Tırnak yeme davranışı dürtü ve kontrol bozuklukları içerisinde yer alan psikolojik temelli bir davranıştır. Çocukluktan itibaren her yaştan bireyde karşılaşabiliriz. Çocuklarda başlangıç yaşı çoğunlukla 3-4 yaşlarıdır. Sıklıkla tırnak yeme alışkanlığının gelişimini tetikleyen bir duygusal faktör vardır. Stres de bu faktörlerin başında gelmektedir. Stresli yaşam, zorlu çalışma koşulları, sınava hazırlık, ergenlik çalkantıları, sosyal destek eksikliği bu davranışı tetikleyebilir.

Korku, yaşam alanı değişikliği, güvende hissetmeme, kaygı, öfke davranışın sıklığını artıracaktır. Ancak kimi zaman yetişkinleri taklit etme sonucunda da bu alışkanlık kazanılabilmektedir. Dışarıdan bakıldığında estetik ve hijyen açısından olumsuz izlenim bırakması, çevreden gelen tepkiler terapiye geliş nedenidir.

Tırnak yeme davranışı estetik kaygıların ötesinde ruhsal ve fiziksel açıdan da bireyi zedelemektedir. Stresini tırnaklarını yiyerek veya tırnak etlerini ısırarak azaltmaya çalışan birey aynı zamanda kendine zarar vermektedir.

Koparılan parçalar tırnak yapısında bozukluğa yol açabildiği gibi açık yaraların zor kapanması, mikrop kapma, enfeksiyon gibi riskleri de barındırmaktadır. Yaralı bölgelerin tekrar tekrar ısırılması ise söz konusu mikropların vücuda alınmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla tırnak yeme estetik, sosyal ve biyolojik açıdan zararlıdır. İleri vakalarda parmakların kullanımı da zorlaşabilmektedir.

Tırnak yeme alışkanlığı olan bireylere fizyolojik tedavi için doktor muayenesi ve sonrasındaysa psikoterapiye başvuru önerilmektedir. Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları ve Çocuklarda Öfke Nöbeti Nedenleri? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz. Psikolojik Destek Ne Zaman Alınmalı? Yazımıza da göz atabilirsiniz.

Tırnak Yeme Davranışı Altında Yatan Nedenler Neler?

Bireyin çoğunlukla farkına varmaksızın yaptığı ve önüne geçmekte zorluk yaşadığı bu davranışın nedenleri aşağıdaki gibidir. Genetik, öğrenme, bilişsel süreçler ve psikolojik faktörler sonucunda tırnak yeme alışkanlığı gelişebilir.

  • Stres,
  • Kaygı,
  • Korku,
  • Öfke,
  • Özgüven Eksikliği,
  • Değersizlik hissi,
  • İstismara maruz kalma,
  • Şiddet görme,
  • Travma,
  • Travmatik olaya maruz kalma,
  • Taklit sınucu öğrenme,
  • Genetik faktörler,
  • Dikkat dağınıklığı,
  • Depresyon,
  • Tik,
  • Zeka geriliği,
  • Duygusal açlık, sevgisizlik, ilgisizlik,
  • Otorite figürü karşısında bastırılma,
  • Sosyal destek eksikliği,
  • Hatalı ebeveyn tutumları,
  • Akran zorbalığı,
  • Ani ortam değişiklikleri, (okul, ev, şehir, ülke)
  • İletişim problemleri,
  • Sevilen birinin kaybı ve benzeri psikolojik ve yaşantısal faktörler tırnak yeme davranışı için zemin oluşturmaktadır. Aynı nedenler davranışın sıklığının artması ve alışkanlığa dönüşmesi için de tetikleyicidir.

Kişilik Gelişimi için İdeal Aile Ortamı Nasıl Olmalı? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda Tırnak Yeme Davranışı Nasıl Önlenir?

Ebeveynler çoğunlukla çocuklarının tırnak yeme alışkanlığını anlamlandıramazlar. Bunun bir oyun mu yoksa duygusal bir baskının dışa vurumu mu olduğunu ayırt edemezler. Çoğunlukla bu davranış alışkanlığa dönüştüğünde harekete geçerler. Ancak alışkanlık kazanıldıktan sonra önünü almak biraz daha zordur. Ebeveynlerin en sık yaptığı hatalardan birisi de çocuğun bu davranışını ayıplama, yasaklama ve ceza uygulamadır.

Bu davranışın altında yatan tetikleyiciler iyi bilinmelidir. Ebeveynlerin çözüm önerisi olarak kullandığı tüm yöntemler çocuğun üzerindeki stres ve baskıyı daha da artıracaktır. Çocuğun dikkati farklı yöne çekilmeli, tırnak yeme davranışı gereğinden fazla vurgulanmamalıdır. Çocuğu engellemek yerine bu davranışın açığa çıkmasına neden olabilecek faktörler değerlendirilmelidir.

  • Çocuk okulda zorlanıyor olabilir.
  • Ebeveynlerin aile içi iletişimi olumsuz olabilir.
  • Akran zorbalığı veya akademik başarısızlık yaşıyor olabilir.
  • Ebeveynlerini kaybetme korkusu yaşıyor olabilir.
  • Çocuk travmatize olmuş ancak ifade edemiyor olabilir.
  • Yeterince anlaşılmadığını veya yeterince değerli olmadığını hissediyor olabilir.
  • Ebeveynler boşanma sürecinde olabilir.
  • Sevilen birinin kaybı sonucu yas belirtileri gösteriyor olabilir.
  • Kardeş kıskançlığı veya ebeveyne yönelik otorite korkusu duyuyor olabilir.

Dolayısıyla çocuğun korkusunu besleyen faktörler tespit edilip bu faktörler minimuma indirilmelidir. Tırnak yeme davranışı ile başa çıkmanın en verimli yolu olumsuz faktörlerin elimine edilmesidir. Çocuğa zaman ayırmak, ilgi ve şefkat göstermek, ihtiyaçlarını yerinde ve zamanında karşılamak davranış sıklığını azaltacaktır. Çocuğa mutlaka ev içerisinde sağlıklı ve güvenli bir aile ortamı inşa edilmelidir. Bu mümkün olmuyorsa mutlaka aile terapisi ile destek alınmalıdır.

Çocuğun kaldırabileceğinden büyük psikolojik yükler çocuğa yüklenmemelidir. Annenin veya babanın diğer ebeveynle ilgili sorunlarını çocuğa anlatması veya çocuğa yaşından büyük sorumluluklar verilmesi gibi. Örneğin; kendisi de küçük olan bir çocuğa kardeşinin bakımından sorumlu olma sorumluluğu yüklenmemelidir.

Davranışın azaltılması için çocuğun elleri olabildiğince ilgisini çekecek faaliyetlerle meşgul edilmelidir. Hamur, top, el işi kağıtları, kum ve su oyunları, lego, yap boz ve benzeri denenerek çocuğun keyif aldığı faaliyetler tespit edilebilir. Seçilecek etkinliklerde çocuğun iki elini de aktif olarak kullanacağı oyunlara odaklanmak önerilir.

Tırnak Yeme Davranışı Tedavi Edilebilir mi?

Tırnak yeme çoğunlukla çocukluk dönemi başlangıçlıdır ve yetişkinlikte de devam eder. Tedavi için bu nedenle çocukluk döneminde alınacak önlemler son derece önemlidir. Tırnak yeme alışkanlığının pekiştirilmemesi için fark edildiği anda görmezden gelinip çocuğa meşguliyet verilmelidir. “Tırnağını yeme, çok çirkin, iğrenç” gibi utandırıcı, korkutucu ve öfkelendirici tepkiler verilmemelidir. Davranışa yönelik bu tarz tepkiler davranışın sıklığının da artmasına neden olacaktır.

Bunun yerine çocuğa davranışına yönelik bir şey söylemeden elini oyalayacak meşgaleler verilmelidir. Meşgul etme çocuğun her yeme davranışında tekrarlanmalıdır. Eğer meşguliyet işlevsel olmuyorsa ve yeme davranışı sıklığı devam ediyorsa bir uzmandan destek alınmalıdır. Tırnak yeme davranışı atında yatan tetikleyici faktörlerin tespit edilmesi için uzman değerlendirmesi önemlidir. Odağın ortadan kaldırılmasıyla ve pozitif motivasyonla bu durum, tamamen ortadan kaldırılabilir.

Yetişkinlerde de önleyici müdahaleler benzerdir. Çocuktan farklı olarak yetişkinin ellerini kendi farkındalığıyla meşgul etmesi gerekir. Yemek yapma, el işi, örgü, maket, yap boz yapma, resim, heykel, ahşap işleri ve benzeri oyalayıcı olabilir. Tırnaklar olabildiğince kısa kesilmeli ve manikür, pedikür yaptırılmalıdır.  Bu sayede hem hijyen korunmuş ve enfeksiyon riski azaltılmış olur hem de güzel görünen eller tırnak yememek için motivasyon sağlar.

Can sıkıntısı, kaygı ve stres gibi duygusal ve fiziksel tetikleyicilerin de ortadan kaldırılması gerekmektedir. Tırnak yeme davranışı ile başa çıkılamadığında mutlaka profesyonel destek alınmalıdır. Tıpkı çocuklarda olduğu gibi tetikleyici faktörler araştırılmalıdır. Ayrıca acı oje kullanımı da tırnak yeme alışkanlığının bırakılmasına yardımcı olabilir.

Tüm bunlara rağmen tırnak yeme alışkanlığı devam ediyorsa, bilişsel ve davranışsal terapi yaklaşımları ile tırnak yeme hastalığı tedavi edilebilir.

Tırnak Yeme Davranışı Kişiyi Nasıl Etkiliyor?

Bu davranış bireyi sosyal, duygusal ve fizyolojik açıdan olumsuz etkiliyor. Olumsuz faktörlerin yarattığı baskıyı azaltmak için yapılan davranış zamanla bir kısır döngü yaratıyor. Rahatlamak için yapılan davranış aynı zamanda sorunların varlığını ve sürekliliğini de hatırlatıcı rol üstleniyor. Bu davranışın sosyal boyutları oldukça tahrip edici olabiliyor. Ellerdeki deforme olmuş görüntü ve yeme davranışı sosyal çevre tarafından fark ediliyor.

Ellerin hijyenik olmaması ve hatta açığa çıkan enfeksiyon ve tükürüğün yarattığı koku dışlanmaya yol açabiliyor. Bu bireyler sosyal yaşamlarında, eğitim hayatlarında arkadaşları ve iletişimde oldukları kişiler tarafından eleştirilebiliyor. Alay, tenkit kişilerin stres faktörünü daha da artırıyor. Bir diğer önemli konu ise iş hayatına yönelik. Ellerdeki deformasyon ve tırnak yeme davranışı hakkında bilgi veriyor. Dolayısıyla bu bireyler için mülakatlar dezavantajlı başlıyor.

Tırnak yeme hastalığının fizyolojik zararları da oldukça fazla. Parmak, tırnak ve tırnak etrafındaki dokunun hasarlanmasına dolayısıyla zaman içinde şekil bozukluğuna yol açabilir. Ellerdeki açık ve sık sık zarar gören yaralar enfeksiyon riskini artırıyor. Bağışıklık sistemi zayıflıyor ve kişi hastalığa daha meyilli hale gelebiliyor. Uzun dönemde tırnak yatakları zarar görerek tırnak kayıplarına ve şekil bozukluklarına yol açabiliyor.

Tırnaklara tel tedavisi uygulanarak tırnak yatağı düzeltilebilse de ilerlemiş vakalarda başarı oranı azalabiliyor. Tırnak yiyen kişinin tırnaklarını yutması durumunda, mide enfeksiyonu gibi rahatsızlıklar görülebiliyor. Ayrıca tırnak yeme alışkanlığı diş, diş eti, çene eklemi ve çene kapanık sorunlarına da yol açabiliyor.

Tırnak yeme davranışı duygusal tahribatlara da yol açıyor. Olumsuz beden algısına, özgüven eksikliğine, neden oluyor. Romantik ilişkilerde ve yeni arkadaşlıklar kurmakta zorluk yaşanabiliyor. Benzer sorunlar yaşıyorsanız fizyolojik muayene ve ardından psikoterapi ile hastalıkla başa çıkabilirsiniz. Bu davranış kaynaklı kariyerinizde karşılaştığınız zorluklarla ilgili olarak bizimle iletişime geçebilir, kariyer danışmanlığı alabilirsiniz.

 

Read More

Çocuklarla sağlıklı iletişim kurabilmek ebeveynlerin ve çocukla çalışan profesyonellerin ihtiyacı ve isteğidir. Çocuklarla keyifli ve uyumlu zaman geçirebilmek ebeveyn için mutluluk kaynağıdır. Ancak iletişim hataları, çocuğun verdiği mesajları yanlış okumak çoğunlukla birlikte geçen zamanı zorlaştırır. İnatlaşan, her şeye hayır diyen, istenilenleri yapmayan, sık sık ağlayan veya zorluk çıkaran çocukların verdiği önemli bir mesaj vardır.

Yeterince ilgi görmediklerini ve fark edilmediklerini hisseder, kendilerini göstermek için olumsuz davranışlara girişirler.  Pek çok çocuğun bu olumsuz davranışlarının altında anlaşılmama duygusu yatar. Kimi zamansa çocuklar ebeveynlerinin iletişim tarzlarını taklit ederler. Bağırarak konuşan, şiddet uygulayan veya küserek istediklerini elde eden ebeveyn veya kardeşler olumsuz rol model olurlar.

Aile bireylerinin birbirleriyle ve çocukla sağlıklı ilişki ve iletişim kuramaması çocuğun özbenliğini ve özdeğerini zedeler. Böyle bir ortamda çocuk sağlıklı kişilik oluşturmakta zorlanır. Çocuklarla sağlıklı iletişim kurabilmek çocuğun benlik değerini, özgüvenini artırır. Her ailenin problem çözme becerileri, iletişim tarzları, ebeveynlik stilleri ve stresle başa çıkma yöntemleri farklıdır.

Çocuk ailenin sahip olduğu bu kaynaklardan beslenerek sorun çözme becerilerini, iletişim tarzını geliştirir. Dolayısıyla ebeveynlerin çocukla kurduğu iletişimin kalitesi ve niteliği çocuğun iletişimine, kendine ifade ediş biçimine yansımaktadır.

Aile içerisinde sürekli bastırılan, görmezden gelinen veya söz hakkı verilmeyen çocuğun davranışlarında agresyon vardır. Bu agresyon çoğunlukla pasif olarak açığa çıkar. Anneye veya babaya doğrudan kızamayan çocuk eşyalarını fırlatabilir. Söz hakkı olmayan çocuk kendini ifade edebilme ihtiyacını karşılamak için kendisinden istenilenleri yapmamakta direnebilir. Aile içerisinde büyük ölçüde şekillenen çocuk sosyal yaşamda ve eğitim hayatında da benzer davranışlar sergiler.

Çocuklarla sağlıklı iletişim kurmak çocuğun hem bugününe hem de geleceğine yapılacak önemli bir yatırımdır. Kimi zamansa ebeveynlerin çocukla iletişimi oldukça iyidir ancak birlikte geçirdikleri zaman çok sınırlıdır. Yoğun koşullarda çalışan ebeveynler çocuklarına ayırabilecek yeterli zamanı yaratmakta zorlanabilir. Ancak yeterince ve kaliteli zaman geçirmemek çocuğun ebeveynine duyduğu özlemi artırır. Çocuk özlemini ifade etmek için ağlama, surat asma, öfkelenme, kapris yapma gibi davranışlar sergileyebilir.

Çocuklarla Sağlıklı İletişim Kurmak İçin Deneyebilecekleriniz

Çocuklarla sağlıklı bir iletişim geliştirmek ve sağlıklı bir model sunabilmek için aşağıdaki önerilerimizi dikkate alabilirsiniz. Çocuklarda Öfke Nöbeti Nedenleri? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

1.     İletişim Sırasında Çocuğun Boyuna, Göz Seviyesine İnin

Basit bir uygulama ile başlayalım. Bunu evde çocuğunuzla veya diğer aile bireyleriyle deneyebilirsiniz. Siz yere oturun ve karşınızdaki kişi ayakta dikilsin. Ayakta olan kişiden bir şey isteyin veya gününüzün nasıl geçtiğini anlatın. Ayakta duran kişi de sizinle iletişimi sürdürsün. Birkaç dakika sonra durun ayağa kalkın ve bu deneyimin size neler hissettirdiği üzerine konuşun.

Aynı uygulamayı karşı tarafı oturtup, siz ayakta kalarak da deneyimleyebilirsiniz. Çoğunlukla bu uygulamada oturan yani iletişim kurduğu kişinin aşağısında kalan kişi rahatsızlıkla anlatır. Kendini küçük, önemsiz, güçsüz ve çaresiz hissettiklerini ifade ederler. Çocuğunuza fark etmeden bu hisleri her gün yüklüyor ve çocuklarla sağlıklı iletişim kurmaktan uzaklaşıyor olabilirsiniz. Hele ki öfkelendiğinizde ve bağırarak konuştuğunuzda çocuğunuzun yaşayacağı duygular çok daha negatif olacaktır.

İletişimde eşit boy ve göz teması önerilir. Yani çocuğunuzla iletişim kurarken onun boyuna eğilebilir veya dizlerinizin üzerine çökebilirsiniz. Bunu yaptığınızda iletişim her ikiniz içinde daha keyifli olacaktır. Göz temasını sürdürme kişiye dinlendiğini ve önemsendiğini, şu an sadece onunla ilgilenildiğini hissettirir. Bu nedenle sağlıklı bir iletişim için karşımızdakinin boyuna inmek ve göz teması kurmak oldukça önemlidir.

2.     Konuşurken Sadece Ona Odaklanın

Sıklıkla yaptığımız hatalardan bir diğeri de iletişim kurarken birden fazla şeyle ilgilenmemizdir. Oysa ilgimiz farklı bir noktadayken etkin dinleme yapmamız, çocuklarla sağlıklı iletişim kurmamız mümkün değildir. Çocuğunuz sizinle konuşmaya çalıştığında mümkünse işlerinize ara verip ona odaklanmalısınız. Boyuna inmeli, göz teması kurmalı ve farklı bir şeyle ilgilenmeden onu dinlemelisiniz.

