Çocukluk çağı travmaları hafife alınsa da aslında çocukken yaşanan travmalar hayatımızı en çok etkileyen olaylardır. Özellikle beynin büyük gelişim gösterdiği döneminde 0-6 yaş aralığında yaşanan olaylar kişinin ileriki hayatında izlerini taşımaktadır. Yetişkinler bu konuda yanılarak sürekli “çocuk daha anlamaz, aklı ermiyor zaten, hatırlamıyordur bile.” diye düşünmektedirler. Fakat çocukken travma yaşayan bireylerin yaşadıkları bilinç dışına yerleştiğine dair bir sürü örnek bulunmaktadır. İleride yaşanan problemlerin kökeninden unutulmuş, bastırılmış, zihnin karanlık kapıları ardına itilmiş olaylar yatabiliyor. Travmanın yaşanması bazı koşullarda engellenemeyebilir ama ebeveynlerin çocukluk çağı travmalarını bilmesi çocuğun durumunu anlayıp müdahale etmek için önemlidir.

Çocukluk Çağı Travmaları: Nasıl Tanımlarız?

Birçok farklı deneyim travmaya yol açabilir. Genelde bir olayın travmatik hale dönüşmesi kişinin hayatını önemli oranda etkilemesi ya da kişinin önemli oranda etkilediğini düşünmesi sonucunda gerçekleşir. Cinsel taciz, araba kazası, doğal afetler, çocuklukta ameliyat geçirmek, sevilen bir yakını kaybetmek tartışılmaz çoğu çocuğun hayatında travma yaratacak olaylardır. Bunun dışında strese yol açacak hayat koşulları da çocukta travmaya yol açabilir. Örneğin zorbalığa maruz kalma, yetişkinler için normal ve olası görünse de çocukta travmatik olabilir. Son olarak çocukluk çağı travmaları farklı olarak her zaman direkt çocuğun yaşadığı deneyimler değildir. Örneğin sevdiği birinin acı çektiğini görmek ya da televizyonda izlenilen şiddet içerikli sahneler de çocukları etkileyebilir.

Çocukluk Dönemi Travmaları ve Post Travmatik Stres Bozukluğu

Post travmatik stres bozukluğu (PTSB) yaşanan travmadan ötürü birden farklı uyarana karşı stres duyma rahatsızlığıdır. Çocukluk çağı travmaları arasında sayılabilecek bir travmadır. Genellikle çocuğun birden fazla uyaran tarafından etkilenmesi sonucu ortaya çıkar. Travmayı hatırlatıcı objeleri ya da benzer olayları gördüğünde de çocuk kendini huzursuz hisseder. Böyle durumlarda çocuklar kendilerini aşırı tetikte tutarak dikkat kesilirler. Her an kötü bir şey olacağından korktukları için tetikte olurlar. Hatta panik atak krizlerinin travmayla birlikte ( ) görülme imkanı vardır. PTSB sahibi çocuklar sinir, agresiflik, depresyon, korku, başkalarına güvenmekte zorluk çekme, düşük özgüven, kendilerine zarar verme eğilimi gibi davranış biçimleri gösterebilirler. PTSB dışında da travmaya maruz kalmış çocuklarda da bazı sıkıntılar gözlenebilir.  Sinir hali  ve odaklanmada sıkıntısı, korku oluşumu, ölüm ve güvenlik konusunda düşüncelerin artması, aktivitelere ilginin azalması, uyku problemleri, üzüntü, okulu reddetme gibi davranışlar görülebilir.

Çocukluk Çağı Travmaları Uzun Vadede Etkileri

Çocukluk çağı travmaları uzun vadede farklı sıkıntılara yol açabilir. Bu çocuklukta yaşanan travmaların bazı sağlık problemlerine yol açtığı ya da problemleri tetiklediği istatistiksel olarak kanıtlanmıştır. Astım, koroner kalp rahatsızlığı, depresyon, diyabet ve inme gibi problemler çocukluk çağı travmalarından dolayı ortaya çıkabilecek risk durumlarıdır. Yine istatistiklere göre çocuklukta travma yaşayanların yetişkinlik dönemlerinde intihar girişiminde bulunma olasılıkları yüksektir. Özellikle cinsel taciz, ev içi şiddet durumlarının bu riski arttırdığı gözlemlenmiştir.

Read More

Zihnimiz günde 60.000’e yakın düşünce üretmektedir. Bu düşüncelerin neredeyse yarısı sürekli düşündüğümüz şeylerdir “Ne giyeceğim, asla zamanım yok, evi temizleyemedim yine, keşke daha fazla param olsa, çok yalnızım…” gibi cümleler zihnimizde sürekli dolanan cümlelerden olabilir. Peki bu düşüncelerin hangileri bizim için sağlıklıdır? Zihnimizi nasıl berrak tutabiliriz? Sağlıklı ve sağlıksız düşünceleri birbirinden ayırmak zihnimizdeki yükleri atmamız için ilk adımdır. Bu blog yazımızda zihni temizlemek için hangi düşüncelerden arınmamız hangilerini sürdürmemiz gerektiğini konuşacağız.

