Şiddete maruz kalmak çocuğun kendine ve diğerlerine olan güvenini zedeliyor. Çocuğun küçük ve masum dünyasında şiddet, taşıyabileceğinden çok daha büyük ve sarsıcı etkilere yol açıyor. Çocuk şiddetle aile içerisinde, akranları arasında, televizyonda, internette, oynadığı bir oyunda tanışabiliyor. Kimi zaman şiddet fiziksel olarak direk çocuğa veya çocuğun tanık olacağı şekilde başkasına uygulanıyor.

Hakaret, alay, küfür, aşağılama içeren sözler, lakaplar ise sözel şiddet olarak çocuğun dünyasına giriyor. Dışlama, ihmal etme, görmezden gelme, ötekileştirme, utandırma ve sözel şiddet içeren söylemler de yine duygusal şiddet içeriyor. Medyada çocuk bilinçsizce kan, savaş, kavga, silah, intihar, cinayet gibi şiddet içerikli sahnelere maruz kalıyor.

Çocuğun dünyasında şiddet tanıdık, alışılmış bir hal aldığında öz benlik gelişmiyor, dünya güvensiz ve korkutucu hale geliyor. Çocuk şiddet karşısında ya içe kapanıp korkuyor ya da kendini korumak için diğerlerine gardını alıyor. Dolayısıyla diğerlerine güvenmeyen, kavgacı, zorba, mutsuz bir çocuk karşımıza çıkabiliyor. Şiddet türü ve sebebi ne olursa olsun tüm çocukları derinden sarsıyor.

Şiddetle ne zaman nasıl tanışıldığı, sıklığı, yoğunluğu ve kim tarafından uygulandığı ise etkinin büyüklüğünü belirliyor. Çocuğun dünyasını en çok etkileyen ise aile içi şiddete maruz kalmak oluyor.

Çocuklar Şiddetle Nasıl Tanışıyor?

Çocuğun dünyasında şiddete maruz kalmak daha dünyaya gözlerini açmadan önce, anne karnında dahi başlamış olabilir. Annenin aile içi şiddete maruz kalması veya aile dışında şiddete maruz kalması fetüse etki eder. Annenin korkuları, kaygıları, stresi, güvensizliği çocuğa geçer. Dolayısıyla anne hamilelikte fiziksel, sözel veya duygusal şiddet yaşıyorsa çocuk daha doğmadan şiddetle tanışır.

Aile içinde çiftler arasında şiddet söz konusu olduğunda çocuk korksa da bu duruma müdahale etmeye çalışır. Hem tanık olarak hem de önlemeye çalışarak çocuk ailede şiddete maruz kalır. Şiddeti uygulayanı engellemeye, maruz kalanı savunmaya çalışabilir. Kaç yaşında olursa olsun çocuğun maruz kaldığı şiddet ebeveynleri olmak üzere tüm dünyaya güvenini sarsar.

Bu müdahaleler içerisinde şiddete tanıklık eden çocuğun duygusal olarak etkilenmemesi mümkün değildir. Dolayısıyla çocuk için ailede duygusal şiddete maruz kalmak kaçınılmazdır. Ancak kimi zaman bilinçli veya farkında olunmaksızın çocuğa da şiddet uygulanabilir. İtme, vurma, hakaret etme gibi aile içi şiddet sırasında çocuğa da zarar gelebilir.

Kimi zamansa aile içerisinde eşler küçük çocuğun etkilenmeyeceğini düşünerek kavgalarını kapalı odalar ardında yapar. Ancak kaç yaşında olursa olsun çocuğun farkındalığı oldukça yüksektir. Çocuk kapalı kapılar ardında yapılan tartışmaları, fiziksel, sözel ve duygusal şiddeti fark eder. Görmese de duyduğu sesler çocuğun zihninde olumsuz imajlara dönüşür ve en az görmek kadar çocuğu etkiler.

Şiddete Maruz Kalmak Kadar Şiddet Sonrası Süreç de Çocuğu Olumsuz Etkiliyor

Kavga anı kadar şiddet sonrası durum da çocuğu örseler. Babanın veya annenin evden ayrılması, ebeveyninin bir köşede ağlaması, yaralanması, zarar görmesi çocuk için şiddetin devamı niteliğindedir.

