Lise tercihi üniversite tercihi kadar umursanmayan bir tercih sürecidir. Halbuki 5. ve 8. sınıf aralığında mantıklı düşünme ve alan dersleri görmekle beraber öğrenciler kendilik bilincine ulaşırlar. Bu bilincin iyi yönetilmesiyle sağlanan özgüvenle beraber öğrenciler kişiliklerini oluşturmaya başlarlar. Kişiliklerinin oturduğu dönemin sonunda lise tercihi yaparlar. Bu nedenle kişiliğini kavramış öğrenciler lise tercihlerini daha bilinçli şekilde yapmaktadırlar. Özgüven gelişimini zedelemeden liseye geçiş dönemi olan ortaokul ve lise dönemini atlatan çocuklar hayatları boyunca başarıyı daha rahat yakalayacaklardır. Lisede bilinç seviyesini yükselterek bir takım hedefler edinmiş öğrenciler için hayatlarının ileriki döneminde kendilerine yol haritası çizmek özgüvenle seçimlerini yapmak daha kolay olacaktır.

Lise Tercihi: Lise İçin Ne Zaman Hedef Belirlenmeli?

Lise sınavına girmeden önce 7. Ve 8. sınıfta lise tercihi için hedef belirlemek öğrencilerin motivasyonlarını arttıracaktır ve onları çalışmaya teşvik edecektir. Fakat hiçbir şey için geç değil. Sonuçlar açıklandıktan sonra da hedef belirlemek mümkün. Lise için önemli olan çocuğun kişiliğine, başarılı olduğu ve sevdiği alanlara göre yönlendirilmesidir.

Lise Tercihi Nasıl Yapılmalıdır?

Kişinin temel dersleri öğrendiği ortaokul döneminde hangi alana daha yatkın olduğu ortaya çıkmaktadır. Öğrenci sosyal bilimlere mi fen bilimlerine mi yoksa dil alanına mı daha yatkın bunu anlamak için ortaokul başarısı göz önünde bulundurulabilir. Bu doğrultuda okullar araştırılarak çocuğu yönlendirmek önemlidir. Bunun dışında lise tercihi boyutunda özgüven dikkate alınmalıdır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi özgüvenin bu dönemde sağlıklı bir şekilde korunması ileriki yılları olumlu yönde etkileyecektir. Bu anlamda öğrencilerin sosyal aktivitelere de önem veren liselere gitmeleri desteklenmelidir. Diğer bir dikkat edilmesi gereken nokta ise lisenin ortamının nasıl olduğudur. Yine özgüvenle örtüşen bir konu lisenin ortamıdır. Kişinin kendini rahat ve özgür hissedeceği bir lise ortamında okuması gelişimine katkı sağlayacaktır. Kendine olan güvenini korumasında etkin rol oynayacaktır.

Lise Tercihinde Velilerin Rolü

Velilerin lise tercihinde üniversite tercihine göre çocuklarına daha çok destek sağlamaları gerekir. Kendi  kişiliklerini, benlik anlayışlarını yeni yeni oturtan ortaokul öğrencileri desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Etraflarında onları en iyi tanıyanlar da anne ve babalarıdır. Çocukların hangi alanlara daha fazla yönelimleri olduğunu, kişilik gelişimlerini en iyi inceleyecek olan bireyler anne ve babalarıdır. Bu nedenle ebeveynlerin özellikle lise tercihi için çocuklarının gidişatlarını incelemeleri ve tercih konusunda önerilerle desteklerini sağlamaları gerekir. Çocukların kendilerini keşfetmeleri için sorular sormaları, ne istedikleri konusunda çocuklara fırsat tanımaları kendilerini keşfederek doğru lise tercihleri yapmaları için etkili olacaktır.

Lise Tercihinde Danışmanlık Almanın Önemi

Liseye geçmeden önce lise tercihi için danışmanlık hizmeti almak öğrencilerin ilerideki eğitim, kariyer hayatı ve sosyal gelişimi için faydalı olacaktır. Aba Psikoloji olarak liseye geçecek öğrencilere verdiğimiz destek daha çok özgüvenlerini korumalarına yöneliktir. Blog yazımızın başında da söz ettiğimiz gibi liseden önce ortaokul döneminde özgüven oluşumu gerçekleşmektedir. Bu nedenle Aba Psikoloji olarak bu dönem özgüveni destekleyici psikolojik destekler vermenin öneminin altını çiziyoruz. Özgüveni destekleyerek kişinin kendini tanımlamasını sağlamanın lise tercihi ve  ileriki yıllardaki gelişim için daha verimli olacağını düşünerek lise öncesi bu alana yönelik destekler vermekteyiz.

Read More

İnsanlar tik bozukluğu nedir sorusundan önce tik nedir sorusuna cevap bulmalıdır. Bu soruyu insanlar saptarsa tikin yol açtığı bozukluklara da daha rahat cevap verebilir ve verilen cevabı daha rahat anlayabilirler. Dokunma tikim var ya da bana birisi dokunduğu zaman huylanırım gibi davranışlar tik değildir. Tik, istemsiz bir harekettir. Bu yüzden tik Nörolojik hastalıklar arasında gösterilir. Bu konuda birkaç tane önemli nokta bulunmaktadır.

Tik Bozukluğu İçin Karar Vermek

Bunlardan bir tanesi bu durumun önce tik olup olmadığına karar vermektir. Çünkü bazı istemsiz hareketlerden ayrılması oldukça zordur. Bazı nörolojik hastalıkların habercisi olabilen hareketler bulunmaktadır.

Bu hastalıklar tiki taklit edebilirler. Burada farklı bir yaklaşım gerekebilir. Tik tanısı koymak bazen bu konudaki uzman kişiler için bile oldukça sıkıntılı bir süreç olabilmektedir. Ama genellikle kullanılan ölçülerden bir tanesi daha çok yüzde, omuz başında, boyunda olan istemsiz hareketler ile karakterize bir bozukluk olarak dikkat edilir.

Tik bozukluğu için genellikle bu bölgelerdeki hareketlere dikkat edilir. Ayakta ya da gövde de tikten söz etmek oldukça zor bir durum. Buradaki hareketler başka tip durumlara doğru geçmektedir. Dolayısıyla bir hareketin tik olup olmadığı konusunda ilk dikkat edilmesi gereken durumlardan birisi budur.

Tik Gelip Geçici Bir Sorun Mu Yoksa Kalıcı Bir Durum Mu?

Tik konusunda insanların dikkat etmesi gereken bir diğer nokta ise tikin gelip geçici bir sorun olup olmadığı konusunda bir karara varmalarıdır. Bazı gelip geçici tikler üzerinde durmayı pek gerektirmeyebilir. Bazı garip tikler gelip geçici olduğu için üzerinde çok durulmasına gerek konular değildir.

