Sınav kaygısıyla mücadele etmek sınav stresiyle baş etmekten ayrı işlenebilecek bir konudur. Sınav kaygısıyla sınav stresi birbirine benzeyen kavramlar olmasına rağmen psikoloji biliminin farklı tanımladığı kavramlardır. Eğer TOEFL sınavına hazırlanırken kontrolünüz dışında ruhsal, fiziksel, biyolojik ve bilişsel olarak farklı tepkiler veriyorsanız. Sınav stresinizi var demektir. Örneğin sınav anlarında kendinizi kontrol edememek, geceleri uyuyamamak, metabolizmanızla ilgili sorunlar yaşamak (bağırsak veya mide problemleri vb.) sınav stresinizin göstergesidir. Vücudunuz risk durumuyla karşılaştığı için biyolojik ve fiziksel tepkiler vermektedir parasempatik sinir sisteminiz aktive olmuştur. Bunun yanı sıra kaygı durumu genel duygu durumunuzu tanımlamaktadır. Örneğin TOEFL sınav sonucundan endişe duyma, kendinize güvenememe durumu kaygıyı tanımlar. Kaygının sonucunda sınav anında stres belirtileri açığa çıkabilir.

Sınav Kaygısıyla Mücadele Etmek için Stratejiler

Sınav kaygısıyla mücadele etmek için sınav öncesi çalışmalar yapmanız gerekmektedir. Bu noktada genel hatlarıyla sınava bakış açınızla ilgili bir sıkıntı söz konusudur. Sınavı olduğundan daha büyük görme kaygıyı arttırabilir. TOEFL’ın ()sizin için zor bir sınav olduğunu düşünmeniz sınavla ilgili olumsuz düşünceler doğuruyor olabilir. “Ya yapamazsam? Zaten İngilizcem o kadar da iyi değil…” gibi düşüncelere sahip olmanız kaygıyı tetikleyecektir. Bu durumda yapmanız gereken bu düşüncelere anti tezler bularak kendinize olan güveninizi desteklemek. Bol bol deneme çözdüğünüz hazırlık sürecinde başarılı olduğunuz denemeleri de fark ederek başarınızı taktir edin. İnsan beyni yapısı gereği olumsuza odaklanmaya meyillidir. Bu nedenle 4 denemeden 1’inde başarısız olduğunuzda yapamayacağım hissine kapılmanız oldukça normal. Ancak gerçekçi bir bakış açısı değil. Kendinize başarılı olduğunuz denemeleri hatırlatarak kaygılarınızdan arınmaya çalışın.

Hayatınızda daha önceden yaşadığınız bir başarısızlık sizi etkiliyor olabilir. Başarısızlık korkusundan kaynaklı sınav kaygısı yaşıyorsanız arkasında yatan neden önceden yaşadığınız bir başarısızlığa takılmanız olabilir. Sınav kaygısıyla mücadele etmek için geçmişinizde yaşadığınız bu olayla barışmanız gerekir. Belirttiğimiz gibi beyin olumsuzlara odaklanmaya meyillidir. Bu durumda kaygınızı dindirmek için öncelikle size geçmişteki hangi olayın  “Ben başaramayacağım.” hissine sürüklediğinizi keşfetmelisiniz. Yüksek ihtimal yine sınav başarısıyla ilgili yaşadığınız bir hayal kırıklığıyla bağlantılıdır.  Belki de kaygı sebebinizin farkında bile değilsiniz.

Siz fark etmeseniz de beyin bazı geçmiş bilgileri zihinde tutmaktadır. Daha sonraki risk durumuna karşı tepki vermektedir. Bu bir çeşit hayatta kalma iç güdüsüdür. Bu durumda beyniniz TOEFL sınavını risk olarak algıladığı için kaygı tepkisi veriyor olabilir. Bu noktada sınav kaygısıyla mücadele etmek adına tek bir deneyimin sizinle ilgili genel bir yargıya neden olmayacağını kendinize hatırlatın. Geçmişteki başarısızlığınız ya stresinizi daha iyi kontrol etmeniz gerektiğinin ya daha çok çalışmanız gerektiğinin mesajını veriyordur. Dolayısıyla doğru mesajı, almanız gerekeni yaşadığınız deneyimden alın. Sınavın sizi korkutmasına izin vermeyerek başarısızlığınızın mantıksal nedenlerine odaklanarak hatanızı düzeltin. Sebep stresse stres yönetimine odaklanırken sebep az çalışmaksa daha sıkı çalışmaya odaklanın.

Konu hakkında detaylı bilgi ve destek almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Toefl sınavına hazırlık aşamasında profesyonel bir eğitim almak için Aba Academy’nin deneme derslerine katılabilirsiniz. Bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Uyuşturucunun yan etkilerini bilenler iyi bir gözlemle birlikte uyuşturucu kullanıcılarının farkına varabilir.  Uyuşturucu kullanan kişide çeşitli fiziksel ve biyolojik farklılıklar oluşacaktır. Bu nedenle özellikle kişinin yakınlarının bu konuda bilinci yüksekse durum kısa sürede fark edilecektir. Bu yolla bağımlıların erken müdahalenin önem arz ettiği uyuşturucu bağımlılığından kurtulması kolaylaşacaktır. Ne kadar erken müdahale edilebilirse durumun yıkıcı etkilerinden kurtulmak o kadar kolay olacaktır. Dolayısıyla toplumun her kesiminin konuyla ilgili bilgi sahibi olması müdahaleyi kolaylaştıracaktır. Blog yazımızda bilincinizin yükselmesi için uyuşturucu kullanan kişiyi nasıl anlayacağınızdan bahsettik.