Zihni Temizlemek: Acıma ve Eleştiriden Uzak Durun

Tarafsız ve yorumsuz düşünceler arttıkça zihnimiz rahatlayacaktır. Zihni temizlemek için acıma ve eleştiriden uzak durmak ilk adım olabilir. Olan olaylara kendinizi eleştirerek yaklaşmanız zihninizi yoracaktır. Mutsuz olmak ya da iyi hissetmemek insanın doğasında olan duygular ve hislerdir. Bunu engellemenizi önermiyoruz. Fakat mutsuzken ya da kötü bir şeyler yaşarken aklınızdan geçen düşünceler önemlidir. Diyelim ki  “Zaten hep bunlar benim başıma gelir.” diye düşündünüz. Bu düşüncenizde aslında kendinizi suçlama mevcuttur. Sizin yüzünüzden bunların başınıza geldiğini düşünmeniz kendinize acımanız ve kendinizi eleştirmeniz anlamına geliyor. Bu zihninizde yük oluşturacaktır. Onun yerine yaşanan duyguyu daha objektif yansıtmanız. “Çok üzdü bu olanlar beni.” diye düşünmeniz size çok daha iyi gelecektir ve sağlıklı bir düşüncedir.

Zihni Temizlemek: Şüphelerinizin Üstüne Gidin

Bazen zihni yoran da kendinizle ilgili şüpheye düşmenizdir. Zihni temizlemek için kendinizle ve yapabileceklerinizle ilgili şüphelerinizin üstüne gidin. Ne zaman kendinizle negatif konuştuğunuzu fark ederseniz, bu düşüncenizi düzeltmeye çalışın. Örneğin bir mülakata gireceksiniz ve aklınızdan “Yine başarısız olacağım.” Düşüncesi geçiyor. Bu fikrinizi eleştiremeyiz belki de çünkü yine kelimesini kullandığınız için belli ki önceden kötü bir deneyim yaşamışsınız. Fakat kendinize her deneyimin kendine özgü olduğunu bunun başka bir mülakat olduğun ve işlerin değişebileceğini hatırlatın. Bu bir çeşit zihninize savaş açmak gibi olacaktır. Hiç kolay değil kendi fikrinize karşı çıkmak ama yaptıkça zihniniz buna alışacak, kendinize güveniniz artacak ve olumlu düşünceleriniz birikecektir.

Olumsuz Varsayımlar Oluşturmayın

Araştırmalar gelecekle ve geçmişle ilgili olumlu düşünceler ve zihinsel konuşmalar yapmanın zihin için faydalı olduğunu göstermektedir. Gelecekte yapmayı planladığınız güzel şeyleri düşünmek ya da geçmişteki güzel anıları zihinde canlandırmak bile zihni temizlemek için mükemmel bir yoldur. Fakat bunun zıttı olarak eğer gelecekle ya da geçmişle ilgili olaylardan olumsuz çıkarımlar yapıyorsanız bu zihninizi gereksiz yere yoracaktır. Özellikle başka insanların düşünceleriyle ilgili bu hataya sıkça düşülür.

Mesela, geçmişteki bir olay için zihninizden birinin davranışını yorumladığınızı düşünün: “ Kesin bunu bu yüzden yaptı..”. Bu gerçekçi bir düşünce değildir. Burada sadece varsayım yapmışsınızdır. Bilemezsiniz olumlu bir amaçla da yapsa olumsuz bir amaçla da yapsa bu bir bilinmezdir. Aynı şekilde gelecek içinde “Kesin böyle davranacak, böyle olacak…” diye çıkarım yapmak da doğru değildir. Bu olaylar daha yaşanmadı. Zihin okuyamayız ya da geleceği göremeyiz. Sizde merak uyandıran gelecek olaylarına “Bakalım ne olacak” diye yaklaşmayı deneyin. Geçmişteki olumsuz olaylar için ise “Olan oldu artık.” Diye düşünebilirsiniz. Ya da olay olumsuz da olsa size kazandırdıkları olmuştur. Kazandırdıklarını düşünmek de zihni temizlemek için sağlıklı bir yol olacaktır.

Read More

Leiter Uluslararası Performans Ölçeği ya da daha sık kullanılan ismiyle Leiter Ölçeği, bir zeka testidir. 2 – 18 yaş aralığındaki çocuklar için tasarlanmıştır.

İşitme veya konuşma bozukluğu olanların ve İngilizce bilmeyen adayların zekasını değerlendirmek için 1929 yılında tasarlanan testin, diğer zeka testleri arasında en dikkat çekici özelliği sözlü dil kullanılmadan uygulanabilmesidir. Test, “hafızadan sözel olmayan muhakemeye kadar çok çeşitli işlevleri örnekleyerek genel zekanın sözel olmayan bir ölçüsünü sağlama” iddiasını taşır.

Sözel alt testlere yer verilmeden sözel olmayan zekanın ölçülmesi amaçlanır. Dilin devre dışı kalması ile sözlü yanıt veremeyecek durumda olan çocukları test ederken daha doğru sonuçlara ulaşıldığı düşünülür. Otizm, travmatik beyin hasarı, konuşma bozukluğu, işitme problemi ya da dil bilmeyen çocuklar için daha güvenilir sonuçlar verdiğine inanılır.

Leiter Uluslararası Performans Ölçeği Nasıl Uygulanır?

Leiter Uluslararası Performans Ölçeği, Stanford-Binet Zeka Testi’nin sözel olmayan bir alternatifi olarak kullanılmıştır. Testin uygulanması yaklaşık olarak 90 dakika sürer. Bireysel seanslar şeklinde gerçekleştirilir. Testin bazı maddeleri süre sınırlaması yapılarak uygulanır. Görsel algılama, eşleştirme, dikkat, ayırt etme gibi becerilerin ölçülmesi amaçlanır. Sözel iletişim, aritmetik, yorumlama gibi ölçümlere yer verilmez. Testin güncel sürümü iki farklı alanda gruplanan 10 farklı alt testten oluşur.

