Çocuklarda benlik gelişimi çocuğun sadece kendine yönelik algısıyla ilgili değildir. Çocuğun çevresi, ailesi, öğretmeni, arkadaşları da çocuğun benliğini etkiler. Dolayısıyla benlik bireyin fiziksel ve sosyal çevresiyle olan etkileşimleri sonucu kazandığı duygu, düşünce ve değerlerdir. Bir başka ifadeyle benlik, bireyin kendini algılayış biçimi, kim ve ne olduğuna yönelik düşüncesidir.

Benlik imajımız (kendimizi nasıl gördüğümüze yönelik değerlendirmelerimiz) ideal benliğe (olmak istediğimiz benliğe) yaklaştıkça benlik saygısı gelişir. Benlik saygısı kişinin ne olduğuyla ne olmak istediği arasındaki farka ilişkin duygu ve düşüncelerdir. Benlik saygısı artıkça, özgüven artar, kişi kendinden hoşnut olur ve kendiyle barışıktır. Çocuklar benlik değerlerini geliştirebilmek için kendilerini başarılı hissetmelerini sağlayacak etkinliklere yönelirler.

Başarılı olamadıklarında ise olumlu düşünmeyi sürdürebilecekleri etkinlik ve aktivitelere yönelirler. Böylece başarısızlığı öz değerlerine atfetmezler. Bunu başarabilen çocuklarda yüksek benlik saygısı gelişirken yapamayanlarda düşük benlik saygısı gelişecektir. Dolayısıyla çocuklarda benlik gelişimi yüksek benlik saygısı ve düşük benlik saygısı olarak ikiye ayrılabilir. Yüksek benlik saygısı olan bir çocuk kendisine potansiyeliyle uyumlu gerçekçi hedefler koyabilen çocuktur.

Bu çocuk hedeflerini gerçekleştirmek üzere çalışır ve hedefe ulaşabileceğine yönelik inanca ve motivasyona sahiptir. Düşük benlik saygısına sahip bir çocuk ise okulda ve diğer performans alanlarında kapasitesinin altında hedefler belirleme eğilimindedir. Peki yüksek benlik saygısı ve düşük benlik saygısına neden olan faktörler neler? Benlik gelişimini desteklemek için neler yapılabilir? Yazımızın devamında detaylara ulaşabilirsiniz.

Kıyaslama ve Rekabet Çocukları Nasıl Etkiliyor? Ve Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda Benlik Gelişimi ve Yüksek Benlik Saygısı

Yüksek benlik saygısı olan çocuklar başarılarının veya başarısızlıklarının kaynağı olarak kendilerini görür. Başarısız olduklarında neden olarak başkalarını sorumlu tutmazlar. Başarısızlıklarından veya yanlışlarından ders çıkararak yeniden denemek ve daha iyisini yapmak için iç motivasyon geliştirirler. Otokontrol sahibidirler. Duygu ve düşüncelerinin farkındadırlar ve objektif kalabilirler. Daha yapıcı, pozitif ve suçlamalardan uzak bir dil kullanırlar.

Problemlerle başa çıkmak için akılcı stratejiler kullanırlar. “Fizik sınavım kötü geçti. Ancak nerelerde zorlandığımı ve hata yaptığımı biliyorum. Bir sonraki sınava çok daha iyi hazırlanacağım. Öğretmenimle konuşup düşük sınav notumu tölare etmek için neler yapabileceğimi öğreneceğim.” Gibi. Zorluklarla çok daha kolay baş edebilirler. Sosyal becerileri daha gelişmiştir ve kendilerini çok daha iyi ifade edebilirler.

Çocuklarda Benlik Gelişimi ve Düşük Benlik Saygısı

Düşük benlik saygısı olan çocuklarda ise başarı veya başarısızlığın neden olarak başkaları görülür. Örneğin; Fizik sınavından hoca düşük not vermiş. Bana taktı, kasten puanımı kırıyor.” Veya “Sınavdan yüksek not aldım çünkü öğretmen soruları çok kolay sormuştu.” Gibi. Düşük benlik saygısına sahip çocuklarda özgüven de düşüktür. Kendilerine ve potansiyellerine yeterince inanmazlar.

Yapabileceklerinin çok altında performans sergiler ve kendilerini zorlayacakları sorumluluklar altına girmezler. Yapabileceklerine yönelik inançları oldukça düşüktür. Kendi hayatlarına yönelik sorumluluk almakta veya seçimler yapmakta güçlük çekerler. Yaşamın her alanında ve döneminde desteklenmeye ihtiyaç duyarlar. Duygu ve düşünceleriyle ilgili olarak da kendilerinden emin değildirler.

Şu an ne hissettikleri veya düşündükleri çevrenin duygu ve düşüncelerine göre kolayca değişebilir. Bu anlamda yönlendirilmeye ve manipüle edilmeye açık bireylerdir. Dilleri ve iletişim şekilleri çoğunlukla suçlayıcı ve olumsuz yöndedir. “Senin yüzünden yeterince çalışamadım.”, ödevlerime yardım etseydin böyle olmazdı.” Gibi.

Çocuklarda benlik gelişimi ideal benlikle benlik algısı arasındaki fark açıldıkça düşük benlik saygısına yol açıyor. Ve düşük benlik saygısı geliştiren çocuklarda şu ortak özellikler görülüyor;

  • Sorumluluk almaktan kaçınır, yapabileceğinin çok altından görev ve sorumlulukları kabul eder.
  • Sınav kaygısı, performans kaygısı görülme sıklığı oldukça yüksektir,
  • Daha içedönük, pasif çocuklardır,
  • Pasif agresif davranışlara daha sık rastlanır,
  • En ufak bir başarısızlıkta, hatada veya hayal kırıklığında pes eder, yaptığı işi bırakır,
  • Kolayca küser,
  • Başarısızlıklarında başkalarını suçlar, mazeretler bulur, mantığa bürümeye çalışır,
  • Olumsuz benlik algısı, özgüven eksikliği, yetersizlik duygu ve düşünceleri baskındır,
  • Övülmekten hoşlanmaz, nasıl karşılık vereceğini bilemez veya alay edildiğini düşünerek öfkelenebilir,
  • Eleştirilmekten hoşlanmaz,
  • Otorite kabul ettiği kişilerin duygu ve düşüncelerinden kolayca etkilenir,
  • Hak ararken aşırı pasif ya da aşırı saldırgan davranışlar sergileyebilir.

Çocuklarda Benlik Gelişimi Nasıl Desteklenebilir?

Çocuklarda sağlıklı bir benlik gelişimini desteklemek için ebeveynlere düşen sorumluluklar oldukça fazladır. Benlik saygısı yüksek çocukların ebeveynleri tarafından sevilen, desteklenen ve kabul edilen çocuklar olduğu görülmektedir. Bu çocuklar aile içerisinde hem özerktir hem de ailenin temel kurallarına uymakla yükümlüdür. Çocukların aile içerisinde söz hakkı vardır, yaşlarıyla uyumlu sorumluluklar alırlar, kendileriyle ilgili konularda karar verebilirler.

Ebeveynler çocuklarının sadece başarılarını değil başarmak üzere verdikleri çabayı da taktir ederler. Düşük benlik saygısına sahip çocuklar ise güvensiz bir aile ortamında yetişmektedir. Bu çocuklar çoğunlukla ihmal edilen, cezalandırılan veya yok sayılan çocuklardır. Kimi çocuklar ise ailelerinin büyümeyen bebekleridir. Aşırı korunmaya maruz kalırlar ve bağımsızlaşamazlar. Kendi kararlarını veremez, sorumluluk alamaz, becerilerini sınayamazlar.

Çocuklarda benlik gelişimi aşağıdaki ebeveyn rolleri doğru şekilde gerçekleştirildiğinde yüksek benlik saygısına ulaşabilmektedir.

Çocuğa Güven Ortamı Sağlanmalıdır

Çocuk kendini ve geleceğini güvende hissetmek ister. Ancak güven ortamı olduğunda ve çocuk kendini güvende hissettiğinde yüksek benlik değeri inşa edilebilir. Güvensizlik söz konusu olduğunda çocuğun kendini değerli hissetmesi, özgürce ifade etmesi mümkün değildir. Güvensiz bir ortamda çocuk daha çekinik ve ürkek bir kişilik geliştirecektir.

Çocuğun Aidiyet Bilinci ve Hissi Geliştirilmelidir

Her çocuk güven ihtiyacından sonra kendini bir yere ait hissetmek ister. Bu aidiyet aileden başlar, arkadaş ortamı, okul gibi sosyal çevreler içerisinde devam eder. Çocuk ait olduğu ortam içerisinde kabul edildiğini, sevildiğini ve değerli olduğunu hisseder. Böyle bir ortamda çocuk başarısız olmaktan, hata yapmaktan çekince duymaz. Aidiyet hissi olmayan çocuklarda benlik gelişimi zarar görür.

Kendilerini yalnız, başı boş ve savunmasız hissederler. Savunmasızlık hissi ise daha hırçın, saldırgan olmalarına veya pasif agresif davranışlar sergilemelerine neden olabilir.

Çocuğunuza Güven Verin

Çocuk güven duygusunu ilk önce ailede ebeveynleriyle olan ilişkisi içerisinde öğrenir. Yaşamın ilk yılında bebek bakıma muhtaçtır. Temel bakım veren çocuğun duygusal, fiziksel ve fizyolojik ihtiyaçlarını zamanında ve yeterli şekilde karşılamalıdır. Ancak bu koşulda çocuk ebeveyniyle güvenli bir bağ kurabilir. Bu güvenli bağ hissi çocuğa sevilebilir, değerli ve önemli olduğu hissini verir.

Ailede başlayan bu güven ilişkisini çocuk sosyal yaşamı keşfettikçe çevresindeki diğer kişilere yönlendirir. Ebeveyniyle güvenli bağ kuran çocuk kendini değerli ve sevilebilir gördüğü gibi güvenli de görür. Dolayısıyla güvenli bağ kurmuş bir çocuk için hem ailesi hem kendisi hem de çevresi güvenlidir.

Tam tersi bir durumda ise çocuk başta ebeveynini, ebeveyni aracılığıyla kendisini ve sonrasında da çevresini güvensiz tayin eder. Güvenin olmadığı bir ortamda ise çocuklarda benlik gelişimi zarar görür.

Sorumluluk Alma ve Karar Verme Becerileri Desteklenmelidir

Ebeveynlere düşen en önemli rollerden birisi de çocukların yaşıyla uygun şekilde sorumluluk almasına fırsat verilmesidir. Çocuğa neleri yapabileceğini göstermesi için sorumluluk verilmelidir. Çocuk sorumluluk almak yönünde yüreklendirilmelidir. Üstesinden gelebildiği sorumluluklarda çocuğa rutin görevler verilmeli ve bu davranışı pekiştirilmelidir. Üstesinden gelemediği sorumluluklarda motivasyonunu kırmadan daha küçük görevler verilmeli ve neden zorlanmış olabileceği çocuğa anlatılmalıdır.

Önemli bir diğer rol ise çocukların karar verme ve seçim yapma becerilerinin desteklenmesidir. Çocuklar yaşlarıyla uygun şekilde seçim yapmaya teşvik edilmelidir. Yemek istedikleri yemekleri, giymek istedikleri kıyafetleri, oynamak istedikleri oyunları seçebilirler. Alışveriş yaparken kendileriyle ilgili ihtiyaçları seçmelerine fırsat verilebilir. Örneğin; çocuğa kitap alınacaksa birkaç seçenek içerisinden hangisinin alınmasını istediğini seçmesi sağlanabilir.

Çocuklarda Benlik Gelişimi için Çocuğa Ev İçerisinde Söz Hakkı Verilmelidir

Kaç yaşında olursa olsun çocuk evin bir ferdidir. Evde yaşanan iyi kötü her şeyden çocuk doğrudan etkilenmektedir. Dolayısıyla ev içerisinde önemli konularla ilgili çocuğun da fikrine danışılmalıdır. Eve alınacak bir şey veya yapılacak bir değişiklik varsa çocuğun da fikri alınabilir. Yapılacak bir etkinlikte çocuğun da istekleri sorulabilir. Yemek sofrasında herkes gibi çocuğun da gününün nasıl geçtiği sorulabilir.

Ev içerisinde böyle bir ortam sağlandığında çocuk kendisini çok daha değerli hissedecektir. Bu basit uygulama çocuğun ileriki yaşamında kendini çok daha özgür ve doğru ifade edebilmesini sağlayacaktır. Evde söz hakkı olan, sorumluluk alan, kendiyle ilgili konularda karar verebilen çocuklarda benlik gelişimi yüksek benlik saygısı ile sonuçlanacaktır.

Başarıyı Değil Çabayı Taktir Edin

Aşırı mükemmeliyetçi veya başarı odaklı ebeveynlerde çocuğun sadece başarısı taktir edilmektedir. Bu da çocuğun başarısızlık duygusuyla başa çıkamamasına neden olmaktadır. Çocuk başarısız olduğunda performans kaygısı, sınav kaygısı gibi istenmeyen durumlarla boğuşabilmektedir. Çocuğun sağlıklı bir benlik inşa edebilmesi için sadece başarılarının değil başarmak üzere verdiği tüm çabaların da taktir edilmesi gerekir.

Çabası taktir edilen çocuk sonuç kadar süreçten de keyif almayı öğrenir. Sadece başarmak için değil, öğrenmek ve deneyimlemek için de motive olur.

Çocuklarda Benlik Gelişimi Sağlıklı Rol Modellerle Desteklenmelidir

Tüm bu önerilerin yanı sıra sağlıklı bir benlik gelişimi inşa edebilmek için çocukların doğru rol modelleri ihtiyacı vardır. Ebeveynler, öğretmenler veya arkadaş çevresi düşük benlik saygısına sahipse çocuğun da modeli eksik kalacaktır. Sağlıklı benlik gelişimi için başta ebeveynler olmak üzere çocukla doğrudan ilişki kuran herkesin benlik değeri önemlidir.

İçe kapanık, kendini ifade edemeyen, sorumluluk bilinci gelişmemiş rol modellerle yetişen çocukların benlik değeri profesyonel kaynaklarla desteklenebilir.

Çocuklarda Benlik Gelişimi ve Profesyonel Destek

Kimi zaman ailevi faktörler, kimi zaman mizaç özellikleri veya çevresel koşullar düşük benlik saygısına neden olabiliyor. Bazen ailenin büyük özveride bulunmasına karşılık arkadaş çevresi, akademik ortam veya çevresel koşullar benlik değerini olumsuz etkiliyor. Akran zorbalığına maruz kalmak, sık öğretmen, okul veya şehir değiştirmek benlik gelişimini olumsuz etkileyebiliyor.

Travmatik olaylara maruz kalmak veya şahit olmak da benlik değerinin düşmesine neden olabiliyor. Dolayısıyla benlik gelişimi bu ve benzeri nedenlerle profesyonel olarak desteklenmeyi gerekli kılabiliyor. Oyun terapisi, sanat terapisi, müzik veya kum terapisi gibi çocuklara yönelik uygulamalarla çocuğun benliği destekleniyor.

Aba psikoloji olarak uzman kadromuzla çocuklarda benlik gelişimi üzerine çalışıyoruz. Düşük benlik saygısı nedeniyle kişisel, sosyal veya akademik alanda zorluk yaşayan çocuklara ve ailelere uzman kadromuzla danışmanlık sunuyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile çocuklara kariyer planlaması yapıyor okul başarılarındaki engelleri aşmalarına destek oluyoruz. Çocuklara kariyer planını yaparken ilgi, beceri alanlarını dikkate alıyor, zeka ve karakter özelliklerinize ve beklentilerinize uygun hedefler belirliyoruz.

 

Read More

Okul korkusu okula başlama çağına gelen pek çok çocukta görülebilmektedir. Okula yönelik olumsuz duygu, düşünce ve tutumlar okul reddine dönüşebilmektedir. Kayıt dönemi geldiğinde çoğu aile okulun ilk haftasına yönelik yoğun kaygı duymaktadır. Çocuğun korkusuyla ailenin artan kaygısı bir araya geldiğinde kar topu etkisiyle korku ve kaygılar beslenmektedir.

Bu noktada ailenin ve çevrenin çocuğa yönelik hatalı yaklaşım ve tutumu okul sendromunu artırabilmektedir. Okula yönelik olumsuz duygular çocuğun ilk okul tecrübesiyle başlayabileceği gibi okul değişikliği, sınıf atlama, öğretmen değişikliği gibi durumlarda da gelişebilmektedir. Okul öncesi eğitim de çocuklar için bir çeşit okuldur. Evden ve ebeveynden ayrılmayı gerektiren bu ortam değişikliği de yine çocukta okul korkusu gelişimini tetikleyebilir.

Anaokuluna başlarken okul sendromu görünmeyen bir çocukta ilkokula başlarken okul fobisi görülebilir. Dolayısıyla okula yönelik korkular farklı dönemlerde, koşullara ve deneyimlere bağlı olarak gelişebilmektedir.

Peki henüz okul tecrübesi olmayan çocuklarda okula yönelik korku neden gelişiyor? Okul sendromu belirtileri nelerdir? Okul fobisinin gelişmemesi için neler yapılabilir? Okul fobisiyle başa çıkmak için ebeveynlere verilebilecek öneriler nelerdir? Başa çıkılamayan korkularda psikolojik destek gerekir mi? ve benzeri soruların cevaplarına yazının devamında erişebilirsiniz.

Okul Korkusu Belirtileri Nelerdir?

Sıklıkla okul sendromu olan çocuklarda aşağıdaki belirtiler görülmektedir.

  • Baş ağrıları,
  • Karın ağrıları, bulantı-kusma hissi,
  • İştahsızlık, keyifsizlik,
  • Uyku düzeninde bozukluklar,
  • Okul sorumluluklarından kaçınma ve aksamalar,
  • Sebebi olmayan ağlama,
  • Alıngan ve sinirli olma,
  • Sevilen şeylere karşı ilgi kaybı,
  • Durgunluk, isteksizlik, sessizlik,
  • Bu belirtiler daha çok sabahları ve okul saatlerinde ortaya çıkar ve yoğunlaşır.

Okul sendromuna yönelik tablo, aile ve öğretmen tarafından iyi değerlendirilmez ve doğru yaklaşım sergilenmezse çocuğun korkusu pekişebilir.

Okul Korkusu Neden Gelişiyor?

Hatalı ebeveyn tutumları, mizaç, gelişimsel özellikler, çevresel koşullar, rekabet ve kıyaslamalar okul fobisine neden olabilir. Aşağıda okula yönelik korku gelişmesinin nedenleri detaylarıyla yer almaktadır.

Ayrılık Anksiyetesi İle Gelişen Okul Korkusu

Çocuklarda görülen okul fobisinin önemli bir nedeni yaşadıkları ayrılık anksiyetesidir. Çocuklar okul ortamında günlerinin büyük bölümünü geçirirler ve bu süre boyunca evden uzak kalırlar. Evdeki konfor, ebeveynin ilgisi okul ortamında daha sınırlıdır. Evde daha merkezde tutulan çocuk okul ortamında akranlarıyla eşittir ve paylaşmayı öğrenmelidir. Evde kurallar çok daha esnek olabilirken okulda kurallar belli ve nettir.

