Kendini tanıma, psikolojide karşımıza çıkan bir kavramdır. Kendini tanıma süreci, öz farkındalık ve öz-bilinç kavramlarıyla ilişkilendirilebilir. Bireyin kendini tanıması kendini gerçekleştirmesinin de ilk adımı olarak görülür. Aynı zamanda benlik kavramının da bir bileşeni olarak kabul edilebilir. Benlik, öz varlık, bir bireyi diğer bireylerden ayıran temel unsur ya da kendilik şeklinde tanımlanabilir. Benlik kavramı, bilişsel, yönetici ve duygusal benlik olmak üzere üç ana konu etrafında şekillenir. Kendini tanımanın daha çok bilişsel benlik ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Bilişsel benlik hem fiziksel betimlemeleri hem de kişilik, değerler ve inançları kapsar.

Farkında Olma İhtiyacı Bireyleri Kendini Tanıma Arayışına Yönlendirir

Bireyler süreç içinde kendileri hakkında verilere ulaşma, farkında olma ve yorumlama ihtiyacı hissederler. Bu sebeple kendini tanıma arayışına girerler. Kendini geliştirme ihtiyacı, doğruluk ve tutarlılık, bireyi bu süreçlere yönlendiren üç temel güdü olarak kabul edilir.

Birçok kültürde öz değer kavramı bireyin kendisini yetenekli, başarılı ve diğer bireylerden farklı hissetmesiyle ilişkilendirilir. Bu nedenle bireyler kendini geliştirme ihtiyacı hisseder. Bu durum, bireylerin olumlu duygusal süreçleri yaşama ve olumsuz duygusal süreçlerin önüne geçebilme isteğiyle de açıklanabilir.

Kendini Doğrulama Teorisi

Doğruluk ve tutarlılık kavramları da kendini tanıma ile doğrudan ilişkilidir. Her iki kavram da öz değer duygusunu önemli oranda arttırmaktadır. Bu durum kendini doğrulama teorisi ile açıklanmıştır. Kendini doğrulama teorisi Texas Austin Üniversitesi’nde görev alan William Swann tarafından 1983 yılında geliştirilmiştir. Teoriye göre; bireyler kendileri hakkında bir kez fikir geliştirir ve bu fikre eşlik eden bilgileri doğrulamaya çalışırlar. Diğer bireylerin, söz konusu bireyi kendisini gördüğü şekilde görmesi daha rahat ve güvende hissetmesine neden olur. Böylelikle sosyal ilişkilerin daha sorunsuz yürütülebileceğine inanılır.

Mindfullnes (Bilinçli Farkındalık)

Bireyin deneyimlerini ve hedeflerini doğru biçimde şekillendirmesi ve nihayetinde kendini gerçekleştirebilmesi ancak kendini tanımasıyla mümkün olabilir. Akademik başarı ve kariyer başarısı da doğrudan bu kavramla ilişkilidir. Bireyin kendini tanıyabilmesi noktasında yardımcı olabilecek yollardan biri de mindfulness yani bilinçli farkındalıktır. Bilinçli farkındalık, yaşanılan anın farkına varılmasına yardımcı olan bir yöntemdir. An içinde var olmak, duygu ve düşünceleri yargılayıcı olmayan bir tavırla algılamayı temel alan bu yöntem bireyin kendini tanıması noktasında da son derece etkilidir. Kişisel gelişim anlamında da bireye katkı sunan mindfulness tepkileri kontrol etme, planlı ve tutarlı davranma, öz farkındalık ve sorumluluk alma noktalarında da bireye yardımcıdır.

Kendini tanıma ve bilinçli farkındalık kavramları hakkında daha detaylı bilgi almak için aba psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ya da desteğe ihtiyaç duduyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak için aba psikoloji ve Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanallarına abone olabilirsiniz.

Read More

Psikiyatrist ve psikanalist John Bowlby ve gelişim psikologu Mary Ainsworth tarafından geliştirilen bağlanma teorisi, insanlar arasındaki ilişkilerle ilgili psikolojik, evrimsel ve etolojik bir teoridir. Teorinin en önemli ilkesi; küçük çocukların normal sosyal ve duygusal gelişim için en az bir birincil bakıcıyla ilişki geliştirmesi gerektiğidir.

Bağlanma teorisine göre bağlanma ile ilişkili bebek davranışı, öncelikle stresli durumlarda bir bağlanma figürüne yakınlık arayışı şeklinde ortaya çıkar. Bebekler, kendileriyle sosyal etkileşimlerde bulunan ve altı aydan iki yaşına kadar olan dönemde yanlarında olan ve gereksinimleri karşılayan yetişkinlere bağlanır. Bu dönemde çocuklar için bağlama figürü güvenli bir üs olarak kabul edilebilir. Bu süreçte ebeveyn tepkileri bağlanma kalıplarının gelişmesine yol açabilir. Bağlanma figürünün kaybı söz konusu olduğunda ayrılık anksiyetesi, depresyon gibi davranışlar ortaya çıkabilir.

