Hedef belirlemek nereye, nasıl, ne zaman ve ne şekilde varmak istediğinizi belirlemenizi sağlar. Hedefsizlik nereye gideceğinizi bilmeden yola çıkmak gibidir. Zaman kaybına, kararsızlığa ve kolayca yoldan sapmaya neden olacaktır. Hedef belirlemek ise güzergahı belli olan, durakları, molaları ve varış noktası olan bir seyahat planı gibidir. Olası riskler hesaplanmış, yolculukta sürprizlerle karşılaşmamak için ön hazırlıklar yapılmıştır.

Bu güzergahın varacağı yer kadar varış süresi de bellidir. Büyük bir aksilik olmadıkça plan yaklaşık olarak programlandığı şekilde tamamlanabilecektir. Dolayısıyla iyi bir hedef ulaşılabilir, ölçülebilir, gerçekçi, potansiyelinizle uyumlu ve size ait olmalıdır. Yeterince iyi planlanmamış bir hedef yol boyunca fikir değiştirmeye, başka yollara sapmaya neden olacaktır. Buna karşılık yapılandırılmış bir hedefin gerçekleştirilme olasılığı çok daha yüksek olacaktır.

Hiçbir şey sadece kendiliğinden gerçekleşmez. Eğer bir şeyin gerçekleşmesini istiyorsanız bir hedefiniz olması, bir plan belirlemeniz, onun için çalışmanız ve iyi şeylerin olmasını umut etmeniz gerekir. (Lou Holtz)

Hedef Belirlemek Başarıyı Nasıl Etkiliyor

Hedef Belirlemek Daha Kolay Konsantre Olmanızı Sağlıyor

Hedef belirlemek; belirlediğiniz hedefe yönelik dikkatinizi vermenizi ve odaklanmanızı sağlar. Dolayısıyla hedefinize yoğunlaştığınızda dikkat dağıtıcı faktörlere karşı çok daha dirençli olabilirsiniz. Ayrıca iyi bir hedef dinamiklik yaratır, yüksek enerji potansiyeli oluşturur ve hayata heyecan katar. İyi bir hedef kişinin kendisine ait olandır.

Hedef belirlerken çevrenizden objektif değerlendirme alabilirsiniz; aileniz, öğretmenleriniz, iş arkadaşlarınız bu noktada size destek olabilir. Ya da bir profesyonelden de destek talep edebilirsiniz. Ancak desteğimiz her kim olursa olsun son noktada hedefi belirleyecek olan biz olmalıyız. Hedefin kişinin kendisi tarafından belirlenmesi aidiyet duygusunu destekleyecektir.

Bize ait olan soyut, somut her şey bizim için çok daha değerlidir. Dolayısıyla bize ait olan bir hedefi elde etmeye yönelik motivasyonumuz da daha fazla olacaktır.

Hedef Kişinin Kendisi Tarafından Belirlendiğinde Hedefe Ulaşmak Daha Kolay Oluyor

İyi bir hedef kişinin kendisi tarafından belirlendiği gibi kişinin kendisiyle de ilgili olmalıdır. Ailenin, öğretmenin, arkadaşların beklentileri, talepleri ile ya da popülerliğe göre hedef belirlemek doğru değildir. Bu durumda hedef yine size ait olmayacaktır. Hedef belirlerken karakterinizle, performans ve potansiyelinizle, beklentileriniz, ilgi ve becerilerinizle uyumlu bir hedefe yönelmelisiniz.

Hedefiniz ancak bu kriterler dikkate alınarak belirlendiğinde size ait ve sizin için doğru olacaktır. Net bir hedefiniz olmadığında ya da hedefiniz size ait olmadığında dikkatiniz kolayca dağılacaktır. Bu durumda hedefinizden vazgeçmeniz, ufak bir zorlukta olumsuz etkilenmeniz olağandır. Aynı şekilde hedefinizin net olmaması harekete geçmenizi engelleyecek, sıklıkla ertelemenize neden olacaktır.

Bir fırına girdiğinizde kasiyere ne ve ne kadar istediğinizi söylemediğiniz sürece kasiyer size yardımcı olamayacaktır. Hedefinizi bilmediğiniz sürece zihniniz de ne istediğini bilmeyen müşteri karşısındaki kasiyer durumundadır.

Size karar vermeniz için sıklıkla alternatifler üretebilir. Ancak sizden net bir cevap almadığı sürece diğer müşterilerle ilgilenecek sizinle ilgilenmeyi erteleyecektir. Tıpkı net bir hedefiniz olmadığı sürece zihninizin diğer işlerle ve dikkat dağıtıcılarla meşgul olacağı gibi.

Hedef Belirlemek Zaman Yönetimini Kolaylaştırıyor, Motivasyonu Artırıyor

Her işimizde olduğu gibi zamanı verimli kullanmak için de bizi harekete geçiren, motive eden bir amacımız, hedefimiz olmalıdır. Eğer henüz zamanınızı verimli kullanma ihtiyacı duymanızı sağlayacak bir hedefiniz yoksa kendinize kısa ve uzun vadeli hedefler belirlemelisiniz. Hedef belirlemek evinizdeki kişisel sorumluluklarınızla ilgili olabileceği gibi meslek hayatınız ya da eğitiminizle de ilgili olabilir.

Belirleyeceğiniz hedeflerin net olması ve belirsizlik taşımaması önemlidir. Zihninizde dağınık ve belirsiz halde duran bir hedef sizi motive etmekten çok dikkatinizi dağıtacak ve başlamadan pes etmenize neden olacaktır. Hedefinizi belirginleştirmek için uzun vadeli ve büyük hedefleri kısa vadeli ve daha küçük hedeflere bölebilirsiniz. Her alt hedefi de kendi içerisinde önem ve aciliyet sırasına göre gruplandırabilirsiniz.

İşlerimizin önem ve aciliyet derecesini belirlemek için kendinize şu soruları sorabilirsiniz;

  • Şu an bu işle uğraşmamın benim için önemi ne?
  • Bu işi farklı bir zamanda yapmak üzere ertelemek bana bir şey kaybettirir mi?
  • Bütün işlerimi göz önünde bulundurduğumda şu an bu işle uğraşıyor olmam önemli ve acil olduğu için mi kolay ve keyif aldığım için mi?

Başarılı Bir Hedef Belirlemek için Dikkat Edilmesi Gerekenler

Hedef Belirlerken İhtiyaçlarınızı da Belirlemelisiniz

Doğru hedef belirlemek için hedefe nasıl ulaşılacağı kadar ulaştıktan sonra elde edeceklerimizi de planlamamız gerekir. Kazanılacaklar kişi için ne kadar değerliyse hedefe ulaşmak için harcanacak efor da o kadar fazladır. Kimi için bu kazanç maddi kimi için ise manevi olabilir. Kazancın değerini belirleyen tamamen kişinin beklentisi ve ihtiyaçlarıdır.

Örneğin; yabancı dil kursuna başlamış birini düşünelim. Bu kişi bu kurs aracılığı ile yurtdışı eğitim fırsatlarını değerlendirmek istiyor olabilir. Dolayısıyla bu kurs, dil sınavında başarılı olmayı ve yabancı bir ülkede eğitim almayı kolaylaştırabilir. Bireyin yurtdışı eğitim hedefi ne kadar yüksekse bu kursa verilecek değer o kadar büyük olacaktır.

Yabancı dili günlük hayatında, mesleğinde veya sosyal yaşamında kullanmayan biri için İngilizce kursu ihtiyaç değildir. Dolayısıyla bu kursa katılmak kişi için yeterli motivasyonu sağlamayacaktır.

Bir hedef belirlediğinizde, hedefe ulaştığınızda kazanacaklarınızı bilmezseniz o hedefin peşinden gitmenizin bir anlamı kalmaz. Hedefinize ulaştığınızda elde edeceklerinizi belirlemeniz hedefe ulaşmak için güçlü nedenleriniz olmasını sağlayacaktır. Hedefinizin kazandıracakları motivasyonunuzu artırmıyorsa bu hedefin sizin için doğru bir hedef olmadığını bilmelisiniz.

Ulaşılabilir, Ölçülebilir ve Gerçekçi Bir Hedef Belirlemek Gerekiyor

Gerçekçi, ulaşılabilir ve ölçülebilir bir hedef belirlemek hedefi daha verimli hale getiriyor. Ulaşılabilir olmayan bir hedef, hedef olmaktan çok hayal niteliği taşıyor. 1 yıl içerisinde iyi bir şirkette yönetici olma hedefi yeni mezun biri için ulaşılabilir değildir. 3 haftada anadil düzeyinde yabancı dil konuşmak başlangıç düzeyde dil bilen biri için ulaşılabilir değildir.

Denemelerden çok düşük alan bir öğrencinin 1 haftalık çalışmayla denemeden full çıkarması mümkün değildir. Bunun yerine “önümüzdeki dönem tüm derslerden 1 er puan karne notumu artıracağım” ya da “bir sonraki denemede +20 net daha fazla yapacağım.” Daha erişilebilir bir hedef olacaktır.

“1 yıl içerisinde olabildiğince çok kitap okuyacağım.” Ölçülebilir bir hedef değildir. Bunun yerine 1 yıl içerisinde mesleğimle alakalı en az 15 akademik kitap okuyacağım.” Belirgin ve ölçülebilir bir hedeftir.

Gerçekçi bir hedef ise yine kişinin performansı ve potansiyeli ile uyumlu olmalıdır. Sözel zekaya sahip, sayısal notları düşük bir öğrencinin Tıp okuyacağını, cerrah olacağını söylemesi gerçekçi değildir.  SMART Hedef Metodu: Öğrenciler İçin Hedef Belirleme Tekniği yazımızdan doğru hedef belirlemek için bilgi alabilirsiniz.

Önem Sırasına Göre Hedef Belirlemek Gerekiyor

Kimi zaman aynı anda yoğunlaşmamız gereken birden fazla hedef olabiliyor. Bu tarz durumlar çoğunlukla ne seçeceğimizi bilmediğimizde ya da işlerimizi erteleyerek biriktirdiğimizde yaşanıyor. Aynı anda birden fazla önemli konuya yoğunlaşmak ise çoğu zaman mümkün olmuyor. Bu durumda da doğru bir hedef belirlemek için önem ve aciliyet sırasına göre bir dizilim yapmak gerekiyor. Önem ve aciliyet sıralaması gerektiğinde Eisenhower Matris tekniği oldukça etkili olabiliyor.

Bu teknik ABD eski başkanı Dwight D. Eisenhower tarafından geliştirilmiştir. Tekniğe göre yapılacak işlerin aciliyet ve önemini belirlemek için 4 çeyreğe bölünmüş bir koordinat çizilir. Yapılması gereken işler kendi içerisinde acil olmayan- önemsiz işler, acil ama önemsiz işler, acil olmayan önemli işler, acil ve önemli işler olarak kategorize edilir ve öncelik sırasına konur. Teknik hakkında detaylı bilgi almak için Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Büyük Hedefe Ulaşmak için Daha Küçük Hedefler Belirlemek Başarıyı Artırıyor

Asıl hedefinize ulaşmanız için önünüzde uzun süre olabilir. Süre uzadıkça rehavete kapılabilir, “daha çok zaman var” düşüncesiyle temponuzu düşünebilirsiniz. Bu nedenle rehavete kapılmayı önlemek, zamanı daha verimli kullanmak için daha küçük hedef belirlemek gerekiyor. Böylece büyük hedefe giden yolda gelişiminizi ve süreci takip edebileceğiniz kontrol noktalarınız olacaktır. 30 kilo fazlası olan ve bunu 1 yılda diyetisyen kontrolünde vermeyi hedefleyen birini düşünelim.

Kişinin motivasyonu yüksek; süresi belli olan, gerçekçi, ölçülebilir ve ulaşılabilir bir hedefi var. Ancak 1 yıl çok uzun bir süre ve motivasyonunu kaybetmekten endişe duyuyor olsun. Bu noktada diyetisyeninin hazırlayacağı bir gelişim takip planı hastanın kaygılarını dindirebilir. İlk haftalar hedeflenen kilo düşüşü, sonrasında aylık hedefler ve hedefe ulaştıkça elde edilecek ödüller planlanabilir.

Böylece motivasyon sürekliliği sağlanacak ve kişi gelişimini düzenli şekilde takip edebilecektir. Plandan uzaklaşıldığında ise tempo artırılarak program yakalanmaya çalışılacaktır. Aynı örnekleri akademik hayat veya kariyer odaklı da düşünebiliriz. Sınava hazırlanan bir öğrenci sınav tarihine kadar uygulayacağı bir gelişim takip planı çıkarabilir. Bu sayede öğrenci büyük hedefe ulaşmasını sağlayacak küçük hedefler belirleyebilir.

Günde kaç saat ders çalışılacağını, kaç soru çözüleceğini, haftalık toplam çalışma süresini belirlemek gibi. Ayda kaç kez deneme çözülecek, denemelerden minimum kaç puan alınacak belirlenebilir. Planlanan programın dışına çıkıldığında çalışma sürelerini artırmak, eksik konular için takviye destek almak sağlanabilir. Plana uygun gidildiğinde ya da planın önüne geçildiğinde motivasyon ödülleri verilebilir.

Aba Psikoloji’de Hedef Belirlemek için Stratejik Yetenek Yönetimini Kullanıyoruz

Aba psikoloji’de danışanlarımızın kariyer planını çıkarırken Stratejik yetenek yönetimini kullanıyoruz. Bu yöntem sayesinde bireylerin gelişim alanları çıkarılır ve gelişim süreçleri planlanır.  Kısa ve uzun vadeli hedefler belirlenir ve bu hedeflere en verimli şekilde nasıl ulaşılabileceğinin planları belirlenir. Tüm bu planlar çıkartılırken de kişilerin ulaşabilecekleri en iyi performansa ulaşmaları amaçlanır.

Stratejik yetenek yönetimi testinde başta WISC-V olmak üzere 8 farklı psikolojik test uygulanır. Bu testlerin sonucunda kişiye özel bir stratejik plan oluşturulur. Öğrencilerin sosyo – ekonomik ve kültürel çevrelerini de değerlendirilerek oluşturulan plan, 3, 6, 12 ve 24 aylık hedefleri ve öngörüleri kapsar. Aba Psikoloji’ de bireyin stratejik yetenek yönetim hedeflerini belirlemek için psikologlar ve eğitimciler birlikte çalışır.

Böylece katılımcı hakkındaki veriler hiçbir şeyi gözden kaçırmadan analiz edilir, tüme varım yöntemiyle hedefler belirlenir. Stratejik yetenek yönetimi testlerinin uygulanmasının ardından belirlenen hedeflere ulaşılması için bir yol haritası çizilir. Bireyin kişilik özelliklerine, ilgi alanlarına bilgi düzeyine, yeteneklerine uyacak şekilde bir planlama yapılır. Kariyer planı 3,6,12 ve 24 hedefleri ve öngörüleri kapsar.

Ancak bu süre içerisinde kişinin hedeflerinde değişiklik olursa planlar yeniden düzenlenir ve değişikliğe gidilebilir. Bu nedenle hedeflerin bölünerek 3, 6, 12, 24 aylık sürelerle planlanması daha sağlıklı sonuçlar vermektedir. Daha başarılı hedef belirlemek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Sınav kaygısı, öğrenilen bilginin sınav sırasında doğru şekilde kullanımına ket vuran ve başarıyı olumsuz yönde etkileyen yoğun endişe halidir. Kaygının yoğunluğu kontrol altında tutulabildiğinde konsantrasyonu desteklemekte ve hatırlamayı kolaylaştırmaktadır. Kaygı aynı zamanda verimli yönetildiğinde zaman yönetimine de destek olmaktadır. Ancak kaygı yoğunlaşıp başarıyı olumsuz etkilemeye başladığında ve fizyolojik tepkilere yol açtığında kontrolden çıkmaktadır.

Sınava her yıl pek çok öğrenci katılmaktadır. Bilginin ölçülecek olması ve sınavların yılda bir kez yapılıyor olması sınav stresini yaratmaktadır. Bu stres sınava katılan herkesi etkilemektedir. Ancak duyulan kaygının yoğunlaşması, olumsuz duygu, düşünce ve tepkilerin gelişmesi herkeste görülen bir sonuç değildir. Sınav kaygısı gelişimini etkileyen kişiye özel spesifik nedenler olabilir. Ancak yoğun kaygı duyan bireylerin ortak özellikleri de bulunmaktadır.

