Yapay zekâ yalnızca teknolojiyi değil, insanın iş yaşamındaki rolünü de yeniden şekillendiriyor. Bu dönüşümde psikoloji bilimi bize hem bireysel uyum hem de stratejik kariyer yönetimi açısından önemli ipuçları sunuyor. Öğrenciler ve veliler için bu değişimi doğru okumak, geleceğe hazırlıkta en kritik adımlardan biridir.
Yapay Zekânın Geleceğin Mesleklerine Etkisi
Yapay zekâ teknolojileri, birçok sektörde rutin işleri devralarak insanların daha yaratıcı ve stratejik alanlara yönelmesini sağlıyor. Veri analizi, sağlık, eğitim, tasarım ve mühendislik gibi farklı alanlarda yeni meslekler doğarken, mevcut meslekler de dönüşüyor.
Bu süreçte öne çıkan beceriler yalnızca teknik bilgiler değil; problem çözme, eleştirel düşünme ve iletişim gibi psikoloji tabanlı yetkinliklerdir. Bu nedenle öğrencilerin kariyer hazırlığında psikolojik dayanıklılık ve esneklik büyük önem taşır.
Psikolojik Dayanıklılık ve Uyum Becerileri
Psikolojik dayanıklılık, belirsizlikler karşısında öğrencinin güçlü kalmasını sağlar. Yapay zekâ çağında değişim hızı yüksektir ve bu hızla başa çıkmak için uyum sağlama becerileri kritik bir faktördür.
Dayanıklılığı yüksek bireyler, mesleklerin değiştiği ve yeni alanların doğduğu bu süreçte stres yönetimi, öz-yeterlik ve öğrenmeye açıklık ile avantaj elde ederler. Bu da kariyer yolculuklarını daha sağlam temellere oturtur.
Geleceğin Meslekleri İçin Psikolojik İpuçları
Psikolojiden alınabilecek kariyer ipuçları şunlardır: Öz farkındalık ile güçlü yönleri tanımak, duygusal zekâ ile ekip çalışmalarında uyum sağlamak, yaratıcılık ile yenilikçi çözümler geliştirmek ve motivasyonu sürdürebilmek.
Özellikle akran öğrenmesi ve mentorluk gibi psikolojik destek sistemleri, öğrencilerin geleceğin mesleklerine hazırlığında önemli bir rol oynar.
Veliler İçin Kariyer Rehberliği Rolü
Veliler, çocuklarının yalnızca akademik başarılarına değil, aynı zamanda psikolojik iyi oluşlarına da odaklanmalıdır. Yapay zekânın şekillendirdiği dünyada sağlam özgüven ve güçlü iletişim becerileri başarı için vazgeçilmezdir.
Ailelerin destekleyici, yönlendirici ve motivasyon sağlayıcı bir rol üstlenmesi; öğrencilerin hem psikolojik dayanıklılıklarını artırır hem de doğru kariyer stratejilerini oluşturmalarına yardımcı olur.
ABA Psikoloji’nin Yaklaşımı
ABA Psikoloji, öğrencilerin akademik hedeflerini psikolojik sağlamlık ile birleştirerek geleceğin mesleklerine hazırlanmalarına destek verir. Danışmanlık sürecinde hem kariyer planlaması hem de psikolojik danışmanlık entegre bir şekilde ilerler.
Böylece öğrenciler, yapay zekâ çağının gerektirdiği beceriler ile psikolojik dayanıklılığı aynı anda geliştirme fırsatı bulur. Bu da onların gelecekte güçlü, uyumlu ve yaratıcı bireyler olmalarını sağlar.
Sonuç: Geleceğe Hazırlık Bugünden Başlar
Yapay zekâ ve psikoloji arasındaki köprü, yalnızca teknolojiyi anlamak değil; aynı zamanda insanı merkeze almakla ilgilidir. Öğrenciler için bu bakış açısı, doğru meslek seçiminde ve sürdürülebilir başarıda en önemli rehberdir.
Siz de çocuğunuzun geleceğe hazırlanmasını desteklemek istiyorsanız iletisim formu üzerinden bize ulaşabilirsiniz.
Öğrencilerin başarısı yalnızca yüksek notlara değil, aynı zamanda psikolojik dayanıklılık ve stratejik kariyer yönetimi becerilerine de bağlıdır. Akademik yolculuk; sınavlar, sosyal ilişkiler ve belirsizliklerle doludur. Bu nedenle hem velilerin hem de öğrencilerin, güçlü bir psikolojik zemin üzerinde geleceği planlaması kritik önemdedir.
ABA Psikoloji olarak yaklaşımımız, öğrencinin duygusal dayanıklılığını güçlendirirken kariyer hedeflerini gerçekçi ve veri temelli bir çerçevede şekillendirmektir. Böylece iyi oluş hâli ile kariyer kararları aynı eksende buluşur; motivasyon sürdürülebilir, öğrenme verimli hâle gelir.
Psikolojik Dayanıklılık Nedir ve Neden Kariyer İçin Belirleyicidir?
Psikolojik dayanıklılık, zorluklar karşısında yeniden toparlanma, değişime uyum sağlama ve hedefe odaklanmayı sürdürme kapasitesidir. Bu beceri, öğrencinin sınav stresini yönetmesine, hata ve hayal kırıklıklarından öğrenmesine ve akademik hedeflerini koruyarak ilerlemesine yardımcı olur.
Dayanıklılığı yüksek öğrenciler, belirsizlik ortamlarında problem çözme, duygusal düzenleme ve öz-yeterlik gibi temel becerileri etkin kullanır. Bu da hem okul başarılarını hem de mesleki yönelimlerini pozitif etkiler.
Stratejik kariyer yönetimi sürecinde dayanıklılık, yalnızca bugün değil; üniversite ve iş yaşamı boyunca da karar kalitesini yükselten en güçlü psikolojik sermayedir.
Dayanıklılık ve Akademik Başarı Arasındaki Köprü
Akademik başarı sürdürülebilir olduğunda anlamlıdır. Stres yönetimi ve zaman planlaması becerileri gelişmiş öğrenciler, sınav döngülerine hazırlığı bir maraton gibi yönetir. Bu sayede ani performans dalgalanmaları azalır, çalışma disiplininin istikrarı artar.
Geri bildirim kültürü ve büyüme odaklı zihniyet, dayanıklılığın akademik performansa yansımasını güçlendirir. Öğrenci, “yanlış”ı tehdit değil gelişim fırsatı olarak görür; bu bakış açısı hatalardan öğrenme hızını artırır.
Sonuç olarak psikolojik dayanıklılık, notların ötesinde öğrenmeyi öğrenme becerisini besler; bu da uzun vadeli kariyer hedefleri için güçlü bir temel oluşturur.
Stratejik Kariyer Yönetimi: Temel Adımlar
Stratejik kariyer yönetimi, öğrencinin ilgi, yetenek ve değerleriyle uyumlu bir yol haritası oluşturmaktır. İlk adım, güçlü yönler ve gelişim alanları hakkında objektif bir fotoğraf çekmektir. Bu, hedef üniversite/bölüm seçimini daha isabetli kılar.
İkinci adım, hedefe giden süreçte ölçülebilir kilometre taşları oluşturmaktır: ders planı, sertifika/portfolyo çalışmaları, kulüp ve sosyal sorumluluk deneyimleri, yarışma ve proje katılımları gibi.
Üçüncü adım, esnek strateji ve risk yönetimidir. Plan A kadar Plan B ve Plan C’nin de hazırlanması; beklenmedik durumlarda öğrencinin hızlı biçimde yön değiştirebilmesini sağlar.
Veliler İçin Yol Haritası: Destekleyici ve Stratejik Ebeveynlik
Velinin rolü, baskı değil koçvari destek sunmaktır. Sağlıklı sınırlar ve net iletişim ile öğrenci hem duygusal güvenlik hisseder hem de sorumluluk bilinci gelişir. Ortak hedef belirleme, takvim oluşturma ve düzenli mini değerlendirmeler etkili araçlardır.
Model olma da kritik bir etkendir. Velinin kendi stresini yönetme biçimi, öğrencinin dayanıklılık becerilerini doğrudan etkiler. Evdeki rutinler, uyku ve beslenme düzeni ile çalışma ortamının sade ve odaklı kurgulanması performansı yükseltir.
Son olarak, gerçekçi beklenti ve takdir odaklı yaklaşım öğrencinin özsaygısını artırır; bu, uzun vadeli motivasyonun en güçlü yakıtıdır.
Öğrenciler İçin Pratik Uygulamalar: Günlükten Portfolyoya
Her gün 15–20 dakikalık bir yansıtıcı günlük tutmak; öğrenilenleri özetleyip duyguları isimlendirmek dayanıklılığı güçlendirir. Haftalık hedef listeleri ve “yaptım” listeleri, ilerleme algısını somutlaştırır.
