Motivasyon ve özgüven, hem kişisel hem de profesyonel hayatımızda başarıya ulaşmamız için hayati önem taşıyan iki temel faktördür. Bu iki kavram, birbirini tamamlar ve güçlendirir; yüksek motivasyon, özgüvenimizi artırırken, yüksek özgüven de motivasyonumuzu besler. ABA Psikoloji olarak, bu blog yazısında motivasyon ve özgüvenin önemini, nasıl geliştirilebileceğini ve bu süreçte nelere dikkat edilmesi gerektiğini ele alacağız.
Motivasyon Nedir?
Motivasyon, bireyleri belirli bir hedefe yönelten içsel veya dışsal itici güçtür. İçsel motivasyon, kişinin kendi içinden gelen, ilgi ve merakla beslenen motivasyondur. Dışsal motivasyon ise, dışsal ödüller veya teşviklerle harekete geçer. Başarıya ulaşmak için, genellikle her iki tür motivasyona da ihtiyaç duyarız.
Motivasyonu Artırmanın Yolları
Hedef Belirleme:
Net ve ulaşılabilir hedefler belirlemek, motivasyonunuzu artırır. Hedeflerinizi küçük adımlara bölerek, her adımda başarı hissi yaşayabilirsiniz.
Planlama:
Hedeflerinize ulaşmak için bir plan oluşturun. Bu plan, size yol gösterici olacak ve ilerlemenizi takip etmenizi sağlayacaktır.
Pozitif Düşünce:
Olumlu düşünme ve kendine inanma, motivasyonunuzu artırır. Kendinizi sürekli olarak motive edici ve olumlu düşüncelerle besleyin.
Destek Almak:
Çevrenizdeki insanlardan destek almak, motivasyonunuzu artırabilir. Aileniz, arkadaşlarınız veya bir mentor, size bu süreçte destek olabilir.
Küçük Ödüller:
Başarılarınızı kutlamak ve kendinize küçük ödüller vermek, motivasyonunuzu yüksek tutar. Her başarı, yeni hedefler için sizi teşvik eder.
Özgüven Nedir?
Özgüven, bireyin kendi yeteneklerine ve değerine olan inancıdır. Yüksek özgüven, bireylerin karşılaştıkları zorluklarla başa çıkmalarına ve hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olur. Özgüven, kişinin kendine olan saygısını ve başkalarıyla olan ilişkilerini de etkiler.
Özgüveni Artırmanın Yolları
Kendini Tanıma:
Güçlü ve zayıf yönlerinizi tanıyın. Kendinizi kabul etmek, özgüveninizi artırır.
Olumlu İçsel Diyalog:
Kendinizle olumlu bir şekilde konuşun. Negatif düşünceleri pozitif düşüncelerle değiştirin.
Başarıları Hatırlama:
Geçmişteki başarılarınızı hatırlamak, özgüveninizi artırır. Bu başarılar, yeni hedefler için size cesaret verir.
Yeni Deneyimler:
Yeni şeyler denemek ve bu deneyimlerden öğrenmek, özgüveninizi artırır. Her yeni deneyim, sizi daha güçlü kılar.
Kendine İyi Bakma:
Fiziksel ve zihinsel sağlığınıza dikkat edin. Egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek ve yeterince dinlenmek, özgüveninizi artırır.
Motivasyon ve Özgüven Arasındaki İlişki
Motivasyon ve özgüven, birbirini destekleyen ve güçlendiren iki kavramdır. Yüksek motivasyon, özgüveni artırır çünkü kişinin hedeflerine ulaşma konusunda kendine olan inancını pekiştirir. Aynı şekilde, yüksek özgüven de motivasyonu besler çünkü kişi, yeteneklerine ve değerine güvendiği için hedeflerine ulaşma konusunda daha isteklidir.
İlişkiyi Güçlendirmenin Yolları
Kendinize Meydan Okuma:
Yeni ve zorlayıcı hedefler belirleyerek, hem motivasyonunuzu hem de özgüveninizi artırabilirsiniz.
Başarılarınızı Kutlama:
Her başarı, motivasyon ve özgüveni artırır. Başarılarınızı kutlamak, bu iki kavramın güçlenmesini sağlar.
Olumlu Sosyal Çevre:
Destekleyici ve olumlu bir sosyal çevre, hem motivasyonunuzu hem de özgüveninizi artırır. Bu tür bir çevre, sizi cesaretlendirir ve destekler.
Motivasyon ve özgüven, hayatımızın her alanında başarıya ulaşmamız için kritik öneme sahiptir. Bu iki kavram, birbirini tamamlar ve güçlendirir. Motivasyonu ve özgüveni artırmak için belirli stratejiler uygulayarak, kişisel ve profesyonel hayatımızda daha başarılı ve tatmin edici bir yaşam sürdürebiliriz. ABA Psikoloji olarak, motivasyon ve özgüveninizi artırma konusunda size profesyonel destek sağlıyoruz. Uzman kadromuz, hedeflerinize ulaşmanız için gerekli rehberliği ve desteği sağlamaya hazırdır.
Daha fazla bilgi ve randevu için bizimle iletişime geçebilirsiniz. 0 (212) 287 86 06
Eğitim yolculuğunda, öğrencilerin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri sürekli bir motivasyon kaynağı bulabilmektir. Peki, öğrenciler nasıl motive olur ve bu motivasyonu nasıl sürdürebilirler? İşte bu sorulara yanıt bulmak için derinlemesine bir bakış atalım.
Motivasyon, öğrencilerin akademik başarılarını doğrudan etkileyen psikolojik bir güçtür. Bu gücü artırmak ve sürdürmek için kullanılabilecek bazı stratejiler şunlardır:
Hedef Belirleme: Öğrencilerin kısa ve uzun vadeli hedefler belirlemesi, onların bu hedeflere ulaşma yolunda motive olmalarını sağlar. Hedefler, öğrencinin nereye gitmek istediğini ve nasıl bir yol izlemesi gerektiğini gösterir.
Olumlu Geri Bildirim: Öğretmenler ve eğitimciler tarafından verilen olumlu geri bildirimler, öğrencilerin kendilerini daha değerli hissetmelerine ve motive olmalarına yardımcı olur. Başarıları takdir edilen öğrenciler, daha iyi performans gösterme eğilimindedir.
İlgi Çekici Öğrenme Materyalleri: Ders materyallerinin ve öğretim yöntemlerinin öğrencilerin ilgi alanlarına uygun olması, onların derslere olan ilgisini ve dolayısıyla motivasyonunu artırır.
Grup Çalışmaları: Akranlarıyla birlikte çalışmak, öğrencilerin sosyal becerilerini geliştirir ve öğrenme sürecini daha eğlenceli hale getirir. Grup içinde öğrenme, öğrencilerin birbirlerini motive etmelerine olanak tanır.
Zorlukların Üstesinden Gelme: Öğrencilere zorluklarla başa çıkma konusunda destek olmak, onların bu engelleri aşma kapasitelerini artırır ve başarılı olduklarında motivasyonlarını daha da güçlendirir.
Motivasyon, sadece akademik başarı için değil, aynı zamanda öğrencinin genel yaşam kalitesi için de önemlidir. Bu yüzden, öğrencilerin motivasyonunu artırmak, onların hem okulda hem de hayatın diğer alanlarında başarılı olmalarını sağlar.
Eğitimciler ve veliler, öğrencilerin motivasyonunu artırmak için çeşitli teknikler uygulayabilir. Ancak bazen profesyonel yardım almak en iyisidir. Aba Psikoloji, öğrenci motivasyonu konusunda uzmanlaşmış psikologlarla çalışarak, her öğrencinin potansiyelini en üst düzeye çıkarmasına yardımcı olabilir.
Aba Psikoloji ile iletişime geçmek ve daha fazla bilgi almak için (0212) 287 86 06 numaralı telefondan bize ulaşabilirsiniz. Motivasyon yolculuğunuzda size nasıl yardımcı olabileceğimizi keşfetmek için sabırsızlanıyoruz!
Netlessfobi dijital çağın yol açtığı 3 psikolojik rahatsızlıktan biridir. Henüz literatürde yeterince bilgi yer almasa da özellikle Z kuşağı içerisinde oldukça yaygındır. İnternetsiz kalma korkusu olarak da bilinen bu hastalığa ek olarak nomofobi,fomo hastalıkları da görülmektedir. Dijital çağ ile sonradan tanışanlar yani dijital göçmenler için internet özgürlük anlamına geliyor.
İnternetle tanışana kadar insanlar yaşadıkları bölgeyle sınırlı olacak şekilde sosyal ilişki kurabiliyorlardı. İnternetle ise dünyanın her köşesinden insanla istedikleri zaman iletişime geçebilir hale geldiler. Bilgiyi edinebilmenin de sınırları genişledi. Matbu kitaplardan edinilen bilgi uluslararası düzeyde, evrensel dijital bir kitaplıktan edinebilir hale geldi. Z kuşağı içinse internet içine doğdukları ve farklı bir türünü bilmedikleri olağan bir iletişim hali.
İnternet sayesinde artık hepimiz zamandan ve mekandan bağımsız olarak iletişime geçebiliyoruz. Bunu yapabilmek için internet bağlantısı kurabileceğimiz bir dijital cihaza ve internet erişimine sahip olmamız yeterli. Ancak bizi bu kadar özgürleştiren internet bir o kadar da bağımlı kılıyor. İnternetin sağladığı iletişim ve erişim kolaylığı yokluğunda da yoksunluk belirtileri gösterilmesine neden oluyor.
İnterneti kimi zaman iletişim kimi zaman eğlence kimi zaman bilgi edinme için kullanıyoruz. İnternetin kullanım amacı ve alanı oldukça geniş. İnternet ortamında her yaştan bireye ve her ihtiyaca hitap edecek içerik bulmak mümkün. Bu da pek çok insan için internetin yerinin doldurulması zor bir kaynak haline gelmesine neden oluyor. Özellikle pandemi sürecinde internet zaruri bir ihtiyaç halini de aldı.
Uzaktan eğitim, uzaktan çalışma düzenlemeleri ve sosyal hayatın kısıtlanması internetin önemini daha da artırdı. Peki Netlessfobi hangi belirtilerle kendisini gösteriyor? Kişiler üzerindeki olumsuz etkileri neler? İnternetsiz kalma korkusuyla başa çıkmak için neler yapılabilir? Yazının devamında detaylarıyla paylaşacağız.
İnternetsiz kalma korkusu yaşayan bireyler internet bağımlıları ile karıştırılabilmektedir. İnternet bağımlıları internet kullanım davranışlarıyla tanım alırlar. İnternetsiz kalma korkusu yaşayan bireylerde ise internet kullanım sıklığı ve süresi önemli değildir. Bu bireyler gün içerisinde interneti kullanmaya hiç ihtiyaçları olmasa dahi yokluğundan huzursuzluk duyarlar. Yani netlessfobi, internetin aşırı kullanımından öte kişinin internetin olmadığı bir ortamda kalamaması ve internet yoksunluğundan endişe duymasıdır.
İnternetsiz kalma korkusu yaşayan bireylerde aşağıdaki belirtiler görülebilmektedir.
Kişinin 3’den fazla internet bağlantısına sahip akıllı cihazı bir arada kullanması ve bunlarla uzun zaman geçirmesi. (Laptop, tablet, telefon gibi)
Günlük hayatta gittiği mekânlarda internet bağlantısının olmasına özen göstermesi,
Günlük en az 8 saat süreyle online olması,
İnternete bağlanma imkânı olmadığında hayatın durduğu düşüncesine kapılmak,
İnternete bağlanma imkânı olmadığında sosyal ağlardaki yeni gelişmeleri kaçırmaktan ve tekrar yakalayamamaktan endişe duymak,
Gece uyurken bile internete bağlanabilme özelliği olan akıllı cihazları ulaşabileceği mesafede bulundurmak,
Sosyal medya hesaplarına ait mesaj, bildirim, beğeni, ses ve görüntülerden büyük bir haz duymak,
Kısa süreliğine bile olsa internetten ayrı kalamamak,
Yemek siparişi, alışveriş, fatura ödeme gibi günlük işlerini sürekli olarak internet aracılığıyla gerçekleştirmek,
Günde sosyal amaçlı en az 20 bildirimde bulunmak.
İnternet olmayan ortamlarda huzursuz olmak, internetsizlik neticesinde fiziksel tepkiler göstermek,
Sürekli internet arayışı içerisinde olmak.
Tanı için yukarıdaki belirtiler örnek gösterilse de konuyla ilgili çalışmalar artıkça belirtilerde de farklılaşmalar olacaktır.
Netlessfobinin Olumsuz Etkileri Nelerdir?
İnternetten yoksun kalma korkusu bireyin duygu, düşünce ve davranışlarına yansımaktadır. İnternetsiz kalma korkusu yaşayan bireylerdeki olumsuz etkiler şu şekildedir;
Sosyal medyada çok zaman geçirmenin sonucunda zorlaşan zaman yönetimi,
Kişisel veya mesleki gelişime katkısı olmayan sitelerde gereksiz zaman geçirme,
Kişisel uğraşlara gereğinden fazla zaman harcama,
İşleri önceliklemede problem yaşama,
Erteleme davranışında artış,
İş yerinde artan sanal kaynatma,
İşleri geciktirmede herhangi bir sorun görmeme,
Aksayan işlerle ilgili bahaneler üreterek, sorunun internet kullanımıyla ilgili olmadığını ispat etmeye çalışma,
Sürekli online oyun, kumar, bahis, spor ve benzeri takibi veya blog, sözlük, haber takibi,
Online olunamayan sürelerde sosyal beceri eksikliği gösterme ve benzeri olumsuz etkiler görülebilmektedir.