Mimikleriniz ve beden dilinizle iletişiminizi kuvvetlendirmeli ve bu iletişimden keyif aldığınızı, etkilendiğinizi ona hissettirmelisiniz. Tabi her zaman işimizi bırakmamız ve çocukla etkin iletişim kurmamız mümkün olmayabilir. Böyle bir durumda dinliyormuş gibi yapmak, duymazdan gelmek veya kızmak doğru değildir. Bunun yerine çocuğunuza ilgilendiğiniz şeyin önemini, aciliyetini anlatabilir, işinizi bitirir bitirmez onu dinleyeceğinizi söyleyebilirsiniz.

Bunu yaparken yine boyuna inmeniz, göz kontağı kurmanız, sarılıp, öpmeniz olumlu duyguları pekiştirir. Çocuk geçiştirildiğini düşünmeden ebeveyninin müsaitliğini bekler. Ancak kimi zaman verilen sözler unutulabilmekte ve çocuklar hayal kırıklığına uğramaktadır. Çocuğunuza verdiğiniz sözü unutmamalı, verdiğiniz geri dönüş süresine sadık kalmalısınız. Çocuklarla sağlıklı iletişim kurmak için konuşurken telefon, televizyon, bilgisayar ve benzeriyle oyalanmamak da oldukça önemlidir.

Eğer verdiğiniz söze sadık kalamamanıza neden olacak bir durum olduysa bunu mutlaka çocuğunuzla paylaşın. Yeni bir iletişim randevusu planlayın ve bu sefer kesinlikle randevunuza sadık kalın. Ertelediğiniz süreye bağlı olarak iletişim sürenizi de artırabilirsiniz.

3.     Beden Diliniz ve Cümlelerinizle Onu Dinlediğinizi Hissettirin

Çocuğunuzla iletişiminizi iyileştirmeye başlamadan önce iletişiminizdeki hataları tespit edin. Örneğin; konuşurken çocuğunuzu ne kadar dinliyor ne kadar dinliyormuş gibi yapıyorsunuz? Çocuğunuz “seni duydum” demenize rağmen tekrar tekrar aynı şeyleri söylüyor mu? Onu dinlemediğinizi düşünüp size sitem ediyor veya öfkeleniyor mu? Eğer bunlardan herhangi biri varsa çocuğunuz onu gerçekten dinlediğinizi hissetmiyor.

Konuşurken göz teması kurmanızı, bedeninizi onun olduğu yöne doğru yöneltmenizi istiyor. Anlattığı şeyler karşısında duygularınızı görebilmek istiyor. Bu nedenle beden dilinizi ve mimiklerinizi değerlendiriyor. Eğlendiğinizi, üzüldüğünüzü veya kızdığınızı ifadelerinizde görmeye çalışıyor. Ancak ifadeleriniz belirsiz olduğunda veya konuyla ilişkisiz olduğunda samimiyetiniz çocuğa geçmiyor. Çocuklarla sağlıklı iletişim kurabilmek için beden dili ve cümle seçimleri doğru uygulanmalıdır.

4.     Sen Dili Değil, Ben Dili Kullanın

Yine yetişkinler olarak sıklıkla yaptığımız bir hata iletişimde çokça sen diline yer vermektir. Çocuklarsa olumsuz örneklere maruz kalmadıkça iletişimde ben dilini kullanırlar. Örneğin; “yine odanı toplamamışsın, yeter artık sorumsuzluğun!” tamamıyla sen diliyle kurulmuş bir cümledir. Sen toplamamışsın, sen sorumsuzsun. Bu ifadeler yargı, eleştiri, memnuniyetsizlik içermektedir. Sen dili çoğunlukla suçlayıcı bir mesaj barındırır.

Suçlanmak ise karşı tarafı kendini aklamak ve korumak yönünde tetikler. Suçlanan bir birey veya çocuk kendini korumaya alır ve tüm kaynaklarını kullanarak savunur. Dolayısıyla bu noktada mantığa bürüme, yalan söyleme gibi istemediğimiz davranışlar görülebilir. Bunun yerine iletişimde ben dilini kullanmaksa empatiyi artırır ve çocuklarla sağlıklı iletişim kurmayı destekler.

Örneğin; “Odanı toplamadığını gördüm. Odanı böyle görmek beni üzüyor. Her gün odanı toplamak için çok uğraşıyorum; bu beni yoruyor ve üzüyor. Odanı toplarken bana yardımcı olman veya oyunun bittiğinde oyuncaklarını toplaman daha az yorulmamı sağlar. Bu davranışın beni çok mutlu eder.” Bu konuşmada ise yargı yok, duygu ve düşüncelerin sağlıklı bir şekilde paylaşımı var.

“Üzülüyorum.”, “Toplamak için uğraşıyorum.”, “Yoruluyorum.”, Yardımcı olman beni mutlu eder.” Bu cümlelerse kişinin kendi duygu ve düşüncelerine yöneliktir. Yargı, kinaye, eleştiri barındırmaz. Çocuk kendini savunmak veya korumak yerine ebeveyniyle empati kurar. Böylece iletişim daha sağlıklı hale gelir.

5.     Öfke Anında Dikkat Dağıtma Tekniği ile Odağını Değiştirin

Çocuğunuz öfkelendiğinde onun iletişim dalgasına kapılmak yerine tam tersi ilişki kurabilirsiniz. Çocuklarla sağlıklı iletişim kurmak için sakin, dingin ve akıcı bir konuşma ile onu dinleyin. Öfkesinin nedenlerini öğrenmeye çalışın. Eğer bu işe yaramıyorsa yine sakin, dingin ama çocuğun dikkatini çekecek bir biçimde çocukla konuşarak dikkatini farklı bir yöne yönlendirebilirsiniz.

Örneğin; mağazada oyuncak almak için tutturan çocuğun dikkatini dağıtmak için farklı bir mağazanın vitrinini gösterebilir, etraftaki insanlara dikkatini vermesini sağlayabilirsiniz. Böylece çocuğun dikkati dağılır, öfkelenmesine yol açan konuya yönelik olumsuz düşünceleri azalır. Sakinleşir ve farklı şeylerle ilgilenmeye başlar. Bu teknik yetişkinlerde de işe yaramaktadır.

6.     Çocuklarla Sağlıklı İletişim Kurmak için Konuşma Ritminizi Düzenleyin

Çocukların öfkeli ve bağırarak konuşmasına ebeveynler çoğunlukla sinirlenir ve benzer tepkiler gösterirler. Aslında çocuğun öfkeli konuşması ve kendini bağırarak ifade etmesi iletişimi bu şekilde model almış olmasındandır. Dolayısıyla çocuğunuz sizinle veya başkalarıyla bağırarak konuşuyorsa kızmadan önce kendi iletişiminize bakın.

Siz de konuşurken kendinizi duyurmak veya ifade etmek için bağırma ihtiyacı duyuyor musunuz? Konuşurken sık sık bağırdığınızı fark ediyor veya bu konuda geribildirim alıyor musunuz? Öyleyse şimdi çocuğunuzun ve kendinizin düzensiz iletişim ritmini düzene sokmalısınız. Size bağırdığında bağırarak karşılık vermek yerine sakin ve düşük tondan konuşabilirsiniz. İletişimin en önemli kurallarından biri birbirine uyumlanmaktır.

Sizin sakinliğiniz ve dingin ses tonunuzla çocuğunuzun da öfkesi yatışacak, sesi alçalacaktır. Bunu başarabildiğinizde kısa sürede çocuğunuz sizin iletişim ritminize uyumlanır.

7.     Çocuklarla Sağlıklı İletişim Kurmak için İçeriği Yaşına Uygun Düzenleyin

Çocuklar iletişimi yaşlarına, gelişimlerine, ihtiyaçlarına ve ilgilerine göre oluşturulduğu zaman en iyi şekilde öğrenirler. İyi nitelikli ve verimli iletişim çocuk gelişiminin temellerini, bu gelişimi ve öğrenmeyi nasıl besleyeceğimizi anlamakla başlar. Yaşın ilerlemesiyle çocuklar daha karmaşık içeriği, bağlamları ve biçimleri hem anlayabilir hem de talep edebilir hale gelir. Her bir yaş grubunun kendine has özellikleri, bu özelliklerin gerektirdiği iletişim ihtiyaçları bulunmaktadır.

Sadece aile içi veya sosyal iletişimde de değil, medyada maruz kalınan içeriklerde de çocuğun yaşına ve ihtiyaçlarına uygunluk aranmalıdır. Çocuğun yaşının altında kalan içerikler gelişimini ketleyebilir veya çabuk sıkılmasına, dikkatini kaybetmesine neden olabilir. Yaşından büyük içeriklerse çocuğun kendini yetersiz hissetmesine, anlamakta zorlanmasına, ilişkilendirememesine neden olabilir. Ayrıca yaşına uygun olmayan içerikler çocuğun duygusal ve psikolojik olarak olumsuz etkilenmesine de neden olabilir.

Çocuklarla Sağlıklı İletişim Kurmak için Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Aile içinde sağlıklı iletişim kurabilmek, stresle başa çıkmayı ve problem çözme becerilerini etkin kullanabilmek gerekir. Bu gereklilikler sağlandığında çocuklarla sağlıklı bir iletişim kurmak mümkün olur. Çocuğunuzla veya diğer aile bireylerinizle kurduğunuz iletişimi beğenmiyor ve daha iyisini arzu ediyor olabilirsiniz. Daha iyisinin olabileceğine yönelik inancınız zor durumlarla başa çıkmanızı da kolaylaştırır.

Eğer aile içerisinde veya çocuğunuzla olan iletişiminizde pürüzler olduğunu düşünüyorsanız profesyonel destek alabilirsiniz. Alacağınız destek çocuğunuz veya sizin için bireysel destek veya genel olarak aile terapisi şeklinde de olabilir. Çocuklarla çalışırken oyun terapisi teknikleri etkin olarak kullanılmaktadır. Çocuğunuz veya kendinizle ilgili destek ihtiyacınız varsa detaylı bilgi için bizi arayabilirsiniz.

Aba Psikoloji olarak çocuklarla sağlıklı iletişim kurulmasını önemsiyor, aile içi iletişimin karakter gelişimini etkilediğini biliyoruz. Kullandığımız terapi ve danışmanlık modellerimizle danışanlarımıza ihtiyaç duydukları hizmetleri sağlıyorum.

Read More

Özgeçmiş hazırlamak özenli, planlı, nitelikli bir ön hazırlık sürecini gerektirir. Özgeçmiş hazırlarken olabildiğince tutarlı, ilişkili ve gerçeğe uygun bilgiler paylaşmak gerekir. Özgeçmiş işverenle aday arasında kurulacak ilişkinin kalitesinin belirleyecek önemli bir araçtır. Özgeçmiş (CV) hazırlarken adayın donanımı kadar işverenin beklentileri de göz önünde bulundurulmalıdır.

Özgeçmiş hazırlama sürecinde özensiz davranmak, yetersiz veya tutarsız bilgi paylaşmak, dizayna ve içeriğe önem vermemek iş verence kolayca fark edilir. Özensiz bir cv adayın başvurusunda yeterince gönüllü ve istekli olmadığını hissettirecektir. İş verenler çoğunlukla ilanlara başvuru yapan adayları tanımamaktadır. Dolayısıyla özgeçmişte yer alan bilgiler ve özgeçmişin niteliği işverene adayla ilgili genel geçer bilgi verecektir.

Çoğu aday özgeçmişte yazan bilgileri yüzeysel tutmakta mülakata gittiğinde detaylı bilgi paylaşmayı tasarlamaktadır. Ancak mülakata davet edilmek için de bir ön değerlendirme sürecinden geçilmektedir. Bu süreçte yine iş verenler ve insan kaynakları personelleri özgeçmiş üzerinden adayla ilgili değerlendirme yapmaktadır. Derli toplu, göze hitap eden, içeriği anlaşılır, düzenli ve tutarlı olan bir özgeçmiş daha kolay dikkat çekecektir.

Peki Özgeçmiş Hazırlamak için Yeterli Özen Neden Gösterilmiyor?

Mesleki tatminsizlik, olumsuz çalışma koşulları, hatalı meslek geçimi, motivasyon eksikliği, teknolojik cihazların verimsiz kullanımı nedeniyle özensiz özgeçmişler hazırlanabilmektedir. İyi bir özgeçmiş için özgeçmişte yer alan bilgilerin güncel ve anlamlı sürelerle sürdürülmüş olması da önemlidir. Kısa süreli iş tecrübeleri, yarıda bırakılmış eğitimler, uzun süre önce bırakılmış hobi ve faaliyetler özgeçmişte yer almamalıdır.  İyi bilinmeyen bir dil, program, sistem vb. hakkında özgeçmişte yeterlilik belirtilmemelidir.

İyi bir özgeçmiş hazırlamak için mutlaka bu ön hazırlığı yapmaya psikolojik olarak hazır olmak gerekir. Psikolojik hazırlık, kendimizi daha iyi ifade etmemizi, pozitif bir dil kullanmamızı, özenli olmamızı sağlayacaktır. Özellikle mesleğini sevmeyen, mesleki tatminsizlik yaşayan bireylerde özgeçmiş hazırlama süreci özensiz kalabilmektedir.

Dijital kaynakların yeterince etkin kullanılmıyor olması da hazırlık sürecini olumsuz etkilemektedir. Akademik olarak çok başarılı, kişisel gelişimine önem veren, pozisyon için son derece uygun adaylar özgeçmişteki başarısızlıkları nedeniyle işi kaybedebilmektedir. Çünkü bu adayların önemli bir bölümü iş verenlerin aday değerlendirme süreçlerine girememektedir.

Özgüven eksikliği, hatalı meslek seçimi, mesleki doyumsuzluk, çalışma hayatına yönelik ön yargı ve korkular kişiyi olumsuz etkileyebilir. Dolayısıyla psikolojik hazırlık en çok bu bireyler için önemlidir. Peki cv hazırlamak için psikolojik hazırlık nasıl yapılır? İş verenlerin dikkatini çekecek bir özgeçmişte nelere yer verilmelidir? Özgeçmişi zenginleştirmek için neler yapılmalıdır? Yazımızın devamında detaylara ulaşabilirsiniz.

İyi Bir Özgeçmiş Hazırlamak için Nasıl Bir Psikolojik Hazırlık Yapılmalı?

Özgeçmişinizi yeterli ve dikkat şekilde hazırlayabilmenizin ön koşulu bu hazırlığı yapmaya istekli olmanızdır. Motivasyonunuzun yüksek olması ise özgeçmişinizi nerede ve ne için kullanacağınıza ve bunu ne kadar istediğinize göre değişir. Yapmak istemediğiniz bir staja başvuruyor veya çalışmak istemediğiniz bir pozisyona aday oluyorsanız motivasyonunuz düşecektir. Motive olabilmek için öncelikle ne istediğinize karar vermelisiniz!

Doğru alan ve meslek seçimi yapmak, meslekte de yine sizin için doğru alt dala yönelmek motivasyon için önemlidir. Bu noktada iyi bir özgeçmiş hazırlamak için öncelikle kendinize iyi bir hedef belirlemiş olmanız gerekir. Hedef belirlerken de karakteristik özelliklerinizi, beklentilerinizi, ilgi ve becerilerinizi dikkate almalısınız. Aynı zamanda hedefinizi belirlerken iyi bir ön araştırma yapmalı ve yeterince bilgi toplamalısınız.

Staj veya iş başvurusu yapacağınız kurumları araştırmanız, referans almanız bu başvuruya yönelik aidiyetinizi artıracaktır. Belirlediğiniz hedefin size katkılarını ve avantajlı yanlarını da dikkate almalısınız.

Staj yapacağınız veya çalışmaya başlayacağınız bu kurum size ne vaat ediyor? Burada kendinizi geliştirebilir veya potansiyelinizi gösterebilir misiniz? Bu tecrübenizden sonraki adımı düşünecek olursanız yapacağınız bu staj veya iş deneyimi size bir fayda sağlayacak mı? Bu soruların yanıtlarını aramak da motivasyonunuzu etkileyecektir.

Gerçekten hazır olduğunuzda iyi bir özgeçmiş hazırlamak için çalışmaya başlayabilirsiniz. Özgeçmişinizi üzerinde bir resim ve sizinle ilgili yazıların olduğu bir kağıt olarak düşünmemelisiniz. Özgeçmişiniz sizin temsilcinizdir. Ona ne kadar özenirseniz değerlendirenler karşısındaki imajınızı o kadar artırmış olursunuz. Kariyer Gelişimi için Kaçırılmaması Gereken Fırsatlar Neler? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

İşverenlerin Dikkatini Çekecek Bir Özgeçmiş Hazırlamak için Neler Yapılmalı?

İşveren için önemli olan özgeçmişte yazan kişisel gelişim, mesleki bilgi ve beceriye dönük bilgilerin ne kadar uygulanabilir olduğudur. Dolayısıyla adayın özgeçmişte yer verdiği bilgileri uygulayabilir, kullanabilir olduğunu işverene göstermesi gerekir. Yeterli bilgi ve beceriye sahip olunduğunu işverene gösterebilmekse ilişkili faaliyetlerden örnekler vermekle mümkün olabilir.

Örneğin; Satranç oynamayı seven, bununla ilgili kurslara, müsabakalara giren birisi analitik yönünün güçlü olduğunu göstermiş olur. Gönüllü olarak kitap seslendirmesi yapan birisi için diksiyonunun iyi olduğu düşünülür. Sosyal sorumluluk projelerinde görev alan biri empati yönünü vurgulayabilir. Dijital platformlara kendi fotoğraf ve videolarıyla içerik üreten biri özgüvenini, dijital kaynaklarını kullanma becerisini gösterebilir.

İşverenlerin adaylardan beklediği organizasyona katkı sağlayacak kişisel kazanımlar özetle aşağıdaki gibidir. İyi bir özgeçmiş hazırlamak için bu beklentileri destekleyecek bilgilere özgeçmişte yer verilmelidir.