Portfolyo yaklaşımı ile projeler, yarışmalar, sunumlar ve sertifikalar düzenli biçimde arşivlenmelidir. Bu, hem başvurularda kanıt dosyası işlevi görür hem de öğrencinin gelişim eğrisini görünür kılar.
Son olarak, “tek başına çalış” kuralını kıran akran öğrenmesi ve mikro sunumlar (5–7 dakikalık anlatımlar) özgüveni ve iletişim becerisini belirgin biçimde artırır.
ABA Psikoloji’de Yaklaşım: Entegre Değerlendirme ve Bireyselleştirilmiş Plan
ABA Psikoloji, öğrencinin psikolojik ihtiyaçları ile akademik ve kariyer hedeflerini aynı çatı altında bütünleştirir. İlk görüşmede güçlü yönler, ilgi alanları ve risk faktörleri belirlenir; ardından öğrenciye özgü bir yol haritası çıkarılır.
Danışmanlık sürecinde duygusal dayanıklılık becerileri (stres yönetimi, dikkat-odak, erteleme ile başa çıkma) yapılandırılır; eşzamanlı olarak başvuru stratejileri, mülakat hazırlığı ve portfolyo geliştirme adımları planlanır.
Velilerle düzenli ilerleme geri bildirimleri paylaşılır; böylece ev-okul-danışman üçgeninde tutarlı bir destek sistemi kurulmuş olur.
Sonuç: Güçlü Zihin, Net Strateji
Psikolojik dayanıklılık gelişmeden stratejik kariyer yönetimi sürdürülemez; strateji olmadan da dayanıklılık verimli yön bulamaz. Bu yüzden iki alanı aynı anda beslemek; öğrencinin yaşam boyu başarısının anahtarıdır.
ABA Psikoloji ile öğrencinizin güçlü yanlarını görünür kılmak, riskleri yönetmek ve hedefe giden yolu netleştirmek için bugün ilk adımı atabilirsiniz. Size en uygun programı birlikte belirleyelim.
Bizimle İletişime Geçin
Sorularınız, randevu talepleriniz ve öğrenciye özel değerlendirme için hızlıca formu doldurun. Ekibimiz kısa sürede dönüş yapacaktır: /iletisim üzerinden başvurunuzu iletin.
Motivasyon bir hedefe ulaşmak için kişinin harekete geçmesini, negatif koşullara rağmen devam etmesini sağlayan güçtür. Bu güç içsel yani duygusal, bilişsel, biyolojik kaynaklarla olabileceği gibi dışsal yani sosyal kaynaklarla da oluşabilir. Burada da karşımıza motivasyonu doğrudan etkileyen beklentiler çıkmaktadır. Beklentilerde yine motivasyon gibi içsel ya da dışsal faktörlere göre değişiklik gösterebilir.
Bireyin motivasyonunu doğrudan etkileyen beklenti etkisi yani diğer adıyla Pygmalion etkisidir. Yazımızın devamında pygmalion etkisi nedir? Pygmalion etkisinin motivasyonla ilişkisi nedir? Pygmalion etkisini motivasyonu olumlu yönde etkileyecek şekilde nasıl kullanabiliriz? Detaylarıyla bahsediyor olacağız.
Pygmalion Etkisi (Beklenti Etkisi) Nedir?
Pygmalion etkisi sosyolog Robert King Merton tarafından öne sürülen “kendini gerçekleştiren kehanet” teorisine dayanır. Pygmalion etkisine göre bir nesneye, kavrama, insana olan beklentiler ve tutumlar, algıya dönüştüğü zaman kesinlikle gerçekleşir. Tam tersi kendini gerçekleştiremeyen kehanet ise kişinin algısı ve tutumunu kontrol edebilmesiyle alakalıdır. Bu teoriye göre diğer insanlara yönelik beklentilerimizle onların davranışlarını etkileyebiliriz.
Dolayısıyla pozitif beklentiler performansı pozitif yönde etkilerken, negatif beklentiler performansı negatif yönde etkilemektedir. Bu durumda öğretmenin öğrenciden, ailenin çocuğundan, yöneticinin çalışanından beklentisi neyse gerçekleşecek olan performansta benzer olmaktadır. Yüksek beklentiler bireyin performansında yükselişe neden olmaktadır. Kişi beklentinin aynısını karşılayamasa dahi yapabileceğinin en iyisini yapmaya güdülenmektedir. Olumsuz beklentilerde ise kişinin motivasyonu düştüğü için kişi yapabileceğinden daha azını yapmaktadır.
Diğerleriyle ilgili beklentilerimiz ya da diğerlerinin bizimle ilgili beklentileri dışsal motivasyon etkisi oluşturmaktadır. Ancak bir de bizim kendimizle ilgili beklentilerimiz var. Bu beklentiler özgüvenimiz, potansiyelimiz, kapasitemiz ve koşullarımızla doğrudan ilgilidir. Tıpkı dışsal motivasyonda olduğu gibi kendimizle ilgili beklentilerimizde yüksekse daha yüksek performans, düşükse daha düşük performans sergileriz. Buna da içsel motivasyon denilmektedir.
Bir performansın gerçekleşmesinde en etkili ve uzun süreli olan içsel performanstır. Bu nedenle bireyin başarılı olabilmesi için mutlaka içsel motivasyona dolayısıyla yüksek olumlu beklentiye ihtiyacı olacaktır. Farkında olmasak da başarımız ve başarısızlığımız kendimiz ve gelecekle ilgili beklentilerimiz, hayal ve isteklerimizle ilişkilidir.
Pek çok kişisel gelişim uzmanı, yaşam koçları geleceğe yönelik olumlu hayaller kurdurur. Hatta hayal panosu, kariyer panosu, vision board ve benzeri şekillerde duymuş olabileceğiniz beklenti panoları hazırlatırlar. Pek çok kurumsal şirket yeni bir seneye başlamadan önce çalışanlarına bu tarz çalışmalar yaparak yeni yıla daha olumlu beklentilerle başlamayı hedefler. Aynı şey öğrenciler için de geçerlidir.
Beklentiler sadece öğrencilik ve kariyer hayatıyla da sınırlı tutulmamalıdır. İlişkilerimiz, ebeveynlik rollerimiz, ailemiz, sahip olmak istediğimiz maddi şeyler, kişisel gelişim alanlarımızla da ilgili olabilir.
Pygmalion Etkisi Olumsuz Yerine Olumluya Odaklanmamızı Öneriyor
Pygmalion etkisi bize başarıyı destekleyecek bir motivasyon için neyin kötü olabileceğini değil de neyin daha iyi olabileceğini düşünmemizi öneriyor. “Ne ekersen onu biçersin” atasözümüzde olduğu gibi iyi düşünün iyi olsun mesajı bu teoride öne çıkarılıyor. Tabi bunun olumsuz kullanımları da oldukça fazla. Kötü şeyler düşünmek ve olumsuz beklentilere girmenin sonucu daha olumsuz oluyor.
“Bir şeyi 40 kere söylersen gerçek olur.”, “Birine 40 kez deli dersen deli olur.”, “Aklıma gelen başıma geldi.” “Zaten ben de şans olsa kadın/erkek doğardım.”, “Böylesi de hep beni bulur.”, “sakınan göze çöp batar” Gibi. Örneklerde de gördüğümüz gibi olumsuz yüklemeler içeren beklentilere pygmalion etkisinin tam tersi Golem etkisi deniyor.
Pygmalion Etkisinin (Beklenti Etkisi) Motivasyon ile İlişkisi Nedir?
Doğada hiçbir nesne bir sebep olmadan kendi hareketsiz durumundan hareketli duruma geçemez. İnsanın eyleme geçme durumu da aynıdır ve hareket edebilmesi, davranışta bulunması için, doğa yasası gereği, birtakım sebepleri olmalıdır.
Bu noktada motivasyon karşımıza çıkmaktadır. Bireylerin belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere kendi arzu ve istekleri ile harekete geçmeleri, eylemde bulunmaları gerekir. Öğrenciler için bu, akademik hayattaki eylemlerinin türünü, şiddetini, kararlılığını ve amaçlarına ulaşmadaki hızı belirleyen en önemli güçtür. Ancak bu gücün yönünü belirleyen çoğunlukla kendileri, öğrenmeye yönelik kaynakları ve öğrenmenin sonunda elde etmek istedikleriyle ilgilidir. Yani motivasyonu belirleyen kişinin beklentileridir. Bu beklentiler ne denli olumlu ise motivasyon o kadar yüksek olacaktır.
Yeterince motive olmamış bir öğrencinin derse konsantre olması, ders tekrarı için zaman ayırması ya da öğrenmek için arzu duyması beklenmemelidir. Yapılan araştırmalar, motivasyonla başarı arasında pozitif yönlü güçlü bir ilişki olduğunu göstermektedir. Motivasyonu yüksek öğrencilerin öğrenme içeriğine, öğrenme ortamına, öğretene ve öğrenmeye yönelik algısı ve ilgisi pozitiftir.