Netlessfobik bireylerde internet bağımlılığı, teknolojik cihazlardan uzak duramama veya yeniliklerden haberdar olamama korkusu görülebilmektedir.
Örgütler Açısından Karşılaşılabilecek Olumsuzluklar
Çalışan bağlılığının düşük olduğu örgütlerde internet kullanımı bir kaytarma unsuru olarak kullanılabilmektedir. Yeterince çalışma motivasyonu olmayan bireyler için internette amaçsız gezinmek fazla ve sık sigara molaları gibidir. Ayrıca kurum içerisinde mutsuz olan birey örgütün diğer üyeleri için de motivasyon kırıcı olabilmektedir. Olumsuz örnek teşkil etmesi ve ekibi yavaşlatması da örgüte zarar vermektedir.
Kurum markasına, imajına yakışmayacak şirket içi görüntü ve videoların sanal ortamda paylaşılması da marka imajını zedelemektedir. Güvenli internet kullanımını bilmeyen, zararlı yazılımlara karşı yeterli önlem almayan çalışanlar da kuruma zarar vermektedir. Bu nedenle organizasyonun siber güvenliği, kişisel verileri ve bilgileri tehdit altında kalmaktadır. Hacker saldırılarına ve casus yazılımlara davetiye çıkarılmaktadır. Sonuç olarak netlessfobik bireyler kuruma maddi ve manevi zarar verebilmektedir.
Öğrenciler ve Akademik Başarı Açısından Karşılaşılabilecek Olumsuzluklar
İnternetten yoksun kalma korkusu öğrencileri ve akademik başarıyı da olumsuz etkilemektedir. Başta zaman yönetimi eksikliği, erteleme davranışı ve dikkati sürdürme güçlüğü başarıyı olumsuz etkilemektedir. Ödevlerin, tekrarların zamanında yetiştirilememesi, ders içerisinde zihnin internet kullanımında olması performansı olumsuz etkilemektedir. Özellikle lise, üniversite sınavlarına hazırlık gibi önemli dönemlerde internet stresten kurtulmak için de kullanılabilmektedir.
İnternetten yoksun kalma korkusuyla başa çıkmak için öncelikle kişinin internet ihtiyacının nedenleri ortaya çıkarılmalıdır. Ayrıca alternatif uğraşlar geliştirmesi desteklenmelidir. Bilinçli ve kontrollü internet kullanımının kazandırılması için bilişsel ve davranışsal çalışmalar yapılmalıdır. Bireysel psikolojik danışmanlık ve grup terapisi işe yaramaktadır. Yoksun bırakmak yerine amaçlı ve verimli internet kullanımı teşvik edilmelidir. Ardından ihtiyaç duyulursa kademeli yoksun bırakma uygulanarak internet kullanım sıklığı azaltılabilir.
Netlessfobi Kariyer Gelişiminizi ve Akademik Başarınızı Engelliyorsa Profesyonel Destek Alabilirsiniz
Dijital çağda akademik başarıyı ve kariyer gelişimini destekleyen pek çok kaynak mevcuttur. Ancak bu kaynaklar verimsiz ve hatalı kullanıldığında başarıyı da engellemektedir. Akademik hayatın erken yıllarından itibaren başarıda istikrarlı olabilmek kariyer gelişimine olumlu katkı sağlamaktadır. Bu nedenle erken dönem itibariyle çocuklara ve öğrencilere bilinçli internet ve teknoloji kullanımı aşılanlamlıdır.
İnternetten yoksun kalma korkusu duyuyor, akademik hayatınızın/ kariyerinizin bu nedenle olumsuz etkilendiğini düşünüyorsanız destek alabilirsiniz. Aba psikoloji olarak uzman kadromuzla psikolojik ve akademik olarak yaşadığınız zorluklar üzerine çalışıyoruz. Dijital çağın olumlu etkilerini bilinçli şekilde kullanmanızı desteklerken olumsuzluklarının kariyer gelişiminizi etkilemesinin önüne geçebilirsiniz.
Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Siz de Netlessfobi yaşıyor ve bunun başarınızı gölgelemesini istemiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Nomofobi (No Mobile Phobia) akademik başarıyı ve kariyeri olumsuz etkileyen dijital çağ korkularından bir tanesidir. İnternet, telefon ve sosyal medya günümüzün vazgeçilmez parçaları haline geldi. Bu kaynaklara vazgeçemeyecek kadar önem atfetmek ise kullanıcılarda yoksunluk korkularının gelişmesini tetikledi. Bunlar internetten yoksun kalma korkusu, telefondan yoksun kalma korkusu ve sosyal medyadaki gelişmeleri kaçırma korkusudur.
İnternet yoksunluğu netlesfobi, telefondan yoksun kalma nomofobi, gelişmeleri kaçırma ise Fomo’dur. Bu kaynaklardan yoksunluk stres ve kaygıya yol açarken, yoksun kalma ihtimali de korku vermektedir. Bu korkular dijital çağın ve hızla gelişen teknolojinin sonucu olarak özelliklede z kuşağı üzerinde etkilidir. Çoğunluğunu z kuşağının oluşturduğu dijital yerlilerde de bu korkulara sıklıkla rastlanabilmektedir.
Dünyada ve ülkemizde teknolojik ve dijital cihazların kullanımı günden güne artmaktadır. TÜİK’in araştırmalarına göre 83 milyon nüfusa sahip Türkiye’de neredeyse nüfusun tamamında telefon bulunmaktadır. Telefon kullanıcılarının da %91’inin internet bağlantısı bulunmaktadır. Telefon kullanım yaşı ise giderek küçülmektedir. Bu da öğrencilerin büyük çoğunluğunun telefon sahibi olduğunu göstermektedir.
2020 yılında tüm dünyada etkili olan covid-19 nedeniyle de kişilerin internet, sosyal medya ve mobil cihaz kullanımı artmıştır. Sosyal hayattan uzak kalmak sanal ve mobil kaynaklar ile sosyal medyanın önemini artırmaktadır. İnsanların gerçek sosyal etkileşim ortamlarında geçirdiği zaman sosyal medyaya, mobil cihazlara yönlendirilmektedir.
Eğlenmek, zaman geçirmek, iletişim kurmak, bilgi edinmek amacıyla kullanılan bu kaynaklar psikolojik rahatlama da sağlamaktadır. Ancak bu kaynakların kontrolsüz kullanımı akademik başarıyı ve kariyeri olumsuz etkilemektedir. Geniş tanımıyla Nomofobi nedir? Hangi belirtilerle kendini gösterir? Başarı üzerindeki olumsuz etkileri nelerdir? Başa çıkmak için neler yapılabilir? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşacağız.
Nomofobi (No Mobile Phobia) Nedir?
Bireyin mobil cihaza (telefon, tablet, bilgisayar) erişemediğinde veya kullanamadığında açığa çıkan korkudur. Bu korku yoksun kalındığında da yaşanabilir, yoksun kalma ihtimali söz konusu olduğunda da. Telefonun çalışmaması, bir yerde unutulması, çekmemesi, kullanılabilir durumda olmaması, zarar görmesi korkuyu tetiklemektedir. Telefon kullanımının yasak olduğu veya erişimin sınırlı olduğu ortamlar da korkuyu geliştirmektedir.
Nomofobi günün her anında açığa çıkabilmekte ve sürekli kontrol etme ihtiyacı ile kendini göstermektedir. Telefon çalmasa dahi elinde tutma, ekranını açma ihtiyacı duyulur. Bireyin yaşadığı yoğun kaygı ve korku odaklanmayı ve dikkati sürdürmeyi zorlaştırmaktadır. Akıllı telefonlardan internete girebilmek, fotoğraf- video çekebilmek, uygulama ve eklentilerle işlevselliğini artırmak telefonun değerini artırmaktadır.
Birey telefonuyla keyifli zaman geçirebilmekte, kendini güvende hissetmekte ve istediği an istediği bilgiye ulaşabilmektedir. Dijital cihazlara duyduğumuz güven önemli bilgilerin dahi zihnimizden silinmesine neden olabiliyor.
Eskiden çok daha fazla telefon numarasını, adresi, özel günü aklımızda tutabiliyorduk. Şimdi ise telefon rehberleri, hatırlatıcılar, navigasyonlar bu görevleri üstleniyor. Bu da telefonlara ve akıllı cihazlara olan ihtiyacımızı artırıyor. Bu ihtiyacın büyüklüğü ise yoksun kalma ihtimalimizin yarattığı korkuyu ve kaygıyı artırıyor.
Nomofobi Hangi Belirtilerle Kendisini Gösterir?
Telefondan yoksun kalma korkusu yaşayan bireylerde aşağıdaki düşünce ve davranışlar sıklıkla görülmektedir;
Uyumadan önce telefonla zaman geçirmek, kontrol etmek.
Telefonla aynı odada ve kolay erişilebilecek bir mesafede uyumak (yastık altı, baş ucu gibi).
Uyanır uyanmaz ilk iş olarak telefonu kontrol etmek.
Telefon olmaksızın evden, bulunulan yerden uzaklaşamamak.
Sık sık telefona temas etmek, mümkünse elinde tutmak veya üzerinde taşımak.
Telefonu hiç kapatmamak, kapalı kalan süreye katlanamamak.
Bir ya da daha fazla akıllı cihaza sahip olmak ve yukarıdaki davranışları hepsi için uygulamak.
Telefon ve varsa yoğun olarak kullanılan diğer akıllı cihazların şarj aletlerini yanında taşımak.
Şarj edememe ihtimaline karşılık piriz gerektirmeyecek şekilde şarj bankaları taşımak. Yedekli olmak.
Telefonun/ akıllı cihazın kaybolması, zarar görmesi, unutulması, kullanılabilir durumda olmaması ihtimallerine yönelik korku duymak. Sıklıkla bu düşüncelere kapılmak ve önlem almaya çalışmak.
Şarjının, kontörünün bitmesi, kapsama alanı dışında olması, fatura kaynaklı kapanması ihtimallerine karşı önlem almak.
Telefonun çekmeyeceği veya kullanımının yasak/sınırlı olduğu ortamlara girmekten kaçınma.
Telefon çalmadığı halde bildirim/arama/mesaj var mı diye telefonun sık sık kontrol edilmesi.
Akıllı cihazların kullanımı nedeniyle fazla miktarda para harcanması (model yükseltme, internet kota aşımı, fatura aşımı ve benzeri nedenlerle)
Nomofobi (No Mobile Phobia) Hastalığı Akademik Başarıyı ve Kariyeri Nasıl Etkiliyor?
Telefondan yoksun kalma korkusu en başta bireyin derse veya meşgul olduğu işine odaklanmasını zorlaştırıyor. Telefonu sık sık kontrol etme ihtiyacı duymak dikkatin kolayca dağılmasına neden oluyor. Her kontrolde farklı sürelerle kişinin meşguliyeti de bölünüyor. Farkına varmadan telefonda veya akıllı cihazda ihtiyacın dışında vakit geçirmek ise zaman yönetimini zorlaştırıyor. Telefonla gereğinden fazla ve verimsiz zaman geçirmek üretkenliği ve yaratıcılığı olumsuz etkiliyor.
Aynı zamanda sosyal iletişimde de azalma eğilimi görülüyor. Telefonuyla gereğinden çok zaman geçiren kişilerin ilgi odağı telefon olduğu için çevrelerine duydukları ilgi ve farkındalık da zamanla azalıyor. Odaklanamamak ve dikkati sürdürememek öğrenmeyi zorlaştırıyor. Eksik ve/veya hatalı öğrenmelere neden olabiliyor. Bu da kişinin hata yapmasına yol açabiliyor. Akademik hayatta bunun sonuçlarını yazılı, sözlü veya çoktan seçmeli sınavlardan alınan sonuçlarda görebiliyoruz.
Kişi nomofobi nedeniyle potansiyelinin altında performans sergiliyor. Zaman yönetimi zorlaşıyor, ödevleri, projeleri yetiştirmek zorlaşıyor, sorumluluklar aksıyor. Zihin neredeyse hiç dinlenmiyor. Yatmadan hemen önce ve uyandıktan hemen sonra telefona bakmak gün içerisinde edinilen diğer bilgilerin de işlevini azaltıyor. Zihin son gördüğü bilgiyi gece boyunca işlerken zihnin en açık olduğu güne başlangıçta da verimsiz bilgiyle doluyor.
Mobil kaynaklardan yoksun kalma korkusu kariyeri de olumsuz etkiliyor. Özellikle kişinin borsa, finans yatırımları varsa, şans oyunu, at yarışı gibi uğraşları varsa risk artıyor. Para kazanacak veya kaybedecek olma ihtimali kullanım sıklığını yükseltiyor. Yine kişinin mesleği ve/veya kariyeriyle ilgili gelişmeleri kaçırma korkusu varsa da telefon/akıllı cihaz kullanımı artıyor.
Önemli bir gelişmeyi kaçırıyor muyum? Meslektaşlarım benden farklı ne yapıyor? Geri kaldığım bir gelişme olursa bu kariyerimi nasıl etkiler? Ve benzeri düşünceler de nomofobiyi tetikliyor. Bu noktada birbirinden ayrı tanımlanıyor olsa da fomo ve netlesfobi ile doğrudan ilişkili oldukları görülüyor. Zaman yönetiminin zorlaşması, dikkat dağınıklığı, sosyal etkileşim azlığı kişinin kariyerinde ilerlemesini, başarı elde etmesini zorlaştırıyor.