Hele ki çocuğun ilkokul tecrübesinden önce okulöncesi eğitimi yoksa korku gelişme olasılığı daha yüksektir. Çocuk evinden, rutin alışkanlıklarından, konfor alanından ve anneden ayrılmak istemez. Üstelik bir de ebeveyn çocuğun okula başlayacak olmasına üzülüyorsa çocuğun korkuları daha da pekişecektir. Bazı ebeveynler çocuklarına olan sevgilerini hissettirmek için “sen yokken ben ne yapacağım, seni çok özleyeceğim, tüm gün seni bekleyeceğim” gibi cümleler kurarlar.

Bu cümleler çocukları olumsuz etkiler ve okula başlayacak olmanın ebeveynlerini cezalandırmak, üzmek olduğunu düşünebilirler. Bu nedenle ebeveynler ayrılığa yönelik kaygılarını ve üzüntülerini olabildiğince çocuklara hissettirmemelidir.

Yeni Deneyimlerle Başa Çıkamamaktan Endişe Etme

Yaşıyla uyumlu sorumluluklar verilmeyen, her istediği istediği gibi gerçekleştirilen çocuklar özellikle bu sorunu yaşayabilmektedir. Evde sorumluluk almayan veya yaşına göre karar verme becerisi gelişmeyen çocukların problem çözme becerileri de gelişmemektedir. Ayrıca okul çağına kadar akranlarıyla veya sosyal çevreyle yeterince iletişime ve etkileşime geçmemiş çocuklarda da iletişim becerileri gelişmemektedir. Tüm bunlar çocuk okul çağına ulaştığında okul korkusu olarak karşımıza gelebilmektedir.

Gerçekdışı Başarı Beklentileri

Öğretmenin, ailenin veya çevrenin başarı beklentileri, rekabetçi tutumları çocuklarda okul fobisi gelişimini tetikleyebilmektedir. Sözlü veya yazılı sınav başarısı, ödevlerdeki performans veya sınıf içi derse katılım öğrencilerde kaygı uyandırabilir. Özellikle okul olgunluğuna ulaşmadan erken yaşta okula başlatılan çocuklar için sınıfın ritmini yakalamak zordur. Fark edilmeyen dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, hiperaktivite gibi başarıyı doğrudan etkileyen faktörler de okul fobisine neden olabilmektedir.

Sosyal Beceri Eksikliği ve Akran Zorbalığı da Okul Korkusu Gelişimini Tetiklemektedir

İçe kapanık, çekingen, utangaç mizaç özelliklerine sahip çocuklar okul ortamında arkadaş edinmekte zorluk yaşayabilmektedir. Bu çocuklar için arkadaşlık ilişkisini başlatmak zordur. Çoğunlukla bulundukları ortamda fark edilmemek için geri planda kalmayı tercih ederler. İstek, ihtiyaç ve fikirlerini çoğunlukla grupla paylaşmazlar. Grup oyunlarına katılmakta veya grupla oynanacak oyunlar kurmakta güçlük yaşarlar.

Gruba katılmak yerine davet edilmeyi isterler. Bu da çocukların okul ortamında kendilerini ifade etmesini ve arkadaşlık kurmasını güçleştirir. Okulda sosyalleşemeyen çocuk zamanını keyifli geçiremez ve okula karşı motivasyonu gelişmez. Dolayısıyla okul fobisi gelişir. Ayrıca okul ortamında akran zorbalığına maruz kalan çocuklarda da okul korkusu görülme sıklığı oldukça yüksektir.

Fiziksel, duygusal veya davranışsal olarak zorbalığa maruz kalan çekingen çocuklar kendilerini korumakta zorlanabilmektedir. Bu sorunla nasıl başa çıkacaklarını bilmedikleri için sorundan kaçmayı tercih edebilirler.

Okul Korkusu ile Başa Çıkmak İçin Ebeveynlere Öneriler

Ebeveynler için de okula başlangıç çoğunlukla heyecan ve kaygıyı bir arada getirir.  Okula başlangıç çocuğun kendine yetebilir hale gelmesi ve akranlarıyla sosyalleşecek olması anlamına gelir. Yanı sıra okul çocuk için bilgi edinme, bilgiyi arama ve kendini geliştirme ortamı sunar. Bir başka açıdansa okula başlangıç çocuğun düzene girmesini, toplumsal kuralları öğrenmesini ve onlara uymasını sağlar.

Ancak birçok açıdan okula başlangıç ebeveyn için kaygı unsurudur. Peki aileler hem kendi kaygılarıyla baş etmek hem de çocukta okul korkusu gelişmesini engellemek için neler yapılabilir?

Duygularını Dinleyin, Davranışlarını Gözlemleyin

Çocuğun okula yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri çoğunlukla okul deneyimi edinmeden önce başlar. Ebeveynden ayrı kalmak, okula yönelik çevreden edinilen olumsuz bilgiler okul sendromunu başlatabilir. Çocuğun korkuları ne zaman başlarsa başlasın ebeveynler bu korkulara kulak vermeliler. Çocuğun okula yönelik duygu ve düşünceleri dinlenmelidir. Kimi çocuklar özellikle de çekingen mizaca sahip olan çocuklar duygularını konuşma taraftarı olmayabilir.

Çocuğunuzla duygu ve düşünceleri üzerine konuşamıyorsanız davranışlarını gözlemleyebilirsiniz. Eskiye oranla daha çok içe kapanıksa, ağlamaları, fiziksel şikayetleri artış göstermişse şüphe edebilirsiniz. Özellikle de bu belirtiler okulla ilgili konular konuşulduğunda, okul günlerinde veya tatiller bitip okula başlama yaklaştığında artıyorsa şüphelenilmelidir.

Sabırlı Olun

Okul korkusu yaşayan çocuğunuzun duygu, düşünce ve davranışlarına karşı bu dönemde ekstra sabırlı olmalısınız. Aynı konuları, aynı duyguları tekrar tekrar konuşmanız gerekebilir. Her şey yolunda, sanırım artık korkularıyla başa çıkabiliyor dediğiniz bir anda korkular yeniden başlayabilir. Sabırlı, sevgi dolu, anlayışlı ve güven verici bir tutum sergilemeniz çocuğunuzun korkularıyla baş etmesini kolaylaştıracaktır.

Okulun Amacını Açıklayın, İlgi ve Merak Uyandırın

Bilinmeyen her şey gibi okula, öğrenci olmaya yönelik, yetersiz bilgi, bilgisizlik çocuk için kaygı uyandırır. Bu nedenle okulların açılmasını beklemeksizin okul olgunluğuna erişmiş çocuklara okul ortamı anlatılmalıdır. Okulda bir gün nasıl geçer, okula neden gidilir, okula gitmenin faydaları nelerdir anlatılmalıdır.

Belki kayıt yapılacak okula çocukla beraber ön ziyaretler yapmak, bahçesini dolaşmak, okul imkanlarını birlikte değerlendirmek faydalı olabilir. Okul çantasını, kırtasiye malzemelerini, kıyafetlerini alırken çocuğun da fikri alınabilir, seçim fırsatı tanınabilir.

Alay Etmeyin, Duygularını Küçümsemeyin ki Okul Korkusu Gelişmesin

Okul fobisi hafife alınmaması gereken bir çocukluk çağı problemidir. Alay, küçümseme, kıyaslama gibi tavır ve tutumlar durumun daha da kötüleşmesine neden olacaktır. Alay etmek, hafife almak, küçümsemek çocuğun kendisini çok daha çaresiz ve yalnız hissetmesine neden olur. Bu his daha fazla içe kapanmasını tetikler ve beraberinde farklı psikolojik sorunları tetikleyebilir.

Vedalaşmaları Pozitif ve Kısa Süreli Tutun

Çocuklarda okula yönelik korkuyu tetikleyen önemli bir davranış hatası da ebeveynlerin vedalaşmayı uzun tutmasıdır. Kapı önünde tekrar tekrar sarılmak, belki gözyaşı dökmek çocuğu olumsuz etkilemektedir. Çocuk ebeveynlerini uzun süre göremeyeceğini düşünebilir. Okulun kötü bir yer olduğunu ve bu nedenle ebeveyninin üzüntü duyduğunu düşünebilir. Cezalandırıldığını düşünebilir. Okula giderek ebeveynlerini üzdüğünü düşünebilir. Tüm bunlar okul korkusu gelişimini tetikleyebilir.

Böyle dramatik bir ayrılık yerine vedalaşma daha kısa süreli tutulmalı. Ebeveyn ayrılırken okul gününe yönelik güzel dileklerde bulunabilir. Okul bitiminde almaya geleceğini, eve dönüşte neler yapacaklarını kısaca anlatabilir. Çocuk okuldayken ebeveyn kendisinin neler yapacağından bahsedebilir. Böylece çocuk ebeveyninin kendisi okuldayken evde üzüleceğini veya o okuldayken evde çok eğleneceklerini düşünmez.

“Sen okuldayken ben de iş yerinde çalışıyor olacağım.”, “Sen okuldayken ben de akşam için yemek yapacağım.” gibi.

Okul Dönüşü Sohbet Edin, Gününün Nasıl Geçtiğini Sorun

Çocuğunuz eve döndüğünde mutlaka onunla okul gününe yönelik sohbet edin. Okulda neler yaptı, neler öğrendi konuşabilirsiniz. Anlattıkları karşısında ilgili ve meraklı olduğunuzu ses tonunuz ve beden dilinizle destekleyebilirsiniz. Önemli olan bu sohbeti yapmış olmak için yapmamaktır. Çocuğunuzla konuşurken mutlaka boy seviyesine inin ve göz kontağı kurmaya çalışın.

Anlattıklarını varsa sorularınızla derinleştirin. Öğrendiklerini size göstermek isterse fırsat verin ve size de öğretmesini isteyin.

Sorumluluk Verin, Kendi Kararlarını Almasını Destekleyin

Okul korkusu gelişimini etkileyen bir diğer önemli konu da çocuklara yaşlarıyla uyumlu sorumluluklar verilmiyor oluşudur. Evde sorumluluk verilmeyen çocuk okul ortamında üstlenmesi gereken sorumluluklarla karşılaştığında uyum sorunu yaşar. Sorumluluklarını yerine getirmeyi unutur veya yerine getirmeye zorlanır. Ebeveynlerinin, öğretmeninin veya arkadaşlarının desteğine ihtiyaç duyabilir. Bu da çocuğun özgüveninin zedelenmesine, kendi gücünü ve potansiyelini keşfetmesine engel olur.

Çocuklara ev ortamında yaşına uygun sorumluluklar vererek bu beceriler desteklenmelidir. Oyuncaklarını toplama görevi, masayı kurmaya yardım etme görevi, evcil hayvanını besleme görevi gibi. Bir diğer önemli rol de çocuğun karar alma becerisinin geliştirilmesidir. Çocuklar tıpkı sorumluluklar gibi yaşıyla uygun şekilde karar vermeye teşvik edilmelidir.

Çocuğa iki, üç seçenek içerisinden kendi istediğini seçme fırsatı sunulmalıdır. Böylece çocuk özerk bir birey olduğunu, kendisiyle ilgili konularda söz hakkı olduğunu öğrenir. Ve kendisini ilgilendiren her konuya daha fazla dahil olarak içselleştirir.

Okul Korkusu ve Psikolojik Destek

Çevresel faktörler, mizaç, okul ortamı, akran etkisi ve ebeveyn tutumları gibi nedenlerle okul fobisi ile başa çıkmak zorlaşabilir. Çocuğun okul reddiyle baş edilemiyorsa, duygusal, fizyolojik ve davranışsal belirtilerde artış varsa mutlaka destek alınmalıdır. Beraberinde okul başarısında düşüş, devamsızlıkta artış, depresyon, sosyal kaygı, sınav kaygısı ve benzeri görülebilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda mutlaka psikolojik destek alınmalıdır.

Okul fobisi tedavisi olan ve erken teşhis edildiğinde olumsuz etkileri minimuma indirilebilen psikolojik bir rahatsızlıktır. Toplumumuzda görülme sıklığı oldukça fazladır. Akademik başarısızlık yaşayan pek çok öğrencide okul sendromu ve/veya sosyal anksiyete görülme olasılığı yüksektir. Öğretmenlerin farkındalıklı gözlemi, aileyle okulun yeterli iletişim halinde olması öğrencilikte okul fobisinin fark edilmesini kolaylaştırmaktadır.

Aba psikoloji olarak okul korkusu yaşayan çocuklara ve ailelerine uzman kadromuzla danışmanlık sunuyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile çocuklara kariyer planlaması yapıyor okul başarılarındaki engelleri aşmalarına destek oluyoruz. Çocuklara kariyer planını yaparken ilgi, beceri alanlarını dikkate alıyor, zeka ve karakter özelliklerinize ve beklentilerinize uygun hedefler belirliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

 

Read More

Anaokulu seçimi okul öncesi eğitim yaşına gelmiş çocuğu olan her ebeveyn için titizlikle irdelenen önemli bir süreçtir. Seçim yaparken dikkat edilmesi gereken ilk unsun önceliklerin belirlenmesidir. Öncelikler her aile için benzerlikler gösterse de farklılıklar da barındırabilmektedir. Bu da okul seçimini doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla doğru okul popüler olan değil önceliklere uygun olan okul olacaktır.

Peki anaokulu seçerken önceliklendirme nasıl yapılmalıdır? Öncelikler belirlenirken nelere dikkat edilmelidir? Okul seçerken öncelik belirlemenin avantajları nelerdir? Önceliği olmaksızın okul seçmek ne tarz sorunlara yol açabilir? Seçim yaparken hangi durumlarda psikolojik ve profesyonel desteğe ihtiyaç duyulabilir? Yazımızın devamında bu ve benzeri soruların yanıtlarını bulabilirsiniz.

Okul Öncesi Eğitim Ne Zaman Başlamalı? Ve Okul Olgunluğu: Çocuğum İlk Kez Okula Gidecek, Çocuğum Okula Başlamaya Hazır mı? yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Anaokulu Seçimi Yaparken Nelere Dikkat Edilmeli?

Anaokulu seçeneklerini yaşanılan şehre, oturulan bölgeye ve nüfus yoğunluğuna göre çeşitlilik göstermektedir. Bazı bölgelerde seçim yapmak alternatif fazlalığı nedeniyle zorlaşabilmektedir. Seçimi kolaylaştırmak için birtakım filtrelemelerin yapılması gerekir. Bunlardan en önemlisi okul seçimi yaparken ebeveynlerin ihtiyaçlarını, beklentilerini ve koşullarını belirlemesidir. Bunların belirlenmesi seçenekleri minimuma düşürmeyi ve alternatifler arasından en uygun olanı seçebilmeyi sağlar.

Ebeveynler Kreş Seçerken Nelere Dikkat Etmeli? yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Anaokulu Seçimi Yaparken Sıklıkla Dikkat Edilen Unsurlar

Alternatifleri belirlerken ebeveynler sıklıkla aşağıdaki unsurları göz önünde bulundurmaktadır;

  • Okulun fiziki özellikleri (bahçe, havuz, spor alanları, sınıflar, kat sayısı, merdivenler, trabzanlar, zemin özellikleri, kaplamalar, halılar, yemekhane, Tuvalet/ lavabolar, oyun alanları)
  • Eğitim kadrosu ve eğitim içeriği (neler öğretiliyor, kaç öğretmen var, bir öğretmene kaç öğrenci düşüyor ne zaman ne öğretiliyor? Öğreticiler alanında yetkin ve yeterli mi?)
  • Öğretmenlerin deneyimi (Kaç yıldır bu işi yapıyorlar, geçmiş tecrübeleri neler, bu kurumda ne zamandır çalışıyorlar, çalışan aidiyeti nasıl?)
  • Sınıf sayıları (bir sınıfta kaç öğrenci var?)
  • Hijyen (Ne sıklıkla temizleniyor, hangi ürünler kullanılıyor)
  • Yemek (kurumda mı yapılıyor, dışarıdan mı geliyor, hangi şirketle çalışılıyor, yiyecekler nerede nasıl muhafaza ediliyor, menü neye göre kim tarafından belirleniyor)
  • Anaokulu seçimi yaparken güvenlik son derece önemlidir (okulun güvenlik elemanı var mı?, muhit güvenli mi, okul trafiğe açık bir alanda mı? Okulun içi çocuklar için güvenli olacak şekilde dizayn edilmiş mi? deprem yönetmeliğine uygun mu?)
  • Kullanılan eğitici ve öğretici materyallerin kalitesi, malzemesi (Kullanılan oyuncak ve materyaller çocukların sağlığına uygun mu? Oyuncaklar ne sıklıkla yenileniyor, temizliği nasıl yapılıyor?)
  • Çeşitlilik (kitap, oyuncak, materyal ve benzeri ürünlerin çeşitliliği nasıl, seçimler neye göre yapılıyor, kim yapıyor?)
  • Ulaşım (okul ve ev arası mesafe ne kadar, okuldan eve evden okula ulaşım alternatifleri neler? Servisi var mı? Toplu taşımayla ulaşıma uygun mu? Yürüyerek gidip gelinebilir mi?)
  • Okul çevresine yönelik özellikler (Okul çevresinde sağlığı veya güvenliği tehdit eden risk faktörleri var mı?)
  • Sınıflar neye göre belirleniyor (Yaş, zeka, ilgi, beceri, yetenek ve benzeri)
  • Kayıt için minimum yaş sınırı var mı?
  • Ücret ve ödeme şekilleri (Yıllık ve/veya aylık ücreti nedir? Ücret artışı ne sıklıkla oluyor?)
  • Burs imkanları (başarı, yetenek, destek ve benzeri burs olanakları var mı? Burslar neye göre belirleniyor? oranları nedir?)
  • Okul açılış/kapanış saatleri
  • Okul, yönetim ve veli arası iletişim (Veli ne sıklıkla ve hangi konularda bilgilendiriliyor?)
  • Yabancı dil eğitimi, spor, sanat, müzik gibi ek eğitimler
  • Psikolog var mı?

Pandemiden Sonra Anaokulu Seçimi Yaparken Öncelikler Değişti

Pandemiyle beraber ebeveynlerin seçim yaparken dikkat ettiği unsurlara birkaç yenisi daha eklendi. Ayrıca hijyen beklentilerinde de ciddi bir artış oldu ve hijyen çok daha öncelikli hale geldi. Pandemi sonrası pek çok ebeveyn evden çalışmaya başladı. Aynı zamanda vakaların yüksek seyrettiği dönemlerde eğitimde evden sürdürülmeye başlandı. Dolayısıyla hem ebeveynler ev ortamında çalıştılar hem de okula gidemeyen çocuklarıyla ilgilenmek durumunda kaldılar.

Bazı meslek grupları ve iş verenler için çocukla beraber işleri sürdürmek tölere edilebildi. Ancak bazı meslekler için bu hiçte kolay olmadı. Dolayısıyla ebeveynler işe gitmeye devam etmek durumunda kaldı. Bu da ebeveynlerin anaokulu seçimi yaparken okulun pandemi sürecinde eğitime nasıl devam edeceğini sorgulamalarına neden oldu.

