Pasif agresif davranışlar kişinin ilişkilerini zedeliyor, performansına olumsuz etki ediyor. Dolayısıyla pasif agresif tutum eğitim ve/veya kariyer alanında başarıyı engelliyor. Pasif agresif davranış bireyin performansı kadar etkileşimde olduğu diğer kişilerin performansını da olumsuz etkiliyor. Üstelik eğitimde de kariyerde de pasif agresif bireyler oldukça sık karşımıza çıkıyor.

Pasif agresif bir bireyle sosyal yaşamda, öğrencilik yıllarınızda ya da mesleğinizde karşı karşıya gelebilirsiniz. Hatta pasif agresif bir bireyle evlenebilir ya da pasif agresif çocuklar yetiştirebilirsiniz. Sorunun ne olduğunu kabul etmeyen, sorun ya da çözüme yönelik oklar kendine döndüğünde sessizliğe bürünen, sık sık küsen, konuşmak yerine kaçınmayı tercih eden kişiler var mı hayatınızda?

Bir işin yapacağını söyleyen ama sık sık geciktiren, geçiştiren ya da erteleyen kişiler? İletişim dilinde bol bol kinayeler, imalar ve eleştiriler kullanan kişiler? Ekipte herkes kendine düşen işi yapmaya çalışırken payına düşeni yapmayan, elini taşın altına koymayıp birde işi bol bol eleştiren kişiler? Eleştirilmekten, geribildirim almaktan hoşlanmayan ama bol bol eleştiren, kolay kırılan ve küsen kişiler?

Eğer bunlar tanıdık geliyorsa pasif agresif davranışlar gösteriyor olabilir veya böyle biriyle zaman geçiriyor olabilirsiniz.

Pasif Agresif Davranışlar Sergileyen Bireylerin Yaygın Duygu, Düşünce ve Davranışları

Pasif agresif davranışlar sergileyen bireyler çoğunlukla çocuklukta duygu, düşünce ve davranışlarını bastırarak yetiştirilmiştir. Dolayısıyla ebeveyn tutumları bireylerin pasif agresif davranış geliştirmesine neden olabilmektedir. Öfke gibi olumsuz duygularını çocuklukta açıkça ifade edemeyen bireyler yetişkin hayatta bu duyguyu sağlıklı yansıtamamaktadır. Bu nedenle birey diğerleri tarafından kabul edilmek ya da cezalandırılmamak için olumsuz duygularını bastırmaktadır.

Ancak birey bu duygularını bir şekilde ifade etmeye ihtiyaç duymaktadır. Karşısındakine duygu ve düşüncelerini olduğu gibi ifade edemeyen birey farklı bir iletişim geliştirmektedir. Kişi sessiz kalarak, göz ardı ederek, erteleyerek, ima ederek veya eleştirerek pasif agresif davranışlardan faydalanıyor. Pasif agresif davranışlar sıklaştığında ve şiddeti artığında kişinin diğerleri tarafından olumsuz algılanmasına neden oluyor.

Grup içerisinde istenmeyen, ahengi bozan, motivasyonu düşüren, hoşnutsuz bireyler haline geliyorlar. Pasif agresif davranışlar sosyal ilişkilerden, eğitim ve kariyer hayatına kadar pek çok alanda kendisini gösteriyor.

Pasif Agresif Davranışlar Nelerdir?

Pasif agresif davranışlar karşı tarafa doğrudan zarar veren davranışlar olmadığı için fark edilmesi zaman alabilir. Sıklığı artıkça ve kişinin uyum bozan davranışları şiddetlendikçe daha kolay fark edilir hale gelir. Bu rahatsız edici davranışlar diğerleri tarafından fark edilse dahi isimlendirilememektedir. Yıkıcı etkileri fark edilmeye başlandığında pasif agresif bireyin davranışlarının olağandışılığı kendini belli etmektedir.

Sıklıkla görülen davranışlar şu şekilde sıralanabilir;

  • Anlaşmazlık ya da çatışma halinde olunan kişiyle konuyu konuşmaktansa sessiz kalma, sinirli davranma, ortamdan uzaklaşma gibi davranışlar sergilenir.
  • İmalar, mecazlar ya da dolaylı ifadelerle olumsuz duygu ve düşünceler ifade edilir.
  • Başkalarının duygu, düşünce ve davranışlarına yönelik eleştirilerde bulunur. Başkalarının ilişkilerini ya da işlerini bilerek ya da bilmeyerek sabote eder.
  • Olaylar karşısında sonuçlara yönelik çoğunlukla başkalarını suçlar. Kendi eksik ve hatalarını görmek yerine, başkalarının eksik ve hatalarına odaklanır.
  • Kendisinden beklenen yardım, ilgi ve sevgiyi koşul olarak sunar ya da ceza olarak esirger.
  • Huysuz, memnuniyetsiz, sürekli olumsuza odaklanan, şikayetçi bir tavırları vardır.
  • Göz ardı edildiklerinde, yeterince önemsenmediklerinde kolayca incinir, küser ve ortamdan uzaklaşırlar.
  • Jest ve mimiklerinden, beden dili kullanımından öfkeleri, olumsuz duygu ve düşünceleri fark edilir.
  • Tahammülsüz, kıskanç, inatçı ve kincidirler.
  • Üzerine gidildiğinde baskı hissedip kolayca ağlayabilirler. Konuşmak yerine ağlamayı ya da saldırgan davranışta bulunmayı seçerler.
  • Öfke anlarında içsel konuşmaları vardır sessiz kaldıklarında zihinlerinde durmaksızın konuşurlar ama bunu dışarıya ifade etmezler.
  • Zihin okuma eğilimindedirler. Başkalarının kendisiyle ilgili olumsuz duygu ve düşünceleri olduğunu düşünürler. Diğerlerini yeterince güvenilir bulmazlar.
  • Yapmak istemediği bir şeyi yapması istendiğinde kızar, surat asar veya tartışmaya girer.
  • Tavsiye verilmesinden, iş öğretilmesinden hoşlanmaz.
  • Yanlış ifade ettiğini kabul etmez, yanlış anlaşıldığını ileri sürer. Kendini kusursuz görür. Bu nedenle hata yapıyorsa bu başkaları yüzündendir.
  • Diğerleri için neler yaptığını sık sık dile getirir, ancak karşılık görmediğinden yakınır. Bunu yaparken kanıtlarla konuşur.
  • Tüm yeniliklere ilk etapta sorgusuz sualsiz karşı çıkar, açığını arar. Olumsuz fikirlerini sıklıkla dile getirir ve kendine yandaş arar. Bu davranışın altında yatan duygu ise yeniliğe adapte olamama korkusudur.
  • Bu kişileri motive etmek kolay değildir. Sık sık alttan alınmaya, pof poflanmaya, övülmeye ihtiyaç duyarlar.
  • Empati kurmakta güçlük yaşar. Buna ihtiyaçta duymaz. Ancak başkalarının kendisine empatik yaklaşmasını ister.

Pasif Agresif Davranışlar İş Hayatında Kendini Nasıl Gösterir?

Pasif agresif davranışlar iş hayatında sıklıkla karşımıza çıkar. Kimi zaman yöneticimiz kimi zamansa ekip arkadaşımız tarafından pasif agresif davranışlara maruz bırakılırız. Bu davranışların sıklığı ve şiddeti davranışın bir bozukluğa dönüşmesine neden olur. Her pasif agresif davranış kişilik bozukluğu değildir.

Zaman baskısı, performans kaygısı veya rekabet nedeniyle açığa çıkan pasif agresif davranışlar savunma mekanizması olabilir. Davranışın sıklığı ve şiddeti artığında ise işe yönelik performansı, verimliliği ve kişilerarası ilişkileri zedelemektedir.

İş hayatında verimliliği düşüren, performansı olumsuz etkileyen ve ilişkileri bozan davranışları şu şekilde örneklendirebiliriz;

  • Ekip arkadaşlarının ya da yöneticilerinin fikirlerini destekler, över. Ancak fikrin hayata geçirilmesi sürecinde gerçekleşmesi için ekibe destek vermez. Projenin olumsuzluklarını dile getirmeye başlar ya da kendisine verilen sorumlulukları aksatır.
  • Öne çıkmaktan, sorumluluk almaktan, liderlik etmekten hoşlanmaz. Ancak ekip içerisinde bu yönleri baskın olan kişilere karşı da olumsuz duygu ve düşünceler geliştirir. Ekipte başka birinin taktir edilmesini, övülmesini ya da yüceltilmesini istemez.
  • Ekipten birisi terfi alır ya da ödüllendirilirse sıklıkla kendisini onunla kıyaslar. Kişinin başarısının altında yatanın performansı değil networkleri olduğunu savunur. Kulis oluşturup, kişiyle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşır. Kişinin başarısını gölgelemeye uğraşır, açıklarını arar.
  • Kendisine verilen işleri özelliklede yapmayı istemediği işlerse geciktirir. Eksik yapar. Unuttuğunu ya da zorlandığını dile getirir.
  • Acil bir iş yetiştirilmesi gerekiyorsa ve ona da iş düşüyorsa sıklıkla bahane üretir, çok yoğun olduğunu, başka iş ve planları olduğunu dile getirir.
  • Kendi hataları başkaları tarafından gösterildiğinde hatanın asıl kaynağı olarak başkalarını gösterir. “O bana böyle demişti”, “bana böyle anlatılmamıştı”, “evrakları geç getirmişti.” Gibi.
  • Terfi, zam, pirim gibi beklentilerini ilgili birimlerle görüşmekten çekinir. Ancak arka planda sık sık terfiyi hak ettiğini, zam ve pirim istediğini ama talebinin karşılanmadığını dile getirir.
  • Duygu, düşünce ve isteklerinin kendisi tarafından dile getirilmeden karşılanmasını ister.
  • Yönetici, ekip arkadaşları ve şirket çalışanları ile ilgili düşüncelerini ilgili kişiyle paylaşmaktan kaçınır. Ancak bu olumsuz düşünce ve değerlendirmelerini kişinin kendisi dışındaki diğer kişilerle paylaşabilir.

Pasif Agresif Davranışlar Gösteren Kişilere Nasıl Yaklaşmalıyız?

Öncelikle pasif agresif davranışlar sergileyen bireylerin davranış sergilerken sakin ve soğukkanlı olduğunu göz ardı etmeyin. Onların sakinliği karşısında sizin öfkelenmeniz haklıyken haksız duruma düşmenize neden olabilir. Sakin olun ve fevri davranışlardan, ani duygu patlamalarından kaçının. Her ne kadar rahatsız edici davranışlar olsa da kişinin bu davranışları bilinçli olarak yapmadığını unutmayın.

Asıl problemin siz, sizin davranışınız ya da başarınız olmadığını kendinize hatırlatın. Sorun siz gibi görünüyor olsa da pasif agresif bir bireyin asıl sorunu kendisiyle ilgilidir.

Pasif agresif bireyle konuşurken kendisini güvende hissedeceği, bakışların ona yönelmeyeceği bir ortam seçin. İletişim dilinizi sen dili ile değil de ben dili ile sürdürün. Örneğin pasif agresif kişi bir davranışınıza alaycı şekilde yaklaşabilir. “Sunum sırasında yaptığın espri sonrası kendimi oldukça kötü hissettim. Bu sunuma çok iyi hazırlanmıştım. Ekip arkadaşım olarak sizlerin desteğini önemsiyorum. Eksik bir nokta tespit edersen bunu benimle daha farklı bir biçimde paylaşabilir misin?” Bu yaklaşımınız kişinin sizinle empati kurabilmesini sağlayacak ve kendi davranışına da ayna tutacaktır.

İletişim kurarken varsayımlar üzerinden konuşmayın, özellikle pasif agresif davranışlar ile ilgili geribildirim verirken yer, zaman, durum ifade ederek örnekler verin. Suçlayıcı konuşmaktan, cezalandırmaktan ya da hedef göstermekten kaçının.

Pasif Agresif Davranışlar ile Başa Çıkmak İçin Bunları Deneyebilirsiniz

Pasif agresif davranışlarınızla ilgili çevrenizden geribildirim almış olabilir ya da kendinizde bu farkındalığı kazanmış olabilirsiniz. Duygu, düşünce ve davranışlarınız üzerinde otokontrol geliştirmek için güvendiğiniz kişilerden düzenli geribildirim alabilirsiniz. Diğerlerinin sizinle paylaştığı ya da sizin fark ettiğiniz pasif agresif davranışlarınızı not edebilirsiniz. Fark ettiğiniz her davranışın altında yatan duygu ve düşünceyi bulmaya çalışabilirsiniz.

Bu davranışımı tetikleyen düşüncem ne? Bu düşünce nasıl bir duygulanıma neden oluyor? Bu duygumu olumlu yönde değiştirebilir miyim? Sorularının cevaplarını arayabilirsiniz. Olumsuz duygu ve düşüncelerinizi tespit ettiğinizde düzeltebilecekleriniz ve değiştirebilecekleriniz üzerine çalışabilirsiniz.

İlgi alanlarınıza yönelmeniz, boş zamanlarınızda kendinize ve hobilerinize zaman ayırmanız da pasif agresif davranışlar ile başa çıkmayı kolaylaştırmaktadır. Olumsuz duygularla başa çıkmak için meditasyon, yoga yapabilir, fiziksel egzersizlerle negatif enerjinizi atabilirsiniz.

Sessiz kalma, ortamdan uzaklaşma, öfkelenme gibi pasif agresif davranışları fark ettiğinizde nefes egzersizleri çalışabilirsiniz. Ortamı terk etmeden, duygu ve düşüncelerinizi karşı tarafa sözlü olarak iletmeyi deneyebilirsiniz. Bu ilk zamanlar sizi oldukça zorlayabilir. Çevrenizdekileri bu kişisel gelişim sürecinizle ilgili önceden bilgilendirirseniz girişimlerinizi destekleyeceklerdir. Dolayısıyla bu tarz duygu ve düşüncelerinizi etrafınızdakilerle paylaşabilmeniz çok daha kolay olacaktır.

Pasif Agresif Davranışlar ile Başa Çıkmak İçin Psikolojik Destek Alabilirsiniz

Pasif agresif davranışlar sergiliyor ya da pasif agresif davranışları olan bir bireyle yaşıyor olabilirsiniz. Her ikisi de sağlıklı iletişimi bozan ve başarıyı, mutluluğu ve verimi olumsuz etkileyen durumlardır. Üzerine çalışmalar yaptığınız halde başarı elde edememiş ve pasif agresif tutumunuzu değiştirememiş olabilirsiniz. Böyle bir durumda bireysel, sosyal ve kariyer yaşamınızda daha fazla olumsuzluk yaşamamak için profesyonel destek almayı mutlaka değerlendirmelisiniz.

Pasif agresif davranışlarınızın başarınızı gölgelemesine, ilişkilerinizi zedelemesine izin vermeyin. Psikolojik danışmanlık ile üstesinden gelebileceğiniz bu olumsuz duygu, düşünce ve davranışları göz ardı etmeyin. Aba psikoloji olarak sağlığınızı, bireysel yaşamınızda ve kariyerinizde mutlu olmanızı önemsiyoruz.

Pasif agresif davranışlar ile başa çıkmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Yaşadığınız bu durum kariyerinizde olumsuzluklara neden olmuş olabilir, kariyerinizde gerileme ya da duraklama yaşıyor olabilirsiniz. Danışmanlık sürecinde kariyerinizde yeniden gelişim yaşayabilmeniz için de talep etmeniz halinde destek vermekteyiz. Stratejik yetenek yönetimi ile sunduğumuz kariyer danışmanlığı sayesinde kariyer beklentilerinizi karşılamanıza destek olacağız.

Read More

Etkili iletişim becerileri kazanmak bireyin kariyer gelişimini olumlu yönde etkiliyor. Mülakatlardan, yeni iş deneyimlerine, işteki performanstan terfi etmeye kadar pek çok kariyer basamağında iletişim olumlu ya da olumsuz rol oynayabiliyor. İletişimi güçlü bir birey daha az donanımla daha kısa sürede potansiyeliyle uyumlu bir yükseliş yakalayabiliyor. Buna karşılık özgeçmişi göz dolduran, eğitim ve tecrübeleriyle parlayan bir birey iletişim eksikliği nedeniyle kaybedebiliyor.

Etkili iletişim becerileri kişinin network ağını genişletiyor. Daha kolay fark edilmesini, öne çıkmasını ve kendini göstermesini sağlıyor. Aynı zamanda bu beceriler kişinin çoğunluk içerisinde tercih edilmesini ve öncelikli değerlendirilmesini sağlıyor. Dolayısıyla iletişim becerisinin düzeyi bireyin kariyer gelişimini olumlu ya da olumsuz yönde etkiliyor.