Uyuşturucu Kullanan Kişi ile İlgili Mitler

Bağımlılıklarla ilgili yapılan araştırmaların sonucunda tek bir faktörün etkili olmadığı ortaya çıkmıştır. Uyuşturucu kullanan kişinin davranışı altında yatan nedenlerde genetik ve bazı biyolojik yapılarının etkisi görülse de tek nedeni budur diyemeyiz. Bu faktörler sadece uyuşturucuya duyulan hassasiyet üzerinde etkili olan faktörlerdir fakat illa genetik yatkınlığın olması bağımlı olunacağı anlamına gelmez. Sosyal, psikolojik ve çevresel faktörler de kullanım üzerinde etki göstermektedir. Stres toleransının düşük olması gibi kişilik özelliklerinin etkisi de bağımlılık ihtimalini arttıran etkenlerdendir. Ancak “bağımlı kişilik” denilen bir kişilik türünün olmadığını söylemeden geçmeyelim. Bağımlılığa kişilik bozukluğu diyemeyiz. Belirttiğimiz gibi kişinin kişiliğinden bağımsız birçok farklı etken bağımlılık davranışı üzerinde etkilidir.

Uyuşturucu Kullanan Bireylerdeki Amotivasyonel Sendrom

Uyuşturucu kullanımından ortaya çıkan uzun vadedeki en belirgin belirtilerden birisi amotivasyonel sendromdur. Depresyon (majör depresif bozukluk) dediğimiz psikolojik rahatsızlıkta sıkça gördüğümüz apati belirtileri de amotivasyonel sendromun belirtilerinden biridir. Apatiye kısaca “ilgisizlik ve duygu eksikliği” diyebiliriz. Uzun süreli uyuşturucu kullanımında kişilerin etrafa karşı ilgisizliği artar, enerjisi ve aktivitelere duyulan motivasyonu düşmeye başlar. Böyle bir durum söz konusu olduğunda kişinin yalnızca uyuşturucu kullanımına karşı motivasyonu yüksektir. Amotivasyon sendromu bağımlılık düzeyinde  uyuşturucu kullanan bireylerin neredeyse hepsinde görülmektedir. Uyuşturucu kullandığından şüphe duyulan kişinin enerji düşüklüğü, isteksizliği ve yapılan etkinlikleri erteleme özelliğindeki artış şüphelerinizi arttırmak için geçerli bir sebeptir.

Uyuşturucu Kullanan Kişi: Fiziksel Belirtiler

Uyuşturucu türlerine göre etkileri de değişiklik göstermektedir. Ancak bazı benzer fiziksel belirtiler uyuşturucu kullanımının sinyallerini verebilir. Örneğin neredeyse her uyuşturucu bağımlılığı sonucunda ortaya çıkan “yoksunluk sendromu” fiziksel belirtiler içerir.  Yoksunluk sendromu uyuşturucu kullanan kişinin uyuşturucu almadığı zamanlarda vücudunda oluşan çeşitli tepkiler bütünüdür. Örneğin eroin kullanımında yoksunluk durumunda hapşırma, ağlamaklı olma, kusma, göz bebeğinde büyüme görülebilir. Kokain kullanımının yoksunluğunda da göz bebeklerinde büyüme görülür. Kokain kullanımında bununla beraber uyku düzensizliği, sindirim, boşaltım sistemlerine ait organlarda ağrı görülmektedir. Özetle bazı fiziksel beklenmedik belirtiler uyuşturucu bağımlılığında yoksunluk sendromu nedeniyle ortaya çıkabilmektedir.

Madde Kullanan Kişi: Davranış Değişiklikleri

Uyuşturucu kullanan kişide davranış değişiklikleri gözlemlenmektedir. Özellikle ruh hali değişimleri her uyuşturucu kullanımında beklenen belirtilerdendir. Öfori (euphoria) dediğimiz mutluluktan uçma hali davranış belirtilerinden yalnızca bir tanesidir. Öfori durumundaki birisini rahatlıkla ayırt edebilirsiniz. Uyuşturucu kullanan bireyde öfori söz konusu olduğunda sıradan birisinin mutlu olma halinden beklenenin üstünde mutluluk ve enerji oluşur. Öfori uyuşturucu kullanımından yakın bir zaman sonra kendini gösterir. Bunun haricinde uzun vadede uyuşturucu kullanımı bazı kalıcı biyolojik etkiler yaratarak beyinde değişikliklere yol açmaktadır. Örneğin davranışlara yansıyan unutkanlık, uyuşuk davranışlar, karar vermekte ve söylenenleri/ olayları algılamakta güçlük oluşabilir.

Uyuşturucu kullanımından ortaya çıkabilecek diğer belirtiler:

  • Kronik baş ağrıları
  • Uykusuzluk
  • Kalp atışlarında bozulma
  • Yaygın anksiyete bozukluğu
  • Halüsinasyon ve yaygın
  • Kan basıncında artış, terleme, çarpıntı, titreme
  • Kilo kaybı
  • Yeme bozuklukları ve iştah kaybı
  • Şiddet meyili
  • Kaslarda gevşeme ve motor becerilerinde sıkıntılar
  • Ağız kuruluğu
  • Damarlarda genişleme
  • Hafıza ve konsantrasyon problemleri

Konu hakkında detaylı bilgi ve destek almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olarak bilgilendirici videolara ulaşabilirsiniz.