İlk Alan “Bilişsel Beceriler ve Akışkan Zeka Alanı” olarak belirlenmiştir. Bu alanda; şekil zemin ilişkisi, sınıflandırma, dizisel sıra, şekil tamamlama ve eşleştirme ve tekrarlayan örüntüler alt testleri uygulanır. İkinci alan ise “Dikkat ve Bellek Alanı” olarak adlandırılır. Bu alanda; bellekte ileri yönde hatırlama, bellekte geri yönde hatırlama, sürdürülen dikkat, bölünmüş dikkat ve stroop testi olmak üzere 5 alt test uygulanır. Bunlara ek olarak; “Sosyal Duygusal Uygulayıcı Dereceledirme Ölçeği” ile organizasyon becerisi, duygu düzenleme, sosyallik, aktivite düzeyi, duyusal tepkililik gibi konularda ölçümleme yapılmaktadır.

Leiter Ölçeği Kimler Tarafından Uygulanabilir?

Leiter Uluslararası Performans Ölçeği, tüm psikolojik değerlendirme testleri gibi üniversitelerin psikoloji ve psikolojik hizmetler bölümlerinde lisans eğitimini tamamlamış kişiler, psikolojik danışmanlar, rehberlik eğitimi alanlar tarafından ve Leiter Ölçeği’ni uygulamak amacıyla sertifika almış kişiler tarafından uygulanabilir.

Puanlama Nasıl Yapılır?

Leiter Ölçeği için puanlama biçimi çocukların yaşlarına göre değişiklik göstermektedir. Test sırasında çocuğa yöneltilen her bir soru için ayrı puanlama yapılır. Test neticesinde ise her bir sorudan elde edilen puanlar toplanır ve testin uygulandığı çocuğun yaşına göre hesaplama yapılır.

Leiter Uluslararası Performans Ölçeği, çocuklara uygulanan psikolojik değerlendirme testleri ve zeka testleri konusunda detaylı bilgi almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında farklı içeriklere ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

 

Read More

Sanat terapisi ve sanat terapisi eğitimi nedir? Hayatımıza nasıl yön verir? Bireye nasıl bir fayda sağlar? Günlük yaşantımızda pek çok sorunla mücadele etmek zorunda kalabiliyoruz. Çoğunlukla, zamanın hızlı akışında iç dünyamıza bakma ve hislerimize odaklanma fırsatı bulamıyoruz. Yoğun stres ya da geri plana ittiğimiz küçük sorunlar zaman içinde daha büyük problemler olarak karşımıza çıkabiliyor. Tam da bu noktada sanat terapisi devreye giriyor.

Sanat Terapisi Nedir?

Sanat terapisi, görsel sanatlar aracılığıyla kişinin duygularını ifade etmesine olanak veren bir yöntemdir. İnsanların kendilerini ve anlatmak istediklerini daha doğru ifade edebilmesine ve başkalarıyla iletişim kurabilmelerine yardımcı olur. Özellikle sözlü iletişim kurma konusunda zorluk yaşayan kişiler için alternatif bir psikoterapi yöntemidir. Elbette yalnızca sözlü iletişim problemi olanlara uygulanmaz; herkes için etkili ve keyifli bir terapi yöntemidir.

Görme, işitme, duyma gibi duyuların tamamı bu terapi tekniğinde aktarım aracı olarak kullanılır. Sanat terapisinin amacı bir sanat eseri ya da sanatsal nitelikli bir ürün ortaya çıkartmak değildir. Önemli olan sanat yoluyla duyguları dışa vurabilmektir. Bu sebeple terapiye katılan kişilerin sanatsal yeteneği olması gerekmez ve katılımcılar estetik bir beğeniye göre yargılanmazlar.

Sanat Terapisi ile bireylerin bilinçaltına inilmesi mümkün olur. Bastırılan problemler ve travmalar bu yöntemle ortaya çıkartılabilir. Böylelikle problemlerin çözüm konusunda daha sağlam atılması söz mümkün olabilir.

Sanat Terapisi Eğitimi Nedir?

Sanat terapisi elbette herkes tarafından uygulanabilecek bir yöntem değildir. Sanat terapisi uzmanlık ve çeşitli eğitimler gerektiren bir alandır. Sanat terapisi eğitimi, duyguların dışavurumunu sağlamak, farklı bakış açıları kazandırmak, kişinin iletişim yeteneklerini arttırmak, endişe ve korkularla yüzleşmesini sağlamak noktasında çeşitli teknikler kullanmaya olanak verir.

Sanat Terapisi ve Sanat Terapisi Eğitimi Hayatımıza Nasıl Yön Verir?

Aslında günlük koşuşturmacalar ve yoğun stres altında en çok ihtiyaç duyduğumuz şey duygularımıza kulak vermek ve kendimizi ifade edebilmektir. Sanat terapisi tam da bu noktada devreye girer ve sanatın gücünden faydalanarak kendimizi daha iyi tanımamıza, ihtiyaçlarımızın farkına varmamıza, çevremizdekilerle daha iyi iletişim kurmamıza ve dolayısıyla kendimizi daha iyi hissetmemize olanak verir.

Sanat Terapisinin Faydaları Nelerdir?

Sanat terapisi, stres, anksiyete, panik atak, bipolar bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu gibi pek çok problemle mücadelede kullanılan bir yöntemdir. Kişinin bu problemlerle başa çıkma becerisinin artmasına yardımcı olur. Özgüvenin artmasına ve sosyal becerilerin gelişmesine katkı sağlar. Katılımcıların karar mekanizmalarının gelişmesi söz konusudur. Odaklanma güçlüğü, konuşma bozukluğu gibi problemlerin önüne geçilmesine yardımcı olur.

