Yapay zeka insan tarafından yapıldığında zeki olarak adlandırılan davranışların makine tarafından yapılması olarak tanımlanabilir. Bu zeka formu düşünülürken tam anlamıyla insan beyninin çalışma ve öğrenme prensibi dikkate alınmalıdır. Yani öğrenme sürecinde eylemleri gerçekleştirmek için kodlar yazmaya gerek yoktur. Öğrenme sürecinde sistem kalıpları deneyimlerinden tanır ve bu verilere dayanarak uygun eylemi üstlenir. Bir anlamda insanlardaki deneme, yanılma ve öğrenme sürecine benzetilebilir.

Bilim ve teknolojideki hızlı ilerleme yapay zeka sistemlerinin de daha yaygın hale gelmesini desteklemektedir. Eskiden sadece bilim kurgu filmlerinde karşımıza çıkan yapay zekalara artık günümüzde pek çok alanda rastlayabilmekteyiz. Artık yıldan yıla değil an be an yeniliklerle değişiyor ve gelişiyoruz. Bu gelişim ve değişimden günlük hayat alışkanlıklarımızdan, akademik ve profesyonel yaşama kadar her alan etkileniyor.

Bu etki alanında en çok önemsememiz gereken noktalar ise eğitim ve kariyer alanları. Çünkü bilim ve teknolojideki ilerleme ne kadar hızlı olsa da meslek sahibi olmamız içir geçen zaman oldukça uzun. Lise eğitimi ve ardından yüksek öğrenimle ortalama 8 yıllık bir mesleğe yönelim süreci var.

Bu sürede bilim ve teknoloji nereye gelecek ve yolun başında seçtiğimiz meslek ne tarz değişimlere uğrayacak bilmiyoruz. Gelecekte bizleri nelerin beklediğine yönelik bugünden fikir edinebilmekse mümkün. Edineceğimiz ön bilgilerle geleceğimize çok daha bilinçli ve avantajlı yön verebiliriz. Bu bilgilere erişmek için alanda profesyonel hizmet veren kariyer danışmanlarından destek alabilirsiniz.

Peki profesyonel destek almadan neler yapılabilir? Yapay zeka meslekleri nasıl etkileyecek ve bu etkiyi avantaja çevirebilmek için neler yapılabilir? Profesyonel destek almak nasıl bir avantaj sağlar? Yazımızın devamında detaylara erişebilirsiniz.

Endüstri 4.0 Okul Öncesi Eğitimden İtibaren Çok Daha Bilinçli Bir Kariyer Planı Yapmayı Gerektiriyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Yapay Zeka Neredeyse Tüm Meslek Alanlarında Rol Edinecek

Bugün hala kas gücüne dönük işlerde istihdam fırsatı bulmak mümkün. Ancak gelecek on yıllar içerisinde şimdide etkilerini gördüğümüz üzere mesleklerde kas değil zihin gücü rol alacak. En basit örneğiyle bir aracı kullanabilen değil de o aracı üretebilen, tasarlayabilen veya geliştirebilen beyinler ön plana çıkıyor olacak. Çünkü gelecekte kas gücüne duyulan ihtiyaç minimuma indirilmiş olacak.

Bugün kas gücüyle gerçekleşen, manüel olarak sürdürülen neredeyse tüm iş alanları yapay zeka aracılığıyla otomatize edilecek. Dolayısıyla üretmeyi, geliştirmeyi öğrenmeyi tercih edenler yerine kullanmayı tercih edenler geri planda kalacak. Bugün pek çok genç drone pilotluğunun geleceğin meslekleri arasında olacağını düşünüyor. Oysa artık dronelarda da otomatik pilot sistemleri geliştirildi. Dolayısıyla daha bugünden belli ki gelecekte bu mesleğe yatırım yapanlar hüsrana uğrayabilir.

Bunun yerine akıllı sistemleri dronelara entegre edebilecek mesleklere yönelmek kazandırıyor olacak. Bu basit matematik tüm meslekler için geçerli olacak. Bugün İngilizce bilmemek pek çok birey için büyük eksiklik ve mesleki alanda da istihdam fırsatlarını kaçırmanın önemli bir nedeni. Bugün İngilizce bilmemenin sonuçları neyse gelecekte yapay beyini bilmemenin sonuçları benzer olacak.

Gelecekte adaylarda aranan en temel beceriler dijital okur yazarlık, öğrenebilen yapay sistemleri bilmek ve yaratıcılık olacak. Dijital Okuryazarlık Becerisi Kazanılması Gereken En Önemli Yetkinliklerden Biri yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Tıpta Yapay Zeka Sistemleri Çokça Yer Alacak

Tıp biliminde de öğrenebilen makineler, akıllı ameliyathaneler büyük rol oynayacak. Cerrahi sistemlerde artık robotik sistemlerden çokça faydalanılıyor. Tıp eğitimi ne kadar uzun ve uygulamaya yönelik bir eğitim olsa da her geçen gün hastalıklar çeşitleniyor ve tedavide de pek çok farklı yöntem geliştiriliyor. Bu da teşhis ve tanılama süreçlerini zorlaştırıyor. Doktorların doğru teşhisi koyabilmesinde yapay zeka sistemleri büyük kolaylık sağlıyor.

Özellikle acil servisler gibi doktorların zamanla yarıştığı ve kaosu koordine etmeleri gereken alanlarda önem kazanıyor. Doktorlar gelecekte daha yaygın şekilde kullanabilecekleri yapay beyinler sayesinde çok daha kısa sürede teşhis koyup tedaviye başlayabilecekler. Bu sayede zamanında ve doğru şekilde müdahale edebilmek pek çok hayatın kurtulmasını sağlayacak. Ve belki de ortalama yaşam sürelerinin daha da uzaması sağlanacak.

Dolayısıyla tıp seçmeyi düşünen öğrenciler mutlaka uzmanlık alanlarını seçerken bu faktörleri de göz önünde bulundurmalılar. Gelecekte belki de tıptaki birçok alt dala yönelik doktor ihtiyacı yapay beyinler tarafından karşılanacak. Belki polikliniklerde artık sadece şikayetlerimizi dinleyen yapay sistemler göreceğiz, reçetelerimizi onlar yazacak. Aynı şey eczacılık alanında da geçerli olacak.

Bu nedenle meslek seçerken mutlaka yapay zeka sistemlerini öğrenmeli ve mesleğimize entegre etmeye çalışmalıyız. Geleceğin neler getirebileceğini ve sizden neler bekleyeceğini bugünden düşünmeye odaklanın. Mesleğinizle ilgili gelişmeleri, uzman öngörülerini takip edin ve ben farklı olarak bu alanda ne yapabilirim diye düşünün. İleri görüşlü ve öngörülü olmak için kendinizi geliştirmeye çalışın.

Teknoloji ve bilimdeki gelişmeleri takip etmeye çalışın. Sürdürdüğünüz veya yönelmek istediğiniz meslek bu gelişmelerden nasıl etkilenecek irdeleyin. Teknolojiye karşı mesafeli duruyorsanız, en kısa sürede barışın. Açığınızı kapatmak için eğitimlere katılın. Dijital tasarım alanları ileride çok daha değerli hale gelecek. İlginiz veya beceriniz varsa bu alanda kendinizi geliştirmeye çalışın. Yan dal, çift ana dal veya uzaktan eğitim gibi alternatifleri değerlendirin.

Sözel ve Sanatsal Mesleklerde de Değişiklikler Olacak

Şu an yöneldiğiniz meslekle öğrenebilen makineleri ilişkilendiremiyor olabilirsiniz. Sözel veya sanatsal alanlarda yapay sistemlerin yeterince rol alamayacağını düşünüyor olabilirsiniz. Öğretmenler, psikologlar, mimarlar veya hizmet sektöründe rol alan diğer meslek grupları gibi. Ancak pandemi sürecinde de gördük ki eğitime online ve uzaktan da verimli şekilde devam edilebiliyor.

Çoğu okul dersleri online sürdürdü ancak derslere katılamayan öğrenciler ders saatleri dışında derslerin kayıtlarını izlediler. Bu da bize sınıf ortamına ve hatta bir anlatıcıya gerek olmaksızın da eğitimin sürdürülebildiğini gösterdi. İleride öğretmenlik mesleği evrilebilir. Öğretmenler bilgiyi binlerce öğrenciye tekrar tekrar anlatmak yerine yapay zeka sistemine anlatabilir.

Öğretmenler bilginin sisteme anlatılması ve sisteme güncel bilgilerin düzenli aktarılması noktasında rol edinebilirler. Bu da beraberinde daha az öğreticiye ihtiyaç duyulacağının bir göstergesi olabilir. Amerika da psikolojik danışmanlık hizmetlerinde dahi yapay beyinlerden faydalanmak üzere çalışmalar yapılmaktadır. Hizmet sektöründe de yapay beyinlerin rolü giderek artmaktadır.

Hızlı geçiş sağlayan akıllı kasalara ilaveten şimdi akıllı mağazalar tasarlanmaktadır. Bu mağazalarda tüm hizmet akıllı cihazlar aracılığıyla sunulmaktadır. Akıllı kabinler, akıllı kasalar gibi. Örneğin akıllı mağazalarda bir görevliye ihtiyaç duymadan aradığınız ürünün nerede olduğunu veya size uygun bedenin olup olmadığını öğrenebileceksiniz. Ve hatta hangi ürünlerle kombin yapabileceğinizi, bu ürünlerin nerede ve ne kadar olduğunu kolayca öğrenebileceksiniz.

Yapay Zeka Sistemlerini Bilen ve Mesleğine Entegre Edebilenler Kazançlı Çıkacak

Gelecek 10 yıl içerisinde teknolojinin ve akıllı sistemlerin çok daha fazla hayatımıza nüfus ettiğini göreceğiz. Eğitim, sağlık, sosyal yaşam, üretim, ulaşım ve hatta hukuk gibi pek çok alanda varlığını ve etkisini hissedeceğiz. Dolayısıyla hızlı adapte olabilen ve erken dönemde bilgi edinip hazırlık yapanlar avantajlı konuma gelecek. Gelecekte iş gücümüzü sürdürebilmek, istihdam fırsatı yakalamak için bugünden edinmemiz gereken beceriler var.

Her şeyden önce zihninize ve bedeninize iyi bakmanız gerekiyor. Hangi meslek dalında olursanız olun pozitif düşünün, mutlu, enerjik, sağlıklı ve disiplinli olun. Geleceğin neler getirebileceğini ve sizden neler bekleyeceğini bugünden düşünmeye odaklanın. Mesleğinizle ilgili gelişmeleri, uzman öngörülerini takip edin ve ben farklı olarak bu alanda ne yapabilirim diye düşünün. İleri görüşlü ve öngörülü olmak için kendinizi geliştirmeye çalışın.

Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitimin her kademesinde teknoloji, bilim ve yapay zeka eğitiminin rolü artırılmalıdır. Çocuk ve gençlerin zeka alanı, ilgi ve becerisi hangi yönde olursa olsun teknolojiden ayrı tutulmamalıdır. Teknoloji bu kadar hızlı gelişirken ister istemez ebeveynler ve çocuklar arasında kuşak farkları açığa çıkıyor. Ebeveynler çocuk ve gençler kadar teknolojiyi etkin takip edemeyebiliyor.

Aynı şekilde çocuklarımızı akademik ve mesleki alanda yönlendirirken de bilim, teknik ve teknolojinin etkisini göz ardı edebiliyoruz. Ancak yeterince önemsemediğimiz veya ihmal ettiğimiz bu önemli etkenler çocuklarımızın geleceğinde mesleki zorlanımlara yol açacak. Aileler çocuklarının eğitim hayatlarına veya meslek seçimlerine yön verirken mutlaka çocuklarına kulak vermeliler.

Ne kadar onlar için en doğrusunu bildiğimizi düşünüyor ve en iyisini istiyor olsak da onlar kadar sürecin içerisinde değiliz. Bilgimiz kendi okul, meslek seçimi dönemimizle sınırlı kalmış olabilir. Çevremizden edindiğimiz bilgiler hatalı veya yetersiz olabilir. Aynı durumlar öğrenciler için de geçerli. Okul, alan, meslek seçiminin önemine yönelik yeterince bilgi ve ilgiye sahip olmayabilirler.

Akademik Başarı İçin Teknoloji Nasıl Daha Verimli Kullanılabilir yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Yapay Zeka ve Kariyer Danışmanlığı

Yapay akıllı sistemler geleceğimize her alanda ve koşulda yön verecek. Ve hatta belki de bizleri yönlendirecek, yönetecek. Bu nedenle okulunuzu, alanınızı, mesleğinizi seçerken tüm bu faktörleri göz önünde bulundurmalısınız. Ne kadar güncel, kanıta dayalı, bilimsel bilgiye erişirseniz o kadar mantıklı ve avantajlı seçimler yapabilirsiniz.

Dilerseniz okul öncesi dönemden itibaren ihtiyaç duyduğunuz herhangi bir aşamada profesyonel kariyer danışmanlığından da faydalanabilirsiniz. Bir diğer önemli konu ise bu alanda bireysel çabanın yetersiz olacağını şimdiden biliyor olmaktır. Sizin başarılı olabilmeniz için dahil olduğunuz okulun, organizasyonun ve yaşadığınız ülkenin ilgili olması gerekir. Siz ne kadar isteseniz de aradığınız eğitimi veren okulları bulamayabilir veya yerleşemeyebilirsiniz.

Ülkenizde yapay zeka alanında yeterli çalışma yapılmıyor ve bu çalışmalar desteklenmiyor olabilir. Maliyet gibi önemli nedenlerle çalıştığınız organizasyonda da bu işe gereken yatırım yapılmıyor olabilir. Öyleyse bu işi öğrenmek, kendinizi geliştirmek veya bu işi ülkenize, organizasyonunuza getirebilmek için neler yapmalısınız?

Belki de meslek seçiminden hemen sonra bu konuları araştırmaya odaklanmalısınız. Yurtdışı eğitim fırsatlarını değerlendirebilir veya yabancı dil bilginizi geliştirerek yurtdışında ARGE çalışmalarına gönüllü olabilirsiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Geleceğinizi planlarken sizinle birlikte kısa ve uzun vadeli hedeflerinizi belirliyoruz.

Kariyer planınızı yaparken mutlaka geleceğin mesleklerini ve mesleklerin geleceğini de göz önünde bulunduruyoruz. Çalışmalarımızda bilimsel kanıtlardan faydalanıyor, uluslararası düzeyde güncel gelişmeleri takip ediyoruz. Yurtdışı eğitim fırsatları ve burslar konusunda da destek veriyoruz. Yapay zeka sistemlerinin avantaj ve dezavantajlarını değerlendirerek meslek seçimi yapmak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Kariyer hedefi belirlerken karar verme sürecinde sıklıkla ailelere de büyük roller düşer. Kariyer planının hem maddi hem manevi destek gerektiren iki yönü bulunmaktadır. Öğrencilerin büyük çoğunluğu için üniversiteyi bitirip iş hayatına atılana kadar ailenin maddi desteğine gereksinim vardır. Ancak yine pek çok öğrenci için alan, meslek, bölüm, okul seçimi süreçlerinde aileyle hemfikir olabilmek manevi destek sağlamaktadır.

Ailenin istek ve beklentileriyle öğrencinin seçenekleri ve kararı uyuşmadığında manevi destek azalabilmektedir. Bu da öğrencilerin hayatlarının bu önemli noktasında kendilerini yalnız hissetmesine ve bocalamasına neden olabilmektedir. Ailenin manevi, maddi ve fiziki desteği öğrencilerin motivasyonunu artırmakta ve başarısını desteklemektedir.

Seçim sürecinde ortak noktada olunabilmesi için ailelerin kariyer hedefi nasıl belirlenir bilmesi gerekir. Kariyer planı çıkartılırken bilimsel verilerden beslenmek, güncel bilgiyi edinmek, öznel nitelikleri göz ardı etmemek gerekir. Ailenin maddi imkanları kariyer planı çıkarılırken göz önünde bulundurulmalıdır. Burs fırsatları da araştırılmalıdır. Peki aileler kariyer planı belirlenirken nelere dikkat etmeli? Profesyonel destek almak seçim sürecini nasıl etkiler? Yazının devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

Meslek Seçiminde Kararsızlık: “Hangi Mesleği Seçmeliyim?” yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kariyer Hedefi Bireyin Gelecek 50 yılına Yön Veriyor

Günümüzde hedef belirleme süreci çok daha bilinçli ve planlı şekilde yapılıyor. Kariyer planı yaparken bu planlamanın sadece bir okul ya da bölüm seçmekten ibaret olmadığı artık fark edildi. Bu planlama bireyin gelecek 40-50 yılına etki ediyor. Lise eğitiminden başlayarak seçim sürecinde aktif, bilinçli ve geleceğe yönelik planlamalar yapmak gerekiyor. Çünkü lisede seçtiğimiz alan üniversitede seçeceğimiz mesleki bölümlere yön veriyor.

Alan dışı bölümleri seçmek veya o bölümlere kabul edilmek zorlaşıyor. Dolayısıyla gençler 14-15 yaşlarında hayatlarının yönünü belirleyecek önemli kararlar almak durumunda kalıyor. Hedef belirleme sürecinin belirgin adımları liseye başlarken atılıyor gibi görünse de aslında bireyin kariyer yönü okul öncesi eğitimden itibaren şekilleniyor.

Pek çok öğrenci için henüz bu durum geçerli olmasa da günümüzde aileler okul öncesi eğitimden itibaren geleceğe yönelik yatırımlar yapmaya başlıyor. Bu da liseye gelindiğinde kariyer hedefi belirlemede rekabetin çok daha belirgin olacağını gösteriyor. Ebeveynlerin ve geleceklerini inşa etmekte olan öğrencilerin bu önemli süreçte profesyonel destek almasıysa güven veriyor. Ancak profesyonel kariyer hizmeti almak günümüzde hala ulaşımı kolay olan hizmetler değil.

Artık pek çok kurum online danışmanlık hizmeti de sağlıyor. Fakat finansal süreçler nedeniyle de profesyonel destek fırsatları değerlendirilemeyebiliyor. Bu yazımızda vereceğimiz bilgilerle profesyonel hizmetlerden faydalanmanın sağlayacağı avantajları da paylaşıyor olacağız. Yine hizmet alamayan ebeveynler için kariyer seçiminde odaklanmaları gereken önemli bilgileri de paylaşacağız.