Bağlanma Teorisi ve Gelişimi

Gelişim psikoloğu Mary Ainsworth, 60’lı ve 70’li yıllarda yaptığı araştırmalar neticesinde bir dizi bağlanma örüntüsü teorisi geliştirdi. Bunlar güvenli bağlanma, kaçınan bağlanma ve endişeli bağlanma olarak sıralanabilir. Daha sonra dördüncü bir örüntü olarak, düzensiz bağlanma kavramını tanımladı. 80’li yıllarda teori yetişkinleri de kapsayacak biçimde genişletildi. Her yaştaki akran ilişkileri, romantik ilişkiler, cinsel ilişkiler, bebek veya hastaların bakıma ihtiyaç duydukları dönemler incelendi.

John Bowlby ise süreç içinde erken bağlanmaların doğasına dair kapsamlı bir teori formüle etmek için evrimsel biyoloji, nesne ilişkileri teorisi, kontrol sistemleri teorisi ve etoloji ve bilişsel psikoloji alanlarını içeren bir dizi alanı araştırdı. Teorinin gündeme geldiği ilk dönemlerde, akademik psikologlar John Bowlby’yi ağır şekilde eleştirdi ve psikanalitik doktrinlerden ayrılmakla suçladı ancak; bağlanma teorisi o dönemden günümüze dek erken sosyal gelişimi anlamada ve çocukların yakın ilişkilerinin oluşumuna yönelik araştırmalarda önemli bir role sahip oldu.

Bağlanma Teorisinin Yaşamımız Üzerindeki Etkileri

Bağlanma teorisi çerçevesinde yapılan araştırmalara göre; erken yaşlarda güvenli bağlanan çocuklar, diğer yaşıtlarına oranla daha az bağımlı ve daha özgüvenli olabiliyorlar. Bunun neticesinde, keşfetmeye hevesli ve çevrelerine karşı daha ilgili olabildikleri düşünülüyor. Güçlükler karşısında sorumluluk almadan kaçınmıyor ve kendilerine inanıyorlar. İlişki kurmakta ve ilişkileri yönetmekte daha başarılı olabiliyorlar. Güvensiz bağlanma söz konusu olduğunda ise ilgisizlik ve çekingen tavırlar ortaya çıkabiliyor. 0-6 yaş döneminde güvenli bağlanan çocukların diğer yaşıtlarına göre sosyal beceriler anlamında daha başarılı oldukları, akademik hayata daha rahat uyum sağladıkları düşünülüyor.

Araştırmalara göre güvenli bağlanan çocuklar güvensiz bağlanan yaşıtlarına oranla kendilerini daha az yalnız hissediyor. Güvenli bağlanmanın odaklanma ve öğrenme süreçleriyle de ilişkili olduğu düşünülüyor. Derslerinde daha yüksek başarı elde edebilmelerinin yanı sıra, ekip çalışmasına ve işbirliğine yatkın olmaları söz konusu olabiliyor. Akademik yaşantılarında ve ilerleyen süreçte iş yaşantılarında görev ve sorumluluk almaya hazır, başarıya odaklı, özgüvenli olabiliyorlar. Bununla birlikte ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bulunan güvensiz bağlanma durumunun aksine; güvenli bağlanma olumsuz duyguları kontrol edebilme ve güçlüklere karşı dirençli olma noktasında bireyleri destekliyor.

Bağlanma Teorisi hakkında daha fazla bilgi edinmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Desteğe ihtiyaç duyuyorsanız ya da sorularınız varsa bizimle iletişime geçebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

 

Read More

Sınavlara hazırlanma dönemleri stres yaşanan önemli bir dönemlerdir. Bu dönemlerde stres yönetimini bilmek ve doğru uygulamak başarının anahtarı olmaktadır. Sınavın türünün ne olduğu aslında yaşananlar açısından çok da fark etmemektedir. AP sınav sürecinde 12.sınftaki öğrencilerimizin ciddi anlamda stres yaşadıklarına tanık oluyoruz. Çünkü 12.sınıftaki öğrencilerin AP sınavlarından aldıkları yüksek puanlar sayesinde, eğitim alacakları üniversitelerin şartlarını sağlamaları mümkün olacaktır.

Bu tarz önemli bir durumun söz konusu olması öğrencilerin stres seviyesini ciddi anlamda artırmaktadır. Örneğin yakın zamanda UC Berkeley’den kabul alan iki öğrencimiz oldu. Bu öğrenciler hazırlık sürecinde zaman yönetiminde sıkıntı yaşayan, süreci sürekli sorgulayan ve ciddi anlamda stres yaşayan öğrencilerden olmuştur. Ancak tüm bunlara rağmen önemli bir başarı elde etmişlerdir.