Nomofobi (No Mobile Phobia) Akademik Başarınızı ve Kariyer Gelişiminizi Olumsuz Etkilemesin
Nomofobi ile başa çıkmak için bireysel farkındalık ve özdenetim çalışmaları yapabilirsiniz. Bir bağımlılık çeşidi olan bu yoksunluk türüyle bireysel mücadelede zorlanmanız halinde psikolojik destek de alabilirsiniz. Tedavi sürecinde korkularınızı tetikleyen düşünceler üzerine çalışılır ve davranış ödevleri düzenlenebilir. Akıllı cihazların kullanımıyla ilgili otokontrol çalışmaları yapılabilir. Zamanı ve teknolojiyi verimli kullanma becerisi geliştirilebilir. Akademik Başarı İçin Teknoloji Nasıl Daha Verimli Kullanılabilir ve Sınava Hazırlık Sürecinde İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı ile Başa Çıkma Önerileri yazılarımıza bakabilirsiniz.
Yeni ve keyifli uğraşlar edinmek de akıllı cihazlarla geçirilen süreyi azaltmaktadır. Zihninizi dinlendirebileceğiniz meditasyon, yoga, nefes çalışmaları gibi egzersizlere yönelebilirsiniz. Elinizi meşgul edeceğiniz kil, toprak, el işi, resim gibi aktivitelere de yönelebilirsiniz. Pandeminin Olumsuz Etkileri ve Verimli Zaman Geçirme Önerileri yazımıza da bakabilirsiniz.
Günümüzde öğrenci olan ve kariyerini planlayan her bireyin başarılı olmak için daha bilinçli, hızlı ve etkili yol alabilmesi gerekiyor. Nomofobi ise bu süreci olumsuz etkiliyor.
Telefondan yoksun kalma korkusu duyuyor, akademik hayatınızın veya kariyerinizin bu nedenle olumsuz etkilendiğini düşünüyorsanız destek alabilirsiniz. Aba psikoloji olarak uzman kadromuzla psikolojik ve akademik olarak yaşadığınız zorluklar üzerine çalışıyoruz. Dijital çağın olumlu etkilerini bilinçli şekilde kullanmanızı desteklerken olumsuzluklarının kariyer gelişiminizi etkilemesinin önüne geçebilirsiniz.
Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Siz de Nomofobi hastalığının başarınızı gölgelemesini istemiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Bahar yorgunluğu, bireyin üzerinde bıraktığı fiziksel ve psikolojik etkilerle üretkenliği ve iyi hali olumsuz etkiliyor. Mevsimsel yorgunluk ihmal edildiğinde kronik yorgunluğa dönüşüyor. Yorgunluk beraberinde motivasyonu, verimliliği, zaman yönetimini, dikkati ve düşünce şeklimizi de olumsuz etkiliyor. Baharın yol açtığı bu etki özelliklede sınava hazırlık sürecindeki öğrencileri olumsuz etkiliyor.
Bahar dönemi, sınav tarihlerinin yaklaştığı ve dolayısıyla öğrencilerin tempoyu artırması gereken önemli bir dönem. Adeta sınav maratonundaki son düzlük. Ancak yaşanan yorgunluk hali öğrencilerin performansına yansıyor ve gerekli önlemler alınmadığında da sonucu olumsuz etkiliyor. Bahar yorgunluğu nedir ve neden gelişir? Belirtileri nelerdir? Yorgunluğun olumsuz etkileriyle başa çıkmak için neler yapılabilir? yazımızda detaylarıyla paylaşacağız.
Mevsim dönüşlerinde meydana gelen mevsimsel değişiklikler hepimizin hatta tüm canlıların yeni koşullara adapte olmasını gerektiriyor. Havanın ısınması veya soğuması, ağaçların çiçek açması veya dökmesi, mevsimlere göre değişen meyve ve sebzeler gibi bizlerde de değişiklikler oluyor. Kıyafetlerimiz değişiyor, güneş ışıklarına maruz kaldığımız süreler değişiyor. Gündüz gece yani aydınlık ve karanlık süreleri farklılaşıyor. Dolayısıyla tüm bu değişimler bizi de etkiliyor.
Metabolizmamız, uyku düzenimiz, ruh halimiz, hormonlarımız değişiyor. Özelliklede büyük şehirlerde insanlar bu değişikliklere uyum göstermekte daha fazla zorlanıyor. Havada baharın etkisiyle artan negatif iyonların olumlu etkisi şehirleşmenin etkisiyle insanların doğadan alacağı faydayı azaltıyor.
Büyük şehirlerdeki ulaşım ağı, sanayi, yüksek yapılar ve ışıklandırmalar havadaki negatif yüklü iyonların etkisini azaltıyor. Toprağa yeterince temas edememek, artan nem oranları, mevsimsel farklılıklar ve kapalı alanlarda uzun süre kalmak fiziksel ve psikolojik yorgunluğu artırıyor.
Özellikle artan nem fiziksel yorgunluğu tetikliyor. Artan nem akciğerlere oksijen taşıyan burun, boğaz yollarındaki ödemi artırıyor. Akciğere yeterince oksijen girmemesi ise diğer organların oksijen tüketimini azaltmak için damarların büzülmesine neden oluyor. Bu da vücuda giren oksijenin azalmasına dolayısıyla enerjinin de azalmasına neden oluyor. Kan damarlarındaki büzüşme sonucunda mide, kalp, ciğerler, cilt, troidler olumsuz etkileniyor. Bahar mevsiminde ülser gibi mide sorunları artış gösteriyor.
Kalp krizleri ve hipertansiyon artıyor. Ciltte kuruluk ve saç dökülmeleri artıyor. Damarlardaki daralma sonucu yaşanan oksijen azlığı halsizliğe, yorgunluğa, denge kayıplarına, baş dönmesine ve baş ağrısına yol açıyor. Depresif kişilerde ve kronik hastalığı olan bireylerde olumsuz etkiler daha fazla görülüyor. Artan nem özellikle eklem rahatsızlıklarını, solunum yolu hastalıklarını, romatizmayı ve kalp rahatsızlıklarını tetikliyor.
Çabuk öfkelenme, depresif duygu durum, anksiyete, stresle başa çıkamama gibi olumsuz psikolojik sorunlarda da artış gözleniyor. Dikkat dağınıklığı, unutkanlık da bu dönemde artabiliyor. Bahar yorgunluğu farklı hastalıklarla karıştırıldığında tedavi ihmal edilebiliyor. Yine önemsenmeyen mevsimsel yorgunluk kronik yorgunluk haline gelebiliyor. Ergenlerde Depresyon: Aileler Nelere Dikkat Etmeli? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.
Bahar Yorgunluğu Belirtileri Nelerdir?
Bahar yorgunluğu fiziksel, davranışsal ve duygusal belirtilerle kendini belli etmektedir. Belirtiler farklı hastalıklara yönelik semptomlarla benzerlik göstermektedir.
Enerji kaybı, çabuk yorulma, harekete geçmekte zorlanma,
Motivasyon kaybı, isteksizlik,
Erteleme davranışı,
İştahta değişiklik; az yeme veya daha çok yeme isteği.
Uyku düzeninde bozulma, sabah yataktan kalkmak istememe, sürekli uyuma isteği.
Dikkat dağınıklığı,
Unutkanlık,
Fiziksel ağrı hissi; kas ve eklem ağrıları, tutukluklar gibi belirtiler görülmektedir.
Bahar Yorgunluğu Sınava Hazırlık Sürecini Nasıl Etkiliyor?
Bahar yorgunluğu en başta öğrencilerin enerjisini düşürüyor ve üretkenliklerini azaltıyor. Öğrenciler bu dönemde organize olmakta ve zamanı yönetmekte zorlanıyorlar. Dikkatleri kolayca dağılıyor, dikkat dağıtıcılarla baş etmekte zorlanıyor ve konsantrasyon güçlüğü yaşıyorlar. Bu da verimli ders çalışma alışkanlıklarını olumsuz etkiliyor.
Bahar dönemi öğrencilerin çalışma tempolarını artırması gereken bir dönem. Sınava az bir zamanın kalması özellikle konu tekrarlarını bitirip soru çözme adetlerinin artmasını gerektiriyor. Öğrenciler bu dönemde sınav süresini daha verimli kullanabilmek için bol soru çözmeli, hızlı ve verimli okuma becerilerini artırmalılar. Zorlandıkları konulara geri dönüp eksiklerini tamamlamalılar. Okuma Alışkanlığı Kazanmak Sınav Başarısı Getiriyor yazımızdan faydalanabilirsiniz.
Sınav öncesi dönem iyi bir dikkat süresi, zaman yönetimi, verimli çalışma ve organize olabilme becerisi gerektiriyor. Bahar yorgunluğu yaşayan ve bu yorgunlukla başa çıkmakta zorlanan öğrenciler ise ihtiyaç duydukları tempoyu yakalamakta zorluk yaşıyor. Bu durumda da motivasyon ve verimlilik azalıyor. Temponun düşmesi ve verimliliği azalması sınava hazırlık sürecine doğrudan etki ediyor.
Dikkatin dağılması öğrencilerin denemelerde basit hatalar yapmalarına neden olabiliyor. Üstelik havanın ısınması, evde kalmayı da daha zor hale getiriyor. Sokakların kalabalıklaşması gençlerinde evde zaman geçirmesini ve masa başında çalışmasını zorlaştırıyor. Sınava Hazırlık Sürecinde İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı ile Başa Çıkma Önerileri, yazımızdan da faydalanabilirsiniz.
Sınava Hazırlık Sürecinde Bahar Yorgunluğu ile Başa Çıkma Önerileri
Tüm bunların dışında aşağıdaki önerilerimizin dikkate alınması da yorgunluğun sınava hazırlık sürecini olumsuz etkilemesini engelliyor.
Beslenmenizi Yeniden Düzenleyin
Bahar yorgunluğu ile başa çıkmak için fiziksel yorgunluğu engelleyecek, enerjiyi artıracak şekilde beslenmenin düzenlenmesi gerekiyor. Beslenme uzmanları özellikle B ve C vitamini açısından zengin besinleri ve bol su tüketmeyi öneriyor. Protein açısından zengin besinler tüketirken, karbonhidrat alınımının da sınırlandırılması gerekiyor. Enerji veren sağlıklı besinler, yulaflar, meyve ve sebzeler günlük besin listesine dahil edilmelidir.
Paketli, hazır gıdalar yerine ev yapımı, taze ürünlere ağırlık verilmelidir. Günlük ortalama 2, 2.5 litre su tüketilmelidir. Kahve ve çay tüketimine de dikkat edilmelidir. Çok fazla karbonhidrat ağırlıklı öğünler tüketmek vücutta uyku ve yorgunluk haline sebep olmaktadır ayrıca dikkatsizliği arttırmaktadır. Bu yüzden karbonhidrat ağırlıklı beslenmemeye özen gösterilmelidir.
Rafine edilmiş tahıllar yerine, tam buğdaylı, çavdarlı, yulaflı ve kepekli rafine edilmemiş tahıllar tercih edilmelidir. Beslenmeye mutlaka kahvaltı öğünü de dahil edilmelidir. Uyku saatine yakın yemek yenilmemeli, akşam saatlerinde alınan gıdaların sindirimi kolay besinler olmasına dikkat edilmelidir. Yağlı, sindirimi zor, ağır besinler özellikle geç saatlerde tüketilmemelidir.
Zeytinyağlılar, ızgara, haşlama ve buharda pişen yemekler tercih edilmelidir. Koyu demlenmiş çaylar yerine bitki çayları tercih edilmelidir. Kan sayımı yaptırmak ve doktor önerisiyle takviye vitaminler kullanmak da faydalı olabilmektedir.
Uyku Düzeninizi Oluşturun
Bahar yorgunluğu çoğunlukla uykuya karşı koyamama, uykudan uyanmakta zorluk yaşama ile kendini göstermektedir. Bu dönemde gereğinden fazla uyumak, erken uyuyup geç uyanmak veya verimli uyku sürelerinin dışında uyumak görülebilir. Gereğinden fazla uyumak yorgunluğu pekiştirmektedir. Fazla uyuduğunuzda dinlenmek yerine kendinizi daha da yorgun hissedebilirsiniz.
Yaşadığınız bu yorgunluk hissi ve uykuya yönelik düzensizlikle baş etmek için uyku öncesi rutini oluşturun. Bu rutin hem uykuya geçişinizi hem de stresle başa çıkmanızı kolaylaştıracaktır. Uykudan önce duş almak veya meditasyon yapmak fiziksel yorgunluğu azaltmaktadır ve uykuya geçişi kolaylaştırmaktadır. Nefes egzersizleri yapmak ve hayal kurmak da kişinin kendisini daha iyi hissetmesini sağlamaktadır.
Uykuya geçişi kolaylaştıracak sözsüz müzikler dinlemek ve/veya kitap okumak da uykuya geçişi kolaylaştırmaktadır. Uyumadan önce okunan son şey zihin tarafından çok daha iyi işlenmektedir. Bu nedenle sınava hazırlık sürecinde gün içerisinde öğrenilen veya öğrenmekte zorlanılan bilgilerin uyku öncesi özetlenmesi öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır. Uyku öncesi mutlaka dijital ekran kullanımı sıfırlanmalıdır.
Egzersiz Hayatınızın Önemli Bir Parçası Olsun
Bahar yorgunluğu ile başa çıkmanın önemli bir diğer yolu da fiziksel egzersizi artırmakdır. Yorgunluk hissederken bunu başarmak zor gibi gelse de basit egzersizlerle günden güne hareket kapasitesi artırılabilmektedir. Doğada hafif tempolu yürüyüş yapabilir veya evde bir uygulama aracılığı ile olduğunuz yerde yürüyebilirsiniz.
