Pandemide okulların açılması çocuklarımızın psikolojisi üzerinde önemli etkiler oluşturabilir. Daha önce farklı bir sınıf ortamında ders gören çocuklarımız, pandemi nedeniyle kontrollü bir eğitim alacaklar. Okula girişlerinde ateşleri ölçülecek olan çocuklar, ders aralarında eskisi gibi arkadaşları ile yakın mesafede bulunamayacaklar. Okula ilk girişte ve sınıfa girişlerinde dezenfektan kullanarak ellerini temizleyecekler.

Okulda maske takarak dersleri dinleyecek olan çocuklarımız, eski eğitim düzeninden bir hayli farklı şekilde öğrenim görecekler. Sonuç olarak bu durum çocuklarımızı psikolojik olarak da yakından etkileyecek. Pandemi döneminde çocuklarımızın pek çoğunun okulları özlediklerini görmekteyiz. Normal şartlarda okula gitmek istemeyen çocukların bile bu süreçte okula hasret çektiklerine tanık olmaktayız.

Pandemide Okulların Açılması Çocuklarımızı Mutlu Edecek Mi?

Pandemide okulların açılması pek çok çocuğu mutlu edecekken belli bir kesimi de tedirgin etmektedir. Sosyal kaygılar ve performans kaygıları bazı çocukları endişeye sürüklemektedir. Bunun dışında, çocukların geneli itibarıyla arkadaşlarını ve beraber oynadıkları oyunları özledikleri görülmektedir. Pandemi sürecinin uzaması ile birlikte çocukların da bu sürece adapte oldukları ve maske takmaya alıştıkları gözlemlenmektedir.

Çocukların pek çoğunda virüs bulaşma endişesi olsa da önlem aldıkları için bu durumdan etkilenmeyeceklerini de düşündüklerine tanık olmaktayız. Bu süreçte çocukların yakın temastan kaçınarak dikkatli olmaları, virüsün bulaşmasını önlemede en büyük etken gibi görünüyor. Çocuklarımızın bu süreçte eski oyun düzenlerinin de değişecek olması, bu döneme uygun oyunların ortaya çıkacağını göstermektedir.

Çocuklarımız Bu Süreçten Psikolojik Olarak Etkilenecekler Mi?

Çocuklarımızın pandemi dönemine ve dönemin gerekliliklerine adapte olduklarını görmekteyiz. Bu nedenle sürecin ilk başına göre şimdiki endişe seviyesinin çocuklarımızda azalmış olduğu söylenebilir. Bu süreçte gerekli önlemlere riayet edilirse çocuklarımızın sosyalleşme anlamında psikolojilerinin daha iyiye gideceği düşünülmektedir. İstisnai durumlar dışında genel anlamda çocuklarımızın psikolojisinin süreçten olumlu etkileneceği beklenmektedir.

Normal şartlarda online derslerin çocuklara pek çok katkısı göz ardı edilmemekle birlikte, sosyalleşme anlamında bazı çocukların evde kaldıkları dönemde yalnızlık hissine kapıldıkları da görülen durumlar arasında yer almıştır. Pandemide okulların açılması psikolojik anlamda çocuklarımıza olumlu olabileceği düşünülmekle birlikte alınan tedbirlere uyulması da sürecin yararlı olup olmadığını yakın zamanda gösterecektir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji uzman kadrosu ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji Youtube sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Bu süreçte psikolojik desteğe ihtiyaç duyan çocuklarımıza her türlü desteği Aba Psikoloji olarak sağlamaktayız.

Read More

Psikolojik öksürük kronik öksürüğe neden olan faktörler dışarıda bırakıldığında ortaya çıkan bir öksürüktür. Aslında bilim dünyasında ‘psikojenik öksürük’ olarak adlandırılmakla birlikte halk arasında ‘psikolojik’ ifadesi ile dile getirilmektedir. Bu tür öksürüğün bazı özellikleri bulunmaktadır. Öncelikle kuru bir öksürük yapısına sahiptir. Kişide birden çok kez görülen bu öksürük, her defasında bir önceki öksürüğe benzemektedir.

Bu tür öksürük uzaktan dahi rahatlıkla duyulabilecek bir seviyede olabilmektedir. Öksürüğün sıklığı bazı durumlarda kişinin günlük yaşantısını dahi etkileyebilmektedir. Ayrıca kişinin mutlu olduğu anlarda bu öksürük tipinin azaldığı da gözlemlenmiştir. Bu öksürüğe sahip olanlarla yapılan terapilerde, genellikle kendilerinin öksürüğün görülme öncesinde soğuk algınlığı geçirdiğine dair bir hikaye anlattıkları görülmektedir.

Psikolojik Öksürük Ne Şekilde Görülmektedir?

Psikolojik öksürük günlük yaşam içerisinde sıklıkla görülmektedir. Kişide genellikle uyku sırasında görülmemekle birlikte, uyku sırasında rastlanılan durumlar da olmaktadır. Çocuklarda görülen durumlarda, çocukların anne, baba ya da doktor gözetiminde olduklarında öksürüğün daha sık yaşandığı görülmektedir. Çocukların okula gitmek istemedikleri durumlarda ve anne ya da babanın dikkatini çekmek istediklerinde de öksürük sıklığının arttığına tanık olunmaktadır.

