Ergenlikte ebeveyn tutumu gencin nasıl bir yetişkin olacağını belirleyen son derece önemli bir etkiye sahiptir. Ergenlik dönemi gencin çocukluktan çıkıp yetişkinliğe hazırlık yaptığı ara dönemdir. Bu dönemin getirdiği pek çok değişim genç için yeni bir öğrenme sürecini ve uyum ihtiyacını doğurur. Ergenliğin getirdiği bilişsel, davranışsal, duygusal, hormonal değişim gencin adapte olmasını zorlaştırır.

Genç ergenliğin getireceği değişime ailesi tarafından ne kadar erken hazırlanırsa ve ailenin duygusal desteğini ne kadar hissederse adaptasyon da o kadar kolay oluyor. Genç için ailenin desteği ve varlığı ne kadar önemli olsa da ergenlikte akranlarla geçen zaman artıyor. Bu dönemde aileyle çatışmalar, anlaşmazlıklar yaşanabiliyor. Akranın gencin hayatındaki yönlendirici etkisi daha fazla olabiliyor.

Aileyle iyi ilişkiler varsa ergenlik dönemi tüm zorluklarına rağmen gencin aileyle iç içe olduğu dönemdir. Ancak aileyle ilişkiler zayıf olduğunda genç önemli ve güvenilir bir duygusal kaynağını kaybetmiş olur. Genç, yaşadığı sorunlarda yardım isteyecek sıcaklığı ailede bulamadığı gibi, hatalarında da yargılanmaktan korkabiliyor. Genç bu önemli dönemde aileyi yanında değil karşısında hissettiğinde yalnızlık hissi artıyor. Kendini daha güçsüz, savunmasız hissedebiliyor.

Oysa ergenlik gencin yetişkinlik rollerine hazırlandığı önemli bir dönem. Bu dönemde genç yeni rollerine hazırlanırken güvene, cesarete ve sağlıklı rol modellere ihtiyaç duyuyor. Zorlandığında, kırıklığa uğradığında yeniden motive olacak, cesaretlenecek gücü ise ailenin güven ortamında kazanmaya ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla ailenin çocuklukta olduğu gibi ergenlik döneminde de çocuğu koşulsuz sevmesi, destek vermesi, sağlıklı rol model sunması gerekiyor.

Ebeveynin hoşgörüsü, yeri geldiğinde demokratik yeri geldiğinde sıcak ve sevecen tavrı gence güven veriyor.

Ergenlikte Ebeveyn Tutumu Nasıl Bir Birey Yetişeceğini Belirliyor

Ergenlikte bireyin asıl ihtiyacı aileden tamamen kopmadan ama onlara bağımlı da olmadan yeni rollerini deneyimleyebilmek. Gençler bu dönemde kendi kararlarını alabilmek, sorumluluklarını genişletmek ve kısıtlanmak yerine cesaretlendirilmek istiyorlar. Yeri geldiğinde bir çocuk kadar savunmasız kalıp aileye koşabilmek, onların yanında huzur bulmak istiyorlar. Yeri geldiğinde tüm dünyayı karşılarına alacak kadar güçlü ve kararlı olabilmeyi arzu ediyorlar.

Gencin yaşadığı bu iki uçlu gelgitler genç kadar aileyi de yoruyor. Aile kimi zaman bu gelgitler karşısında endişeye kapılıp karşılarında hala küçük bir çocuk varmışçasına yasaklar, kısıtlamalar getirebiliyor, cezalar verebiliyorlar. Veya “madem bu kadar büyüdün ne istiyorsan yap ama başın sıkışınca gelme” diyerek gözdağı verebiliyorlar.

Ergenlikte ebeveyn tutumu olumsuz olduğunda ne aile ne de genç mutlu ve huzurlu olamıyor. Genç kendini sınırlandırılmış ve yalnız bırakılmış hissediyor. Genç ailesinin desteği olmadığında kaybedecek neyim var diye düşünebiliyor, daha riskli davranışlara yönelebiliyor. Veya aile desteğinin kaybı gencin özgüveninin zedelenmesine, içe kapanmasına neden olabiliyor.

Genç bu dönemde çocuklukta çizilen sınırları genişletmek istiyor. Gencin bu isteği ise aile tarafından sınırların tamamen kaldırılması gibi anlaşılabiliyor. Oysa genç “artık çocuk değilim, dolayısıyla tecrübe edinebilmem, hayatı öğrenebilmem için daha geniş sınırlara ulaşmama izin vermelisiniz” diyor. Ergenlik çağındaki bireyin hayatı deneyimleme, uyum becerilerini geliştirme, kendini ailesinden bağımsız bir birey olarak keşfetme ihtiyacı var.

Ailenin ise çocuğunun yeterince büyüyüp büyümediğine, bu süreci yönetip yönetemeyeceğine yönelik kaygıları var. Dolayısıyla bu iki uç düşünce çatışmaların açığa çıkmasına neden oluyor. Aile kaygı ve endişelerini çocuğa yansıtırken doğrudan düşüncelerini paylaşmak yerine güç gösterisine başlayabiliyor. İletişimin içerisine güç savaşı ve suçlayıcı bir dil girdiğinde iletişim çıkmaza giriyor.