Basit bir ihmal ile ya da basit bir psikolojik danışmanlık ile halledilebilir konular olabilir. Esas önemli olan durumlardan bir tanesi ise tikin bir sendrom haline dönüşmesidir. Bu tarz durumlar insanlarda tikleri kalıcı bir hal almasına sebep olabilir.

Bu durumda ise tiklerin birisi biter iken bir diğeri başlamaktadır. Bazen epizotlar olmaktadır. Belirli epizo dönemlerde tikler yoğunlaşır ve belirli dönemlerde ise az alabilir ya da kaybolabilir. Bazı durumlarda ise tik hareketi ile birlikte küfür etme durumu oluşur.

Karşısındaki kişilerin hareketlerini tekrarlama olabilir. Özellikle tiklere vokalizasyon tikleri eşlik ettiği zaman bu tanıyı koymamız gerekir.

Tik Bozukluğu: Vokalizasyon Tikleri Nedir?

Tik ve tik bozuklukları ile ilgili bir diğer merak edilen nokta ise vokalizasyonun ne olduğudur. Vokalizasyon tiklere örnek vermek gerekirse, boğaz temizleme ya da burun ile geniz temizleme gibi veya farklı tarzda sesler çıkartma vokalizasyon tiklere örnek olarak verilebilir.

Bunların olması biraz daha problemin komplike olduğunu gösterir. Bu durumda oldukça dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta olarak dikkat çekiyor.

Tiklerin Diğer İstemsiz Hareketlerden Farkı

Tikleri diğer istemsiz hareketlerden ayırt etmemizi sağlayan bazı farklar vardır. Bunlardan bir tanesi nörolojik hastalardan görülen istemsiz hareketler bizim istemimize rağmen durdurulamaz. Yani titreme var ise devam eder veya yüzünde, burnunda ya da ağzında çekilmeler var ise de bunları insanlar durduramayabilir.

Ama tik bozukluğu olan kişiler bu hareketleri durdurabilirler. Fakat tikte bu durumları durdurduğu zaman aradan belirli bir süre geçtiğinde hareket fazlası ile ortaya çıkabilir.

Tik Bozukluğu: Tik Neden Yapılır?

Kişilerin tik denilen bu hareketleri neden yaptığı oldukça büyük bir araştırma konusudur. Muhtemelen ise beyindeki biyokimyasal dengelerde bir bozulma meydana gelmiş durumda. Mekanizma olarak ise tik sahibi kişilerin önemli bir bölümü şöyle açıklamalar yapmaktalar “Biz bu hareketi yapmak için gerekli bir uyarı hissediyoruz” diyorlar.

Tiklerin en basiti ve neredeyse en yaygın olanı göz kırpma tikidir. Tiki olmayan insanlar da gözlerini kırparlar. Göz kırpmak her insan için doğal bir şeydir. İnsanlar genellikle gözlerine bir şey kaçtığı zaman gözlerini kırpmaya başlarlar.

Tiki olan kişiler ise “Biz bu hissi duyuyoruz” diyorlar. Bu hisse neden olacak gerçek bir neden ya da gerçek bir etken söz konusu olmadan bu hissi duyduklarını belirtiyorlar. Bu durumda tik bozukluğu için en belirgin özelliklerden bir tanesidir.

Tiklerin Alay Konusu Olması

Tikler okul çağındaki bir çocukta arkadaşları tarafından alay konusu olabileceği için önemli olabilir. Bu durumlar tiki olan çocukların dikkatini dağıtabileceği için dikkat edilmesi gereken bir konu olabilir. Fakat çocuğu bunların farkına vardırmak, bunun farkına varabilecek bir çevrede olmasını sağlamak hatta gerekirse bazen ilaçlar kullanarak tikleri bastırmak son derece faydalı bir etkiye yol açabilir.

Tik Bozukluklarında Nelere Dikkat Edilmelidir?

Dolayısıyla tik konusu hem önemsenmesi gereken hem de çok ciddi bir kaygı taşıması gerekmeyen bir bozukluktur. Normal bir çocuğun gelişimi sırasında da bir çeşit kaçaklar ya da aksamalar olduğunda sinir sistemi kendini tik aracılığı ile belli etmektedir.

Bu durumlar üzerinde çok durmamak gerekmektedir. Esas tik bozukluğu öğrenme bozukluğu, dikkat bozukluğuna ya da davranış bozukluğuna yol açıyor mu, çocuğun kendisinde bir özgüven eksikliğine, sosyal ilişkilerden kaçmasına yol açıyor mu bu durumlar asıl dikkat edilmesi gereken konulardır.

Tik bozukluğu ya da benzer konulardan uzman ekiplerden destek ve bilgi almak için Aba Psikoloji resmi internet sitesinden ya da sosyal medya organlarından yardım alabilirsiniz. Ayrıca Aba Psikoloji resmi YouTube kanalından da uzman kişilerin bu konular hakkındaki açıklamalarını takip edebilirsiniz.

Read More

Panik atak krizi toplumda her 100 kişiden birinin yaşadığı yaygın olarak nitelendirilen bir rahatsızlıktır. Toplumu büyük oranda etkileyen rahatsızlığı daha önce “Panik Atak nedir? Panik Atak Belirtileri Nelerdir? adlı blog yazımızda anlatmıştık. İstatistiksel verilerle covid döneminin getirdiği eve kapanmalar ve gerginlikler toplumun bir kısmında panik atak krizlerinin artmasına sebep olduğu tespit edilmiştir. Yaşanılan bu durumla daha rahat başa çıkabilmeniz için Aba Psikoloji ekibi olarak tekrardan yanınızdayız. Panik ataktan bahsetmişken panik atak durumunun üstesinden gelmek için yapılabilecekleri es geçmek istemeyiz. Bugünkü blog yazımızda yaşanılan bu panik atak krizi ile baş etmek için yapılabilecek 5 farklı stratejiden bahsedeceğiz.

Panik Atağın Farkında Olun

İlk aşama olarak panik atak yaşadığınızı kabul etmeniz en büyük ve en değerli adımdır aslında. Geçirdiğiniz atak kalp krizi olarak hissettirebilir size kendisini. Fiziksel olarak kalp krizi semptomları gösterebilirsiniz. Kalbiniz hızlı çarpabilir, nefes almakta zorluk çekebilir ya da terlemeye başlayabilirsiniz. Vücudumuz duygu ve düşüncelerimizin aynası gibidir. Duyduğunuz tedirginlik vücudunuzun reaksiyon vermesine sebep olduğu için fiziksel semptomları yaşarsınız. Fakat eğer rahatsızlığınızın temelinde fiziksel değil psikolojik sebeplerin yattığını bilirseniz bunun geçici bir süreç olduğunu algılamanız daha kolay olacaktır. Daha önce panik atak krizi geçirdiyseniz öncekileri de atlattığınızı kendinize hatırlatmanız ataklarla daha rahat başa çıkmanızı ve atakların azalmasını sağlayacaktır.

