Ayrılık anksiyetesi nedir sorusu son dönemde merak edilenler arasında yer almaktadır. Her birey gelişimiyle paralel olarak belli yaşam dönemlerinden geçer ve her dönemin başlangıç evresinde adaptasyon güçlükleri yaşanabilir. Ergenlik, evlilik, çocuk sahibi olma, işe başlama, emekliye ayrılma gibi üniversiteye başlama da kişinin hayatında önemli bir yaşam dönemidir. Her önemli yaşam dönemi gibi üniversitenin de getireceği yeni sorumluluklar, roller ve riskler vardır. Tüm bunlar kişinin fiziksel, ruhsal ve bilişsel bütünlüğünü koruyabilmesi için yeni koşullara uyum sağlama becerisini gerektirir. Aksi halde kişinin sağlık bütünlüğü bozulur ve anksiyete, depresyon, özgüven kaybı gibi psikolojik sorunlara neden olabilir.
Üniversiteye başlamak yeni rollere uyum sağlamanın yanı sıra bir de bireyin ailesinden, arkadaşlarından, yaşadığı şehir ve alışkanlıklarından ayrılması gerekliliğini gündeme getirebilir. Bu ihtimal ise bazı öğrencilerin yoğun ayrılık anksiyetesi yaşamasına ve üniversite seçimi yaparken bu kaygının etkisiyle tercih yapmasına neden olabilmektedir.
Ayrılık Anksiyetesi Nedir?
Ayrılık anksiyetesi bireyin çocukluk yıllarında kendisine bakım veren kişinin yokluğunda özvarlığının tehlikede olduğunu hissetmesi olarak tanımlanabilir. Çocuklukta bu güven bağı temel bakım veren kişi iken İleri yaşlarda duygusal ve fiziksel ihtiyaçlar noktasında bağ kurduğu sevgili, eş, arkadaş gibi farklı bir kişi de olabilmektedir. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM-V)’nda ayrılma anksiyetesi çocukluktan başlayarak ergenlerde ve yetişkinlerde de ortaya çıkabilecek bir bozukluk olarak belirtilmiştir. Aşağıda DSM-V’de yer alan tanı kriterleri yer almaktadır ve çocukluk döneminde görülen ayrılık anksiyetesi belirtilerinin büyük çoğunluğu yetişkin dönemde de görülmektedir. Aşağıdaki kriterlerden en az 3 tanesinin sürekli veya çoğunlukla kişide var olup olmaması ayrılık anksiyetesi tanısı konulup konulmamasında etkilidir:
- Aşağıdakilerden üçünün (ya da daha fazlasının) olması ile belirli, kişinin evden ya da bağlandığı insanlardan ayrılmasıyla ilgili, gelişimsel olarak uygunsuz ve aşırı anksiyetenin olması.
- Evden ya da bağlandığı başlıca kişilerden ayrıldığında ya da böyle bir ayrılma beklendiğinde yineleyici biçimde aşırı sıkıntı duyma
- Bağlandığı başlıca kişileri yitireceğine ya da onların başına bir iş geleceğine ilişkin sürekli ve aşırı bir kaygı duyma
- Kötü bir olayın, bağlandığı başlıca kişilerden ayrılmasına yol açacağına ilişkin sürekli ve aşırı bir kaygı duyma
- Ayrılma korkusundan ötürü, sürekli olarak, okula ya da başka bir yere gitmek istememe ya da gitmeyi reddetme
- Tek başına kalma, evde bağlandığı kişiler olmaksızın kalma ya da kendi için önemli yetişkin insanlar olmadan diğer ortamlarda bulunma konusunda isteksizlik gösterme ya da bu konuda sürekli ve aşırı bir korku duyma
- Bağlandığı başlıca kişilerin yakınında olmadan ya da evin dışında uyuma konusunda sürekli bir isteksizlik gösterme ya da buna karşı direnme
Başka Hangi Durumlar Tanı İçin Önemlidir?
- Ayrılma konusunda sürekli kâbuslar görme
- Bağlandığı başlıca kişilerden ayrıldığında ya da böyle bir ayrılık söz konusu olduğunda tekrarlayan fiziksel belirtiler gösterme (baş ağrıları, karın ağrıları, bulantı ya da kusma gibi)
- Bu endişe, tasa ya da kaçınma daimi bir hal alarak çocuklar ve ergenlerde en az dört hafta, yetişkinlerde ise en az altı ay süre devam eder.
