Fark edilmeyen ergenlik sorunları gencin akademik, sosyal, kişisel ve duygusal gelişimine olumsuz etki edebilmektedir. Lise dönemi bireyin kariyer gelişimine yön verdiği son derece önemli bir dönemdir. Bu döneme denk gelen ergenlik sorunları gencin üzerindeki duygusal baskıyı artırmaktadır. Henüz önceliği anı yaşamak, eğlenmek, mutlu olmak, sosyalleşmek olan gencin bu dönemde geleceğe yönelik büyük tasarılar yapması beklenmektedir.

Bu sorumluluğa hormonal ve fiziksel değişim, duygusal ve düşünsel gelişim de eklenmektedir. Genç için bu dönem çocukluğa veda edilerek yetişkinliğe atılan adımları temsil etmektedir. Çocukluktan yetişkinliğe giden bu süreçte gencin üzerindeki baskı yoğunlaşmaktadır. Genç çocukluktan sıyrılıp büyümek istese de yetişkin hayatın sorumluluklarını üstlenmeye de kendini hazır hissedemeye bilir. Bu dönemde aile ilişkileri hala öncelikli ve önemlidir.

Ancak ergen ile ebeveynleri arasında çatışmalar da çıkabilmektedir. Ailenin gencin yeni rollerine yönelik beklenti ve kaygıları gence yansıtıldığında anlaşmazlıklar yaşanabilmektedir. Bu nedenle bu dönemde gencin sosyal desteğe ve akran ilişkilerine olan ihtiyacı artmaktadır. Yanlış ebeveyn tutumları, aile içi negatif iletişim modeli ve cezalandırma çocuğun ergenlikte aile yerine arkadaşa yoğunlaşmasına neden olabilmektedir.

Fark edilmeyen ergenlik sorunları, aile içi problemler, ebeveyn tutumları ve gerçekdışı beklentiler akademik başarısızlığı getirmektedir.

Lisede Akademik Başarıyı Düşüren ve Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları

Ergenlik dönemi fiziksel ve hormonal olarak çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Yeni çalışmalar ergenlik yaşının 10’a kadar indiğini söylese de genel geçer kabul ergenliğin 12-21 yaş aralığında olduğudur. Erkeklerde ve kızlarda başlangıç – bitiş yaşları farklılık gösterebilmektedir. Dolayısıyla Lise eğitimi ergenliğin yoğun yaşandığı bir dönemdir. Üstelik ergenliğin yanı sıra bu dönemde gencin farklı sorumluluk ve gelişim alanları da vardır.

Kariyere yön vermek, akademik başarı edinmek, sosyal ağı geliştirmek gibi. Gencin bu dönemde başarı elde etmenin yanı sıra karakterini tanıması, kendini keşfetmesi gerekmektedir. Genç aileden ayrı çok daha fazla zaman geçirmektedir. Bu noktada genç arkadaşlık ilişkilerini ve etkileşimde olduğu ortamları seçerken daha bilinçli olabilmelidir. Genç bu dönemde aileden ayrı olarak da kendini korumayı, savunmayı ve ifade etmeyi öğrenmelidir.

Bu dönemde hızlı bedensel, ruhsal, sosyal değişiklikler meydana gelmektedir. Dolayısıyla bu değişime adapte olmak hem ergen hem de ergenin ailesi için zordur. Aile ergeni anlamakta güçlük çekerken, ergen “anlaşıldım” duygusunu tam olarak yaşayamadığını düşünür. Dolayısıyla aile ile genç arasında yeterli ilişki ve iletişim kurulamadığında fark edilmeyen ergenlik sorunları açığa çıkabilmektedir. Bu dönemde ergenlerin depresif duygu durumunda artış görülebilir.

Anlaşılmıyor olma hissi gencin öfke patlamalarına yol açabilmektedir. Beden algısı ve dış görünüş genç için önemli hale gelmektedir. Dolayısıyla özgüven bu dönemde zedelenebilmektedir. Özgüven eksikliği sosyal beceri gelişimini olumsuz etkileyebilmektedir. Sosyalleşmekte güçlük yaşayan genç arkadaşlık ihtiyacını karşılayamadığı için akran rollerini deneyimleyemeye bilmektedir. Bu dönemde karşı cinse merak ve karşı cinsle iletişim artmaktadır.

Gencin aile tarafından anlaşılmaması, kısıtlanması, arkadaşlık geliştirememesi, özgüven eksikliği gibi nedenler fark edilmeyen ergenlik sorunları gelişmesine yol açabilmektedir. Tüm bu problemlerin gencin hayatında etkilediği ilk alan performans alanı yani akademik başarısı olacaktır. Ailenin bu dönemde çocuğa yönelik farkındalığı yüksek olmalıdır. Çocuğun ihtiyaç duyduğu sevgi, ilgi ve destek aile tarafından karşılanmalıdır.

Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları Aile Desteği ile Azalmaktadır

Bu dönem hem çocuk hem de aile için oldukça çalkantılı bir dönem olabilmektedir. Aile çocuğunun büyüdüğünü kabullenmekte güçlük yaşarken genç ise kendisindeki fiziksel, duygusal, düşünsel değişikliklere uyum sağlayamayabilir. Aileyle çocuk arasında fikirler, beklentiler ve talepler noktasında anlaşmazlıklar yaşanabilir. Genç bu dönemde çocukluğa ait yaşam alanlarını, ailesinin çizdiği sınırları genişletme ihtiyacı duyacaktır. Ailenin bu ihtiyaca verdiği yanıt ilişkilerinin seyrini değiştirebilir.

Bu dönemde ebeveynin çocuğuyla ilgili kaygılarının artması, denetim sağlama cabası hatalı ebeveyn tutumları sergilenmesine neden olabilmektedir. Ailenin yüksek akademik beklentisi, mükemmeliyetçi yapısı ya da yüksek denetim ihtiyacı genci fiziksel ve duygusal olarak zorlayabilmektedir. Sosyalleşmek, yeni deneyimler edinmek ve ailenin egemenliğinin dışında kendini keşfedebilmek isteyen genç aileyle çatışabilir.

Ancak genç ve ebeveynleri arasındaki ilişki çatışmalı hale gelse de aile desteği genç için önemlidir. Genç, tıpkı çocukluktaki gibi hayatının bu yeni döneminde de ailenin desteğine, ilgisine, sevgisine ihtiyaç duyar. Fiziksel olarak büyümüş olması, pek çok noktada çevresindekilerle çatışıyor olması onun içinde yenidir. Çocukluktan yetişkinliğe doğru ilerlediği bu yeni hayat döneminde gencin rol modele ihtiyacı olacaktır.

Aile bu dönemi bebeklikteki, çocukluktaki ilk kazanımlar gibi görmelidir. Gençteki değişimi ilk adımlarını atan bir bebek gibi okula ilk kez başlayan bir çocuk gibi değerlendirilmelidir. Aile nasıl ki bebekliğe, çocukluğa ait ilk kazanımlarda çocukla beraber heyecanlandı, onu yüreklendirip, motive ettiyse bu dönem de böyle değerlendirilmelidir. Yetişkin hayatını prova eden, bağımsızlaşan, bireyleşen gencin bu yeni tecrübelerinde aile destekleyici olmalıdır.

Aile ile güçlü ilişkiler kurulduğunda fark edilmeyen ergenlik sorunları gelişmemekte ya da üstesinden gelinebilmektedir.

Genç Yeni Deneyimler Kazanırken Ailenin Koşulsuz Sevgisine ve Desteğine İhtiyaç Duyuyor

Onun yerine karar vermek, onun yerine eylemde bulunmak gencin gelişimini örseleyecektir. Bağımlı kişilik geliştirmemesi, kendi ayakları üzerinde durabilmesi için gence verilebilecek en büyük destek hoşgörü olacaktır. Hataları, başarısızlıkları ve bunların yol açtığı duygusal çıkışlar aile tarafından hoş görülmelidir. Cezalandırmak, sevgiyi koşullu vermek, kısıtlamak diğer gelişim dönemlerinde olduğu gibi bu dönemde de doğru değildir.

Ceza, baskıcı ebeveyn tutumu, sevginin daha az gösterilmesiyle fark edilmeyen ergenlik sorunları gelişebilir. Bunun yerine çocuğun neden- sonuç ilişkisini kurması ve hatalarından kendisini geliştirebileceği dersler çıkarması öğretilmelidir. Aile gence bu yeni dönemde yetişkinlik rolleriyle ilgili model oluşturmalıdır. Yetişkinler sorunlara nasıl yaklaşır, problemlerini nasıl çözer, iletişim dili nasıldır gence model olunmalıdır.

Aile Genç İçin Olumlu Bir Rol Model Oluşturmalı

Ebeveynler arası iletişim şekli, aile içi etkileşim, ailede sorunların nasıl çözüldüğü, ebeveynlerin sosyal ilişkileri önemlidir. Sorunlarını yapıcı şekilde çözemeyen, iletişimde güçlük yaşayan, sosyal ağı zayıf ebeveynlerin çocuğa sunacağı model yetersizdir. Aile çocuktan beklediği davranış, tutum ve kazanımları kendi hayatında da belli bir düzeyde gerçekleştirebilmelidir.

Genç Soru ve Sorunlarıyla İlgili Aileyle Konuşabilmeli

Fark edilmeyen ergenlik sorunları aile ile soru ve sorunlarla ilgili açık şekilde konuşulamadığında da gelişebilmektedir. Ailenin otorite kurma çabası çocuğun soru ve sorunlarını aileyle paylaşmasını engelleyebilmektedir. Bu dönemde gencin cinselliğe yönelik bilgi edinmeye ihtiyacı yüksektir. Gencin fiziksel ve hormonal değişimi cinselliğe yönelik daha gelişmiş bilgiye ihtiyaç duymasına neden olur.

Cinsellikle ilgili temel bilgiler aile tarafından çocukluk itibariyle çocuğa yaşına uygun şekilde aktarılmalıdır. Cinsellik çocukluktan itibaren ebeveynle konuşulabilir olduğunda genç yeni dönemde de soru ve sorunlarını ebeveynine açabilir. Artık gençler doğru bilgiyi internetten de edinebilmektedir. Ancak internetin genç tarafından nasıl kullanıldığı, maruz kaldığı bilginin doğruluğu cinselliğe yönelik algı ve tutumunu etkileyecektir.

Aile burada filtre görevi görebilmelidir. Cinsellik aile için çoğunlukla konuşması zor bir konu halini almaktadır. Ancak çocuğun bilgi ihtiyacını ailesinden de karşılayabiliyor olması kendini güvende hissetmesini sağlayacaktır. Bu sayede olumsuz cinsel deneyimler, istismar, suiistimal gibi travmatik yaşantılar aileyle çok daha rahat paylaşılabilmektedir.

Genç Kariyer Seçimi Yapmadan Önce Kendini Keşfetmelidir

Özgüven eksikliği, sosyal beceri eksikliği, sorumluluk alamama ve karar verememe durumları da gencin fark edilmeyen ergenlik sorunları içerisindedir. Özgüven eksikliği yaşayan gencin kendini grup içerisinde ifade etmesi, sosyal girişimde bulunması oldukça zor olacaktır. Özgüven ve sosyal beceri eksikliği gencin bu önemli yaşam döneminde geri planda kalmasına neden olacaktır. Kendini yeterince iyi ifade edemeyen, sorumluluk almaktan çekinen gencin sosyal ortamlarda kaygısı oldukça yüksektir.

Genç kariyerine yönelik seçim yaparken risk almamak için kendini zora sokmayacağı mesleklere yönelebilir. Sosyal yönü olmayan, topluluk içerisinde bulunmasını gerektirmeyen meslekleri öncelikli tercih edebilir. Gencin bir diğer davranışı ise sorumluluktan kaçmak ve risk almamak için seçimi aileye ya da okula bırakmasıdır. “Benim için en iyisini onlar bilir” mantığıyla çocuk kendini keşfetmeden yönlendirmeyle meslek seçebilir.

Tüm bunlar çocuğun hatalı seçim yapmasına neden olabilir. Doğru kariyer seçimi yapmak bireyin başarmaya yönelik motivasyonunu artıracaktır. Aynı zamanda gencin ilgi ve beceri alanına yönelik, karakteriyle örtüşen keyif alacağı bir mesleğe yönelebilmesi yaşam boyu doyum için gereklidir. Bu sayede genç başarılarından keyif aldığı kadar başarısızlıklarında da kendini yüreklendirebilir. Kariyer seçimi gencin kendisine ait bir seçim olmadığında motivasyon sağlamak zorlaşmaktadır.

Gencin kendini keşfetmesi, seçim yaparken kendi kararlarını verebilmesi ve sorumluluk alması gerekmektedir. Gencin seçimlerini olumsuz etkileyen özgüven ve sosyal beceri eksikliği mutlaka kariyer seçimi öncesinde geliştirilmelidir. Genç ilgi, beceri ve yetenek alanlarını keşfetmelidir. Okul Başarısı İçin Özgüven Nasıl Geliştirilir? Ve Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları Yaşamamak için Gencin Etkin Zaman Geçirmesi Desteklenmelidir

Bu dönemde gencin ilgisiz kalması, zamanını verimsiz geçirmesi daha fazla kendi içine dönmesine neden olabilmektedir. Özellikle bu dönemde genç için fiziksel görünüş ve akranları tarafından beğenilmek önemlidir. Genç zamanını verimli değerlendiremediğinde, meşguliyetleri olmadığında fark edilmeyen ergenlik sorunları çok daha kolay gelişebilmektedir. Gencin bir spor, sana, aktivite alanına yönelmesi hem zamanını keyifli geçirmesi hem de sosyalleşebilmesi için önemlidir.

Enerjisini fiziksel aktiviteyle atabilen genç bireysel ve akademik yaşamında daha pozitif olacaktır. Bu sayede çocuğun stresini yönetmesi, olumsuz duygu ve düşüncelerle baş etmesi kolaylaşacaktır. Olumsuz enerjisini sağlıklı şekilde boşaltabilen genç için dikkatini toplamak, derse kendini vermek daha kolay olacaktır.

Gencin Arkadaşları ile Aile İletişim Halinde Olmalı

Bu dönemde gencin hayatında arkadaşlıkları çok daha öncelikli hale gelmektedir. Genç bu dönemde her türlü kararında arkadaşlarının fikirlerini önemseyebilmektedir. Arkadaşların ilgileri, seçimleri, yaşam stilleri genç için yönlendirici olabilmektedir. Fark edilmeyen ergenlik sorunları kimi zaman yanlış arkadaşlık ilişkileriyle de gelişebilmektedir. Dolayısıyla aile çocuğunun sanal ve gerçek ortamda en çok vakit geçirdiği arkadaşlarını tanımalıdır.

Aile bu dönemde riskli gördüğü arkadaşlık ilişkilerine karşı çocuğu kısıtlayabilmektedir. Ancak kısıtlamalar gencin aileyle inatlaşmasına, ilişkilerini gizli olarak sürdürmesine neden olabilmektedir. Aile kısıtlamak yerine çocuğunun bu arkadaşlıktan neden keyif aldığını gözlemlemelidir. Gencin arkadaşlarıyla tanışmak, zaman geçirmek, onların fikirlerini, hayallerini dinlemek bağ kurmak için gereklidir. Genç ailesinin karşısına çıkardığı arkadaşlarının olumsuz yönlerini daha kolay fark edebilir.

Ailenin kısıtlaması ya da eleştirileri olmadığında genç arkadaşlık ilişkilerini daha objektif değerlendirebilmektedir. Ailesiyle arkadaşlarının olumlu yönleri kadar olumsuzluklarını da konuşabilen genç için aile hala en iyi arkadaştır. Bu sıralamanın değişmesi ailenin gence ve arkadaşlık ilişkilerine olan yaklaşımına göre değişiklik gösterebilmektedir. Problemli genç ve aile ilişkilerinde genç aile desteğine ihtiyaç duysa da beklentilerini geri plana itebilmektedir.

Aile gencin arkadaşları kadar arkadaşlarının ailesiyle de tanışabilir, aileler arasında güven ilişkisi geliştirilebilir.

Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları ve Kariyer Gelişimi İçin Destek Alabilirsiniz

Fark edilmeyen ergenlik sorunları akademik başarıyı düşürüyorsa mutlaka destek alınmalıdır. Aba psikoloji hem gençlerin psikolojik destek ihtiyacını hem de kariyer danışmanlığı ihtiyacını karşılayabilmektedir. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planı çıkarmak gencin akademik hayatına ve kariyer gelişimine katkıda bulunmaktadır.

Read More

Boşanmış ailede çocuk psikolojisi boşanma öncesi, sırası ve sonrası yaşananlara ve ebeveyn tutumlarına göre değerlendirilmelidir. Çocuk için ebeveynlerinin artık birlikte olmayışı, evdeki ve ilişkilerdeki değişiklikler adaptasyon güçlüğüne neden olur. Her çocuk için ailesi güvenli limandır. Çocuk boşanma gerçeğiyle yüzleşene kadar çoğunlukla anne ya da babasından ayrı kalabileceğini hiç düşünmeyecektir.

Boşanma süreci yanlış yürütüldüğünde en büyük hasar gören aile bireyi çocuk olacaktır. Çocuk boşanma sonrası ebeveynlerinin birlikteliğini kaybeder, aynı ev içerisinde alıştığı yaşam düzenini kaybeder. Ebeveynleriyle zaman geçirebilmek için çocuğun her iki yeni düzene de uyum sağlayabilmesi gerekir. Annenin yeni hayatı ve babanın yeni hayatı çocuğa iki ayrı hayatı da benimseme gerekliliğini getirir.