Motivasyonu yüksek olanlar güçlüklerle karşılaşıldığında çalışma istikrarını ve öğrenme azmini daha uzun süre sürdürebilmektedirler. Tüm bunlar da bize beklenti etkisinin önemini gösteriyor. Motivasyon ve Pygmalion etkisi arasındaki ilişkiyi açıklamak için birkaç deneysel çalışma örneğinden bahsedelim.
Plasebo Etkisi Olumlu Beklentiyi Geliştiriyor ve Olumlu İçsel Motivasyon Sağlıyor
Plasebo etkisi pygmalion etkisi ile benzer bir etkidir. Plasebo, ağız, burun veya enjeksiyon yoluyla vücuda geçen bir ilaçtır. Kimi zaman cerrahi operasyonlarla da plasebo etkisi yaratılabilir. Aslında plasebonun fiziksel anlamda tedaviye yönelik hiçbir gücü yoktur. Sahip olduğu tedavi gücünü tamamen hastanın verilen ilacın işe yarayacak ilaç olduğunu düşünmesinden alır.
Plasebo, tıbbın bilimsel olarak açıklayamadığı bir şekilde insanların istemeleri halinde kendi kendilerini iyileştirme gücüne yöneliktir. Plasebo etkisi olan ilaç veya işlemler kişinin hastalıktan kurtulacağına yönelik inanç geliştirmesini, moralini yükseltmesini sağlamaktadır. Yani içsel motivasyon plasebo etkisi ile yükselmektedir.
Rosenthal Etkisi Deneyi Hem İçsel hem de Dışsal Motivasyon İçin Güzel Bir Örnek Sunuyor
Pygmalion etkisini görebileceğimiz bir başka deney de California ilköğretim okulundaki öğrencilere yapılıyor. Deneyde öğrencilerin hepsine IQ testi yapılıyor. Öğrencilerin test sonuçları sadece uygulayıcılar tarafından biliniyor ve rast gele bir grup öğrenci seçiliyor. Öğretmenlere bu öğrencilerin çok yüksek puan aldığı ancak sonuçların öğrencilerle paylaşılmaması gerektiği söyleniyor.
Bu öğrencilerin başarı potansiyelinin çok yüksek olduğu ve doğru eğitimi alırlarsa çok iyi yerlere gelebilecekleri öğretmenlere söyleniyor. Gerçekte ise bu öğrenciler ortalama başarı düzeyine sahip öğrenciler ve öğrencilerin bu deneyden haberleri de yok.
Yapılan testin üzerinden bir yıl geçtikten sonra IQ testi yeniden uygulanıyor. Öğretmenlere başarılı olarak verilen ortalama düzeydeki öğrencilerin bu kez ortalamanın çok üzerinde bir sonuç çıkardıkları görülüyor.
Deneyin sahibi Robert Rosenthal neden daha yüksek bir sonuç çıkardığını 4 faktöre bağlı olarak açıklıyor.
Öğretmen öğretmeye açık olduğunu bildiği öğrencilere sözel ve davranışsal olarak daha sıcak bir öğrenme ortamı sağlıyor.
Öğretmen öğrenme potansiyeli yüksek olan öğrencilere daha fazla bilgi ve materyal sunuyor.
Öğrencilere söz alması, tahtaya kalkması için pasif öğrencilere oranla daha fazla fırsat sunuluyor.
Öğretmenler başarı beklentisi olan öğrencilerin yanlışları üzerine daha yapıcı şekilde eğiliyor ve doğrusunu anlatıyor. Öğretmen başarı potansiyeli olmayan öğrencilere ise doğrusunu tekrar anlatma gereği duymuyor.
Aynı örneği iş hayatında ve hatta aile içerisinde de görmek mümkün. Yöneticiniz sizin bir davranışınız, fikriniz ya da çalışmanızda başarılı olma potansiyelini keşfederse size yaklaşımı değişiyor. Fikirleriniz daha çok önemsenirken hatalarınız da daha fazla tölere edilebiliyor.
Üstesinden gelebileceğiniz düşüncesi ile size daha fazla iş üretme fırsatı tanınıyor. Geribildirimleriniz daha pozitif oluyor ve toplantılarda da size daha çok söz hakkı sunuluyor. Böyle bir ortamda da dışsal motivasyon olumlu olduğu için kişinin içsel motivasyonu da olumlu yönde gelişiyor.
Pygmalion Etsini’nin Tersi ise Golem Etkisi Olarak Biliniyor
Pygmalion Etkisi‘nın tam tersine ise literatürde Golem etkisi deniyor. Bu durumda da negatif bir geri bildirim döngüsü oluşturularak, potansiyeline ve yeteneğine inanılmayan kişilere kendilerinin geliştirme konusunda daha az fırsat sunulur ve bu nedenle daha az gelişirler. Örnek olarak bir öğretmenin düşük beklenti içerisinde olduğu öğrenci ile daha az iletişim kurması gösterilebilir.
Pygmalion etkisinde olumlu beklentileri olan bir kişi çoşkulu ve sabırlıdır. Açık iletişime sahiptir. Kişi daima hayallerini gerçekleştirmek için yüksek beklenti içerisindedir. Başkalarının düşüncelerine önem verir, empati kurar. Özgüveni yüksektir. Bu kişi bir yöneticiyse çalışanlarının, öğretmense öğrencilerin başarasını destekler ve ödüllendirir.
Golem etkisinde olan yani olumsuz beklentilere sahip bir kişide ise motivasyon düşüktür. Yani her anlamda pygmalion etkisindeki bir bireyin sahip olduğu özelliklerin tersine sahip olacaktır. Beklentisi düşük olduğu için isteneni veremez ve başarıyı görmezden gelir. Sabırsız ve anlayışsız olabilir. Empatiden yana zayıftır ve başkalarının duygularına karşı ilgisizdir. Başkalarının düşüncelerine de kulak asmaz, iletişim yönünden eksiktir.
Böyle bir iletişime maruz kalan kişinin de motivasyonu olumsuz yönde etkilenmektedir. Dolayısıyla beklentisi düşük ve olumsuz yönde olan bir kişinin etkileşimde olduğu diğer kişiler de olumsuz yönde etkilenecektir. Dersi şevkle anlatmayan, öğrencisine geribildirim vermeyen, ilgi göstermeyen bir öğretmenin dersine öğrencinin duyduğu ilgi ve beklenti düşecektir. Aynı şey iş hayatı için de geçerlidir.
Ailede de çocuğunun başarısız olacağına, yetersiz olduğuna inanan ebeveynlerin olumsuz beklentisi çocuğa yansıyacaktır. Ailesinin sözlerinden, jest, mimik ve beden dilinden olumsuz beklentiyi alan çocuğun içsel motivasyonu da düşecektir.
Yapılan meta-analiz çalışmasına göre Golem etkisinin, Pygmalion etkisinden çok daha etkili olduğu görülmüştür. Yani kişilere karşı olumsuz beklentilere girmemiz karşı tarafı daha fazla etkisi altına almaktadır. “Yuvayı dişi kuş yapar.”, “müşteri daima haklıdır.”, “Büyüklerin sözü kesilmez.” Ve daha pek çok sosyal norm ve beklentiler de beklenti yasası kapsamındadır. Kişinin motivasyonu bu genel yargılara göre şekillenmekte ve davranışa dökülmektedir.
Peki Olumlu Motivasyon Geliştirmek için Pygmalion Etkisinden Nasıl Faydalanabiliriz?
Pygmalion etkisine göre başarılı olmak için sadece performans göstermek yeterli olmuyor. Aynı zamanda başarılı olmak için başaracağına yönelik de inanç geliştirmek gerekiyor. Bu inanç kişinin içsel inancı kadar dışsal kaynakların beklenti ve inançlarıyla da şekilleniyor. Dolayısıyla bu görüşe göre bir kişinin başarılı olacağına yönelik kişinin bizzat iletişimde olduğu diğer kişilerinde inanç geliştirmesi gerekiyor.
Bu da bize öğrencinin başarılı olabilmesi için öğretmenin başaracağına yönelik inanç duymasını ve her öğrenciye başarı adayı olarak bakmasını gerektiriyor. Aynı şekilde ailelerinde çocuklarının potansiyeline güvenmesi ve başaracağına inanması gerekiyor. Ancak başarıya yönelik inanç geliştirmek ile gerçekdışı beklentilere girmek birbiriyle karıştırılmamalı.
Gerçekdışı beklentiler öğrencinin potansiyelinin çok üzerinde bir performans göstermesini beklemektir. Başarıya yönelik inanç ise kişinin mevcut potansiyeline göre gerçekleştirebileceği en iyi performansı gerçekleştireceğine yönelik inançtır.