- Klinik bulgular eşliğinde bir rahatsızlığa ya da okul, iş, sosyal ve toplumsal alanlarda işlevsel azalmaya, başarısızlığa sebep olur.
- Bu bozukluk, otizmde görülebilen evden uzaklaşmaya karşı direnme, psikoz ilişkili bozukluklarda ayrılık ile ilgili varsanılar, agorafobide güven duyulan biri olmadan evden çıkmaya direnme, yaygın kaygı bozukluğu kapsamında değer verilen diğer bireylere kötü bir olay (hastalık gibi) gelmesinden endişelenme ya da hastalık kaygısı bozukluğunda sürekli hasta olma ile ilgili endişe duyma gibi diğer ruhsal bozukluklar ile daha iyi açıklanamaz.
Ayrılık Anksiyetesi Neden Gelişiyor?
Ebeveyn İle Kurulan Bağın Güvenilirliği
Ayrılık anksiyetesi nedenlerini anlayabilmek için öncelikle Bowlby’nin bağlanma teorisi kuramını bilmek gerekiyor. Bağlanma teorisinin kuramcısı John Bowlby’e göre bebek ile temel bakım veren (çoğunlukla anne) arasında bir bağ vardır; bu bağ bebeğin fiziksel, duygusal ihtiyaçlarına yönelik anneye verdiği mesajların anne tarafından doğru anlaşılıp yeterli ve zamanında karşılanması halinde güçlenirken; yetersiz, düzensiz ya da hiç karşılanmaması durumlarına göre de güvensiz bağlanmaya neden olmaktadır.
Güvenli bağlanma geliştiremeyen çocuklar dünyayı tehlikeli, beklenmeyen tehditlerle dolu bir yer olarak algılar. Çocuklar temel bakım veren kişiyle kurdukları bağın içeriğine göre kendilerini ve etkileşim içerisinde oldukları diğerlerini de güvenli ya da güvensiz olarak değerlendirirler. Ebeveynleri ile güvenli bağ kuran çocuklar ergenlik ve yetişkinlikte daha az bağımlı kişilik özellikleri gösterir ve ayrılık anksiyetesi taşıma riskleri de azalır.
Ebeveynlerin Hatalı Çocuk Yetiştirme Tutumları
Ayrılık anksiyetesi gelişiminin bir diğer nedeni ise ebeveyn tutumlarıdır. Özellikle aşırı korumacı yetiştirilen çocuklar okula başlama, üniversiteyi kazanma, evlilik gibi aileden uzaklaşmayı gerektiren yaşam döngülerinde yoğun kaygı yaşayabilmektedir. Bunun en büyük nedeni ailenin çocuğun özerkleşmesine, sorumluluk almasına ve büyümesine yeterince izin vermemesidir. Çocukların tüm büyüme sinyallerine ailenin “sen yapamazsın, sen daha küçüksün, dur ben yardım edeyim, ben de seninle geleyim” müdahaleleri ile engellemesi çocukların gerçek yaşam koşullarıyla karşı karşıya kaldığında yetersizlik hissetmesine ve “başaramayacağım, yalnız yapamam” korkusu duymalarına neden olmaktadır. Böyle bir aile yapısında yetişen çocuklar ailelerinden uzaklaşmak istememekte çeşitli mantığa uydurulmuş bahanelerle ayrılık ihtimallerinden kaçınmaktadırlar. Ayrılığın mecburi olduğu durumlarda ise bireyler derinden sarsılmakta ve depresyon, sosyal fobi gibi psikolojik rahatsızlıklar baş gösterebilmektedir.
Ebeveynlerin Mizaç Özellikleri
Ayrılık anksiyetesini besleyen bir diğer etken ise temel bakım veren kişinin mizaç özellikleridir. Annenin mizaç özelliklerinde güvensizlik, karamsarlık, kötümserlik, şüphecilik, huzursuzluk ve yetersizlik duyguları baskınsa annenin duygu, düşünce ve davranışları çocuklarda ayrılık anksiyetesi geliştirebiliyor. Annenin dış dünyanın tehlikeli ve felaketlerle dolu olduğuna yönelik inancı, çocuğa bir şey olacağına ya da ondan uzak kaldığında kendisine bir şey olabileceğine yönelik korkuları bireylerin ergenlik ve yetişkinlik döneminde evden uzaklaşmak istememelerine neden olmaktadır. Çünkü annenin temel kaygı ve korkuları rol model alınarak çocuğa da geçiş yapmaktadır.