Nefes Alışlarınızı Düzenlemeye Çalışın

Panik atak halindeyken vücudumuz korku ve endişe durumunda verdiği tepkileri vermeye başlar. Fakat aslında korkmamız gereken somut bir şey olmadığı halde adrenalin oranımız artar. Panik atak krizi anında ise durumu açığa çıkaran en belirgin fiziksel değişiklik nefes alış ve verişlerdir. Korku durumunda kalbimiz hızlı çarparken nefes alış verişlerimiz düzensizleşir.

Panik atakta da aynı duygularla nefesimizin düzeni bozulur. Burnunuzdan derin nefes alarak ağızınızdan nefesinizi verin ve nefesinize odaklanın. Nefes alırken havanın ciğerlerinize doluşunu ve verirken çıkışını hissedin. Nefes alış verişleriniz arasında 4’e kadar sayın. 4 sayıda nefes alıp 4 sayıda nefesinizi geri verin. Nefes egzersizinizi uygularken gözlerinizi kapatmanızı da öneririz. Panik atak durumunun ortamdaki fazla uyarandan da tetiklenmesi mümkündür. Bu nedenle gözlerinizi kapatmak uyaran oranını azaltacaktır ve nefesinize daha rahat odaklanmanızı sağlayacaktır. Basit görünen ama atağınızı azaltmak için faydalı bir uygulama olacaktır.

Mutlu Olduğunuz Bir Yeri Düşünün

Panik atak durumunda gözlerinizi kapatarak mutlu ve huzurlu olduğunuz, güvende hissettiğiniz bir yer düşünün. Bu yer hayali bir yer de olabilir. Önemli olan huzurlu hissedeceğiniz sakin ve dingin bir alan olması. Gözlerinizi kapatarak hayal edin. Ortamdaki detayları düşünün. Sahil kokusundan, ormandaki rüzgarın sesine kadar duyu organlarınıza hitap eden her türlü ayrıntı olabilir. Yanınızda biri varsa yanınızdaki kişiye mekanı tarif edin. Gözlerinizi tekrar açtığınızda vücudunuzdaki rahatlamayı hissedeceksiniz ve krizinizin dizginlendiğini fark edeceksiniz. Vücudunuzun rahatladığını fark edeceksiniz.

Bir Objeye Odaklanın

Etraftan bir obje seçerek odaklanmak dikkatinizi farklı bir alana yöneltmenizi sağlayarak panik atağınızı dizginlenmesine yardımcı olabilir. Odaklandığınız objenin detaylarına odaklanın. Objeyi rengini ve biçimini tarif edin, işlevinden ve boyutundan bahsedin. Bütün dikkatinizin bir anda o objede toplandığını ve panik atak krizi belirtilerinizin azalarak ortadan kaybolduğunu gözlemleyebilirsiniz. Panik atak geçiren bireyler vücutlarındaki değişikliğin farkına varıp endişelenerek fiziksel semptomların artmasına yol açabilirler. Aynı bugün “Çok kötüyüm” diyen birisinin fiziksel olarak da yorgun ve halsiz hissetmesi gibi düşünün. Düşünce gücüyle de endişeye neden olabiliriz ve ruh halimiz fiziksel durumumuza yansıyabilir. Krizin getirdiği semptomlardan korkarak da atağımızın büyümesine yol açabiliriz. Başka şeylere odaklanmak bu sorunu çözecektir.

Kas Gevşetme Teknikleri Uygulayın

Aynı nefesimizin düzensizleştiği gibi fiziksel olarak panik atak halinde kaslarımızı germe eğilimi de gösteririz. Basitçe vücudunuzun farklı parçalarına odaklanarak kaslarınızı gerip gevşetme uygulaması panik atağa iyi gelecektir: Ayak parmaklarınızdan başlayıp kaslarınızı gerip gevşetin. Oradan bacaklara doğru uygulama yapmaya devam adın. Üst bedene geçildiğinde parmaklardan başlayarak omuzlara doğru germe ve gevşetme uygulaması yapmaya devam edin. Panik atak krizi durumunda rahatça yapabileceğiniz kas gevşetme uygulamalarından biridir.

Read More

Sanat terapisi nedir sorusuna cevap olarak, bu yöntemle bağdaştırılan pek çok usulün olduğunu söylemek doğru olacaktır. Farklı sanat dalları, sanat terapisi sırasında oldukça işlevsel olmaktadır. Bu yöntem, sözlü iletişimde zorluk yaşayan kişiler için kullanılabilen alternatif terapi metotları arasında yer almaktadır. Geleneksel terapi yöntemlerinde yalnızca sözlü olarak yapılan iletişim önemli iken, sanat terapisinde farklı materyallerle yapılan sanatsal üretim yolu ile aktarım hedeflenmektedir. Görme, dokunma, işitme gibi duyulara hitap eden tüm sanat dalları, bu terapi yönteminde kullanılabilmektedir. Fotoğraf, kolaj, heykel, ebru ve seramik gibi alanlar görsel sanatlarda kullanılmaktadır. Pastel boya, sulu boya, kuru boya, dergiler ve yağlı boya gibi malzemeler bu terapi yönteminde etkindir. Bu yöntemlerdeki farklılıklar Sanat terapisi çeşitleri ortaya çıkarmaktadır.

Çocuklarda Görsel Sanatla ve Müzikle Sanat Terapisi Nedir?

Çocuklar, çizdikleri resimlerle karşısındakilerle iletişime geçebilmektedir. Çocuk, aile içerisinde yaşadığı şiddeti ve çatışmayı resmederek kendi aile dinamiklerini; oradaki sevgiyi, şiddeti ve benzeri duyguları resimlerinde çevresine yansıtmaktadır. Çocuğun çizdiği resimlerde; aile bireylerini çizdiği boyut, yer ve diğer unsurlar çocuktaki aile dinamikleri hakkında aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır. Dışavurumcu sanat terapisi bu anlamda oldukça önemlidir. Çözüm için, resimlere dayalı olarak aile dinamikleri değerlendirilerek aile bireyleri ile görüşmeler gerçekleştirmekteyiz.

Görüşmeler sonucunda çocuğa sunulan terapi destekleri ile davranış probleminin altında yatan nedenler çözüme ulaştırılmaktadır. Örneğin, resim çizimi sırasında ailenin yanında kardeşe resimde yer verilmemesi gibi bir durum, çocuğun kardeşini kıskandığını yansıtabilmektedir. Bu tür yorumları yaparken son derece dikkatli bir yaklaşım sergilenmelidir. Bu anlamda, psikoloğun uzmanlaşmış bir şekilde Sanat Terapisti hüviyetinde, duruma yaklaşması gerekmektedir. Sanat Terapisti Nasıl Olunur sorusu için, ancak bu alanda uzman olan psikologların sorunun çözümünde faydalı sonuçlar elde edebileceği şeklinde bir cevap vermek doğru olacaktır.

