Özgüven, kişinin bilgi, beceri ve yeteneklerini sergilemesine, kendini yeterli ve doğru şekilde ifade etmesine ve beden dilini doğru kullanmasına yardım ediyor. Özgüven sahibi bireyler potansiyelini açığa çıkarmaktan ve risk almaktan çekinmiyor. Özgüven bireyselleşmeyi destekliyor ve kişinin olumsuzluklar karşısında çözüm odaklı bir yaklaşım sergilemesini, pes etmek yerine ders alabilmesini sağlıyor. Bu nedenle okul başarısı için özgüven önemli bir kazanım haline geliyor. Ailesinin kabuğundan sıyrılıp kendini bağımsız bir birey olarak akranlarına ve öğretmenlerine karşı göstermeye çalışan çocuk ne kadar özgüven sahibi ise o kadar başarılı oluyor.

Bu yazıda okul başarısı için özgüven sahibi olmanın faydaları neler ve özgüven nasıl geliştirilebilir inceleyeceğiz. Aileler ve öğrenciler için özgüveni artırmaya yönelik önerilerde bulunacağız. Ayrıca Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Başa Çıkma Becerileri yazımızı da okuyabilirsiniz.

Peki Özgüven nedir?

Özgüven, bireyin fiziksel, düşünsel ya da duygusal özelliklerine; dış görünüş, inanç, yetenek ve bilgisine yönelik sübjektif olarak yaptığı olumlu, olumsuz değerlendirmeler bütünüdür. En basit tanımıyla, bireyin kendine duyduğu güven olarak da nitelenebilir. Özgüven, hayatın ilk yıllarındaki temel ihtiyaçlarımızın karşılanmasından itibaren inşa edilir ve gelişimi hayat boyu devam eder. Kişinin sosyal ilişkileri, okul ve akademik başarısı, kariyer gelişimi ve hatta kariyerinin belirlenmesi özgüven ile doğrudan ilintilidir.

Erik Erikson’ın psiko sosyal gelişim modeline göre yaşamın ilk 2 yılı özgüven gelişimi için çok kıymetlidir. Yaşamın ilk yıllarında bebeğin ihtiyaç duyduğu koşulsuz sevgi, öz bakım, beslenme, korunma gibi temel ihtiyaçların bakım veren kişi tarafından ne derece tutarlı ve zamanında karşılandığı çocuğun benlik algısını inşa etmesinde etkilidir. Bu dönemde temel bakım veren (çoğunlukla anne) ile kurulan temel güven ilişkisi bireyin ilerleyen yaşlarda başkalarıyla olan ilişkisinin de derecesini belirler. Anne ile kurulan güven ya da güvensizlik ilişkisi çocuk için başkalarının da ne kadar güvenilebilir olduğunu gösterir. Çocuk aynı değerlendirmeyi kendisi içinde yapar ve ne derece güven verici bir insan olduğunu değerlendirir.

Doğru Ebeveyn Tutumları Özgüven Gelişimini Destekliyor

Çocuğun büyüdüğü aile içerisindeki ilişkilerin sıcaklığı, samimiyeti, çocuğun koşulsuz sevilmesi ve cezadan uzak bir iletişimin olması sağlıklı özgüven gelişimini beraberinde getiriyor. Demokratik, hoşgörülü ve destekleyici ebeveyn tutumu pedagojik değerlendirmelerde en sağlıklı ebeveyn tutumu olarak kabul ediliyor. Bu tutumun egemen olduğu ailelerde ebeveyn ile çocuk arasında sözel iletişim kanalları açıktır. Yakınlık ve ilgi göstermek, sözle ve dokunarak sevgi vermek, ortak faaliyetlerde bulunmak ilişkilerinin merkezindedir. Böyle sağlıklı bir aile ortamında çocuğa kendi kararlarını vermesi ve sorumluluklarını kabul etmesi öğretilir. Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip yüreklendiren, hatalarında yapıcı problem çözme becerileri öğreten bir yetiştirme modeli hakimdir. Bu ortamda büyüyen çocuk, yüksek benlik saygısı geliştirir, özgüvenli ve girişken bir birey olarak yetişir. Çocuğun aile içerisinde temellerini attığı ve sağlıklı şekilde geliştirdiği özgüven okul hayatına katıldığında da öğretmenlerinin yaklaşımı ve arkadaşlık ilişkisi ile perçinlenir. Benlik değeri yüksek, özgüven sahibi bir çocuğun okul başarısı elde etmesi kaçınılmazdır.

Sağlıklı Özgüven Geliştiren Çocukların Okul Başarısı Artıyor

Hem aile içerisinde hem sosyal hayatta özgüveni desteklenen çocuklar çok daha sağlıklı şekilde bireyselleşiyor ve temel bakım verenden kontrollü şekilde ayrılıyorlar. Bu çocuklar okul hayatları içerisinde hem derslerinde hem de ders dışı faaliyetlerde aktif, girişken ve verimli olabiliyorlar. Kendilerine duydukları güven ile görüşlerini belirtmekten çekinmiyor, söz alabiliyor ve kendilerini ifade edebiliyorlar. Hata yapmaktan çekinmiyor, risk alabiliyorlar. Kaybettiklerinde ya da yanlış yaptıklarında eksiklerini tespit ediyor ve düzeltmek için gayret ediyorlar. Problemler karşısında kırıklığa uğramak yerine üstesinden nasıl gelinebileceğini değerlendiriyor ve yapıcı problem çözme becerileri geliştiriyorlar. Özgüvenli çocuklar dış görünüşleriyle barışık, öz değerleri yüksek, kendilerini seven bu noktada da özellikle ergenlik çağının getirdiği psikolojik sorunlara karşı daha dayanıklılar.

Akranlarıyla, öğretmenleriyle ve çevresindeki diğer kişi ve otorite figürleriyle olumlu ilişkiler geliştiriyor, kurallara uyum sağlamakta zorluk yaşamıyorlar. Akran zorbalığı, öfke, şiddet ve riskli davranışlara yönelme bu çocuklarda neredeyse hiç görülmüyor. Özgüven sahibi olmanın getirisi tüm bu değerli kazanımlar çocukların okul başarısını yükseltiyor. Kendisiyle, çevresiyle, içinde bulunduğu sistemle barışık olan bu çocuklar daha az olumsuz duygulara kapılıyor. Sınav kaygısı, başarısızlık algısı ve değersizlik düşüncesi bu çocuklarda görülmüyor. Geleceğe yönelik daha pozitif düşünceleri olan bu çocuklar kendi beklentileri, ilgi ve istekleriyle uyumlu mesleklere yöneliyorlar. Eğitimlerinin ilk yıllarından itibaren bu farkındalık ile kariyerlerinde başarı ile ilerliyorlar.

Peki Özgüven Nasıl Geliştirilir? Aileler Okul Başarısı İçin Neler yapabilir?

Özgüven temellerinin aile içerisinde atıldığını ve yaşamın ilk günlerinden itibaren ilmek ilmek işlendiğini yazımızın en başında vurgulamıştık. Bu nedenle sağlıklı bir özgüven gelişimi için aile içi ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Ebeveynlerin çocuk yetiştirme tutumlarını değerlendirmesi, eksik ya da hatalı yaklaşımları varsa düzeltmek için çaba sarf etmesi gerekiyor. Çocuklara aile içerisinde koşulsuz sevildikleri, biricik ve değerli oldukları davranışlar, sözler ve fiziksel temas ile hissettirilmelidir.