Evde yine bir uygulama veya video aracılığı ile pilates, yoga yapabilirsiniz. Ekipmana ihtiyaç duymaksızın yapabileceğiniz bu sporları dilerseniz ekipmanlarla da zenginleştirebilirsiniz. Günde 20-25 dakika yapacağınız yürüyüş ya da egzersiz oldukça iyi hissetmenizi sağlayacaktır.
Spor sayesinde kaslarınızın gelişmesini sağlayacak ve bu sayede daha esnek ve dinç olabileceksiniz. Uzun süre masa başında çalışmanın yol açtığı bel, boyun ağrıları, tutukluklar yaptığınız egzersizler sayesinde azalacak.
Bahar yorgunluğu sonucu açığa çıkan yorgunluk hissi de egzersizlerle minimuma inmiş olacak. Zumba gibi eğlenceli ve temposu yüksek sporlar da enerjinizin yükselmesini destekleyecektir. Kendinize uygun egzersizi bularak bugünden başlayarak harekete geçebilir hem fiziksel hem psikolojik sağlığınıza katkıda bulunabilirsiniz.
Bahar Yorgunluğu Yaşamamak için Doğada Zaman Geçirebilir ve Nefes Egzersizleri Öğrenebilirsiniz
Bahar yorgunluğu yaşamanın önemli bir nedeni de uykudan uyanan doğanın canlılığına eşlik edememektir. Tabiatımız doğayla iç içe olmak isterken okullarda, evlerde veya iş yerlerinde kapalı kalmak enerjimizi düşürüyor. Oysa doğada olmak negatif enerjiyi boşaltmaya, pozitif enerji yüklenmeye destek oluyor. Doğada sakinleşiyor, dinginleşiyoruz.
Doğada zaman geçirmek, kısa yürüyüşlere çıkmak, toprağa değmek, toprakla uğraşmak bizleri adeta rehabilite ediyor. Doğada zaman geçiren kişilerin dikkat süreleri artıyor, stresle başa çıkmaları kolaylaşıyor. Öfke ve negatif duygular daha az açığa çıkıyor.
Nefes egzersizleri de bahar yorgunluğu ile başa çıkmayı ve daha iyi hissetmeyi desteklemektedir. Uygulamaktan keyif alacağınız bir nefes egzersizini öğrenebilirsiniz. Güne başlarken, gün içerisinde herhangi bir zamanda veya uyku öncesinde uygulayabilirsiniz. Mindfulness çalışmaları da bahar yorgunluğu ile başa çıkmanızı kolaylaştıracaktır. Tüm bu yöntemler sınava hazırlık sürecinde mevsimsel yorgunluğun olumsuz etkilerini minimuma indirmenizi destekleyecek.
Yine de Bahar yorgunluğu ile başa çıkmakta zorlanıyor, önerilerimizle de üstesinden gelemiyorsanız psikolojik destek için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Aba Psikoloji olarak danışanlarımıza ihtiyaç duydukları konularda psikolojik destek sağlıyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz.
Motivasyon eksikliği bir işi yapmaya yönelik yeterli istek, ilgi, heves ve coşkunun olmaması durumudur. Yetersiz motivasyon başarıyı ve üretkenliği engelleyen en büyük etkenlerden biridir. Kariyerinde başarı elde etmek isteyen her yaştan bireyin performans gösterebilmesi için motivasyona ihtiyacı vardır. Harekete geçmek için ihtiyaç duyulan içsel güç ve motivasyona ancak doğru adımlar uygulanarak sahip olunabilir.
Motivasyon eksikliği ile başa çıkabilmek için ilk önce motivasyonu düşüren faktörler öğrenilmelidir. Düşük motivasyon nedenleri tespit edildiğinde motivasyonu olumsuz etkileyen faktörlerle baş etmek kolaylaşacaktır. Hedefsizlik veya yanlış hedefe yönelmek, özgüven eksikliği, zamanı verimli kullanamamak, fazla iş üstlenmek, işleri ertelemek motivasyon kaybına yol açmaktadır. Ayrıca performansımıza ve potansiyelimize yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerimiz, kendimizi daha iyisine layık görmememiz de motivasyonumuzu zedelemektedir.
Yazımızın devamında motivasyon düşüklüğüne neden olan etkenleri paylaşacağız. Motivasyon Eksikliği nedenlerini öğrendikten sonra Sınava Hazırlanırken Motivasyon Artırma Teknikleri yazımızı da okuyabilirsiniz.
Hedef Belirleyememe ya da Yanlış Hedef Belirleme Motivasyon Eksikliği Nedeni
Bireyin beklentileriyle, hayalleriyle uyumlu, karakteriyle örtüşen, ilgi, beceri alanlarına hitap eden hedefinin olması motivasyonunu artıracaktır. Hedef belirlerken kendi seçimimizi yapabiliyor olmamız, hayatımızla ilgili karar mekanizmasını elimizde tutmamız önemli. Bir hedef kişinin kendisiyle ne kadar örtüşürse o hedefe ulaşma arzusu o kadar yüksek olacaktır. Bu sayede hedefe giden yolda karşılaşılacak engelleri aşmak, yorgunlukla baş etmek ise daha kolay olacaktır.
Bu nedenle doğru hedef belirlemek motivasyon için oldukça önemlidir. Ancak doğru hedef belirlemekle herhangi bir hedef belirlemek aynı şey değildir. “Üniversite okumayı istemek” bir hedeftir. Ancak bu hedef kişi için yeterli motivasyonu taşımamaktadır. Yeterince yapılandırılmamış bir hedef ise en ufak bir olumsuzlukta motivasyon eksikliği kaynağı olacaktır.
Eşyaları, yapıları 3 boyutlu hayal edebilen, çizime, tasarıma ve yaratıcılığa yatkınlığı olan bir öğrenci düşünelim. Bu öğrencimiz gezip gördüğü yerleri, yürüdüğü sokakları, çevresindeki mimariyi inceleyerek, sorgulayıp, yorumlayarak değerlendirebiliyor olsun. Ölçeklendirme becerisi de olsun. Bu öğrencimiz için mimarlık onunla örtüşen bir meslek alternatifi olacaktır. Bu öğrencinin kariyerinde başarılı olması için mimarlık hedefinin üniversite boyutunu da planlayabilmesi gerekir.
Yapacağı araştırmalar sonucunda akademik başarısı, potansiyeli ve performansı ile uyumlu bir üniversite seçimi yapılabilir. Örneğin bu öğrencimiz İstanbul Teknik Üniversitesinde mimarlık fakültesini hedefleyebilir. İTÜ mimarlık fakültesinin geçmiş yıllardaki tavan ve taban puanlarına bakmak öğrencinin sınava hazırlık planını belirleyecektir. Yine seçilen hedefin daha ulaşılabilir olması için ana hedefe benzer nitelikte alternatifler belirlemekte önemlidir.
Örneğin; İTÜ birinci hedefi olan bir öğrenci İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesini ve ODTÜ’yü hedef listesine katabilir. Aynı zamanda büyük hedefe ulaşabilmek için yapılandırılmış daha küçük hedefler de belirlemek gerekecektir. Ders planı hazırlamak, çalışma sürelerini ve molaları planlamak, motivasyon ödülleri belirlemek gibi. Bu kapsamda hazırlanmış kısa ve uzun vadeli yapılandırılmış hedefler bireyin kariyerinde başarılı olmasına destek olacaktır.
Yoğun Kaygı, Stres ve Olumsuz Düşünceler Motivasyon Eksikliğine Neden Oluyor
Yapılacak işe yönelik duyulan yoğun kaygı, stres ya da iş ve işe yönelik konularla ilgili olumsuz düşünceler motivasyon eksikliği yaratabilir. Olumsuz duygu ve düşünceler strese ve biraz daha ilerlediğinde kaygıya yol açabilmektedir. “Sınava hazırlanmak çok zor”, “Sınav süresi çok kısa.”, “Sorular çok uzun.”, “Rekabet çok fazla.”, “Yeterince iyi değilim.”, “Başarılı olamayacağım.” Gibi negatif düşünceler ve önyargılar motivasyon düşüklüğüne neden olmaktadır.
Potansiyelin Üstünde Sorumluluk Almak Motivasyon Eksikliği Yaratıyor
Bazen rollerimiz veya içinde bulunduğumuz koşullar gereği kapasitemizin üzerinde iş yüklenmek zorunda kalabiliriz. Örneğin; Öğrencilikte bir hafta içerisinde her gün birden fazla sınava hazırlanmak zorlayıcıdır. İş hayatında birbirinden önemli üç projede aynı dönemde rol almak zorlayıcı olabilir. Öğrencilikle beraber iş hayatını sürdürmek, bir kursa katılmak ve bu yoğunlukta sosyal hayattan da ödün vermemek yıpratıcı olabilir.
Bu örnekler kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Derslerine düzenli çalışan, günden güne tekrar yapan bir öğrenci için yoğun sınav haftası zorlayıcı olmayabilir. Burada önemli olan üstlendiğiniz işlerin zamanınızı, performansınızı ve potansiyelinizi göz önünde bulundurduğunuzda gerçekleştirilebilir olmasıdır. Gerçekleştirilebilir olmayan miktarda işi aynı anda üstlenmeniz yoğun stres yaşamanıza neden olacaktır. Zaman baskısı ve yorgunluk dolayısıyla motivasyon eksikliği yaratacaktır.
Burada sorumluluğunu üstlendiğiniz işler yapabileceğiniz düzeyde değilse zaman planlaması yapmanız faydalı olabilir. Başkalarına yönlendirebileceğiniz sorumluluklarınızı paylaşabilirsiniz. Öncelik sırasına koymak, zamanı yönetmek ve mümkünse ön hazırlık yapmak faydalı olacaktır. Örneğin sınav haftanız belliyse çok daha erken tarihte hazırlanmaya başlamanız aynı döneme denk gelecek işleriniz olduğunda duyacağınız baskıyı azaltacaktır.
Verimsiz Zaman Yönetimi Motivasyon Eksikliği Nedenleri Arasında
Zaman yönetimi eksikliği görev ve sorumluluklarımızı yetiştirmekte zorlanmamıza neden olur. Biriken, teslim tarihi yaklaşan işlerimiz zaman baskısıyla beraber performans kaygısını da yaratır. Zamanı verimli yönetememek keyif aldığımız aktivitelere, sosyal yaşama ve bireysel ihtiyaçlarımıza zaman ayıramamamıza neden olur. Dolayısıyla günün stresini atamaz, yeterince dinlenemez ve deşarj olamayız. Oysa verimli çalışabilmek ve üretebilmek için motive olabilmemiz gerekir.
Motivasyon için ise birlikte vakit geçirmekten keyif aldığımız kişilere ve aktivitelere zaman ayırmak gerekir. Sadece ders veya iş odaklı çalışmak, dinlenmeye, eğlenmeye ve kendimize zaman ayırmamak motivasyon eksikliği nedenidir. Konuyla ilgili Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımızdan faydalanabilirsiniz.
Özgüven Eksikliği Önemli Bir Motivasyon Eksikliği Kaynağı
Kişinin sosyal ilişkileri, akademik başarısı, kariyer gelişimi, hatta kariyerinin belirlenmesi özgüven ile doğrudan ilintilidir. Özgüven eksikliği yaşayan bireyler sahip olduğu özelliklerin yeterliliğine karşı güven duymayan bireylerdir. Özgüveni düşük bir birey mevcut potansiyellerini sergilemekten çekinir. Sosyal yaşam içerisinde kendini ifade etmekte zorlanır, utangaçlık ve çekingenlik belirtileri gösterebilirler. Yoğun şekilde eleştirilme ya da beğenilmeme kaygısı duyabilir.
Potansiyeline ve performansına yönelik inancı düşük ve olumsuzdur. Bu noktada özgüven eksikliğinin potansiyelimizi keşfetme ve geliştirme açısından engelleyici bir güce sahip olduğunu görebiliriz. Dolayısıyla özgüven eksikliği ile motivasyon eksikliği ilintilidir. Başarılı olmak için özgüven eksikliği ortadan kaldırmak ve özgüveni yeniden yapılandırmak gerekir. Motivasyon, özgüven geliştikçe doğru orantılı şekilde artacaktır.
Önceleyememe ve Erteleme Alışkanlığı Nedeniyle Motivasyon Eksikliği Gelişiyor
Eisenhower Matris Tekniği ile İşlerinizi Öncelik Sırasına Koyun
Önceleyememe problemi, üzerimizdeki işleri aciliyet ve önemine göre öncelik sırasına koyamama durumudur. Günümüzü ve işlerimizi planlarken zamanımızın büyük çoğunluğunu çoğu kez acil olmayan ve önemsiz işlerle geçiririz. Gün sonuna geldiğimizde pek çoğumuz zamanı yetiştirememekten veya günü verimsiz geçirmekten yakınırız. Geriye dönüp baktığımızda ise gün boyu elle tutulur bir iş yapmamış ve neredeyse hiçbir işimizi de tamamlayamamış oluruz.
İşte bu durum iş planımızı önceleyemediğimizin bir göstergesidir. İşlerinizi önem sırasına göre planlarken kullanabileceğiniz etkili bir zaman yönetimi önerimiz olacak. Etkili zaman yönetimi tekniklerinden kullanması pratik ve keyifli bir yöntem olan Eisenhower Matris tekniğini denemelisiniz. Bu teknik ABD eski başkanı Dwight D. Eisenhower tarafından geliştirilmiştir. Tekniğe göre yapılacak işlerin aciliyet ve önemini belirlemek için 4 çeyreğe bölünmüş bir koordinat çizilir.
