Sınavlara psikolojik olarak hazırlanmak en az yeterli bilgi edinmek kadar önemli… Akademik anlamda yeterli donanıma sahip olsanız bile psikolojik hazırlığınız tam değilse başarı oranınızın düşmesi söz konusu olabiliyor. Sınava hazırlık süreci genel olarak öğrencilerin zihinlerinin sürekli derslerle meşgul olduğu ve rahatlamaya ihtiyaç duydukları dönemler oluyor. Bu anlamda stres yaratabilecek her türlü kaynaktan uzaklaşmak ve başarıya odaklanmak aslında başarının ilk adımı olarak düşünülebilir. Peki; sınavlara psikolojik olarak hazırlanmak için neler yapılabilir?

Kendinize İnanın

“İnanmak başarmanın yarısıdır” sözünün sınav dönemleri için de oldukça uygun olduğunu söyleyebiliriz. Kendinize inanmanız sınav başarınızın yükselmesine katkı sunabilir. Akademik anlamda hazırlığınızı tam olarak yaptığınızdan eminseniz kendinize güvenmemek için hiçbir sebebiniz yok demektir.  Buna karşılık; kaygıya kapılır, başarısızlığa ve olumsuz düşüncelere odaklanırsanız bu durumun sınav stresinizin artmasına yol açabileceğini ve sınav başarınızın düşmesine neden olabileceğini unutmamalısınız.

Sınavlara Psikolojik Olarak Hazırlanmak: Sınav Son Çareniz Değil

Sınavlar elbette hayatımızda önemli bir yere sahip… Eğitim ve kariyer hayatımızın büyük bir kısmını sınavlar oluşturuyor. Ancak herhangi bir sınavda başarısız olmanız daima başarısız olacağınız ya da başarısızlığın telafisi olmadığı anlamına gelmiyor. Girdiğiniz herhangi bir sınavın sizin için son çare olduğu hissine kapılmayın. Başarısız olduğunuzda hatalarınızdan ders çıkarın ve yolunuza yeniden azimle devam edin. Hedefinize ulaşabileceğinize olan inancınızı kaybetmeyin

Ders Dışı Aktivitelere Zaman Ayırın

Sınava ve başarıya odaklanmak elbette kritik öneme sahip… Ancak bu süreçte zaman zaman durup dinlenmeye ve rahatlamaya da ihtiyaç var. Bu noktada ders dışı aktivitelere zaman ayırmak hem fiziksel hem de psikolojik açıdan rahatlamanıza yardımcı olabilir. Aynı zamanda zihninizin rahatlaması stresten uzaklaşmanıza ve motivasyonunuzun artmasına da katkı sunacaktır.

Sınavlara Psikolojik Olarak Hazırlanmak: Sınav Öncesinde Sağlığınızı Koruyun

Fiziksel sağlığınızın bozulması psikolojik anlamda sizi olumsuz etkiler. Sınava birkaç gün kala ders çalışma sıklığınızı azaltın. Daha çok dinlenip daha az çalışacağınız bir plana yönelin. Uykunuzu belirli bir düzene oturtun. Hafif ve sağlıklı beslenin. Düzenli yürüyüş ve egzersizlere vakit ayırın. Zihninizi boşaltmanıza yardımcı olabilecek aktivitelere ve hobilerinize zaman ayırın.

https://www.youtube.com/watch?v=WbHMKNNyy04

Sınavlara psikolojik olarak hazırlanmak, sınav stresi ile mücadele ve sınavlara hazırlık süreçleri hakkında daha detaylı bilgi edinmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ya da desteğe ihtiyaç duyuyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Eğitim, kariyer ve psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Sınav esnasında stres ile mücadele etmek çoğu öğrenci için zorlayıcı olabiliyor. Stres, unutkanlık ya da odaklanma problemi gibi başarıyı etkileyen olumsuz durumlara yol açabiliyor. Peki; sınav esnasında stres ile nasıl mücadele edilir? Unutma sorunları ile nasıl başa çıkılır?

Sınav Esnasında Stres Kontrolü Nasıl Sağlanır

Sınavlarda başarı elde edebilmek için stres kontrolünün önemli olduğu zaten biliniyor. Ancak stresi kontrol altında tutmak özellikle de sınav esnasında her zaman mümkün olmuyor. Dikkat dağınıklığı, fiziksel rahatsızlıklar, unutkanlık gibi sorunlar öğrencinin sınav başarısının düşmesine sebep oluyor.

  • Sınav esnasında kaygınızın biraz olsun hafiflemesi ve sınavın genel olarak neleri içerdiğini görebilmeniz için eğer kağıt tabanlı bir sınavdaysanız ve mümkünse sınav kitapçığını gözden geçirin.
  • Kitapçığı gözden geçirdiğiniz sırada gözünüze çarpan kolay soruları çözerek işe başlamak enerjinizin ve motivasyonunuzun yükselmesine yardımcı olacaktır.
  • Sınava hazırlık sürecinde not alarak çalışmak hem bilgilerin hafızanızda daha kalıcı hale gelmesine yardımcı olacak hem de psikolojik olarak sizi rahatlatacaktır.​
  • Sınav sırasında başarısızlık korkusuna kapılmak ve olumsuz düşüncelere odaklanmak sınav başarınızı etkileyecektir. Bu nedenle kendinizden emin olun ve yapabileceğinizin en iyisini yapmak için odaklanın.
  • Sınav esnasında stres ile mücadele için küçük nefes egzersizlerine başvurabilirsiniz. Burnunuzdan yavaş ve derin nefesler alıp, birkaç saniye tutarak, ağzınızdan yavaşça nefes verebilirsiniz. Bu yöntem zihninizin ve vücudunuzun gevşemesine ve daha sakin hissetmenize yardımcı olur.
  • Sınav sırasında odaklanmakta zorluk yaşıyorsanız birkaç saniye için gözlerinizi kapatıp kendinizi iyi hissetmenize sebep olan bir yeri ya da bir şarkıyı düşünebilirsiniz. Bu yöntem kaygınızın azalmasını sağlayabilir. Ancak; elbette fazla zaman kaybetmeye özen göstermelisiniz.