Çocuğunuza Sorumluluk Verin

Çocuğa yaşıyla uyumlu sorumluluklar hayatın ilk yıllarından itibaren verilmelidir. Çocuk kaç yaşında olursa olsun gerçekleştirmesi gereken ona ait sorumlulukları olduğunu öğrenmelidir. Odasını toplama, üzerini değiştirme, yemek yeme, diş fırçalama erken yıllardaki sorumluluklar ise harçlığını yönetme, ödevlerini yapma, ev işlerine yardımcı olma ilerleyen yıllardaki sorumlulukları olabilir. Kariyerini belirleme, başarılı bir kariyer için çaba sarf etme ise daha ileri yaşlar için alması gereken sorumluluklar olmalıdır. Aileler çocuklarına hem sorumluluk alması hem de kendini güvende hissedebilmesi için yaşı ve çevresel koşullarıyla uyumlu olacak şekilde mutlaka harçlık vermesi gerekmektedir. Sorumluluk bilinci ile yetişen çocuklar karşılarına çıkan zorluklara karşı daha çözüm odaklı yaklaşabiliyorlar.

Ceza Yerine Olumlu Problem Çözme Becerileri Öğretin

Fiziksel ve duygusal ceza özgüven gelişimini zedelediği gibi kişinin hatalarından korkmasına ve hatta zarar görmemek için yalana yönelmesine de neden olabilmektedir. Hatalarda ceza vermek yerine, hatanın nedenleri beraber değerlendirilmeli, tekrar etmemek için neler yapılabileceği konuşulmalı ve sağlıklı problem çözme becerileri kazandırılmalıdır. Hatalara kişilik değerini azaltan unsurlar olarak değil kendini geliştirme ve gerçekleştirme sürecinde karşısına çıkan fırsatlar olarak değerlendirmesine destek olunmalıdır.

Beklentilerinizin Gerçekçi Olmasına ve Kıyaslama Yapmamaya Özen Gösterin

Ailenin çocuklarının başarısına yönelik beklentileri gerçekçi olmalı, kıyaslamalar başkaları ile değil çocuğun kendisine ait geçmiş başarılarıyla yapılmalıdır. Sadece başarı değil başarılı olmak için verilen emek, gösterilen gayrette taktir edilmelidir. Ailesi tarafından çabası görülmeyen çocuklar kırıklığa uğramakta ve başarmaya yönelik arzularını kaybetmektedir. Özgüven gelişimi için çaba da en az başarı kadar değerli kabul edilmelidir.

Karar Verebilmesine ve Kendisini İfade Edebilmesine Fırsat Verin

Aileler özgüven gelişimi için çocuklarının duygularını ifade etmesine, yaşadıklarını paylaşmasına fırsat vermelidir. Çekingenlik yaşayan çocuklar bu konuda yüreklendirilmelidir. Bu bir ölçüde aile bireylerinin de ortak davranış ve tutumu olmalıdır. Ailenin birlikte duygu, düşünce ve beklentilerini konuşabiliyor olması çocuğa da konuşabileceği güvenini verecektir. Çocuğun seçim ve kararlarında aile onay mekanizması olmamalı, dinleyen ve rehberlik eden konumunda olmalıdır.

Aile üyeleri birbirlerine düzenli olarak zaman ayırmalı, tek paylaşımları okul, görev ve sorumluluklar olmamalıdır. Ayrıca aileler çocuklarının ilgi, beceri, yetenek ve meraklarına uygun aktivitelere katılmasına okul dışı verimli zaman geçirebileceği hobiler edinmesine destek vermelidir.

Özgüven Gelişimi İçin Çocuğun Fiziksel, Bilişsel ve Duygusal Benliğine Saygı Duyulmalıdır

Çocukların fiziksel özellikleri, kiloları, varsa fiziksel rahatsızlıkları gibi beden algısını olumsuz etkileyebilecek konularda kesinlikle alay edilmemelidir. Bu konuların eğlence malzemesi haline getirilmesi ve bunun ev ortamında olması çocuğun değersizlik algısını besleyebilmektedir. Çocukların kendilerini tüm fiziksel özellikleriyle sevmesi desteklenmeli ve saygı gösterilmelidir. Aynı şekilde zeka düzeyi, öğrenme şekli ve kapasitesine yönelik kırıcı ifadeler ve espriler yapılmamalıdır. Bu yaklaşım çocukların zorlandıkları alanlarda ailelerine bahsedebilecek cesareti bulamamalarına, yetersizlik algılarını daha da derinleştirmelerine neden olabilir. Kişinin kendine verdiği değer ve öz sevgiyi temsil eden duygusal benlikte özgüven gelişimi için ailenin saygı duyması gereken kişisel alandır.

Özgüven Gelişimi İçin Okul ve Aile Etkileşim İçerisinde Olmalıdır

Ailenin özgüven kazanımında rolü oldukça büyük olsa da okul ortamı da özgüvenin gelişmesi ya da zarar görmesinde rol sahibi olabilmektedir. Aile özgüven gelişiminde üzerine düşeni yapıyor ancak çocuk okulda özgüvenini destekleyecek ortamı bulamıyorsa aile okul ile iletişime geçmelidir. Çocuğun kendini ifade edememesine neden olan okul kültürü mü, akranların baskısı mı, fiziki koşullar mı, öğretmen mi değerlendirilmelidir.

Bu süreçte rehberlik servisinden destek talep edilmelidir. Çocuğun özgüvenini etkileyen olumsuz koşullar varsa iyileştirilmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Öğrencinin yaşadığı okula yönelik bireysel bir problem varsa rehberlik birimi bu konuda öğrenciyle çalışmalıdır. Öğretmenler öğrencinin yüreklendirilmesi için okul ve sınıf için sorumluluklar vermelidir. Çocuğun iyi olduğu derslerde, fikir beyan edebileceği konularda söz istemesini beklenmeden söz verilmelidir. Zamanla çocuğun özgüveni okul ortamında da gelişecek ve çekinceleri ortadan kalkacaktır.

Profesyonel Destek ile Özgüven Kazanılabilir

Tüm çabalara rağmen çocuğunuz özgüven eksikliği yaşıyor ve özgüven gelişimine destek olamadığınızı düşünüyorsanız profesyonel destek alabilirsiniz. Sağlıklı özgüven gelişiminin bireyin eğitim ve kariyer yaşamında kolaylık sağladığı unutulmamalı ve özgüven eksikliği ihmal edilmemelidir. Çocuğunuzun ailede, okulda ya da sosyal yaşam içerisinde maruz kaldığı olumsuz yaşantılar özgüveninin zedelenmesine neden olabilir. Okul başarısında düşüş, değersizlik algısı, özgüvene yönelik kazanımların giderek azalması gibi gözlemlediğiniz duygu, düşünce ve davranış değişiklikleri olması halinde bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Özgüven, kişinin fiziksel, düşünsel ya da duygusal özelliklerine; dış görünüş, inanç, yetenek ve bilgisine yönelik sübjektif olarak yaptığı olumlu, olumsuz değerlendirmeler bütünüdür. En basit tanımıyla, bireyin kendine duyduğu güven olarak da nitelenebilir. Özgüven, hayatın ilk yıllarındaki temel ihtiyaçlarımızın karşılanmasından itibaren inşa edilir ve gelişimi hayat boyu devam eder. Kişinin sosyal ilişkileri, okul ve akademik başarısı, kariyer gelişimi ve hatta kariyerinin belirlenmesi özgüven ile doğrudan ilintilidir. Özgüven eksikliği yaşayan bireyler sahip olduğu özelliklerin yeterliliğine karşı güven duymayan bireylerdir.

