanabilir. İnkar yöntemine başvurabilir, sorun yokmuş gibi davranabilir. Olumsuz duygulara gereğinden fazla odaklanarak kaygı gelişimine neden olabilir.

Ne Oluyor? Bu Benim İçin Tehlikeli mi? Bununla Başa Çıkabilir miyim?

Stres altında olduğunuzu hissettiğinizde kendinize sırayla bu üç önemli soruyu sorun. Lazarus’un modeline göre stresle başa çıkmak için bu üç sorunun cevabını aramak oldukça etkili. Örneğin sınava hazırlık sürecindesiniz ve sınava gireceğinizi bilmek sizde gerginlik yaratıyor. Bu gerginliği hissettiğinizde kendinizi “şu an ne oluyor? ne hissediyorum?” Sorusunu yöneltin. Bu soruyu cevaplarken kendinize dürüst ve açık olmalısınız.

“Sınavda başarısız olma ihtimalim beni strese sokuyor.” Peki şimdi kendinize bunun sizin için tehlikeli olup olmadığını sormalısınız. “Sınavda başarısız olursam 1 yıllık emeğim heba olacak, tekrar aynı motivasyonla sınava hazırlanmak mümkün değil.” Peki bu tehditle başa çıkabilecek kaynaklarınız neler? Sınavda başarılı olmak veya başarısız olduğunuzda kendinizi toparlamak için nelere sahipsiniz.

“Motivasyonum oldukça yüksek, en başından beri özveriyle çalışıyor ve elimden gelenin en iyisini yapıyorum. Öngöremediğim bir sorun çıkmadığı sürece başarısız olmam için bir neden yok. Başarısız olursam bu herkes gibi beni de çok üzer. Ancak elimden gelenin en iyisini yaptığımı biliyorum. Başarısız olmaktan korkmak yerine başarılı olmak için eksiklerimi tekrar gözden geçirebilirim.”

“Tüm çabama rağmen başarısız olursam ne kadar üzülsem de hedefime ulaşmak için yeniden başlayabilirim. Kendime, potansiyelime inanıyorum. Bu süreçte inancımı kaybedersem ailem, arkadaşlarım ve öğretmenlerim de beni yüreklendirir.” gibi bu üç soruya kendi cevaplarınızı verebilirsiniz.

Bunu zihninizden yapmak ilk etapta kolay olmayabilir. Pratik ve alışkanlık kazanana kadar soruları bir kağıda yazıp cevaplarınızı da yazılı olarak verebilirsiniz. Yazdıklarınızı saklarsanız sınav yaklaştıkça geriye dönüp kontrol edebilirsiniz. Böylece yoğun stres anında geçmişte stresle başa çıkmak için kullandığınız yöntemlerinizi hatırlayabilirsiniz.

Sınav Kaygısı Sınav Başarısı İçin Faydalı Hale Nasıl Getirilir? yazımızdan da faydalanabilirsiniz. Sınavda Başarısız Olmak “Her Şeyin Sonu Değil” Başarısızlıkla Baş Etme Önerileri yazımıza da bakmanızı öneririz.

Stresle Başa Çıkmak İçin Stres Kaynağınızı Tespit Etmelisiniz

Üniversiteye hazırlık sürecinde yaşadığınız stres sınav odaklı olmayabilir. Ailenizden, arkadaşlarınızdan, okulunuzdan, alışkanlıklarınızdan ayrılmak da stres kaynağı olabilir. Üniversite yaşamının size getireceği yeni sorumluluklar, yeniden aidiyet geliştirmek, yeni insanlar tanımak stres yaratabilir. Geleceğin ne getireceğini bilmemek ve belirsizlikten endişe duymak oldukça olağan. Peki bu stresle nasıl baş edebilirsiniz?

Bilgi toplamak, ön araştırma yapmak, yerinde görmek ve deneyimli kişilerden referans almak yardımcı olabilir. Seçmek istediğiniz üniversiteyi, gitmek istediğiniz şehri/ülkeyi tercih etmeden önce ziyaret edebilirsiniz. Gitme imkanınız yoksa dijital kaynaklardan faydalanabilir, internette araştırma yapabilirsiniz. Tanıtım videolarını izleyebilir, fotoğraflarına bakabilir, forumlardan kullanıcı yorumlarını okuyabilirsiniz.

Özellikle yurtdışı eğitim ve üniversite tanıtımlarıyla ilgili Aba Akademi sayfasından detaylı bilgi edinebilirsiniz. Aba Akademi Youtube sayfasında da ilgili videolara erişebilirsiniz. Okumak istediğiniz bölümün ve/veya üniversitenin öğrencileriyle ya da mezunlarıyla görüşebilirsiniz. Tecrübelerini dinleyebilir, sizin için verecekleri önerileri değerlendirebilirsiniz. Akademik kadroları araştırabilir, akademisyenlerin ders anlatımları, sınav sistemleri ile ilgili bilgi toplayabilirsiniz.