Ebeveynler arası şiddetli geçimsizlik, çatışma ve şiddeti olduğu durumlarda çocuğun yetişkinlerine, kendine ve dış dünyaya yönelik algısı değişir. Güveni zedelenir, korkuları güçlenir. Sarsılmaz sandığı bir yapının yıkılıyor olması çocuğu incitir. Boşanma sürecinde çocuğun yaşadıkları boşanma sonrası çocukta duygu, düşünce, davranış ve tutum değişikliklerine neden olabilir.

Boşanmış Ailede Çocuk Psikolojik Olarak Nasıl Etkilenir?

Boşanma süreci hem çift hem de geniş aile bireyleri için zorlu bir dönemdir. Tüm olumsuzluklara rağmen bir yuvanın bozulması aile bireyleri için üzücü olmaktadır. Özelliklede çocuk olan ailelerde bu süreç daha yıpratıcı hale gelebilmektedir. Çocuğun süreçten etkilenmemesi için kontrollü ilerlemeye çalışan çiftler kendi duygusal çalkantıları nedeniyle kontrolü kaybedebilmektedir.

Geleceğin belirsizliği, boşanma sonrası yeni düzenin getirecekleri ve adaptasyon süreci yetişkinleri olumsuz etkilemektedir. Yaşanan kaygı, üzüntü, stres çocuğa yönelik endişeleri de ekleyince duygular çok daha şiddetli hale gelebilmektedir. Çevredekilerin evliliği kurtarma çabası, herkesin akıl hocalığı yapması, çocuğun hedef gösterilmesi ise süreci daha da zorlu bir hale getirmektedir. Duygusal olarak iyi durumda olmayan çift için bu dönemde ebeveynlik rolü geri planda kalabilmektedir.

Çocuk etkilenmemesi için resmin dışında bırakılabilmekte veya çocuğun etkilenebileceği düşünülmeden çocuk olayların tam ortasında kalabilmektedir. Boşanma öncesi ebeveynler arasında çocuğunda şahit olduğu problemler varsa boşanma nedeni çocuk için daha anlamlı hale gelmektedir. Ancak sözel veya fiziksel şiddetin, tehditin olduğu boşanma süreçlerinde çocuğun anne, baba ve sevgi algısı değişmektedir.

Bu durumda ebeveynlerini artık tanıyamayan, onlardan korkan ve geleceğinde onu nelerin beklediği bilmeyen bir çocuk çıkar karşımıza. Çift arasındaki sorunlara maruz kalan çocuğun duygusal kırıklığa uğraması kaçınılmazdır. Çocuğun çift arasındaki sorunlardan tamamen habersiz olması da doğru bir seçim değildir. Bu da çocuğun boşanmanın neden gerçekleştiğini anlayamamasına neden olmaktadır.

Hatta böyle bir durumda boşanmış ailede çocuk boşanma nedeni olarak kendini görebilmekte, suçluluk hissetmektedir. Çocuğun boşanma nedenini anlayabilmesi için neden- sonuç ilişkisi kurabilmesi gerekir. Dolayısıyla çocuğun boşanmanın nedenini anlayabilmesi için anne baba arasında yaşanan sorunları görüyor olması gerekir. Ancak sorunların çocuk önündeki ifadesi şiddet, saldırı, hakaret, küfür olmamalı, tüm bunlar çocuğun önünde yaşanmamalıdır.

Eskisi gibi yakın olmayan, beraber daha az vakit geçiren, anlaşmazlık yaşayan çiftlerin ayrılık süreci çocuk için daha kabul edilebilir olacaktır.

Çocuk Boşanma Kararından Nasıl Haberdar Olmalı?

Boşanma kararı netlik kazanmadan, her iki çiftte kararından emin olmadan çocukla bu bilgi paylaşılmamalıdır. Boşanma kararı sonrası çiftlerin sorunlarını çözüp, yeniden bir araya gelmesi olağandır. Dolayısıyla bu gelişme çift için tolare edilebilir olsa da çocuk için kabullenmesi ve eski düzene dönülmesi daha zordur. Çocuğun boşanmaya yönelik bilgi edinmesi, ebeveynleri barışsa bile böyle bir ihtimalin artık hep olabileceğini düşündürür.

Boşanma kararı çocuk ile paylaşılırken mümkünse iki birey bir arada haberi vermelidir. Çiftler bir arada bulunmak istemiyorsa çocukla ayrı ayrı konuşma yapılabilir. Çocuğa bu haber verilirken polyanacılık oynamak doğru değildir. Ne şekilde söylenirse söylensin bu haber çocuk için üzücü ve kaygı verici olacaktır. Önemli olan çocuğa ayrılık nedeni olarak kendisini görmeyeceği şekilde bilgi verilmesidir.

Boşanmış ailede çocuk kendi hayatında bir değişiklik olmayacağını, ebeveynlerini istediği zaman görmeye devam edeceğini bilmelidir. Anne ve baba çocuklarına yönelik sevgilerinin daimi olduğunu çocuğa anlatmalıdır. Çocuk yeni düzende de ebeveynlerinin hayatında olacağını, annelik ve babalık rollerinin değişmeyeceğini bilmelidir. Çocuğa bundan sonra neler olacağı, ne gibi değişiklikler yaşanacağı anlayabileceği şekilde anlatılmalıdır.

Alınan kararlardan, yapılacak değişikliklerden çocukta haberdar olmalıdır. Bundan sonra kimin nerede yaşayacağı, ne sıklıkla görüşüleceği çocuğa anlatılmalıdır. Çocuğun soru sormasına izin verilmeli, sorular onun anlayacağı şekilde cevaplanmalıdır.

Boşanmış Ailede Çocuk Psikolojisi: Aile Nelere Dikkat Etmelidir?

Çocuk boşanma sürecinde yoğun ayrılık anksiyetesi yaşar. Anne ve babasının artık bir arada olmayacak olması çocuğun “ben nerede, kiminle olacağım, bana kim bakacak?” kaygısını yaşamasına neden olur. Çocuk bu sorular eşliğinde yoğun bir terkedilme korkusu duyar. Sorularının yanıtsız kalması, yanıtların tutarsız olması çocuğun kaygılarını giderek şiddetlendirir. Boşanmış ailede çocuk özellikle evden ayrılacak ebeveynine yönelik kaybetme korkusu yaşar.

Ebeveynlerin şehir değiştirmesi, uzağa gitmesi, görüşme sıklığının bir anda azalması söz konusu olduğunda çocuğun adapte olması daha da güçleşmektedir. Boşanma süreci çocuk için oldukça zorlu bir dönemdir. Bu yeni döneme adapte olmaya çalışırken çocuğun farklı bir yeni durumla karşılaşması mümkün olduğunca önlenmelidir. Bu dönemde mümkünse çocuğun yaşam alanları değiştirilmemeli, çocuk alıştığı ev ortamında boşanma sürecine uyum sağlamalıdır.

Ev, semt, şehir, ülke değişikliği çocuk için beraberinde yepyeni zorlukları getirecektir. Yeni bir eve, semte, kültüre alışmak, sosyal çevre oluşturmak onu zorlayacaktır. Okula giden bir çocuksa bu dönemde okul, öğretmen, arkadaş grubu değişikliğine neden olacak bir karar alınmamalıdır. Boşanan bireylerden birinin boşanma sonrası evlilik durumu söz konusuysa mümkün olabildiğince ertelenmelidir. Çocuk yeni yapıya alışana kadar bu tarz kararlardan kaçınılmalıdır.

Çocuğa karşı olabildiğince hoşgörülü olunmalıdır. Sevgi, ilgi, saygı kesilmemelidir. Çocuk duygu ve düşüncelerini paylaşması için yüreklendirilmelidir. Çocuğa gün içerisinde mümkün olabildiğince zaman ayırılmalıdır. Bu süreç çocuk için bir yas sürecidir. Dolayısıyla yasta görülen duygu, düşünce ve davranış geçişlerinin görülmesi oldukça doğaldır. Boşanmış ailede çocuk boşanma nedeniyle evden giden ebeveynini suçlayabilir, olanların nedeni olarak giden ebeveynini görebilir.

Evde üzgün bir ebeveyn varsa yine çocuk karşı tarafı üzen ve terk eden olmakla suçlayabilir. Yine evde boşanma öncesi tartışmalar oluyorsa tartışmayı başlatan, agresif tutum sergileyen taraf suçlu kabul edilebilir. Küçük çocuklar boşanma sonrası üzüntü duyarken farkındalığı daha yüksek çocuklar öfke duyabilmektedir. Neden, sonuç ilişkisini kurabilen daha büyük çocuklar ve yetişkinliğe yaklaşanlar boşanmayı daha kolay kabullenebilmektedir.

Boşanmış Ailede Çocuk ve Çocukta Görülebilecek Olası Tepkileri

Çocuklarda boşanma sürecinde regresyon görülebilmektedir. Regresyon çocuğun kendini daha güvende hissettiği bebeklik dönemine yönelik davranışlarına gerilemesini temsil etmektedir. Çocuk anne ve babaya duyduğu özlemle sürekli kucaklarında olmak isteyebilir. Konuşmada gerilemeler, bebeksi konuşmalar görülebilir. Çocuk anne ya da babadan ayrılırken yoğun ayrılık kaygısı duyabilir. Sessizleşebilir, motor becerilerinde gerilemeler yaşayabilir.

Regresyon çocuğun olumsuz duygularıyla başa çıkmasına destek olur, çocuk için bir savunma mekanizmasıdır. Ancak çocuğun regresyonu göz ardı edilir beklediği ilgi ve şefkat verilmezse regresyon tehlikeli hale gelebilir. Aile çocuğu iyi gözlemlemeli çocuğun ihtiyaçlarını ihmal etmemelidir. Çocuklar boşanma sürecinde içe kapanabilir, daha sessiz ya da öfkeli hale gelebilirler.

Özellikle ihmal edilen çocuklar ailelerine tepki olarak araya fiziksel ve duygusal mesafe koyabilirler. Boşanmış ailede çocuk boşanma sürecinde özdenetimini kaybedebilir. Duygu, düşünce ve davranışlarda aşırılığa kaçabilir.

Depresif davranışlar, saldırganlık, ağlama nöbetleri, oyuncaklarına, eşyalarına zarar verebilir. Bu davranışlar çocuğun duygu patlamalarının sonucu olsa da altında yatan neden korku, kaygı ve “anlaşılmıyorum” duygusudur. Çocuğa bu dönemde ceza verilmemeli, duygularını bastırmasına neden olacak tutumlardan kaçınılmalıdır.

Boşanma Sürecinde Bu Davranışlardan Kaçınılmalıdır

Boşanma sürecinde çocuğun kendini suçlu hissetmesine neden olacak davranışlardan kaçınılmalıdır. Çocuk ebeveynleri arasında seçim yapmaya zorlanmamalıdır. Çocuğun yaşam alanı, gelişimi ve bakımı için en iyi koşulları verebilecek ebeveynin yanında kalması adına ebeveynler hem fikir olmalıdır. Çocukların kavgalarda ebeveynlerden birinin tarafını tutması teşvik edilmemelidir.

Eğer çocuğun taraf tutması istenirse, çocuk ile diğer ebeveyn arasında yaşanacak soğukluk çocuğun suçluluk duymasına yol açarak onu olumsuz etkiler. Çiftler çocuğu birbirlerine karşı doldurmamalıdır. Suçlayıcı konuşmalardan kaçınılmalıdır. Çiftler birbirlerini çocuk üzerinden tehdit etmemelidir. “Gidersen çocuğun yüzünü göremezsin, evlenirsen çocuğu göstermem” gibi tehditlerden kaçınılmalıdır. Boşanmış ailede çocuk görmeye alışkın olduğu aile büyükleriyle, akrabalarıyla görüşmeye devam etmelidir. Komşulardan, akranlarından bir anda ayrılmamalıdır.

Eşinizle probleminiz her ne olursa olsun bu problem ikiniz arasındadır. Siz birbirinizin hayatından çıkabilirsiniz ancak çocuğunuzun hayatındaki rolleriniz biriciktir. Çocuğunuzun sizi annelik, babalıktan çıkarması, yerine yeni bir anne, baba seçmesi mümkün değildir. Dolayısıyla onun kalbindeki ve zihnindeki anne, baba algısını zedelememelisiniz. Sizi sevmeye, size güvenmeye devam edebilmesi için çiftler olarak birbirinizin anne, babalık rollerine saygı duymalısınız.

Çocuğunuza eşinizin anneliğini, babalığını kötülediğinizde çocukta yaratacağınızın değersizlik duygusu kaçınılmaz olacaktır. Ebeveynler çocukla görüşme sürelerine ve planlarına sadık kalmalıdır. Görüşme tarihleri ve sıklığı mutlaka çocukla paylaşılmalıdır. Çocuğa bilgi verilen tarih ve saatte çocukla bir araya gelinmeli görüşmeler mümkün olabildiğince aksatılmamalıdır. Görüşme sürelerinde verimli zaman geçirilmeli, anne/baba görüşme süresini sadece çocuğa ayırmalıdır.

Her iki ebeveynin yaşam alanında da çocuk için belirli bir alan/oda bulundurulmalıdır. Boşanmış ailede çocuk istediği zaman diğer ebeveyniyle de kalabileceğini, oranın da çocuğun evi olduğunu bilmelidir. Çocuğun ayrılıktan olumsuz etkilenmemesi için sürekli hediyeler almak, büyük organizasyonlar yapmakta doğru değildir. Çocuk hediyelere ve etkinliklere alıştığında normal sürece dönüş yapmak daha da zorlaşacaktır.

Çocuğa verilen ilgi, sevgi azalmadan hayat normal seyrinde yaşanmaya devam edilmeli, abartılı hediyeler ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Birden fazla çocuğun olduğu ailelerde, boşanma sonrası çocuklar mümkünse birbirinden ayrılmamalıdır. Ebeveyn kaybının yanı sıra kardeş kaybının yaşanması çocuğun duygusal yükünü artıracaktır. Bir arada kalan çocukların yeni düzene adapte olması çok daha kolaydır.

Boşanmış Ailede Çocuk ve Diğer Aile Bireyleri için Psikolojik Destek Göz Ardı Edilmemelidir

Boşanmış ailede çocuk ve diğer aile bireyleri için boşanma sürecinde ve sonrasında psikolojik destek almak adaptasyonu kolaylaştırmaktadır. Boşanmanın getirdiği kaos içerisinde eşlerinde kendilerine dönmesi, duygularının farkına varması zorlaşmaktadır.

Boşanma planlı da plansız da olsa çiftler için zorlu bir süreçtir. Ayrılığı isteyen birey özellikle çocuklar olduğunda kendini suçlu hissedebilmektedir. Ayrılığı istemeyen birey için de hem kendisi hem de çocuğunun iyi oluşu için psikolojik destek zaruri bir ihtiyaç haline gelebilmektedir.

Boşanmış ailede çocuk ya da çocukların boşanmaya tepkisi iyi gözlenmeli çocuktaki duygu, davranış değişiklikleri takip edilmelidir. Kaygı, depresyon, uyku-yeme sorunları, akademik başarısızlık gibi sorunlar görülebilir. Çocuk kendini suçlayabilir. Çocuğa psikolojik destek verilmesi ya da ailenin bu süreci daha iyi yönetmek için psikoeğitim alması faydalı olacaktır. Hem kendiniz hem de sizin için psikolojik destek almak isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Çocuğun akademik başarısı için aile içi iletişim, aile bireyleri arası sıcak ilişki ve ailenin bir arada olması önemlidir. Ailenin birlikteliği ve iletişimin kalitesi bebeklikten yetişkinliğe kadar bireyin her döneminde oldukça etkilidir. Toplumun en temel yapı taşlarından biri olan aile, çocuğun başarılı bir yetişkin olmasını destekler.

Çocuğun özgüveni, sosyal becerisi, iletişim ve problem çözme becerisi ailenin rol modelliği aracılığı ile gelişir. Dolayısıyla ebeveynlerin birlikteliği, çocuklarıyla sağlıklı bir iletişimde olmaları ve gereksinimlerini karşılamaları çocuklar için önemlidir. Bireyin duygusal farkındalığının yüksek olduğu çocukluk ve ergenlik yıllarında aile içi sorunlar ve boşanma bireyin dünyasını olumsuz etkileyebilmektedir.

Dolayısıyla çocuğun akademik başarısı boşanma sürecinde ve sonrasında ilk etkilenen performans alanı olmaktadır. Yetişkinlikle beraber bireyin sorumlulukları, sosyal çevresi geliştikçe ve ekonomik olarak bağımsızlaştıkça boşanmanın birey üzerindeki etkisi azalmaktadır. Çocukluk yıllarında akademik temel oluşturabilmek için çocuğun akademik başarı edinebilmesi önemlidir. Lisede ise genç artık kariyerine yön vermeye başlayacaktır.

Bu dönemde alan seçimi, meslek seçimi, üniversite seçimi gibi önemli kararlar gencin hayatının merkezine yerleşmektedir. Çocuk ve genç için aile yıkılmaz, sarsılmaz temellere sahiptir. Birey aileden aldığı bu güvenle yoluna cesaretle devam edebilir. Aile bireyin özelliklede çocuk ve gencin denge merkezidir. Ailede bir sorun varsa çocuğun tüm yaşam alanlarındaki duygusal dengesi sarsılacaktır.

Boşanma çocuk ve gencin gelecek kaygısını besleyecek, ayrılık anksiyetesini ve aile birliğine yönelik güvenini sarsacaktır. Anne-babanın boşanmasıyla yeni bir döneme giren çocuk ve gençte duygusal sorunlar kolayca gözlenebilir. Kendini kötü hissetme ve içe kapanmayla başlayan süreç depresyona, riskli davranış ve arayışlara kadar gidebilir.