Sınavlara Hazırlanma Süreci Stresli Olabiliyor

Sınavlara hazırlanma dönemi öğrenciler için stresli geçen zorlu bir dönem olabilmektedir. Bu süreçte pek çok öğrenci psikopatolojik anlamda sıkıntı yaşayabilmektedir. Bu durumlar geçici olarak görülmektedir. Bunun sonucunda mide bulantısı, gece uyuyamama sorunları, tikler ortaya çıkmaktadır. Bu tarz kaygıya sebebiyet veren durumlar öğrenciler için üstesinden gelinmesi kolay olmayan durumlardır. Bilindiği gibi her sınav bir heyecan ve heyecan noktasıdır. Yani hangi sınava girilirse girilsin, kaç yaşında olunursa olunsun sınav heyecanı muhakkak yaşanmaktadır. Bu durum sınavların her insana baskı oluşturan bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir.

Pandemi Dönemi Eğitimi de Etkiledi

Pandemi dönemi ile birlikte eğitim de ciddi anlamda değişikliğe uğramıştır. Bu durum eğitim sisteminin tümüyle değişmesine neden olmuştur. Bu süreçte College Board tarafından yapılan çalışmalar her ne kadar eleştirilse de bu çalışmaların takdir edilmesi gerekmektedir. Bu dönemde açık kitap, açık kaynak sunarak öğrencilere destek olmak, eğitim adına önemli bir adımdır. Ancak her ne olursa olsun sınav her zaman sınavdır. Sınav kağıdına isim soy isim yazıldıktan sonra sınavı olumlu bir sonuca götürmek önemlidir. Bir konuyu bilmek sınavdaki soruyu da bilmek anlamına gelmemektedir. Öğrencilerin bu aşamada görülen en büyük eksiklikleri soru üzerinden kendilerine yeterince simülasyon yapmamış olmalarıdır. Bu nedenle soruların üzerinden giderek çalışmak, öğrencilerin sınav kaygılarını da azaltacaktır.

Sınavlara hazırlanma konusunda bilgi ve destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Farklı konularda bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Pandemi dönemiyle birlikte pek çok alışkanlarımız değişmiştir. Eskiden topluluk içerisinde rahat bir şekilde yaptığımız aktiviteler artık yerini daha bireysel aktivitelere bırakmıştır. Pandemi dönemi ders çalışma yöntemlerini de etkilemiştir. Her şeyden önemlisi var olan sorunları görebilmek gerekmektedir. Mevcut sorunları görerek bunları kabul etmemiz sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır. Durumları değerlendirerek hakikat ne ise onu görmek en doğru olandır.

Yani herhangi bir durum ne kadar vahimse, romantik davranarak bu durumun olduğundan daha iyi olduğunu düşünmek yanlış bir davranıştır. Mevcut durumu kabul etmek gerekmektedir. İnsanlar için en önemli şey fiziksel sağlıktır. Bu nedenle insanlar fiziksel sağlık seviyelerini yüksek tutmalarına dikkat etmeleri gerekmektedir. Çünkü fiziksel sağlık, insanların psikolojik durumlarını da yakından etkilemektedir.

Pandemi Dönemi Ders Çalışmak İçin Doğru Yöntemler Tercih Edilmeli

Pandemi döneminde ders çalışmak için uzaktan eğitim metotları tercih edilmektedir. Eskiden sınıf ortamında sosyalleşerek ders dinleyen öğrenciler, artık tablet ya da bilgisayarları ile yeni bilgiler öğrenmeye çalışmaktadır. Bu dönemde yüz yüze eğitimin sonuçlarından biraz farklılık gösterebilmektedir. Günümüzde internet ortamında pek çok bilgiye ulaşılması öğrencilerin kaynak ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu dönemde öğrencilerin ders dışında, ev içinde kendi sağlıklarını korumaları da son derece önemlidir. Bunun için ev içerisinde dengeli beslenmeye, bol su tüketmeye ve spor yapmaya zaman ayırmak gerekmektedir. Ev içinde günde 2000-3000 adım atabilmek spor yapmak anlamında fiziksel sağlığa katkı sağlamaktadır.

Online Dersler Önemli

Bu dönemde online derslere katılmak yeni bilgi edinmek adına önemlidir. Gün içerisinde çok uzun sürelerde ve ara vermeden ders çalışmak önerilmemektedir. Evdeyken konu tekrarları ihmal edilmemeli, konuyla ilgili soru çözümleri de belirli bir program dahilinde yürütülmelidir. Bu dönemde psikolojik anlamda sağlıklı olmak için fiziksel sağlığın korunması önemlidir. Ders dışında da ev ortamında yapılabilecek aktiviteler ihmal edilmemelidir. Bulunduğumuz ortamları belirli aralıklarla havalandırmak sağlığımız açısından dikkat edilmesi gerekenler arasında bulunmaktadır. Bu dönemin de geçici bir süreç olduğu unutulmadan mevcut imkanlarla ders çalışma faaliyetlerine devam edilmelidir.