Okumak istediğiniz bölüme ait ders kitaplarını edinebilir, ilginizi çekip çekmediğini tercih etmeden önce değerlendirebilirsiniz. Bir kariyer danışmanı veya mentorle de bu süreçte çalışabilirsiniz. Özellikle yurtdışı eğitim hedefiniz varsa mentorloops ile tanışabilir uzman kadrosunun engin deneyimlerinden faydalanabilirsiniz. Mentorle Kariyer Planlamak Gençlere ve Ailelere Kolaylık Sağlıyor yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

“Mola” Yöntemi

Stresle başa çıkmada etkili bir diğer yöntem ise mola yöntemidir. Öfke ve veya stres anında gerilim hissetmenize neden olan olaya, kişiye veya düşünceye mola verebilirsiniz. Mola verdiğiniz bu sürede dikkatinizi dağıtacak farklı bir şeyle ilgilenebilirsiniz. Öfke gibi güçlü bir duygu dahi 10-15 dakika içerisinde yatışabilmektedir. Stresle başa çıkmak için de kendinize 10 dakikalık bir mola verebilirsiniz.

Böylece zihniniz stres yaratan kaynaktan uzaklaşarak rahatlayacaktır. Rahatladığınızı fark ettikten sonra stres kaynağınızı tekrar kontrol ettiğinizde hissettiğiniz baskının ilki kadar yoğun olmadığını fark edeceksiniz. Amerika da sivillere silah satışı serbesttir. Ancak silah satışı yapıldıktan sonra teslim için bir günlük bir bekleme süresi verilir. Bunun nedeni bireylerin öfke anında silah alıp ani bir davranışta bulunmalarına engel olmaktır.

Pek çok mahkumla yapılan görüşmede de benzer bir sonuca ulaşılmıştır. Mahkumlar sadece 10 dakika olay yerinden uzaklaşma imkanları olsa suç işlemekten vazgeçebileceklerini söylemektedir. Bu nedenle mola yöntemi öfke ve/veya stres anında kullanılabilecek etkili bir yöntemdir.

Stresle Başa Çıkmak İçin Kullanabileceğiniz Diğer Basit Yöntemler

Stresle baş etmek için başka insanlardan destek isteyebilirsiniz. Olumsuz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilir, başa çıkmak için önerilerini dinleyebilirsiniz. Bazen sadece konuşmak dahi rahatlamanızı sağlayacaktır. Stresli dönemlerde de rutinlerinizi devam ettirmeye özen göstermelisiniz. Yeterli miktarda ve düzenli yemek yemek, aynı saatlerde uyuyup uyanmak gibi.

Düzenli egzersiz veya yoga, meditasyon yapmak da günlük stresle başa çıkmada etkilidir. İlginizi çekecek, keyfinizi yerine getirecek kitaplar okumak, dergileri takip etmek, dizi/film izlemek de işe yarayacaktır.

Strese mola vermek kadar sizi yoran işlere mola vermek de stresle başa çıkmakta etkilidir. Bazen yorgunluk, yeterince dinlenememek ve kişisel zaman yaratamamak da stres yaratır. Ders çalışma rutininize düzenli aralıklarla molalar ekleyebilirsiniz. Mola planlaması için pomodora tekniğinden faydalanabilirsiniz. Teknikle ilgili detaylı bilgi için Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Öneriler yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Sosyal aktivitelere, kurslara katılabilir, ilgi ve beceri alanlarınızı keşfedebilirsiniz. Akranlarınızla ve yeni insanlarla iletişim kurabilir, sosyalleşebilirsiniz.

Günlük tutmak, düzenli aralıklarla yazdıklarınızı kontrol etmek de işe yarayabilir. Böylece bir süre önce sizi strese sokan her ne varsa gelip geçici olduğunu görebilirsiniz. O zaman kullandığınız yöntemin nasıl işe yaradığını da fark etmiş olursunuz.

Nefes egzersizleri öğrenebilir ve pozitif kalmanızı sağlayacak telkinler öğrenebilirsiniz. Sabah kalktığınızda ve gece yatmadan önce bu olumlamaları tekrar edebilirsiniz.

Hedef ve hayallerinizi görselleştirerek, çalışma alanınıza, bilgisayarınıza veya telefonunuza arka plan görseli yapabilirsiniz. Böylece strese kapıldığınız anlarda bu görsele bakarak yeniden motive olabilirsiniz.

Stresle Başa Çıkmak için Zarar Veren Yöntemler Kullanmaya Başladığınızda Profesyonel Destek Almalısınız

Stresle başa çıkmak zorlaştığında bireyler isteyerek veya istem dışı zararlı yöntemlere başvurabilmektedir. Aşağıdaki davranışları son dönemde sıklıkla tekrar ediyor ve önüne geçemiyorsanız profesyonel destek alabilirsiniz.

  • Alkol ve madde kullanımı,
  • Sosyal faaliyetlerden uzak durmak,
  • Aile ve arkadaşlardan uzaklaşmak, yalnız kalmak, izole olmak,
  • Çok fazla çalışmak,
  • Uyku, yeme bozuklukları (az veya çok yemek, az veya çok uyumak),
  • Öfke ve şiddete meyilli hale gelmek,
  • Basit sorunlarda dahi kendini veya başkalarını suçlamak,
  • Çok fazla televizyon izlemek, telefonla ilgilenmek, bilgisayar oyunlarıyla zaman harcamak,
  • Riskli davranışlarda bulunmak.

Stresle başa çıkmak duygusal destek eksikliğinde ve olumsuz çevresel faktörler de eklendiğinde zorlaşabilmektedir. Başa çıkmakta zorluk yaşadığınızı fark ettiğinizde destek talep etmeniz olumsuz gidişata hızlıca müdahale etmenizi kolaylaştıracaktır.

Aba psikoloji uzman kadrosuyla her yaştan danışanına bireysel, akademik ve kariyer gelişimi noktasında destek sunmaktadır. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz.