Read More

Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından cinnet bir kişiyi suç eylemlerinden sorumlu tutamaz hale getiren zihin durumu olarak tanımlanmaktadır. Cinnet getirme durumu ise bir an için normalin dışı davranışları gösterme durumudur. Psikolojik açıdan kişinin fantezi ve gerçeği ayıramayarak psikoz ya da kontrol edilemez dürtülerin etkisiyle hareket etmesinden ortaya çıkan bir durumdur. Genel anlamıyla bu kontrolden çıkmış davranışların kişinin iradesi dışında gerçekleştiği bilinmektedir. Sağlıklı düşünme yetisini kaybederek cinnet getiren kişileri medyada ve haberlerde sıkça görüyoruz.

Cinnet getirme durumunda kişiler sevdiği insanları bile düşünmeden zarar verici ve tehlikeli davranışlarda bulunurlar. Anlayacağınız üzere kişi cinnet getirme durumunda ne duygularına ne de mantığına hükmedemez hale gelir.  Bu blog yazımızda cinnetle ilgili merak konusu olan cinnet getirmenin olası nedenleri ve önceden tespit edilmesinin mümkün olup olmadığından bahsettik.

Cinnet Getirme Nedenleri Nelerdir?

Tam olarak cinnet durumu nedeni bilinmese de yapılan araştırmalarda bazı faktörlerin etkisi gözlemlenmektedir. Örneğin kişinin hali hazırda psikolojik bir rahatsızlığı olması cinnet getirme nedeni olabiliyor. Özellikle paranoid kişilik bozukluğu (paranoya) söz konusu olduğunda cinnet getirme söz konusu olabiliyor. Paranoid kişilik bozukluğuna sahip kişiler etraflarından şüphe duyarak haklı olduklarını ortaya çıkarmak için geçerli olmayan nedenler kurgularlar. Bu rahatsızlığa sahip insanların etraflarına zarar verme oranı ve şiddete eğilimleri oldukça yüksektir. Cinnet durumu da paranoya nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Yoğun depresyon, ani şok geçirmeler, genetik yatkınlık, alkol tüketimi ve travma benzeri psikolojik alt yapılara sahip kişilerde cinnet getirme oranı daha fazladır. Sıklıkla, psikolojik problemi olan bireyin baş etmesi gereken bir durumla karşılaştığı anda olayla baş edemeyerek kontrolünü kaybetmesiyle ortaya çıkar. Ani bir haber alındığında, beklenmedik bir durum ortaya çıktığında gerçekleşir.

Cinnet Önceden Anlaşılabilir mi?

Üstünde durduğumuz gibi cinnet getirmenin nedenlerine baktığımızda temelinde bazı psikolojik rahatsızlıkların yer aldığını görüyoruz. Kişinin psikolojik bir rahatsızlığa sahip olması cinnet geçireceği anlamına gelmez. Fakat psikolojik rahatsızlıklar saptanabilirse cinnet geçirmenin de belli oranda önüne geçmek mümkün olabilmektedir. Kişinin cinnet ihtimalini oluşturacak belirtiler söz konusu olabilir. Psikolojik destek alarak bu ihtimali en azından ortadan kaldırılabilir. Bunlar kişinin yakınlarının gözlemleyebileceği bazı davranış biçimleridir. Kişisel bakım becerilerinde azalma, sorumlulukları yerine getirmeme, duygu eksikliğiyle gelen bakışların donuklaşması, fazla şüphecilik, alkol kullanımı, içine kapanma gibi faktörlerin bazılarını bir arada görüyorsanız cinnet geçirme durumu söz konusu olabilir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi ve destek almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

GMAT sınavına herkesten daha fazla hazırlanmış kişi de bile sınav günü sınav kaygısı oluşacaktır. Hayatınızda en çok önemsediğiniz ve uzun süre çalıştığınız sayılı sınavlardan birisine giriyorsunuz. Bu kadar ciddiye aldığınız bir sınav için yüksek kaygı duymanız kadar doğal bir şey yoktur. Lakin bu kaygının performansınızı engellemeyecek şekilde kontrol altına alındığı takdirde sınavda gerçek performansınızı gösterebilme şansınız olacaktır. Bu nedenle kaygınızı kontrol etme üzerine çalışmak da öğrenciler tarafından göz ardı edilen ama sınavın önemli bir parçasıdır.

GMAT Sınav Kaygısı için 2 Strateji

1.     Maruz Bırakma Terapisi

Maruz bırakma terapisi korkulan durumlar ya da nesneler için kişiyi korkusuyla yüzleştirerek korkusunu yenmesini sağlamaya çalışan bir terapi biçimidir. Sınav kaygısı için de etkili bir yöntem olabilir. Örneğin yüksekten korkan birisi maruz bırakma terapisinde bu korkusunu yenmek adına yüksek bölgelerde vakit geçirmeye başlar.  Bu terapide asıl düşünülmesi gereken kişiye sakinleştirici nefes egzersizlerinin öğretilmesi ve kaygı duyduğu spesifik anda kullanmasını sağlamaktır. Bu nedenle öncesinde kişi kendini rahatlatacak nefes egzersizlerini pratik etmelidir. Korku ve endişe anında kişinin kalp atışları değişir ve kişi nefesini tutma eğilimi gösterir.