Unutma Sorunları ile Başa Çıkmak Mümkün mü?

https://www.youtube.com/watch?v=7B4IaUoAffQ&t=6s

Sınavlar söz konusu olduğunda, unutma sorunları iki şekilde ortaya çıkabiliyor. Uzmanlara göre yoğun tempo ve stres unutkanlığı tetikleyebiliyor. Günlük hayatta maruz kaldığımız uyaranlar zaman zaman konsantrasyonumuzu etkileyebiliyor. Sınav stresi de benzer bir şekilde kafa karışıklığı ve unutkanlığa yol açabilen bir durum. Ancak; düzenli ve sağlıklı bir yaşam stresten kaynaklı unutmanın önüne geçilmesine yardımcı olabiliyor. Düzenli uyku, düzenli ve yeterli beslenme, günlük egzersizler, alkol ve sigara tüketiminden kaçınma hafızamızın canlı kalmasını sağlayabiliyor. Bunun yanı sıra bulmaca çözmek, düzenli kitap okumak gibi günlük aktiviteler hafızanın güçlenmesine yardımcı olabiliyor.

Sınavlar söz konusu olduğunda karşımıza çıkan bir diğer problem ise bildiğini unutma sorunu… Öğrenciler kimi zaman stres nedeniyle bildiğini unuttuğunu düşünse de durum biraz farklı olabiliyor. Bazen öğrendiğimizi düşündüğümüz bilgiler kısa süreli bellekte yer etmiş olabiliyor. Bunun çözümü ise sınava hazırlık sürecinde kendinizi sıkça test etmeninden ve bolca tekrardan geçiyor.

Sınav esnasında stres ve unutma sorunları ile ilgili daha detaylı bilgi için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ya da desteğe ihtiyaç duyuyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Eğitim ve psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Sınav stresine iyi gelecek nefes egzersizleri nelerdir? Sınav stresiyle nasıl başa çıkılır? Bu sorular öğrenciler tarafından sıkça sorulan sorular arasında yer alıyor. Pek çok öğrenci sınav dönemlerinde stresle mücadele etmek zorunda kalıyor. Stres başarıyı olumsuz anlamda etkilemenin yanı sıra fiziksel ve psikolojik problemlere de yol açabiliyor.

Sınav Stresi Belirtileri

https://www.youtube.com/watch?v=yArv87XfINo&t=3s

Sınav stresi genellikle bazı belirtilerle kendilerini gösteriyor. Karın ağrısı, halsizlik, terleme ya da üşüme, isteksizlik, mide bulantısı, baş ağrısı, baş dönmesi gibi belirtiler çoğunlukla stresin habercisi oluyor. Stres kontrolü sağlanamadığı zaman bildiğini unutma, odaklanamama, dikkat dağınıklığı, başaramama kaygısı gibi durumlar ortaya çıkıyor. Peki; sınav stresi ile mücadelede nefes ve beden egzersizleri işe yarar mı? Sınav stresine iyi gelecek nefes egzersizleri nelerdir? Birlikte göz atalım

Sınav Stresine İyi Gelecek Nefes Egzersizleri: Diyafram Nefesi

Sınavlara hazırlık sürecinde ya da sınav esnasında stres kontrolü sağlayabilmek için diyafram nefesinden faydalanabilirsiniz. Gün içerisinde birkaç kez uygulamanız halinde diyafram nefesi egzersizlerinin, uykusuzluk, isteksizlik, tansiyon, anksiyete, kalp problemleri gibi pek çok rahatsızlığa iyi geldiği biliniyor. Bu nefes egzersizlerini kendinizi rahat hissettiğiniz bir biçimde oturarak ya da uzanarak uygulayabilirsiniz.

  • Öncelikle burnunuzdan derin bir nefes alın. Nefes alma işlemini 3-4 saniyelik bir süreye yayın.
  • Nefesinizi 3-4 saniye kadar tutun.
  • Ardından nefesinizi yaklaşık 8 saniyeye yayarak ağzınızdan yavaşça verin.

Bu egzersizi birkaç kez tekrarlayın. Nefes alıp verirken başka bir şey düşünmemeye ve yalnızca nefesinize odaklanmaya çalışın. Birkaç tekrardan sonra hem daha rahat nefes alıp verdiğinizi hem de vücudunuzun gevşemeye başladığını hissedeceksiniz.

Sınav Stresine İyi Gelecek Nefes Egzersizleri: Dengeleme

Sınav stresine iyi gelebilecek bir diğer nefes egzersizi dengeleme olarak adlandırılıyor. Zihninizdeki olumsuz düşünceleri kontrol altına almak, çevreniz ve bedeninizle ilgili farkındalık sağlamak için bu egzersizden de faydalanabilirsiniz.