Yapılması gereken işler kendi içerisinde acil olmayan- önemsiz işler, acil ama önemsiz işler, acil olmayan önemli işler, acil ve önemli işler olarak kategorize edilir ve öncelik sırasına konur.
Erteleme Alışkanlığından Kurtulmak için Eat The Frog Tekniğini Kullanabilirsiniz
Bir diğer önemli motivasyon eksikliği sebebi ise görev ve sorumlulukların sık sık ertelenmesidir. Ertelenen işler birikime neden olur, işler biriktiğinde zaman baskısı artar ve stres açığa çıkar. Biriken işlerin kalan vakitte yetiştirilemeyeceğine yönelik olumsuz düşünceler kaygıyı artırır. Sonuç olarak işi yapmaya yönelik motivasyon düşer. Ertelenen işler kendi içerisinde de yapmaya yönelik yeterli motivasyona sahip olmadığımız işlerdir.
Yani erteleme alışkanlığının altında yatan neden de motivasyon eksikliğidir. Ancak her zaman görev ve sorumluluklarımızdan keyif almamız ve yapmak için motive olmamız mümkün olamaz. Motivasyon düşüklüğü görev ve sorumluluklarınızı ihmal etmenizi ya da geciktirmenizi haklı çıkarmayacaktır. Gözünüzde büyüyen, yapmak istemediğiniz ama yapmak durumunda olduğunuz işler için de güzel bir önerimiz olacak.
“Eat the frog” tekniği tam bu noktada motive olamasanız dahi işlerinizi biriktirmeden halletmenize yardımcı oluyor. Bu tekniğin gelişmesinde Mark Twain’in şu sözü ilham oluyor: “If it’s your job to eat a frog, it’s best to do it first thing in the morning. And If it’s your job to eat two frogs, it’s best to eat the biggest one first.”
Yani, “Eğer işin bir kurbağa yemek ise, onu sabah ilk iş olarak yapmak en iyisidir. Eğer işin iki kurbağa yemekse, en büyük olanı önce yemek en iyisidir.” Brian Tracy, bu sözden yola çıkarak ertele alışkanlığını gidermek üzere etkili zaman yönetimi tekniği geliştiriyor ve “O Kurbağayı Ye” kitabını yazıyor.
Motivasyon Eksikliği İhmal Edildiğinde Akademik ve Mesleki Doyum Azalıyor
Motivasyon eksikliği ihmal edildiğinde akademik hayat, sosyal ilişkiler, kişisel yaşam ve kariyer olumsuz etkileniyor. Performans harcanan işlerin düşük motivasyonla yapılması alınan keyfi ve dolayısıyla doyumu da olumsuz etkiliyor. Doyum alınamayan görev ve sorumluluklar sonucunda bireyi ya da diğerlerini memnun etmeyen sonuçlar açığa çıkıyor. Dolayısıyla verim alabilmek, keyifle üretmek, karşılaşılan zorlukların üstesinden daha kolay gelebilmek için motive olmak gerekiyor.
Motivasyonu sağlamak çoğunlukla motivasyon eksikliğine neden olan faktörler iyileştirildiğinde kendiliğinden gelişiyor. Ancak kimi zaman motivasyon eksikliğine neden olan faktörleri tespit etmek zorlaşabiliyor. Üzerimizdeki zaman baskısı, kaygılar, geçmiş deneyimler ve inançlar farkındalığımızı etkiliyor. Bu noktada profesyonel destek almak motivasyon eksikliği nedenlerinin çok daha kolay tespit edilmesini sağlıyor. Motivasyon kırıcılarla başa çıkmak ve özellikle kariyeri olabildiğince erken planlamak akademik ve mesleki başarıyı artırıyor.
Aba psikoloji ailesi olarak uzman kadromuzla danışanlarımızın kariyer gelişimini olumsuz etkileyen faktörleri özenle ele alıyoruz. Danışanlarımızın kariyer gelişimleri için güçlü yönlerini destekliyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın motivasyon eksikliği nedenlerini tespit ederek gideriyor, hedefledikleri performansa ulaşmalarını destekliyoruz.
Çocuğun akademik başarısı için aile içi iletişim, aile bireyleri arası sıcak ilişki ve ailenin bir arada olması önemlidir. Ailenin birlikteliği ve iletişimin kalitesi bebeklikten yetişkinliğe kadar bireyin her döneminde oldukça etkilidir. Toplumun en temel yapı taşlarından biri olan aile, çocuğun başarılı bir yetişkin olmasını destekler.
Çocuğun özgüveni, sosyal becerisi, iletişim ve problem çözme becerisi ailenin rol modelliği aracılığı ile gelişir. Dolayısıyla ebeveynlerin birlikteliği, çocuklarıyla sağlıklı bir iletişimde olmaları ve gereksinimlerini karşılamaları çocuklar için önemlidir. Bireyin duygusal farkındalığının yüksek olduğu çocukluk ve ergenlik yıllarında aile içi sorunlar ve boşanma bireyin dünyasını olumsuz etkileyebilmektedir.
Dolayısıyla çocuğun akademik başarısı boşanma sürecinde ve sonrasında ilk etkilenen performans alanı olmaktadır. Yetişkinlikle beraber bireyin sorumlulukları, sosyal çevresi geliştikçe ve ekonomik olarak bağımsızlaştıkça boşanmanın birey üzerindeki etkisi azalmaktadır. Çocukluk yıllarında akademik temel oluşturabilmek için çocuğun akademik başarı edinebilmesi önemlidir. Lisede ise genç artık kariyerine yön vermeye başlayacaktır.
Bu dönemde alan seçimi, meslek seçimi, üniversite seçimi gibi önemli kararlar gencin hayatının merkezine yerleşmektedir. Çocuk ve genç için aile yıkılmaz, sarsılmaz temellere sahiptir. Birey aileden aldığı bu güvenle yoluna cesaretle devam edebilir. Aile bireyin özelliklede çocuk ve gencin denge merkezidir. Ailede bir sorun varsa çocuğun tüm yaşam alanlarındaki duygusal dengesi sarsılacaktır.
Boşanma çocuk ve gencin gelecek kaygısını besleyecek, ayrılık anksiyetesini ve aile birliğine yönelik güvenini sarsacaktır. Anne-babanın boşanmasıyla yeni bir döneme giren çocuk ve gençte duygusal sorunlar kolayca gözlenebilir. Kendini kötü hissetme ve içe kapanmayla başlayan süreç depresyona, riskli davranış ve arayışlara kadar gidebilir.
Çocuk ve gençlerde boşanma sonrası duygusal, düşünsel ve davranışsal farklılıklar görülebilmektedir. Kaygı bozuklukları, okb, ayrılık anksiyetesi, okul fobisi, akademik başarısızlık, regresyon, özgüven eksikliği, içe kapanma, sosyal fobi, uyku ve yeme bozukluğu, takıntı ve tikler bunlardan bazılarıdır. Yazımızın devamında boşanmış ailede çocuğun akademik başarısı ele alınacaktır. Boşanma çocuğun akademik başarısını nasıl etkiliyor? Düşen akademik başarı için aile neler yapabilir? Detaylarıyla bahsedeceğiz.
Çocuğun Akademik Başarısı Boşanma Sonrası Olumsuz Etkilenebiliyor
Akademik başarı bireyin doğru öğretim yöntemleriyle potansiyelinin üstünde başarı elde edebilmesidir. Akademik başarı bireyin performansı, motivasyonu, potansiyeli, zekası ve dikkat süresi ile ilişkilidir. Ancak akademik başarı için duygusal faktörlerde oldukça önemlidir. Sosyal destek, başarmaya yönelik motivasyon kaynakları, ailenin varlığı, desteği çocuk ve genç için oldukça önemlidir. Boşanma sonrası ebeveynlerin birliğinin bozulması gencin önemli bir motivasyon kaynağını kaybetmesine neden olmaktadır.
Ailenin varlığı, bütünlüğü ve işlevlerini yerine getiriyor olması çocuk için oldukça önemlidir. Aile çocuğun gözlerini açtığı ilk dünyadır. Çocuk tüm ilk tecrübelerini bu dünyada deneyimleyecek burada prova ettiği tüm becerileri gerçek dünyada uygulayacaktır. Dolayısıyla ailedeki bir kayıp, eksiklik ve değişiklik çocuğun duygusal dengesini bozacak, gücünü düşürecektir. Ailenin geçirdiği bu olumsuz süreç çocuğun gelecek kaygısını, kaybetme ve terkedilme korkusunu tetikleyecektir.
Kaygı, korku ve belirsizlik içerisinde debelenen çocuğun akademik başarısı düşebilmektedir. Aile, çocuğun yetiştirilmesinde, sosyalleştirilip topluma uyum sağlamasında, kimlik ve kişilik oluşumunda oldukça etkilidir. Çocuk önce ailede şekil alır, temellerini oluşturur ardından dış dünyaya açılarak bireysel kimliğini geliştirir. Böylece çocuk ve genç dış dünyada bir birey olarak yer edinmeye başlar.
Ailenin çocuğa tüm bu katkıları yapabilmesi için çocuğunun yanında olabilmesi gerekmektedir. Ebeveynin çocuğa rol model sunması, maddi ve manevi destek vermesi oldukça önemlidir. Ancak boşanma sürecinde yaşanan aile içi sorunlar ve sonrasında boşanmanın getirdiği yaşam değişiklikleri çocuk ve genci altüst edebilmektedir. Bu süreçte aile ebeveyn rollerini aksatabilmekte çocuk ve gencin duygusal ihtiyaçlarının karşılanması ihmal edilebilmektedir.
Dolayısıyla çocuk ve genç ebeveynlerinin boşanma sürecinde sosyal ve psikolojik açıdan süreçten olumsuz etkilenebilmektedir. Bu da çocuk veya gencin okul hayatına ve akademik başarısına olumsuz yansıyabilmektedir. Okul başarısını etkileyen pek çok değişken vardır. Aile içi ilişkilerin dengeli ve düzenli olması nasıl çocuğun başarısını olumlu açıdan etkiliyorsa düzensiz olması da başarıyı olumsuz etkilemektedir.
Boşanma Sonrası Çocuğun Akademik Başarısı Ebeveynler Tarafından Nasıl Desteklenebilir?
Boşanma sürecinde ebeveynin önem vermesi gereken ilk konu çocuğun psikolojisi olmalıdır. Çift arasındaki ilişki ne kadar sorunlu olursa olsun tartışmalar, kavgalar ve elbette şiddet, hakaret içeren negatif olaylar çocuğun yanında yaşanmamalıdır. Çocuk ebeveynleri arasındaki ilişkinin eskisi gibi olmadığını, problemler olduğunu gözlemlemelidir. Ancak çocuğa aksedilen problemler çocuğun anne ve babasına yönelik olumlu değerlendirmelerini etkilememelidir.
Çocuk ve/veya gence boşanma süreci sakin bir dille, abartıya kaçılmadan anne ve baba tarafından açıklanmalıdır. Varsa soruları yanıtlanmalı, duygu ve düşünceleri dinlenmelidir. Çocuğa bu süreçte alınan yeni kararlarla ilgili bilgi verilmelidir. Çocuğun/gencin yaşam alanında olacak değişiklik, evden ayrılacak ebeveyniyle nasıl ve ne sıklıkta görüşebileceği anlatılmalıdır. Geleceğe yönelik mümkün olduğunca belirsizlik yaratılmamalıdır.
Net olmayan konularda kaygı verici açıklamalar yerine “henüz bu konu netleşmedi, karar aldığımızda ilk seninle paylaşacağız.” Denilebilir. Her iki ebeveyninde yeni yaşam alanında çocuk için yer olmalıdır. Mümkünse ona da bir oda yapılmalı, odasının kendisinin hazırlamasına, eşyalarını seçmesine fırsat verilmelidir. Ebeveynler evliliklerini nasıl bitirirlerse bitirsinler birbirleriyle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelerini çocuğa yansıtmamalıdır.
Ebeveynin diğerini kötülemesi, suçlaması çocuğun üzerindeki duygusal baskıyı daha da artıracaktır. İçe kapanık, duygularını yeterince paylaşmayan çocukların böyle bir dönemde daha da fazla içe kapanması olasıdır. Aile bu dönemde çocuğun sessizliğini dikkate almazsa akademik başarısızlığın dışında sorunların gelişmesine de fırsat verebilir.
Çocuğun akademik başarısı düştüğünde çocuk yargılanmadan, cezalandırılmadan dinlenmeli, başarıyı etkileyen kaygı ve düşünceleri üzerine konuşulmalıdır. Varsa çocuğun destek talebi karşılanmalıdır. Çocuğun hayatında kaygılanmasını gerektirecek bir yaşam değişikliği olmayacağı ona hissettirilmelidir. Anne ve baba boşanma sürecinde ve sonrasında çocuğa düzenli zaman ayırmaya devam etmelidir.
Bu dönemde çocuğun başarısını etkileyen önemli bir sorun çocuğun artık konsantre olmakta güçlük yaşıyor olmasıdır. Anda kalamayan sürekli geçmiş anılar ve geleceğe yönelik kaygılar taşıyan çocuk derse odaklanmakta güçlük yaşamaktadır. Çocuk bu dönemde olumsuz ortam ve durumlardan uzaklaşabilmesi, negatif enerjisini boşaltabilmesi için bilinçli yönlendirilmelidir. Spor ya da sanat çalışmalarına katılması, gün içerisinde egzersiz yapması çocuğu rahatlatacaktır.