Sanat Terapisi, sanat terapisi eğitimi, farklı terapi yöntemleri, panik atak, anksiyete ve psikolojik problemlerle mücadele gibi konularda bilgi ve destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Nöropsikoloji nedir? Nöropsikoloji, beynin ve sinir sisteminin diğer kısımlarının bir kişinin bilişini ve davranışlarını nasıl etkilediğiyle ilgilenen bir psikoloji dalıdır. Davranışın ve bilişin beyin işlevinden nasıl etkilendiğini anlamayı amaçlayan ve nörolojik bozukluklar ve bunların davranışsal ve bilişsel etkilerinin tanı ve tedavisi ile ilgilenen hem deneysel hem de klinik bir psikoloji alanıdır. Daha da önemlisi, bu psikoloji dalındaki profesyoneller genellikle beyindeki yaralanmaların veya hastalıkların bilişsel işlevleri ve davranışları nasıl etkilediğine odaklanır.

Klasik nöroloji, sinir sistemi patolojisine odaklanır; klasik psikoloji ise büyük ölçüde ondan ayrılmışken, nöropsikoloji, nörolojik bozukluklar ve bunlara sahip olan hastaları inceleyerek beynin zihinle nasıl bir ilişki kurduğunu keşfetmeye çalışır. Bu noktada zaman zaman nöropsikolojik testler devreye girebilir. Bulguları, kavramları ve endişeleri nöropsikiyatri ve genel olarak davranışsal nöroloji ile paylaşır.

Nöropsikoloji Nedir? Nöropsikolojinin Tarihi

Nöropsikoloji nedir?” sorusunu yanıtladık. Peki; nöropsikoloji kavramı ne zamandır kullanılıyor? Nöropsikoloji, psikoloji alanında diğerlerine oranla yeni bir disiplin sayılabilir. Bu alanı tanımlayan ilk ders kitabı, Kolb ve Whishaw tarafından “İnsan Nöropsikolojisinin Temelleri” adıyla 1980 yılında yayınlandı. Tarihe bakıldığında; toplumların farklı organların işlevlerini ne zaman değerlendirmeye başladığına dair çok fazla tartışma olduğu görülmektedir. Yapılan birçok araştırma, antik dönemden itibaren yüzyıllar boyunca beynin gerçek işlevinin ne olduğunun anlaşılamadığı, işe yaramadığının düşünüldüğü ve genellikle otopsiler sırasında incelenmediğini göstermektedir. Yüzyıllar boyunca beyin bedenin merkezi olarak görülmemiştir. Beynin, insan bedeniyle ve davranışlarıyla olan ilişkisinin anlaşılması yüzlerce yıllık çalışmalar neticesinde anlaşılabilmiştir.

Deneysel Nöropsikoloji

Deneysel nöropsikoloji, sinir sistemi ile bilişsel işlev arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak için deneysel psikolojiden yöntemler kullanan bir yaklaşımdır. Araştırmacıların küçük bir kısmı hayvan deneyleri yapabilse de, çalışmaların çoğu laboratuvar ortamında sağlıklı insanları incelemeye yönelir. Deneysel nöropsikoloji alanındaki bu araştırmalar genellikle; nöroanatomi ve psikolojik işlev arasında bağlantılar kurmak için sinir sisteminin belirli özelliklerinden yararlanır.

Klinik Nöropsikoloji

Klinik nöropsikoloji, nöropsikolojik bilginin, nörobilişsel sorunlara neden olan hastalık veya yaralanma yaşayan kişilerin değerlendirilmesine yönetimine ve rehabilitasyonuna uygulanmasıdır. Özellikle, bu tür bir hastalık ve yaralanmanın psikolojik faktörleri nasıl etkileyebileceğini ve bunlardan nasıl etkilenebileceğini anlamak için tedaviye psikolojik bir bakış açısı getirirler.

Nöropsikoloji Nedir? Bilişsel Nöropsikoloji

Bilişsel nöropsikoloji ise hem klinik nöropsikoloji hem de deneysel nöropsikolojinin tamamlayıcı yaklaşımlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Beyin hasarı veya nörolojik hastalık geçirmiş insanları inceleyerek zihni ve beyni anlamaya çalışır. İyileştirilmiş nörogörüntüleme tekniklerinden yararlanarak fonksiyonel ilişkilerin araştırılması ve sinir sisteminin incelenmesi gibi konularla ilgilenir.

Nöropsikoloji nedir?” sorusu hakkında daha fazla bilgi edinmek, nöropsikoloji ve nöropsikolojik testler hakkında farklı içeriklere ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içerik için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Bağımlılıklardan nasıl kurtulabileceğimiz karmaşık bir konudur. Çoğu kişi bağımlılıklarından kurtulmak istemesine rağmen bu davranışın önüne geçmekte zorlanır. Diğer davranışlarımızdan farklı olarak bağımlılık dediğimiz şeyin biyolojik ihtiyaç haline dönüştüğü gözlemlenmektedir. Esasında bağımlılık terimi de bir “maddeye” bağımlı olmaktan gelir. Vücudun kendi kendine ürettiği hormonların dışarıdan alınan madde yoluyla afallamasıyla, hatta bir nebze bozulmasıyla bağımlılıklar meydana gelir diyebiliriz. Sonucunda biyolojisi bozulan kişiler dışarıya bağımlı hale gelirler. Bunun kötü tarafı ise basit görünen bir alışkanlığın büyük tehlikelere yol açabileceği gerçeğidir. Bağımlıların hayattan koptuğu,  ilişkilerinin bozulduğu, depresyona girdikleri, intihar ettikleri ya da aldıkları yüksek doz yüzünden hayatlarını yitirdikleri sıkça görülür.