  • Stresle başa çıkabilme
  • Zor insanlarla iletişim kurabilme
  • İkna becerisi
  • Zorlu çalışma koşullarına adapte olabilme
  • Analitik düşünme
  • Takım içerisinde verimli çalışabilme
  • Yaratıcılık
  • Özgüven ve öz değer geliştirme
  • Empati yapabilme
  • Krizi yönetebilme
  • Zamanı verimli kullanma
  • Dikkati sürdürebilme
  • Diksiyon
  • Etkili beden dili kullanımı

Bu örnekleri kendi ilgi ve becerilerinizden yola çıkarak olabildiğince uzatabilirsiniz. İş veren için önemli olan tek yönlü olmamanızdır. İş dışında da ilgi ve beceri alanlarınıza yatırım yapıyor olmanız iş verenler için önemlidir. Ancak bazı meslekler doğası gereği kişisel aktivitelere ayırdığınız zamanları kısıtlayabilir.

İyi bir özgeçmiş hazırlamak için çoğu zaman göz ardı edilen bu bilgiler dikkate alınmalıdır. Dikkat Çeken Bir Cv için Kişisel ve Mesleki Gelişim Önerileri yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Özellikle sabit gün ve saatlerde müsait olmanızı gerektiren etkinlikleriniz varsa bazı işler için tercih edilmeniz zorlaşabilir. Sık seyahat gerektiren, mesaisi ve nöbetleri olan, esnek çalışma saatleri içeren işler sizin için uygun olmayacaktır. Böyle bir mesleğiniz varsa mutlaka ilgi alanlarınızı da çalışma koşullarınıza adapte etmelisiniz.

İçeriği Zengin Bir Özgeçmiş Hazırlamak için Adaylar Kişisel ve Mesleki Gelişime Önem Vermeli!

Pek çok aday kişisel faaliyet alanlarına yönelik ilgi ve becerilerine özgeçmişlerinde yer vermek istemez. Kimisi bunu kişisel alanıyla ilgili gereğinden fazla bilgi vermek gibi düşünebilir. Kimisi ise mesleğiyle ilişkili olmadığını düşünerek alakasız bulabilir. Ancak kişinin iş dışı zamanlarını geçirdiği bu bireysel faaliyetler iş verene adayla ilgili önemli bilgiler verir.

Çok yönlü olmak, yaratıcılık, üretkenlik, çalışkanlık, verimli zaman yönetimi, iletişim becerileri, uyum bunlardan sadece bazılarıdır. Yine aynı şekilde mesleki bilgi olarak da özgeçmişte verilen bilgi işe giriş-çıkış tarihi, kurum adı ve pozisyon bilgisiyle sınırlı olmamalıdır. Adayın pozisyonuna ait görevlerini, sorumluluklarını, kuruma kattığı değeri, varsa fark yaratan çalışmalarını da paylaşması gerekir.

İş verenin önüne her gün benzer niteliklerde pek çok özgeçmiş gelir. Benzer üniversiteler, benzer bölümler ve iş tecrübeleri. İş verenin adaylara yönelik özgeçmişte yazan bilgilerden başka bilgisi ve referansı yoktur. Yani iş veren sizi özgeçmişinde yer verdiğiniz bilgiler kadar tanımaktadırlar.

İyi Bir Özgeçmiş Hazırlamak için Kişisel Gelişim Önerileri

İş verenin adaylar arasında seçimi kolaylaştıracak daha öznel bilgilere erişmeye ihtiyacı vardır. Hobileriniz, katıldığınız kurslar, kulüp üyelikleriniz, sosyal yardım çalışmalarınız, sanat, spor ilgileriniz sizin kim olduğunuzu yansıtır. İş veren bu bilgilere göz gezdirdiğinde elindeki özgeçmişin dinamik bir kişiye ait olduğunu hisseder. Böylece özgeçmişiniz diğerleri arasında öne çıkarak fark yaratır.

Kişisel gelişimin sadece iş bulma sürecinde değil hayatınızın pek çok alanında önemini fark edeceksiniz. Özellikle yurtdışı üniversite kabullerinde de okul dışı faaliyetlere katılım önemlidir. Üniversiteler de tıpkı iş verenler gibi bünyelerine katacakları öğrencilerin çok yönlü olmasını ister.

Okullarındaki öğrencilerin akademik bilginin dışında sanat, spor, sosyal sorumluluk alanlarında aktif olmasını beklerler. Stajlar ve iş bulma sürecinde işinize yarayacak olan referans edinme sürecinde de kişisel gelişim gereklidir. Dolayısıyla tüm bu bilgiler iyi bir özgeçmiş hazırlamak için yer verilmesi gereken niteliktedir.

Yurtdışı eğitim ve üniversite kabulleri hakkında daha detaylı bilgi edinmek için Aba Akademy sayfasını ziyaret edebilirsiniz. . Kişisel Gelişim, Üniversite ve Meslek Seçimi Başarılı Bir Kariyer İçin Ne Kadar Önemli! Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

İyi Bir Özgeçmiş Hazırlamak için Mesleki Gelişim Önerileri

Mesleğinizi en iyi şekilde yapabilmeniz için mümkün olan en iyi üniversitelerden eğitim almaya çalışın. Eğitim hayatınızı en verimli şekilde değerlendirin. Üniversite döneminde networkünüzü geliştirin. Akademisyenlerinizle ilişkilerinizi iyi tutun ve mesleğinize olan ilginizi gösterin. Onlardan iş arama sürecinde size yardımcı olacak referans mektupları toplamaya çalışın.

Mesleğinizdeki gelişmeleri yakından takip edin. Ücretsiz eğitimler de dahil olmak üzere mesleğinize yönelik eğitimleri kaçırmayın. Mesleğinizle ilgili sempozyumları, kongreleri yakından takip edin. Konuşmacı olarak katılma olanağınız varsa katılın. İyi bir özgeçmiş hazırlamak için mesleki bilgilerinizin güncelliğini koruyabilmeniz gerektiğini unutmayın.

Her yıl için en az bir staj tecrübeniz olsun ve mesleğinizin çalışma alanlarını daha öğrenciyken tecrübe edin. Staj yaptığınız alanlarda devam etme isteği duyarsanız mutlaka iş vereninizle irtibatınızı sürdürün. Çoğu kurum ihtiyaç halinde bünyesinde staj yapan adayları işe alım sürecinde öncelikli tercih etmektedir. Aynı şekilde staj yapacağınız alanların mesleki gelişiminize katkı sağlayacak donanımda olmasını da önemseyin.

Mümkün olduğunca mesleğinizde size yeni fırsatlar açabilecek dilleri öğrenmeye çalışın. Örneğin; bu meslekte kolaylıkla iş bulabilmeniz için İngilizce bilmeniz gerekiyorsa dilinizi ileri düzeye çıkarmaya çalışın. Başka bir ülkede sürdürebileceğiniz bir işiniz varsa ilk fırsatta o ülkenin dilini öğrenmeye başlayın.

Mesleğinizi sürdürmek için ehliyet sahibi olma, spesifik bilgisayar programları kullanabilme gibi koşullar gerekebilir. Öğrencilik yıllarından itibaren bu ihtiyaçları tamamlamanız iş hayatına hızlı atılmanızı sağlayacaktır. Sosyal medyayı ve network geliştirebileceğiniz sosyal ağları meslek odaklı kullanın. Mesleki bilgilerinizi paylaşabileceğiniz platformları aktif kullanmanız bilgi birikiminizi iş verene sunabileceğiniz bir portföy etkisi oluşturacaktır.

Dikkat çeken bir özgeçmiş hazırlamak için dijital dünya ile bağınızı koparmamaya özen gösterin. Başarılı Bir Kariyer İçin Öğrencilik Yılları Nasıl Daha Verimli Geçirilebilir? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunmaktadır. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlamaktayız. Kariyer planı yaparken IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle  danışanlarımızı yakından tanımaya çalışmaktayız. İyi bir özgeçmiş hazırlamak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Staj başvurusu süreci sıklıkla meslek liselerinde ve üniversitede karşımıza çıkmaktadır. Zorunlu stajlar meslek liselerinde ve üniversitede mezuniyet şartları içerisinde yer alabilmektedir. Zorunlu stajların yanı sıra gönüllü olarak yapılabilecek stajlar da vardır. Staj, bireyin mesleki tecrübe edinmesini, iş dünyasını tanımasını ve network edinmesini sağlayan mesleki prova niteliğindedir. Dolayısıyla staj yapılacak alanı, kurumu, markayı belirlerken ön hazırlık yapılmalıdır.

Hazırlık sürecine geçmeden önce ise staj yapma nedeninin, stajdan beklentinin ve staj programına yönelik önceliklerin belirlenmesi gerekir. Staj programları dönemsel, aylık, haftalık ve benzeri şekilde farklılaşabilmektedir. Staj yapan öğrencilere ise stajyer denilmektedir. Her kurum bünyesinde stajyer bulundurmamaktadır.

Kimi firmalarda her yıl düzenli olarak staj programı çalışıp yayınlanır ve işe alım yapar gibi stajyer alınır. Kimi firmalar ise stajyer bulundurur ancak belli bir staj programı hazırlamazlar. Staj başvurusu yaparken önceliklerin belirlenmesi başvuru yapılacak sektörün, firmanın daha sağlıklı seçilmesini sağlar. Böylece stajyerlik sürecinizde sürprizlerle karşılaşmaz, zaman kaybı ve hayal kırıklığı yaşamazsınız.

Peki staj yapacak olan öğrenciler önceliklerini neye göre belirlemeli? Öncelik belirlerken nelere dikkat edilmeli? Öncelik belirlemenin sağlayacağı avantajlar neler? Yazımızın devamında soruların yanıtlarına detaylarıyla ulaşabilirsiniz.

Kariyer Gelişimi için Kaçırılmaması Gereken Fırsatlar Neler? Ve Başarılı Bir Kariyer İçin Öğrencilik Yılları Nasıl Daha Verimli Geçirilebilir? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Staj Başvurusu Nasıl Yapılır?

Başvuru sürecinde her sektörün ve bu sektörlere bağlı olan kurum, kuruluş ve firmaların farklı talep ve beklentileri olabilmektedir. Dolayısıyla başvuru yapmadan önce staj yapmak istenilen adresler belirlenmelidir. Ardından mümkün olabildiğince erken dönemde bu firmaların stajyer alım süreçleri takip edilmeye başlanmalıdır. Başvuru sürecinde talep edilen evraklar önceden hazırlanmalı, eksikler varsa başvuru tarihine kadar tamamlanmalıdır.

Her firmanın stajyer alım dönemleri farklılık gösterebilir. Kimi firmalar yaz boyu alım yaparken kimileri Eylül döneminde alım yapar ve stajyeri yıl boyunca bünyesinde tutar. Dolayısıyla başvuru koşulları kadar başvuru dönemini kaçırmamak için başvuru tarihleri de takip edilmelidir. Yine her firmanın ve sektörün stajyer ihtiyacı farklılık gösterin. Kimi firmalar bir ay süresince haftanın her günü gelecek bir stajyer ister.

Kimi firmalarsa haftanın en az iki günü olacak şekilde yıl boyunca stajyer bulundurmak ister. Bu durumda da başvuru yapmadan önce kurumun stajyer beklentileri iyi öğrenilmelidir. Aksi halde ders saatlerinizle staj günlerinizi planlamak zorlaşabilir. Tüm bu bilgileri edinip, en uygun seçeneği belirledikten sonra staj başvurusu yapmak için özgeçmiş hazırlamalısınız.

Hazırladığınız özgeçmişi kuruma direk elden verebilir veya talep ederlerse mail adreslerine gönderebilirsiniz. Kimi firmalar başvuracak adayların özgeçmişlerinin firma tarafından hazırlanmış formatta doldurulmasını ister. Dolayısıyla siz firmaya özgeçmişinizi götürseniz veya gönderseniz bile size kendi özgeçmiş formlarını gönderebilirler.

Başvuru sonrası adaylar işe alım sürecinde olduğu gibi kriterleri karşılamaları halinde mülakata davet edilirler. Mülakatta da başarı gösteren adayların belirtilen gün ve saatte staja başlaması beklenir. Dikkat Çeken Bir Cv için Kişisel ve Mesleki Gelişim Önerileri yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Staj yapacağınız adresi belirlerken şehrinizle veya ülkenizle de sınırlı kalmak zorunda değilsiniz. Dileyen, imkanı olan ve fırsat yaratabilen öğrenciler yurtdışında da staj yapabilirler. Özellikle mesleği uluslararası iş yapmaya uygun olanlar yurtdışı staj fırsatlarını yakından takip etmeli ve değerlendirmelidir. Karar sürecinde bilgi almak için Yurtdışında Üniversite Eğitimi: Karar Süreci Nasıl Olmalı? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Staj Başvurusu Yaparken Öncelikleri Belirlemek Nasıl Avantaj Sağlar?

Başvuru sürecini kısaca anlattık. Şimdi başvuru aşamasına gelmeden önce nelere dikkat etmemiz gerektiğini ve ön hazırlık yapmanın avantajlarını paylaşacağız. Staj süreci mesleğe hazırlık yapmanın en önemli aşamasıdır. Eğitim hayatında edindiğimiz akademik bilgiler son derece önemli olsa da pratikte bu bilgilerin çok azını kullanırız. Dolayısıyla staj yapmaksızın mesleğe atılan bireyler iş hayatında şaşkınlığa uğrayabilirler. Staj yapmaksa bu şaşkınlığı mezun olmadan önce atlatmayı sağlar.

Staj yaparken deneyim edinmenin yanı sıra mesleğin hangi dalında çalışacağımızı da belirleyebiliriz. Her mesleğin farklı çalışma alanları vardır. Mesleki liseye başladığınızda veya üniversiteye geçtiğinizde çalışmak istediğiniz meslek dalı hayaliniz çok farklı olabilir. Eğitim sürecinde size çok cazip ve ilgi çekici gelen meslek dalı iş hayatında hayal kırıklığı yaşamanıza neden olabilir.

Eğitim hayatınız süresince meslek alanınıza yönelik ne kadar çok staj başvurusu yaparsanız doğru dalı bulmanız o kadar kolaylaşır.  Staj yaparken çalışma koşullarını görebilirsiniz, mesleğin avantaj ve dezavantajlarını gözlemleyebilirsiniz. Staj sürecinde mesleğinizle ilgili referanslar toplayabilir, networkünüzü geliştirebilirsiniz. Ayrıca staj yaptığınız firma sizden memnun kalırsa mezuniyet sonrası iş başvurusu için ilgililerle iletişim kurabilirsiniz.

Kurum kültürünü biliyor olmanız, deneyimleriniz ve bıraktığınız intiba sizi diğer adaylardan ayıracaktır. Pek çok firma işe alım sürecinde stajyerlerine öncelik tanımaktadır. Staj yaptığınız kurumda işe alım ihtiyacı yoksa size referans olarak sizi farklı firmalara yönlendirebilirler.

Bir diğer önemli kazanımsa iş hayatını ve gelecekteki meslektaşlarınızı görerek eksiklerinizi belirleyebilmeniz olacaktır. Örneğin; staj tecrübeniz süresince yabancı dil eksiğinizi fark edebilirsiniz. Sunum yapma, Office programlarını etkin kullanma, diksiyon ve benzeri eksiklerinizi belirleyebilirsiniz. Üstelik henüz öğrenci olmanız ve mesleğe atılmak için önünüzde zamanın olması eksiklerinizi tamamlamanız için de fırsat yaratmanızı sağlar.

Mesleğinizde size avantaj sağlayacak bilindik, güvenilir ve nitelikli bir firmada staj başvurusu yapmanız da avantajlıdır. Büyük ve köklü bir firmada stajyer olmak özgeçmişinizin çok daha kolay fark edilmesini sağlar. Staj yaptığınız firmada işe başlayamasanız bile özgeçmişinizde bu deneyimin yer alması diğer firmaların ilgisini çeker. Bu da işe alım sürecinizi hızlandırır.

Staj Başvurusu Yaparken Nelere Dikkat Edilmelidir?

İlk önce staj türü belirlenmelidir. Bu zorunlu bir staj mı yoksa gönüllü bir staj mı olacak. Zorunlu bir staj yapılacaksa hedef belirlenmelidir. Hedefiniz okulunuzun beklentisini karşılamak mı yoksa verimli bir staj süreci geçirmek mi olacak? Çoğunlukla yaz dönemine denk gelen zorunlu stajlarda öğrenciler gönülsüz olabilmektedir.

Gönülsüz olmaları marka, kurum, sektör ayrımı yapmaksızın olabilecek en rahat staj programına yönelmelerine yol açmaktadır. Gönüllü staj yapanlarsa stajdan tam verim almayı hedeflemektedir. Bu da motivasyonlarına ve performanslarına etki etmektedir.  Staj başvurusu yapmadan önce stajın önemi içselleştirilmelidir. Staj programından elde edilecek avantajlar ve uzun vadede stajın kazandıracakları değerlendirilmelidir. Staj sürecine ayrılacak zaman ve enerji de planlanmalıdır.

Staj yaparken akademik bilginizi pratiğe dökme veya bu konuda nitelikli gözlem yapma fırsatı edinmek isteyebilirsiniz. Ancak her stajda bu fırsatları yakalamanız mümkün olmayacaktır. Kimi firmalar stajyerlerinin kazanımlarına ve gelişimlerine çok önem verir. Staj sürecini profesyonelce planlarlar. Kimi firmalarda ise stajyerler ofis işlerine destek olan, fotokopi çeken, evrak düzenleyen statüde kalabilir. Hatta mesleğine yönelik hiçbir gözlem yapma fırsatı da yakalayamayabilir.

Dolayısıyla staj başvurusu yapmadan önce firmanın size sunacağı fırsat ve olanakları öğrenmelisiniz. Böylece kendi beklentilerinizle firmanın sağlayacaklarının ne kadar örtüştüğünü değerlendirebilirsiniz. Başvuru yaptığınız kurumun sizin karakteriniz, yaşam biçiminiz, inanç ve değerlerinizle ne denli örtüştüğü de sizin için önemli olabilir.

Staj yapacağınız kurumların sizin start noktanızı oluşturacağını göz önünde bulundurmalısınız. Çıtanızı ne kadar yüksekte tutarsanız iş hayatına da o kadar yüksekten dahil olursunuz. Aksi şekilde çıtanızı kolaya kaçmak için ne kadar alçak tutarsanız iş hayatınız da o kadar alçaktan başlayabilir.