Etkili İletişim Becerileri Nelerdir ve Nasıl Geliştirilir?

Etkili iletişim becerileri kişinin sosyal, bireysel ve mesleki kazanımlarını ve gelişimini destekler. İletişim becerilerindeki yapıcı tutum kişinin kişisel ve mesleki hayatında karşılaştığı problemlerle daha kolay baş etmesini sağlar. Yanlış anlaşılmaları, iletişim kazalarını önler. İkili ilişkilerin, ekip ruhunun gelişmesini destekler. Aile ilişkilerinden, sosyal yaşama ve mesleki başarıya kadar birden fazla alanda kişiye kazanç sağlar.

İyi bir dinleyici olmak, sözlü mesajlar kadar sözsüz mesajlara da bakmak etkili iletişim becerileri kazandırıyor. Empatik iletişim kurmak, iletişimde olumlu kelimeleri kullanmak, yapıcı geribildirim vermekte iletişimin kalitesini artırıyor. Etkili iletişim için sen dilinden ziyade ben diline odaklanmakta iletişimin seyrini olumlu etkiliyor.

İyi Bir Dinleyici Olmak

Etkili iletişim becerileri edinebilmek için geliştirilmesi gereken ilk beceri iyi bir dinleyici olabilmektir. İyi bir dinleyici olmanın ön koşulu ise şimdi ve burada, bedenen, zihnen ve ruhen anlatıcıya odaklanabilmektir. Etkili dinleyebilmek için anlatıcıyla göz teması kurulmalıdır. Anlatıcının sözü kesilmemeli, vermek istediği mesaj tam olarak dinlenmelidir.

Dinlediğini ve anladığını karşı tarafa ifade edecek şekilde sözlü ve sözsüz mesajlar verilmelidir. Kafa sallamak, onay cümleleri kurmak, mesajı karşı tarafa özetlemek, “doğru mu anlıyorum? bunu mu demek istedin?” gibi sorularla teyit almak gibi. Eleştiri yapmamak, öğüt vermemek, yargılamamak, cümleleri tamamlamaya çalışmamakta etkin dinlemeyi desteklemektedir.

İyi bir dinleyici olmak iletişimin kalitesini artırdığı gibi yanlış anlaşılmaların da önüne geçmektedir. İyi bir dinleyici aynı zamanda iyi bir ekip arkadaşı ya da lider, yönetici olabilir. Etkin dinleme becerisi geliştirmek için dinleyicinin sahip olması gereken özellikleri bir kağıda yazabilirsiniz.

Etkili iletişim becerileri için sorulabilecek sorular, kullanılacak onay cümleleri gibi ihtiyacınız olacak kalıpları belirleyebilirsiniz. İlk etapta pratik kazanana kadar yaptığınız bu ön hazırlığa göz atarak iletişime geçebilirsiniz. Zamanla pratiğiniz artacak ve kendi doğal cümlelerinizi, jest ve mimiklerinizi kullanıyor olacaksınız. Ayna karşısında çalışma, evde aile bireyleriyle ya da yakın arkadaşlarla pratik yapma da tecrübe kazandıracaktır.

Empatik İletişim Kurmak

Empati iletişimin kalitesini artıran en önemli etkenlerden biridir. Empati kurabilmenin ön koşulu ise yukarıda bahsettiğimiz gibi iletişimde iyi bir dinleyici olabilmektir. Empati kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakabilmesidir. Empati sayesinde iletişimde olduğumuz kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru anladığımızı ve hissettiğimizi karşı tarafa hissettirebiliriz. Etkili iletişim becerileri için empati becerisini geliştirmek de ilk etapta prova ve pratik yapmayı gerektiriyor.

İletişim sırasında karşımızdakine açık uçlu sorular sormamız verilmek istenen mesajı daha detaylı almamızı sağlayacaktır. Mesajı karşı tarafa özetlemek, beden dili ve sözsüz mesajlardan edindiğimiz bilgileri de yorumumuza katmak gerekir. Ben olsaydım bu durumda ne yapardım diye düşünmek yerine, o bu koşullar altında bunu neden yapmış/düşünmüş olabilir, onun durumunda ve koşullarında olsaydım benim davranışım nasıl olurdu diye düşünmek gerekmektedir.

Örneğin; ekip arkadaşınız önemli bir toplantı için sunum hazırlamış ve bu sunum için çok hazırlanmış olabilir. Toplantıya dakikalar kala toplantı belirsiz bir tarihe ertelensin. Toplantının ertelenmesi sunum yapmayacak olanlar için bir şey ifade etmezken hazırlık yapmış olanlar için hayal kırıklığı olacaktır. Burada siz hazırlık yapmayan taraftaysanız arkadaşınızla konuşurken empatik iletişim kurabilmelisiniz.

“Aman ne olacak bir daha hazırlanırsın” demek empatik iletişim değildir. Arkadaşınızın bu düşüncenizi öğrenmesi daha iyi hissetmesini sağlamayacağı gibi hayal kırıklığını ve öfkesini de artıracaktır.

“Çok iyi hazırlanmış, kusursuz olması için defalarca prova yapmıştın. Çok emek verdin ve belirsiz bir tarihe ötelenmiş olması kulağa hoş gelmiyor. Daha iyi hissetmen için ne yapabilirim? Bu konu hakkında konuşmak duygu ve düşüncelerini paylaşmak ister misin? Bu ertelemenin olumlu ve olumsuz yönlerini değerlendirelim mi?” böyle bir yaklaşım ise kişiye “arkadaşım/yöneticim beni anlıyor, bana zaman ayırıyor ve sorunumu önemsiyor” mesajını vermektedir.

Doğru Kelimeleri Seçin

İletişimde olumlu kelimeler kullanmak mesajın etkisini güçlendirmekte ve kişiyi performans sergileme noktasında motive etmektedir. Ancak iletişimde olumlu dilden yeterince beslenmemekteyiz. Özellikle beklentilerimiz, kaygılarımız ya da uyarılarımız noktasında çoğunlukla olumsuz dili kullanıyoruz. Otorite figürü olduğumuz her rolde bu dile daha sık yer veriyoruz.

Karşımızdakine sözümüzü dinletebilmek, göz dağı vermek ya da otorite kullanmak için çoğunlukla negatif mesajlardan besleniriz. Örneğin; koşma, bağırma, geç kalma, dokunma gibi. Verdiğimiz bu olumsuz mesajlar karşı tarafın zihninde tekrarlayan imajlara dönüşüyor. Koşma dediğimizde, mesajı alan kişi zihninde sürekli olarak koşma eylemini bastırmaya odaklanıyor. Zihin ise tekrarlayan bu imajı eyleme dökmek istiyor.

Dolayısıyla mesajlarımızı yapılmasını istemediklerimiz özelinde değil yapılmasını beklediklerimizi ifade edecek şekilde vermeliyiz. Koşma yerine “yavaş yürüyelim”, bağırma yerine “alçak sesle konuşalım”, geç kalma yerine “vaktinde toplanalım” gibi.

Yapıcı Geribildirim Vermek

Yapıcı geribildirim verebilmek de etkili iletişim becerileri arasında yer almaktadır. Geribildirim vermeye veya almaya alışık bir kültür olmasak da geribildirim mesleki ve kişisel gelişimi desteklemektedir. Geribildirim vermek karşı tarafı eleştirmek ya da karşı tarafa yukarıdan bakmak değildir. Aynı şekilde geri bildirim almanın anlamı da böyle değerlendirilmemelidir. Geribildirim bireyin performansına yöneliktir ve potansiyeli bağlamında kişiye gelişim yönü gösterilir.

Geribildirim verirken olumsuz bir konuya değinilecekse önce konuyla ilgili olumlu bir geribildirim verilmelidir. Ardından asıl mesaj verilmeli ve sonrasında yine olumlu bir geribildirim ile iletişim tamamlanmalıdır. Böylece kişi olumsuzluğun yanı sıra olumlu yönlerinin de görüldüğünü fark edecektir. Bu durumda kişi yeniden fark edilmek için eksik yanını düzeltmeye yönelik motive olacaktır.

“Bugünkü sunuma oldukça iyi hazırlanmışsın (olumlu). Bir sonraki sunumda grafikleri biraz daha ön plana çıkartabilirsin (olumsuz). Uzun bir sunu olmasına rağmen enerjin ve hakimiyetin oldukça iyiydi (olumlu). Bu geribildirim sadece grafiklerdeki eksikliği ifade edecek şekilde verilseydi kişinin motivasyonu kırılacaktı. Enerjisi, emeği ve çabası göz ardı edilmiş olacak ve bir sonraki sunum için kaygısı artacaktı.

Beden Dilini Kullanmak ve Karşı Tarafın Beden Dilini Okumak

İletişimde ne söylediğimizden çok nasıl söylediğimiz iletişimin kalitesini belirlemektedir. Bu da beden dilinin iletişimdeki önemini vurgulamaktadır. İletişimde ses tonu ve beden dili kullandığımız kelimelerden çok daha fazla mesaj taşımaktadır. Bu nedenle etkili iletişim kurabilmek için beden dilini iyi kullanmak gerekmektedir.

Aynı zamanda iletişimde olduğumuz kişinin verdiği mesajlarda da sözsüz mesajlar yer almaktadır. Bu da bize dinlerken duyduğumuz kelimeler kadar sözsüz mesajlara da bakmamız gerektiğini gösterir. Etkili iletişim becerileri için beden diline, jest ve mimiklere, sesteki vurgu ve tonlamalara dikkat edilmelidir.

Sen Dili Yerine Ben Dili Kullanmak

Sen dili suçlayıcıdır ve davranıştan çok kişiliğe yöneliktir. Sen dilini kullanmak karşı tarafa anlaşılmadığını hissettirir ve yeniden konuşma isteğini engeller. Aynı zamanda neye kızıldığının anlaşılmamasına da neden olur. Kişiyi incitir, kırar ve kişinin kendisini savunmaya geçmesine neden olur.

Ben dili ise savunmaya itmez. İletişimde ben dili kullanmak karşı tarafa suçluluk hissettirmez. Ben diliyle kişi karşısındakine kendi duygu ve düşüncesini ifade eder. Böylece duygunun nedeni diğer kişi tarafından anlaşıldığı için iletişim daha sağlıklı olur. Ben dili yakınlaşmayı sağlar, empatik iletişimi güçlendirir. Anlaşmazlıkları azaltır ve konuşan kişiyi rahatlatır.

İletişim içerisinde kimse suçlanmak, eleştirilmek ya da yargılanmak istemez. Dolayısıyla iletişimde ağırlıklı sen dilinin kullanılması etkili iletişim becerileri kazanımını engeller. Sağlıklı bir iletişim için ben dili kullanılmalıdır. Örneğin; “sürekli sözümü kesiyorsun” cümlesi sen diline girmektedir. “Sözüm kesildiğinde söyleyeceklerimi tekrar toparlamakta zorlanıyorum. Dikkatim dağılıyor.” Ben diline girmektedir.

Bu sayede tartışma ortamı oluşmaz ya da karşı taraf kendini ve davranışını savunma ihtiyacı duymaz. Ayrıca sözü kesen taraf yaptığı davranışın kişide nasıl bir olumsuzluğa yol açtığının empatisini yapabilir.

Kariyer Danışmanlığı ile Etkili İletişim Becerileri Geliştirilebilir

Kariyerinize yön vermek, fark yaratmak veya rakipleriniz arasında öne çıkmak için kariyer danışmanlığı alabilirsiniz. Stratejik yetenek yönetimi ile sunduğumuz danışmanlık güçlü yönlerinizi fark etmenizi ve zayıf yönlerinizi geliştirmenizi sağlayacak. Kariyerinizin bugününü ve geleceğini değerlendireceğiz. Kısa ve uzun vadeli hedefler ile kariyerinizde daha başarılı adımlar atmanız için stratejik planlar hazırlayacağız.

Etkili iletişim becerileri dışında mesleğinizde fark yaratmanızı sağlayacak diğer kazanımlara da odaklanacağız. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilir kariyer odaklı içeriklerimizi YouTube kanalımızdan da takip edebilirsiniz.

Read More

Sağlıklı aile içi iletişim bireyin kişilik gelişiminde, kişisel, sosyal ve mesleki yaşamında başarı elde etmesini sağlamaktadır. İletişim sözlü veya sözsüz, yazılı veya sembolik veya jest ve mimikler gibi beden diliyle gerçekleşebilir. İletişimin olabilmesi için en az iki bireye ihtiyaç vardır. Bireyin iletişim becerisi aile içerisinde gelişmektedir.

Doğumla beraber temel bakım veren ile kurulan iletişim bebeğin büyümesi ile beraber sosyal kaynaklara yönelmektedir. Yürüyebilen, konuşabilen çocuk önce aile bireyleriyle sonrasında dahil olduğu sosyal gruplar içerisinde diğerleriyle iletişime başlar. Çocuğun iletişim modeli çoğunlukla rol model aldığı ailesinin iletişim modelidir.

İletişim becerileri gelişirken çocuğun yetiştirildiği ebeveyn tutumları, ailenin iletişim modeli, çocuğun mizacı etkili olmaktadır. Aynı zamanda çocuğun iletişim girişimlerine ailenin ve diğerlerinin verdiği tepkiler de çocuğun iletişim modelini şekillendirmektedir.

Aile içi iletişim nedir?

Aile içerisinde bir arada yaşamanın getirdiği tüm sözlü ve sözsüz diyaloglar aile içi iletişimi oluşturur. Ailede eşlerin birbirleriyle ilişkileri, ebeveynlerin çocuklarıyla ilişkileri ve kardeşlerin birbirleri ile ilişkileri iletişim becerisini etkiler. Ailede kurulan iletişim paylaşımcı, uzlaşmacı ve eşitlikçi ise aile içi iletişim demokratiktir. Böyle bir ailede demokratik-destekleyici ve hoşgörülü ebeveyn tutumu egemendir.

Ailede erkeğin sözü geçerliyse veya kararlarda bir kişinin otoritesi egemense bu ailede ilişkiler hiyerarşiye dayalı otoriter yapıdadır. Bu iletişim türü ilişkiyi zedeler ve sorunlu hale getirir. Bu tarz ailelerde baskın otorite figüründen diğer aile bireyleri çekinip, korkabilir. Yapıcı ilişkilerin olmadığı, sevginin koşullara bağlandığı, cezanın rol oynadığı bu tarz ailelerde sağlıklı iletişim gelişmez.

Böyle bir ailede birey cezadan korktuğu veya sevgiden mahrum kalacağı için kendini yeterince ifade edemez. Bunun sonucunda içe kapanık, çekingen, özgüvensiz bir birey gelişir. Daha da üzücü olan bireye en yakın olması gereken aile korkular nedeniyle en uzak noktaya itilir. Özellikle genç soru ve sorunlarını aileyle paylaşmaktan kaçınır. Genç kendini bulma yolunda riskli ilişkilere ve tecrübelere yönelebilir.

Ergenlikte Aile İçi İletişim Çok Daha Önemli Hale Geliyor

Çocukluktan gençliğe geçiş ve sonrası pek çok birey için zorlu bir dönemdir. Gencin anlayışa, ilgiye ihtiyaç duyduğu bu dönemde ev içerisinde yeterli iletişimin olmayışı bireyin gelişimini örseleyecektir. Babadan korkulan bir evde babayla iletişim çoğunlukla anne üzerinden olmakta ya da iletişim hiç kurulmamaktadır. Bazense buradaki baba rolü yerini anneye bırakmakta evde çekinilen figür anne olmaktadır.

Bu durum da yine aile içi iletişim ve ilişkilerin bozulmasına yol açar. İletişim bozukluğu ile baş etmenin tek yolu, aile içerisinde açık (doğrudan) iletişim kurabilmektir. Açık iletişim, kiminle konuşmak isteniliyorsa doğrudan o kişi ile iletişim kurmaktır. Aynı zamanda sağlıklı bir aile içi iletişim kurulabilmesi için her aile bireyinin evde rol ve sorumluluğunun olması gerekmektedir.