Kişinin sınava yüklediği anlam, ailenin ve birey için önemli olan diğer kişilerin sınava yönelik beklentileri kaygıyı beslemektedir. Aynı zamanda sınavın kazandıracakları ve kaybettirecekleri de kaygının gelişimine etki etmektedir. Zamanı verimli kullanamama, yanlış alan ve meslek seçimi de sınav kaygısına yol açmaktadır. Sınava hazırlık sürecinde tek meşguliyetin akademik performans olması, aralıksız çalışma temposu da sınav kaygısını desteklemektedir.

Sınav Kaygısı Sınav Başarısı İçin Faydalı Hale Nasıl Getirilir? yazımızı da okuyabilirsiniz.

Ailenin Gerçekdışı Beklentileri Sınav Kaygısı Nedeni

Sınav kaygısı yaşayan çocukların büyük bir bölümünün ailesinde de sınava yönelik yoğun kaygısının olduğu görülüyor. Ailenin sınava yönelik kaygıları çocuklarına yaklaşımlarını, sözlü ve davranışsal motivasyon desteklerini etkiliyor. Kaygılı ailelerin çocukları sınavı “ölüm kalım” meselesi haline getiriyor ve kaybetmenin büyük yıkım olacağına inanıyorlar. Çocukların sınav kaygısından önce ebeveynlerin sınav kaygısı üzerine çalışıldığında çocuğun da sınav kaygısı düşmeye başlıyor.

Öyleyse aileler kendi kaygılarını fark etmeli ve mutlaka başa çıkmak için profesyonel destek talep etmeliler. Aileler çocuklarına iyi bir gelecek inşa edebilmek için tüm imkanlarını seferber etmektedir. “Bizden daha iyi koşullarda yaşasın, sıkıntı çekmesin” düşüncesi ile ailelerin çocuklarına yönelik beklentisi yükselmektedir. Her dönemin yaşam koşulları, eğitim olanakları ve herşeyden önce çocuğun kapasitesi ve motivasyonu farklılık gösterir.

Dolayısıyla aileler beklentilerini kendi öğrencilik yıllarına ve yaşam koşullarına göre değil çocuğun dünyasına göre belirlemelidir. Akademik olarak çok başarılı olmayan bir çocuğun sınavda derece yapmasını, deneme sonuçlarının çok üzerinde sınav başarısı kazanmasını beklememek gerekir. Bu süreçte aile beklentilerini çocuğun performansına ve potansiyeline göre belirlemezse sınav sonrası hayal kırıklığı yaşayacaktır. Aile çocuğun başarısına yönelik beklentisini sözlü olarak açıkça ifade etmeyebilir.

Ancak çocuk ve gençler için ailelerinin duygu beklentilerini kestirmek zor değildir. Çocuk başarabileceğinin çok üzerinde beklentileri olan ailesini mutlu etmeyi çok ister. Kendini başarı için zorlayabilir, ancak girişimleri başarısızlıkla sonuçlandıkça motivasyonu kırılır. Ailenin beklentisine yaklaşamayan çocuk sınava yönelik olumsuz duygu ve düşünceler geliştirir. Çocukta sınav kaygısı ailenin tutum ve beklentisi devam ederse bir süre sonra yoğunlaşır.

Her çocuğun kapasitesi ile uyumlu bir potansiyeli var. Bu potansiyel yeterli çalışmayla ortaya çıkartılabilir veya yetersiz çalışma ile potansiyelinin altında da kalabilir. Dolayısıyla aileler beklentilerini çocuğun kapasitesi, potansiyeli ve içinde bulunduğu koşullara göre belirlemelidir. Okulunun eğitim kalitesi, aile içi ilişkiler de çocuğun akademik başarısını belirleyecek faktörlerdir.

Sınav Kaygısı İle Baş Etmek İçin Anne ve Babalara Öneriler yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Zaman Yönetimi Eksikliği Sınav Kaygısı Yaşatıyor

Zamanı verimli kullanabilmek sınava hazırlık sürecinde öğrencinin elini güçlendiren bir beceridir. Zaman yönetimi yapabilen çocuk veya genç derslere daha verimli çalışabilir. Aynı zamanda ders dışı faaliyetlere de vakit bulabilir. Zaman kullanımı verimsiz olduğunda ders çalışma süreleri uzamakta ve alınan verim azalmaktadır. Zihnen ve bedenen birey daha fazla yorgunluk hissetmekte, dikkat dağılmaktadır.

Zamanı yönetemeyen çocuk ve genç, sınava hazırlık sürecinde uyku sürelerinden ve mola ihtiyacından feragat ederek çalışabilmektedir. Oysa öğrenilen bilginin işlenebilmesi ve kalıcı hale gelmesi için çalışmak kadar dinlenmekte gereklidir. Özellikle kaliteli uyku öğrenmenin verimini artırmaktadır. Ayrıca yeterince dinlenmeyen, ders dışı faaliyetlere zaman ayıramayan öğrencinin sınava hazırlık temposu yükseldikçe motivasyonu düşecektir. Sınav kaygısı yaşamamak için zaman yönetimi becerisi geliştirilmelidir.

Bunun için kullanılabilecek methodlar ve dijital uygulamalar bulunmaktadır. Daha detaylı bilgi için Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımızı da okuyabilirsiniz.

Yanlış Alan ve Meslek Seçimi Sınav Kaygısı Yaratıyor

Alan seçimi bireyin hangi mesleğe yöneleceğini büyük ölçüde belirlemektedir. Çünkü alan seçimi sonrası alınan ağırlıklı dersler farklılaşmaktadır. Bu farklılık alan sınırlamasını getirmekte ve alan seçimi sonrası bazı mesleklerin tercih edilebilme olasılığı kalmamaktadır. Bu nedenle alan seçimi yaparken büyük ölçüde seçilebilecek meslekler düşünülerek tercih yapılmalıdır. Ancak meslek seçimi de ciddi bir karar sürecidir.

Bireyin bir ömür boyu sürdüreceği mesleğini seçmesi bir anlık bir seçim olmamalıdır. Mesleki doyum elde edebilmek için seçim sürecinde bireyin karakterine, ilgi ve beceri alanlarına, bilgi birikimine uyan mesleklere yönelmesi gerekmektedir. Hatalı alan seçimi kişinin ders çalışma verimini, derslere olan ilgisini olumsuz etkileyecektir. İlgilenmediğiniz, sevmediğiniz bir alanda okumanız ve başarı elde etmeniz çok daha fazla efor harcamanızı gerektirir.

Motivasyonunuz dışsal etkenlerden çok kolay etkilenecek ve düşecektir. Yeniden motive olmanız ise çok daha zor hale gelecektir. Dolayısıyla ilgilerinizle uyuşmayan bir alana yönelik başarılı performans göstermeniz zorlaşacaktır. Bu durum bir süre sonra sınav kaygısı geliştirmenize neden olacaktır. Kaygı yaşamamak için mümkün olduğunca erken dönemde kariyerinizi planlamanız gerekir. Planlama yaparken karakterinizi, beklentileriniz, ilgi ve beceri alanlarınızı da göz önünde bulundurmalısınız.

Herkesin karakteri, ilgisi, becerisi, zeka alanı, kariyerden beklentisi farklıdır. Aynı aile içerisinde, anne-baba ve çocuklar arasında dahi çok büyük farklılıklar vardır. Bizleri özel ve biricik kılan da bu farklılıklardır. Dolayısıyla başkalarının öneri ve tecrübelerinden ziyade somut ve bilimsel kanıtlar eşliğinde tercih yapılmalıdır. Bunu sağlayan en iyi yöntem ise stratejik yetenek yönetimi ile yapılan kariyer planlamasıdır.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Lise’de Doğru Alan Seçimi Yapabilirsiniz ve Başarılı ve Mutlu Bir Kariyer İçin Alan Seçimi Yaparken Dikkat Edilmesi Gerekenler yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz. Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak yazımıza da bakabilirsiniz.

Sınav Kaygısı Gelecek Kaygısı ile İlişkili Olabilir

Sınav Kaygısı gelecek kaygısını tetikleyebildiği gibi gelecek kaygısı da sınav kaygısına yol açabilmektedir. Geleceğin belirsizliği, başarısız olma ihtimalinin getireceği olumsuz sonuçlar bireyin gelecek kaygısını beslemektedir. Sınavı kazanamazsam ne yapacağım? Okulu başarıyla tamamlayabilecek miyim? Sınavda başarısız olursam seçeceğim okul benim için iyi olacak mı? İş bulabilecek miyim? Ve benzeri kaygılar bireyin gelecek kaygısını temsil etmektedir.

Ekonomik zorluk yaşayan ailelerin çocuklarında ve mükemmeliyetçi ailelerde çocukların gelecek kaygısı daha yüksek olabilmektedir. Stratejik Yetenek Yönetimi ile Gelecek Kaygınızı Yenebilirsiniz yazımızı da okuyabilirsiniz.

Sınava Yönelik Olumsuz Duygu ve Düşünceler Sınav Kaygısı Yaratıyor

Öğrencilerin sınav kaygısı yaşıyor olmalarının en büyük nedeni gittikçe artan olumsuz düşüncelerinin gerçekliğine olan inançlarıdır. Öğrenciler değer verdikleri kişilerin kendilerinden çok fazla şey beklediğini fark ettiklerinde onları üzecek olmanın kaygısını duymaya başlıyor. Bu kaygıyı dindirebilmek için çevrelerine davranışsal ve sözlü mesajlar vererek aslında bekledikleri kadar iyi olmadığını göstermeye çalışıyor.

“Yeterince iyi değilim”, “sınavı kazanmak çok zor”, “çalışıyorum ama başarısız olacağım.” benzeri düşüncelerini dile getiriyor ve “benden bu kadar fazla şey beklemeyin” demeye uğraşıyor. Ancak bu beklentiyi düşürme çabası ile söylenen sözler zamanla öğrencilerin gerçek düşünceleri haline gelmeye başlıyor. Üstelik başarısız olunmuş bir deneme, tam olarak anlaşılmayan bir ders ya da hatırlanmakta zorlanan konular varsa olumsuz düşünceler iyiden iyiye pekişiyor.

Kişinin kendini rahatlatmak ve çevresindeki yoğun beklentiyi düşürmek için uyguladığı bu strateji zamanla gerçek kaygı haline geliyor, fiziksel belirtiler açığa çıkıyor ve sınav başarısı düşüyor. Öğrencilerde zaman içinde heyecan, huzursuzluk, terleme, çarpıntı, mide bulantısı, karın ağrısı görülmeye başlıyor. İştahta düşüş, yeme bozukluğu, uyku problemleri de eşlik edebiliyor.

Ders çalışmayı erteleme, özgüven eksikliği, dikkat dağınıklığı ve konsantre olmakta güçlük gibi problemler görülebiliyor. Zamanla öğrencinin zihnine “başarısız olacağım, ne kadar uğraşsam da her şeyi öğrenmem mümkün değil.”, “yeterince iyi öğrenemiyorum. Rakiplerim benden çok daha iyi.” Düşünceleri hakim oluyor.

Sınav Kaygısı ile Başa Çıkmak için Kendinize Zaman Ayırın

Sınava hazırlık sürecinde kişisel gelişime, ilgi alanlarına, aktivite ve sosyal etkileşimlere de zaman ayırmak gerekir. Öğrenci negatif enerjisini boşaltıp, sınava yönelik düşüncelerden uzaklaşabildiği ölçüde motivasyonunu koruyabiliyor. Derslerle boş zaman aktiviteleri arasında denge sağlayabilmek sınav kaygısı ile başa çıkmayı kolaylaştırıyor. Uyku ve beslenme düzeni de sınav kaygısı olasılığını düşürüyor.

Fiziksel egzersiz de en az uyku ve beslenme kadar sınav kaygısı ile başa çıkmada etkili. Gün boyu okul sıralarında, evde ders çalışırken hareketsiz vakit geçiren çocuklar doğalarına aykırı şekilde sınırlandırılmaktadırlar. Oysa çocukların hareket etmesi, enerjilerini atması gerekir. Gelişim çağındaki öğrencilerde uzun süre hareketsiz kalma iskelet- kas gelişimi için zararlıdır.

Henüz gelişim sürecinde olan çocukların eklem ağrısı, şekil bozukluğu, kas spazmı, tutukluk gibi fiziksel rahatsızlık yaşamaması için egzersiz yapmaları gerekmektedir. Egzersiz hem fiziksel gelişimlerini destekleyecek hem de biriken enerjilerini sağlıklı yollarla boşaltma imkanı tanıyacaktır. Hareketsizlik yorgunluk, mutsuzluk, olumsuz duygu ve düşünceleri beraberinde getirmekte stres ve kaygıya neden olmaktadır.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kariyer Planlamak Sınav Kaygısı Riskini Azaltıyor

Kimi zaman duyulan sınav kaygısı ve başarısız olma korkusu akademik potansiyelinizden daha baskın hale gelebilir. Kaygınızla başa çıkamadığınızı, fiziksel, bilişsel ve duygusal olarak olumsuz etkilendiğinizi hissediyorsanız destek almayı ihmal etmeyiniz. Sınav başarısı ne kadar önemli olsa da çok daha önemli olan “sizsiniz”. Kaygınızı kontrol altına alamıyor ve okul başarınız olumsuz etkileniyorsa mutlaka psikolojik destek ve kariyer danışmanlığı almalısınız.

Her sağlıklı birey, yaşının ve içinde bulunduğu koşulların desteklediği biçimde kendini gerçekleştirmek ister. Ancak bireyin, kişiliğine, öz benliğine uymayan bir alana-mesleğe yönelmesi, bireyin doğal gelişiminin olumsuz yönde etkiler.

Sevilmeyen bir alanda veya meslekte başarılı ve mutlu olmak güçtür. Buna karşılık sevilen bir alana- mesleğe yönelmek kişinin daha verimli, başarılı ve mutlu olmasını destekleyecektir. Bu nedenle geleceğinize yapacağınız en güvenli ve değerli yatırım Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kariyer danışmanlığı alarak gelecek hedeflerinizi belirlemek olacaktır

Stratejik Yetenek Yönetimi ile kariyerinizi planlayabilir, ilgi, yetenek ve yatkınlıklarınızı birlikte belirleyebiliriz. Sınav kaygısı ile başa çıkmak için kariyer danışmanlığı ve psikolojik destek almak gençlerin kendilerine, ailelerin çocuklarına verebileceği en değerli armağandır. Stratejik Yetenek Yönetimi hakkında daha detaylı bilgi edinmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Gelecek kaygısı pek çok öğrencinin ortak sorunudur. Geleceğe yönelik belirsizlikler, gerçekdışı beklentiler, ihtiyaçlar, yaşam zorlukları, yaşanılan coğrafya ve ekonomik imkanlar kaygıyı beslemektedir. Pek çok öğrenci için geleceğe yönelik hayallerin ayağı yere basmaz. Ne zaman hayallerin hedefe dönmesi gerekir ve hedeflerin gerçekleşmesi için performans sergilenir o zaman gerçeklerle yüzleşilir.

Her insanın üretmek, zorluklara göğüs germek ve devam edebilmek için motivasyonunu besleyen hayalleri vardır. Bu hayaller özellikle uzak geleceğe yönelik olduğunda düşüncesi dahi kişiyi mutlu edebilmektedir. Ancak ulaşılabilir olmayan hiçbir hayal başarı için yeterli motivasyonu sağlamayacaktır. Gelecek kaygısı yaşayan bireylerin ya iyi planlanmamış hedefleri vardır ya da hedefleri ulaşılabilir düzeyde değildir.

Bir hedefi başarılı kılan, kişinin potansiyeliyle uyumlu, hayalleriyle örtüşen, ulaşılabilir ve ölçülebilir olmasıdır. Bu özellikleri karşılamayan hiçbir hedef birey için yeterli motivasyonu sağlamayacaktır. Motivasyon ise başarı elde edebilmek için ihtiyaç duyulan temel kaynaktır.

Bireyin gelecek kaygısını besleyen otomatik düşünceleri vardır; “Sınavda başarılı olabilecek miyim?, İş bulabilecek miyim? Kariyerimde başarılı olabilecek miyim? Geçimimi sağlayabilecek miyim? Kişisel gelişimime katkıda bulunabilecek miyim? İyi şartlarda yaşayabilecek miyim? Saygınlık edinebilecek miyim? Gibi. Bireyin bu sorulara net, kesin cevaplar veremiyor oluşu kaygısının gelişmesine neden olacaktır.