Kariyer Hedefi Belirlerken Geleceğin Meslekleri ve Mesleklerin Geleceği Mutlaka Bilinmeli

Hedef belirleme sürecinde dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan birisi geleceğin meslekleri ve mesleklerin geleceği. Peki bu bilgi ne işe yarar? Günümüzde teknoloji ve bilimdeki hızlı gelişim ve değişim, yapay zeka, dijitalleşme meslekleri hızla değiştiriyor. Kimi meslekler tamamen yok olurken kimilerinin de içeriği, işlevi ve hitap ettiği kitle değişiyor. Örneğin; artık akıllı mağazalar dahi üretilmeye başladı.

Bu mağazalarda satış görevlileri, reyon düzenleyiciler, kasiyerler bulunmuyor. Kasadan, kabine her yerde akıllı ekranlar hizmet veriyor. Dolayısıyla bu gelişmeler bize yakın gelecekte kasiyer, reyon görevlisi, stand hostesi gibi mesleklerin yok olacağını gösteriyor. Bu basit örnek aslında pek çok meslek için aynı gelişim ve değişim olasılığının söz konusu olabileceğini gösteriyor.

Kariyer hedefi belirlerken bu nedenle yönelmek istenilen mesleğin bugünkü koşullarını ve gelecekte ne yöne evrileceğini bilmek gerekiyor. Bu bilgi sayesinde seçilen mesleğin istihdam imkanlarını öğrenebilirsiniz. Yine aynı şekilde mesleğinizde herhangi bir değişiklik söz konusu olursa kendinizi nasıl geliştirebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Tercih Yapmadan Önce Geleceğin Meslekleri ve Mesleklerin Geleceği İyi Bilinmeli yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kariyer Hedefi Planlanırken Finansal Hesaplamalar Çok İyi Yapılmalı

Kariyer planı çizilirken olabildiğince kısa ve uzun vadeli, detayları olan bir plan çıkarılmalı. Eğitim alınacak okula yönelik maliyetler, yaşanacak şehir ve ülkeye yönelik ulaşım, beslenme, konaklama gibi maliyetler hesaplanmalı. Eğitim kaç yıl sürecek, eğitim materyalleri, kitapları, katılınması gereken varsa sertifika programları araştırılmalı. Tabi mezuniyet sonrası ne kadar sürede istihdam olunacak, istihdam fırsatları hangi şehir, bölge veya ülkede daha fazla öğrenilmeli.

Bazı bölümlerde mezuniyet sonrası istihdam alanının genişleyebilmesi için ek eğitimlere veya diplomalara ihtiyaç olabiliyor. Yüksek lisans eğitimi veya sertifika programlarına devam edilmesi gerekiyorsa bunların da maliyeti ve sürelerinin hesaplanması gerekiyor. Hesap yaparken öğrencilik ne kadar sürecek, mezuniyet sonrası mesleğe ne kadar yatırım yapmak gerekecek belirlenmeli. Kariyer hedefi belirlendiğinde bu detayların geri planda bırakılması mesleki gelişim aşamasında aksamalara neden olabilmektedir.

Ortalama ve gerçeğe yakın hesaplamalar yapabilmek ailelerin elini kolaylaştırmaktadır. Aksi halde ebeveynler eğitim sürecinde büyük borçların altına girmek durumunda kalabilmekte ve öğrencilerin eğitim hayatları aksayabilmektedir. Okul dondurma, hatta okulu bırakma, bölüm değiştirme, tekrar sınava hazırlanma gibi zaman, motivasyon kayıpları yaşanabilmektedir.

Üniversite eğitimi devam ederken ücretli staj programları veya yarı zamanlı iş fırsatları değerlendirilebilmektedir. Ancak bu fırsatlar her bölüm, eğitim türü ve okul için mümkün olmamaktadır. Haftanın her günü tüm güne yayılan bir ders programı söz konusuyla okurken çalışmak zor olabilir. Okunan bölüm yoğun dikkat, enerji gerektiren bir bölümse beraberinde çalışmak yorucu olabilir, eğitimdeki verimliliği düşürebilir.

Kariyer hedefi belirlenirken her eğitim kademesi için burs imkanları da araştırılmalıdır. Günümüzde artık okul öncesi eğitimden başlayarak burs desteği sunulmaktadır. Bursların niteliği, süresi ve miktarı farklılık gösterebilir. Örneğin; ulaşım, konaklama, beslenme, eğitim ve benzeri şekilde ayrışabilir. He yurtiçi hem de yurtdışı burs fırsatları için aynı durum geçerlidir. Bu nedenle burs olanakları araştırılırken burs içeriğinin de öğrenilmesi gerekir. Eğer burs her şeyi kapsamıyorsa ebeveynlerin yine geri kalan masraflar için finansal hesaplama yapması önerilmektedir.

Kariyer Hedefi Belirlenirken Bireysel Özellikler de Dikkate Alınmalı

Hedef belirleme sürecinde önem verilmesi gereken bir diğer önemli konu da öğrencinin bireysel özelliklerinin göz önünde bulundurulmasıdır. Tamamen iyi niyetle de olsa seçim sürecinde ebeveynler veya çevre kendi beklentileri ve istekleri doğrultusunda seçim sürecini etkileyebilmektedirler. Okul, bölüm, meslek önerisi yapmadan veya öğrenciyi bir alana yönlendirmeden önce mutlaka öğrencinin özelliklerine bakılmalıdır.

Karakteristik Özellikler Seçim Sürecine Dahil Edilmeli

Karakteristik özellikler hem meslek seçerken hem de okul, şehir, ülke seçerken önemsenmeli. İçedönük, çekingen mizaca sahip bir öğrencinin sosyal olması gereken mesleklere yönlendirilmesi kaygı düzeyini artırabilmektedir. Bu da beraberinde motivasyon kaybı, özgüven eksikliği, performans kaygısı gibi olumsuz sonuçlara neden olabilir. Dolayısıyla karakteristik özellikler seçim sürecinde önemli bir role sahiptir.

Ebeveynler karakteristik özellikleri belirlemekte veya karaktere uygun meslekleri bulmakta zorlanabilir. Böyle bir durumda profesyonel destek almak doğru sonuçlara ulaşmayı kolaylaştırmaktadır. Kariyer hedefi belirleme sürecinde uygulanacak kişilik testleri sayesinde kolayca mesleki yönelim belirlenebilmektedir. Aynı şekilde hedef belirlerken karakteristik özellikleri bilmek okul, şehir, ülke seçimini de kolaylaştırır.

Örneğin; yalnız yaşamak istemeyen, korkuları olan veya tek başına hayatını idame etmekte zorlanacak birini düşünelim. Böyle bir öğrenci kendi tercih etmediği sürece şehir, ülke değişikliğine, yalnız yaşayacağı bir öğrenci evine yönlendirilmemelidir. Yine çok girişken, sosyal, enerjik, konuşkan birinin masabaşı, yalnız çalışacağı bir mesleğe yönelmemesi gerekir. Yaratıcı bir bireyin monoton, tek düze bir işe yönlendirilmesi de yine verim kaybına neden olacaktır.

Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Zeka Alanına Göre Seçim Yapmak Başarı Olasılığını Artırıyor

Kariyer hedefi belirlerken önem verilmesi gereken bir diğer konuda bireyin zeka alanıdır. Yapacağımız alan, bölüm, meslek seçimleri mutlaka zeka alanımızla örtüşmelidir. Sözel zekaya sahip birinin sayısal bir alana yönlendirilmesi başarısızlığı getirecektir. Liseden başlayarak bu öğrenci potansiyelinin gerisinde kalan bir performans sergileyecektir. Motivasyon kaybolacak, zamanla kendine ve potansiyeline olan güveni azalacaktır.

Zeka alanı doğru belirlendikten sonra seçim yapmak ise öğrencinin başarı olasılığını artıracaktır. Doğru seçim yapıldığında öğrenciler karşılaştıkları zorluklarla daha kolay başa çıkabilmektedir. Ve yine motivasyonlarını çok daha zor kaybettikleri görülmektedir. Zeka alanını belirlemek için yine kariyer danışmanlığından faydalanılabilir. Eğitim alınan okulun rehberlik desteği varsa buradan da destek talep edilebilir.

Kariyer Hedefi Belirlemede İlgi ve Beceri Alanları Oldukça Önemli

Hedef belirleme sürecinde sıklıkla ihmal edilen ancak yaşam boyu mesleki doyumu artıran önemli bir etken de ilgi ve beceri alanlarıdır. Alan, bölüm ve meslek seçiminde ilgi ve beceri alanlarını dikkate almak mesleğin gelir getiren bir hobi niteliği kazanmasını sağlamaktadır. Seçim sürecinde karakteristik özellikler, zeka alanı, ilgi ve beceri alanları dikkate alındığında doğru kombinasyona ulaşılmaktadır.

Ancak burada önemli bir noktaya dikkat edilmelidir. Bir konuda ilginiz olabilir ama beceriniz olmayabilir veya bu alanda becerilisinizdir ama ilgili değilsinizdir. Dolayısıyla meslek seçimi yaparken ilgi duymadığınız bir alana sırf becerili olduğunuz için yönelmeniz doğru değildir. Aynı şekilde becerili olmak da ilgili olmadığınız sürece başarılı sonuçlar almanıza yetmeyecektir. Hedef belirleme sürecinde tüm bu detayları dikkate almak doğru bütüne ulaşmayı sağlamaktadır.

Kariyer Hedefi Kariyer Danışmanlığıyla Daha Güvende

Günümüzde kariyer planlama merkezlerine ve danışmanlara verilen önem arttı. Bu artışın en önemli nedeni azalan istihdam fırsatları ve artan işsizlik oranları. Her yıl sayısız öğrenci sayısız bölümden mezun oluyor veya aynı bölümlerde eğitime başlıyor. Kapasitesi dolmuş mesleklerde aynı hızla mezun vermeye devam etmek gelecek yıllardaki işsizlik oranlarının daha da yüksek olacağını gösteriyor.

Geleceğine sağlıklı yatırım yapmak isteyen bilinçli öğrenciler ve ebeveynleri ise bu zorluklarla karşılaşmamak için erkenden önlem alıyor. Önlem almanın en güvenilir yolu ise profesyonel danışmanlık hizmeti almak. Ancak hizmet alınacak kişi ve kurumu belirlemek de hassasiyet gerektiriyor.

Size yardımcı olacak kişi/kurum bu konuda ne kadar deneyimli? Verdiği bilgiler bilimsel kanıtlara dayalı mı, güncel mi ve uluslararası düzeyde geçerliliği var mı? Kariyer hedefi belirleme süreçlerinde kaç kişiye destek vermiş ve başarı oranları nedir? Ve daha pek çok alt detayı bilmeniz alacağınız hizmetin kalitesiyle ilgili ön bilgi edinmenizi kolaylaştıracaktır.

Aba Psikoloji, Aba Kariyer ve Aba Yurtdışı Eğitim işbirlikleri ile kariyer belirleme sürecinizde size profesyonel destek sunmaktadır. Aba psikoloji’de danışanlarımızın kariyer planını çıkarırken Stratejik yetenek yönetimini kullanıyoruz. Bu yöntem sayesinde bireylerin gelişim alanları çıkarılır ve gelişim süreçleri planlanır.  Kısa ve uzun vadeli hedefler belirlenir ve bu hedeflere en verimli şekilde nasıl ulaşılabileceğinin planları belirlenir.

Tüm bu planlar çıkartılırken de kişilerin ulaşabilecekleri en iyi performansa ulaşmaları amaçlanır. Stratejik yetenek yönetimi testinde başta WISC-V olmak üzere 8 farklı psikolojik test uygulanır. Bu testlerin sonucunda kişiye özel bir stratejik plan oluşturulur.

Öğrencilerin sosyo – ekonomik ve kültürel çevrelerini de değerlendirilerek oluşturulan plan, 3, 6, 12 ve 24 aylık hedefleri ve öngörüleri kapsar. Aba Psikoloji’ de bireyin kariyer hedefi belirlenirken psikologlar ve eğitimciler birlikte çalışır.

Read More

Sınav motivasyonu sınavdan alınacak sonucu büyük ölçüde etkiliyor. Motivasyon düşüklüğü performansı doğrudan etkilerken motive olabilmek başarı olasılığını artırıyor. Sınava hazırlık sürecinde içsel veya çevresel pek çok faktör motivasyonu ve dolayısıyla da performansı etkiliyor. Hatalı alan, bölüm ve meslek seçimi, gerçekdışı beklentiler, sınava yüklenen anlam motivasyon kaybına yol açabiliyor.

Sınav sonucunun kişiliğe atfedilen bir değer olarak algılanması, hatalı ebeveyn tutumları, mükemmeliyetçi kişilikler motivasyonu etkiliyor. Tüm bu olumsuz etkenler sonucunda sınav gerçek anlam ve amacından uzaklaşarak bir stres ve kaygı unsuru haline dönüşüyor. Böylece öğrenciler sınavı bir rekabet aracı, üzüntü kaynağı ve galip gelemeyecekleri bir mücadele olarak görüyor.

Peki sınav motivasyonu geliştirilebilir mi? Motive olmak ve motivasyonu artırmak için neler yapılabilir? Sınava daha iyi hazırlanmak için alınabilecek profesyonel destekler neler? Yazımızın devamında detayları bulabilirsiniz. Başarılı Bir Kariyer İçin Öğrencilik Yılları Nasıl Daha Verimli Geçirilebilir? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Hedefinizi Doğru Belirlediğinizde Sınav Motivasyonu Doğrudan Artar

Hedef belirleme süreci sıklıkla ihmal edilen ve son dakika aceleye bırakılan bir süreçtir. Oysa hedef belirlemeye olabildiğince erken başlamak ve detaylı bir planlama yapmak gerekir. Hedef belirlerken öğrencinin karakteristik özellikleri, ilgi ve beceri alanları, zeka alanı göz önünde bulundurulmalıdır. Öğrenme stili, zaman yönetimi becerisi, çalışma ortamı ve öğrenme kaynakları da hedef belirleme sürecinde dikkate alınmalıdır.

Tüm bu faktörler göz önünde bulundurularak hedef belirlendiğinde hedefe ulaşmak daha kolay ve keyifli hale gelmektedir. Belirlenen amaç kişinin kendi istek, beklenti ve becerileriyle uyumlu olduğunda ulaşmaya yönelik istekte artmaktadır. Hedef belirleme sürecinin önemli bir aşaması da hedefi kısa ve uzun vadeli hedeflere bölerek planlamaktır. Büyük hedefin küçük hedeflere bölüştürülmesi sınav motivasyonu sağlayacaktır.

Çünkü bu sayede öğrenci performansına yönelik sonuçları daha iyi görebilir ve zamanında gerekli müdahaleyi yapabilir. Uzun vadeli hedefler için hazırlanmak çoğu zaman motivasyon kaybına yol açmaktadır. Örneğin bir yıl sonra olacak bir sınava yapacağımız hazırlığın motivasyonu ile yaklaşan sınavın motivasyonu aynı olmayacaktır. Dolayısıyla Uzun vadeli hedefimiz sınavda başarılı olmak ise bu hedefi küçük hedef parçalarına bölüştürebiliriz.

1 ay boyunca konu tekrarı yapmak ve ay sonunda denemeden alacağı puanı 50 puan artırmak kısa vadeli bir hedef olabilir.

Planlı Çalışmak ve Gelişimi Takip Etmek Sınav Motivasyonu için Önemli

Motivasyon artırma adımlarından bir diğeri de planlı çalışmak ve gelişim sonuçlarını takip etmektir. Hedefimiz ne kadar belirgin ve ne kadar parçalara bölünmüş olsa da iyi bir çalışma programı olmadan disiplinli çalışmak mümkün değildir.

Kısa ve uzun vadeli hedefler belirlendikten sonra bu hedeflere ulaşabilmek için çalışma çizelgeleri hazırlanmalıdır. Günde kaç saat çalışılacak, hangi konulara bakılacak ve kaç soru çözülecek gibi alt detaylar belirlenmelidir.

Zaman Yönetimi Teknikleri Mutlaka Öğrenilmeli

İyi bir ders planı hazırlamak kadar bu plana sadık kalabilmekte önemlidir. Çoğu öğrenci günde ne kadar ve neye çalışması gerektiğini bilir. Ancak çalışmayı sıklıkla öteler ve enerjinin en düşük olduğu saatlere kadar çalışmayı erteler. Ardından bastıran uyku ve yorgunlukla çalışmaya yetersiz zaman bırakılır. Kimi öğrenciler ise çok fazla çalışır, ayrılması planlanandan çok daha fazla zamanı çalışmaya ayırır.

Bu da zaman içerisinde ders dışı faaliyetlere hiç zaman ayrılamamasına neden olur. Bazı öğrenciler ise ders çalışmayı da mola yapmayı da yemek yemeyi de aynı ortamda yapar. Dolayısıyla ders çalışırken kolayca dikkat dağılabilir veya molalardan derse dönmek zorlaşabilir. Sınav motivasyonu için iyi bir zaman yönetimi becerisi edinilmelidir.

Bu beceri düzenli çalışmanın yanı sıra sosyal faaliyetlere ve kişisel zamana da vakit yaratacaktır. Bu da öğrencinin zaman baskısı yaşamasının ve “yeterli zamanım yok, yetiştirmem mümkün değil!” gibi olumsuz düşüncelere kapılmasının önüne geçer. Kanban Tekniği ile Zamanınızı Daha Kolay Organize Edebilirsiniz! Ve Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Öneriler yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Öğrenme Stiline Uygun Ders Çalışılmalı

Motivasyon artırmanın bir diğer etkili yolu ise öğrenme sitilini bilerek ders çalışmaktır. Öğrenciler sınava hazırlık sürecinde çoğunlukla ezbere dayalı öğrenme yöntemlerini kullanmaktadır. Oysa öğrencinin öznel öğrenme stilini öğrenmesi ve bu stile uygun çalışması bilgi kalıcı hale getirmektedir. Yani ezberlenerek öğrenilen bir bilgi sınav sonrası kolayca unutulurken öğrenme stiline uygun kazanılan bilgi ömürlük olabilmektedir.

Sınav motivasyonu kazanmak için öğrenme stilinizi profesyonel destek alarak öğrenebilirsiniz. Okul rehberlik biriminizden veya varsa kariyer ofislerinden de bu konuda destek alabilirsiniz.

Beyin Temelli Öğrenme ve Eğitimdeki Rolü yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sınav Motivasyonu İçin Ödüllerden Faydalanılmalı

Sınava hazırlık süreci yoğun ve yorucu bir tempo içermektedir. Bu tempo içerisinde ödül en çok ihtiyaç duyulan ama en az verilen motivasyon kaynağıdır. Ödülleri hem çok severiz hem de ödüllendirmeyi ihmal ederiz veya ödülleri çoğunlukla dışarıdan, başkalarından bekleriz. Kendimizi örselemekte ve cezalandırmakta ise son derece bonkör davranırız. Bu olumsuz tutum ise sınava yönelik motivasyonumuzu zedeler.