Mevcut potansiyellerini sergilemekten çekinir, sosyal yaşam içerisinde kendini ifade etmekte zorlanır, utangaçlık ve çekingenlik belirtileri gösterebilirler. Bu noktada özgüven eksikliğinin potansiyelimizi keşfetme ve geliştirme açısından engelleyici bir güce sahip olduğunu görebiliriz.

Mutlu, başarılı bir kariyer seçebilmek, işimize değer katabilmek ve severek üretebilmek için kendimizle uyumlu bir kariyer seçimi yapmalıyız. Oysa özgüven eksikliği başarılı ve mutlu olacağımız mesleği bulmamıza engel olabilir. Özgüven eksikliğimizin neden olduğu çekincelerimizle risk almaktan korkarak mutsuz ve başarısız olacağımız bir seçim de yapabiliriz.

Özgüvenin Temelleri Yaşamın İlk 2 Yılında Atılıyor

Erik Erikson’ın psikolososyal gelişim modeline göre yaşamın ilk 2 yılı özgüven gelişimi için çok kıymetli. Yaşamın ilk yıllarında bebeğin ihtiyaç duyduğu koşulsuz sevgi, öz bakım, beslenme, korunma gibi temel ihtiyaçların ne derece tutarlı ve zamanında karşılandığı çocuğun benlik algısını inşa etmesinde etki ediyor. Bu dönemde temel bakım veren (çoğunlukla anne) ile kurulan temel güven ilişkisi bireyin ilerleyen yaşlarda başkalarıyla olan ilişkisinin de derecesini belirliyor. Anne ile kurulan güven ya da güvensizlik ilişkisi çocuk için başkalarının da ne kadar güvenilebilir olduğunu belirliyor. Çocuk aynı değerlendirmeyi kendisi içinde yaparak ne derece güven verici bir insan olduğunu değerlendiriyor. Anne babadan tutarsız ve düzensiz bakım ve sevgi alan çocuk özgüven inşa etmekte güçlük yaşıyor.

Bakım veren kişinin bebeğin ihtiyacı olduğunda yanında olup olmayacağından emin olamayan bebek tüm yaşamı boyunca bu güvensizliği yaşıyor. 2 yaş sonrası çocuklar kendilerine yetebilmek üzere gelişim gösteriyorlar. Artan dil gelişimi, beslenme yürüme gibi ihtiyaçlarda bakım verenden bağımsızlaşma ile çocuk yeni bir gelişim dönemine giriyor. Bu dönemde karakter oluşturmaya çalışan çocuk “ben de bir bireyim ve buradayım” mesajı vermeye çalışıyor. Çocuk bu evrede çevresi ve ailesi tarafından ne derece kabul edildiği ve davranışlarına nasıl tepki verildiğine göre özgüvenini yeniden yapılandırıyor. Örneğin; konuşma şekliyle ya da fiziksel özellikleri ile alay edilen bir çocuk düşük benlik algısı geliştiriyor. Hata yaptığında aşırı tepki gösterilen, fiziksel cezalara maruz kalan ya da korkutulan çocuklar da daha içe kapanık ve özgüvensiz yetişebiliyor.

Hatalı Ebeveyn Tutumları da Özgüven Eksikliğini Besliyor

Yaşamın ilk yıllarında bakım veren ebeveynle kurulan bağın güvenilir olup olmadığı kadar ebeveynlerin çocuk yetiştirme tutumları da özgüven eksikliği üzerinde etki ediyor. Yaygın ebeveyn tutumlarını değerlendirdiğimizde fiziksel, bilişsel ve duygusal olarak sağlıklı bir bireyin yetiştirilebilmesinde bazı ebeveyn davranışlarından uzak durulması gerekliliği açığa çıkıyor.

Baskıcı-Otoriter Ebeveyn tutumunu sergileyen ebeveynlerde kısıtlayıcı ve cezalandırıcı bir yol izlenir. Böyle bir ortamda, tartışmaya yer yoktur. Anne- baba düşünce ve isteklerini “Ben senin ebeveyninim, sen ise çocuksun, ne söylüyorsam söylediğim şekilde yapacaksın!” mesajını hissettirerek veriyor. Bu ailelerde çocuğun istek ve ihtiyaçları ön planda değildir. Bu tutum yetersiz sosyal gelişime neden olmakta ve özgüveni zedelemektedir. Bu tür aile yapılarında yetişen çocuklar nasıl düşünmesi ve davranması gerektiğini belirleyen katı kalıplar içerisine sokulur. Cezanın da eşlik ettiği bu aile yapılarında çocuklar, özgüven eksikliği ve düşük benlik saygısı ile yetişirler. Koşulsuz sevgi beklenen aile içerisinde bu tarz bir ilişki ağının olması çocuğa “ben sevilebilir, kabul edilebilir özelliklere sahip değilim.” mesajı veriyor. Çocuk sosyal yaşam içerisinde de bu mesaj ile karşılaşmamak için görünmez olmaya çalışıyor.

İhmalkar ebeveyn tutumunda ise ebeveynin ihtiyaçları çocuğun ihtiyaçlarından daha önceliklidir. Bu ailede yaşayan çocuklar temel gereksinimlerinin karşılanmasına büyük ihtiyaç duyarlar. Sosyal yönü zayıf, iletişim becerileri gelişmemiş, düşük benlik algısına sahip çocuklar bu tarz aile yapılarında gelişir. Saldırganlığa yatkın, çevresindeki kişi ve eşyalara zarar veren çocuklar olabilirler. “İhtiyacım olan sevgiyi alamıyor, göz ardı ediliyorsam bu sevgiyi zorla ve şiddetle alabilirim” düşüncesini ileri yaşlarda geliştirebilirler.

Aşırı Hoşgörülü ve Korumacı Tutum da Çocuk İçin Sağlıklı Değil

Aşırı Hoşgörülü Ebeveyn Tutumu sergileyen ebeveynler ise çocukları karşısında teslim olan, her istediklerini koşulsuz yerine getiren, şımartan, kural koyamayan ve doyumsuzluğa alıştıran ailelerdir. Bu tarz ailelerde yetişen çocuklar gerçek dünya ile karşılaştıklarında her istediklerini kolayca elde edemediğinde kırıklığa uğrarlar. Çabuk pes eden ve demoralize olan, zorluklarla başa çıkma ve problem çözme becerileri geliştiremeyen bu çocuklar başarısız ilişkileri sonucu özgüvensiz büyürler.

Aşırı korumacı ebeveyn tutumlarında ise ebeveynler çocuklarının büyümesine izin vermezler. Kendine yetebilir hale gelse dahi her ihtiyacı anne baba tarafından karşılanan çocuklardır. Bu yapıda yetişen bir çocuk sosyal beceriler geliştiremez ve akranlarının seviyesine yetişmekte zorluk yaşar. Tutarsız Ebeveyn tutumunda ise ebeveynler neyin doğru ve uygun olduğu konusunda çocuklarını ikileme düşürürler. Bu ailelerde aynı davranışlar bir kez ebeveyn tarafından ödüllendirilirken bir diğer seferinde cezalandırılabilir. Bir davranışa anne farklı baba farklı tepkiler verebilir. Böyle bir iletişim içerisinde çocuk neyin doğru olduğunu öğrenemez. Bu tarz çocuklar için özgüven eksikliği kaçınılmazdır.