  • Rahat hissedeceğiniz bir pozisyonda oturun, ellerinizi ve ayaklarınızı serbest bırakın
  • Yavaşça ve derin nefesler alıp verin.
  • Bu sırada etrafınızda sizi rahatsız etmeyen ya da kaygı uyandırmayan beş objenin adını zihninizde tekrar edin
  • Bu sırada nefes alıp vermeyi sürdürün
  • Ardından duyduğunuz seslere odaklanın ve aynı şekilde kaygı hissetmenize sebep olmayan beş sesi zihninizden geçirin
  • Ardından hislerinize odaklanarak sizi daha iyi hissettiren ve kaygı uyandırmayan beş hisse odaklanın
  • Tüm bunları yaparken derin nefesler alıp vermeyi sürdürün

Dengeleme egzersizi hem anın farkına varmanıza hem de sizde olumsuz ve kaygı verici hisler uyanmasına neden olan obje, ses ve düşüncelerden uzaklaşmanıza yardımcı olacaktır.

Beden Egzersizleri

Bu egzersizlerin yanında beden egzersizlerinden de yardım alabilirsiniz. Diyafram nefesleriniz sırasında nefesinizi tuttuğunuz birkaç saniye içerisinde vücudunuzu kasıp serbest bırakarak gevşemesine yardımcı olabilirsiniz. Yumruklarınız, boynunuz ve bacaklarınızı kasıp nefes verişiniz sırasında hepsini aynı anda serbest bıraktığınızda bedeninizin gevşemeye başladığını hissedeceksiniz. Bu uygulamayı birkaç kez tekrar edebilirsiniz.

Sınav stresine iyi gelecek nefes egzersizleri ve sınav stresi ile mücadele yöntemleri hakkında daha detaylı bilgi edinmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ya da desteğe ihtiyaç duyuyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Eğitime ve psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak isterseniz YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Çocuklarda iletişimi engelleyen unsurlar her çocuk için farklı olabileceği gibi bazen yetişkinlerin tutumundan da kaynaklı olabilir. Hatta yetişkinin kurduğu iletişim şekli iletişimi engelleyen unsurlardan en etkili olanı diyebiliriz. Yetişkinlerin davranış biçimleri çocuğun iletişim kurma isteğinde artışa ya da azalışa neden olabilir. Bir yetişkin neyi yanlış yapar da çocuk iletişim kurmaktan kaçar?  Yetişkinlerin konuşma jargonu çocuklardan çok farklı olabiliyor. Çocuğun dilinden anlamak ayrı bir meziyettir.

Çocuklarda İletişimi Engelleyen Unsurlar: Yetişkinin ve Çocuğun İletişim Farkı

İletişimi engelleyen unsurlar arasında belirttiğimiz gibi yetişkinin iletişim tarzının çocuktan çok farklı olması olabilir. Çocuklar özellikle erken çocukluk döneminde henüz gelişimini tamamlamadığı için şaka, ironi ve gerçek olmayan varlıklar konusunda yetişkinlerden farklı düşünür. Siz hareket ettirdiğiniz için cansız bir objeyi canlı sanabilir, söylenenlerin şaka olduğunu düşünmez ve inanır. Bu nedenle sözel şakalardan uzak durulması gerekir. Bu çocukları korkutabilir ve iletişimden uzaklaştırabilir. Ayrıca iletişim konusunda çocukların size tatlı gelen bir özelliği bir söylemi, bir davranışı konusunda onlara güldüğünüz zaman çocuk bunla dalga geçtiğinizi düşünebilir. Böyle bir durumda çocuk içine kapanabilir ve iletişim kurmaktan vazgeçebilir. Özetle çocuklarla olan iletişimde yetişkinlerin en çok yaptığı hata çocuğun anlamayacağını düşünerek daha rahat davranmalarıdır. Diğer yaygın davranışta tam  aksine yetişkinlerle kurulan iletişimin aynısını çocuktan beklemektir.

Çocuğun Kendi İçinde Yaşadığı Problemler

İletişimi engelleyen unsurlar arasında çocuğun bir problemi etkili olabilir. Çocuklar yine yetişkinlerden farklı olarak problemlerini de bizden farklı yansıtırlar. Sözel olarak problemlerini belli etmek yerine çocuklarda bazı uyum ve davranış bozuklukları problemin göstergesidir. Örneğin geceleri altına yapma, tırnak yeme, saldırgan davranışlar çocuğun kaygısından ortaya çıkabilecek davranış biçimlerindendir. Böyle durumlarda genelde ebeveynler iletişim problemi yaşarlar. Çocuğun sorununu anlamadıkları için gözden kaçırabilirler. Çocuk doğrudan sözlü iletişim kurmak yerine bu gibi yollarla mesaj verebilir. Ebeveynlerin bunların bir tür uyum ve davranış problemi olduğunu biliyor olması sorunu fark edip buna göre davranabilmesinde etkili olacaktır.