Bağımlılıklardan Nasıl Kurtuluruz? Bağımlılığınızı Kabul Edin

Her şeye başlamadan önce bağımlılığın farkında olmak öncelikli adımdır. Diyelim ki çok sevdiğiniz bir yakınınızı bağımlılıklardan nasıl vazgeçireceğiniz üzerinde kafa patlatıyorsunuz fakat kendi bağımlılığını kabul etmiyor. Bu durumda değişim için adım atılamayacaktır. Özellikle internet bağımlılığı söz konusu olduğunda gün içerisinde aktif kullanılması, ihtiyaç haline gelmesi nedeniyle insanlar bunu bir bağımlılık olarak görmemektedir. Çoğu kişi internette ne kadar çok vakit geçirdiğinin farkında bile değildir. İçki, uyuşturucu ya da sigara söz konusu olduğunda inkar evresiyle karşılaşma ihtimalimiz yüksektir. Aslında kişiler bağımlı olduklarını içten içe bilirler ama bunu kabul edemez, kendilerine bile itiraf edemezler. Her şeyin başı kişinin bağımlılığını bilmesi, kabul etmesinden başlar. Kabul etme evresini genelde bırakma isteği de takip edecektir. Çünkü kişi bağımlı olduğunu itiraf edebildiğine göre bunun kendisine zarar verdiğini de kabul etmiş sayılır. Bu noktada değişim için çalışmak mümkün hale gelir.

Bağımlılığınızın Nedeninin Keşfedin

Kabul evresinden sonra “Bağımlılıklardan nasıl vazgeçeceğim?” sorusundan önce neden bu bağımlılığa sahibim üzerine çalışılmalıdır. Bir bağımlılığa sahip olma sebepleri göründüğünden daha komplekstir. Altında yatan nedeni bulmak için düşünmek gerekir. Bağımlılıkların altında yatan nedenler ya da başlamasına neden olan faktörler sıklıkla duygusal ve psikolojik faktörlerdir. Örneğin alkol bağımlılığının en sık görülen sebeplerinden biri sosyal ortamlardaki utangaçlığı kırmak, sosyalleşmektir. Alkol aldıktan sonra daha rahat konuşabildiklerini gören kişiler içmeye utangaçlıklarını kırmak için başlarlar ancak sonra işler değişir. İçilen miktara karşı gün geçtikçe direnç kazanılır ve tekrardan rahatlama etkisini elde etmek için kişi gün geçtikçe miktarı arttırır. Alınan doz ve süreç arttıkça bağımlılık haline gelmeye başlar. Mutsuz hissetmek, çözülemeyen problemler, yoksulluktan gelen çaresizlik hissi gibi faktörler diğer bağımlılığı tetikleyici duygusal ve psikolojik faktörlerdendir. Burada önemli olan kişinin kullanımında tetikleyici olanı bulmasıdır. Neyin kullanıma sebep olduğu bulunursa problemi çözmek kolaylaşacaktır.

Alışkanlıklarınızı Değiştirin

Neyin kullanıma sebep olduğunu öğrendiğimize göre bu yıpratıcı alışkanlığı değiştirmek için son adıma geçebiliriz. Bağımlılıklardan nasıl kurtulacağımın cevabı alışkanlıklarınızı değiştirmekte gizlidir. Bu noktada iki şeye odaklanmak gerekir. Bu alışkanlığınıza sürükleyen tetikleyiciyi başka yollarla tatmin etmek ve bağımlılığı anımsatan ipuçlarından uzaklaşmak önemlidir. Sigara bağımlısı bir birey üzerinden düşünelim. Farz edelim ki bağımlılığını tetikleyen/başlatan neden stresli bir iş hayatına sahip olması. Her stresli olduğunda bu kişi sigara arayışına girecektir. Stresli dönemlerinde de kullanımını arttıracaktır. Bu koşullarda tetikleyicisi ,stresi, dindirmek için başka, sağlıklı yollar bulması etkili olacaktır. Örneğin stres anında sigara içmek yerine spor yapmaya yönelmek kişiye hem iyi gelecektir hem de kişi sigara içmekten uzaklaşacaktır. Sigara içmenin yerine spor yapmak gibi sağlıklı bir alışkanlık koyarak alışkanlıklarını değiştirmek etkili bir çözümdür. Öte yandan kişiye hala bağımlılığını hatırlatan ipuçları olabilir. Örneğin kahveyle sigara içme alışkanlığı olan birinin her kahve içtiğinde canı sigara ister. Bu durumda sigarayı anımsatan kahveyi azaltması faydalı olacaktır.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca farklı konular hakkında özenle hazırlanmış videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına ulaşabilirsiniz.

Read More

Mutluluk hayat boyu hepimizin peşinden koştuğu şey diyebiliriz. Neyin bizi mutlu edeceğini bulmak kolay görünmeyebilir fakat aslında cevabı içimizde saklıdır. Her şey kendimizi tanıyarak başlar. Kendimizi bilirsek ve nelerden hoşlandığımızın farkında olursak mutluluk kapıları bizim için aralanacaktır. İçinizden ben hala nelerin beni mutlu ettiğini çözemiyorum diyorsanız sizin için buradayız. Blog yazımızı okuyarak kendinizi keşfetmeye hazır olun! Biraz mutluluktan, mutlu olanların ortak özelliklerinden, daha mutlu ve kaliteli bir hayat yaşamanın yollarından bahsedeceğiz.