Yaşadığımız yüzyılda ekonomik koşullar, istihdam oranları, işsizlik yüzdesi geçim kaygısını ve dolayısıyla gelecek kaygısını beslemektedir. İyi eğitimlerle, kişisel ve mesleki gelişim örnekleriyle bezenmiş pırıl pırıl özgeçmişler bugün iş bulamamaktadır. Bin bir emekle hazırlanılan sınavlardan başarıyla çıkan nice öğrenci, üniversiteyi dereceyle bitiren nice genç mezuniyet sonrası işsiz kalabilmektedir. Dikkat Çeken Bir Cv için Kişisel ve Mesleki Gelişim Önerileri yazımızı da okumanızı öneririz.

Yabancı dil bilen, tecrübe sahibi, çok yönlü pek çok yetişkin bugün işsiz veya terfi beklemektedir. Potansiyelinin çok altında işler yapan, hayalleri yaşamın gerçekliğiyle uyuşmayan nice genç mesleki doyuma ulaşamamaktadır. Tüm bu gerçeklikler gelecek için hazırlık yapan öğrencileri ve iş hayatına hazırlanan genç yetişkinleri endişelendirmektedir.

Gelecek Kaygısı Ekonomik Koşullara Göre Şekillenmektedir

Dolayısıyla fark yaratmak gayesiyle büyük emek veren gençler için mevcut koşullar gelecek kaygısı yaratmaktadır. Kaygının yoğunluğu ise seçimlerimizi etkilemektedir. Geleceğe yönelik beklentiler ve temel ihtiyaçlar gencin meslek seçimine etki etmektedir. Geçim sıkıntısı yaşayan, bir an önce mezun olup iş hayatına atılması gereken genç ile ekonomik desteği olan gencin seçim süreci aynı olmayacaktır.

Ekonomik ihtiyaçlar bireyin daha hızlı para kazanabileceği, ustalaşma, tecrübe kazanma gerektirmeyecek işlere yönelmesine neden olacaktır. Uzun yıllar eğitim almayı ve/veya çıraklıktan başlamayı gerektiren işler ekonomik kaygıları olan bireylere göre değildir. Eğitim hayatında burs imkanı olan, ailenin ekonomik desteğine sahip ve/veya okurken çalışabilecek bireylerin seçimi ise gelecek kaygısı taşımayacaktır.

Gelecek Kaygısı Yaşamamak için Mesleklerin Geleceği, Geleceğin Meslekleri Araştırılmalıdır

Meslek seçimi yaparken geleceğe yönelik fikir edinebilmek için profesyonel danışmanlık almak oldukça faydalıdır. Seçim sürecinde doğru mesleğe yönelebilmek için bugünün popüler meslekleri ile sınırlı kalmamak gerekir. Bugünün meslekleri gelecekte de yeterli geliri getirebilir düzeyde olacak mı araştırılmalıdır. Aynı şekilde bugün popüler olmayan ancak gelecekte ön plana çıkacak mesleklerde araştırılmalıdır.

Üniversite eğitimine henüz başlamamış bir bireyin seçim yaparken en az 4-5 yıl sonra ön plana çıkacak meslekleri öğrenmesi gerekir. Bu bilgiyi edinebilmenin en sağlıklı yolu profesyonel destek almaktır. Bilimsel kanıtlar ışığında geleceğe yönelik mesleki bilgi toplamak seçim sürecinin verimliliğini artıracaktır.

Gelecek Kaygısı ile Başa Çıkmak için Kariyer Danışmanlığı Alabilirsiniz

Eğer yaşadığınız gelecek kaygısı ve stres düzeyiniz işlevselliğinizi bozacak düzeyde ise psikolojik destek almayı düşünebilirsiniz. Üniversite dönemi başarılı bir kariyer için ön hazırlık yapmanızı gerektiren oldukça önemli bir süreçtir. Mesleğe daha iyi hazırlanmak ve başarılı sonuçlar edinebilmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Aba psikoloji olarak kariyer planı çıkarırken stratejik yetenek yönetimi ile çalışıyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın akademik eksiklerini tespit ederek gideriyor, dünyanın en seçkin kurumlarında eğitim almalarını sağlıyoruz. Stratejik Yetenek Yönetimi ile Gelecek Kaygınızı Yenebilirsiniz yazımızı okuyabilirsiniz.

Böylece yaptığımız çalışmalarla danışanlarımızın gelecek kaygısı yaşamalarının da önüne geçmiş oluyoruz. Mesleklerin geleceği ve geleceğin meslekleri hakkında danışanlarımızı ve ailelerini bilgilendiriyoruz. Böylece öğrencinin bakış açısını genişletiyor, iş hayatıyla ilgili farkında olmadığı çalışma alanlarını da bilgisine sunuyoruz. Üniversite Öğrencilerine Gelecek Kaygısı ile Başa Çıkma Önerileri yazımız da sizin için faydalı olabilir.

 

 

 

Read More

Verimli ders çalışma alışkanlığı kazanmak akademik başarı hedefi olan her öğrenci için önemlidir. Ancak çeşitli içsel ve dışsal faktörler öğrencinin çalışma verimini olumsuz etkileyebilmektedir. Dikkat dağınıklığı, zamanı verimli kullanamama, öncelik sırasına koyamama, derslere yönelik olumsuz algı verimli çalışmayı etkilemektedir. Verimli ders çalışma yapabilmek için öncelikle çalışmaya motive olabilmek gerekir. Motivasyon ise kişinin verimli çalışmayla elde etmek istediklerine göre şekillenecektir.

Bu noktada bireyin kısa ve uzun vadeli hedefler belirlemesi motivasyon için önemlidir. Hedef belirlenirken ilgi ve beceri alanları dikkate alınmalı, kişinin beklentileri, bilgisi ve potansiyeli göz önünde bulundurulmalıdır. Hedef belirledikten sonra ders çalışma planı çıkarılmalı ve ders çalışma süreleri bu plana göre ayarlanmalıdır. Çalışma süreleri ve molalar planlanırken pomodora tekniğinden faydalanmak faydalı olacaktır.

Buraya kadar tüm hazırlıklar yapıldıysa bundan sonra verimli ders çalışma tekniklerini öğrenmek yararlı olacaktır. Tekniklerle ilgili bilgi edinmek için Öğrenme Stiline Göre Akademik Başarıyı Yükseltecek Ders Çalışma Teknikleri ve Çoklu Zeka Kuramına Göre Verimli Ders Çalışma Önerileri yazılarımızı okuyabilirsiniz. Ders çalışma tekniklerine göre çalışmalar yapıldıkça çalışma planıyla ilgili bir düzen gelişecektir.

Tüm alışkanlıklar gibi verimli ders çalışma da bilinçli olarak sürdürüldüğünde bir süre sonra rutin haline gelecektir. Rutin oluşturduktan sonra ders çalışmaya zaman ayırma, organize olma ve dikkati sürdürme kolaylaşacaktır.

Ancak yine de ders çalışma sırasında dikkat dağıtıcılar zaman yönetimini ve ders verimini olumsuz etkileyebilmektedir. Dikkat dağıtıcılarla başa çıkmak için  Sınava Hazırlık Sürecinde İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı ile Başa Çıkma Önerileri yazımızdan da faydalanabilirsiniz. Bu yazımızda verimli ders çalışma becerinizi geliştirecek dikkat egzersizlerine yer verilecektir.

Öğrenme Stiline Uygun Çalışmak Verimli Ders Çalışma Alışkanlığı Edinmeyi Kolaylaştırıyor

Verimli ders çalışma becerisi geliştirmede kişinin yetenekleri ve ayrıca çalışma şeklinin de etkisi var. Bu nedenle öğrenciler öğrenme süreçlerinde yeteneklerinden faydalanmalı, öğrenme stilleri çalışma şekline dahil edilmelidir. Öğrenciler en iyi hangi stil ile öğreniyorlarsa o stile uygun şekilde ders çalışmalıdır. Kişinin daha kolay öğrenebildiği bir metod ile çalışıyor olması dikkatini daha uzun süre odaklayabilmesini sağlayacaktır.

Yine dikkatin dağılmasını engellemek için özellikle zorlanılan derslerde sık sık kısa süreli molalar verilmelidir. Zihin kavramakta zorlandığı bilgilerde çok daha çabuk yorulur ve dikkatte daha kolay dağılır. Öyleyse kendinize çalışma planı çıkarırken zorlandığınız derslerin aralarına 25-30 dakikada bir 5 dakikalık molalar koymanız faydalı olacaktır. Bu konuda Pomodoro tekniğini araştırarak, mola düzeniyle ilgili daha detaylı bilgi alabilirsiniz.

Verimli ders çalışma rutini için dikkatinizin çabuk dağıldığını fark ettiğiniz derslerde başlamanız faydalı olacaktır. Aksi halde hem zihniniz hem vücudunuz yorulduktan sonra bu derslere çalışmaya başlamak zorlanmanıza neden olacaktır. Ders programı çıkarmak, hangi derse ne kadar süre ile çalışacağını planlamak verimli çalışmaya yardımcı olmaktadır.

Verimli Ders Çalışma Alışkanlığı İçin Öğrenilecek Bilginin Neden Gerekli Olduğunu Kendinize Hatırlatın!

Herkes gibi öğrenciler de işlerine yarayacak, uzun vadeli kullanabileceklerine inandıkları bilgileri edinmekte daha az zorlanır. Dolayısıyla sevilen derslere çalışmak daha kolayken, ilgilerini çekmeyen ve zorlanılan derslere motive olmak daha zordur. Bu nedenle derse girmeden önce öğrenciler kendilerine bu dersi öğrenmeye neden ihtiyaçları olduğunu hatırlatmalıdır. Bu ihtiyacı günlük yaşam becerileriyle eşleştirebilecekleri gibi, “sınıfımı geçmek, sınavı kazanmak, üniversiteye gitmek” gibi hedeflerle de eşleştirebilirler.

Ayrıca öğrenciler dikkatin kolay dağıldığı ders ve konulara yönelik zihinsel bir çaba sarf etmelidir. Çünkü dikkat toplama, istek üzerine bilincimizin bir konu üzerine toplanması halidir. Zamanla bilinçli farkındalık süreci ilgi çekmeyen ders ve konularda da daha kolay konsantre olmayı sağlayacaktır. Böylece sevilen dersler kadar sevilmeyen derslere yönelik de verimli ders çalışma becerisi gelişecektir.

Dikkat Dağıtıcı Faktörler Verimli Ders Çalışma Alışkanlığını Olumsuz Etkiliyor

Her ne kadar verimli ders çalışma becerisi kazanmaya çalışsak da dikkat dağıtıcı faktörler çalışma alışkanlığımızı sabote edebilir. Telefonlar, tabletler, bilgisayar, televizyon, akıllı saatlerimiz, sık sık gelen e-posta ya da anlık mesajlar. Bilgisayar ekranına düşen reklamlar. Dışarıda akan trafik ve gündelik hayatın getirisi sesler. Tüm bunlar ve daha fazlası çalışma anında, öncesinde ya da sonrasında dikkatimizin dağılmasına neden olabilmektedir.

Bu nedenle çalışmaya başlamak, çalışmayı sürdürmek ya da çalışma sonrası zihni dinlendirmek pek mümkün değildir. Verimli ders çalışma becerisi kazanmanın bir koşulu da tüm bu dış uyaranları perdeleyebilmektir. Hepsini hayatımızdan çıkarmak ve artık kullanmıyorum demek gibi bir ihtimalimiz bugünün koşullarında yok. Onlar hayatımızın önemli bir parçası haline geldi ve dezavantajlarına rağmen avantajlarının da keyfini sürüyoruz.

Bu noktada yapılabilecek en sağlıklı şey verimli ders çalışma alışkanlığı kazanmak için dikkatimizi dağıtan faktörleri de düzenlememizdir. Çalışma alanınızı teknolojik cihazlarınızdan arındırmak, onlara ayıracağınız vakti ders molalarında değerlendirmek işlevsel bir düzenleme olacaktır. Kabul etmeliyiz ki ne kadar sevsek ve keyif alsak da onlarla zamanın büyük çoğunluğunu kaybediyoruz. Kaybettiğimiz her değerli zaman bizi geleceğimizde keyifle yapacağımız mesleğimize ulaşmaktan uzaklaştırıyor.

Sınava Hazırlık Sürecinde İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı ile Başa Çıkma Önerileri yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Uyku Öncesi 15 Dakikalık Ders Tekrarı Ders Verimini Artırıyor, Sınav Başarısını Destekliyor

Ayrıca verimli ders çalışma alışkanlığı geliştirilmesinde uyku öncesi ders tekrarı yapmak kazanılan bilginin kalıcı hale gelmesini destekliyor. Uyku öncesi oluşturulan ders tekrarı rutini ders çalışma verimini artırıyor ve başarıyı olumlu etkiliyor. Pek çok öğrenci uzun saatler ders çalıştıktan sora yatmadan önce bilgisayarla ya da telefonla meşgul olmaktadır.

Oysa gün içerisinde öğrenilen bilgilerin kalıcı hale gelmesi için yatmadan önce 15 dakika tekrar yapılmalıdır. Bilimsel çalışmaların da desteklediği bu uyku öncesi 15 dakika öğrenmenin pekiştirilmesi için son derece etkilidir. Ancak verim alabilmek için tekrar sonrası telefon, televizyon ve benzeri hiçbir şeyle ilgilenilmeden uykuya geçilmelidir. Uyku öncesi nefes egzersizi yapmak, hedefleri gözden geçirmek, hayal kurmak motivasyonu olumlu etkilemektedir.

Gevşeme egzersizlerinin ardından yapılacak günlük tekrar ise gece boyu zihnin öğrenilen bilgileri işlemlemesini destekleyecektir. Hatırlanması önemli olan konularla ilgili kısa notlar çıkarabilirsiniz. Bu notlara tarih, isim, formül gibi hatırlaması zor detayları işleyebilirsiniz. Uyku öncesi hazırladığınız notlara 15 dakikayı geçmeyecek şekilde göz atabilirsiniz. Aynı şekilde uyanır uyanmaz bu notları gözden geçirmenizde dinlenmiş zihnin taze bilgileri kolayca hatırlamasını sağlayacaktır.

Bu egzersizi düzenli olarak yaptığınızda hatırlamakta zorlandığınız bilgileri dahi kolayca anımsayabilirsiniz. Hatırlamanın hızlı olması ders başarınızı ve özellikle sınav performansınızı etkileyecektir. Hatırlama süresi kısaldıkça zamanı daha verimli kullanabilir hale gelebilirsiniz. Böylece sınavlarda da soruları daha hızlı çözebilir, artan vaktinizde emin olmadığınız soruları kontrol edebilirsiniz.

Verimli Ders Çalışmak için Kullanabileceğiniz Basit ve Keyifli Dikkat Egzersizleri

Verimli ders çalışma alışkanlığı kazanmak isterken hiç istemediğiniz halde dikkatinizin sıklıkla dağıldığını fark edebilirsiniz. Hedef belirleme, motivasyon, planlı çalışma, zaman yönetimi gibi faktörleri düzenlemiş olmanız da dikkati sürdürmek için yeterli olmayabilir. Gelecek kaygısı, sınavlara ve derslere yüklenen anlam, günün yorgunluğu, sosyal yaşama yönelik merakınız, teknoloji alışkanlığınız dikkatinizin dağılmasına neden olabilir.

Dikkatinizin dağıldığını fark ettiğiniz anda aşağıda paylaştığımız egzersizlerini denemeniz dikkatinizi toparlamanızı kolaylaştıracaktır. İlk etapta egzersizler sizi zorlayabilir ya da verimli olacağını düşünmeyebilirsiniz. Düzenli uyguladığınızda pratik kazanacak ve dikkatinizi çok daha kolay toparlayabileceksiniz.

Geriye Doğru Sayı Sayma

Dikkatinizin dağıldığını fark ettiğiniz anda ilgilendiğiniz işi bırakın ve odaklanın. Zihninizden 100’den geriye doğru 3 sayı atlayarak saymaya çalışın. Hata yaptığınızda tekrar başa dönün ve yeniden saymaya başlayın. 100, 97, 94,91, 87… Bu çalışmayı zorlaştırmak için daha büyük sayılardan başlayarak yapabilirsiniz. Düşeceğiniz rakamları da değiştirebilirsiniz.