Bu Yöntemler Yalnızca Çocuklarda Mı Etkili Olmaktadır?

Görsel sanatlarla ve müzikle sanat terapisi nedir sorusu kadar bu yöntemlerin yalnızca çocuklarda mı işe yaradığı konusu da merak edilmektedir. Aslında bu yöntemler, yalnızca çocuklarda değil, kendilik algısı ile ilgili problemler yaşayan yetişkinlerde de oldukça faydalı sonuçlar sağlamaktadır. Örneğin, şizofreni sahibi bireylerden, ilk seanslarda resim çizmeleri istendiğinde bu çizimlerin parçalı, bozuk formlarda ve canavarsı figürlerle çizildikleri görülmektedir. Yapılan terapilerde, kişilerin çizdikleri resim sonrasında kişinin çizime ve kendine dair duygularını paylaşması istenmektedir. Başlangıçtaki çizimlerle arasındaki değişimden yola çıkarak kendiliğini algılaması ve birinci tekil şahıs perspektifinde gelişim göstermesi de beklenmektedir. Kişinin, kendilik algısındaki değişim doğrudan çizime yansımaktadır. Sanat terapisi nedir sorusu için geniş açıklamalar yapılabilmektedir.

Read More

Tırnak yeme alışkanlığı her yaş grubunda gözlenen bir eylemdir. Çocuklarda bu alışkanlığı önlemek için pek çok tedbire başvurulmaktadır. Bu alışkanlık, ergenlik ve çocukluk dönemlerinde görülmekle birlikte, çocuklarda 3 ve 4 yaşlarında başlamaktadır. Çocukluk döneminde edinilmiş bu tür bir alışkanlık, tedavi edilmediğinde ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde de devam etmektedir. Ayrıca bu alışkanlık, erkek çocuklarında, kız çocuklara nazaran daha fazla görülmektedir. Çocuklarda görülen bu alışkanlık, bazı durumlarda el tırnaklarını yeme ile sınırlı kalmayabilir. Tırnak etini koparma, ayak tırnaklarını yeme ve ileri boyutlarda bazı nesneleri kemirme şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Çocuklarda görülen bu davranış ve alışkanlıklar anne ve babayı, doğal olarak rahatsız etmektedir.

Çocuğun Tırnak Yeme Alışkanlığı Nasıl Bırakılır?

Çocuğun tırnak yeme alışkanlığı nasıl bırakılır sorusunun cevabı oldukça merak edilmektedir. Bunun için ebeveynlerin öncelikle, çocukta bu davranışa neden olan eylemin ne olduğunu bulması gerekmektedir. Tırnakların yenmesini tetikleyen pek çok durum, eylemin arkasında bulunuyor olabilmektedir. Çocuğun dışa vuramadığı ya da baş edemediği birtakım durumlar var ise, tırnak yeme eylemi ile bu durumlar ifade edilebilmektedir. Çünkü normalde tırnak yeme eylemi bir yansımadır. Baş edilemeyen bir olayın dışa vurumu olmaktadır. Çocuklarda olduğu gibi Yetişkinlerde tırnak yeme nedenleri de tespit edilerek bu eylem önlenebilmektedir. Bu durumda, Tırnak yeme hastalığı nasıl bırakılır sorusuna verilebilecek ilk cevap; eyleme neden olan durumun tespit edilmesidir.

Hangi Durumlar Tırnak Yeme Davranışı Oluşturmaktadır?

Özellikle; aile içerisindeki sorunlar, okul öncesi dönemde, çocuklarda tırnak yeme davranışını tetikleyebilmektedir. Ayrıca, ebeveynlerin aşırı otoriter ve baskıcı olmaları da bu duruma neden olan diğer hususlar arasında yer almaktadır. Ebeveynlerin ayrılması gibi durumlar tırnak yeme davranışı ortaya çıkarabileceği gibi, ebeveynlere duyulan güvensizlik de aynı eyleme yol açabilmektedir. Çocuğun gelişimine uygun olmayan videolar ve filmler de aynı sonuçları ortaya çıkarabilmektedir. Okul dönemi çocuklarında bu eyleme neden olabilecek kaygı verici durumlar şöyle sıralanabilmektedir:

  • Sınav kaygısı,
  • Öğretmen korkusu,
  • Akademik başarı kaygısı,
  • Öğrenme güçlüğü,
  • Dikkat eksikliği,
  • Akran zorbalığı,
  • Aile içerisindeki problemler.

Tırnak yeme alışkanlığı çocuğun okul çevresinde gördüğü ve model aldığı bir arkadaşının tırnak yeme eylemine tanık olması ile de ortaya çıkabilmektedir. Tırnak yeme zararları bilinerek bu eyleme karşı önlem almak gerekmektedir. Yapılan çalışmalarda, bazı durumlarda tırnak yeme eyleminin artabildiği gözlemlenmiştir.

Read More

Öğrenme güçlüğü normal ya da normalin üzerinde zekâya sahip; herhangi bir fiziksel sorunu olmayan bireylerde görülebilen; dinleme, konuşma, okuma ve yazma, problem çözme, matematiksel becerilerin kazanılmasında ve kullanılmasında zorluk yaşamaya sebep olan bir bozukluktur.

Disleksi ve diskalkuli öğrenme bozukluğu çeşitlerindendir. Disleksi, kelimeleri ve hatta harfleri tanımada ve okumada güçlük yaratır. Bu sebeple çocukların okumaya geç başlaması söz konusu olabilir. Diskalkuli ise, sayılarla ilgili konuları kavramada, matematiksel ilişkileri anlama, sayısal sembolleri tanımada eksiklik olarak açıklanabilir. Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklarda yalnızca akademik başarısızlık değil sosyal ve duygusal problemlerle de karşılaşılabilir.

Öğrenme Güçlüğü Neden Ortaya Çıkar?

Peki; öğrenme güçlüğü neden ortaya çıkar? Öğrenme güçlüğünde genetik faktörlerin etkisinin büyük olduğu bilinmektedir. Erken doğum ya da doğum sonrası komplikasyonlar çocuklarda öğrenme güçlüğüne sebep olabilir. Doğum öncesi ya da sonrası geçirilen kazalar neticesinde de bu problem görülebilir.

Öğrenme Güçlüğünün Belirtileri Nelerdir?

Öğrenme güçlüğünün erken dönem belirtileri; okuma, yazma, matematiksel anlama, kavrama becerilerinde sorunlar olarak sıralanabilir. Bunlara ek olarak; hiperaktivite, dikkatsizlik, dürtüsellik görülmesi de söz konusu olabilir. Belirtiler genellikle 4-5 yaş civarında belirgin hale gelmeye başlar. Okul dönemi ile birlikte dikkat eksikliğine bağlı öğrenme sorunları görülür. Ergenlik döneminde ise akademik başarısızlığın yanı sıra davranış sorunları ve aile karşı gelişen tutumlar gözlenir.

Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklar okul öncesi dönemde kelimeleri telaffuz etmekte zorlanırlar. Konuşmaya geç başlarlar ya da kelime dağarcığında yaşa göre eksiklikler görülür. Rutin işleri yapmakta zorluk çekme, sakarlık, sabırsızlık, iletişim kuramama gibi problemler ve makasla kesme ya da ayakkabı bağcığı bağlamada yetersizlikler görülebilir. İlkokul döneminde okumayı geç öğrenme ya da isteksizlik gibi sorunlar yaşarlar. Yazarken harf atlar ya da harf eklerler. Yönergeleri takip etmekte güçlük çekerler. Organize olmayla ilgili sorunlar yaşarlar. Tüm bunlar; çocukların psikososyal hayatlarında da sorunlara sebep olur. Lise ve sonrası dönemde ise soyut konuları öğrenmede, açıklamaları anlama ve kavramada zorluk yaşarlar.

Öğrenme Güçlüğü Yaşayan Çocuklara Nasıl Yaklaşmak Gerekir?

Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklara, yaşadığı tüm bu zorlukların zekâsı ile ilgili bir problemden kaynaklanmadığını yalnızca öğrenmek için daha fazla çaba göstermesi gerektiğini anlatmak gerekir. Öğrenme sorunları yaşayan çocuklarla çalışırken sabırlı ve hoşgörülü olmak, onları cesaretlendirmek son derece önemlidir. Çocuğun kendine özgü stratejiler geliştirerek bağımsız çalışabilmesi desteklenmelidir.

Öğrenme ile ilgili sorunlar yaşayan çocuklar düzenli ortamlara ihtiyaç duyarlar. Hatırlamaya, yönlendirilmeye ihtiyaç duyarlar. İpuçları, kodlar, gruplandırmalar öğrenmelerine yardımcı olur. Basit cümleleri kavramak onlar için daha kolay olacaktır. Büyük bir işi, küçük parçalara bölerek yapmak çocukların işlerini kolaylaştırır. Öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların başarılarının ödüllendirilmesi onları motive eder ve cesaretlendirir.

Eğer çocuğunuzda öğrenme güçlüğü olduğunu düşünüyorsanız ya da öğrenme güçlüğüne dair belirtiler görüyorsanız; semptomların ilerlememesi, doğru adımların atılması ve çözüm yolları bulunabilmesi için bir uzmandan yardım almanız son derece önemlidir. Öğrenme güçlüğüne dair sorularınız varsa bizimle iletişime geçebilir, konu hakkında daha fazla bilgi almak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir ya da YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Beyin temelli öğrenme konusunda dil ve beyin oldukça önemli bir noktadır. Çünkü günümüzde bu konular oldukça popüler ve ilgi çeken konulardır. Dilin gelişimi farklı bir tarz içerisinde olmuştur. Dilin öğrenilebilmesi için insanların normal bir beyin sahip olması gerekmektedir. Yani dilin beyinle bağlantısı oldukça önemlidir.

Ama aynı zamanda dilin konuşulması ile çevremizin donatılmış olması gerekmektedir. Çünkü dile hiç maruz kalmamış çocuklar dil gelişiminin olmadığı ve bu gelişimin olmamasına bağlı olarak insan olmanın da baya aksadığı ve bu çocukların toplama adapte olamadığı bu yüzden de erken yaşta hayatlarını kaybettiği bilinmekte.

Bu durumda bizlere dilin gelişmesi için toplumsal çevrenin önemini göstermekte. Fakat bilgi ilgilendiren kısım ise beyin. Yeni doğan hiçbir çocuk hemen konuşamıyor. Dünyanın her yerinde çocukların konuşması için belli bir süre geçmesi gerekmekte.

Çünkü beynin dil ile ilgili bölgeleri olgunlaşmalarını ve yeterliliklerini ancak belirli bir süre sonra sağlamış oluyor. Dil gelişiminin sağlıklı olması beyin gelişimine de bağlı bir durumdur. Yani dil ve beyin birlikte çalışan ve birbirileri için son derece iki önemli organdır.

Çocuklarda Dil ve Beyin Gelişimi

Dil gelişimi sorunlu olduğu zamanlarda belirli bir süreden sonra düzelebiliyor. Hatta sıklıkla kendi başına bu düzeni sağlıyor. Ama bu konuda uzmanların görüşleri bu sıkıntıların kendi kendine değil bir dil terapisti eşliğinde bu sorunun çözülmesi yönündedir.

Bunun yanı ek olarak işitme değerlendirilmesinden geçmesi ve psikolojik danışmanlık yardımları alınması da kişiler için oldukça önemli sonuçlar doğurabilir. Özellikle konuşma sorunu olan çocuklar en geç 3 yaşında dil terapisti ile çalışmalar yapması oldukça önemli olacaktır.

Çocuklarda Dil Gelişiminin Önemi

Peki, bu konu neden bu kadar önemli ve uzmanlar neden bu durumun böyle olmasını istiyorlar? Bunun nedeni ise oldukça önemli. Çünkü dil gelişmesi olan çocuklarda ya da konuşma gecikmesi olan çocuklarda daha sonraları öğrenme bozukluklarının çıkma olasılığı artmış oluyor.

Bu bozukluklar disleksi ya da benzeri bir durum gibi değil ama okuduğunu yeterince anlayamama tarzında, yeterince hızlı okuyamama, okurken dikkatini toplayamama tarzında ya da okurken akıcılık kazanamama gibi sorunlar olabiliyor.

Bu durumlar genellikle gecikmiş dil sorunu olan çocuklar için geçerli bir durumdur. Bunun yanında birde bozuk dil gelişimi olan çocuklar bulunmakta. Bu tarz sorunlar yaşayan çocuklar hem ileri yaşlarında hem de o yaşlarında oldukça sıkıntı yaşayabilir.

Bu çocuklar duygusal sorun, uyum sorunu ve ilişkileri anlayıp kavrama konusunda da sıkıntılar yaşayabilir. Dolayısıyla gecikmiş dil sorunları dil ve beyin sorunlarının üzerinde durulması oldukça önemli bir konudur.

Dil Konusunda En Çok Sorun Nerede?

Dilin pek çok parçası bulunmaktadır. Sese yönelik ve telaffuza yönelik parçalar bunlardan bazılarıdır. En çok ve en kolay sorunlar telaffuza yönelik sıkıntıları olan çocuklardır. Ama bu durum gramer bozukluğu ise bu daha endişelendirici ve önemli bir konu olarak duruyor.