Çocuk ve gençlerde boşanma sonrası duygusal, düşünsel ve davranışsal farklılıklar görülebilmektedir. Kaygı bozuklukları, okb, ayrılık anksiyetesi, okul fobisi, akademik başarısızlık, regresyon, özgüven eksikliği, içe kapanma, sosyal fobi, uyku ve yeme bozukluğu, takıntı ve tikler bunlardan bazılarıdır. Yazımızın devamında boşanmış ailede çocuğun akademik başarısı ele alınacaktır. Boşanma çocuğun akademik başarısını nasıl etkiliyor? Düşen akademik başarı için aile neler yapabilir? Detaylarıyla bahsedeceğiz.

Çocuklarda Regresyon ve Nedenleri ve Oyun Terapisi ve Çocukluk Çağı Problemleri yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Çocuğun Akademik Başarısı Boşanma Sonrası Olumsuz Etkilenebiliyor

Akademik başarı bireyin doğru öğretim yöntemleriyle potansiyelinin üstünde başarı elde edebilmesidir. Akademik başarı bireyin performansı, motivasyonu, potansiyeli, zekası ve dikkat süresi ile ilişkilidir. Ancak akademik başarı için duygusal faktörlerde oldukça önemlidir. Sosyal destek, başarmaya yönelik motivasyon kaynakları, ailenin varlığı, desteği çocuk ve genç için oldukça önemlidir. Boşanma sonrası ebeveynlerin birliğinin bozulması gencin önemli bir motivasyon kaynağını kaybetmesine neden olmaktadır.

Ailenin varlığı, bütünlüğü ve işlevlerini yerine getiriyor olması çocuk için oldukça önemlidir. Aile çocuğun gözlerini açtığı ilk dünyadır. Çocuk tüm ilk tecrübelerini bu dünyada deneyimleyecek burada prova ettiği tüm becerileri gerçek dünyada uygulayacaktır. Dolayısıyla ailedeki bir kayıp, eksiklik ve değişiklik çocuğun duygusal dengesini bozacak, gücünü düşürecektir. Ailenin geçirdiği bu olumsuz süreç çocuğun gelecek kaygısını, kaybetme ve terkedilme korkusunu tetikleyecektir.

Kaygı, korku ve belirsizlik içerisinde debelenen çocuğun akademik başarısı düşebilmektedir. Aile, çocuğun yetiştirilmesinde, sosyalleştirilip topluma uyum sağlamasında, kimlik ve kişilik oluşumunda oldukça etkilidir. Çocuk önce ailede şekil alır, temellerini oluşturur ardından dış dünyaya açılarak bireysel kimliğini geliştirir. Böylece çocuk ve genç dış dünyada bir birey olarak yer edinmeye başlar.

Ailenin çocuğa tüm bu katkıları yapabilmesi için çocuğunun yanında olabilmesi gerekmektedir. Ebeveynin çocuğa rol model sunması, maddi ve manevi destek vermesi oldukça önemlidir. Ancak boşanma sürecinde yaşanan aile içi sorunlar ve sonrasında boşanmanın getirdiği yaşam değişiklikleri çocuk ve genci altüst edebilmektedir. Bu süreçte aile ebeveyn rollerini aksatabilmekte çocuk ve gencin duygusal ihtiyaçlarının karşılanması ihmal edilebilmektedir.

Dolayısıyla çocuk ve genç ebeveynlerinin boşanma sürecinde sosyal ve psikolojik açıdan süreçten olumsuz etkilenebilmektedir. Bu da çocuk veya gencin okul hayatına ve akademik başarısına olumsuz yansıyabilmektedir. Okul başarısını etkileyen pek çok değişken vardır. Aile içi ilişkilerin dengeli ve düzenli olması nasıl çocuğun başarısını olumlu açıdan etkiliyorsa düzensiz olması da başarıyı olumsuz etkilemektedir.

Boşanma Sonrası Çocuğun Akademik Başarısı Ebeveynler Tarafından Nasıl Desteklenebilir?

Boşanma sürecinde ebeveynin önem vermesi gereken ilk konu çocuğun psikolojisi olmalıdır. Çift arasındaki ilişki ne kadar sorunlu olursa olsun tartışmalar, kavgalar ve elbette şiddet, hakaret içeren negatif olaylar çocuğun yanında yaşanmamalıdır. Çocuk ebeveynleri arasındaki ilişkinin eskisi gibi olmadığını, problemler olduğunu gözlemlemelidir. Ancak çocuğa aksedilen problemler çocuğun anne ve babasına yönelik olumlu değerlendirmelerini etkilememelidir.

Çocuk ve/veya gence boşanma süreci sakin bir dille, abartıya kaçılmadan anne ve baba tarafından açıklanmalıdır. Varsa soruları yanıtlanmalı, duygu ve düşünceleri dinlenmelidir. Çocuğa bu süreçte alınan yeni kararlarla ilgili bilgi verilmelidir. Çocuğun/gencin yaşam alanında olacak değişiklik, evden ayrılacak ebeveyniyle nasıl ve ne sıklıkta görüşebileceği anlatılmalıdır. Geleceğe yönelik mümkün olduğunca belirsizlik yaratılmamalıdır.

Net olmayan konularda kaygı verici açıklamalar yerine “henüz bu konu netleşmedi, karar aldığımızda ilk seninle paylaşacağız.” Denilebilir. Her iki ebeveyninde yeni yaşam alanında çocuk için yer olmalıdır. Mümkünse ona da bir oda yapılmalı, odasının kendisinin hazırlamasına, eşyalarını seçmesine fırsat verilmelidir. Ebeveynler evliliklerini nasıl bitirirlerse bitirsinler birbirleriyle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelerini çocuğa yansıtmamalıdır.

Ebeveynin diğerini kötülemesi, suçlaması çocuğun üzerindeki duygusal baskıyı daha da artıracaktır. İçe kapanık, duygularını yeterince paylaşmayan çocukların böyle bir dönemde daha da fazla içe kapanması olasıdır. Aile bu dönemde çocuğun sessizliğini dikkate almazsa akademik başarısızlığın dışında sorunların gelişmesine de fırsat verebilir.

Çocuğun akademik başarısı düştüğünde çocuk yargılanmadan, cezalandırılmadan dinlenmeli, başarıyı etkileyen kaygı ve düşünceleri üzerine konuşulmalıdır. Varsa çocuğun destek talebi karşılanmalıdır. Çocuğun hayatında kaygılanmasını gerektirecek bir yaşam değişikliği olmayacağı ona hissettirilmelidir. Anne ve baba boşanma sürecinde ve sonrasında çocuğa düzenli zaman ayırmaya devam etmelidir.

Bu dönemde çocuğun başarısını etkileyen önemli bir sorun çocuğun artık konsantre olmakta güçlük yaşıyor olmasıdır. Anda kalamayan sürekli geçmiş anılar ve geleceğe yönelik kaygılar taşıyan çocuk derse odaklanmakta güçlük yaşamaktadır. Çocuk bu dönemde olumsuz ortam ve durumlardan uzaklaşabilmesi, negatif enerjisini boşaltabilmesi için bilinçli yönlendirilmelidir. Spor ya da sanat çalışmalarına katılması, gün içerisinde egzersiz yapması çocuğu rahatlatacaktır.

Mindfulness çalışmalarına katılması, nefes egzersizlerini öğrenmesi, yoga veya meditasyon yapması faydalı olabilir. Çocuğun yaşına göre oyun terapisi yapılması ya da psikolojik destek verilmesi de faydalı olabilir. Mutlu Aileler Başarılı Çocuklar Yetiştiriyor! yazımızı da okuyabilirsiniz.

Boşanma Sonrası Çocuğun Akademik Başarısı Olumsuz Etkileniyorsa Psikolojik Destek Alınmalıdır

Bu dönemde açığa çıkabilecek akademik başarısızlıkların aile tarafından anlayışla karşılanması ve yapıcı şekilde desteklenmesi gerekir. Ancak çocuğun başarısız olmasına katkıda bulunan boşanma süreci ebeveynler için de yıpratıcı bir dönem olabilmektedir. Çocuğun yaşadığı kaygıların benzerleri ebeveynler için de geçerlidir. Dolayısıyla kendi duygu, düşünce ve endişeleri içerisinde bocalayan ebeveyn bu dönemde çocuğunu ihmal edebilmektedir.

Boşanma sürecinde ve sonrasında çocuk ve diğer aile bireyleri psikolojik destek alarak yeni döneme daha kolay adapte olabilir. Boşanmanın getirdiği kaos içerisinde eşlerin de kendilerine dönmesi, duygularının farkına varması zorlaşmaktadır. Bu nedenle psikolojik destek ihtiyacı çocuk ve/veya genç kadar ebeveynler için de gerekli olabilmektedir. Özellikle çocuğun/gencin akademik başarısı düşüyorsa destek ihtiyacı göz ardı edilmemelidir.

Boşanma planlı da plansız da olsa çiftler için zorlu bir süreçtir. Ayrılığı isteyen birey özellikle çocuklar olduğunda kendini suçlu hissedebilmektedir. Ayrılığı istemeyen birey için de hem kendisi hem de çocuğunun iyi oluşu için psikolojik destek zaruri bir ihtiyaç haline gelebilmektedir.

Boşanma sonrası çocuğun akademik başarısı iyi takip edilmelidir. Okul ve öğretmenlerle iletişimde olmak çocuğun okul ve sınıf içi durumundan haberdar olmak gerekir. Çocukların boşanmaya tepkisi iyi gözlenmeli çocuktaki duygu, davranış değişiklikleri takip edilmelidir. Kaygı, depresyon, uyku-yeme sorunları, akademik başarısızlık gibi sorunlar görülebilir. Çocuğa psikolojik destek verilmesi ya da ailenin bu süreci daha iyi yönetmek için psikoeğitim alması faydalı olacaktır.

Read More

Çocuklarda sosyal beceri mizaç, yetişme ortamı, ebeveyn tutumu ve rol modelin sosyal becerisine göre şekilleniyor. Çocuğun sosyal beceri düzeyi oynadığı oyunlardan başlayarak, yetişkin hayatta kariyerine kadar etki ediyor. Dolayısıyla çocuğunun akademik ve kariyer hayatına olumlu katkıda bulunmak isteyen aileler için sosyal beceri kazandırma önemli hale geliyor.

Çocuklukta sergilenen sosyal beceri eksikliklerinin negatif etkisi ergenlik ve yetişkinlikte karşımıza çıkabiliyor. Ergenlikte düşük sosyal uyum, olumsuz tepki verme, düşük akademik performans, sosyal ve duygusal yetersizlikler görülebilmektedir. Yetişkinlikte ise ergenlikte yaşanan bu aksamaların sonuçlarıyla karşı karşıya kalınmaktadır. Akademik hayattaki başarısızlık kariyeri olumsuz etkilemektedir. Aynı zamanda sosyal ilişkilerdeki yetersizlik yine bireyin kariyer gelişimini ve kişisel yaşamını olumsuz etkilemektedir.

Peki sosyal beceri nedir? Çocuklarda sosyal beceri ne zaman ve nasıl gelişir? Sosyal beceri kazanımında ailenin etkisi nedir? Yazımızın devamında soruların cevaplarını paylaşacağız.

Sosyal Beceri Nedir?

Sosyal beceri; bireyin başkaları ile olumlu etkileşimi başlatma ve sürdürme davranışıdır. Ancak bu beceri bu kadarla sınırlı değildir. Sosyal beceri sorumluluk alma, grupla bir işi yürütebilme, takım olma, uyum sağlama, empati kurma becerilerine de sahip olmayı gerektirir. Sosyal beceri sahibi bir birey aynı zamanda duygu, düşünce ve davranışları üzerinde özdenetim kurabilmelidir.

Karşılaşılan zorluklara karşı etkin problem çözme becerileri geliştirmek sosyal beceri için gereklidir. Sosyal beceriye yönelik kazanımlar çocuklukta başlamaktadır. Çocuk ilk sosyal davranışlarını, onlarla etkileşimde olan yetişkinlerin deneyimleriyle ve diğerlerini gözlemleme yoluyla kazanmaktadır. Çocuğun sosyal beceri kazanımında ebeveynin model olması gerekmektedir. Çocuk bu dönemde en iyi taklit yoluyla öğrenmektedir ve taklit için en güçlü argüman ailedir.

Aile içi iletişim ve etkileşimin yanı sıra ailenin çocuklarına yönelik tutum ve yaklaşımları çok önemlidir. Sosyalleşmede aile, akran ve kitle iletişim araçları önemli bir etkiye sahiptir. Çocukların sosyal beceri kazanımında aileden sonraki en önemli kaynak okul öncesi eğitim deneyimleridir. Okul öncesi eğitim sürecinde çocuklar akranları ile iletişime girerek, kurallara uyarak, kendisinin ve başkalarının haklarına saygı göstererek sosyal beceri geliştirir.

Çocuklarda Sosyal Beceri Ne Zaman ve Nasıl Gelişir?

Çocuklarda sosyal beceri, yaşamın ilk yıllarından başlayarak ebeveynler ve sonrasında çocuğun hayatında rol edinen diğer kişiler tarafından desteklenmelidir. Okul öncesi dönemden itibaren çocuğa sosyal becerilerin kazandırılmasında anne-baba ve öğretmene önemli görevler düşmektedir. Okul öncesi eğitimde yer verilen farklı etkinlikler ve kullanılan yöntemlerle, çocuklara sosyal beceriler kazandırılabilir. Etkinliklere katılımın desteklenmesi ve çocuğun girişimde bulunmaya gönüllendirilmesi çocukların uyum ve beceri kazanımını desteklemektedir.

Çocuklarda Sosyal Beceri Kazanımında Ailenin Etkisi Nedir?

Her davranışın öğrenilmesinde olduğu gibi sosyal becerilerin öğrenilmesinde de ebeveynlerin rolü büyüktür. Ebeveyn çocuğun dünyasında ilk sosyal kaynaktır. Çocuğun gözlerini açar açmaz ilk gördüğü kişidir ebeveyni. Çocuk için aile; sözsüz iletişim kurduğu, sesinin tonundan, beden dilinden ihtiyacını anlatabildiği ilk etkileşim kaynağıdır. Dolayısıyla çocuğun ilk taklit ögesi aile olacak, ebeveyn rol model seçilecektir.

Rol modelin duygu, düşünce ve davranışları üzerinde denetim sağlayabilmesi, iletişim modeli ve kendini ifade ediş biçimi çocuğun sosyal beceri kazanımını etkilemektedir. Ailenin sosyal yaşamı, ikili ilişkileri, gruplarla olan etkileşimi ve diğerleri tarafından nasıl algılandığı rol modelin sosyal beceri kalitesini belirler. Çocuk büyümesiyle beraber önce aile içerisinde ve yakın çevrede sosyal etkileşim ağını genişletir.

Ardından çocuk okul öncesi eğitim, oyun grupları ile öğretmen ve akranlarıyla iletişime geçer. Yaşlarının büyümesiyle çocuklar okul, kurs ve spor etkinlikleri gibi farklı ortamlara girer. Çocuklar ailelerinden kazandığı sosyal beceriyi yaşları büyüdükçe girdikleri yeni ortam ve kurdukları yeni etkileşimlerle güçlendirir.

Çocuğun sosyal beceri gelişiminde farklılıklara açık olma, hoşgörü, empatik iletişim yönlerinin de desteklenmesi gerekir. Aynı şekilde çocuk sosyal girişimlerinde desteklenmelidir. Bu noktada özgüven gelişimi bireyin kendini ifade etmesini kolaylaştırmaktadır.

Aile ile güvenli bağ kurulması, ailenin koşulsuz ilgi ve sevgisi özgüveni desteklemektedir. Aile çocuğa yaşıyla uyumlu sorumluluk vermeli, karar verme becerisi desteklenmelidir. Bu sayede çocuk sosyal girişimlerinde de kendini denetleyebilen ve motive edebilen bir birey olabilecektir.

Ebeveyn ile kurulan güvenli bağın yanı sıra ebeveyn tutumları da çocuklarda sosyal beceri kazanımına etki etmektedir. Çocuğun gelişimini destekleyen ebeveyn tutumu hoşgörülü, demokratik ve destekleyici ebeveyn tutumu olmalıdır.

Sosyal gelişimini tamamlayamayan çocuklarda ileriki dönemlerde “sosyal fobi” görülebilmektedir. Özellikle bireyin hayatında önemli bir gelişim dönemi olan ergenlik yıllarında sosyal fobi olasılığı artmaktadır. Başkalarının yanında konuşamama, yemek yiyememe, başkalarına hayır diyememe gibi anksiyete problemleri bu bireylerde görülebilmektedir. Bu nedenle ebeveynler, erken yaşlardan itibaren çocuklarının sosyal beceri kazanımlarına destek vermeli ve gelişimlerini takip etmelidir.

Çocuklarda Sosyal Beceri Kazanımı için Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Çocuklarda sosyal beceri kazanımını desteklemek için aile, okul öncesi eğitim ve okul oldukça önemlidir. Ancak sosyal beceri gelişiminin duraksadığı, yeterli olmadığı veya bir sebeple kazanımlarda gerilemeler yaşandığı durumlar olabilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda çocuk için profesyonel destek alınması kısa sürede çözüm elde etmeyi sağlamaktadır.

Aba psikoloji uzman kadrosu çocuklarda sosyal beceri üzerine çocuk ve ailelerle çalışmaktadır. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız alternatif psikoterapi yöntemleriyle danışanlarımızın hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. İçeriklerimizi takip etmek için Blog yazılarımızı ve YouTube kanalımızı takip edebilirsiniz.

 

Read More

Çocuklarda regresyon kazanılmış becerilerin gerilemesi daha az gelişmiş bir hale gelmesidir. Her yaşta görülebilecek regresyon bir hastalığa bağlı gelişebileceği gibi psikolojik olarak da ortaya çıkabilmektedir. Regresyon sıklıkla çocukluk çağında görülmektedir. Çocuklukta kimi zaman bir kimi zaman ise birden fazla kazanımdaki gerileme aileleri endişelendirebilmektedir. Ailenin çocuktaki gerilemelere verdiği sözel, fiziksel ve duygusal tepki regresyonun seyrini etkilemektedir.