Mutluluk ve Mutlu İnsanlar

Öncelikle mutluluk ve mutlu insanlardan söz edelim. Mutluluğu aramanın bile aslında yanlış bir şey olduğu bir gerçektir. Eğer bu duygunun peşine sıkça düşerseniz mutluluğu bulamayabilirsiniz. Bu bir duygudur ve duygular değişkendir. Maalesef her zaman mutlu olamayız. Fakat maksimum huzur seviyesine ulaşmak, genel olarak mutlu bir hayat sürdürmek bizi mutlu edeceğini bildiğimiz eylemleri sıkça yaparak mümkün. Hayatlarında maksimum mutluluğu yakalamış olanlar kendilerini iyi tanıyan, kendilerine neyin iyi geldiğini bilenlerdir. Bunun dışında insanların çoğunu mutlu eden şey sevdikleri insanlarla vakit geçirmektir. Neyin beni mutlu edeceğini bilmiyorum diyorsanız öncelikle basit düşünün. Mutluluğu uzakta aramayın. Etrafınızdaki sevdiğiniz kişilerle vakit geçirmek kadar basit bir eylemin bile size iyi geleceği gerçeğini unutmayın.

Hayatta Bizi Neyin Mutlu Edeceğini Nasıl Buluruz? Mutluluk Seçimlere Bağlıdır

Kendinize “Neden bunlar hep benim başıma geliyor.”, “Ben neden mutlu olamıyorum.” diyor olabilirsiniz. Aslında mutluluk bir seçimdir ve mutlu edeceğini bildiğiniz eylemleri yapmak sizin elinizdedir. Hayatta seçimlerimiz yoluyla sevdiğimiz eylemleri ve aktiviteleri yapmayı arttırabiliriz. Hayatı kendiniz ve zevkleriniz için yaşamanız mutluluğunuzu arttıracaktır. Çoğu insanın sevdiği aktiviteleri yapamamasındaki engel başkalarını kendinden çok düşünmesi ve kendiyle ilgili farkındalığının zayıf olmasıdır. Kendinizi tanıma yolunda atacağınız ilk adım “özgür seçimler” yapmanız olacaktır. En basitinden başkalarından bağımsız hangi yemeği nerede yemekten hoşlandığınızı bilmek bile mutlu olma oranınızı arttıracaktır. Eğer kendinizi, zevklerinizi hala tanıyamadıysanız. Keşfe çıkın. Bol bol deneyin ve sevmediğiniz bir şeyi istisnalar dışında bir daha tercih etmeyin. “Ben neleri sevmiyorum?, Ben neleri seviyorum? ” listesi yapmak seçimlerinizi kaliteli hale getirecek ve neyin sizi mutlu edeceğini bulmanızı sağlayacaktır.

Değişime Ayak Uydurmak Mutluluğu Zinde Tutar

Beni neyin mutlu edeceğini bulamıyorum diyenlerin bir diğer problemi de eski alışkanlıklardan vazgeçememe olabilir. Sürekli yaptığınız eylemlere bağlılık gösterip yeni şeyler denememek de mutluluğa engeldir. Zaman zaman değişime ihtiyaç duyarız. Önceden yapmayı çok sevdiğiniz bir şey konusunda direnç göstermenin anlamı yok. O an sizin için ne anlama geliyor? Bunu düşünün. İnsanın anlık düşünceleriyle bile neyin mutlu edeceği değişebilir. O an en sevdiğiniz etkinlik dışında başka bir aktivite de sizi mutlu edebilir ya da artık en sevdiğiniz aktivite mutlu etmiyor bile olabilir. Özellikle hobileriniz konusunda kendinize zorlayıcı davranmamaya çalışın. Bu aralar canınız piyanonun başına geçip çalmak istemiyorsa bırakın çalmayın. Anlık değişiminize ayak uydurarak, kendinize “Şuan ben ne istiyorum?” diye sorarak mutlu eden aktiviteleri yapma oranınızı arttırabilirsiniz.

Kararsızlık Yüzünden Neyin Mutlu Edeceğini Bilmeme

Seçimleriniz konusunda kararsızlık yaşamanız da mutluluğunuza ket vuruyor olabilir. Doğru kararlar vermek insana zor gelebilmektedir. Kararın sonuçları üzerine odaklanmak karar vermeyi zorlaştırır. Sonuçları düşünmek yerine yaparken sizi mutlu edeceğini düşündüğünüz eylemlere odaklanın. Eğer istekleriniz hayatınızı yüksek oranda değiştirmeyecek ve etkilemeyecekse ilk aklınıza geldiği an gözü kapalı tercih ettiğiniz kararları uygulamaya çalışın. Ertelemeden yaparsanız, üzerinde defalarca düşünmek yerine bir kere düşündükten sonra  eyleme geçerseniz mutlu olduğunuzu fark edeceksiniz. Eğer bir kere bunu denerseniz aslında sizi neyin mutlu edeceğini içten içe bildiğinizi göreceksinizdir. Bunca zaman sizi mutlu edeceğini düşündüğünüz eylemlerden korkular ve gelecek kaygıları sebebiyle belki de kaçtınız. Kararsızlıklarla iç içe kalıp sonradan vazgeçtiniz. Sizi sizden iyi kimse tanıyamaz. İçten içe kendinizi biliyorsunuz ama sizi mutlu eden şeyleri gözden geçirmek için yüzeye, farkındalık düzeyine çıkarmaya ihtiyacınız var.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Çocuk yetiştirmek konusunda her ebeveynin kendi tarzı vardır diyebiliriz. Bu işin doğrusunu yanlışını bilmek oldukça zordur. İşin içinde bir sürü faktör vardır. Çocuğun karakteri, ebeveynlerin karakteri, biyolojik faktörler, çevrenin etkisi gibi faktörlerin hepsi çocuğun ileriki yapısını etkiler. Fakat çocuk yetiştirirken ebeveynlerin dikkat etmesi gereken bazı temellerden bahsedebiliriz. Örneğin çocukla ebeveyn arasındaki bağlanma biçimlerinin çocuğun dış dünyayla olan bağlantısını etkilediği araştırmalar sonucunda desteklenmiş bir bulgudur. Daha çok ebeveyn olarak neleri yapmamanızın çocuk için daha iyi olacağını açıkladığımız bir blog yazısını okumaktasınız.