Bu öksürüğe türüne sahip olan kişilerde sürekli olarak boğazı temizleme ihtiyacı bulunmaktadır. Duygusal tetikleyiciler yani olumsuz durumlar karşısında öksürüğün arttığı da görülmektedir. Öksürükle ilgili kişinin hikayesi dinlendiğinde genellikle geçmişte ya da şimdiki zamanda yaşanan olumsuz bir durumla karşılaşılmaktadır. Normal öksürüğü iyileştirici özelliği bulunan ilaçların, psikojenik öksürüğün tedavisinde işlevsiz olduğu da tespit edilmiştir.

Psikojenik Öksürük Nasıl Tedavi Edilir?

Bu durumu yaşayanların sahip olduğu öksürük tedavi edilmediğinde, kişinin uzun yıllar boyunca öksürükten mustarip oldukları görülmektedir. Durumun tedavisi için çok çeşitli tedavi yöntemleri önerilmektedir. Tedavinin ilk aşaması, öksürüğe neden olan herhangi bir medikal durumun olup olmadığının tespitine yöneliktir.

Çocuğun ve ailesinin psikolojik sorunlar karşısında rahatlatılması ve çocuğa zarar veren durumların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Durum, aileden kaynaklı bir neden dolayı ortaya çıkmışsa aile terapisine başvurulması çözümü kolaylaştıracaktır. Durumun çözüme kavuşturulması için;

  • Telkin terapisi,
  • Hipnoz yöntemi,
  • Konuşma tedavisine başvurulmaktadır. Psikolojik öksürük olgusunu ortadan kaldırmak üzere uygulanan bu yöntemlerin olumlu sonuçlandığına ilişkin çok sayıda sonuç bulunmaktadır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Aba Psikoloji Youtube kanalını takip ederek bu ve benzeri durumlar karşısında neler yapılması gerektiğine dair bilgi edinebilirsiniz.

Read More

Zaman zaman ebeveynlerin aklında çocukların kreşe başlama yaşı konusunda soru işaretleri olabiliyor. “Çocuğu kreşe ne zaman vermeli?” , “Uyum sağlayabilir mi?”, “Erken mi?”, “Geç mi?” gibi pek çok soruyla karşılaşıyoruz. Çocuklar kreşe başladıkları dönemde sosyalleşir ve yeni ilişkiler deneyimler. Aynı zamanda; akademik yaşantıları bu dönemde başlar. Akademik hayatta tanıyacakları matematik, türkçe, yabancı dil gibi alanlarda ön hazırlık yapma fırsatı bulurlar.  Yeni kurallara adapte olmayı, bir gruba dahil olmayı bu dönemde öğrenir ve öğretmen sınıf gibi kavramları tanırlar. Kreşe başlayan çocuklar daha sistemli bir öğrenme sürecine girerler. Bir bütünün parçası olmayı deneyimler ve yönergelere uyum sağlamayı öğrenirler. Aynı zamanda kreş ortamında yürüttükleri faaliyetler, “ince motor” ve “kaba motor” gibi becerilerinin pekişmesine katkı sunar.

Kreşe Başlama Yaşı: Gelişim Süreçleri Farklılık Gösterebilir

Peki; kreşe başlama yaşı kaç olmalı? Çocukların gelişim süreçleri farklılık gösterebilir. Her çocuğun sosyal becerileri, duygusal becerileri, sözlü ve sözsüz iletişim becerileri, motor becerileri aynı dönemde gelişmeyebilir. “Çocuğu kreşe ne zaman vermeli?” sorusunun cevabı aslında bu gelişim süreçlerinde gizlidir. Çocuğunuz kreşe başlatıp başlatmama kararını gelişim süreçleri doğrultusunda verebilirsiniz. Bu noktada; çocuğunuzun yaşına uygun şekilde gelişim gösterdiğinden emin olmanız önem taşır.

Çocuğunuzun Yaşına Uygun Gelişim Süreci Nasıl Olmalıdır?

Çocuklar 2 yaş dönemine kadar temel bakım verenle birliktedir. 2 yaş dönemine gelen çocuklar, özellikle yürümeye başladıktan sonra bireyselleşmeye başlarlar. Bir birey olduklarının ve temel bakım veren kişinin bir parçası olmadıklarının farkına varırlar. Bu süreçte gelişen taklit yeteneği, gelişimin gözlenmesi için oldukça önemlidir.

2-3 yaşındaki çocuklar için, “paralel oyun evresi” olarak adlandırılan dönem başlar. Çocuğunuz bu dönemde, diğer çocuklarla etkileşeme girer ve etkileşim halinde oyun oynamayı deneyimler. 3 yaş; şart olmamakla birlikte kreşe başlama yaşı olarak uygundur. Ancak; tam gün kreş zorlayıcı olabilir. 4 yaşından itibaren ise pek çok çocuk kreşe rahatlıkla uyum sağlayabilir. 3-4 yaşındaki çocuklar için bu karar; iyi bir gözlem yapılarak ve psiko-sosyal gelişim göz önünde bulundurularak verilmelidir.

Çocuğunuzun Temel İhtiyaçlarını Karşılayabiliyor Olması Gerekir

Eğer çocuğunuzda birtakım gelişim gerilikleri gözlemliyorsanız; örneğin, tuvalet alışkanlığını henüz kazanmadıysa, iletişim konusunda belli güçlükler yaşıyorsa kreşe başlaması için acele etmemek yararınıza olacaktır.  Çocuğunuzun kreş ortamına uyum sağlayabilmesi için; temel ihtiyaçlarını karşılıyor olması ve sosyal gelişim göstermiş olması oldukça önemlidir. Aksi halde; temel ihtiyaçları konusundaki eksiklerini evde tamamlayıp daha sonra kreşe göndermek daha uygundur.