Aile İçi İletişim Oldukça Önemli

Ergenlikte ebeveyn tutumu gencin iletişim becerilerini ve aile içi iletişimin yönünü de belirliyor. Özellikle “Sen dili”nin kullanımı gencin öfkesini artırabiliyor. Aynı şekilde ailenin de iletişimde ses tonu, beden dili ve tutumu değişiyor. Aile endişelerini anlatırken sen bunu istiyorsun ve bu isteyin bizim senin için endişelenmemize neden oluyor demek yerine “hayır yapamazsın, çünkü ben böyle istiyorum.” Demesi genci kızdırıyor.

Oysa iletişimde ben dilinin kullanımı iki tarafın çatışmak yerine birbiriyle empati kurmasını ve uzlaşmasını kolaylaştırıyor. Genç ailesine sınırlarını neden genişletmek istediğini anlattığında, aile neden kaygılandığını paylaştığında iletişim güzelleşiyor. Aile ile genç arasında açık ve doğrudan bir iletişim kurulamadığında genç yalan söyleme veya gerçeği hafifletecek şekilde değiştirerek aileyle paylaşma ihtiyacı duyuyor.

Açığa çıkacak çatışmadan, güç mücadelesinden kaçınmak için genç böyle bir yola başvurabiliyor. Oysa yalan veya gerçeğin saptırılması çok daha büyük risklere zemin hazırlayabiliyor. Yalan iki tarafın birbirine olan güvenini sarstığı gibi gencin karşılaşabileceği olası tehlikelerden ailenin haberdar olmamasına da neden oluyor. İletişim doğrudan, açık, empatik ve etkili olduğunda sorunlar çok daha kolay halledilebiliyor.

Etkin dinleme, empatik konuşma, sen yerine ben dilini kullanma, konuşma anında “şimdi ve burada” kalabilme, beden dilini ve ses tonu ile iletişimi destekleme ve iletişimde olumlu dili kullanma iletişimin kalitesini artırıyor. Aile İçi İletişim Eksikliği Nedenleri ve Sağlıklı Bir Birey Yetiştirebilmek İçin Aile İçi İletişim Nasıl Olmalı? yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Aile Gence Rol Model Olmalı ve Güven Vermeli

Sağlıklı benlik gelişimi için ergenlikte ebeveyn tutumu kadar ailenin sağlıklı rol model sunabilmesi de önemli. Gencin hayatından bebeklikten itibaren en etkili ve ilk model ebeveynler oluyor. Dolayısıyla ergenlikte ailenin problem çözme becerileri, iletişimi, özgüveni, sorumluluk bilinci gence model oluyor. Öfkesini yönetemeyen, stresle başa çıkamayan, iletişimi zayıf, sosyal becerileri eksik ebeveynler ise gencin benzer davranışlar geliştirmesine neden oluyor.

Gençler bu dönemde ailelerinden güven istiyor. Genç “Bana, karakterime, başarabileceklerime ve öğrettiklerinizi devam ettirebileceğime güvenin. Ancak bana güvenirken beni tamamen desteksiz, savunmasız da bırakmayın. Evet elimi tutmanıza gerek yok artık, desteğiniz olmadan da yürüyebilirim. Ama orada olduğunuzu, tökezlediğimde, düştüğümde elimden tutacağınızı bilmeye ihtiyacım var.” Diyor.

Ergenlikte ebeveyn tutumu hoşgörülü, demokratik, destekleyici tutum olmalı.

Ergenlikte Ebeveyn Tutumu Hatalı Olduğunda Ergenlik Dönemi Sorunları Şiddetleniyor

Olumsuz ebeveyn tutumları Baskıcı – Otoriter tutum, aşırı hoşgörülü- gevşek tutum, tutarsız tutum, mükemmeliyetçi tutum, İhmalkar tutum olarak ayrılabilmektedir. Çocuklukta ve gençlikte ebeveynlerin sergilemesi gereken en sağlıklı tutum ise hoşgörülü-demokratik-destekleyici tutumdur.

Ergenlikte ebeveyn tutumu hatalı olduğunda ergenlik belirtileri daha olumsuz ve şiddetli geçirilebiliyor. Depresyon riski artıyor, özgüven zedeleniyor. Genç ailesinden göremediği ilgi ve desteği akranlarında ve riskli arkadaşlıklarda arıyor. Akademik başarı düşüyor, olumsuz alışkanlıklara yönelim artıyor. Ergenlerde Depresyon: Aileler Nelere Dikkat Etmeli? Ve Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları Lisede Başarısızlık Nedeni Olabilir yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Ergenlikte Ebeveyn Tutumu Baskıcı – Otoriter Olduğunda Gençte Pasif Agresif Davranışlar Gelişiyor

Baskıcı Otoriter tutumda ebeveynlerin iletişim tarzı çoğunlukla güç odaklı oluyor. Aile otoriter, baskıcı ve cezalandırıcı tavırlarıyla gencin korkmasına ve geri çekilmesine neden oluyor. Böyle bir aile ortamında genç duygu ve düşüncelerini ailesiyle paylaşmaya çekiniyor. Kimi zaman ebeveynlerin ikisi birden veya birisi daha baskıcı olabiliyor.

Erkeğin baskın olduğu ailelerde çocuk kadar kadın da otorite figüründen çekinebiliyor. Bu durum otoriteye boyun eğmeye neden oluyor. Kendini ifade edemeyen duygu, düşünce ve isteklerini doğrudan paylaşamayan gençte pasif agresif davranışlar gelişiyor. Kimi zamansa genç ailede gördüğü otorite ve baskıcı tavırları kendi akran ilişkilerine ve romantik ilişkilerine yansıtıyor. Ergenlikte ebeveyn tutumu baskıcı otoriter olduğunda gençlerde akademik başarı büyük olasılıkla düşüyor.