Oysa başarılarımızı, başarmak üzere gösterdiğimiz çabayı ödüllendiriyor olmamız gerekir. Kendimizi taktir etmeyi, kendimize teşekkür etmeyi ve kendimizi yüreklendirmeyi ihmal etmemeliyiz. Ödüllerin pahalı hediyeler veya akla gelmeyecek şeyler olmasına da gerek yok. Sevdiğiniz bir yemeği kendinize ısmarlamanız, ders sonrası izlemek istediğiniz bir filme veya bir arkadaş etkinliğine zaman ayırmanız da ödül olabilir.

Aslında ödüllerinizin niteliğini ve niceliğini belirleyecek olan sizi neyin motive ettiğine göre değişiklik gösterecektir.

Sınav Motivasyonu için Olumsuz Düşüncelerle Başa Çıkmayı Öğrenmelisiniz

Olumsuz düşünceler kar topu gibidir. Ardı arkası kesilmeden bu düşüncelere yeni olumsuz düşünceler eklenir ve hızla olumsuzluk etkisi büyür. Kimi zaman çevremizden duyduklarımız veya çevremizde gördüklerimiz kimi zamansa kişisel deneyimlerimiz olumsuz düşünceleri tetikler. “Başarılı olamayacağım, sınav çok zor, süre çok kısa, yetiştirmem mümkün değil, yeterince iyi değilim!” gibi.

Sınava yüklediğimiz tüm bu anlamlar sınavın gerçek tanımının çok dışında ve tamamen özneldir. Sınav bilgiyi ölçümleme tekniğidir. Herkes için sorularda, sonuçları hesaplama yöntemleri de eşit ve adildir. Sınavın zorluğunu belirleyen sınava hazırlık sürecinde verdiğimiz emektir. Sınava iyi hazırlanan, bol soru çözen, denemelerle zaman kullanım pratiğini geliştiren bir öğrenci için sınav zor olmayacaktır.

Ancak yine de yeterince emek verip, iyi bir hazırlık yapan öğrencilerde de sınav stresi gelişebilmektedir. Bu öğrencilerin olumsuz düşüncelerini bekleyen çevrenin gerçekdışı beklentileri ve mükemmeliyetçi kişilik özellikleridir. Dolayısıyla sınav motivasyonu olumsuz yönde gelişmektedir. Bu durumda olumsuz düşüncelerle başa çıkmak için etkili bir yöntem Lazarus’un stresle baş etme modelidir. Lazarus’un Modeline Göre Stres Yaşadığınızda Şu 3 Sorunun Cevabını Arayın;

Stres ve kaygı uyandıran bir durumda kendinize şu 3 soruyu sormanız kontrolün hala sizde olduğunu, rahatsızlık veren duygu ve düşünce ile başa çıkabileceğinizi size hatırlatacak.

  1. Şu an ne oluyor? (Bu bir olay ya da bir düşünce, duygu, dürtü olabilir)
  2. Bu olan benim için tehlikeli mi?
  3. Peki bununla başa çıkabilir miyim?

Birinci soruda kişi olayı kendi algılayışına göre ele almalıdır. İkinci soruda bu olayın kendisi için tehlikeli olup olmadığını değerlendirmelidir. Üçüncü soruda ise tehlike söz konusu ise başa çıkmak için sahip olduğu kaynakları değerlendirmelidir.

Burada sahip olunan fiziksel (bireyin sağlığı, enerjisi ve dayanma gücü vb.), sosyal (somut ve duygusal destek), psikolojik (inançlar, problem çözme becerileri, benlik saygısı, ahlaki değerler vb.) ve maddi (para, aletler vb.) başa çıkma kaynakları değerlendirilmelidir. Performans Kaygısı Akademik ve Profesyonel Kariyeri Olumsuz Etkiliyor!  Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Boş Zaman Etkinlikleri Planlamak Da Sınav Motivasyonu Sağlıyor

Tıpkı ödüllendirme gibi mola vermek de sınava hazırlık sürecinde ihmal edilen bir ihtiyaç. Öğrenciler sınava hazırlık yıllarını sıklıkla tüm sosyal faaliyetlerden ve boş zaman etkinliklerinden uzak geçiriyor. Dinlenmeye de yeterince zaman ayırmıyorlar. Sonuç olarak deşarj olmak mümkün olmuyor. Yaşadıkları yoğun zihinsel, fiziksel ve duygusal yorgunluk sınava yönelik tutumlarını da olumsuz etkiliyor.

Mola vermenin veya ders dışı faaliyetlere zaman ayırmanın önemli bir zaman kaybı olduğuna yönelik bir yanılgı var. Oysa zihnimizin bir dikkat süresi var ve bu süreyi aştığımızda verimli çalışmak mümkün olmuyor. Yine uyumak, beslenmek gibi fizyolojik ihtiyaçlarımız kadar sosyal ve duygusal ihtiyaçlarımız da var. Doğada yürüyüşe çıkmak, müzik dinlemek, arkadaşlarla vakit geçirmek, sohbet etmek deşarj olmamızı sağlıyor.

Böylece yenileniyor, enerji buluyor ve sınav motivasyonu ile derse çok daha motive şekilde dönebiliyoruz. Aksi halde sınava hazırlık süreci sadece ders çalışarak geçirildiğinde bilinçaltımıza sınavın özgürlük kısıtlayıcı olduğunu öğretiyoruz. Bu da bize sınava hazırlanmanın korkunç olduğunu, mahkum gibi olacağımızı ve pek çok keyifli faaliyetten uzak kalacağımızı hatırlatıyor.

Oysa sınavlarda derece yapan öğrencilerin sınava hazırlanırken ilgi ve beceri alanlarını ihmal etmediğini görüyoruz. Sınav başarısı için ders çalışmanın yanı sıra sanat, spor gibi ilgi alanlarına zaman ayırdıklarını görüyoruz.

Sınav Motivasyonu İçin Psikolojik Destek ve Kariyer Danışmanlığı Alabilirsiniz

Sınava hazırlık sürecinde tüm çabanıza rağmen olumsuz duygularla ve sınav stresiyle başa çıkmakta zorluk yaşayabilirsiniz. Aynı şekilde hedef belirleme, planlı çalışma, zamanı verimli kullanma becerilerinde de desteğe ihtiyaç duyabilirsiniz. Sınav başarınızı düşürecek ve motivasyonunuzu olumsuz etkileyen konularda psikolojik destek talep edebilirsiniz. Aynı şekilde sınava hazırlık sürecinde daha bilinçli hazırlık yapmak için profesyonel kariyer desteği de alabilirsiniz.

Sınav motivasyonu sağlamada size yardımcı olacak kişi/kurum bu konuda ne kadar deneyimli? Verdiği bilgiler bilimsel kanıtlara dayalı mı, güncel mi ve uluslararası düzeyde geçerliliği var mı? Kariyer hedefi belirleme süreçlerinde kaç kişiye destek vermiş ve başarı oranları nedir? Ve daha pek çok alt detayı bilmeniz alacağınız hizmetin kalitesiyle ilgili ön bilgi edinmenizi kolaylaştıracaktır.

Aba Psikoloji, Aba Kariyer ve Aba Yurtdışı Eğitim işbirlikleri ile kariyer belirleme sürecinizde size profesyonel destek sunmaktadır. Aba psikoloji’de danışanlarımızın kariyer planını çıkarırken Stratejik yetenek yönetimini kullanıyoruz. Bu yöntem sayesinde bireylerin gelişim alanları çıkarılır ve gelişim süreçleri planlanır.  Kısa ve uzun vadeli hedefler belirlenir ve bu hedeflere en verimli şekilde nasıl ulaşılabileceğinin planları belirlenir.

Tüm bu planlar çıkartılırken de kişilerin ulaşabilecekleri en iyi performansa ulaşmaları amaçlanır. Stratejik yetenek yönetimi testinde başta WISC-V olmak üzere 8 farklı psikolojik test uygulanır. Bu testlerin sonucunda kişiye özel bir stratejik plan oluşturulur.

Öğrencilerin sosyo – ekonomik ve kültürel çevrelerini de değerlendirilerek oluşturulan plan, 3, 6, 12 ve 24 aylık hedefleri ve öngörüleri kapsar.  Sınav motivasyonu sağlamanız için kurumumuzda psikologlar ve eğitimciler işbirliği içinde çalışır.

 

Read More

Kişilik gelişimi, bireyin sosyal ve fiziksel çevresi içinde tutarlı olarak gösterdiği kişilik özelliklerinin oluşumudur. Kişiliğin gelişimi doğumla birlikte başlar ve çocuk 6 yaşlarına geldiğinde büyük oranda tamamlanır. Doğumla birlikte başlandığı söylense de aslında kişilik anne karnındaki yaşantılarla da şekillenmeye başlamaktadır. Annenin gebelik sürecindeki duygu durumu, yaşantısal deneyimleri, gebeliğine yüklediği anlam ve bebeğiyle kurduğu doğum öncesi bağ kişiliği etkilemektedir.

Dolayısıyla doğum öncesinden başlayarak çocuğun ilk altı yılında temel etkileşim kaynağı ailesidir. Kişiliğin şekillendiği bu önemli zaman aralığında kişilik üzerindeki en belirgin rol aileye aittir. Ebeveynlerin kendi kişilik özellikleri, çocuk yetiştirme tutumları, aile içi iletişimleri, problem çözme becerileri çocuğa yansımaktadır. Ebeveynlerin birlikte ve ayrı ayrı sergiledikleri tavır, tutum ve iletişim stilleri çocuğun kişilik gelişimi üzerinde etkilidir.

Peki kişiliğin şekillenmesinde hangi unsurlar rol oynamaktadır? İdeal aile ortamı nasıl olmalıdır? Aile içindeki olumsuzluklar kişiliği nasıl etkilemektedir? Sağlıklı bir kişiliğin gelişebilmesi için bebeklikten başlayarak çocuğun ihtiyaçları nelerdir? Psikolojik destek almak gerekli mi ve hangi durumlarda destek almak düşünülmelidir? Yazımızın devamında cevaplara ulaşabilirsiniz.

Çocuklarda Benlik Gelişimi ve Yaşam Boyu Başarıya Etkisi ve Ebeveyn Tutumları ve Karakter Gelişimine Etkisi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kişilik Gelişimi için Ebeveynle Güvenli Bağ Kurabilmek Oldukça Önemli

0-2 yaş, çocuğun, fiziksel, zihinsel ve duygusal yönden en hızlı geliştiği dönemdir. Bu dönemde çocuğun sadece fiziksel gereksinimlerinin karşılanması yeterli değildir. Bebek yaşamın ilk iki yılında büyük ölçüde bakımıyla ilgilenen kişiye (çoğunlukla bu kişi anne) bağımlıdır. Dolayısıyla bakım verenle kurulan ilişkinin niteliği bebeğin zihinsel ve duygusal gelişimi için son derece önemlidir.

Anneyle bebek arasında kurulan bağın sağlıklı, bebeğin gelişimini destekleyecek yeterlilikte olmasına güvenli bağlanma denir. Annenin, emzirme ya da besleme tarzı, bebeğiyle kurduğu fiziksel temas ve onu rahatlatma biçimi bu bağın gelişimini destekler. Dolayısıyla çocuğun kişilik gelişimi de sağlıklı yönde ilerler. Annenin bebeğin ihtiyaçlarına duyarlılığı, bebeğe duygusal yakınlığı, yanında olduğu konusunda verdiği güven de oldukça önemlidir.

Bebeğin temel duygusal ve fiziksel ihtiyaçları yeterli ve düzenli şekilde karşılanmadığında kurulan bağın gücü zayıflamaktadır. Bu yetersizlik de güvensiz bağlanmaya neden olmaktadır. Bebek ebeveynine güvenli şekilde bağlanırsa kendi öz değerini ve çevresini algılayış biçimini bu güven üzerinden nitelendirir. Güvenli bağlanan bir bebek kendini değerli, yeterli, güvenilir hissederken çevresine yönelik de benzer anlamlar yükler.

Bebek sevilmeye, bakılmaya değer bir birey olduğunu daha bu dönemden kurduğu ilişkinin niteliğiyle kodlamaya başlar. Güvensiz bağ geliştiren bebek ise kendisinin sevilmeye ve bakılmaya layık olmadığı yanılgısına kapılır. Böyle bir bebek yetersizlik, güvensizlik ve değersizlik duygularıyla yoğrulur. Çevresini de güvenilmez ve tehlikeli olarak kodlar. Yalnızlık duygusu çok daha belirgin hale gelir. Öfke veya öğrenilmiş çaresizlik gelişebilir.

Kişilik Gelişimi Anne Karnında Başlıyor, Yaşamın İlk 6 Yılında Belirginleşiyor! Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kişilik Gelişimi Ebeveyn Tutumlarıyla Şekil Alıyor

Ebeveyn tutumları kişiliğin belirlenmesin etkili rol oynuyor. Ebeveynlerin benzer roller sergilemesi ve birbirinden tamamen farklı olması da kişiliğin nasıl şekilleneceğini etkiliyor. Yaygın ebeveyn tutumlarına bakıldığında otoriter tutum, demokratik tutum, mükemmeliyetçi tutum, ihmalkar ve tutarsız tutumlarla karşılaşılabiliyor.

Otoriter tutumda daha çok ebeveyn ceza ve otorite gücüyle evde hakimiyeti sağlıyor. Fiziksel ve duygusal cezalar, sevgiden mahrum bırakma gibi olumsuz yaklaşımlar uygulanabiliyor. Bu ebeveyn tutumunun kişilik gelişimi açısından son derece zedeleyici olduğu klinik araştırmalarca da destekleniyor.

Bir diğer sağlıksız ebeveyn tutumu ise İhmalkar veya tutarsız ebeveyn tutumları. İhmalkar tutumda çocuğun varlığı ve ihtiyaçları sıklıkla göz ardı ediliyor. Dolayısıyla özgüven, öz benlik gelişmiyor. Çocuk fiziksel, duygusal ihtiyaçlarından mahrum ediliyor. Böyle bir aile ortamında güvenli bağ gelişmediği gibi kişi çevresini ve hatta kendisini de güvensiz buluyor.

Mükemmeliyetçi tutumda da yine sağlıksız kişilik özelliklerine yatırım yapıldığını görüyoruz. Mükemmeliyetçi ebeveynler gerçekdışı beklentilerle çocukları yıpratıyor. Sınav ve performansa yönelik kaygılar en çok bu ebeveynlerin çocuklarında görülüyor. Yetersizlik duyguları bu çocuklarda çok daha baskın hale geliyor.

Sağlıklı kişilik gelişimi için ise ihtiyaç duyulan ebeveyn tutumu demokratik-hoşgörülü ebeveyn tutumu. Bu tutumun başarılı ve tutarlı şekilde uygulandığı ailelerde ideal aile ortamı görülüyor. Bu ailelerde çocuk hata yaptığında cezalandırılmıyor. Bunun yerine hatalarından ders çıkarması ve neden sonuç ilişkisi kurması desteklenir.

İyi ve kötü deneyimlerde aile birbirinin yanında oluyor ve birbirine ışık tutuyor. Böyle bir ortamda yetişen çocuğun kişiliği de sağlıklı, dengeli ve tutarlı oluyor. Kendi içinde mutlu, huzurlu ve memnun olan çocuk sosyal çevreyle ilişkisinde ve davranışlarında da uyumlu ve dengeli oluyor. Ebeveyn Tutumları ve Karakter Gelişimine Etkisi ve Kıyaslama ve Rekabet Çocukları Nasıl Etkiliyor? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Ebeveynlerin Problem Çözme Becerileri ve İletişim Stilleri Kişilik Gelişimi Üzerinde Etkili

Aile içi iletişim modelleri ve elbette aile bireylerinin karşılaştıkları problemlere nasıl çözüm ürettiği doğrudan çocuğa rol model oluşturuyor. İdeal aile ortamında iletişim saygı çerçevesinde, suçlama ve hakaret içermeden, duygu ve düşüncelerin paylaşılmasıyla sağlanıyor. Aile bireyleri birbirleriyle iletişim kurarken etkin dinleme yapıyor, empati kuruyor ve ben diliyle konuşuyor. Küsme, trip atma, alaya alma gibi pasif agresif tepkiler kullanılmıyor.

İletişim kazalarına yol açabilecek kelimelerden ve olumsuz beden dilinden uzak duruluyor. İdeal aile ortamında meydana gelebilecek iletişim kazaları, kırgınlıklar veya tartışmalarda aile üyeleri sorunları çözmeye odaklanıyor. Ailede veya sosyal, profesyonel hayat içerisinde karşılaşılan problemlerle nasıl baş edildiği kişilik gelişimi için belirleyici.

Sorunlar konuşarak, medeni şekilde tartışılarak mı hallediliyor yoksa sesler yükseltilip, fiziksel güce mi başvuruluyor? Sorun çözme yöntemi olarak empati mi kurulmaya çalışılıyor yoksa açık arayarak zayıflıklardan faydalanmaya mı çalışılıyor? Aile İçi İletişim Eksikliği Nedenleri ve Sağlıklı Bir Birey Yetiştirebilmek İçin Aile İçi İletişim Nasıl Olmalı? yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kişilik Gelişimi Tekrar Eden Olumsuz Fiziksel ve Duygusal Yaşantılarla Zedeleniyor

Ailede, faal olarak zaman geçirilen sosyal çevrede maruz kalınan fiziksel, duygusal şiddet karakter gelişimini zedeliyor. Bağırarak iletişim kurmak, vurmak, sevgiden mahrum bırakmak, ceza vermek, ihtiyaçlarını karşılamamak, alay etmek, hakaret etmek bunlara örnek verilebilir. Fiziksel ve duygusal şiddetin hakim olduğu bir aile ortamında ideal aileden bahsetmek mümkün değildir. Bu tarz ortamlarda çocuk ve ebeveyn arasında güvensiz, korkulu bağlanma söz konusudur.