Kreşe başlama yaşı ile ilgili aklınıza takılan sorular varsa ya da daha detaylı bilgi almak isterseniz aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında merak ettiğiniz her şey için web sitemizi ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Otizm çeşitleri konusu oldukça tartışmalı bir konu ve henüz bir sonuca varılmış değil. Fakat, otizm bozuklukları çok çeşitli mekanizmalar üzerinden farklı nedenlerle ortaya çıkabiliyor. Otizm çeşitleri, otizm testleri ve otizm aşamaları hakkında bilmemiz gerekenlere gelin birlikte göz atalım.

Yüksek İşlevli ve Düşük İşlevli Otizm

En önemli ayrımlardan bir tanesi; zihinsel geriliğin eşlik ettiği form ile zihinsel yetilerin ve zekanın normal ya da üstün olduğu form arasında… Bu bağlamda otizm çeşitleri; “yüksek işlevli otizm” ve “düşük işlevli otizm” olarak farklılık gösteriyor. “Otistik regresyon” denilen bir fenomen var. Bu da; ayrı bir alt tipi olacağının düşünülmesi gerektiği ve çocuklarda normal bir gelişimi takiben otizmin ortaya çıkabileceğini ifade ediyor.  Her ne kadar bazı çevreler tarafından ortaya çıkış nedeninin anne-babanın ayrılığı, taşınma, aşı gibi kaynaklara dayalı olduğuna inanılsa da bu durumun da genetik bir nedeni olduğu düşünülüyor. Otizm çeşitlerinin daha çok sayıda olması muhtemel ve otizm araştırmalarının en önemli hedeflerinden birini oluşturuyor.

Otizmde, epilepsi %30 oranında görülüyor. Epilepsi görülen tipler ve görülmeyen tipler arasında bir fark olması muhtemel… Otizm oldukça sık rastlanan bir hastalık. Erkeklerde görülme sıklığı ise daha fazla. Dolayısıyla otizm çeşitleri cinsiyetlere göre farklılık gösteriyor demek de mümkün. Henüz bilim bu konuda net bir cevap vermiyor. Fakat; otizmi anlamak için otizm çeşitleri hakkında bilgi sahibi olmak şart.

Otizm Çeşitleri: Otizm Gelişmekte Olan Bir Beyinde Ortaya Çıkıyor

Otizm aşamaları konusuna gelecek olursak; ilk olarak otizmin gelişmekte olan bir beyinde ortaya çıktığını söylemek gerekiyor. Henüz doğmadan, beyin gelişimi sırasında bazı aksamalarla ortaya çıktığı düşünülüyor. Farklı otizm çeşitleri, farklı mekanizmalar üzerinden, farklı semptomlarla ortaya çıkıyor olabilir. Gelişimsel aşamalar genellikle çocuğun yaşına göre tespit ediliyor. İlk 8 aylık dönemde otizm belirtileri hakkında fikir sahibi olmak mümkün. 18 aylıkken bilimsel taramalar yapılabiliyor. Kesin tanı ise 3 yaşında konuyor. Bunun sebebi ise çocuğun konuşmaya başlamasının otizm konusunda ayırt edici bir özellik taşıması ve beyin gelişiminin 3 yaşına kadar hızlı bir gelişim göstermesi.

Otizm Çeşitleri: Otizm Testleri

Otizm testleri konusunda ise ne yazık ki tanı için kesin bir test yok. Biyolojik ya da psikolojik bir test yok. Yine de kullanılan ve güvenilen bazı testler mevcut. Bu testler klinik gözlemlere yardımcı oluyor. Hem bilimsel çalışmaların ilerleyişi açısından hem de çocuklardaki gelişimleri ölçmek açısından önem taşıyor. En çok kullanılan otizm testleri ise CARS (The Childhood Autism Rating Scale) ve ADOS (Autism Diagnostic Observation Schedule).

Otizm Tedavisi

Otizmin tedavisi yok. Yani beyindeki anormalliklerin tamamen düzeltilmesi mümkün değil. Ancak; bu durum çocukların adaptasyon yetisinin gelişmeyeceği ya da otizm belirtilerinin kendiliğinden ortadan kalkmayacağı anlamına gelmiyor. Otizmde %20 oranında hatta bazen daha yüksek oranlarda düzelmeler söz konusu olabiliyor. Bu da erken dönemde teşhis ve uygulanan terapilerle mümkün olabiliyor. Bazı formları aşma konusunda beynin kendi esnekliği, kendi özellikleri de etkili olabiliyor. Otizm tedavisinde zaman zaman ilaç terapileri uygulanabiliyor. Bunlar özellikle otizme eşlik eden uykusuzluk, saldırganlık, iştahsızlık, kendine zarar verici davranışlar üzerinde etkili oluyor. Ancak; otizmde ilaç tedavisinden ziyade otizmi kavramak ve bir yol haritası çizmek gerekiyor. Buna ek olarak otizmin seyri konusunda bilinçli olmak gerekiyor. Otizm çeşitleri, testleri ve aşamaları hakkında daha detaylı bilgi almak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Günümüzde hiperaktivite kavramı ile sıkça karşılaşıyoruz. Hareketli olan hemen her çocuk için “Bu çocuk çok hiperaktif!” cümlesini sıkça duyuyoruz. Peki; hiperaktivite nedir? Bu konuda neler yapılabilir?