Ergenin özsaygısı ve özgüveni azalıyor. İletişim becerileri ve sosyal beceriler gelişmiyor. Genç kariyerinde de kendini geliştirmekte zorlanıyor. Bu gençler çoğunlukla ailenin karar verdiği mesleğe yöneliyor. Hayatlarındaki pek çok konuda da ailelerinin kararları belirleyici oluyor.

Ergenlikte Ebeveyn Tutumu Aşırı Hoşgörülü ve Gevşek Olduğunda Genç Çocukluk Rolünü Bırakamıyor

Aşırı Hoşgörülü- Gevşek ebeveyn tutumunda ise çocuk ailenin merkezine konuluyor. Çocuğun her istediği gerçekleştiriliyor, kurallar çocuk tarafından şekilleniyor ve neredeyse sınırlar ortadan kalkıyor. Sorumluluk verilmeyen, her ihtiyaçları aile tarafından karşılanan bireyler gelişiyor. Bu çocuklar ergenlikte ve yetişkinlikte de çocukluk rollerini bırakamıyorlar.

Almaları gereken gelişimsel rollerin gerekliliklerini karşılamakta zorluk yaşıyorlar. Bu tarz ebeveyn tutumuyla yetişen çocuklar ailenin ilgisini, aşırı hoşgörüsünü ve koşulsuz kabulünü herkesten bekliyor. Ergenlikte genç, öğretmen, yönetici gibi diğer yetişkinlerden ve akranlardan aynı davranışı göremediğinde kırıklık yaşıyor. Genç yeni rollerine adapte olmakta güçlük yaşıyor, bağımsız hareket edemiyor, bireyselliğini kazanamıyor. Ailenin maddi, manevi ve fiziki desteğine ihtiyaç duyuyor.

Karşılaştığı sorun ve aksaklıklarda ailenin yardımına ihtiyaç duyuyor. İşleri kendi halletmeye çalışmak yerine ilk iş yardım çağrısında bulunuyor. Bu kişilerin yetişkin hayatta da problem çözme becerileri gelişmiyor. Kaldıramayacakları sorumlulukları alamıyor ve sorumluluklardan çekiniyorlar. Bu kişileri iş hayatında da yüksek kademelerde görebilmek mümkün olmuyor.

Ergenlikte Ebeveyn Tutumu Tutarsız Olduğunda Genç Duygularını Düzenlemekte Güçlük Yaşıyor

Ergenlikte ebeveyn tutumu tutarsız olduğundaysa ebeveynlerden biri veya ikisi duygu, düşünce ve davranışlarında tutarsızlık yaşıyor. Bir ebeveynin evet dediğine diğeri hayır diyebiliyor. Veya bu ebeveynler bir gün çocukla çok ilgiliyken başka bir gün oldukça ilgisiz davranabiliyorlar. Bir gün evet denilen ertesi gün hayır olabiliyor. Bir kez sevecen ve hoşgörü ile karşılanan durum başka bir sefer olumsuz karşılanabiliyor.

Bu da gencin ailesine ve ailesinin davranışlarına olan güvenini sarsıyor. Neye nasıl yanıt vereceklerini kestiremiyor olmak gencin aileyle olan iletişimini bir stres faktörü haline getiriyor. Genç ailede gördüğü bu tutarsızlığı kendi bireysel yaşamında tekrar edebiliyor. Arkadaşlık ilişkilerinde bir ilgili bir ilgisiz tavırlar görülebiliyor. Derslerinde ve sorumluluklarında bir gün çok disiplinli ve ilgili olan çocuk başa sefer sorumsuz olabiliyor.

Ergenlikte Ebeveyn Tutumu Mükemmeliyetçi Olduğunda Genç Daha Kaygılı Bir Birey Oluyor

Mükemmeliyetçi tutum sergileyen ebeveynler çoğunlukla gerçekdışı ve potansiyelin üzerinde beklentileri olan ebeveynler oluyor. Bu ebeveynlerde çoğunlukla kusurlara tolorans düşük oluyor. Ailenin çocuğa yönelik sevgi paylaşımı da koşullu oluyor. Sevgi ve ilgi için sorumlulukların yerine getirilmesi, başarılı olunması gerekiyor. Genç ailenin beklentilerini karşılayamadığında onların sevgisini kaybetme endişesi duyuyor. Genç mükemmellikten uzaklaştıkça yaşadığı kaygı ve stres azalıyor.

Sosyal anksiyete, sınav kaygısı, akademik başarısızlık, olumsuz beden algısı, depresyon ve benzeri gelişme olasılığı artıyor. Sınav Kaygısı Gençlerde Neden Oluşuyor? Yazımızı da okuyabilirsiniz.