Anne ve babalık rol ve sorumlulukları çocuk ve genç rol ve sorumlulukları gibi. Her bir aile bireyi özelliklede eşler bireysel alanlarını korumalı, kendi hak ve sorumlulukları noktasında özgür olmalıdır. Eşlerin kendilerine çift olarak zaman ayırabilmesi kadar birey olarak da kendileriyle zaman geçirebilmeleri gerekmektedir. Ebeveynlerin birlikte ve ayrı ayrı çocuklarıyla zaman geçirmesi, kendi iletişim stillerini geliştirmeleri de oldukça önemlidir.

Ergenin Aile İçi İletişim Algısı Çocuklukta Şekillenmektedir

Aile içi iletişim stilleri bireyin iletişim diline çocuklukta yerleşmektedir. Dolayısıyla iletişim modelinde değişikliğe gitmek için ergenlik ve sonrası dönem oldukça geç kalınmış bir dönemdir. Çocukluktan itibaren ebeveynin çocuğuna vakit ayırması, açık iletişim kurması ve onunla karşılıklı etkileşimde olması gerekir. Çocukluktan itibaren ebeveyniyle sağlıklı iletişim geliştiren çocuğun özellikle ergenlikteki bocalamalarında ilk destek kaynağı ailesi olacaktır.

Çocuklukta sağlıklı aile içi ilişkiler gelişmezse ergenlikte bireyler aileden daha da uzaklaşabilmektedir. Aile ergenlik döneminde bireyin arkadaş ilişkilerine uzak kalmamalı ve mümkünse gencin arkadaşlarıyla tanışmaya açık olmalıdır. Hem genç hem de arkadaşları bu dönemdeki duygu, düşünce davranışları açısından eleştirilmemeli iletişim kanalları kapatılmamalıdır. Ceza vermek, yasaklamak, kısıtlamak yerine gence doğruyu bulma ve doğruya yönelme noktasında rehberlik edilmelidir.

Çocuk ve gençle ebeveyn arasında belli kuralların da eşlik ettiği bir arkadaşlık ilişkisi geliştirilebilmelidir. Çocuk ve gençlerin onay bulan davranışları mutlaka taktir edilmeli gerekirse ödüllendirilmelidir. Bu sayede davranışın kazanılması ve tekrarlanması sağlanacaktır. Bu durum çocuğun özsaygısının gelişmesine ve öz benlik kazanmasına yardımcı olacaktır. Bu kazanımlar ergenlik döneminde de gencin sağlıklı şekilde bireyleşmesini destekleyecektir.

Sağlıklı Aile İçi İlişki Nasıl Kurulur?

Sen Dili Değil Ben Dili Kullanılmalıdır

Etkili bir iletişim başlatabilmek ve iletişimi bu yönde sürdürebilmek için sen değil ben dili kullanılmalıdır. Sen dili karşı tarafı suçlayıcı bir konuşma tarzıdır. Sen dilini kullanan kişiler genellikle karşı tarafı eleştiren bir söylemde bulunurlar. Dolayısıyla iletişim içerisinde suçlanan kişi kendini savunmaya geçer. Savunma ve suçlamanın olduğu bir iletişim sağlıklı bir iletişim olmaktan uzaklaşır.

Sen dili ile iletişim kişinin hissettiklerinden çok kişiliğe yöneliktir. Bu nedenle sağlıklı bir aile içi iletişim kurabilmek için sen dili yerine ben dili kullanılmalıdır. Ben dilinde kişi iletişim kurarken ben ne hissediyorum? Ben ne düşünüyorum? Bunu karşımdaki kişiye en iyi nasıl aktarabilirim? Diye düşünür. Karşımızdaki kişiye kendimizi anlatmanın en iyi yolu ben dilini kullanmaktır.

İletişimde ben dili yaşanan bir durumun kişiye ne düşündürdüğünü ve ne hissettirdiğini karşı tarafa aktarır. Örneğin; sürekli bağırarak konuşan birine “çok kabasın” demek iletişimde sen dilini kullanmaya örnektir. “Bağırarak konuşuyor olmamız beni incitiyor, kaygı ve korku duyuyorum.” Demek ise ben diline örnektir. Burada kişi duygu ve düşüncelerini karşı tarafa yansıtmaktadır.

Yargılamadan veya suçlamadan duygu ve düşüncenin paylaşılmış olması karşı tarafın daha kolay empati kurmasını sağlayacaktır. “Saat kaç, niye geç kaldın?” kişinin gardını almasına ve kendini savunmaya geçmesine neden olacak bir sorudur. Sağlıklı iletişimi engelleyecektir. “Geç kalman beni oldukça endişelendi, kötü bir şey olmuş olabileceğini düşündüm. Gecikmen söz konusu olduğunda bana haber verebilir misin?” ise çok daha yapıcı bir iletişimi başlatacaktır.

Sağlıklı İletişimi Engelleyen Sözlü ve Sözsüz Mesajlardan Uzak Durulmalıdır

Sağlıklı aile içi iletişim beden dilini, kelimeleri, sözlü ve sözsüz mesajları doğru seçebilmeyi gerektirir. Göz kontağı kurmak, etkin dileme yapmak ve empati kurmakta iletişimin değerini güçlendirmektedir. Ancak ebeveynler bazen otorite kurabilmek bazen kolaya kaçmak bazense yanlış olduğunu bilmedikleri için iletişimi engelleyen mesajlar kullanabilmektedir. Emir vermek, gözdağı vermek, tehdit etmek, nasihat vermek sağlıklı bir iletişim şekli değildir.

Hata aramak, suçlamak, yargılamak ya da “ben anne-babayım” şeklinde otoriteyi kullanmak yapıcı iletişim değildir. Bireyin duygu ve düşüncelerini tahmin etmeye çalışma, sözünü kesme ya da tamamlama iletişim değildir. Konuşurken farklı şeylerle ilgilenme, alaycı imalarda bulunma, uygunsuz jest ve mimikler kullanma iletişimi olumsuz etkilemektedir.

Bireyin duygu ve düşüncelerini kestirip atma, konuyu değiştirme, çıkarsamada bulunma etkili iletişimi engellemektedir. Tüm bu hatalar tekrar ettiğinde bireyler arasındaki sağlıklı iletişim kanalı yok olmaktadır. Bu da beraberinde iletişimden kaçınmayı ya da yanlış anlaşılmaları veya çatışmaları getirmektedir.

İletişimde Etkin Dinlemenin Önemi Göz Ardı Edilmemelidir

İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin yalnızca söylediklerini değil, beden dilinin, jest ve mimiklerinin verdiği mesajları da duyar. Bunu duyabilmek için göz kontağı kurmak, tüm bedenimiz, dikkatimiz ve farkındalığımız ile iletişimde olmak gerekir. İletişim anında burnumuz ile ayak uçlarımız dinlediğimiz kişiye doğru olmalıdır. Zihnimizde başka düşünceler olmamalı, elimiz başka şeylerle ilgilenmemelidir.

Telefonla, tabletle, gazete ve televizyonla ilgilenirken başka birini etkin dinleyebilmeniz mümkün değildir. Siz dinleyebilseniz bile karşınızdakine vereceğiniz mesaj “değersizim, söylediklerimin onun için bir önemi yok” olacaktır. Sağlıklı aile içi iletişim için karşınızdakine söylediklerini ilgiyle dinlediğinizi, merak ettiğinizi sözlü mesajlarla hissettirmeniz gerekir.

Başınızla onaylama, mimiklerinizle duyguya eşlik etme iletişimi güçlendirir. Ara ara “bunu mu söylemek istedin, doğru mu anladım” gibi teyit alma mesajlarını iletişime ekleyebilirsiniz.

Çocuğun Duygu, Düşünce ve Davranışları Ebeveyn Tarafından Çocuğa Geri Yansıtılmalıdır

Çocuğun veya gencin ailesi tarafından anlaşıldığını hissedebilmesinin bir diğer yolu da verdiği mesajların aile tarafından yansıtılmasıdır. Aile içi iletişimin etkili olabilmesi için iletişimde yansıtmalar kullanılmalıdır. Ağlayan bir çocuğa “canın yandı ve şu an ağlıyorsun”, “korktun ve ağlıyorsun”, “üzüldün ve ağlıyorsun” demek duygunun yansıtılmasına örnektir.

Çocuğun duygusunun ebeveynin kelimeleriyle çocuğa geri yansıtılması engelleme, kısıtlama veya bastırmadan daha etkilidir. “Yeter artık ağlama! bunda ağlayacak ne var? ağlama bak kızarım! ağlama üzülüyorum. Erkek adam ağlar mı? “Gibi müdahale ve engellemelerden çok daha etkili bir yöntemdir. Çocuğa “Şu an ben ağlıyorum ve ebeveynim neden ağladığımı anlıyor.” Duygusunu hissettirir.

Oyuncaklarını kıran bir çocuğa “hiçbir şeyin değerini bilmiyorsun, artık bunlarla oynamak yok.” Demek yerine “şu an çok öfkelisin, çok sevdiğin halde oyuncağına zarar verdin. Öfkenin nedenini konuşmak ister misin? Seni bu kadar kızdıran ne?” denilebilir.

Duygu, düşünce ve davranışın yapıcı dille geri yansıtılması sağlıklı aile içi iletişim için değerlidir. Bu yansıtmalar hem çocuğun olumsuz duygu, düşünce ve davranışını hafifletecek hem de çocuğa “anlaşıldım” hissini yaşatacaktır. Aile içi iletişim becerilerinizi geliştirmek ve çocuğunuzun sağlıklı gelişimine destek olmak için profesyonel destek alabilirsiniz. Aile danışmanlığı alabilir, çocuğunuzun iletişim becerilerini geliştirmek için oyun terapisini de değerlendirebilirsiniz.

Read More

Sosyal fobi bireyin potansiyelini sınırlı kullanmasına neden olarak kişinin kariyer gelişimini olumsuz etkiliyor. Mesleğinde çok başarılı olabilecek potansiyele sahip nice birey yaşadıkları sosyal anksiyete bozukluğu nedeniyle başarı gösteremiyor. Bu kaygı başarının önünde önemli bir engel oluştururken bireyler başarısızlık nedenlerinin altında yatan bu faktörü çoğunlukla fark etmiyor. Fark etmekten de öte bu fobiyle yüzleşmekten ve aşmaya çalışmaktan büyük endişe duyulabiliyor.

Bir toplantıda söz alacakken, sunum yapacakken, iş görüşmesinde kendinden bahsedecekken bir anda bireyin karşısına çıkıyor sosyal fobi. Potansiyeline yansıyor; beden dilini, diksiyonunu ve hatta organizasyon becerisini olumsuz etkiliyor. Konuşacaklarının sıralaması karışıyor, kelimeler birbirine giriyor, beden dilindeki donukluk ya da telaş heyecanı daha da tetikliyor.

Sosyal ortam içerisinde performans sergileyen bireyde terleme, titreme, kızarma, çarpıntı gibi fizyolojik belirtiler açığa çıkabiliyor. Özgüven eksikliği, utangaç, çekingen mizaçlar, hatalı ebeveyn tutumları sosyal fobiyi etkiliyor. Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! ve  Okul Başarısı İçin Özgüven Nasıl Geliştirilir? Yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Peki Sosyal fobi nedir ve Neden bireyin kariyer gelişimini olumsuz etkiliyor?

Sosyal Fobi Nedir?

Sosyal fobi bireyin sosyal alan içerisinde göz önünde olmasını ya da diğerleriyle etkileşimde bulunmasını gerektiren durumlarda açığa çıkan kaygıdır. Bir diğer adı sosyal anksiyete bozukluğudur. Sosyal fobisi olan bireyler toplum içine girmekten, izlenmekten ve dikkat odağı olmaktan çokça rahatsız olurlar.

Çoğunlukla kaygının altında yatan temel neden diğerleri tarafından olumsuz değerlendirilmek, eleştirilmek ya da yapacağı ve söyleyeceği bir şeyle küçük düşmekten korkmaktır. Birey bu kaygıyı yaşamamak için sosyal etkileşimden kaçınabilir. Mecbur kalmadıkça sosyal aktivitelerden, başkaları önünden performans sergilemekten kaçınır. Zamanla kaçınma davranışı korkunun daha da artmasına neden olabilir.

Sosyal fobinin nedeni tam olarak bilinmese de genetik faktör, mizaç ve yetiştirilme tutumlarının etkili olduğu düşünülmektedir. Çocuklukta çekingen, içe kapanık, utangaç olan bireylerde sosyal fobi görülme olasılığı oldukça yüksektir. Sosyal fobinin toplumda görülme sıklığı da oldukça yüksektir. Özellikle ergenlik dönemi itibariyle sosyal fobinin görülme sıklığı artmaktadır. Bunun en büyük nedeni ergenliğin getirdiği hormonal, bilişsel ve fiziksel değişikliklerdir.

Ergenlikte Sosyal Fobi Görülme Sıklığı Artıyor

Birey bu dönemde bedeniyle daha fazla ilgilenir. Fiziksel gelişiminin getirdiği değişim gencin beden algısına yönelik olumlu veya olumsuz yüklemeler yapmasına neden olabilir. Bu dönemde genç için kendini göstermek, performans sergilemek, kendini ispat etmek önemli bir gelişim hedefidir. Gençte önce aileye, sonra akranlara ve çevresindeki diğer kişilere kendini ispat etme ihtiyacı oluşmaktadır.

Gencin sosyal ilişkilerde ya da diğer gelişim alanlarında sergilediği performans genç tarafından diğerlerinin değerlendirmesine sunulur. Genç için bu değerlendirme soyut düzeydedir. Genç çevresinin verdiği sözsüz mesajları alır ve işler. Bu işlemleme sonrasında genç fiziksel görünüşüne, kişiliğine, becerilerine dolayısıyla bütünüyle kendine bir değer atfeder. Bu değerin derecesi bireyin sosyal fobi geliştirmesine neden olabilir ya da onu sosyal beceriler anlamında başarılı kılabilir.

Ailesi tarafından sürekli eleştirilen, aşağılanan ya da cezalandırılan bireylerde özgüven gelişmemektedir. Aynı şekilde ailesi tarafından çok korunan, her zorluktan sakınılan çocuklarda da çekingenlik söz konusu olmaktadır. Ailelerin gence yaklaşımı özellikle ergenlik döneminde daha yapıcı, şefkatli ve destekleyici olmalıdır.

Ebeveyn Tutumları Sosyal Fobi Gelişimine Etki Ediyor

Ebeveyn tutumlarının sosyal fobi gelişiminde etkisi büyüktür. Kişilik olarak çekingen ve utangaç yapıda olan bir çocuğun ailesinin olumsuz tutumları bu gelişimi desteklemektedir. Aynı şekilde anne babanın da utangaç, çekingen mizaçlı olması, sosyal ortamlardan kaçınması çocuğa olumsuz rol model oluşturmaktadır. Otoriter-baskıcı ebeveyn tutumlarında çocuğun ya da gencin sürekli azarlanması, cezalandırılması sosyal fobiyi desteklemektedir.

Aile içi şiddet; ebeveynlerin birbirine sözlü ya da fiziksel şiddet uygulaması da sosyal fobiyi desteklemektedir. Sosyal fobinin gelişmemesi ve özgüvenin desteklenebilmesi için çocuğun, gencin koşulsuz sevgi alması gerekir. Sevgi herhangi bir göreve, koşula bağlanmamalıdır. Aile bireyleri çocuğun kişilik özellikleri ile alay etmemelidir. Anne babanın çocuğunu başkaları ile sürekli karşılaştırması ve kıyaslaması da çocuğun sosyal ortam içerisinde kaygı geliştirmesine neden olabilmektedir.

Kıyaslama yapmak yerine çocuğun gelişimini kendi geçmiş başarıları üzerinden değerlendirmek gerekmektedir. Yine aynı şekilde başarısızlıklar yerine başarılar vurgulanarak çocuğun başarma arzusu pekiştirilmelidir.

Sosyal Fobi Gelişmemesi için Aileler Erken Dönemde Çocukları İçin Önlem Alabilir

Çocuklarda sosyal fobi gelişmemesi için anne babalar çocukluktan itibaren önlem alabilir. Özellikle ilk iki yaştan sonra çocuğun dikkati çevreye yönelmektedir. Evdeki uyaranlar çocuk için yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle okul öncesi dönemden itibaren çocuğunuzla birlikte sosyal ortamlara girebilirsiniz. Kendi sosyal ilişkileriniz ve iletişim becerilerinizle çocuğunuza rol model olabilirsiniz.