Stresle başa çıkmak, akademik eksiklerinizi tamamlamak ve/veya stratejik kariyer planınızı çıkarmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Aba psikoloji blog sayfamızdaki kariyer ve psikoloji yazılarına göz atabilir Youtube kanalımızdaki içerikleri de izleyebilirsiniz.

Read More

Ebeveyn tutumları çocuğun benlik ve dolayısıyla karakter gelişiminde son derece önemlidir. Çünkü çocuğun karakteri ve benlik algısı ebeveyninin ona yönelttiği tutumların bir yansımasıdır. Bu da çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişebilmesinde ebeveyninin bilinçli ve farkındalıklı olmasını gerekli kılmaktadır.

Baskıcı Otoriter Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Baskıcı ve/veya otoriter ebeveyn tutumu ebeveynlerden birinde veya her ikisinde görülebilir. Bu tutumu sergileyen ebeveyn anne veya babaysa diğer ebeveynde çocuk gibi bu tutumdan olumsuz etkilenebilir. Bu tutumun hakim olduğu ailelerde kararlar baskın ebeveyn tarafından alınır. Çocukların kararlarda söz hakkı yoktur. Evde belirgin kurarlar vardır ve kurallara uyulması beklenir. Kurallar yerine getirilmediğinde ceza ve kısıtlamalar uygulanır.

Çocuklar ebeveynlerini sevip saydıkları için değil ebeveynlerinden korktukları için uyum gösterirler. Kararlar, fikirler tartışılmaz, duygu ve düşünceler üzerine konuşulmaz. Ailede spontane, keyifli geçen zamanlar sınırlıdır. Çocuklar için ebeveynleri karar mercii konumundadır ve yalnızca onay gerektiren durumlarda ebeveynlerle iletişim kurulur. Sıcak, güvene dayalı, samimi ilişki ve iletişim yoktur. Bu ebeveyn tutumu ile büyüyen çocuklar içe kapanık, sinik, pasif agresif bireyler olabilirler.

Duygu ve düşüncelerini sağlıklı yollarla ifade etmekte güçlük yaşarlar. Baskıcı, otoriter ebeveyn tutumlarıyla korku kültüründe yetiştirilen çocuklar hata yapmaktan, eleştirilmekten korkarlar. Çoğunlukla başkalarıyla kıyaslanan, rekabete sokulan çocuklardır. Özelliklede kardeşler arasında kendilerini ispat etme ihtiyacı duyarlar. Arkadaş ilişkileri ve sosyal becerileri zayıftır. Arkadaş edinmekte veya arkadaşlığı sürdürmekte zorlanırlar. Sosyal normlar ve kurallarla ilgili katı kalıplara sokularak büyütülürler.

Bu nedenle empatik düşünme ve insiyatif alma becerisi yeterince gelişmez. Kendi kararlarını alamayan, hatalarında cezalandırılan, fikirlerini beyan edemeyen çocuklarda özgüven ve benlik saygısı gelişmez. Zamanla cezadan korunmak için yalana başvurabilir, hatalarının örtmeye çalışabilirler. Okulda başarısız olmaktan korkarlar. Bu çocuklarda sınav kaygısı, okul fobisi gelişebilir.

Ergenlik döneminde riskli davranışlara eğilim, riskli gruplarla arkadaşlık görülebilir. Bir gruba ait olma, olduğu gibi kabul edilme ve sevilme ihtiyacı duyarlar.

Demokratik, Destekleyici, Güvenilir Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Demokratik ebeveyn tutumlarında ebeveynler çocuklarını erken yaşlarda itibaren hoşgörü ve sevgi ile yetiştirirler. Bu aile yapısında ailedeki bireyler birbirini sever ve sayar. Korku kültürü egemen değildir. Cezalandırma yoktur. Ebeveynler ceza vermek yerine çocuklarına hatalarından ders çıkarmasını öğretirler. Çocukların erken yaşlardan itibaren aile içi kararlarda söz hakkı vardır. Çocuğun duygu, düşünce ve fikirlerine önem verilir ve dinlenir.

Çocuklarla etkin zaman geçirilir ve çocuklara önemli oldukları hissettirilir. Bu ailede de kurallar ve sınırlar vardır. Ancak bu sınır ve kurallar bireylerin güvenliği ve iş bölümü içindir. Çocuğa yaşıyla ilgili görevler verilerek sorumluluk bilinci geliştirilir. Çocuk yine yaşıyla uyumlu olacak şekilde kendi kararlarını almayı öğrenir. Demokratik, destekleyici, güvenilir ebeveyn tutumları sağlıklı bir birey yetiştirmek için uygulanması gereken sağlıklı ebeveyn tutumudur.

Böyle bir ailede yetişen çocuk ebeveynlerinden korktuğu için değil ebeveynlerini mutlu etmek ve geleceğine yön verebilmek için başarılı olmak ister. Daha bilinçli, özgüven ve özsaygı sahibi bireylerdir. Bu çocukların sosyal becerileri de gelişmiştir. İletişimleri kuvvetlidir, girişkendirler. Empatik iletişim kurabilirler. Kendilerinden emindirler ve geleceğe dönük hedefleri, hayalleri vardır. Karar alırken yönlendirmeye gereksinim duymaz ama ailelerinin de fikirlerine önem verirler.