Olumlu motivasyon geliştirebilmek için olumlu beklentiler kadar olumsuzluklarla da yapıcı şekilde mücadele etmek öğrenilmelidir. Dolayısıyla başarısızlığa da olumlu yönden bakılmaya başlanmalı, “bu başarısızlıktan nasıl bir ders çıkarabilirim?” diye düşünülmelidir. Böylece kişi başarısızlıklarında kırıklığa uğramak yerine gelişim alanlarını ve eksiklerini tespit ederek kişisel ve mesleki gelişimine katkıda bulunabilir.
Motivasyon eksikliği bir işi yapmaya yönelik yeterli istek, ilgi, heves ve coşkunun olmaması durumudur. Yetersiz motivasyon başarıyı ve üretkenliği engelleyen en büyük etkenlerden biridir. Kariyerinde başarı elde etmek isteyen her yaştan bireyin performans gösterebilmesi için motivasyona ihtiyacı vardır. Harekete geçmek için ihtiyaç duyulan içsel güç ve motivasyona ancak doğru adımlar uygulanarak sahip olunabilir.
Motivasyon eksikliği ile başa çıkabilmek için ilk önce motivasyonu düşüren faktörler öğrenilmelidir. Düşük motivasyon nedenleri tespit edildiğinde motivasyonu olumsuz etkileyen faktörlerle baş etmek kolaylaşacaktır. Hedefsizlik veya yanlış hedefe yönelmek, özgüven eksikliği, zamanı verimli kullanamamak, fazla iş üstlenmek, işleri ertelemek motivasyon kaybına yol açmaktadır. Ayrıca performansımıza ve potansiyelimize yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerimiz, kendimizi daha iyisine layık görmememiz de motivasyonumuzu zedelemektedir.
Yazımızın devamında motivasyon düşüklüğüne neden olan etkenleri paylaşacağız. Motivasyon Eksikliği nedenlerini öğrendikten sonra Sınava Hazırlanırken Motivasyon Artırma Teknikleri yazımızı da okuyabilirsiniz.
Hedef Belirleyememe ya da Yanlış Hedef Belirleme Motivasyon Eksikliği Nedeni
Bireyin beklentileriyle, hayalleriyle uyumlu, karakteriyle örtüşen, ilgi, beceri alanlarına hitap eden hedefinin olması motivasyonunu artıracaktır. Hedef belirlerken kendi seçimimizi yapabiliyor olmamız, hayatımızla ilgili karar mekanizmasını elimizde tutmamız önemli. Bir hedef kişinin kendisiyle ne kadar örtüşürse o hedefe ulaşma arzusu o kadar yüksek olacaktır. Bu sayede hedefe giden yolda karşılaşılacak engelleri aşmak, yorgunlukla baş etmek ise daha kolay olacaktır.
Bu nedenle doğru hedef belirlemek motivasyon için oldukça önemlidir. Ancak doğru hedef belirlemekle herhangi bir hedef belirlemek aynı şey değildir. “Üniversite okumayı istemek” bir hedeftir. Ancak bu hedef kişi için yeterli motivasyonu taşımamaktadır. Yeterince yapılandırılmamış bir hedef ise en ufak bir olumsuzlukta motivasyon eksikliği kaynağı olacaktır.
Eşyaları, yapıları 3 boyutlu hayal edebilen, çizime, tasarıma ve yaratıcılığa yatkınlığı olan bir öğrenci düşünelim. Bu öğrencimiz gezip gördüğü yerleri, yürüdüğü sokakları, çevresindeki mimariyi inceleyerek, sorgulayıp, yorumlayarak değerlendirebiliyor olsun. Ölçeklendirme becerisi de olsun. Bu öğrencimiz için mimarlık onunla örtüşen bir meslek alternatifi olacaktır. Bu öğrencinin kariyerinde başarılı olması için mimarlık hedefinin üniversite boyutunu da planlayabilmesi gerekir.
Yapacağı araştırmalar sonucunda akademik başarısı, potansiyeli ve performansı ile uyumlu bir üniversite seçimi yapılabilir. Örneğin bu öğrencimiz İstanbul Teknik Üniversitesinde mimarlık fakültesini hedefleyebilir. İTÜ mimarlık fakültesinin geçmiş yıllardaki tavan ve taban puanlarına bakmak öğrencinin sınava hazırlık planını belirleyecektir. Yine seçilen hedefin daha ulaşılabilir olması için ana hedefe benzer nitelikte alternatifler belirlemekte önemlidir.
Örneğin; İTÜ birinci hedefi olan bir öğrenci İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesini ve ODTÜ’yü hedef listesine katabilir. Aynı zamanda büyük hedefe ulaşabilmek için yapılandırılmış daha küçük hedefler de belirlemek gerekecektir. Ders planı hazırlamak, çalışma sürelerini ve molaları planlamak, motivasyon ödülleri belirlemek gibi. Bu kapsamda hazırlanmış kısa ve uzun vadeli yapılandırılmış hedefler bireyin kariyerinde başarılı olmasına destek olacaktır.
Yoğun Kaygı, Stres ve Olumsuz Düşünceler Motivasyon Eksikliğine Neden Oluyor
Yapılacak işe yönelik duyulan yoğun kaygı, stres ya da iş ve işe yönelik konularla ilgili olumsuz düşünceler motivasyon eksikliği yaratabilir. Olumsuz duygu ve düşünceler strese ve biraz daha ilerlediğinde kaygıya yol açabilmektedir. “Sınava hazırlanmak çok zor”, “Sınav süresi çok kısa.”, “Sorular çok uzun.”, “Rekabet çok fazla.”, “Yeterince iyi değilim.”, “Başarılı olamayacağım.” Gibi negatif düşünceler ve önyargılar motivasyon düşüklüğüne neden olmaktadır.
Potansiyelin Üstünde Sorumluluk Almak Motivasyon Eksikliği Yaratıyor
Bazen rollerimiz veya içinde bulunduğumuz koşullar gereği kapasitemizin üzerinde iş yüklenmek zorunda kalabiliriz. Örneğin; Öğrencilikte bir hafta içerisinde her gün birden fazla sınava hazırlanmak zorlayıcıdır. İş hayatında birbirinden önemli üç projede aynı dönemde rol almak zorlayıcı olabilir. Öğrencilikle beraber iş hayatını sürdürmek, bir kursa katılmak ve bu yoğunlukta sosyal hayattan da ödün vermemek yıpratıcı olabilir.
Bu örnekler kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Derslerine düzenli çalışan, günden güne tekrar yapan bir öğrenci için yoğun sınav haftası zorlayıcı olmayabilir. Burada önemli olan üstlendiğiniz işlerin zamanınızı, performansınızı ve potansiyelinizi göz önünde bulundurduğunuzda gerçekleştirilebilir olmasıdır. Gerçekleştirilebilir olmayan miktarda işi aynı anda üstlenmeniz yoğun stres yaşamanıza neden olacaktır. Zaman baskısı ve yorgunluk dolayısıyla motivasyon eksikliği yaratacaktır.
Burada sorumluluğunu üstlendiğiniz işler yapabileceğiniz düzeyde değilse zaman planlaması yapmanız faydalı olabilir. Başkalarına yönlendirebileceğiniz sorumluluklarınızı paylaşabilirsiniz. Öncelik sırasına koymak, zamanı yönetmek ve mümkünse ön hazırlık yapmak faydalı olacaktır. Örneğin sınav haftanız belliyse çok daha erken tarihte hazırlanmaya başlamanız aynı döneme denk gelecek işleriniz olduğunda duyacağınız baskıyı azaltacaktır.
Verimsiz Zaman Yönetimi Motivasyon Eksikliği Nedenleri Arasında
Zaman yönetimi eksikliği görev ve sorumluluklarımızı yetiştirmekte zorlanmamıza neden olur. Biriken, teslim tarihi yaklaşan işlerimiz zaman baskısıyla beraber performans kaygısını da yaratır. Zamanı verimli yönetememek keyif aldığımız aktivitelere, sosyal yaşama ve bireysel ihtiyaçlarımıza zaman ayıramamamıza neden olur. Dolayısıyla günün stresini atamaz, yeterince dinlenemez ve deşarj olamayız. Oysa verimli çalışabilmek ve üretebilmek için motive olabilmemiz gerekir.
Motivasyon için ise birlikte vakit geçirmekten keyif aldığımız kişilere ve aktivitelere zaman ayırmak gerekir. Sadece ders veya iş odaklı çalışmak, dinlenmeye, eğlenmeye ve kendimize zaman ayırmamak motivasyon eksikliği nedenidir. Konuyla ilgili Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Etkili Zaman Yönetimi Teknikleri yazımızdan faydalanabilirsiniz.
Özgüven Eksikliği Önemli Bir Motivasyon Eksikliği Kaynağı
Kişinin sosyal ilişkileri, akademik başarısı, kariyer gelişimi, hatta kariyerinin belirlenmesi özgüven ile doğrudan ilintilidir. Özgüven eksikliği yaşayan bireyler sahip olduğu özelliklerin yeterliliğine karşı güven duymayan bireylerdir. Özgüveni düşük bir birey mevcut potansiyellerini sergilemekten çekinir. Sosyal yaşam içerisinde kendini ifade etmekte zorlanır, utangaçlık ve çekingenlik belirtileri gösterebilirler. Yoğun şekilde eleştirilme ya da beğenilmeme kaygısı duyabilir.