Pandemi döneminde ders çalışma yöntemleri hakkında bilgi edinmek için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Yurt dışında eğitim almak için gerekli sınavlar hakkında bilgi edinmek amacıyla aba Yurt Dışı Eğitim YouTube kanalını takip edebilirsiniz. Farklı konularda bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Zaman yönetimi her alanda bireyler tarafından uygulanması gereken bir husustur. Doğru zaman yönetimi ile yaşam başarısını artırmak mümkündür. Öğrenciler için başarının önemli bir kriteri sınavlar olduğu için, zaman yönetim ile sınavlarda başarılı olmak hedeflenmektedir. Zamanın doğru bir şekilde yönetilmesi ile sınavlardan yüksek puan almak mümkündür.

Zaman yönetimi aslında ajanda yönetimi ile paralel giden bir konu olmaktadır. Zaman yönetimi ile bir öğrencinin günü, gün içerisinde yer alan saatleri ve dakikalarını iyi hesaplaması sağlanmaktadır. Öğrenci bu hesaplamaları doğru bir şekilde yaparak planlamalıdır. Planlama kapsamında ders çalışma saatleri arasında yapılacak aktivitelerin neler olduğunu belirlemesi de gerekmektedir. Ders dışındaki aktivitelerin kalitesinin artırılması için nasıl bir yol alınması gerektiği de doğru ayarlanmalıdır.

Doğru Zaman Yönetimi Nasıl Yapılmalı?

Zaman yönetimi örnek olaylar incelendiğinde, her başarılı olayda zamanın tüm yönleriyle dikkate alınarak olayların o şekilde planlandıkları görülmektedir. Öğrencilerin zaman yönetimi kapsamında; yıllık, aylık, haftalık, saatlik hatta dakikalık plan hazırlamaları, sınav içerisindeki zaman yönetimlerini de etkilemektedir. Öğrencilerin sınava girdiklerinde sınav süreçlerini nasıl yönettikleri son derece önemlidir.

Yani öğrenci yalnızca sınav öncesinde değil sınav döneminde ve sınav anında da zamanını doğru bir şekilde yönetebilmelidir. İnsan beyni, yapısı gereği planlamaya uygundur. Yani takvimle ya da zaman planlamaları ile beynin etkili bir şekilde çalıştığı görülmektedir. Kariyer çalışmalarında da 21 günlük tekrar süreleri bu anlamda oldukça önemlidir. 21 gün boyunca tekrar edilen bir eylemin alışkanlık haline dönüştüğü kanıtlanmıştır. Öğrencilerimizin kariyer planlarını yaparken aylık, 3 aylık, 6 aylık, yıllık ve 6 yıllık kariyer planları yapmaktayız.

Zaman Yönetiminde 24 Saatin Önemi

Doğru zaman yönetimi söz konusu olduğunda insan yapısının 24 saatlik bir süreye uygun yapıda olduğunu söylemeliyiz. Bu süre güneşin doğmasından batmasına kadar geçen 24 saatlik dilimi anlatmaktadır. Yapılan araştırmalarda güneşi görmeyen insanların dahi 24 saatlik zaman dilimlerine göre hareket ettikleri görülmüştür. Bu süreç yapısal bir süreçtir. Bazı öğrenciler gece öğrenmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Bazıları da sabah erken saatlerde ders çalışmayı sevmektedir. Öğrencilerin başarıları da kendi yapılarına göre değişebilmektedir. Öğrenciler hangi saatlerde daha verimli ders çalıştıklarına inanıyorlarsa o saatlerde çalışmalıdır.

Doğru zaman yönetimi konusunda bilgi ve destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Yurt dışında eğitim almak için ihtiyaç duyulan sınavlar hakkında bilgi edinmek için aba Yurt Dışı Eğitim YouTube kanalına abone olabilirsiniz. Farklı konularda bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Çoklu zeka kuramı 1983 yılında ortaya atılan bir modeldir. Kuramla ilgili çalışmalar Howard Gardner tarafından yapılmıştır. Howard Gardner’a göre zeka tek ve dominant olan bir yetenek olarak kabul edilmemelidir. Zeka, farklı ve özel boyutlardan meydana gelen bir yapıya sahiptir. Bilişsel yeteneklerin geniş bir yelpazeye sahip olduğu belirtilmektedir. Bilişsel yetenekler arasında sanıldığı gibi güçlü bir ilişki bulunmamaktadır.

Bilişsel yetenekler arasında zayıf bir korelasyonun olması, bir yeteneğe sahip olan kişinin diğer kabiliyete de sahip olmayabileceğini göstermektedir. Çarpım tablosunu çok iyi yapan bir çocuk başka bir işte başarılı olmayabilir. Bu durum o çocuğun başarısız olduğu ya da zekasının yetersiz olduğu anlamına gelmez. Bu kuram Gardner tarafından ortaya atıldığından beri çok ciddi eleştirilere maruz kalmıştır.