Kelime Sayma Egzersizi

Bir kitap ya da üzerinde yazılar olan herhangi bir doküman alın. Rastgele bir paragrafını seçin ve bu paragrafta geçen kelimeleri tek tek sayın. Sonraki aşamada elinizi kullanmadan sadece gözlerinizi takip ederek sayın. Bir süre sonra bu çalışma size kolay gelmeye başlayabilir. O zaman paragraf sayısını artırın ve tüm sayfayı sayana kadar bu işlemi devam ettirin. Hem dikkatinizi toparlamanızı sağlayacak hem de sınavlarda test kitapçıklarındaki uzun paragrafları satır atlamadan okumanızı kolaylaştıracak.

Kelime Tekrarı Egzersizi

Kendinize ilham veren basit bir kelime seçin. Bu kelimenin size iyi gelen bir kelime olması önemli. “Başarılıyım”, “Sağlıklıyım”, “Değerliyim” gibi bir kelime olabilir. Aklınızda bu kelimeyi 5 dakika boyunca tekrar edin. Bu çalışma size kolay gelmeye başladığında süreyi 10 dakikaya çıkarın.

Nesneyi Tanıma Egzersizi

Etrafınızdaki herhangi bir nesneyi ya da bir meyve, sebzeyi Bir elinizde tutun. Bu nesneyi her yönüyle inceleyin. İncelerken sadece onu düşünün. Nesnenin her tarafını inceleyin ve diğer düşüncelerin aklınızda yeri olmadığını tekrar edin. Nesneyi beş duyu organınızla hissedin. Bu egzersizi sessiz bir ortamda yapmaya özen gösterin. Bu egzersizi bir meyve ile yapmak dokusunu ve kokusunu daha iyi hissedebilmenizi kolaylaştırır. Ancak en yakınınızdaki basit bir kalemle de yapabilirsiniz.

 Kelime Bulma Egzersizi

Bir kitap alın ve kendinize bir sayfa aralığı belirleyin. Bir kelime belirleyerek bu kelimenin belirlediğiniz aralıkta kaç defa geçtiğini bulun. Bunu her defasında daha az sürede daha çok sayfa aralığında yapın.

Parmakla Şekil Çizme Egzersizi

Kolunuzu karşıya tutun ve işaret parmağınızı yukarı kaldırın. İşaret parmağınızın omuz hizasında durmasına özen gösterin. İşaret parmağınızla sekiz çizin ve gözünüzle takip edin. Egzersiz boyunca başınızın sabit durmasına özen gösterin.

Kalem Egzersizi

Elinize bir kalem alın. Kalemin tepe noktasına 3 dakika boyunca bakın. Bunu yaparken tüm gereksiz düşünceleri aklınızdan çıkarmaya ve kalemin tepesine odaklanmaya özen gösterin.

Çiçek Bahçesi Egzersizi

Gözlerinizi kapatın. Bir çiçek bahçesinde yürüyüş yaptığınızı hayal edin. Zihninizde çimenlerin, bitkilerin ve çiçeklerin kokularını ayırt edin ve hissedin. Her egzersiz de daha fazla kokuyu hayal edin.

Verimli Ders Çalışma Alışkanlığı Kazanmakta Önerilerimiz Faydalı Olmuyorsa Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Tüm çalışmalarınıza rağmen verimli ders çalışma alışkanlığı kazanamıyor ve dikkatinizi toplamakta zorlanıyorsanız profesyonel destek alabilirsiniz. Özellikle lise ve üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanırken öğrenciler için ders çalışma ve dikkati sürdürme becerisi önemlidir. Verimli ders çalışmayı olumsuz etkileyen faktörler, olumsuz duygu ve düşünceler bir uzmanla çalışılarak çözülebilir.

Verimli ders çalışma alışkanlığı edinmek için doğru kariyer planlaması yapabilmekte önemlidir. Aba psikoloji olarak danışanlarımızla stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planı yapmaktayız. Planlama yaparken uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın akademik eksiklerini tespit ederek gideriyor, dünyanın en seçkin kurumlarında eğitim almalarını sağlıyoruz.

 

 

Read More

Fark edilmeyen ergenlik sorunları gencin akademik, sosyal, kişisel ve duygusal gelişimine olumsuz etki edebilmektedir. Lise dönemi bireyin kariyer gelişimine yön verdiği son derece önemli bir dönemdir. Bu döneme denk gelen ergenlik sorunları gencin üzerindeki duygusal baskıyı artırmaktadır. Henüz önceliği anı yaşamak, eğlenmek, mutlu olmak, sosyalleşmek olan gencin bu dönemde geleceğe yönelik büyük tasarılar yapması beklenmektedir.

Bu sorumluluğa hormonal ve fiziksel değişim, duygusal ve düşünsel gelişim de eklenmektedir. Genç için bu dönem çocukluğa veda edilerek yetişkinliğe atılan adımları temsil etmektedir. Çocukluktan yetişkinliğe giden bu süreçte gencin üzerindeki baskı yoğunlaşmaktadır. Genç çocukluktan sıyrılıp büyümek istese de yetişkin hayatın sorumluluklarını üstlenmeye de kendini hazır hissedemeye bilir. Bu dönemde aile ilişkileri hala öncelikli ve önemlidir.

Ancak ergen ile ebeveynleri arasında çatışmalar da çıkabilmektedir. Ailenin gencin yeni rollerine yönelik beklenti ve kaygıları gence yansıtıldığında anlaşmazlıklar yaşanabilmektedir. Bu nedenle bu dönemde gencin sosyal desteğe ve akran ilişkilerine olan ihtiyacı artmaktadır. Yanlış ebeveyn tutumları, aile içi negatif iletişim modeli ve cezalandırma çocuğun ergenlikte aile yerine arkadaşa yoğunlaşmasına neden olabilmektedir.

Fark edilmeyen ergenlik sorunları, aile içi problemler, ebeveyn tutumları ve gerçekdışı beklentiler akademik başarısızlığı getirmektedir.

Lisede Akademik Başarıyı Düşüren ve Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları

Ergenlik dönemi fiziksel ve hormonal olarak çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Yeni çalışmalar ergenlik yaşının 10’a kadar indiğini söylese de genel geçer kabul ergenliğin 12-21 yaş aralığında olduğudur. Erkeklerde ve kızlarda başlangıç – bitiş yaşları farklılık gösterebilmektedir. Dolayısıyla Lise eğitimi ergenliğin yoğun yaşandığı bir dönemdir. Üstelik ergenliğin yanı sıra bu dönemde gencin farklı sorumluluk ve gelişim alanları da vardır.

Kariyere yön vermek, akademik başarı edinmek, sosyal ağı geliştirmek gibi. Gencin bu dönemde başarı elde etmenin yanı sıra karakterini tanıması, kendini keşfetmesi gerekmektedir. Genç aileden ayrı çok daha fazla zaman geçirmektedir. Bu noktada genç arkadaşlık ilişkilerini ve etkileşimde olduğu ortamları seçerken daha bilinçli olabilmelidir. Genç bu dönemde aileden ayrı olarak da kendini korumayı, savunmayı ve ifade etmeyi öğrenmelidir.

Bu dönemde hızlı bedensel, ruhsal, sosyal değişiklikler meydana gelmektedir. Dolayısıyla bu değişime adapte olmak hem ergen hem de ergenin ailesi için zordur. Aile ergeni anlamakta güçlük çekerken, ergen “anlaşıldım” duygusunu tam olarak yaşayamadığını düşünür. Dolayısıyla aile ile genç arasında yeterli ilişki ve iletişim kurulamadığında fark edilmeyen ergenlik sorunları açığa çıkabilmektedir. Bu dönemde ergenlerin depresif duygu durumunda artış görülebilir.

Anlaşılmıyor olma hissi gencin öfke patlamalarına yol açabilmektedir. Beden algısı ve dış görünüş genç için önemli hale gelmektedir. Dolayısıyla özgüven bu dönemde zedelenebilmektedir. Özgüven eksikliği sosyal beceri gelişimini olumsuz etkileyebilmektedir. Sosyalleşmekte güçlük yaşayan genç arkadaşlık ihtiyacını karşılayamadığı için akran rollerini deneyimleyemeye bilmektedir. Bu dönemde karşı cinse merak ve karşı cinsle iletişim artmaktadır.

Gencin aile tarafından anlaşılmaması, kısıtlanması, arkadaşlık geliştirememesi, özgüven eksikliği gibi nedenler fark edilmeyen ergenlik sorunları gelişmesine yol açabilmektedir. Tüm bu problemlerin gencin hayatında etkilediği ilk alan performans alanı yani akademik başarısı olacaktır. Ailenin bu dönemde çocuğa yönelik farkındalığı yüksek olmalıdır. Çocuğun ihtiyaç duyduğu sevgi, ilgi ve destek aile tarafından karşılanmalıdır.

Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları Aile Desteği ile Azalmaktadır

Bu dönem hem çocuk hem de aile için oldukça çalkantılı bir dönem olabilmektedir. Aile çocuğunun büyüdüğünü kabullenmekte güçlük yaşarken genç ise kendisindeki fiziksel, duygusal, düşünsel değişikliklere uyum sağlayamayabilir. Aileyle çocuk arasında fikirler, beklentiler ve talepler noktasında anlaşmazlıklar yaşanabilir. Genç bu dönemde çocukluğa ait yaşam alanlarını, ailesinin çizdiği sınırları genişletme ihtiyacı duyacaktır. Ailenin bu ihtiyaca verdiği yanıt ilişkilerinin seyrini değiştirebilir.

Bu dönemde ebeveynin çocuğuyla ilgili kaygılarının artması, denetim sağlama cabası hatalı ebeveyn tutumları sergilenmesine neden olabilmektedir. Ailenin yüksek akademik beklentisi, mükemmeliyetçi yapısı ya da yüksek denetim ihtiyacı genci fiziksel ve duygusal olarak zorlayabilmektedir. Sosyalleşmek, yeni deneyimler edinmek ve ailenin egemenliğinin dışında kendini keşfedebilmek isteyen genç aileyle çatışabilir.

Ancak genç ve ebeveynleri arasındaki ilişki çatışmalı hale gelse de aile desteği genç için önemlidir. Genç, tıpkı çocukluktaki gibi hayatının bu yeni döneminde de ailenin desteğine, ilgisine, sevgisine ihtiyaç duyar. Fiziksel olarak büyümüş olması, pek çok noktada çevresindekilerle çatışıyor olması onun içinde yenidir. Çocukluktan yetişkinliğe doğru ilerlediği bu yeni hayat döneminde gencin rol modele ihtiyacı olacaktır.

Aile bu dönemi bebeklikteki, çocukluktaki ilk kazanımlar gibi görmelidir. Gençteki değişimi ilk adımlarını atan bir bebek gibi okula ilk kez başlayan bir çocuk gibi değerlendirilmelidir. Aile nasıl ki bebekliğe, çocukluğa ait ilk kazanımlarda çocukla beraber heyecanlandı, onu yüreklendirip, motive ettiyse bu dönem de böyle değerlendirilmelidir. Yetişkin hayatını prova eden, bağımsızlaşan, bireyleşen gencin bu yeni tecrübelerinde aile destekleyici olmalıdır.

Aile ile güçlü ilişkiler kurulduğunda fark edilmeyen ergenlik sorunları gelişmemekte ya da üstesinden gelinebilmektedir.

Genç Yeni Deneyimler Kazanırken Ailenin Koşulsuz Sevgisine ve Desteğine İhtiyaç Duyuyor

Onun yerine karar vermek, onun yerine eylemde bulunmak gencin gelişimini örseleyecektir. Bağımlı kişilik geliştirmemesi, kendi ayakları üzerinde durabilmesi için gence verilebilecek en büyük destek hoşgörü olacaktır. Hataları, başarısızlıkları ve bunların yol açtığı duygusal çıkışlar aile tarafından hoş görülmelidir. Cezalandırmak, sevgiyi koşullu vermek, kısıtlamak diğer gelişim dönemlerinde olduğu gibi bu dönemde de doğru değildir.

Ceza, baskıcı ebeveyn tutumu, sevginin daha az gösterilmesiyle fark edilmeyen ergenlik sorunları gelişebilir. Bunun yerine çocuğun neden- sonuç ilişkisini kurması ve hatalarından kendisini geliştirebileceği dersler çıkarması öğretilmelidir. Aile gence bu yeni dönemde yetişkinlik rolleriyle ilgili model oluşturmalıdır. Yetişkinler sorunlara nasıl yaklaşır, problemlerini nasıl çözer, iletişim dili nasıldır gence model olunmalıdır.

Aile Genç İçin Olumlu Bir Rol Model Oluşturmalı

Ebeveynler arası iletişim şekli, aile içi etkileşim, ailede sorunların nasıl çözüldüğü, ebeveynlerin sosyal ilişkileri önemlidir. Sorunlarını yapıcı şekilde çözemeyen, iletişimde güçlük yaşayan, sosyal ağı zayıf ebeveynlerin çocuğa sunacağı model yetersizdir. Aile çocuktan beklediği davranış, tutum ve kazanımları kendi hayatında da belli bir düzeyde gerçekleştirebilmelidir.

Genç Soru ve Sorunlarıyla İlgili Aileyle Konuşabilmeli

Fark edilmeyen ergenlik sorunları aile ile soru ve sorunlarla ilgili açık şekilde konuşulamadığında da gelişebilmektedir. Ailenin otorite kurma çabası çocuğun soru ve sorunlarını aileyle paylaşmasını engelleyebilmektedir. Bu dönemde gencin cinselliğe yönelik bilgi edinmeye ihtiyacı yüksektir. Gencin fiziksel ve hormonal değişimi cinselliğe yönelik daha gelişmiş bilgiye ihtiyaç duymasına neden olur.

Cinsellikle ilgili temel bilgiler aile tarafından çocukluk itibariyle çocuğa yaşına uygun şekilde aktarılmalıdır. Cinsellik çocukluktan itibaren ebeveynle konuşulabilir olduğunda genç yeni dönemde de soru ve sorunlarını ebeveynine açabilir. Artık gençler doğru bilgiyi internetten de edinebilmektedir. Ancak internetin genç tarafından nasıl kullanıldığı, maruz kaldığı bilginin doğruluğu cinselliğe yönelik algı ve tutumunu etkileyecektir.

Aile burada filtre görevi görebilmelidir. Cinsellik aile için çoğunlukla konuşması zor bir konu halini almaktadır. Ancak çocuğun bilgi ihtiyacını ailesinden de karşılayabiliyor olması kendini güvende hissetmesini sağlayacaktır. Bu sayede olumsuz cinsel deneyimler, istismar, suiistimal gibi travmatik yaşantılar aileyle çok daha rahat paylaşılabilmektedir.

Genç Kariyer Seçimi Yapmadan Önce Kendini Keşfetmelidir

Özgüven eksikliği, sosyal beceri eksikliği, sorumluluk alamama ve karar verememe durumları da gencin fark edilmeyen ergenlik sorunları içerisindedir. Özgüven eksikliği yaşayan gencin kendini grup içerisinde ifade etmesi, sosyal girişimde bulunması oldukça zor olacaktır. Özgüven ve sosyal beceri eksikliği gencin bu önemli yaşam döneminde geri planda kalmasına neden olacaktır. Kendini yeterince iyi ifade edemeyen, sorumluluk almaktan çekinen gencin sosyal ortamlarda kaygısı oldukça yüksektir.

Genç kariyerine yönelik seçim yaparken risk almamak için kendini zora sokmayacağı mesleklere yönelebilir. Sosyal yönü olmayan, topluluk içerisinde bulunmasını gerektirmeyen meslekleri öncelikli tercih edebilir. Gencin bir diğer davranışı ise sorumluluktan kaçmak ve risk almamak için seçimi aileye ya da okula bırakmasıdır. “Benim için en iyisini onlar bilir” mantığıyla çocuk kendini keşfetmeden yönlendirmeyle meslek seçebilir.

Tüm bunlar çocuğun hatalı seçim yapmasına neden olabilir. Doğru kariyer seçimi yapmak bireyin başarmaya yönelik motivasyonunu artıracaktır. Aynı zamanda gencin ilgi ve beceri alanına yönelik, karakteriyle örtüşen keyif alacağı bir mesleğe yönelebilmesi yaşam boyu doyum için gereklidir. Bu sayede genç başarılarından keyif aldığı kadar başarısızlıklarında da kendini yüreklendirebilir. Kariyer seçimi gencin kendisine ait bir seçim olmadığında motivasyon sağlamak zorlaşmaktadır.