Bu nedenle staj başvurusu yapmadan önce ne istediğinize ve staj sürecinden beklentilerinize karar vermelisiniz. Staj tecrübelerinizin ileriye dönük hedeflerinizle ne kadar örtüştüğüne dikkat etmelisiniz. İş hayatında sizin için fayda sağlamayacak aksine sizi olumsuz etkileyecek staj tecrübeleriniz varsa bunlara özgeçmişinizde yer vermek zorunda değilsiniz. Staj sürecinizi planlarken profesyonel kariyer danışmanlığı alarak akademik ve profesyonel hedeflerinize daha kolay erişebilirsiniz.

Read More

Sınav motivasyonu sınava hazırlık sürecinde ve sınav boyunca mevcut potansiyelin performansa dökülmesini destekliyor. Motivasyonu yüksek olan öğrenciler sınavdan başarılı sonuçlar almak için daha planlı ve programlı çalışıyor. Motivasyon beraberinde disiplin, düzen ve istikrar da getiriyor. Tüm bunlar bir arada sürdürülebildiğinde beklentiyle uyumlu sonuçlar almak mümkün hale geliyor. Ancak bu motivasyonu üretebilmenin ve sürdürebilmenin de bir takım ön koşulları var.

Motive olmayı istemek veya motivasyona ihtiyaç duymak motive olmak için yeterli olmuyor. Motivasyon eksikliği yaşayan pek çok öğrenci için dikkat dağınıklığı, erteleme, düzenli çalışamama gibi başarıyı engelleyici etkenler çoğalıyor. Zaman baskısı, zamanı verimli kullanamama, sınav stresi, gelecek kaygısı ve hatta öfke, umutsuzluk açığa çıkabiliyor. Sınav motivasyonu olmayan öğrenciler motivasyon eksikliklerinin beraberinde getirdiği başarısızlık dışında çevresel faktörlerle de mücadele ediyor.

Ebeveynlerin, okulun, öğretmenlerin, arkadaşların ve sosyal çevredeki diğer bireylerin söylem ve baskıları da sürece eklenebiliyor. Tüm bu olumsuz katkılar bireyin daha fazla motivasyon kaybı yaşamasına ve sınava yönelik olumsuz duygu ve düşünceler geliştirmesine neden oluyor. Sınava motive bir şekilde çalışan bireylerde ise performans potansiyelle uyumlu ilerliyor. Bu bireyler olumsuz faktörlerle, stres ve zorluklarla çok daha kolay baş edebiliyorlar.

Çoğunlukla motivasyonları içsel kaynaklı oluyor ve dışarıdan gelen negatif etkilerden daha az etkileniyorlar. Peki sınava yönelik motivasyonu artırmak için sınava hazırlık sürecinde neler yapmalıyız? Sınavda başarılı olan ve sınava hazırlık sürecini daha sağlıklı geçiren bireyler nasıl motive oluyor? Yazımızın devamında detaylı bilgiye erişebilirsiniz.

Sınav Motivasyonu için Hayal Kurma Becerinizi Kullanın

İlk ve en önemli motivasyon artırıcı olarak hayal kurma becerinizi kullanmanızı öneriyoruz. Bu becerinin sınava hazırlık sürecinde olumlu şekilde kullanılması başarıyı ve motivasyonu artırıyor. Başarı elde etmek için hep çok para harcayacağımız ve çok yorulacağımız şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyoruz. Motive olmak için yapmamız gerekenlerde de aynı beklentiye kapılabilirsiniz. Bu beklentiyle yazıyı okumaya başladıysanız hayal kurma önerisi size geçersiz gibi gelebilir.

Oysa zihnimizi neye koşullandırırsak bize sunacağı performansta koşullanmamızla benzer olacaktır. Pek çok kişisel gelişim ve zihin kitabı benzer söylemlerle doludur. Ancak burada kuracağınız hayal sizi eyleme geçmeye yönelik motive edecek bir hayaldir. Yani itekleyici güçtür. Sadece hayal kurarak başarılı olmak elbette ki mümkün değildir. Başarılı olmak için Türkiye gerçekliğinde çok ama çok çalışmanız gerekebilir.

Ancak çok çalışmak için ihtiyacınız olan sınav motivasyonu hayal kurma tekniği ile artırılabilir. Önyargılarınızı, sizi ketleyen inanışlarınızı ve diğerlerinin görüşlerini bir kenara bırakın. Geleceğinizden ne bekliyorsunuz? Nasıl bir eğitim, nasıl bir kariyer ve nasıl bir yaşam sürmek istiyorsunuz? Tüm bunları gözünüzde canlandırın. Bu o kadar detaylı bir canlandırma olsun ki hayalinizi adeta yaşıyormuşsunuz gibi hissedin.

Bu hayali somutlaştırabilir, kendinize bir hayal panosu da hazırlayabilirsiniz. Hayalinizi yazıya, resme de dökebilirsiniz. Bunu yaptıktan sonra motivasyonunuzdaki değişimi değerlendirin. Örneğin; Boğaziçi üniversitesinde okumak istiyor olabilirsiniz. Öyleyse kendinizi Boğaziçi üniversitesini kazanmış olarak hayal edin. Elinize ulaşan sınav sonuç kağıdını hayal edin. Okula kayıt için gittiğinizi, bahçesinde dolaştığınızı, akademisyenlerle tanıştığınızı hayal edin. Okulun şenliklerini, ders aralarını, arkadaş gruplarını hayal etmeye çalışın.

Şimdi hedefiniz size çok daha parlak, ulaşılmaya ve uğrunda uğraşılmaya değer görünüyor olmalı. Bunu her gün yapmaya özen gösterin. Karamsarlığa kapıldığınızda, yorulduğunuzda veya inancınızı yitirdiğinizde tekrar edin.

Sınav Motivasyonu Kazanmak için Hedef Belirlemeyi Ertelemeyin

Hedef belirleme süreci sıklıkla ihmal edilen ve son dakika aceleye bırakılan bir süreçtir. Oysa hedef belirlemeye olabildiğince erken başlamak ve detaylı bir planlama yapmak gerekir. Hedef belirlerken öğrencinin karakteristik özellikleri, ilgi ve beceri alanları, zeka alanı göz önünde bulundurulmalıdır. Öğrenme stili, zaman yönetimi becerisi, çalışma ortamı ve öğrenme kaynakları da hedef belirleme sürecinde dikkate alınmalıdır.

Tüm bu faktörler göz önünde bulundurularak hedef belirlendiğinde hedefe ulaşmak daha kolay ve keyifli hale gelmektedir. Belirlenen amaç kişinin kendi istek, beklenti ve becerileriyle uyumlu olduğunda ulaşmaya yönelik istekte artmaktadır. Hedef belirleme sürecinin önemli bir aşaması da hedefi kısa ve uzun vadeli hedeflere bölerek planlamaktır. Büyük hedefin küçük hedeflere bölüştürülmesi sınav motivasyonu sağlayacaktır.

Çünkü bu sayede öğrenci performansına yönelik sonuçları daha iyi görebilir ve zamanında gerekli müdahaleyi yapabilir. Uzun vadeli hedefler için hazırlanmak çoğu zaman motivasyon kaybına yol açmaktadır. Örneğin bir yıl sonra olacak bir sınava yapacağımız hazırlığın motivasyonu ile yaklaşan sınavın motivasyonu aynı olmayacaktır. Dolayısıyla Uzun vadeli hedefimiz sınavda başarılı olmak ise bu hedefi küçük hedef parçalarına bölüştürebiliriz.

1 ay boyunca konu tekrarı yapmak ve ay sonunda denemeden alacağı puanı 50 puan artırmak kısa vadeli bir hedef olabilir.

Sınav Motivasyonu için Olumsuz Kıyaslamalardan Kaçının

Özellikle herkesin tatil yapıp dinlendiği hafta tatillerinde, sömestr ve yaz tatillerinde çalışıyor olmak motivasyon kırıcıdır. Öğrenciler çoğunlukla “Ben neden çalışmak zorundayım, onlar gezip eğlenirken ben niye konu tekrarı yapıp soru çözüyorum!” diyebilirler. Bu kıyaslamayı yapan herkes benzer duygulara kapılır ve geçici süreli de olsa motivasyon düşüklüğü yaşayabilir.

Olumsuz rekabet ve olumsuz kıyaslamalar motivasyonun önündeki önemli engellerdir. Ve çoğunlukla bu engelleri bir dizeriz. Hayatın hepimiz için adil olmadığını, biz bu kadar çok çalışırken çalışma zorunluluğu hissetmeyenlerin daha şanslı olduğunu düşünebiliriz. Evet koşullar herkes için eşit olmayabilir. Başarılı olmak için sizin çok çalışmanız gerekirken bir başkasını başarılı olmaya ihtiyaç duymuyor olabilir. Ancak bu durum sadece ekonomik farklılıklar kaynaklı değildir.

Aslında sınav sistemi ayrım gözetmeksizin herkes için eşittir. Ancak sınav sonucunun yeterince iyi olması herkes için aynı anlama gelmemektedir. Kimi öğrencinin sınav motivasyonu barajı geçmek ve herhangi bir üniversiteyi tercih edebilmek olabilir. Bir başkasının hedefi iyi bir üniversiteyi ve bölümü kazanmak olabilir. Bir başkasının hedefi burs almak olabilir. Dolayısıyla sınav herkes için aynıdır ancak sınava yüklenen anlamlar farklıdır.

Siz bugün çalışma temponuzla sınava sizden daha az efor harcayan bir öğrencinin önüne geçebilirsiniz. Bugün koşullarınız birbirinden çok farklıyken azminiz, seçimleriniz ve performansınızla yarın benzer ve hatta daha iyi koşullara erişebilirsiniz.

Sınav Motivasyonu Sağlamak İstiyorsanız Dinlenmeye Zaman Ayırmayı Unutmayın

Sınava hazırlık sürecinde başarılı olmak için ilk gözden çıkarılan şey mola ihtiyacıdır. Ders çalışmak ve daha iyi sonuçlar elde etmek için kitapların üzerinde uyuyan, çalışma masasında yemek yiyen nice öğrenci vardır. Bu öğrenciler daha çok çalışmak için sosyal etkinlere katılmaz, keyif aldığı etkinliklere zaman ayırmaz. Sınava hazırlık sürecine giren öğrenciler bir anda ilgi alanlarını, sosyal çevrelerini ve hobilerini rafa kaldırırlar.

Ancak sıklıkla unutulan önemli bir konu var ki dikkat süremiz sandığımız kadar uzun değil. Etkin dinleme yapıp, dikkatimizi dağılmaksızın sürdürebildiğimiz süre ortalama 30 dakika. Ancak ağır konularda veya zihnen, bedenen yorgun olduğumuz zamanlarda bu süre daha da kısalabilir. Sanılanın aksine mola vermek, dinlenmek ve keyif veren faaliyetlere zaman ayırmak sınav motivasyonu için önemlidir.

Dinlenmiş, eğlenmiş bir birey deşarj olur ve daha iyi çalışmak üzere motive olur. Üstelik mola verebileceğini ve kendine zaman ayırabileceğini bilmek çalışma sürelerinin daha verimli geçmesini sağlar. Bir zaman yönetimi tekniği olan Pomodoro tekniğini kullanarak molalarını daha verimli planlayabilirsiniz. Ayrıca zamanınızı daha verimli kullanarak da motivasyonunuzu artırabilirsiniz. Zaman hepimiz için eşit olsa da bu zamanı nasıl değerlendirdiğimiz oldukça özneldir.

Birimiz çok hızlı öğrenirken birimiz daha yavaş öğrenebiliriz. Birimiz her koşulda odaklanabilirken bir diğerimizin dikkati kolayca dağılabilir. Zaman yönetimi teknikleri bize zamanı daha verimli kullanmayı öğretir. Bu sayede derslere, ders dışı etkinliklere ve kendi bireysel ihtiyaçlarımıza daha fazla zaman ayırabiliriz. Kanban Tekniği ile Zamanınızı Daha Kolay Organize Edebilirsiniz! Ve Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Öneriler yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sınav Motivasyonu için Konfor Alanınızdan Çıkın

Hepimiz konfor alanımıza yeterince düşkünüz. Özellikle pandemiyle beraber evde geçirdiğimiz sürenin artması konfor alanımızın kullanımını da artırdı. Dolayısıyla sınava hazırlık sürecinde konfor alanından uzaklaşmak da zorlaştı. Peki nedir konfor alanından çıkmak ve neden çıkmak istemiyoruz? Derslerinize çalışma masasında değil de yatağınızda mı çalışıyorsunuz? Çalıştığınız alanda müzik de dinliyor, film de izliyor, yemek de yiyor, kitapta mı okuyorsunuz?

Ders çalışırken sizi zorlayan soruları, konuları erteliyor veya yapmıyor musunuz? Başarı elde etmek için çalışmanız gereken sürenin altında mı çalışıyorsunuz? Uykunuzdan, dizi ve film alışkanlıklarınızdan, ilgilerinizden ve hobilerinizden kısamıyor musunuz? Örnekleri daha çoğaltabilecek olsak da bunların bir kısmını yapmakta zorluk yaşıyorsanız konfor alanınızdan çıkamıyorsunuz demektir.

Oysa başarı da pek çok güzel şey için özen, özveri ve emek ister. Emek vermeniz, çabalamanız ve beklediğiniz sonuçlara ulaşabilmeniz için konfor alanınızdan uzaklaşmalısınız. İlerde daha konforlu bir hayat sürebilmek, kariyerinizde, mesleğinizde daha mutlu olmak için konfor alanınızı daraltmalısınız. Konfor alanınızdan tamamen vazgeçmemeli ancak bu alana ayırdığınız zamanı yeniden gözden geçirmelisiniz.

Sınav Motivasyonu için Profesyonel Destek Alın

Sınava hazırlık sürecinde tüm çabanıza rağmen olumsuz duygularla ve sınav stresiyle başa çıkmakta zorluk yaşayabilirsiniz. Aynı şekilde hedef belirleme, planlı çalışma, zamanı verimli kullanma becerilerinde de desteğe ihtiyaç duyabilirsiniz. Sınav başarınızı düşürecek ve motivasyonunuzu olumsuz etkileyen konularda psikolojik destek talep edebilirsiniz. Aynı şekilde sınava hazırlık sürecinde daha bilinçli hazırlık yapmak için profesyonel kariyer desteği de alabilirsiniz.

Sınav motivasyonu sağlamada size yardımcı olacak kişi/kurum bu konuda ne kadar deneyimli? Verdiği bilgiler bilimsel kanıtlara dayalı mı, güncel mi ve uluslararası düzeyde geçerliliği var mı? Kariyer hedefi belirleme süreçlerinde kaç kişiye destek vermiş ve başarı oranları nedir? Ve daha pek çok alt detayı bilmeniz alacağınız hizmetin kalitesiyle ilgili ön bilgi edinmenizi kolaylaştıracaktır.

Aba Psikoloji, Aba Kariyer ve Aba Yurtdışı Eğitim iş birlikleri ile kariyer belirleme sürecinizde size profesyonel destek sunmaktadır. Aba Psikoloji de danışanlarımızın kariyer planını çıkarırken Stratejik yetenek yönetimini kullanıyoruz. Bu yöntem sayesinde bireylerin gelişim alanları çıkarılır ve gelişim süreçleri planlanır.  Kısa ve uzun vadeli hedefler belirlenir ve bu hedeflere en verimli şekilde nasıl ulaşılabileceğinin planları belirlenir.

Tüm bu planlar çıkartılırken de kişilerin ulaşabilecekleri en iyi performansa ulaşmaları amaçlanır. Stratejik yetenek yönetimi testinde başta WISC-V olmak üzere 8 farklı psikolojik test uygulanır. Bu testlerin sonucunda kişiye özel bir stratejik plan oluşturulur.

Öğrencilerin sosyo – ekonomik ve kültürel çevrelerini de değerlendirilerek oluşturulan plan, 3, 6, 12 ve 24 aylık hedefleri ve öngörüleri kapsar.  Sınav motivasyonu sağlamanız için kurumumuzda psikologlar ve eğitimciler iş birliği içinde çalışır.

 

Read More

Meslek seçiminde kararsızlık yaşamak özellikle sınava hazırlık dönemlerinde motive olmayı zorlaştırıyor. Seçim yapamamak net bir hedefe odaklanamamaya neden oluyor. Ve bu durumda da dikkat çeldiricilerle başa çıkmak zorlaşıyor. Seçim yapmadan sınava hazırlanmaya çalışan öğrenciler için alan, bölüm, okul seçimi yapmak da pek kolay olmuyor. Öğrenciler karar verememe nedeni olarak sıklıkla belirsizlikleri, gelecek kaygılarını veya alternatif çokluğunu öne sürüyor.

Oysa meslek seçmekte zorluk yaşamanın altında yatan ve farkında olunmayan pek çok faktör var. Kendini yeterince tanımama, potansiyeline performansına güvenmeme, bilgi eksikliği, kulaktan dolma veya gerçekdışı bilgiler bunlardan bazıları. Kimi öğrenciler için özel bir hedef belirlemektense genel bir hedefe odaklanmak daha mantıklı kabul edilebiliyor.

Bir alana, okula veya mesleğe yönelmektense en iyi puanı almaya odaklanabiliyorlar. Böylece sınavdan alacakları sonuçla istedikleri okul ve mesleği tercih edebilmeyi hedefliyorlar. Ancak genel hedeflerde de tıpkı meslek seçiminde kararsızlık yaşayanlarda olduğu gibi motivasyonun kolayca düştüğünü görüyoruz. Yine bu öğrenciler için de en ufak başarısız deneyimler kolayca hedeften uzaklaşabilmeye neden olabiliyor.

Ailelerin seçim sürecinde kendi istek, beklenti ve kararlarını gencin kararlarının önünde tutmaları da seçim sürecini zorlaştırıyor. Gencin istekleri ailenin beklentileriyle örtüşmüyorsa motivasyon ve performans doğrudan düşüyor. Yani seçim sürecinde kararsızlık yaşamak veya kendi mesleki kararlarını alamıyor olmak başarı önünde engel oluşturuyor.