Kendileriyle barışık, daha mutlu çocuklardır. Dolayısıyla ergenlik dönemlerini de daha rahat geçirirler. Riskli arkadaşlıklara, deneyimlere gereksinim duymazlar. Hatalı ilişkiler kurduklarında aile desteğine başvurur, tehlike anında ailenin yardımını talep ederler. Ailenin çocuğa sağladığı bu güven çocuğun tehdit karşısında sinik, sessiz kalmamasını sağlar. Çocuk kaç yaşına gelirse gelsin aile onun güvenli limanı, arkadaşı ve desteği olacaktır.

Demokratik ebeveyn tutumlarında koşulsuz sevgi vardır. Çocuk ebeveyninin sevgisini hissetmek için kusursuz olmaya veya koşulları karşılamaya ihtiyaç duymaz. Ebeveyn sevgi dolu, destekleyici, olumlu sözleriyle çocuğa sevgisini hissettirir. Sarılma, öpme, saçını okşama gibi fiziksel temaslarla da sevgisini belli eder.

Çocuk sevildiğini ve ailenin önemli bir parçası olduğunu her koşulda hisseder. Çocuğun ihtiyaçları yerinde, zamanında ve yeterince karşılanır. Gülüşmelerin olduğu, aile bireylerinin kucaklaştığı, birbirlerinden haberdar oldukları bir aile ortamı vardır.

İhmalkar, Reddeden Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

İhmalkar, reddeden tutumda ebeveyn çocuğun hayatıyla yeterince ilgilenmez. Çocuğun duygusal ihtiyaçları da dahil olmak üzere temel ihtiyaçları ihmal edilir. İhmalkar ebeveynin kendi ihtiyaçları ve sosyal yaşamı çocuktan daha önceliklidir.  Bu ebeveynler çocuğun olumlu yönlerini görmezken hatalarına ve başarısızlıklarına aşırı tepkiler verebilir. Cezalandırma, aşağılama veya yok sayma davranışları hakimdir. Çocuğun belli bir rutini, düzeni yoktur.

Aile içerisinde sevilmediğinin ve ilgi görmediğinin farkındadır. Ancak çocuğun sevgiye, desteğe ve ilgiye de son derece ihtiyacı vardır. Sosyal yönü zayıf, geri planda kalan, duygusal olarak gelişmemiş bireyler olarak yetişirler. İhmalkar, reddeden ebeveyn tutumlarıyla yetişen çocukta özgüven gelişmez. Çocuk ailede göremediği sevgi sonucu başkalarına karşı merhametsiz ve sevgisiz davranabilir. Öfkeli, saldırgan davranışlar sergileyebilir. Çocuk kendisi sevgiye layık görmeyebilir.

Ailenin tutumunu genelleyerek “beni kimse sevmiyor, beni kimse istemiyor” diye düşünebilir. Ergenlikte riskli davranışlar, arkadaşlıklar kurabilir. İhmalkar, reddeden ebeveynlerin bu tutumlarının altında yatan nedenler farklılık gösterebilir. Tecavüz gibi istenmeyen ilişkiden doğan bebekler, planlanmamış gebelikler bu tutuma neden olabilir.

Çocuğun bakımı nedeniyle ebeveynlerden biri diğerine yeterince ilgi göstermiyorsa ilgisiz kalan ebeveyn çocuğu dışlayabilir. Engelli ve/veya bakımı zor çocuklarda bu ebeveyn tutumu görülebilir.

Gevşek, Aşırı Hoşgörülü Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Gevşek, aşırı hoşgörülü ebeveyn tutumlarında ise evin efendisi adeta çocuktur. Bir veya her iki ebeveyn çocuğun istek ve ihtiyaçlarını harfiyen yerine getirir. Aile yapmamak için direnç gösterdiği konularda da çocuğun ısrarlı talepleri karşısında boyun eğer. Aile çocuk üzerinde otorite kuramaz. Çocuğun mutluluğu her şeyden üstün tutulur. Böyle bir aile yapısında büyüyen çocuklar şımarık, bencil, kural tanımayan bireyler olurlar.

Sosyal beceriler gelişmez. Empati kurmakta zorlanırlar. Bir gruba dahil olmakta, kuralları olan ortamlara uyum sağlamakta zorlanırlar. Aile dışındaki ortamlarda kendi istedikleri olmadığında kırıklığa uğrar, aşırı tepkiler verebilirler. Eleştirilmekten, hatalarının görülmesinden hoşlanmazlar. İlişki kurmakta ve sürdürmekte zorlanırlar. Başkalarına saygı duymaz ama başkalarından saygı beklerler.

Bu çocuklar okul hayatından başlamak üzere akademik hayatta ve kariyerlerinde zorluklar yaşarlar. Ebeveynleriyle benzer davranışlar sergileyen kişilerle daha iyi arkadaşlık kurabilir, onları da yönetmeye çalışırlar.

Aşırı Korumacı, Müdahaleci Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Aşırı korumacı ebeveyn tutumlarında çocuk kaç yaşında olursa olsun ebeveyn çocuğun yaşına uygun tutum sergilemez. Ebeveynin gözünde çocuk hep “yeterince büyümemiş”tir. Çocukla ilgili tüm kararlar ebeveyn tarafından verilir. Beceremeyeceği düşüncesiyle çocuğa yaşına uygun sorumluluk verilmez. Okula başlayan ama hala kendi yemeğini yemesine fırsat verilmeyen, hala ebeveyniyle uyuyan çocuklar bu ailelere örnektir.