Genellikle bu kavram ve dikkat eksikliği birlikte anılıyor. Ancak; “hiperaktivite ve dürtüsellik” ya da yalnızca “dikkat eksikliği” olarak da karşımıza çıkması söz konusu olabiliyor. Dikkat eksikliği yaşayan bireyler çok sık hata yapıyor, dinlemekte zorluk çekiyor, eşyalarını sık sık kaybedebiliyor ya da bıraktıkları yeri unutabiliyorlar. Dikkat eksikliği yaşayan bireyler için organize olmak ya da programlama yapmak oldukça zor olabiliyor. Dış uyaranlara karşı dikkatlerini sürdürmekte de güçlük yaşayabiliyorlar ya da dış uyaranlar ile dikkatleri kolaylıkla dağılabiliyor.

Hiperaktivite Tanısı ve Uygulanan Testler

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip bir kişinin, akademik yaşantısının başlaması ile birlikte, okul ve aile ilişkilerinde problemler yaşaması sonucu bir uzmana yönlendirilmesi söz konusu olabiliyor. Ardından gözlem ve birtakım testlerle birlikte uzmanlar tanı koyabiliyor ve tedavi sürecini şekillendirebiliyor. Hiperaktivite Bozukluğu tanı sürecinde ya da derecelendirmesinde, “çeldirici” olarak adlandırılan uyaranlar içeren testler, envanterler, başarı testleri veya bilişsel performansı ölçen zekâ testleri uygulanıyor ve bu testler çocukların bu süreçte durumunu anlamak adına büyük bir fayda sağlıyor. Dikkat aynı zamanda duygusal süreçlere göre dalgalanma gösterebilen bir durum olduğu için; kaygı, depresyon gibi durumları da değerlendiriyor olmak büyük önem taşıyor.

Yetişkinler Hiperaktiviteden Nasıl Etkileniyor?

Peki; hiperaktivite bozukluğu yetişkinlik döneminde hayatı nasıl etkiliyor? Yetişkinlerde, uykuda düzensizlik görülmesi söz konusu olabiliyor. Hareketlilik, çabuk sıkılma, kendilerini doğru ifade edememe, anlaşılmadıklarını düşünme gibi durumlarla karşılaşılabiliyor. Öfke problemleri yaşanabiliyor, küçük tartışmalar kavgaya dönüşebiliyor. Duygusal iniş çıkışlar söz konusu olabiliyor.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna birtakım tanılar eşlik edebiliyor. Erişkin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olanlarda; depresyon, manik depresif bozukluk, kaygı bozukluğu, tik bozuklukları, Turet (Tourette) Sendromu, uyku bozuklukları, öğrenme güçlüğü ve kişilik bozuklukları ile karşılaşılabiliyor.

Tedavi Süreci Nasıl Gerçekleşiyor?

Peki; tanı sürecinin ardından dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tedavisi nasıl gerçekleşiyor? Genel olarak, ilk adımda ilaç tedavisinin uygulanması tercih ediliyor. Tanı sürecinin ardından kişinin hayat koşulları ve durumuna bağlı olarak uzman doktorlar ilaç tedavi sürecini başlatıp takip ediyorlar. İlaç tedavisinin yanı sıra hayatı etkileyen durumlar ve yaşanan güçlüklere ilişkin; zaman yönetimi, planlama, organizasyon, sosyal beceri eğitimlerini içeren bireysel cognitive davranışçı terapiler ve grup terapileri uygulanabiliyor. Terapi süreci boyunca iş yaşamında, iş ilişkilerinde ve sosyal ilişkilerindeki problemlerle baş etme becerilerini geliştirmeleri ve farkındalık kazanmaları amaçlanıyor.

Hiperaktivite Bozukluğu kişinin tüm yaşamını ve ilişkilerini etkileyen bir problem. Özellikle çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite belirtileri gözlemliyorsanız bir uzmandan destek almak doğru olacaktır. Bu konu hakkında daha detaylı bilgi almak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir ya da YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Kardeş kıskançlığı sıkça karşılaştığımız bir konu… Kıskançlık öfkeli bir kaygı halidir. Kardeşi olan her çocuk yaşına ve kişilik özelliklerine göre kabullenme sürecini farklı biçimde yaşar. Kıskançlık bu süreçte meydana gelen doğal bir duygudur. Sevilen kişinin bir başkasıyla paylaşılmasından ve temelde güvensizlik kaynaklı bir duygu olduğundan söz edilir. Kardeşi olana kadar kendine yöneltilen ilgi ve dikkatin bir anda kardeşine yöneltildiğini gören çocuklar bu durumdan rahatsızlık duyabilir.

Kardeşinin dünyaya gelmesi ile birlikte kendisine ayrılan zamanın azalması, kardeşine karşı gibi görünen fakat aslında siz ebeveynlerine karşı olan kırgınlık kızgınlık gibi duyguların gelişmesine neden olabilir. Çocuğunuz bu dönemde kendisini terk edilmiş hissedebilir. Desteksizlik ve güvensizlik duygusuna kapılabilir.

Kardeş Kıskançlığı Belirtileri

Kardeş kıskançlığı ile birlikte, çocuğunuzun davranışlarında farklılıklar meydana gelebilir. Çocuğunuz kardeşini kıskanıyorsa bazı belirtiler gözlemeyebilirsiniz. Büyük çocuğunuz bebek gibi davranıp, emekleme, biberonla süt içme gibi gerileme davranışları gösterebilir. Kardeşinin doğumuyla birlikte sizden uzaklaşıp içine kapanabilir. Yemek yememeye, zayıflamaya başlayabilir. Büyük tuvaletini tutuyor ya da altına kaçırıyor olabilir. Bunlar kardeş kıskançlığı söz konusu olduğunda görülebilen belirtilerden bazıları olarak karşımıza çıkıyor.