Peki Nasıl Bir Ebeveyn Modeli Sergilenmeli?

İdeal çocuk yetiştirme modeli ise başarılı anne-baba-çocuk ilişkisinin olduğu Hoşgörülü-Demokratik- Destekleyici-Güvenilir Ebeveyn tutumudur. Bu tarz ailelerde ebeveyn ile çocuk arasında sözel iletişim kanalları açıktır. Yakınlık ve ilgi göstermek, sözle ve dokunarak sevgi vermek, ortak faaliyetlerde bulunmak ilişkilerinin merkezindedir. Böyle sağlıklı bir aile ortamında çocuğa kendi kararlarını vermesi ve sorumluluklarını kabul etmesi öğretilir. Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip yüreklendiren, hatalarında yapıcı problem çözme becerileri öğreten bir yetiştirme modeli hakimdir. Bu ortamda büyüyen çocuk, yüksek benlik saygısı geliştirir, özgüvenli ve girişken bir birey olarak yetişir.

Özgüven Eksikliği Eğitim Hayatının İlk Yılları İtibariyle Karşımıza Çıkıyor

Yaşamın ilk yılları itibariyle olumlu bir özgüven geliştiremeyen çocuklar aile ortamından sıyrılıp daha geniş bir sosyal hayata adım attıklarında bocalarlar. Bu bocalama kendini en iyi okul ortamında belli eder. Çocuğun hayatında birey olarak varlık sergilemesi, ilişkiler kurması, kendini ifade edip performans göstermesi gereken ilk sosyal ortam okuldur. Bu tarz ortamlarda çocuk başarısız olma, beğenilmeme, eleştirilme ya da alay edilme korkuları ile pasif kalır. Tahtaya kalmaya, derste söz almaya cesaret edemez. Çok zeki bir çocuk olabilir ama hata yapacağım endişesi ile derse katılmak istemez. Öğretmeni tarafından konuşması için söz verildiğinde aşırı heyecan duyar, yanakları kızarır veya terleyebilir, kekelemeler, takılmalar, dil sürçmeleri görülebilir. Yanlış yapacağım ya da rezil olacağım korkusu hakimdir. Beğenilmeyeceğim gibi kendine yönelik olumsuz yargıları o kadar güçlüdür ki topluluk karşısında dikkatini toplayamaz ve doğru bildiğini de yanlış yapabilir. Korkularını besleyen akran zorbalığının olduğu ortamlarda okula dahi gitmek istemeyebilirler.

Çoğunlukla arkadaş edinemez ya da kendileri gibi olan çocuklarla etkileşim kurabilirler. Kalabalık içerisinde sürekli gözlerin üzerinde olduğunu, izlendiğini ve herkesin onun hakkında konuştuğunu düşünebilirler. Alıştıkları ortamlardan farklı yeni yerlere adapte olmakta güçlük yaşarlar. Bu çocuklar için sınıf, okul değiştirmek oldukça zordur.

Ergenlik Döneminde Özgüven Eksikliği Göz ardı Edilmemeli

Ergenlik dönemi bireylerin özgüven eksikliğinin getirdiği olumsuzluklarla başa çıkmakta en çok zorlandıkları dönem. Arkadaşlık ilişkilerinin daha önemli hale geldiği bu dönemde çekinik davranışlar sergileyen ve iletişim kurmakta zorlanan gençler yaşadıkları kaygıyla başa çıkmakta zorlanıyor. Bu dönemin getirdiği fiziksel ve hormonal değişiklikler özgüven eksikliği yaşayan gençlerin olumsuz beden algısı geliştirmesine de neden olabiliyor. Duygusal iniş çıkışlarla baş etmekte güçlük yaşayan ve negatif enerjisini sağlıklı yollarla atamayan gençlerde bastırılmış öfke, içe kapanıklık ve riskli davranışlara yönelim görülebiliyor. Fark edilmeyen özgüven eksikliği olumsuz çevresel faktörlerle birleştiğinde; alkol, madde kullanımı, depresyon, anksiyete, intihar eğilimi gibi riskli sonuçlara neden olabiliyor.

Ergenlik çağında bu bireyler ağırlıklı olarak yalnız kalmayı tercih ediyor, sosyalleşmek için kendilerini gizleyebildikleri ve olmak istedikleri gibi biri olabildikleri sanal ortamlara yöneliyorlar. İnternet ve ekran bağımlılığı ihtimali de özgüveni düşük bireylerde daha yüksek oluyor.

Meslek Seçiminde Özgüven Belirleyici Role Sahip

Eğitim hayatları boyunca özgüven eksikliği nedeniyle asıl performanslarını gösteremeyen bireylerde pasif kalmaları sonucu okul başarısızlığı görülebilir. Yeterince girişken olmadığı için bu tarz bireyler okul hayatlarında fark edilmeyebilirler. Okul hayatlarında alan seçimi, okul seçimi, meslek seçimi noktasında ilgi, bilgi, yetenek ve meraklarıyla uyumlu olmayan yönlendirmelere maruz kalabilirler. Kendilerini yeterince iyi ifade edemedikleri için bu yönlendirmelere boyun eğerek bir ömür boyunca mutsuz olacakları işlerle karşı karşıya kalabilirler.

Performans sergilemekten ya da diğerleriyle iletişime geçmekten çekinen bir birey başkalarının yönlendirmesine gerek duymaksızın yanlış meslek seçimi yapabilir. Daha pasif olabileceği bir mesleğe risk almamak için ve kendini güvende hissetmek için yönelebilir. Örneğin; bilgisayarla çalışacağı, kimseyle konuşması gerekmeyen masa başı bir iş tercih edebilir. Bu öğrenciler için sık sık telefon ya da yüz yüze görüşme yapmayı, topluluk önünde performans göstermeyi gerektiren işler oldukça yıpratıcı olacaktır. Zamanla yaşadıkları yoğun heyecan ve stres fiziksel rahatsızlıkları da beraberinde getirecektir.

Özgüven Eksikliği İş hayatında İlerlemenin de Önüne Geçiyor

Özgüven eksikliği nedeniyle iş hayatına gelene kadar pek çok evreden geçen ve kendisiyle örtüşen bir mesleğe yönelemeyen birey iş yaşamında da gerçek potansiyelini gösteremiyor. İş arama sürecinde ilk olumsuz deneyim mülakatlarda yaşanıyor. Özgüven eksikliği yaşayan bireyler kendini iyi ifade edemiyor, beden dili ile çekingenliğini, heyecanını karşı tarafa yansıtıyor. Akademik başarısı iyi olsa dahi layık olduğu iyi firmalarda iş başı yapma olasılığı özgüven eksikliği nedeniyle düşüyor. İşe kabul edilseler de ikili ilişkilerindeki yetersizlik nedeniyle olumlu referanslar edinme olasılıkları azalıyor. Referans iş değiştirme ve yükselme noktasında büyük öneme sahipken bireyler bu imkanlarını da özgüven eksikliği ile kaybetmiş oluyor. Pozisyonunu değiştirme, terfi alarak yükselme ya da yönetim kademelerine ilerleme gibi kariyer fırsatlarını da özgüven eksikliği ile kaçırmış olabiliyorlar.