Peki seçim yaparken kararsızlık yaşamamak için ne yapabiliriz? Başarılı ve mutlu olabileceğimiz bir mesleğe yönelmek için seçim sürecinde nelere dikkat etmeliyiz? Seçim yaparken kimlerin veya neylerin etkisinde kalmaktan kaçınmalıyız? Yazımızın devamında sorulara yönelik detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. Hangisi Daha Doğru: Sınav Sonucuna Göre Hedef Belirlemek mi Hedefe Göre Sınava Hazırlanmak mı? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Meslek Seçiminde Kararsızlık Yaşayanlar İçin 5 Önemli Öneri

Kararsızlık başarının önündeki en önemli engellerden biri. Karar vermeyi zorlaştıran veya engelleyen faktörlerse çoğunlukla dışarıda aranıyor. Oysa sağlıklı, nitelikli ve bilinçli kararlar verebilmenin püf noktası kendini iyi tanımaktan geçiyor. Bir meslek seçmek geleceğimize bugünden önemli bir yön vermeyi sağlıyor.

Bir meslek seçtiğimizde eğitim alacağımız okulu, şehri, ülkeyi, bölümü, sosyal çevremizi, potansiyel ailemizi ve yaşam standartlarımızı da belirliyoruz. Dolayısıyla seçim yaparken önceliğimiz Kendimizi tanımak olmalı. Aşağıda seçim yapmakta zorlanan bireylerin karar sürecini destekleyecek öneriler yer almaktadır.

1.     Meslek Seçiminde Kararsızlık Yaşamamak İçin Kendinizi İyi Tanıyın

Karar vermeden önce zaman ayırmanız gereken en önemli önerimiz kendinizi tanıma süreciniz olacak. Nasıl bir mizaca sahipsiniz? İletişim kurmaktan veya insanlarla çalışmaktan hoşlanır mısınız? İşiniz masa başı mı olsun istersiniz yoksa hareket halinde olacağınız bir iş mi tercih edersiniz? Düzenli mesai saatleri mi tercih edersiniz esnek çalışma düzeni mi?

Yaratıcılığınızı kullanabileceğiniz bir iş mi tercih edersiniz? Sizin için bir meslekte en önemli olan şey nedir; elde edeceğiniz gelir mi, mesleğinizden duyacağınız manevi tatmin mi? Prestij mi, konfor mu, yüksek standartlar mı istersiniz? Bu sorular da verilebilecek cevaplarda çeşitlendirilebilir. Tüm bunlar ve daha fazlasına vereceğiniz yanıtlar seçim sürecinizi kolaylaştıracaktır.

Ancak kendinize hangi soruları soracağınızı veya hangi yanıtların size daha uygun olacağını bulmakta zorlanabilirsiniz. Bu noktada meslek seçiminde kararsızlık yaşamamak için profesyonel bir destek alabilirsiniz. Bir rehberlik öğretmeniyle, kariyer danışmanıyla veya mentörle görüşebilirsiniz. Bir kişilik testine ve ayrıca mesleki ilgi envanterine katılabilirsiniz. Alacağınız sonuçlar üzerine ilgili uzmanlardan tavsiyeler alabilirsiniz. Yine sonuçlar üzerine içsel bir değerlendirme yapabilirsiniz.

Çıkan sonuçları sizi iyi tanıyan aile bireylerinizle veya öğretmenlerinizle, arkadaşlarınızla değerlendirebilirsiniz. Böylece karar sürecinde dikkate almanız gereken en önemli aşamalardan birini tamamlamış olacaksınız. Bu kısmı tamamladığınızda mesleki yöneliminize yönelik zihninizde fikirler oluşmaya başlayacaktır. Şimdi bu fikirleri biraz daha belirginleştirmeli, detaylandırmalı ve ne kadar size uygun olduğunu değerlendirmelisiniz.

2.     Meslek Seçiminde Kararsızlık Yaşamamak İçin İlgi ve Becerilerinizi Keşfedin

Kararsızlık yaşayan öğrencilerin sıklıkla yaşadığı problemlerden birisi de kendilerine keyif veren herhangi bir ilgilerinin olmayışıdır. Bir diğer faktör ise sahip oldukları becerileri henüz keşfetmemiş veya geliştirmek için çalışmamış olmalarıdır. Oysa meslek seçimi yaparken ilgi ve becerilerini dikkate alan bireylerin mesleklerinde daha mutlu olduğu gözlenmektedir. Mesleğiyle ilgi ve beceri alanlarını ilişkilendiren bireyler çalışma hayatlarından daha fazla keyif almaktadır.

İlgi ve beceri alanlarımızı sıklıkla hobilerimizle sınırlı tutarız. Sadece artık zamanlarımızda bu alanlara zaman ayırırız. Dolayısıyla da meslek seçimi gibi önemli bir süreçte bu alanlardan faydalanmak aklımıza gelmez. Oysa ilgi ve becerilerimize yönelik çalışmalar yapmamız bizi psikolojik, bilişsel, sosyal, fiziksel açıdan çokça besleyebilmektedir. Dolayısıyla meslek seçiminde kararsızlık yaşamamak için İlgi ve beceri alanları keşfedilmeye çalışılmalıdır. Keşif süreci ise hiç kolay değildir.

Erken yaşam döneminden itibaren gerek evde ve gerekse okulda çocuğa alternatif zenginliği sunulmalıdır. Deneme yanılma yoluyla çocuk ilgi ve becerilerini keşfetmelidir. Erken yaşlarda bu mümkün olmadıysa bile profesyonel destekle birlikte de bu ihtiyaçlara yanıt bulunabilir. İlgi ve Beceri Alanları Meslek seçimini ve Kariyeri Nasıl Etkiliyor? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

3.     İşin Uzmanlarıyla Görüşün, Fikir Alın, Gözlem Yapın

Karar vermeyi kolaylaştıran ancak sıklıkla ihmal edilen bir diğer konu ise mesleklere yönelik yeterince araştırma yapmamış olmaktır. Her öğrencinin zihninde birkaç meslek olabilir. Bu meslekler belirlenirken ailenin istek ve beklentileri, dönemin popüler meslekleri veya bize yakıştırılanlar etkili olabilir. Oysa meslek seçiminde kararsızlık yaşamamak için mesleklerle ilgili bilgi edinmek gerekir. Kitabi veya tanımsal bilgilere internetten veya basılı kaynaklardan ulaşılabilir.

Seçim sürecini kolaylaştıransa bu meslekleri yapmakta olan bireylerle görüşmek onların karar süreçlerini dinlemek olabilir. Bu mesleği seçmelerinde etkili olan ne olmuş? Bu mesleğin en güzel yanları neler? Bu mesleği seçerseniz karşılaşabileceğiniz zorluklar neler? Bu mesleği size ne kadar önerirler?

Bu mesleği seçerseniz gelecekte sizi nasıl bir mesleki yaşam bekliyor olacak? Bu soruların yanıtlarını arayabilirsiniz. Görüştüğünüz kişileri network ağınıza ekleyebilir, mesleğe yöneldiğinizde mesleki iletişiminizi sürdürebilirsiniz.

4.     Güncel, Bilimsel Bilginin Peşinden Gidin

Meslek seçiminde kararsızlık yaşamamak için yapılabilecek bir diğer çalışma mesleklerle ilgili güncel, bilimsel bilgilere erişmektir. Yapmak istediğiniz işe yönelik bir meslek kolunun veya üniversite eğitiminin olmadığını düşünüyor olabilirsiniz. Seçmek istediğiniz meslekte iş bulmanızın zor olacağını veya yaşadığınız bölgede bu işin yapılamayacağını düşünüyor olabilirsiniz. Yönelmek istediğiniz meslek henüz yeni bir meslek dalına ait olabilir ve çevrenizde bu işi yapan kimse olmayabilir.

Tüm bunlar seçim yapmanızı zorlaştırıyor olabilir. Meslek seçerken mutlaka mesleklerin geleceği ve geleceğin meslekleri dikkate alınmalıdır. Mesleki alternatiflerinizi belirlediğinizde bir uzmandan destek alarak veya detaylı araştırma yaparak önyargı ve kaygılarınızı azaltabilirsiniz. Başarılı Bir Kariyer İçin Tercih Yapmadan Önce Geleceğin Meslekleri ve Mesleklerin Geleceği İyi Bilinmeli yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

5.     Meslekleri Deneyimleyin, Mesleki Kitaplar Okuyun, Çalışma Alanlarını Ziyaret Edin

Bir mesleğe karar verirken çoğunlukla mesleğin getireceği avantajlara odaklanır, güzel yönleriyle kendimizi motive ederiz. Ancak her mesleğin kendi içinde taşıdığı zorlukları da bulunmaktadır. Bu zorlukları deneyimlemek, gözlemlemek veya tecrübe etmiş birinden dinlemekse fikirlerimizi değiştirebilir. Staj programları çoğunlukla üniversitede verilmektedir. Oysa Meslek seçiminde kararsızlık yaşamanın önüne geçmek için üniversiteye başlamadan önce de staj yapılmalıdır.

Tabi bu noktada iş verenlerin üniversite öğrencilerini tercih ediyor olması bir dezavantaj olacaktır. Mümkünse seçim yapmadan önce ilgi duyulan ve yönelmek istenen mesleklerde staj yapılabilir. Mümkün olmuyorsa bu mesleğe yönelik eğitim kitapları, araştırmalar, akademik yayınlar okunabilir. Mesleğin sürdürüleceği çalışma alanlarına ziyaretler yapılabilir; hastane, şantiye, fabrika, atölye gibi. Bu deneyimlerle kararınızı güçlendirebilir veya kararınızda değişikliğe gitme kararı alabilirsiniz.

Ayrıca mesleği yapmakta olan, alanında başarılı isimlerle de görüşebilirsiniz. Görüşeceğiniz kişileri mesleğinde başarılı ve mutlu kişilerden seçmeniz öncelikle önerilmektedir.

Meslek Seçiminde Kararsızlık Yaşayanlar için Kariyer Danışmanlığı Önemli Bir Destek

Meslek seçiminde kararsızlık yaşamak oldukça olağandır. Hatta pek çok açıdan faydalıdır. Kararsızlık yaşamak bireyi araştırmaya, öğrenmeye ve tecrübe etmeye yönlendirecektir. Bu sayede gencin mesleklere ilgisi artacak, doğru mesleği seçebilmek için kendisine yönelik keşfi de başlayacaktır. Ancak meslek seçimi yapabilmek günümüz koşullarında bireysel çabayla yeteri kadar verimli sonuç veremeye bilmektedir.

Bunun en önemli nedeni artan üniversite sayıları ve istihdam olanağı düşük olduğu halde aynı bölümlerden her yıl sayısız mezun verilmesidir. Gençler sınırlı meslek repertuarına sahip. Popüler olan ve çok tercih edilene yönelme eğilimleri oldukça yüksek. Oysa popüler olan pastadan payımıza düşecek parçanın da küçülmesine neden olabiliyor. Dolayısıyla özelliklede günümüzde profesyonel desteğin önemi artıyor.

Aba psikoloji olarak biz danışanlarımıza kariyer planı çıkarırken stratejik yetenek yönetimi ile çalışıyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın akademik eksiklerini tespit ederek gideriyor, dünyanın en seçkin kurumlarında eğitim almalarını sağlıyoruz.

Böylece yaptığımız çalışmalarla danışanlarımızın meslek seçiminde kararsızlık yaşamalarının da önüne geçmiş oluyoruz. Mesleklerin geleceği ve geleceğin meslekleri hakkında danışanlarımızı ve ailelerini bilgilendiriyoruz. Böylece öğrencinin bakış açısını genişletiyor, iş hayatıyla ilgili farkında olmadığı çalışma alanlarını da bilgisine sunuyoruz. Meslek Seçiminde Kariyer Danışmanlığı ve Psikolojik Danışmanlık yazımızı da okuyabilirsiniz.

 

Read More

Dijital pazarlama, bilgisayar, tablet cep telefonu gibi elektronik ortamlarda ürün veya hizmetlerin tanıtıldığı pazarlama aracıdır. Son yıllarda tüketici davranışlarında dijital araçların kullanımına yönelik artış dikkat çekiyordu. Özellikle pandemiyle birlikte hem üretici hem de tüketici açısından pazarlamada dijital kaynakların kullanımına talep arttı. Dijital kaynaklar aracılığıyla üreticinin ulaşabildiği kitle alanı genişlerken, tüketicinin de ürün çeşitliliğine erişimi kolaylaştı.

Dijital kaynaklar aracılığıyla tekstilden gıdaya, elektronikten, kozmetiğe tüm ihtiyaçlara kısa sürede erişebilmek mümkün hale geldi. Üstelik yine dijital kaynaklar aracılığıyla ürünleri kıyaslamak, kullanıcı değerlendirmelerine bakmak, fiyat performans değerlendirmesi yapmak mümkün. Çalışan bireyler veya ürün çeşitliliğine fiziki ortamda erişemeyen kişiler için dijital pazarlama büyük avantaj sağlıyor.

Tüketici dijital kaynaklar aracılığıyla geniş ürün yelpazesine erişebiliyor, farklı ödeme yöntemlerini kullanabiliyor ve tüm bunları bulunduğu yerden yapabiliyor. Pazarlamada dijitalleşmenin yayınlaşması tüketici kadar üreticiye de avantaj sağlıyor. Üretici dijital kaynaklar aracılığıyla reklam verebiliyor, satış yapabiliyor, ürün tanıtabiliyor. Tüm bunlar üreticinin tanınırlığını, güvenirliğini ve ulaşılabilirliğini artırıyor. Dolayısıyla günümüzde üreticilerin ve satışçıların varlıklarını sürdürebilmeleri için dijital dünyaya adapte olmaları gerekiyor.

Dijitalleşmenin avantajları sadece üretici ve tüketiciye değil tüm hizmet veren ve hizmet alanlara fayda sağlıyor. Bu noktada neredeyse tüm meslek kolları dijitalleşmeden yararlanabiliyor. Günümüzde meslek alanınız ne olursa olsun dijital pazarlama tekniklerini kullanarak mesleğinizde öne çıkabilirsiniz. Yeteneğinizi, bilginizi, tecrübenizi Google, youtube, İnstagram ve benzeri platformlar aracılığıyla daha geniş kitlelere tanıtabilirsiniz.

Mesleğinizi yaparken online görüşmeler yapabileceğiniz Zoom, Teams gibi yüz yüze iletişim platformlarından faydalanabilirsiniz. Böylece sadece bulunduğun ilçe veya ilde değil, yaşadığınız ülkede ve hatta uluslararasında hizmet verebilirsiniz. İnsanların sizi veya markanızı takip edebilmesi ve daha yakından tanıması için profesyonel web sayfaları kurabilirsiniz. Online sipariş alabilir, randevu verebilir, satış yapabilirsiniz.

Dolayısıyla yaşadığımız çağda mesleğinizde iyi olmanız başarı elde edip sürekli kalabilmeniz için yeterli değil. Aranan, tercih edilen, rakipleri arasında öne çıkan biri olmak istiyorsanız dijital dünya ile yakınlaşmalısınız. Yapay Zeka Geleceğin Mesleklerine ve Mesleklerin Geleceğine Yön Veriyor yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Dijital Pazarlama Nedir? Neleri Kapsar?

Ürün ve hizmetleri tanıtmak için bilgisayarların, cep telefonlarının, diğer dijital ortam ve platformların internet ve çevrimiçi tabanlı dijital teknolojilerle kullanılmasıdır. Dijital alanda pazarlama teknikleri oldukça geniştir. İhtiyacınıza uygun yöntemleri öğrenebilir, mesleğinizi ve markanızı öne çıkarmak için profesyonel destek alabilirsiniz. Dijital kaynaklarla yapılabilecek pazarlama yöntemlerinden aşağıda kısaca bahsedilmektedir.

İlginizi çeken ve işlevsel bulduğunuz pazarlama türleriyle ilgili detaylı bilgi edinebilirsiniz. Dijital pazarlama uzmanlarıyla iletişim kurarak adınızı, markanızı veya mesleğinizi nasıl daha tanınır kılabileceğinizi öğrenebilirsiniz.

1.     Arama Motoru Optimizasyonu (SEO)

E-ticaret sitesinin arama motoru kurallarına uygun hale getirilerek ilgili aramalarda sonuçların en üst sıralarında olmasını sağlayan yöntemdir. Reklamdan ziyade daha organik bir çalışmadır. Sistemin mantığı doğru anahtar kelimelerin bulunması ve kullanılmasına dayanır. Okunurluğu ve bulunurluğu artırmak için ürün veya hizmetle alakalı içerikler belli bir mantığa göre yazılır.

2.     İçerik Pazarlaması

Bu teknikte amaç gelir elde etmekten ziyade güven ilişkisi oluşturmaya yöneliktir. Ancak bu haliyle de satışa ve gelir artışına doğrudan etkisi bulunmaktadır. Yeni müşterilerin güvenini kazanma ve mevcut müşterilerin de devamlılığını sağlamaya yönelik bir tekniktir. İçerik pazarlaması ile hedef kitlenin ilgisini çekmek, güvenini kazanmak, eğitim ve bilgi vermek gibi marka değerini artıran eylemler gerçekleştirilebilir.

3.     E-posta Pazarlaması

Dijital pazarlama türleri arasında spesifik hedef kitlelere doğrudan ulaşabilen en önemli yöntemlerden biri, e-posta pazarlamasıdır. Bu yöntemle ürün ve hizmet tanıtımının yanı sıra müşterilere teklif sunulup bilgi verilebilir. Ayrıca pek çok marka müşteri memnuniyeti ve sadakati için özel günlerde kutlama, tebrik mailleri göndermektedir.

4.     Sosyal Medya Pazarlaması

Sosyal medya pazarlaması, küçük işletmelerin dahi kolaylıkla kullandığı bir pazarlama yöntemidir. Bu yöntem aracılığıyla hizmet veya ürün alacak kişilere içerikle ilgili bilgi verilebilir, tanıtım yapılıp, satışa gidilebilir. Kampanyalar, mennuniyet yorumları ve kullanıcılar arası referanslar sosyal medyadaki pazarlama etkisini artırmaktadır. Sosyal medya pazarlaması düşük bütçe ile geniş kitlelere ulaşmayı sağladığı için sıklıkla tercih edilir.