Potansiyeline ve performansına yönelik inancı düşük ve olumsuzdur. Bu noktada özgüven eksikliğinin potansiyelimizi keşfetme ve geliştirme açısından engelleyici bir güce sahip olduğunu görebiliriz. Dolayısıyla özgüven eksikliği ile motivasyon eksikliği ilintilidir. Başarılı olmak için özgüven eksikliği ortadan kaldırmak ve özgüveni yeniden yapılandırmak gerekir. Motivasyon, özgüven geliştikçe doğru orantılı şekilde artacaktır.
Önceleyememe ve Erteleme Alışkanlığı Nedeniyle Motivasyon Eksikliği Gelişiyor
Eisenhower Matris Tekniği ile İşlerinizi Öncelik Sırasına Koyun
Önceleyememe problemi, üzerimizdeki işleri aciliyet ve önemine göre öncelik sırasına koyamama durumudur. Günümüzü ve işlerimizi planlarken zamanımızın büyük çoğunluğunu çoğu kez acil olmayan ve önemsiz işlerle geçiririz. Gün sonuna geldiğimizde pek çoğumuz zamanı yetiştirememekten veya günü verimsiz geçirmekten yakınırız. Geriye dönüp baktığımızda ise gün boyu elle tutulur bir iş yapmamış ve neredeyse hiçbir işimizi de tamamlayamamış oluruz.
İşte bu durum iş planımızı önceleyemediğimizin bir göstergesidir. İşlerinizi önem sırasına göre planlarken kullanabileceğiniz etkili bir zaman yönetimi önerimiz olacak. Etkili zaman yönetimi tekniklerinden kullanması pratik ve keyifli bir yöntem olan Eisenhower Matris tekniğini denemelisiniz. Bu teknik ABD eski başkanı Dwight D. Eisenhower tarafından geliştirilmiştir. Tekniğe göre yapılacak işlerin aciliyet ve önemini belirlemek için 4 çeyreğe bölünmüş bir koordinat çizilir.
Yapılması gereken işler kendi içerisinde acil olmayan- önemsiz işler, acil ama önemsiz işler, acil olmayan önemli işler, acil ve önemli işler olarak kategorize edilir ve öncelik sırasına konur.
Erteleme Alışkanlığından Kurtulmak için Eat The Frog Tekniğini Kullanabilirsiniz
Bir diğer önemli motivasyon eksikliği sebebi ise görev ve sorumlulukların sık sık ertelenmesidir. Ertelenen işler birikime neden olur, işler biriktiğinde zaman baskısı artar ve stres açığa çıkar. Biriken işlerin kalan vakitte yetiştirilemeyeceğine yönelik olumsuz düşünceler kaygıyı artırır. Sonuç olarak işi yapmaya yönelik motivasyon düşer. Ertelenen işler kendi içerisinde de yapmaya yönelik yeterli motivasyona sahip olmadığımız işlerdir.
Yani erteleme alışkanlığının altında yatan neden de motivasyon eksikliğidir. Ancak her zaman görev ve sorumluluklarımızdan keyif almamız ve yapmak için motive olmamız mümkün olamaz. Motivasyon düşüklüğü görev ve sorumluluklarınızı ihmal etmenizi ya da geciktirmenizi haklı çıkarmayacaktır. Gözünüzde büyüyen, yapmak istemediğiniz ama yapmak durumunda olduğunuz işler için de güzel bir önerimiz olacak.
“Eat the frog” tekniği tam bu noktada motive olamasanız dahi işlerinizi biriktirmeden halletmenize yardımcı oluyor. Bu tekniğin gelişmesinde Mark Twain’in şu sözü ilham oluyor: “If it’s your job to eat a frog, it’s best to do it first thing in the morning. And If it’s your job to eat two frogs, it’s best to eat the biggest one first.”
Yani, “Eğer işin bir kurbağa yemek ise, onu sabah ilk iş olarak yapmak en iyisidir. Eğer işin iki kurbağa yemekse, en büyük olanı önce yemek en iyisidir.” Brian Tracy, bu sözden yola çıkarak ertele alışkanlığını gidermek üzere etkili zaman yönetimi tekniği geliştiriyor ve “O Kurbağayı Ye” kitabını yazıyor.
Motivasyon Eksikliği İhmal Edildiğinde Akademik ve Mesleki Doyum Azalıyor
Motivasyon eksikliği ihmal edildiğinde akademik hayat, sosyal ilişkiler, kişisel yaşam ve kariyer olumsuz etkileniyor. Performans harcanan işlerin düşük motivasyonla yapılması alınan keyfi ve dolayısıyla doyumu da olumsuz etkiliyor. Doyum alınamayan görev ve sorumluluklar sonucunda bireyi ya da diğerlerini memnun etmeyen sonuçlar açığa çıkıyor. Dolayısıyla verim alabilmek, keyifle üretmek, karşılaşılan zorlukların üstesinden daha kolay gelebilmek için motive olmak gerekiyor.
Motivasyonu sağlamak çoğunlukla motivasyon eksikliğine neden olan faktörler iyileştirildiğinde kendiliğinden gelişiyor. Ancak kimi zaman motivasyon eksikliğine neden olan faktörleri tespit etmek zorlaşabiliyor. Üzerimizdeki zaman baskısı, kaygılar, geçmiş deneyimler ve inançlar farkındalığımızı etkiliyor. Bu noktada profesyonel destek almak motivasyon eksikliği nedenlerinin çok daha kolay tespit edilmesini sağlıyor. Motivasyon kırıcılarla başa çıkmak ve özellikle kariyeri olabildiğince erken planlamak akademik ve mesleki başarıyı artırıyor.
Aba psikoloji ailesi olarak uzman kadromuzla danışanlarımızın kariyer gelişimini olumsuz etkileyen faktörleri özenle ele alıyoruz. Danışanlarımızın kariyer gelişimleri için güçlü yönlerini destekliyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın motivasyon eksikliği nedenlerini tespit ederek gideriyor, hedefledikleri performansa ulaşmalarını destekliyoruz.
Öğrenciler için sınava hazırlık süreci oldukça önemlidir. Kimi öğrenciler çalışmak için kolayca motive olabilirken, öğrencilerin büyük bir bölümü ise yeterince motive olamamaktan şikayet etmektedir. Çalışma verimini etkileyen motivasyon başarılı sonuçlar almak için gereklidir. Öğrenciler olumlu yönde motive olduklarında enerjileri artar, davranış için istekli hale gelirler, dikkat süreleri uzar, çeldiricilere karşı daha dayanıklı olurlar.
Peki motivasyon nedir? nasıl kazanılır? ve sınava hazırlanırken öğrencilere yardımcı olabilecek motivasyon artırma teknikleri nelerdir? Yazımızın devamında cevaplarını bulabilirsiniz.
Motivasyon nedir?
Doğada hiçbir nesne bir sebep olmadan kendi hareketsiz durumundan hareketli duruma geçemez. İnsanın eyleme geçme durumu da aynıdır ve hareket edebilmesi, davranışta bulunması için, doğa yasası gereği, birtakım sebepleri olmalıdır. Bu noktada motivasyon karşımıza çıkmaktadır. Motivasyon bireylerin belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere kendi arzu ve istekleri ile harekete geçmeleri, eylemde bulunmaları durumudur.
Öğrenciler için motivasyon, akademik hayattaki eylemlerinin türünü, şiddetini, kararlılığını ve amaçlarına ulaşmadaki hızı belirleyen en önemli güç kaynaklarından biridir. Yeterince motive olmamış bir öğrencinin derse konsantre olması, ders tekrarı için zaman ayırması ya da öğrenmek için arzu duyması beklenmemelidir. Yapılan araştırmalar, motivasyon ve başarı arasında pozitif yönlü güçlü bir ilişki olduğunu göstermektedir. Motivasyonu yüksek öğrencilerin öğrenme içeriğine, öğrenme ortamına, öğretene ve öğrenmeye yönelik algısı ve ilgisi pozitiftir. Motivasyonu yüksek olan öğrenciler güçlüklerle karşılaşıldığında, öğrenme içeriği zorlaştığında çalışma istikrarını ve öğrenme azmini daha uzun süre sürdürebilmektedirler. Çözüm odaklı problem çözme becerileri geliştirirler. Kolay öfkelenme, çabuk pes etme gibi ders başarısını olumsuz etkileyecek davranışlar motivasyonu yüksek öğrencilerde daha az görülmektedir.
Motivasyon Nasıl Sağlanır?