Ergenlikte Ebeveyn Tutumu İhmalkar Olduğunda Gencin Özsaygısı Azalıyor

Ergenlikte ebeveyn tutumu ihmalkar olduğunda ise genç aile içerisinde kendini değersiz görüyor. Ailenin ihmal ettiği temel ihtiyaçlar gencin gelecek kaygısı geliştirmesine, özgüven kazanamamasına neden oluyor. Gençler riskli davranışlara, kötü alışkanlıklara, olumsuz arkadaşlıklara bu tarz ailelerde daha çok yöneliyor. Başarılı Bir Kariyer İçin Çocuk, Ergen ve Yetişkinlerde Duygu Düzenleme (Regülasyon) ve Mutlu Aileler Başarılı Çocuklar Yetiştiriyor! yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

 

 

Read More

Oyun ve oyuncağın önemi çocuk psikolojisinde oldukça büyük. Çünkü oyun çocuğun dili. Bir yetişkin nasıl kendini kelimelerle ifade ediyor, beden dilini kullanarak kelimelerine bambaşka anlamlar yüklüyor çocukta bunu kurduğu oyun ve kullandığı oyuncaklarla yapıyor. Oyun aracılığı ile yetişkin çocuğun duygu ve düşüncelerini duyuyor. Çocuk oyun içerisinde her türlü role girebiliyor. Girdiği rollerle hayatı keşfediyor, empati becerisini geliştiriyor ve öğreniyor.

Aynı zamanda oyun çocuğun içsel çatışmalarını çözmesini, olumsuz duygularını ifade etmesini, negatif enerjisini boşaltmasını sağlıyor. Çocuk oyun aracılığı ile rahatlıyor, duygusal dengesini buluyor. Oyun ve oyuncağın önemi aile ve çocukla iletişim kurmak isteyen diğer yetişkinler tarafından da bilinmeli.

Çocuk için oyuncağın türü, çeşitliliği, kalitesi yaşına, ilgilerine ve ihtiyaçlarına göre değişiklik gösteriyor. Bu nedenle yazımızın devamında oyun ve oyuncak nasıl seçilmeli, aileler nelere dikkat etmeli detaylarıyla paylaşacağız.

İletişim, Öğrenme ve İfade Unsuru Olarak Oyun ve Oyuncağın Seçimi Yaşlara Göre Farklılaşıyor

Oyun ve oyuncağın önemi yeni doğandan başlayarak çocuğun ilgisine, ihtiyacına ve yaşına göre değişiklik gösteriyor. Çocuk için oyuncağın maddi değerinden çok onunla nasıl oynayabileceği, nelere dönüştürebileceği önem arz ediyor. Hele bu oyuncak ebeveyniyle oynayabilmesini sağlıyorsa o çok daha değerli hale gelmiş oluyor.

Yeni doğanın İlk 6 Ayında Oyun ve Oyuncağın Önemi

Yaşamın ilk 6 ayı bebeğin dünyası bizim için çok küçük onun için ise oldukça geniştir. Dünyaya merhaba diyen yeni doğan için henüz oyun ve oyuncağın önemi yoktur. Yeni doğan bir bebeğin ilk oyunu annesinin yüzü, elleri, mimikleridir.

Annesinin onunla iletişime geçmesi, gülümsemesi, dokunması, sevmesi, beslemesi bebeğin haz duymasına ve keyif almasına yardım eder. Dolayısıyla yeni doğan için ilk oyun annesinin ilgisini tanımak, davranışlarını takip etmek ve onunla bir arada olmaktır. Yani çocuğun ilk oyuncağı da annesidir. Çocuk annesinin düzenli ilgisini, bakım ve sevgisini aldıkça fiziksel olduğu kadar duygusal ve bilişsel açıdan da gelişmektedir.

Çocuk anne ile kurduğu iletişim aracılığıyla güvenli bağlanma geliştirecek, diğer insanları, kendini ve dünyayı anlamlandıracaktır. İlk 6 ay temel oyun da oyuncak da ebeveynlerdir. Dolayısıyla burada çocuğa oyuncak almak yerine ebeveynin sesinin, dokunuşunun, mimiklerinin yer aldığı oyunlar kurulmalıdır.

https://youtu.be/QCNE-vuczmE

Ebeveyn bebeğe şarkı söyleyebilir, masal anlatabilir, ce -ee oynayabilir. Taklit yapılabilir. Çocuğa düzenli duş aldırılması, masaj yapılması da vücudunu fark etmesi ve duyularının gelişmesi için önemlidir.

6-12 Ayda Oyun ve Oyuncağın Önemi

6 aydan sonra çocuk destekle oturabilmeye başlar, ek gıda süreci devreye girer. Bu dönemde çevreye de ilgi artar. Çıngıraklar, bez kitaplar, pelüş küpler, yumuşak toplar ve diş kaşıyıcılar bebeğin ilgisini çekecektir. Dişler çıkmaya hazırlanırken çocuk dişlerini kaşımak ve de keşif yapabilmek için her şeyi ağzına sokmak isteyecektir. Bu da çocuğa verilecek oyuncakların yumuşak, yutamayacağı ve zarar görmeyeceği şekillerde olmasını gerektirir.

Her türlü oyuncak ağıza alınarak keşfedileceği için oyuncağın temizliği, sağlığa zararı olmayan materyallerden olması önemlidir. Ancak çocuk için oyun ve oyuncağın önemi hala bir yetişkinle oynandığı sürece daha keyiflidir. Renkli, sesli, farklı dokularda oyuncaklar çocuğun ilgisini çekecektir. Oyun halısında oynatabileceğiniz uzanmasını, sürünmesini, boynunu kaldırıp etrafına bakınmasını destekleyecek oyunlar da önerilmektedir.

Bu dönemde çocuğun iletişim becerilerini geliştirmek ve ilk kelimelerine hazırlık yapmak için ebeveynler çocukla konuşmalıdır. Neyi neden yaptığınızı anlatmak, nesnelerin, yiyeceklerin adını söylemek, duyguları isimlendirmek çocuğun dil gelişimini destekler. Etkileşim kurmak, sesinizi tanıtmak, iletişimi öğretmek ve kelimeleri tanıtmak için onunla bol bol konuşmalısınız.