Sosyal ağların sunduğu pazarlama araçları ile spesifik reklamlar oluşturulabildiği için maksimum verim sağlar. Ayrıca kullanıcılara yönelik İlgi alanı, yaş, cinsiyet, bölge gibi detayların ayarlanabilmesi doğru kitleye erişimi kolaylaştırmaktadır.

5.     Satış Ortaklığı

Kullanıcı tarafından yapılan reklam veya satış olarak tanımlayabileceğimiz her iki tarafa da kazanç sağlayan dijital pazarlama tekniğidir. Bu alanda pek çok aracı firma veya bireysel satış elemanı bulunmaktadır. Satış ortağı, pazarlama ya da önerme yöntemi ile ürün veya hizmetin satılmasını sağlar. Üretici üründen kazanç sağlarken satış ortağı da komisyon alır. Influencer marketing ve viral pazarlama yöntemleri de satış ortaklığı olarak değerlendirilebilir.

6.     İnfluencer Marketing

İnfluencer, son yıllarda sıkça duyduğumuz bir terim haline geldi. Bu pazarlama tekniğinden bahsetmeden önce influencer teriminin ne olduğunu açıklayalım. İnfluencerlar sosyal medya ve dijital kanallar aracılığıyla herhangi bir ürün veya servis hakkında paylaşımda bulunurlar. Bu paylaşımlarla deneyimlerini, memnuniyet veya eleştirilerini takipçilerine aktarırlar. Bu kişiler yaptıkları paylaşımlarla belli kişi veya grupların satın alma davranışlarını etkilerler.

Biz bu yöntemi uzun yıllar medya sektöründe, dergi, gazete, afiş ve bilboardlarda gördük. Toplumca beğenilen ve sevilen ünlü isimleri marka yüzü olarak izledik. Şimdi bu geleneksel pazarlama yöntemi yerini dijital pazarlama yöntemlerine bıraktı. Artık medyada gördüğümüz ünlülerin yanı sıra sosyal medya fenomenleri de sevilerek ve beğenilerek takip ediliyor. Onlar da sosyal medyanın ünlüleri oldular ve geniş kitlelere hitap ediyorlar.

Hizmet verenler, üreticiler ve büyük markalar artık marka yüzü olarak fenomenlerden destek alıyorlar. İşbirlikleri ile ürünlerinin tanıtımlarını sosyal medya kanallarında yaptırıyorlar. Hatta pek çok sosyal medya fenomenini artık televizyon reklamlarında da görebiliyoruz. Dijital dünyanın gücü artık çok büyük ve bu güce direnç göstermek gelecekte büyük maddi kayıplara yol açabilir.

7.     Yeniden Pazarlama (Remarketing)

Yeniden pazarlamanın e-ticaret siteleri için önemi büyüktür. Remarketing basit bir tanımla; ziyaret edilen bir sitenin, daha sonra ziyaret edilen başka bir sitede reklamının yayınlanmasıdır. Bu dijital pazarlama yöntemiyle e-ticaret sitelerinden alışveriş yapmadan çıkan kullanıcıların geri dönüp alışveriş yapması sağlanabilir.

8.     Arama Motoru Pazarlaması

Arama motoru pazarlaması, arama motorlarının sonuç sayfalarına reklam verme yöntemidir. SEO ile organik yollarla ulaşılabilen üst sıralara, arama motoru ile daha hızlı ve daha etkili bir şekilde ulaşılabilir. Fakat bu uygulama ücretlidir. Dolayısıyla başarısı bütçeye bağlıdır. E-ticaret siteleri için ayrıca bir önem taşır. Çünkü ilk sıradaki e-ticaret sitesinin ürün ve hizmet satabilme potansiyeli yükselir.

Dijital Pazarlama Mesleklerin Bugününü ve Geleceğini Nasıl Etkiliyor?

Pazarlamada dijital kaynakların önemini ve dijitalde pazarlama tekniklerini yazımızda kısaca özetledik. Peki dijital dünya mesleklerin bugününe ve geleceğine nasıl etki ediyor? Dijital dünyayla barışık olmanın avantajları ve mesafeli olmanın dezavantajları neler? Biraz da bu konulardan bahsedelim. Z kuşağını oluşturan bugünün gençleri teknolojinin ve internetin içine doğdular. Onlar için dijital kaynaklar iletişim kurmanın en temel aracı.

Onlar kendilerini, bilgilerini, yeteneklerini, duygu ve düşüncelerini dijital ortamda çok daha iyi ifade edebiliyorlar. Yenilikleri hızla takip ediyor ve kendileri de yenilik üretebiliyorlar. Z kuşağında yeniliğe, değişime ve öğrenmeye yönelik direnç oldukça az. Aksine meraklı, istekli ve çok daha girişkenler. Ancak Z kuşağı çoğunlukla bugünün öğrencilerini ve yeni mezunlarını kapsıyor.

Bu nesil zaten eğitim hayatlarında ve mesleklerinde dijital pazarlama tekniklerini verimli şekilde kullanabilir donanıma sahipler. Elbette ki karakteristik özellikler veya fırsat eşitsizlikleri gibi etkenler bu popülasyonun da dijital kaynaklardan faydalanmasını olumsuz etkileyebilir. Ancak geçmiş kuşaklara göre bu nesil çok daha şanslı. Y kuşağı ise arada kalmış bir nesil. Teknolojinin içerisine doğmadılar ancak teknolojinin gelişimiyle beraber onlar da gelişti.

Yeniliğe, öğrenmeye açık ve meraklı olanlar aradaki açığı kapatıp yeni nesil becerilerine yetiştiler. Ve onlar da mesleklerinde dijital pazarlama tekniklerini efektif şekilde kullanmaya başladı. Ancak günümüzde halen dijital kaynaklardan faydalanmayan, sosyal medya hesabı bulunmayan veya aktif olmayan bireyler, hizmet verenler ve markalar var. Oysaki hizmet veya ürün alacak herkes doğru adresi belirlemeye çalışırken ilk olarak dijital kaynaklara başvuruyor.

Dijital Kaynakları Tüm Meslek Grupları ve Markalar Verimli Şekilde Kullanabilir

Hepimiz arama motorunda araştırma yapıyoruz, sosyal medya hesaplarını kontrol ediyoruz, referanslara, öneri ve yorumlara bakıyoruz. Dolayısıyla yaptığınız iş her ne olursa olsun dijital dünyanın gücü göz ardı edilmemeli. Bugün bir otel işletmecisi, bir hekim, diyetisyen, antranör, öğretmen, psikolog, mimar, mühendis veya restaurant işletmecisi de dijital pazarlama tekniklerinden faydalanabilir. Mesleğinizi, yeteneğinizi, bilginizi veya ürününüzü dijital kaynakları kullanarak daha fazla kitleye sunabilirsiniz.

Kendinizle ilgili güvenilirlik, memnuniyet ve sadakat yaratabilirsiniz. Örneğin; bir diş hekimi diş bakımı veya diş tedavisi hakkında bilgiler paylaştığı bir video kanalı açabilir. Sosyal medya hesaplarında düzenli içerik oluşturabilir. Bunu bir diş hekimliği öğrencisi de yapabilir. Böylece erkenden ismini duyurmaya ve müşteri potansiyelini oluşturmaya başlayabilir.

Dijital Pazarlama Tekniklerine Uzak Kalan Bireyler ve Markalar İse Rekabet Ortamının Dışında Kalıyor

Dijital kaynakları mesleğinde kullanmaktan imtina eden bireylerin veya markaların ise maliyet kayıpları oldukça belirgin. Köklü firmalar dahi dijital kaynaklardan faydalanmadığında mevcut müşterilerinin dışına çıkmakta zorluk yaşayabiliyor. Gelecek yıllarda ise bu durum çok daha belirgin hale gelecek. Yine bir diş hekimi üzerinden örnek verelim. İster hastanede ister kendi kliniğinde hizmet veriyor olsun.

Hekimin ismini duyurabilmesi ve müşteri portföyünü artırabilmesi için tanınırlığa, güvenirliğe ve referansa ihtiyacı olacak. Kimse yeterince bilmediği ve hakkında referans da bulamadığı birine sağlığını emanet etmek veya para ödemek istemez. Doktor arayışında olan pek çok hasta seçim sürecinde sosyal medya hesaplarını ve arama motorunu kullanır. Çıkan sonuçlar hastanın seçimini belirgin şekilde etkiler.

Eğer hekimimiz dijital pazarlama tekniklerini kullanmıyorsa ve internet aramalarında hakkında yeterli bilgiye ulaşılamıyorsa dezavantajlı olur. Çünkü aynı bölgede hizmet veren ve dijital kaynakları daha efektif kullanan bir başka hekim ön plana çıkacaktır. İki hekim mesleğinde aynı nitelikte olabilir ve hatta dijital dünyadan faydalanmayan hekim çok daha deneyimli ve başarılı olabilir.

Ancak hizmet alacak kişinin seçimini diğer hekimden yana yapma olasılığı çok daha yüksektir. Tabi ki seçim sürecinde maliyet hesabı, ulaşım kolaylığı gibi diğer detaylarda etkilidir. Ancak dijital pazarlama tekniklerinin etkisi çok daha belirgindir.

Read More

Bilingualizm (çift dillilik), dil kazanımı sürecinde her iki dile birden maruz kalarak ikisini de anadil düzeyinde öğrenmeye denilmektedir. Çift dil öğrenimi kimi çocuklarda konuşmada gecikmeye yol açabilmektedir. Bu durum aileleri endişelendirebilmekte ve çocukların iki dile maruz kalmaması için ailelerce önlemler alınabilmektedir.

Oysa çift dile maruz kalarak büyüyen çocukların bilişsel gelişimlerinde herhangi bir dezavantaja henüz rastlanmamıştır. Buna karşılık ana dil düzeyinde kazanılan çift dil becerisinin sağlayacağı pek çok avantaj vardır. Bu avantajların geleceğe yönelik olması ancak dil kazanımının çocuklukta başlaması ailelerin avantajları göz ardı etmesine yol açabilmektedir.

Çift dile maruz kalan çocukların çoğunlukla ebeveynleri farklı anadillere sahiptir. Veya çocuk ailesinin anadili edindiği ortamdan farklı bir ortamda dünyaya gelmiştir. Sosyal çevre, okul öncesi eğitim ve benzeri nedenlerle çift dil gelişebilmektedir. Bilingualizm için önemli etkenlerden birisi de “one person one language” metodudur. Bu met od ebeveynin çocukla iletişim kurarken sadece kendi anadili üzerinden iletişime geçmesine dayanır.

Örneğin babanın anadili İngilizce ve annenin anadili Türkçe olabilir. Öyleyse baba çocukla İngilizce konuşurken anne Türkçe konuşmalıdır. Bu örnekten yola çıkarak devam edersen babanın çocukla Türkçe iletişime geçmesi çocuğun dil gelişimini zorlaştıracaktır. Aynı şekilde annenin de çocukla İngilizce konuşması çocuğun karmaşa yaşamasına neden olacaktır.

Ebeveynlerin anadilden bağımsız olarak birbirlerinin dillerinde konuşuyor olması çocuğun aynı cümle içerisinde iki farklı dili kullanmasına yol açabilir. Kimi durumlarda da ebeveynler anadillerinden bağımsız olarak dillerini ana dil düzeyinde bilmedikleri ülkelere yerleşebilmektedir. Kariyer, eğitim, kültür, ortam değişikliği gibi etkenler bu sonuca yol açabilmektedir.

Ebeveynler ana dil düzeyinde yeni dile hakim değilken yeni bir bebekleri olabilmektedir. Bu bebek doğrudan bu ülkenin içine doğmaktadır. Dolayısıyla bilingualizm olabilmesi için bebeğin iki dile anadil düzeyinde maruz kalması gerekir. Ancak ebeveynler o ülkenin diline anadil düzeyinde hakim değildir.

Böyle bir durumda çocukta karmaşaya yol açmamak için mutlaka evde ailenin anadili konuşulmalıdır. Çocuk ikinci dili okulda ve sosyal çevrede öğrenmelidir. Aksi halde iki dillilik gelişimi mümkün olmayacaktır.

Bilingualizm (Çift Dillilik) Avantajları

Yapılan araştırmalar gün geçtikçe artmakta ve çift dilliliğin avantajları da artış göstermektedir. Daha eski yıllarda bu öğrenim sürecinin çocuğu olumsuz etkilediği ve hatta şizofreniye dahi neden olabileceği düşünülüyordu. Şimdiyse beynin gelişimini desteklediği, sosyal ve kişisel gelişim açısından da çokça faydası olduğu görülüyor.

Bir çocuğa anadil düzeyinde birden fazla dil kazandırılmak isteniyorsa doğumdan itibaren bu yönde ilerlenmesi öğrenme sürecini kolaylaştırıyor. Çünkü iki yaşındaki bir çocuğun beyninde, bir yetişkine oranla daha fazla sinaptik bağlantı vardır. Beyindeki bu sinaptik bağlantılar kullanılmadığında kaybedilir. Bu nedenle erken dönemde çocuğa iki farklı dil öğretmenin daha avantajlı olduğu vurgulanmaktadır. Dil edinimi, çocuk doğmadan önce başlar.

Dil ediniminde en önemli basamak “anlama”nın gelişmesidir. Genelde bebeklerin anlaması konuşmasından 6 ay ileridedir. Dolayısıyla, bebek 6 aylık iken hatta doğumundan itibaren iki farklı dile maruz bırakılabilir. Pek çok çocuk doğal bir şekilde bilingualizm kazanabilmektedir. Diğer insanlara kıyasla daha üstün empati becerisine sahip olabiliyorlar.

1.     Empatik İletişim Becerisini Destekliyor, Çözüm Odaklı Olmayı Kolaylaştırıyor

Anadil düzeyinde birden fazla dili biliyor olmak beden dilini ve duyguları daha kolay okumayı desteklemektedir. İki dil öğrenerek büyüyen çocuklar bilgi edinme ve bilgiyi geri getirme aşamalarında diğerlerine kıyasla daha hızlı olabiliyorlar. Ayrıca bu bireyler daha çözüm odaklı, esnek ve yaratıcı bir düşünce şekline sahip olabiliyorlar.

2.     Alzheimer Riskini Belirgin Şekilde Geciktiriyor

Akademik açıdan daha zayıf olan bireylerin dahi çift dillilik etkisiyle daha hızlı geliştikleri ve akranlarına yetişebildikleri görülmektedir. Çift dilli bireyler diğerlerine göre daha fazla zihin egzersizi yaptıkları için bunama ve Alzheimer riskleri azalıyor. Yapılan araştırmalar bu bireylerde diğerlerine kıyasla Alzheimer riskinin 5 yıl daha ötelendiğini göstermektedir.

Dikkat ve konsantrasyon süresine de olumlu katkıları bulunmaktadır. Bilingualizm aracılığıyla hafıza güçlenir, kelime hazinesi artar. Bu bireyler zihinsel olarak daha atik ve üretkendir. Ayrıca çift dilli bireylerin iletişimde daha özgüvenli, girişken ve çözüm odaklı olduğu da görülmektedir.

3.     Yaşam ve İş Alanında Alternatif Zenginliği Sunuyor, Çok Kültürlülüğü Destekliyor

Bir diğer olumlu katkısı ise elbette ki sosyal ve kültürel kazanımlarıdır. Daha fazla kültürle temas kurma olanağı sağlar. Bu sayede çok kültürlülük kişisel gelişimi besler.

Farklı kültürlere temas edebilmek hoşgörü ve açık fikirlilik gelişimini de destekler. Ayrıca sosyal, akademik ve profesyonel çevrenin gelişimine de katkı sağlar. Çift dillilik sayesinde kişiler yaşam alanlarını çok daha fazla genişletebilir ve alternatiflerini çeşitlendirebilirler.

Anadil düzeyinde farklı bir dili bilebilmek daha çok iş imkanına, ülke, kültür fırsatlarına olanak sağlar. Dolayısıyla bilingualizm sayesinde bireyin seçim skalası genişler. Birey böylece daha fazla yaşam ve çalışma alanına, sosyal kaynağa ve kültürel zenginliğe sahip olur. Birden fazla dili anadil düzeyinde konuşup yazabilen bireyler diğerlerine göre kendilerini daha özgür ve özgüvenli hissedebilirler.

Bilingualizm (Çift Dillilik) Dezavantajları

Araştırmalar ve çift dilli birey sayısı artıkça bu özelliğin dezavantajlarının azaldığı ve avantajlarının arttığı görülmektedir. Ancak hala kanıta dayılı olmayan tartışmalar bulunmaktadır. Çift dilli bireylerin iki dil kazanımına bağlı olarak tek dilli bireylere oranla bir dile yönelik daha az kelime bildiği görülmektedir.

Çift dilli bireylerin iletişim içerisinde iki dilde birden düşünmeleri kaynaklı uygun ifadeyi bulmakta zorlandıkları düşünülmektedir. Bu durum çift dilli bireylerin doğru kelimeyi bulmakta diğerlerine göre daha fazla zaman kaybettiğini düşündürmektedir. Kimi ailelerde okul öncesi dönemde çocuk iki dile eşitçe maruz kalırken okulla bu oran değişebilmektedir.

Ebeveynlerden biri eğitim dilinde konuşuyor diğeri ise farklı bir dili anadil olarak kullanıyor olabilir. Dolayısıyla çocuk okulda yoğun olarak bir dile maruz kalır. Evde de diğer ebeveynin dili baskın dildedir. Bu durum çocuğun daha fazla maruz kaldığı dili kolaylaştırmasını sağlar. Diğer dile direnç gelişebilir. Bu da hedeflenenin aksine çocuğun bir dile diğerinden daha yatkın olmasına neden olabilir.

Bilingualizm (Çift Dillilik) Beklentisi Olan Aileler Dil Kazanım Sürecinde Nelere Dikkat Etmeli

Ebeveynler için çift dilli çocuk yetiştirmek heyecan verici olsa da emek ve özen isteyen bir süreci kapsamaktadır. Bu süreçte aşağıdaki önerilerimize dikkat etmek çocuğun öğrenme sürecini hızlandıracaktır. Ve dil kazanımı aile tarafından olumlu desteklenmiş olacaktır.