Özgüven eksikliği olan bireyler, iş hayatlarında olumsuz koşullar altında çalışıyor olsalar dahi iş değiştirmeye cesaret edemeyebilirler. Yeniden mülakat sürecine tabi olmak, yeni bir ortama adapte olmak, yeni insanlarla tanışmak ve kendini göstermek kaygı verici olabilir. Yeniliğin getireceği zorluklarla başa çıkamamaktan duyduğu endişe mevcut düzene boyun eğmesine neden olabilir.

Özgüven Geliştirmek İçin Hala Geç Değil

Özgüven yaşamın ilk yıllarından itibaren kazanılıyor olsa da özgüven eksikliği ile hayatınızın her döneminde başa çıkabilir, özgüveninizi yeniden inşa edebilirsiniz. Özgüven eksikliği yaşıyor ve hayatınızdaki olumsuz etkisini belirgin şekilde hissediyorsanız kariyer seçimi yapmadan önce profesyonel destek alabilirsiniz. Daha başarılı ilişkiler geliştirebilmek, kendinizi doğru ifade edebilmek, kabuğunuzdan çıkmak ve kariyerinizde doğru seçimler yapabilmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Özgüven sahibi kişi kendisini olduğu gibi kabullenme ve kendisiyle barışık olma özelliklerini taşır. Kişinin kendisi hakkında olumlu düşüncelere sahip olması ve gerçekçi hedefler koyarak güçsüz yanlarını geliştirmek istemesi özgüvenli bir davranışa örnek olabilir. Kendini tanıyabiliyor olmak ve kendini diğerleriyle bir rekabete sokmak yerine kendi kapasitesine uygun emin adımlarla ilerleyebilmek kişisel gelişim için oldukça önemlidir.

Okul veya iş hayatında özgüveni yüksek kişiler fikirlerini belirtmekten ve kendilerini göstermekten kaçınmazken, özgüven eksikliği yaşayan insanlar ise konuşmaktan çekinir, fikirlerini dile getirmez ve sessiz kalmayı seçebilirler. Etraftaki insanları kendinden daha başarılı, yetenekli veya dış görünüşlerini kendilerine kıyasla daha güzel görmek; kendilerini ise yetersiz, başarısız, değersiz hissetmek özgüven eksikliği yaşayan insanların yaşadığı zor ve gerçek dışı yargılardan yalnızca birkaçı. Bu negatif düşünceler kişinin karar verme ve sosyal ortamlarda öne çıkabilme eylemlerini olumsuz olarak etkiler ve başarısız olma, etrafındaki insanlar tarafından yargılanma korkusu kişinin kapasitesinin önüne geçer. Okul ve kariyer hayatında özgüven eksikliği yaşayan insanlar sunum yapmakta ve herkesin içinde konuşmakta zorlanırlar, diğer bireylerle göz teması kuramazlar ve kendilerini ifade edemeyebilirler.

Özgüven kişinin çocukluk zamanları itibariyle şekillenmeye başlar ve ailenin tavrı kişinin özgüven geliştirebilmesi açısından önemli rol oynar, aile içi davranışlar çocuğun özgüvenine güçlü bir zemin inşa edebilir. Çocukluk yıllarından itibaren söz hakkı verilen ve yaptığı küçük şeyler için dahi takdir edilen çocuklar daha özgüvenli bireyler haline geliyor.

Çocukluk döneminde ihmal edilmiş olmak, aile için şiddete maruz kalmak, dış görünüşü ile barışık olmamak, taciz, ailenin büyük beklentileri ise bireyin özgüvenini sarsan bazı olaylardır. Lütfen şiddetin her türlüsü ve taciz için destek almaktan çekinmeyin.

Özgüven insanın hayatının farklı dönemlerinde farklı seviyelerde olabilir. Ergenlik döneminde içine kapanık bir kişi, lise ve üniversite zamanlarında kendisine çok daha güvenen birine dönüşebilir. Dönemsel bazı başarısızlıklar yaşayan birinin, akranlarıyla aynı zamanda meslek sahibi olamayan bir üniversite mezununun ya da etrafındakilerden daha düşük sınav notları alan bir öğrencinin kendisine olan özsaygısı o dönem epey azalabilir. Özgüven kazanmanın yollarından bazıları şöyledir:

  • Gerçekçi hedefler koymak ve bunları başardığında kendini tebrik etmek
  • Gerçekten ne istediğini bilmek
  • Sabretmek ve gayretmek, hedefe odaklanmak
  • Kendine karşı çok katı olmamak ve zorlamamak
  • Başarısızlık korkusunu unutmak
  • Kendini olduğu gibi kabul etmek
  • Kendini başkalarıyla kıyaslamamak
  • Yapıcı olmayan eleştirileri kabul etmemek

Özgüven eksikliği, gelişimi ve özgüven kazanmanın yolları ile ilgili daha fazla bilgi almak için YouTube videomuza göz atabilirsiniz.

Read More

Her ebeveynin hayali çocuğunun özgüvenin yüksek ve ayakları yere basan bir birey olmasıdır. Özgüven konusunda her ne kadar çocuğun kişiliği büyük oranda etkili olsa da ebeveynlerin yetiştirme tarzının da büyük etkisi vardır. Bu konuda ebeveynlerin olumlu dokunuşları ve destekleri çocukların özgüvenlerinde gözle görülür değişiklere yol açacaktır.

İşte ebeveyn olarak uygulayabileceğiniz birkaç yöntem:

1.Özgün olduğunu hissettirmek

Çocuğunuzun özel olduğunu ona hissettirin. Herkesin başarılı olduğu konular farklıdır. Çocuğunuz başarılı olduğu alanı bulmaya çalışırken bir çok kez yenilebilir, başarısız olabilir. Bunun önemli olmadığını önemli olmanın “denemek” olduğunu ve herkesin farklı alanlarda başarılı olabileceğini ona anlatın ve hissettirin. Hiç kimsenin mükemmel olmadığını söyleyin.

2. Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin

Ebeveynleri olarak çocuğunuzun her alanda başarılı olamayacağını kabul etmeye çalışın. Ebeveynler çocukları için en iyisini ve en mükemmelini isterler her zaman. Bir çok konuda başarılı bir çocuğa sahip olmak büyük önem arz eder. Fakat çocuğunuzu sahip olduğu yeteneklerle kabul etmeye çalışın. Çocuğunuz yapamadığı ve başarısız olduğu konularda sizden ,en yakınları olan ebeveynlerinden, negatif enerji aldığında kendini güvensiz ve yetersiz hissedecektir.

3.Destekleyici Davranın

Onu başarılı olduğu konular konusunda destekleyin. Çocuğunuzun ilgi alanlarına ağırlık vererek o konuda kurslara ve etkinliklere katılmasını sağlayın. Eğlenerek öğrenecek ve başarısına başarı katacaktır. Özgüveni bu yolla epeyce yükselecektir.

4. Başarısızlıklarla baş etmeyi öğretin

Her zaman başarılı olamayabiliriz. Eğer başarısızlıklar çocuğunuza ümitsizlik aşılıyorsa ve çocuğunuz bunu özelden genele aktarıyorsa bu özgüven eksikliği yaratacaktır.

“Zaten ben neyde başarılı oldum ki!”

 “Hep başarısız olacağım.”