Öğrenciler sınav başarılarına ve öğrenme süreçlerine motivasyonlarını artırarak pozitif katkı sağlanmak istiyorlarsa, öncelikle nasıl motive olabileceklerine yönelik bilgi edinmeliler. Motivasyonu sağlayabilmek için ise öncelikle öğrenme ihtiyaçlarının altında yatan nedenler değerlendirilmelidir. Her öğrenci aynı gerekçe ile öğrenmeye yönelmez. Kimi öğrenci için öğrenme çabası negatif motivasyon içerirken başka bir öğrencinin öğrenme isteği pozitif motivasyon içeriyor olabilir. Örneğin; başarısız olunca cezalandırılmamak ya da sınıfta kalmamak gibi bireyi üzen, rahatsızlık verecek sonuçlardan kaçınmak negatif motivasyondur. Negatif motivasyon kişinin çalışmasında etkili olsa da öğrenme sürecinden keyif almasının önüne geçmektedir. Üstelik öğrenme sürecinde başarısızlık yaşaması halinde duygusal olarak çok daha olumsuz etkilenmektedirler.
Pozitif motivasyon ise, öğrencilerin çalışmalarının karşılığında elde edecekleri iyi, olumlu, haz veren sonuçların olmasıdır. Örneğin; başarılı olmak ve bir üst sınıfa geçmek. Başarılı bir gelecek inşa edebilmek için öğrenmek. Hedeflediği üniversiteye girebilmek için çalışmak. Terfi almak için çalışmak, başka diller de konuşabilmek için çalışmak. Günlük hayatta kullanabileceği yepyeni bilgiler kazanmak, kendini daha yeterli ve donanımlı hissetmek için çalışmak pozitif motivasyona örnek olarak verilebilir. Pozitif motivasyon kaygı, korku, kaçınma içermediği ve kişiye umut verdiği için etkisi daha uzun ve değerlidir.
Öğrencilerin motivasyon sağlayabilmesi için önce öğrenme güdülerinin altında yatan nedenleri tespit etmesi sonrasında ise motivasyonlarını pozitif yönde olacak şekilde değiştirmeye çalışmaları gerekmektedir. Aksi halde öğrenme ve sınavda başarılı olma noktasında yeterli enerjiyi, isteği ve azmi hissetmeleri mümkün olmayacaktır.
İçsel ve Dışsal Motivasyon Kaynakları
Öğrenme motivasyonunu etkileyen içsel ve dışsal faktörler bulunmaktadır. İçsel faktörler öğrenmeye yönelik tutumlarımız, ilgilerimiz, dikkat düzeyimiz ve kişilik özelliklerimiz gibi duygusal, sosyal ve fiziksel durumunuz ile ilgilidir.
Öğrenciler için içsel motivasyon öğrenmeye yönelik faaliyette bulunurken faaliyetin kendisini ilgi çekici bulması ya da faaliyetin kendisinden haz duymasıdır. Dışsal motivasyon ise öğrenme faaliyetini gerçekleştirmek ve bu faaliyetten doyum almak için arada motivasyonu sağlayan dışsal bir aracın olmasıdır. İçsel motivasyonda tatmin işin kendisinden kaynaklanmakta iken dışsal motivasyonda tatmin, maddi ve sözlü ödüller gibi dışsal bir aracıyla olmaktadır. Öğrencilerin kalıcı ve başarılı sonuçlar alabilmesi için içsel motivasyon kaynakları geliştirmeleri gerekmektedir. Sınava hazırlanırken motivasyon artırmak için de içsel kaynaklar geliştirmek gerekir. İçsel olarak motive olan birey, ödüllere veya baskıya ihtiyaç duymadan, özgürce ve kendi iradesiyle faaliyetleri gerçekleştirmektedir.
Sınavlara Pareto Prensibi ile Çalışmak Motivasyon Sağlıyor
Pareto prensibi diğer bilinen adıyla 80’e 20 kuralı yaptığımız çalışmalardan gördüğümüz faydaların yüzde sekseninin, gösterdiğiniz çabanın yüzde yirmisinden kaynaklandığını belirtir. Bu prensip, kişisel, profesyonel ve sosyal başarılar dahil hayatın tüm alanlarında kullanılabilir. Sınava hazırlanırken pareto kuralıyla çalışmanız çalışmanızdan verim elde etmenizi ve ders dışı konulara da zaman ayırmanızı sağlar. Aşağıda Pareto kuralını motivasyon kazanabileceğiniz birkaç öneri ile örneklendirdik;
Ders çalışırken ve sınava hazırlanırken sizin için faydası olmadığını düşündüğünüz görevleri başkalarına devredebilirsiniz.
Gün içerisinde kendinizi ödüllendirmek ya da dinlenmek için ders çalışmak dışında sevdiğiniz şeylere zaman ayırabilirsiniz. Ancak ayırdığınız zaman ders çalıştığınız sürenin %20’sinden fazla olmamalıdır. Örneğin 100 dakikalık bir çalışma planladıysanız, 80 dakikasını çalışarak, 20 dakikasını mola vererek geçirebilirsiniz. Bu süreyi de 20 dakikada bir 5 er dakikalık molalar verecek şekilde bölebilirsiniz. Bu çalışma modeline ise pomodoro tekniği denilmektedir.
Zorlandığınız ya da yeni öğrendiğiniz konulara zamanınızın %80’inin ayırırken kolayca yapabildiğiniz dersler için %20’lik bir zaman ayırabilirsiniz.
Sınavda alanınızla ilgili olan, size daha fazla puan getirecek derslere az puan getireceklere oranla daha çok çalışabilirsiniz.
Boş zaman etkinliklerinizi öğrenmenize destek olacak konuları ekleyerek değerlendirebilir, öğrenmeye katkısı bulunmayacak faaliyetlere ayırdığınız süreyi kısabilirsiniz.
Sınav başarınıza destek olacak, motivasyonu yüksek, bilgi paylaşımı yapabileceğiniz arkadaşlarınızla ders başarınıza etkisi olmayacak arkadaşlarınızdan daha fazla zaman geçirebilirsiniz.
Enerjinizin En Yüksek Olduğu Saatlerde Çalışın
Enerjiniz düştüğünde, fiziksel ve zihinsel olarak yorulduğunuzda yapacağınız çalışmalardan verim alma olasılığınız da düşük olacaktır. Bunun yerine enerjinizin yüksek olduğu zamanlara ders çalışma planları yapmanız sağlıklı sonuçlar almanızı ve motivasyon kazanmanızı sağlayacaktır. Yorgun olduğunun zamanlarda ise ders dışı faaliyetlerle ilgilenebilir, kişisel zaman geçirerek motivasyonunuzu artırabilirsiniz.
Sabah Uyanır Uyanmaz ve Gece Uyumadan Önce Tekrar Yapın
Sabah dinlenmiş, berrak bir zihinle uyandığınızda ilk olarak öğrenmeniz gereken yeni bilgilere göz atmanız daha kolay öğrenmenizi sağlayacaktır. Yine günün sonunda yatmadan önce öğrendiklerinizi 30-40 dakika tekrar etmeniz öğrenmenizi kolaylaştıracaktır. Telefon, televizyon gibi uyarı bombardımanına maruz kalmadan uyumanız son bilgileri gece boyunca zihninizin işlemesini ve uzun süreli belleğe atmasını sağlayacaktır. Bu da öğrenmenizi, öğrendiklerinizi hatırlamanızı ve motivasyon kazanmanızı kolaylaştıracaktır.
Çalışmaya En Zoru ile Başlayın Motivasyon Kazanın
Eat The Frog tekniği olarak da karşılaşabileceğiniz bu teknik zorlanılan ve yapılmaktan kaçınılan işlerin günün ilk işi olarak yapılmasını önermektedir. Bu sayede güne başlar başlamaz gözünüzde büyüttüğünüz bir işi yapılacaklar listenizden çıkarmış olacaksınız. Günün geri kalanı ise diğer işlerinizi yapabilmek için rahatlamış olacak ve kafanızdaki “istenmeyen iş” etiketinden de kurtulmuş olacaksınız. Sürekli öteleyip, yapmaktan kaçındığınız işin getirdiği olumsuz enerjinin diğer işlerinizi gölgelemesine izin vermemek için önerilen bir tekniktir.
Zor ve Sevilmeyen Derslere Keyif Aldığınız Yer ve Zamanlarda Çalışın
Ders çalışma alanımızın sabit olması sevdiğimiz dersler için olumlu etki yaparken sevmediğimiz derslerde olumsuz etkiye neden olabilir. Ders çalışmak neredeyse tüm öğrenciler için olağanüstü keyifli bir etkinlik değildir. Hele ki ders sevilmiyor ve birde zorsa öğrencinin çalışmak için motivasyon sağlaması daha da zorlaşmaktadır. Bu yüzden sevilmeyen ya da zorlanılan derslere çalışılacağı zaman derse ve konuya sempati geliştirene kadar çalışma ortamı değiştirilebilir. Örneğin; zaman geçirmekten keyif aldığınız bir kafede sevdiğiniz bir kahve eşliğinde ya da açık alanda bir parkta, bahçede çalışabilirsiniz. Çalışırken günün keyif aldığınız zaman dilimlerinde de çalışma yapabilirsiniz.