Geçtiğimiz dönemlerde neredeyse tüm anaokulları ve okullar online eğitime geçiş yaptı. Faaliyete devam eden kurumlar ise sınıftaki öğrenci sayılarını azalttılar. Aktiviteleri, okul içi etkinlikleri pandemiye göre düzenlediler.  Eğer siz de çalışan bir ebeveynseniz bu detayı irdelemelisiniz. Pandemi döneminde çocukla birlikte çalışmanız mümkün değilse veya işe gitmeniz gerekiyorsa okulla bu detayları görüşmelisiniz.

Öğretmenlerin aşı olup olmadığı, hasta olan öğrencilerin nasıl tespit edileceği ve ne tarz önlemler alınacağı konuşulabilir. Geçmiş yılın eylem planı incelenebilir. Ne tarz zorluklar yaşadılar, karşılaşılan problemler nasıl çözüldü öğrenilebilir.

Pandeminin Olumsuz Etkileri ve Verimli Zaman Geçirme Önerileri yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Anaokulu Seçimi Yaparken Öncelikler Neye Göre Belirlenmeli?

Ebeveynlerin seçim sürecinde dikkat ettiği temel konulara yukarıda yer verdik. Ancak bu unsurlardan nasıl önceliklendirileceği ebeveynlerin ihtiyaçlarına, beklentilerine ve koşullarına göre farklılık gösterir. Çocuğuna bakacak kimsesi olmayan bir ebeveyn çocuğunu okulöncesi eğitime erkenden başlatmak durumunda kalabilir. Bu durumda ebeveyn seçim yaparken her şeyden önce okulun minimum kayıt yaşına dikkat edecektir.

Çoğu anaokulu tuvalet eğitimini tamamlamış, konuşabilen, kendi ihtiyaç ve isteklerini ifade edebilen çocukları kabul etmektedir. Bu nedenle minimum kayıt yaşı sıklıkla 3 yaş ve üzeridir. Tuvalet eğitimini tamamlamış ve konuşabilen daha küçük çocuklarda ise okul insiyatif kullanabilmektedir. Daha küçük yaşlardaki öğrenciler için ise tam gün hizmet veren gündüz bakım evleri bulunmaktadır. Yine yarı zamanlı veya haftanın birkaç günü olacak şekilde oyun grupları da bulunmaktadır.

Başka bir ebeveyn için anaokulu seçimi yaparken çocuğun okuldan alacağı eğitimin kalitesi daha önemli olabilir. İlkokula başlamadan önce yazı yazmayı, okumayı öğrenmesi veya yabancı dil edinmesi istenebilir. Bu durumda ebeveynin önceliği eğitim kalitesi ve içeriği olacaktır. Bir başka ebeveyn için önemli olan öğretmendir. Öğretmenin iletişimi, çocukla kurduğu bağ, ilgi ve alakası önceliklidir. Farklı bir birey için hijyen veya güvenlik en temel öncelik olabilir.

Ebeveynin beklentisi, ihtiyacı ve imkanları alternatifler içerisinde seçenekleri en aza indirmeyi kolaylaştırır. Son noktada ise ebeveynin maddi gücü rol oynayacaktır. Belirlenen beklenti ve ihtiyaçlara göre hazırlanan seçeneklerden hangisi ebeveynin bütçesine uyuyorsa seçim ondan yana olacaktır. Bütçeye uygun birden fazla seçenek varsa burada öğretmen ve okul yönetimiyle kurulan iletişimin içtenliğine, alınan enerjiye dikkat edilebilir.

Ayrıca son aşamaya gelindiğinde benzer nitelikte iki üç seçenek arasından çocuğa da anaokulu seçimi yaptırılabilir. Çocuğun seçim yapması için öncesinde seçeneklere birlikte ziyaretler yapılabilir. Öğretmenlerle tanışması, okulları dolaşması sağlanabilir. Kendi okulunu seçme fırsatını bulmak çocuğun aidiyet duygusunu da besleyecektir.

Kimi ebeveynler içinse okulun popüleritesi, tanınırlığı veya referansları seçim sürecinde önemli rolde olabilir. Referanslar tüm kriterler değerlendirildikten sonra karar aşamasında güvenilirlik için son derece önemlidir.

Anaokulu Seçimi Yaparken Öncelik Belirlemenin Avantajları

Seçim sürecine gelmeden önce okullarla ilgili bilgi toplamak, okul ziyaretleri yapmak, referansları öğrenmek oldukça önemlidir. Bu çalışmalar zaman ve enerji istemektedir. Bu nedenle araştırmaların son dakikaya bırakılmaması gerekir. Okullar hakkında bilgi edinme aşaması son ana kaldığında ebeveynler hem stres olmakta hem de yorulmaktadır. Stres ve yorgunluk birleştiğinde seçim yapmak zorlaşmakta ve doğru seçim yapabilme olasılığı azalmaktadır.

Bir diğer önemli konu ise okulların kayıt tarihleridir. Kimi okullar için yılın belli dönemlerinde kayıt alınırken kimilerinde yıl boyunca istenen zamanda kayıt yaptırılabilir. Ancak kayıt yapılırken öğrencinin çoğunlukla aynı zamanda kayıt olması adaptasyon için önemlidir. Aksi halde çocuk birbirine alışmış bir sınıfa dışarıdan dahil olmaya çalışacaktır.

Bu da özellikle utangaç, çekingen veya içe kapanık çocuklar için zorlayıcı bir deneyime dönüşebilir. Bu nedenle anaokulu seçimi yapmadan önce okullar erkenden araştırılmalı, fırsat buldukça ziyaret edilmelidir. Bilgiler toplandıkça ihtiyaç, beklenti ve imkanlar da belirlenmelidir.

Tüm bilgileri edinip, kriterleri belirledikten sonra önceliklendirme yapılmalı ve öncelik planına uygun okullar yeniden değerlendirmeye alınmalıdır. Bu kapsamlı ve planlı hazırlık zahmetli gibi görünse de ebeveynlerin elini kolaylaştırmaktadır. Ne istediğini ve ne aradığını bilen ebeveynin seçim yapması daha kolay olacaktır.

Anaokulu Seçimi Yaparken Nelerden Uzak Durulmalı

Kimi ebeveynler yeterli bilgi toplamadan doğrudan çevrenin tavsiyesiyle seçim aşamasına gelebilmektedir. Ancak yukarıda da bahsettiğimiz gibi her ebeveynin ihtiyaç, beklenti ve imkanları birbirinden farklıdır. Sözüne güvendiğiniz ve memnuniyetini öğrendiğiniz bir yakınınızın referansı elbette ki seçim sürecinde dikkate alınmalıdır. Ancak seçim yapmadan önce beklentileriniz, ihtiyaç ve imkanlarınız referans aldığınız kişiyle ne kadar örtüşüyor değerlendirmelisiniz.

Kimi okullar medyada, bilbordlarda, dergi ve gazetelerde çok fazla reklam verebilmektedir. Dolayısıyla bu kurumlara yönelik daha fazla aşinalık gelişmektedir. Bu da bize sık reklam veren kurumların daha güvenilir olduğunu, tanıdık, bilindik olduğunu düşündürebilir. Ancak bu doğru bir tespit olabileceği gibi bir algı yönetimi de olabilir.

Anaokulu seçimi yaparken kurumun medyatik olmasından veya isminin bilinir olmasından ziyade niteliğine odaklanılmalıdır. Eğitim kadrosu kimlerden oluşuyor, nasıl bir eğitim veriyor, çalışan bağlılığı nedir, ne sıklıkla öğretmen değişimi oluyor dikkat edilmelidir.

Anaokulu Seçimi ve Profesyonel Destek

Her ebeveyn çocuğu için en doğru seçeneği belirlemek istiyor. Her yıl ebeveynler seçim sürecinde daha bilinçli hale gelirken okul seçenekleri de artış gösteriyor. İyiyle kötüyü belirlemek bir nebze daha kolay olsa da en doğru seçenekleri belirleyebilmek zorlaşabiliyor. Kimi durumlarda ebeveynlerin daha spesifik beklentileri de olabiliyor. Örneğin bedensel engeli olan, gelişim geriliği olan, kronik veya riskli sağlık sorunları olan çocuklarımız olabiliyor.

Aile içi problemler, travmatik yaşam olayları gibi çocuğun psikolojik olarak da desteklenmesi ve takip edilmesi gereken durumlar olabiliyor. Bu tarz detaylar da eklendiğinde ebeveynlerin doğru seçenekleri belirlemesi zorlaşabiliyor. Bu noktada da profesyonel destek almak seçenekleri netleştirmeyi kolaylaştırıyor.

Profesyonel danışmanlıklar aracılığıyla aile; ihtiyaçlarına, beklenti ve imkanlarına uygun seçenekleri öğrenebiliyor. Böylece hem çocuk hem de aile için memnuniyet oranı çok daha yüksek bir seçim yapılabiliyor.

Aba psikoloji olarak biz de anaokulu seçimi yapacak ailelere uzman kadromuzla danışmanlık sunuyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile çocukların karakterlerini, ilgi, beceri ve yeteneklerini belirliyoruz. Bu sayede okulöncesi eğitimden başlayarak kariyer planlamalarını yapıyor okul başarılarındaki engelleri aşmalarına destek oluyoruz. Çocuklara kariyer planını yaparken ilgi, beceri alanlarını dikkate alıyor, zeka ve karakter özelliklerinize ve beklentilerinize uygun hedefler belirliyoruz.

 

Read More

Özgül fobi, bilinen eski adıyla basit fobilerdir.  Bazı durumlar veya nesnelerden duyulan mantıksız/aşırı korku haliyle karakterizedir. Başlangıç yaşı ergenliğe denk gelmektedir ve sıklıkla 16 yaş civarında görülmeye başlamaktadır. Daha erken veya geç başlangıçlı vakalar da bulunmaktadır. Fobiler arasında görülme sıklığı en yüksek olan türdür (%2,8). Kadınlarda erkeklere oranda daha fazla görülmektedir.

Basit fobilerle mücadele içerisinde olan bireylerin tedaviye gelme oranları oldukça düşüktür. Daha çok fobik nesne ve durumlardan kaçınma davranışları yaygındır. Örneğin; köpek fobisi olan bir birey köpek besleyen insanların evine gitmez. Köpeklerin dolaştığı park, bahçe, sokak gibi alanlardan geçmez. Köpeğin olduğunu bildiği veya deneyimlediği alanları tehlikeli olarak işaretler ve bu alanlardan kaçınır. Böylece kendisine güvenli bir yaşam alanı yaratmış olur.

Çevresini bu şekilde düzenlediği için de fobinin yol açtığı olumsuzluklara daha az maruz kalır. Bu sayede özgül fobi için tedavi arayışına girmesine gerek kalmaz. Fobik bireylerin tedaviye geliş nedenleri sıklıkla eşlik eden diğer sorunlara yöneliktir. Bazı basit fobi türleri ise kişi henüz tecrübe etme fırsatı bulmadığı için hiç fark edilmez.

Örneğin uçuş fobisi olan bir F16 pilotu uzun eğitim sürecine rağmen gerçek bir uçuş anına kadar korkusunu fark etmeye bilir. Yine yükseklik korkusu olan bir birey yüksek bir yere çıkmadığı sürece bu korkusunu tanımaya bilir. Basit fobilerin kişinin eğitim ve kariyer hayatını en az etkileyecek fobiler olduğu yanılgısı yaygındır. Oysa tedavi edilmeyen fobiler kişinin yaşam kalitesini, performansını ve verimliliğini düşürmektedir.

Örneğin; köpek fobisi olan birey okul yolunda veya işe giderken köpekle karşılaşabileceği korkusuyla okula/işe gitmekten kaçınabilir. Sadece ev ya da iş de değil sosyal yaşamı da bu durum oldukça sınırlayabilir. Özellikle kişinin yaşadığı çevrede çok fazla sokak köpeği varsa bu korku evden çıkma cesaretini kırabilir.

Özgül fobi kişinin sosyal etkinliklerden ve bireysel sorumluluklardan kaçınmasına neden olabilir. Meslek veya iş, okul seçimi de kişinin korkularına göre şekillenebilir. Örneğin; doktor, hemşire olabilecekken kan görme korkusu nedeniyle bu alternatifi göz ardı edebilir.

Özgül Fobi Nedir, Korkudan Farkı Var mı?

Basit fobilerde birey bazı nesne veya durumlara karşı sürekli ve mantıksız korku duyar. Korkması için görmesine ve karşılaşmasına da ihtiyacı yoktur, karşılaşabileceği fikri dahi onu korkutur. Bu korku bir nesnenin veya canlının kendisine zarar verebileceğine yönelik olabilir. Örneğin; ısırma, tırmalama, kovalama, saldırma gibi. Bir başka korkma haliyse nesne ya da durumla karşılaşıldığında açığa çıkacak tepki ve davranışlara yöneliktir.

Örneğin; kan görünce veya yükseğe çıkınca bayılmaktan, kapalı alanlarda kontrolü kaybetmekten korkmak gibi. Normal korkuyla en temel farkı basit fobinin kişinin yaşamını sınırlandıracak düzeyde sürekli ve mantıkdışı olmasıdır. Örneğin; yükseğe çıkıldığında herkes tedirgin olabilir ancak özgül fobi durumunda kişi yükseğe çıkmayı reddeder veya çıktığında fenalaşabilir. Çok yüksek bir binada iş görüşmesine, etkinliğe veya bir davete katılmayı reddedebilir.

Saldırgan olabileceği bilinen bir köpeğin yanından geçerken herkes tedirgin olabilir. Ancak fobisi olan bir birey köpeği fark edince direk yolunu değiştirecek veya kaçacaktır.

Özgül Fobi Yaşamı Nasıl Etkiliyor?

Fobik bireyler çoğunlukla kaçınma davranışlarıyla kendilerine daha izole, güvenli bir yaşam alanı oluşturur. Bu sayede de fobilerinin olumsuz yaşam etkilerinden uzak kalırlar. Fakat oluşturdukları bu güvenli alan çoğunlukla sabit kalır ve gelişime kapalıdır. Dolayısıyla sosyal yaşam, kariyer alanları, eğitimleri, kişisel ve mesleki gelişimleri sınırlanır. Fobik durum ve nesneler kaynaklı iletişim ağları ve sosyal çevreleri sınırlı kalır.

Okul, kurs, meslek, iş seçimleri sınırlı kalır. Sınırların ötesinde kimi özgül fobi türleri kişinin hayatını da riske sokabilir. Örneğin; yoğun köpek veya kedi fobisi olan bir birey korktuğu canlıdan kaçmak için kontrolsüzce arabaların önüne atlayabilir. Korktuğu şeyden kaçarken bir yerden düşebilir, kendini daha kötü yaralayabilir. Kan korkusu olan bir birey kan tahlili vermez.

Kan aldırması gerekir diye doktora gitmez veya kan görmemek için hastaneye girmez. Kan görebileceği mesleklerden kaçınır. Yükseklik korkusu olan bir birey plazalarda, gökdelenlerde çalışmasını gerektirecek işlerden kaçınabilir. Uçuş korkusu olan bir birey uçakla rahatlıkla gidebileceği şehirlere diğer ulaşım araçlarıyla daha uzun sürede gitmeyi seçer. Seyahat gerektiren işlerden kaçınır. Yurtdışı seyahatleri planlamaz, uzak şehirlere gitmemeyi tercih eder.

Özgül Fobi Türleri

Basit fobiler içerisinde sayılabilecek çok çeşitli fobi kaynakları bulunmaktadır. Ancak karşılaşılma sıklığı yüksek olan basit fobiler aşağıda yer almaktadır;

Hayvan Korkusu: Kedi, köpek, fare, yılan gibi hayvanlara yönelik geliştirilen fobilerdir. Hayvan fobileri yaşanılan coğrafyaya ve kültüre göre farklılık göstermektedir. Örneğin; yılanın görülmediği bir coğrafyada yılan fobisi görülme sıklığı yok denecek kadar azdır. Yine hayvana yüklenen anlamlar da fobi gelişimini etkilemektedir. Örneğin; dini olarak kutsal kabul edilen hayvanlara yönelik o kültürde fobi geliştirme olasılığı düşük olacaktır.

Hayvan fobisi olan bireylerde fobinin derecesi kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Örneğin; köpekten korkan bir birey köpekle karşılaşabileceği sosyal ortamlardan, evlerden, park ve bahçelerden kaçınır. Bazı vakalar hayvanın sesine duyarlıdır ve görmeden sadece uzaktan sesini duyduğunda dahi kontrolü kaybeder. Resmini görmek, videosunu izlemek de benzer tepkilere yol açabilir.

Özgül fobi durumlarında kişinin korku unsuruyla karşılaşmasına gerek yoktur, hayal etmesi, onun üzerine düşünmesi de korkması için yeterlidir.

Yükseklik Korkusu:

Yükseklik korkusu en yaygın fobilerden ikincisidir. Kişi yüksek yerlere çıkamaz, merdivene tırmanamaz, Çok katlı yüksek binalara giremez. Yüksek binalarda cam kenarlarında duramaz, yüksekten aşağıya bakamaz. Asansöre, özellikle de camekanlı asansörlere binemez. Asansöre binmek istememe nedenleri kapalı kalma korkusu değildir. Asansörün yükselmesinden korku duyarlar. Uçak korkusuyla birlikte görüldüğü vakalar da bulunmaktadır. Ancak her uçak korkusu olanın yükseklik korkusu bulunmamaktadır.

Kan Görme ve Yaralanma Korkusu:

Kan görme korkusu halk arasında kan tutması olarak da bilinen özgül fobi türüdür. Kan görmekten neredeyse herkes rahatsızlık hisseder. Ancak kan görme ve yaralanma fobisi olan bireylerde hayati risklere neden olabilecek düzeyde kaçınma vardır. Hastaneye, doktora gitmez, kan veremez, ambulans sesinden dahi korkabilirler. Kanlı filmlerden, haber ve fotoğraflardan kaçınır, maruz kalırlarsa benzer tepkiler verirler.

Enjeksiyondan yani iğneden de korkarlar. Bu bireyler mümkün olduğu sürece doktora gitmez. Dişleri çürüse dahi dişçi koltuğuna oturmamak için var güçleriyle mücadele eder, ağrıya dayanmaya çalışırlar. Kadınlar doğum yapmaktan korktuğu için hamile kalmamaya çalışabilirler. Şeker hastaları gibi düzenli enjeksiyon kullanımı gerektiren hastalıklarda tedaviyi ihmal ederler. Tüm bu ihmal ve kaçınmalar beraberinde çok daha riskli hastalıkların gelişmesine yol açar.

Uçak, Uçuş Korkusu:

Özgül fobi türlerinden uçak korkusu kişinin yaşam kalitesini düşüren önemli bir fobi türüdür. Bu bireyler özellikle yetişkin yaşamda epey sıkıntı çekebilir. Özellikle de meslekleri seyahat gerektiriyorsa kişinin yaşayacağı sıkıntılar artış gösterecektir. Uçak korkusu olan bireyler çoğunlukla seyahatlerini kara veya deniz yoluyla sürdürmeyi seçerler. Ancak her iki yolculuk şekli de daha fazla zaman gerektirecektir.