Çocuklar Neden Kıskanır?

Peki çocuklar neden kıskanır? Yeni doğan bebek aile içi dengeleri tamamen değiştirir. İkinci çocuğunuzun dünyaya gelişi evin ilgi odağı olan ilk çocuğunuz için işlerin farklılaşmasına neden olabilir. İlk çocuğunuz her konuda evde ilk ve tek olmaya alıştıysa kardeşinin doğumuyla birlikte ailenin merkezindeki konumunun sarsıldığı hissine kapılabilir. Yeni doğan bebek kendisinden fazla ilgi görürse bu durum onu tedirgin edebilir.
Tabi ki kıskançlık her zaman büyük kardeşin küçük kardeşi kıskanması şeklinde gerçekleşmeyebilir. Tam tersi durumlarla da sıkça karşılaşıyoruz. İlk çocuğun ilk göz ağrısı olma durumu, ebeveynler tarafından daha özel bir yere sahip olduğu düşüncesi küçük kardeşin abla ya da abisini kıskanmasına sebep olabilir.

Rekabeti Arttıran Tutumlardan Kaçınmak Gerekiyor

Bu konuda ebeveynlerin tutumu büyük önem taşır. Kardeşler arası ayrımı pekiştiren tutumlardan kaçınmak gerekir. Anne-babanın ilgisi kardeşler arasında her zaman rekabeti arttıran bir konudur. Bu konuda çocuğunuzun bireysel özellikleri de elbette önem taşır. İletişimi daha güçlü olan kardeş daha fazla ilgi görebilir ya da daha başarılı olan çocuğunuz ilgi odağı konumuna gelebilir. Anne-baba olarak kardeşleri olumlu ve olumsuz yönlerine göre birbirleri ile kıyaslamanız hiçbir zaman doğru bir tavır olmayacaktır. Böyle bir tutum karşısında kardeş kıskançlığı daha ciddi problemlere evrilebilir. Kardeşler arasındaki ilişkiyi dengelerken rekabeti arttıracak davranışlardan kaçınılmalıdır.

Kardeş Kıskançlığı konusunda daha detaylı bilgi edinmek isterseniz aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, sorularınız için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Psikolojiye dair diğer videolarımıza ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

2 yaş sendromu, 18 ve 36. aylar arasında görülen bir durum. Hem çocuklar, hem de anne-babalar için zorlu bir dönem. 2 yaş, çocuğunuzun motor beceriler, duygusal ve sosyal anlamda değişiklikler yaşadığı bir dönem. Bu dönem, bebeklikten çocukluğa geçiş dönemi olarak da değerlendirilebilir. Çocuğunuz bu dönemde, bireyselliğini, kendini ve dünyayı keşfetmeye başlar.

2 yaş döneminde çocuğunuz sıkça, “Ben yaparım”, “Ben giyerim” gibi cümleler kurar. Motor beceriler anlamında isteklerini karşılayabileceği yetenekleri tam olarak gelişmemiş olsa da bireysellik kazanmak ister. Bu süreçte duygu durumunda dalgalanmalar yaşanması söz konusu olabilir. Bir an daha uyumlu ve neşeliyken bir anda sinirlenebilir. Bu durumun en temel sebebi; dürtü, duygu ve vücudu üzerinde kontrolü sağlamakta zorlanmasıdır.

Çocuğunuzun davranışlarının size yönelik olmadığını bilmeli ve bu dönemi ergenliğe benzer bir dönem olarak değerlendirmelisiniz. Sabırlı, açıklayıcı ve anlayışlı olmalısınız. Böylelikle çocuğunuz anlaşıldığını hissedecektir.

2 Yaş Sendromu Belirtileri Nelerdir?

Peki; 2 yaş sendromu ne gibi belirtilerle kendini gösterir. Biraz bundan bahsedelim. Hırçınlık, aniden ortaya çıkan öfke nöbetleri, her şeye itiraz etme, kendi isteğini yerine getirebilmek için diretme, aşırı hareketlilik, dürtüsel tepkiler, ağlama nöbetleri, her şeyi tek başına yapmak isteme 2 yaş sendromu yaşayan çocuklarda en çok görülen belirtilerdir.

Ebeveynler Nasıl Davranmalı?

İstediği yapılmadığında inatlaşan çocuğa aynı şekilde karşılık verme yanlış bir tutumdur. Çocuğunuzun yapmayı arzuladığı şeyi kısa bir süre sonra unutacağını bilerek dikkatini hoşlanabileceği bir yöne çekmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.  Anne-baba olarak bilmeniz  gereken ilk şey; bu davranışların dönemsel olduğu ve yaşanan sorunların uzamadan çözülebileceğidir. Bilişsel gelişimin duayenlerinden Psikolog Vygotsky; çocuk gelişimini, “krizler ve devinimler”süreci şeklinde ifade eder.

Eğer çocuğunuzun yapmak istedikleri kendisine ve çevresine zarar vermiyorsa, karşı çıkmayarak onunla aynı fikirde olduğunuz hissini çocuğunuza aşılayabilir; bu dönemi daha rahat atlatabilirsiniz. Çocuğunuzun olumsuz davranışlarını görmezden gelip onu idare edebilir hatta bir süre ilgisiz kalabilirsiniz. Sinirlendiği zaman dikkatini oyuncaklara ya da ilgisini çeken başka bir şeye yöneltebilirsiniz.