“Başarısız birisiyim”

Gibi cümleler çocuğunuzun özgüvensizliğini gösterir. Bir alanda ya da bir kere başarısız olmak o alanda her zaman başarısız olunacağı anlamına gelmez. Başaramamanın bir öğrenme biçimi olduğunu ona öğretin. Başarısız deneyimlerimiz olmazsa neyi yapıp neyi yapamayacağımızı anlayamayacağımızı anlatın. Bazen de çalışma gerektiren konularda  başarısız olmamızın sebebinin hayatın bize “daha çok çalışmalısın.” deme biçimi olduğunu açıklayın. Sorunu kişiselleştirmemesi gerektiğini bir çok farklı alanda başarılarının olduğunu  hatırlatarak ona destek olun.

5.Onun yerine her şeyi yapmayı bırakın

Çocuğunuzun düşmesine izin verin! Eğer her konuda yardımcı olursanız çocuğunuz her konuda başarılı olacağını düşünebilir. İyi ebeveynler olacağız diye bazen sınırı aşabiliyoruz. Çocuğumuzun üzülmesine dayanamayıp istediği her şeyi mümkün kılmaya çalışıyoruz. Fakat çocuğunuzun kaybetmesine izin vermezseniz hayatta çok zorlanacaktır ve özgüven sorunları olması da kaçınılmaz olacaktır. Hayatta her zaman arkasını toplayan anne ve babası olamaz ne yazık ki. Kaybetmenin verdiği doğal süreci yaşamasına izin verin. Destek olmak ve müdahale etmeyi birbirine karıştırmamaya çalışın. Çocuğunuz kendi kendine mücadele etmeyi ve bir şeyleri elde etmek için savaşması gerektiğini öğrenmeli. Öğrenmeli çünkü yetişkinler olarak hepimizin bildiği gibi gerçek hayat mücadele gerektirir. Mücadeleye hazır olmak için çocuğunuzun buna alışık olması gereklidir.

 

 

Read More

Övgünün Gücü

Övgü güçlü bir şeydir. Bir öğrencinin öğrenmesini motive etme, rehberlik etme ve destekleme potansiyeline sahiptir. Ancak onu bambaşka bir yola da çıkarabilir. Övgülerimiz sonuçlara ve yeteneklere odaklandığında (“Çok zekisin!”, “Bu konuda gerçekten yeteneklisin!” gibi), sabit zihniyetin gelişimine katkıda bulunuyoruz aslında.

Sabit Zihniyetli öğrenciler performanslarını ne kadar “iyi” veya ne kadar “kötü” oldukları üzerine sabitleme eğilimindedir. Zekalarını ve kapasitelerini doğuştan ve değişmez olarak görüyorlar, bu yüzden kendilerini hangi konuda en rahat hissediyorlarsa onu yapıyorlar. Başarısızlık konusunda endişelidirler, bu da yeni bir şey denemeye o kadar da istekli olmadıkları anlamına geliyor. Sonuç olarak öğrenmeleri durgunlaşıyor.

İnsanları doğal yetenekleri için övmek yıkıcı etkiler yaratabilir.

Çocuklarımız becerilerin ve yeteneklerin ya sahip oldukları bir şey ya da sahip olmadıkları bir şey olduğunu düşünmeye başladıklarında ve başarısızlıkları tecrübe ettiklerinde ne olacak? Muhtemelen harap olacaklar. Sonuçta çok da iyi olmadıklarını düşünecekler. Çünkü doğuştan getirdikleri becerileri zaten onlardadır ya da değildir ve üstüne çalışılmazsa körelip gider. Öyleyse sonuçtan ziyade süreci övmek daha fazlasını yapma motivasyonunu ve gücünü verir çocuklara.

Sabit zihniyet ve büyüyen zihniyet

İnsan başarısı hakkındaki inançlara gelince, sabit bir zihniyet, örneğin zekânın neredeyse tamamen doğuştan olduğu inancıdır. Ya doğuştan akıllı ve zekisindir ya da değilsindir. Diğer taraftan, büyüme zihniyeti, başarının daha değişken olduğu ve zamanla zeka ve problem çözme yeteneklerinin geliştirilebileceği inancıdır. 

Çocuklara ne kadar akıllı ne kadar zeki olduklarını söylemekten ve değiştiremeyecekleri özelliklerini övmekten ziyade onlara çabalarının ne kadar değerli olduğunu, öğrenmeye ve başarmaya ne kadar yatkın olduklarını söylemeliyiz.

Öğrencileri yeteneklerinden ziyade çabaları için övdüğümüzde, zekâlarının dönüştürülebilir olduğunu anlamalarına yardımcı oluruz. Doğru eylem ve davranışlarla yeni beceriler kazanabileceklerini anlamalarına yardımcı oluruz.

Çocukların çabalarını överken…

Çabayı merkeze alan övgü çocuğunuzu motive etmek için harika bir yol olabilir. Söylediğiniz cümlelerin doğru şekilde hissedilmesi açısından bazı bileşenleri de cümlelerinizde kullanmanızda fayda var.

  • Samimiyet: Samimiyetsiz övgü, çocuğunuza onun daha iyisini yapabileceğine dair inancınızın olmadığını düşündürebilir. Aşırı gerçekçi olmayan övgü ise samimiyetsiz gelir ve çocuklar bunları hissetmek konusunda oldukça başarılıdır.
  • Gerçekçi standartlar: Çocuğunuzun çabalarını, büyümeyi ve hatalardan öğrenmeyi vurgulayacak şekilde övmeye çalışın. Bu, bir dahaki sefere başarılı olmak için ona çok fazla baskı uygulamaktan kaçınmaya yardımcı olabilir.

References

Read More

Kişinin kendine verdiği değeri ve güveni ifade eden özgüven kavramı sosyal ilişkilerimizi, yaşam kalitemizi, okul ve iş hayatımızı derinden etkiliyor. Manevi bir ihtiyaç olan özgüven, çocukluk dönemi olan 3-4 yaşlarında oluşan bir duygu. Bu nedenle özgüveni yeterince gelişmiş çocuklar yetiştirmek her zaman ebeveynlerinden en önemli görevlerinden biri olarak görülmüştür. 

Çocukların benlik algısına sahip olmaları, kendilerini ne çok değerli ne de çok değersiz görmeyip oldukları gibi kabullenmeleri, problemlerle başa çıkabilme gücünü gösterebilmeleri ve yaşamdan zevk alabilmeleri için özgüvenli bireyler olarak yetiştirilmeleri gerekiyor. Peki, ebeveynler özgüvenli çocuklar yetiştirmek için neler yapmalılar? Gelin bu sorunun cevabına hep birlikte bakalım. 

Önemseyin

Çocuğunuzun kendini rahatça ifade etmeyi ve fikirlerinin arkasında durmayı öğrenebilmesi için her şeyden önce onun düşüncelerine önem vermeniz gerekiyor. Bir konu hakkında çocuğunuzun da fikrini alarak ve onu çözümün bir parçası olarak hissettirerek söz ve tavırlarınızla kendine güvenmesini sağlayabilirsiniz. 

Hatalardan Korkmamayı Öğretin

Çocukların ileriki yaşlarında başarısızlıktan korkmayan, risk almayı bilen cesur bireyler olmaları için başarısız olma korkusunu yenmeleri gerekiyor. Bu nedenle çocuğunuzun herkesin hata yapabileceğini; ancak önemli olanın hatalardan ders çıkarmak olduğunu öğrenmesini sağlayın. 

Beklentilerinizi Makul Tutun

Çocuğunuzun yaş ve kapasitesinden ne az ne de çok bir beklenti içerisine girmeyin. Gereğinden fazla koruyucu olmak veya çocuğu tamamen kendi haline bırakmak yerine onun yavaş yavaş kendisini geliştirmesine izin vermelisiniz. 