Hele ki uzak noktalara seyahat gerekiyorsa yolculuğa ayrılacak zaman daha da fazla olacaktır. Bu durum hem kişinin konforunu düşürecek hem de iş veren açısından olumsuz değerlendirilmeye neden olacaktır. Bu bireyler yurtiçi seyahatlerini bir şekilde farklı ulaşım seçenekleriyle planlayabilirler. Ancak yurtdışı seyahat deneyimlerini planlamak çok daha zorludur. Bu durumda da yurtdışı seyahatlerinden kaçınma davranışı sergilerler. Ancak yine mesleki açıdan zorluk yaşayabilirler.

Uçmaya mecbur kalmaları durumunda uçuş öncesi korkuyla baş etmek için ilaç alabilirler. Ancak özgül fobi sonucu bu ilaçların sık kullanımı da zaman içerisinde duyarsızlaşmaya veya alışkanlığa dönüşebilir. Uçuş öncesinde ve hatta uçuşa günler kala kaygı ve korkuları tırmanabilir.

Somatik belirtiler göstermeye başlayabilirler; uyuyamama, terleme, çarpıntı gibi. Uçuş anında da kontrolü kaybetme, terleme, çarpıntı, baş dönmesi, baygınlık hissi, nefes darlığı vb. görülebilir.

Yutma Korkusu:

Yutma korkusu bazı yiyecek/içeceklerle karakterize olabileceği gibi her türlü yiyecek ve içecekle de ilgili olabilir. Su içerken, kuruyemiş gibi taneli yiyecekleri yerken veya yemek yerken korku gelişebilir. Kişi yediği şeylerin kendi kontrolü dışında boğazına kaçacağını, boğulacağını, öleceğini veya felç kalacağını düşünebilir. Yalnız yemek yemekten korkabilir. Yanında boğulma anında bilinçli müdahale edip onu kurtarabilecek insanların olmasını isteyebilir.

Kişi güvenli olarak belirlediği bazı yiyecekleri tüketip, diğerlerini yemekten kaçınabilir. İleri vakalarda kişi yeme eylemini mümkün olabildiğince sınırlı tutabilir. Pipetle, püre ve sıvı halde beslenmeye çalışabilir. İleri vakalarda bu hastalık aşırı kilo kayıplarına yol açabilir.

Klostrofobi (Kapalı/Basık Alan Korkusu):

Klostrofobi kapalı/basık alanlardan duyulan korkudur. Asansör, alçak tavanlı odalar, koridorlar, küçük ve az camlı odalar, yer altındaki yerler, penceresiz alanlar, mağaralar gibi. Ayrıca kapıları kapalı ve kalabalık otobüs, yeraltı çarşıları, metro, altgeçitler de klostrofobi kaynağıdır. İçinde bulunulan odanın, kabinin kilitli olması da korkuyu artırmaktadır. Asansör kapısının biraz geç açılması veya katlarda gereğinden fazla beklemesi de atak geçirmeye neden olabilmektedir.

Bir özgül fobi türü olan klostrofobide temel korku sıkışıp kalmak, çıkamamak, nefes alamamak, boğulmak ve benzeridir. Sadece içerisinde bulunan alan değil kimi durumlarda dar giysiler, takılar da kişiyi bunaltabilir. Boğazlı kıyafetler giyinmek istemez, kolye, fular takmaktan rahatsızlık duyabilirler.

Birey duş, hamam, sauna gibi alanlarda da fenalık geçirebilir. Yine etrafı sularla çevrili olan ada veya çıkış kapısına uzak olunan alanlarda da bunalım yaşayabilir.

Özgül Fobi Nedenleri

Nedenleri henüz tam olarak bilinememekle birlikte genetik, çevresel faktörler ve öğrenme sonucu oluşabileceği düşünülmektedir. Ailede birinde özgül fobi varsa çocuklarda görülme riski artmaktadır. Yine fobiye dönüşebilecek deneyimler yaşamak veya başkalarının deneyimlerine şahit olmak da fobi gelişimini etkileyebilmektedir. Örneğin; kedi, köpek saldırması, kötü bir uçuş deneyimi, uçak kazasına tanık olmak gibi.

Ancak olumsuz yaşam deneyimleri fobi geliştirmek için yeterli değildir. Örneğin köpek saldırısına maruz kalan pek çok bireyde fobi gelişmemektedir. Aslında fobili bireylerin çoğunlukla çocukluktan itibaren belirti verdiği görülmektedir. Dolayısıyla çocukluklarında da korku geliştirebilecekleri nesne, canlı ve durumlara karşı temkinli yaklaşmaktadırlar.

Yapılan çalışmalar basit fobi tanısı almış bireylerin çoğunlukla korkulara duyarlı şekilde dünyaya geldiği görülmektedir. Yani genetik rol basit fobilerin gelişiminde etkindir. Zarar görme ve ölüm korkuları basit fobilerin temelinde yatan korkulardır.

Özgül Fobi ve Tedavi Yöntemleri

Basit fobiler kişinin kontrolü altında olduğu sürece yaşam kalitesini düşürse de tedaviye gidişi geciktirmektedir. Çoğunlukla tedavi riskli yaşam deneyimleri artıkça veya panik atak gibi ikincil hastalıklar eşlik ettikçe değerlendirilmektedir. Tedaviye başvuran bireylerde sanılanın aksine çok daha kısa sürede sonuç alınmaktadır. Birkaç seans gibi kısa bir sürede dahi pek çok basit fobiden kurtulabilmektedir.

Basit fobilerin tedavisinde en etkili yöntem olarak Bilişsel davranışçı terapi yöntemi kullanılmaktadır. Maruz bırakma, imgeleme, gevşeme ve nefes teknikleri, kaygıyla başa çıkmayı öğretme tedavide olumlu sonuçlar verir. Özgül fobi destek alınması halinde tedavisi olan, kısa sürede sonuca ulaşılabilen önemli bir psikolojik hastalıktır. Detaylı bilgi için Aba psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Çocuklarda öfke nöbeti yaşandığında çoğunlukla yanlış müdahalelerle yaklaşılır ve süreç kontrolü zorlaşır. Çocuk öfkelendiğinde ağlayabilir, kendisine, çevresine ve eşyalarına zarar verebilir. Çocuğun öfkesi karşısında ebeveynler çaresizlik hissedebilir. Kimi zaman çocuğun haline yoğun üzüntü duyan ebeveyn onu sakinleştirmek için istediği her şeyi yapmayı kabul edebilir. Kimi zamansa çocuğun öfke atakları karşısında ebeveyn de yorgun düşebilir, tahammülsüz ve öfkeli davranabilir.

Öfkeye yanıt kimi durumlarda ceza ve kısıtlamalarla da verilebilmektedir. Ancak tüm bu yöntemler çocuğun öfkesini boşaltmasını ve kendini sağlıklı biçimde ifade etmeyi öğrenmesini kolaylaştırmamaktadır. Öfke anında verilen hatalı duygusal, davranışsal ve fizyolojik yanıtlar çocuğun öfkeyi istediğini elde etme methodu olarak kullanmasına neden olabilir.

Peki çocuklarda öfke nöbeti neden gelişir? Öfkeye ebeveynin yaklaşımı nasıl olmalıdır? Öfke anında çocukla nasıl bir iletişim kurulmalıdır? Öfke nöbetlerinin önlenmesi için nasıl bir iletişim ve ebeveyn tutumu uygulanmalıdır? Yazımızın devamında cevapları bulabilirsiniz.

Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları ve Oyun Terapisi ve Çocukluk Çağı Problemleri yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Neden Gelişir?

Çocuklarda öfkeye dönük tepkiler sıklıkla yanlış öğrenmeler, model alma ve istediğini elde etme amacıyla kullanılır. Bir çocuğun dünyaya geldiği ilk andan itibaren çevresiyle ve temel bakım vereniyle iletişim kurma şekli ağlama davranışıdır. Yaşamın ilk döneminde bebek ihtiyaçlarını ağlayarak anlatır. Temel bakım veren anne veya bir başka kişi bebeğin ağlama şeklini zaman içerisinde anlamlı hale getirir.

Açlık ağlaması, alt değiştirme, uyku, güven ve benzeri ihtiyaçlarına yönelik ağlamaları ebeveyn ayırt etmeye başlar. Çocuk ağlamaya yüklediği mesajın bakım veren tarafından doğru anlaşılıp yanıtlandığını gördükçe sakinleşir. Bu sayede bebek ile bakım veren arasında güvenli bağ gelişir. Çocuk büyüyüp yürüme, konuşma, kendi başına beslenme gibi yeni beceriler kazandıkça bakım verenden ayrışır. Bu ayrışma 1,5-2,5 yaş aralığında başlamaktadır.

Bu döneme sıklıkla 2 yaş sendromu adı verilir. Ve çocuklarda öfke nöbeti bu dönemlerde atak yapar. Bu atakların en önemli nedeni çocuğun doğuştan itibaren inşa ettiği yaşam sınırlarını ve kuralları genişletme ihtiyacıdır. Çocuk özerkleşmek ve bu özerkliğin ebeveyni tarafından kabul edilmesini ister. Çocuk yaşıyla uygun şekilde sorumluluk almak, kendi kararlarını verebilmek, kendi seçimlerini yapabilmek ister.

Çocuğun bu özerklik girişimleri ebeveyn tarafından baskılanır ve engellenirse çocuğun bebeklikteki ağlama refleksine bu dönemde öfke eşlik eder. İnatlaşmalar, ayak direme, tutturma, kendini yerden yere atma, kendine ve çevreye zarar verme davranışları görülebilir. Çocuk anlaşılmadığını hissettikçe öfkelenir. Aynı zamanda çocuk ebeveyniyle güvenli bağ kuramamışsa öfke geliştirir. İlgisiz kalan, ihmal edilen, ihtiyaçları zamanında ve yeterince karşılanmayan çocuklarda da ihmal görülür.

Buradaki ihmal hem fiziksel hem duygusal hem de davranışsaldır. Çocuk ihtiyaç duyduğu sevgiyi, ilgiyi, bakımı aileden görmek ister. Aileyle etkin vakit geçiremeyen, aile içerisinde ikinci, üçüncü plana atılan, görmezden gelinen çocuklarda öfke görülebilir. Çocuk sorunlarla nasıl baş edeceğini bilemediği ve gereken desteği doğru zamanda ve doğru koşullarda alamadığı zaman öfkelenir. Öfkenin de işe yaramadığı durumlarda çocuk içe kapanabilir.

2 Yaş Sendromu ve Ailelerin Bilmesi Gerekenler yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Anında Ebeveynin Yaklaşımı Nasıl Olmalı?

Çocuğun öfkeli hali şiddetli, sürekli ve tahmin edilemez olduğunda aileler yoğun çaresizlik hissetmektedir. Özellikle de ev dışı ortamlarda karşılaşılan öfke atakları ailelerin stres ve kaygı düzeyini artırmaktadır. Ebeveyn veya çocuğun bakımıyla ilgilenen kişi çevreyi rahatsız etmemek veya eleştirilmemek için çocuğu sakinleştirmeye çalışır. Çocuğun sakinleşmesi için istediğini verme, azarlama, onunla birlikte öfkelenme veya cezalandırma gibi hatalı yöntemler uygulanabilmektedir.

Çocuk ebeveyninin beden dilinden, söz ve davranışlarından çaresizliğini hissetmektedir. İstediğini elde etmeye yaklaştığını düşünerek davranışında ısrarcı davranabilir. Peki çocuklarda öfke nöbeti anında ebeveynin yaklaşımı nasıl olmalıdır?

Çocuğa Öfkesini Kontrol Edebileceği Güvenli Bir Alan Tanınmalı

Çocuk öfkelendiğinde aile çocuğa öfkesini boşaltması için alan tanımalıdır. Ancak çocuk öfke anında yalnız bırakılmamalıdır. Bulunan alanın bir köşesinde ebeveyn mutlaka çocuğun fark edeceği bir noktada olmalıdır. Çocukla çocuğun boyuna inilip, göz kontağı kurarak konuşulmalıdır. Ses tonu çocuğun sesinden düşük, sakin ve yumuşak tonda olmalıdır. Zamanla çocuğun sesi ve davranışları da ebeveynin ses ve davranışlarıyla uyumlanacaktır.

“Şu an öfkelisin ve ben sen sakinleşene kadar burada bekleyeceğim. İstediğin zaman sana sarılmak ve seni dinlemek için ben buradayım” mesajı çocuğa verilmelidir. Çocuk ailenin koşulsuz kabulünü ve sevgisini gördüğünde çok daha kolay sakinleşmekte ve aileyi kucaklayabilmektedir.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Anında Çocuğa Güç Gösterisinde Bulunulmamalı

Bu dönemde ailelerin olumsuz duygusal tepkilerden uzak durması ve kimin otorite olduğunu göstermeye çalışmaması gerekir. Çocuğun kendisinden her anlamda çok daha güçlü olan ebeveyniyle mücadele etmesi mümkün değildir. Çocuk bunun zaten farkındadır. Ailenin bunu somut şekilde çocuğa göstermeye çalışması çocuğun benlik değerini düşürecektir. Güç gösterisi fiziksel, duygusal veya davranışsal olarak gerçekleşebilir.

Örneğin; çocuğun üzerine yürümek, kolunu çekiştirmek, şiddet uygulamak, bağırmak, tehdit etmek veya alay etmek gibi. Bu davranışlar belki durumsal olarak çocuklarda öfke nöbeti belirtilerini azaltacaktır ancak uzun vadede çocuğa zararlıdır. Çocuk ebeveyninin karşısında yenik düştüğünü, güçsüz, çaresiz olduğunu düşünebilir.

Özgüveni, benlik algısı zedelenir. Üstelik sorunları çözme şekli olarak da güç kullanımını normalleştirebilir. Bunun yerine ebeveynler çocuklarına tutum ve davranışlarıyla problemleri nasıl yapıcı şekilde çözülebileceklerini modellemelidir.

İnatlaşmalarla Başa Çıkmak İçin Çocuğun Dikkati Farklı Yöne Çekilmelidir

Ailelerin en çok zorlandığı konulardan biri de tutturmalar ve inatlaşmalardır. Çocuğun ısrarla hayır demesi, diretmesi veya inatlaşması aileleri çoğu durumda zor durumda bırakmaktadır. Yapmayı ısrarla reddettiği konularda çocukla inatlaşmak yerine dikkatini farklı bir yöne çekilmelidir. Etraftaki bir nesneye, sevdiği bir oyuncağına dikkatini yönlendirmek, ilgisini çekecek farklı bir konudan bahsetmek işe yaramaktadır. Çocuk sakinleştikten sonra konuşmak için tekrar aynı konuya dönülebilir.

Çocuğun Güveni Kırılmamalı, Gerçekleştirilemeyecek Vaatlerde Bulunulmamalıdır

Çocuklarda öfke nöbeti anında sıklıkla yapılan yanlışlardan biri de çocuğa gerçekleştirilemeyecek vaatlerde bulunmaktır. Ebeveynler bu davranışı çocuğu oyalamak, dikkatini dağıtmak ve sakinleştirmek için kullanırlar. Ancak çocuklar için tutulmayan her bir söz ebeveynine duyduğu güveni zedelemektedir.

Çocuğa verilen sözlerin tutulmaması çocuğun birkaç başarısız denemeden sonra artık ailesinin sözlerine inanmamasıyla sonuçlanır. Dolayısıyla bu sözler tekrar eden öfke nöbetlerinde işe yaramaz. Ailenin öfke nöbetleri dışında da çocuğa verdiği sözler çocukta beklenen motivasyonu ve heyecanı yaratmaz.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Nasıl Önlenebilir?

Çocuklar ağlama davranışlarıyla bir şeyleri elde etmeyi, yaptırmayı öğrenebilirler. Aslında bunu onlara biz öğretiriz. Çocuk yeter ki sussun diye ebeveynler veya çocuğun bakımıyla ilgilenen diğer bireyler çocuğun isteklerini yerine getirebilir. Çocuk bebeklikten itibaren ağlamaların istek, ihtiyaçlarını elde etme yöntemi olduğunu öğrenirse bunu uzun vadede kullanır. Bu ağlamalar zamanla tutturmalara, kendini yerden yere atmalara dönüşür.

Ağlamaların Karşılığı İstediğini Vermek Olmamalıdır

Bir anlamda istediklerini elde edebilmek için ağlamanın karşı tarafta bıraktığı etkiyi eşlik eden davranışlarla artırır. Çocuğun ağlama davranışına verdiğimiz yanıtların şekli ise bu davranışın bırakılmasını ya da pekiştirilmesini sağlayacaktır. Çocuklarda öfke nöbeti ile ister evde ister sosyal bir alanda karşılaşmış olun vereceğiniz tepkiler benzer olmalıdır.

Çocuğun öfkeli haline karşılık siz sakinliğinizi korumayı başardığınız sürece bir süre sonra onun da tansiyonu yatışacaktır. Çocukla düzenli olarak duygu, düşünce ve istekleri üzerine konuşmak, ona seçim ve karar hakkı tanımak öfke gelişimini önlemektedir. Çocuğa yaşıyla uyumlu sorumluluklar vermek, başarılarını ve çabasını taktir etmek de öfkeyle başa çıkmayı kolaylaştırır.

Çocukla Etkin Zaman Geçirilmeli, Aile İçi Sağlıklı İletişim Geliştirilmelidir

Çocukla etkin zaman geçirmek, şimdi ve burada, anda kalarak sohbet etmek, oyun oynamak iletişimi güçlendirir. Aile içerisindeki konularla ilgili çocuğun da yaşıyla uygun olacak şekilde fikrini almak benlik değerini artırır. Tüm bunlar sağlıklı aile içi iletişimi ve sağlıklı ebeveyn tutumlarını kapsamaktadır. Yine ailenin problemlerle başa çıkma yöntemleri, iletişim şekilleri de çocuğun model almasını sağlamaktadır.

Bu nedenle mümkün olabildiğince çocuğun yanında kavga etmemek, öfkeyi sağlıklı biçimde yönetebilmek gerekir. Eğer çocuğun yanında istemeden bir tartışma, kavga yaşanmışsa mutlaka ebeveynler sorunun çözümünü ve barışmayı da çocuğun yanında gerçekleştirmelidir. Çocuk bu sayede sorunlarla nasıl başa çıkılacağını ve sorunların nasıl çözüleceğini öğrenir. Böylece çocuklarda öfke nöbeti görülme sıklığı azalır.

Sağlıklı Bir Birey Yetiştirebilmek İçin Aile İçi İletişim Nasıl Olmalı?, Çalışan Ebeveyn Olmak ve Çocuklarla Kaliteli Zaman Geçirmek yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuğun Duygu, Düşünce, İstek ve Seçimlerine Saygı Gösterilmelidir

Çocuğun isteklerine yönelik olmaz, hayır gibi kestirme cevaplar vermek yerine nedenler çocuğa açıklanmalıdır. Çocuk isteklerinin neden gerçekleştirilmediğini bildiğinde çok daha kolay yatışmaktadır. Yine çocuğa kendi isteği dışında hiçbir şey dayatılmamalıdır. Dayatmalar çocuğun karşı direnç geliştirmesine neden olacaktır. Bunu giyeceksin! bunu yiyeceksin! Gibi dayatma cümleleri yerine beyaz t-shirt mü yoksa sarı mı? hangisini giyinmek istersin gibi seçenekler sunulmalıdır.