Çocuk için ebeveyninin tutum ve davranışları bir ayna, pusula niteliğindedir. Dolayısıyla çocuk kendisini ailenin fırsat verdiği kadar tanıyıp keşfedebilir. Böyle bir aile ortamından çıkan çocuk akranlarıyla bir araya geldiğinde pek çok açıdan geride kalacaktır. Bu çocuklar evde ailelerinin korumasına, okulda ise akranlarının veya öğretmenlerinin korumasına ihtiyaç duyacaktır. Ayrılık anksiyetesinin, okul fobisinin en yüksek yaşandığı grup korumacı ebeveyn tutumuyla yetişen gruptur.

Bu çocuklar ergenlikte ve yetişkinlikte de sürekli korunup, kollanmaya ihtiyaç duyarlar. Anne veya babanın vefatı sonucu tek ebeveyn olarak çocuk yetiştiren kişilerde bu tutum görülebilmektedir. Zor veya geç çocuk sahibi olmak, mutsuz evliliği sürdürmek de bu tutuma neden olabilir. Ebeveynin aşırı kaygılı olması veya çocuğun geçmişte hayati risk içeren bir deneyiminin olması da bu tutumu doğurabilir.

Tutarsız, Kararsız Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Tutarsız ebeveyn tutumlarında çocuk da kendi içerisinde bir tutarsızlık yaşar. Ebeveynin kimi zaman çok ilgili kimi zamansa tamamen ilgisiz tavırları bu karmaşayı doğurur. Çocuk ebeveyninin tutarsızlığını bir mantığa oturtmak ister. Hangi davranışının sonucunda ilgi görüyor ne yaptığında ilgiyi kaybediyor araştırır. Ancak ebeveynin bu belirsiz tutumunu açıklayacak mantıklı bir dayanak bulamaz.

Çocuk bir davranışında ödüllendirilirken başka bir zaman aynı davranıştan dolayı cezalandırılabilir veya eleştirilebilir. Bir konuda anne tamam derken, baba hayır diyebilir.  Böylece çocuk neyin doğru ve kabul edilebilir olduğunu öğrenemeden büyür. Bu tutarsız tutum çocuğun benlik gelişimini zedeler.

Kendi duygu, düşünce ve davranışlarında da zamanla tutarsızlıklar açığa çıkar. Örneğin; bir arkadaşıyla bir gün çok iyiyken, hiçbir sorun olmadığı halde başka bir gün ona kötü veya yokmuş gibi davranabilir. Bir gün çok neşeli ve mutluyken, bir gün tamamen içe kapanık ve ilgisiz olabilir. Bu çocuklar ailelerinin dikkatini çekebilmek için aşırı davranışlarda bulunabilirler. Ergenlikte riskli alışkanlıklara, arkadaşlıklara yönelebilirler.

Mükemmeliyetçi Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Mükemmeliyetçi ebeveynler çocuklarının her konuda veya iyi olmalarını istedikleri konularda en iyi olmasını isterler. Onlara göre çocuk yetiştirmek kitaba uygun gitmesi gereken bir işçiliktir. Programlanmış bir makine gibi çocukların her söylenileni ve bekleneni zamanında, eksiksiz yerine getirmesini isterler. Çocuklarını mevcut potansiyelinden daha yukarıda görür ve gerçekdışı beklentilere girerler. İşler planladıklarının dışında bir şekilde sürerse kontrollerini kaybedip aşırı tepki verebilirler.

Bu bireyler için kusursuzluk ve başarı son derece önemlidir. Erken yaşlardan itibaren kendi ihtiyaçlarını halledebilen, gelişim döneminin ilerisinde çocuklar yetiştirmek isterler. Çocuk için zorlayıcı olan ama kendileri için normal kabul ettikleri motivasyon teknikleri vardır. Her zaman daha iyisinin olabileceğine ve daha iyisinin yapılabileceğine inanırlar. Motivasyon unsuru olarak rekabeti kullanabilirler. Bu aileler çoğunlukla hatasız bir düzen içerisinde yaşar.

Her ihtimali değerlendirerek hareket ederler. Dolayısıyla çocuk yaşamında kolay kolay aksiliklerle karşılaşmaz. Bu da problemlerle başa çıkabilme mekanizmasının gelişmemesine neden olur. Çocuğun bugünden 5, 10, 15 yıl sonrası iyi planlanmıştır ve çocuğunda zamanı geldiğinde bu plana dahil olması beklenir.

Ebeveyn tutumları bebeklikten yetişkinliğe kadar uzanan süreçte bireyin karakter gelişimini, davranışlarını ve seçimlerini etkilemektedir. Bir çocuğun kişiliğine ve yaşamına sağlıklı yön verebilmesi için sağlıklı ebeveyn tutumuyla yetişmeye ihtiyacı vardır. Kimi zaman ebeveynlerin kendi çocukluk deneyimleri ve yetişme tarzı ebeveynlik rollerine yansıyabilmektedir.

Eşler arası problemler, istenmeyen evlilik veya gebelikler de ebeveyn tutumunu etkilemektedir. Ebeveynin psikolojik iyi halinin zedelenmiş olması, boşanma süreci, hastalıklar da tutumları etkilemektedir. Sebebi her ne olursa olsun her ebeveyn çocuğun sağlıklı gelişimi için bilinçli ve farkındalıklı olmalıdır.

Ebeveyn tutumlarıyla ilgili detaylı araştırma yapabilir, tutumunuzun çocuğunuz üzerinde olumsuz etkili olduğunu düşünüyorsanız destek alabilirsiniz. Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz.