Bazense ailenin yeterli sosyal ve duygusal desteğinin olmaması çocuğun arkadaş, terapist yerine konmasına neden olur. Çocuk çiftler arasında arabuluculuğa zorlanabilir. Çocuk üzerinden sorunlar çözülmeye çalışılabilir. Veya çocuğa aile içi sorunlar aktarılıp ona duygusal yükler yüklenebilir. Ebeveynler çocuğun olmadığı bir ortamda yaşanan şiddeti çocuğa doğrudan anlatabilir. Kimi zamansa ebeveyn veya diğer aile üyeleri çocuk üzerinden bilgi almaya çalışabilir. Çocuğa hafiyelik yaptırılabilir.

Tüm bunlar da yine çocuk için doğrudan şiddete maruz kalmak ile eşdeğer etkidedir. Aile içerisinde çocuğun anlamlandıramadığı küslükler, tripler ve imalar da çocuk için şiddettir. Çocuğun yokluğunda bir sorun yaşanmıştır ve çocuk bunu bilmemekte ama olay sonrası etkilerine tanık olmaktadır. Çocuk için ilgilisi olmadığı ama maruz kaldığı bu durum yine duygusal şiddete girmektedir.

Aile dışında, okul, sosyal çevre, öğretmen, medya, akranlar da şiddetin kaynağı olabilmektedir.

Şiddete Maruz Kalmak Çocukta Hangi Belirtilerle Kendini Gösteriyor?

Şiddete maruz kalmak çocuğun dünyasında mutlaka belirgin değişiklikler ve tepkilerle açığa çıkıyor. Ancak bunların şiddete mi yoksa farklı bir soruna mı bağlı olduğunu anlamak kolay olmuyor. Burada teşhis için ailenin ve varsa öğretmenin farkındalığı önemli bir rol oynuyor. Sorunlar ne kadar erken gözlenir ve profesyonel destekle müdahale edilirse çocuğun etkilenme oranı o kadar düşüyor.

Şiddete maruz kalan çocukta görülen belirtiler şiddetin türüne, sıklığına, şiddetine ve çocuğun yaşına göre değişiklik gösteriyor. Çocuğun duygusal desteği varsa, aile içi ilişkiler ve ebeveyn tutumu sağlıklıysa etkilenme oranı o kadar düşüyor. Çocuğun maruz kaldığı şiddet aile içerisindeyse, yoğunluğu, sıklığı ve şiddeti fazlaysa etkileri de o kadar büyük oluyor. Şiddete maruz kalmak çocukta şu belirtilerle açığa çıkabiliyor;

  • Uyku sorunları,
  • Yeme sorunları,
  • Olumsuz duygu ve düşünceler,
  • Aşırı endişe, korku ve kaygı hali,
  • Alt ıslatma,
  • Parmak emme, tırnak yeme,
  • Psikolojik konuşma bozuklukları,
  • Pasif agresif davranışlar,
  • Aşırı öfke, sinirlilik, huzursuzluk,
  • Çevreye, sevilen şeylere ilgisizlik,
  • Konsantrasyon güçlükleri, hatırlamada güçlük,
  • Artan refleksler ve kendini sakınma hali, irkilmeler,
  • Okul fobisi (okula gitmeyi reddetme)
  • Sosyal fobi görülme durumları,
  • Akademik başarıda ve okula ilgide azalma,
  • Akran ilişkilerinde zayıflama,
  • Aile içi iletişimde azalma.

Çocuk aile içi şiddete maruz kaldığında ve şiddete tanık olma süresi ve sıklığı artığında aile de çocuğu fark edecek halde değildir. En az bir aile bireyi çocukla benzer bir duygu durum içerisindedir. Dolayısıyla bu tabloda çocuk gözden kaçabilir. Çocuğun verdiği belirtiler gözden kaçtığında şiddete maruz kalmak çocuğun dünyasında yıkıcı etkilere yol açabilmektedir.