Cesaretlendirin

Çocuğunuz sizin isteklerinizi tam olarak karşılayamasa bile gösterdiği çaba için onu takdir edin ve her koşulda onu desteklediğinizi gösterin. Çocuğunuzun sadece başarılarına odaklanmak yerine onun neleri yapabildiğini görmeğe çalışın.

Kıyaslamayın

Çocukları kardeşleri veya arkadaşları ile kıyaslamak onları hayatlarının her anında kıskanç ve mutsuz yapacaktır. Hayat bir yarış değildir. Kıyaslamalar sadece çocukların utanç duymalarına ve kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olacaktır. 

Yeteneklerini Keşfetmesine Yardımcı Olun

Çocuğunuzun çeşitli etkinlik ve faaliyetlere katılmasını sağlayarak ilgi alanlarını bulması ve yeteneklerini keşfetmesini sağlayabilirsiniz. Farklı alanlarda başarılı olduğunu görmek çocuğunuzun sosyalleşmesini ve kendine olan güvenin artmasını sağlayacaktır.

Sorumluluk Verin

Sorumluluk duygusu ile çocuğun özgüven gelişimi birbirine bağlıdır. Çocuğunuzun kendi ihtiyaçlarını tek başına karşılamayı öğrenmesi ve bağımsız bir birey olması için ona sorumluklar vermeli ve onun başarılarını takdir etmelisiniz. 

Koşulsuz Sevin

Çocuğun özgüven kazanması ve kendini güvende hissetmesi için ebeveynlerinin sevgisini ona göstermesi gerekiyor. Onun varlığından duyduğunuz mutluluğu, başarısız olsa bile ona olan sevginizin değişmeyeceğini ve her zaman onun yanında olacağınızı dile getirmeniz son derece önemli. 

Kaynaklar

Read More

“Özür dilerim”, “Af edersin”, “Pardon” gibi ifadeler, etrafında dönen sohbetleri dinleyen bir çocuğun duyacağı ilk cümlelerden arasında yer alıyor. Gündelik hayatta sık sık sarf ettiğimiz bu cümle, çocuk gelişimi açısından oldukça önemli bir işleve sahip. Çocukları özür dilemeye ve özre karşılık vermeye teşvik etmek, onların empati duygularını geliştirmelerinde ve başka insanlarla sağlam ilişkiler kurmalarında önemli rol oynuyor.

Empatinin anahtarı: “Özür dilerim”

Virginia Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırma, özür dilemenin çocuklarda empati gelişimine nasıl katkı sunduğuna dair önemli veriler ortaya koyuyor. Araştırmacılar, 6-7 yaşlarındaki bir grup çocukla kendi içlerinden bir asistandan plastik kaplar kullanarak kule yapmalarını istiyorlar. Araştırma asistanı, çocuklardan biri kulesini tamamlamak üzereyken “kazara” kuleyi yıkıyor. Ardından asistan ya özür diliyor ya da hiçbir şey demiyor.

empati

Kulesini yıkan asistanın özür dilemesi, çocuk için ilk başta büyük bir etkiye yol açmıyor. Kendilerinden özür dilenen çocuklar en az diğerleri kadar kötü hissettiklerini belirtiyorlar. Fakat özrün değeri daha sonra ortaya çıkıyor: Araştırmacılar çocuklardan asistana çıkartma vermelerini istediğinde, kendilerinden özür dilenen çocuklar kulelerini yıkan asistana karşı daha cömert davranıyorlar. Eğer asistan kulenin yeniden yapımında çocuğa yardım etmeyi teklif ederse, bu hem çocuğun daha mutlu hissetmesini hem de asistana karşı daha cömert davranmasını sağlıyor.

Kelimeler fark yaratır

Karşı taraftan “özür dilerim” cümlesini duyan bir çocuk, üzüntüsüne sebep olan kişinin kendini kötü hissettiğini anlıyor, onun bir daha böyle bir şey yapmayacağına dair güven geliştiriyor. Kendini karşısındaki insanın yerine koymaya daha hazır hissediyor. Öte yandan yalnızca özre karşılık vermek değil özür dilemeyi içselleştirmek de empati duygusunun gelişimine katkı sağlıyor. Her bireyin bazen hata yapabileceğini, hatayı kabullenip özür dilemenin ve hatayı telafi etmeye çalışmanın utanç duymaktan daha değerli olduğunu öğrenen çocuklar için karşılaştıkları zor durumlara başka insanların görüş açılarından bakmak daha kolay oluyor. Böyle bir bilince sahip çocuklar, kendi kelimelerinin de başkalarının kelimeleri kadar güçlü olduğunu ve özür dilemenin de özre karşılık vermek kadar değerli olduğunu bilen sorumlu bireyler olarak yetişiyorlar.

Çocuklar da yetişkinler gibi kendilerini keyifsiz durumlarda bulabilirler. Özür dilemenin önemini kavrayan çocuklar, bu zor durumlarla baş ederken kendilerini başkalarının yerine koymakta ve yara almış ilişkilerini tamir etmekte daha başarılı oluyorlar.

Read More

Öğrenme güçlüğü, konuşma ve dili kullanma, okuma, yazma, matematiği kullanma, iletişim kurma ve sosyal becerileri geliştirme gibi alanlarda ortaya çıkan gelişimsel bir bozukluktur. Öğrenme güçlüğünün zeka gelişimiyle ile ilgisi yoktur, nörolojik kökenlidir. Yani, öğrenme güçlüğünün zeka ile doğrudan bağlantısı bulunmuyor.

Çocuklarınızdaki öğrenme güçlüğünü fark edebilmeniz için beş belirti:

Konuşmada zorluk

Öğrenme güçlüğünün en belirgin olarak görüldüğü alanlardan biri konuşmadır. Eğer çocuğunuz belli bir yaşı geçmesine rağmen heceleri karıştırıyor (mavi-vami) gibi, sözcükleri hatırlamakta zorlanıyorsa bu durum bir soruna işaret ediyor olabilir.

Öğrenme güçlüğüne sahip çocukların dil kullanımı, sözcük dağarcığı kısıtlı olabilir. Çocuğunuzun dile hakimiyetini yakından takip etmenizde fayda var.

Okulda geç öğrenme

Öğrenme güçlüğü, aileler tarafından genelde ilkokula başlayan çocuğun okuma yazmayı öğrenememesiyle fark edilir. Okumayı öğrenme süreci bu konuda büyük bir ipucudur. Öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların harf-ses uyumu gelişemeyebilir. Yazıları okunaksızdır.

Bu çocuklar, zekaları seyrinde olmasına rağmen matematikte de yaşıtlarına kıyasla sorun yaşayabilirler. Çarpım tablosunu öğrenmekte, geometrik şekilleri çizmekte zorlanıyor olabilirler.

ögrenme güçlüğü

Sosyal ilişkilerde sorunlar

Öğrenme güçlüğü, sosyal hayatı yakından etkiler. Çocuğunuz, okul kurallarına uymakta zorlanıyor ve arkadaşlarıyla ilişkilerinde aksaklık yaşıyorsa bu davranışsal bir bozukluktan ziyade öğrenme güçlüğüne işaret ediyor olabilir. Plan yapmakta zorlanma, etkinlikleri sıkılıp yarım bırakma, şarkı ve şiir ezberleyememe gibi durumlar da diğer sosyal belirtilerdir.