Read More

Psikolojik ilk yardım (PİY) en az tıbbi ilk yardım bilgisi kadar önemli hale geldi. Her gün her yaştan birey travmatik olaylar yaşıyor veya bu olaylara seyirci oluyor. Farkında olduğumuz veya olmadığımız pek çok stres, korku ve kaygı içeren deneyimler yükleniyoruz. Doğal afetler, kazalar, saldırılar, taciz, tecavüz, kavga veya beklenmedik kayıplarla sonuçlanan pek çok deneyim.

Sevdiklerimizi kaybediyor, kayıp yaşayanlara şahitlik ediyor veya bizzat biz tehlikede olabiliyoruz. Uzun süredir mücadele içerisinde olduğumuz benzer bir süreç de covid-19 ve beraberinde hayatımıza giren pandemi. Pandemi sürecinde kayıplar verdik. Pek çok kişi sevdiklerinin hastalık süreçlerinde yanında olamadı, cenazelerine katılamadı. Yas sürecini sarılarak, temas kurarak paylaşamadık. Hastalar yalnız kaldı ve bu izolasyon tedavi süreçleriyle ilgili endişe yaşamalarına neden oldu.

Kimimiz hastalıktan korunmak için evde izole oldu. Sahada çalışmak zorunda olan pek çok kişi ise risk altında işini sürdürdü. Hastalanmak kadar hastalığı bulaştırmaktan da endişe duyduk ve duyuyoruz. Her gün basında, televizyonda ve sosyal medyada çıkan haberler de kaygılarımızın artarak sürmesine neden oluyor.

Psikolojik ilk yardımın nasıl yapılacağını bilmek ise pandemiden etkilenen her yaştan bireye psikolojik destek sağlıyor. Üstelik bu desteği vermek için sağlık çalışanı, doktor, psikolog, terapist olmak da gerekmiyor. Yeterli bilgiye sahip olan ve destek vermeye hazır olan herkes bu yardımı sunabilir. Peki Psikolojik ilk müdahale nedir? Hangi durumlarda verilir? Kimlere verilebilir ve destek verirken hangi teknikler uygulanabilir? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşacağız.

Pandemi ve olumsuz etkileriyle başa çıkmak üzere hazırladığımız diğer yazılarımıza da buradan ulaşabilirsiniz.

Psikolojik İlk Yardım Nedir ve Kimlere Verilebilir?

Travma mağdurlarına verilen ilk destektir. Destek doğru şekilde verildiğinde mağdurların travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) riski minimuma indirilir. Daha geniş tanımıyla Psikolojik ilk yardım; terör girişimleri, savaş, tecavüz, şiddet, afetler vb. sonucunda acı çeken ya da desteğe ve yardıma ihtiyaç duyan kişilere sunulan destekleyici ve insani yardımdır. Bu destek bizzat olayın mağduruna sunulabileceği gibi mağdurun yakınlarına da sunulabilir.

Travmatik olaylarda hizmet veren polislere, itfaiye ekiplerine, sağlık çalışanlarına, askere, kurtarma ekiplerine de destek verilebilir. Psikolojik destek olay yerinde direk olay sonrası verilebileceği gibi birkaç gün sonrasında da verilebilir. Burada önemli olan travmanın boyutu ve kişiyi ne denli etkilediğidir. Travma kişiye özeldir.

Herkes travmatik yaşantı karşısında aynı reaksiyonu vermez veya aynı oranda etkilenmez. Bu nedenle destek sunarken kişinin desteğe ihtiyaç duyup duymadığı ve destek isteyip istemediği de önemlidir. Psikolojik ilk yardım eğer olay yerinde verilecekse mutlaka kişinin olumsuz deneyim yaşadığı alandan uzaklaştırılması gerekir. Daha sessiz, sakin ve mahremiyetin sağlanacağı bir ortamın sağlanması gerekir.

Çoğunlukla ilk yardım için kaza yerinde izole bir alan, sağlık merkezi, hastane, sığınaklar, kamplar, okullar kullanılabilir. Destek alanı çoğunlukla etkilenen kitlenin büyüklüğüne ve olayın türüne göre farklılık gösterir.

Psikolojik İlk Yardım Hangi Durumlarda Kimlere Verilir?

Psikolojik destek verilirken öncelikle yardıma en çok ihtiyaç duyan kişiler tespit edilip verilmelidir. Örneğin karantina sürecinde travmatize olmuş olabilecek geniş bir örneklemimiz var. Her birine yetişme imkanımız bulunmuyor. Bu durumda bir öncelik belirlememiz gerekiyor. Bu önceliği belirlerken yakınını kaybedenlerden ve/veya testi pozitif olanlardan başlayabiliriz.

Özellikle kaosun hakim olduğu ve kişi sayısının da çok olduğu bir ortamda ihtiyaç sahiplerini tespit etmek zorlaşabilir. Bu durumda olaydan etkilenen kişilerde dikkat edilebilecek birtakım davranışlar yer almaktadır, bu davranışlara bakılabilir.  Ayrıca destek mutlaka yardımı kabul edenlere verilmelidir.

Olay yerinde yapılması gereken ilk şey tehlike veya risk devam ediyorsa kişiler güvenli bölgelere çekilmelidir. Örneğin bir patlama olduysa ve akabinde tetiklenebilecek bir patlama daha varsa olay yeri boşaltılmalıdır. Deprem bölgesinde yakın çevrede yıkılabilecek binalar varsa kişiler riskli yapılardan uzaklaştırılmalıdır. Pandemi sürecinde de kişi hastalık kapabileceği ortam ve kişilerden uzaklaştırılmalıdır.