GMAT için sınav kaygısı duyan birisi kaygı anında kullanabileceği nefesini düzenleme egzersizini pratik ettikten sonra yüzleşerek nefes egzersizini kullanmaya hazırdır. Ancak sınav bir kerelik bir durum olduğu için bunu pratik etmek adına öncesinde bazı uygulamalar yapılmasını tavsiye ederiz. Gerçek sınav gibi hayal edilerek çözülen bir deneme de kişiyi benzer şekilde kaygılandıracaktır. Kişi kendini sınava girmiş gibi hayal ederek bir deneme sınavı yaparsa nefes egzersizlerini de kaygı anında kullanmayı öğrenmiş olur.

2.     Endişeyi Fark Edin

Genelde yoğun sınav kaygısı içerisindeki bireyler günlük hayatta da kaygılı ve stresli bir yapıya sahiplerdir. Günlük hayatta duyulan kaygıyı da olabildiğince en aza indirgemek sınav kaygısının da azalmasını sağlayacaktır. Gereğinden fazla stres yapmanın en belirgin özelliklerinden biri korktuğumuz nesnenin ya da olayın sonuçlarının düşündüğümüzden daha az etkili olmasıdır. Daha önceden stres ve kaygı duyduğunuz bir durumu düşünerek bunu daha iyi anlayabilirsiniz. Sonucunun düşündüğünüz kadar kötü olmadığını boşuna stres yaptığınızı anlayacaksınız.

Endişelerinizin derinine inerseniz beyninizde kötü senaryolar oluşturduğunuzu ve bunun sizde kaygı yarattığını fark edeceksinizdir. Aslında daha gerçekleşmemiş bir olayın sonuçları için “kesin kötü olacak…” diye düşünüyorsun. Bu sadece düşüncenizle kötüyü çağırmanıza neden olacaktır. Sınav kaygısı duymanızın nedeni de bu olabilir. Zaten sonucunun kötü olacağına inandığınız için sınav anında gerçek performansınızı gösteremeyeceksinizdir. Hangi alanda olursa olsun kaygılandığınız an bu duruma dikkat edin.  Kaygılandığınızda aklınızdan olumsuz hangi cümleler geçiyor? Bunlar gerçekçi şuanda olan düşünceler mi? Bu iki soru üzerine düşündüğünüzde kaygılarınızın şuanı yansıtmadığını ve pek de mantıklı olmadığını anlayacaksınız. Genel anlamda tüm kaygı duyduğunuz olaylarda farkındalığa ulaşırsanız ve düşüncelerinizi değiştirmeye çalışırsanız. GMAT için olan kaygınız da azalacaktır.

Read More

GMAT sınavı için başarısızlık korkusu yaşayan birçok kişiyle karşılaşıyoruz. Bu şaşırtıcı bir durum değil çünkü GMAT gerçekten kolay olmayan bir sınav. Başarısızlık korkusunu yenmek üzerinde çalışılması gereken bir konudur çünkü başarısızlık korkusu başarının önündeki en büyük engellerden biri. Kişi korktuğu zaman kendinden beklenmedik tepkiler verir. Sınavlarda başarısızlık korkusu yüzünden kafası karışan ya da zihni duran birçok kişi vardır. Eğer siz de başarısızlık korkusu yaşayan biriyseniz yazımızın devamını okuyarak korkunuzu yenmek için büyük bir adım atabilirsiniz.

GMAT Başarısızlıkla İlgili Korkuyu Yenmek için Ön Çalışma

Başarısızlık korkusunu yenmek için sınav öncesi korkunuz üzerine ön çalışma yapmanız gerekir. Başarısızlık korkusunun temelinde kendinize duyduğunuz güven problemi yatar. GMAT söz konusu olduğunda hem sınavın sizin için çok elzem olası hem de zor bir sınav olması korkunuzu tetikliyor olabilir. Belki hayatınızdaki başka konular için kendinize olan güveniniz tam olabilir ama GMAT konusunda kendinize güvenemiyor olabilirsiniz. Bu durumda yapacağınız şey basit bol bol çalışarak bol bol deneme çözerek başarılı olduğunuzu kendinize kanıtlamaktır. Eğer başarısızlık korkunuz GMAT özelindeyse zaten denemeler yaptığınızda iyi sonuçlar çıkardığınızı göreceksiniz ve korkunuz azalacaktır.

Fakat başarısızlık korkunuz kendinize olan güven problemiyle alakalıysa bunun üzerinde ayrıca çalışılması gerekmektedir. Başarısızlık korkusunu yenmek özgüveninizi güçlendirmekle mümkün olacaktır. Bunun için de birçok farklı çalışma yapılabilir. Öncelikli olarak kendinizle ilgili olumsuz konuşmaları ortadan kaldırmak en etkili yöntem olacaktır. Özgüven eksikliği yaşayan birisinin iç sesi ona sürekli olumsuz şeyler söyler. Özgüvenle ilgili problemler yaşandığında kişi sürekli kendinin yetersiz olduğuna dair kanıtlar arar ve haliyle bulur. Kişinin tersini gösterecek durumlara odaklanması ve zaman zaman iç sesiyle savaşması özgüven eksikliğini gidermesini sağlayacaktır. Örneğin sıklıkla başarılı olduğu konuları düşünmek zihnine olumlulara odaklanma pratiği yaptırmasını sağlayacaktır.