“Şimdi seni yıkıyorum. Vücudunu köpüklüyorum. Saçlarını tarıyorum. Bu bir tarak. Şimdi sana krem sürüyorum. Kollarına masaj yapıyorum.” Gibi. Çocukla sözel iletişim doğumla beraber başlamalı ve hatta daha anne karnındayken de çocukla doğrudan iletişim kurulmalıdır. İsmiyle hitap etmekte çocuk için önemlidir.

1-3 Yaş Arası Oyun ve Oyuncağın Önemi

1 yaşla beraber yürümeye başlayan ve dünyayı keşfetmek isteyen çocuk her şeye ellemek ister. Bu keşif yürümeye başlamadan önce emekleme ve tutunarak adımlama sürecinde de aktiftir. Ebeveynden bağımsız hareket edebilen çocuk için bu beceri olağanüstü heyecan vericidir. Artık oyun alanı ve oyuncak çeşitliliği de genişlemiştir.

Bu dönemde aile çocuğa çeşitli oyuncaklar almakta ve ilgisini çekmeye çalışmaktadır. Oysa çocuk için etraftaki her şey bir oyundur ve her nesne oyuncağa dönüşebilir. Dolayısıyla bu dönemde oyun ve oyuncağın önemi kadar çevrenin güvenli hale getirilmesine de önem verilmelidir.

Çekmeceleri açıp kapatabilir, koltuğa çıkıp inebilir, eşyaları eline alıp istediği yere bırakabilir. Prizleri merak edebilir, parmağını veya bulduğu nesneleri boş deliklere sokmaya çalışabilir. Bu dönemde güvenlik önlemleri artırılmalı çocuğun zarar görebileceği sivri köşeler korunaklı hale getirilmelidir. Prizlere çocuk kilidi, cam eşyalar ve pencereler için önlem alınmalıdır. Çocuğun kendisine zarar verebileceği eşyaların olduğu çekmeceler çocuk kilidi ile güvenli hale getirilmelidir.

Parmağının sıkışabileceği ağır çekmeceler, kapılar için de önlem alınmalıdır. Çocuk yürümenin ve etrafı keşfetmenin heyecanına varınca oyuncaklar biraz daha ilgisini çekmeye başlayacaktır. Özellikle 2 yaş itibariyle dil gelişimindeki artık çocuğun karşılıklı sözlü iletişime girebilmesini sağlayacaktır. Bu dönemde çocuk oyun kurmaya, oyuna ebeveyni davet etmeye başlayacaktır. Çocuk henüz kurallı oyunlara katılmayı veya oyununa kural koymayı bilmez. Oyun ve oyuncağın önemi henüz hala ben merkezlidir.

Paylaşım yoktur, tek taraflı oynayacak, oyunu istediği gibi yönetecektir. Yetişkin rollerine yönelik taklit oyunları, su kum oyunları, hamur, boya kalemleri, bebekler ilgisini çekecektir. Renkleri, sayıları, hayvanları öğrenmek, çevresindeki her nesnenin ismini öğrenmek onun için başka bir oyundur. Sorular sorabilir, her şeyin nedenini, ismini sorabilir. Deve cüce, büyük küçük oyunları oynayabilir. Saklambaç, yakalamaca oynamaktan keyif alabilir.

Ebeveyn hala en iyi oyun arkadaşı konumundadır. Salıncak, kaydırak, parkta vakit geçirmek, denge oyunları da ilgisini çekecektir. Diğer çocukların farkına varsa da henüz onlarla iletişim ve oyun kurmaya ihtiyaç duymaz. Onları uzaktan gözlemler, görünüşleri, oyuncak ve aksesuarları ilgisini çeker.

3 Yaş ve Sosyalleşme ile Oyun ve Oyuncağın Önemi Farklılaşıyor

Üç yaş çocuğun sosyalleşme yaşıdır. Bu yaşa kadar akranlarıyla iletişime geçmeyen ve oyunlarında yalnız olmayı seçen çocuğun beklentileri değişmiştir. Artık kendi yaşıtı ve özellikle kendi cinsinde oyun arkadaşı arayacaktır. Bu dönemde özellikle akranı olmayan çocuğun oyun arkadaşı hala aile olacaktır. Ancak gününün büyük çoğunluğunu oyunla geçiren çocuk için ailenin kısıtlı arkadaşlığı yeterli hazzı vermemeye başlar.

Oyun ve oyuncağın önemi bu dönemde sosyal ilişkiyi destekleyici nitelikte olmalıdır. Çocuk artık daha kurallı oyunlar oynayabilir. Oyuna kurallar koyup uyulmasını isteyebilir veya kurallı oyunlara dahil olabilir. Bir oyuncakla oynama süresi uzamıştır. Yaratıcılığı ile materyalleri bambaşka şekillerde kullanabilir.

-Mış gibi yapmak oldukça yaygındır. Sizin için kumanda olan onun için direksiyon veya telefon olabilir. Bu nedenle bu dönemde çocuğun elindeki oyuncağa çocuk bir isim vermeden etiket yapılmaması önemlidir. “o elindeki kumanda mı?” demek yerine “ a elinde bir şey görüyorum, bu nedir?” diyerek onun isimlendirmesi beklenmelidir.