Covid-19 salgınında kişiye destek sunarken maske ve mümkünse eldiven takılması gerekir. Kişinin tedirgin olmayacağı mesafeden göz kontağı kurulabilecek düzeyde durulmalıdır. Kişiyi bir yere oturtmak ve onun yakınına çömelip konuşmak gibi. Psikolojik ilk yardım sunarken güven vermek ve kişinin güvenliğini sağlamak ilk şarttır.

Peki psikolojik desteği ilk olarak kimlere vereceğiz;

  • Çocuklar (özellikle anne-babasından ayrı kalmış, anne-babasını kaybetmiş veya anne-babası yaralanmış)
  • Fiziksel olarak yaralanmış kişiler,
  • Fiziksel ve/veya fizyolojik rahatsızlığı olan kişiler (engelli bireyler, kalp, solunum hastalıkları olanlar, tansiyon hastaları gibi kronik hastalık sahibi kişiler)
  • Ruh sağlığı sorunları olan kişiler,
  • Hamileler,
  • Bebeği olan kadınlar,
  • Riskli yaşam deneyimleri olan, madde kullanan bireyler,
  • Travmatik olaya direk maruz kalmış veya doğrudan şahit olmuş kişiler,
  • Şok belirtileri gösteren kişiler,

Travmaya maruz kalınan süre ne kadar uzunsa kişinin etkilenme süresi ve düzeyi de o kadar uzayacaktır. Bir kişinin yaşadığı olaydan ne denli travmatize olduğunu tespit edebilmek için olayın tamamen bitmiş ve üzerinden en az 1 ay geçmiş olması gerekir. Bu nedenle içerisinde bulunduğumuz pandemi süreci bitmeden kişilerin ne derece travmatize olduğunu tespit etmek mümkün değildir.

Psikolojik İlk Yardım Uygularken Kullanılabilecek Teknikler

Travmadan etkilenen bireylere destek verirken ilk önce mağdurun seviyesine inip ona kendimizi tanıtıyoruz. “Şu an burada sizin için varım” duygusunu hissettiriyoruz. Ardından sakinleşmesini sağlıyoruz. Sakinleştirmek için aşağıda paylaşacağımız psikolojik dengeleme yöntemlerini kullanıyoruz. Ardından olayı mağdurdan olduğu gibi öğrenmeye çalışmalıyız. Bunu yaparken kişiyi rahatsız edecek şekilde sorgulamaktan, üstünlük taslamaktan kaçınıyoruz.

Mağdurun temel bir ihtiyacı/isteği varsa onu sağlıyoruz. Çünkü mağdurlar çoğunlukla psikolojik yardımı hemen kabul etmez. Önce size güvenmesi gerekir. Bu nedenle de diğer ihtiyaçlarıyla ilgili sizden yardım bekleyebilir. Örneğin pandemi sürecinde kişi sizden maske, kolonya isteyebilir. Veya yiyecek, su, sıcak içecek, telefon ve benzeri talep edebilir.

Eğer mağdurun tıbbi ihtiyacı varsa doktor desteğini, barınma, güvenlik ihtiyacı varsa bu ihtiyaçlarını karşılayacak yetkili birimlerin bilgisini sunuyoruz. Mağdurla konuşurken, onun seviyesine iniyor, anlayacağı şekilde konuşuyoruz.

Psikolojik ilk yardım desteği sunarken mağdura uygulanabilecek Psikolojik Dengeleme yöntemleri ise şöyledir;

Topraklama Tekniği

Kişiyi kendini güvende hissedeceği bir ortama alıp rahat edebileceği bir yere oturtuyoruz. Oturduktan sonra el ve ayaklarını bağlamasına müsaade etmeden gevşek ve serbest oturmasını istiyoruz. İki ayak yere basarken elleri dizin üzerinde veya gevşek iki yanda olabilir. Derin ve sakin nefesler almasını istiyoruz. Birkaç nefesin ardından çevresinde gördüğü 5 şeyi etrafını tarayıp bize söylemesini istiyoruz. Tekrar sakin ve derin nefes almasını istiyoruz.

Bu kez gözlerini kapatıp kendi bedenine odaklanmasını istiyoruz. Nefes almaya devam ettiriyoruz. Bedenini duyumsa ve şu an tenine değen şeyleri hisset diyoruz. Tenine değen kıyafeti, ayakkabısı, aksesuarları, takıları veya üzerinde oturduğu sandalye gibi. Bunları bize kendisinin söylemesini bekliyoruz.

Ardından yine gözleri kapalıyken çevresini dinlemesini istiyoruz. Duyduğu seslere yoğunlaşmasını ve bu seslerin neye ait olduğunu bulmasını istiyoruz. Bunu yapabilmemiz için mutlaka olay yerinden uzaklaşılması gerekiyor. Aksi halde çığlık, ağlama veya ambulans sesleri duygu durumunu tetikleyebilir.

Topraklama egzersizini kişi sakinleşene kadar devam ettiriyoruz. Çocuklarla çalışırken etrafta gördükleri renkleri de sorabiliriz. Bu egzersiz Psikolojik ilk yardım uygularken kişinin travmatik olaydan uzaklaşıp “şimdi ve burada”ya dönmesini sağlıyor.