GMAT Başarısızlık Korkusunu Yenmek: Sınav Anı

Başarısızlık korkusunu yenmek denildiğinde özellikle sınav anında dikkat edilmesi gerekir. Eğer başarısızlığa dair bir korkunuz varsa sınav anındaki en ufak beklenmedik aksilikte korkunuz tetiklenecektir. Örneğin sınav süresini iyi yönetemediğinizde ya da sınav zor olduğunda başarısızlık korkunuz tetiklenecektir. “Al işte başarısız olacağımı biliyordum…” düşüncesi direk aklınıza gelecektir. Bu noktada elinizden geleni yapmanız ve sınava devam etmeniz önemlidir. Korkunuzu kenara bırakıp elinizden geleni yapmazsanız performansınızın daha da altında bir performans göstereceksinizdir. Özellikle 800 tam puan alma üzerine odaklanırsanız sınav anında en ufak aksilikte korkunuz daha da artacaktır. Biliyoruz yapması zor ama puanlara takılmadan elinizden geleni yapmayı hedef olarak koymak başarısızlık korkusunu yenmek için oldukça önemlidir.

Read More

Dikkat eksikliği ile baş etmenin yolları GMAT’a hazırlananlar tarafından da her sınav hazırlığı yapanlar gibi bilinmesi gereken bir bilgidir. Dikkat eksikliği sınav anında zaman kaybetmemize neden olan etkenlerden birisidir. Genelde dikkat eksikliği kontrol altına alınmadığı zaman yetiştirememe sorunu yaşanır. Haliyle puanınızda bu durumdan etkilenir. Verilen zamanda tamamen konsantre olarak sınavı tamamlamak süre problemi yaşanabilecek sınavlarda önemlidir. GMAT için de dikkat eksikliği sınav başarısı için üzerinde durulması gereken bir noktadır.

Dikkat Eksikliği İle Baş Etmenin Yolları: Dikkat Eksikliği Pratikleri

Dikkat eksikliği ile baş etmenin yolları olarak yapılabilecek en değerli çalışmalar anda kalma ve bilinçli farkındalık (mindfulness) çalışmalarıdır.  Dikkat eksikliği aklınızın başka yerlere kaymasından dolayı ortaya çıkar. Bunun temelinde de ana odaklanamama söz konusudur. Aslına bakarsanız geçmiş de gelecek de şuanın içerisinde gizlidir. Geçmiş ya da gelecek düşüncesini tamamen ortadan kaldırıp şuana odaklanmak mümkün değildir. Önemli olan diğer düşünceleri kontrol altına alarak şuana odaklanabilmektir. Bu geçmişi ya da geleceği tamamen unuttuğunuz ya da etkisinden kurtulduğunuz anlamına gelmez. Yalnızca şu ana olabildiğince çok konsantre olduğunuz ve anın tadını çıkardığınız anlamına gelir.

GMAT sınavına hazırlanıyorsanız eğer dikkatinizi toplamak için öncesinde dikkat eksikliğiyle baş etme yolları anda kalma ve bilinçli farkındalık (mindfulness) çalışmaları yapmak faydalı olacaktır. Anda kalmak bir günde edinilen bir deneyim değildir. Hazırlık sürecinde birden farklı şeyi aynı anda yapmamaya özen gösterin. Sürekli birden çok eylemi aynı anda yapmanız zihninizin bunu alışkanlık haline getirmesine yol açıyor. Halbuki GMAT’ a girdiğinizde en iyi performansınızı göstermek için sınava tamamen konsantre olmanız en iyi performansınızı göstermenizi sağlayacaktır. Mindfulness dediğimiz bilinçli farkındalık ise konsantrasyonunuzun bozulduğu anları fark etmenizi sağlayacaktır. Bilinçli farkındalık eylemlerinizin farkında olmanızı sağlar. Anda kalamadığınızda bunu fark edecek içsel gözleme sahip olmanız ana geri odaklanmanızı sağlayacaktır. Sınav anında da aklınız, düşünceleriniz başka yöne gittiğinde tekrardan geri sınava odaklanmanız için bilinçli farkındalık önemlidir. Deneme çözerken hem anda kalma hem de bilinçli farkındalık egzersizleri yaparak dikkat eksikliğiyle baş etme yetinizi güçlendirebilirsiniz.

Ev Ortamının Düzenli Olmasına Dikkat Edilmeli

Ev ortamını düzenli tutmanız dikkat eksikliği ile baş etmenin yolları arasında sayılabilecek bir pratiktir. Dağınık ortamlar dikkatin daha çok dağılmasına sebep olmaktadır. Özellikle çalıştığınız ortamın düzenli olması ders çalışırken de daha düzenli çalışmanızı sağlayacaktır. Dikkat eksikliği problemi yaşayan bireyler çalışırken de sık sık bölünmeler yaşarlar.  Bölünmeler de çalışmalarda eksikliklere yol açar. Bunun önüne geçmek için planlarınızın düzenli olması da değerlidir. Gün gün çalışma planı oluşturmak ve buna uymak dikkat eksikliği yaşayanların mutlaka yapması gereken bir uygulamadır. Çalışmanızın biçimini değiştirebilirsiniz ancak yaptığınız plana mutlaka uymaya çalışın. Bunun dışında mutlaka ara verme ve derse oturma süreleri belirleyin ve bu sürelere uyun. Sıkılsanız bile süre bitene kadar masadan kalkmayarak soru çözmeye kendinizi biraz zorlayın. Sınav anında da dikkat eksikliğinden kaynaklı bırakma eğilimi göstermemeniz için bu pratiği yapmanız kritiktir.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

Read More

“Leiter Uluslararası Performans Testi” çocuk ve ergenler için üretilmiş bir zeka testidir. Piyasada çeşitli kontrollerden geçerek uluslararası standartlarda onaylanmış birçok zeka testi bulunmaktadır. Örneğin, WIPPSI -IV, Stanford Binet  Zeka Testi çocuklar için en çok kullanılan zeka testlerindendir. Fakat Leiter ölçeği özel bir zeka testidir. Ölçek; konuşmadan, pandomim şeklinde yapıldığı için konuşma problemleri olan 2-18 yaş arası çocuklara ve ergenlere de uygulanabilmektedir.