Elbette çocukluk kazanımlarını geri plana itip bebeksi davranışlar sergileyen çocuğun çevresine vermek istediği duygusal mesajlar vardır. Bu mesajlar kimi zaman ebeveyne duyulan özlemi, kimi zaman bir yeniliğe karşı adapte olamamayı temsil ediyor olabilir. Evdeki huzursuzluk, okula başlama, anne babanın ayrılması, yeni bir kardeş, ev-şehir değişikliği, sevilen birinin kaybı, kaybetme korkusu gerileme nedeni olabilir.

Çocuklarda Regresyon Hangi Davranışlarla Kendini Gösterir?

Regresyon çoğunlukla 3-6 yaş aralığında görülen gerileme davranışlarıdır. Regresyonda çocuğun kazandığı becerilerde gerileme görülür. Örneğin; tuvalet eğitimini kazanıp bezi çoktan bırakmış bir çocukta alt ıslatma görülebilir. Altına kaçırma davranışının sıklığı artabilir. Parmak emme, görülebilir. Emekleme, bebeksi şekilde konuşma görülebilir. Kendi yemeğini yiyebilen bir çocuk yemeğinin yedirilmesini isteyebilir. Doğru söyleyebildiği kelimeleri bilinçli olarak yanlış söyleyebilir. Sürekli kucağa gelmek, kucakta taşınmak isteyebilir.

Anneye ya da babaya düşkünlüğü artabilir. Sürekli bir gözetiminin bakımında olmak isteyebilir. Uyku düzeni bozulabilir. Emzik kullanmak isteyebilir, emzirilmek isteyebilir. Biberonla beslenmek isteyebilir. Anne ve babadan ayrılırken aşırı tepkiler verebilir. Ayrılık anksiyetesi yaşayabilir. Uykuya dalmada güçlük görülebilir, rutini bozulabilir. Bu ve benzeri davranışlar çocuklarda regresyon ihtimalinin değerlendirilmesini gerektirmektedir.

Ebeveynin veya çocuğun bakımıyla doğrudan ilgilenen kişinin bu süreçte iyi gözlem yapması gerekmektedir. Çocuk bu davranışları ne sıklıkla yapıyor, davranış görülmeden önce ne oluyor değerlendirilmelidir. Ne zaman açığa çıkıyor, tetikleyen öncü bir durum var mı bakılmalıdır. Psikolojide çocukta görülen bu gerileme davranışları çocuğun başa çıkamadığı duygusal gerilim, stres ve kaygının sonucudur.

Çocuk farkında olmaksızın kendini güvende hissedebilmek ve rahatlamak için erken psikoseksüel döneme geri dönüş yapmaktadır. Ailenin yaklaşımı, ilgisi ve hoşgörüsü ile bu dönem çok daha hızlı geçebilir. Ailenin yaklaşımı etkinin derecesini ve sürecini belirleyecektir.

Çocuklarda Regresyon Neden Gelişir?

Çocuklarda regresyon davranışının altında yatan temel faktör güven arayışıdır. Çocuk başa çıkmakta zorluk yaşadığı, adaptasyon güçlüğü çektiği bir durum karşısında gerileme gösterebilir. Regresyona neden olabilecek yaşam olaylarını şu şekilde özetleyebiliriz;

  • Eve yeni bir kardeşin gelmesi,
  • Taşınma, yaşam alanındaki köklü değişiklik,
  • Ebeveynlerinin boşanması,
  • Sevilen birinin vefatı (Anne, baba, büyükanne, büyükbaba gibi)
  • Bakıcı değişikliği
  • Okula başlama, okul değişikliği
  • Öğretmen değişikliği
  • Sevilen birinin uzun süreli rahatsızlığı, (kaybetme korkusu ve kendisiyle eskisi gibi ilgilenilemiyor olması)
  • Ebeveyn ile geçirilen vaktin azalması (anne-babanın yoğun çalışması, eve iş getirmesi ya da çocukla ev içerisinde yeterince ilgilenilmemesi)
  • Hatalı ebeveyn tutumları (Baskıcı, tutarsız, otoriter tutumlar gibi)
  • Ebeveynlerden birinin evden ayrılması
  • Aile içi şiddet
  • Çocuğun örseleyici bir cezalandırmaya maruz kalması
  • Çocuğun travmatik bir olay yaşaması ya da bu olaya şahit olması

Çocuklarda regresyon nedenleri değerlendirildiğinde en sık karşılaşılan problemler bu şekilde listelenmektedir. Ancak çocukta çok daha spesifik problemlerde söz konusu olabilir. Ailenin bu dönemde objektif gözlem yapabilmesi gerekir. Tespit edilen problemlere yönelik çocuğu ya da kendilerini yargılamadan konuya çözüm odaklı yaklaşabilmeleri gerekir. Örneğin; sürekli anne-baba kucağında olmak isteyen bir çocuğun anne-babasına özlem duyduğu oldukça açıktır.

Ailenin tutumu “daha ne kadar zaman ayırabiliriz” yerine “daha etkin zaman geçirmek için ne yapabiliriz” olmalıdır. Aileler bazen oyuncak, hediye ya da yiyeceklerle çocuğu mutlu etmeye çalışmaktadır. Ancak çocuğun regresif davranışlarında düzelme olmadığında aileler “ne yapsak olmuyor, çocuğumuzu mutlu edemiyoruz” düşüncesine kapılmaktadırlar.

Ancak çocuğun bu dönemdeki ihtiyacı maddiyattan çok daha öte duygusal boyuttadır. Bu dönemde alınan oyuncak çocuk için ebeveyniyle oyun oynayabildiği ölçüde eğlenceli olacaktır.

Çocuklarda Regresyon Fark Edildiğinde Nasıl Yaklaşılmalıdır?

Ebeveyn ve varsa temel bakım veren diğer kişiler bu dönemde çocuğa karşı kabullenici, anlayışlı, hoşgörülü ve destek olmalıdır. Bu dönemin geçici olduğu, çocuğun negatif duygu ve düşüncelerini boşaltmak için böyle bir savunma mekanizması geliştirdiği unutulmamalıdır. Çocuğa öfkelenmek, kızmak veya çocuğu cezalandırmak, sevgiden mahrum bırakmak bu dönemde uygulanabilecek en yanlış tutumlar olacaktır.

Eve bir kardeş geldiyse bir ebeveyn bebekle ilgilenirken diğer ebeveynde büyük çocukla zaman geçirmelidir. Bebekle vakit geçiren anne fırsat yaratabildiğinde büyük çocuğunu da yanına almalıdır. Bebeğin bakımıyla ilgili büyük çocuğa bilgi vermek, ufak sorumluluklar vermek işe yarayacaktır. Böylece çocuk anneyle iletişim kuracak, daha fazla zaman geçirebilecektir. Ayrıca bebekle ilgili konularda ebeveyne yardım edebiliyor olmak kardeşiyle de bağ kurmasını sağlayacaktır.

Sen artık büyüdün “abla oldun, abi oldun” demek doğru değildir. Bu yaklaşım çocuğun olumsuz duygularını şiddetlendirecek ve büyümeye direnç açığa çıkacaktır. Çocuklarda regresyon bu tarz hatalı tutum ve yaklaşımlarda daha da şiddetlenebilmektedir. Yeni doğmuş bir bebek kadar bakıma muhtaç olmasa da o da hala ebeveyninin ilgisine muhtaçtır. Sen artık büyüdün yaklaşımı çocuğun büyümeye hazırlıksız yakalanmasına neden olacaktır.

Biberon, emzik isteyen bir çocuk aşağılanmamalı dalga geçilmemeli ya da kısıtlanmamalıdır. İstediği nesneyle zaman geçirmesine fırsat tanınmalıdır. Çocuk bu şekilde duygularını boşaltacak ve rahatlayacaktır. Çocuğun duygusuna eşlik edilebilir. “Biberonunu istiyorsun, tabi ki onunla oynayabilirsin. Bebekken ben seni bununla besliyordum. Şimdi artık büyüdüğün ve bardak kullandığın için bunu kaldırmıştık. O senin, istediğin sürece kullanabilirsin.” diyebilirsiniz.

Çocuk kendisi biberonunu kullanabilir, biberonla oyuncaklarını besleyebilir. Duygusunu boşaltmasına fırsat tanındığında çocuk kendiliğinden rahatlayacaktır. Bu dönemde aile çocuğa etkin zaman ayırmalıdır. Belirli bir süre boyunca hiçbir şeyle ilgilenmeden anne ya da baba veya ikisi birlikte çocukla oynamalıdır. Oyunlar çocuk merkezli olup, ebeveyn çocuğun hayal dünyasına misafir olmalıdır. Oyun içerisinde ebeveyn çocuğun verdiği rollere girmeli, çocuğun yönetiminde oyunu oynamalıdır.

“Bu oyuncağı ne yapayım? Bununla nasıl oynayayım? Şimdi ne söylemeliyim?” gibi oyunun yönetmeninin çocuk olduğu çocuğa hissettirilmelidir. Oyun içerisinde çocuk kardeş kıskançlığını, okul korkusunu, kaygılarını canlandırabilir. Ebeveynin önyargısız, hoşgörülü ve sevgi dolu yaklaşımı çocuğa ihtiyacı olan güveni yeniden verecektir. Bu sayede çocuğun gerileme davranışları azalacağı gibi ebeveyniyle arasındaki ilişkisi de iyileşecektir.

Çocuklarda Regresyon Ne Zaman Profesyonel Destek Gerektirir?

Çocuklarda regresyon davranışları sıklaşmaya başladığında zaman kaybetmeden destek alınması sürecin daha yapıcı geçirilebilmesi için faydalı olacaktır. Çocuğun kaygısı ebeveynin kaygısıyla birleştiğinde yapıcı bir iletişim gelişemeye bilmektedir. Ebeveyn çocuğunun davranışlarından endişe edip istemsizce negatif tutum sergileyebilmektedir. Çocuk, ebeveyninin negatif tutumu karşısında hayal ettiğinin çok dışında bir yaklaşımla karşılaşmaktadır. Bu durum çocuğun güven ihtiyacını perçinlemekte ve dolayısıyla regresyonun şiddeti daha da artabilmektedir.

Bu nedenle aile kendi kaygısını yönetemiyor ve istemsiz çocuğa yansıtıyorsa mutlaka zaman kaybetmeden destek alınmalıdır. Çocuğun motor becerilerinde gerilemeler oluyorsa da aile beklemeden destek almalıdır. Kimi zaman çocuğun regresif davranışları gözden kaçabilmektedir. Çocuğun ilgi çekme çabası içerisinde olması şımarıklık olarak değerlendirilmektedir. İlgi isteği görülmeyen, durulmayan çocukta regresyon hızla ilerleyebilmekte ve motor becerilerin gerilemesine kadar gidebilmektedir.

Örneğin; merdiven çıkabilen çocuk artık çıkamıyorsa, yatağa, koltuğa tek başına çıkabiliyorken artık çıkamıyorsa ihmal edilmemelidir. Sosyal becerilerde görülen azalmada regresyonun ilerlediğinin bir göstergesidir. Çocuk göz temasından kaçınıyor, eskisi gibi konuşmuyor, konuşulanları duymazdan geliyorsa regresyonun ötesinde çocukluk depresyonuna giden bir seyir söz konusu olabilir.

Çocuklarda regresyon görüldüğünde çocuğa daha bilinçli yaklaşabilmek için kısa süreli profesyonel destek almak faydalı olabilmektedir. İhtiyaç halinde bu süre uzatılabilir. Oyun terapisi ile çocukla çalışılabilir. Aileye psikoeğitim verilebilir. Çocuk merkezli Filial terapi de aile ile çocuğun iletişimine olumlu katkı sağlayabilmektedir.

Aba psikoloji uzman kadrosu çocuklarda regresyon davranışlarıyla ilgili olarak çocukla ve ebeveynle çalışmaktadır. Konuyla ilgili detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. İçeriklerimizi takip etmek için Blog yazılarımızı ve YouTube kanalımızı takip edebilirsiniz.

Read More

Mindfulness yani dilimize geçen diğer anlamıyla bilinçli farkındalık ile yaşadığımız yüzyılın en büyük ihtiyacını karşılayabilirsiniz. Yani anda kalabilir, anda gerçekleşen olaylara ve düşüncelere odaklanır ve bu farkındalıkla olanı olduğu gibi kabul edebilirsiniz. Bu sayede kariyerinizde, kişisel yaşamınızda ve sosyal ilişkilerinizde çok daha başarılı olabilirsiniz. Bu yazımızda bilinçli farkındalık ile kariyerinizde nasıl daha başarılı olabileceğinize değineceğiz.

“Anda olmak” ne ifade ediyor ve “başarılı olmak için buna neden ihtiyacım var?” diyebilirsiniz. Aslında bunun cevabı da yine farkındalık içeriyor. Yaşadığımız yüzyıl insanoğlunu durmaksızın bir şeylerin peşinde koşmaya sevk ediyor. İçinde bulunduğumuz her durum, her ortam bizden bağımsız bir stres taşıyor. Bu yüzyılda üstleneceğimiz tüm roller kendi içinde farklı zorluklar barındırıyor.

Öğrenci olmak; sınavlarda başarılı olmayı, iyi bir kariyer belirlemeyi, iyi bir eğitim için diğerleriyle rekabet etmeyi gerektiriyor. Yetişkin olmak; hayatını kazanmayı, yaşam standartlarını artırmayı dolayısıyla kariyerinde ortalamanın üzerine çıkmayı gerektiriyor. Yaşam içerisinde üstlendiğimiz pek çok rol var. Her rolün kendi içinde sorumlulukları var. Rolleri gerçekleştirirken karşılaştığımız içsel veya dışsal pek çok zorluk var.

Roller, sorumluluklar ve beklentilerle o kadar çevriliyiz ki gelecekle geçmiş arasında uçuşuyor bir türlü anda kalamıyoruz. Duygu ve düşüncelerimizdeki bu zamansal dalgalanmalar ise bizi andan uzaklaştırdığı gibi performansımızı da olumsuz etkiliyor. Konsantre olmakta, dikkati sürdürmekte güçlük yaşıyor, sırf bu nedenle hatalı işler yapıyor ya da ciddi zaman kaybı yaşıyoruz.

İletişim kurarken karşımızdakini etkin dinleyemiyor, empati yapamıyor, yanlış anlayabiliyor ya da yanlış anlaşılabiliyoruz. Zamanı yönetmekte zorlanıyor, zaman baskısı ile organize olmakta güçlük çekiyoruz. İşlerimiz bir türlü yetişmiyor, bitmiyor. Kişisel yaşama, aileye, sevdiklerimize ya da kendimize yeterince zaman ayıramamaktan dert yanıyoruz. Ancak onlarla geçirdiğimiz anlarda da anda kalamıyoruz. İşyerinde onları, onlarlayken biriken işleri düşünüyoruz.

Mindfulness eğitimi ise bize tüm bu zorluklarla başa çıkabilmek için bilinçli farkındalık becerisi kazandırıyor.

Otomatik Pilotta Yaşıyoruz

Pek çoğumuz günümüzün büyük bir bölümünü otomatik pilotta geçiriyoruz. Yani yediğimiz yemeğin, yürüdüğümüz yolun, sürdüğümüz aracın, yaptığımız sohbetin, okuduğumuz metnin ya da çevremizde olup bitenin farkında değiliz. Çiçeklerin arasından geçip kokularını fark etmiyor, denizin kıyısından yürüyüp dönüp bakmıyoruz. Yere basan ayaklarımızın, tenimize değen rüzgarın farkında değiliz.

Otomatik pilotta konuşuyor, otomatik pilotta yaşıyoruz. Anda değiliz, bu nedenle de hiçbir şeyin tadına varamıyoruz. Günümüzün büyük bir bölümü yükselen binalarda, camekanlar arkasında geçiyor. Bilgisayar karşısında, gökyüzünü görmeden çalışıyor, kısa molalarda da bu ihtiyaçlarımızın farkına varamıyoruz. Doğrudan temiz havaya çıkmak, güneşe bakmak, doğada bir yürüyüş yapmak çoğunlukla izin günlerine öteleniyor. Yaptığımız çoğu eylem zorunluluk ya da gereklilikten.

Çalışırken molayı, moladayken işi düşünüyoruz. Tüm gün çocuğumuz burnumuzda tütüyor ama onunlayken de başka işlerle ya da düşüncelerle meşgul oluyoruz. Trafik, rekabet, ekonomik sıkıntılar, salgınlar, şiddet, terör… Günümüzün büyük bölümü ise bu ve çok daha fazla negatif durum, olay ve haberle çevrili. Dolayısıyla güç içerisinde deşarj olamadığımız gibi daha da fazla stres, kaygı ve olumsuzluk yükleniyoruz.

Mindfulness ile edindiğimiz bilinçli farkındalık ise olumsuz duygu, düşünce ve olaylar içerisinde psikolojik sağlamlığı destekliyor.

İlgi Alanlarınıza Zaman Ayırmanız Zihni Dinlendiriyor

İlgi alanlarınıza yönelik mesleklere yönelmeniz başarıyı artırdığı gibi, ilgi alanlarınıza yönelik aktivitelerde bulunmak zihninizi dinlendiriyor. Sadece ilgi alanlarınızda değil çok daha basit aktivitelerle de zihninizi dinlendirebilir, motivasyonunuzu artırabilirsiniz. Molada yapacağınız nefes odaklı mindfulness egzersizi enerjinizi yükseltebilir. Sabahları işe gelmeden önce bilinçli farkındalık ile yapacağınız 15 dakikalık yürüyüş zihniniz için dinlendirici olabilir.