Seçenek çeşitliliği çocuğun kafasını karıştırmayacak ve seçimi zorlaştırmayacak şekilde olmalıdır. Çocuğun yaşıyla uyumlu şekilde seçenek ve alternatifler artırılabilir.

Çocuklarda Öfke Nöbeti ve Psikolojik Destek

Bazen tüm olumlu tutum ve davranışlarınıza, tüm bilinçli denemelerinize rağmen öfkeyle başa çıkmakta zorlanabilirsiniz. Çocuğunuz eğer 4 yaşını geçmişse ve sık sık öfke nöbetleri yaşamaya devam ediyorsa destek alabilirsiniz. Sık sık ve uzun nöbetler yaşanıyorsa, çocuk öfke anında kendisine/çevresine zarar veriyorsa destek ihmal edilmemelidir. Tedavi yöntemi olarak oyun terapisi, psikoeğitim, aile danışmanlığı gibi yöntemler uygulanabilmektedir.

Eğer çocuğun öfkesini tetikleyen farklı bir psikolojik/psikiyatrik rahatsızlık söz konusuysa bunun için de tedavi planlanmalıdır. Gerektiğinde tedavi sürecine ilaç kullanımı da dahil edilebilmektedir. Oyun Terapisi Nedir? Çocuk ve Aileler için Faydaları Yazımızdan da faydalanabilirsiniz. Uzman seçiminde kararsızlık yaşıyorsanız  “Çocuğumu Hangi Uzmana Götürmeliyim?” Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Psikiyatristi Kimdir? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda öfke nöbeti hem çocuğun fiziksel, bilişsel, duygusal gelişimini etkilemekte hem de aileyi yıpratmaktadır. Sürekli öfkelenen ve sakinleşmekte güçlük çeken çocuklarda karakter gelişimi ve sorunları çözme becerisi de olumsuz etkilenmektedir. Evde ebeveynin, okul yaşamında öğretmenlerin bilinçli ve yapıcı yaklaşımları çocuğun öfke sorunuyla başa çıkmasını kolaylaştırmaktadır. Öfke ile baş etmek için öfkeyi bastırmak veya yok saymak yerine, öfkeyi doğuran tetikleyiciler öğrenilmelidir.

Çocuğun değersizlik, güvensizlik, anlaşılmama ve sevilmeme hisleriyle, terkedilme korkuları görülmeli, bu duygular yapıcı yönde desteklenmelidir. Çocuğa güven verilmeli, değerli ve biricik olduğu hissettirilmelidir.

Çocuklarda öfke nöbeti karşısında çaresizlik hissediyor, kendiniz ve/veya çocuğunuz için destek arıyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Aba Psikoloji olarak çocuk, ergen, genç ve yetişkinlerle çalışıyoruz. Ailelere de danışmanlık sunuyoruz. Kullandığımız yöntemlerle danışanlarımızın sorunlarını en etkili şekilde çözümlemeyi hedefliyoruz. Oyun terapisi, psikoterapi, psikoeğitim ve aile danışmanlığı konularında destek almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Kariyer danışmanlığına yönelik de bizden destek alabilirsiniz.

Read More

Çekingen kişilik bozukluğu olan bireyler için eğitim, kariyer ve sosyal hayat son derece zorludur. Mizaç, erken yaşam deneyimleri, yetiştirilme tarzı ve çevresel faktörler çekingen kişiliği beslemektedir. Yaş arttıkça çekingenlik baskın hale gelmekte ve kişinin işlev alanları sınırlı hale gelmektedir. Çekingen bireylerin çok güçlü yetersizlik duyguları vardır ve kendileriyle ilgili değerlendirmeleri çevreden gelen geribildirimlerle belirlerler.

Genellikle çevreleri tarafından içe kapanık, utangaç, korkak tanımlanırlar. Reddedilmekten korkarlar, bu korkuları nedeniyle bulundukları sosyal ortamda yokmuşçasına silik kalırlar. Kendilik algıları oldukça düşüktür. Çevre tarafından eleştirilecekleri ya da beğenilmeyecekleri yönünde baskın inançları vardır. Çok az arkadaşları vardır ve çoğunlukla yalnız olmayı seçerler. Başarıdan korkarlar, özgüvenden korkarlar.

Çekingen kişilik bozukluğu olan bireyler çevrelerindeki insanları da çoğunlukla kendi gibi insanlardan seçerler. Ve çoğunlukla arkadaşlık başlatan değil arkadaşlığa cevap veren taraftadırlar. Dikkat çeken davranışlardan, kılık kıyafetten ya da konuşmalardan sakınırlar. Göz önünde olacakları sosyal ortamlardan, sorumluluklardan kaçınırlar. İş hayatlarında veya akademik yaşamlarında potansiyellerinin çok altında performans gösterirler. Dikkat çekip, fark edilmek istemezler. Sınıfta derse kaldırılmamak için el kaldırmazlar.

İş hayatında sosyal yönü olan profesyonel hiçbir görevde yer almak istemezler. Çekingen yapıları nedeniyle hak iddia edemez haksızlık karşısında haklarını arayamazlar. Çoğunlukla bu yapıları nedeniyle okul hayatında da iş hayatında da öne çıkamaz ortalama veya ortalamanın altında kalırlar. İnsan sosyal bir canlıdır ve yaşamını idame ettirebilmesi için de bu sosyal becerileri etkin kullanmaya ihtiyaç duyar.

Ancak çekingen kişilik bozukluğu olan kişilerde bu beceriler düşüktür ve becerileri kullanma kısımları da zayıftır. Dolayısıyla yaşamlarının her alanında zorluk çekmektedirler. Depresyon, anksiyete, fobi, alkol madde kullanımı gibi pek çok ikincil problemi de beraberinde getirebilmektedir.

Peki çekingen kişilik nasıl gelişir? Hangi belirtilerle kendini gösterir? Tedavi yöntemleri nelerdir? Yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. Performans Kaygısı Akademik ve Profesyonel Kariyeri Olumsuz Etkiliyor! Ve Gevşeme Teknikleri ile Yaşam Kalitenizi Artırabilirsiniz! yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çekingen Kişilik Bozukluğu Nasıl Gelişir?

Çekingen kişiliğin gelişmesinde genetik yatkınlık, model alma, yetiştirilme tarzları, olumsuz sosyal deneyimler ve mizaç etkilidir. Aile bireylerinde çekingenlik varsa çocuklarda da görülme olasılığı oldukça yüksektir. Yine genetik yatkınlık kadar model almak da çekingen kişiliğin gelişimini desteklemektedir. Örneğin; çekingen bir ebeveynin gözetiminde yetişen çocuğun da çekingen özellikleri gelişecektir.

Sadece aile bireyleri de çekingen sosyal çevre, arkadaşlar, öğretmenler de çekingen kişiliğinin gelişimini besleyebilmektedir. Üstelik çocuk mizaç olarak içe kapanık, utangaç, çekinik bir karakterse çevresel faktörler kişilik bozukluğunu destekleyebilmektedir.

Olumsuz ebeveyn tutumları da çekingen kişilik bozukluğu gelişiminde büyük rol sahibidir. Aşırı otoriter, cezalandırıcı veya aşırı koruyucu ya da mükemmeliyetçi ebeveyn tutumları çekingen kişiliği geliştirebilir. Özellikle mizaç olarak çekingenlik yönü olan çocuklarda olumsuz ebeveyn tutumlar kişilik bozukluğunun gelişmesinde etki edebilmektedir. Yine bireyin yatkınlığı söz konusu ise akran zorbalığı, sosyal aşağılanma, dışlanma gibi olumsuz deneyimler de kişilik bozukluğuna neden olabilmektedir.

Ergenlikte Ebeveyn Tutumu Nasıl Olmalı? yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çekingen Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Çekingen kişilikler sosyal yaşam ve arkadaşlık ilişkileri içerisinde uyum sağlayan, kendi fikirlerini beyan edemeyen bireylerdir. İsteklerini dile getirmekte veya bir konuda kendileri adına karar vermekte güçlük yaşarlar. “Sen/siz bilirsiniz, siz nasıl isterseniz öyle olsun.” Tarzında kabullenici ve razı olan cümleleri sıklıkla telaffuz ederler.

Kendilerine bir şeyi layık görmezler, bunun yerine başkaları neyi layık görüyorsa onu kabul ederler. Bu nedenle sıklıkla karar mekanizması olarak arkadaşlarını, aile bireylerini ve otorite figürlerini seçerler. Onlar için kendilerinden daha güçlü olan herkes otoritedir. Bu fiziksel değil duygusal ve bilişsel bir güçtür. Daha bilgili veya daha özgüvenli olan kişileri kendilerinden üstün görürler.

Reddedilmekten Korkarlar, Hayatlarındaki Kişilere Aşırı Bağımlılık Geliştirebilirler

Olumsuz herhangi bir tepki alacakları kaygısı ile kendilerine yapılanlara ve söylenenlere karşılık veremezler. Çekingen kişilik bozukluğu olan bireyler reddedilmekten çok korkarlar. Çünkü reddedilmek tüm temel kaygılarının yeniden canlanması anlamına gelir; “yetersizim, değersizim” gibi. Reddedilmemek için koşulsuz uyum gösterirler ve kendilerinden her isteneni eksiksiz yapmaya özen gösterirler. Karşı çıkamayışlarının bir nedeni de sevgi ihtiyaçlarını bu şekilde karşılıyor olmalarıdır.

Özgüvenleri son derece düşüktür. İltifat aldıklarında utanırlar ve çoğunlukla inanmazlar. Nezaketen iltifat aldıklarını düşünürler. Kendilerine layık görmedikleri için abartılı tepki verirler ve hatta imalı bir söz olduğunu düşünürler. Alay edilme, aşağılanma gibi değerlendirebilirler. Zayıf yönlerini ve yetersizliklerini ifade etmede son derece başarılıdırlar. Ancak güçlü yönleri sorulduğunda cevaplamakta güçlük çekerler.

Aşırı fedakar ve hayatlarındaki insanlar için aşırı verici kişilerdir. Çekingen kişiliği olan bireyler adeta kendilerini ailelerine, arkadaşlarına, eşlerine adarlar. Onları kaybetmemek için büyük efor sarf ederler. Bu davranışları nedeniyle hayatlarındaki kişilere bağımlılık geliştirirler. Kaybetme korkuları oldukça yüksektir.

Çekingen Kişilik Bozukluğu Sosyal Beceri Eksikliği ile Karakterizedir

Espri kaldıramazlar. Beden dillerini rahat bir şekilde kullanamazlar. Abartılı hareketlerden, söylemlerden çekinirler. Duygularını veya düşüncelerini doğrudan ifade edemezler. Çoğunlukla ne söyleyeceklerini veya ne söylemeleri gerektiğini düşünürken etkileşimi kaçırırlar. Tartışmaya giremez, kendilerini bir tartışmanın içerisinde bulurlarsa yoğun çaresizlik hissederler. Olumsuz sosyal deneyimlerin etkisinden çok uzun süre çıkamazlar. Kendini sosyal anlamda beceriksiz, kişisel olarak nahoş ve diğerlerinden aşağıda görür.

Genelde kendisini utandıracağını düşündüğünden kişisel risk almaya veya yeni şeyler denemeye gönülsüzdür. Sürekli otokontrol sergilerler, kontrolü kaybedebilecekleri durumlardan kaçınırlar.

Okul Hayatında Zorbalık, Sınav Kaygısı ve Okul Fobisi Görülebilir

Çekingen kişilik bozukluğu olan bireyler okul hayatında akran zorbalığına sıklıkla maruz kalırlar. Haklarını arayamaz veya yaşadıkları sıkıntıya yönelik yardım talep etmemek için son ana kadar beklerler. Okul hayatlarında otoriter, başarı odaklı ve rekabete dayalı bir eğitim sistemine dahil olurlarsa başarılı olamazlar. Kolaylıkla sınav kaygısı ve/veya okul fobisi geliştirirler. Akabinde de sosyal fobik belirtiler görülmeye başlar. İş hayatlarında ise iş bulma sürecinden başlayarak zorluk yaşarlar.

İş Hayatında Pasif ve Geridedirler

Mülakatlara katılmak, kendilerini anlatmak onlar için son derece zordur. İş tanımı, kazancı ve statüsü ne olursa olsun mümkünse tanıdık aracılığıyla bir işe girmeyi ve orada korunup kollanmayı tercih ederler. Yükselme, terfi alma, liderlik etme gibi beklentileri ve arzuları yoktur. Hem kendilerini bu pozisyonlara layık görmezler hem de yükselmeden getireceği sorumluluklardan korkarlar. Yıllarca aynı pozisyonda, aynı verimle çalışabilirler.

Yaratıcılık gerektirecek, özgün olmayı ve yeniliği kapsayan işlerden kaçınırlar. Sorumluluğun ve riskin az olduğu ortamlarda çalışmak isterler. Ve mümkünse yalnız veya küçük sosyal gruplar içerisinde çalışmayı tercih ederler.

Çekingen Kişilik Bozukluğu Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

DSM-5’e göre, çekingen kişilik bozukluklarında sıklıkla eşlik eden psikolojik hastalıklar depresyon, bipolar ve kaygı bozukluklarıdır. Bu bireylerde özellikle özellikle sosyal kaygı bozukluğu ve performans kaygısı sıklıkla görülür. Ayrıca çevrelerinde değer verdikleri insanlara abartılı şekilde bağlanır ve yoğun şekilde kaybetme korkusu yaşarlar. Bu yönleriyle de bağımlı kişilik bozukluğu da çekingen kişilik bozukluğu ile beraber görülebilir.

Aşırı bastırılmışlık, doğal davranamamak ve sürekli otokontrol sağlamak öfke patlamalarına neden olabilir. Duygusal ve sosyal açıdan son derece zorlayıcı bir hastalıktır. Çekingen kişiler çevrelerinden böyle bir yönlendirme gelmedikçe tedavi için çoğunlukla yardım arayışına geçmezler. Çünkü kaçındıkları zorluklarla yüzleşmekten çekinirler. Ayrıca bir profesyonelle bu sıkıntıları konuşmak da onlar için çok zordur.

Etiketlenmekten ve bir şekilde adapte oldukları yaşam şekillerinin değiştirilmesinden çekinirler. Sosyal Anksiyete Okul Başarısını Olumsuz Etkiliyor, “Konuşurken Heyecanlanıyorum!” Sosyal Anksiyete ve Kariyer Gelişimi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Tedavi sürecinde klinik değerlendirme sonrası psikoterapi ve ilaç tedavisi birlikte kullanılabilmektedir. Tedaviye düzenli devam edildiğinde belirti ve kısıtlıklar son derece azaltılabilmektedir. Sosyal beceri artırma, özgüven geliştirme, beden dili kullanımı, nefes ve gevşeme teknikleri kullanılabilir. Kişinin zorluk yaşadığı konularla ilgili maruz bırakma ve baş etme çalışmaları yapılabilir.

Çekingen kişilik bozukluğu ile mücadele edenler kendilerinde bu v benzeri belirtiler gözlemliyorsa destek almalıdırlar. Profesyonel destek ile sorun yaşayan bireylere psikolojik ve kariyer odaklı çalışmalar yapılarak eksik alanlar desteklenebilmektedir. Aba Psikoloji uzman kadrosu her yaştan bireye ihtiyaca göre psikolojik destek ve kariyer danışmanlığı sunmaktadır. Detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Psikolojik destek yaşamın her evresinde her bireyin edinmesi gereken oldukça önemli bir hizmet. Nasıl ki barınma, beslenme, dinlenme gibi temel fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılıyorsak ruhsal ihtiyaçlarımızın da karşılanması gerekiyor. İnsanoğlu gündelik yaşam içerisinde pek çok psikolojik etkenle bir arada yaşıyor. Özellikle metropollerde maruz kalınan psikolojik uyaranlar çok daha fazla.

Ekonomik güçlükler, trafik, işsizlik, şiddet, iletişim aksaklıkları, travmatik olaylar, kazalar, saldırılan, hastalıklar insanları olumsuz etkiliyor. Pek çok olumsuz etkene doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalıyoruz. Sosyal medya, televizyon gibi kaynaklar da global düzeyde pek çok olumsuzluğa maruz kalmamıza neden oluyor. Bugün bulunduğumuz noktadan dünyanın bir başka ucunda gerçekleşmiş bir olaydan etkilenebiliyoruz. Dolayısıyla psikolojik destek ihtiyaçlarımız da artıyor.

Gelişmekte olan ülkelerde psikolojik hizmetlere yapılan başvurular ikinci plana atılsa da gelişmiş ülkelerde durum çok farklı. Kişisel yaşam, akademik başarı ve kariyer gelişiminden başlayarak pek çok alan ve konuda insanlar psikolojik hizmetlere başvuruyor. Bu sayede sorunlar kronikleşmeden veya performansı ketlemeden ihtiyaç duyulan önlemler alınmış oluyor.

Gelişmekte olan ülkelerde ise psikolojik kaynaklara erişmek zahmetli ve oldukça maliyetli. Yüksek maliyetler psikolojik hizmetlere başvuruların gecikmesine neden oluyor. Pek çok birey kendini ifade edebilmek ve dinlenebilmek için bir uzmanla konuşmak istiyor. Konuşmak, objektif ve yargısız bir yaklaşımla dinleniyor olmak kişiye kendini iyi ve güvende hissettiriyor.

Artan önemine ve duyulan ihtiyaca rağmen psikolojik hizmetlerle ilgili önyargılar da hala devam ediyor. Psikolojik destek başvuruları çoğunlukla destek ihtiyacı kaçınılmaz hale geldiğinde yapılıyor. Psikolojik desteğe başvuran bireyler belki yıllardır baş etmeye çalıştıkları yaşantısal problemleri destek sayesinde kısa sürede atlatmak istiyor. Oysa yıllarca ötelenmiş bir ihtiyacın istenilen düzeyde karşılanabilmesi de zaman gerektiriyor.

Zamanında destek alınması ise sorunlar oluşmadan önleyici müdahale sağlıyor. Bu açıdan psikolojik danışmanlık hem önleyici hem de iyileştirici rol oynuyor. Peki ne zaman bir uzmanla görüşülmeli? Destek ihtiyacı olduğunda hangi birimlerle görüşülmeli? Uzman seçerken nelere dikkat edilmeli? Yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

Psikolojik Destek Hangi Durumlarda Alınabilir?

Psikolojik hizmetlere başvurmak için spesifik bir problem yaşıyor olmaya gerek yok. Duygu, düşünce ve bunların etki ettiği davranışlar üzerine konuşmak için de destek aranabilir. Ancak çoğunlukla destek talebi psikolojik sorunlar kaçınılmaz bir hal aldığında yapılır. Kimi zaman bu belirtiler kişinin kendisini rahatsız eder. Kimi zamansa belirtiler çevre tarafından fark edilir ve kişi bir uzmana yönlendirilir.