Ölçeğin Avantajları Nelerdir?

Leiter ölçeği zekayı dil becerilerinden ayrı tutarak ölçen özgün bir testtir. Örneğin işitme engelli bir çocuk danışanı düşünelim. Danışanın normal şartlarda diğer zeka testleriyle zekası ölçülürken dil becerilerini dahil etmeden bir ham puan hesaplamak pek de mümkün değildir. Her zeka testinin dil becerilerine yönelik alıcı ve ifade edici dil becerileri gerektiren bölümleri vardır. Testler sözel cevaplar bekler ve sözel sorular içerir. Bu nedenle bu danışanın zekası belki de sırf dil becerileri konusunda farklı bir problemi olduğu potansiyelinden daha düşük bir sonuç elde edilebilir. Sonuçların geçerliliği de burada sıkıntıya düşmektedir. Ancak Leiter Ölçeği bu tür danışanların zekasını dil becerileri hesaba katılamadan daha objektif ölçmeyi hedefler.

Leiter Ölçeği Nasıl Uygulanıyor?

Ölçek herhangi bir dil yetisini ölçmediği için uygulayıcıların da testi yaparken sessiz olmaları gerekiyor. Leiter ölçeği içerisinde pandomim talimatları içerir ve test boyunca pandomim yoluyla yönlendirilmeler yapılmaktadır. Bu ölçeği uygulamak için uzmanların çeşitli eğitimler alması gerekir. Psikolojik danışmanlar, psikologlar ve psikolojik hizmetler lisans mezunları ölçeği uygulamak için eğitim alabiliyorlar. Eğitim esnasında testi uygulama kuralları öğretilmektedir. Test eğitimlerinde süreyi nasıl ayarlamak gerektiği, çocuğu test esnasında yönlendirme ve ölçek için nasıl pandomim yapılacağı gibi bilgiler öğretilmektedir.

Leiter Ölçeği: İçerik

Leiter ölçeği her zeka testi gibi alt testlerden oluşmaktadır. Zeka testlerinin alt testlere bölünmesinin nedeni zekayı çok yönlü şekilde ölçebilmeyi hedeflediklerindedir. Leiter obje bulma, sınıflandırma,  eksik resmi tamamlama, sıralama gibi zekaya yönelik 10 farklı alt test içeriğinden oluşur. Bu 10 alt testten alınan puanlar ayrı ayrı hesaplanır. Ardından toplamından elde edilen ham puanla bir sözsüz zeka puanı elde edilir. Böylelikle özellikle uygulanan kişinin zekasının hangi yönde daha gelişmiş olduğu da alt testler yoluyla gözlemlenebilir. Bunların dışında objektif bir ölçüm olması adına içerik yaşa göre bölünmüştür. Her yaş aralığından beklenen performans farklıdır. Zeka yaşa göre ölçülmektedir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Doç. Dr. Gamze Sart’ın blog sayfasını da takip edebilirsiniz.

Read More

Çocukluk çağı travmaları hafife alınsa da aslında çocukken yaşanan travmalar hayatımızı en çok etkileyen olaylardır. Özellikle beynin büyük gelişim gösterdiği döneminde 0-6 yaş aralığında yaşanan olaylar kişinin ileriki hayatında izlerini taşımaktadır. Yetişkinler bu konuda yanılarak sürekli “çocuk daha anlamaz, aklı ermiyor zaten, hatırlamıyordur bile.” diye düşünmektedirler. Fakat çocukken travma yaşayan bireylerin yaşadıkları bilinç dışına yerleştiğine dair bir sürü örnek bulunmaktadır. İleride yaşanan problemlerin kökeninden unutulmuş, bastırılmış, zihnin karanlık kapıları ardına itilmiş olaylar yatabiliyor. Travmanın yaşanması bazı koşullarda engellenemeyebilir ama ebeveynlerin çocukluk çağı travmalarını bilmesi çocuğun durumunu anlayıp müdahale etmek için önemlidir.

Çocukluk Çağı Travmaları: Nasıl Tanımlarız?

Birçok farklı deneyim travmaya yol açabilir. Genelde bir olayın travmatik hale dönüşmesi kişinin hayatını önemli oranda etkilemesi ya da kişinin önemli oranda etkilediğini düşünmesi sonucunda gerçekleşir. Cinsel taciz, araba kazası, doğal afetler, çocuklukta ameliyat geçirmek, sevilen bir yakını kaybetmek tartışılmaz çoğu çocuğun hayatında travma yaratacak olaylardır. Bunun dışında strese yol açacak hayat koşulları da çocukta travmaya yol açabilir. Örneğin zorbalığa maruz kalma, yetişkinler için normal ve olası görünse de çocukta travmatik olabilir. Son olarak çocukluk çağı travmaları farklı olarak her zaman direkt çocuğun yaşadığı deneyimler değildir. Örneğin sevdiği birinin acı çektiğini görmek ya da televizyonda izlenilen şiddet içerikli sahneler de çocukları etkileyebilir.