Kendi dinlenme biçiminizi kendiniz oluşturmanız gerekiyor. Zihninizi dinlendirebilmek için bir işi yapmak için değil keyif aldığınız, iyi hissettiğiniz için yapmanız gerekiyor. Araştırmalarında gösterdiği üzere beynimiz gerçekten yapmayı sevdiğimiz aktiviteleri yaptığımızda dinlenmeyi gerçekleştiriyor.  Yorucu olarak gördüğümüz aktiviteler dahi sevdiğimiz ve özümsediğimiz zaman zihinsel olarak rahatlıyoruz. Buna karşılık koca bir yılın yükünü atmak, dinlenmek, deşarj olmak için planladığımız tatillerde dinlenemeyebiliyoruz.

Çünkü beynimizi dinlenme noktasına getirmekte zorlanıyoruz. Çoğu zaman tatile gitmemiz gerektiği için gidiyoruz. Bedenen tatil beldesinde zihnen hala gelecek haftanın işlerinde ya da geçmişin aksiliklerinde oluyoruz. Dolayısıyla hala sizi yoran günlük hayatın stresini yanınızda, zihninizde taşıyorsunuz. Dinlenmek gereklilik ya da planlanmış bir hal aldığında zorlaşabiliyor. Halbuki ilgi alanlarımıza yönelik aktiviteler ya da çok daha basit faaliyetler de dinlenme olabilir.

Sizi şu andan uzaklaştıran her duygu, düşünce, olay dikkatinizi dağıtıyor. Anın tadını çıkarmanızı engelliyor. Hayat anlardan ibaretken, anları ıskalıyor olmanız hayatı da kaçırmanıza neden oluyor. Bu nedenle kaygıyla başa çıkmakta, stresi yönetmekte, konsantre olmakta, hatırlamakta güçlük yaşıyoruz.

Oysa zihin dinlenmek istiyor. Anda kalmak, farkındalıkla olanı, duyguyu, düşünceyi, davranışı kabul etmek istiyor. Zihnin bu talebini gerçekleştirmek için yapılan egzersizlere de mindfulness egzersizleri deniyor.

Bilinçli farkındalık çalışmaları ile birey duygu ve düşüncelerini olduğu gibi, yansız, yargısız, objektif şekilde kabul ediyor. Şu anda da zihniniz, bu yazıyı okuduktan sonra yapacaklarınızda olabilir. Atacağınız bir maili, yapacağınız yemeği, temizliği, çocuğunuzun ihtiyaçlarını düşünüyor olabilirsiniz. Ay sonu ödemelerinizi, iş yerindeki bir olayı düşünüyor kaygı ya da stres duyuyor olabilirsiniz.

Stresle Başa Çıkmak Kolaylaşıyor, Kaygı Azalıyor

Mindfulness egzersizlerini düzenli olarak kullanmak stres hormonu olan kortizon üretimini de azaltıyor. Kaygı, yorgunluk, gerginlik, fiziksel ağrı hissini azaltıyor. Mindfulness eğitimi ile geliştirilecek bilinçli farkındalık becerisi bireye anda kalmayı, duygu, düşünce ve olayları nazikçe kabul etmeyi öğretiyor. Nefese, duyulara ya da duygu ve düşüncelere odaklanan birey bu sayede sakinleşiyor.

Nefes alıp vermek gibi zihne gelen duygu ve düşüncelerde gelir ve giderler. Her gelen duygu ve düşünce kabul edilir, objektif ve yargısız değerlendirilip uğurlanır. Yerine istendiği taktirde daha olumlu ve yapıcı duygu ve düşünceler gelebilir. Bu farkındalık bireyi rahatlatır. Duygu ve düşüncelere karşı hoşgörü gelişir. Yargı azalır. Sonucunda zihin rahatlar, beden rahatlar. Stres ve kaygı bu sayede azalır.

Gün içerisinde bu tekniklerin birkaçını denemek, daha etkili bir iş ve yaşam dengesi kurmanızı sağlar. Üstelik mindfulness egzersizleri için özel mekanlara, ekipmanlara ya da belli başlı bir süreye ihtiyacınız yok. Günün her anı, her ortamda ve herhangi bir ekipmana ihtiyaç duymaksızın kolayca yapabilirsiniz.

Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Egzersizleri ile Olumsuz Duygu ve Düşünceleriniz Üzerinde Özdenetim Sağlayabilirsiniz

Bilinçli farkındalık duygu, düşünce ve davranışlara önyargısız, objektif şekilde bakabilmenizi kolaylaştırır. Bu teknik geliştirildiğinde kişinin duygu, düşünce ve davranışları üzerindeki farkındalığı ve özdenetimi artar. Dolayısıyla kişinin performansını düşüren, motivasyonunu kıran olumsuz duygu ve düşüncelerle de daha kolay başa çıkılabilir.

Duygularımıza eşlik eden düşüncelerimizdir. Çoğunlukla bir düşünce duyguyu getirir açığa çıkan duygu daha güçlü bir düşünceyi çağrıştırır ve daha güçlü bir duygu açığa çıkar. Bu duygular bedende farklı duyumsamalara neden olur. Nabızda artış, terleme, titreme gibi. “Başarısız olacağım” düşüncesi olumsuz duyguları tetikler kişiye rahatsızlık veren bu duygular “rezil olacağım, bildiğimi unutacağım, sorulara yanıt veremeyeceğim ” gibi artarak tekrar eden yeni düşünceleri getirir.

Bu düşünceler daha güçlü duyguları doğurur. Sonucunda çarpıntı, terleme, titreme, kızarma, nefes darlığı gibi fizyolojik belirtiler açığa çıkar. Böyle bir durumda duygularınız üzerinde bilinçli farkındalık geliştirmek için kendinize şu 3 soruyu sorabilirsiniz:

  • Şu an ne düşünüyorum?
  • Bedenimde ne hissediyorum?
  • Bu duygu beni hangi davranışa yönlendiriyor?

Bu sorular mevcut duyguyu tanımanızı ve duygunuz üzerinde farkındalık geliştirmenizi sağlar.

Düşünceleri yönelik bilinçli farkındalık geliştirmek için ise iç sesinize ve size ne söylediğinize odaklanmalısınız. Nasıl ki başkalarının söylediklerini duymak için onları dinlemek gerekiyor. Kendi iç sesinizi duymak için de dinlemeniz gerekir. İç sesiniz size ne diyor? Zihninize gelen düşünceler ne? İç sesinizin fısıldadığı mesajları bir yere not edebilirsiniz. Bu mesajları yargısız, objektif şekilde dinlemelisiniz.

Bu mesajlar ne kadar gerçek? ne kadar sizi temsil ediyor? Bu mesajları başkalarıyla paylaşsanız doğruluğunu desteklerler mi? İç sesiniz diğerlerinin düşünceleriyle uyumlu mu? Bugün iç sesinizin size “başarısızım” dediğini duyduysanız objektif değerlendirdiğinizde bu ne kadar gerçeği temsil ediyor. Yöneticiniz, ekip arkadaşlarınız ya da aileniz bu düşüncenizi destekliyor mu? Yoksa kendinize farkında olmadan haksızlık mı ediyorsunuz?

Kendinizi, emeğinizi yeterince taktir etmiyor olabilirsiniz. Mevcut performansınızı alkışlamayı ihmal ediyor, çok daha iyisine ulaşmak için kendinizi zorluyor olabilirsiniz. Ancak başarı için verdiğiniz emek kadar, motivasyonunuzu sağlamak için de emek vermelisiniz.

Mindfulness: Bilinçli Farkındalık ile Kariyerinizde İlerlemek İçin Özgüveninizi Geliştirin

Fiziksel bir rahatsızlığımız ya da bedenimizde bizi mutsuz eden bir değişiklik olmadıkça bedenimizin farkında olmayız. Oysa sahip olduğumuz beden sayısız beceri ve işleve sahiptir. Bu işlevlerin değerini ise çoğunlukla mahrum kaldığımızda fark ederiz.

Mindfulness eğitimi ile bilinçli farkındalık becerisi geliştirdiğinizde bedeninizi, fiziksel özelliklerinizi zarafetle kabul edersiniz. Kendinizi görünüşünüzle, olduğunuz halinizle sever, biricik olduğunuzu ve öz değerinizi fark edersiniz. Kusurlara yönelmektense, sahip olduklarınıza şükreder, minnet duyar ve teşekkür edersiniz.

Bu özü kabul ediş ve değeri fark edilmeyene yönelik farkındalık bireyin özgüvenini geliştirir. Artık performans sergilemek ya da yeni bir ortama girmek daha az stres yaratır. Hatalar ve kusurlar da hayatın bir parçası kabul edilir ve hata yapmaktan korku duyulmaz. Bu sayede topluluk içerisinde performans sergilemek; sunum yapmak, bir toplantıda söz almak, bir projede rol almak daha kolay hale gelir.

Mindfulness Bilinçli Farkındalık Eğitimi Almak İçin Bizimle İletişime Geçebilirsiniz

Mindulness bilinçli farkındalık yöntemiyle sosyal ilişkilerinizden, kariyerinize pek çok alanda daha mutlu ve başarılı olabilirsiniz. Anda kalmakta güçlük yaşıyor, kendinizi sıklıkla geleceğe ya da geçmişe odaklı duygu ve düşünceler içerisinde buluyor olabilirsiniz. Dikkatinizi toplamakta, zamanı yönetmekte, iyi bir dinleyici olmakta güçlük yaşayabilirsiniz. Tüm bu zorluklar ve yol açtığı diğer olumsuzluklar nedeniyle başarısızlık yaşıyor, potansiyelinizi açığa çıkaramıyor olabilirsiniz.

Mindfulness yöntemiyle tüm bu zorlukları aşmanızda Aba psikolojiden destek alabilirsiniz. Uyguladığımız farklı test ve envanterlerle ilgi, beceri ve yetkinlik alanlarınızı belirleyebilir, kariyerinize yön verebilirsiniz. Mindfulness Bilinçli farkındalık eğitiminin yanı sıra stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı hizmetimizden de faydalanabilirsiniz.

 

Read More

Mindfulness yani Türkçedeki karşılığı ile bilinçli farkındalık son yıllarda oldukça duyduğumuz ve sıklıkla kullanılır hale gelen bir kavramdır. Bu tekniğe yönelik uygulama örneklerine, içeriğine yönelik bilgilere sosyal medyada, televizyonda ya da internet sayfalarında denk gelmiş olabilirsiniz. Halihazırda çalışan bir bireyseniz iş yerinizde düzenlenen eğitimlere katılmış ya da arkadaşlarınızdan duymuş olabilirsiniz.

Sadece iş hayatında değil akademik yaşamınızda da sık sık mindfulness kavramıyla karşılaşabilirsiniz. Özellikle kalabalık şehirlerin getirdiği kaos, zaman baskısı, bir şeylere yetişme telaşı anı ıskalamamıza neden oluyor. Zihnimizi gelecekteki işlerimiz ya da geçmişteki deneyimlerimizle sürekli olarak meşgul tutuyoruz. Dolayısıyla anda kalamıyor, anı yaşayamıyoruz. Öğrencilerin gelecek için yaptığı yatırımlar, hayatlarının yönünü belirleyen önemli sınavlar bugünden çok geleceğe odaklanmalarına neden oluyor.

Ekonomik kaygılar, stres, zamansızlık, geleceğin belirsizliği ve daha pek çok faktör bizi andan uzaklaştırıyor. Geçmişe dönük olumsuz deneyimler, hayal kırıklıkları bugünü efektif yaşamamızı engelliyor. Tüm bunlar anda kalmak için kişinin duygu, düşünce ve davranışları üzerinde denetim sağlayabilmesini gerekli hale getirdi. Sahip olduğumuz ama koşullar nedeniyle uzaklaştığımız bu beceriyi yeniden geliştirme ihtiyacı açığa çıktı. Mindfulness bu nedenle son dönemde oldukça popülerleşti.

Pandemiyle beraber değişen yaşam düzenimiz ve artan kaygılarımız sonrasında da bilinçli farkındalık çalışmaları yaygınlaştı. Bu yazımızda mindfulness hakkında detaylı bilgi paylaşacağız. Nedir? Ne işe yarar? Tekniklerden örnekler ve kullanım alanları hakkında bilgi vereceğiz.

Mindfulness : Bilinçli Farkındalık Nedir?

Mindfulness en basit anlamıyla şimdiki zamana yönelik farkındalık geliştirmektir. Bilinçli farkındalık aracılığı ile içinde bulunduğumuz anda açığa çıkan duygu, düşünce ve olayları o anda değerlendiririz. Bu değerlendirmeyi yaparken duygu, düşünce ve davranış üzerinde bilinç oluşturabilmek, yargısız ve nazik değerlendirebilmek gerekir.

Dikkatimizin de bu an da gerçekleşen duygu, düşünce ve davranış üzerinde odaklanabilmesi gerekmektedir. Zihne gelen farklı duygu, düşünce ve olaylar ayrıştırılabilmeli, birbiriyle iç içe geçmesine izin verilmemelidir. Bu bahsediş size zorlu bir eylem gibi görünmüş olabilir. Ancak denediğinizde ve geliştirmek üzere pratik yaptığınızda uygulama kolaylığını göreceksiniz. Basit bir uygulama yapalım birlikte.

Şimdi etrafınızdaki herhangi bir nesneye yönelin. Bu masada duran bir kalem, bardak ya da bir meyve olabilir. Şimdi bu nesneyi elinize alın. Daha önce bu nesneyle ilgili öğrendiğiniz, deneyimlediğiniz her şeyi bir kenara bırakın. Sanki onunla ilk kez karşılaşıyormuş, ne olduğunu hiç bilmiyormuş gibi inceleyin onu. Renklerine, şekline, hatlarına, üzerindeki dokulara dikkat edin.

Onu koklayın, herhangi bir kokusu var mı? Bildiğiniz farklı bir koku ile benzer mi? Bu bir yiyecekse tadına bakın. Damağınızda bıraktığı lezzeti değerlendirin. Tatlı mı, tuzlu mu, ekşi mi? Her yerinde aynı lezzet mi var, örneğin kabuğunun lezzeti ile içindeki lezzet aynı mı? Daha iyi olgunlaşmış yerleri ile taze yerlerinin lezzeti aynı mı?

Dikkatinizi vermekte güçlük çekiyor, düşüncelerinizi toparlayamıyorsanız gözlerinizi kapatarak tekrar deneyin. Yaptığınız tüm bu değerlendirme mindfulness tekniğine bir örnek niteliğindedir. Bilinçli farkındalık duygu, düşünce ve davranışlara önyargısız, objektif şekilde bakabilmenizi kolaylaştırır. Bu teknik geliştirildiğinde kişinin duygu, düşünce ve davranışları üzerindeki farkındalığı ve özdenetimi artar.

Mindfulness hiçbir şey düşünmeme ya da düşünceyi bastırma tekniği değildir. Bir din, kültür ya da inanış da değildir. Mindfulness fiziksel rahatlama sağlayan, kasları güçlendiren, denge sağlayan bir egzersiz de değildir. Bilinçli farkındalık kişiye duygu, düşünce ve davranışlarını yargısız, yönsüz, objektif şekilde değerlendirme fırsatı sunar.

Mindfulness Tekniği Neden Önemli, Bizim için Faydası Ne?

Dikkati Odaklamayı ve Sürdürmeyi Kolaylaştırıyor

Mindfulness aracılığı ile yaşadığınız an da kalmanız kolaylaşır. Bu tekniği düzenli olarak kullanan bireyler geçmiş ya da gelecek odaklı duygu, düşünce ve davranışlarında azalma olduğunu iletmektedir. Ayrıca bu teknik bireyin dikkat süresini ve konsantrasyonunu da arttırmaktadır. Gün içerisinde dikkatinizi vermekte zorlandığınız, başka duygu ve düşüncelerle sıklıkla bölündüğünüz durumlarda dikkat önemlidir.

Dikkatimizin kolayca bölünmesi işimizdeki verimliliği, iletişimlerimizin kalitesini ya da öğrenmemizi güçleştirir. Dolayısıyla gerek sosyal ilişkilerde gerekse eğitimde ve iş hayatında dikkati verme ve sürdürme önemli bir beceridir. Mindfulness yani bilinçli farkındalık çalışmaları bireyin dikkatini geliştirmesini sağlamaktadır. Çünkü mindfulness zihne gelen diğer duygu ve düşünceleri dışarıda bırakıp odaklanılan duygu ve düşünceye yoğunlaşmayı sağlar.

Günlük yaşam içerisinde sıklıkla andan uzaklaşırız. İşten eve dönerken yürüdüğümüz yolu fark etmeden varırız eve. Etrafımızda olup bitenden ya da kaç adım attığımızdan, aldığımız nefesten habersiz gireriz eve. Araba kullanırken ya da bir iş yaparken vücudumuz işi yapar ama kafamız bambaşka yerlerde olur. Onca yolu nasıl geldik, o yemeği nasıl pişirdik anlam veremeyiz.

İşte bu farkında olmadan yaptığımız davranışlar bir ezber haline gelir, zihni otomatik pilota devrederiz adeta. Otomatik pilottayken yürürüz, çalışırız, sohbet ederiz, yemek yeriz. Bilinçli farkındalık ile ezbere davranışları farkındalıklı davranışlara çevirebilirsiniz. Yediğiniz yemekten, yürüdüğünüz yoldan, sürdürdüğünüz sohbetten keyif alırsınız.

Empati Kurmayı ve Stresle Başa Çıkmayı Kolaylaştırıyor

Stresle başa çıkmayı, sorunlara yapıcı çözümler getirmeyi kolaylaştırır. Mindfulness aracılığı ile daha kolay empati kurabilir, kendiniz kadar diğerlerine yönelikte farkındalık geliştirebilirsiniz. Duygu, düşünce ve olaylara yönelik objektif bakış açısı geliştirebilirsiniz. Kendinizi, çevrenizi ve dünyayı daha farklı bir gözle değerlendirebilir, daha yapıcı yaklaşım sergileyebilirsiniz. Dolayısıyla mindfulness kendinizden memnun olmanızı, çevrenizle daha iyi ilişkiler kurmanızı ve kariyerinizde öne çıkmanızı sağlar.