Okul Öncesi Eğitim Değerlendirilmeli

Mümkünse çocuğunuzu 3 yaş itibariyle okul öncesi eğitime başlatabilir daha öncesinde oyun gruplarına gönderebilirsiniz. İlgi ve beceri alanlarına göre sanat ya da spor dallarına yönlendirebilirsiniz. Ev içerisinde görev ve sorumluluklar verebilir, kendi seçimlerini yapması ve karar alması için destekleyebilirsiniz. Çocuğunuzun başarabileceği şeyleri onun adına siz yapmamalısınız. Aksine kendisinin denemesi için cesaretlendirmelisiniz.

Okul Öncesi Eğitim Ne Zaman Başlamalı? Ve Ebeveynler Kreş Seçerken Nelere Dikkat Etmeli? Yazılarımız okul öncesi eğitim hakkında size fikir verebilir. Okul Öncesi Dönemde Kariyer Planı Yapmak: Küçük Ayaklar Geleceğe Büyük Adımlar Atsın yazımızı da okuyabilirsiniz.

Kaç yaşında olursa olsun ona da evde söz hakkı vermeli, fikirlerini paylaşmasını desteklemelisiniz. Konuşurken göz kontağı kurarak, onun seviyesine eğilebilir ya da diz çökebilirsiniz. Beden diliniz çocuğunuzla ilgilendiğinizi ona hissettirmelidir. Akademik Başarı İçin Çocukların Yönetici İşlev Becerisi Geliştirilmeli yazımızı da okumanız sosyal fobi gelişimini engellemek için faydalı olabilir.

Çekingenlik, Utangaçlık Ebeveyn Tarafından Yüceltilmemeli ya da Aşağılanmamalı

Çocuğunuz çekingen, utangaç, içe dönük bir mizaca sahip olabilir. Bu yönlerini aşağılamamalı ya da yüceltmemelisiniz. Bazen çocuğun sessiz, çekingen olması aile tarafından yüceltilmekte, pekiştirilmektedir. Ancak bu pekiştirme çocuğun daha da fazla içe kapanmasına neden olabilmektedir. Bu yönlerinin aşağılanması ise çocuğun daha fazla performans kaygısı geliştirmesine neden olmaktadır.

Çocuk sosyalleşmek için zorlanmamalı, aile bunu çocuk için bir görev ya da zorunluluk haline getirmemelidir. Sosyal fobi sahibi bireyler “el alem ne der?” kaygısını çok yaşamaktadır. Dolayısıyla çocuğun bir düşüncesi, davranışı ya da duygusu için başkası ne der, ayıp gibi yüklemeler yapılmamalıdır.

Ebeveynin mükemmeliyetçiliği Sosyal Fobiyi Tetikliyor

Ebeveynin mükemmeliyetçi yapısı çocuğun performans kaygısı duymasına ve sosyal fobi geliştirmesine neden olabilmektedir. Bu nedenle çocuğun başarısızlıkları eleştirilmemelidir. “Neden 100 değil de 95” gibi bir soru çocuğunuzun kendini” başarısızım, değersizim ve beklentiyi karşılayamıyorum” şeklinde etkiletmesine neden olabilir. Çocuğunuzun sosyal girişimlerini destekleyin.

Adımlarını başkalarına göre değil kendi mevcut durumuna göre değerlendirin. Bir çocuk için müsamerede şiir okumak kaygı sebebi olmayabilir. Ancak başka bir çocuk için derste parmak kaldırıp söz almak kaygı nedeni olabilir. Dolayısıyla parmak kaldırmaya çekinen bir çocuktan beklenti okul gösterisine katılması olmamalıdır. Sevdiği bir derste söz alması, fikrini paylaşması onun için büyük bir başarı olarak değerlendirilmelidir.

Sosyal Fobi ile Başa Çıkmak için Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Tedavi edilmeyen sosyal fobi bireyin hayatını olumsuz şekilde etkileyecektir. Bu etki çocukluk yıllarından başlayarak yetişkin hayata kadar artarak devam edebilir. Sosyal fobi akademik başarısızlıktan, sosyal izolasyona, yalnızlığa ve kariyerde başarısızlığa kadar etki edebilir. Sosyal fobiye bağlı kaygılar bireyin hayattan, ilişkilerden, işten veya okuldan keyif almasına engel olabilir.

Birey ergenlik itibariyle bu olumsuz duygu ve düşüncelerle başa çıkmak için riskli davranışlara ve kötü alışkanlıklara yönelebilir. Sosyal fobik bireyde madde, alkol kullanımı, intihara meyil, depresif bozukluklar, diğer anksiyete bozuklukları zamanla gelişebilir. Dolayısıyla sosyal fobinin erken teşhisi ve tedavisi oldukça önemlidir. Sosyal fobi yaşıyorsanız ve aşmak için desteğe ihtiyaç duyuyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Sosyal yaşamınızdan, akademik ve kariyer hayatınıza kadar hayatınızın her alanında yaşadığınız güçlükleri birlikte aşabiliriz. Kariyer gelişimine önem veren, mesleğinde iyi yerlere gelmek isteyen her birey sosyal fobi engelini aşmalıdır. Profesyonel danışmanlık ile üstesinden gelebileceğiniz bu problemin yaşam boyu hayatınızı olumsuz etkilemesine izin vermeyin. Aba psikoloji olarak psikolojik danışmanlık ve kariyer danışmanlığı hizmetlerimizle ilgili bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Akademik başarı elde edebilmek için erken yaşlardan itibaren çocukların yönetici işlev becerileri geliştirilmelidir. Yönetici işlev becerileri; çalışan bellek, duygu kontrolü, dikkati sürdürme, planlama, organizasyon, zamanı kullanma, bilişsel esneklik, hedefe yönelme, tepkiyi dizginleme, göreve başlama olarak tanımlanabilir.

Yönetici işlevler sayesinde bireyin çoklu görevleri organize etmesi, amaç ve önceliklerini belirlemesi, belirli uyaranları engellemesi ve dolayısıyla dikkatini sürdürmesi kolaylaşır. Birey yönetici işlev becerisi ile duygu, düşünce ve davranışlarında öz denetim sağlar. Sosyal yaşam içerisinde diğerleriyle empati kurar, sağlıklı iletişim geliştirir ve problemlerle yapıcı şekilde başa çıkar.

Birey bu sayede değişime daha kolay adapte olur, stresle başa çıkabilir ve daha kolay motive olur. Uygun davranışı seçme ve başlatma, doğru muhakemede bulunma becerileri gelişir. Çok yönlü düşünebilir, olumlu ve olumsuz yanları görebilir. Sonuçları değerlendirebilir, öngörüde bulunabilir. Strateji geliştirme, ileriyi planlama, zamanı organize etme becerileri gelişir.

Karmaşık gibi görünse de çocukluktan itibaren yaptığımız pek çok iş, görev, sorumluluk yönetici işlev becerisi gerektirir. Günümüzü planlamak, organizasyon yapmak, ödev yapmak, rapor hazırlamak, giyinmek, duş almak en basit örneklerdir. Ne kadar basit desek de bunları gerçekleştirmek yönetici işlev becerileri geliştirilmedikçe oldukça zor hale gelir. Yönetici işlev becerisi olmayan bir çocuk ödevlerini desteksiz yapmakta zorlanır. Bir yetişkin zamanı organize etmekte, plana uymakta ve işlerini yetiştirmekte güçlük yaşar.

Yönetici İşlev Becerisi Geliştirilmesinde Ailenin Rolü Oldukça Büyük

Akademik başarı elde etmek için çocukluktan itibaren yönetici işlev becerisi geliştirmek gerekir. Bir çocuğun bu beceriyi kazanması aile desteği olmadan pek mümkün değildir. Ailenin beceri kazanımında çocuğa rehberlik etmesi ve rol model olması gerekir. Ailenin ebeveyn tutumundan kendi yönetici işlev becerilerine kadar tüm tutum ve davranışları çocuk üzerinde etkilidir. Dolayısıyla aile çocuğa yaşıyla uyumlu sorumluluk vermeli sorumluluk alanını kademeli olarak genişletmelidir.

Aile çocuğun kendi kararlarını vermesine fırsat tanımalıdır. Çocuk ailede, yani güven alanında hata yapabilmeli, bu hatalarla yüzleşerek ders çıkarmayı öğrenmelidir.

Bilişsel Esneklik Akademik Başarı için Önemli Bir Yönetici İşlev Becerisi

Bilişsel esneklik sahibi bireyler, kendi etkili davranma becerilerinden emindirler ve davranışlarının sonucunun başarılı olacağına inanırlar. Bilişsel esneklik sayesinde düşünceler arasında geçiş yapılabilir. Problemlere karşı alternatif çözüm yolları geliştirilebilir ve stratejik planlar yapılabilir. Bilişsel esneklik sayesinde bireyler seçenekleri avantaj ve dezavantajlarıyla değerlendirebilir. Bu beceri sayesinde bireyler farklılıklara ve yeniliklere kolayca uyum sağlayabilir.

Bilişsel esneklik akademik başarıyı destekleyen önemli bir yönetici işlev becerisi, dolayısıyla kazanılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu beceri sayesinde sağlıklı problem çözme, mukayese etme, öngörüde bulunma, farklı işleri aynı anda yapabilmek becerileri gelişir.

Bilişsel esnekliğe sahip olmayan bireyler düzen değişikliğine ve yeni durumlara uyum sağlamakta zorlanmaktadırlar. Bu da kariyer gelişimi açısından bireyi dezavantajlı duruma düşürmektedir.

Duygu Düzenleme de Akademik Başarı için Geliştirilmesi Gereken Bir Yönetici İşlev Becerisidir

Duygu düzenleme becerisi de yönetici işlev becerisi içerisindedir. Duygu düzenleme becerisi çocuklukta kazanılmaktadır ve bu beceri ergenlik ve yetişkinlikte oldukça önemlidir. Akademik başarı için duygu düzenleme becerisine sahip olmak oldukça önemlidir. Duygu düzenleme becerisi bireyin sahip olduğu bir duyguyu yönetmek üzere kullandığı tüm stratejilerdir. Bu duygu olumlu ya da olumsuz olabilir.

Duygunun stratejik şekilde yönetilebilmesi için kişinin duygusu karşısında açığa çıkan ilk tepkiyi durdurması gerekiyor. Kişinin sağlıklı tepki verebilmesi için doğru tepki üzerine düşünmesi ve sonrasında daha olumlu bir tepkide bulunması gerekiyor. Duygular üzerindeki bu otokontrol bireyin kişisel gelişimini, sosyal ilişkilerini ve kariyerini büyük ölçüde etkiliyor.

Yeterli duygu düzenleme becerisi edinilemezse kişinin çocukluktan başlayarak yetişkinliğe kadar duygu odaklı sorunlar yaşaması muhtemeldir. Oysa yeterli duygu düzenleme becerisine sahip olan biri duygularının farkındadır. Bu kişiler duygularını kolayca tanır, kabul eder ve dürtüsel davranışlarını kontrol edebilir.

Elbette ki negatif duygular da açığa çıkabilir, duyguları düzenleyebilme becerisi negatif duyguların açığa çıkmasını engellemez. Ancak bu beceri negatif duygularda dahi olumlu bir amaca uygun davranış sergileyebilmeyi sağlar. Akademik başarı için olumsuz duygular üzerinde özdenetim sağlanabilmelidir.

Duygu kontrolü sadece olumsuz duygular için değil yeri geldiğinde olumlu duygular için de kullanılmalıdır. Özellikle yetişkinlikte duyguların yeri, zamanı ve miktarı dengeli olmalıdır. Keyfinizin çok yerinde olduğu bir gün geçiyor olabilirsiniz ancak ekip arkadaşınızın morali bozuk olabilir. Sizin için iyi ama bir yakınınız için felaket bir gün olabilir. Bir cenazede olabilir ya da bir kazaya denk gelebilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Çocuk, Ergen ve Yetişkinlerde Duygu Düzenleme (Regülasyon) yazımızı da okuyabilirsiniz.

Akademik başarı için yönetici işlev becerisi kazanmak oldukça önemli. Bu konuda destek almak ve gelişim alanlarınızı belirlemek isteyebilirsiniz. Bu konuda bilgi almak ve kariyerinize daha bilinçli yön vermek istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyerinize bilimsel kanıtlar ışığında yön verebiliriz. Bu sayede akademik başarınızı etkileyecek yönetici işlev becerileri üzerine de çalışmalar yapabilirsiniz.

Read More

Başarılı bir kariyer inşa edebilmek için çocukluktan itibaren problem çözme becerisi geliştirebilmek gerekiyor. Her bireyin hayatında sosyal ilişkilerin başlamasıyla beraber problemlerde başlangıç gösteriyor. Bu nedenle iletişime girmek, iletişimi sürdürmek gibi sosyal becerilerle birlikte karşılaşılabilecek sorunlara karşı problem çözme becerilerini de geliştirmek gerekiyor.

İnsan sosyal bir canlı dolayısıyla yaşamın ilk yıllarından itibaren sosyal ilişkiler kurulmaya başlıyor. Bu da beraberinde problemleri getiriyor. Bireyin yetişkin hayatta problemlerini sağlıklı şekilde çözebilmesi için çocukluktan itibaren problem çözme becerisi geliştirmesi gerekiyor.

Problem Çözme Becerisi Nedir?

Problem çözme becerisi, problem üzerine düşünebilme, ne ve nasıl yapılacağına karar verebilme, kaynakları kullanabilme ve bu yolla çözüme ulaşma becerisidir. Bir problemi çözebilmek için önce problemin ne olduğunun tanımlanması gerekir. Sonrasında probleme ve çözümüne ilişkin bilgilerin toplanması gerekir. Ardından uygun çözüm yolunun uygulamaya konulması ve sonucun değerlendirilmesi gerekir.

Tüm bunları yapabilmek için bireyin birtakım becerilere sahip olması gerekmektedir. Bu becerilerden en önemlileri; eleştirel düşünebilme, planlama ve organize edebilme, planı gözden geçirme ve değerlendirmedir.

Problem çözme becerilerinin kazanımı erken çocukluk yaşlarına dayanmaktadır. Çalışmalar 4 yaş itibariyle çocukların etkin problem çözme becerileri kazanabildiğini göstermektedir. Bu nedenle problemle çözme becerisi kazanımında ailenin rolü oldukça büyüktür. Ebeveyn tutumları, ebeveynin problem çözme modeli çocuğun beceri ediniminde olumlu ya da olumsuz etki edecektir.

Çocuğun başarılı bir kariyer geliştirebilmesi için aile çocuğun problemlerini çözmemeli, çözüm için sadece rol model olmalıdır. Aksi halde çocuğun problem çözme becerisi problemi aileye taşımaktan öteye geçmeyecektir. Böyle bir durumda çocuğun ailesinden uzakta bireyselleşmesi ve sosyalleşmesi mümkün olmayacaktır.

Ailenin gölgesinden ve korumasından uzaklaşamayan çocuk yapıcı problem çözme becerisi geliştiremeyecektir. Başarılı bir kariyer için ailenin gölgesinde kalmış bir bireyin kendini gösterebilmesi ve kariyerinde ilerlemesi çok mümkün olmayacaktır.

Çocuğunuzun Problemlerini Onun Adına Çözmek Yerine Ona Problem Çözme Becerisi Kazandırabilirsiniz

  • Çocuğunuzu bir sorun anında mutlaka dinleyin ve onun ihtiyaçlarını, isteklerini anlamaya çalışın
  • Çocuğunuza onu anladığınızı belirtin, onun düşüncelerini özetleyerek doğru anlayıp anlamadığınızı ona gösterin.
  • Çocuğunuzun duygularını isimlendirebilir, duyu organları, renkler, uzuvlar gibi duyguların da isimleri olduğunu ona anlatabilirsiniz. Duyguların sözlü ifadesini çocuğunuza öğretmeniz onun da duygularını tanımasını kolaylaştıracaktır.
  • Çocuğunuzun yaşadığı probleme yönelik kendi düşüncelerinizi onunla paylaşabilirsiniz. Bu sayede problem çözme becerisi kazandırırken kendi yöntemlerinizden de örnekler sunmuş olursunuz.
  • Çocuğunuzla beraber beyin fırtınası yaparak çözümler bulmaya çalışabilirsiniz. Burada ona çözüm yolu bulmak için derinlemesine düşünmeyi öğretmelisiniz. Fikirleri sizin vermeniz yerine onun bulmasını teşvik etmelisiniz. Basit ya da saçma önerileri olabilir. Onu eleştirmeden her önerisini değerlendirmelisiniz. Uygulanabilir hale getirmek için fikrini geliştirmesine yardım edebilir ya da olumsuz bir seçenek varsa nedenlerini paylaşabilirsiniz.
  • Çocuğunuza problemi ifade edebilmesi için ya da çözüm yolu bulabilmesi için düşünmeye sevk edecek açık uçlu sorular sorabilirsiniz.
  • Ne oldu? Böyle olunca sen ne hissettin? Peki sence o ne hissetmiş olabilir? Sen onun yerinde olsaydın böyle bir durumda ne hissederdin? Senin başına böyle bir şey gelmiş olsaydı sana ne yapılmasını isterdin? Böyle olmasaydı farklı olarak ne yapabilirdin? Gibi.
  • Bulduğunuz fikirleri not ederek kendi içerisinde uygulanabilirliğine göre bir sıralama yapabilirsiniz.
  • Listeyi baştan sona gözden geçirerek çocuğunuzun kendisi için en uygun alternatifi seçmesine eşlik edebilirsiniz.
  • Çocuğunuzla beraber kitap okuyabilir ya da film izleyebilirsiniz. Kitaptaki ya da filmdeki karakterler üzerinden beyin fırtınası yapabilirsiniz. Sence bu problemi çözmek için ne yapabilir? Sen böyle bir sorun yaşasan ne yapardın? Bu problem karşısında o ne hissetmiş olabilir? Ne olursa o daha mutlu olabilir?