Aksi halde çocuğun tepkisi “hayır o bir araba” olabilir. Üstelik çocuk oyununa dahil olmadığınız için size bozulabilir. Yap-bozlar, evcilik oyunları, bebekler, kutu oyunları, aktivite kitapları, boya kalemleri, sticker kitapları ilgisini çeker. Legolarla ihtiyacı olan oyuncakları kendisi tasarlayabilir.

Kitaplar yaşamının ilk yılından itibaren çocuğun rutinine katılmalıdır. Bebeklikten itibaren kitap okuma saati olan bir çocuğun 2 yaş sonrası kitaplara ilgisi artacaktır. Okumak istediği kitapları kendi seçebilir, okuduklarınızı aklında tutup o da gün içerisinde bir köşeye geçip kitap okuyormuş gibi yapabilir. Kendisi hikayeler uydurabilir, size masallar anlatabilir.

Ev işlerindeki rollerinizi taklit edebilir size mutfakta, temizlikte yardım etmek isteyebilir. Evciliklerinde anne-baba rollerini sık sık canlandırabilir.

Hayali Arkadaşla Oynanan Oyun ve Oyuncağın Önemi

Bu dönemde çocuğun dünyasına hayali arkadaş da eklenir. Bu oldukça sağlıklıdır. Ebeveynler endişe etmemelidir. Çocuk ailenin tepkisini çekmemek için olumsuz duygularını, hatalarını, korkularını hayali arkadaşı üzerinden ebeveynine anlatabilir. “Arkadaşım Eylül’ün kardeşi var ama o onu hiç sevmiyor. Geri gitmesini istiyor.” Gibi. Aile çocuğun hayali arkadaşının söylediklerini iyi dinlemelidir. Çünkü bu çocuğun iç sesinin ta kendisidir.

İç ses yargılanmamalı, ayıplanmamalı, cezalandırılmamalıdır. Çocuk sonuna kadar dinlenmeli, duygusunu boşaltmasına fırsat verilmeli, ilgi ve şefkat gösterilmelidir. Oyun ve oyuncağın önemi kadar sizin çocuğun oyununa ve hayal dünyasına yaklaşımınız da önemlidir. Çocuk için bu dönemde kurallı oyunlar başlasa da sizin kurallarınızı değil kendi kurallarını koyabilmeyi ister. Dolayısıyla onun oyununa istediğiniz gibi dahil olamaz, istediğiniz gibi oyunu yönlendiremezsiniz.

Size tepki gösterebilir, “anne-baba sen git! kapıyı çalacaksın, ben sana kim o? diyeceğim. Sen de bana komşuluğa geldim diyeceksin.” Gibi sizi yönlendirebilir. Bu nedenle çocuğun oyununa katılırken “Peki ben şimdi ne diyeyim?”, “Ben kim olayım?”, “Ben ne yapayım?” diye çocuğa sormalısınız.

Böylece ona oyunun sahibi olduğunu, onun kurallarına ve kararlarına saygı duyduğunuzu gösterebilirsiniz. Çocuğunuzun öz benlik gelişimine, özgüvenine oyundaki bu tutumunuzla destek olacaksınız. Çocuklarda Özgüven Nasıl Gelişir? Ve Okul Öncesi Dönemde Kariyer Planı Yapmak: Küçük Ayaklar Geleceğe Büyük Adımlar Atsın yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Okul Çağında Oyun ve Oyuncağın Önemi

3 yaş sonrasında da oyun ve oyuncağın önemi ihtiyaca, yaşa ve ilgilere göre farklılaşarak devam ediyor. Kurallı oyunlar, akranla ve grupla oynanan oyunlar artıyor. Çocuk ev içerisinde hala ebeveynle zaman geçirmeye ve oyun oynamaya ihtiyaç duyuyor. Ancak çocuk oyun ihtiyacını çoğunlukla okulda arkadaşlarla karşılıyor.

Burada aileyle geçirilen zamanın artık duygu, düşünce ve kaliteli zaman paylaşmaya yönelik olması gerekiyor. Birlikte film izlemek, kitap okumak, kutu oyunları oynamak, yarışmalar yapmak, yemek yapmak, ev dışında da vakit geçirmek, sohbet etmek gibi. Ancak birlikte geçirilen zaman her nasıl değerlendirilse değerlendirilsin anda kalabilmek gerekiyor.

Oyun ve Oyuncağın Önemi Kadar Anda Kalabilmek de Önemli

Ebeveyn için günün yorgunluğunun ardından çocukla uzun süreler oyun oynamak zor olabilir. Aslında çocuğun kurallarına uymak, onun verdiği replikleri tekrar etmek ebeveyn için de kolaydır. Şimdi ne söylemeliyim veya oyuna ne eklemeliyim diye düşünmesine gerek kalmaz. Hem çocuk daha mutlu olur hem ebeveyn rahat etmiş olur. Ancak çocukla oyun oynarken “şimdi ve burada, tamamen onunla olabilmek” gerekir.

Çocukla yan yana olmak ama zihnen bambaşka işlerle meşgul olmak çocuğunuzla kaliteli zaman geçirmek değildir. Çocuklar ebeveynlerinin duygularını hemen fark eder. Sıkıldığınızı, orada olmadığınızı hemen anlarlar. Ona özel ayıracağınız 30 dakika bile birlikte verimsiz geçireceğiniz saatlerden daha değerlidir.