Şiddete Maruz Kalmak Çocuğun Dünyasını Nasıl Etkiliyor?

Şiddete maruz kalmak çocukta birtakım belirtilerle kendini gösterse de bu belirtiler gözden kaçtığında daha büyük hasarlar açığa çıkar. Çocuk yalnız kalmaktan korkabilir ancak özellikle şiddet aile içerisinde ise çocuk kendine duygusal destek bulamayabilir. Çocukta gelişen korku ve kaygı önü alınmadığında genel kaygı bozukluğuna dönüşebilir. Korkular yaygınlaşabilir. Çocuk zarar görme korkusu ile herkesten ve her şeyden kaçınmaya başlayabilir.

Çocukta depresyon ve öz kıyım düşünceleri artabilir. Şiddetle başa çıkamayan çocuk, şiddeti problemleri çözme yöntemi olarak görürse kendi hayatında da kullanabilir. Karşılaştığı sorunları çözmek için şiddete ve zorbalığa başvurabilir.

Uzun süreli şiddete maruz kalma sonucu olarak çocukta gelişim düzeylerinin altında olgunluk görülebilir. Fiziksel ağrı, acı, hastalık gibi somatik yakınmalar, tuvalet eğitiminde ve dil gelişiminde gerileme gözlenebilir.

Şiddetle erken yaşlarda ve özellikle anne karnında tanışmışsa çocukta bağlanma sorunları açığa çıkabilir. Çocukta ayrılık anksiyetesi gelişebilir. Duygularını sözel veya fiziksel olarak paylaşamayan çocukta öfke nöbetleri, saldırganlık açığa çıkabilir. Çocukta ağlamalar, kontrol kaybı, kolay sakinleşememe ve ilgiyi reddetme görülebilir. Özellikle erken yaşlarda maruz kalınan ilgi eksikliği ve şiddet çocuğun bilişsel gelişimini olumsuz etkileyebilir.

Bilişsel gelişim kadar duygusal ve fiziksel gelişim de olumsuz etkilenir. Uyku ve yeme bozuklukları çocuğun fiziksel gelişimini yavaşlatabilir. Dikkat ve konsantrasyon güçlüğü yaşayan çocuklarda iletişim olumsuz etkilenir ve okul başarısı, öğrenme süreci de olumsuz etkilenir. Bilgiyi işlemek kadar bilgiyi geri getirmek yani hatırlamakta zorlaşır. Dolayısıyla şiddete maruz kalmak çocuğun okul başarısında da ciddi olumsuzluklara yol açar.

Özgüven, öz benlik ve öz saygı gelişmez. Empati ve sağlıklı iletişim becerileri gelişmez. Sağlıklı problem çözme becerileri öğrenilemez ve uygulanamaz.

Şiddete Maruz Kalmak Ergenlikte de Olumsuz Sonuçlara Yol Açmaktadır

Çocuğun dünyası şiddetten ne kadar olumsuz etkileniyorsa ergenin dünyası da en az o kadar olumsuz etkilenir. Ergenlikte şiddete maruz kalmak duygusal, sosyal, akademik sorunlara neden olur. Akademik başarı düşer, kişiler arası ilişkiler zayıflar. Üstelik ergenlikte bireyin yaşadığı fiziksel, duygusal ve bilişsel değişim şiddete çocuktan daha farklı tepkiler verilmesine neden olur.

Genç ailedeki şiddete karşılık verebilir. Şiddet gören kadar uygulayan konumuna da gelebilir. Genç kendine veya sevdiklerine yönelik şiddeti durdurmak için planlar yapabilir. Gençlerde depresyon ve öz kıyım düşünceleri çocuğa oranla daha fazla görülmektedir. Genç ailede bulamadığı duygusal ve fiziksel desteği karşılamak için riskli sosyal gruplara ve arkadaşlıklara yönelebilir. Bir gruba ait olmak ve duygusal olarak rahatlamak için zararlı alışkanlıklara yönelebilir.