Başarılı Bir Kariyer için Ona Balık Tutmayı Öğretin

Çocuğunuz başarılı bir kariyer geliştirmesini istiyorsanız onun için balık tutmak yerine ona balık tutmayı öğretmelisiniz. Böylece çocuğunuzun problemini çözmek yerine ona çözüme yönelik düşünmeyi ve uygulamaya geçmeyi öğretmiş olacaksınız. Problem çözme becerisi kazandırmak için bu çok daha sağlıklı bir yöntem olacaktır.

Çocuğunuzun duygu, düşünce ve fikirlerini dinlemeniz, ona zaman ayırmanız benlik gelişimi için önemlidir. Kaç yaşında olursa olsun çocuğunuza sofrada yer açmanız ve aile içi sohbetlerde ona da söz vermeniz gerekir. Dinlenen, fikirlerine saygı gösterilen, kendisine zaman ayırılan çocuklar çok daha özgüvenli gelişmektedir.

Evde kendini değerli hisseden çocuk sosyal yaşam içerisinde de bu değeri sürdürmek istemektedir. Dolayısıyla daha kaliteli arkadaşlık ilişkileri geliştirmekte ilgi ve sevgi görmek için zararlı ilişkilere girişmemektedir.

Başarılı Bir Kariyer İçin Problem Çözme Becerisi Geliştirmeye Destek Olan Ebeveyn Tutumu Hangisidir?

Anne babaların ebeveyn tutumları da problem çözme becerilerinin gelişimine etki etmektedir. Baskıcı otoriter ebeveyn modelinde çocukların duygu, düşünce ve problemlerine yeterince önem verilmemektedir. Bu aile modelinde ebeveyn güç gösterisi ile çocuğu bastırabilmektedir. Ceza, sözlü ya da fiziksel şiddet uygulanabilmekte ya da çocuğun duygu ve düşünceleri göz ardı edilmektedir.

Aşırı korumacı ebeveynler çocuğun bireyselleşmesine müsaade edememekte ve çocuğun problemlerini onun adına çözme eğilimindedirler. Tutarsız aileler çocuğun problemlerine bir kez aşırı ilgiliyse başka bir sefer ilgisiz kalabilmektedir. Bu belirsizlik çocuğun ailesiyle beraber kendi girişimlerine de güven duymamasına neden olmaktadır.

Aşırı hoşgörülü ve çocuk merkezli bireylerde ise aile çocuğa rol model olmak yerine çocuğun olumlu olumsuz tüm problem çözme becerilerini desteklemektedir. Bu durumda da çocuğun yapıcı problem çözme becerisi kazanabilmesi mümkün olmamaktadır.

En sağlıklı ebeveyn tutumu Demokratik, Destekleyici ve Hoşgörülü ebeveyn tutumudur. Bu ebeveyn modelinde bireyin duygu, düşünce ve fikirlerine saygı duyulur. Evde çocuğun da söz hakkı vardır. Fikirler küçümsenmez ya da reddedilmez. Her fikre saygı duyulur ve fikirlerin olumlu olumsuz yönleri değerlendirilir. Aile çocuğun hatalarını cezalandırmaz, ders almasına ve tekrar etmemesine rehberlik eder. Böyle bir aile ortamında yetişen çocuk daha özgüvenli olur ve benlik değeri de daha yüksektir.

Başarılı Bir Kariyer İçin Ergenlikte Problem Çözme Becerisi

Ergenlik dönemi problem çözme becerilerinin çok daha önemli hale geldiği zamandır. Bunun nedeni ise ergenlik döneminde bireyin bir yandan fiziksel ve bilişsel olarak değişim ve gelişim yaşarken, başka bir yandan duygusal ve hormonal olarak gelişiyor ve değişiyor olmasıdır. Bunu yanı sıra genç bu dönemde geleceğine hazırlanmak, kariyerini inşa etmek, mesleğini belirlemek zorundadır. Tüm bunlar bireyin duygusal ve zihinsel olarak zorlanmasına neden olmaktadır.

Birey bu dönemde akademik, kişisel ve sosyal problemlerle karşı karşıya kalabilmektedir. Dolayısıyla gencin problemlerin üstesinden gelebilmesi ve problemleri etkili bir şekilde çözebilmesi için problem çözme becerisi kazanması önemlidir. Ergenlikte bireyin problem çözme becerisi geliştirebilmesi için tıpkı çocuklukta olduğu gibi aileye ihtiyacı olacaktır. Ergenlik dönemi aynı zamanda yetişkinliğin bir ön provasıdır. Dolayısıyla ailenin yetişkinlik rolleriyle ilgili gence rol model olması gerekir.

Çocuklukta verilen destek bu kez yetişkin problem çözme becerisine adapte edilerek gence sunulmalıdır. Çocuğun yaşı ilerledikçe ebeveyn çocuğunun duygu, düşünce ve kararlarında daha geri planda durmaya çalışmaktadır. Ancak gencin yaşamının bu zorlu döneminde duygusal desteğe ihtiyacı oldukça fazladır. İlgiyi, sevgiyi, güven ve desteği zararlı alışkanlıklarda ve ilişkilerde aramaması için gencin aile ilişkileri her daim güçlü olmalıdır.

Aile gencin problemleri karşısında seçtiği çözüm yollarını müdahale etmeden gözlemlemelidir. Seçimlerinin getirdiği doğal sonuçları yaşamasına ve bu yaşantılardan tecrübe kazanmasına müsaade edilmelidir. Genç böylece olumluların yanında olumsuz sonuçları da görebilecektir. Bu tecrübeler genci olgunlaştıracak ve sorunlara sağlıklı çözüm üretme becerisini geliştirecektir.

Her bireyin başarılı bir kariyer geliştirmek için problem çözme becerisi kazanması gerekir. Bu konuda zorlanıyor veya kendinizi geliştirmek istiyorsanız profesyonel destek alabilir kendinize ve kariyerinize yatırım yapabilirsiniz.

Read More

Okul olgunluğu, bir çocuğun okula başlatılabilmesi için kazanmış olması gereken beceriler bütününe verilen isimdir. Bu beceriler; okul için gerekli olan fiziksel, duygusal, sosyal ve zihinsel gelişimi gösterir nitelikte olmalıdır. Her aile, çocuğunu okula başlatma kararı almadan önce beklenen gelişimin çocukta ne düzeyde olduğunu değerlendirmelidir. Çünkü bir çocuğun okulda zorlanmaması ve okul hayatından keyif alması için bu becerilere ihtiyacı olacaktır.

Çocuk için ev ve aile ortamı kendini en mutlu ve güvende hissettiği ortamdır. Bu ortamın çocuğun kendini hazır hissetmeden değiştirilmesi olumsuz sonuçlara yol açabilir. Okul olgunluğu gelişmeden okula başlayan çocuk fiziksel, duygusal, davranışsal, sosyal ve zihinsel alanlarda negatif etkilenebilir. Sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi için çocuğun okula başlamadan önce okulda kendisinden beklenilenleri başarılı bir şekilde yerine getirmeye hazır olması gerekir.

Okul Olgunluğu Neden Önemli?

Okul olgunluğu kazanmak okul öncesi eğitim almış çocuklar için daha kolay olabilmektedir. Çünkü okul öncesi eğitim sayesinde çocuk güvenli ev ortamından daha yapılandırılmış bir ortama yumuşak bir geçiş yapar. Okul öncesi eğitim aile sıcaklığının devamını sağlar; burada akranlarla sosyalleşme, oyunlarla öğrenme ve kuralları tanıma vardır.

Öğretmen okulda evdeki temel bakım veren ebeveynin rolünü üstlenerek çocuğun sevgi ve ilgi ihtiyacını karşılar. Burada başarı, başarısızlık yoktur, puanlama yoktur. Dolayısıyla çok daha kurallı ve sistemli olan okula başlangıç öncesi bu keyifli tecrübeler çocuğa yeni yapıya dahil olma kolaylığı sağlar. Okul olgunluğu oluşmadan ilk öğretime başlayan çocuk okula karşı olumsuz algı ve tutum geliştirir.

Okula yönelik ilk deneyimlerini 1. sınıfta yaşayan çocuklarda adaptasyon problemleri sık görülür. Anneden ayrılmakta, sınıf içi kurallara uyum sağlamakta zorlanabilirler. Okula karşı geliştirilen bu olumsuz algı kişinin tüm akademik ve ruhsal yaşantısına etki edebilir. Anne ve babalar çocuklarının tüm gelişim alanlarında yaşıtlarına paralel gelişim sergilediğinden emin olmalıdır. Çocuğunuzu ilk 2 yılından sonra okul olgunluğu kazanabilmesi için destekleyebilirsiniz.

Çocuğunuzun iki yaşından sonra daha fazla sosyal, duygusal, bilişsel ve fiziksel uyarana ihtiyacı olacaktır. Evde kurulan ilişki iki yaştan sonra tek düze hale gelmekte ve uyaran zenginliği yetersiz kalmaktadır. Aileler okul olgunluğu için 2 yaşından itibaren çocuklarını haftada birkaç gün 1-2 saatlik oyun gruplarına başlatabilir. Ebeveynler Kreş Seçerken Nelere Dikkat Etmeli? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Oyun grubu ya da okul öncesi eğitim her aile için mümkün olamayabilir. Maddi boyutu kadar lokasyon olarak da okul öncesi eğitim ve oyun gruplarına erişim zor olabilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda çocuğu sosyalleşebileceği parklara götürebilirsiniz. Çevrenizde çocuğunuza akranlık edebilecek çocuğu olan ailelerle sık sık bir araya gelebilirsiniz.

Çocuğun oyunlarına kurallar ekleyebilir, ev içerisinde ona sorumluluklar verebilirsiniz. Oyuncaklarını toplaması, onlara iyi bakması, temizlemesi gibi.

Çocuğum Okula Başlamaya Hazır mı?

Çocuğunuzun okula başlamaya hazır olup olmadığını okul olgunluğu belirtilerine bakarak değerlendirebilirsiniz. Bu belirtileri fiziksel, bilişsel, sosyal, duygusal gelişim belirtileri olarak sınıflandırabiliriz.

Fiziksel Gelişim ve Okul Olgunluğu Belirtileri

Okula başlayacak bir çocuk bedenini rahat kullanabilmeli ve bedensel koordinasyonunu sağlayabilmelidir. Kaba motor becerilerinin gelişmiş olması gerekir.  Yürüme, koşma, zıplama, vurma, atma, fırlatma gibi beceriler kaba motor becerilerdir.  Kaba motor beceriler vücudumuzdaki büyük kasların kullanımını gerektiren eylemlere yönelik becerilerdir.

Çocukların desteksiz hareket edebilmesi, uzun süre sırada oturabilmesi, koşup oynayabilmesi için bu becerilere ihtiyacı vardır. Bu becerileri kazanmış bir çocuk okulda daha özgüvenli ve başarılı olabilecektir. Çocuğun okulda tek başına ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için bu becerilere ihtiyacı olacaktır. Çocuğun okulda merdiven çıkma, kapı açma kapama, çantasını açma kapama, düğme ilikleme gibi becerilere ihtiyacı olacaktır.

Çocuğun okulda öz bakımını da tek başına sağlayabilmesi gerekmektedir. Tuvaletini yaparken yardımsız üzerini çıkarıp giyebilmeli, tuvalete oturabilmeli ve sonrasında kendi başına temizliğini halledebilmelidir. Çocuk okulda temizlik, beslenme, giyinme ve dinlenme gibi alanlarda kendi gereksinimlerini desteksiz karşılayabilmelidir. Okul olgunluğu için çocuğun İnce motor becerilerini de kazanmış olması gerekir.

İnce motor beceriler küçük kasların kullanımını gerektiren becerilerdir. Kalem tutma, yazı yazma becerilerini edinebilmesi için çocuğun ince motor becerilerinin gelişmesi gerekir. İnce motor beceriler aynı zamanda dikkati de sürdürmeyi gerektirir. Dikkatin yanı sıra ince motor becerilerin kullanımı için el-göz koordinasyonunun da gelişmiş olması gerekir. Çünkü ince motor beceri gerektiren yazı yazma, kalem tutma gibi beceriler yapılan eylemi gözle takip etmeyi de gerektirir.

Bilişsel Gelişim ve Okul Olgunluğu Belirtileri

Çocuk bir ders süresinde aktif olarak öğretmenini dinleyebilecek ve sandalyesinde kalkmadan oturabilecek şekilde dikkatini sürdürebilmelidir. Kendini ifade edebilecek, söylenenleri anlayıp uygulayabilecek kadar dil becerisine ve kelime hazinesine sahip olmalıdır. Karar verebilmek, seçim yapma becerisi gelişmiş olmalıdır. Çocuk verilen görevleri yerine getirebilecek sorumluluk becerisini kazanmış olmalıdır.

Öğretmeninin verdiği yönergeleri dinleyip uygulayabilmelidir. Ayrıca okuma-yazma öğrenebilmesi için sınıflama, sıralama, dikkat, analiz ve sentez gibi bilişsel beceriler gereklidir. Çocuğun aynı zamanda zihinsel olarak yeterli olgunluğa erişmiş olması gerekir. Çocuk zihinsel olarak problem çözebilmeli, nesnelerin özelliklerini algılayabilmeli ve ayırt edebilmelidir. Olaylar arasında ilişki kurabilmeli ve öğrendiklerini farklı alanlarda kullanabilmelidir.

Sosyal Gelişim ve Okul Olgunluğu Belirtileri

Çocuk bireysel olarak hareket edebilecek ve sosyal ilişkiler kurabilecek kadar özgüvene ve girişkenliğe sahip olmalıdır. Yaşıtlarıyla rahat sosyal ilişkiler kurabilmeli ve ilişkileri sağlıklı sürdürebilmelidir. Karşılaştığı gelişimiyle uyumlu sosyal ve duygusal problemleri çözebilmeli çözemediği durumlarda sorunu yapıcı dille ifade edebilmelidir. Grup içerisinde uyumlu hareket edebilme, grup kurallarına uyma, sırasını bekleyebilme ve paylaşabilme becerilerini geliştirmelidir.

Çocuk tüm bunları yapabildiğinde sosyal gelişim açısından okul olgunluğu kazanmış olacaktır.

Duygusal Gelişim ve Okul Olgunluğu Belirtileri

Çocuğun okul olgunluğu için gerekli olan en önemli duygusal belirtisi anne ve babadan güvenli ayrılabilmesidir. Çocuk ailenin yokluğunda da keyifli vakit geçirebiliyor olmalıdır. Okul süresi içerisinde ailesinden uzak olacağını ama sonrasında tekrar ailesiyle güvenle bir araya geleceğini bilmelidir. Bu sağlıklı ayrılışı gerçekleştirebilen çocuk okulda daha mutlu ve başarılı olabilir.

Aksi halde duyacağı yoğun ayrılık anksiyetesi dikkatini, davranışı, sosyal ilişkilerini ve okula uyumunu zorlaştıracaktır. Çocuğun yaşıyla uyumlu şekilde duygularını regüle edebilmesi gerekir. Başarılı Bir Kariyer İçin Çocuk, Ergen ve Yetişkinlerde Duygu Düzenleme (Regülasyon) yazımızı da okuyabilirsiniz. Çocuğun okul ortamında duygularını rahatça ifade edebilmesi gerekir. Bu ifade becerisi çoğunlukla ev ortamında gelişir.