Farklı motor beceriler

Denge ve koordinasyon sorunları da belirtilerden arasındadır. Bisiklet kullanmak, ip atlamak, topu takip etmek gibi koordinasyon gerektiren etkinliklerde zorluk yaşayan çocuklarda öğrenme güçlüğü olma ihtimali yüksektir.

Tersten yazma, hangi eli kullanacağını tercih etmede gecikme gibi sorunlar da motor becerilerin edinilememesinden kaynaklanır. Ayrıca öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklar aşırı dikkatsiz ve sakar olabilir.

Özgüven eksikliği ve anksiyete

Bu durum, öğrenme güçlüğünün bir sonucu gibidir. Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuk, bunun sıkıntısını psikolojik anlamda da yaşayabilir. Kendini yaşıtlarıyla karşılaştırdığı için özgüvensiz hissedebilir. Anksiyete belirtileri gösterebilir. Ancak aileler iyi gözlem yapıp yeterli özeni gösterirse öğrenme güçlüğünün bir uzmandan alınacak özel eğitimle tedavi edilmesi zor değildir.

Read More

Zihinsel sağlık alanında önemli bir yaklaşım olan sanat terapisi, hala fark yaratma konusunda sorgulanmaya devam ediyor. Sanat terapisinin, kişilik bozukluklarına sahip bireylerde duygusal iyileşme konusunda pozitif bir fark yaratmasına dair önemli bulgular var. Bu nedenle sanat terapisinin iyileştirme sürecine daha yakından bakmak istedik.

Yapılan araştırmalar sonucunda sanat terapisinin etki yaratma yöntemine dair şu 5 bulgu ortaya çıkıyor:

Algılama ve kendini algılama.

Bireyler, sanat anlatımının onlara şimdiki zamana odaklanmalarına, duygusal tepkileri belirlemelerine ve duygu ile beden algısı arasında bağlantı kurmalarına yardımcı olduğunu söylüyor. Bu yolla kazanılan algılama becerisi, duyguları tanımada ve doğrulamada atılan ilk adım oluyor. Daha ileri terapötik keşif ve eylemler için bir başlangıç noktası görevi görüyor.

Kişisel bütünlük.

Bireyler, sanat yoluyla deneyimlerinin ifadesi sayesinde kimlik ve benlik imajının güçlendiğini ve daha fazla pozitifliğin mümkün olduğunu hissettiler. Belki de daha da önemlisi, sanat ile ifade, duyguların görünür olmasını ve terapi boyunca duygularını ve düşüncelerini derinlemesine araştırmalarını sağlıyor. Ayrıca, çelişkili duygular, tek başına sözcüklerle yapmak imkansız olan, tutarlı bir imajda bir araya getirilebiliyor.

sanat terapisi

Duygu ve dürtü düzenleme.

Sanat ifade yoluyla duygusal tepkileri modüle etmek, böylece daha fazla özgürlük hissetmek ve duyguları düzenlemek öğrenilebiliyor. Bir başka deyişle, sanat terapisi, bireylerin zor duygulara yeni tepkiler vererek kendine güven ve öz yeterlik duygusu kazandıracakları deneyimsel bir alan sunuyor.

Davranış değişikliği.

Davranış değişiklikleri kendine yönelik davranışları ve başkalarına karşı davranışları içerir. Birçok birey, davranışsal tepkilerini sanat terapi süreci boyunca değiştirmeyi öğrendiğini söylüyor. Sanat terapisi, mevcut kişisel anlatılara aslında alternatif yaratma fırsatı sunabilir. Bu çalışma küçük gruplara odaklandığından, katılımcılar grup sanat terapisi bağlamında başkalarıyla etkileşim kurarak kendi davranış kalıpları hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirler.

Anlayış ve kavrayış.

Bireyler sanat terapi ile duygularını ve sözlü olmayan deneyimleri kelimelere dökmelerinin daha kolay hale geldiğini söylüyor. Sanat ürünü üzerinde çalışırken seçimlerine yön veren bir iç diyalog deneyimliyorlar. Başka bir deyişle yaratılanlara bakmak, duyguların, düşüncelerin ve davranışların anlaşılmasını ve kavranmasını destekliyor.

Read More

Terapi ve psikoterapinin genel olarak çok sayıda faydası olmasının yanı sıra, sanat terapisi geleneksel terapi yöntemlerinden ayrışan çeşitli yollarda önemli gelişmeler sağlar. Sanat terapisi, sanatın yaratıcı sürecini kullanarak terapi uygulama yöntemidir. Sanat terapisi özellikle kelimeleri kullanmada yetersiz ve tedirgin hissedebilecek çocuklar için kendini ifade etmenin etkin bir yolu olarak görülür. Sanat Terapisi Nedir ve Hayatımızı Nasıl Etkiler? yazımız bu konu için doğru bir başlangıç olabilir.

Sanat terapisi, diğer taraftan çocuklarla sınırlı kalmayıp yetişkinler için de büyük çözümler sunan bir yöntemdir. Aslına bakarsanız bu yöntemden herkes faydalanabilir. Terapist aracılığıyla olmaksızın bile büyük fayda sağlayan sanat, bir profesyonel eşliğinde benzersiz çıkış noktaları sunabilir.

Sanat terapisinin faydaları

Sanat yoluyla kendini ifade etmek, duygu ve düşüncelerinizi açığa çıkarmanızı sağlar. İçinden çıkamadığınız durumlar için rahat ve konforlu bir ifade süreci yaratır. Sanat terapisini bir resim ya da heykel dersi gibi düşünmemek gerekir. Çünkü burada muhteşem ve hatasız bir iş çıkarmanız beklenmez. Sanat terapisi seansında yalnızca içinizdeki yaratıcılığı kullanmanız yeterlidir.

Geleneksel olarak sözlü ifadelerle gerçekleştirilen terapi sürecinde, söz yerine sanatı kullanmak önemli ölçüde rahatlama ve çözümleri keşfetme ile sonuçlanır. Kendinizi rahat ve güvende hissettiğiniz bir alanda yaratıcılığınızı kullanarak kendinizi keşfetme ve tanıma şansı bulursunuz. 

sanat terapisinin faydaları

Sanat terapisi pek çok sorunun çözümünde kullanılır

Çok sayıda psikolojik düzensizlik, rahatsızlık ya da hastalık için gereken çözüm sanat terapisinde gizli olabilir. Çünkü bu terapi yöntemi sayesinde çeşitli zihinsel ve hatta fiziksel belirtide olumlu gelişmeler olduğu biliniyor. Örneğin, anksiyete, fiziksel ağrılar ve gerginlik için sanat terapisi büyük çözüm sunar. Zihinsel bozukluklar, travma sonrası stres bozukluğu, bipolar bozukluk gibi hastalıklar için sanat terapisi tavsiye edilir.

Sanat terapisi özellikle sosyal becerilerin geliştirilmesinde rol oynar. Bu terapi yönteminin faydaları arasında insanların özgüvenini arttırmak ve kendi hayatının sorumluluğunu almak gibi sonuçlar da yer alır. Bu nedenle ergenlik çağındaki gençler için de ideal bir hal alır. Çekingenlik, utangaçlık ya da kendini ifade etmede zorluk yaşayan kişilerin bu sorunlardan kurtulmasına yardımcı olur. Zihinsel, duygusal ve hatta fiziksel olarak destekleyerek, hayat kalitesinin artmasında fayda sağlar.

Read More