Mindfulness çalışmalarına katılması, nefes egzersizlerini öğrenmesi, yoga veya meditasyon yapması faydalı olabilir. Çocuğun yaşına göre oyun terapisi yapılması ya da psikolojik destek verilmesi de faydalı olabilir. Mutlu Aileler Başarılı Çocuklar Yetiştiriyor! yazımızı da okuyabilirsiniz.
Boşanma Sonrası Çocuğun Akademik Başarısı Olumsuz Etkileniyorsa Psikolojik Destek Alınmalıdır
Bu dönemde açığa çıkabilecek akademik başarısızlıkların aile tarafından anlayışla karşılanması ve yapıcı şekilde desteklenmesi gerekir. Ancak çocuğun başarısız olmasına katkıda bulunan boşanma süreci ebeveynler için de yıpratıcı bir dönem olabilmektedir. Çocuğun yaşadığı kaygıların benzerleri ebeveynler için de geçerlidir. Dolayısıyla kendi duygu, düşünce ve endişeleri içerisinde bocalayan ebeveyn bu dönemde çocuğunu ihmal edebilmektedir.
Boşanma sürecinde ve sonrasında çocuk ve diğer aile bireyleri psikolojik destek alarak yeni döneme daha kolay adapte olabilir. Boşanmanın getirdiği kaos içerisinde eşlerin de kendilerine dönmesi, duygularının farkına varması zorlaşmaktadır. Bu nedenle psikolojik destek ihtiyacı çocuk ve/veya genç kadar ebeveynler için de gerekli olabilmektedir. Özellikle çocuğun/gencin akademik başarısı düşüyorsa destek ihtiyacı göz ardı edilmemelidir.
Boşanma planlı da plansız da olsa çiftler için zorlu bir süreçtir. Ayrılığı isteyen birey özellikle çocuklar olduğunda kendini suçlu hissedebilmektedir. Ayrılığı istemeyen birey için de hem kendisi hem de çocuğunun iyi oluşu için psikolojik destek zaruri bir ihtiyaç haline gelebilmektedir.
Boşanma sonrası çocuğun akademik başarısı iyi takip edilmelidir. Okul ve öğretmenlerle iletişimde olmak çocuğun okul ve sınıf içi durumundan haberdar olmak gerekir. Çocukların boşanmaya tepkisi iyi gözlenmeli çocuktaki duygu, davranış değişiklikleri takip edilmelidir. Kaygı, depresyon, uyku-yeme sorunları, akademik başarısızlık gibi sorunlar görülebilir. Çocuğa psikolojik destek verilmesi ya da ailenin bu süreci daha iyi yönetmek için psikoeğitim alması faydalı olacaktır.
Akademik başarı elde edebilmek için erken yaşlardan itibaren çocukların yönetici işlev becerileri geliştirilmelidir. Yönetici işlev becerileri; çalışan bellek, duygu kontrolü, dikkati sürdürme, planlama, organizasyon, zamanı kullanma, bilişsel esneklik, hedefe yönelme, tepkiyi dizginleme, göreve başlama olarak tanımlanabilir.
Yönetici işlevler sayesinde bireyin çoklu görevleri organize etmesi, amaç ve önceliklerini belirlemesi, belirli uyaranları engellemesi ve dolayısıyla dikkatini sürdürmesi kolaylaşır. Birey yönetici işlev becerisi ile duygu, düşünce ve davranışlarında öz denetim sağlar. Sosyal yaşam içerisinde diğerleriyle empati kurar, sağlıklı iletişim geliştirir ve problemlerle yapıcı şekilde başa çıkar.
Birey bu sayede değişime daha kolay adapte olur, stresle başa çıkabilir ve daha kolay motive olur. Uygun davranışı seçme ve başlatma, doğru muhakemede bulunma becerileri gelişir. Çok yönlü düşünebilir, olumlu ve olumsuz yanları görebilir. Sonuçları değerlendirebilir, öngörüde bulunabilir. Strateji geliştirme, ileriyi planlama, zamanı organize etme becerileri gelişir.
Karmaşık gibi görünse de çocukluktan itibaren yaptığımız pek çok iş, görev, sorumluluk yönetici işlev becerisi gerektirir. Günümüzü planlamak, organizasyon yapmak, ödev yapmak, rapor hazırlamak, giyinmek, duş almak en basit örneklerdir. Ne kadar basit desek de bunları gerçekleştirmek yönetici işlev becerileri geliştirilmedikçe oldukça zor hale gelir. Yönetici işlev becerisi olmayan bir çocuk ödevlerini desteksiz yapmakta zorlanır. Bir yetişkin zamanı organize etmekte, plana uymakta ve işlerini yetiştirmekte güçlük yaşar.
Yönetici İşlev Becerisi Geliştirilmesinde Ailenin Rolü Oldukça Büyük
Akademik başarı elde etmek için çocukluktan itibaren yönetici işlev becerisi geliştirmek gerekir. Bir çocuğun bu beceriyi kazanması aile desteği olmadan pek mümkün değildir. Ailenin beceri kazanımında çocuğa rehberlik etmesi ve rol model olması gerekir. Ailenin ebeveyn tutumundan kendi yönetici işlev becerilerine kadar tüm tutum ve davranışları çocuk üzerinde etkilidir. Dolayısıyla aile çocuğa yaşıyla uyumlu sorumluluk vermeli sorumluluk alanını kademeli olarak genişletmelidir.
Aile çocuğun kendi kararlarını vermesine fırsat tanımalıdır. Çocuk ailede, yani güven alanında hata yapabilmeli, bu hatalarla yüzleşerek ders çıkarmayı öğrenmelidir.
Bilişsel Esneklik Akademik Başarı için Önemli Bir Yönetici İşlev Becerisi
Bilişsel esneklik sahibi bireyler, kendi etkili davranma becerilerinden emindirler ve davranışlarının sonucunun başarılı olacağına inanırlar. Bilişsel esneklik sayesinde düşünceler arasında geçiş yapılabilir. Problemlere karşı alternatif çözüm yolları geliştirilebilir ve stratejik planlar yapılabilir. Bilişsel esneklik sayesinde bireyler seçenekleri avantaj ve dezavantajlarıyla değerlendirebilir. Bu beceri sayesinde bireyler farklılıklara ve yeniliklere kolayca uyum sağlayabilir.
Bilişsel esneklik akademik başarıyı destekleyen önemli bir yönetici işlev becerisi, dolayısıyla kazanılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu beceri sayesinde sağlıklı problem çözme, mukayese etme, öngörüde bulunma, farklı işleri aynı anda yapabilmek becerileri gelişir.
Bilişsel esnekliğe sahip olmayan bireyler düzen değişikliğine ve yeni durumlara uyum sağlamakta zorlanmaktadırlar. Bu da kariyer gelişimi açısından bireyi dezavantajlı duruma düşürmektedir.
Duygu Düzenleme de Akademik Başarı için Geliştirilmesi Gereken Bir Yönetici İşlev Becerisidir
Duygu düzenleme becerisi de yönetici işlev becerisi içerisindedir. Duygu düzenleme becerisi çocuklukta kazanılmaktadır ve bu beceri ergenlik ve yetişkinlikte oldukça önemlidir. Akademik başarı için duygu düzenleme becerisine sahip olmak oldukça önemlidir. Duygu düzenleme becerisi bireyin sahip olduğu bir duyguyu yönetmek üzere kullandığı tüm stratejilerdir. Bu duygu olumlu ya da olumsuz olabilir.
Duygunun stratejik şekilde yönetilebilmesi için kişinin duygusu karşısında açığa çıkan ilk tepkiyi durdurması gerekiyor. Kişinin sağlıklı tepki verebilmesi için doğru tepki üzerine düşünmesi ve sonrasında daha olumlu bir tepkide bulunması gerekiyor. Duygular üzerindeki bu otokontrol bireyin kişisel gelişimini, sosyal ilişkilerini ve kariyerini büyük ölçüde etkiliyor.
Yeterli duygu düzenleme becerisi edinilemezse kişinin çocukluktan başlayarak yetişkinliğe kadar duygu odaklı sorunlar yaşaması muhtemeldir. Oysa yeterli duygu düzenleme becerisine sahip olan biri duygularının farkındadır. Bu kişiler duygularını kolayca tanır, kabul eder ve dürtüsel davranışlarını kontrol edebilir.
Elbette ki negatif duygular da açığa çıkabilir, duyguları düzenleyebilme becerisi negatif duyguların açığa çıkmasını engellemez. Ancak bu beceri negatif duygularda dahi olumlu bir amaca uygun davranış sergileyebilmeyi sağlar. Akademik başarı için olumsuz duygular üzerinde özdenetim sağlanabilmelidir.
Duygu kontrolü sadece olumsuz duygular için değil yeri geldiğinde olumlu duygular için de kullanılmalıdır. Özellikle yetişkinlikte duyguların yeri, zamanı ve miktarı dengeli olmalıdır. Keyfinizin çok yerinde olduğu bir gün geçiyor olabilirsiniz ancak ekip arkadaşınızın morali bozuk olabilir. Sizin için iyi ama bir yakınınız için felaket bir gün olabilir. Bir cenazede olabilir ya da bir kazaya denk gelebilirsiniz.
Akademik başarı için yönetici işlev becerisi kazanmak oldukça önemli. Bu konuda destek almak ve gelişim alanlarınızı belirlemek isteyebilirsiniz. Bu konuda bilgi almak ve kariyerinize daha bilinçli yön vermek istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyerinize bilimsel kanıtlar ışığında yön verebiliriz. Bu sayede akademik başarınızı etkileyecek yönetici işlev becerileri üzerine de çalışmalar yapabilirsiniz.
Akademik başarı için teknoloji çoğunlukla dikkat dağıtıcı, olumsuz bir kaynak olarak düşünülmektedir. Oysa teknoloji verimli kullanıldığında akademik başarıyı desteklemektedir. 21. Yüzyılda teknoloji hayatımıza hızla nüfus ederek vazgeçilmez bir parçamız haline geldi. Evimizin her köşesinde teknolojik cihazlar var, eğitimden sağlığa, ulaşımdan, iletişime her şeyde teknoloji bizimle. Teknolojinin avantajlarından sonuna kadar faydalanıyor ve hatta pek çok teknolojik kaynağı elimizden düşürmüyoruz.
Teknolojiyle olan ilişkimizin birde literatürde geçen adları var. Biz, yani teknolojiyle sonradan tanışanlar literatürde teknolojik göçmenler olarak geçiyoruz. Teknolojinin içerisine doğan Z kuşağı bireyleri ise literatürde teknolojik yerliler olarak geçiyor. Dolayısıyla ebeveynler ya da öğretmenler teknolojik göçmenler iken, çocuklar ve öğrenciler teknolojik yerliler oluyor.
Teknolojik göçmenler teknolojinin hızlı gelişimine ayak uydurmaya, yeni teknolojileri tanımaya, öğrenmeye ve hayatına katmaya çalışıyor. Bir kısmımız bu konuda oldukça başarılı iken bir kısmımız yenilikleri yakalamakta epey zorlanabiliyor. Biz, teknolojiyle sonradan tanışan kuşaklar teknolojinin olumsuz etkilerinden endişe duyuyoruz. Bu endişe ile çocukların teknoloji kullanımlarını sınırlandırmaya gidiyoruz.
Çocuklar ise teknolojinin içine doğuyor ve çocukların öğrendiği ilk dil teknoloji oluyor. Onların dönemi ile bizim dönemimiz çok farklı. Biz sokakta oynayarak büyüyen kuşakken onlar oyun ihtiyaçlarını, sosyal paylaşımlarını, sohbetlerini teknoloji aracılığı ile karşılıyor. Dolayısıyla akademik başarı için teknoloji kazanmaları ve geliştirmeleri gereken bir yaşam becerisi. Tıpkı yürümeyi, konuşmayı öğrenmek gibi teknolojiyi de öğrenmeleri gerekiyor.
Akademik Başarı için Teknoloji Eğitimde Önemli Bir Kaynak Haline Geldi
Teknolojinin hızla gelişimi, her alanda olduğu gibi, eğitim alanında da hayatımızın vazgeçilmezi haline geldi. Eğitim alanı teknolojideki hızlı gelişmelere ayak uydurmaya ve teknolojiyi eğitime adapte etmeye çalışıyor. Eğitim ortamları teknolojik gelişmelerin ışığında kendini sürekli yenilemeye çalışıyor. Tabi bu cihazların, kaynakların yanı sıra teknolojiyi kullanacak eğitmenlerin de kendini yenilemesini gerektiriyor.
Kara tahta ile başlayan eğitim hayatı günümüzde artık akıllı tahtalar ile devam ediyor. Eğitimde artık bilgisayar programları, sinevizyonlar, akıllı tahtalar, tabletler kullanılıyor. Ödevler öğrenci portalları üzerinden takip ediliyor. Teknolojik kaynaklarla sunumlar, projeler hazırlanıyor. Günümüzde öğrenciler teknolojiyi eğitim amaçlı yoğun şekilde kullanıyor. Eskiden bilgiyi kütüphanelerde tararken şimdi internet üzerinden makale taramaları yapılıyor.
Üniversitelerin ve pek çok kütüphanenin artık dijital arşivleri var. Dolayısıyla akademik başarı için teknoloji eğitimde güncelliği ve bilgiye hızlı erişimi kolaylaştırıyor.