Evde duygularını anne babasıyla veya bakım vereniyle paylaşabilen çocuk okulda da paylaşacaktır. Aynı zamanda duygu paylaşımı dil becerisinin de gelişmiş olmasını gerektirir. Çocuk duygularını ifade ederken kelime hazinesinden faydalanabilmelidir. Bu nedenle çocuğun herkes tarafından anlaşılabilecek şekilde dil gelişimi edinmesi önemlidir. Ailenin burada dikkat etmesi gereken önemli bir konu ise çocuğa dili öğretirken bebekçe konuşmamalarıdır.

Bazen aileler çocuklarıyla sadece kendilerinin anlayabileceği bir dil geliştirmektedir. Örneğin su yerine bu demek gibi. Çocuğun kullandığı bu farklı kelimeler okul ortamında öğretmeni ya da arkadaşları tarafından anlaşılmayabilir. Anlaşılmıyor olmak çocuğun özgüven geliştirememesine, duygusal kırıklık yaşamasına neden olabilir. Çocuğun okulda kendisini güvende hissetmesi, çevresindeki kişiler ile rahat bir şekilde iletişim kurabilmesi gerekir. Tüm bunlar çocuğun sağlıklı okul olgunluğu geliştirdiğini gösterecektir.

Okul Olgunluğu ve Profesyonel Destek

Çocuğunuzu okula başlatmak istiyor ama yeterli hazır oluş belirtisi görmüyor olabilirsiniz. Çocuğunuz okula başlamayı reddediyor olabilir ya da siz kendinizi çocuğunuzun okula başlamasına hazır hissetmiyor olabilirsiniz. Çocuğunuzun okul olgunluğu değerlendirmesi için profesyonel destek alabilirsiniz.

Aba psikolojide uyguladığımız test, envanterler ve yaptığımız görüşmeler ile çocuğunuzun okul olgunluğu değerlendirilebilmektedir. Ayrıca stratejik yetenek yönetimi ile çocuğunuzun erken yaştan itibaren ilgi ve beceri alanlarını belirleyebilirsiniz. Bu sayede karakteri, ilgi ve becerileri ile uyumlu olacak şekilde çocuğunuzun eğitimine ve kariyerine bilinçli yön verebilirsiniz.

Read More

Okul öncesi eğitim başlangıç yaşı ebeveynler tarafından sıklıkla merak edilmektedir. Bunun en önemli nedeni ebeveynlerin çocuklarının gelişimine yeterli katkıyı yapamadıklarını düşünüyor olmasıdır. Özellikle 2 yaş sonrası çocuklara ev koşullarında yeterli sosyal, fiziksel ve bilişsel aktivite olanağını sunmak kolay değildir.

Aileler çocuklarının gelişimlerine daha profesyonel katkıda bulunabilmek için okul öncesi eğitim kurumlarını araştırmaktadır. Bu sayede çocuklarının ilgi, beceri ve yetkinliklerini daha kolay keşfedebileceklerini düşünmektedirler. Ayrıca çocuklar okul aracılığı ile sosyal beceriler kazanacak, paylaşmayı, uyum sağlamayı ve özerk olmayı öğrenecekler. Bu nedenle okul öncesi eğitim aileler için önemli bir gelişim kaynağıdır.

Kimi aileler ise anne-baba çalıştığı ve çocukla verimli zaman geçirebilecek bir aile büyüğü olmadığı için eğitim fırsatlarını değerlendirebilmektedir. Ailelerin beklentileri, koşulları ve çocuğun gelişim durumu okul öncesi eğitim başlangıç yaşını belirlemektedir. Yazımızda okul öncesi eğitime ne zaman başlanmalı ve başlangıç yaşı belirlenirken nelere dikkat edilmeli paylaşacağız.

İlk İki Yıl Evde Bakım Evde Eğitim

İlk iki yılda çocuk için dünyanın merkezi evidir. Bu dönemde çocuğun eğitim ortamı da ev olmalıdır. Evde anne ve baba ya da temel bakım veren diğer bir kişi çocuk için ilk eğitmendir. Çocuk yaşamının ilk yılı yılında temel bakım vereniyle kurduğu bağa göre dış dünyayı anlamlandırır.

Koşulsuz sevgi gören, temel ihtiyaçları yerinde, zamanında ve yeterli şekilde karşılanan çocuk kendini değerli kabul eder. Bu sayede çocuk ev ortamını güvenli ve temel bakım verenini güvenilir kabul eder. Çocuk hayatının merkezine yönelik bu olumlu algıları dış dünyaya yansıtır. Artık onun için dış dünya güvenli ve diğer sosyal kaynaklarda güvenilirdir.

Kendine yüklediği değer ve dış dünyaya yönelik algısı ile çocuğun özgüveni gelişir. Ancak bazen de çocuk temel bakım vereninden yeterli sevgi ve ilgiyi görmez. Çocuğun ihtiyaçları zamanında ve yeterince karşılanmamış olabilir. Bu durumda da çocuğun kendilik değeri ve dış dünya algısı güvensizlik ve değersizlik üzerine kurulacaktır. Bu çocuklarda özgüven ve öz değer gelişmez.

Okul öncesi eğitim için ilk iki yıl uygun değildir. Çocuk 2 yaşına kadar temel becerilerini geliştirir. Önce ihtiyaçları ana kucağında karşılanan çocuk emeklemeye başlayarak hareket alanını genişletir. Ardından 1 yaş itibariyle çocuklarda adımlama, yürüme başlar. Yürümeyle beraber çocuğun hareket ve etkileşim alanı daha da genişler. Diğerleriyle ilgilenmeye ve iletişime geçmeye çalışan çocuk gelişimiyle orantılı şekilde dil becerisi edinir.

2 yaş dolaylarında çocuklar kendilerini ifade edebilecek şekilde dili kullanmaya başlarlar. Artık oyuncaklarıyla daha uzun süre vakit geçirir, anne & baba yanında olmadan da keyifli zaman geçirebilirler. Çocuk duygularını, düşüncelerini ve ihtiyaçlarını basit cümlelerle anlatabilir. Oyun kurar ve tek başına oynayabilir.

Bu dönemde çocuk keşfetmesi, deneyimlemesi ve gerçek dünyayı taklit etmesi için bol oyuncakla tanıştırılmalıdır. Bu oyuncak ve aktiviteler dışarıdan temin edilebileceği gibi ev ortamında anne baba tarafından da hazırlanabilir. Çocuk ilk iki yılını tamamladığında anne babadan daha bağımsız hale gelir, bireyselliğini fark eder ve karakterini oluşturmaya başlar.

2 Yaş Sendromu Okul Öncesi Eğitim İçin Dikkate Alınmalı

2 yaş sendromu, ismi nedeniyle olumsuzluk ifade etse de aslında her çocukta görülen ve görülmesi normal olan bir durumdur. Aksine görülmemesi çocuğun bilişsel ve duygusal olarak ebeveynleri tarafından bastırıldığını düşündürebilir. 2 yaş sendromu çocuğun anne babadan ayrı bir birey olduğunu fark ettiği döneme denk gelir. Bu dönemde çocuk kendi kararlarını almak, seçim yapabilmek, evde söz hakkı edinmek ister.

Aileyle her konuda çatışmaya ve inatlaşmaya girerek kendi özerk sınırlarını çizmeye çalışır. Çünkü mevcut sınırlar artık ona yeterli gelmemekte, kabuğunu kırmayı arzu etmektedir. Çocuğun bu dönemde en sık kullandığı kelime “hayır”, “istemiyorum” olabilir. Bu dönem ailenin hassas ve bilinçli davranması gereken bir dönemdir. Çocukla inatlaşmak, cezalandırmak, şiddet uygulamak ya da güç gösterisine girişmek yapıcı çözümler değildir.

Bu dönemde çocuğa kendini ifade edebilmesi için alan ve fırsat tanınmalıdır. Çocuk dinlenmeli, anlatmak istediklerine, tercihlerine kulak verilmelidir. Çocuk eğer yeterli dil becerisi kazanmadıysa kendini ifade edemediği ve anlaşılmadığı için daha öfkeli olabilir. Doğru gözlem yaparak çocuğa cevabı evet ya da hayır olacak şekilde kapalı uçlu sorular sorarak ona onu anladığınızı hissettirebilirsiniz.

Bu dönemde öfke nöbetleri, ağlama krizleri görülebilir ve aileler kendini çaresiz hissedebilir. Bu durumda çocuğunuzun negatif duygularını boşaltmasına fırsat vermelisiniz. Ancak kendine ya da size zarar vermemelidir. Güvenli bir mesafede göz kontağı kurabileceğiniz şekilde yakınında durabilirsiniz. İstediği an size sarılabileceğinin mesajını da ona vermeli, yargılamadan ya da utandırmadan yanında durabilmelisiniz.

Bu hassas dönemde okul öncesi eğitim başlatıldığında çocuklar evde istenmedikleri, cezalandırma odaklı okula gönderildiklerini düşünebilmektedir. Bu nedenle okul öncesi eğitime başlanırken iki yaş sendromuyla bağdaştırılmayacak bir dönemde başlangıç yapılmalıdır.

Tuvalet Eğitimi Okul Öncesi Eğitim İçin Dikkate Alınmalı

Okul öncesi eğitim için önemli olan başka bir konu çocuğun öz bakım becerisini kazanıp kazanamadığıdır. Okul öncesi eğitime başlarken çocuğun kendini daha iyi hissetmesi için tuvalet eğitimini kazanmış olması önemlidir. Akranlarının bezi bırakmış olması çocuğun kendini farklı hissetmesine neden olabilir. Üstelik bu dönemde artık çocuğa mahremiyet eğitiminin de verilmesi gerekmektedir.

Mahremiyetin öğretilmeye çalışıldığı dönemde çocuğun öz bakımı temel bakım veren dışında karşılanmamalıdır. Çocuğun tuvalet eğitimini kazandıktan sonra okul öncesi eğitime başlatılması çok daha sağlıklı olmaktadır. Tuvalet eğitimi çocuğun hazır oluş belirtileri gösterdiği gözlemlenmeye başladıktan sonra verilebilir.

Çoğu zaman tuvalet eğitimine 18. aydan sonra başlanılmaktadır. Ancak her çocuğun kas ve psikolojik gelişimi farklılık göstereceğinden bu süreç uzayabilir veya kısalabilir. Tuvalet eğitimi için önerilen yaş aralığı hazır oluş belirtileri de eşlik ediyorsa 24-36 ay arasıdır.

3 Yaş Okul Öncesi Eğitim İçin İdeal Başlangıç Yaşıdır

Çocuğunuzun ilk iki yılında anne- baba ilk rol modellerdir. Fakat çocuk yaş aldıkça farklı deneyimler ve örnekler görmeye ihtiyaç duyar. Dış dünyayı ve diğerlerini tanımak ister. Kelime hazinesini geliştirmesi, kültürel normları öğrenmesi, kendi beceri ve ilgilerini fark etmesi gerekir. Bunları deneyimleyebileceği en sağlıklı ortam ise okul öncesi eğitim ortamıdır.

Çocuk için ikincil önemli rol modelleri okul öncesi dönemde karşılaşacağı öğretmenleri olacaktır. Dış dünyaya açılan evin dışındaki yeni güvenli ortam ise okul ortamıdır. Akranlarını görür, gözlemler, taklit eder, değerlendirir. Ev ortamından daha geniş bir sosyal ağ içerisinde karakterini, duygularını ve davranışlarını fark eder. Bağımsızlaşır, problem çözme becerileri geliştirir ve iletişim kurmayı öğrenir.

Çocuk okul aracılığıyla kuralları, uyum sağlamayı, takım olmayı, paylaşmayı ve otokontrolü öğrenir. Çocuğun 3 yaşından itibaren düzenli bir okul hayatı olmalıdır. Bunun önemli bir nedeni de eğitim sisteminde 4+4+4 uygulamasına geçilmiş olmasıdır. Zorunlu eğitime geçişte çocuğun okula daha kolay adapte olabilmesi için okul olgunluğu kazanmasına erken dönemde destek verilmelidir.

Özellikle büyük şehirlerde büyüyen çocuklar zamanlarının büyük bölümünü apartman dairelerinde, kapalı alanda, doğadan ve doğal olandan uzak geçirmektedir. İhtiyaç duyduğu şekilde koşma, oynama, sosyalleşme fırsatı bulamayan bu çocuklar için okul öncesi eğitim ihtiyaçtır. Okul öncesi eğitim tecrübesi olmayan çocukların zorunlu eğitime başladığında güçlük yaşaması olağandır. Zorunlu eğitim için gerekli olan dikkat süresi, kurallara uyum, sosyal beceri okul öncesi eğitimde kazanılmaktadır.

Ayrıca yapılan etkinlikler, oynanan oyunlar ve kullanılan materyaller sayesinde çocukların ince motor becerileri de gelişmektedir. İnce motor becerinin kazanımı ve el göz koordinasyonu yazı yazma becerisi için oldukça önemlidir.

Okul Öncesi Eğitim Neden Gerekli?

Çocuğun ilk iki yıl evde temel bakım verenle beraber olması duygusal, bilişsel ve fiziksel gelişimi için oldukça önemlidir. Çünkü çocuğun koşulsuz sevgi ve koşulsuz bakım ihtiyacının doyurulması gerekmektedir. Ancak bu doyum sağlandıktan sonra çocukta hazır oluş belirtileri görüldüğünde okul öncesi eğitim mutlaka değerlendirilmelidir. Aksi halde çocuk için bir süre sonra evdeki deneyimleri tekrara girecek ve gelişimini yavaşlatacaktır.

Ev içerisinde oynanan oyunlar, uyaran yoksunluğu, yetişkinle kurulan sınırlı iletişim çocuğun gelişiminde yavaşlamaya yol açabilir. Okul öncesi eğitim ise çocuğun evdeki sınırlı yaşantısına yepyeni deneyimler ekleyecektir. Çocuk okul öncesi eğitim içerisinde önyargısız şekilde farklılıkları tecrübe eder. Akranlarındaki fiziksel, duygusal, davranışsal, gelişimsel farklılıkları görür. Farklı tutum, değer ve kültürleri deneyimler. İletişim kurmayı, sorunlarını çözmeyi öğrenir.

Girişimde bulunur, hata yapar, ders alarak yeniden daha iyisini yapmak üzere denemeyi öğrenir. Okul öncesi eğitimde sınav, puanlama yoktur. Çocuk bu sayede başarısızlıktan endişe etmez. Oyunla öğrenir, oyunla uyum gösterir. Dolayısıyla okul öncesi eğitim ev ortamından sonra çocuğun yumuşak geçiş yapabileceği değerli bir ortamdır. Buradaki deneyimler çocuğun zorunlu eğitime daha kolay geçiş yapmasını sağlar.

Okul fobisi, ayrılık anksiyetesi okul öncesi eğitim tecrübesi olan çocuklarda daha az görülür.

Evde Biricik Olan Çocuk Okul Öncesi Eğitim ile Gruptan Biri Olmayı Öğrenir

Çocuklar, özelliklede ilk veya tek çocuklar evin merkezindedir. Bu biriciklik duygusu çocuğun özgüven ve öz değer geliştirmesi için çok önemlidir. Ancak anne baba tarafından koşulsuz sevilen, övülen, desteklenen çocuklar bu ilgi ve kabulü herkesten bekler. Oysa gerçek dünya böyle değildir.

Okul öncesi eğitimde evinin biriciği olan pek çok çocuk bir araya gelir. Dolayısıyla hepsi en değerli olmak, ilk sırada olmak ister. Paylaşmak onlar için öğrenilmesi gereken zorlu bir beceridir. Çünkü evde bir kardeş yoksa daha önce bunu deneyimlememişlerdir. Öğretmenin herkese eşit mesafede durması çocuğa biricikliğini bir kenara bırakıp gruptan biri olmayı öğretir.

Okul öncesi eğitim çocuğa ikinci olmanın bir kayıp olmadığını öğretir. Bu sayede çocuk sırasını beklemeyi, paylaşmayı ve çoğunluktan biri olmayı öğrenir.

Okul Öncesi Eğitim için Karar Verirken Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Anne babalar çocuklarını okul öncesi eğitime başlatırken kararsızlık yaşayabilmektedir. Aileler çocuğum eğitime başlamaya hazır mı? okula göndermek çocuğumu duygusal olarak olumsuz etkiler mi? Okul olgunluğu için dikkat etmen gerekenler neler? Gibi pek çok sorunun cevabını aramaktadır. Okul öncesi eğitime başlamadan önce okulları dolaşmanız, özellikle okul öncesi öğretmenleriyle ve kurum psikologlarıyla görüşmeniz önemlidir.