Çocuğun özgüveni, benlik değeri ve özsaygısı gelişmez. Çocuk ebeveyni gibi otoriter gördüğü akranlarından, öğretmenlerinden ve diğer kişilerden de korkar. İçe kapanık, pasif bir kimlik geliştirebileceği gibi olumsuz yaşantıları da modelleyebilir. İsyankar, zarar veren, istek ve ihtiyaçlarını zorla elde eden bir kişilik geliştirebilir. Fiziksel, Duygusal, Sözel Şiddete Maruz Kalmak Çocuğun Dünyasını Nasıl Etkiliyor? Ve Çocuklarda Regresyon ve Nedenleri Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Ailenin ve Çocuğun Alacağı Psikolojik Destek Kişilik Gelişimi için Destekleyici Olacaktır

Sağlıklı ebeveyn tutumları sergilemek, çocuğunuzun karakter gelişimine daha yapıcı katkı sağlamak için psikolojik destek alabilirsiniz. Aile içi ilişkilerin iyileştirilmesinde, çift ve aile sorunlarının giderilmesinde aile danışmanlığından faydalanabilirsiniz. Ayrıca okul, bölüm, meslek seçmeden önce karakter gelişimi ve karakter analizi hakkında bilgi edinmek de oldukça önemli. Meslek veya alan/bölüm seçimi yapmadan önce çocuğunuzun kişilik testine katılmasını sağlayabilirsiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Oyun Terapisi Nedir? Çocuk ve Aileler için Faydaları yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kişilik gelişimi ve testleriyle ilgili bilgi almak veya diğer psikolojik hizmetlerimizden faydalanmak isterseniz bize ulaşabilirsiniz. Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak ve “Çocuğumu Hangi Uzmana Götürmeliyim?” Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Psikiyatristi Kimdir? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Read More

Beyin temelli öğrenme sistemi ezberci eğitim anlayışından çok uzakta öğrencilere anlayarak ve bağ kurarak öğrenmeyi öğretiyor. Ülkemizde her yıl pek çok kademeden öğrenci eğitim hayatları ve kariyerleri için önemli sınavlara hazırlanıyor. Sınava hazırlık yapmanın yanı sıra okul puanlarının da yüksek tutulması gerekiyor. Dolayısıyla öğrenciler bilgiyi kalıcı olarak edinmek üzere değil sınavdan iyi sonuçlar almak amacıyla çalışıyor.

Dolayısıyla sınav sistemi bilginin ömürlük değil de sınav bitimine kadar kazanılmasının yeterli olacağı yanılgısını doğuruyor. Bu da öğrencilerin, öğrenmeden veya bilgiyi ilişkilendirmeden direk olarak ezberlemeye çalışmasına neden oluyor. Sınavlara ve eğitim sistemindeki açıklara yönelik aksaklıklar Ülkemizde yıllarca ezberci eğitimin uygulanmasına yol açtı.

Ancak uzun vadede ezberleyerek öğrenilen bilgilerin işlevini yitirdiği görüldü. Dolayısıyla sınavdan çıkan öğrenciler hayatları boyu faydasını görebilecekleri ve kullanabilecekleri bilgileri dahi unuttular. Öğrencilerin bilgiyi sentezleme, analiz etme, ilişkilendirme ve mantık yürütme becerileri gelişmedi. Soru kalıplarına kadar pek çok bilgiyi ve yöntemi ezberlemek durumunda kaldılar. Üniversiteye kadar ezbere dayalı eğitim alan öğrenciler için üniversitede özgün, yaratıcı düşünce, mantık ve muhakeme zayıf kaldı.

Günümüzde artık erken eğitim kademelerinden itibaren beyin temelli öğrenme sistemine geçilmeye çalışılıyor. Tabi burada sistemin kavranabilmesi ve uygulanabilmesi için eğitimcilerin de bu sistemi benimsiyor olması gerekiyor. Bilgiyi ezberlemek yerine anlayan, anlamlandıran ve ilişkilendiren öğrencilerin başarı oranları da artıyor. Üstelik bu sistem hem sınav hem de okul başarısını destekliyor. Sınavdan sonra da edinilen bilgiler uzun süreli olarak kullanılabilir hale geliyor.

Peki Beyin temelli eğitim sistemi nedir? Ezberci eğitim sisteminden farkı nedir? Eğitimde öğrencilere ve eğitmenlere ne tarz avantajlar sağlamaktadır. Yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

Yapay Zeka Meslekleri Nasıl Etkileyecek? Ve Endüstri 4.0 Okul Öncesi Eğitimden İtibaren Çok Daha Bilinçli Bir Kariyer Planı Yapmayı Gerektiriyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Beyin Temelli Öğrenme Nedir?

Bireyin özelliklerine, beynin yapısına, fonksiyonlarına ve genel çalışma prensiplerine uygun bir öğrenme biçimidir. Bu yöntemle gerçekleşen öğrenmenin çok daha hızlı ve kolay olacağına inanılmaktadır. Burada temel olarak; öğrenmeye yönelik uygulamaların beynin öğrenme sistematiğine uygun şekilde düzenlenmesi amaçlanmaktadır.

Bu yönteme göre beyin paralel bir işlemcidir. Bu paralellik bir bilginin kazanımında ve/veya kullanımında birçok işlemin bir arada yapıldığını göstermektedir. Beyin öğrenme sürecinde bilgiyi depolarken duygu, düşünce, duyu, davranış, hayal gibi pek çok süreçten beslenmektedir. Kazanılan bilgi ne kadar çok yönlü şekilde depolanırsa kalıcılığı ve işlevselliği o denli artmaktadır. Beyin temelli öğrenme sistemine bir örnek verelim.

Coğrafya dersinde ülkemizde yetişen sebze ve meyvelerden bahsederken sadece ezber yapmak işe yaramamaktadır. Bunun yerine öğrencilere sebze ve meyvelerin nasıl yetiştiğine yönelik belgesel izletilebilir. Tarım alanlarına geziler düzenlenip, ekip, dikim veya hasat dönemlerine katılım yapılabilir. Çiftçilerle veya pazarcılarla röportaj ödevleri verilebilir. Öğrencilere kendi amatör belgesellerini çekme fırsatı tanınabilir.

Bu sebze ve meyvelerin ülkemizin hangi topraklarında daha elverişli yetişebileceği veya yetişemeyeceği anlatılabilir. Toprağın yapısı, iklim, rüzgar, yağış gibi detayların yetiştiricilikteki rolü anlatılabilir. Tohumların varsa tarihi bilgileri anlatılabilir. Bu tohumlar nasıl keşfedilmiş? ülkemize nereden gelmiş veya ilk bizde mi bulunmuş? ilk bulunduğunda bu meyve ve sebzeler hangi amaçla kullanılmış? anlatılabilir.

Farklı beslenme türlerine, meyve ve sebzenin beslenme zincirimizdeki yerine ve önemine değinile bilinir. Tüm bunlar beyin temelli sistemin işleyişine örnektir. Kitapta yazan bilginin okunup ezberlenmesi yerine bilginin pek çok kaynaktan toplanarak işlenmesi desteklenmektedir.

Beyin Temelli Öğrenme Eğitimde Nasıl Kullanılıyor?

Türkiye de uzun yıllar üzülerek ezberci eğitim sistemi eğitim kademelerimizde kullanıldı. Koşullar, beklentiler ve sınav sistemindeki zorluklar bu sistemin kanıksanmasına neden oldu. Oysa ezbere dayalı eğitimde bilgilerin kavranması ya da anlaşılmasından ziyade zihinde tutabilmek ve istenildiğinde bilgiyi aynı şekilde sunabilmek önem taşımaktaydı.

Öğrencilerin bilgiyi yorumlama, analiz etme gibi yetenekleri bu yaklaşımda oldukça geri planda kalıyordu. Bu nedenle bilginin davranışa dönüşmesi ya da yaşamda uygulanabilir olması mümkün olmuyor. Beyin temelli öğrenme modeli ise gelişen teknoloji, dijitalleşme ve globalleşme ile hızla benimsendi. Bilgi her an değişiyor, gelişiyor ve artıyor.

Artık global bir evrende yaşıyor ve internet aracılığıyla dünya genelindeki tüm gelişmeleri takip ediyoruz. Dolayısıyla bunca bilgiyi ezberleyebilmek ve işleyebilmek mümkün görünmüyor. Teknoloji ve internet geldiğimiz noktada bilgi ürütme, edinme ve geliştirme fırsatları sunuyor.

Artık öğrenciler okulda ve derslerde yalnızca kitaplardan değil; hareketli grafiklerden, dijital öykülerden, animasyonlardan yararlanıyorlar. Bu yeni yöntemler öğrencilere daha akılda kalıcı, zaman ve mekandan bağımsız, yoruma ve analize açık bir öğrenme deneyimi sunuyor.

Eğitimde Beyin Temelli Öğrenme Yenilikçi, Kişiye Özel ve Geliştirilebilir Öğrenme Ortamı Sunuyor

Bu modelde öğrencinin bilgiyi edinmesi çok yönlü, deneyimleyerek ve dahil olarak gerçekleşiyor. Eğitim sürecinde öğrencilerin zeka alanları, öğrenme stilleri, ilgi ve becerileri baz alınıyor. Aynı zeka alanına sahip öğrenciler de dahi farklı öğrenme stilleri veya farklı ilgi ve beceriler rol alabiliyor. Bir öğrenci görsel-uzamsal yolla daha kolay öğrenirken, bir başka öğrenci tecrübe ederek daha kolay öğrenebiliyor.

Öğrenme sürecine ilgilerin ve becerilerin dahil edilmesi öğrenmenin daha kalıcı ve keyifli olmasını sağlıyor. Örneğin; yüzmeyi seven ve yüzme sporuyla aktif olarak uğraşan bir öğrenci için matematikte havuz problemleri daha dikkat çekici olabilir. Tabi ki her öğrencinin ilgi ve beceri alanını ya da öğrenme stilini öğrenmek bir öğretmen için kolay değildir.

Aynı şekilde öğrenilse dahi tüm öğrencilerin ilgisini çekecek şekilde her öğrenciye özel örnekler yapılması mümkün değildir. Fakat öğrencilere öğrenmenin mantığını aktarılabilir ve kendi bilgi edinme süreçlerinde bu sistemi kullanmaları teşvik edilebilir. Böylece derse katılmak, kendi örneklerini üretmek, yaratıcı düşünmek, ödev yapmak çok daha kolay ve keyifli hale gelir.

Beyin temelli öğrenme sistemi kişisel yaşanmışlıkların, kültürün ve eski öğrenmelerin de yeni bilgilerin ediniminde rol oynadığını gösteriyor. Aynı şekilde öğrenme sürecinde farkında olmasak da bilinçdışı süreçler de rol oynuyor.

Bu model eğitim sistemimizde yaygınlaşmaya başlasa da hala pek çok eğitim kurumunda ezberci sistem devam ettiriliyor. Artık geride kalması gereken ezberci eğitimin dezavantajları öğrencileri eğitim ve kariyer hayatlarını tehdit ediyor. Ezberci sistemin negatif etkilerinden korunabilmenin önemli bir yolu ise profesyonel eğitim ve kariyer desteği almaktır. Bu sayede okul ortamınızda olmasa dahi alternatif öğrenme ortamlarında ve bireysel çalışmalarınızda bu yöntemi kullanabilirsiniz.

Aba Psikoloji ile eğitim ve kariyer hayatınızı daha planlı ve bilinçli şekilde sürdürmenizi destekliyoruz. Uzman kadromuzla danışanlarımızın zeka alanlarını, ilgi ve becerilerini, öğrenme stillerini keşfediyoruz. Stratejik yetenek yönetimi uygulamamızla kariyer planınızı belirlemenize yardımcı oluyoruz. Çalışmalarımızda bilime, güncel bilgiye, teknolojiye ve beyin temelli öğrenme sistemine önemle yer veriyoruz. Detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Yabancı öğrenciler için son yıllarda Türkiye’de üniversite eğitimi almak nitelikli bir alternatif haline geldi. Yurt dışından her yıl çok sayıda öğrenci üniversitelerimize başvuru yapıyor. Eğitim kalitesi ve buna kıyasla düşük eğitim ve konaklama maliyetleri başvuruları artırıyor. Mezuniyet sonrası istihdam fırsatları da öğrencilere cazip geliyor.

Peki yabancı uyruklu öğrencilerin ülkemizde eğitim alabilmesi için neler yapması gerekiyor? Eğitim olanakları neler? Türkiye’de eğitim almanın bireysel kazanımları neler? Türkiye’de eğitim alan ve alacak yabancılar için yaşamı kolaylaştıracak öneriler neler? Yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

Yabancı Öğrenciler Türkiye’de Eğitim Almadan Önce Ne Yapmalı?

Yabancı uyruklu öğrenciler Türkiye’de devlet üniversitelerine veya özel üniversitelere başvuru yapabilmektedir. Her iki üniversite türünde de yabancı öğrenci kabul şartları aynıdır. Ancak bazı üniversitelerin öğrencilerden talep ettiği farklı belgeler ve şartlar olabilmektedir. Öğrencilerin başvuru yapmadan önce üniversitelerin başvuru koşullarını araştırması gerekir.

Koşullar karşılanıyorsa, talep edilen belgeler hazırlanarak müracaatlar yapılmalıdır. Bu aşamada özellikle öğrenciler Türkiye’yi ve Türk okullarını yeterince bilmiyorlarsa profesyonel destek almalıdır. Okulların kabul koşulları ve başvuruda istenen belgeler öğrenilmelidir. Ancak bunların dışında da öğrencilerin Türkiye’ye gelmeden veya eğitim hayatlarına başlamadan önce edinmeleri gereken bilgiler bulunmaktadır.

Seçecekleri okulun bulunduğu şehir, şehirdeki yaşam olanakları, konaklama, ulaşım, yeme, içme gibi detaylar öğrenilmelidir. Hastane, güvenlik, mümkünse sigorta işlemleri önceden araştırılmalı ve gerekli başvurular yapılmalıdır.

Yabancı öğrenciler tüm bu detayların dışında seçtikleri üniversiteyi, bölümü, akademik kadroyu ve mesleği iyi araştırmalıdır. Türkiye’de veya ülkelerine dönme düşünceleri varsa ülkelerinde seçtikleri mesleği sürdürme olasılıkları şimdiden öğrenilmelidir. Mesleklerinin geleceğini ve bugününü iyi değerlendirmeliler. Seçtikleri üniversitenin yabancı uyruklu öğrencilere tanıdığı fırsat ve olanaklar da öğrenilmelidir.

Yabancı Öğrenciler Türkiye’de Eğitim Almak için Ne Yapmalı?

Türkiye’de eğitim almak isteyen yabancı uyruklu öğrencilerden başvurular için beklenen belge ve koşullar aşağıdaki gibidir;

  • Öğrenci Vizesi: Sınavlarda başarı gösteren ve üniversiteye girme hakkı kazanan yabancı uyruklu öğrencilere üniversite tarafından kabul mektubu gönderilir. Yurtdışındaki öğrenciler bu kabul mektubuyla Türkiye konsolosluğuna giderek öğrenci vizesi alması gerekir. Türkiye’deki öğrenciler ise Türkiye Dış Temsilcikleri tarafından öğrenci vizesi alabilirler.
  • Türkiye’de üniversite eğitimi almak isteyen yabancı uyruklu öğrencilerin oturma izni alması gerekir. Oturma izinleri yaşanılan şehirlerdeki Göç İdaresi tarafından verilir. İlgili yasaya göre yabancı uyruklu öğrenciler Türkiye’ye giriş yaptıktan sonra bir (1) ay içerisinde oturma izni almalıdır. Yabancı Uyruklu Öğrencilerin Oturma izinleri her yıl yenilenir.
  • Yabancı öğrenciler başvurulacakları üniversiteye ait üniversite kabul formunu eksiksiz doldurmalıdır,
  • Lise veya dengi kademedeki eğitime yönelik mezuniyet diploması (Türk Dış Temsilcilikler veya noter tarafından onaylanmış ve Türkçeye çevrilmiş olmalıdır),
  • Transkript (öğrencinin lisede aldığı derslerin adları ve not çizelgesini gösteren belge) Transkript okul tarafından veya noter ile dış temsilcikler tarafından onaylanmış ve Türkçeye çevrilmiş olmalıdır.
  • Finansal teminat mektubu: öğrenci Türkiye’ye geldiğinde maddi ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak, konaklama, ulaşım, eğitim gibi masraflar kim tarafından veya nasıl karşılanacak)
  • Kayıt Ücreti: Varsa başvurulacak üniversitenin kayıt ücreti yatırılmalı ve ödeme dekontu ile belgelendirilmeli.
  • Dil Sınavı Yeterlilik Belgesi: Dil yeterlilik sınavlarında gerekli puanı alamayan yabancı öğrenciler bir (1) yıl boyunca dil hazırlık eğitimi alır. Bu eğitimlerin ardından dil yeterliliğini sağlayan öğrenciler üniversite programlarındaki bölüm derslerine girmeye hak kazanırlar.
  • Uluslararası geçerliliği olan GCE, ACT, SAT gibi sınavlardan yeterli puanı almış olmak veya Yabancı Uyruklu Öğrenci Sınavı’ndan (YÖS) talep edilen puan alınmalıdır.
  • YÖS sınav sonucu da yine belgeler arasında bulunmalıdır. Her üniversite YÖS sınavını kendi düzenlemekte ve yapmaktadır. Üniversitelerin internet sayfasından sınav tarihlerini, başvuru koşullarını ve taban puanlarını öğrenebilirsiniz.

Başvuru aşamasında eksik belge bırakmamak ve kabul olasılığını artırmak için profesyonel kariyer danışmanlığı desteği alabilirsiniz.

Türkiye’de Eğitim Almanın Yabancı Öğrenciler için Avantajları

Türkiye’de eğitim almanın yabancı uyruklu öğrenciler için avantajları yıldan yıla artış gösteriyor. Türkiye hem artan eğitim kalitesi hem eğitimdeki çeşitliliği ile dikkat çekiyor. Elbette ki doğal ve kültürel güzellikleri, jeopolitik konumu turistler kadar öğrencilerin de ilgisini çekiyor. Bir diğer önemli tercih nedeni de Türkiye’nin eğitimdeki yeridir. Türkiye okullaşma oranının oldukça yüksek olduğu ve her yıl oranını artıran bir ülkedir.

Yurtdışından öğrenci kabul ettiği gibi yurtdışına da çok sayıda ülkemizden öğrenci gitmektedir. Türkiye Avrupa Yüksek Eğitim alanında da yer almaktadır. Türkiye Bologna Sürecini dört dörtlük uygulamakta ve Türk okullarının verdiği diplomalar tüm Avrupa ülkelerinde tanınmaktadır. Türkiyede Erasmus, Farabi, Mevlana gibi pek çok öğrenci değişim programı da aktif şekilde kullanılmaktadır. Öğrenci değişim programlarıyla ilgili detaylı bilgiler üniversitelerin öğrenci işlerinden öğrenilebilmektedir.