Bazen hem kişi hem de çevre durumun farkındadır. Kimi bireyler psikolojik hizmetlerden destek almakta son derece gönüllüdür, kimi bireylerse bu ihtiyacı göz ardı etmektedir. Durum hangisi olursa olsun destek alacak kişinin psikolojik destek almaya gönüllü olması tedaviyi olumlu etkilemektedir.

Depresyon, anksiyete, fobi, mani, dikkat eksikliği, travma, yas, boşanma gibi psikolojik problemlerde profesyonel destek alınmaktadır. Ancak psikolojik desteğe ihtiyaç duyulan çoğu problem erken müdahale ile önlenebilmektedir. Eğitimde, öğretimde, kariyer gelişiminde, iletişim ve sosyal becerilerde de psikolojik hizmetlerden faydalanılabilmektedir.

Destek Alınabilecek Durumlar

  • Anne karnından başlayarak bebek ve çocuk psikolojisi için hamileler, baba adayları ve ebeveynler psikolojik destek alabilir,
  • Evlilik, boşanma, çocuk sahibi olma, okul seçme, kariyer belirleme, iş değiştirme gibi önemli süreçlerde de destek alınabilir,
  • Kişilerarası anlaşmazlıklarda özellikle çiftler ve aileler iletişim ve problem çözme tekniklerine yönelik destek alabilir,
  • Akademik ve profesyonel kariyere yönelik destek alınabilir,
  • Afet, kaza, savaş, saldırı, terör ve benzeri travmatik yaşantılara maruz kalan kişiler destek alabilir,
  • Alt ıslatma, 2 yaş sendromu, tuvalet eğitimi, kardeş kıskançlığı gibi çocukluk çağı problemlerinde destek alınabilir,
  • Bireyin yaşam kalitesini düşüren, işlevselliğini azaltan konularda destek alınabilir (performans kaygısı, sosyal fobi, panik atak, obsesif kompulsif bozukluk gibi)
  • Akran zorbalığı
  • Ergenlik çağı sorunları
  • Yaşlılık psikolojisi
  • Özel bakım gerektiren bireyler ve yakınları
  • Cinsel kimlik
  • Cinsel problemler (vajinismus, erken boşalma gibi)
  • Dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü
  • Yeme bozuklukları
  • İstismar ve ihmal
  • Adli süreçler
  • Stres
  • Kaygılar ve fobiler
  • Bunalım, intihar düşünceleri
  • Davranım bozuklukları
  • Alkol, madde bağımlılığı
  • Temel güven ve bağlanma problemleri ve benzeri pek çok konuda psikolojik destek

Kimlik arayışı, karakter analizi, performans artırma, hedef belirleme, zaman yönetimi, motivasyon ve benzeri durumlarda da destek talep edilebilir.

Psikolojik Destek Almak için Ne Zaman Bir Uzmanla Görüşülmeli?

Psikolojik açıdan destek sunabilecek bir uzmanla görüşmek için psikolojik problemler yaşamaya gerek yok. Zamanında ve düzenli şekilde alınan destek bireylerin kişisel, akademik, profesyonel ve sosyal hayatlarına verim sağlıyor.

Böylece gündelik stres nedeniyle yaşadığımız fiziksel gerginlik, iletişim kazaları gibi olumsuz sonuçlarla baş etmek kolaylaşıyor. Çözüm odaklı düşünce gelişiyor, düzenli destek aynı zamanda kişiye kendi psikolojik danışmanı olabilme ayrıcalığını sunuyor. Bireyler aldıkları destek sürecinde öğrendikleri ve uyguladıkları teknikleri yaşam boyu karşılaştıkları sorunların çözümünde kullanabilir hale geliyor.

Psikolojik destek için bir psikolog, psikolojik danışman, pedagog veya psikiyatri uzmanıyla görüşmeye ihtiyaç duyduğunuz her an başvurabilirsiniz. Başvurmak için sadece sorun yaşıyor olmaya da gerek yok. Kimi zaman kronikleşen problemlerimizi bir problem olarak görmeyi bırakırız. Veya yaşadığımız performans kayıplarının nedenleri psikolojik sorunlarımızken sorunları farklı kaynaklarda ararız.

Örneğin pek çok uyku probleminin nedeni psikolojiktir. Çok uyumak veya uyuyamamak fizyolojik bir probleme bağlı oluşabileceği gibi psikolojik temelli de olabilir. Diş gıcırdatma, kolayca öfkelenme, ağlama, bağırma, kilo alma veya verme psikolojik bir sorunun belirtisi olabilir. Destek almak için işlerin çıkmaza girmesini beklemek sorunun daha kompleks bir hale gelmesine ve kişilerin olumsuz etkilenmesine neden olur.

Boşanma sürecinde destek almak yerine evlilikteki problemler fark edildiğinde destek almak çok daha işlevsel olmaktadır. Bu nedenle baş etmekte zorluk yaşanan, kişinin bireysel ve sosyal yaşamını olumsuz etkileyen her konuda destek alınabilir.

Psikolojik Destek Nasıl Alınır?

Çoğunlukla psikolojik görüşmeler yüz yüze yapılmaktadır. Ancak özellikle pandemiyle birlikte online danışmanlık da son derece yaygın hale gelmiştir. Psikolojik hizmetten faydalanacak kişilere danışan, hizmeti sunacak kişiye ise danışman denilmektedir. Psikolog, pedagog, psikiyatrist başvurulabilecek psikolojik kaynakların bir kısmıdır. Psikolojik hizmetler de kendi içerisinde ayrışmaktadır. Psikolojik danışmanlık daha kısa süreliyken psikoterapi çok daha uzun sürmektedir.

Kimi durumlarda psikolojik desteğe uzman görüşüyle ilaç tedavisi de eklenmektedir. Danışman psikiyatrist ise ilaç düzenlemesi yapabilmektedir. Ancak görüşmeyi sürdüren kişi psikolog, pedagog veya psikolojik danışman ise psikiyatrik yönlendirme yapılması gerekmektedir. İlerlemiş, kendisine ve çevresine zarar veren, gerçeklik algısı kaybolmuş, oto kontrol kullanamayan bireylerde kimi durumlarda hastaneye yatış yapılabilmektedir.

Psikolojik destek yüz yüze ve online görüşmelerin dışında telefon veya mesajlaşma şeklinde de alınabilmektedir. Ancak bu iki görüşme türünün işlevselliği ve güvenirliği tartışılmaktadır. Görüşmeler ortalama 60 dakika sürmektedir. Kullanılacak tedavi yöntemi ve danışanın ihtiyacına göre görüşme sıklığı belirlenmektedir. Kimi zaman haftada bir veya iki görüşme yapılabilmektedir.

Görüşme sıklıkları 10 günde bir ve takip eden seanslarda ayda bir şeklinde de devam edebilmektedir. Çoğunlukla görüşme sıklığı ve süresi uzman tarafından danışana aktarılmaktadır.

Destek alan bireyler için mahremiyet ve güven ilişkisi son derece önemlidir. Bu nedenle danışman veya terapistin danışanla güvene dayalı bağ kurması gerekir. Danışanın görüşme içerisinde paylaştığı her şey onun özelidir ve danışanla danışman arasında kalmalıdır. Eğer danışanın paylaştığı vaka başka bir uzmanla paylaşılacaksa mutlaka danışandan yazılı onay alınmalıdır.

Psikolojik Destek Almak için Uzman Seçimi Nasıl Yapılmalı?

Destek almaya karar vermek kadar doğru kaynağı belirleyebilmek de önemli. Çoğunlukla psikolojik problemler için ilk başvurular psikiyatri kliniklerine yapılıyor. Bunun bir nedeni danışanların ilaç desteğiyle psikolojik sorunların fiziksel sorunlar gibi çözüleceğini umut ediyor olmalarıdır. Bir diğer nedeni ise psikiyatrik hizmetlere hastanelerde erişimin çok daha kolay olmasıdır. Ancak psikiyatrinin destek olacağı konularla bir psikoloğun veya pedagogun vereceği destek farklıdır.

Tıpkı tıbbi birimlerdeki farklılıklar gibi psikolojik kaynaklarda da farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin; iç hastalıkları uzmanı da tıp mezunudur, kulak burun boğaz doktoru da. Ancak ikisinin de uzmanlıkları birbirinden farklıdır ve fikir sahibi olsalar da birbirlerinin uzmanlık alanlarına girmezler. Psikolojik destek alırken de benzer bir süreç yer almaktadır. Her psikolog her psikolojik sorunla çalışamamaktadır.

Çocuk, ergen, yetişkin, çift, aile, cinsel terapi, spor psikolojisi gibi pek çok ayrı çalışma alanı bulunmaktadır. Bir uzman sadece boşanma süreciyle ilgileniyorken başka biri sadece çocukluk çağı sorunlarıyla ilgileniyor olabilir. Psikiyatri biriminden destek alırken de benzer ayrışmalar görülmektedir.

Çocuk, ergen ve yetişkin psikiyatrisi olarak ayrışabilmektedir. Ayrıca her psikiyatrist, psikolog veya pedagog terapist değildir. Ancak her uzman birbirinin çalışma alanıyla ilgili az da olsa fikir sahibidir. Dolayısıyla doğru kaynağa yönlendirmek için ilk değerlendirme sonrası sizinle bilgi paylaşabilir.

Psikolojik destek almaya karar verildiğinde mutlaka öncesinde görüşülecek kişiden ön bilgi alınmalıdır. Başvuru nedeni paylaşılıp, görüşülecek kişinin bu konuda uzman olup olmadığı araştırılmalıdır. Yapılan bu ön görüşme sayesinde hem zaman hem de maliyetten kazanç elde edilmiş olacaktır.

Üstelik yapılan hatalı seçimler kişinin kendisini tekrar tekrar anlatmasına neden olabilmektedir. Bu ise motivasyonu kırmakta ve çaresizlik hissini beslemektedir. Danışanlar sorunlarının çözümsüz olduğunu düşünebilmekte veya psikolojik hizmetlerin kalitesine olan güvenini kaybedebilmektedir.

Psikolojik hizmetlerden verim alabilmek için danışmanın yetkin ve yetkili olması kadar danışman ve danışan arasındaki uyum da önemlidir. Güven ve uyum ise terapi sürecinin verimini doğrudan etkileyen unsurlardır. “Çocuğumu Hangi Uzmana Götürmeliyim?” Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Psikiyatristi Kimdir? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Psikolojik Destek ve Kariyer Danışmanlığı İçin Aba Psikoloji İle İletişime Geçebilirsiniz

Aba psikoloji ailesi uzman kadrosu ile her yaştan bireyle profesyonel şekilde çalışmaktadır. Gelişim değerlendirmeleri, kişilik ve yetenek testleri, dikkat ve algı testleri, IQ ve EQ testleri ile çocuk, genç ve yetişkinlerin yeteneklerini keşfediyoruz. Kariyer planlama, hedef belirleme, kariyer değişikliği, sınava psikolojik hazırlık ve performansa yönelik çalışmalar yapıyoruz.

Çocukluk çağı problemleriyle çalışıyoruz.  Bu problemlerin karakter gelişimini, sosyal, akademik ve profesyonel hayatı olumsuz etkilememesini hedefliyoruz. Gençlerle çalışıyor ergenlik çağı problemlerinin aynı şekilde akademik ve profesyonel yaşamdaki performansı olumsuz etkilememesi için destek oluyoruz. Aile desteğinin önemini biliyor ve ailelerle de bu süreçte çalışıyoruz. Sosyal beceri ve iletişim üzerine de çalışmalar yapıyoruz.

Psikolojik destek dışında stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı hizmeti de sunuyoruz. Siz de destek arayışındaysanız ön bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Bizi Youtube hesaplarımızdan da takip edebilir, her hafta düzenli paylaştığımız içeriklerimizi izleyebilirsiniz.

Read More

Üniversite Tercih Dönemi yaklaştı; sınav takvimine göre YKS sınav sonuçları 4 Ağustos Çarşamba günü açıklanıyor. Sınav sonuçları açıklandıktan sonra ise adayları tercih süreci bekliyor. Tercihler ise 5-13 Ağustos arasında yapılacak. Tercih yapmak için süre oldukça uzun gibi görünse de yeterli ön hazırlığı olmayan adaylarda bu süre kaosa dönüşüyor.

Adaylar çevrelerinden gelen her türlü yönlendirmeye açık oluyorlar ve tercih dönemi iyi yapılandırılamıyor. Üniversite sınavı yükseköğrenime devam etmek isteyen her öğrenci için oldukça meşakkatli bir sınav. Hazırlık sürecinin yoran ve hırpalayan temposu kadar seçim süreci de zahmetli. Doğru seçim yapabilmek için öncelikle sınav sistemini iyi bilmek ve iyi bilen kişilerden destek almak gerekiyor.

Adaylar sınava hazırlık sürecinde sistemin mantığını büyük ölçüde oturtuyor. Ancak ebeveynler veya adaya yakın olan diğer kişiler sınav sistemini yeterince iyi bilemeyebiliyor. Bunun önemli bir nedeni son yıllarda sınav sisteminde üst üste meydana gelen değişiklikler. Üniversite sınavının bugünkü adı dahi çoğu kişi tarafından bilinmiyor.

Bu yüzden seçim yaparken tecrübeli ve güncel bilgilere sahip kişilerle çalışılması gerekiyor. Bu kişiler hazırlık sürecinde destek aldığınız öğretmenleriniz olabileceği gibi, okul rehberlik birimizin veya profesyonel danışmanlık merkezleri de olabilir. Seçim sürecinde bir mentörle de çalışabilirsiniz.

Peki üniversite tercih dönemi yaklaşırken neler yapılmalı? Seçim sürecinde kimden destek alınmalı? Seçim yaparken nelere önem verilmeli? Seçim sürecinde profesyonel hizmet almak önemli mi? ve benzeri sorularınızın yanıtlarını yazının devamında bulabilirsiniz. Alan Seçimi Kariyer Yolculuğunun Rotasını Belirliyor ve Yüksek Lisans Eğitimi ile İş ve Kariyer Değişikliği Yapabilirsiniz yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Üniversite Tercih Dönemi Yaklaşıyor! Peki Kalan Süre Nasıl Değerlendirilmeli?

Tercih döneminin başlamasına sadece iki hafta var. Bu süre doğru değerlendirilirse üniversite ve meslek seçiminizle ilgili daha fazla memnuniyet duyabilirsiniz.

Üniversiteden Önce Meslek Seçimi Yapın

Tercih döneminde sadece üniversite tercihi yapılacağı düşünülebilir. Ancak okuyacağınız üniversiteyi sınavdan aldığınız puan kadar okumak istediğiniz bölüm de belirler. Bölüm seçimi ise meslek seçiminize göre belirlenir. Hangi mesleğe yönelmek istediğinizi belirlediniz mi? Bir meslek seçerken çok yönlü değerlendirme yapmak gelecekteki mesleki tatmini artırmaktadır. Doğru seçim yapabilmek için kişinin birden fazla değişkeni göz önünde bulundurması gerekir.

Karakteristik özellikler, sosyoekonomik düzey ve beklentiler, ilgi alanları, beceri ve yetenekler seçim yaparken dikkate alınmalıdır. Tabi kişinin ihtisası da oldukça önemlidir. Örneğin; Türkçe-Matmatik alanından mezun birinin Fen-Matematik temelli bir bölüme yönelmesi riskli olabilir. Sözelden Sayısala geçmek de aynı şekilde oldukça risklidir. Üniversite tercih dönemi geldiğinde alan dışı bölümlere yönelmek kat sayıların düşmesine neden oluyor. Bu durumda elde edilen puandan faydalanılamıyor.

Ve ayrıca eğitim hayatı bireyi zorlayabilir. Bu açıdan meslek seçimi yapmadan çok daha önce kişinin lise eğitimine başlarken doğru alana yönelmesi gerekir. Alan seçimi meslek seçiminin ön hazırlık aşamasıdır. Ve daha bu aşamada kişinin seçim yaparken ilgi, beceri, yetkinlik, sosyoekonomik ve kültürel özelliklerini düşünmesi gerekir.

Doğru Alan Seçimi Yapmak Meslek Seçimine Daha Doğru Yön Veriyor

Bugünün koşullarında hem alan hem de meslek seçimi yapmak profesyonel destek almadan kolay değildir. Bunun önemli bir nedeni eğitim sistemindeki rekabetin oldukça yüksek olmasıdır. Her yıl üniversite sınavına hazırlık yapan aday sayısı artıyor. Buna bağlı olarak her yıl yeni vakıf ve özel üniversiteler ve yeni bölümler açılıyor. Böyle bir ortamda nitelikli üniversite ve bölüm seçmek zorlaşıyor.

Avantajı artırabilmek için Lise eğitiminde doğru alan seçimini yapabilmek gerekiyor. Ardından sınava hazırlık sürecini en iyi şekilde geçirmek gerekiyor. Ve sonrasında elde edilen puanı en verimli şekilde değerlendirmek önem kazanıyor. Puanı değerlendirme sürecinde kişinin meslek seçimi ve tabi ki üniversite eğitiminden beklentileri de önem kazanıyor.

Üniversite tercih dönemi geldiğinde adaylar özel bir üniversite de mi okumak istiyor, yoksa devlet üniversitesinde mi? burs beklentisi var mı? Eğitimini yurtiçinde mi yurtdışında mı sürdürmek istiyor? Bütçe planı ve finansal desteği var mı? Şehir dışı eğitim fırsatlarına açık mı yoksa aile yanında mı kalmak istiyor? Hazırlık sınıfı olacak mı? Bu sınıfı okumak istiyor mu? Ve daha pek çok detayı değerlendirmeli.

Üniversite Tercih Dönemi Başlamadan Geleceğin Meslekleri ve Mesleklerin Geleceği Araştırılmalı

Bölüm, meslek ve hatta üniversite seçerken dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli konu da bugünün ve geleceğin mesleklerini iyi biliyor olmaktır. Bu bilgi bize gelecek on yıllarda seçtiğimiz mesleğin ne denli avantajlı olacağının bilgisini sağlar. Teknolojinin hızla ilerlemesi pek çok mesleğin rolünün değişmesine ve evrilmesine neden oldu.

Bu değişim ve yenilikler adapte olabilenler için avantaj sağlarken adapte olamayanların iş kaybına neden oldu. Günümüzün popüler mesleklerine her yıl büyük talep var. Popüler mesleklere yönelik bölümler her yıl öğrenci almaya ve mezun vermeye devam ediyor. Ancak mezuniyet sonrası istihdam sağlanabilecek kadar iş sahası çoğu bölümde yok.

Bu da adayların mezuniyet sonrası uzun süreli işsiz kalmasına veya bölüm dışı mesleklere yönelmesine neden oluyor. İş bulamamak özgüveni ve motivasyonu zedeliyor. Farklı bölümlere yönelip iş bulamama kaygısıyla o bölümlerde devam etmekse mesleki tatminin azalmasına neden oluyor. Bu tatminsizlik hem iş veren hem de çalışan için performans ve üretim kaybına neden oluyor.

Üniversite tercih dönemi gelmeden önce geleceğin mesleklerini bilmek de oldukça önemli. Her yıl üzerine yeterince bilgi sahibi olmadığımız bölümler açılıyor. Bu bölümlere yönelik bilgi olmaması ve henüz mezun da vermemiş olunması seçim sürecine temkinli yaklaşılmasına neden oluyor. Ancak yeni bir bölümün ilk mezunlarından olmak mezuniyet sonrası istihdam olasılığını da artırıyor. Ayrıca ilk mezunlar pek çok anlamda öncülük de etmiş oluyor.