Çocuğun gelişiminin ve okul öncesi eğitime hazır oluşunun değerlendirilmesi başlama kararı alabilmek için önemlidir. Ancak bu süreçte daha objektif ve profesyonel bir değerlendirme yapmak da isteyebilirsiniz. Aba psikoloji olarak çocukların okul olgunluğunu değerlendiriyor ve ailelere daha bilinçli yönlendirmeler yapıyoruz.

Uzman kadromuzda yer alan psikologlarımızla çocuklara IQ, EQ, gelişim, ilgi ve yetenek testleri uyguluyoruz. Çocuk okula ne zaman başlatılmalı, okul öncesi eğitim günde kaç saat haftada kaç gün olmalı bilgi veriyoruz. Okul seçerken nelere dikkat edilmeli, aileler çocuğu okul sürecinde nasıl desteklemeli rehberlik ediyoruz.

Read More

Akademik başarı için teknoloji çoğunlukla dikkat dağıtıcı, olumsuz bir kaynak olarak düşünülmektedir. Oysa teknoloji verimli kullanıldığında akademik başarıyı desteklemektedir. 21. Yüzyılda teknoloji hayatımıza hızla nüfus ederek vazgeçilmez bir parçamız haline geldi. Evimizin her köşesinde teknolojik cihazlar var, eğitimden sağlığa, ulaşımdan, iletişime her şeyde teknoloji bizimle. Teknolojinin avantajlarından sonuna kadar faydalanıyor ve hatta pek çok teknolojik kaynağı elimizden düşürmüyoruz.

Teknolojiyle olan ilişkimizin birde literatürde geçen adları var. Biz, yani teknolojiyle sonradan tanışanlar literatürde teknolojik göçmenler olarak geçiyoruz. Teknolojinin içerisine doğan Z kuşağı bireyleri ise literatürde teknolojik yerliler olarak geçiyor. Dolayısıyla ebeveynler ya da öğretmenler teknolojik göçmenler iken, çocuklar ve öğrenciler teknolojik yerliler oluyor.

Teknolojik göçmenler teknolojinin hızlı gelişimine ayak uydurmaya, yeni teknolojileri tanımaya, öğrenmeye ve hayatına katmaya çalışıyor. Bir kısmımız bu konuda oldukça başarılı iken bir kısmımız yenilikleri yakalamakta epey zorlanabiliyor. Biz, teknolojiyle sonradan tanışan kuşaklar teknolojinin olumsuz etkilerinden endişe duyuyoruz. Bu endişe ile çocukların teknoloji kullanımlarını sınırlandırmaya gidiyoruz.

Çocuklar ise teknolojinin içine doğuyor ve çocukların öğrendiği ilk dil teknoloji oluyor. Onların dönemi ile bizim dönemimiz çok farklı. Biz sokakta oynayarak büyüyen kuşakken onlar oyun ihtiyaçlarını, sosyal paylaşımlarını, sohbetlerini teknoloji aracılığı ile karşılıyor. Dolayısıyla akademik başarı için teknoloji kazanmaları ve geliştirmeleri gereken bir yaşam becerisi. Tıpkı yürümeyi, konuşmayı öğrenmek gibi teknolojiyi de öğrenmeleri gerekiyor.

Akademik Başarı için Teknoloji Eğitimde Önemli Bir Kaynak Haline Geldi

Teknolojinin hızla gelişimi, her alanda olduğu gibi, eğitim alanında da hayatımızın vazgeçilmezi haline geldi. Eğitim alanı teknolojideki hızlı gelişmelere ayak uydurmaya ve teknolojiyi eğitime adapte etmeye çalışıyor. Eğitim ortamları teknolojik gelişmelerin ışığında kendini sürekli yenilemeye çalışıyor. Tabi bu cihazların, kaynakların yanı sıra teknolojiyi kullanacak eğitmenlerin de kendini yenilemesini gerektiriyor.

Kara tahta ile başlayan eğitim hayatı günümüzde artık akıllı tahtalar ile devam ediyor. Eğitimde artık bilgisayar programları, sinevizyonlar, akıllı tahtalar, tabletler kullanılıyor. Ödevler öğrenci portalları üzerinden takip ediliyor. Teknolojik kaynaklarla sunumlar, projeler hazırlanıyor. Günümüzde öğrenciler teknolojiyi eğitim amaçlı yoğun şekilde kullanıyor. Eskiden bilgiyi kütüphanelerde tararken şimdi internet üzerinden makale taramaları yapılıyor.

Üniversitelerin ve pek çok kütüphanenin artık dijital arşivleri var. Dolayısıyla akademik başarı için teknoloji eğitimde güncelliği ve bilgiye hızlı erişimi kolaylaştırıyor.

Biz yetişkinler telefon, tablet, diz üstü bilgisayar gibi tüm dikkat dağıtıcı ögelere karşı bir savaş halindeyiz. Kimimiz kullanımı sınırlamak için efor sarf ederken bir kısmımız denetimi tamamen bırakıyor. Çoğunlukla teknoloji karşısında iki uç noktada ilerliyoruz. Oysa verim almak için teknolojinin bilinçli kullanılması gerekiyor. Teknoloji doğru şekilde kullanıldığında sınıf ortamındaki iletişimi destekliyor, efektif öğrenme ortamına destek oluyor.

Teknoloji; öğrencilerin öğrenme düzeylerini artırmaya, eksiklerini tamamlamaya, motivasyonlarını yükseltmeye yönelik kullanılabiliyorsa akademik başarıyı destekliyor. Teknoloji sayesinde öğrencinin derse, işlenen konuya karşı ilgisi ve tutumu olumlu gelişiyorsa teknolojiden verim alınıyor.  Bu koşullar sağlandığında akademik başarı için teknoloji doğru ve sağlıklı şekilde kullanılmış oluyor.

Aileler kimi zaman cezalandırmak kimi zaman ise teknolojinin olumsuz etkilerinden korumak için çocukları kısıtlıyor. Oysa teknolojinin ya da internetin olumsuz etkilerinden korumak için kısıtlamak ya da yasaklamak çözüm değil. Önemli olan doğru kullanıldığında pek çok avantaj elde edebilecekleri teknolojiyi nasıl kullanabileceklerini çocuklara öğretmektir. Yasaklamalar ve cezalar aksine teknolojinin zararlı kullanımını daha cazip hale getirmekte, merakı artırmaktadır.

Akademik Başarı için Teknoloji Nasıl Kullanılmalı?

2020 yılında küresel şekilde etkilendiğimiz salgın nedeniyle alınan önlemler eğitimde de farklılıklara gidilmesine neden oldu. Teknoloji çocukları korumaya çalıştığımız negatif bir uyaran olarak algılanırken bir anda eğitim teknolojiye bağımlı oldu. Dersler, sınavlar, ödevler her şey online platforma taşındı. Yüz yüze eğitim yerini evden online eğitime bıraktı. Dolayısıyla çocuklarda sınırlandırılmaya çalışılan ekran kullanımı zaruri şekilde artırılmak durumunda kaldı.

Bu dönemde internet ve teknolojinin nasıl faydalı kullanılabileceğini öğrenmek ebeveynler için bir ihtiyaç haline geldi. Bunca zaman kısıtlanan, ödül ya da ceza olarak kullanılan teknolojik kaynaklar temel eğitim aracı oldu. Peki aileler bu dönemde çocuklarına nasıl yaklaşmalı, teknolojiyi çocuklara nasıl sunmalı? Akademik başarı için teknoloji verimli şekilde kullanılabilir mi?

Akademik Başarı için Teknoloji Kullanılırken Ebeveynlerin Dikkat Etmesi Gereken Pek Çok Detay Var

Öncelikle çocukların internet ve teknoloji kullanımları denetlenmelidir. Hangi siteler ve kaynaklar sıklıkla ziyaret ediliyor çocuk çoğunlukla interneti ve teknolojiyi ne için kullanıyor takip edilmeli. Çocuklar için mutlaka ebeveyn filtreleri kullanılmalı ve üniversiteye kadar mümkün olduğunca çocuğun odasında bilgisayar bulundurulmamalı. Bilgisayar ve tablet mümkün olduğunca ortak kullanım alanlarında bulundurulmalı. Teknolojik cihazlar ebeveynin denetleyebileceği şekilde bu ortak alanlarda kullanılmalı.

Çocukların zararlı internet ve teknoloji kullanımları cezalandırılmamalı. Ceza yerine çocuğa olası zararları anlatılmalı ve bu kaynakları nasıl daha iyi kullanılabileceği öğretilmeli. Çocuğa ceza verilmesi davranışın saklanarak yapılmasına neden olabilmektedir.

Mutlaka çocuğun mola vermesi ve farklı şeylerle de ilgilenmesi sağlanmalıdır. Mümkünse gün içerisinde çocuğun basılı kitap ve dergiler okuması teşvik edilmelidir. Kağıt kalem ile not alması da çocuğun dijital ekran bağımlılığını engelleyecektir. Gün içerisinde çocuğun fiziksel ve sosyal gerçek yaşam aktivitelerine katılımı da desteklenmelidir.

Anne babalar ev içerisinde kendi internet, teknoloji kullanımlarıyla çocuklara rol model olmalıdır. Tüm bunlar sağlandığında akademik başarı için teknoloji ve internet daha verimli şekilde kullanılacaktır.

Unutulmamalı ki teknoloji yaşamımızın kaçınılmaz bir parçası haline geldi. Önemli olan teknolojiyi kısıtlamak değil onu efektif ve doğru şekilde kullanmak için kendimizi geliştirebilmektir. Teknoloji hızla gelişir ve her şey dijitalleşirken gelişime direnç göstermek geri kalmaya neden olacaktır.

Çağın beklentisini karşılayabilmek için dijital okur yazarlık becerisi kazanmak gerekiyor. Ayrıca teknolojiyi verimli kullanmak ve teknoloji kullanım becerisini de edinmek gerekiyor. Günümüzde her ne iş yapıyor olursa olsun teknolojiden faydalanan bireyler daha başarılı hale geliyor.

Kaynak Zenginliği ile Güncel Bilgilere Hızla Erişilebilir

Sürekli değişen ve gelişen dünyada, öğrenilen bilgilerin sabit kalması beklenemez. Sosyal bilimlerden fen bilimlerine kadar her alanda günden güne gelişmeler ve değişiklikler oluyor. Yapılan bilimsel çalışmalar ve araştırmalar kaynakların sürekli güncellenmesini gerektiriyor. Basılı kaynaklarla bu güncelliği korumak artık çok mümkün değil.

Dijital yayınlar, çevrimiçi makale ve kitaplar günümüzde çok daha güncel ve kullanışlı. Bu nedenle öğrenenin güncel bilgiye ulaşması ve gerekirse bu bilgiye eklemeler yaparak geliştirebilmesi önemlidir. Dolayısıyla akademik başarı için teknoloji öğrenciler için önemli bir kaynak oluşturuyor.

İnternet öğrenciler için güncel bilgilerini edinmeyi ve farklı öğrenme kaynaklarına ulaşmayı sağlıyor. Dijital kaynaklar çocukların her yerde her zaman öğrenebilmesini destekliyor. Bu sayede öğrenciler okulda, evde, yolda dahi bilgiye erişim sağlayabiliyorlar. Ancak bu kaynaklar sadece öğrenci için değil öğretmen için de kolaylık sağlıyor. Öğretmenler de internet aracılığı ile meslektaşlarının farklı uygulamalarını takip edebiliyor. Global düzeyde yapılan çalışma örneklerini temin edebiliyorlar.

Öğretmen ve öğrenciler teknoloji aracılığıyla her dilde kaynak ve kitaba her ortamda ve zamanda erişebiliyorlar. Teknolojik kaynaklar sayesinde okulda öğrendiklerini evde ya da yolda tekrar eme fırsatı buluyorlar. Eğitim videolarını tekrar tekrar izleyebiliyor, ses kayıtlarını dinleyebiliyorlar.

Akademik Başarı için Teknoloji Sayesinde Dijital Uygulamalar ile Öğrenme Desteklenebiliyor

Dijital uygulamalar öğrenmeyi hem eğlenceli hale getiriyor hem de destekliyor. Öğrencilerin öğrenme stillerine, zeka alanlarına ve son dönem trendlere göre hazırlanmış sınırsız dijital uygulama var. Bu uygulamalar bilgisayara, tablete ya da telefona kolayca indirilebiliyor. Bu sayede çocuklar öğrenirken keyif alıyor ve gelişimlerini istatiksel olarak görebiliyorlar. Akademik başarı için teknoloji öğrenmeyi eğlenceli hale getiriyor.

Uygulamalar çocukların motivasyonu için ödüllendirme dahi yapıyor, puan toplama, rozet kazanma, skoru arkadaşlarla paylaşma gibi özelliklerle öğrenme daha eğlenceli hale geliyor. Uygulamalara öğretmenler, sınıf arkadaşları davet edilebiliyor.

Dijital platformda sınıf, okul, takım gruplarına yönelik sosyal paylaşım grupları kurulabiliyor. Burada bilgi, içerik, doküman paylaşımları yapılabiliyor. Soru cevaplarla bilgi tekrar edilebiliyor, eksikler tamamlanabiliyor. Üstelik bu interaktif çalışma grupları öğrenmeyi daha keyifli hale getiriyor. Çocuklar sormaktan, sorgulamaktan ya da hata yapmaktan çekinmiyor.

Çevrimiçi Testler ve Sınavlarla Seviye Tespit Edilebilir

Akademik başarı için teknoloji eğitimde daha aktif olmaya fırsat veriyor. Dersin başına ve sonuna eklenen bilgi değerlendirme testleri öğrencilerin derse dikkatini artırıyor. Değerlendirilecek olmak çocukların ilgisini derse vermesini sağlıyor. Üstelik çevrimiçi anket ve testlerin sonuçlarının hemen alınabiliyor olması da öğrenmeye hemen etki ediyor. Çocuk neyi yanlış yaptığını hemen görüp düzeltmek için aksiyona geçebiliyor.

Derslerde uygulanabilecek beklenmedik mini sınavlar sınıf içindeki etkileşimi de artırıyor. İşlenen konular ve plan daha dinamik hale geliyor. Çevrimiçi sınavlar ve dijital değerlendirmeler öğrenciler kadar öğretmenler için de kolaylık sağlamaktadır. Ayrıca teknoloji sayesinde rutin işlemlerde daha kolay halledilebilir. Örneğin, yoklama almak, öğrencilerin notlarını kaydetmek gibi görevler çok kısa sürede ve az çabayla gerçekleşebilir.

Öğretmenlerin daha önce manüel olarak okuduğu sınav kağıtları ve hazırladıkları değerlendirme yazıları çokça vakitlerini almaktaydı. Dijital kaynaklar sayesinde öğretmenlerin de zaman yönetimi kolaylaştı. Bu önemli evrak yükünden arta kalan zamanlarda öğretmenlerde vakitlerini ve enerjilerini dersi verimli geçirmeye yöneltebilirler.

Aileler için de çocuğun okul içi performansını takip edebilmek büyük kolaylık. Öğrenci portalı sayesinde aileler sınav sonuçlarını, öğretmen değerlendirmelerini online takip edebiliyorlar. Ödevler, veliye gönderilen not ve öneriler de ailelerin okul içi gelişmeleri takip etmesini sağlıyor. Böylece akademik başarı için teknoloji aileleri de sürecin içine dahil ediyor.

Eğitim Videoları, Online Program ve Kurslarla Eğitim Desteklenebilir

Özellikle pandemiyle beraber yüz yüze eğitim ve kurslar olumsuz etkilendi. Ancak online eğitim ve kurslarla bu olumsuzluklar avantaja çevrildi. Eskiden okuldan sonra kursa gitmek ya da hafta sonları kurs programlarına katılmak çocuklar için yorucu ve zahmetliydi. Ulaşım en büyük problemdi. Her öğrencinin kolayca erişebileceği muhitlerde kursların olmaması, özel derslerin maliyetli oluşu çocukları ve aileleri zorluyordu. Çocuklar ya uzak mesafeleri göze alıp kursa gidiyor ya da kurs desteğine başvurmuyordu. Şimdi ise çevrimiçi pek çok eğitim ve kurs imkanı var. Ülkenin her köşesinden online özel ders alınabiliyor ya da öğrenciler online kurslara katılabiliyor. Akademik başarı için teknoloji öğrencilere eğitimde fırsat eşitliğini de getirdi.