Çoklu Zeka Kuramı Neden Eleştirilmiştir?

Çoklu zeka kuramı bilişsel yetenekler arasında ilişki olmadığını belirttiğinden dolayı eleştirilen bir kuram olmuştur. ÇOKLU Zeka KURAMI Öğretim İlke ve Yöntemleri mevcut zeka testlerinden elde edilen sonuçlarla farklı bir seyir izlemektedir. Elde edilen psikometrikler de Gardner’ın öne sürdüğü kuramdan farklı sonuçlar vermektedir. Mevcut zeka testleri ile elde edilen sonuçlara göre bilişsel yetenekler arasında yüksek bir ilişki bulunmaktadır. Ancak pek çok eğitimciye göre kuramın uygulamalı değerinin yüksek olduğundan bahsedilmektedir. Gardner’a göre her insanın kendi zekasını farklı bir biçimde kullanma yeteneği bulunmaktadır.

Kuramda Görsel Zeka İle İlgili Açıklamalar Önemli

Kuramda anlatılan hususlar doğru bir noktayı açıklamaktadır. Kuramda görsel zeka ile ilgili verilen bilgiler son derece önemlidir. Yetenek ve İlgi, kuram kapsamında karıştırılan hususlardandır. Örneğin bir insanın dil beceresi olmayabilir ancak insanın bu konuya ilgisi olabilir. İlgisi olan insanın dil becerilerine yönelme durumu görülebilir. Bir bireyin herhangi bir konuda hem ilgisi hem de yeteneği bulunuyorsa bu ideal bir durum olmaktadır. Bu durumdaki birey, ilgi ve yeteneğinin olduğu alanda müthiş işler çıkarabilmektedir. Bir insanda;

  • Genetik miras olan kabiliyet,
  • Eğitim ile elde edilen ihtisaslaşma,
  • Zaman yönetimi ve iletişim sonucunda oluşan beceriler,
  • İlgi alanları bulunabilir.

Bu dört farklı unsurun hepsine birden sahip olan insanlar mevcut alanda çok önemli konumlara ulaşabilmektedir. Leonardo da Vinci olmak için alandaki bu dört farklı özelliğe birden sahip olmak gerekmektedir.

Çoklu Zeka Kuramı uygulama örnekleri hakkında daha detaylı bilgi almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji ile ilgili bilgilendirici içeriklere ulaşmak için aba Psikoloji blog sayfasına göz atabilirsiniz. Farklı konularda eğitici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

2 yaş krizi çocuklar için oldukça önemli sayılan bir dönemdir. Çocuklar bu dönemde bebeklikten çıkarak kendilerini ailesine birey olarak kabul ettirmektedirler. Bu dönemin aileler için yorucu bir dönem olduğunu söylemek doğrudur. Ayrıca bu durum çocuklar için de yorucu bir dönemin habercisidir. Bu dönemi, çocuklar için bireyselleşmenin başlangıcı olarak belirtmek mümkündür. Çocuklar bu dönemde ergenlik dönemi gibi farklı davranışlar sergilemektedir.

Bu dönemde çocukların; öfke, sinir, inat, hiçbir şeyi kabul etmeme gibi davranışlarda bulunduklarına tanık olmaktayız. 2 yaş sendromu yaşayan anneler bu süreci dikkatli bir şekilde yürütmelidir. Çocuklar bu dönemde kendilerini çevreye kanıtlama çabası içerisine girmektedir. Bunun için anne ve babanın kontrolünden çıktıkları görülmektedir.

2 Yaş Krizi Sürecinde Nasıl Davranılmalı?

Bu sendrom süresince çocuklarda ciddi anlamda saldırgan tavırlar görülmektedir. Anne ve baba bu dönemde çocuklarının şımardıklarını düşünerek sinirlenebilmektedir. Çocuk da kendi davranışlarına karşılık bir öfke gördüğünde daha da saldırgan davranabilmektedir. Bu süreç çocuğun karakteri ya da kalıcı olarak sergilediği bir davranış değildir. Aileler tarafından bu sürecin geçici bir süreç olduğu bilinmelidir. Ailelerin bu dönemde çocuklara doğru davranışlarla yaklaşmaları gerekmektedir. Çocukların bu dönemdeki bazı hareketleri tolere edilebilirken bazı davranış kalıpları için de kesin sınırlar çizilmelidir. 2 yaş sendromu ne yapılmalı sorusuna bu sürecin geçici bir süreç olduğu ve ailelerin paniğe kapılmamaları gerektiği cevabı verilebilir.

Artı İki Yaş Krizi Ne Anlama Gelir?