1.     Ebeveynler Çocukla İletişimde Kendi Anadillerini Kullanmalıdır

Yazının en başında da değindiğimiz gibi ebeveynlerin anadilleri birbirinden farklıysa mutlaka her ebeveyn iletişimde kendi anadilini kullanmalıdır. Yani baba İngiliz, anne İspanyol ise baba çocukla İngilizce, anne ise İspanyolca konuşmalıdır.

Ebeveynlerin yeterince hakim olmadıkları dillerde çocukla konuşuyor olması çocuğun dili kazanma sürecini zorlaştıracaktır. Çünkü bir iletişim ne kadar doğru, akıcı ve doğalsa içselleştirilmesi de o kadar kolay olacaktır. Farkında olmasak da hepimiz kendi anadilimizi konuşurken daha etkin bir beden dili kullanırız. İletişimimize jest ve mimiklerimizle güç katarız. Bu nedenle kendi dilimizde konuşurken daha özgüvenli konuşabilir, kendimizi daha iyi ifade edebiliriz.

Bu rahatlık ve esneklik algısı iletişimimiz aracılığıyla çocuğa da geçer. Bu sayede çocuk ebeveyninin anadilini çok daha kolay kazanır. Tam tersi olduğunda ise ebeveynin ifadeleri zorlaşabilir, iletişimdeki spontanite bozulabilir. Bu da çocuğun iletişim kodlarını yanlış almasına yol açabilir.

2.     Çocuk Her İki Anadile de Eşit Derecede Maruz Bırakılmalıdır

Bilingualizm (çift dillilik) için çocuğun her iki dile de eşit derecede maruz kalması gerekir. Ve bu maruziyet günün önemli bir kısmına yayılmalıdır. Çocuk girdiği farklı ortamlarda ve edindiği çeşitli deneyimlerde de dile maruz kalmalıdır. Böylece tek bir kişiyle kurduğu iletişimle kalmaz farklı insanların konuşma stillerini, ifade biçimlerini de deneyimler. Bu çeşitlilik çocuğun anadilinin gelişmesini ve zenginleşmesini sağlar.

3.     Çocuğa Kazandırılmak İstenen Diller Birbirinden Üstün Tutulmamalıdır

Bir diğer önemli konuysa anadil düzeyinde kazanılması istenen dillerin mutlaka önem derecesinin aynı tutulmasıdır. Örneğin çocuğun İngilizceyi ve Almancayı anadil olarak kazanması isteniyorsa çocuk İngilizceyi Almancadan veya Almancayı İngilizceden üstün görmemelidir. Bunu sağlayabilmek için çocuğun her iki dili de kullanmaya ihtiyaç duyması gerekir.

Yani çocuğun Almanca bilgisini edineceği ebeveyni annesiyse anne çocuğun İhtiyaçlarına diğer dilde yanıt vermemelidir. Aksi halde çocuk Almancayı öğrenmeye ve kullanmaya ihtiyaç duymayacaktır.

4.     Bilingualizm Hedefleniyorsa Mutlaka Öğrenme Süreci Keyifli Hale Getirilmelidir

Çift dil gelişimi için önemli bir diğer konu ise dil kazanım sürecinin keyifli hale getirilmesidir. Konuşmaya ve öğrenmeye heves uyandırmak ve bu süreci eğlenceli kılmak çocuğu teşvik edecektir. Kimi aileler öğrenme sürecinin olabildiğince hızlı ve kusursuz olmasını isteyebilir. Bu istek aceleci ve tahammülsüz davranmaya yol açabilir. Ancak dil kazanımı ve kullanımı süreç işidir.

Üstelik heveslendirilmeyen ve öğrenmeye motive edilmeyen çocukta direnç gelişebilir. Çocuk özellikle de kullanımı daha zor olan dilde direnç gösterebilir. Konuşmaya zorlamak, hata yaptığında cezalandırmak veya alay etmek öğrenme sürecini olumsuz etkileyecektir. Negatif yaklaşım yerine pozitif bir dil, sevgi, hoşgörü ve tahammül göstermek öğrenme sürecini hızlandıracaktır.

Çocuğun üzerindeki baskı azaldığında öğrenmek çok daha kolay hale gelecektir. Bu süreçte bol bol anadilde sohbet etmek, masallar anlatmak, kitap okumak, şarkı söylemek önerilmektedir.

Bilingualizm (Çift Dillilik) ve Kariyer Gelişimindeki Rolü

Çift dilliliğin avantajlarının en belirgin şekilde fark edildiği alan kariyer alanıdır. Çünkü iş verenler açısından adayların dil hakimiyetinin organizasyona faydaları oldukça fazladır. Bu dil ister birlikte çalışılan diğer şirketlerin anadili olsun isterse evrensel olan İngilizce olsun avantajlıdır. İşverenler için ikinci bir dile sahip olan çalışanlar tercih sebebidir. Bu sayede iş veren tercüman, danışman gibi aracılardan destek almaksızın işlerini yürütebilir.

Ayrıca anadil düzeyinde dil bilmek o dile mensup kişilerle daha kolay ve samimi iletişim kurabilmeyi sağlamaktadır. Sonradan kazanılan yabancı dil seviyesi anadilde konuşan insanlarla uzun ve samimi konuşmalar yapmaya yetmeyebilir. Özellikle anadilde konuşan bireylerin kullandığı mecazları, ima veya şakaları anlamak anadile hakim olmayanları zorlayabilir. Bilingualizm işe alım sürecine katkı ettiği kadar akademik ve mesleki gelişme de katkı sağlar.

Bu sayede alanınızda yazılan yabancı kaynakları anadilde okuyabilir, anadilde yorumlayıp, tartışabilirsiniz. Kaynakların çevirisini yapabilir diğer hakim olduğunu dile çeviri yapabilirsiniz. Uluslararası araştırmalarda ve çalışmalarda daha etkin rol alabilirsiniz. İki anadilden herhangi birinin konuşulduğu bir ülkeye yerleşebilir veya bu dilde iş yapan bir markayla çalışabilirsiniz. Dil tazminatı gibi haklardan da faydalanabilirsiniz.

Çift dilliliğin sağlayacağı avantajlardan faydalanmak istiyorsanız ebeveyn olmaya karar verdiğinizde bu alanda da araştırma yapmalısınız. Çift dil öğrenimiyle ilgili beklenti ve amaçlarınızı belirlemeniz nasıl bir öğretme methodu izlemeniz gerektiğini öğretebilir. Evde, okulda ve sosyal yaşam içerisinde izlenmesi gereken yollarla ilgili profesyonel destek alabilirsiniz.

Aba psikoloji olarak dil becerisini ve çeşitliliğini oldukça önemsiyoruz. Birden fazla dil bilen ve dil kullanım becerisi gelişmiş olan öğrencilerimizin kariyer gelişimlerini gözlemliyoruz. Siz de Bilingualizm (çift dillilik) sahibiyseniz kariyerinizi planlamak ve dil becerinizden en iyi şekilde faydalanmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Kariyer gelişimi neredeyse doğumla başlayan ve yaşam boyu devam eden bireysel bir süreçtir. Bu süreci bireysel özellikler, potansiyel, çaba, motivasyon ve bireyin dışında kalan dış faktörler de etkiler. Kariyer yolculuğu yaşam boyu sürse de başarılı bir kariyer oluşturabilmenin temeli erken yaşam dönemine dayanır. Eğitim hayatının verimli geçirilmesi, ilgi ve becerilerin keşfedilmesi ve geliştirilmesi kariyerin verimli şekillenmesini destekler.

İyi bir kariyere sahip profesyonellerin gelişim süreçlerine bakıldığında ne istediklerini bilen ve hedefe ulaşmak için bilinçli adımlar atan kişiler olduğu görülür. Burada da hedef belirlemenin ve hedefe erişebilmek için yapılması gerekenlerin bilinçli planlanmasının önemini görürüz. Alan, bölüm, meslek seçimleri de kariyer gelişimi sürecinde belirlenmesi gereken hedeflerdendir. Tüm bu hedefleri belirleyebilmekse kişinin kendisini tanımasına ve geleceğe yönelik beklentileri belirlemesine bağlıdır.

Meslek seçimi yaparken karakteristik özellikler, ilgi ve beceriler, beklentiler ve hatta sosyo ekonomik koşullar dahi göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak tüm bu detaylar dikkate alınarak belirlenecek bir hedef gerçekçi ve bireysel bir hedef olacaktır. Bir hedef ne kadar kişinin kendisine aitse hedefe ulaşmaya yönelik çaba ve motivasyonda o kadar yüksektir.

Kariyer geliştirme sürecinde odaklanılması gereken bir diğer konu da bireyin güçlü ve gelişime açık yönlerinin tespit edilmesidir. Yapılan tespit sonrası kişinin mesleki yöneliminde ve kariyerinde zayıf yönlerinin neden olabileceği dezavantajlar tespit edilmelidir. Güçsüz yönlerin nelerle tölere edilebileceği veya nasıl geliştirilebileceğine de odaklanılmalıdır.

Kariyer gelişimi tüm bu detaylar göz önünde bulundurulduğunda erken yaşlardan itibaren yatırım yapılması gereken bir süreçtir. Bu süreçte profesyonel destek almak veya tecrübeli kişilere danışmak da kariyer gelişim sürecini olumlu destekler. Peki kariyerimiz için neler yapmalıyız ve iyi bir kariyer için hangi fırsatları verimli değerlendirmeliyiz? Yazımızın devamında detaylarıyla bilgi edinebilirsiniz.

Kişilik Testleri ile Kariyerinize Yön Verin! Ve Kariyer Danışmanlığı Alarak Başarıyı Katlamak Mümkün yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kariyer Gelişimi için Boş Zamanlarınızı Fırsata Çevirin

Öğrencilik yılları kişisel ve mesleki gelişim için değerlendirilebilecek en güzel yıllardır. Çünkü bu dönemde çoğunlukla bireyin tek ve en temel sorumluluğu dersleridir. Dolayısıyla okul ve ders dışı zamanlar ve özelliklede tatiller gelişim için önemli zamansal kaynaklardır. Henüz kariyer planlaması yapmamış, belirgin bir hedefi olmayan çoğu öğrenci için bu zamanlar iyi değerlendirilmez.

Bu dönemi daha farkındalıklı geçiren öğrenciler ise kendilerini geliştirerek rakiplerinin önüne geçebilirler. Aynı şekilde iş hayatına atılan ve düzenli bir çalışma takvimi olan bireylerin de daha verimli değerlendirilebilecek zamanları vardır. Ancak kimi zaman motivasyon eksikliği kimi zaman hedefsizlik veya kişiselleştirilmemiş hedefler zaman yönetimini zorlaştırır. Bu da bireyin sıklıkla zamansızlık hissine kapılmasına neden olur.

Oysa kişisel ilgi ve ihtiyaçlara zaman ayırmak da dahil olmak üzere zamanın verimli kullanılması kariyer gelişimi için son derece önemlidir. Peki kariyer fırsatlarını artırmak için sahip olunan boş zamanlar nasıl verimli değerlendirilebilir? Bu soruya vereceğimiz cevap yine kişinin hedefleri göz önünde bulundurularak yanıtlanmalıdır. Eğer bu sorunun yanıtını arayan bir öğrenci ise kısa ve uzun vadeli hedefleri öğrenilmelidir.

Önceliği istediği üniversiteyi ve bölümü kazanmaksa boş zamanlar bu hedefi gerçekleştirmeye yönelik çalışmalarla değerlendirilmelidir. Ayrıca motivasyonunu artırmak için gitmek istediği okulun ve okumak istediği bölümün atmosferini yaşantılayabilir. Bunu yapabilmek içinse İstediği bölümü okuyan veya bu bölümden mezun olan bireylerle tanışıp, görüşebilir. Üniversiteyi ziyaret edip, akademik kadroyla tanışabilir.

Okumak istediği bölümün ders kitaplarını alıp erken okumalar yapabilir. Bölüm derslerine girecek hocaları dijital platformda araştırabilir, varsa eğitimlerine, söyleşilerine katılabilir, varsa kitaplarını okuyabilir. Seçilen meslek için sahip olunması gereken ilgi, beceri veya yetkinlikler varsa geliştirmeye yönelik çalışmalar yapılabilir. Yabancı dil kursları, konuşma grupları, bilgisayar programları ve benzeri gibi.

İlgi ve Beceri Alanları Meslek seçimini ve Kariyeri Nasıl Etkiliyor? Ve Kişisel Gelişim, Üniversite ve Meslek Seçimi Başarılı Bir Kariyer İçin Ne Kadar Önemli! Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz. Ayrıca Zaman Yönetimi Teknikleri ile Kendinize Daha Çok Zaman Ayırabilirsiniz yazımıza da bakabilirsiniz.

Kariyer Gelişimi için Dijital Pazarlama Tekniklerinden Faydalanın

Günümüz mesleklerinde artık dijital pazarlamanın rolü oldukça büyük. Hangi mesleği yapıyor veya yapacak olursanız olun dijital kaynaklar mesleki sürekliliğinizde önemli rol oynayacaktır. Artık meslek, hizmet, ürün ayrımı olmaksızın herkesin bir sosyal medya hesabı var. Ve aynı şekilde herkes bir ürün, hizmet veya bilgi edinirken arama motorlarından faydalanıyor.

Dijital kaynakların kullanımı bizi globalleştiriyor, hitap ettiğimiz kitleyi genişletiyor. Bu genişleme sayesinde aynı anda çok daha fazla kişiye ulaşabiliyor ve ihtiyaçlarına yanıt verebiliyoruz. Bu büyük bir konfor ve kolaylık. Tüketiciler de ürün ve hizmet sunanlar da bu konfora alıştı ve uyumlandı. Dolayısıyla kariyer gelişimi hedeflendiğinde dijital kaynakların rolü göz ardı edilmemelidir.

Öğrencilik yıllarınızdan itibaren dijital platformlarda içerik üretebilir, kendinizi, bilgi ve tecrübelerinizi hitap ettiğiniz kitleyle paylaşabilirsiniz. Dijital kaynakların verimli ve doğru kullanımı kariyerinizde hızla yükselmenize destek olacak, mesleğinizdeki sürekliliğinize katkı sağlayacaktır.

Bugünün Genci Z Kuşağı, Nasıl Bir Kariyer İstiyor? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kariyer Gelişimi için Mesleğinize Yönelik Gelişmeleri Yakından Takip Edin

İster öğrenci ister meslek mensubu olun kariyerinizin her aşamasında gelişim olanaklarını takip edebilirsiniz. Mesleğinizle ilgili yayınlanan güncel makale ve araştırmaları, yeni çıkan kitapları okuyabilirsiniz. Ücretli veya ücretsiz eğitimleri takip edip katılabilirsiniz. Varsa sertifika programlarına, konferanslara, konuşmalara katılabilirsiniz. Varsa saha çalışmalarında, araştırmalarda gönüllü olabilirsiniz.

Mesleğinizle ilgili varsa mesleki topluluklara, derneklere, kulüplere katılabilirsiniz. Tüm bu çalışmalar mesleğinize yönelik güncel bilgi edinmenize ve alanda aktif olmanıza destek olacaktır. Üstelik özgeçmişinizi donatmak için de oldukça argüman sağlayacaktır.

Kariyer Gelişimi için Bolca Staj Yapın

Hedefini yeterince iyi belirlememiş veya kişiselleştirmemiş bireyler için stajın önemi çoğunlukla çok geç fark edilir. Ancak stajlar mesleki bilgi, beceri, network ve deneyim elde etmek için çok önemli kaynaklardır. Mesleğinizle ilgili staj yapmaya ve stajlarınızı olabildiğince çeşitlendirmeye özen gösterin. Mesleğiniz kendi içerisinde farklı çalışma alanlarına ayrılıyor olabilir. Örneğin; psikoloji öğrencileri mezuniyet sonrası çok farklı alt alanlarda iş başı yapabilirler.

Bir psikolog anaokulunda, özel eğitim sektöründe, danışmanlık merkezinde, klinikte veya insan kaynaklarında çalışabilir. Bunlar çalışma alanlarının sadece küçük bir kısmıdır ve hepsi de birbirinden farklı bilgi, beceri ve yeterlilik gerektirir. Öğrencilik sürecinizde hangi alt alanın sizin için en doğru olduğunu karar vermeniz kolay değildir. Bölümlerin neredeyse hepsi size cazip gelebilir veya neredeyse hepsi size uzak görünebilir.

Kariyer gelişimi için hangi çalışma alanının sizin için en ideali olduğunu belirlemeniz gerekir. Stajlarsa belirleme sürecinde önemli role sahiptir. Pek çok okul staj programlarını zorunlu tutmaktadır. Ancak zorunlu stajlar dahi karar vermek için yeterli gelmeyebilmektedir. Böyle bir durumla karşılaşmamak için olabildiğince çok staj yaparak seçenekler azaltılabilir. Üstelik bu stajlar aracılığı ile yeni meslektaşlarınızla tanışabilir, networkünüzü geliştirebilirsiniz.

Kariyer Gelişimi için Zaman Kaybetmeden Network Geliştirin

Kariyer fırsatlarını değerlendirmenin bir diğer önemli yolu da mesleğinizle ilgili network ağınızı olabildiğince genişletmenizdir. Günümüzde bunu yapmak eskiye kıyasla çok daha kolay. Çünkü pek çok akademisyenin veya iş verenin artık sosyal medya hesapları var. Kariyerini ve bulunduğu konumu örnek aldığınız kişilere e-posta veya mesaj yollayabilirsiniz. Onlarla Linkedin gibi sosyal iş ağları üzerinden bağlantı kurabilirsiniz.

Varsa araştırmalarınızı, makalelerinizi veya mesleki çalışmalarınızı onlarla paylaşabilir, değerlendirmelerini alabilirsiniz. Konferanslara, seminerlere, eğitimlere gidebilir, kulüplere, topluluklara katılabilirsiniz. Böylece mesleki networkünüzü geliştirebilirsiniz. Kariyer gelişimi açısından örnek aldığınız kişilerin özgeçmişlerini inceleyebilirsiniz. Doğrudan onlarla iletişime geçerek kişisel ve mesleki gelişiminize yönelik tecrübelerini, önerilerini sizinle paylaşmalarını talep edebilirsiniz. Böylece yeni fikirler üretebilir, geniş networkünüz sayesinde iş birlikleri kurabilirsiniz.