Yabancı öğrenciler için Türkiye’de eğitim alma isteklerinin bir diğer önemli nedeni de eğitimdeki çeşitliliktir. Türkiye’de toplam 209 üniversite bulunmaktadır. Bu üniversitelerde öğrencilerin tercih edebileceğin çok sayıda lisans, ön lisans ve yüksek lisans programı bulunmaktadır. Türkiye eğitim alınabilecek üniversite ve okunabilecek bölüm çeşitliliği ile tercih sebebidir.

Türkiye’nin doğal güzellikleri, iklimi, boğazları, kültürel zenginlikleri, çok dinli ve çok dilli yapısı, misafirperverliği de cazibesini artırmaktadır. Aynı zamanda mutfak kültürümüzdeki zenginlik de ülkemizin Avrupa’da ve dünyada ismini ön plana çıkarmaktadır. Tarihi dokusu, öğrenci dostu şehirleri, sanata, bilime ve kültüre verilen önem de dikkat çekmektedir.

Türkçeye ilgisi ve merakı olan öğrenciler için de Türkiye’de eğitim almak yeni bir dil edinme olasılığını artırmaktadır. Türkçe maruz kalarak ve kullanarak öğrenmesi daha kolay olan bir dildir. Yabancı öğrenciler için Türkiye’de eğitim almak aynı anda iki dili öğrenme ve geliştirme fırsatı olabilir. Eğitimde İngilizceyi, günlük yaşamda Türkçeyi kullanarak kısa sürede dil becerilerini ilerletebilirler. Türkçe eğitim veren bölümlerde ise öğrenciler dil yeterlilik sınavını geçemezse hazırlık okuyarak Türkçe/ingilizce öğrenebilirler.

Türkiye’de Eğitim Alan ve Alacak Olan Yabancı Öğrenciler için Yaşamı Kolaylaştıran Öneriler

Hiç bilmediğiniz veya yeterince bilgi sahibi olmadığınız bir ülkeye üniversite eğitimi almak için geliyor olabilirsiniz. Ne kadar ilginiz, merakınız ve isteğiniz olsa da gideceğiniz her ülkede yaşayabileceğiniz gibi burada da bocalayabilirsiniz.

Özellikle ön hazırlığınız yoksa ilk zamanlarınız biraz daha meşakkatli geçebilir. Her zaman eğitim kariyer ofislerinden destek alabilirsiniz ancak yine de ön bilgi edinmek faydalı olacaktır. Türkiye’ye gelmeden önce aşağıdaki önerilerimizi değerlendirmeniz Türkiye’deki ilk aylarınızı daha rahat geçirmenizi sağlayacaktır.

Konaklama Alternatiflerini İyi Araştırmalısınız

Türkiye’ye bir yakınınız yanına geliyor olabilirsiniz. Eğer konaklamayı yakınınızın yanında yapacaksanız bu aşamada çok zorluk yaşamayacaksınızdır. Muhtemelen ülkeyi sizden daha iyi bilen ve sizi daha iyi yönlendirebilecek birinin yanında olacaksınız. Ancak konaklayacak yeriniz yoksa hızlıca yurtları araştırabilirsiniz.

İlk aşamada eve çıkmak ve ev arkadaşı bulmak sizin için zor olabilir. Bu etapta mümkünse özel veya devlet yurdunda konaklamanız hem güvenlik hem de maliyet açısından faydalı olacaktır. Okula, çevreye alışıp yeni arkadaşlar edindikçe eve çıkma opsiyonunu değerlendirebilirsiniz.

Yabancı Uyruklu Öğrenciler için Sağlık Sigortası Oldukça Önemli

Türkiye sağlık sisteminde oldukça gelişmiş bir ülkedir. Ancak yine de imkan ve olanaklarını yeterince bilmediğiniz bir ülkede sigortanızın olması oldukça önemlidir. Yabancı öğrenciler için uygulanan sağlık sigortası türlerinden sizin için uygun olanı yaptırmanız önerilmektedir. Böylece öğrenciliğiniz ve ülkede kaldığınız süre boyunca sağlık hizmetlerinden kesintisiz ve daha düşük ücretlerle faydalanabilirsiniz.

Sağlık sigortaları sıklıkla gençler tarafından ihtiyaç duyulmayacağı gerekçesiyle ihmal edilebilmektedir. Ancak sigortası olmayan bireylerin sağlık hizmetlerinden bir kez faydalanması dahi neredeyse sigorta bedellerine ulaşan maliyetleri bulabilmektedir. Sağlık sigortası sadece yabancı uyruklu öğrenciler için değil türk öğrenci ve vatandaşlar için de önemlidir.

Ulaşım Ağını ve Temel İhtiyaç Noktalarınızı Önceden Öğrenin

Gideceğiniz ülke neresi olursa olsun gitmeden önce ülkenin ulaşım ağını öğrenmeniz avantajlıdır. Özellikle sıklıkla kullanacağınız güzergahları belirlemelisiniz. Okulunuz nerede, nerede konaklayacaksınız, hastane, marketler, toplu taşıma nerede öğrenmelisiniz. Sıklıkla kullanacağınız bu noktaları belirledikten sonra birbirlerine uzaklıklarını ve bu noktalar arasında hangi ulaşım türlerini kullanabileceğinizi öğrenmelisiniz.

Yabancı öğrenciler için uzaklıkların ilk etapta yürüme mesafesinde veya toplu taşımayla birkaç dakika olması önerilir. Bulunduğunuz bölgeyi ve şehri daha iyi tanıdıkça sizin de hareket özgürlüğünüz ve ulaşım çeşitliliğiniz artacaktır.

Acil Durum Numaralarını ve Temel Yasal Haklarınızı Öğrenin

Nerede olursanız olun bu bilgilere ihtiyaç duymamanız temennimiz olsa da mutlaka bilinmesi gereken bilgilerdir. Vatandaşı olduğunuz ülkenin Türk konsolosluğunun yerini ve numarası, Polis İmdat (155), Acil Yardım (112) bilinmelidir. Bunların dışında mutlaka oturma izni, öğrenci vizesi, yabancı hakları bilinmelidir.

Yabancı Öğrenciler Uyulması Gereken Toplumsal ve Yasal Kuralları da Bilmelidir

Her ülkenin benzer ve birde kendine özgü kültürel ve toplumsal kuralları vardır. Kendi ülkenizde uyduğunuz kurallara burada da uymaya devam etmelisiniz. Bu kuralları bilmeniz ve uymanız toplumsal yaşama uyumunuzu, huzur ve güvenliğinizi sağlayacaktır. Bu bilgileri gelmeden önce araştırarak da öğrenebilirsiniz. Ancak öğrenmenin en iyi yolu gözlemlemek ve tecrübeli birinden destek almaktır.

Hafta Sonu Tatillerinizi Değerlendirebileceğiniz Aktiviteleri Araştırın

Türkiye’de eğitim almak hem verimli hem de keyiflidir. Ancak eğitim sürenizi unutulmaz ve keyifli kılmanın bir diğer yolu da boş zaman etkinlikleridir. Hafta sonu tatillerinizi değerlendirmek üzere etkinlikler planlayabilirsiniz. Bu etkinlikler için grup gezilerine katılabilir veya okul arkadaşlarınızla kendi grubunuzu kurabilirsiniz.

Bireysel olarak da vakit geçirebilirsiniz. Bulunduğunuz şehrin veya yakın bölgelerin tarihi dokusunu keşfedebilirsiniz. Türkiye’nin doğal güzelliklerini gezip görebilir, sanat faaliyetlerine katılabilirsiniz. Hem sosyalleşebileceğiniz hem de keyifli zaman geçirebileceğiniz kurs ve aktivitelere de dahil olabilirsiniz. Varsa üniversitenizin öğrenci kulüplerinde de yer alabilirsiniz.

Sosyal Ağınızı Genişletin

Yaşayacağınız şehirde özellikle de konaklayacağınız bölgede veya okuyacağınız okulda kendi ülkenizden yabancı öğrenciler varsa tanışın. Bir arada olmanız bulunduğunuz yere alışmanızı sağlayacaktır. Mümkünse sizden çok daha önce gelen ve sizin yaşayabileceğiniz zorlukları yaşamış olan yabancılarla iletişim kurun. Tecrübeli öğrenciler veya ülkede kalmayan devam eden mezunlar sizin için iyi referanslar da olabilirler.

Referanslarınızın olması pek çok açıdan size kolaylık sağlayacaktır. Mümkünse gelmeden önce sosyal medya veya tanıdıklar aracılığıyla gideceğiniz yere yönelik sosyal çevre oluşturmaya çalışın. Aynı şekilde geldikten sonra da bu çevrenizi geliştirmeye özen gösterin. Sosyal ağınızın genişlemesi hem kendinizi daha iyi ve güvende hissetmenizi sağlar hem de yalnızlık hissetmezsiniz.

Yabancı Öğrenciler ve Kariyer Danışmanlığı

Gideceğiniz ülke, yaşayacağınız şehir ve okuyacağınız okulla ilgili ön bilgi yapmanız sizin için oldukça faydalıdır. Ancak ne kadar araştırma yaparsanız yapın destek alabileceğiniz tecrübeli biri yoksa eksik kalan noktalar olabilir. Araştırma sürecinde aklınıza gelmeyen basit detaylar dahi Türkiye’ye seyahatinizden sonra alışma sürecinde sizi zorlayabilir. Başvuru sürecinden başlayarak yaşam şekli, fırsat ve olanaklarla ilgili profesyonel destek alınması önerilmektedir.

Yabancı öğrenciler kadar Türk öğrencilere de profesyonel destek oldukça faydalı sonuçlar vermektedir. Bu alanda uzun süredir ve yoğun şekilde destek veren, güncel ve bilimsel bilgiye sahip kurumlar öncelikle değerlendirilmelidir. Aba Psikoloji, Aba Yurtdışı Eğitim ve Aba Kariyer olarak profesyonel destek ihtiyacı olan öğrenci ve ailelere hizmet vermekteyiz. Siz de Türkiye’de eğitim almak istiyor, nereden nasıl başlayacağınızı bilmiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Psikoloji mezunları için kariyerlerine yön verebilecekleri fırsat alanları mezuniyet sonrası belirginleşmektedir. Psikoloji lisans eğitimi mezunlara psikolog unvanını tanısa da pek çok psikolog alanında ilerlemek için uzmanlığa yönelmektedir. Uzmanlık dallarıysa gelişim, klinik, sosyal, adli, endüstri ve örgüt psikolojisi ve benzeri şekilde ayrışmaktadır.

İnsan kaynakları, halkla ilişkiler, Pazar ve piyasa araştırmaları, bilişim, finans, reklamcılık, eğitim bu alanlardan bazılarıdır. Ayrıca psikologlar mezuniyet sonrası herhangi bir alt alanda uzmanlaşmadan da çok farklı alanlarda çalışabilmektedir. KPSS’ye hazırlanan ve sınavdan geçerli puan alan psikologlar devlet kurumlarında da rol alabilmektedir.

Peki psikoloji bölümünü bitirenler lisans diploması ile nerelerde hangi unvanlarla çalışabilirler? Psikologlar hangi alanlarda uzmanlaşabilirler, psikolojinin alt uzmanlık alanları neler? Psikologlar psikoterapist unvanını alabilirler mi? Psikoterapist olmak için ne yapmaları gerekir?

Psikologlarla psikiyatristlerin farkı nedir? Psikoloji mezunları klinik veya danışmanlık merkezi açabilir mi? Psikologlar lisans diplomaları ile devlet kurumlarında çalışabilir mi? Devlette çalışmak için neler yapılması gerekir? Psikologlar kariyer fırsatlarını artırmak için mezuniyet sonrası neler yapabilir? Yazımızın devamında detaylı bilgiye erişebilirsiniz.

“Çocuğumu Hangi Uzmana Götürmeliyim?” Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Psikiyatristi Kimdir? Ve Psikolojik Destek Ne Zaman Alınmalı? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Psikoloji Mezunları Lisans Diploması ile Nerelerde Çalışabilir?

Psikoloji bölümünü bitiren mezunlar lisans diplomalarıyla birlikte psikolog unvanını kazanmaktadır. Psikoloji alanında bu unvan hizmet verebilmek için yeterlidir. Ancak mezunların büyük çoğunluğu iş hayatına atıldıktan sonra ileri uzmanlık dallarına yönelmektedir. Böylece çalışma alanlarını, bilgi ve tecrübelerini genişletmektedirler.

Ancak bir psikoloğun hangi alanda ilerlemek istediğine karar verebilmesi için üniversite eğitiminden başlayarak alt uzmanlık dallarını deneyimlemesi gerekir. Üniversite eğitimi içerisinde zorunlu tutulan staj programları bu deneyimleri kazanabilmek için değerlidir. Fakat zorunlu stajların yanı sıra mümkün olabildiğince gönüllü staj, çalışma programlarına da dahil olunması önerilmektedir. Çünkü psikolojide yönelebilecek alt dal sayısı oldukça fazladır.

Ancak zorunlu stajlar hepsini tecrübe edebilmek için yeterli değildir. Bu nedenle psikoloji mezunları meslek hayatlarının ilk yıllarında ilgi duydukları alt alanlara yönelerek tecrübe edinmektedir. Bu süreç hem kazanç elde edebilecekleri hem de uzmanlık eğitimleri ile kendilerini geliştirebilecekleri bir dönemdir. Psikoloji eğitimini tamamlayanlar herhangi bir uzmanlık dalına yönelmeden önce psikolog olarak şu alanlarda çalışabilirler;

  • Anaokulu, kreş, gündüz bakım evi, ilk öğretim, lise ve üniversitelerde psikolog olarak,
  • Kurumsal şirketlerde insan kaynakları uzmanı olarak,
  • Yine kurumsal firmalarda ve eğitim danışmanlık merkezlerinde Eğitmen olarak,
  • Belediyelerde sosyal çalışmacı veya psikolog olarak,
  • Vakıflarda sosyal çalışmacı veya psikolog olarak,
  • Devlet kurumlarında psikolog olarak (devlet kurumları için belirlenen sınav, başvuru koşulları karşılanıyor olmalıdır), (Hastaneler, aile planlama merkezleri, hapishaneler, adliye, çocuk esirgeme kurumları, Evlat edinme kurumları gibi)
  • Özel eğitim merkezleri, huzurevleri, bakım evleri, diyaliz merkezleri ve benzeri kurumlarda psikolog olarak çalışabilirler.
  • Psikoteknik merkezleri ve testör olarak çalışabilecekleri özel kurumlarda da psikolog olarak görev alabilirler.

Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak ve Stratejik Yetenek Yönetimi ile Lise’de Doğru Alan Seçimi Yapabilirsiniz yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Psikoloji Mezunları Hangi Alanlarda Uzmanlaşabilir?

Dört yıllık psikoloji lisans eğitimini bitirenler psikolog unvanıyla mezun olurlar. Ancak uzmanlık unvanı alabilmek için yüksek lisans eğitimine devam edilmelidir. Alınacak yüksek lisans eğitiminin içeriği psikoloğun uzmanlık dalını belirleyecektir. Yüksek lisans eğitimi sonrasında istenirse doktora programlarına da devam edilebilmektedir. Psikolojinin bilimsel gelişmelere paralel olarak artan birçok alt alanı bulunmaktadır.

Bunların bazıları klinik psikoloji, sosyal psikoloji, deneysel psikoloji, bilişsel psikoloji, gelişim psikolojisi, sağlık psikolojisi, endüstri ve örgüt psikolojisidir. Her yıl ihtiyaca ve talebe göre açılan uzmanlık programları farklılaşabilmektedir. Bazı üniversitelerde yine bazı programlar birkaç yıl arayla açılabilmektedir. Bu nedenle zaman kaybı yaşamamak için üniversitelerin öğrenci kabul ettiği programlar güncel olarak takip edilmelidir.

Psikoloji mezunları yüksek lisans eğitiminin ardından uzman psikolog unvanını alırlar. Alınan bu unvan uzmanlık alanlarına göre psikologların çalışma sahasını özelleştirir. Örneğin uzman klinik psikolog unvanına sahip bir psikolog ağırlıklı olarak seans alarak, görüşme yapacaktır. Gelişim psikolojisinde uzmanlaşan bir psikolog Çocuk psikoloğu olarak görev alıp çocuklarla çalışabilir. Geriatride uzmanlaşan bir psikolog yaşlılarla çalışabilir.

Psikologlar mezuniyet sonrası doktora programlarına da devam edebilmektedirler. Eğitimin bu kademesi çoğunlukla akademisyen, öğretim görevlisi ve araştırmacı olmak isteyen, daha çok bilim boyutuyla ilgilenen bireyler için avantajlıdır.

Psikoloji Mezunları Psikoterapist Olmak için Ne Yapmalıdır?

Psikoterapistler, psikoterapi eğitimini tamamlamış ruh sağlığı uzmanlarıdır. Psikologlar, psikiyatristler, psikolojik danışmanlar psikoterapist olabilirler. Türkiye’de psikologların psikoterapistlik eğitimine başlayabilmesi için yüksek lisans eğitimine başlamış veya bitirmiş olması gerekir. Bazı psikoterapi alt alanları lisans mezuniyetini de kabul etmektedir. Psikoterapi alt alanları da tıpkı psikoloji uzmanlık alanları gibi çok dallıdır. Bir ruh sağlığı uzmanı aşağıdaki alt dallarda psikoterapi eğitimi alarak psikoterapist unvanı kazanabilir.

Psikoterapi eğitimleri sıklıkla uluslararası geçerliliği olan eğitim sertifikaları ile belgelendirilir. 1 yıllık psikoterapi eğitimleri olabildiği gibi 3, 5, 7 yıla varan psikoterapi eğitimleri de bulunmaktadır. Eğitimlerde teorik eğitim, uygulama ve supervizyon aşamaları yer almaktadır. Çoğu psikoterapi eğitimi lisans ve yüksek lisans eğitimleri gibi mezuniyet koşullarına sahiptir. Bitirme projesi, supervizyon sayısı, klinik görüşme sayısı ve benzeri bu koşullardan bazılarıdır.

Bazı psikoterapi eğitimlerinde aktif çalışıyor olmak, belli bir seans süresine ulaşmış olmak gibi koşullar vardır. Ayrıca eğitime kabul için kendi terapi sürecinden geçmiş veya geçiyor olmak gerekebilmektedir. Psikoloji mezunları ve diğer ruh sağlığı uzmanları için psikoterapi eğitimi alınabilecek alanlar aşağıdaki gibidir;

  • Bütüncül Psikoterapi
  • Çift ve Aile Psikoterapisi
  • Psikodinamik Psikoterapi
  • Psikodrama
  • Gestalt Psikoterapi
  • Varoluşçu Psikoterapi
  • Bilişsel Psikoterapi
  • Davranışçı Psikoterapi
  • Cinsel Psikoterapi
  • Oyun Psikoterapisi
  • Sanat Psikoterapi

Kendi Psikoterapi Sürecinden Geçmiş veya Geçiyor Olmak Neden Önemli?