Çocukluk Dönemi Travmaları ve Post Travmatik Stres Bozukluğu

Post travmatik stres bozukluğu (PTSB) yaşanan travmadan ötürü birden farklı uyarana karşı stres duyma rahatsızlığıdır. Çocukluk çağı travmaları arasında sayılabilecek bir travmadır. Genellikle çocuğun birden fazla uyaran tarafından etkilenmesi sonucu ortaya çıkar. Travmayı hatırlatıcı objeleri ya da benzer olayları gördüğünde de çocuk kendini huzursuz hisseder. Böyle durumlarda çocuklar kendilerini aşırı tetikte tutarak dikkat kesilirler. Her an kötü bir şey olacağından korktukları için tetikte olurlar. Hatta panik atak krizlerinin travmayla birlikte ( ) görülme imkanı vardır. PTSB sahibi çocuklar sinir, agresiflik, depresyon, korku, başkalarına güvenmekte zorluk çekme, düşük özgüven, kendilerine zarar verme eğilimi gibi davranış biçimleri gösterebilirler. PTSB dışında da travmaya maruz kalmış çocuklarda da bazı sıkıntılar gözlenebilir.  Sinir hali  ve odaklanmada sıkıntısı, korku oluşumu, ölüm ve güvenlik konusunda düşüncelerin artması, aktivitelere ilginin azalması, uyku problemleri, üzüntü, okulu reddetme gibi davranışlar görülebilir.

Çocukluk Çağı Travmaları Uzun Vadede Etkileri

Çocukluk çağı travmaları uzun vadede farklı sıkıntılara yol açabilir. Bu çocuklukta yaşanan travmaların bazı sağlık problemlerine yol açtığı ya da problemleri tetiklediği istatistiksel olarak kanıtlanmıştır. Astım, koroner kalp rahatsızlığı, depresyon, diyabet ve inme gibi problemler çocukluk çağı travmalarından dolayı ortaya çıkabilecek risk durumlarıdır. Yine istatistiklere göre çocuklukta travma yaşayanların yetişkinlik dönemlerinde intihar girişiminde bulunma olasılıkları yüksektir. Özellikle cinsel taciz, ev içi şiddet durumlarının bu riski arttırdığı gözlemlenmiştir.

Read More

Sanat terapisi ve sanat terapisi eğitimi nedir? Hayatımıza nasıl yön verir? Bireye nasıl bir fayda sağlar? Günlük yaşantımızda pek çok sorunla mücadele etmek zorunda kalabiliyoruz. Çoğunlukla, zamanın hızlı akışında iç dünyamıza bakma ve hislerimize odaklanma fırsatı bulamıyoruz. Yoğun stres ya da geri plana ittiğimiz küçük sorunlar zaman içinde daha büyük problemler olarak karşımıza çıkabiliyor. Tam da bu noktada sanat terapisi devreye giriyor.

Sanat Terapisi Nedir?

Sanat terapisi, görsel sanatlar aracılığıyla kişinin duygularını ifade etmesine olanak veren bir yöntemdir. İnsanların kendilerini ve anlatmak istediklerini daha doğru ifade edebilmesine ve başkalarıyla iletişim kurabilmelerine yardımcı olur. Özellikle sözlü iletişim kurma konusunda zorluk yaşayan kişiler için alternatif bir psikoterapi yöntemidir. Elbette yalnızca sözlü iletişim problemi olanlara uygulanmaz; herkes için etkili ve keyifli bir terapi yöntemidir.

Görme, işitme, duyma gibi duyuların tamamı bu terapi tekniğinde aktarım aracı olarak kullanılır. Sanat terapisinin amacı bir sanat eseri ya da sanatsal nitelikli bir ürün ortaya çıkartmak değildir. Önemli olan sanat yoluyla duyguları dışa vurabilmektir. Bu sebeple terapiye katılan kişilerin sanatsal yeteneği olması gerekmez ve katılımcılar estetik bir beğeniye göre yargılanmazlar.

Sanat Terapisi ile bireylerin bilinçaltına inilmesi mümkün olur. Bastırılan problemler ve travmalar bu yöntemle ortaya çıkartılabilir. Böylelikle problemlerin çözüm konusunda daha sağlam atılması söz mümkün olabilir.

Sanat Terapisi Eğitimi Nedir?

Sanat terapisi elbette herkes tarafından uygulanabilecek bir yöntem değildir. Sanat terapisi uzmanlık ve çeşitli eğitimler gerektiren bir alandır. Sanat terapisi eğitimi, duyguların dışavurumunu sağlamak, farklı bakış açıları kazandırmak, kişinin iletişim yeteneklerini arttırmak, endişe ve korkularla yüzleşmesini sağlamak noktasında çeşitli teknikler kullanmaya olanak verir.

Sanat Terapisi ve Sanat Terapisi Eğitimi Hayatımıza Nasıl Yön Verir?