Bu dönemde “Sen bilirsin.” cümlesini kurmaktan çekinmemelisiniz. Bu cümle hem çocuğunuzun istek ve itirazlarına saygı gösterdiğinizin bir göstergesidir, hem de çocuğunuzun enerjisini atabilmesine fırsat verir. Kıyafetleri ya da yapmak istedikleri konusunda ona seçme hakkı sunarak, büyüdüğünü hissetmesini sağlayabilirsiniz. Küçük görevler vererek kendisini önemli hissetmesini sağlayabilirsiniz. Aktivite planlayarak motor, bilişsel, emosyonel ve davranışsal durumlarına katkıda bulunabilirsiniz.

Beraber Hangi Aktiviteler Yapılabilir?

Sanat materyalleri ile duygularını dışa vurması konusunda yardımcı olabilirsiniz. İstediği oyuncaklarla oynayıp, istediği karakterleri, istediği biçimde yönetebilirsiniz. Böylece bireysellik anlamında çocuğunuzu desteklemiş olursunuz. Kartona renk isimlerini yazıp, çocuğunuzdan eşleştirme yapmasını isteyebilirsiniz ya da beraber parmak boyama etkinliği yapabilirsiniz. Böylece mukayese becerileri ve renk algısının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz.

Beraber tohum ekip, çiçek sulayabilirsiniz. Çatal kaşıkları yerleştirerek sınıflandırma becerisine katkı sunabilirsiniz. aba Psikoloji, “Eğlenerek Öğreniyorum” kitapları eşliğinde beraber vakit geçirebilirsiniz. 2 yaş sendromu ve 2 yaş için uygun aktiviteler konusunda detaylı bilgi almak ya da soru sormak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Bu yazımızda sizler için, “Uyku Nedir?”, “Çocuklara uyku eğitimi nasıl ve ne zaman verilmeli?” “Uyku sorunlarının çözümü için neler yapılmalı?” gibi soruları yanıtlamaya çalışacağız. Öncelikle; “uyku nedir?” sorusuyla başlayalım…

Uyku; bilincin dış uyaranların bir kısmını ya da tamamını algılamadığı, tepki gücünün zayıfladığı ve vücudumuzdaki pek çok organın etkinliğinin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu olarak tanımlanabilir. Uyku sırasında pek çok organ sistemi yavaşlar. Beyin ise tam bir durgunluk ya da dinlenme durumuna geçmese de etkinlik türünün değiştiği düşünülmektedir.

Uyku Sorunu Neden Ortaya Çıkar?

Bazı bebekler, tıpkı bazı yetişkinler gibi uykuya dalma konusunda çok daha yeteneklidir. Bazıları ise uykuya dalmayı öğrenmek için yardıma ihtiyaç duyarlar. Peki; bebeğiniz neden uykuya dalamıyor olabilir? Bebeğinizin henüz uykusu gelmemiş olabilir. Her bebeğin kendine has uyku saati vardır ve bazı bebekler uykuya daha çok ihtiyaç duyarken; bazıları ise daha az ihtiyaç duyar. Fazla uyaran olması bebeğinizin uykuya geçişini etkiliyor olabilir. Karanlık ve sakin bir odada uyumak, aydınlık ve gürültülü bir odada uyumaktan daha rahattır.

Bebeğiniz fiziksel temasa ihtiyaç duyuyor olabilir. Kucağınıza almanız ya da yanında yatmanız uykuya geçişini kolaylaştırabilir. Bebeğiniz kucağınızda ağlayarak stresini atmaya ihtiyaç duyuyor olabilir. Anne-baba olarak sizin gergin oluşunuz bebeğinizin uykuya geçişini etkiliyor olabiliyor. Bu sebeple kendinizi rahatlatmanız önem taşır. Bebeğiniz, 2 yaş sendromu yaşıyorsa söylenenleri yapmak isteyebilir, uyumaya itiraz edebilir.

Uyku Eğitimi Hangi Ayda Başlamalı?

Uzmanlar, bebeğin gelişimine göre 4-6 aydan sonra uyku eğitimi verilmesini öneriyor. Uyku sorunları konusunda tek bir doğru bulunmuyor. Her bebek ve her aile için çözüm yolları farklı olabiliyor. Buna rağmen;  çok kullanılan 2 yöntemi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Uyku Eğitimi: Ferber Yöntemi

İlk yöntem “Ferber Yöntemi”. Bu yöntem; bebeğin kendi kendine uykuya geçmesini ve yalnız yatmayı öğrenmesini hedefler. Ferber Yöntemi, 7 aydan büyük bebekler için uygulanabilir. Uygulama sistemli ve programlı yapılmalıdır. Aile büyüklerinin de bu yönteme destek vermesi önem taşır.

Bu yöntemi uygulamaya karar verirseniz öncelikli olarak uyku ritüelleri oluşturmalısınız. Bu noktada;  ılık bir banyo, ninni ya da hafif bir masaj uygun olabilir. Bu ritüelleri, uyguladıktan sonra çocuğunuzu yatağına koyup ve odadan dışarı çıkmalısınız. 3 dakikalık aralarla odaya girip bebeğe orda olduğunuzu hissettirmeli, kucağınıza almamalı, konuşmamalı ve ilgi göstermemelisiniz. Odaya girme süreniz zaman geçtikçe daha aralıklı hale gelmeli. Yaklaşık 10 günlük bir süreç içerisinde bebeğinizin kendi kendine uykuya geçme davranışını gösterdiğini göreceksiniz. Bu süreçte eğer isterse oyuncağıyla uyumasına izin verebilirsiniz.