Riskli davranışlar sergileyebilir veya sigara, alkol, madde kullanımına yönelebilir. Ayrıca şiddete tanık olan ve maruz kalan çocuk ve ergenlerde yalan söyleme davranışı da artabilir. Zararı hafifletmek ve cezadan kaçınmak için çocuk veya ergen yalana başvurabilir. Yalanın işe yaradığını görürse bunu bir alışkanlık haline getirebilir.

Medyada Şiddete Maruz Kalmak Çocuğu Derinden Etkiliyor

Şiddete maruz kalmak gerçek yaşam dışında medya aracılığı ile de gelişebilir. Çocuk aile içerisinde ve dış dünyada şiddete maruz kalıyorsa bunun üzerine medya eklenince şiddet pekişiyor. Çocuk medyada gördüğü zorbalardan korkabiliyor veya şiddetten etkilenme boyutuna göre zorbayı taklit edebiliyor. Çocuk eğer şiddetle gerçek dünyada ve aile içerisinde tanışmamışsa medyadaki şiddetin etkisi korkutucu olabiliyor. Bu etki çocuğun yaşına, mizacına ve şiddete maruz kaldıktan sonra verilen desteğe göre değişiyor.

Çocukların ekran, internet, tablet karşısında yalnız bırakılmaması gerekiyor. Ailenin hiç farkına varmadığı bir sahne, görsel çocuğun dünyasında derin etkilere neden olabiliyor. Bizlerin dikkatini çekmeyen bir bağırma sahnesi, kötü bir bakış, azarlama dahi çocuğu korkutabiliyor. Akabinde çocuk maruz kaldığını iyileştirebilmek için aileye sorular sorabiliyor, nedenlerini öğrenmeye çalışıyor.

Ancak henüz konuşmayan bir çocuk bunu yapamıyor. Ya da konuşan ama aileye kendini ifade edemeyen, ailenin yeterli ilgi göstermediği bir çocuk bu sahneyle başa çıkmakta güçlük yaşıyor. Uyku sorunları, kabuslar, aşırı refleksler, tikler, fobiler, psikolojik konuşma bozuklukları ve gerileme davranışları (Alt ıslatma, parmak emme gibi) görülebiliyor.

Aileler çocuğun ekran kullanımına izin veriyorsa mutlaka yanında eşlikçi olmalıdır. Çocuğun izleyeceği içerikler çocuğun yaşına uygun olmalıdır. Aile içeriği mümkün oldukça önceden incelemeli sonra çocuğa sunmalıdır. Çocukta duygusal ve davranışsal farklılıklar görülmeye başlandıysa mutlaka medyada maruz kaldığı içerikler gözden geçirilmelidir. Çocuk ekran karşısında yalnız bırakılmamalı ve uzun süreli ekran kullandırılmamalıdır.

3 yaşına kadar ekranla tanıştırmamak ve yaşına uygun şekilde sınırlı ve değerli içerikler sunmak önemlidir. Çocuk izlediği bir içerikten sizin fark etmediğiniz şekilde olumsuz etkilenmiş olabilir. Masumane bir çizgi film dahi bu etkiye yol açabilir. Bu yüzden çocuğa eşlik etmeniz oldukça önemlidir. Eşlik etmenin yanı sıra sizin de farkındalıkla izlemeniz ve çocuğa konuyla ilgili sorular sormanız önemlidir. Böylece çocuğun nereye takıldığını ve neden etkilendiğini bulmak kolaylaşacaktır.

Şiddete Maruz Kalmak Pek Çok Açıdan Olumsuz Sonuçları Doğuruyor

Çocukların ve gençlerin benlikleri inşa ettikleri, geleceklerine yön verdikleri süreçte şiddetle karşılaşması yıkıcı etkiye sahiptir.