Aslında günlük koşuşturmacalar ve yoğun stres altında en çok ihtiyaç duyduğumuz şey duygularımıza kulak vermek ve kendimizi ifade edebilmektir. Sanat terapisi tam da bu noktada devreye girer ve sanatın gücünden faydalanarak kendimizi daha iyi tanımamıza, ihtiyaçlarımızın farkına varmamıza, çevremizdekilerle daha iyi iletişim kurmamıza ve dolayısıyla kendimizi daha iyi hissetmemize olanak verir.

Sanat Terapisinin Faydaları Nelerdir?

Sanat terapisi, stres, anksiyete, panik atak, bipolar bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu gibi pek çok problemle mücadelede kullanılan bir yöntemdir. Kişinin bu problemlerle başa çıkma becerisinin artmasına yardımcı olur. Özgüvenin artmasına ve sosyal becerilerin gelişmesine katkı sağlar. Katılımcıların karar mekanizmalarının gelişmesi söz konusudur. Odaklanma güçlüğü, konuşma bozukluğu gibi problemlerin önüne geçilmesine yardımcı olur.

Sanat Terapisi, sanat terapisi eğitimi, farklı terapi yöntemleri, panik atak, anksiyete ve psikolojik problemlerle mücadele gibi konularda bilgi ve destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Nöropsikoloji nedir? Nöropsikoloji, beynin ve sinir sisteminin diğer kısımlarının bir kişinin bilişini ve davranışlarını nasıl etkilediğiyle ilgilenen bir psikoloji dalıdır. Davranışın ve bilişin beyin işlevinden nasıl etkilendiğini anlamayı amaçlayan ve nörolojik bozukluklar ve bunların davranışsal ve bilişsel etkilerinin tanı ve tedavisi ile ilgilenen hem deneysel hem de klinik bir psikoloji alanıdır. Daha da önemlisi, bu psikoloji dalındaki profesyoneller genellikle beyindeki yaralanmaların veya hastalıkların bilişsel işlevleri ve davranışları nasıl etkilediğine odaklanır.

Klasik nöroloji, sinir sistemi patolojisine odaklanır; klasik psikoloji ise büyük ölçüde ondan ayrılmışken, nöropsikoloji, nörolojik bozukluklar ve bunlara sahip olan hastaları inceleyerek beynin zihinle nasıl bir ilişki kurduğunu keşfetmeye çalışır. Bu noktada zaman zaman nöropsikolojik testler devreye girebilir. Bulguları, kavramları ve endişeleri nöropsikiyatri ve genel olarak davranışsal nöroloji ile paylaşır.

Nöropsikoloji Nedir? Nöropsikolojinin Tarihi

Nöropsikoloji nedir?” sorusunu yanıtladık. Peki; nöropsikoloji kavramı ne zamandır kullanılıyor? Nöropsikoloji, psikoloji alanında diğerlerine oranla yeni bir disiplin sayılabilir. Bu alanı tanımlayan ilk ders kitabı, Kolb ve Whishaw tarafından “İnsan Nöropsikolojisinin Temelleri” adıyla 1980 yılında yayınlandı. Tarihe bakıldığında; toplumların farklı organların işlevlerini ne zaman değerlendirmeye başladığına dair çok fazla tartışma olduğu görülmektedir. Yapılan birçok araştırma, antik dönemden itibaren yüzyıllar boyunca beynin gerçek işlevinin ne olduğunun anlaşılamadığı, işe yaramadığının düşünüldüğü ve genellikle otopsiler sırasında incelenmediğini göstermektedir. Yüzyıllar boyunca beyin bedenin merkezi olarak görülmemiştir. Beynin, insan bedeniyle ve davranışlarıyla olan ilişkisinin anlaşılması yüzlerce yıllık çalışmalar neticesinde anlaşılabilmiştir.

Deneysel Nöropsikoloji

Deneysel nöropsikoloji, sinir sistemi ile bilişsel işlev arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak için deneysel psikolojiden yöntemler kullanan bir yaklaşımdır. Araştırmacıların küçük bir kısmı hayvan deneyleri yapabilse de, çalışmaların çoğu laboratuvar ortamında sağlıklı insanları incelemeye yönelir. Deneysel nöropsikoloji alanındaki bu araştırmalar genellikle; nöroanatomi ve psikolojik işlev arasında bağlantılar kurmak için sinir sisteminin belirli özelliklerinden yararlanır.

Klinik Nöropsikoloji

Klinik nöropsikoloji, nöropsikolojik bilginin, nörobilişsel sorunlara neden olan hastalık veya yaralanma yaşayan kişilerin değerlendirilmesine yönetimine ve rehabilitasyonuna uygulanmasıdır. Özellikle, bu tür bir hastalık ve yaralanmanın psikolojik faktörleri nasıl etkileyebileceğini ve bunlardan nasıl etkilenebileceğini anlamak için tedaviye psikolojik bir bakış açısı getirirler.

Nöropsikoloji Nedir? Bilişsel Nöropsikoloji

Bilişsel nöropsikoloji ise hem klinik nöropsikoloji hem de deneysel nöropsikolojinin tamamlayıcı yaklaşımlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Beyin hasarı veya nörolojik hastalık geçirmiş insanları inceleyerek zihni ve beyni anlamaya çalışır. İyileştirilmiş nörogörüntüleme tekniklerinden yararlanarak fonksiyonel ilişkilerin araştırılması ve sinir sisteminin incelenmesi gibi konularla ilgilenir.

Nöropsikoloji nedir?” sorusu hakkında daha fazla bilgi edinmek, nöropsikoloji ve nöropsikolojik testler hakkında farklı içeriklere ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içerik için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More