Artı iki yaş krizi insanların hayatlarında her 7 yıllık gelişim dönemlerine sahip oldukları, bu gelişim döneminin üzerine iki yaş eklendiğinde insanların bu yaşlarda kriz yaşadıklarını anlatmaktadır. Çocukların 0-7 yaş arasında fiziksel anlamda gelişim gösterdikleri görülmektedir. Yeni doğan bir çocuğun iki yıl sonra 2 yaş krizi yaşadığı görülmektedir. Bu sürece 7 yıl eklendiğinde de farklı bir kriz dönemi olan 9 yaş dönemi yaşanmaktadır. Her yedi yıl artı iki yıl kriz dönemleri olarak insan hayatına ve gelişimine etki etmektedir.

2 yaş sendromu ve artı iki yaş krizi hakkında detaylı bilgi ve destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Farklı konularda bilgilendirici videolara erişmek için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz. Psikoloji ile ilgili içeriklere ulaşmak için aba Psikoloji blog sayfasını takip edebilirsiniz.

Read More

Bağlanma teorisi nedir sorusu akademik literatürde ayrıntılı bir şekilde açıklanmaktadır. Bağlanma teorisinin 4 farklı davranış biçimi ile karşımıza çıktığını görmekteyiz. Bağlanma teorisi bireylerin davranışlarını ve sonuç olarak da kariyerlerini ciddi anlamda etkilemektedir. Teoriye göre bir birey başka bir kişiden yakınlık görmek istemektedir ve o kişi bireyin yanında olduğunda birey kendisini güvende hissetmektedir.

Bu konuda ilk araştırmalar John Bowlby tarafından yapılmıştır. Bilindiği gibi insanlar sosyal birer varlıktır. Diğer insanlarla etkileşim halinde olan insanlar bu sayede diğer insanlarla sosyalleşmektedir. Yani insanlar arasında ilişki yalnızca temel ihtiyaçlar kapsamında sürdürülmemektedir. Hatta bağlanma teorisine katkı sağlayan bazı kuramcılarla teorinin farklı etkileri de açıklanmıştır.

Bağlanma Teorisi Nedir? Hayatımızı Nasıl Etkiliyor?

Bağlanma teorisi nedir sorusu kadar teori ile ilgili gelişen diğer kuramlar da merak edilmektedir. Bağlanma teorisi ile ilgilenen diğer kuramcılara göre bireylerin çocukken anne ya da babaları ile yaşadıkları bağlanma ilişkisi ileride diğer insanlarla kuracağı ilişkiyi etkilemektedir. Yani ileriki yaşantısında bireyin diğer insanlardan olan beklentileri, küçüklüğünde annesiyle kurduğu ilişkinin şekline göre biçimlenmektedir. Bağlanma duygusu tek taraflı bir ilişki değildir.

Bağlanma duygusunun iki taraflı ve iki tarafın da fayda sağladığı bir ilişki olduğu görülmektedir. Yeni doğan bir bebeğin çok sayıda ihtiyacı bulunmaktadır. Anne ve babası sayesinde bu ihtiyaçlarını giderebilmektedir. Anne ve babalar da çocukların kendilerine ihtiyaç duydukları zamanlardaki bakımını bir görev olarak algılamamaktadır. Anne ve babalar çocuklarının bakımından her zaman mutluluk duymaktadır. Yetişkin bağlanma stilleri farklılık göstermekle birlikte temel olarak aynı mantığa sahiptir.

Bowlby Bağlanma Kuramı Bebeklik Sürecinde Nasıl İşlemektedir?

Bowlby bağlanma kuramı bebeğin ilk yıllarda annesi ile olan ilişkisine farklı anlamlar da yüklemektedir. Yani bebek annesinden süt emdiğinde bunu yalnızca karnı aç olduğu için yapmamaktadır. Bebek kendisini huzursuz hissettiğinde ya da stres yaşadığında da emme eylemini yaparak rahatlık elde etmektedir. Bebekler bu davranışın ileriki yaşlarda yapılamayacağını bildikleri için emme eylemini zamanla parmaklarını emerek ya da nesneleri emerek yerine getirirler. Bebekler bazen anneleri ile göz teması kurmak isterler. Bowlby bağlanma Kuramı evreleri bu aşamada bebeklerin anneleriyle göz teması kuramadıkları zaman ağlayabildiklerini anlatmaktadır. Anneler bebeklerini severken dahi farklı bir temasla bu sevgiyi bebeklerine hissettirmektedirler. Anneler yavaş dokunuşlarla bebeklerini sevmektedir. Bebekler de kendilerine has sevimli seslerle annelerine karşılık vermektedir.

Bebeklerin ağlamaları da anne ve babaya verilen bir sinyaldir. Yapılan araştırmalara göre bebeklerin ağlama seslerindeki niteliksel farklılıklar verilen mesajı belirlemektedir. Örneğin çok şiddetli ve ani olan bebek ağlamaları bebeğin acı duymasından kaynaklanmaktadır. Ağlama yavaş yavaş ve giderek artan şiddetteyse de bebeğin acıktığı ya da altını ıslattığı durumlar görülmektedir. Bağlanma teorisi kitap olarak yayımlanan bazı kaynaklarda konuyla ilgili farklı açıklamaları da aktarmaktadır. Bebek ve anne ilişkisi maymunlar üzerinde de gözlemsel olarak incelenmiştir.