Çocuğa Karşı Sabırsız Davranmak

İletişimi engelleyen unsurlar arasından bir diğeri ise çocuğa karşı sabırsız davranmak sayılabilir. Çocuklar dünyayı yeni tanımaya başladığında yetişkinler için zor bir döneme giriliyor denilebilir. Konuşmaya ilk başladıkları dönem çok fazla soru sorarak her nesneyi size sorabilirler. Bu beklenen bir şeydir. Çocuk yabancı olduğu dünyayı anlamaya ve tanımaya çalışıyordur. Ancak biz yetişkinler onlar kadar heyecanlı olamayabiliriz. Dolayısıyla da buna sabır gösteremezsek ve çocuğa kızarak baskılarsak ya da ilgisizlik gösterirsek çocuk için problemli bir hal ortaya çıkıyor. Onu anlamak ve biraz olsun anlayış, sabır gösterebilmek çocukla sağlıklı iletişim için çok değerlidir. Siz de dünyaya ilk geldiğinizde onun gibiydiniz bunu unutmamakta fayda var. Çocuklarla İletişimi engelleyen unsurlar ve farklı konularda videolara erişmek için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Çocuklarda psikolojik gelişim fiziksel gelişim kadar önem arz etmektedir. Çocukların psikolojik gelişimi o zamandan ileriki döneme kadar olan hayat kalitesinde etkin rol oynar. Çocuk psikolojisinde gelişimi etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörlerin ebeveynler tarafından bilinmesi çocuğu psikolojik olarak etkileyecek davranış, tutum ve durumlardan sakınılması adına etkilidir. Çocukları etkileyen faktörlerden bazıları ebeveynlerin kontrolü dışında olabilir. Örneğin psikolojide mizaç olarak adlandırılan doğuştan gelen karakter özellikleri de psikolojik gelişimi etkileyen bir faktördür.

  1. Yakın Çevredeki Radikal Değişimler

Çocuklarda psikolojik gelişim yakın çevredeki ani değişimlerden etkilenebilir. Çocukluktan beri güvende olma hissine ihtiyaç duyarız. Özellikle küçük yaşlarda sahip olduklarımıza bağlılığımız daha yüksektir. Evimiz ve sevdiğimiz eşyalara ve yakın çevremizdeki insanlara aidiyet duygusuyla bağlanırız. Özetle çocuklara taşınma, ev değişikliği ve hatta odasını değiştirmek bile zor gelebilir. Çocuğun gelişiminde rutinler ve sabit güven hissi önemlidir. Bu nedenle bu değişimler yavaş yavaş ve bilgilendirilerek yapılmalıdır. Çocuğun bilgisi dahilinde gerçekleşmelidir. Yakın çevredeki insanlarla ilgili değişikliklerde de aynı şekilde çocuğun gelişimi için dikkat edilmelidir. Örneğin büyükanneyle yaşayan çocuğun büyükannesi artık taşınacaksa bunu öncesinde çocuğa nedeniyle beraber anlayacağı dilden söylemek gerekir. Boşanma olaylarında da aynı şey geçerlidir. Çocuğun psikolojik gelişiminde negatif etki oluşturmamak adına boşanmadan sonra ne olacağına dair ve süreçle ilgili anlayacağı dilden bilgiler vermek gerekir.

  1. Travmatik Olaylar

Psikolojik gelişim söz konusu olduğunda bu gelişim dönemini negatif yönde etkileyen en çarpıcı olay çocuğun travmatik durumlara maruz kalmasıdır. Özellikle cinsel istismara maruz kalmak ya da cinsel istismar durumuna tanık olmak çocukta travmatik etki yaratan olaylardandır. Bunun yanı sıra birinin ölümüne gözler önünde şahit olmak da travmatik sayılabilir ve çocuğun psikolojik gelişimini yüksek oranda etkileyebilmektedir. Çocuğun aile fertlerinden birisinin kaybı üzerine çalışılmazsa psikolojik gelişim açısından etkileri ilerleyen dönemlerde görülür. Böyle olaylar gelişimi etkileyecek hassas konular olduğundan dolayı benzeri durumlarda çocuk için psikolojik destek alınması önemle tavsiye edilir.

Çocuklardaki Psikolojik Gelişim: Anne ve Babanın Tutumu

Anne ve babanın çocuğa karşı davranışları çocuğun psikolojik gelişim serüvenine etkisini gösterir. Anne ve baba çocuğa karşı güvenli bağlanmayla beraber onun haklarını ihlal etmeyecek şekilde yaklaşmalıdır. Özellikle çocukları cezalandırmanın psikolojik gelişim açısından ileriki dönemlerde birçok negatif sonuçlar doğurduğuna dair birçok araştırma sonucu bulunmaktadır. Anne babanın tutumu bu noktada cezalandırıcı değil yanlış davranışlara karşı ödül vermeme davranışı sergileyici şekilde olmalıdır. Aynı zamanda ödüllendirme de psikolojik sağlık açısından maddi değil manevi ödüller olmalıdır. Örneğin sinemaya gitmek, parka gitmek, birlikte bir etkinlik yapmak gibi ödüller seçilmelidir. Aksi takdirde çocuk maddiyatla fazla bağ kurarak ileriki hayatında maddiyatı mutluluk olarak görebilir. Farklı konularda bilgilendirici videolara erişmek için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Aile ne kadar önemli?” sorusu özellikle çocuk psikolojisi söz konusu olduğunda önemini arttırıyor. Nöroplastisite dediğimiz beynin esnekliği ilk altı yıl daha etkin olduğu bilimsel araştırmalarda gözlemlenmiştir. Yani beyin gelişimi için ilk altı yıl önemlidir. İlk altı yılda aileyle olan iletişimimizin en fazla olduğu dönemdir. Bu dönem ailenin etkisi bizi çok yüksek noktalara taşıyabilecek hassas bir dönemdir. Beynimiz gelişime ve değişime çok açıktır. Bu dönemde çocuklar kolay hasar alabilecekleri gibi kolay güçlendirilebilir ve geliştirilebilirler. Davranış biçimlerinin oturmadığı dış dünyanın yeni tanınmaya başlandığı bu dönemde değişimin gerçekleşmesi daha kolay olacaktır. Bu periyotta aile en çok iletişimde olunan sosyal çevre olduğundan ailenin çocuk psikolojisindeki önemi yadsınamaz.