Yaşadığımız deneyimlerden ders çıkarabildiğimiz müddetçe benzer hataları yapmayı bırakırız. Mindfulness yalnızca hoşa giden deneyimleri gözden geçirmek değil hoşumuza gitmeyen deneyimleri de gözden geçirmemizi sağlar. Bu sebepten ötürü, hayatında bilinçli farkındalığı uygulayabilen kişiler hatalarının sebepleri üzerinde yoğunlaşarak kendilerini geliştirme yolunda büyük adımlar atarlar.

Mindfulness egzersizlerini düzenli olarak kullanmak stres hormonu olan kortizon üretimini de azaltıyor. Kaygı, yorgunluk, gerginlik, fiziksel ağrı hissini azaltıyor. Gün içerisinde bu tekniklerin birkaçını denemek, daha etkili bir iş ve yaşam dengesi kurmanızı sağlıyor. Üstelik mindfulness egzersizleri için özel mekanlara, ekipmanlara ya da belli başlı bir süreye ihtiyacınız yok. Günün her anı, her ortamda ve herhangi bir ekipmana ihtiyaç duymaksızın kolayca yapabilirsiniz.

Mindfulness, formal ya da informal olarak iki farklı şekilde uygulanabilir. Formal uygulama her gün düzenli olarak bu egzersiz için belli bir zaman ayırmanızı gerektirir. İnformal uygulamada ise uygulamayı istediğiniz her an, her duygu, duyu, düşünce ve olay üzerinde yapabilirsiniz. Egzersizi yaparken sadece nefese odaklanabilir, duyulara odaklanabilir, duygu ve düşüncelere odaklanabilirsiniz.

Mindfulness : Bilinçli Farkındalık Egzersizleri

Nefes Odaklı Mindfulness Egzersizi

Mindfulness için en önemli çalışmalardan biri nefes farkındalığıdır. Nefes zihin ile kurulan en kolay bağlantı adeta beden ile zihin arasındaki bir köprüdür. Stres, kaygı, korku anında ya da duygu ve düşüncelerimiz üzerindeki kontrolümüzü kaybettiğimizde nefes ile yeniden ana odaklanabiliriz. Bu tarz kontrolü kaybettiğimiz ya da andan uzaklaştığımız durumlarda yapmamız gereken nefesimizi takip etmektir.

Ancak bu derin nefesler alıp vermek, nefesi tutup bırakmak, hızlandırmak veya yavaşlatmak değildir. Şimdi bilinçli farkındalık ile basit bir nefes çalışması deneyebilirsiniz. Bu çalışma sürekli değişen düşünceleri, duyguları, bedensel duyumlarımızı fark etmek için bize yardımcı olacak. Bu egzersizi oturarak ya da ayakta yapabilirsiniz. Otururken omurganızı dik tutacak şekilde bir koltuğa ya da sandalyeye yaslanabilirsiniz.

Ayaktaysanız elleriniz açık şekilde uyluk kemiği hizasında durmalıdır. Oturuyorsanız eller açık ve avuç içleri dışarıya dönük şekilde diz üstünde durabilir. Odaklanmak için gözlerinizi kapatabilir ya da aşağıya doğru bakabilirsiniz. Nefesinize odaklanın ve nefesin vücudun hangi bölgesinde toplandığına dikkat edin. Karnınızda mı yoksa göğsünüzde mi? Ardından nefes alışverişlerinizi takip ederek normal bir şekilde nefes almaya devam edin.

Bunları yaparken dikkatiniz dağıldığında neler düşündüğünüzü fark edin ve nefes almaya devam edin. Meditasyonu yaparken sadece nefesinizle birlikte olun nefesinizin akmasına izin verin. Her bir nefeste nefesinizi rahatça hissedebileceğiniz, burun delikleri, karın, göğüs kafesi gibi bir noktaya dikkatinizi verin. Dikkatinizi yoğunlaştırabildiğiniz yerde kalın. Bazı insanlar karnının yükselmesine ve düşmesine odaklanmayı daha kolay bulur.

Kimisi ise buruna giren ve çıkan havaya odaklanmayı seçer. Sizin için en ideal olanı belirleyerek devam edin. Zihninize gelen farklı düşünceler olursa onları nezaketle kabul edin ve ardından zihninizden gönderin. Egzersizi birkaç dakika boyunca sürdürün. Artık gözlerinizi açabilirsiniz. Odağınızı değiştirmeden biraz olduğunuz anda kalın. Bu egzersiz size ne hissettirdi, şu anki duygunuz ne biraz üzerine düşünün.

Duyu Odaklı Mindfulness Egzersizi

Fiziksel bir rahatsızlığımız ya da bedenimizde bizi mutsuz eden bir değişiklik olmadıkça bedenimizin farkında olmayız. Daha çok bedenimize yönelik aksamaları ya da kusurları fark ederiz. Oysa sahip olduğumuz beden sayısız beceri ve işleve sahiptir. Bu işlevlerin değerini ise mahrum kaldığımızda fark ederiz.

Örneğin basit bir nezlede burnumuz tıkanır ve koku almanın ne kadar güzel olduğunu fark ederiz. Tat duyumuz azalınca, yediğimiz yemeklerin lezzetini alamıyor olmanın mutsuzluğunu yaşarız. Elimiz, ayağımız yaralandığında rahat rahat işlerimizi halledemiyor, yardımsız hareket edemiyor olmanın hüznünü yaşarız. Oysa olumsuz tecrübelere gerek olmaksızın bedenimiz şükretmeyi hakkediyor. Bedenimiz bizi anda tutan ve andan uzaklaşmayan tek parçamız.

Duygu ve düşüncelerimiz geleceğe ya da geçmişe akıp giderken bedenimiz bu anda bekler. Dolayısıyla mindfulness için beden farkındalığı son derece önemlidir. Bedeninizin farkında olmanız sizi geleceğin ya da geçmişin etkisinden çıkarıp bu ana geri getirecektir. Bilinçli farkındalık çalışmalarına nefesle başlamak her zaman daha kolaydır ve teknikleri ilerletmek için iyi bir başlangıçtır. Biraz tecrübe geliştirdikten sonra farkındalığınızı bedeninize, duyu organlarınıza yönlendirmeye başlayabilirsiniz.

Giysilerinizin teniniz üzerindeki hareketini ve teninizdeki baskıyı, giysinin teninizdeki dokusunu hissetmeye çalışın. Oturduğunuz sandalyeye değen her bir vücut parçanızı hissedin. Ayakkabınızı, çorabınızı hissetmeye çalışın. Ayağınızın zemine nasıl değdiğine odaklanın. Takılarınızın, vücudunuza ait olmayan eşyaların üzerinizdeki varlığına sırasıyla odaklanın. Bulunduğunuz ortamdaki kokulara yoğunlaşın. Birbirinden ayırt etmeye çalışın. Farkında olmadığınız seslere odaklanın.

Bu ses nereden geliyor olabilir, klimanın sesi, araç sesleri ya da saatin tik taklarını duymaya çalışın. Varlığına alıştığınız ve artık bilinçlilik düzeyinde duyumsamadığınız ne çok ses var değil mi?

Duygu ve Düşünce Odaklı Mindfulness Egzersizi

Duygularımıza eşlik eden düşüncelerimizdir. Çoğunlukla bir düşünce duyguyu getirir açığa çıkan duygu daha güçlü bir düşünceyi çağrıştırır ve daha güçlü bir duygu açığa çıkar. Bu duygular bedende farklı duyumsamalara neden olur. Nabızda artış, terleme, titreme gibi. Böyle bir durumda duygu üzerinde bilinçli farkındalık geliştirmek için kendinize şu 3 soruyu sorabilirsiniz:

  • Şu an ne düşünüyorum?
  • Bedenimde ne hissediyorum?
  • Bu duygu beni hangi davranışa yönlendiriyor?

Bu sorular mevcut duyguyu tanımanızı ve duygunuz üzerinde farkındalık geliştirmenizi sağlar.

Düşünceleri yönelik bilinçli farkındalık geliştirmek için ise iç sesinize ve size ne söylediğinize odaklanmalısınız. Nasıl ki başkalarının söylediklerini duymak için onları dinlemek gerekiyor. Kendi iç sesinizi duymak için de dinlemeniz gerekir. İç sesiniz size ne diyor? Zihninize gelen düşünceler ne?

Mindfulness Bilinçli Farkındalık Eğitimi Almak İçin Bizimle İletişime Geçebilirsiniz

Aba Psikoloji olarak, mindfulness yöntemiyle danışanlarımızın dikkat dağıtıcı ve işlevsiz unsurları dikkat dışı bırakarak içinde olunan yer ve zamana odaklanmasına yardımcı oluyoruz. Öğrenmeyle ilgili en önemli ve ilgi çekici kısımlar, dünyayı etkileyici hale getiren, kendine güveni ve kişisel gelişimi teşvik eden parçalardan oluşur. İşte mindfulness yöntemiyle bu parçaların izini sürüyoruz.

Mindfulness : Bilinçli farkındalık yöntemiyle gerçekleştirilen meditasyon çalışmalarının öğrenme sürecindeki bireylere en büyük katkıları, edinilen bilgiyi kalıcı hale getirmesi ve odaklanma becerisini geliştirmesi. Aba Psikoloji’de öncelik verdiğimiz bu yöntem, duygusal dengeyi destekleyerek odaklanma ve motivasyona dayalı öğrenme sürecine direkt fayda sağlar.

 

Read More

Mindfulness yani bilinçli farkındalık tekniği ile akademik hayatta başarılı olabilirsiniz. Mindfulness eğitimi aracılığı ile öğrenciler akademik hayatta karşılaşabilecekleri güçlüklere karşı başa çıkma becerilerini geliştirirler. Sınava hazırlık sürecinde yaşadıkları kaygıyı azaltabilir, stresi yönetebilirler. Dikkati odaklamakta ya da sürdürmekte güçlük yaşayan bireyler tekniklerle dikkat üzerinde daha fazla kontrol sağlayabilirler.

Mindfulness eğitimi ile duygu ve düşünceleriniz üzerindeki kontrolünüzü geliştirebilirsiniz. Bu sayede olumsuz duygu ve düşüncelerinizin motivasyonunuzu düşürmesine, performansınızı engellemesine izin vermeden ilerleyebilirsiniz. Lise ve üniversite yılları ergen ve genç yetişkinler için oldukça önemli yaşam dönemleridir. Bireyleşme, kariyerini belirleme, kendini keşfetme bu dönemin önemli görevleridir. Genç bu dönemde aileden ayrışarak birey olma yolunda büyük adımlar atar. Kendi sosyal ağını, bağlantılarını kurar.

Artık genç, ailesinden bağımsız olarak kendi karakteri, bilgisi, tecrübesi ve idealleriyle kabul gören bir birey haline gelir. Kendi kararları, sorumlulukları ve hedefleri vardır. Dolayısıyla bu dönem gelecek kaygısının, belirsizliğin, risklerin ve mücadelenin yoğun olduğu bir dönemdir. Bu dönemde olumsuzluklarla karşılaşmamız da olağandır. Başarısızlıklar, hayal kırıklıkları yaşayabiliriz. Mindfulness eğitimi ile bilinçli farkındalık çalışmaları bireyin ruhsal dengesini sağlamasına yardımcı oluyor.

Eğitim içerisinde öğrenilen uygulamalara yönelik pratik kazanıldığında bireyin üzerindeki psikolojik baskı ve kaygı azalıyor. Bu sayede açığa çıkabilecek ani duygusal tepkiler azalıyor.

Anda kalabilme becerisi geliştikçe zaman daha değerli hale geliyor. Zaman yönetimini engelleyen duygu ve düşünceler fark ediliyor. Dolayısıyla zamanı organize etmek kolaylaşıyor ve zaman baskısı, erteleme davranışı ortadan kalkıyor. Zaman üzerindeki denetim kişinin kolay organize olmasını, işlerini zamanında yetiştirmesini, zamanı daha efektif kullanmasını sağlıyor.

Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Egzersizleri ile Odaklanma ve Dikkati Sürdürme Becerisi Gelişiyor

Mindfulness aracılığı ile yaşadığınız an da kalmanız kolaylaşır. Bu tekniği düzenli olarak kullanan bireyler geçmiş ya da gelecek odaklı duygu, düşünce ve davranışlarında azalma olduğunu iletmektedir. Ayrıca bu teknik bireyin dikkat süresini ve konsantrasyonunu da arttırmaktadır. Gün içerisinde dikkatinizi vermekte zorlandığınız, başka duygu ve düşüncelerle sıklıkla bölündüğünüz durumlarda dikkat önemlidir.

Özelliklede öğrencilik döneminde dikkatin önemi artıyor. Sınava hazırlık sürecinde öğrenciler yoğun bir çalışma temposuna giriyor. Okul dersleri, ders sonrası etüdler, deneme sınavları derken bu dönemde bilgi yüklemesi yaşıyoruz. Bilginin fark edilmesi, doğru işlenmesi ve ihtiyaç anında hatırlanabilmesi için ise dikkate ihtiyaç duyuyoruz. Sınavda uzun paragraf sorularını okumak kadar, anlamak ve hızlı yorumlayabilmek gerekiyor.

Bu süreçte de yine zaman kaybetmemek için odaklanma becerisine ve dikkati sürdürmeye ihtiyaç var. Dikkatin önemi sınava hazırlanmakla da bitmiyor. Üniversite eğitiminde, mesleğinizi belirleyecek alanda ihtisas yaparken bilgiyi kaynağından doğru edinmek gerekiyor. Dersleri etkin dinlemek, derse katılmak ve üzerine pratik yapabilmek gerekiyor. Hele ki okuduğunuz bölüm kitaplardan bilgi edinerek açığınızı kapatabileceğiniz bir bölüm değilse dikkatin önemi daha da artıyor.

Dikkatimizin kolayca bölünmesi işimizdeki verimliliği, iletişimlerimizin kalitesini ya da öğrenmemizi güçleştirir. Dolayısıyla gerek sosyal ilişkilerde gerekse eğitimde ve iş hayatında dikkati verme ve sürdürme önemli bir beceridir. Mindfulness yani bilinçli farkındalık çalışmaları bireyin dikkatini geliştirmesini sağlamaktadır. Çünkü mindfulness zihne gelen diğer duygu ve düşünceleri dışarıda bırakıp odaklanılan duygu ve düşünceye yoğunlaşmayı sağlar.

Stresle Başa Çıkmak Kolaylaşıyor, Kaygı Azalıyor

Mindfulness egzersizlerini düzenli olarak kullanmak stres hormonu olan kortizon üretimini de azaltıyor. Kaygı, yorgunluk, gerginlik, fiziksel ağrı hissini azaltıyor. Akademik hayat içerisinde pek çok öğrencinin temel kaygısı geleceğe yönelik belirsizlik oluyor. Eğitimimi başarıyla tamamlayabilecek miyim? Doğru mesleğe yönelebilecek miyim? Mesleğimde başarılı ve mutlu olacak mıyım? İş bulabilecek miyim? Bu kaygıların her biri bireyi anda olmaktan uzaklaştırıyor.

Geleceğe yönelik soru işaretleri bugünü yaşamayı, bu anın tadına varmayı zorlaştırıyor. Bugünü ıskalıyoruz. Geleceğin kaygısı, bugün yaşanması gereken anları geleceğe ötelemeye neden oluyor. Mindfulness eğitimi ile geliştirilecek bilinçli farkındalık becerisi bireye anda kalmayı, duygu, düşünce ve olayları nazikçe kabul etmeyi öğretiyor. Nefese, duyulara ya da duygu ve düşüncelere odaklanan birey bu sayede sakinleşiyor.

Nefes alıp vermek gibi zihne gelen duygu ve düşüncelerde gelir ve giderler. Her gelen duygu ve düşünce kabul edilir, objektif ve yargısız değerlendirilip uğurlanır. Yerine istendiği taktirde daha olumlu ve yapıcı duygu ve düşünceler gelebilir. Bu farkındalık bireyi rahatlatır. Duygu ve düşüncelere karşı hoşgörü gelişir. Yargı azalır. Sonucunda zihin rahatlar, beden rahatlar. Stres ve kaygı bu sayede azalır.

Gün içerisinde bu tekniklerin birkaçını denemek, daha etkili bir eğitim ve yaşam dengesi kurmanızı sağlıyor. Üstelik mindfulness egzersizleri için özel mekanlara, ekipmanlara ya da belli başlı bir süreye ihtiyacınız yok. Günün her anı, her ortamda ve herhangi bir ekipmana ihtiyaç duymaksızın kolayca yapabilirsiniz.

Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Egzersizleri ile Olumsuz Duygu ve Düşünceler Üzerinde Kontrol Gelişiyor, Motivasyon Artıyor

Bilinçli farkındalık duygu, düşünce ve davranışlara önyargısız, objektif şekilde bakabilmenizi kolaylaştırır. Bu teknik geliştirildiğinde kişinin duygu, düşünce ve davranışları üzerindeki farkındalığı ve özdenetimi artar. Dolayısıyla kişinin performansını düşüren, motivasyonunu kıran olumsuz duygu ve düşüncelerle de daha kolay başa çıkılabilir.

Duygularımıza eşlik eden düşüncelerimizdir. Çoğunlukla bir düşünce duyguyu getirir açığa çıkan duygu daha güçlü bir düşünceyi çağrıştırır ve daha güçlü bir duygu açığa çıkar. Bu duygular bedende farklı duyumsamalara neden olur. Nabızda artış, terleme, titreme gibi. “Başarısız olacağım düşüncesi” olumsuz duyguları tetikler kişiye rahatsızlık veren bu duygular “yetersizim, yeterince iyi öğrenemiyorum, anlamıyorum, yapamıyorum” gibi artarak tekrar eden yeni düşünceleri getirir.