Gencin kendini keşfetmesi, seçim yaparken kendi kararlarını verebilmesi ve sorumluluk alması gerekmektedir. Gencin seçimlerini olumsuz etkileyen özgüven ve sosyal beceri eksikliği mutlaka kariyer seçimi öncesinde geliştirilmelidir. Genç ilgi, beceri ve yetenek alanlarını keşfetmelidir. Okul Başarısı İçin Özgüven Nasıl Geliştirilir? Ve Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları Yaşamamak için Gencin Etkin Zaman Geçirmesi Desteklenmelidir

Bu dönemde gencin ilgisiz kalması, zamanını verimsiz geçirmesi daha fazla kendi içine dönmesine neden olabilmektedir. Özellikle bu dönemde genç için fiziksel görünüş ve akranları tarafından beğenilmek önemlidir. Genç zamanını verimli değerlendiremediğinde, meşguliyetleri olmadığında fark edilmeyen ergenlik sorunları çok daha kolay gelişebilmektedir. Gencin bir spor, sana, aktivite alanına yönelmesi hem zamanını keyifli geçirmesi hem de sosyalleşebilmesi için önemlidir.

Enerjisini fiziksel aktiviteyle atabilen genç bireysel ve akademik yaşamında daha pozitif olacaktır. Bu sayede çocuğun stresini yönetmesi, olumsuz duygu ve düşüncelerle baş etmesi kolaylaşacaktır. Olumsuz enerjisini sağlıklı şekilde boşaltabilen genç için dikkatini toplamak, derse kendini vermek daha kolay olacaktır.

Gencin Arkadaşları ile Aile İletişim Halinde Olmalı

Bu dönemde gencin hayatında arkadaşlıkları çok daha öncelikli hale gelmektedir. Genç bu dönemde her türlü kararında arkadaşlarının fikirlerini önemseyebilmektedir. Arkadaşların ilgileri, seçimleri, yaşam stilleri genç için yönlendirici olabilmektedir. Fark edilmeyen ergenlik sorunları kimi zaman yanlış arkadaşlık ilişkileriyle de gelişebilmektedir. Dolayısıyla aile çocuğunun sanal ve gerçek ortamda en çok vakit geçirdiği arkadaşlarını tanımalıdır.

Aile bu dönemde riskli gördüğü arkadaşlık ilişkilerine karşı çocuğu kısıtlayabilmektedir. Ancak kısıtlamalar gencin aileyle inatlaşmasına, ilişkilerini gizli olarak sürdürmesine neden olabilmektedir. Aile kısıtlamak yerine çocuğunun bu arkadaşlıktan neden keyif aldığını gözlemlemelidir. Gencin arkadaşlarıyla tanışmak, zaman geçirmek, onların fikirlerini, hayallerini dinlemek bağ kurmak için gereklidir. Genç ailesinin karşısına çıkardığı arkadaşlarının olumsuz yönlerini daha kolay fark edebilir.

Ailenin kısıtlaması ya da eleştirileri olmadığında genç arkadaşlık ilişkilerini daha objektif değerlendirebilmektedir. Ailesiyle arkadaşlarının olumlu yönleri kadar olumsuzluklarını da konuşabilen genç için aile hala en iyi arkadaştır. Bu sıralamanın değişmesi ailenin gence ve arkadaşlık ilişkilerine olan yaklaşımına göre değişiklik gösterebilmektedir. Problemli genç ve aile ilişkilerinde genç aile desteğine ihtiyaç duysa da beklentilerini geri plana itebilmektedir.

Aile gencin arkadaşları kadar arkadaşlarının ailesiyle de tanışabilir, aileler arasında güven ilişkisi geliştirilebilir.

Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları ve Kariyer Gelişimi İçin Destek Alabilirsiniz

Fark edilmeyen ergenlik sorunları akademik başarıyı düşürüyorsa mutlaka destek alınmalıdır. Aba psikoloji hem gençlerin psikolojik destek ihtiyacını hem de kariyer danışmanlığı ihtiyacını karşılayabilmektedir. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planı çıkarmak gencin akademik hayatına ve kariyer gelişimine katkıda bulunmaktadır.

Read More

Boşanmış ailede çocuk psikolojisi boşanma öncesi, sırası ve sonrası yaşananlara ve ebeveyn tutumlarına göre değerlendirilmelidir. Çocuk için ebeveynlerinin artık birlikte olmayışı, evdeki ve ilişkilerdeki değişiklikler adaptasyon güçlüğüne neden olur. Her çocuk için ailesi güvenli limandır. Çocuk boşanma gerçeğiyle yüzleşene kadar çoğunlukla anne ya da babasından ayrı kalabileceğini hiç düşünmeyecektir.

Boşanma süreci yanlış yürütüldüğünde en büyük hasar gören aile bireyi çocuk olacaktır. Çocuk boşanma sonrası ebeveynlerinin birlikteliğini kaybeder, aynı ev içerisinde alıştığı yaşam düzenini kaybeder. Ebeveynleriyle zaman geçirebilmek için çocuğun her iki yeni düzene de uyum sağlayabilmesi gerekir. Annenin yeni hayatı ve babanın yeni hayatı çocuğa iki ayrı hayatı da benimseme gerekliliğini getirir.

Ebeveynler arası şiddetli geçimsizlik, çatışma ve şiddeti olduğu durumlarda çocuğun yetişkinlerine, kendine ve dış dünyaya yönelik algısı değişir. Güveni zedelenir, korkuları güçlenir. Sarsılmaz sandığı bir yapının yıkılıyor olması çocuğu incitir. Boşanma sürecinde çocuğun yaşadıkları boşanma sonrası çocukta duygu, düşünce, davranış ve tutum değişikliklerine neden olabilir.

Boşanmış Ailede Çocuk Psikolojik Olarak Nasıl Etkilenir?

Boşanma süreci hem çift hem de geniş aile bireyleri için zorlu bir dönemdir. Tüm olumsuzluklara rağmen bir yuvanın bozulması aile bireyleri için üzücü olmaktadır. Özelliklede çocuk olan ailelerde bu süreç daha yıpratıcı hale gelebilmektedir. Çocuğun süreçten etkilenmemesi için kontrollü ilerlemeye çalışan çiftler kendi duygusal çalkantıları nedeniyle kontrolü kaybedebilmektedir.

Geleceğin belirsizliği, boşanma sonrası yeni düzenin getirecekleri ve adaptasyon süreci yetişkinleri olumsuz etkilemektedir. Yaşanan kaygı, üzüntü, stres çocuğa yönelik endişeleri de ekleyince duygular çok daha şiddetli hale gelebilmektedir. Çevredekilerin evliliği kurtarma çabası, herkesin akıl hocalığı yapması, çocuğun hedef gösterilmesi ise süreci daha da zorlu bir hale getirmektedir. Duygusal olarak iyi durumda olmayan çift için bu dönemde ebeveynlik rolü geri planda kalabilmektedir.

Çocuk etkilenmemesi için resmin dışında bırakılabilmekte veya çocuğun etkilenebileceği düşünülmeden çocuk olayların tam ortasında kalabilmektedir. Boşanma öncesi ebeveynler arasında çocuğunda şahit olduğu problemler varsa boşanma nedeni çocuk için daha anlamlı hale gelmektedir. Ancak sözel veya fiziksel şiddetin, tehditin olduğu boşanma süreçlerinde çocuğun anne, baba ve sevgi algısı değişmektedir.

Bu durumda ebeveynlerini artık tanıyamayan, onlardan korkan ve geleceğinde onu nelerin beklediği bilmeyen bir çocuk çıkar karşımıza. Çift arasındaki sorunlara maruz kalan çocuğun duygusal kırıklığa uğraması kaçınılmazdır. Çocuğun çift arasındaki sorunlardan tamamen habersiz olması da doğru bir seçim değildir. Bu da çocuğun boşanmanın neden gerçekleştiğini anlayamamasına neden olmaktadır.

Hatta böyle bir durumda boşanmış ailede çocuk boşanma nedeni olarak kendini görebilmekte, suçluluk hissetmektedir. Çocuğun boşanma nedenini anlayabilmesi için neden- sonuç ilişkisi kurabilmesi gerekir. Dolayısıyla çocuğun boşanmanın nedenini anlayabilmesi için anne baba arasında yaşanan sorunları görüyor olması gerekir. Ancak sorunların çocuk önündeki ifadesi şiddet, saldırı, hakaret, küfür olmamalı, tüm bunlar çocuğun önünde yaşanmamalıdır.

Eskisi gibi yakın olmayan, beraber daha az vakit geçiren, anlaşmazlık yaşayan çiftlerin ayrılık süreci çocuk için daha kabul edilebilir olacaktır.

Çocuk Boşanma Kararından Nasıl Haberdar Olmalı?

Boşanma kararı netlik kazanmadan, her iki çiftte kararından emin olmadan çocukla bu bilgi paylaşılmamalıdır. Boşanma kararı sonrası çiftlerin sorunlarını çözüp, yeniden bir araya gelmesi olağandır. Dolayısıyla bu gelişme çift için tolare edilebilir olsa da çocuk için kabullenmesi ve eski düzene dönülmesi daha zordur. Çocuğun boşanmaya yönelik bilgi edinmesi, ebeveynleri barışsa bile böyle bir ihtimalin artık hep olabileceğini düşündürür.

Boşanma kararı çocuk ile paylaşılırken mümkünse iki birey bir arada haberi vermelidir. Çiftler bir arada bulunmak istemiyorsa çocukla ayrı ayrı konuşma yapılabilir. Çocuğa bu haber verilirken polyanacılık oynamak doğru değildir. Ne şekilde söylenirse söylensin bu haber çocuk için üzücü ve kaygı verici olacaktır. Önemli olan çocuğa ayrılık nedeni olarak kendisini görmeyeceği şekilde bilgi verilmesidir.

Boşanmış ailede çocuk kendi hayatında bir değişiklik olmayacağını, ebeveynlerini istediği zaman görmeye devam edeceğini bilmelidir. Anne ve baba çocuklarına yönelik sevgilerinin daimi olduğunu çocuğa anlatmalıdır. Çocuk yeni düzende de ebeveynlerinin hayatında olacağını, annelik ve babalık rollerinin değişmeyeceğini bilmelidir. Çocuğa bundan sonra neler olacağı, ne gibi değişiklikler yaşanacağı anlayabileceği şekilde anlatılmalıdır.

Alınan kararlardan, yapılacak değişikliklerden çocukta haberdar olmalıdır. Bundan sonra kimin nerede yaşayacağı, ne sıklıkla görüşüleceği çocuğa anlatılmalıdır. Çocuğun soru sormasına izin verilmeli, sorular onun anlayacağı şekilde cevaplanmalıdır.

Boşanmış Ailede Çocuk Psikolojisi: Aile Nelere Dikkat Etmelidir?

Çocuk boşanma sürecinde yoğun ayrılık anksiyetesi yaşar. Anne ve babasının artık bir arada olmayacak olması çocuğun “ben nerede, kiminle olacağım, bana kim bakacak?” kaygısını yaşamasına neden olur. Çocuk bu sorular eşliğinde yoğun bir terkedilme korkusu duyar. Sorularının yanıtsız kalması, yanıtların tutarsız olması çocuğun kaygılarını giderek şiddetlendirir. Boşanmış ailede çocuk özellikle evden ayrılacak ebeveynine yönelik kaybetme korkusu yaşar.

Ebeveynlerin şehir değiştirmesi, uzağa gitmesi, görüşme sıklığının bir anda azalması söz konusu olduğunda çocuğun adapte olması daha da güçleşmektedir. Boşanma süreci çocuk için oldukça zorlu bir dönemdir. Bu yeni döneme adapte olmaya çalışırken çocuğun farklı bir yeni durumla karşılaşması mümkün olduğunca önlenmelidir. Bu dönemde mümkünse çocuğun yaşam alanları değiştirilmemeli, çocuk alıştığı ev ortamında boşanma sürecine uyum sağlamalıdır.

Ev, semt, şehir, ülke değişikliği çocuk için beraberinde yepyeni zorlukları getirecektir. Yeni bir eve, semte, kültüre alışmak, sosyal çevre oluşturmak onu zorlayacaktır. Okula giden bir çocuksa bu dönemde okul, öğretmen, arkadaş grubu değişikliğine neden olacak bir karar alınmamalıdır. Boşanan bireylerden birinin boşanma sonrası evlilik durumu söz konusuysa mümkün olabildiğince ertelenmelidir. Çocuk yeni yapıya alışana kadar bu tarz kararlardan kaçınılmalıdır.

Çocuğa karşı olabildiğince hoşgörülü olunmalıdır. Sevgi, ilgi, saygı kesilmemelidir. Çocuk duygu ve düşüncelerini paylaşması için yüreklendirilmelidir. Çocuğa gün içerisinde mümkün olabildiğince zaman ayırılmalıdır. Bu süreç çocuk için bir yas sürecidir. Dolayısıyla yasta görülen duygu, düşünce ve davranış geçişlerinin görülmesi oldukça doğaldır. Boşanmış ailede çocuk boşanma nedeniyle evden giden ebeveynini suçlayabilir, olanların nedeni olarak giden ebeveynini görebilir.

Evde üzgün bir ebeveyn varsa yine çocuk karşı tarafı üzen ve terk eden olmakla suçlayabilir. Yine evde boşanma öncesi tartışmalar oluyorsa tartışmayı başlatan, agresif tutum sergileyen taraf suçlu kabul edilebilir. Küçük çocuklar boşanma sonrası üzüntü duyarken farkındalığı daha yüksek çocuklar öfke duyabilmektedir. Neden, sonuç ilişkisini kurabilen daha büyük çocuklar ve yetişkinliğe yaklaşanlar boşanmayı daha kolay kabullenebilmektedir.

Boşanmış Ailede Çocuk ve Çocukta Görülebilecek Olası Tepkileri

Çocuklarda boşanma sürecinde regresyon görülebilmektedir. Regresyon çocuğun kendini daha güvende hissettiği bebeklik dönemine yönelik davranışlarına gerilemesini temsil etmektedir. Çocuk anne ve babaya duyduğu özlemle sürekli kucaklarında olmak isteyebilir. Konuşmada gerilemeler, bebeksi konuşmalar görülebilir. Çocuk anne ya da babadan ayrılırken yoğun ayrılık kaygısı duyabilir. Sessizleşebilir, motor becerilerinde gerilemeler yaşayabilir.

Regresyon çocuğun olumsuz duygularıyla başa çıkmasına destek olur, çocuk için bir savunma mekanizmasıdır. Ancak çocuğun regresyonu göz ardı edilir beklediği ilgi ve şefkat verilmezse regresyon tehlikeli hale gelebilir. Aile çocuğu iyi gözlemlemeli çocuğun ihtiyaçlarını ihmal etmemelidir. Çocuklar boşanma sürecinde içe kapanabilir, daha sessiz ya da öfkeli hale gelebilirler.

Özellikle ihmal edilen çocuklar ailelerine tepki olarak araya fiziksel ve duygusal mesafe koyabilirler. Boşanmış ailede çocuk boşanma sürecinde özdenetimini kaybedebilir. Duygu, düşünce ve davranışlarda aşırılığa kaçabilir.

Depresif davranışlar, saldırganlık, ağlama nöbetleri, oyuncaklarına, eşyalarına zarar verebilir. Bu davranışlar çocuğun duygu patlamalarının sonucu olsa da altında yatan neden korku, kaygı ve “anlaşılmıyorum” duygusudur. Çocuğa bu dönemde ceza verilmemeli, duygularını bastırmasına neden olacak tutumlardan kaçınılmalıdır.

Boşanma Sürecinde Bu Davranışlardan Kaçınılmalıdır

Boşanma sürecinde çocuğun kendini suçlu hissetmesine neden olacak davranışlardan kaçınılmalıdır. Çocuk ebeveynleri arasında seçim yapmaya zorlanmamalıdır. Çocuğun yaşam alanı, gelişimi ve bakımı için en iyi koşulları verebilecek ebeveynin yanında kalması adına ebeveynler hem fikir olmalıdır. Çocukların kavgalarda ebeveynlerden birinin tarafını tutması teşvik edilmemelidir.