Kariyer Gelişimi için Mentor veya Kariyer Danışmanı ile Çalışın

Günümüzde önemi ve popüleritesi gittikçe artan mentor ve kariyer danışmanlıklarının kariyer gelişim sürecindeki etkisi büyüktür. Mentor veya danışmanla çalışmak kişinin kendisine, güçlü ve zayıf yönlerine ve hedeflerine objektif bakabilmesini kolaylaştırır. Kişinin bütünüyle uyumlu yani ilgi, beceri, yetenek ve yetkinliklerini kapsayan, karakteriyle örtüşen hedeflere yönelmesi kolaylaşır. Mentor veya danışan bireyin içsel motivasyon geliştirmesini sağlar.

Ayrıca güçlü ve zayıf yönlerini kariyerinde nasıl daha efektif kullanabileceğini öğretir. İyi bir mentor veya kariyer danışmanı çalışmalarında güncel ve bilimsel bilgilerden faydalanır. Kullandığı test, envanter gibi araçlarda sayısal sonuçlardan çok süreçsel analizlere bakar. Kişisel gözlemini de değerlendirmelere ekler. Kişiyi sadece meslekler, bölümler veya derslerle ilgili değil mesleklerin geleceği, geleceğin meslekleri konusunda da bilgilendirir.

Tüm bu bilgilerin toparlanması, değerlendirilmesi ve kişiselleştirilmesi tecrübe ve disiplin gerektirir. Bu nedenle kariyer gelişimi için mümkün olabildiğince erken süreçte profesyonel destek almak önerilmektedir. Mesleki ilgi, kişilik, zeka, yetenek testleri hedef belirleme ve kariyere yön verme sürecinde önceliklendirilmelidir. Tüm bu bilgilere bir arada erişebilmekse profesyonel destek alarak mümkün olabilmektedir.

Üniversiteden Önce Kariyer Danışmanlığı Almanın Faydaları ve Mentorle Kariyer Planlamak Gençlere ve Ailelere Kolaylık Sağlıyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz. Ayrıca Başarılı Bir Kariyer İçin Tercih Yapmadan Önce Geleceğin Meslekleri ve Mesleklerin Geleceği İyi Bilinmeli! yazımıza da bakabilirsiniz.

Kariyer Gelişimi için Kendinize Zaman Ayırmayı İhmal Etmeyin

İyi bir kariyere sahip olabilmek için yaptığımız en büyük yanlışlardan birisi de kendimizi ve bireysel ihtiyaçlarımı ihmal etmektir.  Yazımızın en başında da değindiğimiz gibi kariyer gelişim süreci yaşam boyu devam etmektedir. Yaşam boyu ilgi isteyecek bir süreç için kendinizi ikinci planda tutmanız iyi bir kariyer elde etmenizi sağlayabilir. Ancak kişisel mutluluğunuzu zedeleyecektir.

Kariyer gelişimi ile sağlıklı ve dengeli yaşam arasında güçlü bir bağ vardır. Bu denge korunduğunda, sağlık ve kişisel ihtiyaçlara özen gösterildiğinde başarı ve mutluluk beraberinde gelecektir. Yeterince iyi beslenmeyen, daha çok çalışmak için öğünlerini geçiştiren birinin kısa sürede sağlığı bozulacaktır. Daha çok çalışmak için daha az uyuyan veya düzensiz uyuyan birinin de kısa sürede bağışıklığı düşecektir.

Üstelik yetersiz beslenme, uykusuzluk enerji kayıplarına, dikkat ve konsantrasyon güçlüklerine neden olacaktır. Bir gün geç saatlere kadar uyumadan çalışmak, bir sonraki gün fazla uyumanıza veya gününüzün dikkatinizi toplayamadan verimsiz geçmesine sebep olabilir. Bu nedenle motivasyonu sağlayan sosyal yaşamı da ihmal etmeden işlere gereken önemi vermek gerekir.

Dengeyi koruyarak kişisel bakımınıza, hobilerinize, ilgilerinize, sosyal çevrenize, aktivitelerinize zaman ayırmalısınız. Bu sayede iç huzurunuzu yakalayabilir ve beraberinde gelen içsel motivasyonla çok daha verimli çalışmalar yapabilirsiniz.

Aba Psikoloji’de kariyer gelişimi planlamaya yönelik yaptığımız çalışmalar hakkında bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Dereceye girmek büyük bir başarı ve gurur kaynağı olsa da başarının devamlılığı için yeterli değil. Üniversitede ve profesyonel kariyerde başarı elde edebilmenin temel koşullarından birisi doğru meslek ve üniversite seçimi yapabilmektir. Derece yapan öğrencilerinse çoğunlukla seçim sürecinde dikkati dağılır. Prestijli üniversitelerden ve albenili bölümlerden gelen teklifler odak noktalarını dağıtabilir.

Kimi zamansa derece yapan öğrencilerin sınava hazırlık sürecindeki tek hedefleri dereceye girebilmek olur. Hedeflerine ulaştıklarındaysa en önemli sorunun cevabını arayacak yeterli zamanları kalmaz. Oysa dereceye girmek mesleki yönelimi belirlemedikten sonra öğrencilere çok da avantaj sağlamaz. Çok popüler bir bölümü oldukça prestijli bir üniversitede okuma fırsatı yakalamış olabilirsiniz.

Ancak bu bölüm ve meslek size uygun değilse üstün performansınız bir ömür hayal kırıklığına dönüşebilir. Bu nedenle kariyer planı çıkarılırken öğrencinin akademik performansından bağımsız olarak profesyonel destek alması önemlidir. Kariyer danışmanlığı aracılığıyla mevcut potansiyel geliştirilebilir, şekillendirilebilir ve keşfedilebilir. Başarılı olan öğrencilerin bu başarıyı hangi alanda daha da fazla parlatabileceği danışmanlık aracılığıyla tespit edilebilir.

Başarısız olduğu düşünülen bir öğrencinin neden başarısızlık yaşadığı bulunabilir. Ve başarısız kabul edilen öğrencilerin de hangi alanlarda başarı sergileyebileceği keşfedilebilir. Kariyer planı çıkarmak son derece önemli ve özveriyle yaklaşılması gereken bir süreçtir. Bu sürecin hakkını vermekse bireysel çabayla yetersiz sonuç verebilir. Eğitim sistemi, kurslar, eğitim koçları, öğretmenler sizi dereceye girmek için motive ediyor olabilir.

Dolayısıyla dikkatinizi, enerjinizi öncelikle bu konuya yönlendiriyor olabilirsiniz. Ancak sınav sonucunu elinize aldıktan sonra yapmanız gerekenlere de zamanınız varken yatırım yapmalısınız. Derece yapmanız seçim üstünlüğü ve alternatif zenginliği sağlasa da ne istediğinizi bilmediğiniz sürece dezavantaja dönüşebilir. Bu nedenle sınav sonucunuz ne olursa olsun kariyer danışmanlığı alarak gelecekteki kariyerinize bugünden yatırım yapabilirsiniz.

Peki derece yapmak iyi bir kariyer için tek başına neden yeterli değil?  derece yapan veya yapmayı hedefleyen öğrenciler meslek ve üniversite seçiminde nelere dikkat etmeli? Kariyer danışmanlığı derece hedefi olanlara nasıl bir fayda sağlıyor? Yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

Neden Dereceye Girmek İstiyorsunuz?

Derece yapmayı hedeflemek oldukça büyük bir hedef. Kendinize böyle bir hedef koymuş olmanız kendinize ve potansiyelinize duyduğunuz güvenin önemli bir göstergesi. Bu hedef size çevreniz tarafından verildiyse çevreniz de potansiyelinizin farkında demektir. Ancak derece yapmak büyük bir hedef olsa da yeterince belirgin değildir. Bir hedef ne kadar anlamlı, belirgin ve kişiselse ulaşılması o kadar mümkün demektir.

Peki sizin derece yapmayı hedeflemekteki motivasyonunuz nedir? En iyiler arasında olduğunuzu ispat etmek mi? Bölüm ve üniversite seçerken daha rahat olabilmek mi? Yoksa sizden beklenen başarıyı göstermek mi? Daha farklı kişisel sebepleriniz de olabilir. Ancak bu büyük hedefe erişmek için bu hedefi biraz daha belirgin hale getirebilirsiniz. Bu sayede hedefiniz hem daha öznel hem de daha çekici olacaktır.

Örneğin; Dereceye girmek ve Boğaziçi üniversitesinde Psikoloji okumak istiyorum. Tabi bu hedefi belirlerken meslek, bölüm ve üniversite seçimlerinizi neye göre yaptığınız da oldukça önemli. Seçim yaparken kişilik özelliklerinizi, ilgi, yetenek, ihtiyaç ve beklentilerinizi de dikkate almalısınız. Boğaziçi üniversitesi çok prestijli bir üniversite olabilir ve psikoloji de oldukça popüler bir bölüm olabilir. Ancak psikoloji sizin için doğru meslek değilse Boğaziçi üniversitesinde psikoloji okumanız sizi memnun etmeyebilir. Üniversiteyi başarıyla tamamlayabilir fakat mezuniyet sonrası iş hayatınızda yanlış mesleğe yöneldiğinizi fark edebilirsiniz. Dolayısıyla derece yapmak kadar, hangi mesleğe yönelmek ve hangi okulda okumak istediğinizi de belirlemelisiniz. Seçeneklerinizi belirlerken profesyonel destek almanızsa seçimlerinizden duyacağınız memnuniyeti artıracaktır.

Kariyer Planı Yaparken Sorumluluk Kimde Olmalı? Gençlerde mi Ailelerde mi? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Dereceye Girmek mi Doğru Mesleği Seçebilmek mi Avantajlı?

Meslek seçimi, bireyin hayatı boyunca verdiği en önemli kararlardan biri, belki de birincisidir. Çünkü hayatımızın en güzel yıllarını bir mesleğe hazırlanarak diğer büyük bir kısmını ise onu icra ederek geçiririz. Bir mesleğe yöneldiğimizde hayatımızın 40-50 yılını ona adamayı kabul etmiş oluruz. Yaptığımız seçim geleceğimize, yaşam standartlarımıza, sosyal çevremize ve hatta kuracağımız aileye dahi yön verir.

Böylesi önemli bir seçimi yapmaksa odak noktamızın da sık sık değiştiği bir döneme denk gelir. Ergenlik dönemine denk gelen lise yılları alan ve meslek seçimine yöneldiğimiz yıllardır. Pek çok öğrenci bu süreçte önemli kararlar almaktan kaçınabilir. Karar alma noktasında sorumluluğu aile, öğretmen, arkadaş gibi diğerleriyle paylaşmak isteyebilir. Ancak meslek seçimi tamamen birey odaklı yapılmalıdır.

Dereceye girmek bölüm ve üniversite seçiminde üstünlük sağlasa da doğru mesleği seçmek için yeterli değildir. Derece yapmamış ama kendisi için en doğru mesleği belirlemiş olan bir diğer öğrenci kariyerinde çok daha başarılı olabilir. Dolayısıyla derece yapma arzunuz varsa bu hedefinize mutlaka meslek alternatiflerinizi de eklemelisiniz.

Meslek seçimi yaparken kişilik özelliklerinizi, ilgi ve becerilerinizi dikkate almanız oldukça önemlidir. Zeka alanınız, iş hayatından beklentiniz, sosyo-ekonomik koşullarınız da seçim sürecinde rol almalıdır. Tüm bunları tespit etmekte ve bir arada değerlendirmekte zorluk yaşayabilirsiniz. Kariyer danışmanlığı alarak kendinizi, potansiyelinizi ve ihtiyaçlarınızı daha yakından tespit edebilirsiniz.

İlgi ve Beceri Alanları Meslek seçimini ve Kariyeri Nasıl Etkiliyor? Ve Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz. “Hangi Mesleği Seçmeliyim Bilmiyorum!” Karar Verme Sürecinde Dikkat Edilmesi Gerekenler Neler? Yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Dereceye Girmek Doğru Üniversiteyi Seçmek için Yeterli mi?

Üniversite yılları ise mesleğimizi seçtiğimiz ve mesleğe kabul koşullarını karşılamaya çalıştığımız yıllardır. Bu yüzden hayatımızın önemli bir noktası da üniversitedir. Üniversite seçerken çoğunlukla üniversitenin başarısına, sosyal imkanlarına ve prestijine bakılmaktadır. Oysa iyi bir üniversite, seçtiğiniz mesleğe sizi en iyi şekilde hazırlayacak olan üniversitedir.

Popüler bir üniversitede okumak eğitim hayatınız süresince size keyif verecektir. Ancak mezuniyet sonrası mesleğe atıldığınızda asıl işinize yarayacak olan mesleki donanımınız olacaktır. Seçeceğiniz mesleğin gelecek 40-50 yılınızı etkileyeceğini varsayarsak üniversite seçiminizi meslek odaklı yapmanız daha sağlıklı olacaktır. Türkiye’de ve dünyada prestij elde etmiş üniversiteler bellidir. Ancak üniversitelerin genel başarısı kadar bölüm başarıları da dikkate alınmalıdır.

Dereceye girmek size istediğiniz üniversitede eğitim alma avantajını sunabilir. Ancak bu avantaj iyi değerlendirilmediğinde hataya da dönüşebilir. Örneğin ODTÜ öğrencisi olmayı çok istediğiniz bir üniversite olabilir. Ancak sizin için doğru olan mesleğin ODTÜ’de bölümü olmayabilir. Yine sizin için doğru olan meslek ODTÜ’de olabilir ama bu bölümde ODTÜ’nün başarısı X üniversitesinden çok daha düşük olabilir.

Dolayısıyla dereceye girmek doğru ve nitelikli seçimler yapmak için yeterli olmayabilir. Seçim yaparken önceliğiniz doğru mesleği belirlemek olmalıdır. Ardından bu mesleği yapmak için okumanız gereken bölümleri belirlemelisiniz. Ve sonrasında bu bölümleri seçebileceğiniz en başarılı üniversiteleri belirlemelisiniz. Ancak üniversite seçerken üniversitenin genel başarısı kadar bölüm başarısına da dikkat etmelisiniz. Bu aşamada üniversitenin mezuniyet sonrası yarattığı istihdam olanaklarını değerlendirebilirsiniz.

Her yıl kaç öğrenci bu bölümden mezun oluyor ve kaçı ne kadar sürede iş buluyor araştırabilirsiniz. Ve tabi mezunların nerede iş başı yaptığı, bu okula ağırlıklı hangi işverenlerin öncelik verdiği de oldukça önemli.

Önce size uygun mesleği seçmeli sonrasında mesleki donanımı kazanabileceğiniz yeterlilikte üniversite tercihi yapmalısınız. Hangisi Daha Doğru: Üniversiteye Göre Meslek Seçmek mi, Mesleğe Göre Üniversite Seçmek mi? yazımız da sizin için faydalı olabilir. Üniversite Seçimi Yaparken Hayal Kırıklığına Uğramamak İçin Dikkat Etmeniz Gerekenler yazımıza da seçim sürecinde bakabilirsiniz. Ayrıca Hayalinizdeki Üniversitenin Öğrencisi Olabilirsiniz! Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Dereceye Girmek İsteyenler Kariyer Danışmanlığı ile Daha Stratejik Bir Hedefe Yönelebilirler

Hayatınızın en önemli dönemlerinden biri için hazırlık yapıyorsunuz. Tüm çabanız iyi bir üniversite eğitimi ve sonrasında başlayacak kariyer yolculuğunuz için. Bu sürece ayıracağınız enerji, zaman ve göstereceğiniz özveri oldukça fazla. Başarıyı hedefliyor ve hedefinize ulaşmayı hayal ediyorsunuz. Bu süreçte zamanı yönetmekte, organize olmakta, dikkatinizi toplamakta zorlanabilirsiniz. Sınav, performans ve gelecek kaygısı yaşayabilirsiniz.

Bunlar oldukça doğal ve sıkça karşılaşılan duygulardır. Ancak bu duygu, düşünce ve davranışlarla başa çıkmak zorlaştığında performansınız doğrudan ve olumsuz şekilde etkilenebilir. Özellikle de dereceye girmek gibi büyük hedefleri olan öğrenciler için bu duygular çok daha belirgin hale gelebilir. Sınav yaklaştıkça üzerinizdeki baskının arttığını hissedebilirsiniz. Tüm bu zorlukları kolaylaştırmak ve hedeflerinizi daha belirgin hale getirmek için kariyer danışmanlığı almanızı öneriyoruz.

Aba psikoloji olarak danışanlarımızın yaşadığı karmaşa ve belirsizliği minimuma indirmeyi hedefliyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile performanslarını ve motivasyonlarını artırmaya odaklanıyoruz. Danışanlarımıza verdiğimiz desteğin karşılığını her yıl sınav sonuçlarında ve yerleştirme oranlarımızda görüyoruz. ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, KOÇ gibi prestijli üniversitelere öğrencilerimizin yerleşmesiyle gururlanıyoruz. Danışanlarımızı seçim sürecinde geleceğin meslekleri ve mesleklerin geleceği özelinde bilgilendiriyoruz.

Seçim yaparken kişilik özelliklerini dikkate alıyoruz. İlgi ve beceri alanlarının meslek seçimindeki önemli rolünü ön planda tutuyoruz. Danışanlarımızın güçlü ve zayıf yönlerinin meslek seçimindeki etkisini dikkate alıyoruz. Danışanlarımızı burs olanakları, eğitim ve kariyer fırsatları noktasında da bilgilendiriyoruz.

Danışanlarımızın amacı dereceye girmek veya istediği mesleği yapabileceği iyi bir üniversiteyi kazanmak olabiliyor. Bu hedefe erişmek kariyer danışmanlığı ile çok daha mümkün hale geliyor. Her yıl danışmanlık yaptığımız öğrencilerimizin ilk 100, 500, 1000 öğrenci içerisinde yer almasından büyük gurur duyuyoruz. Siz de kariyerinizi belirlerken stratejik kararlar almak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More