Dolayısıyla çocuk için Oyun ve oyuncağın önemi kadar ebeveyniyle aynı anda kalabilmek de önemli. Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Nedir? yazımız ile anda kalmanın önemini ve uygulayabileceğiniz pratik yöntemleri öğrenebilirsiniz. Anda kalmakta zorlanıyor, çocuğunuzla iletişiminizde zorluklar yaşıyorsanız profesyonel destek için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Oyun Terapisi ve Çocukluk Çağı Problemleri yazımızdan da destek alabilirsiniz.

Read More

Aileler, çocukları ders çalışmak istemediğinde ve onları çalışmak için motive edemediklerinde kendilerini çaresiz hisseder. “Ne yapsak olmuyor, çalışmasını söylüyoruz, ödül koyuyoruz, kızıyoruz, ceza veriyoruz, ama hiçbiri işe yaramıyor” sözleriyle ne kadar zorlandıklarını anlatırlar. Ancak bazen çocukların ders çalışmak istememelerinin altında yatan psikolojik nedenler ders çalışmalarına engel oluyor olabilir.

Bu noktada aileler çocuklarını çok iyi gözlemlemeli, çocuklarıyla alt nedenler üzerine konuşmalı, eğer bu ilişkiyi kuramıyorlarsa psikolojik destek ya da kariyer danışmanlığı alma yönünde çocuklarına alternatifler sunmalıdır.

Bu yazımızda çocukların ders çalışmak istememe davranışlarının potansiyel alt nedenlerine değineceğiz. Anne ve babalara çocuklara nasıl yaklaşılmalı, ders çalışma motivasyonu nasıl sağlanmalı konularında da önerilerde bulunacağız.

Fark Edilmeyen Dikkat Dağınıklığı ve Hiperaktivite Ders Çalışmak İçin Engel Olabilir

 

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik olarak üç farklı şekilde kendini gösterebilir. Ancak bu belirtiler özellikle erken dönemlerde ailelerin ya da öğretmenlerin gözünden kaçabilir.

Dikkat eksikliği olan çocuklar ilgilerini belli bir konuda tutmakta zorluk yaşayabilir. Çevreden gelen basit dikkat dağıtıcılarla kolayca dikkatini kaybedebilirler. Dikkat dağıtıcılar çok daha kolay yorulmalarını ve çabuk pes etmelerini sağlayabilir. Başladıkları işi yarıda bırakabilir, çabuk sıkılabilir, zaman yönetimi ve organize olmada zorluk yaşayabilirler. Hiperaktivite görülen çocuklarda ise sürekli hareket etme ihtiyacı vardır. Otururken dahi ellerini, ayaklarını hareket ettirme, kalkmaya çalışma, hareket edebilmek için bahaneler bulma görülebilir. Düşüncelerini de oldukça hızlı ve değişklendir. Konudan konuya atlayabilir bu nedenle de uzun sürelerle tek bir konu üzerine çalışmakta zorluk yaşayabilirler.

Dürtüsellik görülen çocuklarda ise tepkilerini kontrol edememe, acelecilik ve telaşlı davranışlar görülebilir. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda bu üç özellik bir arada da görülebilir, ayrı ayrı da bulunabilir. Bu çocukların okul başarıları ve akademik potansiyellerini ortaya çıkarmak için yardıma ihtiyacı vardır.

Akran Zorbalığı Yaşayan Çocuklar Ders Çalışmak İstemiyor

Akran zorbalığı yaşayan öğrencilerde bilişsel, fiziksel ve duygusal gerilemeler görülebilmektedir. Ayrıca okula gitmekten korkma, devamsızlık yapma, daha sık hasta hissetme, okul değiştirmeyi düşünme gibi yaygın kaçınma belirtileri de görülebilir. Zorbalığa uğrayan öğrencilerin kendilerini okul ortamında güvende hissetmemesi ve aidiyet duygularının gelişmemesi okula yönelik algılarını negatif etkilemektedir.

Akran zorbalığı yaşayan çocuklar akademik olarak da olumsuz etkilenmektedir. Dikkat eksikliği, konsantrasyon güçlüğü, öğrenmede zorluk, yoğun kaygı ve stres zorbalığa maruz kalan çocukların okul başarısını düşüren etkenlerdir. Akran zorbalığı ile mücadele eden çocuklarda ders çalışmak istememe yaygın olarak görülen bir belirtidir.

Geleceğe Yönelik Belirsizlik İle Verimli Ders Çalışmak Mümkün Değil

Hangi okula gideceğini, hangi bölümü seçeceğini bilmeyen çocuklar ya da meslek seçimi konusunda kararsızlık yaşayan ne olmak istediğini bilmeyen çocuklar bu belirsizlik içerisinde motive olamamaktadır. Geleceğine yönelik kariyer planı olmayan çocuklar için ders çalışmak ne yöne gideceklerini bilmedikleri bir suda kürek çekmek gibidir. Bu çocuklara bir amaç vermek ve çabaları sonucunda ulaşacakları yeri göstermek gerekir.