Eğer çocuğun taraf tutması istenirse, çocuk ile diğer ebeveyn arasında yaşanacak soğukluk çocuğun suçluluk duymasına yol açarak onu olumsuz etkiler. Çiftler çocuğu birbirlerine karşı doldurmamalıdır. Suçlayıcı konuşmalardan kaçınılmalıdır. Çiftler birbirlerini çocuk üzerinden tehdit etmemelidir. “Gidersen çocuğun yüzünü göremezsin, evlenirsen çocuğu göstermem” gibi tehditlerden kaçınılmalıdır. Boşanmış ailede çocuk görmeye alışkın olduğu aile büyükleriyle, akrabalarıyla görüşmeye devam etmelidir. Komşulardan, akranlarından bir anda ayrılmamalıdır.

Eşinizle probleminiz her ne olursa olsun bu problem ikiniz arasındadır. Siz birbirinizin hayatından çıkabilirsiniz ancak çocuğunuzun hayatındaki rolleriniz biriciktir. Çocuğunuzun sizi annelik, babalıktan çıkarması, yerine yeni bir anne, baba seçmesi mümkün değildir. Dolayısıyla onun kalbindeki ve zihnindeki anne, baba algısını zedelememelisiniz. Sizi sevmeye, size güvenmeye devam edebilmesi için çiftler olarak birbirinizin anne, babalık rollerine saygı duymalısınız.

Çocuğunuza eşinizin anneliğini, babalığını kötülediğinizde çocukta yaratacağınızın değersizlik duygusu kaçınılmaz olacaktır. Ebeveynler çocukla görüşme sürelerine ve planlarına sadık kalmalıdır. Görüşme tarihleri ve sıklığı mutlaka çocukla paylaşılmalıdır. Çocuğa bilgi verilen tarih ve saatte çocukla bir araya gelinmeli görüşmeler mümkün olabildiğince aksatılmamalıdır. Görüşme sürelerinde verimli zaman geçirilmeli, anne/baba görüşme süresini sadece çocuğa ayırmalıdır.

Her iki ebeveynin yaşam alanında da çocuk için belirli bir alan/oda bulundurulmalıdır. Boşanmış ailede çocuk istediği zaman diğer ebeveyniyle de kalabileceğini, oranın da çocuğun evi olduğunu bilmelidir. Çocuğun ayrılıktan olumsuz etkilenmemesi için sürekli hediyeler almak, büyük organizasyonlar yapmakta doğru değildir. Çocuk hediyelere ve etkinliklere alıştığında normal sürece dönüş yapmak daha da zorlaşacaktır.

Çocuğa verilen ilgi, sevgi azalmadan hayat normal seyrinde yaşanmaya devam edilmeli, abartılı hediyeler ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Birden fazla çocuğun olduğu ailelerde, boşanma sonrası çocuklar mümkünse birbirinden ayrılmamalıdır. Ebeveyn kaybının yanı sıra kardeş kaybının yaşanması çocuğun duygusal yükünü artıracaktır. Bir arada kalan çocukların yeni düzene adapte olması çok daha kolaydır.

Boşanmış Ailede Çocuk ve Diğer Aile Bireyleri için Psikolojik Destek Göz Ardı Edilmemelidir

Boşanmış ailede çocuk ve diğer aile bireyleri için boşanma sürecinde ve sonrasında psikolojik destek almak adaptasyonu kolaylaştırmaktadır. Boşanmanın getirdiği kaos içerisinde eşlerinde kendilerine dönmesi, duygularının farkına varması zorlaşmaktadır.

Boşanma planlı da plansız da olsa çiftler için zorlu bir süreçtir. Ayrılığı isteyen birey özellikle çocuklar olduğunda kendini suçlu hissedebilmektedir. Ayrılığı istemeyen birey için de hem kendisi hem de çocuğunun iyi oluşu için psikolojik destek zaruri bir ihtiyaç haline gelebilmektedir.

Boşanmış ailede çocuk ya da çocukların boşanmaya tepkisi iyi gözlenmeli çocuktaki duygu, davranış değişiklikleri takip edilmelidir. Kaygı, depresyon, uyku-yeme sorunları, akademik başarısızlık gibi sorunlar görülebilir. Çocuk kendini suçlayabilir. Çocuğa psikolojik destek verilmesi ya da ailenin bu süreci daha iyi yönetmek için psikoeğitim alması faydalı olacaktır. Hem kendiniz hem de sizin için psikolojik destek almak isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Çocuğun akademik başarısı için aile içi iletişim, aile bireyleri arası sıcak ilişki ve ailenin bir arada olması önemlidir. Ailenin birlikteliği ve iletişimin kalitesi bebeklikten yetişkinliğe kadar bireyin her döneminde oldukça etkilidir. Toplumun en temel yapı taşlarından biri olan aile, çocuğun başarılı bir yetişkin olmasını destekler.

Çocuğun özgüveni, sosyal becerisi, iletişim ve problem çözme becerisi ailenin rol modelliği aracılığı ile gelişir. Dolayısıyla ebeveynlerin birlikteliği, çocuklarıyla sağlıklı bir iletişimde olmaları ve gereksinimlerini karşılamaları çocuklar için önemlidir. Bireyin duygusal farkındalığının yüksek olduğu çocukluk ve ergenlik yıllarında aile içi sorunlar ve boşanma bireyin dünyasını olumsuz etkileyebilmektedir.

Dolayısıyla çocuğun akademik başarısı boşanma sürecinde ve sonrasında ilk etkilenen performans alanı olmaktadır. Yetişkinlikle beraber bireyin sorumlulukları, sosyal çevresi geliştikçe ve ekonomik olarak bağımsızlaştıkça boşanmanın birey üzerindeki etkisi azalmaktadır. Çocukluk yıllarında akademik temel oluşturabilmek için çocuğun akademik başarı edinebilmesi önemlidir. Lisede ise genç artık kariyerine yön vermeye başlayacaktır.

Bu dönemde alan seçimi, meslek seçimi, üniversite seçimi gibi önemli kararlar gencin hayatının merkezine yerleşmektedir. Çocuk ve genç için aile yıkılmaz, sarsılmaz temellere sahiptir. Birey aileden aldığı bu güvenle yoluna cesaretle devam edebilir. Aile bireyin özelliklede çocuk ve gencin denge merkezidir. Ailede bir sorun varsa çocuğun tüm yaşam alanlarındaki duygusal dengesi sarsılacaktır.

Boşanma çocuk ve gencin gelecek kaygısını besleyecek, ayrılık anksiyetesini ve aile birliğine yönelik güvenini sarsacaktır. Anne-babanın boşanmasıyla yeni bir döneme giren çocuk ve gençte duygusal sorunlar kolayca gözlenebilir. Kendini kötü hissetme ve içe kapanmayla başlayan süreç depresyona, riskli davranış ve arayışlara kadar gidebilir.

Çocuk ve gençlerde boşanma sonrası duygusal, düşünsel ve davranışsal farklılıklar görülebilmektedir. Kaygı bozuklukları, okb, ayrılık anksiyetesi, okul fobisi, akademik başarısızlık, regresyon, özgüven eksikliği, içe kapanma, sosyal fobi, uyku ve yeme bozukluğu, takıntı ve tikler bunlardan bazılarıdır. Yazımızın devamında boşanmış ailede çocuğun akademik başarısı ele alınacaktır. Boşanma çocuğun akademik başarısını nasıl etkiliyor? Düşen akademik başarı için aile neler yapabilir? Detaylarıyla bahsedeceğiz.

Çocuklarda Regresyon ve Nedenleri ve Oyun Terapisi ve Çocukluk Çağı Problemleri yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Çocuğun Akademik Başarısı Boşanma Sonrası Olumsuz Etkilenebiliyor

Akademik başarı bireyin doğru öğretim yöntemleriyle potansiyelinin üstünde başarı elde edebilmesidir. Akademik başarı bireyin performansı, motivasyonu, potansiyeli, zekası ve dikkat süresi ile ilişkilidir. Ancak akademik başarı için duygusal faktörlerde oldukça önemlidir. Sosyal destek, başarmaya yönelik motivasyon kaynakları, ailenin varlığı, desteği çocuk ve genç için oldukça önemlidir. Boşanma sonrası ebeveynlerin birliğinin bozulması gencin önemli bir motivasyon kaynağını kaybetmesine neden olmaktadır.

Ailenin varlığı, bütünlüğü ve işlevlerini yerine getiriyor olması çocuk için oldukça önemlidir. Aile çocuğun gözlerini açtığı ilk dünyadır. Çocuk tüm ilk tecrübelerini bu dünyada deneyimleyecek burada prova ettiği tüm becerileri gerçek dünyada uygulayacaktır. Dolayısıyla ailedeki bir kayıp, eksiklik ve değişiklik çocuğun duygusal dengesini bozacak, gücünü düşürecektir. Ailenin geçirdiği bu olumsuz süreç çocuğun gelecek kaygısını, kaybetme ve terkedilme korkusunu tetikleyecektir.

Kaygı, korku ve belirsizlik içerisinde debelenen çocuğun akademik başarısı düşebilmektedir. Aile, çocuğun yetiştirilmesinde, sosyalleştirilip topluma uyum sağlamasında, kimlik ve kişilik oluşumunda oldukça etkilidir. Çocuk önce ailede şekil alır, temellerini oluşturur ardından dış dünyaya açılarak bireysel kimliğini geliştirir. Böylece çocuk ve genç dış dünyada bir birey olarak yer edinmeye başlar.

Ailenin çocuğa tüm bu katkıları yapabilmesi için çocuğunun yanında olabilmesi gerekmektedir. Ebeveynin çocuğa rol model sunması, maddi ve manevi destek vermesi oldukça önemlidir. Ancak boşanma sürecinde yaşanan aile içi sorunlar ve sonrasında boşanmanın getirdiği yaşam değişiklikleri çocuk ve genci altüst edebilmektedir. Bu süreçte aile ebeveyn rollerini aksatabilmekte çocuk ve gencin duygusal ihtiyaçlarının karşılanması ihmal edilebilmektedir.

Dolayısıyla çocuk ve genç ebeveynlerinin boşanma sürecinde sosyal ve psikolojik açıdan süreçten olumsuz etkilenebilmektedir. Bu da çocuk veya gencin okul hayatına ve akademik başarısına olumsuz yansıyabilmektedir. Okul başarısını etkileyen pek çok değişken vardır. Aile içi ilişkilerin dengeli ve düzenli olması nasıl çocuğun başarısını olumlu açıdan etkiliyorsa düzensiz olması da başarıyı olumsuz etkilemektedir.

Boşanma Sonrası Çocuğun Akademik Başarısı Ebeveynler Tarafından Nasıl Desteklenebilir?

Boşanma sürecinde ebeveynin önem vermesi gereken ilk konu çocuğun psikolojisi olmalıdır. Çift arasındaki ilişki ne kadar sorunlu olursa olsun tartışmalar, kavgalar ve elbette şiddet, hakaret içeren negatif olaylar çocuğun yanında yaşanmamalıdır. Çocuk ebeveynleri arasındaki ilişkinin eskisi gibi olmadığını, problemler olduğunu gözlemlemelidir. Ancak çocuğa aksedilen problemler çocuğun anne ve babasına yönelik olumlu değerlendirmelerini etkilememelidir.

Çocuk ve/veya gence boşanma süreci sakin bir dille, abartıya kaçılmadan anne ve baba tarafından açıklanmalıdır. Varsa soruları yanıtlanmalı, duygu ve düşünceleri dinlenmelidir. Çocuğa bu süreçte alınan yeni kararlarla ilgili bilgi verilmelidir. Çocuğun/gencin yaşam alanında olacak değişiklik, evden ayrılacak ebeveyniyle nasıl ve ne sıklıkta görüşebileceği anlatılmalıdır. Geleceğe yönelik mümkün olduğunca belirsizlik yaratılmamalıdır.

Net olmayan konularda kaygı verici açıklamalar yerine “henüz bu konu netleşmedi, karar aldığımızda ilk seninle paylaşacağız.” Denilebilir. Her iki ebeveyninde yeni yaşam alanında çocuk için yer olmalıdır. Mümkünse ona da bir oda yapılmalı, odasının kendisinin hazırlamasına, eşyalarını seçmesine fırsat verilmelidir. Ebeveynler evliliklerini nasıl bitirirlerse bitirsinler birbirleriyle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelerini çocuğa yansıtmamalıdır.

Ebeveynin diğerini kötülemesi, suçlaması çocuğun üzerindeki duygusal baskıyı daha da artıracaktır. İçe kapanık, duygularını yeterince paylaşmayan çocukların böyle bir dönemde daha da fazla içe kapanması olasıdır. Aile bu dönemde çocuğun sessizliğini dikkate almazsa akademik başarısızlığın dışında sorunların gelişmesine de fırsat verebilir.

Çocuğun akademik başarısı düştüğünde çocuk yargılanmadan, cezalandırılmadan dinlenmeli, başarıyı etkileyen kaygı ve düşünceleri üzerine konuşulmalıdır. Varsa çocuğun destek talebi karşılanmalıdır. Çocuğun hayatında kaygılanmasını gerektirecek bir yaşam değişikliği olmayacağı ona hissettirilmelidir. Anne ve baba boşanma sürecinde ve sonrasında çocuğa düzenli zaman ayırmaya devam etmelidir.

Bu dönemde çocuğun başarısını etkileyen önemli bir sorun çocuğun artık konsantre olmakta güçlük yaşıyor olmasıdır. Anda kalamayan sürekli geçmiş anılar ve geleceğe yönelik kaygılar taşıyan çocuk derse odaklanmakta güçlük yaşamaktadır. Çocuk bu dönemde olumsuz ortam ve durumlardan uzaklaşabilmesi, negatif enerjisini boşaltabilmesi için bilinçli yönlendirilmelidir. Spor ya da sanat çalışmalarına katılması, gün içerisinde egzersiz yapması çocuğu rahatlatacaktır.

Mindfulness çalışmalarına katılması, nefes egzersizlerini öğrenmesi, yoga veya meditasyon yapması faydalı olabilir. Çocuğun yaşına göre oyun terapisi yapılması ya da psikolojik destek verilmesi de faydalı olabilir. Mutlu Aileler Başarılı Çocuklar Yetiştiriyor! yazımızı da okuyabilirsiniz.

Boşanma Sonrası Çocuğun Akademik Başarısı Olumsuz Etkileniyorsa Psikolojik Destek Alınmalıdır

Bu dönemde açığa çıkabilecek akademik başarısızlıkların aile tarafından anlayışla karşılanması ve yapıcı şekilde desteklenmesi gerekir. Ancak çocuğun başarısız olmasına katkıda bulunan boşanma süreci ebeveynler için de yıpratıcı bir dönem olabilmektedir. Çocuğun yaşadığı kaygıların benzerleri ebeveynler için de geçerlidir. Dolayısıyla kendi duygu, düşünce ve endişeleri içerisinde bocalayan ebeveyn bu dönemde çocuğunu ihmal edebilmektedir.

Boşanma sürecinde ve sonrasında çocuk ve diğer aile bireyleri psikolojik destek alarak yeni döneme daha kolay adapte olabilir. Boşanmanın getirdiği kaos içerisinde eşlerin de kendilerine dönmesi, duygularının farkına varması zorlaşmaktadır. Bu nedenle psikolojik destek ihtiyacı çocuk ve/veya genç kadar ebeveynler için de gerekli olabilmektedir. Özellikle çocuğun/gencin akademik başarısı düşüyorsa destek ihtiyacı göz ardı edilmemelidir.

Boşanma planlı da plansız da olsa çiftler için zorlu bir süreçtir. Ayrılığı isteyen birey özellikle çocuklar olduğunda kendini suçlu hissedebilmektedir. Ayrılığı istemeyen birey için de hem kendisi hem de çocuğunun iyi oluşu için psikolojik destek zaruri bir ihtiyaç haline gelebilmektedir.

Boşanma sonrası çocuğun akademik başarısı iyi takip edilmelidir. Okul ve öğretmenlerle iletişimde olmak çocuğun okul ve sınıf içi durumundan haberdar olmak gerekir. Çocukların boşanmaya tepkisi iyi gözlenmeli çocuktaki duygu, davranış değişiklikleri takip edilmelidir. Kaygı, depresyon, uyku-yeme sorunları, akademik başarısızlık gibi sorunlar görülebilir. Çocuğa psikolojik destek verilmesi ya da ailenin bu süreci daha iyi yönetmek için psikoeğitim alması faydalı olacaktır.