Co-Sleep Yöntemi

Co-Sleep Yöntemi, güven ortamı sağlanarak, çocuğa kendi kendine uyumayı öğretmeyi hedefler. Çocuklar ne kadar küçük yaşta olursa bu yöntem o kadar etkili olur. Bu yöntemi her yaştaki çocuklar için uygulayabilirsiniz. Çocuğunuza zorlayıcı, ısrarcı ya da cezalandırmaya yönelik bir tutumla yaklaşmamanız her yöntemde olduğu gibi burada da önemlidir.

Bu yöntem için de tıpkı Ferber Yöntemi’nde olduğu gibi uyku ritüelleri oluşturmak gerekiyor. Bu ritüelleri sadece uykudan önce yapmak çocuğunuza uyku vaktinin geldiğinin ipucunu verecektir. Ritüellerin ardından, çocuğunuzu yatağına koyup, yanına oturun. Çok fazla ten teması kurmadan ona telkinler verin ve uyuyana kadar bekleyin. Uyuduğunu hissettiğinizde odadan uzaklaşın. Bu adımları en az 5 gece tekrar edin. 5. Geceden sonra odanın kapısına yakın bir noktada bekleyin. Yaklaşık 15 günün sonunda çocuğunuza iyi geceler dileyip odasından ayrılmanız yeterli olacaktır.

Uyku eğitimi söz konusu olduğunda doğru yöntem ya da kesin doğrular yoktur. Önemli olan anne-baba olarak sizlerin en uygun uyku metodunu bulabilmenizdir. Bahsettiğimiz yöntemlerden birini kullanmak isterseniz, tüm adımları eksiksiz biçimde yerine getirdiğinizden emin olmalısınız. Uyku eğitimi konusunda sorularınız varsa aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, daha fazla bilgi için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Asperger Sendromu ya da Yüksek İşlevli Otizm bir otizm formu olarak ele alınabilir. Bu hastalık adını Hans Asperger ‘den almaktadır. Otizmin ilk tanımlandığı 1940’lı yıllarda onu orijinal olarak tanımladığını bildiğimiz kanserden farklı olarak otizmi tanımlamıştır.

Fakat İngilizce konuşan literatüre biraz geç yıllarda girmiş ve biraz daha farklı bir grup otizmli çocuğu ifade etmektedir. Çoğunlukla üstün zekalı, üstün yetenekleri olan, dil gelişimi normal olan, bazı davranışların ortaya çıkabildiği, dar ilgi alanları olan fakat ilgi alanlarında uzmanlaşma eğilimi olan çocukları ifade eden bir sendrom olarak dikkat çekmektedir.

Dolayısıyla bir anlamda bu sendroma Yüksek İşlevli Otizm isminin verilmesinin sebebi de budur. Tabi buna ait sınıflamalarda biraz farklılıklar bulunmaktadır.

Uzmanlara Göre Asperger Sendromu Tanısı Koymak

Uzmanlar açısından Asperger Sendromu tanısı koymada birazcık uyumsuzluk vardır. Yani tipik bir otizm söz konusu olduğunda yüzlerce uzmanın büyük bir çoğunluğu görüş birliği sahip olabilirken yüksek işlevli otizm için aynı görüş birliği sağlanamaz.

Asperger Sendromu: Tarihi Kişilerde Yüksek İşlevli Otizm

Yüksek işlevli otizmin belki de en çarpıcı yanlarından bir tanesi aslında pek çok bilim insanının özellikle matematik dehasının, bazı sanatçıların, ressamların, Beethoven gibi Mozart gibi bestecilerin, Einstein gibi bilim adamlarının bu sendromun özelliklerini taşıdıkları ve bunların fen bilgisi doğa bilimleri alanında üstün yetenekli olup sosyal ilişkileri konusunda sıkıntılar yaşadıkları görülmektedir.

Özellikle sosyal ilişkilerde pragmatik denilen görgü kuralları, nezaket kuralları ve bir çeşit diplomasi yetilerinin olmayışı ile karakterize oldukları düşünülmektedir. Dolayısıyla birazcık otizmin tanımını genişleten, bize otizmi farklı bir insanlık durumu olarak niteleyen bir bozukluk olarak biçimlenmiştir.

Temple Grandin’in Yüksek İşlevli Otizm Hakkındaki Çalışmaları

Yüksek İşlevli Otizm sendromu olan en ünlü isimlerden bir tanesi dünyaca ünlü Amerikalı Zooloji profesörü olan Temple Grandin adlı kişidir. Temple Grandin’in kitapları ve çalışmaları izlendiğinde bu sendroma olan katkıları çok rahat bir şekilde anlaşılır.

Ayrıca 2010 yılında profesörün ismini taşıyan yani Temple Grandin isimli film oldukça ses getirmiş ve profesörün gerçek hayatta bu hastalığa karşı neler yaptığını ve bu hastalıkla nasıl başa çıktığını anlatan oldukça başarılı bir film olmuştur.