Eğer anlam ve kavrama yönelik sorunlar var ise bu daha da endişelendirici bir durum oluyor. Çünkü artık bu durumlar hafif otizmden de söz ettirebilecek duruma gelebiliyor. Dil ve beyin gelişimi ve hareketleri daha da incelenmesi ve araştırılması gereken bir konu.

Dil insanlaşmanın en önemli aracı olduğu için üzerinde çok durulması gereken bir konu. Bu anlamda dil konusunda konuşma terapistlerine oldukça büyük ve önemli işler düşüyor. Maalesef ülkemizde bu terapistlerden yeterli sayıda yok.

Verilen eğitimlerde bütün dil sorunlarını kapsayacak tarzda düzenlenmemiş. Bu yüzden önümüzde dil ve beyin konusu ile alakalı yapılacak çok daha uzun ve önemli işler bulunmakta.

Aba Psikoloji resmi İnternet ve YouTube kanalında bu konular ile ilgili daha derin ve çok daha önemli bilgilere ulaşmanız mümkün. Aba Eğitim Kurumları her türlü sosyal medya adresinden bu konuyla ilgili ve daha birçok konu ile alakalı eğitimler ve bilgiler içermektedir.

Read More

Her duygu gibi öfke de hissedilmesi ve yaşanması gereken bir duygu… Bireylerin bazı durumlar karşısında sinirlenmesi doğal bir davranıştır. Öfke kontrolü olan birey öfkelendiği durumlar karşısında kendini sakinleştirmeyi ve uygun miktarda öfke ile karşılık vermeyi başarabilir. Birey kendini sakinleştiremiyorsa öfke nöbeti ya da öfke kontrolü bozukluğu gibi problemler yaşanabilir.

Öfke nöbeti, yetişkinlerde görüldüğü gibi çocuklarda da görülebilir. Öfke nöbeti, kontrol dışı sinir ve kızgınlık patlaması olarak ifade edilebilir. Çocuklarda, daha çok; tekme atma, bağırma, ağlama hatta bazen ısırma şeklinde de görülebilir.

Öfke Nöbeti Hangi Durumlarda Ortaya Çıkar?

Çocukların kendilerini ifade edebilecekleri alanlar yeteri kadar gelişmemişse; örneğin, dil gelişiminde problemler varsa, çocuk kendini ifade etmekte zorlandığı için, dışa vurumları öfke patlamaları şeklinde görülebilir. Çocuklardaki bağımsızlaşma arzusu öfke patlamalarına neden olabilir.

Örneğin; 2 yaş sendromundaki çocuk bilişsel olarak henüz gelişmemiştir. Bağımsızlaşma isteğinin karşılık bulmaması, onun, öfkesini daha sert biçimde dışa vurmasına sebep olabilir. Burada 2 yaş sendromuna ayrıca odaklanmak gerekir. Eğer çocuğun bilişsel, sosyal, duygusal ve motor gelişiminde bir gecikme ya da sorun yoksa, öfke patlamalarını en fazla yaşadığı dönem 2 yaş dönemidir.

Çocuğun, anlaşılmadığını hissetmesi de, öfke patlamasının bir başka nedeni olabilir. Çocuğun fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanmaması halinde öfke patlamaları yaşaması olası bir durumdur. Bir yetişkin olarak uykusuz bir şekilde işe gittiğinizde sabır katsayınız ve toleransınız azalır. Aç olduğunuzda ve işinizle ilgili bir sorun yaşadığınızda negatif tepki verme olasılığınız daha fazla olabilir. Öfke problemlerinin sebeplerinin fizyolojik olabileceğinin farkına varıldığında sakinleşmek daha kolay olur. Ancak; bir çocuk aç ve uykusuz olduğunda bir yetişkin gibi bu durumun farkına varamaz. Arkadaşları ile yaşadığı küçük bir problem öfke patlamasıyla sonuçlanabilir. Hissettiği bir duyguyu bastırması daha sonra öfke patlaması olarak kendini gösterebilir.

Çocukların sınırlar ve kurallar ile yüzleşmesi ya da istediği bazı şeylerin gerçekleşmemesi öfke patlamasına neden olabilecek diğer unsurlar… Buna ek olarak; dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu da çocukların duygularını ölçülü bir şekilde ifade edemeyip öfke patlaması yaşaması için bir etken olabilir. Otizm spektrum bozukluğu, asperger sendromu gibi patolojik durumlarda dışavurumun bir patlama şeklinde olması mümkün…

Öfke Patlamalarını Önlemek İçin Neler Yapılabilir?

Peki; öfke patlamalarını önlemek için neler yapılabilir? Öncelikle öfke problemlerine neden olan sebepleri anlaşılmaya çalışmak büyük önem taşıyor. Ne zaman oluyor? Öfke nöbeti öncesinde ve sonrasında neler oluyor? Sıklıkla kimin yanında ve nerede oluyor? Bu gibi soruların yanıtlarını aradığınızda ve durumu gözlemlediğinizde, çocuğun öfke nöbeti süreçleri ve nedenleri hakkında farkındalığa ulaşmak mümkün olacaktır. Öfke kaynağı fark edildiğinde, öfkeyi ve durumu adlandırarak yardımcı olmak doğru olacaktır.

Öfke patlamaları sırasında olmamak kaydıyla, kendini ifade etmesi için alternatif çözümler önerilebilir. Örneğin; yastığa vurmak, yazmak, kâğıt yırtmak gibi… Belirli rutinleri hazırlamak ve sürdürmek de öfke nöbetinin oluşmasına sebep olabilir. Çocuğa seçme şansı tanımak bu noktada oldukça önemlidir. Örneğin; dışarı çıkarken mavi ayakkabısını giymek isteyen bir çocuğa hangi ayakkabıyı girmek istediği sorulabilir. Bunun gibi erken önlemler öfke patlamalarının önüne geçilmesine yardımcı olabilir.

Öfke Patlaması Sırasında Nasıl Davranmak Gerekir?

Peki, öfke patlaması sırasında çocuğa nasıl davranmak gerekir? Her şeyden önce sakin olmak gerekir. Öfke patlaması yaşarken göz teması kurmak doğru değil. O an aldırmıyormuş gibi görünüp, sakinleştiği zaman tekrar iletişim kurulabilir. Sakinleşmesi için güvenli alanlar yaratmak önem taşır. Öfke nöbeti sırasında açıklama yapmak ya da çocuğa öğüt vermek olumlu sonuçlanmaz. Aksine çocukta öfke artmasına sebep olabilir. Yapılacak en büyük hatalardan biri öfke nöbeti yaşarken çocuğa kızmak ya da bağırmaktır. İnatlaşmak ya da cezalandırmak öfke patlamasının şiddetinin artmasına sebep olabilir. Çocuk sakinleştiğinde sevildiğini hissettirerek davranışının yanlış olduğu anlatılabilir ve onu sinirlendiren sebepler hakkında konuşulabilir. Çocuklar, öfke duyduklarında ya da öfke patlaması yaşadıklarında kendilerini kontrol edemezler. Böyle durumlarda sarılmak çocuğun sakinleşmesine yardımcı olabilir.