Read More

Çocuklarda sosyal beceri mizaç, yetişme ortamı, ebeveyn tutumu ve rol modelin sosyal becerisine göre şekilleniyor. Çocuğun sosyal beceri düzeyi oynadığı oyunlardan başlayarak, yetişkin hayatta kariyerine kadar etki ediyor. Dolayısıyla çocuğunun akademik ve kariyer hayatına olumlu katkıda bulunmak isteyen aileler için sosyal beceri kazandırma önemli hale geliyor.

Çocuklukta sergilenen sosyal beceri eksikliklerinin negatif etkisi ergenlik ve yetişkinlikte karşımıza çıkabiliyor. Ergenlikte düşük sosyal uyum, olumsuz tepki verme, düşük akademik performans, sosyal ve duygusal yetersizlikler görülebilmektedir. Yetişkinlikte ise ergenlikte yaşanan bu aksamaların sonuçlarıyla karşı karşıya kalınmaktadır. Akademik hayattaki başarısızlık kariyeri olumsuz etkilemektedir. Aynı zamanda sosyal ilişkilerdeki yetersizlik yine bireyin kariyer gelişimini ve kişisel yaşamını olumsuz etkilemektedir.

Peki sosyal beceri nedir? Çocuklarda sosyal beceri ne zaman ve nasıl gelişir? Sosyal beceri kazanımında ailenin etkisi nedir? Yazımızın devamında soruların cevaplarını paylaşacağız.

Sosyal Beceri Nedir?

Sosyal beceri; bireyin başkaları ile olumlu etkileşimi başlatma ve sürdürme davranışıdır. Ancak bu beceri bu kadarla sınırlı değildir. Sosyal beceri sorumluluk alma, grupla bir işi yürütebilme, takım olma, uyum sağlama, empati kurma becerilerine de sahip olmayı gerektirir. Sosyal beceri sahibi bir birey aynı zamanda duygu, düşünce ve davranışları üzerinde özdenetim kurabilmelidir.

Karşılaşılan zorluklara karşı etkin problem çözme becerileri geliştirmek sosyal beceri için gereklidir. Sosyal beceriye yönelik kazanımlar çocuklukta başlamaktadır. Çocuk ilk sosyal davranışlarını, onlarla etkileşimde olan yetişkinlerin deneyimleriyle ve diğerlerini gözlemleme yoluyla kazanmaktadır. Çocuğun sosyal beceri kazanımında ebeveynin model olması gerekmektedir. Çocuk bu dönemde en iyi taklit yoluyla öğrenmektedir ve taklit için en güçlü argüman ailedir.

Aile içi iletişim ve etkileşimin yanı sıra ailenin çocuklarına yönelik tutum ve yaklaşımları çok önemlidir. Sosyalleşmede aile, akran ve kitle iletişim araçları önemli bir etkiye sahiptir. Çocukların sosyal beceri kazanımında aileden sonraki en önemli kaynak okul öncesi eğitim deneyimleridir. Okul öncesi eğitim sürecinde çocuklar akranları ile iletişime girerek, kurallara uyarak, kendisinin ve başkalarının haklarına saygı göstererek sosyal beceri geliştirir.

Çocuklarda Sosyal Beceri Ne Zaman ve Nasıl Gelişir?

Çocuklarda sosyal beceri, yaşamın ilk yıllarından başlayarak ebeveynler ve sonrasında çocuğun hayatında rol edinen diğer kişiler tarafından desteklenmelidir. Okul öncesi dönemden itibaren çocuğa sosyal becerilerin kazandırılmasında anne-baba ve öğretmene önemli görevler düşmektedir. Okul öncesi eğitimde yer verilen farklı etkinlikler ve kullanılan yöntemlerle, çocuklara sosyal beceriler kazandırılabilir. Etkinliklere katılımın desteklenmesi ve çocuğun girişimde bulunmaya gönüllendirilmesi çocukların uyum ve beceri kazanımını desteklemektedir.

Çocuklarda Sosyal Beceri Kazanımında Ailenin Etkisi Nedir?

Her davranışın öğrenilmesinde olduğu gibi sosyal becerilerin öğrenilmesinde de ebeveynlerin rolü büyüktür. Ebeveyn çocuğun dünyasında ilk sosyal kaynaktır. Çocuğun gözlerini açar açmaz ilk gördüğü kişidir ebeveyni. Çocuk için aile; sözsüz iletişim kurduğu, sesinin tonundan, beden dilinden ihtiyacını anlatabildiği ilk etkileşim kaynağıdır. Dolayısıyla çocuğun ilk taklit ögesi aile olacak, ebeveyn rol model seçilecektir.

Rol modelin duygu, düşünce ve davranışları üzerinde denetim sağlayabilmesi, iletişim modeli ve kendini ifade ediş biçimi çocuğun sosyal beceri kazanımını etkilemektedir. Ailenin sosyal yaşamı, ikili ilişkileri, gruplarla olan etkileşimi ve diğerleri tarafından nasıl algılandığı rol modelin sosyal beceri kalitesini belirler. Çocuk büyümesiyle beraber önce aile içerisinde ve yakın çevrede sosyal etkileşim ağını genişletir.

Ardından çocuk okul öncesi eğitim, oyun grupları ile öğretmen ve akranlarıyla iletişime geçer. Yaşlarının büyümesiyle çocuklar okul, kurs ve spor etkinlikleri gibi farklı ortamlara girer. Çocuklar ailelerinden kazandığı sosyal beceriyi yaşları büyüdükçe girdikleri yeni ortam ve kurdukları yeni etkileşimlerle güçlendirir.

Çocuğun sosyal beceri gelişiminde farklılıklara açık olma, hoşgörü, empatik iletişim yönlerinin de desteklenmesi gerekir. Aynı şekilde çocuk sosyal girişimlerinde desteklenmelidir. Bu noktada özgüven gelişimi bireyin kendini ifade etmesini kolaylaştırmaktadır.

Aile ile güvenli bağ kurulması, ailenin koşulsuz ilgi ve sevgisi özgüveni desteklemektedir. Aile çocuğa yaşıyla uyumlu sorumluluk vermeli, karar verme becerisi desteklenmelidir. Bu sayede çocuk sosyal girişimlerinde de kendini denetleyebilen ve motive edebilen bir birey olabilecektir.

Ebeveyn ile kurulan güvenli bağın yanı sıra ebeveyn tutumları da çocuklarda sosyal beceri kazanımına etki etmektedir. Çocuğun gelişimini destekleyen ebeveyn tutumu hoşgörülü, demokratik ve destekleyici ebeveyn tutumu olmalıdır.

Sosyal gelişimini tamamlayamayan çocuklarda ileriki dönemlerde “sosyal fobi” görülebilmektedir. Özellikle bireyin hayatında önemli bir gelişim dönemi olan ergenlik yıllarında sosyal fobi olasılığı artmaktadır. Başkalarının yanında konuşamama, yemek yiyememe, başkalarına hayır diyememe gibi anksiyete problemleri bu bireylerde görülebilmektedir. Bu nedenle ebeveynler, erken yaşlardan itibaren çocuklarının sosyal beceri kazanımlarına destek vermeli ve gelişimlerini takip etmelidir.

Çocuklarda Sosyal Beceri Kazanımı için Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Çocuklarda sosyal beceri kazanımını desteklemek için aile, okul öncesi eğitim ve okul oldukça önemlidir. Ancak sosyal beceri gelişiminin duraksadığı, yeterli olmadığı veya bir sebeple kazanımlarda gerilemeler yaşandığı durumlar olabilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda çocuk için profesyonel destek alınması kısa sürede çözüm elde etmeyi sağlamaktadır.

Aba psikoloji uzman kadrosu çocuklarda sosyal beceri üzerine çocuk ve ailelerle çalışmaktadır. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız alternatif psikoterapi yöntemleriyle danışanlarımızın hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. İçeriklerimizi takip etmek için Blog yazılarımızı ve YouTube kanalımızı takip edebilirsiniz.

 

Read More

Oyun çocuğun dilidir. Çocuk iç dünyasını oyunla dile getirir. Çocuk duygularını, düşüncelerini, korku ve kaygılarını, ihtiyaçlarını oyunla anlatır bizlere. Dolayısıyla oyun terapisi sayesinde çocukluk çağı problemleri ile çalışırken çocuğun dilini kullanır, onu anlayabildiğimizi gösterebiliriz. Oyun terapisi ancak bu alanda uzmanlaşmış bir terapist tarafından uygulanabilir.

Terapist oyun aracılığıyla çocuğun kendini ifade edebileceği, risk alabileceği, sosyal kuralları, sınırları öğrenebileceği ortamı oluşturur. Bu sayede çocuk yaşadığı sorunlar ile başa çıkabileceği, alternatif çözümler geliştirebileceği güvenli bir alana girer. Oyun terapisi özel olarak tasarlanmış bir odada terapist ve çocuk ile gerçekleşir. Terapi odasındaki oyuncaklar gerçek yaşamı temsil eden günlük hayattan eşyalar, insan ve hayvan figürleridir.

Oyuncaklar çocuğun ilgisini çekecek şekilde yıpranmamış, temiz ve yaşına uygun olmalıdır. Çocuk oyun içerisinde terapistiyle güven kurmaya başladıkça duygu, düşünce ve davranışlarını korkusuzca ifade etmeye başlar. Çocuk seanstan seansa oyuncakları ve hayal dünyasını kullanarak kendi oyununu kurar.

Çocuk kurduğu oyunlarda sözel olarak ifade etmekte zorlandığı duygularını özgürce yaşar. Oyun terapisti, çocuğun oyununu izler, sözlü ve sözsüz mesajlarını alır. Terapist objektif, yargısız, hoşgörülü ve koşulsuz şekilde çocuğa yaklaşır. Bu sayede çocuk ile terapist arasında terapötik ilişki kurulur.

Oyun terapisi nedir?

Oyun ve oyuncaklar aracılığıyla çocukların ihtiyaçlarını ifade etmelerine yoğunlaşan özel işleve oyun terapisi denir. Oyun terapistleri, çocuklar için güvenli bir ortam yaratmak üzere eğitim alırlar ve böylece çocukları istedikleri gibi oynamaya cesaretlendirirler. Terapi sırasında, duygusal problemleri ifade etmelerine yardımcı olan çeşitli oyuncaklar kullanılır ve çocukların hayal güçleri esas alınır.

Oyun çocuğun benliğini ve ruhunu rahatlatan ve hayata bakış açısını aydınlatan eğlenceli bir aktivitedir.

Oyun Terapisi Ne İşe Yarar?

Oyun çocuğun kendini ifade etme, kendini tanıma, kendini gerçekleştirme ve öz yeterliliğine destek olur. Oyun stres ve can sıkıntısı hissini hafifletir, çocuğu sosyal yaşam içerisinde etkileşimde olduğu diğerlerine olumlu bir şekilde bağlar. Yaratıcı düşünme ve keşfetmeyi teşvik eder, çocuğun duygularını düzenler ve özgüvenini güçlendirir.

Oyun sayesinde çocuk hayatta kalmak için gereken becerileri ve rolleri öğrenir. Korktuğu ya da merak duyduğu rollere giren çocuk korkusuyla yüzleşir, merakını giderir. Öğrenme ve gelişme en iyi oyun yoluyla teşvik edilir. Çocuklar, duygularını anlamlandırmada ya da konuşmada yetişkinlerden farklıdır. Bu yüzden yetişkinlerle yapılan terapi şekli çocuklara uymaz. Çocuğun alışkın olduğu oyun ortamı, çocuk yaşadıklarını ve duygularını ifade etmeyi kolaylaştırır.

Davranışlarını etkileyen kızgınlıklarını, korkularını, üzüntülerini, hayal kırıklıklarını anlayabilmek çocuk için oyunlar sayesinde mümkün olur. Oyun terapisi 2 ila 12 yaş aralığındaki çocuklarla uygulanabilmektedir. Çocuğun yaşı artıkça, oyunla ilişkisi azaldıkça oyun terapisinin de işlevi azalmaktadır. Dolayısıyla oyuna eklenen sözel iletişim ve çocuğa uygun diğer pedagojik teknikler terapi içerisinde oyunu destekler.

Oyun terapisi sayesinde çocuk hem içsel dünyasını hem de dış dünyasını terapi odasına ve terapistine yansıtır. Burada çocuğun duygu ve düşüncelerini görürüz. Sadece çocuğun duygu ve düşüncelerini değil oyun sayesinde ebeveyn tutumlarını, aile içi iletişimi ve çocuğun çevresini nasıl algıladığını da görürüz. Oyun ile çocuğun hem olumlu hem de olumsuz duygularını dinleriz.

Çocuk, öfkesini, kaygısını, korkusunu oyun aracılığı ile ifade edebilir. Bu sayede çocuk zarar görmeden ve yargılanmadan oyun içerisinde duygusal boşalım yaşar. Çocuk oyun içerisinde gerçek dünyayı prova eder, farklı rollere girer. Çevresiyle empati kurabilir. Merakını giderir. Çocuk dışa vurduğu iç dünyasındaki çatışmalarla oyun içerisinde korkusuzca yüzleşir.

Bu yüzleşme içerisinde kendi çözüm yollarını keşfeder, problemlerle nasıl daha yapıcı şekilde başa çıkabileceğini bulur. Tüm bu aşamalar çocuğun duygu ve düşüncelerini kabul etmesini, kendini daha kolay ifade etmesini sağlar. Oyun çocuğa cesaret verir, güven verir. Özgüvenini, özsaygısını ve otokontrolünü destekler.

Oyun Terapisinde Kullanılan Oyuncaklar

Oyun terapisinde kullanılan oyuncakları 3 gruba ayırabiliriz:

  1. Gerçek hayatı sembolize eden oyuncaklar, yani günlük hayattaki gerçek nesne ve kişilerin küçük boyuttaki benzerleri, Oyuncak ailesi, oyun evi, ev eşyaları, kuklalar, telefon, araba, uçak gibi.
  2. Yaratıcı oyuncaklar, sanat malzemeleri, kuklalar, oyun hamurları, boyalar, yapıştırıcılar, maske, boya kalemleri, legolar gibi hayal gücüne alan açan oyuncaklar
  3. Agresyonu açığa çıkaran oyuncaklar; kum torbası, hacıyatmaz, sinirli kuklalar, oyuncak silahlar, askerler gibi.

Oyun Terapisi İki Ayrı Dala ve Kendi İçinde Farklı Kollara Ayrılıyor

Yönlendirilmiş ve yönlendirilmemiş olarak iki farklı oyun terapisi modeli bulunuyor. Yönlendirilmiş oyun terapisi, ismindeki yönlendirmeden de anlaşılacağı gibi oyun içerisinde çocuğa direktif verilerek yapılıyor. Oyun terapistin yönlendirilmeleriyle ilerliyor.

Diğer bir oyun terapisi olan çocuk merkezli oyun terapisinde ise oyunun yöneticisi çocuktur. Terapist çocuğun oyununa çocuğun terapiste verdiği rollerle eşlik eder. Seansın gündemini çocuk belirler. Bu terapi modelinde terapistin görevi çocuğu takip etmek ve çocuğun duygu, düşünce ve davranışlarını yansıtmaktır. Böylece çocuk “anlaşıldım, fark edildim, duygu, düşünce ve davranışlarım kabul ediliyor” duygusunu yaşar.

Çocuk merkezli oyun terapisinin bir diğer uygulama alanı da ebeveynlere verilen psikoeğitim boyutudur. Filial terapi adını alan bu uygulamada aileler çocukları ile nasıl iletişime geçebilecekleri konusunda bilgi ve beceri kazanırlar. Filial terapinin de uygulama aralığı 2-12 yaş grubudur. 2-8 yaş grubunda alınan verim ise 8-12’ye göre çok daha yüksektir.

Bu teknikte aileler, oyun terapistleri tarafından Çocuk merkezli oyun terapisinin metodu hakkında eğitim alırlar. Psikoeğitimin yanı sıra terapist ailelere düzenli süpervizyon verir. Bu terapi şeklinde çocuk ve ailenin özel oyun saati ve bu saate özel kullanılacak oyuncakları vardır. 30 dakikalık bu oyun saati içerisinde oyunun kaptanı çocuk olacaktır.

Bu oyun içerisinde çocuk oyun alanında bulunan birçok oyuncakla dilediği birçok şekilde oynayabilecektir. Bu 30 dakikalık oyun seansları çocuğun özgüvenini destekler, karar alma becerisini geliştirir. Çocuk oyun içerisinde sorumluluk alır, insiyatif kullanır, problemleri çözmek için alternatif yollar düşünür. Çocuğun yönetici işlev becerileri gelişir. Ebeveyni ile iletişimi güçlenir. Güvenli bağlanma gelişir, ilişkilerdeki hasarlar tolere edilir.