Şiddete maruz kalmak hem çocuk hem ergen hem de yetişkin için fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal açıdan zarar verici niteliktedir. Çocuk ve ergen şiddet sonrası iyi takip edilmeli aile gerekli desteği sunamıyorsa mutlaka psikolojik destek alınmalıdır. Aba psikoloji olarak bu noktada çocuk, ergen ve ailelerle çalışmaktayız. Duygusal etkiler kadar akademik hayatta yaşanan sorunlar için de bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Onurlu, saygın bir evlat yetiştirmek isteyen her ebeveyn çocuğunun yalan söylediğini fark ettiğinde telaşa kapılabilir. Yalan söyleme davranışının bir alışkanlık halini almasından ve çocuklarının karakterinin bir parçası haline gelmesinden endişe duyarlar. Yalan söyleme davranışı karşısında tedirginlik hissiyle ani ve baskılayıcı tepkiler verebilir ya da bir suçlu arayabilirler. Oysa ki; çocukların yalan söyleme davranışı altında farklı sebepler yatıyor olabilir. Peki; çocuklar neden yalan söyler? Çocuğumuzun yalan söylediğini fark ettiğimiz durumlarda ne yapmalıyız?

Çocuklarda hayal gücüne dayalı yalanlarla karşılaşılması söz konusu olabilir. Bunlar “sözde yalanlar” olarak adlandırılır. Bazı çocukların hayal güçleri oldukça geniştir. Yaşadıklarını abartarak, hayal dünyalarına ait olan durumu gerçekte olmuş gibi abartılı biçimde çevrelerine aktarabilirler. Özellikle 3-4 yaşlarındaki çocuklar söz konusu olduğunda bu gibi durumlarla karşılaşmak mümkündür.

Çocuklarda Yalan Söyleme: Ebeveynler Nasıl Davranmalı?

Peki; bu gibi durumlarda ebeveynler nasıl davranmalı? Böyle durumlarda önlem almak isteyen ebeveynlerin ceza yöntemine başvurması ya da herhangi bir yaptırımda bulunması işe yaramayacaktır. Bunun yerine çocuğun neden bu abartılı hayal dünyasına ihtiyaç duyduğunu öğrenmek çözüm üretmek açısından daha olumlu bir yaklaşım olacaktır. İhmal edilen çocuklar ilgi çekmek için yalan söylemeyi tercih edebilir. Aşırı ilgiye alışmış olan çocuklar da benzer bir şekilde ilgisiz kaldıklarını düşündükleri durumda yalana başvurabilir. Yoksunluğunu hissettiği bir kişi ya da durum karşısında yalan söyleyebilir. Örneğin; kaybettiği bir yakını hayattaymış gibi davranabilir ve buna dair hikayeler anlatabilir. Ailesinin beklentilerini karşılayamayan ya da öğretmeni tarafından takdir görmek isteyen çocuklar yalana başvurabilir.

Çocuklarda Yalan Söyleme: Mükemmeliyetçi Olmayın

Çocuklara karşı mükemmeliyetçi bir tavır takınmak doğru değildir. Çocuklar, başarısızlıkları bir bahane veya iftira ile başkalarına fatura ediyor olabilir. Bu gibi davranışlar genellikle aile baskısı sonucu ortaya çıkar. Ebeveynler mükemmeliyetçi tutumlarını bir kenara bıraktığında çocuğun da yalan söylemekten vazgeçmesi mümkün olabilir. Çocuklara koşulsuz sevildiklerini hissettirmek ve başkalarıyla kıyaslamamak oldukça önemlidir. Tehditkar bir tavır takınmak çocuğu yalan söylemeye itebilir. Örneğin; “okuldan eve dönerken gecikirsen kulağını çekerim” demek yerine “okuldan eve gelirken gecikme çünkü seni merak ederim” demek daha iyi bir yöntemdir.

Çocukların hayatta başarılı olabilmesi için özgüven kazanmaları ve zihinsel becerilerini etkin kullanmaları gerekir. Takdir edilmeye, başarma duygusunu yaşamaya ve kendi zeka potansiyelini keşfetmeye ihtiyaç duyarlar. Çocuğun özgüven kazanmasına destek olmak oldukça önemlidir. Bu sayede her ortamda kendilerini rahatça ifade edebilmeleri mümkün olur.