Kısa ve Uzun Vadeli Hedeflerinizi Belirleyerek Motivasyon Sağlayın
Hedef belirlemek sınavda başarılı olabilmek için yapmanız gereken her şeyin başında geliyor. Motive olmak, dikkatinizi toplamak, zamanı verimli kullanmak, verimli çalışmak, kaygıyı yönetebilmek için önce hedef belirlemeniz gerekiyor. Çünkü bir hedefi olmayan, bir amaç uğrunda hareket etmeyen hiç kimse motivasyon sağlayamaz, başarılı olmaya ihtiyaç duymaz.
İlgi alanınız, karakteristik özellikleriniz, beklentileriniz ve ihtiyaçlarınız doğrultusunda sizin için en uygun hedefleri belirlemeniz motive olmanız için önemlidir. Uzun vadeli hedefler kimi zaman kişinin sıkılmasına ya da yaşadığı zorluklar karşısında kırıklığa uğramasına neden olabilmektedir. Uzun vadeli hedefinize varabilmek için belirleyeceğiniz kısa hedeflerde motivasyon artırma unsuru olarak size destek olacaktır.
Hedeflerinizi Görselleştirin ve Kendinize Sık Sık Hatırlatın
Hedef belirlemek motivasyon için oldukça etkili olsa da hedeflerimizi görülebilir hale getirmek motivasyon artırma noktasında çok daha etkili olacaktır. Kazanmak istediğiniz okulun bir resmini odanıza asabilir, telefonunuza, bilgisayarınıza arka plan görseli yapabilirsiniz. Okulları gidip ziyaret edebilir, o atmosferi soluyabilirsiniz. Sizi motive edecek görseller tasarlayabilir ya da bizzat hedefinizle tanışarak onu elde etmeye yönelik arzunuzu artırabilirsiniz.
Her sabah kalktığınızda ve gece yatmadan önce hedeflerinizi gerçekleştirdiğinizi hayal edebilir, enerjiniz düştüğünde ya da olumsuzluğa kapıldığınızda hedeflerinizi kendinize hatırlatabilirsiniz.
Motivasyon için Öğrenme Stilinize Göre Sınava Hazırlanın
Evet her öğrenci öğrenebilir, ama her öğrenci farklı öğrenme stillerinden faydalanarak öğrenir. Etkili ve verimli şekilde çalışabilmek, sınava hazırlanırken sizin için en kolay öğrenme sitilini bulabilmek için nasıl daha iyi öğrendiğinizi gözlemleyebilirsiniz. Görsel uyaranlarla mı, işitsel mi yoksa duyusal olarak mı daha iyi öğreniyorsunuz. Öğrenme stilinizi fark etmek, sınava çalışırken verimli çalışma teknikleri geliştirmenizi sağlar. Öğrenme Stiline Göre Akademik Başarıyı Yükseltecek Ders Çalışma Teknikleri Yazımızı okuyarak öğrenme stilleriyle ilgili detaylı bilgi edinebilir ve motivasyon için kullanabilirsiniz.
Dikkat Dağıtıcıları Ödül Olarak Kullanarak Motivasyon Sağlayın
Telefon, internet, sosyal medya, televizyon gibi ders çalışmaktan daha çok keyif aldığımız dikkat dağıtıcı faktörlere karşı koymak kolay olmayabilir. Ancak bu çeldiricilerin sınava hazırlanırken başarınıza destek olacak araçlar olmadığını siz de çok iyi biliyorsunuz. Pek çoğumuz teknolojik cihazlar karşısında harcadığımız vaktin ne kadar çok olduğunu fark etmiyor, farkına vardığımızda ise vicdan azabı çekiyoruz. Günümüzde teknolojiden, internetten ve sosyal ağlardan uzak kalmamız artık çok mümkün değil. Kimi zaman öğrenmek, kimi zaman eğlenmek ya da zaman öldürmek için değerlendiriyoruz.
Ancak sınav döneminde performansımızı gölgelemelerine ve zamanımızı boşa harcamalarına müsaade etmememiz gerekiyor. Bu nedenle çalışma alanlarınızda ve ders çalışma sürelerinizde bu tarz çeldiricileri bulundurmamanızı öneriyoruz. Dikkatinizi dağıtan telefon, tablet, televizyon gibi uyaranları ders dışı zamanlarda çabanızı ödüllendirmek için motivasyon artırma kaynağı olarak değerlendirebilirsiniz. Denediğinizde üzerinizdeki pozitif etkisini ve olumlu ders sonuçlarını göreceksiniz.
Sınava hazırlanırken motivasyon artırma tekniklerini uygulamakta zorlanıyor, hedef belirleyemiyor ya da kariyerinizi planlamakta zorluk yapıyorsanız profesyonel destek alabilirsiniz. Stratejik Yetenek Yönetimi ile kariyerinizi sizin için en uygun şekilde planlamak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Psikolojik sağlamlığı güçlendirme kariyer hayatında başarının anahtarlarından birisidir. Psikolojik sağlamlık kişinin kriz durumlarıyla baş etme becerisiyle ilgilidir. Bir darbe alan bardak paramparça olacaktır. Ancak plastik tekrardan eski haline dönebilecektir. Bu noktada beklenmedik bir riskle yüzleşirken esnek yaklaşabilmek, psikolojik sağlamlığa sahip olmak hayatı kolaylaştıracaktır. Özellikle kariyer hayatında sürekli riskler ve beklenmedik olaylarla karşılaşırız. Bu nedenle kriz yönetimini sağlayabilmek kariyer hayatı için mühimdir. Krizi iyi yönetenlerin psikolojik sağlamlığının güçlü olduğu düşünülmektedir.
İş Hayatıyla Özel Hayatı Ayırma
Psikolojik sağlamlığı güçlendirme başınıza iş dışında bir problem geldiğinde bile işe odaklanabilmenizi sağlar. Psikolojik sağlamlığı güçlü olan insanlar özel hayatlarında yaşadıkları problemleri profesyonel hayatlarına yansıtmamak konusunda oldukça yeteneklidirler. Yaşadıkları olayı bastırmazlar ancak iş hayatında da kendi hayatlarında yaşadıklarını bir kenara koyarak işlerine koyulabilirler. Aynı bir sandıkları varmış ve evde yaşanan sorunları o sandığın içine yerleştirmişler gibidir. Zaten anahtar ellerinde istedikleri zaman sandığı gidip açabilirler. Bu özgürlük sayesinde kariyer hayatında sandığı evde bırakıp zihnen ve bedenen görev yerindedirler.
Psikolojik sağlamlığı güçlendirme krizleri bir avantaja çevirmeyi sağlar. Psikolojik sağlamlığı güçlü bireyler yaşadıkları krizlerle kendilerini geliştirirler. Her bir krizden bir çıkarım yaparlar. Bilinçdışı ya da bilinçli bir şekilde “Ben bu yaşadıklarımdan ne öğrendim?” sorusuna karşılık öğrendikleri bir cevap vardır. Dolayısıyla tekrardan benzeri bir krizle karşılaştıklarında nasıl davranacakları konusunda ve benzer bir krizi daha iyi yönetebilmek adına gerekli becerileri kazanmış olurlar. Ayrıca psikolojik sağlamlığı güçlü olan bireylerin başkalarının yaşadığı krizlerden de ders çıkarma özellikleri vardır. Psikolojik sağlamlığı güçlenmiş birisi başkasının yaşadığı bir olaydan yaptığı çıkarımlar sayesinde benzeri hatalara düşmeyebilir.
Psikolojik sağlamlığı güçlendirme yaşanan bir problem sonucunda çabuk toparlanma becerisi kazandırır. Her insanın bir problemi sindirebilmesi için belli bir süre gerekir. Ancak bazıları için bu süre daha kısa olabilir. Bu süreci kısaltansa psikolojik sağlamlığa sahip olmaktadır diyebiliriz. Yaşanan yeni koşullara çabuk adapte olabilmek psikolojik sağlamlıkla ilgilidir. İnsan alışkanlıklar ve rutinlerden zor vazgeçer. Bu nedenle rutini bozan bir faktörle karşılaşıldığında kişinin dengesi bozulur. Bu dengenin bozulmasına alışabilmek adına etkili baş etme yöntemleri geliştirilmelidir. Psikolojik sağlamlığı güçlü bireyler etkili baş etme yöntemlerini kullanmaktadırlar. Olaylara karşı yalnızca duygularla ya da yalnızca mantıkla değil (iki tarafın kombinasyonuyla tepkiler vermektedirler. Kendilerini iyi tanıyarak kriz karşısında onlara neyin iyi geleceğini bilirler. Çözülebilir problemlerde problemin çözümüne dair etkili fikir yürütürler.