Çocuk Gelişiminde Aile Ne Kadar Önemli?

Aile ne kadar önemli noktasında beyin araştırmalarının bulgularından da faydalanarak önemini anlayabiliriz. Peki nöroplastisite bu kadar aktifken erken çocukluk döneminde neler yapılmalı bu dönemi ebeveynler nasıl değerlendirmeli? Ailelerin en büyük hatalarından birisi “Çocuksun anlamazsın.” Düşüncesidir. Yetişkinler olarak sıklıkla kullandığımız çocuk gibi ağlama, çocuk gibisin terimleri çocuğa küçümseyici yaklaşımımızı gösterir. Halbuki çocuk sandığımızdan çok daha fazlasıdır. Anlamaz diye yanınızda konuştuklarınızı da anlar, siz içerdeyken konuştuklarınıza kulak kabartarak da dinler. Bazı konularda soru yağmuruna tutuşturduğunda sizi “Sonra anlatırım.” Dediğinizde oyalamış olmazsınız. O sonranın hep gelmesini bekler. Öncelikli olarak çocuk yetiştirirken çocuğun da bir birey olduğunu kabul ederek davranış biçimi sergilemeniz önemlidir.

Ailenin Çocuk Gelişimine Etkisi

Aile ne kadar önemli konusunda ailenin önemini bilen ebeveynler bazen bu konuyu yanlış anlayabilmektedirler. Çocuğu üzmemek adına çoğu şeyi çocuktan saklama eğilimi göstermek bir yanlış aile tutumudur. Çocuk siz sakladıkça daha çok merak edecektir. Önemli olan uygun bir dille anlatılmasıdır. Örneğin konu boşanma gibi zor bir konu olsa bile çocuğun psikolojisi etkilenmesin diye susmak doğru bir davranış biçimi değildir. Bu noktada çocuk psikolojisinde ailenin önemi ve etkisi ailenin bunu paylaşmadan atlatmasıyla alakalı değildir. Tersine ailenin bunu nasıl paylaştığı asıl meseledir. Çünkü siz paylaşmasanız bile çocuk bir terslik olduğunu anlayacaktır. Bunun yerine doğru açıklama dilini kullanmak önemlidir.

Çocuk psikolojisinde aile ne kadar önemli noktasında aileler çocukları terapiye götürmeyi zaman zaman bir ihtiyaç olarak görememektedir. Ya da çocukta büyük bir psikolojik rahatsızlık olmadığını öne sürerek aileler çocukları psikoloğa götürmekten sakınabiliyorlar. Ancak bu basit iletişim sorunlarını ve özellikle boşanma, kardeş, ölüm, cinsellik gibi konular için bir danışana görünmek değerlidir. Uzman görüşleri çocuğunuzun sağlıklı bir gelişim çağından geçmesini sağlayacaktır.  Çocuğunuzla ilgili danışmanlık almak için Aba Psikoloji olarak her zaman yanınızdayız. Sayfamızın iletişim kısmından bize ulaşabilirsiniz. Farklı psikoloji konularında bilgilendirici videolara ulaşmak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilirsiniz. 

Read More

Çocuk ve aile iletişimi küçük yaşlarda önem taşıdığı kadar ilerleyen süreçlerde de kişi üzerinde etkisini gösterir. Genelde çocukluk döneminde aileyle olan ilişkinin çocuğun davranışlarına ve karakterine etkisinden söz edilmektedir. Ancak ilerleyen süreçlerde bile kişinin davranışlarının özellikle anne ile olan iletişimden etkilendiğiyle ilgili araştırmalar bulunmaktadır. Yaş arttıkça aileyle evlerin ayrılmasıyla beraber anne ile olan iletişimden sıyrılma yaşandığı düşünülse de hala etkisinin devam ettiğine dair bulgular vardır. Bu hayat boyu etkisi süren iletişimin nasıl olmasının faydalı olacağına dair bazı pratik bilgileri blog yazımızdan edinebilirsiniz.

Çocuk ve aile iletişimi başlangıçtan sağlam bağlarla oluşturulmalıdır. İlerleyen dönemlerde, özellikle ergenlikte çocuğuyla iletişim kurmakta zorlandığını belirten ebeveynlerin çoğu çocuklukta da bazı yanlış bağ kurma yolları denemiş olabilir. Ergenlik dönemi çocuğun kendini tanımaya başladığı ve anne babadan ayrı bir birey olduğunu kavramaya başladığı bağımsızlığı öğrendiği bir dönemdir. Elbette bu dönemde ebeveynle çocuk arasında çatışmalar olacaktır. Ancak çocukla iletişimi güçlü olan aile bu sorunları daha sağlıklı bir şekilde atlatabilmektedirler. Örneğin çocuğun sorunlarını kendiyle paylaşmadığını iddia eden ebeveynlerin () sorunlara yaklaşımıyla ilgili iletişim problemi yaşıyor olmaları muhtemeldir. Ebeveynin iletişim gücü baştan işlevselleştirilirse ergenlik gibi kritik dönemlerde çocuk üzerinde iz bırakıcı sorunlar yaşanma olasılığı azalacaktır.

Çocuk ve Aile İletişimi Nasıl Gerçekleşir?