Ebeveyn ve çocuk oyun içerisinde anda kalmaya odaklanır. Ebeveyn oyun sırasında tüm sorun ve sorumluluklarını, kaygılarını, yarının işini, dünün tasasını bir kenara bırakır. Yaptığı duygu, düşünce ve davranış yansıtmaları ile anda kalır. Çocuğun verdiği rollere girerek hem eğlenir hem de çocuğuyla kurduğu iş birliğinden keyif alır.

Bu oyun sırasında ebeveyn kendi çocukluğunu, ailesinden gördüğü ebeveyn tutumlarının ne kadarını çocuğuna uyguladığını da görür. Düzenli seanslar sonrası oyun odasından iyileşen bir çocukla, çok daha iyi hisseden bir ebeveyn çıkacaktır. Oyun terapisi türlerini kullanmak için spesifik sorunlar yaşanmasına gerek yoktur. Özgüven geliştirme, sosyal beceri kazanma, iletişimi güçlendirme gibi ihtiyaçlar için de çocukla herhangi bir oyun terapisi modeli oynanabilir.

Oyun Terapisi ile Hangi Çocukluk Çağı Problemleri Çalışılabilir?

Oyun terapisi ile çocuğun yaşı da dikkate alınarak tüm çocukluk çağı problemleri çalışılabilmektedir.

  • Çocukluk Depresyonu yaşayan çocuklar
  • Kardeş kıskançlığı yaşayan çocuklar
  • Takıntıları, tikleri olan çocuklar
  • Sosyal beceri eksikliği olan, arkadaşlık geliştiremeyen çocuklar
  • İştahsızlık, yeme problemleri yaşayan çocuklar
  • Uyku sorunları yaşayan, kabuslar gören çocuklar
  • Evlat edinilmiş veya terkedilmiş çocuklar
  • Ayrılık anksiyetesi yaşayan çocuklar
  • Rutin oluşturamayan çocuklar
  • Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan çocuklar
  • Fiziksel/Duygusal İstismara uğrayan çocuklar
  • Kaygı, Korku yaşayan çocuklar
  • Regresyon (gerileme davranışı gösteren çocuklar; parmak emme, alt ıslatma gibi)
  • Hatalı Ebeveyn Tutumlarına maruz kalan çocuklar
  • Konuşma bozukluğu olan çocuklar (kekemelik, tekrarlayıcı dil, bebek konuşması)
  • Dikkat eksikliği ve hiperaktivite (aşırı hareketlilik) bozukluğu olan çocuklar
  • Impulsivite/dürtüsellik
  • Okuma bozuklukları
  • Okul fobisi
  • Sosyal içe kapanıklılık
  • Sebebi anlaşılamayan baş ve karın ağrıları
  • Boşanma sonrası adaptasyon sorunları yaşayan çocuklar

Çocukluk Çağı Problemleri ile Başa Çıkmak için Oyun Terapisi ve Psikoeğitim

Çocukluk çağı problemleri ile başa çıkmak için ailenin desteği yeterli gelmiyorsa mutlaka psikolojik destek alınmalıdır.  Duygu, düşünce ve ihtiyaçlarını sözel olarak yeterince ifade edemeyen çocuklarla çalışırken oyun terapisi oldukça faydalıdır. Kimi zaman çocuk terapiye getirilmez ya da getirilemez.

Bu durumlarda da aileye verilecek psikoeğitim çocukluk çağı problemleri ile başa çıkılmasına yardımcı olur. Aile içi şiddet, geçimsizlik söz konusu ise çocukla çalışmanın ötesinde çift ve aile danışmanlığı alınması da yararlı olacaktır.

Aba psikoloji uzman kadrosu çocukluk çağı problemleri ile oyun terapisi eşliğinde çalışmaktadır. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız alternatif psikoterapi yöntemleriyle danışanlarımızın hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Çocuklarda regresyon kazanılmış becerilerin gerilemesi daha az gelişmiş bir hale gelmesidir. Her yaşta görülebilecek regresyon bir hastalığa bağlı gelişebileceği gibi psikolojik olarak da ortaya çıkabilmektedir. Regresyon sıklıkla çocukluk çağında görülmektedir. Çocuklukta kimi zaman bir kimi zaman ise birden fazla kazanımdaki gerileme aileleri endişelendirebilmektedir. Ailenin çocuktaki gerilemelere verdiği sözel, fiziksel ve duygusal tepki regresyonun seyrini etkilemektedir.

Elbette çocukluk kazanımlarını geri plana itip bebeksi davranışlar sergileyen çocuğun çevresine vermek istediği duygusal mesajlar vardır. Bu mesajlar kimi zaman ebeveyne duyulan özlemi, kimi zaman bir yeniliğe karşı adapte olamamayı temsil ediyor olabilir. Evdeki huzursuzluk, okula başlama, anne babanın ayrılması, yeni bir kardeş, ev-şehir değişikliği, sevilen birinin kaybı, kaybetme korkusu gerileme nedeni olabilir.

Çocuklarda Regresyon Hangi Davranışlarla Kendini Gösterir?

Regresyon çoğunlukla 3-6 yaş aralığında görülen gerileme davranışlarıdır. Regresyonda çocuğun kazandığı becerilerde gerileme görülür. Örneğin; tuvalet eğitimini kazanıp bezi çoktan bırakmış bir çocukta alt ıslatma görülebilir. Altına kaçırma davranışının sıklığı artabilir. Parmak emme, görülebilir. Emekleme, bebeksi şekilde konuşma görülebilir. Kendi yemeğini yiyebilen bir çocuk yemeğinin yedirilmesini isteyebilir. Doğru söyleyebildiği kelimeleri bilinçli olarak yanlış söyleyebilir. Sürekli kucağa gelmek, kucakta taşınmak isteyebilir.

Anneye ya da babaya düşkünlüğü artabilir. Sürekli bir gözetiminin bakımında olmak isteyebilir. Uyku düzeni bozulabilir. Emzik kullanmak isteyebilir, emzirilmek isteyebilir. Biberonla beslenmek isteyebilir. Anne ve babadan ayrılırken aşırı tepkiler verebilir. Ayrılık anksiyetesi yaşayabilir. Uykuya dalmada güçlük görülebilir, rutini bozulabilir. Bu ve benzeri davranışlar çocuklarda regresyon ihtimalinin değerlendirilmesini gerektirmektedir.

Ebeveynin veya çocuğun bakımıyla doğrudan ilgilenen kişinin bu süreçte iyi gözlem yapması gerekmektedir. Çocuk bu davranışları ne sıklıkla yapıyor, davranış görülmeden önce ne oluyor değerlendirilmelidir. Ne zaman açığa çıkıyor, tetikleyen öncü bir durum var mı bakılmalıdır. Psikolojide çocukta görülen bu gerileme davranışları çocuğun başa çıkamadığı duygusal gerilim, stres ve kaygının sonucudur.

Çocuk farkında olmaksızın kendini güvende hissedebilmek ve rahatlamak için erken psikoseksüel döneme geri dönüş yapmaktadır. Ailenin yaklaşımı, ilgisi ve hoşgörüsü ile bu dönem çok daha hızlı geçebilir. Ailenin yaklaşımı etkinin derecesini ve sürecini belirleyecektir.

Çocuklarda Regresyon Neden Gelişir?

Çocuklarda regresyon davranışının altında yatan temel faktör güven arayışıdır. Çocuk başa çıkmakta zorluk yaşadığı, adaptasyon güçlüğü çektiği bir durum karşısında gerileme gösterebilir. Regresyona neden olabilecek yaşam olaylarını şu şekilde özetleyebiliriz;

  • Eve yeni bir kardeşin gelmesi,
  • Taşınma, yaşam alanındaki köklü değişiklik,
  • Ebeveynlerinin boşanması,
  • Sevilen birinin vefatı (Anne, baba, büyükanne, büyükbaba gibi)
  • Bakıcı değişikliği
  • Okula başlama, okul değişikliği
  • Öğretmen değişikliği
  • Sevilen birinin uzun süreli rahatsızlığı, (kaybetme korkusu ve kendisiyle eskisi gibi ilgilenilemiyor olması)
  • Ebeveyn ile geçirilen vaktin azalması (anne-babanın yoğun çalışması, eve iş getirmesi ya da çocukla ev içerisinde yeterince ilgilenilmemesi)
  • Hatalı ebeveyn tutumları (Baskıcı, tutarsız, otoriter tutumlar gibi)
  • Ebeveynlerden birinin evden ayrılması
  • Aile içi şiddet
  • Çocuğun örseleyici bir cezalandırmaya maruz kalması
  • Çocuğun travmatik bir olay yaşaması ya da bu olaya şahit olması

Çocuklarda regresyon nedenleri değerlendirildiğinde en sık karşılaşılan problemler bu şekilde listelenmektedir. Ancak çocukta çok daha spesifik problemlerde söz konusu olabilir. Ailenin bu dönemde objektif gözlem yapabilmesi gerekir. Tespit edilen problemlere yönelik çocuğu ya da kendilerini yargılamadan konuya çözüm odaklı yaklaşabilmeleri gerekir. Örneğin; sürekli anne-baba kucağında olmak isteyen bir çocuğun anne-babasına özlem duyduğu oldukça açıktır.

Ailenin tutumu “daha ne kadar zaman ayırabiliriz” yerine “daha etkin zaman geçirmek için ne yapabiliriz” olmalıdır. Aileler bazen oyuncak, hediye ya da yiyeceklerle çocuğu mutlu etmeye çalışmaktadır. Ancak çocuğun regresif davranışlarında düzelme olmadığında aileler “ne yapsak olmuyor, çocuğumuzu mutlu edemiyoruz” düşüncesine kapılmaktadırlar.

Ancak çocuğun bu dönemdeki ihtiyacı maddiyattan çok daha öte duygusal boyuttadır. Bu dönemde alınan oyuncak çocuk için ebeveyniyle oyun oynayabildiği ölçüde eğlenceli olacaktır.

Çocuklarda Regresyon Fark Edildiğinde Nasıl Yaklaşılmalıdır?

Ebeveyn ve varsa temel bakım veren diğer kişiler bu dönemde çocuğa karşı kabullenici, anlayışlı, hoşgörülü ve destek olmalıdır. Bu dönemin geçici olduğu, çocuğun negatif duygu ve düşüncelerini boşaltmak için böyle bir savunma mekanizması geliştirdiği unutulmamalıdır. Çocuğa öfkelenmek, kızmak veya çocuğu cezalandırmak, sevgiden mahrum bırakmak bu dönemde uygulanabilecek en yanlış tutumlar olacaktır.

Eve bir kardeş geldiyse bir ebeveyn bebekle ilgilenirken diğer ebeveynde büyük çocukla zaman geçirmelidir. Bebekle vakit geçiren anne fırsat yaratabildiğinde büyük çocuğunu da yanına almalıdır. Bebeğin bakımıyla ilgili büyük çocuğa bilgi vermek, ufak sorumluluklar vermek işe yarayacaktır. Böylece çocuk anneyle iletişim kuracak, daha fazla zaman geçirebilecektir. Ayrıca bebekle ilgili konularda ebeveyne yardım edebiliyor olmak kardeşiyle de bağ kurmasını sağlayacaktır.

Sen artık büyüdün “abla oldun, abi oldun” demek doğru değildir. Bu yaklaşım çocuğun olumsuz duygularını şiddetlendirecek ve büyümeye direnç açığa çıkacaktır. Çocuklarda regresyon bu tarz hatalı tutum ve yaklaşımlarda daha da şiddetlenebilmektedir. Yeni doğmuş bir bebek kadar bakıma muhtaç olmasa da o da hala ebeveyninin ilgisine muhtaçtır. Sen artık büyüdün yaklaşımı çocuğun büyümeye hazırlıksız yakalanmasına neden olacaktır.

Biberon, emzik isteyen bir çocuk aşağılanmamalı dalga geçilmemeli ya da kısıtlanmamalıdır. İstediği nesneyle zaman geçirmesine fırsat tanınmalıdır. Çocuk bu şekilde duygularını boşaltacak ve rahatlayacaktır. Çocuğun duygusuna eşlik edilebilir. “Biberonunu istiyorsun, tabi ki onunla oynayabilirsin. Bebekken ben seni bununla besliyordum. Şimdi artık büyüdüğün ve bardak kullandığın için bunu kaldırmıştık. O senin, istediğin sürece kullanabilirsin.” diyebilirsiniz.

Çocuk kendisi biberonunu kullanabilir, biberonla oyuncaklarını besleyebilir. Duygusunu boşaltmasına fırsat tanındığında çocuk kendiliğinden rahatlayacaktır. Bu dönemde aile çocuğa etkin zaman ayırmalıdır. Belirli bir süre boyunca hiçbir şeyle ilgilenmeden anne ya da baba veya ikisi birlikte çocukla oynamalıdır. Oyunlar çocuk merkezli olup, ebeveyn çocuğun hayal dünyasına misafir olmalıdır. Oyun içerisinde ebeveyn çocuğun verdiği rollere girmeli, çocuğun yönetiminde oyunu oynamalıdır.

“Bu oyuncağı ne yapayım? Bununla nasıl oynayayım? Şimdi ne söylemeliyim?” gibi oyunun yönetmeninin çocuk olduğu çocuğa hissettirilmelidir. Oyun içerisinde çocuk kardeş kıskançlığını, okul korkusunu, kaygılarını canlandırabilir. Ebeveynin önyargısız, hoşgörülü ve sevgi dolu yaklaşımı çocuğa ihtiyacı olan güveni yeniden verecektir. Bu sayede çocuğun gerileme davranışları azalacağı gibi ebeveyniyle arasındaki ilişkisi de iyileşecektir.

Çocuklarda Regresyon Ne Zaman Profesyonel Destek Gerektirir?

Çocuklarda regresyon davranışları sıklaşmaya başladığında zaman kaybetmeden destek alınması sürecin daha yapıcı geçirilebilmesi için faydalı olacaktır. Çocuğun kaygısı ebeveynin kaygısıyla birleştiğinde yapıcı bir iletişim gelişemeye bilmektedir. Ebeveyn çocuğunun davranışlarından endişe edip istemsizce negatif tutum sergileyebilmektedir. Çocuk, ebeveyninin negatif tutumu karşısında hayal ettiğinin çok dışında bir yaklaşımla karşılaşmaktadır. Bu durum çocuğun güven ihtiyacını perçinlemekte ve dolayısıyla regresyonun şiddeti daha da artabilmektedir.

Bu nedenle aile kendi kaygısını yönetemiyor ve istemsiz çocuğa yansıtıyorsa mutlaka zaman kaybetmeden destek alınmalıdır. Çocuğun motor becerilerinde gerilemeler oluyorsa da aile beklemeden destek almalıdır. Kimi zaman çocuğun regresif davranışları gözden kaçabilmektedir. Çocuğun ilgi çekme çabası içerisinde olması şımarıklık olarak değerlendirilmektedir. İlgi isteği görülmeyen, durulmayan çocukta regresyon hızla ilerleyebilmekte ve motor becerilerin gerilemesine kadar gidebilmektedir.

Örneğin; merdiven çıkabilen çocuk artık çıkamıyorsa, yatağa, koltuğa tek başına çıkabiliyorken artık çıkamıyorsa ihmal edilmemelidir. Sosyal becerilerde görülen azalmada regresyonun ilerlediğinin bir göstergesidir. Çocuk göz temasından kaçınıyor, eskisi gibi konuşmuyor, konuşulanları duymazdan geliyorsa regresyonun ötesinde çocukluk depresyonuna giden bir seyir söz konusu olabilir.

Çocuklarda regresyon görüldüğünde çocuğa daha bilinçli yaklaşabilmek için kısa süreli profesyonel destek almak faydalı olabilmektedir. İhtiyaç halinde bu süre uzatılabilir. Oyun terapisi ile çocukla çalışılabilir. Aileye psikoeğitim verilebilir. Çocuk merkezli Filial terapi de aile ile çocuğun iletişimine olumlu katkı sağlayabilmektedir.

Aba psikoloji uzman kadrosu çocuklarda regresyon davranışlarıyla ilgili olarak çocukla ve ebeveynle çalışmaktadır. Konuyla ilgili detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. İçeriklerimizi takip etmek için Blog yazılarımızı ve YouTube kanalımızı takip edebilirsiniz.

Read More