Çocuk Yetiştirirken Sınırlar

Sınırlar çocuk yetiştirirken ebeveynlerin en dikkat etmesi gereken konulardan biridir. Genel olarak çocukların güçlü, özgüvenli ama yardıma ihtiyacı olduğunda da insanlardan yardım isteyebilecek bir karakterde olmasını tercih ederiz. Böylelikle çocuğun ileriki hayatında hem insanlarla olan iletişim gücü, hem de kendi ayakları üzerinde durma yetisi yerli yerinde olacaktır. Bu kişilik özelliklerini belirleyen en önemli etkenlerden birisi ise erken çocukluk döneminde anne babayla olan sınırlardır. Anne babanın çocuğa öğrettiği sınırlar ileriki ilişkilerinde ve hayatında etkili olup çocuğun sorunları çözme biçimi üzerinde rol oynar.

Çocuk yetiştirirken ebeveynlerin sıklıkla yaptığı hatalardan birisi çocuğun güçlü olmasını sağlamak için her şeyi çocuğun kendi kendine yapmasını aşılamaya çalışmaktır. Buradaki ebeveyni, düştüğünde anne diye ağlasa bile çocuğunu tutup asla kaldırmayan ve çocuğun kendi kendine kalkmasını bekleyen anne gibi düşünebilirsiniz. Bazı ebeveynler de tersine çocuğun her sıkıntısında arkasında olmak gibi bir hataya düşmektedirler.

Bu örneği de düşen çocuğu her defasında kaldıran anne olarak hayal edebilirsiniz. İki ebeveynin yaptığı da aslında yanlıştır. İlk ebeveynin çocuğu etraftan yardım almayı bilemeyecek ve hatta belki de hep kendini yalnız hissedecektir. İkinci ebeveynin çocuğu ise sürekli başkalarının yardımını bekleyecek ve ileride sorunlarını tek başına çözmekte zorluk çeken birisi haline gelebilir. Çocuk yardıma ihtiyaç duyduğunda el uzatılmalı ama düştüğünde kendi kalkabilecek durumdaysa yerden kendi kendine kalkması beklemelidir.

Çocuk Yetiştirme Aşamasında İstikrarlı Davranmak

Çocuğun ileride güvenli şekilde dışarıyla bağ kurabilmesi için çocuk yetiştirirken ebeveynlerin istikrarlı davranması önemlidir. Ev içerisinde bazı kurallar olmalı ve o kurallar dahilinde davranmak gerekir. Mesela çocuğunuz yemek yemeden önce dondurma yemek için ağlıyor. Bir türlü susturamadığınız için bir süre sonra o dondurmayı vermeye kalkarsanız çocuk burada farklı bir düşünce yapısına girecektir.

Çocuk “ Çok ağladığımda bizimkiler ne istersem yapıyor. O zaman istediğim olana kadar ağlayacağım.” diye düşünerek, istedikleri için durmadan ağlayacaktır. Bir konuda çocuğa hayır diyorsanız o ‘Hayır’ı sonradan ‘Evet’e döndürmeyin. Her istediğini ağlayarak elde eden bir çocuk ileride de her istediğini zorlayarak elde edebileceğini düşünür. Fakat hayat böyle işlemiyor. Her istediğimiz gerçekleşmiyor. İstikrarlı davranarak çocuğun her istediğinin olamayacağını öğretmek ileride yıkım yaşamaması için değerli bir öğretidir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca farklı konularda bilgilendirici videolara ulaşmak Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Psikolojik öksürük kronik öksürüğe neden olan faktörler dışarıda bırakıldığında ortaya çıkan bir öksürüktür. Aslında bilim dünyasında ‘psikojenik öksürük’ olarak adlandırılmakla birlikte halk arasında ‘psikolojik’ ifadesi ile dile getirilmektedir. Bu tür öksürüğün bazı özellikleri bulunmaktadır. Öncelikle kuru bir öksürük yapısına sahiptir. Kişide birden çok kez görülen bu öksürük, her defasında bir önceki öksürüğe benzemektedir.

Bu tür öksürük uzaktan dahi rahatlıkla duyulabilecek bir seviyede olabilmektedir. Öksürüğün sıklığı bazı durumlarda kişinin günlük yaşantısını dahi etkileyebilmektedir. Ayrıca kişinin mutlu olduğu anlarda bu öksürük tipinin azaldığı da gözlemlenmiştir. Bu öksürüğe sahip olanlarla yapılan terapilerde, genellikle kendilerinin öksürüğün görülme öncesinde soğuk algınlığı geçirdiğine dair bir hikaye anlattıkları görülmektedir.

Psikolojik Öksürük Ne Şekilde Görülmektedir?

Psikolojik öksürük günlük yaşam içerisinde sıklıkla görülmektedir. Kişide genellikle uyku sırasında görülmemekle birlikte, uyku sırasında rastlanılan durumlar da olmaktadır. Çocuklarda görülen durumlarda, çocukların anne, baba ya da doktor gözetiminde olduklarında öksürüğün daha sık yaşandığı görülmektedir. Çocukların okula gitmek istemedikleri durumlarda ve anne ya da babanın dikkatini çekmek istediklerinde de öksürük sıklığının arttığına tanık olunmaktadır.