Öğretim Kadroları da Üniversite Tercih Dönemi Gelmeden Araştırılmalı

Yeni mesleklere yönelmek söz konusu olduğunda öğretim kadrosu, üniversite ve bölümün niteliğini iyi araştırmak gerekiyor. Bu bölüme yönelik iş gücü ihtiyacı nedir? ülkemizde veya farklı bir ülkede bu mesleği yapabilme potansiyeli var mı? iyi araştırılmalı. Araştırma ve ön bilgi edinme her iki durumda da çok önemli.

Bugünün popüler mesleklerini istihdam fırsatını artırabilmek için en iyi üniversitelerde iyi bir kadrodan okumak gerekiyor. Mümkünse seçim yapmadan önce ilgili bölümlerin ders içeriklerini araştırmak da seçim yaparken kişiye bilgi sağlıyor. İçerikler ilgi çekiyor mu, merak uyandırıyor mu? Değerlendirmesini yapmak seçimin ne kadar doğru bir tercih olduğunu belirliyor. Üniversite tercih dönemi kadar üniversite eğitimi de verimli değerlendirilebilecek şekilde planlanmalı.

Eğitim alınacak okul, yaşanılacak il, bilgiye erişim kaynakları iyi araştırılmalı. Öğrencilerin kendilerini en iyi şekilde geliştirebilecekleri okul ve şehirlere yönelmesi önemli. Seçim yaparken daha şimdiden olası staj ve iş imkanları da araştırılmalı. Çoğu bölümde staj zorunluluğu var ve stajlar istihdam sürecinde önemli rol oynuyor. Bu açıdan eğitim aldığınız şehirde veya yaşadığınız şehirde nitelikli staj yapabileceğiniz iş alanlarının olması oldukça önemli.

Üniversite diplomasının yanı sıra kişisel ve mesleki gelişime de yatırım yapılması gerekiyor. Özgeçmiş diğer adayların önüne geçecek ve işvereni etkileyecek şekilde geliştirilmeli. Başarılı Bir Kariyer İçin Tercih Yapmadan Önce Geleceğin Meslekleri ve Mesleklerin Geleceği İyi Bilinmeli yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Yabancı dil bilgisi de üniversite eğitiminde ve profesyonel kariyerde öne çıkmayı sağlıyor. Pek çok bölümde henüz hala ülkemizde Türkçe kaynaklara erişilemiyor. Yabancı yayınları takip edebilmek kişinin güncel ve nitelikli bilgiye erişmesini kolaylaştırıyor. Ayrıca yabancı dil bilmek global düzeyde istihdam edilebilme fırsatlarını da artırıyor.

Üniversite Tercih Dönemi Geldiğinde Kimden Destek Alınmalı?

Tercih dönemi gelmeden önce yapılması gereken diğer önemli araştırma da bu dönemden kimden destek alınabileceğidir. Üniversite, bölüm ve meslek seçimi gelecek 40-50 yılınıza etki edecek önemli bir karar sürecidir. Bu sürecin iyi planlanması ve bu alanda deneyimli, bilimsel ve güncel bilgiye sahip kişilerden destek alınması önerilmektedir.

Destek verecek kişinin uzman olması size seçim sürecinde aradığınız detaylı bilgiyi ve alternatif çeşitliliğini sağlayacaktır. Yine destek alacağınız kişiyi belirlerken mümkün olabildiğince ihtiyaçlarınıza göre seçim yapmanız gerekmektedir. Yurtdışı eğitim isteyen bir kişinin mutlaka yurtdışı eğitim bilgisi olan ve bu alanda güncel bilgiye sahip bir uzmanla çalışması önerilir. Yurtdışı eğitim danışmanları, danışmanlık ofisleri ve yurtdışı eğitim mentörleri gibi.

Üniversite tercih dönemi gelmeden destek alınacak kişiyi belirlemek seçim sürecinde süre sıkıntısı yaşanmasının da önemine geçer. Pek çok danışman bu dönemde yoğun bir çalışma planına ulaşır. Son dakikaya bırakmak aranan niteliklerde bir kişiye ulaşılmasını da zorlaştırabilir. Destek alınacak uzmanın üniversiteler, öğretim kadroları, bölümler, mesleklerin bugünü ve geleceği üzerine bilgili olması gerekir.

Kişisel Gelişim, Üniversite ve Meslek Seçimi Başarılı Bir Kariyer İçin Ne Kadar Önemli! Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Üniversite Tercih Dönemi Profesyonel Destek ile Çok Daha Başarılı Sonuçlar Sağlıyor

Lise döneminde öğrenciler full konsantrasyon üniversite sınavlarına başarılı olmayı ve hayallerindeki üniversiteyi kazanmayı hedefliyor. Ancak sınavlar bitip sonuçlar açıklandığında pek çok öğrenci sudan çıkmış balığa dönüyor. Kimi öğrencinin bu aşamaya kadar somut bir hedef planı olmuyor. Kimisi seçim sürecinde kararsız kalıyor veya hedefe yönelik yeterli puan alamıyor. Kimi üniversite adayları seçim sürecini telaşlı ve kaos içerisinde geçiriyor.

Ailenin, çevrenin ve arkadaşların etkisi ile istek ve beklentileri dışında seçimler yapabiliyor. Üniversite tercih dönemi öncesi, anı ve sonrası pek çok açıdan iyi bir hazırlık, dikkat, araştırma ve değerlendirme gerektiriyor. Bu süreç yeterince iyi planlanmadığında üniversite eğitiminde motivasyon kayıpları görülme sıklığı artıyor. Seçilen bölümden, okunan okuldan veya yapılan meslekten memnuniyetsizlik doğuyor.

Bu memnuniyetsizlik motivasyonu ve dolayısıyla performansı düşürüyor. Tercih sürecinin verimsiz geçirilmesi yaşam boyu doyumu etkiliyor ve kişiler potansiyellerinin altında işlevsellik gösteriyor. Üniversite eğitimi bireyi sadece bir meslek sahibi olmaya hazırlamıyor. Seçilen üniversite, bölüm ve meslek kişinin gelecekteki sosyal statüsünü, gelirini, çevresini ve hatta kuracağı aileyi bile belirliyor.

Stratejik yetenek yönetimi ise tam da bu kararsızlık ve hatalı seçim süreçlerinde önem kazanıyor. Aba psikoloji olarak danışanlarımızın kariyerlerini belirlemelerinde profesyonel destek sunuyoruz. Yetenekleriniz, ilgi alanlarınız ve potansiyelinizi keşfetmek için öncelikle becerilerinizi birlikte analiz ediyoruz. Başta WISC-V olmak üzere 8 farklı testten bu süreçte faydalanıyoruz. IQ, EQ, ilgi, yetenek, dikkat ve algı testlerinden faydalanıyoruz.

Üniversite tercih dönemi yaklaşırken siz de karar ve tercih sürecinizde profesyonel destek arayışındaysanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Aba Kariyer sayfasını ve her hafta düzenli içerik paylaşılan Youtube kanalımızı takip edebilirsiniz.

Read More

Performans kaygısı başkaları tarafından gözetlenmenin ve değerlendirilmenin söz konusu olduğu her ortamda açığa çıkabilmektedir. İş görüşmesi, sahne performansı, sunum, toplantı ve hatta yemek yemek bile kişinin kaygılanmasına neden olabilir. Bireyin hissettiği kaygı düşünsel, davranışsal ve fizyolojik birtakım sonuçlar doğurur. “Yetersizim, başarısızım, değersizim” gibi düşünceler ve yargılar açığa çıkabilir. Bu düşüncelere terleme, çarpıntı, kızarma gibi fizyolojik tepkiler eklenebilir.

Kişi açığa çıkan bu fizyolojik belirtilerin de etkisiyle daha yoğun kaygı yaşar. Bu kaygıdan kurtulmak için kaçınma davranışları gösterebilir. Örneğin; sözlü sınavın olduğu gün okula gitmemek veya sunum yapacağı gün ekipmanlarını unuttuğunu söylemek gibi. Performansa yönelik kaygılar okul hayatından başlayarak profesyonel kariyere kadar pek çok aşamada zorluk yaşatır. Bireyin potansiyeli çok daha yüksekken yaşadığı performans kaygısı kişinin potansiyelinin çok altında kalmasına neden olur.

https://youtu.be/SGt85ZPH1Gk

Peki performans anksiyetesi nedir? Akademik ve profesyonel kariyeri nasıl etkiliyor? Başa çıkmak için neler yapılabilir? Soruların cevabını yazının devamında bulabilirsiniz. Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Performans Kaygısı Nedir? Hangi Belirtilerle Kendini Gösterir?

Performans anksiyetesi bir ya da birden fazla kişinin önünde performans göstermeye bağlı gelişen bir kaygıdır. Çoğunlukla sosyal fobi ile birlikte görülür. Sosyal anksiyetenin de eşlik ettiği durumlarda kişi kendini sosyal ortamlardan git gide soyutlar. Performans anksiyetesi çoğunlukla ergenlik yıllarında başlar ve ergenliğin ortalarında yükselir. Ancak çocukluk döneminde de başlangıç gösterebilir.

Çocukların erken yaşlardan itibaren önemli sınavlar için hazırlık yapması performans anksiyetesi yaratmaktadır. Mükemmeliyetçi veya otoriter, cezalandırıcı ebeveyn tutumları performans anksiyetesinin gelişmesine neden olabilmektedir. Karakteristik özellikler ve genetik yatkınlık da performansa yönelik kaygının gelişmesini tetiklemektedir. Okul fobisi, okul sonrası iş hayatına devam etmeme gibi durumlar performans kaygısı ile ilişkili olabilmektedir. Performans anksiyetesi yaşayan bireylerde sıklıkla fizyolojik, düşünsel ve davranışsal belirtiler görülmektedir.

Fizyolojik Belirtiler

  • Ellerde ve seste titreme, kekeleme, dil sürçmeleri
  • Sıcağa bağlı olmayan terleme
  • Kendini daima hasta hissetme, kronik karın ağrıları veya baş ağrıları
  • Nabızda artış ve çarpıntı
  • Ağızda kuruluk
  • Yutkunma güçlüğü
  • Yüzde veya bedende uyuşma hissi
  • Yoğun korku ve kaygı

Performans Kaygısı ve Düşünsel Belirtiler

  • “Başarısız olacağım”
  • “Başaramazsam rezil olurum”
  • “Yine beceremeyeceğim”
  • “Herkes bana bakacak ve gülecek”
  • “Söyleyeceklerimi unutacağım”
  • “Herkes başarısızlığımı/rezilliğimi konuşacak”
  • “Başarısız olursam mahvolurum, bir daha nasıl ailemin/öğretmenimin/arkadaşlarımın yüzüne bakarım”
  • “Ya doğru sandığım cevaplar yanlışsa ya yanlış hatırlıyorsam”
  • “Doğruluğundan emin olmadan konuşmamalıyım”

Davranışsal Belirtiler

  • Okula, işe gitmeme
  • Hastalık bahanesi ile sık sık izin, rapor alma
  • Geri planda kalma, hiçbir faaliyette öne çıkmama, yokmuşçasına kendini soyutlama
  • Etkinliklere katılmama, sorumluluk almama

Performans Kaygısı Akademik Kariyeri Nasıl Etkiler?

Potansiyeli oldukça yüksek, zeki ve başarılı çocuklar performans anksiyetesi nedeniyle potansiyellerini sergileyememektedir. Şaşırtıcı bir şekilde en çok da başarılı kişilerde daha fazla anksiyete görülmektedir. Mükemmeliyetçi karakter yapısı ve performanslarına yönelik çevrenin yüksek beklentileri kaygıyı artırmaktadır. Hatalı ebeveyn tutumları ve performansa yönelik gerçekdışı beklentiler de performans anksiyetesi yaşanmasına neden olabilmektedir.

Çocukluk çağında okul fobisi yaşayan bireylerin büyük çoğunluğunda ergenlik ve yetişkinlik döneminde performans kaygısı gelişmektedir. Erken dönem belirtilerine zamanında müdahale etmek, özgüven gelişimini desteklemek akademik kariyer için önemlidir. Başarılı olduğu ve olabileceği halde yaşanan kaygı hali pek çok öğrencinin başarısızlığı deneyimlemesine neden olmaktadır. LGS, YKS gibi öğrenciler için büyük önem taşıyan sınavlar ve hazırlık süreçleri kaygıyı tırmandırmaktadır.

https://youtu.be/rKLh0fAjgcw

Yoğun anksiyete odaklanmayı, dikkati sürdürmeyi ve hatırlamayı zorlaştırmaktadır. Terleme, çarpıntı, kızarma, titreme gibi fiziksel belirtilerse kaygının daha artmasına neden olmaktadır. Öğrenciler kaygının belirtileriyle başa çıkmaya çalışırken olumsuz düşünceler zihni ele geçirmektedir. Böyle bir atmosferde okuduğunu anlamak, muhakeme etmek ve hesaplama yapmak zorlaşır. Sorular hatalı yanıtlanır veya zaman yönetimi zorlaşarak sınav süresi verimli kullanılamaz.

Sınavlarda “Bildiğim Her Şeyi Unutacağım” Kaygısı ile Nasıl Baş Edilir? Ve Nefes Egzersizleri ile Kısa Sürede Sınav Stresinizi Yenebilirsiniz! Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Performans Kaygısı Profesyonel Kariyeri Nasıl Etkiler?

Tıpkı akademik kariyer gibi profesyonel kariyer yani iş hayatı da performans anksiyetesi sonucu olumsuz ilerler. İş görüşmelerine katılmak, iş yerinde performans göstermek veya iş değiştirmek zorlaşır. Terfi almak, bir ekibe liderlik yapmak bu bireyler için çok düşük bir ihtimaldir. Yeterince bilgi sahibi olsalar da bildiklerini bir topluluğa veya bir kişiye anlatmakta zorlanırlar.

Göz önünde bulunmalarını, çoğunluğa hitap etmelerini gerektirecek işlerde çalışmakta zorlanırlar. Düşünmeden konuşmak istemez, hazırlıksız bir sunuma, etkinliğe katılmaktan kaçınırlar. Onlar için kaygıyla baş etmenin en verimli yolu kaçınmaktır. Sosyal anksiyetenin de eşlik ettiği durumlarda bireylerin iş hayatı çok daha zor bir hale gelir.

İş yerinde yemek yemek, umumi alanları kullanmak, şirket etkinliklerine katılmak onlar için sınav haline gelir. Performans kaygısı ile başa çıkmanın en sağlıklı yolu baş etme tekniklerini öğrenmek ve destek almaktır.

Başarılı Bir Kariyer için Stresle Başa Çıkma Önerileri ve “Konuşurken Heyecanlanıyorum!” Sosyal Anksiyete ve Kariyer Gelişimi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Performans Kaygısı ile Nasıl Başa Çıkabiliriz?

Performansa yönelik kaygı yaşıyorsanız kendi başınıza uygulayabileceğiniz birkaç teknik önereceğiz. Ancak bu teknikler tek başına yeterli değildir. Kesin verim almak için psikoterapi almanız ve kaygınızın altında yatan sorunları tespit etmeniz önerilir. Psikoterapi ile performans anksiyetenizin üstesinden gelebilirsiniz. Bilişsel davranışçı terapi teknikleri ve EMDR terapi performans kaygısı ile başa çıkmada oldukça etkilidir.

Nefes Teknikleri

Basit diyafram nefesi almayı öğrenerek başlayabilirsiniz. Diyafram nefesi karından alınan nefestir. Nefes alıp verirken çoğunlukla göğüs nefesi alırız. Bu nefesse vücudumuza yeterli oksijenin taşınamamasına neden olur. Sağlıklı olan diyafram nefesini kullanmaktır. Sporcular, sanatçılar enerjilerini daha verimli kullanabilmek için diyafram nefesini kullanır. Bu nefes sayesinde daha az yoruluruz. Sesimizi daha iyi kontrol edebiliriz.

Nefes teknikleri performans kaygısı ile baş etmenin yanı sıra odaklanmayı ve dikkati sürdürmeyi de kolaylaştırır. Dolayısıyla sözlüye kalkmak, mülakata katılmak, sunum yapmak gibi doğrudan performans gösterilen her türlü durumda nefes teknikleri kurtarıcıdır. 4-7-8 egzersizini yapmakta zorlananlar başlangıçta kısa versiyonu kullanabilirler. Ancak kısa versiyon uygulanırken oran bozulmamalıdır.

https://youtu.be/OxZoJ9wX-0Y

2-3,5-4 olacak şekilde uygulanmalıdır. Bir diğer önemli noktada başlangıçta 4 tekrardan fazla yapılmamasıdır. Bunu ilk birkaç kez yaptıktan sonra kişi baş dönmesi hissedebilir. Bu nedenle, baş dönmesini veya düşmeyi önlemek için bu tekniğin otururken veya yatarken denenmesi önerilir. Alışkanlık kazandıkça ve baş dönmeleri geçtikçe tekrar sayıları artırılabilir.

Gün içerisinde peş peşe olmamak koşuluyla egzersiz başlangıçta 2 defa yapılabilir. Uyanınca ve uyumadan önce gün içerisinde herhangi bir saat ve yatmadan önce gibi olabilir. Performans kaygısı duyanlar 4-7-8 egzersizini özel bir alana, ekipmana ihtiyaç duymadan kolayca yapabilirler. Peki egzersizi nasıl yapacağız?

  • Ciğerlerinizi boşaltın
  • 4 saniye boyunca burundan derince nefes alın
  • Nefesi 7 saniye boyunca tutun
  • 8 saniye boyunca ağzınızdan kuvvetli bir şekilde nefes verin, dudakları aralayın ve “vızıltı” sesi çıkarın
  • Döngüyü 4 defaya kadar tekrarlayın

4-7-8 tekniği aynı zamanda migren ataklarının azaltılmasında, ağrı hissinin giderilmesinde, hipertansiyonun düzeltilmesinde etkilidir.

Performans Kaygısı ile Baş Etmede İmgeleme ve Güvenli Yer Egzersizleri

İmgeleme ve güvenli yer egzersizleri için Gevşeme Teknikleri ile Yaşam Kalitenizi Artırın! Yazımızdan da faydalanabilirsiniz. İki teknikte pek çok açıdan benzerdir. Temel farkı imgelemede istediğiniz zaman istediğiniz imajı hayal edebilirsiniz. Güvenli yer uygulamasında ise imgesel olarak güvenli kabul ettiğiniz bir alan oluşturursunuz. Bu alanı tüm duyularınızla imgelemeye çalışırsınız. Ve ihtiyaç halinde güvenli alanınıza kısa sürede ulaşarak kendinizi rahatlatırsınız.

Bu uygulamayı farklı imgelerle tekrar ettiğinizde ise imgeleme tekniğini uygulamış olursunuz. Örneğin; sınava girmeden önce sınavınızın çok iyi geçtiğini ve elinizde yüksek puanla sonuçlanmış bir sınav kağıdının olduğunu imgeleyebilirsiniz. Sunum yapmadan önce sunumunuzda kendinden emin bir beden dili ve ses tonuyla sunu yaptığınızı düşünebilirsiniz.