Akademik Başarı için Teknoloji Önemli Bir Aracımız

Bugünün koşulları değerlendirildiğinde akademik başarı için teknoloji öğrenci, öğretmen ve ebeveynler için önemli bir araç. Bu araç verimli kullanıldığında başarıyı olumlu yönde desteklemesi kaçınılmaz. Ancak kimi durumlarda bu aracın kullanımı kontrolden çıkabiliyor ve zarar verici hale gelebiliyor. Teknolojinin zarar vermeye başladığı fark edildiğinde mutlaka profesyonel desteğe başvurulması gerekiyor. Aba psikoloji her yaştan bireye bu konuda profesyonel destek sunuyor.

Read More

Ebeveynler kreş seçerken çocukları için mümkün olabilecek en iyi alternatifi bulmaya çalışır. Kolay mı, pamuklara sarıp sarmaladıkları çocuklarını evden ilk kez uzaklaştıracaklar. Üstelik bu çocuklar henüz 3 yaş civarlarındalar. Kimisi daha küçük ya da biraz daha büyük. O daha ana kuzusu derken şimdi okul çocuğu olmaya hazırlanıyorlar. Haliyle bu süreç aile için duygusal olarak çalkantılı bir dönem.

Aile bir yandan artık ev ortamının çocuğun gelişimine yeterli gelmediğini, çocuğun daha fazla uyarana ihtiyaç duyduğunu fark ediyor. Başka bir yandan çocuğunun dış dünyayı deneyimlemeye hazır olup olmadığından emin olamıyor. Aslında pek çok aile çocuklarının potansiyelinin farkında ve çocuğunun okul öncesi eğitime uygun olduğunu biliyor. Ancak bu deneyim için çocuklarından önce kendilerini yeterince hazır hissetmiyorlar.

Evde takip etmesi, koruması çok daha kolayken okul ortamına yönelik endişeler taşıyorlar. Bu da onları iyi bir seçim yapmak için tüm kaynakları zorlamaya yöneltiyor. Okul Öncesi Dönemde Kariyer Planı Yapmak: Küçük Ayaklar Geleceğe Büyük Adımlar Atsın yazımızı da okul seçmeden önce okuyabilirsiniz.

Peki Ebeveynler Kreş Seçerken Neleri Değerlendirmeli?

Aileler kreşlerle görüşmeye başlamadan önce kendi kriterlerini listelemeli, ön araştırmalar sonrasında kurumları ziyaret etmelidir. Kurumlarda mutlaka kurum yöneticisi ve sınıf öğretmeniyle ayrı ayrı görüşülmelidir. Varsa kurum psikoloğunun okulda olduğu bir güne görüşme planlanmalı ve psikologla da tanışılmalıdır. Okul aile tarafından dolaşılmalı, fiziki koşullar, güvenlik, eğitim materyalleri yerinde değerlendirilmelidir.

Aile beklentileriyle örtüşen seçenekleri belirledikten sonra bütçesine ve beklentilerine en uygun olan seçeneğe yönelmelidir. Seçenekler belirlendikten sonra karar aşamasına gelindiğinde okullar çocukla beraberde dolaşılmalıdır. Ebeveynler kreş seçerken mümkünse son karar çocuğa bırakılmalıdır. Seçenekler netleştikten sonra iki, üç alternatif içerisinden tercihi çocuğun yapması çocuk için değerlidir. Çocuğun aidiyet geliştirmesi için bu önemli bir basamak olacaktır.

Ebeveynler Kreş Seçerken Ulaşım Kolaylığını Öncelikli Değerlendirmelidir

Ebeveynler kreş seçerken ilk dikkat edilmesi gereken kriterlerden biridir kolay ulaşılabilirlik. Çocuk okula ilk başladığında muhtemelen birkaç saatle başlatılacak çocuk alıştıkça süre tam güne yayılacaktır. Bu dönemde özellikle çalışan ebeveynler için çocuğu okula geç bırakmak erken almak zor olabilmektedir. Belki çocuğun okula geliş gidişini takip edecek bir aile büyüğünden destek alınabilir.

Ancak çocuk okula tam zamanlı gitmeye başlasa dahi acil durumlarda okul kolay erişilebilir noktada olmalıdır. Gerek ebeveynler gerekse çocukla ilgilenecek diğer bakım verenler için erişim kolaylığı değerlendirilmelidir. Ulaşımın göz önünde bulundurulmasını gerektiren bir diğer önemli konu ise çocuktur. Servise binmeyi veya uzun araba yolculuğu yapmayı gerektiren güzergahlar çocuğun daha çabuk yorulmasına neden olur. Çocuğun daha erken uyanması gerekebilir.

Yolda geçen süre kaynaklı anne baba ile daha az zaman geçirmek de çocuk için üzücüdür. Ulaşımın getirdiği bu sıkıntılar çocuğun okulu istememesine neden olabilir.

Ebeveynler Kreş Seçerken Referans Araştırması Yapmalıdır

Ebeveynler kreş seçerken mümkün olduğunca referans toplamaya çalışmalı. Seçenekleri belirledikten sonra güvenilir kaynaklara okulun güvenilirliği, hijyeni, kalitesi danışılmalıdır. Söz konusu çocuk olduğunda aileler birbirleriyle dayanışma içerisinde olacaktır. Okulu sosyal medyada ve internette araştırabilirsiniz. Çevrenizde daha önce bu okulu tecrübe etmiş tanıdıklarınız varsa deneyimlerini öğrenebilirsiniz. Referans edinebilmeniz karar sürecinde size oldukça yardım olacaktır.

Ebeveynler Kreş Seçerken Öğretmen Kadrosunu Değerlendirmeli

Okul öncesi eğitimde öğretmen kadrosunun önemsiz olduğunu düşünmek çok büyük yanılgıdır. Okul öncesi eğitim çocuğun evde aldığı eğitimden sonra alacağı ilk eğitimdir. Çocuk evde anne babayı rol model alırken okulda öğretmenini model alacaktır. Öğretmenin iletişim şekli, problem çözme becerisi, disiplin anlayışı, öğretim modeli son derece önemlidir. Bu nedenle ebeveynler kreş seçerken öğretim kadrosuyla ilgili bilgi toplamalıdır.

Direk okul yönetimiyle ve öğretmenlerle görüşebilir ya da özgeçmiş araştırması yapabilirsiniz. Mezun olunan okul, mesleki tecrübe ve öğretmenin nerede ne kadar çalıştığı oldukça önemlidir. Ayrıca öğretim kadrosundaki sirkülasyon da değerlendirilmelidir. Okulda öğretmenler ne sıklıkta değişiyor, kadrodaki en uzun ve kısa kıdem süresi öğrenilmelidir.

Sürekli öğretmen değişikliğinin olması öğretmenlerin kuruma aidiyetinin az olduğunu gösterir. Bu da eğitim kadrosunun okul yönetiminden ve haklarından memnun olmadığını düşündürebilir. Mutsuz çalışanların olduğu bir ortamda mutlu çocukların yetiştirilmesi de çok mümkün olmayacaktır.

Ebeveynler Kreş Seçerken Sınıftaki Öğrenci Sayısını da Öğrenmelidir

Okul öncesi eğitimden verim alınabilmesi için sınıfların çok kalabalık olmaması gerekir. Öğretmenin takibinde olan öğrenci sayısı az olmalıdır. Bu dönem çocukların fiziksel, bilişsel, duygusal ve davranışsal olarak hızla geliştikleri bir dönemdir. Dolayısıyla öğretmen gelişimi ve değişimi fark edebilmek için her çocukla yeterince ilgilenebilmelidir.

Çocukların gelişim alanlarını gözlemleyebilmesi, gereken desteği, ilgiyi verebilmesi için öğretmenin zamana ve enerjiye ihtiyacı olacaktır. Ebeveynler kreş seçerken bu detayı da mutlaka değerlendirmelidir. Aksi halde okul öncesi eğitimden beklenen verimi almaları mümkün olmayacaktır.

Ebeveynler Kreş Seçerken Eğitim İçeriğini Öğrenmelidir

Öncelikle kurumun kendine özel uyguladığı bir eğitim sistemi, müfredat var mı öğrenilmelidir. Var ise bu eğitimin detayları araştırılmalı mümkünse bir ön tanıtım istenilmelidir. Bazı okul öncesi kurumlarında yabancı dil eğitimi verilmektedir. Böyle bir beklentiniz varsa eğitimin detayları ve yoğunluğu hakkında bilgi isteyebilirsiniz. Kullanılan kitaplar, eğitim materyalleri de aile tarafından incelenmelidir.

Ebeveynler kreş seçerken varsa spor ya da sanatsal faaliyetler, atölye çalışmaları hakkında da bilgi almalıdır.

Ebeveynler Kreş Seçerken Oyuncak ve Materyallerin Kalite ve Hijyenini Değerlendirmelidir

Çocuklara sunulan eğitsel materyallerin kalitesinin değerlendirilmesi oldukça önemli. Ahşap mı yoksa plastik ürünler mi kullanılıyor. Organik boyalar ve materyaller mi tercih ediliyor yoksa kimyasal içerikli materyaller mi? Kurumun anlaşmalı olduğu ya da tercih ettiği markalar neler?

Her öğrenci için ayrı materyal mi var yoksa ortak kullanım mı söz konusu? Oyuncak ve materyaller nasıl ve ne sıklıkta temizleniyor? Oyuncak ve materyaller ne sıklıkta yenileniyor? Eğitici araç-gereçler seçilirken nelere dikkat ediliyor? Ebeveynler kreş seçerken mutlaka bu detayları öğrenmelidir.

Çocuklar oyuncak ve materyalleri ağzına sokabilmektedir. Boyalarla ellerini, vücudunun belli bölgelerini boyayabilmekte hatta bu okulda aktivite olarak da uygulanabilmektedir. Dolayısıyla kullanılan ürünlerin sağlıklı ve organik olması son derece önemlidir. Ancak ürünler ne kadar kaliteli olursa olsun düzenli temizlenmediği sürece bakteri üretmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle temizliğin sıklığı ve tabi ki kullanılan temizlik ürünlerinin öğrenilmesi de önemlidir.

Ebeveynler Kreş Seçerken Okulun Fiziki Koşullarını Yerinde Değerlendirmelidir

Okul öncesi eğitimde kurumun fiziki koşullarının yönetmeliğe uygun olması son derece önemlidir ve denetlenmektedir. Ancak ailelerin yönetmelik dışında kalan beklentileri de olabilmektedir. Kimi zamanda milli eğitime bağlı olmayan bir okulda eğitime başlangıç yapılabilmektedir. Dolayısıyla çocuğun okuldaki fiziki güvenliği için fiziki koşullar değerlendirilmelidir.

Bina çok katlı bir bina ise merdivenlere dikkat edilmelidir. Merdivende tırabzan var mı? merdivenin yüksekliği, basamak sayısı ve genişliği çocuğun inip çıkabilmesi için uygun mu? Her katta tuvalet var mı? tuvalete giderken çocuğun merdiven inip çıkması gerekiyor mu? Ağır ve yüksek eşyalar duvarlara sabitlenmiş mi? Etrafta çocuğun yaralanmasına yol açabilecek eşyalar, dekorasyon ürünleri var mı?

Pencereler güvenli mi? Okulun bulunduğu yer ana caddeye yakın mı? Okul çıkışı güvenli mi? Okul güvenli bir muhitte mi? Okul yolunda çocukların güvenliği için gerekli trafik uyarıları var mı? Okulun bahçesi var mı? bahçede çocuğun oynayabileceği kaydırak, kum, salıncak vb. aktivite araçları var mı? Beslenme alanı var mı?

Mutfak çocuğun güvenliği için uygun mu? Tuvalet ve banyo çocuğun yalnız kullanabileceği şekilde dizayn edilmiş mi? Sınıfların büyüklüğü, ışık ısı dengesi ideal mi? Ebeveynler kreş seçerken bu detayları da göz önünde bulundurmalıdır.

Ebeveynler Kreş Seçerken Günlük Rutin, Beslenme ve Uyku Hakkında Bilgi Almalıdır

Çocukların ev ortamında mutlaka kendilerine özel bir rutinleri oluyor. Uyanma saati, beslenme saati, devam ediyorsa öğle uyku saati, ara beslenme saatleri gibi. Çocuğun rutinleri eğer esnetilebilir değilse mutlaka bu rutinlere uyabilecek alternatifler değerlendirilmelidir. Okuldan günlük rutin çizelgesi alınmalıdır.

Eğitim kaçta başlıyor, yemek araları ne zaman ve ne kadar sürüyor, öğle uykusu araları var mı öğrenilmelidir. Beslenme için aylık menüler incelenmelidir. Çocukların beslenme menüsü belirlenirken profesyonel bir beslenme danışmanlığı alınıyor mu değerlendirilmelidir.

Yemekler okulda mı hazırlanıyor, dışarıdan mı geliyor öğrenilmelidir. Yemeği hazırlayan firma ya da kişi hakkında bilgi edinilmelidir. Yemek yapan kişinin sağlık kontrolleri düzenli yapılıyor mu sorulmalıdır. Yemeklerde kullanılan marka ve ürünler değerlendirilmelidir. Çocuğun herhangi bir besin alerjisi varsa bunun bilgisi de mutlaka okulla paylaşılmalıdır. Ebeveynler kreş seçerken yorucu olsa da önemli  olan her ayrıntıyı değerlendirmelidir.

Ebeveynler Kreş Seçerken İletişim Ağı Hakkında Bilgi Edinmelidir

Çocuğunuzu okula bıraktıktan sonra aklınız onda kalmadan evinize ya da işinize dönmek isteyeceksiniz. Bu en doğal hakkınız, aksi halde gününüz verimsiz ve endişeli geçecek. Aklınızın çocuğunuzda kalmaması için okuldaki gelişmelerle ilgili okulun ve öğretmenin sizi anlık bilgilendireceğine güvenebilmeniz lazım. Çocuğun güvenliği, sağlığı, psikolojisi gibi aciliyetli ve önemli konularda ebeveynin bilgilendiriliyor olması çok önemli.

Ebeveynler kreş seçerken mutlaka bu konuda okuldan bilgi almalıdır. Bazı kurumlarda öğrenci sayısının fazla olması nedeniyle bu iletişim ağı kurulamamaktadır. Öğretmen öğrencinin gelişimini ve ihtiyaçlarını yakından takip edememekte veya okul böyle bir iletişime gerek duymamaktadır. Böyle bir ortamda çocuğun gördüğü zarar çoğunlukla aile tarafından evde fark edilmektedir. Bu da okula olan güveni zedelemektedir.

Ebeveynler Kreş Seçerken Kurumda Okul Psikoloğu Olmasını Önemsemelidir

Kurumda psikolog bulunması oldukça önemlidir. Okul öncesi dönem çocukların küçük olması nedeniyle hafife alınmamalıdır. Bu dönemde çocukların taşımakta zorlandıkları duygusal yükleri olabilmektedir. Boşanma evresinde olan ya da boşanmış ailelerin çocuklarında psikolojik destek oldukça önemli olabilmektedir. Kardeş kıskançlığı, sevilen birinin kaybı, akran zorbalığı, gelişimsel gerilik ve benzeri durumlar psikolojik desteği gerekli kılar.

Üstelik çocukların IQ, EQ testlerine girmesi, ilgi ve yeteneklerinin belirlenmesi için de okulda psikoloğun olması önemlidir. Çocukların ilgi ve Beceri Alanları Nasıl Keşfedilir? Yazımızı okumak sizin için faydalı olabilir. Ayrıca Mutlu Aileler Başarılı Çocuklar Yetiştiriyor! yazımıza da göz atabilirsiniz.

Üstün zekalı çocukların fark edilmesi, gelişim geriliklerinin tespit edilmesi için de psikoloğu erken teşhisi önemlidir. Çocuk okulda ya da evde yaşadığı zorlukları psikolog ile konuşabilir. Ya da uygulanan projektif testler ve uygulamalar ile çocuğun iç dünyası dışarıya yansıtılabilir.

Psikolog tarafından ailelerle yapılacak grup çalışmaları, ebeveyn eğitimleri de son derece faydalıdır. Ebeveynler kreş seçerken mutlaka psikolog değerlendirmesi yapmalıdır. Ebeveynler psikologla ara ara görüşmelidir. Çocuğun psikolojik gelişimini desteklemek için neler yapılabileceği ihtiyaç durumunda psikoloğa danışılmalıdır.

 

Read More