Psikologlarda tıpkı psikolojik desteğe başvuran bireyler gibi yaşamlarının herhangi bir aşamasında desteğe ihtiyaç duyabilirler. Her şeyden önce sağlıklı bir hizmet verebilmek için bir psikoloğun kendi terapi sürecinden geçerek kendini keşfe çıkması gerekir. Güçlü ve zayıf yönlerini, zaaflarını, karakterini keşfetmelidir. Varsa travmalarını iyileştirmelidir. Meslekte aktif çalışan psikologlar gün içerisinde birbirinden farklı ve zorlu konularla peş peşe çalışmaktadır.

Her ne kadar danışanın terapiye getirdiği konu terapi odasında kalsa da yükü terapisti de etkilemektedir. Zorlu vakalarla başa çıkabilmek için terapistin de kendini ifade edebilmesi, bu yüklerden arınabilmesi gerekir. Kendi terapi sürecinden geçen ve/veya düzenli terapiye giden psikologlarda mesleki deformasyon ve tükenmişlik çok daha az görülmektedir.

Psikolog ve Psikiyatristlerin Farkı Nedir?

Psikoloji mezunları ile psikiyatristler arasındaki en temel fark aldıkları eğitim içeriği ve yetki alanlarına yöneliktir. Psikologlar 4 yıllık psikoloji eğitimi alırken psikiyatristler tıp eğitimi alıp üzerine psikiyatride uzmanlaşmaktadır. Psikologlar çeşitli yöntem, teknik ve envanterlerle ağırlıklı konuşarak görüşme yaparken, psikiyatristler reçete yazıp, ilaç verebilmekte, hastaneye yatış yapabilmektedir. Ayrıca psikiyatristler de psikologlar gibi psikoterapi eğitimi alabilmektedir.

Böylece psikoterapist olabilmekte ve teşhis koyma, tanılama ve reçete yazma dışında hastalarını konuşarak tedavi edebilmektedir. Psikiyatristler ve psikologlar farklılıklara rağmen pek çok açıdan iş birliği içerisinde çalışmaktadır. Sıklıkla psikiyatri kliniklerinde psikologlar da görev almaktadır. Benzer teknikleri, yöntemleri ve testleri uygulamakta birbirlerine yönlendirme yapmakta ve görüş almaktadırlar.

Psikoloji Mezunları Devlet Kurumlarında Çalışabilir mi?

Evet psikologlar lisans eğitiminin ardından devlet kurumlarında çalışabilmektedirler. Ancak devlet kurumlarında çalışma koşulları her yıl resmi kurumlar tarafından açıklanmaktadır. Sözleşmeli veya kadrolu çalışma durumuna göre başvuru koşulları değişiklik gösterebilmektedir. Kadrolu kademeler için çoğunlukla KPSS şartı aranmaktadır. KPSS sınav sonucunun geçerlilik süresinde atamalar için tercih yapılabilmektedir.

Her yıl ihtiyaca göre devlette istihdam edilen psikolog sayısı farklılaşmaktadır. KPSS puanı artıkça yerleşme olasılığı da yükselmektedir. Psikolojiden mezun olanlar KPSS’de genel yetenek ve genel kültür alanlarından sorumludur.

Psikoloji mezunları KPSS ile aşağıdaki alanlara atanabilmektedirler;

  • Sağlık Bakanlığı’na atanabilirler. Psikologlar sağlık bakanlığında atandıkları yere göre farklı görev tanımları alabilirler. Burada çoğunlukla MMPI, Rorschach gibi kişilik testleri yapmaktadırlar. Poliklinikte çalışan psikologlar psikiyatristlerle birlikte vizitlere katılabilirler. Klinik tecrübe kazanmak açısından son derece avantajlıdır.

Pek çok psikoloji öğrencisi üniversite yıllarında da hastanelerde staj yaparak benzer tecrübeler edinebilmektedir. Bu sayede klinikte psikologların hangi vakalarda çalışabileceğini veya psikiyatriye yönlendirme gerektiren vakaları da görmüş olurlar.

  • Yanı sıra psikoloji mezunları KPSS atamalarıyla il veya ilçe sağlık müdürlüklerine, toplum sağlığı merkezlerine atanabilir. Buralarda eğitimler verebilir, seminerler, etkinlikler düzenleyebilir, konuşmacı olabilirler. Evrak işleri yapabilir, toplum sağlığı merkezlerine gelen danışanlarla da görüşebilirler.

  • Adliyeler ve cezaevleri de psikologların atanabildiği devlet kurumlarıdır.
  • Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’ne de psikolog olarak atanabilirler.
  • Devlet üniversitelerine, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ve diğer pek çok devlet kurumlarına atanabilmektedirler.
  • Rehberlik ve Araştırma Merkezleri ve Milli eğitim kurumları da psikologların atanabildiği kurumlardır.

Psikoloji Mezunları için Kariyer Danışmanlığı

Psikoloji bölümü son on yıldır yıldan yıla popülaritesini artıran ve her yıl talep görmeye devam eden önemli bir alandır. Psikologların çalışma alanları da yıldan yıla artış göstermektedir. Psikologların birey, toplum ve endüstrideki katkıları her yıl daha fazla fark edilmektedir. Artan nüfus, şehirleşme, ekonomik kısıtlılıklar, globalleşme, teknoloji psikologlara duyulan ihtiyacı artırmaktadır.

Ancak ülkemizde psikoloji bölümüne verilen önemden çok daha fazla psikoloji öğrencisi ve mezunu bulunmaktadır. Bu da psikoloji mezunları arasındaki rekabeti artırmakta ve istihdam olamama kaygıları benzer meslek gruplarının alanlarının ihlal edilmesine neden olabilmektedir. Bu tarz istenmeyen sonuçların yaşanmaması için psikoloji bölümünü seçmeden ve mezun olmadan önce destek alınmalıdır.

Psikoloji bölümünü seçmek isteyen öğrencilerin profesyonel kariyer danışmanlığı alarak bu alana yönelmesi önerilmektedir. Bunun en büyük avantajı psikolog olmak için bireyin mizaç, kişilik özelliklerinin elverişli olup olmadığının değerlendirilmesidir. Pek çok psikoloji öğrencisi eğitim hayatına terapist olma isteğiyle başlamaktadır. Ancak kişilik özellikleri veya mesleki beklentileri eğitim hayatları içerisinde farklı alanlara yönelmelerini tetikleyebilmektedir.

Bölüm seçmeden önce kariyer danışmanlığı almak doğru mesleğe veya uzmanlık dalına yönelebilmeyi kolaylaştırmaktadır. Psikoloji mezunları da mezuniyet öncesinde kariyer danışmanlığı edinmelidir. Bu sayede hangi uzmanlık alanına yönelmek onlar için daha doğru ve avantajlı olacak öğrenebilirler. Ayrıca iyi bir profesyonel destek adaylara bilimsel ve güncel bilgiyi de sunmaktadır.

Örneğin yurtdışında şu an terapistlerin verdiği psikolojik desteğin yapay zekalar tarafından verilip verilemeyeceğinin çalışmaları yapılmaktadır. Dolayısıyla gelecekte psikolojinin çalışma konularına psikolojiyi yapay zekaya öğretmek, entegrasyon sağlamak gibi konular dahil olabilir. Bu alanı seçecek veya alandan mezun olacak bireylerin bu detayları biliyor olması çalışma konularını farklılaştırmalarına yarayabilir. Henüz kimsenin üzerinde çalışmadığı konularda araştırmalara, projelere katılarak öncü isimlerden olabilirsiniz.

Aba psikoloji uzmanları her yaştan danışanına akademik, mesleki danışmanlık sunuyor. Psikoloji mezunları ve diğer tüm meslek grupları da çalışma konularımız içerisinde yer alıyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle  danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz.

Read More

Çocuklarda benlik gelişimi çocuğun sadece kendine yönelik algısıyla ilgili değildir. Çocuğun çevresi, ailesi, öğretmeni, arkadaşları da çocuğun benliğini etkiler. Dolayısıyla benlik bireyin fiziksel ve sosyal çevresiyle olan etkileşimleri sonucu kazandığı duygu, düşünce ve değerlerdir. Bir başka ifadeyle benlik, bireyin kendini algılayış biçimi, kim ve ne olduğuna yönelik düşüncesidir.

Benlik imajımız (kendimizi nasıl gördüğümüze yönelik değerlendirmelerimiz) ideal benliğe (olmak istediğimiz benliğe) yaklaştıkça benlik saygısı gelişir. Benlik saygısı kişinin ne olduğuyla ne olmak istediği arasındaki farka ilişkin duygu ve düşüncelerdir. Benlik saygısı artıkça, özgüven artar, kişi kendinden hoşnut olur ve kendiyle barışıktır. Çocuklar benlik değerlerini geliştirebilmek için kendilerini başarılı hissetmelerini sağlayacak etkinliklere yönelirler.

Başarılı olamadıklarında ise olumlu düşünmeyi sürdürebilecekleri etkinlik ve aktivitelere yönelirler. Böylece başarısızlığı öz değerlerine atfetmezler. Bunu başarabilen çocuklarda yüksek benlik saygısı gelişirken yapamayanlarda düşük benlik saygısı gelişecektir. Dolayısıyla çocuklarda benlik gelişimi yüksek benlik saygısı ve düşük benlik saygısı olarak ikiye ayrılabilir. Yüksek benlik saygısı olan bir çocuk kendisine potansiyeliyle uyumlu gerçekçi hedefler koyabilen çocuktur.

Bu çocuk hedeflerini gerçekleştirmek üzere çalışır ve hedefe ulaşabileceğine yönelik inanca ve motivasyona sahiptir. Düşük benlik saygısına sahip bir çocuk ise okulda ve diğer performans alanlarında kapasitesinin altında hedefler belirleme eğilimindedir. Peki yüksek benlik saygısı ve düşük benlik saygısına neden olan faktörler neler? Benlik gelişimini desteklemek için neler yapılabilir? Yazımızın devamında detaylara ulaşabilirsiniz.

Kıyaslama ve Rekabet Çocukları Nasıl Etkiliyor? Ve Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda Benlik Gelişimi ve Yüksek Benlik Saygısı

Yüksek benlik saygısı olan çocuklar başarılarının veya başarısızlıklarının kaynağı olarak kendilerini görür. Başarısız olduklarında neden olarak başkalarını sorumlu tutmazlar. Başarısızlıklarından veya yanlışlarından ders çıkararak yeniden denemek ve daha iyisini yapmak için iç motivasyon geliştirirler. Otokontrol sahibidirler. Duygu ve düşüncelerinin farkındadırlar ve objektif kalabilirler. Daha yapıcı, pozitif ve suçlamalardan uzak bir dil kullanırlar.

Problemlerle başa çıkmak için akılcı stratejiler kullanırlar. “Fizik sınavım kötü geçti. Ancak nerelerde zorlandığımı ve hata yaptığımı biliyorum. Bir sonraki sınava çok daha iyi hazırlanacağım. Öğretmenimle konuşup düşük sınav notumu tölare etmek için neler yapabileceğimi öğreneceğim.” Gibi. Zorluklarla çok daha kolay baş edebilirler. Sosyal becerileri daha gelişmiştir ve kendilerini çok daha iyi ifade edebilirler.

Çocuklarda Benlik Gelişimi ve Düşük Benlik Saygısı

Düşük benlik saygısı olan çocuklarda ise başarı veya başarısızlığın neden olarak başkaları görülür. Örneğin; Fizik sınavından hoca düşük not vermiş. Bana taktı, kasten puanımı kırıyor.” Veya “Sınavdan yüksek not aldım çünkü öğretmen soruları çok kolay sormuştu.” Gibi. Düşük benlik saygısına sahip çocuklarda özgüven de düşüktür. Kendilerine ve potansiyellerine yeterince inanmazlar.

Yapabileceklerinin çok altında performans sergiler ve kendilerini zorlayacakları sorumluluklar altına girmezler. Yapabileceklerine yönelik inançları oldukça düşüktür. Kendi hayatlarına yönelik sorumluluk almakta veya seçimler yapmakta güçlük çekerler. Yaşamın her alanında ve döneminde desteklenmeye ihtiyaç duyarlar. Duygu ve düşünceleriyle ilgili olarak da kendilerinden emin değildirler.

Şu an ne hissettikleri veya düşündükleri çevrenin duygu ve düşüncelerine göre kolayca değişebilir. Bu anlamda yönlendirilmeye ve manipüle edilmeye açık bireylerdir. Dilleri ve iletişim şekilleri çoğunlukla suçlayıcı ve olumsuz yöndedir. “Senin yüzünden yeterince çalışamadım.”, ödevlerime yardım etseydin böyle olmazdı.” Gibi.

Çocuklarda benlik gelişimi ideal benlikle benlik algısı arasındaki fark açıldıkça düşük benlik saygısına yol açıyor. Ve düşük benlik saygısı geliştiren çocuklarda şu ortak özellikler görülüyor;

  • Sorumluluk almaktan kaçınır, yapabileceğinin çok altından görev ve sorumlulukları kabul eder.
  • Sınav kaygısı, performans kaygısı görülme sıklığı oldukça yüksektir,
  • Daha içedönük, pasif çocuklardır,
  • Pasif agresif davranışlara daha sık rastlanır,
  • En ufak bir başarısızlıkta, hatada veya hayal kırıklığında pes eder, yaptığı işi bırakır,
  • Kolayca küser,
  • Başarısızlıklarında başkalarını suçlar, mazeretler bulur, mantığa bürümeye çalışır,
  • Olumsuz benlik algısı, özgüven eksikliği, yetersizlik duygu ve düşünceleri baskındır,
  • Övülmekten hoşlanmaz, nasıl karşılık vereceğini bilemez veya alay edildiğini düşünerek öfkelenebilir,
  • Eleştirilmekten hoşlanmaz,
  • Otorite kabul ettiği kişilerin duygu ve düşüncelerinden kolayca etkilenir,
  • Hak ararken aşırı pasif ya da aşırı saldırgan davranışlar sergileyebilir.

Çocuklarda Benlik Gelişimi Nasıl Desteklenebilir?

Çocuklarda sağlıklı bir benlik gelişimini desteklemek için ebeveynlere düşen sorumluluklar oldukça fazladır. Benlik saygısı yüksek çocukların ebeveynleri tarafından sevilen, desteklenen ve kabul edilen çocuklar olduğu görülmektedir. Bu çocuklar aile içerisinde hem özerktir hem de ailenin temel kurallarına uymakla yükümlüdür. Çocukların aile içerisinde söz hakkı vardır, yaşlarıyla uyumlu sorumluluklar alırlar, kendileriyle ilgili konularda karar verebilirler.

Ebeveynler çocuklarının sadece başarılarını değil başarmak üzere verdikleri çabayı da taktir ederler. Düşük benlik saygısına sahip çocuklar ise güvensiz bir aile ortamında yetişmektedir. Bu çocuklar çoğunlukla ihmal edilen, cezalandırılan veya yok sayılan çocuklardır. Kimi çocuklar ise ailelerinin büyümeyen bebekleridir. Aşırı korunmaya maruz kalırlar ve bağımsızlaşamazlar. Kendi kararlarını veremez, sorumluluk alamaz, becerilerini sınayamazlar.

Çocuklarda benlik gelişimi aşağıdaki ebeveyn rolleri doğru şekilde gerçekleştirildiğinde yüksek benlik saygısına ulaşabilmektedir.

Çocuğa Güven Ortamı Sağlanmalıdır

Çocuk kendini ve geleceğini güvende hissetmek ister. Ancak güven ortamı olduğunda ve çocuk kendini güvende hissettiğinde yüksek benlik değeri inşa edilebilir. Güvensizlik söz konusu olduğunda çocuğun kendini değerli hissetmesi, özgürce ifade etmesi mümkün değildir. Güvensiz bir ortamda çocuk daha çekinik ve ürkek bir kişilik geliştirecektir.

Çocuğun Aidiyet Bilinci ve Hissi Geliştirilmelidir

Her çocuk güven ihtiyacından sonra kendini bir yere ait hissetmek ister. Bu aidiyet aileden başlar, arkadaş ortamı, okul gibi sosyal çevreler içerisinde devam eder. Çocuk ait olduğu ortam içerisinde kabul edildiğini, sevildiğini ve değerli olduğunu hisseder. Böyle bir ortamda çocuk başarısız olmaktan, hata yapmaktan çekince duymaz. Aidiyet hissi olmayan çocuklarda benlik gelişimi zarar görür.

Kendilerini yalnız, başı boş ve savunmasız hissederler. Savunmasızlık hissi ise daha hırçın, saldırgan olmalarına veya pasif agresif davranışlar sergilemelerine neden olabilir.

Çocuğunuza Güven Verin

Çocuk güven duygusunu ilk önce ailede ebeveynleriyle olan ilişkisi içerisinde öğrenir. Yaşamın ilk yılında bebek bakıma muhtaçtır. Temel bakım veren çocuğun duygusal, fiziksel ve fizyolojik ihtiyaçlarını zamanında ve yeterli şekilde karşılamalıdır. Ancak bu koşulda çocuk ebeveyniyle güvenli bir bağ kurabilir. Bu güvenli bağ hissi çocuğa sevilebilir, değerli ve önemli olduğu hissini verir.

Ailede başlayan bu güven ilişkisini çocuk sosyal yaşamı keşfettikçe çevresindeki diğer kişilere yönlendirir. Ebeveyniyle güvenli bağ kuran çocuk kendini değerli ve sevilebilir gördüğü gibi güvenli de görür. Dolayısıyla güvenli bağ kurmuş bir çocuk için hem ailesi hem kendisi hem de çevresi güvenlidir.

Tam tersi bir durumda ise çocuk başta ebeveynini, ebeveyni aracılığıyla kendisini ve sonrasında da çevresini güvensiz tayin eder. Güvenin olmadığı bir ortamda ise çocuklarda benlik gelişimi zarar görür.