Bu öksürüğe türüne sahip olan kişilerde sürekli olarak boğazı temizleme ihtiyacı bulunmaktadır. Duygusal tetikleyiciler yani olumsuz durumlar karşısında öksürüğün arttığı da görülmektedir. Öksürükle ilgili kişinin hikayesi dinlendiğinde genellikle geçmişte ya da şimdiki zamanda yaşanan olumsuz bir durumla karşılaşılmaktadır. Normal öksürüğü iyileştirici özelliği bulunan ilaçların, psikojenik öksürüğün tedavisinde işlevsiz olduğu da tespit edilmiştir.

Psikojenik Öksürük Nasıl Tedavi Edilir?

Bu durumu yaşayanların sahip olduğu öksürük tedavi edilmediğinde, kişinin uzun yıllar boyunca öksürükten mustarip oldukları görülmektedir. Durumun tedavisi için çok çeşitli tedavi yöntemleri önerilmektedir. Tedavinin ilk aşaması, öksürüğe neden olan herhangi bir medikal durumun olup olmadığının tespitine yöneliktir.

Çocuğun ve ailesinin psikolojik sorunlar karşısında rahatlatılması ve çocuğa zarar veren durumların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Durum, aileden kaynaklı bir neden dolayı ortaya çıkmışsa aile terapisine başvurulması çözümü kolaylaştıracaktır. Durumun çözüme kavuşturulması için;

  • Telkin terapisi,
  • Hipnoz yöntemi,
  • Konuşma tedavisine başvurulmaktadır. Psikolojik öksürük olgusunu ortadan kaldırmak üzere uygulanan bu yöntemlerin olumlu sonuçlandığına ilişkin çok sayıda sonuç bulunmaktadır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Aba Psikoloji Youtube kanalını takip ederek bu ve benzeri durumlar karşısında neler yapılması gerektiğine dair bilgi edinebilirsiniz.

Read More

Zaman zaman ebeveynlerin aklında çocukların kreşe başlama yaşı konusunda soru işaretleri olabiliyor. “Çocuğu kreşe ne zaman vermeli?” , “Uyum sağlayabilir mi?”, “Erken mi?”, “Geç mi?” gibi pek çok soruyla karşılaşıyoruz. Çocuklar kreşe başladıkları dönemde sosyalleşir ve yeni ilişkiler deneyimler. Aynı zamanda; akademik yaşantıları bu dönemde başlar. Akademik hayatta tanıyacakları matematik, türkçe, yabancı dil gibi alanlarda ön hazırlık yapma fırsatı bulurlar.  Yeni kurallara adapte olmayı, bir gruba dahil olmayı bu dönemde öğrenir ve öğretmen sınıf gibi kavramları tanırlar. Kreşe başlayan çocuklar daha sistemli bir öğrenme sürecine girerler. Bir bütünün parçası olmayı deneyimler ve yönergelere uyum sağlamayı öğrenirler. Aynı zamanda kreş ortamında yürüttükleri faaliyetler, “ince motor” ve “kaba motor” gibi becerilerinin pekişmesine katkı sunar.

Kreşe Başlama Yaşı: Gelişim Süreçleri Farklılık Gösterebilir

Peki; kreşe başlama yaşı kaç olmalı? Çocukların gelişim süreçleri farklılık gösterebilir. Her çocuğun sosyal becerileri, duygusal becerileri, sözlü ve sözsüz iletişim becerileri, motor becerileri aynı dönemde gelişmeyebilir. “Çocuğu kreşe ne zaman vermeli?” sorusunun cevabı aslında bu gelişim süreçlerinde gizlidir. Çocuğunuz kreşe başlatıp başlatmama kararını gelişim süreçleri doğrultusunda verebilirsiniz. Bu noktada; çocuğunuzun yaşına uygun şekilde gelişim gösterdiğinden emin olmanız önem taşır.

Çocuğunuzun Yaşına Uygun Gelişim Süreci Nasıl Olmalıdır?

Çocuklar 2 yaş dönemine kadar temel bakım verenle birliktedir. 2 yaş dönemine gelen çocuklar, özellikle yürümeye başladıktan sonra bireyselleşmeye başlarlar. Bir birey olduklarının ve temel bakım veren kişinin bir parçası olmadıklarının farkına varırlar. Bu süreçte gelişen taklit yeteneği, gelişimin gözlenmesi için oldukça önemlidir.

2-3 yaşındaki çocuklar için, “paralel oyun evresi” olarak adlandırılan dönem başlar. Çocuğunuz bu dönemde, diğer çocuklarla etkileşeme girer ve etkileşim halinde oyun oynamayı deneyimler. 3 yaş; şart olmamakla birlikte kreşe başlama yaşı olarak uygundur. Ancak; tam gün kreş zorlayıcı olabilir. 4 yaşından itibaren ise pek çok çocuk kreşe rahatlıkla uyum sağlayabilir. 3-4 yaşındaki çocuklar için bu karar; iyi bir gözlem yapılarak ve psiko-sosyal gelişim göz önünde bulundurularak verilmelidir.

Çocuğunuzun Temel İhtiyaçlarını Karşılayabiliyor Olması Gerekir

Eğer çocuğunuzda birtakım gelişim gerilikleri gözlemliyorsanız; örneğin, tuvalet alışkanlığını henüz kazanmadıysa, iletişim konusunda belli güçlükler yaşıyorsa kreşe başlaması için acele etmemek yararınıza olacaktır.  Çocuğunuzun kreş ortamına uyum sağlayabilmesi için; temel ihtiyaçlarını karşılıyor olması ve sosyal gelişim göstermiş olması oldukça önemlidir. Aksi halde; temel ihtiyaçları konusundaki eksiklerini evde tamamlayıp daha sonra kreşe göndermek daha uygundur.

Kreşe başlama yaşı ile ilgili aklınıza takılan sorular varsa ya da daha detaylı bilgi almak isterseniz aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında merak ettiğiniz her şey için web sitemizi ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More