Yalan Sırdaşlığı Yapmayın

Çocuklarla yalan sırdaşlığı yapmak son derece yanlış bir tutumdur. Örneğin; hamburger yememesi gereken bir çocuğa hamburger ısmarlayıp “baban sorduğunda söyleme” gibi cümleler kurmak yalan söylemeyi çocuğun zihninde normalleştirebilir. Bu yüzden ebeveynlerin kendileriyle çelişmeyeceği kurallar koyması önemlidir. Uygulanabilen doğrular kurallar haline geldiğinde gerçekten anlam kazanır.

Asla Şiddete Başvurmayın

Çocuğun herhangi bir yalanı ortaya çıktığında uzun süre sorgulamak yanlıştır. Yalanını itiraf ettiği halde şiddetli bir sorguya maruz kalan çocuk yalanını sürdürme yoluna başvurabilir. Çözüm için asla şiddet kullanılmamalıdır. Öfkelenmenize sebep olan davranışları, kızmak, dövmek gibi şiddet içeren tutumlarla değiştirmeye çalışmak her zaman olumsuz sonuçlar verir. Fiziksel ya da sözlü şiddete maruz kalan çocuk hatalarını yalanla örtmeye çalışacaktır. Oysa ki; çocukların hata yapmaları son derece doğaldır.

Sonuç olarak; böyle bir durumla karşılaşıldığında sakin olmak, iyi bir durum analizi yapmak ve çocuğun kendini rahatlıkla ifade edeceği bir diyalog ortamı oluşturmak gerekir. Unutulmamalıdır ki; yalan söylemenin küçüğü-büyüğü, önemlisi-önemsizi yoktur. Asıl sorun, yalanın alışkanlık halini almasıdır. Bu konuda tedirginlik yaşıyorsanız bir uzmandan destek alabilirsiniz. Bu konuda daha detaylı bilgi almak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Özellikle çocuk ve ergenlerde sıkça rastlanan akran zorbalığı günümüzün şartlarında artmaktadır. Sosyal medya ve internet hayatımıza bu konuda yeni bir terim bile kazandırdı: “siber zorbalık”. İnternet yoluyla zorbalık, zorbalık yapılan kişiyle yüz yüze irtibata geçilmediği için zorbalığı kolaylaştırıyor ve zorbalığın artmasını sağlıyor. Üstelik zorbalığa uğrayan kişide diğer insanların zorbalığa uğradığını görmeleri dolayısıyla daha çok olumsuz etki bırakıyor.

Akran Zorbalığı Nedir?

Akran zorbalığı önceleri öğrencilerin kendi istekleri yerine gelsin diye diğer öğrencilere uyguladıkları fiziksel şiddet olarak tanımlanmaktaydı. Fakat artık akran zorbalığı biraz daha farklı tanımlanmaktadır. Kurban ve zorba arasında güç dengesizliği bulunan ve tekrarlanan her türlü fiziksel ve psikolojik şiddet, agresif davranış gösterisi akran zorbalığı kategorisine girmektedir. Akran zorbalığı ve şiddet benzer özellikler gösterse de ikisi birbirinden farklı şeylerdir.  Bir eylemin akran zorbalığı olarak görülmesi için yalnızca şiddet içermesi yeterli değildir. “Güç dengesizliği” ve “tekrarlanması” diğer koşullardır.

Neden Akran Zorbalığı?

Akran zorbalığı yoluyla sosyal kabulün ve popülaritenin artması akran zorbalığının çocuklar arasında çekici olmasını sağlayan baskın faktörlerden birisidir.

Herhangi bir spor dalında başarılı olmak da çocukları arkadaşları arasında havalı kılarken başka bir arkadaşının giydiği kıyafetlerle alay etmek de arkadaşları arasında çocukları havalı kılıyor.

Akran zorbalığıyla ilgili yapılan bir araştırmaya göre zorbalığı yapan çocuklar sınıf arkadaşları tarafından “havalı “olarak nitelendirilmişlerdir. Zorbalığa baş vuran çocukların arkadaşları tarafından havalı bulunması zorba davranışlarda tekrara yol açmakta ve çocukların bu yolla sosyal hayatlarında kendilerini yeterli hissetmelerini sağlamaktadır. Akran zorbalığı yapan çocuklar güçlü ve özgüvenli karaktere sahip gibi görünseler de çoğunlukla özgüven problemleri yaşadıkları için kendi içlerinde yaşadıkları bu problemlerini başka çocuklara zorbalık yaparak bastırırlar.