Önemli olan imgeleme yaparken bulunduğunuz ortamı 5 duyunuzla hissetmeye çalışmanızdır. Ancak bu şekilde gerçeğe yakın bir imgeleme yapmış ve zihninizi bu imgeye inandırmış olursunuz. Performans kaygısı ile başa çıkmak için güvenli yer alıştırmasını aşağıdaki gibi yapabilirsiniz.

  • Gözlerinizi kapatın.
  • Kendinizi rahat ve güvende hissettiğiniz bir yer hayal edin. Bu yer daha önce gittiğiniz, bildiğiniz bir yer olabileceği gibi hayali bir yer de olabilir. Önemli olan kendinizi rahat hissedeceğiniz bir yer olması.
  • Güvenli yerinizi gözünüzün önüne getirin ve orada olduğunuzu düşünün. Burası sizin güvenli ve özel yeriniz. Orada olmasını istediğiniz her şeyi orada hayal edebilirsiniz.
  • Çevrenize bakın. Neler görüyorsunuz? Ayrıntılara bakın ve o ayrıntıların neden orada olduğunu düşünün.
  • Yavaş yavaş yürüyün ve etrafınızdakileri fark edin. Neye benziyorlar ve size ne hissettiriyorlar?
  • Neler duyabiliyorsunuz? Nasıl bir koku alıyorsunuz?
  • Dilerseniz yalnız olabilirsiniz, dilerseniz yanınıza birini davet edebilirsiniz. Yanınıza birini isterseniz, çok sevdiğiniz birinin veya bir kahramanın güvenli yerinizde sizinle birlikte olduğunu hayal edin. Bu kişi size her türlü yardımı yapabilecek, sizi koruyabilecek güçlü biri. Onunla birlikte güvenli yerinizde dolaştığınızı hayal edin.
  • Hayalinizde etrafınıza tekrar iyice bakın.
  • Hayalinizdeki bu yere bir isim verin.
  • Güvenli ve rahat ortamınızı yavaşça keşfederken, rahatlama hissinin keyfini çıkarın. Hazır olduğunuzda, gözlerinizi yavaşça açın ve şimdiye dönün.

Performans Kaygısı ile Başa Çıkmak için Profesyonel Destek Alın

Profesyonel destek ilaç tedavisi ve psikoterapidir. Kimi zaman sadece psikoterapi tek başına yeterli olmaktadır. Klinik değerlendirmenin ardından ihtiyaç halinde psikoterapi ve ilaç tedavisi birlikte kullanılmaktadır. Psikoterapide ise en etkili yöntem bilişsel davranışçı terapi ve EMDR’dır. Bilişsel terapide kişinin kaygılanmasına ve kaçınmasına yol açan bilişsel çarpıtmaları bulunur. Açığa çıkan fizyolojik belirtilerin kişinin farkında olmadığı otomatik düşünceleriyle olan ilişkisi kişiye açıklanır.

Bilişsel çarpıtmalarla başa çıkma stratejileri danışana öğretilir. Davranışsal modelde ise kişiye davranışsal olarak belirtilerle nasıl başa çıkabileceği öğretilir.

Performans kaygısı ile başa çıkmak için gevşeme teknikleri, özgüven geliştirme ve aşamalı maruz bırakma gibi yöntemler kullanılır. Danışana tedavi sürecinin kısa süreli olmayacağı ve düzenli periyotlarla görüşmeye gelmesi gerekeceği anlatılmalıdır. Verilen ev ödevlerine uyulması ve danışanla terapistin işbirliği içerisinde olması da oldukça önemlidir.

Aba Psikoloji olarak, danışanlarımıza daha iyi bir akademik yol izleyebilmeleri için yardımcı oluyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Performans kaygısı ile ilgili destek almak isterseniz detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Kararsızlık belirgin bir sorun haline gelene kadar çoğunlukla fark edilmez. Fark edildiğinde ise kişinin performansı, ilişkileri ve hatta işlevselliği dahi olumsuz etkilenmeye başlamıştır. Kararsız bir bireyseniz bu konuda yakın çevrenizden sık sık olumsuz geri dönüşler alıyor olabilirsiniz. Aynı şekilde çevrenizde karar vermekte zorlanan bireyler varsa siz de bundan rahatsızlık duyuyor olabilirsiniz.

Karar vermek denildiğinde aklınıza hayata yön veren büyük kararlar geliyor olabilir. Oysa karar vermekte güçlük çeken bireylerin zorlanımı çok daha basit konulara yönelik olabilir. Bu durumu somutlaştırmak için birkaç örnek verelim. Örneğin; öğle tatilinde yiyeceği yemeğe karar veremeyen iş arkadaşlarınız olabilir. Pek çok seçenek üretip bir türlü hangisinin en doğrusu olduğuna karar veremiyor olabilirler.

Giyeceği kıyafetten satın alacağı kitaba ve hatta beden ölçülerine kadar karar vermekte zorlanabilirler. Medium beden mi almalıyım yoksa Large mı? Ya küçük veya büyük olursa? Hangisi daha rahat veya daha kaliteli? Bu sorular ve kuşkular uzadıkça uzayabilir. Kararsızlık yaşayanlar asla kararlarınızdan emin olamıyor, karar sürecinde başkalarına danışma ihtiyacı hissediyor ve çokça zaman kaybediyor olabilirler.

Basit konularda dahi karar aşamasına gelmekte zorlanan bireyler için daha büyük kararlar kaygı verici olabilir. Okul, meslek, iş, eş seçmek gibi önemli dönüm noktalarında yaşayacakları stres ve zorlanım farklı psikolojik ve fizyolojik sorunlara yol açabilir.

Peki neden karar vermekte zorluk yaşarız? Bu durum ne zaman önlem alınması gereken bir problem haline gelmiş kabul edilir? Kararsızlığı yenmek için hangi baş etme yöntemlerini kullanabilirsiniz? Yazımızın devamında detaylara ulaşabilirsiniz.

Ebeveyn Tutumları ve Karakter Gelişimine Etkisi , Ergenlikte Ebeveyn Tutumu Nasıl Olmalı? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kararsızlık Nedir?

Kararsızlık, bir konuda karar verememe ya da seçenekler arasında seçim yapamama olarak tanımlanabilir. Hepimiz hayatımızla ilgili önemli konularda karar verirken çelişkide kalır, hangi seçeneğin bizim için daha iyi olacağını belirlemekte zorlanırız. Önemli karar aşamalarında böyle hissetmemiz, karar sürecine zaman ayırmamız ve başkalarına danışmamız oldukça normaldir.

Ancak kimi bireylerde karar verme süreci önemli ve önemsiz her türlü konuda büyük bir sorun halini alıyor olabilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda karar verememek hastalığa dönüşmektedir ve bunun adı da Aboulomania hastalığıdır. Karar verememe durumunun bir hastalık haline dönüşmesinin altında yatan nedenler bulunmaktadır. Nedenlerine bir sonraki başlıkta detaylarıyla değineceğiz.

Söz konusu karar verememe durumu zaman içerisinde kısır bir döngüye dönüşmektedir. Kişi karar vermekte güçlük çektikçe emin olamama hali eskiden emin olabildiği konulara kadar etki edebilmektedir.

Peki Neden Kararsızlık Yaşarız? Kararsızlığın Altında Yatan Nedenler Neler?

Karar vermekte zorluk yaşamamızın altında yatan pek çok kişisel ve çevresel etken bulunmaktadır. Mükemmeliyetçilik, özgüven eksikliği, gerçekdışı beklentiler, yetersizlik, motivasyon eksikliği, isteksizlik, yeterli bilgiye sahip olamamak bunlardan bazılarıdır.

Sevgi ve Desteği Kaybetme Korkusu

Kimi zaman kişinin kendi istek ve beklentileriyle çevrenin veya aileninkiler örtüşmez. Burada karşı taraf kişiden daha baskın bir yapıdaysa karar sürecini olumsuz etkiliyor olabilir. Örneğin; Lisede sözel alan okumak isteyen bir öğrencinin ailesi sayısal alan seçmesini istiyor olabilir.

Aile daha baskın roldeyse ve çocuk arzu ve isteklerini dile getirmekte zorlanıyorsa karar veremeyebilir. Çünkü kararı ya kendisini ya da ailesini memnun etmeyecektir. Burada baskın olan çekince ailenin taktirini, sevgisini kaybetme korkusu olabilir. Kariyer Planı Yaparken Sorumluluk Kimde Olmalı? Gençlerde mi Ailelerde mi? yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Mükemmeliyetçilik

Mükemmeliyetçi ebeveyn tutumları veya mükemmeliyetçi karakter yapıları da karar verme sürecini olumsuz etkiler. Mükemmele odaklanan zihin en iyi seçeneği belirlemek için gereğinden fazla değerlendirmeye girer. Bu da seçim sürecini zorlaştırır ve zaman kaybına yol açar. Kararsızlık yaşayan bireylerde alınan karardan memnun olmamak belirgindir. Ayrıca karar sürecine gereğinden fazla zaman ayırır ve zaman yönetiminde zorluk yaşarlar.

Zamanı verimli kullanamıyor olmalarıysa zaman ayırmaları gereken diğer konulara ağırlık verememelerine neden olur. Bu durumda kişi zaman baskısı yaşar. Kişilik Gelişimi Anne Karnında Başlıyor, Yaşamın İlk 6 Yılında Belirginleşiyor! Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sorumluluk Becerisinin Gelişmemesi Kararsızlık İhtimalini Artırır

Sorumluluk bilinci yaşamın erken yıllarında kazanılmaya başlanan bir beceridir. Sorumluluk alabilmek ailenin ve sosyal çevrenin çocuğun yaşına ve potansiyeline uygun sorumluluklara yönlendirilmesiyle gelişir. Kimi aileler bu konuda aşırı korumacı olabilmekte veya çocuklarını sorumluluk almaya yeterli görmemektedir. Bu durum çocuğun üstesinden gelebileceği sorumlulukları dahi başkalarından beklemesine neden olmaktadır.

Sorumluluk bilinci gelişmemiş bir bireyde çoğunlukla karar mekanizması da gelişmemektedir. Çünkü sorumluluk vermeyen aile çocuğun yapabileceklerini onun adına kendi yaptığı gibi kararlarda da aynı süreci işletmektedir. Yani sorumluluk alamayan çocuk kendi kararlarını vermeye de yeterli görülmemektedir. Bu tutum çoğunlukla aşırı korumacı ailelerde görülse de otoriter ebeveyn tutumlarında da özerk karar desteklenmemektedir.

Dolayısıyla gelişim çağından itibaren sorumluluk üstlenmeyen bireyler kendileriyle ilgili konularda dahi karar vermeyi deneyimleyememektedir. Bu da ileri yaşlarda karar verme sorumluluğunu alamamalarına neden olmaktadır. Yetişkinlikte de otorite kabul ettikleri ve yeterliliğine inandıkları kişilere danışma ihtiyacı duymaktadırlar. Hatta bu şekilde yetişen pek çok birey bir şekilde kendi yerine başkalarının karar vermesine gereksinim duyar.

Helikopter Ebeveynler Akademik Başarıyı Düşürüyor! yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Baskın Yetersizlik Duygusu ve Özgüven Eksikliği de Kararsızlık İhtimalini Artırıyor

Çocukluktan itibaren mükemmeliyetçi yetiştirilen veya basit hatalarında dahi kolayca eleştirilen bireyler de karar vermekte zorlanıyor. Özellikle de hatalarından veya başarısızlıklarından ötürü mahrum bırakılmış, cezalandırılmışlarsa ihtimal artıyor. Karar sürecinde hatalı seçim yapmaktan, seçimlerinden ötürü eleştirilmekten veya cezalandırılmaktan çekinebiliyorlar. Aile ile başlayan bu süreç öğretmen, patron, arkadaş, eş, çocuk ve hatta yaşam içerisinde etkileşim kurulan herkese yayılıyor.

Bu bireylerin çoğunlukla özgüvenleri ve öz değerleri gelişmemiştir ve yetersizlik duyguları baskındır. Ayrıca “hayır” diyememek, risk almaktan korkmak, yeterli bilgiye sahip olmamak da karar verme sürecini etkilemektedir. Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kararsızlık ile Başa Çıkma için Neler Yapılabilir?

Karar vermekte zorluk yaşıyorsanız öncelikle kendinizi objektif şekilde değerlendirmeye çalışmalısınız. Hangi konularda karar vermek sizin için daha zor? Karar verme sürecinde zorlanmanıza neden olan ne? Karar verirken sizi seçim yapmakta alı koyan düşünceler neler? Bu sorulara vereceğiniz cevaplar başa çıkma yöntemlerinizi belirlemenizi kolaylaştıracak. Aynı şekilde profesyonel destek alma ihtiyacınız olup olmadığını belirlemenizde de size yardımcı olacaktır.

Aşağıdaki önerilerimizi kararsızlık yaşadığınız konular üzerinde denemeye başlayabilirsiniz. Verim alamıyor ve zorlanmaya devam ediyorsanız mutlaka psikolojik destek almayı değerlendirmelisiniz. Bu sayede yaşam kalitenizi ve işlevselliğinizi arttırmış olacaksınız.

Kar- Zarar, Artı-Eksi Hesabı Yapın

Karar vermeniz gereken seçeneklerle ilgili basit kar-zarar listeleri yapabilirsiniz. Çoğunlukla önemli konularda kullandığımız bu yöntemi basit karar süreçlerinde de kolayca kullanabilirsiniz. Örneğin kitap almak istiyor ama hangisini alacağınızı seçemiyorsunuz; bütçesine, sayfa sayısına, konusunun size katacaklarına odaklanabilirsiniz. Bu kitabı kısa sürede okuyabilirim, fiyatı bütçeme uyuyor, iş hayatında bu bilgiler işime yarayacak. Bu şekilde bir değerlendirme yapmak seçim sürecinizi kolaylaştırabilir.

Hala karar vermekte zorlanıyorsanız fikrine güvendiğiniz birinden artı- eksi listenizi birlikte değerlendirerek fikir alabilirsiniz. Ancak zamanla bu fikir alma alışkanlığını mutlaka azaltmalısınız.

Kararsızlık Yaşadığınız Konularda Karar Verme Süresi Belirleyin

Eğer karar alma süreciniz zaman yönetiminizi olumsuz etkiliyorsa karar sürenizi belirleyebilirsiniz. Örneğin; öğle arasında ne yiyeceğinize karar vereceksiniz. Karar vermek için öğle molasına çıkmadan önce 10 dakikalık bir süre ayırabilirsiniz. Bu süreyi konuya ve artan karar verme becerinize göre farklılaştırabilirsiniz. İlk etapta yemek seçimine on dakika ayırıyorken zamanla bu süreyi kısaltabilirsiniz.

10-10-10 Kuralını Uygulayın

Özellikle hayatınıza yön verecek konularla ilgili karar vermekte zorluk yaşıyor olabilirsiniz. Veya alacağınız basit kararların dahi hayatınızı olumsuz etkileyeceğine inanıyor olabilirsiniz. Böyle bir durumda 10-10-10 kuralından faydalanabilirsiniz. Kararsızlık yaşadığınız konuyla ilgili kendinize aşağıdaki üç soruyu sormanız karar sürecinizi kolaylaştıracaktır.

  • 10 dakika sonra verilen kararın sonucu hakkında ne hissedeceksin?
  • Bundan 10 ay sonra nasıl hissedeceksin?
  • Bundan 10 yıl sonra nasıl hissedeceksin?

Çabanızı Takdir Edin, Kendinizi Ödüllendirin

Karar verme sürecinde yaşadığınız zorluk sizi ve yakın çevrenizi pek çok açıdan olumsuz etkiliyor. Bu zorlukla başa çıkmak için çaba sarf etmeye ve elinizden geleni yapmayı denemeye başladınız. Her çaba ve başarı gibi bu süreç de ödüllendirilmeyi hakkediyor. Öyleyse karar vermekte yol kat ettiğiniz her adımı sizi motive edecek şekilde ödüllendirebilirsiniz. Ödüller daha fazla çaba sarf etmenizi de sağlayacaktır.

Ödül sistemi, başarı elde ettikçe kendinizi daha iyi hissetmenizde de size destek olacak. Ödülleriniz maddi, manevi veya davranışsal olabilir. Kendinize bir hediye alabilir, bir kahve ısmarlayabilir, kararsızlıkla kaybettiğiniz zamanı keyif alacağınız bir etkinlikle değiştirebilirsiniz.

Kararsızlık ile İlgili Ne Zaman Alarm Üretmek Gerekir?

Karar verme sürecinde içinde bulunduğunuz duruma ve kararın sonuçlarına göre zorluklar yaşayabilirsiniz. Herkesin hayatında karar vermekte zorluk yaşadığı dönemler olmuştur. Ancak bunun önemli bir sorun olduğunu fark etmeye başladıysanız alarm üretme zamanı gelmiş olabilir. Karakteristik bir özellik olarak gelişmiş olabileceği gibi karar verememek psikolojik bir sorunun eşlikçisi de olabilir.

Obsesif Kompulsif Bozukluk ile karar vermekte zorlanan bireylerde sıklıkla karşılaşılmaktadır. Depresyonda ve kaygı bozukluğunda da karşılaşılabilmektedir. Aşağıdaki belirtilerden bir kısmını yaşıyorsanız bir profesyonelden destek alabilirsiniz.

  • Karar verme sürecine ayırdığınız zaman çevrenizdeki diğer kişilerden çok daha fazlaysa,
  • Sık sık kararsızlıkla ilgili eleştiriliyorsanız,
  • Verdiğiniz kararların doğruluğundan emin olamıyorsanız,
  • Karar verirken başkalarına danışma ihtiyacı duyuyor, bunu çok basit konularda da sık sık yaşıyorsanız,
  • Karar verememeniz nedeniyle potansiyelinizin altında performans sergiliyorsanız,
  • Karar verseniz dahi diğer seçenekler üzerine düşünmeye devam ediyorsanız,
  • Karar veremediğiniz için harekete geçmekte geç kalıyor, adeta felç geçirmiş gibi hissediyorsanız,
  • Sizin yerinize başkasının karar vermesinden memnun oluyorsanız,
  • Karar veremediğiniz için fırsatları kaçırıyorsanız mutlaka bir profesyonelden destek almalısınız.

Karar verememek yaşamınızı pek çok yönden sınırlandırabileceği gibi sadece belli konular özelinde de açığa çıkıyor olabilir. Örneğin; okul tercihi yapmakta, okuyacağınız alanı ve mesleği seçmekte zorluk yaşıyor olabilirsiniz. Böyle bir durum söz konusuysa kariyer danışmanlığı almak seçim sürecinizi olumlu etkileyecektir.

Kararsızlık ile ilgili profesyonel destek almak istiyorsanız Aba psikoloji uzman kadrosu ile iletişime geçebilirsiniz. Kullandığımız alternatif psikoterapi yöntemleriyle danışanlarımızın hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. İçeriklerimizi takip etmek için Blog yazılarımızı ve YouTube kanalımızı takip edebilirsiniz.

Read More