Asperger Özelliği ve Bilgisayar Mühendisleri

Pek çok bilgisayar mühendisinin Asperger özelliği gösterdiği düşünülür. Bu yüzden pek çok bilgisayar mühendisi kendisinden Aspi diye bahseder. Silikon Vadisinde, endüstriyelleşmiş bölgelerde Asperger özelliği gösteren kişilerin oldukça fazla olduğu düşünülmektedir.

Dolayısıyla Asperger Sendromu bir hastalık gibi değil de bir durum gibi ele alınmalıdır. Aba Psikoloji resmi internet ve sosyal medya uygulamalarında alanında uzman kişilerden bu ve benzeri konular hakkında bilgi alabilirsiniz.

Ayrıca resmi Aba Psikoloji Youtube kanalından Doç. Dr. Gamze Sart tarafından bu ve benzeri psikolojik durumlar ile ilgili bilgilendirici videolara ulaşabilirsiniz.

Read More

Eylemlerimizin bilinçli bir şekilde farkında olarak değişim yaratabilir miyiz? Yaptığımız çoğu eylemin farkında bile değiliz. Günlük hayatımız rutinlerden oluşmakta ve eylemler otomatiğe bağladığında düşünülmeden yapılmaktadır. Düşünmediğimiz zamanlar ise yaptığımız eylemler amacını kaybedebilmektedir. “Bilinçli Farkındalık Nedir? Ne İşe Yarar?” blog yazımızda bilinçli farkındalığın faydalarına da değinmiştik. Psikoloji ve nöroloji alanında yapılan son araştırmalar ise bilinçli farkındalığın büyük bir faydasını daha tespit etmiştir. Bilinçli farkındalığın beyinde yüksek oranda pozitif değişim yarattığı saptanmıştır.

Beyini Dinlendirerek Değişim

Dinlendiğimizi zannettiğimiz çoğu an aslında dinlenemiyoruz. Tatile çıkıp dinlenemeden döndüğünüz anları anımsayın. Sizce bu neden oluyor? Basitçe beyninizi dinlenme noktasına getirmekte zorlanıyorsunuz. Çoğu zaman tatile gitmemiz gerektiği için gidiyoruz. Dinlenmeyi bir zorunluluk olarak görüyoruz. Günümüzde tatil anlayışı yapay bir şekilde oluşturulmuş konseptlerden ibaret olabiliyor. Bir tatil köyünde şezlonga ayağınızı uzattığınızı düşünün. Eğer zihniniz hala geride bıraktığınız yapılacak işlerdeyse aslında beyninizde bir değişim gözlenmiyor. Hala sizi yoran günlük hayatın stresini yanınızda, zihninizde taşıyorsunuz.

Dinlenmek gereklilik ya da planlanmış bir hal aldığında zorlaşabiliyor. Halbuki basit aktiviteler de dinlenme olabilir. İş arasında verdiğiniz derin ve farkındalıklı bir nefes, sabahları işe gelmeden önce 15 dakikalık yürüyüş zihniniz için dinlendirici olabilir.  Kendi dinlenme biçiminizi kendiniz oluşturmanız gerekiyor. Bir işi yapmak için değil zevk aldığınız için yapmak gibi bir durum bu esasında. Araştırmalarında gösterdiği üzere beynimiz gerçekten yapmayı sevdiğimiz aktiviteleri yaptığımızda dinlenmeyi gerçekleştiriyor. Yorucu olarak gördüğümüz aktivitelerin bile sevdiğimiz ve özümsediğimiz zaman bizi zihinsel olarak rahatlattığı gözlemlenmiştir bilim dünyasında. Beyin aktivasyonunda da değişim gözlemlenmiştir. Sevdiğimiz aktiviteleri, anda kalarak yaparken beynin iki lobunun uyumlu bir şekilde aktive olduğu tespit edilmiştir.

Severek yaptığımız ve eylemlerin içinde başka şeyleri düşünmeden akışı sağladığımız aktivitelerin bilinçli farkındalıkla bağlantısı vardır. Bilinçli farkındalık da özünde andaki deneyimi beynin farklı ve engelleyici düşüncelerle bölünmeden tadabilmesidir. Eğer bir aktivite sevdiğimiz bir aktiviteyse bilinçli farkındalığı gerçekleştirmek daha da kolay. Bu aktiviteler de gün içerisinde farkında olmadan yaptığımız, strese ve endişeye yol açan aktivitelerin yoruculuğunu azaltan, dinlendiren bir eylem halini alır. Sonuç olarak beyin dinlenmeye geçtiği için aktivasyon biçiminde pozitif değişim ortaya çıkıyor.

Bilinçli Farkındalık Yoluyla Adım Adım Değişme

Beynin dinginliğini ve stresi azaltmak için de adım adım sevdiğimiz aktiviteler yoluyla bilinçli farkındalık kolayca uygulayabiliriz.

  1. Yaparken sevdiğiniz ve akışta hissettiğiniz aktiviteleri listeleyin.
  2. Her güne bir aktiviteyi yerleştirin.
  3. Mutlaka dinlendirici aktivitelerinizden birine gün içinde zaman ayırın.
  4. Zamanınızın olmadığını düşünüyor olabilirsiniz. Böyle durumlarda ise iş arası verin ve her şeyi bırakın.
  5. Her şeyi bıraktığınız anda 2 dakikalığına birkaç farkındalıklı nefes alın. Bu bilinçli nefes alma uygulaması bile stresinizin dinginleşmesinde etkili olacaktır.

Konu hakkında ayrıntılı bilgi almak için Aba Psikoloji ve Danışmanlık Merkezi‘ne ulaşabilirsiniz.

Read More