Bu düşünceler daha güçlü duyguları doğurur. Sonucunda çarpıntı, terleme, titreme, kızarma, nefes darlığı gibi fizyolojik belirtiler açığa çıkar. Böyle bir durumda duygularınız üzerinde bilinçli farkındalık geliştirmek için kendinize şu 3 soruyu sorabilirsiniz:

  • Şu an ne düşünüyorum?
  • Bedenimde ne hissediyorum?
  • Bu duygu beni hangi davranışa yönlendiriyor?

Bu sorular mevcut duyguyu tanımanızı ve duygunuz üzerinde farkındalık geliştirmenizi sağlar.

Düşünceleri yönelik bilinçli farkındalık geliştirmek için ise iç sesinize ve size ne söylediğinize odaklanmalısınız. Nasıl ki başkalarının söylediklerini duymak için onları dinlemek gerekiyor. Kendi iç sesinizi duymak için de dinlemeniz gerekir. İç sesiniz size ne diyor? Zihninize gelen düşünceler ne? İç sesinizin fısıldadığı mesajları bir yere not edebilirsiniz. Bu mesajları yargısız, objektif şekilde dinlemelisiniz.

Bu mesajlar ne kadar gerçek? ne kadar sizi temsil ediyor? Bu mesajları başkalarıyla paylaşsanız doğruluğunu desteklerler mi? İç sesiniz diğerlerinin düşünceleriyle uyumlu mu? Bugün iç sesinizin size “başarısızım” dediğini duyduysanız objektif değerlendirdiğinizde bu ne kadar gerçeği temsil ediyor. Öğretmeniniz, arkadaşlarınız ya da ailenizde bu düşüncenizi destekliyor mu? Yoksa kendinize farkında olmadan haksızlık mı ediyorsunuz?

Kendinizi, emeğinizi yeterince taktir etmiyor olabilirsiniz. Mevcut performansınızı alkışlamayı ihmal ediyor, çok daha iyisine ulaşmak için kendinizi zorluyor olabilirsiniz. Ancak başarı için verdiğiniz emek kadar, motivasyonunuzu sağlamak için de emek vermelisiniz.

Mindfulness: Bilinçli Farkındalık ile Özgüven Gelişiyor

Fiziksel bir rahatsızlığımız ya da bedenimizde bizi mutsuz eden bir değişiklik olmadıkça bedenimizin farkında olmayız. Daha çok bedenimize yönelik aksamaları ya da kusurları fark ederiz. Özelliklede ergenlik dönemi bedeninizden hoşnut olmadığınız, güzellik algınızın ön planda olduğu bir dönem haline gelebilir.

Bu dönemde yüzünüzde çıkan bir sivilceden, boyunuzdan ya da kilonuzdan hoşnutsuz olabilirsiniz. Tüm bakışların size yöneldiğini ve dikkatlerin üzerinizde olduğunu dolayısıyla da en ufak bir kusurun başkalarınca fark edileceğini düşünebilirsiniz. Oysa sahip olduğumuz beden sayısız beceri ve işleve sahiptir. Bu işlevlerin değerini ise çoğunlukla mahrum kaldığımızda fark ederiz.

Mindfulness eğitimi ile bilinçli farkındalık becerisi geliştirdiğinizde bedeninizi, fiziksel özelliklerinizi zarafetle kabul edersiniz. Kendinizi görünüşünüzle, olduğunuz halinizle sever, biricik olduğunuzu ve öz değerinizi fark edersiniz. Kusurlara yönelmektense, sahip olduklarınıza şükreder, minnet duyar ve teşekkür edersiniz.

Bu özü kabul ediş ve değeri fark edilmeyene yönelik farkındalık bireyin özgüvenini geliştirir. Artık performans sergilemek ya da yeni bir ortama girmek daha az stres yaratır. Hatalar ve kusurlar da hayatın bir parçası kabul edilir ve hata yapmaktan korku duyulmaz.

Mindfulness Bilinçli Farkındalık Eğitimi Almak İçin Bizimle İletişime Geçebilirsiniz

Aba Psikoloji olarak, mindfulness yöntemiyle danışanlarımızın dikkat dağıtıcı ve işlevsiz unsurları dikkat dışı bırakarak içinde olunan yer ve zamana odaklanmasına yardımcı oluyoruz. Öğrenmeyle ilgili en önemli ve ilgi çekici kısımlar, dünyayı etkileyici hale getiren, kendine güveni ve kişisel gelişimi teşvik eden parçalardan oluşur. İşte mindfulness yöntemiyle bu parçaların izini sürüyoruz.

Mindfulness :Bilinçli farkındalık yöntemiyle gerçekleştirilen meditasyon çalışmalarının öğrenme sürecindeki bireylere en büyük katkıları, edinilen bilgiyi kalıcı hale getirmesi ve odaklanma becerisini geliştirmesi. Aba Psikoloji’de öncelik verdiğimiz bu yöntem, duygusal dengeyi destekleyerek odaklanma ve motivasyona dayalı öğrenme sürecine direkt fayda sağlar.

Read More

Psikolojik hazırlık yapmak her önemli yaşam dönemi değişikliğinde bireyin yeni koşullara uyumunu kolaylaştırmaktadır. Yurtdışında Üniversite eğitimi de bireyin hayatında önemli bir yaşam değişikliğidir. Lise eğitimini tamamlayıp üniversite eğitimine başlangıç yapan genç yepyeni roller, sorumluluklar alır. Artık genç yetişkin statüsünde, kariyerini inşa eden ve mesleğine yön veren bir bireydir. Üniversite eğitimi kimi zaman gencin şehir veya ülke değişikliği yapmasını gerektirebilmektedir.

Her iki deneyimde bireyin yaşam alanında ve koşullarında önemli değişikliklere neden olur. Şehir veya ülke değişikliği sonucunda bireyin yurt ya da aileden ayrı evde yaşama tecrübesi olacaktır. Genç bu yeni düzene aileden ayrı ve uzakta başlangıç yapıyorsa yeni beceriler geliştirmesi gerekecektir. Özellikle sosyal çevre geliştirene kadar bireyin uyum sürecinde psikolojik ön hazırlığının olması oldukça yararlıdır.

Yurtdışında üniversite eğitimi almak istiyorsanız yazımızın devamında paylaşacağımız öneriler adaptasyon sürecinde size destek olacaktır.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi Almadan Önce Hedefinizi Belirleyin

Her önemli yaşam değişikliğinin beraberinde getireceği yeni uyum koşulları olacaktır. Bu koşullar kimi zaman zorlukları da beraberinde getirebilmektedir. Bireyin zorluklar karşısında güçlü kalabilmesi, pes etmeden devam etmesi için hedeflerini iyi belirlemesi gerekir. Hedef belirlerken kişinin kendi potansiyelini ve beklentilerini göz önünde bulundurması gerekir. İyi bir hedef kişinin ilgi, beceri ve yetkinlikleri ile örtüşüyor olmalıdır.

Aynı zamanda bireyin ihtisası, bilgi birikimi de hedefiyle uyumlu olmalıdır. Bu sayede bireyin kendisiyle uyumlu, başarı elde edebileceği bir hedefe yönelmesi mümkün olacaktır. Hedefini doğru belirleyen bir bireyin ise motivasyonunu sürdürmesi çok daha kolaydır.

Yurtdışında üniversite eğitimi daha bilinçli ve hazırlıklı planlar yapmayı, stratejik düşünmeyi gerektirir. Psikolojik hazırlık yapabilmeniz için kısa ve uzun vadeli hedeflerinizin önceden belirlenmesi önemlidir. Bu sayede hedeflerinize ulaşmak için ihtiyaç duyacağınız konularla ilgili ülke değişikliği yapmadan önce hazırlık yapabilirsiniz.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi Almadan Önce Bilgi Toplayın

Gideceğiniz ülke, okuyacağınız okul, yaşayacağınız bölge, ülkenin kültürü, ulaşımı, yemekleri, dili, dini hakkında bilgi toplayabilirsiniz. Bu süreçte kendi imkanlarınızla araştırma yapabilir ya da yurtdışı eğitim danışmanlığı alabilirsiniz. Yurtdışında üniversite eğitimi hakkında eğitim ofislerinden de bilgi edinebilirsiniz. Gideceğiniz ülkede yaşayan ya da yaşamış tanıdıklarınız varsa onlarla iletişime geçebilirsiniz.

İnternet ve sosyal ağ aracılığıyla orada yaşayan, okuyan Türklerle iletişime geçebilir, daha gitmeden çevre oluşturabilirsiniz. Özellikle gideceğiniz bölgede öğrencilik tecrübesi olan Türk vatandaşlarının tecrübelerini öğrenmek size büyük kolaylık sağlayacaktır. Hiç aklınıza gelmeyecek, gerekli görmediğiniz alt bilgiler ülkedeki ilk dönemlerinizde size büyük kolaylık sağlayabilir. Her ülkenin şehir içi ulaşım ağı farklıdır. Önceden edineceğiniz ulaşım ağı haritalarıyla ön çalışmalar yapabilirsiniz.

Konaklayacağınız yer ile okul arası mesafede zaman geçirebileceğiniz güvenilir kafeleri öğrenebilirsiniz.

Aylık bütçenizi erkenden oluşturabilmek için konaklama, ulaşım, beslenme, eğitim giderleriniz hakkında ön bilgi edinebilirsiniz. Sağlık sistemiyle ilgili bilgi toplamakta oldukça önemli. Bizim ülkemizdeki sağlık hizmeti ile yurtdışı sağlık sistemi arasında oldukça fark var. Sağlık hizmetleri hakkında bilgi alabilir, sigorta poliçenizin kapsamını tecrübeli kişilerden bilgi alarak genişletebilirsiniz.

Trafik kuralları, kamu kuralları, düzen noktasında da ülkeler arasında pek çok farklılık olabilmektedir. Gittiğinizde beklenmedik cezalarla karşılaşmamak için önden bilgi edinebilirsiniz. Edineceğiniz tüm bu bilgiler gitmeden önce psikolojik hazırlık için size yardımcı olacaktır.

Türk mutfağı dışında lezzetlere açık olmanız özellikle yaşayacağınız ülkenin lezzetlerini gitmeden tecrübe etmeniz önemli. Üniversite eğitiminiz süresince Türk mutfağından uzak kalmanız gerekebilir. Gideceğiniz ülkenin yaygın ve popüler lezzetlerini araştırabilir, tavsiye edilen yemekleri erkenden deneyebilirsiniz. Kullanılan yağlar, baharatlar, etler hakkında ön bilgi alabilirsiniz. Herhangi bir sağlık sorununuz veya alerjiniz varsa bu bilgileri erken edinmek sizin için faydalı olabilir.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi Almadan Önce Psikolojik Hazırlık için Ülkenin Diline Hakimiyetinizi Artırın

Yurtdışında üniversite eğitimi almak istiyorsanız gideceğiniz ülkenin diline hakim olmanız oldukça önemli. İngilizce biliyor ve bunun yeterli olacağını düşünüyor olabilirsiniz. Ancak gideceğiniz ülkede eğitim dili İngilizce olsa dahi yerel dil İngilizce değilse adaptasyonunuz zorlaşabilir. Alışveriş yaparken, insanlarla sosyalleşirken ya da ilişkilerinizi geliştirirken dillerini bilmiyor olmanız size zorluk çıkarabilir. Kimi ülkelerde vatandaşlar İngilizce bilse dahi kullanmamayı tercih etmemektedir.

Tabelaları okumakta, adresleri bulmakta güçlük yaşayabilirsiniz. Bu da size yeni yaşam alanınıza alışana kadar zorluk çıkarabilir. Ülkenin dilini en azından temel ihtiyaçlarınızı karşılayabilecek kadar öğrenmeniz sizin için faydalı olacaktır. Aynı şekilde eğitim dilini ileri düzeyde bilmeniz, akademik anlamda kendinizi iyi ifade edebilmeniz için gerekli.

Espri yapabilme ya da anlama, mecaz kullanabilme, o dile özgü atasözlerini öğrenme de iletişiminizi daha keyifli hale getirecektir. Şimdiden yurtdışında yaşayan kişilerle uygulamalar üzerinden iletişime geçebilir, konuşma pratiğinizi ilerletebilirsiniz.

Yurt dışında hangi üniversite olursa olsun kabul için belirlenmiş bir seviyede dil yeterliliği beklenmektedir. Dil yeterliliği istenen seviyede olmadığında da başvurular kabul edilebilmektedir. Ancak bu durumda bir bazen iki yıl dil eğitimi alınıp sonrasında bölüm derslerine başlangıç yapılabilmektedir. Bu da o ülkede geçireceğiniz süreyi ve dolayısıyla mezuniyet yılınızı ötelemektedir.

Açığa çıkan fazladan sürenin ekonomik planlarınızı da etkilemesi söz konusu olacaktır. Bu nedenle dil yeterliliğinin önemi göz ardı edilmemelidir.

Bütçe Hazırlığınızı İyi Yapın, Yurtdışı Eğitim Burslarını ve Part Time Çalışma Fırsatlarını Araştırın

Özellikle ülkemizden gidecek öğrenciler için yurtdışında üniversite eğitimi ortalamanın çok daha üzerinde bir maliyete neden olmaktadır. Kur değişiklikleri de bu maliyeti günden güne artırabilmektedir. Eğitiminize aileniz destek verecekse mutlaka birlikte gitmeden önce bütçe planlaması yapmalısınız. Aylık ve yıllık harcamalarınızı her detayı düşünerek planlamalısınız. Yurtdışında maddi zorluk yaşamanız imkanlarınızın kısıtlanması dışında sizi psikolojik olarak da oldukça zorlayacaktır.

Bu noktada özellikle ailenin finansal desteği yurtdışı eğitim için yeterli olmayacaksa yurtdışı eğitim burslarını araştırmalısınız. Eğitim bursundan faydalanmanız maddi olarak sizi oldukça rahatlatacaktır. Bazı özel burslar sayesinde gelecekteki iş alanınızı dahi belirleyebilirsiniz.

Bir diğer seçenek ise ders gün ve saatleriniz dışında kalan zamanlarda çalışabileceğiniz ücretli bir iş bulmanızdır.

Part time çalışarak hem yönetici işlev becerilerinizi geliştirebilir hem iş hayatını erken tecrübe edebilirsiniz. Elde edeceğiniz maddi kazanç ise size ayrı bir kolaylık sağlayacaktır. Ülkenin kendi para birimiyle maaş almanız ise hem sizi hem de ailenizi maddi olarak rahatlatacaktır. Bu konuda da yine okurken bir yandan da çalışan Türk öğrencilerden bilgi alabilir, iş fırsatlarını öğrenebilirsiniz.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi İlk Evden Ayrılık Tecrübeniz Olmasın

Aileden ve evden ayrılmak pek çok birey için oldukça zorlu bir tecrübedir. Özellikle ilk kez ayrılacak olan bireyler için bu duruma alışmak daha da zor olabilmektedir. Üniversite nedeniyle ayrılık şehir ya da ülke değişikliği gerektirdiğinde genci ve aileyi zorlayabilmektedir. Aile gencin evdeki yokluğunu kabullenmekte genç ise ailenin fiziki desteği olmadan yeni döneme adapte olmakta güçlük çekebilmektedir.

Aradaki mesafe uzayıp, ulaşım şekli de zorlaştıkça her iki taraf için manevi yük artabilmektedir. Yurtdışında üniversite eğitimi ise ilk ayrılık için oldukça büyük bir adım olabilir. Hem aile hem de genç bu süreçte daha fazla zorluk yaşayabilir. Bu da her iki tarafın yeni dönem için iyi bir psikolojik hazırlık yapmasını gerekli kılar.

Pek çok genç sırf bu sebeple yurtdışı eğitim imkanını göz ardı etmektedir. Gencin yaşıyla ve potansiyeliyle uyumlu şekilde aileden kademeli olarak ayrılabilmesi gerekir. Bunu sağlamak için gence kısa süreli deneyimler elde etme fırsatı verilebilir. Lise eğitimi sürecinde bir yaz döneminde yurtdışı dil okulu tecrübesi değerlendirilebilir. Tek başına planlayacağı bir seyahat ya da tatil değerlendirilebilir.

Bu tecrübeler sırasında genç kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenecektir. Ayrıca genç ve aile ayrılığın getirdiği fiziksel mesafeye adapte olabilecektir.

Üniversite Seçerken Diploma Denkliği ve Üniversite Kabul Koşulları Dikkate Alınmalı

Yurtdışında üniversite eğitimi söz konusu olduğunda ihmal edilen konulardan biri okunacak üniversitenin ülkemizdeki denkliğinin bakılmamasıdır. Yurtdışındaki her üniversitenin ve her bölümün ülkemizde MEB onaylı diploma denkliği bulunmamaktadır. Denklik koşulu ülkeye geri döndüğünüzde diplomanızın resmi kurum ve kuruluşlar tarafından kabulü için gereklidir. Aksi halde yıllarınızı, emeğinizi ve bütçenizi ayırdığınız üniversite diplomanız ülkenizde kabul görmeyecektir.

Bu durum ise iş bulmanızı ve ülkenizde üniversite mezunu olarak kabul görmenizi zorlaştıracaktır. Pek çok genç bu detayı göz ardı ettiği için mağdur olabilmektedir. Bu sebeple hangi ülke ya da okul seçilirse seçilsin mutlaka MEB tarafından yayınlanmış genelgede başvuru yapılacak okulun ülkemiz açısından diploma geçerliliği kontrol edilmelidir. Bazen de denklik için mezuniyeti takiben sınavlara girilmesi gerekmektedir.