Bunların dışında aile içindeki davranışlar ve yakın çevrenin davranışları çocukları zorbalığa itebilir. Çevresi tarafından benzer davranış biçimlerine maruz kalan çocuklar bu davranışı öğrenerek başka çocuklar üzerinde uygulamayı alışkanlık haline getirebilir.

Öğretmenler zorbalığı nasıl önleyebilirler?

İlkokul ve ortaokul çağında sıkça görülen zorbalık öğretmenlerin müdahaleleriyle daha etkili ve kolay bir şekilde azalma gösterecektir. Bu yüzden bu konuda öğretmenlere büyük görev düşmektedir.

  • Öğrencilerle saygı ve sevgi yoluyla etkili iletişim kurun: Çocuklar arasındaki zorbalık sıklıkla yetişkinler tarafından fark edilmemektedir. Zorbalığa uğrayan çocuklar genellikle utangaç ve çekingen çocuklardır. Bu nedenle yetişkinlere zorbalığa uğradıklarını söylemek onlara zor gelmektedir. Öğretmenler ne kadar sevgi ve saygıyla yaklaşırsa zorbalığa uğrayan çocuklar da o kadar çok kendilerini ve yaşadıkları sıkıntıyı açıkça ve utanmadan ifade edebilirler. Öğretmenlerin çocuklarla etkili iletişime sahip olması zorbalık yapan çocuklara yaptıkları eylemin yanlış olduğunu açıklamak için de önemli ve etkili bir faktördür.
  • Akran zorbalığıyla ilgili sınıf içi etkinlikler düzenleyin: Sınıfta öğrencilerle birlikte akran zorbalığını ve akran zorbalığının etkilerini ve nasıl çözülebileceğini tartışın. Çocukların bunu kendi içlerinde tartışmasını sağlayın. Akran zorbalığıyla ilgili filmler ve çeşitli videolar yoluyla tartışmalar düzenlemek, zorbalığa uğrayan figürlerin hissettiklerini tanımlamak zorbalığı azaltmakta oldukça etkili bir yöntemdir.
  • Harekete geçmekten çekinmeyin: Herhangi bir zorbalık durumunda zorbalığa baş vuran çocuğu görüp uyarmamanız bu hareketi onayladığınız anlamına gelmektedir. Anında çocuğa yaptığı şeyin yanlış olduğu konusunda uyarıda bulunun. Bu uyarı hareketin tekrarlanma olasılığını düşürecektir.
  • Rehber öğretmenleri olarak zorbalık konusunda zorbalığa uğrayan ve zorbalığa baş vuran çocukların gözlemlenmesi, aileleriyle konuşulması zorbalığın engellenmesi için oldukça önemlidir.

Aileler zorbalığı nasıl önleyebilir?

  • Davranışlarınıza dikkat edin: Ebeveynler davranışlarıyla çocuklarına rol modellerdir. Çocuklar ebeveynlerinden gördükleri davranışları taklit etmektedirler. Toplum için de özellikle çocuğunuz yanınızdayken başka insanlara olan davranışlarınıza dikkat edin. Hem çocuğunuzla hem de çevrenizle etkili ve kibar yolla iletişim kurmaya çalışın.
  • Çocuğunuza davranış rehberi olun: Erken yaştan itibaren çocuğunuza yapılmaması gereken davranışlar konusunda uyarıda bulunmak zorbalığı engelleyecek pozitif etkenlerden biridir. İtmek, dövmek ve vurmak gibi eylemlerin yanlış olduğunu anlatmak ve sıra beklemek, empati kurmak gibi olumlu davranışları aşılamak çocuğunuzu zorbalık yapmaktan alıkoyacaktır. Üstelik kendisine zorbalık yapıldığında bunu sizinle paylaşabileceğini bilmesi ve zorbalığa karşı nasıl tepki vermesi gerektiğini bilmesi zorbalığa uğramasını da engelleyecektir.
Read More