Sorumluluk Alma ve Karar Verme Becerileri Desteklenmelidir

Ebeveynlere düşen en önemli rollerden birisi de çocukların yaşıyla uygun şekilde sorumluluk almasına fırsat verilmesidir. Çocuğa neleri yapabileceğini göstermesi için sorumluluk verilmelidir. Çocuk sorumluluk almak yönünde yüreklendirilmelidir. Üstesinden gelebildiği sorumluluklarda çocuğa rutin görevler verilmeli ve bu davranışı pekiştirilmelidir. Üstesinden gelemediği sorumluluklarda motivasyonunu kırmadan daha küçük görevler verilmeli ve neden zorlanmış olabileceği çocuğa anlatılmalıdır.

Önemli bir diğer rol ise çocukların karar verme ve seçim yapma becerilerinin desteklenmesidir. Çocuklar yaşlarıyla uygun şekilde seçim yapmaya teşvik edilmelidir. Yemek istedikleri yemekleri, giymek istedikleri kıyafetleri, oynamak istedikleri oyunları seçebilirler. Alışveriş yaparken kendileriyle ilgili ihtiyaçları seçmelerine fırsat verilebilir. Örneğin; çocuğa kitap alınacaksa birkaç seçenek içerisinden hangisinin alınmasını istediğini seçmesi sağlanabilir.

Çocuklarda Benlik Gelişimi için Çocuğa Ev İçerisinde Söz Hakkı Verilmelidir

Kaç yaşında olursa olsun çocuk evin bir ferdidir. Evde yaşanan iyi kötü her şeyden çocuk doğrudan etkilenmektedir. Dolayısıyla ev içerisinde önemli konularla ilgili çocuğun da fikrine danışılmalıdır. Eve alınacak bir şey veya yapılacak bir değişiklik varsa çocuğun da fikri alınabilir. Yapılacak bir etkinlikte çocuğun da istekleri sorulabilir. Yemek sofrasında herkes gibi çocuğun da gününün nasıl geçtiği sorulabilir.

Ev içerisinde böyle bir ortam sağlandığında çocuk kendisini çok daha değerli hissedecektir. Bu basit uygulama çocuğun ileriki yaşamında kendini çok daha özgür ve doğru ifade edebilmesini sağlayacaktır. Evde söz hakkı olan, sorumluluk alan, kendiyle ilgili konularda karar verebilen çocuklarda benlik gelişimi yüksek benlik saygısı ile sonuçlanacaktır.

Başarıyı Değil Çabayı Taktir Edin

Aşırı mükemmeliyetçi veya başarı odaklı ebeveynlerde çocuğun sadece başarısı taktir edilmektedir. Bu da çocuğun başarısızlık duygusuyla başa çıkamamasına neden olmaktadır. Çocuk başarısız olduğunda performans kaygısı, sınav kaygısı gibi istenmeyen durumlarla boğuşabilmektedir. Çocuğun sağlıklı bir benlik inşa edebilmesi için sadece başarılarının değil başarmak üzere verdiği tüm çabaların da taktir edilmesi gerekir.

Çabası taktir edilen çocuk sonuç kadar süreçten de keyif almayı öğrenir. Sadece başarmak için değil, öğrenmek ve deneyimlemek için de motive olur.

Çocuklarda Benlik Gelişimi Sağlıklı Rol Modellerle Desteklenmelidir

Tüm bu önerilerin yanı sıra sağlıklı bir benlik gelişimi inşa edebilmek için çocukların doğru rol modelleri ihtiyacı vardır. Ebeveynler, öğretmenler veya arkadaş çevresi düşük benlik saygısına sahipse çocuğun da modeli eksik kalacaktır. Sağlıklı benlik gelişimi için başta ebeveynler olmak üzere çocukla doğrudan ilişki kuran herkesin benlik değeri önemlidir.

İçe kapanık, kendini ifade edemeyen, sorumluluk bilinci gelişmemiş rol modellerle yetişen çocukların benlik değeri profesyonel kaynaklarla desteklenebilir.

Çocuklarda Benlik Gelişimi ve Profesyonel Destek

Kimi zaman ailevi faktörler, kimi zaman mizaç özellikleri veya çevresel koşullar düşük benlik saygısına neden olabiliyor. Bazen ailenin büyük özveride bulunmasına karşılık arkadaş çevresi, akademik ortam veya çevresel koşullar benlik değerini olumsuz etkiliyor. Akran zorbalığına maruz kalmak, sık öğretmen, okul veya şehir değiştirmek benlik gelişimini olumsuz etkileyebiliyor.

Travmatik olaylara maruz kalmak veya şahit olmak da benlik değerinin düşmesine neden olabiliyor. Dolayısıyla benlik gelişimi bu ve benzeri nedenlerle profesyonel olarak desteklenmeyi gerekli kılabiliyor. Oyun terapisi, sanat terapisi, müzik veya kum terapisi gibi çocuklara yönelik uygulamalarla çocuğun benliği destekleniyor.

Aba psikoloji olarak uzman kadromuzla çocuklarda benlik gelişimi üzerine çalışıyoruz. Düşük benlik saygısı nedeniyle kişisel, sosyal veya akademik alanda zorluk yaşayan çocuklara ve ailelere uzman kadromuzla danışmanlık sunuyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile çocuklara kariyer planlaması yapıyor okul başarılarındaki engelleri aşmalarına destek oluyoruz. Çocuklara kariyer planını yaparken ilgi, beceri alanlarını dikkate alıyor, zeka ve karakter özelliklerinize ve beklentilerinize uygun hedefler belirliyoruz.

 

Read More

Okul korkusu okula başlama çağına gelen pek çok çocukta görülebilmektedir. Okula yönelik olumsuz duygu, düşünce ve tutumlar okul reddine dönüşebilmektedir. Kayıt dönemi geldiğinde çoğu aile okulun ilk haftasına yönelik yoğun kaygı duymaktadır. Çocuğun korkusuyla ailenin artan kaygısı bir araya geldiğinde kar topu etkisiyle korku ve kaygılar beslenmektedir.

Bu noktada ailenin ve çevrenin çocuğa yönelik hatalı yaklaşım ve tutumu okul sendromunu artırabilmektedir. Okula yönelik olumsuz duygular çocuğun ilk okul tecrübesiyle başlayabileceği gibi okul değişikliği, sınıf atlama, öğretmen değişikliği gibi durumlarda da gelişebilmektedir. Okul öncesi eğitim de çocuklar için bir çeşit okuldur. Evden ve ebeveynden ayrılmayı gerektiren bu ortam değişikliği de yine çocukta okul korkusu gelişimini tetikleyebilir.

Anaokuluna başlarken okul sendromu görünmeyen bir çocukta ilkokula başlarken okul fobisi görülebilir. Dolayısıyla okula yönelik korkular farklı dönemlerde, koşullara ve deneyimlere bağlı olarak gelişebilmektedir.

Peki henüz okul tecrübesi olmayan çocuklarda okula yönelik korku neden gelişiyor? Okul sendromu belirtileri nelerdir? Okul fobisinin gelişmemesi için neler yapılabilir? Okul fobisiyle başa çıkmak için ebeveynlere verilebilecek öneriler nelerdir? Başa çıkılamayan korkularda psikolojik destek gerekir mi? ve benzeri soruların cevaplarına yazının devamında erişebilirsiniz.

Okul Korkusu Belirtileri Nelerdir?

Sıklıkla okul sendromu olan çocuklarda aşağıdaki belirtiler görülmektedir.

  • Baş ağrıları,
  • Karın ağrıları, bulantı-kusma hissi,
  • İştahsızlık, keyifsizlik,
  • Uyku düzeninde bozukluklar,
  • Okul sorumluluklarından kaçınma ve aksamalar,
  • Sebebi olmayan ağlama,
  • Alıngan ve sinirli olma,
  • Sevilen şeylere karşı ilgi kaybı,
  • Durgunluk, isteksizlik, sessizlik,
  • Bu belirtiler daha çok sabahları ve okul saatlerinde ortaya çıkar ve yoğunlaşır.

Okul sendromuna yönelik tablo, aile ve öğretmen tarafından iyi değerlendirilmez ve doğru yaklaşım sergilenmezse çocuğun korkusu pekişebilir.

Okul Korkusu Neden Gelişiyor?

Hatalı ebeveyn tutumları, mizaç, gelişimsel özellikler, çevresel koşullar, rekabet ve kıyaslamalar okul fobisine neden olabilir. Aşağıda okula yönelik korku gelişmesinin nedenleri detaylarıyla yer almaktadır.

Ayrılık Anksiyetesi İle Gelişen Okul Korkusu

Çocuklarda görülen okul fobisinin önemli bir nedeni yaşadıkları ayrılık anksiyetesidir. Çocuklar okul ortamında günlerinin büyük bölümünü geçirirler ve bu süre boyunca evden uzak kalırlar. Evdeki konfor, ebeveynin ilgisi okul ortamında daha sınırlıdır. Evde daha merkezde tutulan çocuk okul ortamında akranlarıyla eşittir ve paylaşmayı öğrenmelidir. Evde kurallar çok daha esnek olabilirken okulda kurallar belli ve nettir.

Hele ki çocuğun ilkokul tecrübesinden önce okulöncesi eğitimi yoksa korku gelişme olasılığı daha yüksektir. Çocuk evinden, rutin alışkanlıklarından, konfor alanından ve anneden ayrılmak istemez. Üstelik bir de ebeveyn çocuğun okula başlayacak olmasına üzülüyorsa çocuğun korkuları daha da pekişecektir. Bazı ebeveynler çocuklarına olan sevgilerini hissettirmek için “sen yokken ben ne yapacağım, seni çok özleyeceğim, tüm gün seni bekleyeceğim” gibi cümleler kurarlar.

Bu cümleler çocukları olumsuz etkiler ve okula başlayacak olmanın ebeveynlerini cezalandırmak, üzmek olduğunu düşünebilirler. Bu nedenle ebeveynler ayrılığa yönelik kaygılarını ve üzüntülerini olabildiğince çocuklara hissettirmemelidir.

Yeni Deneyimlerle Başa Çıkamamaktan Endişe Etme

Yaşıyla uyumlu sorumluluklar verilmeyen, her istediği istediği gibi gerçekleştirilen çocuklar özellikle bu sorunu yaşayabilmektedir. Evde sorumluluk almayan veya yaşına göre karar verme becerisi gelişmeyen çocukların problem çözme becerileri de gelişmemektedir. Ayrıca okul çağına kadar akranlarıyla veya sosyal çevreyle yeterince iletişime ve etkileşime geçmemiş çocuklarda da iletişim becerileri gelişmemektedir. Tüm bunlar çocuk okul çağına ulaştığında okul korkusu olarak karşımıza gelebilmektedir.

Gerçekdışı Başarı Beklentileri

Öğretmenin, ailenin veya çevrenin başarı beklentileri, rekabetçi tutumları çocuklarda okul fobisi gelişimini tetikleyebilmektedir. Sözlü veya yazılı sınav başarısı, ödevlerdeki performans veya sınıf içi derse katılım öğrencilerde kaygı uyandırabilir. Özellikle okul olgunluğuna ulaşmadan erken yaşta okula başlatılan çocuklar için sınıfın ritmini yakalamak zordur. Fark edilmeyen dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, hiperaktivite gibi başarıyı doğrudan etkileyen faktörler de okul fobisine neden olabilmektedir.

Sosyal Beceri Eksikliği ve Akran Zorbalığı da Okul Korkusu Gelişimini Tetiklemektedir

İçe kapanık, çekingen, utangaç mizaç özelliklerine sahip çocuklar okul ortamında arkadaş edinmekte zorluk yaşayabilmektedir. Bu çocuklar için arkadaşlık ilişkisini başlatmak zordur. Çoğunlukla bulundukları ortamda fark edilmemek için geri planda kalmayı tercih ederler. İstek, ihtiyaç ve fikirlerini çoğunlukla grupla paylaşmazlar. Grup oyunlarına katılmakta veya grupla oynanacak oyunlar kurmakta güçlük yaşarlar.

Gruba katılmak yerine davet edilmeyi isterler. Bu da çocukların okul ortamında kendilerini ifade etmesini ve arkadaşlık kurmasını güçleştirir. Okulda sosyalleşemeyen çocuk zamanını keyifli geçiremez ve okula karşı motivasyonu gelişmez. Dolayısıyla okul fobisi gelişir. Ayrıca okul ortamında akran zorbalığına maruz kalan çocuklarda da okul korkusu görülme sıklığı oldukça yüksektir.

Fiziksel, duygusal veya davranışsal olarak zorbalığa maruz kalan çekingen çocuklar kendilerini korumakta zorlanabilmektedir. Bu sorunla nasıl başa çıkacaklarını bilmedikleri için sorundan kaçmayı tercih edebilirler.

Okul Korkusu ile Başa Çıkmak İçin Ebeveynlere Öneriler

Ebeveynler için de okula başlangıç çoğunlukla heyecan ve kaygıyı bir arada getirir.  Okula başlangıç çocuğun kendine yetebilir hale gelmesi ve akranlarıyla sosyalleşecek olması anlamına gelir. Yanı sıra okul çocuk için bilgi edinme, bilgiyi arama ve kendini geliştirme ortamı sunar. Bir başka açıdansa okula başlangıç çocuğun düzene girmesini, toplumsal kuralları öğrenmesini ve onlara uymasını sağlar.

Ancak birçok açıdan okula başlangıç ebeveyn için kaygı unsurudur. Peki aileler hem kendi kaygılarıyla baş etmek hem de çocukta okul korkusu gelişmesini engellemek için neler yapılabilir?

Duygularını Dinleyin, Davranışlarını Gözlemleyin

Çocuğun okula yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri çoğunlukla okul deneyimi edinmeden önce başlar. Ebeveynden ayrı kalmak, okula yönelik çevreden edinilen olumsuz bilgiler okul sendromunu başlatabilir. Çocuğun korkuları ne zaman başlarsa başlasın ebeveynler bu korkulara kulak vermeliler. Çocuğun okula yönelik duygu ve düşünceleri dinlenmelidir. Kimi çocuklar özellikle de çekingen mizaca sahip olan çocuklar duygularını konuşma taraftarı olmayabilir.

Çocuğunuzla duygu ve düşünceleri üzerine konuşamıyorsanız davranışlarını gözlemleyebilirsiniz. Eskiye oranla daha çok içe kapanıksa, ağlamaları, fiziksel şikayetleri artış göstermişse şüphe edebilirsiniz. Özellikle de bu belirtiler okulla ilgili konular konuşulduğunda, okul günlerinde veya tatiller bitip okula başlama yaklaştığında artıyorsa şüphelenilmelidir.

Sabırlı Olun

Okul korkusu yaşayan çocuğunuzun duygu, düşünce ve davranışlarına karşı bu dönemde ekstra sabırlı olmalısınız. Aynı konuları, aynı duyguları tekrar tekrar konuşmanız gerekebilir. Her şey yolunda, sanırım artık korkularıyla başa çıkabiliyor dediğiniz bir anda korkular yeniden başlayabilir. Sabırlı, sevgi dolu, anlayışlı ve güven verici bir tutum sergilemeniz çocuğunuzun korkularıyla baş etmesini kolaylaştıracaktır.

Okulun Amacını Açıklayın, İlgi ve Merak Uyandırın

Bilinmeyen her şey gibi okula, öğrenci olmaya yönelik, yetersiz bilgi, bilgisizlik çocuk için kaygı uyandırır. Bu nedenle okulların açılmasını beklemeksizin okul olgunluğuna erişmiş çocuklara okul ortamı anlatılmalıdır. Okulda bir gün nasıl geçer, okula neden gidilir, okula gitmenin faydaları nelerdir anlatılmalıdır.

Belki kayıt yapılacak okula çocukla beraber ön ziyaretler yapmak, bahçesini dolaşmak, okul imkanlarını birlikte değerlendirmek faydalı olabilir. Okul çantasını, kırtasiye malzemelerini, kıyafetlerini alırken çocuğun da fikri alınabilir, seçim fırsatı tanınabilir.

Alay Etmeyin, Duygularını Küçümsemeyin ki Okul Korkusu Gelişmesin

Okul fobisi hafife alınmaması gereken bir çocukluk çağı problemidir. Alay, küçümseme, kıyaslama gibi tavır ve tutumlar durumun daha da kötüleşmesine neden olacaktır. Alay etmek, hafife almak, küçümsemek çocuğun kendisini çok daha çaresiz ve yalnız hissetmesine neden olur. Bu his daha fazla içe kapanmasını tetikler ve beraberinde farklı psikolojik sorunları tetikleyebilir.

Vedalaşmaları Pozitif ve Kısa Süreli Tutun

Çocuklarda okula yönelik korkuyu tetikleyen önemli bir davranış hatası da ebeveynlerin vedalaşmayı uzun tutmasıdır. Kapı önünde tekrar tekrar sarılmak, belki gözyaşı dökmek çocuğu olumsuz etkilemektedir. Çocuk ebeveynlerini uzun süre göremeyeceğini düşünebilir. Okulun kötü bir yer olduğunu ve bu nedenle ebeveyninin üzüntü duyduğunu düşünebilir. Cezalandırıldığını düşünebilir. Okula giderek ebeveynlerini üzdüğünü düşünebilir. Tüm bunlar okul korkusu gelişimini tetikleyebilir.

Böyle dramatik bir ayrılık yerine vedalaşma daha kısa süreli tutulmalı. Ebeveyn ayrılırken okul gününe yönelik güzel dileklerde bulunabilir. Okul bitiminde almaya geleceğini, eve dönüşte neler yapacaklarını kısaca anlatabilir. Çocuk okuldayken ebeveyn kendisinin neler yapacağından bahsedebilir. Böylece çocuk ebeveyninin kendisi okuldayken evde üzüleceğini veya o okuldayken evde çok eğleneceklerini düşünmez.

“Sen okuldayken ben de iş yerinde çalışıyor olacağım.”, “Sen okuldayken ben de akşam için yemek yapacağım.” gibi.

Okul Dönüşü Sohbet Edin, Gününün Nasıl Geçtiğini Sorun

Çocuğunuz eve döndüğünde mutlaka onunla okul gününe yönelik sohbet edin. Okulda neler yaptı, neler öğrendi konuşabilirsiniz. Anlattıkları karşısında ilgili ve meraklı olduğunuzu ses tonunuz ve beden dilinizle destekleyebilirsiniz. Önemli olan bu sohbeti yapmış olmak için yapmamaktır. Çocuğunuzla konuşurken mutlaka boy seviyesine inin ve göz kontağı kurmaya çalışın.

Anlattıklarını varsa sorularınızla derinleştirin. Öğrendiklerini size göstermek isterse fırsat verin ve size de öğretmesini isteyin.