Bağlanma teorisi nedir sorusu hakkında detaylı bilgi almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Farklı konularda bilgi edinmek için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz. Psikoloji ile ilgili diğer konular hakkında içeriklere ulaşmak için aba Psikoloji blog sayfamızı inceleyebilirsiniz.

Read More

Bazı öğrenciler sınav dönemlerinde duraksamalar yaşamaktadır. Duraksamalar sınav düzeninin ve hayat biçimimizin değiştiği dönemde öğrenciler arasında daha sık yaşanan bir durum haline geldi.Çalışma düzeni nasıl oluşturabilirim? Nereden başlamalıyım?” öğrencilerin bazılarında soru işareti yaratmaktadır. Bu soru işaretlerinden dolayı çalışmak yerine vakitlerinin çoğunu düşünerek harcarlar. Çok fazla konu var hangisinden ve nasıl başlamalıyım diyen öğrencilerin bir çalışma düzeni edinmeleri ve günlere göre planlamaları gerekir. Planı yaptıktan sonra plana olabildiğince bağlı kalarak çalışmalar yapmaları hem rahatlatacaktır hem de beraberinde başarıyı getirecektir. Planlamayı nasıl yapacakları ve çalışma düzenini nasıl kontrol altına alacaklarını anlatan bir blog yazısıyla kafası karışık öğrencileri desteklemek istedik.

Çalışma Düzeni için Plan Yapmak

Her şey planlamakla başlar. Öğrencilerin yaptığı hatalardan birisi planlar yapıp uyamadıkları zaman plandan vazgeçmeleri ve bunun işe yaramadığını düşünmeleridir. Çalışma düzeni oluşturmak adına yalnızca plan yapmanın bile işe yarar bir tarafı vardır. Siz fark etmeseniz de plan yaptığınız için yapacaklarınızın bir kısmı zihninize işliyor. Özellikle yazarak plan yaptığınızda yapacaklarınızın zihninizde daha da netleşecektir. Yazmak düşünmek demektir. Yazma eylemi düşünülerek yapılır bu nedenle yazarken bazı kararsızlıklarınızı elimine etmiş olursunuz. Her kafa karışıklığı yaşadığınızda yazdığınız plana dönüp bakmak rahatlatacak ve belki de daha iyi çalışmanızı sağlayacaktır.

Düzen için Nasıl Plan Yapılmalı?

Çalışma düzeni için plan yaparken alternatifler göz önünde bulundurulmalıdır. Bu ne demek? Çoğu öğrenci o gün için yaptıkları plana sıkı sıkı uymayı kendilerinden beklerler. Ancak planlar genelde gerçekçi değildir. Çünkü hepimiz kendimizden en iyisini bekleriz. Bu yüzden olabilecek en iyi ve en çok çalışma planını oluştururuz. Ancak o günkü motivasyonumuz ve farklı sebeplerden dolayı işler planlandığı gibi gitmeyebilir. Evdeki planlar çarşıya uymayınca da başarısız olacağınızı düşünerek kaygılanabilirsiniz.  Bu nedenle tek bir plan değil A, B, ve C planları oluşturulmalıdır. Bu planlama yöntemiyle çalışma düzeniniz yoluna girecektir.

Çalışma düzeni içindeki A planına göre kesin yapacağınız konu çalışmaları ve test çözümleri olmalıdır. Bunlar kendinizi tanıyarak oluşturulmalıdır. Kesin olarak kaç test çözebilir ya da kaç konu çalışabilirsiniz? Bunun üzerinde düşünerek A planını yapın. B planı bunun bir üst versiyonu olarak A planına ortalamada yapabileceğiniz kadar birkaç konu çalışması ve test daha eklenmiş halidir. C planı ise birkaç konu daha ekleyerek bir günde maksimum yapacağınız çalışmadır. Bu noktada A planını kesin yapmak hedefken A planı rahatça yapılırsa B’ye geçilebilir. Hala enerjiniz varsa C planı da uygulanabilir. Ancak önemli olan C’ye kadar tüm programları bitirmek adına kendimizi hırpalamamamız. A planını yapmak kesin yapmamız gereken hedeftir. Yapılamayan B, C planları bir sonraki günün A planına yerleştirecek görevlere dönüşürler.

Çalışma düzeni içerisinde öncelik sırasına göre A, B ve C planlarının oluşturulması önemlidir. Hangi konuların daha çok çıktığı, hangilerinin daha önemli olduğuna göre A,B ve C planı yapılmalıdır. A planına en mühim ve önemli olanlar ya da B ve C’yi tamamlamadan önce yapılması gerekenler eklenmelidir. Yani örneğin, A planına konu çalışmak eklenirken B planına test çözmek eklenebilir. C planına ise yanlışın çok çıktığı konuları tekrar etmek eklenebilir. Ancak belirttiğimiz gibi B ve C planları uygulanamadıysa bir sonraki gün B planındaki test çözme yapılmalı ve yetişirse de C planı uygulanmalıdır. Sıra bozulmadan yapılamayanlar bir sonraki güne kaydırılmalıdır.