Biz yetişkinler telefon, tablet, diz üstü bilgisayar gibi tüm dikkat dağıtıcı ögelere karşı bir savaş halindeyiz. Kimimiz kullanımı sınırlamak için efor sarf ederken bir kısmımız denetimi tamamen bırakıyor. Çoğunlukla teknoloji karşısında iki uç noktada ilerliyoruz. Oysa verim almak için teknolojinin bilinçli kullanılması gerekiyor. Teknoloji doğru şekilde kullanıldığında sınıf ortamındaki iletişimi destekliyor, efektif öğrenme ortamına destek oluyor.
Teknoloji; öğrencilerin öğrenme düzeylerini artırmaya, eksiklerini tamamlamaya, motivasyonlarını yükseltmeye yönelik kullanılabiliyorsa akademik başarıyı destekliyor. Teknoloji sayesinde öğrencinin derse, işlenen konuya karşı ilgisi ve tutumu olumlu gelişiyorsa teknolojiden verim alınıyor. Bu koşullar sağlandığında akademik başarı için teknoloji doğru ve sağlıklı şekilde kullanılmış oluyor.
Aileler kimi zaman cezalandırmak kimi zaman ise teknolojinin olumsuz etkilerinden korumak için çocukları kısıtlıyor. Oysa teknolojinin ya da internetin olumsuz etkilerinden korumak için kısıtlamak ya da yasaklamak çözüm değil. Önemli olan doğru kullanıldığında pek çok avantaj elde edebilecekleri teknolojiyi nasıl kullanabileceklerini çocuklara öğretmektir. Yasaklamalar ve cezalar aksine teknolojinin zararlı kullanımını daha cazip hale getirmekte, merakı artırmaktadır.
Akademik Başarı için Teknoloji Nasıl Kullanılmalı?
2020 yılında küresel şekilde etkilendiğimiz salgın nedeniyle alınan önlemler eğitimde de farklılıklara gidilmesine neden oldu. Teknoloji çocukları korumaya çalıştığımız negatif bir uyaran olarak algılanırken bir anda eğitim teknolojiye bağımlı oldu. Dersler, sınavlar, ödevler her şey online platforma taşındı. Yüz yüze eğitim yerini evden online eğitime bıraktı. Dolayısıyla çocuklarda sınırlandırılmaya çalışılan ekran kullanımı zaruri şekilde artırılmak durumunda kaldı.
Bu dönemde internet ve teknolojinin nasıl faydalı kullanılabileceğini öğrenmek ebeveynler için bir ihtiyaç haline geldi. Bunca zaman kısıtlanan, ödül ya da ceza olarak kullanılan teknolojik kaynaklar temel eğitim aracı oldu. Peki aileler bu dönemde çocuklarına nasıl yaklaşmalı, teknolojiyi çocuklara nasıl sunmalı? Akademik başarı için teknoloji verimli şekilde kullanılabilir mi?
Akademik Başarı için Teknoloji Kullanılırken Ebeveynlerin Dikkat Etmesi Gereken Pek Çok Detay Var
Öncelikle çocukların internet ve teknoloji kullanımları denetlenmelidir. Hangi siteler ve kaynaklar sıklıkla ziyaret ediliyor çocuk çoğunlukla interneti ve teknolojiyi ne için kullanıyor takip edilmeli. Çocuklar için mutlaka ebeveyn filtreleri kullanılmalı ve üniversiteye kadar mümkün olduğunca çocuğun odasında bilgisayar bulundurulmamalı. Bilgisayar ve tablet mümkün olduğunca ortak kullanım alanlarında bulundurulmalı. Teknolojik cihazlar ebeveynin denetleyebileceği şekilde bu ortak alanlarda kullanılmalı.
Çocukların zararlı internet ve teknoloji kullanımları cezalandırılmamalı. Ceza yerine çocuğa olası zararları anlatılmalı ve bu kaynakları nasıl daha iyi kullanılabileceği öğretilmeli. Çocuğa ceza verilmesi davranışın saklanarak yapılmasına neden olabilmektedir.
Mutlaka çocuğun mola vermesi ve farklı şeylerle de ilgilenmesi sağlanmalıdır. Mümkünse gün içerisinde çocuğun basılı kitap ve dergiler okuması teşvik edilmelidir. Kağıt kalem ile not alması da çocuğun dijital ekran bağımlılığını engelleyecektir. Gün içerisinde çocuğun fiziksel ve sosyal gerçek yaşam aktivitelerine katılımı da desteklenmelidir.
Anne babalar ev içerisinde kendi internet, teknoloji kullanımlarıyla çocuklara rol model olmalıdır. Tüm bunlar sağlandığında akademik başarı için teknoloji ve internet daha verimli şekilde kullanılacaktır.
Unutulmamalı ki teknoloji yaşamımızın kaçınılmaz bir parçası haline geldi. Önemli olan teknolojiyi kısıtlamak değil onu efektif ve doğru şekilde kullanmak için kendimizi geliştirebilmektir. Teknoloji hızla gelişir ve her şey dijitalleşirken gelişime direnç göstermek geri kalmaya neden olacaktır.
Çağın beklentisini karşılayabilmek için dijital okur yazarlık becerisi kazanmak gerekiyor. Ayrıca teknolojiyi verimli kullanmak ve teknoloji kullanım becerisini de edinmek gerekiyor. Günümüzde her ne iş yapıyor olursa olsun teknolojiden faydalanan bireyler daha başarılı hale geliyor.
Kaynak Zenginliği ile Güncel Bilgilere Hızla Erişilebilir
Sürekli değişen ve gelişen dünyada, öğrenilen bilgilerin sabit kalması beklenemez. Sosyal bilimlerden fen bilimlerine kadar her alanda günden güne gelişmeler ve değişiklikler oluyor. Yapılan bilimsel çalışmalar ve araştırmalar kaynakların sürekli güncellenmesini gerektiriyor. Basılı kaynaklarla bu güncelliği korumak artık çok mümkün değil.
Dijital yayınlar, çevrimiçi makale ve kitaplar günümüzde çok daha güncel ve kullanışlı. Bu nedenle öğrenenin güncel bilgiye ulaşması ve gerekirse bu bilgiye eklemeler yaparak geliştirebilmesi önemlidir. Dolayısıyla akademik başarı için teknoloji öğrenciler için önemli bir kaynak oluşturuyor.
İnternet öğrenciler için güncel bilgilerini edinmeyi ve farklı öğrenme kaynaklarına ulaşmayı sağlıyor. Dijital kaynaklar çocukların her yerde her zaman öğrenebilmesini destekliyor. Bu sayede öğrenciler okulda, evde, yolda dahi bilgiye erişim sağlayabiliyorlar. Ancak bu kaynaklar sadece öğrenci için değil öğretmen için de kolaylık sağlıyor. Öğretmenler de internet aracılığı ile meslektaşlarının farklı uygulamalarını takip edebiliyor. Global düzeyde yapılan çalışma örneklerini temin edebiliyorlar.
Öğretmen ve öğrenciler teknoloji aracılığıyla her dilde kaynak ve kitaba her ortamda ve zamanda erişebiliyorlar. Teknolojik kaynaklar sayesinde okulda öğrendiklerini evde ya da yolda tekrar eme fırsatı buluyorlar. Eğitim videolarını tekrar tekrar izleyebiliyor, ses kayıtlarını dinleyebiliyorlar.
Akademik Başarı için Teknoloji Sayesinde Dijital Uygulamalar ile Öğrenme Desteklenebiliyor
Dijital uygulamalar öğrenmeyi hem eğlenceli hale getiriyor hem de destekliyor. Öğrencilerin öğrenme stillerine, zeka alanlarına ve son dönem trendlere göre hazırlanmış sınırsız dijital uygulama var. Bu uygulamalar bilgisayara, tablete ya da telefona kolayca indirilebiliyor. Bu sayede çocuklar öğrenirken keyif alıyor ve gelişimlerini istatiksel olarak görebiliyorlar. Akademik başarı için teknoloji öğrenmeyi eğlenceli hale getiriyor.
Uygulamalar çocukların motivasyonu için ödüllendirme dahi yapıyor, puan toplama, rozet kazanma, skoru arkadaşlarla paylaşma gibi özelliklerle öğrenme daha eğlenceli hale geliyor. Uygulamalara öğretmenler, sınıf arkadaşları davet edilebiliyor.
Dijital platformda sınıf, okul, takım gruplarına yönelik sosyal paylaşım grupları kurulabiliyor. Burada bilgi, içerik, doküman paylaşımları yapılabiliyor. Soru cevaplarla bilgi tekrar edilebiliyor, eksikler tamamlanabiliyor. Üstelik bu interaktif çalışma grupları öğrenmeyi daha keyifli hale getiriyor. Çocuklar sormaktan, sorgulamaktan ya da hata yapmaktan çekinmiyor.
Çevrimiçi Testler ve Sınavlarla Seviye Tespit Edilebilir
Akademik başarı için teknoloji eğitimde daha aktif olmaya fırsat veriyor. Dersin başına ve sonuna eklenen bilgi değerlendirme testleri öğrencilerin derse dikkatini artırıyor. Değerlendirilecek olmak çocukların ilgisini derse vermesini sağlıyor. Üstelik çevrimiçi anket ve testlerin sonuçlarının hemen alınabiliyor olması da öğrenmeye hemen etki ediyor. Çocuk neyi yanlış yaptığını hemen görüp düzeltmek için aksiyona geçebiliyor.
Derslerde uygulanabilecek beklenmedik mini sınavlar sınıf içindeki etkileşimi de artırıyor. İşlenen konular ve plan daha dinamik hale geliyor. Çevrimiçi sınavlar ve dijital değerlendirmeler öğrenciler kadar öğretmenler için de kolaylık sağlamaktadır. Ayrıca teknoloji sayesinde rutin işlemlerde daha kolay halledilebilir. Örneğin, yoklama almak, öğrencilerin notlarını kaydetmek gibi görevler çok kısa sürede ve az çabayla gerçekleşebilir.
Öğretmenlerin daha önce manüel olarak okuduğu sınav kağıtları ve hazırladıkları değerlendirme yazıları çokça vakitlerini almaktaydı. Dijital kaynaklar sayesinde öğretmenlerin de zaman yönetimi kolaylaştı. Bu önemli evrak yükünden arta kalan zamanlarda öğretmenlerde vakitlerini ve enerjilerini dersi verimli geçirmeye yöneltebilirler.
Aileler için de çocuğun okul içi performansını takip edebilmek büyük kolaylık. Öğrenci portalı sayesinde aileler sınav sonuçlarını, öğretmen değerlendirmelerini online takip edebiliyorlar. Ödevler, veliye gönderilen not ve öneriler de ailelerin okul içi gelişmeleri takip etmesini sağlıyor. Böylece akademik başarı için teknoloji aileleri de sürecin içine dahil ediyor.
Eğitim Videoları, Online Program ve Kurslarla Eğitim Desteklenebilir
Özellikle pandemiyle beraber yüz yüze eğitim ve kurslar olumsuz etkilendi. Ancak online eğitim ve kurslarla bu olumsuzluklar avantaja çevrildi. Eskiden okuldan sonra kursa gitmek ya da hafta sonları kurs programlarına katılmak çocuklar için yorucu ve zahmetliydi. Ulaşım en büyük problemdi. Her öğrencinin kolayca erişebileceği muhitlerde kursların olmaması, özel derslerin maliyetli oluşu çocukları ve aileleri zorluyordu. Çocuklar ya uzak mesafeleri göze alıp kursa gidiyor ya da kurs desteğine başvurmuyordu. Şimdi ise çevrimiçi pek çok eğitim ve kurs imkanı var. Ülkenin her köşesinden online özel ders alınabiliyor ya da öğrenciler online kurslara katılabiliyor. Akademik başarı için teknoloji öğrencilere eğitimde fırsat eşitliğini de getirdi.
Akademik Başarı için Teknoloji Önemli Bir Aracımız
Bugünün koşulları değerlendirildiğinde akademik başarı için teknoloji öğrenci, öğretmen ve ebeveynler için önemli bir araç. Bu araç verimli kullanıldığında başarıyı olumlu yönde desteklemesi kaçınılmaz. Ancak kimi durumlarda bu aracın kullanımı kontrolden çıkabiliyor ve zarar verici hale gelebiliyor. Teknolojinin zarar vermeye başladığı fark edildiğinde mutlaka profesyonel desteğe başvurulması gerekiyor. Aba psikoloji her yaştan bireye bu konuda profesyonel destek sunuyor.
Öğrenme üzerine yapılan araştırmalar bilgiyi işlemek ve kaydetmek için herkesin farklı öğrenme stili ile öğrenmeye ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Bu doğrultuda her öğrencinin bilgi edinme sürecinde öğrenme stiline uygun eğitim alması gerekmektedir. Eğitim sistemimizde öğretim farklı öğrenme stilleri göz önünde bulundurularak yapılmaya çalışılsa da kalıcı öğrenmenin gerçekleşmesi için öğrencilerin de öğrenme stillerine göre ders çalışması ve öğrendiklerini pekiştirmesi gerekir.
Öğrencilerin akademik açıdan daha başarılı olabilmesi, öğrenme sürecinden keyif alması, bilgiyi işleyerek günlük hayatta kullanılabilir hale getirmesi için derslerin farklı öğrenme stillerine uygun verilmesi gerekir. Öğrenme stiline göre eğitim alan çocuklar sebep-sonuç ilişkisini kurabilen, daha yaratıcı ve yenilikçi düşünen, okul ortamını ve ders çalışmayı daha çok seven çocuklardır. Ailelerinde çocuklarını doğru yönlendirebilmesi, ihtiyaçlarını tespit edebilmesi ve kaynakları temin edebilmesi için öğrenme stillerini bilmesi gerekir.