Ayrıca ebeveynlerden birinin beklenmedik vefatı, geride kalan ebeveynin yeterli sosyal desteğinin olmayışı, boşanmış ailede çocuk olmak, ileri yaşlarda ebeveynlere sahip olmak ya da evde ağır hastalık sahibi bir bireyin olması da gençlerin üniversite döneminde ayrılık anksiyetesi yaşamasına neden olabiliyor.
Ayrılık Anksiyetesi Neden Üniversite Seçiminde Belirgin Hale Geliyor?
Çocukluktan itibaren ayrılık anksiyetesi geliştiren bireylerde kaygı bastırılabilir ya da kontrol edilebilir düzeyde olsa da üniversite dönemi anksiyetenin daha yoğun hissedilmesine neden olacak bir dönemdir. Genç bu yaşam döneminde sadece aileden ayrılmak zorunda kalmayacak, kendi ayakları üzerinde de durmaya çalışacaktır. Yeni ilişkiler geliştirecek, kendini insanlara tanıtacak, onlara güven verecek ve güven duymaya da ihtiyaç duyacaktır.
Ancak temel bakım veren ebeveynler ile kurulan yetersiz bağ yeni yaşam sürecinde geliştirilecek yeni bağlara karşı da güvensiz yaklaşılmasına neden olmaktadır. Ergenlik ve yetişkinlik sürecinde güvensiz bağ sadece aile temelli değerlendirilmemelidir. Kişinin hayatında önemli bir yere koyduğu duygusal arkadaşlıkları, romantik ilişkileri de bireyin ayrılık anksiyetesi duymasına neden olabilir. Aldatılma, mesafe söz konusu olduğunda ilişkide uzaklaşmalar hissetme gibi kişinin temel korkularını destekleyecek olumsuz tecrübeler ayrılık anksiyetesini artırabilmektedir. Tüm bu deneyimler “Ailem ve kendimi yakın hissettiğim diğerleri ihtiyacım olduğunda benimle olmadılar, demek ki ben değerli, güvenilir, sevilebilir değilim” düşüncesinin yinelenmesine neden olabilir.
Üniversite hayatında bireyin aynı zamanda kendini koruma, olası tehditleri fark etme ve onlarla başa çıkmayı da öğrenmesi gerekmektedir. Kendisinin ya da sevdiklerinin zarar görme ihtimali ile de karşı karşıya kalacak; “İhtiyaç halinde yanımda olamazlar” ya da “ihtiyaç duymaları halinde onlara yetişemem” endişesi duyulacaktır.
Ayrılık Anksiyetesi Kişinin Potansiyeliyle Uyuşmayan Tercihlere Yönelmesine Neden Olabilir
Tüm bu kaygı, korku ve geleceğe yönelik olumsuz senaryolar kişilerin üniversite seçimi yaparken tercihlerini ailelerinden uzaklaşmamalarını sağlayacak yönde yapmalarına neden olabilir. Anne-babanın yanında kalabilmek için puanı çok daha iyi üniversitelere yettiği halde gençler yaşadıkları şehirdeki bir üniversiteyi tercih edebilirler. Yaşadıkları şehirde kendileri için uygun bir bölümün olmaması halinde istemedikleri bir bölüme yönelebilirler.
Üniversite tercih sürecinde artan ayrılık anksiyetesi uzun süreli olduğunda, kişinin toplumsal sorumluluklarında, okulla ilgili akademik başarısında ya da diğer önemli işlevsellik alanlarında düşüşlere neden olabilmektedir. Bireylerin yaşadıkları yoğun anksiyeteye müdahale edilmediği durumlarda kişilerde uyku bozukluğu, depresyon, çökkün ruh hali, akademik başarıda düşüş, psikosomatik hastalıklar görülebilmektedir. Bu kişiler aile ortamından ayrıldıktan sonra girdikleri yeni sosyal çevre içerisinde güçlü ve yakın gördükleri kişilere duygusal olarak bağımlı hale gelebilmektedir.
Ayrılık anksiyetesi kişilerin yaşam fonksiyonlarını ve verimliliklerini olumsuz etkilemeye başladığında mutlaka psikolojik destek alınmalıdır. Üniversite tercih döneminde alacağınız stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı hem kaygılarınızla başa çıkmanız hem de potansiyelinizle uyumlu tercihler yapmanızda size yardımcı olacak.