Çocuk ve aile iletişimi başlarda ailenin ilgisi ve bağ kurma biçimiyle şekillenecektir. Çocuk belli bir döneme kadar konuşamasa bile dış dünyayı ailesiyle, bakım verenleriyle kurduğu iletişime bağlı olarak tanımaya başlayacaktır. Bu dönemde ailenin iletişimi çok önemlidir. Bebeklerin anne karnında bile dış dünyadaki sesleri algılayabildiklerine dair bulgular vardır. Bu nedenle bebeklik döneminde hatta anne karnından itibaren şefkatli konuşmalar ve paylaşımlar yapmak değerli olacaktır. Bebekliğin ilk dönemleri çocuğu olabildiğince yalnız bırakmamak gereklidir. Anne ile olan bağı ilk dönemler çocuğun dünyasıdır. Bu nedenle o bağı zedelememek adına ilk birkaç ay annenin bebekle vaktinin neredeyse tümünü geçirmesi değerli olacaktır. Araştırmalar bebeklerin ilk 8 aya kadar kaybolan objeleri aramadıklarını bulmuştur. Bu bilgiden yola çıkarak 8 aya kadar bebeğin annesinin görebileceği bir yerde olmasının annesinin kaybolduğu korkusu yaşamaması adına faydalı olacağını söyleyebiliriz.

Çocuk ile aile iletişimi için ilerleyen süreçte farklı bir tutum sergilenmelidir. 6-24 aylık dönemde çocuğun bakım verenlerle olan bağı iyice şekillenmeye başlayacaktır.  Bu dönemde çocukta ayrılık kaygısının oluşması olması beklenen bir şeydir. Bu bakım verenle doğru bir bağlanma içerisinde olduğunu gösterir. Ancak bu dönemde özellikle 8. Aydan sonra annenin çocuğu alıştıracak şekilde çocuğa “Ben birazdan geleceğim.” diyerek birkaç dakikalığına başka bir odaya gidip gelmesinde sakınca yoktur. Hatta sağlıklı bağlanma adına etkili olacaktır. Çocuğun sizin belirtmenizle beraber geri geldiğinizi görmesi güven duygusunu pekiştirecektir

ve zamanla sizin ortadan kaybolmanıza dair kaygıları sağlıklı oranda azalacaktır. Çocuğun tamamen bağımsız olup sizin yokluğunuzda hiç endişelenmemesi de beklenen ve istenen bir şey değildir. Doğru iletişim yoluyla bunu dengelemek önemlidir. Gidileceği zaman ne zaman dönüleceği bilgisiyle beraber belirtilmesi en sağlıklısı olacaktır.

Bu Konuda Nelere Dikkat Edilmelidir?

Çocuk ve aile iletişimi çocuğun algısının artmasıyla sözel iletişim yönüne doğru kayar. Sözel iletişimin ilk dönemleri söylenilen şeyler ve açıklamalar elzemdir. Çocuklar yeni konuşmayı öğrenecekleri dönemler dikkat kesilirler ve her duyduklarını kaydederler diyebiliriz. Bu nedenle ilk konuşma dönemleri sadece çocukla konuşmalarınız değil onun yanındayken başkalarıyla olan konuşmalarınız da kıymetlidir. Bunlara da dikkat edilmelidir. Genel hatlarıyla her yaşta çocuğa yapabilecekleri göz önünde bulundurularak özgürlük alanı tanınmalıdır. Algısı geliştikçe hem özgüveni açısından hem de kendinin bir birey olduğunu anlaması adına bazı yaşına uygun kararları vermesi için ona izin verilmeli ve fikri sorulmalıdır. Bu çocukluktaki aile ile olan pozitif etkili iletişimin izleri yetişkinlik dönemindeki özgüvene ve sosyal yeterliliğe yansıyacaktır.

Çocuk ve aile iletişimi hakkında detaylı bilgi almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Farklı konularda bilgilendirici videolara ulaşmak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

Erken yaşta anne ile çocuğun iletişimi hayatın geri kalanındaki tüm ilişkilerde etkisini gösteriyor diyebiliriz. Bilimsel araştırmalara göre anne ile kurulan bağların gerek arkadaşlık ilişkilerinde gerek romantik ilişkilerde etkisini sürdürme ihtimali yüksektir. Hayata geldiğimiz ilk anda ilk sosyal ilişkimize annemizle başlıyoruz. Henüz anne karnındayken göbek bağıyla bağlı olduğumuz annemize doğduktan sonra bir süre süt ihtiyacımız içinde bağlantılı haldeyiz. İlk ilişki ve sosyal bağı en çok yanımızda olan bakım veren annemizden öğreniyoruz. Kişinin hayat serüveninin gidişatını yüksek oranda belirleyen erken yaştaki anneyle olan iletişimin etkilerini anlattığımız bir blog yazısı oluşturmak istedik.