Tüm bu detayları erkenden bilmeniz ve hazırlıklarınızı bu bilgiyle yapmanız önemlidir. Psikolojik hazırlık için olumlu olumsuz her detayı değerlendirmeniz oldukça önemlidir. Üniversite deneyiminizin hayal kırıklığına dönüşmemesi için profesyonel destek alabilirsiniz. Eğitim sürecinizi uzman bir ekiple daha bilinçli planlamanız size büyük kolaylık sağlayacaktır.

Bir diğer önemli konu ise üniversite kabul koşullarının dikkate alınmasıdır. Her üniversitenin kabul için benzer şartlarının dışında kendine özel kriterleri de bulunmaktadır. Kimi üniversite kabul edeceği öğrencinin ülkesinde yürüttüğü bilimsel çalışma geçmişinizin olmasını istemektedir. Alınan ödüller, yazılan makaleler, deneyler ve projeler gibi. Başka bir üniversite ise sosyal yönünüzün, ilgi ve beceri alanlarınızın olmasına önem vermektedir.

Kulüp üyelikleri, sanat ve spor dallarındaki dereceleriniz ve çalışmalarınız, sosyal sorumluluk projeleriniz gibi. Dolayısıyla üniversite kabulü için gerekli olan yurtdışı üniversite kabul sınavlarının dışında bu yönlerinize yatırım yapmalısınız. Yurtdışında üniversite eğitimi almayı hedefliyorsanız lise eğitiminiz sürecinde profesyonel destek alarak bilinçli hazırlıklar yapabilirsiniz.

Yurtdışında Üniversite Eğitimi için Ailelerin Psikolojik Hazırlık Yapması da Oldukça Önemli
Çocuğunun yurtdışında üniversite eğitimi alma isteğini destekleyen ailelerin de psikolojik hazırlık yapması gerekir. Bu süreç sadece çocuk için değil aile için de yepyeni tecrübeler edinecekleri önemli bir değişimi içermektedir. Aile çocuğunun başka bir ülkede olduğunu, istediği sıklıkta görüşme fırsatının olmayacağını kabullenmelidir. Çocuklarına zorluklarla başa çıkabilme noktasında güven duymalı, bu yeni sürece adapte olabilmesi için cesaret vermelidir.

Ailenin yönetemediği kaygıları var ise, bu kaygı çocuğu olumsuz etkiliyorsa mutlaka aile destek almalıdır. Ülkenin, yeni yaşam alanının ve koşullarının yerinde değerlendirilmesi, ulaşım şeklinin prova edilmesi aileyi ferahlatacaktır. Çocuğun eğitim alacağı ülkede acil bir durumda çocuğa yerinde destek verebilecek Türk ailelerle tanışmak faydalı olabilir. Orada yaşayan akraba ya da arkadaşlar varsa onlarla bağlantı kurmak işe yarayabilir.

Aile varsa Lise eğitimi sürecinde okulda yurtdışı danışmanlığı yapan birimle sıkı bir iş birliği içinde olmalıdır. Çocuğun başarılı olabileceği üniversiteler iyi belirlenmelidir. Yapılması gereken ön hazırlıklar ve çalışmalar hakkında bilgi toplanmalıdır. Hem kaliteli hem denkliği olan alternatifler belirlenmelidir. Tüm bunlar yapılırken profesyonel kaynaklardan mutlaka bütçe planlama desteği de alınmalıdır. Aile burs olanaklarını mutlaka değerlendirmelidir.

Bunun yanı sıra çocuğun sosyal güvencesi, sağlık giderleri için sigorta seçenekleri detaylı incelenmelidir. Aile çocuğu yerinde ziyaret edecekse mutlaka ülkeye giriş çıkış için ihtiyaç duyacağı koşulları önceden öğrenmelidir.

Yurtdışında üniversite eğitimi hem genç hem de aile için yeni ve farklı bir deneyimdir. Bu deneyimi edinirken karşılaşılabilecek zorluklarla başa çıkabilmek için psikolojik hazırlık yapmak oldukça önemlidir. Yurtdışı eğitiminde profesyonel destek almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Detaylı bilgi için Aba Yurtdışı Eğitim sayfamızı da inceleyebilirsiniz.

Read More

Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak bireyin kariyerinde daha mutlu ve başarılı olması için oldukça önemlidir. Doğru mesleği belirlemede kişilik özellikleri etkili olduğu için meslek seçimi sürecinde bireye rehberlik yapılırken kişilik belirleme tekniklerinden faydalanılmaktadır.

Beş faktör kuramı da kişilik özelliklerini sınıflandıran bir kişilik kuramıdır. Bu kurama göre kişilik her bireyde farklı seviyelerde olan bazı faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşur. Beş faktör modelinde kişilik özellikleri özdenetim, dışadönüklük, nevrotiklik, uyumluluk, gelişime açıklık boyutlarında değerlendirilmektedir.

Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak İçin Size En Yakın Kişilik Boyutunu Değerlendirmelisiniz

Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak ve Meslek Seçimi Önerileri: Çoklu Zeka Kuramı yazılarımızı da okuyabilirsiniz. Kişiliğe göre meslek seçmenin mesleki doyum üzerindeki etkisi oldukça yüksektir. Ancak başarılı bir kariyer için ilgi alanları, beceriler, ihtisas alanı, beklentiler de titizlikle değerlendirilmelidir.

Meslek seçimi bireyin hayatının oldukça büyük bir zaman dilimine etki etmektedir. Bireyin yaşam şeklinden ilişkilerine kadar pek çok noktada etkisi olan mesleğin belirlenmesinde seçici ve irdeleyici olunmalıdır.

Özdenetim Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Beş faktör modelinin özdenetim boyutunda olan bireyler özdenetimi yüksek, temkinli davranışlar sergileyen bireylerdir. Bir karar almadan ya da harekete geçmeden önce olumlu- olumsuz yönleri iyice değerlendirirler. Riskleri belirler, önlem alırlar ve sonrasında eylemde bulunurlar. Özdenetim boyutundaki bireyler çalışkan, sorumluluk sahibi, güvenilir ve başarmak için güçlü bir iradeye sahiptir. Hassas ve dikkatlidirler. Toplumsal kurallara önem verir, düzene uyar ve karşı çıkmazlar.

Sabırlı, dirayetli ve temkinlidirler. Disiplini severler. Kural ve kaidelerin olduğu, sistemli, planlı çalışma ortamlarında daha verimli işler üretirler. Zamanı planlamayı, günü organize etmeyi severler. Belirsizlik onları mutsuz eder ve strese sokar. Başarı odaklıdırlar. İç disiplinleri yüksektir, kendilerini ve başkalarını motive edebilirler. Görev insanıdırlar. Sorumluluklarını bilir, görevlerini tamamlamadan farklı bir işe yönelmezler. Düzeni severler yaşam alanları ve çalışma ortamları oldukça düzenlidir.

Dosyalayarak, gruplandırarak çalışmayı severler. Sistemli, programlı çalışma yaparlar. Ani çıkan işler, değişikliklerden ya da düzenlerine müdahale edilmesinden hoşlanmazlar. Belli kurallara bağlı çalışmaktan hoşlanır, emir ve kurallara harfiyen uyum gösterirler. Belirsizlik onlar için önemli bir motivasyon kaybı nedenidir. Belirsizlik içerisinde strese girer ve çalışmalarından verim elde edemezler.

Düzen oturtamayacakları, çalışma saatleri belli olmayan, kuralları olmayan işlere yönelik meslek seçmeleri mutsuzluğu getirecektir. Kütüphane görevlileri, depo sayım memurları bu tipteki kişilere örnek sayılabilir. Dosyaların, klasörlerin, bilgisayar, fotokopi makinesi gibi sarf malzemelerinin yer aldığı çalışma ortamları onlar için uygundur.

Risk almaktan, değişikliklerden ve yeniliklerden hoşlanmaz, uyum sağlamakta zorlanırlar. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmaları halinde mutlu ve başarılı olabilirler.

Bu mesleki tipe sahip bireyler, banka veznedarı, postacı, muhasebeci ve sekreterlik gibi meslekleri tercih ederler. Bankalar, tapu ve vergi daireleri gibi kuruluşlarda büro işlerini yürüten bireyler bu mesleki tipin üyeleridir. Hayal güçleri zayıftır, kendilerine verilen işi ne artı ne eksi tam istenen şekilde yapmaya özen gösterirler.

Uyumluluk Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Beş faktör kuramına göre kişiliğin uyum boyutu kişinin daha çok insancıl tarafını ifade etmektedir. Bu boyuttaki bireyler oldukça fedakârdır; kendilerinden çok başkalarını düşünür, onların ihtiyaç ve sorunlarını önceliklendirirler. Sempatiklik, başkalarına yardımda isteklilik, güven, affedici olma, alçak gönüllülük gibi özellikler uyum faktörünün özellikleri arasındadır. Bu bireyler güven veren, sadık, dürüst, fedakar ve alçakgönüllüdür. Aynı zamanda değişikliklere ve yeniliklere kolay adapte olabilirler.

Stresle başa çıkabilir, sorunlara yapıcı çözüm önerileri getirebilirler. Diğerleriyle iletişim kurarken kolayca empati kurabilirler. Yardımsever, ilgili, düşünceli, merhametli, alçakgönüllü bireylerdir. Toplumsal konulara karşı duyarlı ve farkındalık sahibidirler.

Bu bireyler çalışma alanı olarak sosyal ortamları, sosyal meslekleri tercih ederler. Herhangi bir problemle karşılaştıklarında bu sorunları sosyal becerilerini kullanarak çözmek isterler. Yapıcı, birleştirici, uzlaştırıcı kişilerdir. Bir ekibin, grubun aranan yüzleridirler. Çözüm odaklı bir iletişim kurar, empatik dinler ve problemleri yapıcı bir dille çözerler. Takım olmaktan, grupla hareket etmekten keyif alırlar. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için sosyal yönü olan işleri tercih etmelidirler.

Bu tip bireyler, dost canlısı, içgörü sahibi, sorumlu, sosyal, cömert, idealist, nazik, anlayışlı, ince düşünceli kişilerdir. Psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, psikolojik danışmanlar ve öğretmenler bu mesleki tipe sahip özellikleri taşımaktadır. Verimli çalışabilmeleri için sosyalleşebilecekleri, kendilerini sözlü olarak ifade edebilecekleri, insanlarla etkileşim kurabilecekleri ortamlara ihtiyaç duyarlar. Hastaneler, okullar, danışmanlık merkezleri, organizasyon alanları bu kişiler için keyifli ortamlardır.

Sosyalleşebilecekleri, diğerleriyle iletişim içerisinde olabilecekleri, insanlara faydalı olacakları işlerde çalışmaktan keyif alırlar.

Dışadönüklük Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Dışadönüklük boyutundaki bireyler enerjilerini daha çok dış dünyaya yönlendirirler. Dışadönük olan bireyler, girişken ve sosyal olarak nitelendirilmektedirler. Kolayca arkadaş edinebilir, sosyalleşebilirler. Girdikleri ortamlarda aranan, dikkat çeken kişilerdir. Grubun nabzını tutan, sohbeti sevilen kişilerdir. İkna becerileri oldukça yüksektir. Diğerlerini etkileyebilir, duygularını, karar ve davranışlarını etkileyebilirler. Yeniliklere açık, macera sever, enerjik bireylerdir.

Risk almayı sever, gelişim ve başarı için risk almanın gerekli olduğunu düşünürler. Dürüst, açık sözlü bireylerdir. Düşüncelerini doğrudan ifade ederler. Liderlik, bağımsızlık yönleri güçlüdür. İyi bir yönetici, siyasi lider, patron olabilirler. Olumsuz koşullar içerisinde de verimli çalışabilirler. Başarısızlıklarında kolay kolay yılmaz, başarısızlığı gelişim için araç kabul ederler. Yenilikçi ve yaratıcı fikirleri vardır. Girişimci yönleri kuvvetlidir. Sorunlara yapıcı çözümler getirirler.

Ekibin enerjisini yükselten, verimliliği artıran, motivasyonu sağlayan kişilerdir. Başarı elde etmeyi severler ancak onlar için asıl başarı diğerlerinin de fark ettiği başarıdır. Parmakla gösterilmekten, taktir edilmekten, model alınmaktan hoşlanırlar. Dış görünüşe önem verir, imajlarıyla dikkat çekerler. Şık giyinmeyi, temiz olmayı, bakımı severler. Kaliteye önem verirler. Hedefleri hep yüksektir. Ortalama ya da sönük işler onlar için keyifsizdir.  İyi bir konuşmacıdırlar.

Kitleleri etkileyebilirler. Geniş networke sahiptirler. Sosyal ağlarını genişletmekten keyif alırlar. Sosyal faaliyetlere önem verirler. Mesleki gelişim kadar kişisel gelişimi de önemserler. Stresle başa çıkmak için işlevsel yöntemler kullanırlar. Kalabalık içerisinde olacakları, çokça insanla iletişim kurabilecekleri etkinliklerden keyif alırlar; partiler, konserler, kamplar gibi. Finansal ve ekonomik unsurların önemli olduğu ve ödüllendirilmek için risklerin alınabileceği ortamlarda çalışmaktan hoşlanır veya kendi işlerini kurabilirler.

Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için liderlik, yöneticilik, antranörlük, koçluk, patronluk gibi meslekleri düşünebilirler. İyi bir satışçı, reklamcı, mümessil, avukat olabilirler. Kendilerine ve yeteneklerine güvenen, maceracı, risk almayı seven, hırslı ve inatçı kişilerdir. Güçlü ve zayıf yönlerini iyi bilirler; güçlü yönlerine etkili kullanırken, güçsüzlüklerini de kontrol altında tutabilirler.

Uyumluluk boyutuyla benzerlik taşıdıkları düşünülse de en büyük fark uyumluluk boyutundaki kişiler için öncelik diğerleridir. Dışadönüklük boyutunda ise birey için öncelik kendisi ve başarısıdır.

Nevrotiklik Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Nevrotiklik boyutundaki bireylerde kaygı, korku, umutsuzluk ve karamsarlık baskındır. Nevrotiklik yönü gelişmiş olan bireylerde özdenetim zayıftır. Kolay kırılan, küsen, motivasyonunu kaybeden kişilerdir. Sık iş değiştirme, bir işin sonunu getirememe davranışı sık görülür. Bu kişilerin motivasyonunu sağlamak oldukça zordur. Olumlu ve olumsuz duyguları çok iç içe yaşarlar. Bir an mutluyken bir an çok üzgün ya da kızgın olabilirler.

Bu kişilerde özgüven eksiktir, öz değer düşüktür. Kendilerini değersiz ve önemsiz hissederler. Eleştirilmekten, göz önünde olmaktan rahatsızlık duyarlar. Risk ya da sorumluluk almaları gereken konularda stres yaşarlar. Bu nedenle sınırları ve kuralları belirli olan işlerde çalışmak isterler. Ekip çalışmasına, sosyal çalışma ortamlarına dahil olmak istemezler. İnsiyatif almayı gerektirmeyen işlerde çalışmak onlar için çok daha uygun olacaktır.

Gelişime Açıklık Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Gelişime açık olan bireyler yeni deneyimlere açıktırlar. Çeşitliliğe, yaratıcılığa ve hayal gücüne önem verirler. Sanat ve güzelliğe karşı duyarlıdırlar. Bu bireylerin yaratıcı yönleri güçlüdür, özgün çalışmalar yapabilirler. Yeni şeyler keşfetmeye istekli ve cesaretlidirler. Hoşgörülüdürler, farklılıklara saygı duyarlar. Estetiğe önem verirler. Hayal dünyaları geniştir. Bağımsız ve özgür ruhludurlar. Kısıtlanmaktan, tek düze işlerle ilgilenmekten hoşlanmazlar.

Yaratıcılığın, yeniliğin ya da estetiğin yer almadığı işlerde ve çalışma alanlarında mutlu olamazlar. Moda, müzik, sanat dallarına yönelebilirler. Yaratıcı yazarlık, drama, şiir, öykü yazarlığı yapabilirler. Tiyatro gibi sahne sanatlarına yönelebilirler. Hak ve özgürlükler için mücadele edebilir, bu yöndeki çalışmalara öncülük edebilirler.

Mutlu ve başarılı olabilecekleri çevresel koşullar yaratıcılığı destekleyen ve yaratıcı ürünler çıkarılabilecek ortamlardır.  Yaratıcı ortam, rahat, açık, kişisel ifadeyi ve yaratıcılığı teşvik eden özgür ortamdır. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için fotoğrafçılık, oyunculuk, yönetmenlik, grafik tasarımcılığı gibi mesleklere de yönelebilirler.

Ruh halleri değişkendir, çok mutlu bir anlarında duygulanabilir, hiç beklenmedik olay ve durumlarda ilham bulabilirler. Karşılaştıkları problemleri artistik becerilerini kullanmaya çalışarak çözmeye çalışırlar. Sezgilerine güvenirler, kurallara uymaktan, sınırlandırılmaktan hoşlanmazlar. Ressam, sanatçı, dekoratör, moda tasarımcısı ve mimarlık gibi meslekleri tercih edebilirler.  Mekanik işlerle meşgul olmalarını gerektiren ya da kurallı çalışma ortamlarında bulunmak onlar için uygun değildir.

Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak için Kariyer Danışmanlığı Alabilirsiniz

Aba psikoloji olarak kariyer gelişiminizi önemsiyoruz. Kariyere bilinçli yön vermek sadece mesleki doyum elde etmek için gerekli değildir. Mesleğinizde elde edeceğiniz başarı ve mutluluk sayesinde hayatınızın her alanına mutluluğunuzu taşıyabilirsiniz. Biz Aba ailesi olarak bireylerin kendilerini ve yeteneklerini keşfetmesine destek oluyoruz.

Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın akademik eksiklerini tespit ederek gideriyor, dünyanın en seçkin kurumlarında eğitim almalarını sağlıyoruz. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için bizimle iletişime geçebilir, stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı hizmetimizi alabilirsiniz.

Read More