Öne Çıkan 3 Farklı Öğrenme Stili Var
Dr. Rita Dunn ve Dr. Kenneth Dunn tarafından geliştirilen Dunn&Dunn öğrenme modeline göre görsel, işitsel-duyusal, ve dokunsal (kinestetik) olmak üzere 3 farklı öğrenme stili bulunmaktadır. Bu öğrenme modeline göre sadece öğrenenin değil öğreten konumundaki öğretmenlerin de öğretme modelleri birbirinden farklıdır. Başarılı bir eğitim ortamı için öğrenenin öğrenme stilleri kadar öğretenin de öğretme stilinin uyumlu olması gerekir. Bu koşulların sağlanabilmesi için öğreticilerin her öğrenme stiline hitap edecek çeşitlilikte öğretimi düzenlemesi gerekmektedir.
Öğretmen ve öğrencinin öğrenme stillerinin birbiriyle uyumu kadar öğrenme ortamının da öğrenme stilleriyle uyumlu olması gerekir. Öğrenme stiline göre ihtiyaç duyulan araç-gereçler öğrenme ortamında bulundurulmalıdır. Eğitimin süresi, molalar ve hatta ödevler de yine öğrenme stillerine göre düzenlenmelidir.
Pek çok insan için tek bir öğrenme stili daha baskındır. Ancak öğrenirken 3 öğrenme stilinden farklı ağırlıklarda faydalanılarak öğrenilir. Bir öğrencinin etkili ve verimli ders çalışma stilini belirleyip uygulayabilmesi için; öncelikle kendi öğrenme stilini iyi tanıması gerekir.
Dunn&Dunn öğrenme modeline göre 3 öğrenme stilini inceleyelim;
1.Görsel Öğrenme Stili
Görsel öğrenme stilinde öğrenmenin en etkili yolu görerek, gözlem yaparak ve okuyarak öğrenmedir. Görsel öğrenme stilinin baskın olduğu kişiler görsel hafızası daha güçlü olan kişilerdir. Öğrendiklerini hatırlarken görsel kareler şeklinde anımsarlar. Öğrenmenin daha etkili hale gelmesi için görsel öğrenme stiline uygun eğitim sunumları, videolar, resimler, tablolar, zihin haritaları gibi görselliğin baskın olduğu eğitim materyalleri kullanılmalıdır.
Görsel öğrenme stiline sahip bireyler kişisel yaşamlarında düzene önem veren, planlı, programlı olmaktan hoşlanan kişilerdir. Bu kişisel çalışma alanlarının derli toplu olmasını isterler. Çalışma alanları temiz, havadar, aydınlık ve düzenlidir. Dikkatlerinin dağılmaması için çalışma konuları dışında araç-gereç, ders notu, kitap vb. bulunmasından hoşlanmazlar. Masaları gibi okul çantalarının da toplu olmasını, çantalarında aradıkları bir şeyi hızlıca bulabilmeyi isterler. Kitaplıkları, masaları, çantaları için düzenleyici aparatlar kullanarak eşyalarını kendi içlerinde ayrıştırırlar. Defter ve kitapları temiz, zarar görmemiştir ve yazıları bilgisayarda yazılmışçasına düzenlidir. Düzen kadar kuralları da severler. Planlı ders çalışır, işlerini kolay kolay ertelemezler. Bu öğrenciler aynı zamanda dil bilgisi kurallarına karşı da hassastır ve yazım dillerine ve konuşma şekillerine önem verirler.
Görsel Öğrenme Stilinde Verimli Ders Çalışma Nasıl Olmalı?
İçerik görsel olarak zengin olmalı: akılda kalıcı resim, tablo, semboller, şemalar yer almalı. Yazı okunaklı ve belirgin olmalı, mümkünse içerik slaytlar halinde düzenlenmeli.
Renklerle belirginleştirilmeli: tıpkı düzenli bir masada organize olmuş eşyalar gibi, okunan bir metinin içerisindeki yazılarda düzenlenebilir olmalı. Bu nedenle renkli kalemlerle okudukları bölümlerin altını çizebilir, her renge temsil edilecek bir özellik atayabilirler.
Renkli post-it kağıtlar üzerine alınacak notlar, yapılacak hatırlatıcı çizimlerle konular belirginleştirilebilir.
Not alarak çalışmalıdırlar: Görsel olmadan sadece dinleyerek öğrenmeleri zordur, sadece dinlediklerinde dikkatleri kolayca dağılır. Bu nedenle dinlerken not tutmaları öğrenmelerini kolaylaştıracaktır.
Söylenenleri not alamadıklarımda huzursuz olabilirler ve kolay unuturlar. Yazarken söylenenlere yetişemezlerse dikkatlerini kaybedebilir, strese girebilirler.
Not tutarken düzenli olabilmesi için derslere göre ayrılmış defterler ya da dosya kağıtları ile düzenlenmiş klasörler tutabilirler.
El kartları hazırlanabilir: hatırlatıcı özet bilgilerin yer aldığı kağıtlar, formül kartları vb. oluşturulabilir. Bu kartlara derslerden, sınavlardan önce göz atarak hatırlamak kolaylaştırılabilir.
Günlük, haftalık, aylık planlar çıkartabilir, yapılacaklar listesi hazırlayabilir, derslere ya da diğer görevlere göre üzerindeki işleri sınıflandırabilirler. Böylece hem daha kolay hatırlar hem de zihinlerindeki karmaşayı somutlaştırmış olurlar.
İşitsel hafızaları zayıftır, dinledikleri şarkıları, duydukları isimleri hatırlamakta zorlanırlar. Ancak okudukları kitapları, izledikleri filmleri kolay kolay unutmazlar.
Dağınık, düzensiz ortamlarda çalışamaz, huzursuz olurlar.
Sınıf içerisinde verimli çalışabilmeleri için kendisi gibi düzenli kişilerle oturtulabilirler. Evde çalışma ortamlarındaki düzene müdahale edilmemelidir.
Bu öğrencilerin etkili öğrenebilmesi için öğrenme içerikleri sunumlar, videolar, görsellerle zenginleştirilmeli, derste not almasına imkan verilmeli ya da mümkünse derslerde takip edebilecekleri basılı dokümanlar paylaşılmalıdır.
2- İşitsel-Duyusal Öğrenme Stili
Dinleyerek, konuşarak, iletişim kurarak öğrenmenin daha kalıcı olduğu öğrenme stilidir. Bu öğrenme stilindeki bireyler grup çalışmalarına daha yatkındır. Dikkatleri dağılmadan uzun süren sözlü anlatımları dinleyebilirler. Görsel öğrenme stili baskın olan bir birey bir filmi anımsarken zihninde sahneler canlanırken, işitsel öğrenme stili daha belirgin olan bir kişi filmden replikleri anımsar. İşitsel uyaranların eşlik ettiği öğrenme ortamı bu kişiler için daha uygundur. Örneğin; öğretmenin ders anlatımı sırasında yaptığı tonlama ve vurgular bu kişilerin anlatılan konuyu hatırlamasını daha da kolaylaştırır.
İşitsel-Duyusal Öğrenme Stilinde Verimli Ders Çalışma Nasıl Olmalı?
Bu gruptaki bireyler, konuşmayı severler ve grup ile çalışırken daha kolay öğrenebilirler.
Öğrendiklerini pekiştirmek için kendilerine ve başkalarına sesli olarak öğrendiklerini tekrar anlatabilirler.
Anlatacak biri olmadığında ayna karşısında kendilerine anlatabilir ya da kendi seslerini kayıt edip, ses kayıtlarını dinleyerek öğrenebilirler. İzin verilirse derslerde de tekrar dinlemek için kayıt alabilirler.
Konuşma üzerine olan mesleklerde daha başarılıdırlar. İyi bir konuşmacı, anlatıcı, spiker, sunucu olabilirler.
Okuyarak öğrenmek zorunda kaldıklarında dudaklarını oynatarak ve alçak sesle mırıldanarak daha rahat öğrenebilirler.
Görsel içerikler ya da yazılar onlar için sıkıcıdır ve hatırlamaları daha zordur.
Vurgu ve tonlamalarla yapılan anlatımları çok daha rahat hatırlarlar.
Uzun süren diyalogları sıkılmadan takip edebilir ve hatırlayabilirler.
Görsel öğrenme stili baskın olan bireylere göre yazım kurallarında hataya açıktırlar ve yeterince dikkat etmezler. Onlar için doğru telaffuz, doğru yazmaktan daha değerlidir.
Öğrendiklerini pekiştirmek ve kolay hatırlamak için işitsel düzenlemeler yapabilirler. Örneğin; öğrenmekte zorlandıkları konuları, tarih, isim, yer bilgisi gibi akılda kalmayan ince detayları bir melodi eşliğinde şarkı sözü mırıldanır gibi sesli olarak söyleyebilir ve bu şekilde tekrar edebilirler.
Etkili öğrenmek için kendisi gibi işitsel bir arkadaşı ile grup olabilir birbirlerine sesli anlatım yapabilirler.
Bu kişilerin konuşarak ve dinleyerek yabancı dil öğrenmesi çok daha kolaydır.
3. Dokunsal (Kinestetik) Öğrenme Stili
Dokunsal (kinestetik) öğrenme stiline sahip bireylerin ebeveyni ya da öğretmeni olmak çokta kolay değildir. Hatta bu öğrencilerle birlikte ders alan işitsel ve görseller için de beraber çalışmak çok kolay değildir. Çünkü onlar görerek ya da dinleyerek değil en iyi öğreneceği şeyi uygulayarak öğrenirler. Uzun süre hareket etmeden duramazlar. Sınıf içinde bir ders süresi boyunca masa başı oturup tek bir anlatıcıya odaklanmak onlar için çok zordur. Elleri sürekli bir şeylerle meşgul olsun isterler ya da sık sık tahtaya kalkmak, çöp atmaya gitmek, yerinde kımıldanmak gibi fiziksel hareket ihtiyacı duyarlar. Bu da diğerlerinin ve öğretmenin dikkatini dağıtabilir. Aileler ise çocuklarının odaklanamadığını, ders çalışmalarının çok verimsiz olduğunu düşünebilir.
Dokunsal (Kinestetik) Öğrenme Stilinde Verimli Ders Çalışma Nasıl Olmalı?
Hareket etmek öğrenebilmeleri için gereklidir. Dikkatlerini hareket halindeyken daha iyi toparlarlar.
Öğretmen ve ailelerin çok hoşuna gitmese de öğrencinin daha kalıcı şekilde bilgiyi edinebilmesi için öğrenme sırasında hareket etmesine müsaade edilmelidir.
Dikkat süreleri işitsel ve görsellere göre daha kısadır. Bu öğrenciler ders çalışırken daha sık mola vermelidir.
Okurken çabuk sıkılır ve sayfaları hızlıca atlayabilirler. Öğrenmek için motive olabilmesi için proje üretmesi istenebilir. Bir şey üretmesi gerektiğinde layığı ile yapabilmek için daha verimli okuma ve araştırma ihtiyacı duyacaktır.
Mümkünse öğrendiklerini uygulayabilecekleri fırsatlar tanınmalıdır. Örneğin; matematiği daha iyi öğrenebilmek için market harcamalarına, evin aylık gelir-gider hesaplarına dahil olarak pratik yapabilirler. Tarih derslerini tarihi mekanları dolaşarak öğrenebilir, coğrafya dersleri için bitki yetiştirme, doğa gezilerine katılma, coğrafi araştırmalara katılma, kulüp etkinliklerinde bulunma gibi aktif olarak öğreneceği faaliyetlerde bulunabilir.
Bu çocuklar öğrenirken uygular ya da hareket ederlerse daha kolay hatırlarlar. Örneğin spor yaparken dinlediği bir dersi daha kolay hatırlayabilir. Çıkardığı ders notlarını odasında yürüyerek tekrar edebilir. Egzersiz yaparken ses kayıtları dinleyebilir. Ya da öğrendiklerini günlük hayatla birleştirerek pekiştirebilir.
Dinlerken konuşulanların kısa ve doğrudan olmasını isterler. Kendileri de uzun cümleler kurmaktan hoşlanmaz.
Yazım dili de diksiyonları da onlar için çok öncelikli değildir. Ancak yaptıkları bir uygulamanın hatasız, kusursuz olmasını isterler.
Oturarak çalışmaları gerektiğinde ellerine meşgul olabilecekleri oyun hamuru, stres topu gibi materyaller verilebilir.
Tiyatral şekilde anlatılan dersler, oyunlaştırılmış dersler, laboratuvar ortamında işlenen konular kinestetik öğrenme stiline sahip bireylerin öğrenmesini kolaylaştırır.
Öğrenme Stilimi Nasıl Bulabilirim?
Yazının sonuna geldiğinizde 3 öğrenme stilinden birine ait özelliğin sizde daha fazla olduğunu fark etmiş olma olasılığınız yüksek. Ancak birden fazla stilin size uyduğunu düşünüyorsanız öğretmenlerinizin ve ailenizin geri bildirimlerini alabilirsiniz. Okul rehberlik servisinizden size öğrenme stili envanteri uygulanmasını isteyebilirsiniz. Daha kapsamlı bilgi almak, öğrenme stilinizi detaylarıyla keşfedip, doğru ders çalışma tekniklerini öğrenmek için profesyonel danışmanlık alabilirsiniz.
Eğitim ortamınızın ve gördüğünüz derslerin öğrenme stilinize hitap ettiğini düşünmüyorsanız bu konudaki ihtiyaçlarınızı öğretmenlerinizle paylaşabilirsiniz.