Bu noktada kariyer danışmanlığı almak çocuğun daha farkındalıklı ve verimli şekilde ders çalışmasını sağlayacaktır. Kariyer danışmanlığı almanın faydaları yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Mutsuz Ailede Çocuk Olmak Ders Çalışmayı Engelliyor

Aile içi huzur sadece çocuklar için değil tüm aile bireylerinin hayat içerisindeki üretken ve mutlu bir varlık sergileyebilmeleri için gereklidir. Anne babaların, birbirlerini duygusal ve fiziksel olarak incittikleri bir aile ortamında çocukların kendilerini mutlu, güvende ve huzurlu hissetmesi mümkün değildir. Üstelik bu problemler çocuğun önünde yaşanıyor ama barışma, çocuğun şahit olmadığı bir ortamda gerçekleşiyorsa çocuklar için etkisi daha da olumsuz oluyor. Böyle bir aile yapısında çocuğun ders çalışmak için motive olması, buna zaman ve dikkat ayırması çok kolay değil. Mutlaka aile içi sorunlarınızı profesyonel destek alarak çözmeli ve tüm aile bireyleri için huzurlu bir aile ortamını yeniden inşa etmelisiniz.

Ergenlik Sorunları Engel Olabilir

11-21 yaşları arasına denk gelen ergenlik dönemi çocukların fiziksel, hormonol, zihinsel ve duygusal olarak değişim yaşadığı önemli bir dönemdir. Bu dönemde gençler kendilerine yabancılaşabilir, değişimden hoşlanmayabilir. Beden algıları bozulabilir, görünümleriyle ilgili mutsuzluk yaşayabilirler. Sesteki değişim, ciltteki bozulmalar, vücudun değişmesi, karşı cinse duyulan ilginin artması bu dönemdeki çocukların odak noktalarını değiştirebilmektedir. Ergenlik döneminde gençler ailelerinden daha çok arkadaşlarıyla zaman geçirmek istemektedir. Bu isteğin altında yatan ihtiyaç kendini akranlarını gözlemleyerek şekillendirme, çağın beklentilerine adapte olabilme gereksinimidir.

Bu dönem kimi gençler için oldukça rahat geçebilirken pek çok genç içinde ömür boyu etkisini hissettirecek hayal kırıklıklarının yaşandığı, zorlu bir dönem olarak yaşanabilmektedir. Ergenliğin rahat atlatılmasında aileye düşen görevler oldukça büyüktür. Çocuğunuz sizden uzaklaşabilir, sizinle paylaşımları azalabilir, riskli davranışlara ve deneyimlere yönelebilir. İlginizi, hoşgörünüzü bu dönemde eksik etmemeli, çocuğunuzla çatışmak yerine uzlaşmayı tercih etmelisiniz. Ergenlik döneminde ailesinin kendisini anlamayacağını düşünen çocuklar arkadaşlarına daha fazla yönelmekte ya da yalnızlığı tercih etmektedir. Ebeveyn. çocuğunu ne kadar tanır ve bu dönem özelliklerine vakıf olursa çatışmalar da o kadar az olur.

Ergenlik dönemi ne kadar çatışmalı ve zorlu geçerse çocuğun ders çalışmak için duyduğu istekte o kadar düşük olacaktır. Nasihat vermek yerine hoşgörü ile dinlemek gerekmektedir. Yaşadığı sorunların üstesinden gelebilmek için çözüm odaklı önerilerde bulunmak ve koşulsuz sevgi göstermek ergenlik dönemindeki bu çocukların temel ihtiyacıdır.

Ebeveyn Tutumları

9 farklı ebeveyn tutumu olsa da bir çocuğun anne ve babasından görmeye ihtiyaç duyduğu temel tutum Hoşgörülü ve Demokratik ebeveyn tutumudur. Bu tutumun egemen olduğu aile yapılarında çocuğun erken yaşlarından itibaren evde söz hakkı vardır. Aileyi ilgilendiren her konuyla ilgili karar alınırken çocuğunda fikri sorulur. Kendisiyle ilgili yapacağı seçimlerde çocukluktan itibaren karar vermeye teşvik edilir. Yapılan hatalar cezalandırılmak yerine sonuçları değerlendirilir ve telafi etmek için neler yapılabileceği konusunda rehberlik edilir.

Bu tür bir ailede yetişen bireyler, “birey” olmanın farkında olarak yetiştirilirler ve kendi hayatları vardır. Bu tür çocukların özgüvenleri tamdır ve sosyal ilişki kurarken sorun yaşamazlar. Küçük yaşlardan itibaren sorumluluk alma, sebep-sonuç ilişkisini kurma becerileri geliştiği için bu çocuklar ders çalışmak konusunda kendi iç motivasyonlarını sağlayabilir.

Bu ebeveyn tutumuyla uyuşmayan bir ana baba davranışınız var ise ebeveyn tutumlarınızı araştırabilir, neleri düzeltmeniz gerektiği noktasında bilgi edinebilirsiniz. Aile danışmanlığı hizmetinden faydalanmakta siz ve çocuğunuz için olumlu sonuçlar getirecektir.

Yüksek Beklenti Çocukları Psikolojik Olarak Yoruyor

Ailenin çocuklarına yönelik yüksek beklentiler içerisinde olması ve çocuğun potansiyelinin bu beklentileri karşılamaya yetmemesi çocukların pes etmelerine neden oluyor. “Zaten benden istenileni gerçekleştirmem mümkün değil” diye düşünen çocuklar; ders çalışmak istemiyor, ne kadar çabalarsa çabalasın beklentiyi karşılayamayacağına inanıyor. Bu noktada ailenin çocuktan beklentisinin ne derece gerçekçi olduğunu değerlendirmesi gerekir. Çocuğunuzun potansiyeli ile uyumlu beklentileriniz olduğunda hem siz hayal kırıklığı yaşamayacaksınız hem de çocuğunuz beklentiyi karşılamak ve başarılı olmak noktasında daha istekli olacak.

Read More