Sorumluluk Verin, Kendi Kararlarını Almasını Destekleyin

Okul korkusu gelişimini etkileyen bir diğer önemli konu da çocuklara yaşlarıyla uyumlu sorumluluklar verilmiyor oluşudur. Evde sorumluluk verilmeyen çocuk okul ortamında üstlenmesi gereken sorumluluklarla karşılaştığında uyum sorunu yaşar. Sorumluluklarını yerine getirmeyi unutur veya yerine getirmeye zorlanır. Ebeveynlerinin, öğretmeninin veya arkadaşlarının desteğine ihtiyaç duyabilir. Bu da çocuğun özgüveninin zedelenmesine, kendi gücünü ve potansiyelini keşfetmesine engel olur.

Çocuklara ev ortamında yaşına uygun sorumluluklar vererek bu beceriler desteklenmelidir. Oyuncaklarını toplama görevi, masayı kurmaya yardım etme görevi, evcil hayvanını besleme görevi gibi. Bir diğer önemli rol de çocuğun karar alma becerisinin geliştirilmesidir. Çocuklar tıpkı sorumluluklar gibi yaşıyla uygun şekilde karar vermeye teşvik edilmelidir.

Çocuğa iki, üç seçenek içerisinden kendi istediğini seçme fırsatı sunulmalıdır. Böylece çocuk özerk bir birey olduğunu, kendisiyle ilgili konularda söz hakkı olduğunu öğrenir. Ve kendisini ilgilendiren her konuya daha fazla dahil olarak içselleştirir.

Okul Korkusu ve Psikolojik Destek

Çevresel faktörler, mizaç, okul ortamı, akran etkisi ve ebeveyn tutumları gibi nedenlerle okul fobisi ile başa çıkmak zorlaşabilir. Çocuğun okul reddiyle baş edilemiyorsa, duygusal, fizyolojik ve davranışsal belirtilerde artış varsa mutlaka destek alınmalıdır. Beraberinde okul başarısında düşüş, devamsızlıkta artış, depresyon, sosyal kaygı, sınav kaygısı ve benzeri görülebilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda mutlaka psikolojik destek alınmalıdır.

Okul fobisi tedavisi olan ve erken teşhis edildiğinde olumsuz etkileri minimuma indirilebilen psikolojik bir rahatsızlıktır. Toplumumuzda görülme sıklığı oldukça fazladır. Akademik başarısızlık yaşayan pek çok öğrencide okul sendromu ve/veya sosyal anksiyete görülme olasılığı yüksektir. Öğretmenlerin farkındalıklı gözlemi, aileyle okulun yeterli iletişim halinde olması öğrencilikte okul fobisinin fark edilmesini kolaylaştırmaktadır.

Aba psikoloji olarak okul korkusu yaşayan çocuklara ve ailelerine uzman kadromuzla danışmanlık sunuyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile çocuklara kariyer planlaması yapıyor okul başarılarındaki engelleri aşmalarına destek oluyoruz. Çocuklara kariyer planını yaparken ilgi, beceri alanlarını dikkate alıyor, zeka ve karakter özelliklerinize ve beklentilerinize uygun hedefler belirliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

 

Read More

Anaokulu seçimi okul öncesi eğitim yaşına gelmiş çocuğu olan her ebeveyn için titizlikle irdelenen önemli bir süreçtir. Seçim yaparken dikkat edilmesi gereken ilk unsun önceliklerin belirlenmesidir. Öncelikler her aile için benzerlikler gösterse de farklılıklar da barındırabilmektedir. Bu da okul seçimini doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla doğru okul popüler olan değil önceliklere uygun olan okul olacaktır.

Peki anaokulu seçerken önceliklendirme nasıl yapılmalıdır? Öncelikler belirlenirken nelere dikkat edilmelidir? Okul seçerken öncelik belirlemenin avantajları nelerdir? Önceliği olmaksızın okul seçmek ne tarz sorunlara yol açabilir? Seçim yaparken hangi durumlarda psikolojik ve profesyonel desteğe ihtiyaç duyulabilir? Yazımızın devamında bu ve benzeri soruların yanıtlarını bulabilirsiniz.

Okul Öncesi Eğitim Ne Zaman Başlamalı? Ve Okul Olgunluğu: Çocuğum İlk Kez Okula Gidecek, Çocuğum Okula Başlamaya Hazır mı? yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Anaokulu Seçimi Yaparken Nelere Dikkat Edilmeli?

Anaokulu seçeneklerini yaşanılan şehre, oturulan bölgeye ve nüfus yoğunluğuna göre çeşitlilik göstermektedir. Bazı bölgelerde seçim yapmak alternatif fazlalığı nedeniyle zorlaşabilmektedir. Seçimi kolaylaştırmak için birtakım filtrelemelerin yapılması gerekir. Bunlardan en önemlisi okul seçimi yaparken ebeveynlerin ihtiyaçlarını, beklentilerini ve koşullarını belirlemesidir. Bunların belirlenmesi seçenekleri minimuma düşürmeyi ve alternatifler arasından en uygun olanı seçebilmeyi sağlar.

Ebeveynler Kreş Seçerken Nelere Dikkat Etmeli? yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Anaokulu Seçimi Yaparken Sıklıkla Dikkat Edilen Unsurlar

Alternatifleri belirlerken ebeveynler sıklıkla aşağıdaki unsurları göz önünde bulundurmaktadır;

  • Okulun fiziki özellikleri (bahçe, havuz, spor alanları, sınıflar, kat sayısı, merdivenler, trabzanlar, zemin özellikleri, kaplamalar, halılar, yemekhane, Tuvalet/ lavabolar, oyun alanları)
  • Eğitim kadrosu ve eğitim içeriği (neler öğretiliyor, kaç öğretmen var, bir öğretmene kaç öğrenci düşüyor ne zaman ne öğretiliyor? Öğreticiler alanında yetkin ve yeterli mi?)
  • Öğretmenlerin deneyimi (Kaç yıldır bu işi yapıyorlar, geçmiş tecrübeleri neler, bu kurumda ne zamandır çalışıyorlar, çalışan aidiyeti nasıl?)
  • Sınıf sayıları (bir sınıfta kaç öğrenci var?)
  • Hijyen (Ne sıklıkla temizleniyor, hangi ürünler kullanılıyor)
  • Yemek (kurumda mı yapılıyor, dışarıdan mı geliyor, hangi şirketle çalışılıyor, yiyecekler nerede nasıl muhafaza ediliyor, menü neye göre kim tarafından belirleniyor)
  • Anaokulu seçimi yaparken güvenlik son derece önemlidir (okulun güvenlik elemanı var mı?, muhit güvenli mi, okul trafiğe açık bir alanda mı? Okulun içi çocuklar için güvenli olacak şekilde dizayn edilmiş mi? deprem yönetmeliğine uygun mu?)
  • Kullanılan eğitici ve öğretici materyallerin kalitesi, malzemesi (Kullanılan oyuncak ve materyaller çocukların sağlığına uygun mu? Oyuncaklar ne sıklıkla yenileniyor, temizliği nasıl yapılıyor?)
  • Çeşitlilik (kitap, oyuncak, materyal ve benzeri ürünlerin çeşitliliği nasıl, seçimler neye göre yapılıyor, kim yapıyor?)
  • Ulaşım (okul ve ev arası mesafe ne kadar, okuldan eve evden okula ulaşım alternatifleri neler? Servisi var mı? Toplu taşımayla ulaşıma uygun mu? Yürüyerek gidip gelinebilir mi?)
  • Okul çevresine yönelik özellikler (Okul çevresinde sağlığı veya güvenliği tehdit eden risk faktörleri var mı?)
  • Sınıflar neye göre belirleniyor (Yaş, zeka, ilgi, beceri, yetenek ve benzeri)
  • Kayıt için minimum yaş sınırı var mı?
  • Ücret ve ödeme şekilleri (Yıllık ve/veya aylık ücreti nedir? Ücret artışı ne sıklıkla oluyor?)
  • Burs imkanları (başarı, yetenek, destek ve benzeri burs olanakları var mı? Burslar neye göre belirleniyor? oranları nedir?)
  • Okul açılış/kapanış saatleri
  • Okul, yönetim ve veli arası iletişim (Veli ne sıklıkla ve hangi konularda bilgilendiriliyor?)
  • Yabancı dil eğitimi, spor, sanat, müzik gibi ek eğitimler
  • Psikolog var mı?

Pandemiden Sonra Anaokulu Seçimi Yaparken Öncelikler Değişti

Pandemiyle beraber ebeveynlerin seçim yaparken dikkat ettiği unsurlara birkaç yenisi daha eklendi. Ayrıca hijyen beklentilerinde de ciddi bir artış oldu ve hijyen çok daha öncelikli hale geldi. Pandemi sonrası pek çok ebeveyn evden çalışmaya başladı. Aynı zamanda vakaların yüksek seyrettiği dönemlerde eğitimde evden sürdürülmeye başlandı. Dolayısıyla hem ebeveynler ev ortamında çalıştılar hem de okula gidemeyen çocuklarıyla ilgilenmek durumunda kaldılar.

Bazı meslek grupları ve iş verenler için çocukla beraber işleri sürdürmek tölere edilebildi. Ancak bazı meslekler için bu hiçte kolay olmadı. Dolayısıyla ebeveynler işe gitmeye devam etmek durumunda kaldı. Bu da ebeveynlerin anaokulu seçimi yaparken okulun pandemi sürecinde eğitime nasıl devam edeceğini sorgulamalarına neden oldu.

Geçtiğimiz dönemlerde neredeyse tüm anaokulları ve okullar online eğitime geçiş yaptı. Faaliyete devam eden kurumlar ise sınıftaki öğrenci sayılarını azalttılar. Aktiviteleri, okul içi etkinlikleri pandemiye göre düzenlediler.  Eğer siz de çalışan bir ebeveynseniz bu detayı irdelemelisiniz. Pandemi döneminde çocukla birlikte çalışmanız mümkün değilse veya işe gitmeniz gerekiyorsa okulla bu detayları görüşmelisiniz.

Öğretmenlerin aşı olup olmadığı, hasta olan öğrencilerin nasıl tespit edileceği ve ne tarz önlemler alınacağı konuşulabilir. Geçmiş yılın eylem planı incelenebilir. Ne tarz zorluklar yaşadılar, karşılaşılan problemler nasıl çözüldü öğrenilebilir.

Pandeminin Olumsuz Etkileri ve Verimli Zaman Geçirme Önerileri yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Anaokulu Seçimi Yaparken Öncelikler Neye Göre Belirlenmeli?

Ebeveynlerin seçim sürecinde dikkat ettiği temel konulara yukarıda yer verdik. Ancak bu unsurlardan nasıl önceliklendirileceği ebeveynlerin ihtiyaçlarına, beklentilerine ve koşullarına göre farklılık gösterir. Çocuğuna bakacak kimsesi olmayan bir ebeveyn çocuğunu okulöncesi eğitime erkenden başlatmak durumunda kalabilir. Bu durumda ebeveyn seçim yaparken her şeyden önce okulun minimum kayıt yaşına dikkat edecektir.

Çoğu anaokulu tuvalet eğitimini tamamlamış, konuşabilen, kendi ihtiyaç ve isteklerini ifade edebilen çocukları kabul etmektedir. Bu nedenle minimum kayıt yaşı sıklıkla 3 yaş ve üzeridir. Tuvalet eğitimini tamamlamış ve konuşabilen daha küçük çocuklarda ise okul insiyatif kullanabilmektedir. Daha küçük yaşlardaki öğrenciler için ise tam gün hizmet veren gündüz bakım evleri bulunmaktadır. Yine yarı zamanlı veya haftanın birkaç günü olacak şekilde oyun grupları da bulunmaktadır.

Başka bir ebeveyn için anaokulu seçimi yaparken çocuğun okuldan alacağı eğitimin kalitesi daha önemli olabilir. İlkokula başlamadan önce yazı yazmayı, okumayı öğrenmesi veya yabancı dil edinmesi istenebilir. Bu durumda ebeveynin önceliği eğitim kalitesi ve içeriği olacaktır. Bir başka ebeveyn için önemli olan öğretmendir. Öğretmenin iletişimi, çocukla kurduğu bağ, ilgi ve alakası önceliklidir. Farklı bir birey için hijyen veya güvenlik en temel öncelik olabilir.

Ebeveynin beklentisi, ihtiyacı ve imkanları alternatifler içerisinde seçenekleri en aza indirmeyi kolaylaştırır. Son noktada ise ebeveynin maddi gücü rol oynayacaktır. Belirlenen beklenti ve ihtiyaçlara göre hazırlanan seçeneklerden hangisi ebeveynin bütçesine uyuyorsa seçim ondan yana olacaktır. Bütçeye uygun birden fazla seçenek varsa burada öğretmen ve okul yönetimiyle kurulan iletişimin içtenliğine, alınan enerjiye dikkat edilebilir.

Ayrıca son aşamaya gelindiğinde benzer nitelikte iki üç seçenek arasından çocuğa da anaokulu seçimi yaptırılabilir. Çocuğun seçim yapması için öncesinde seçeneklere birlikte ziyaretler yapılabilir. Öğretmenlerle tanışması, okulları dolaşması sağlanabilir. Kendi okulunu seçme fırsatını bulmak çocuğun aidiyet duygusunu da besleyecektir.

Kimi ebeveynler içinse okulun popüleritesi, tanınırlığı veya referansları seçim sürecinde önemli rolde olabilir. Referanslar tüm kriterler değerlendirildikten sonra karar aşamasında güvenilirlik için son derece önemlidir.

Anaokulu Seçimi Yaparken Öncelik Belirlemenin Avantajları

Seçim sürecine gelmeden önce okullarla ilgili bilgi toplamak, okul ziyaretleri yapmak, referansları öğrenmek oldukça önemlidir. Bu çalışmalar zaman ve enerji istemektedir. Bu nedenle araştırmaların son dakikaya bırakılmaması gerekir. Okullar hakkında bilgi edinme aşaması son ana kaldığında ebeveynler hem stres olmakta hem de yorulmaktadır. Stres ve yorgunluk birleştiğinde seçim yapmak zorlaşmakta ve doğru seçim yapabilme olasılığı azalmaktadır.

Bir diğer önemli konu ise okulların kayıt tarihleridir. Kimi okullar için yılın belli dönemlerinde kayıt alınırken kimilerinde yıl boyunca istenen zamanda kayıt yaptırılabilir. Ancak kayıt yapılırken öğrencinin çoğunlukla aynı zamanda kayıt olması adaptasyon için önemlidir. Aksi halde çocuk birbirine alışmış bir sınıfa dışarıdan dahil olmaya çalışacaktır.

Bu da özellikle utangaç, çekingen veya içe kapanık çocuklar için zorlayıcı bir deneyime dönüşebilir. Bu nedenle anaokulu seçimi yapmadan önce okullar erkenden araştırılmalı, fırsat buldukça ziyaret edilmelidir. Bilgiler toplandıkça ihtiyaç, beklenti ve imkanlar da belirlenmelidir.

Tüm bilgileri edinip, kriterleri belirledikten sonra önceliklendirme yapılmalı ve öncelik planına uygun okullar yeniden değerlendirmeye alınmalıdır. Bu kapsamlı ve planlı hazırlık zahmetli gibi görünse de ebeveynlerin elini kolaylaştırmaktadır. Ne istediğini ve ne aradığını bilen ebeveynin seçim yapması daha kolay olacaktır.

Anaokulu Seçimi Yaparken Nelerden Uzak Durulmalı

Kimi ebeveynler yeterli bilgi toplamadan doğrudan çevrenin tavsiyesiyle seçim aşamasına gelebilmektedir. Ancak yukarıda da bahsettiğimiz gibi her ebeveynin ihtiyaç, beklenti ve imkanları birbirinden farklıdır. Sözüne güvendiğiniz ve memnuniyetini öğrendiğiniz bir yakınınızın referansı elbette ki seçim sürecinde dikkate alınmalıdır. Ancak seçim yapmadan önce beklentileriniz, ihtiyaç ve imkanlarınız referans aldığınız kişiyle ne kadar örtüşüyor değerlendirmelisiniz.

Kimi okullar medyada, bilbordlarda, dergi ve gazetelerde çok fazla reklam verebilmektedir. Dolayısıyla bu kurumlara yönelik daha fazla aşinalık gelişmektedir. Bu da bize sık reklam veren kurumların daha güvenilir olduğunu, tanıdık, bilindik olduğunu düşündürebilir. Ancak bu doğru bir tespit olabileceği gibi bir algı yönetimi de olabilir.

Anaokulu seçimi yaparken kurumun medyatik olmasından veya isminin bilinir olmasından ziyade niteliğine odaklanılmalıdır. Eğitim kadrosu kimlerden oluşuyor, nasıl bir eğitim veriyor, çalışan bağlılığı nedir, ne sıklıkla öğretmen değişimi oluyor dikkat edilmelidir.

Anaokulu Seçimi ve Profesyonel Destek

Her ebeveyn çocuğu için en doğru seçeneği belirlemek istiyor. Her yıl ebeveynler seçim sürecinde daha bilinçli hale gelirken okul seçenekleri de artış gösteriyor. İyiyle kötüyü belirlemek bir nebze daha kolay olsa da en doğru seçenekleri belirleyebilmek zorlaşabiliyor. Kimi durumlarda ebeveynlerin daha spesifik beklentileri de olabiliyor. Örneğin bedensel engeli olan, gelişim geriliği olan, kronik veya riskli sağlık sorunları olan çocuklarımız olabiliyor.

Aile içi problemler, travmatik yaşam olayları gibi çocuğun psikolojik olarak da desteklenmesi ve takip edilmesi gereken durumlar olabiliyor. Bu tarz detaylar da eklendiğinde ebeveynlerin doğru seçenekleri belirlemesi zorlaşabiliyor. Bu noktada da profesyonel destek almak seçenekleri netleştirmeyi kolaylaştırıyor.

Profesyonel danışmanlıklar aracılığıyla aile; ihtiyaçlarına, beklenti ve imkanlarına uygun seçenekleri öğrenebiliyor. Böylece hem çocuk hem de aile için memnuniyet oranı çok daha yüksek bir seçim yapılabiliyor.

Aba psikoloji olarak biz de anaokulu seçimi yapacak ailelere uzman kadromuzla danışmanlık sunuyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile çocukların karakterlerini, ilgi, beceri ve yeteneklerini belirliyoruz. Bu sayede okulöncesi eğitimden başlayarak kariyer planlamalarını yapıyor okul başarılarındaki engelleri aşmalarına destek oluyoruz. Çocuklara kariyer planını yaparken ilgi, beceri alanlarını dikkate alıyor, zeka ve karakter özelliklerinize ve beklentilerinize uygun hedefler belirliyoruz.

 

Read More