Öfke patlamalarını nasıl kontrol altına alabileceğinizi öğrenmek ve uygulamak zaman alabilir. Eğer çocuğunuz günde üç kereden fazla ve uzun süreli öfke nöbetleri yaşıyorsa ve yatışmakta güçlük çekiyorsa bir uzmandan yardım almanız doğru olacaktır. Aynı şekilde; çocuğunuz öfke nöbeti sırasında duygularını kontrol edemiyor ve ona nasıl yaklaşmanız gerektiğini bilmiyorsanız bir uzmana başvurabilirsiniz. Öfke, öfke patlaması ya da öfke nöbeti ile ilgili sorularınız varsa ya da psikoloji hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Tuvalet eğitimi, çocuklar için önem taşıyan bir süreç. Çocuğun ilk bireyselliği, yürüme becerisi ile gerçekleşir. Bu süreci tuvalet alışkanlığı ve konuşma izler. Bu süreçleri desteklemek ebeveynlerin görevidir. Peki; çocuklarda tuvalet eğitimi nasıl olmalı? Tuvalet alışkanlığı kazandırırken nelere dikkat edilmeli?

Çocukların bağımsız birer birey olduğunu, becerilerin doğal bir süreç içinde kazanıldığını ve tüm bunların yetişkinler için küçük ama çocukların gelişimi için büyük adımlar olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Tuvalet Eğitimi Ne Zaman Verilmeli?

Tuvalet eğitimi belirli bir fiziksel ve psikolojik olgunlaşma gerektiriyor. Çocuğun bezden kurtulabilmesi için öncelikle tuvaletini tutabilmesi, kas-mesane kontrolüne sahip olması ve tuvaletini altına değil tuvalete yapmanın anlamını fark edebilecek psikolojik olgunlaşma düzeyine erişmesi gerekiyor. Fiziksel olgunlaşma hem iç kasların kontrol edilmesi yeteneğini hem de merkezi sinir sisteminin olgunlaşmasını gerektiriyor. Bu durum genellikle 2 yaşından önce gerçekleşmiyor.

Tuvalet eğitimi konusunda fiziksel olgunlaşma kadar önemli olan diğer bir durum ise psikolojik olgunlaşma… Çocuğun bedenini tam olarak tanıması, benlik algısını geliştirmesi, çevre ile etkileşimini tam olarak fark etmesi 2-3 yaş döneminde gerçekleşiyor. Büyüme, ebeveynden bağımsızlaşma, dış dünya ile iletişim içinde olma, kendi ihtiyaçlarını karşıma, gelişme ve bir yetenek kazanmış olma arzusu da bu dönemde ortaya çıkıyor.

Tuvalet alışkanlığı için çocuğun gelişiminin yanı sıra ebeveynlerin yaklaşım ve tutumu da önem taşıyor. 18-36 aylık dönemde gelişimsel tüm ilgi çocuğun anal bölgesindedir. Bebeklik döneminden itibaren bebeğin altını kirli bekletmemek, mümkün olduğunca hızlı bir şekilde altını temizlemek tuvalet eğitiminin ilk ve en önemli adımıdır. Çünkü; çocuk altının temiz kalmasına alıştığında bezden kurtulmaya daha hevesli olur.

Çocuk sözel olarak ya da davranışlarıyla tuvaletinin geldiğini ifade ediyorsa, altının kirli olmasından rahatsız olduğunu gösterebiliyorsa, 2-3 saatlik sürelerde ya da 2-3 saatlik bir uykuda altını kuru tutmayı başarabiliyorsa; altı kirlendiğinde utanıyor ve bunu belli ediyorsa, tuvalet eğitimi almaya hazır olduğu söylenebilir. Bu aşamada önemli olan diğer aile bireylerinin de tuvaleti kullandığını çocuğa göstermek ve tuvaletin fonksiyonunu öğretebilmektir. Çocuk bu durumu kavrayabilmek için belli bir süreye ihtiyaç duyar.

Özellikle 2 yaşından önce verilmek istenen tuvalet eğitimi bazı sorunlara yol açabilir. Yeterince hazır olmayan bir çocuğa tuvalet eğitimi verilmeye çalışılması; çocuğun başarısızlık ve yetersizlik duygusu yaşamasına yol açabilir. Çocuğun kendi bağırsak hareketlerini gizlemeyi öğrenmesi ve bu nedenle kabızlık sorunu yaşaması gibi durumlar ortaya çıkabilir. Anne-baba başarısız olan çocuğa kızgınlık duyabilir ve bu da çocukla iletişimlerinin bozulması ya da şiddete yönelme gibi sonuçlar doğurabilir. Erken dönemde tuvalet kontrolüne zorlanan çocukların yaşadıkları kaygı alt ıslatma gibi sorunlara yol açabilir. Zorlayıcı yaklaşım, her alanda olduğu gibi, tuvalet eğitiminde de istenmeyen ve çözümü zor psikolojik problemlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Tuvalet Eğitiminde Sorun Yaratabilecek Durumlar

Tuvalet eğitiminde sorun yaratabilecek 7 unsur var.

  • Stres Faktörü
  • Yorgunluk
  • Heyecan
  • Ebeveyn Baskısı
  • Konsantrasyon
  • Sıkışma
  • Fiziksel Sorunlar

Çocuğun hayatındaki köklü değişiklikler onu stres altına sokabilir. Tuvalet eğitimi verilen dönem çocuğun çok yorulduğu bir döneme denk gelebilir ve bu bazı becerilerde kontrolün azalmasına sebep olabilir. Çok fazla heyecanlanması çocuğun idrar kesesi üzerinde kontrolünü azaltabilir. Çocuğa baskı yapılması onu zorlayabilir ve sürecin yavaşlamasına neden olabilir. Çocuk başka heyecan verici aktiviteler nedeniyle tuvalet eğitimine konsantre olamıyor olabilir. Tuvaletini fark ettiği halde hızlı hareket edemiyor olabilir. Tüm bunlara ek olarak bazı idrar yolları enfeksiyonları tuvalet eğitimini olumsuz etkiliyor olabilir. Tuvalet eğitimi sırasında tüm bunları dikkatle gözlemlemek gerekir.

Tuvalet Alışkanlığı Kazandırırken Nelere Dikkat Edilmeli

Peki; çocuğa tuvalet alışkanlığı kazandırırken nelere dikkat edilmeli? Ebeveynlerin görevi bu süreçte tüm sorumluluğu üstlenmek değil çocuklara destek olmak ve yüreklendirici davranmak olmalıdır. Çocuğun davranışlarına aşırı tepki vermemek gerekir. Tuvalet eğitimine başlandığında çocuğun tuvaleti olsun olmasın belli aralıklarla lazımlığa oturtmak alışkanlık edinmesini kolaylaştırabilir. Bu süreçte basit bir dille sindirimden ve yiyeceklerin vücuttan nasıl atıldığından söz edilebilir.