 

Anne ile Çocuğun İletişimi: Bağlanma Biçimleri

1.     Güvenli Bağlanma

Anne ile çocuğun iletişimi erken dönemde eğer güvenli bir bağlanmayla ilerlediyse gelecekte de yüksek olasılıkla başkalarıyla olan ilişki bağları güvenli kuruluyor. Peki güvenli bağlanma derken neyi kastediyoruz? Güvenli bağlanma ebeveynin desteğini hissettirdiği gereken yerlerde yardımcı olduğu bir tutumdan ortaya çıkmaktadır. Bunun yanı sıra güvenli bağlanmayı sağlayan ebeveynlerin çocuğa aşırı müdahale etmeden belli güvenlik önlemleri çerçevesinde özgürlük sağladığını söyleyebiliriz. Yani bu bağlanma ortamını sağlayan ebeveyn daha çok koruyucu yaklaşımlar sergileyerek gerektiğinde yardımcı olurken çocuğa kendi kendine deneyimleme şansı da verir. Güvenli bağlanmanın olduğu anne-çocuk ilişkisiyle büyüyen çocukların hayatlarının ileri safhalarında da ilişkilerini güvenli bağlarla kurduğu gözlemlenmiştir. Ne fazla bağımlılık tutumu sergilerler ne de kendilerini herkesten geri çekme eğilimi gösterirler. Bu kişilerin gerek arkadaşlık gerek romantik ilişkilerde etrafına ve kendilerine güvenleri yerinde ve sağlıklı bir gidişattadır.

2.     Anne ile Çocuğun İletişimi: Kaygılı Bağlanma

Erken dönemdeki anne ile çocuğun iletişimi () kaygılı düzeydeyse bu ileride de kişinin çevresiyle olan güvensiz bağlanmaların olasılığını arttırmaktadır. Çocuğun çok üzerine titreyen bakım veren tutumu kaygılı bağlanmaya yol açabilmektedir. Çocuğun her ihtiyacı olduğunda yardımcı olmak, onun yerine düşürmek, her sorunu çocuk için çözmek aslında ilerisi için faydalı değildir. Böyle bir anne tutumuyla büyüyen çocuklar ileride sürekli başkalarının onayına ve yardımına ihtiyaç duyabilirler. Yalnız başına kalmakta zorlanabilir ve dışarıya, diğer insanlara bağımlılık yaklaşımı geliştirebilirler. Başkalarının onu bırakıp gideceğinden duyulan kaygıdan, yalnız kalma korkusundan  ötürü kişi diğerlerine ekstrem bağlılık gösterebilir. Başkaları için değişme ve başkalarının isteklerine göre hareket ederek kendi isteklerini bastırma tutumları sergileyebilir.

3.     Kaçıngan Bağlanma

Anne ile çocuğun iletişimi kaçıngan bağlanma üzerineyse ilerleyen dönemlerde de kişinin başkalarıyla bağ kurmada kaçıngan tutum sergileme olasılığının yüksek olduğunu söyleyebiliriz.  Kaçıngan bağlanma bakım verenin ilgisizliğinden ortaya çıkmaktadır. Bazı ebeveynler düpedüz ilgilenmemeyi tercih edebilirken bazı ebeveynlerde çocuğun kendi kendine bir şeyleri yaparsa güçlü olacağına inanmaktadır. Halbuki bu tutum çocuğun ileriki hayatında da bağ kurmada problemler yaşamasına neden olabilir.

4.     Korkulu/ Kaçıngan Bağlanma

Anne ile çocuğun ilişkisi korkulu kaçıngan bağlanma üzerine kurulduysa güvensiz bir bağlanma modelinden doğan ilerleyen dönemlerde sıkıntılar ortaya çıkabiliyor. Annenin kafa karıştırıcı bir kollayan bir ihmal eden tutumu çocuğu korkulu kaçıngan bağlanma stiline sürüklemektedir. Çocuk bir türlü güven alanı oluşturamadığı için bir takım problemler yaşamaktadır. Genelde bu tür bir anne çocuk ilişkisiyle büyüyen bireylerin ileriki dönemlerinde başkalarıyla bağ kurmakta zorluk çekerler. Çoğunlukla kendilerine verdikleri değer konusunda da problemler yaşarlar. Ayrıca başkalarına yaklaşmak konusunda da sıkıntı çekebilirler. Çünkü sevgilerinin karşılık bulmayacağından korku duyarlar. Karşıdakinin meşguliyetten doğan ufak ilgisizlikleri onları tedirgin edebilir. Sevilmediklerini ve önemsenmediklerini düşünebilirler. Fazla ilgi beklentisi içerisinde ilişkilerden kaçabilir ya da bulundukları ilişkileri ilgisizlik hissiyatı duydukları için sonlandırabilirler.

Anne ile çocuğun iletişimi ve benzer konularda videolara ulaşmak için aba Psikoloji YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

TOEFL sınavı, dünya genelinde eğitim ve kariyer anlamında kabullerde işe yarayan önemli bir dil sınavıdır. Sınav, yurt dışında eğitim almak ya da kariyer yapmak isteyenlerin hedeflerine ulaşmalarında yardımcı olmaktadır. Sınavda ileri seviye İngilizce yeterliliği ölçüldüğü için, sınava disiplinli bir çalışma yapmak gerekmektedir. Adayların sınav hazırlık süresince en çok karşılaştıkları durum TOEFL odaklanma sorunu yaşamalarıdır.

Odaklanma sorunu, sınav hazırlık sürecinde verimli çalışmalar yapmayı önlemektedir. Sınavdan yüksek puan alabilecek adayların odaklanma sorunu yüzünden düşük skor yaptıklarına tanık olmaktayız. Bu durum, sınavlara hazırlık sürecinde odaklanma probleminin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. TOEFL hazırlık aşamasında odaklanma sorununa çözüm bulmak, sınav başarısı için gereklidir.

TOEFL Odaklanma Sorunu İle Nasıl Baş Edilir?