Psikoloji ile ilgili farklı konularda bilgi edinmek için aba Psikoloji YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Sınav konuları çalışılırken öğrencilerin sık sık yaptığı klasik hatalar vardır. Eğer sen de  “Çok çalıştım ama yapamıyorum.” diyen bir öğrenciysen mutlaka çalışma yönteminde bir problem vardır. Öğrencilerin en sık yaptığı hatalardan birisi konu çalışırken kitap okumalarını çok fazla yapmalarıdır. Ancak psikoloji biliminde öğrenmeyle ilgili araştırmalarda İngilizce’de “retrieval (geri alma)” olarak tanımlanan bildiklerimizi hatırlamayı güçlendirmenin en etkili yöntem olduğu görülmüştür. Retrieval’ı güçlendirmek bildiklerimizi daha rahat hatırlamamızı sağlayacaktır. Bilgimizi kuvvetlendirecektir.

Sınav Konuları için “Retrieval”ın Önemi

Retrieval ‘ın ne olduğunu tam olarak açıklamak nasıl çalışmanızın en faydalısı olduğunu daha iyi anlamanızı sağlayacaktır. Sınav konuları söz konusu olduğunda hazırlık sürecindeki çalışmalarda retrieval’ı güçlendirecek aktiviteler yapmak en etkili olan yöntemdir. Hafızayla ilgili yapılan araştırmalarda bir bilgiyi hatırlamak için o bilginin beyinden “geri alınması” gerektiği bulunmuştur. Sıklıkla “dilimin ucunda” durumunu yaşarız ancak bilgiyi bir türlü hatırlayamayız. Bu durumun nedeni bir bilginin yeterince hatırlanmamasıdır ama beynimizin bir yerinde yer edinmesidir. Sık tekrarlar retrieval’ı güçlendirecektir. Beyinin bilgiyi sindirmesi ve tekrardan o bilgiyi hızlıca kullanabilmesi için sıklıkla tekrar edilmesi gerekir. Sınavlarda da hatırlanması gereken büyük bir bilgi yoğunluğu vardır. Bu nedenle retrieval’ı güçlendirmek sınavlar için bilgileri hatırlama konusunda büyük fark yaratacaktır.

Konular Nasıl Çalışılmalı?

Sınav konuları çalışılırken öğrenciler bazen konu çalışmalarına daha fazla ağırlık vermektedir. Fakat bu yanlış bir uygulamadır. Önemli bir yarışma için hazırlanan satranç oyuncusundan örneklendirerek kafamızda netleştirelim.  Satranç oyuncusu daha çok satrançla ilgili kitaplar mı okur bu süreçte yoksa bol bol pratik mi yapar? Bol bol pratik yapar. Benzer koşullarla karşılaşınca ne yapması gerektiğini anlamak için bol bol başkalarıyla oynayarak bunu deneyimler. Elbette kitapları da okur yeni taktikler öğrenmek için ama daha çok oyun oynayarak o taktikleri kullanarak kendini büyük turnuvaya hazırlar. Aynı şekilde sınavlara çalışırken de yapılan hatalardan en büyüğü okumalara çok fazla ağırlık vermektir. Peki konuları okumak yerine nasıl çalışılmalıdır?

Sınav konuları ile ilgili yeterli bilgi öğrenildikten sonra o bilgileri tekrar etmeniz gerekir. Ne kadarını hatırlıyorsunuz? Hatırlayamadıklarınızı not alarak onların üzerine ağırlık vermelisiniz. Sizin için terimleri öğrenmek önemli olansa terimlerle ilgili hatırlamak adına haritalar oluşturmak, soru kartları yapmak etkili olacaktır. Kendinize yazdığınız kelimeleri sorarak kendinizi test edin. Kendinize ya da bir başkasına öğrendiklerinizi anlatmaya çalışın. Sınavınız yazılıysa sınavda çıkacağını düşündüğünüz soruları yazın ve sınavdaymış gibi cevapları yazmaya çalışın. Eğer testse bol bol deneme çözerek pratik yapın. Unutmayın hazırlandığınız şey sınavın kendisi sınav konuları ile ilgili kitap yazmak değil. Bu nedenle gerekli konu çalışmasını yaptıktan sonra sınavın kendisini pratik etmeye ağırlık verin. Pratiklerinizde sıklıkla eksik çıkan konular varsa onlara dönüp tekrar ettikten sonra yeniden soru çözmeye çalışın.

Sınavlara hazırlık sürecinde yapılması gerekenler hakkında bilgi verici videolara ulaşmak için aba Psikoloji’nin YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More