Tuvalet alışkanlığını kazandırma sürecinde çocuğun kıyafetlerini kendisinin çıkartması, ışığı yakması, lazımlığa yaptığı çişi tuvalete dökmesi, sifonu çekmesi gibi davranışlara izin verilebilir. Çocuğun sürece katılması, sürecin kendi kontrolünde olduğu hissi uyandırır ve uyumunu arttırır.

Tuvalet eğitiminde çocuğun, tuvaletini bezine yapmıyor olmasını büyük ödüller ya da aşırı tepkiler ile karşılamak; zaman zaman altına kaçırdığında kızmak kadar yanlış. Tuvalet eğitimine başladıktan sonra bez kullanmaya devam etmek eğitim sürecini uzatır. Her çocuk bu süreçte zaman zaman altına kaçırabilir bu durumda kızmak, ayıplamak ya da cezalandırmak gibi tutumlar sergilenmemelidir.

Tuvalet Eğitimi Nasıl Verilmeli?

Peki; çocuklara tuvalet eğitimi nasıl verilir? Tuvalet eğitimi kartlarından yardım alınabilir. Çocuğun sevdiği bir oyuncak bebek ile birlikte tuvalete götürülmesi ve o da tuvaletini yapıyormuş gibi davranılması olumlu etki yaratabilir. Başlangıçta kıyafetli bile olsa çocuğu lazımlığa oturtmak bir süre sonra bunun bir rutin haline gelmesini sağlayabilir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise saat… Bazı çocuklar tuvalete düzenli çıkar. Eğer bu durum çocuğunuz için de geçerliyse bu bir avantaj olarak görülebilir.

Bu süreçte, psikolog, anaokulu öğretmeni, hemşire gibi bir otorite figüründen yardım alabilirsiniz. Tuvalet eğitimi için en güzel mevsim hiç şüphesiz bahar ayları ve özellikle yaz mevsimidir. Çünkü bu aylarda salgın hastalık daha azdır. Giyinmek ve soyunmak daha kolaydır. Üşüme olasılığı daha azdır. Yine de çocuğun hazır olduğu düşünüldüğünde mevsim önemli bir kriter olarak görülmeyebilir.

Tüm bu ipuçları tuvalet eğitimine başlamayı düşünen ebeveynler için rehber niteliğinde olacaktır. Çocuklarda tuvalet eğitimi ile ilgili daha detaylı bilgi almak isterseniz Doç.Dr.Gamze Sart ulaşabilir ya da aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Asperger Sendromu ya da Yüksek İşlevli Otizm bir otizm formu olarak ele alınabilir. Bu hastalık adını Hans Asperger ‘den almaktadır. Otizmin ilk tanımlandığı 1940’lı yıllarda onu orijinal olarak tanımladığını bildiğimiz kanserden farklı olarak otizmi tanımlamıştır.

Fakat İngilizce konuşan literatüre biraz geç yıllarda girmiş ve biraz daha farklı bir grup otizmli çocuğu ifade etmektedir. Çoğunlukla üstün zekalı, üstün yetenekleri olan, dil gelişimi normal olan, bazı davranışların ortaya çıkabildiği, dar ilgi alanları olan fakat ilgi alanlarında uzmanlaşma eğilimi olan çocukları ifade eden bir sendrom olarak dikkat çekmektedir.

Dolayısıyla bir anlamda bu sendroma Yüksek İşlevli Otizm isminin verilmesinin sebebi de budur. Tabi buna ait sınıflamalarda biraz farklılıklar bulunmaktadır.

Uzmanlara Göre Asperger Sendromu Tanısı Koymak

Uzmanlar açısından Asperger Sendromu tanısı koymada birazcık uyumsuzluk vardır. Yani tipik bir otizm söz konusu olduğunda yüzlerce uzmanın büyük bir çoğunluğu görüş birliği sahip olabilirken yüksek işlevli otizm için aynı görüş birliği sağlanamaz.

Asperger Sendromu: Tarihi Kişilerde Yüksek İşlevli Otizm

Yüksek işlevli otizmin belki de en çarpıcı yanlarından bir tanesi aslında pek çok bilim insanının özellikle matematik dehasının, bazı sanatçıların, ressamların, Beethoven gibi Mozart gibi bestecilerin, Einstein gibi bilim adamlarının bu sendromun özelliklerini taşıdıkları ve bunların fen bilgisi doğa bilimleri alanında üstün yetenekli olup sosyal ilişkileri konusunda sıkıntılar yaşadıkları görülmektedir.

Özellikle sosyal ilişkilerde pragmatik denilen görgü kuralları, nezaket kuralları ve bir çeşit diplomasi yetilerinin olmayışı ile karakterize oldukları düşünülmektedir. Dolayısıyla birazcık otizmin tanımını genişleten, bize otizmi farklı bir insanlık durumu olarak niteleyen bir bozukluk olarak biçimlenmiştir.

Temple Grandin’in Yüksek İşlevli Otizm Hakkındaki Çalışmaları

Yüksek İşlevli Otizm sendromu olan en ünlü isimlerden bir tanesi dünyaca ünlü Amerikalı Zooloji profesörü olan Temple Grandin adlı kişidir. Temple Grandin’in kitapları ve çalışmaları izlendiğinde bu sendroma olan katkıları çok rahat bir şekilde anlaşılır.

Ayrıca 2010 yılında profesörün ismini taşıyan yani Temple Grandin isimli film oldukça ses getirmiş ve profesörün gerçek hayatta bu hastalığa karşı neler yaptığını ve bu hastalıkla nasıl başa çıktığını anlatan oldukça başarılı bir film olmuştur.

Asperger Özelliği ve Bilgisayar Mühendisleri

Pek çok bilgisayar mühendisinin Asperger özelliği gösterdiği düşünülür. Bu yüzden pek çok bilgisayar mühendisi kendisinden Aspi diye bahseder. Silikon Vadisinde, endüstriyelleşmiş bölgelerde Asperger özelliği gösteren kişilerin oldukça fazla olduğu düşünülmektedir.

Dolayısıyla Asperger Sendromu bir hastalık gibi değil de bir durum gibi ele alınmalıdır. Aba Psikoloji resmi internet ve sosyal medya uygulamalarında alanında uzman kişilerden bu ve benzeri konular hakkında bilgi alabilirsiniz.

Ayrıca resmi Aba Psikoloji Youtube kanalından Doç. Dr. Gamze Sart tarafından bu ve benzeri psikolojik durumlar ile ilgili bilgilendirici videolara ulaşabilirsiniz.

Read More