TOEFL odaklanma sorunu çözümü için farklı teknikler uygulanabilmektedir. Genellikle birden fazla işi aynı anda yapmaya çalışanlarda odaklanma sorunlarının daha sık yaşandığı görülmektedir. Örneğin TOEFL sınavına hazırlanırken başka bir sınav için de aynı dönemde yoğun bir çalışma sürecine girmek, TOEFL için odaklanma problemlerine yol açabilmektedir. Bu nedenle mümkünse aynı dönemde çok önemli sınavları aynı anda çalışma sürecine dahil etmemek tavsiye edilebilir. TOEFL sınav çalışmaları için detaylı bir program oluşturulmalıdır. Tüm çalışma süreçleri bu plan dahilinde yürütülmelidir. Sınava çalışmak için ayrılan sürelerin dışında sosyal aktivitelere de zaman ayırmak bu dönem için doğru bir davranış olacaktır.

Güçlü Bir Konsantrasyon İçin Başka Nelere Dikkat Edilmelidir?

Bu süreçte düzenli beslenme ve yeterli bir uyku almak da konsantrasyonu güçlendirmektedir. Ayrıca beyin egzersizleri ve fiziksel çalışmalar yapmak odaklanmayı artıran diğer unsurlardır. Sınav dışındaki yaşama da günlük plan dahilinde zaman ayırmak gerekmektedir. Sınava yönelik bilgi eksiklikleri için çalışmaların yapılması, yaklaşan sınav stresini azaltacağı gibi odaklanmaya da pozitif katkı sunacaktır. TOEFL sınavında yer alan bölümler dikkate alındığında konsantrasyona sınav sırasında da ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır. Odaklanma sorunu adaylarda önüne geçilemez psikolojik ve fiziksel sorunlara neden oluyorsa adayların profesyonel bir destek almaları önerilebilir.

TOEFL odaklanma sorunu çözümünde destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. TOEFL sınavı ile ilgili detaylı bilgi almak için aba Yurt Dışı Eğitim blog sayfasına göz atabilirsiniz. Güncel konularda bilgilendirici videolara erişmek için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

TOEFL sınavı dünya genelinde kabul gören önemli bir İngilizce dil sınavıdır. TOEFL sınavından alınacak yüksek bir puan ile birlikte yurt dışında eğitim ve kariyer imkanları elde edilebilmektedir. Sınavın getirisi bu kadar yüksek olunca ister istemez hazırlık sürecinde stres durumları da gözlemlenebilmektedir. TOEFL stres sorunu, TOEFL yüksek puan almak isteyen pek çok adayda ortaya çıkmaktadır.

Stres, sınava hazırlık sürecinde ortaya çıkabileceği gibi sınav anında da oluşabilmektedir. Sınav sırasında ortaya çıkan stresle mücadelede başarılı olamayan adayların, sınav performansları düşebilmektedir. Bu nedenle stresle doğru bir şekilde mücadele etmek gerekmektedir. Stresi azaltan yöntemleri kullanarak yüksek TOEFL skoru almak mümkündür.

TOEFL Stres Yönetimi İçin Neler Yapılmalıdır?

TOEFL stres yönetimi sayesinde stresin olumsuz etkilerinden kurtulmak imkan dahilindedir. Stres yönetiminde olumsuz senaryoyu olumluya çevirmek hedeflenmektedir. Çalışılan konuların verimli bir şekilde öğrenilmesi ve disiplinli bir çalışma planı oluşturulması gerekmektedir. Sınav konularındaki eksikliklerin tamamlanması sınav stresini azaltan bir unsurdur. Adayların TOEFL soruları için yeterli çalışma yapmalar, bazı durumlarda stres oluşumunu ortadan kaldırabilmektedir.

Ayrıca sınav esnasında ortaya çıkan yoğun stresi azaltmak için nefes egzersizleri yapılabilir. Basit teknikler sayesinde sınav stresini kontrol altına almak mümkündür. Sınavlara hazırlık sürecinde stres, adayda performans kaybına neden olduğunda ya da fiziksel belirtiler meydana getirdiğinde ise profesyonel destek almak için daha fazla beklememek gerekmektedir. Aksi durumda yüksek puan alınabilecek bir TOEFL sınavından başarısız olma durumu yaşanabilir.

Sınava Hazırlık Sürecinde Stres ile Nasıl Baş Edilebilir?

Öncelikle sınava hazırlık sürecinde günün tamamını ders çalışmaya ayırmak doğru bir davranış değildir. Sınavlara hazırlık için ayrılan sürenin yanı sıra sosyal aktivitelere de zaman ayırmak gerekmektedir. Arkadaşlarla belirli aralıklarla oluşturulan sohbet ortamları ve birlikte yapılan aktiviteler, sınava hazırlanan adayların stres oluşumunu engellemektedir. Bu süreçte yeterli ve dengeli bir uyku düzeni de oluşturulmalıdır. Ayrıca vücudun ihtiyaç duyduğu besinler bu süreçte tüketilmelidir. Belirli aralıklarla, çok ağır olmamak kaydıyla spor yapmak da çalışma verimliliği artırabilir.

Tüm çabalara rağmen TOEFL stres azaltılamıyorsa bu konuda profesyonel destek almak gerekmektedir. Sınavlara hazırlık aşamasında destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. TOEFL sınavı ile ilgili güncel içeriklere ulaşmak için aba Yurt Dışı Eğitim blog sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca TOEFL sınavı ile ilgili hazırlanmış videolara erişmek için aba Yurt Dışı Eğitim YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More