Dikkat Dağıtma Tekniği

Bu yöntem çoğunlukla çocuklarda kullanılır. Çocuğun zihni travmatik olaydan uzaklaştırılıp dikkatini çekebilecek farklı bir şeyle meşgul edilir. Örneğin kardeşi, anne veya babası gibi çocuğun sevdiği birisi gözünün önünde ambulansa bindiriliyor. Çocuksa ne olduğunu anlayamıyor ve ambulansın ardından ağlıyor. Burada çocuğu sakinleştirmek için “kardeşin dondurma sever mi? Hadi gel ona bir dondurma alalım da dönünce yesin.” Demek dikkat dağıtma yöntemidir.

Fikir Sorma Tekniği

Fikir sorma tekniğinde kişinin mantık alanının yeniden aktive olması hedeflenir. Böylece kişinin yoğunlaştığı travmatik durumdan ve olumsuz duygulardan uzaklaşması sağlanır. Bunu sağlayabilmek içinse kişiye sorular sorulur. Bu sorularla bireyin zihni basit fikirler üretmesi için teşvik edilir.

“Su mu istersiniz yoksa çay mı?”, “Bir yakınınızı arayalım, telefonunuz yanınızda mı, benimkiyle arayalım mı?” bu sorular olabildiğince basit, kişiyi yormayacak sorular olmalıdır. Bu nedenle iki seçenekli sorular sormak daha avantajlıdır.

Eşgüdüm Tekniği

Bu psikolojik ilk yardım tekniğinde amaç mağdurla aynı ritmi yakalamaktır. Mağdurlar destek sırasında aşırı hızlı ve dağınık konuşabilir, hareket halinde olabilir. Veya tam tersi çok yavaş, sessiz ve donuk olabilir. Mağdurla aynı düzende konuşmanız zihindeki aynalama nöronlarını aktive edecektir. Bu da bir süre sonra karşılıklı aynı ritmi tutturmanızı sağlar.

Aynalamayı 3 dakika sürdürdükten sonra kişinin konuşmasını ihtiyaca göre hızlandırıyor veya yavaşlatıyoruz. Bunu yapabilmek için de kendi konuşma hızımızı ayarlıyoruz. Hızlı konuşuyorsa kademe kademe konuşmamızı yavaşlatıyoruz ve aynalama ile onun konuşması da bizimle birlikte yavaşlıyor.

Psikolojik İlk Yardım Uygularken Bilgi Toplama ve Durum Değerlendirme Süreci

Mağdurlara psikolojik dengeleme tekniklerini uygulayıp sakinleşmelerini sağladıktan sonra bilgi toplama ve durum değerlendirme aşamasına geçiyoruz. Bunu yaparken şu adımları uygulamalısınız;

  • Travma anında kişinin neler yaşadığını anlatabildiği ölçüde dinlemek. Bunu yaparken etiketleme, tanı koyma, varsayımda bulunma yapılmamalı. Kişi sadece dinlenmeli.
  • Aile bireylerini veya sevdiklerini kaybedip etmediğinin öğrenilmesi (bu olay sonucunda)
  • Travmaya bağlı sevdiklerinden ayrı kalıp kalmadığının tespiti.
  • Fiziksel rahatsızlık, ruhsal bozukluk veya ilaç gereksiniminin tespiti.
  • Travma sonrası maddi kayıp tespiti.
  • Varsa suçluluk ve utanç duygularının tespiti. “Yeterince iyi bakamadım, göz kulak olamadım” veya “benim yüzümden oldu, ben neden oldum.” Gibi. Suçluluk ve utanç duyguları intihar girişimlerini veya intihar düşüncesini tetikleyebilir. Coronada bulaştırma ihtimali ve/veya yeterli önlemin alınmamış olması bu tarz düşüncelerin gelişmesine neden olabilir.
  • Kendine veya başkalarına zarar verme düşüncelerinin tespiti.
  • Sosyal destek olanağının tespiti. (Bundan sonra onunla kim ilgilenebilir, maddi/manevi desteği veya kendine bakabilecek gücü var mı? Duygusal destek sağlayacak arkadaşları, ailesi, eşi vb. var mı?)
  • Geçmişte olası travmatik deneyimler varsa bunların tespiti.
  • Bağımlılık problemlerinin tespiti.

Psikolojik İlk Yardım Uygulayabilmenin Avantajları Nelerdir?

Travma mağdurları yaşanan olaydan fiziksel bir yara almamış veya bir kayıp vermemiş olabilirler. Travmatize olmak için fiziksel bir zararın veya kaybın ötesinde o olayı nasıl deneyimledikleri önemlidir. Dolayısıyla travma sonrası açığa çıkan duygu, düşünce ve tepkiler yıllar boyunca devam edebilir. Deprem mağduru bir kişi yıllar sonra dahi tüm binaları güvensiz bulabilir. Asansöre binmeye, yüksek apartmanlara girmeye korkabilir.

Boğulma tehlikesi atlatan biri bir daha denize, havuza girmek istemeyebilir. Aynı şekilde pandemi bittiğinde de pek çok birey sosyal alanlara, kapalı mekanlara girmek istemeyebilir. Fiziksel temastan korkabilirler. İşe dönmekte, yeni insanlarla tanışmakta, seyahat etmekte zorlanabilirler. Dolayısıyla pandemi bittikten sonra da pek çok bireyin sosyal yaşamı, kariyeri, eğitim hayatı ve psikolojik sağlığı olumsuz etkilenebilir.

Psikolojik ilk yardımın zamanında ve doğru şekilde verilmesi ise kişinin travma sonrası sürece adaptasyonunu kolaylaştırır.

 

Read More