AP sınava hazırlık sürecinde motivasyonu korumak sınav başarısını beraberinde getirecek etkenlerdendir. Güzel sonuçlar getirecek bize fayda sağlayacak konularda çabalamayı bazen istemeden bırakabiliyoruz. Öğrencilerin motivasyonlarının arada bir düşmesini doğal karşılamak gerekir. Her yaşta motivasyon düşüklüğü zaman zaman yaşadığımız bir deneyimdir. Önemli olan uzun vadede bize zarar vermesine izin vermeden motivasyonumuzu geri kazanarak motivasyon düşüklüğünün önüne geçebilmektir. AP sınavları söz konusu olduğunda ise diploma alabilmek amaçtır. Bunu başarabilmek için alınan en az 3 dersten başarılı olmak gerekir ve bunun için en az üç derse çalışma motivasyonunun belli bir oranda tutulması gerekir. Bugünkü blog yazımızda AP belgesine (diplomasına) sahip olabilmek için motivasyonumuzu nasıl aktif tutabileceğimizden bahsedeceğiz.
Sınava Hazırlanırken Motivasyonumuz Neden Düşer?
Sıklıkla sınav çalışmalarında motivasyonu korumak konusunda sıkıntılar yaşanması beklenen bir şeydir çünkü insan zihni pasif eylemler yapmaya alışık değildir . İnsanın gün içerisinde aktif olarak, hareket ederek bir şeyler yapmaya ihtiyacı vardır. Sınav hazırlıkları pasiflik içermektedir. Saatlerce oturup çalışmak gerekir. Bu nedenle insanın arada bir sınavlara karşı motivasyonun düşmesi oldukça normal ve beklenilen bir şeydir. Durumu normal karşılamak gerekir. Ancak bu durumla baş edebilmek adına kişinin sınav dönemlerinde belli oranlarda mola verecek şekilde, çalışma düzeni oluşturulması gerekir. Bu molaların hareket içermesi de önerilendir. Yani kısa yürüyüşler ya da spor molaları sınav döneminde motivasyonu koruyabilmek için ekstradan önem kazanıyor denilebilir. Her gün düzenli olarak hareket etmek ve düzenli molalar motivasyonunuzun baştan daha az sıklıkla düşmesi adına etkili olacaktır.
AP için Motivasyonu Korumak
AP sınavına çalışırken motivasyonu korumak adına mola zamanlarının düşünülerek ayarlanması gerekir. 40 dakikadan uzun süre aynı yerde sabit durarak kesintisiz bir şeylere odaklanmak zihnimize aykırı bir durumdur. AP çalışma sürecinde öğleden önce ve sonra her 40 dakikada bir 10 dakikalık mola vermeniz daha iyi odaklanmanızı sağlayacaktır. Öğlenleri de tazelenmek adına bir saatlik uzun mola vermeniz önerimizdir. Bu uygulamanın hem gün içi motivasyonunuza hem de uzun vadede motivasyon düşüklüğünüze etkisi olacaktır. Bunun haricinde haftada bir günü boş bırakarak o gün çok sevdiğiniz bir şeyi yapmanız da tekrardan motive şekilde çalışmaya ger, dönmeyi kolaylaştıracaktır. Düzenli olarak molalar verdiğiniz ve kendinize ne gereğinden fazla ne de az özgür zamanlar tanımanız doğrultusunda motivasyonunuzun korunması sağlanacaktır. Yani aslında çoğu kişinin çelişkili bulacağı bir sonuç ortaya çıkıyor. AP için motivasyonu koruyabilmek söz konusu olduğunda çalışma sürecinin başından beri düzenli molalar verilmesi uzun vadede en etkili çözümdür.
IELTS için motivasyon teknikleri çalışma düzeninizi sağlamak için etkili olacaktır. Herkes yüksek puan almak ister ama IELTS sınavından yüksek alabilenler düzenli çalışanlardır. Düzenli çalışmak için yüksek motivasyonu koruyabilmeniz gerekir. Motivasyon teknikleri IELTS sınavına daha azimli şekilde çalışarak başarılı olmanızı sağlayacaktır. Sınav anında bile yüksek motivasyona sahip olmak başarınız için önemlidir. Örneğin sınavın ilk bölümü olan listening (dinleme) kısmında birkaç soruyu cevaplayamadınız. Cevaplayamadığınız için sınavın zor olduğunu düşündünüz ve o an motivasyonunuz düştü. Sınavın gerisini iyi yaparak iyi bir sonuç elde etme şansınız varken motivasyonunuzun düşmesiyle birlikte kendinizi direk yenilgiye hazırlarsınız. Bu nedenle de otomatikman galip durumuna düşersiniz. İşte bu olası motivasyon düşüklüğünü yenmek IELTS sınavı için size birkaç teknik önereceğiz.
Motivasyon Teknikleri: İçsel Motivasyonu Çağırmak
En nihayetinde IELTS özel bir sınavdır. IELTS’e giriyorsanız yurt dışında lisans, yüksek lisans ya da doktora için giriyorsunuzdur. Eğitiminizi sürdürmek için illa IELTS’e girme zorunluluğunuz yok. Fakat siz IELTS’e girmek istiyorsanız bu özel bir amacınız olduğu anlamına gelmektedir. Demek ki özel bir programa girmek istiyorsunuz. Motivasyon teknikleri hakkında konuşurken motivasyonun iki türü olduğunu her zaman aklımızda bulundurmalıyız. Araştırmalara göre eğer yaptığınız bir eylemi dışsal yerine içsel motivasyonla bağdaşlaştırırsanız motivasyonunuzun yüksek kalması daha olası bir koşuldur.
İçsel motivasyon aynı sizin gibi bir özel amaca hizmet ettiği için yapılan işe motive olmaktır. Motivasyon teknikleri içinde içsel motivasyonu çağırmayı ekleyebiliriz. Kendiniz yurt dışıyla bağlantılı bir eğitim almak istediğiniz için IELTS’e giriyorsunuz. Etrafın zorlamasından değil de kendi isteğiniz bunda etkiliyse motive olmanız çok daha kolay olacaktır. Eğer etrafın isteği dahilindeyse de kendinize yurtdışında eğitim görmenin neler kazandıracağını hatırlatarak içsel motivasyonu çağırabilirsiniz. Her demoralize olduğunuzda bu sınavdan iyi bir başarı elde etmenin size kazandıracaklarını aklınızdan geçirin. Neden yüksek almak istediğinizi yüksek almanın kendiniz için neler getireceğini kendinize hatırlatın.
Başarmayı Hayal Etmek
Motivasyon teknikleri arasında başarmayı hayal etmek motivasyonu arttıracak bir uygulama sayılabilir. Başarıyı hayal etmek başarıya sizi yakınlaştıracaktır. Başardığınızı ve sonucunda elde ettiğiniz fırsatları gözden geçirin ve hayalini kurun. Bu düşünceler sizi çalışmaktan kaytarmak istediğiniz düşük motivasyonlu olduğunuz zamanlarda kurtaracaktır. Şuan IELTS sınavı için kalkıp dersin başına oturmak zor gelebilir. Fakat bugünkü zorluklarla mücadele edişiniz ilerideki başarınızı belirleyecektir. Motivasyonunu yüksek tutmayı bilenler düşük motivasyona karşı savaşanlardır. Herkesin canının çalışmak istemediği ve motivasyonunu düştüğü zamanlar olacaktır. Ancak önemli olan kendinizi tanıyarak başarıyı hayal etmek ve içsel motivasyonu çağırmak gibi uygulamalarla motivasyonunuzu yüksek tutmayı başarabilmektir.
Duygusal zeka ve sosyal zeka üzerine yapılan çalışmalar özellikle son yıllarda gündem oluşturmaya başladı. Duygusal ve sosyal zekanın tanımlanması, geliştirilmesi ve ölçülmesi üzerine araştırmalar hız kazandı ve pek çok farklı alana yöneldi. Peki; duygusal ve sosyal bir zeka nedir? Nasıl tanımlanır ve nasıl ölçülür?
Duygusal Zeka
Duygusal Zeka, pek çok araştırmacının farklı biçimlerde tanımladığı bir kavram. Psikolog Peter Salovey ve John Mayer; duygusal zekayı, kişinin kendi duygularını ve diğer insanların duygularını izlemesi, farklı duygular arasında ayrım yapabilmesi ve bunları uygun şekilde etiketleme ve duygusal bilgiyi düşünme ve davranışa rehberlik etmek için kullanabilmesi şeklinde tanımlamışlardır. Mayer ve Salovey’e göre aynı zamanda, kişinin duyguları arasında seçim yapabilmesi, hayatını yönlendirme ve yaşam kalitesini yükseltmede duygularını kullanabilmesidir. Bazı araştırmacılara göre duygusal zeka iş performansını etkileyen bir beceri; bazılarına göre ise; duyguları doğru anlayıp, doğru ifade edebilme becerisi olarak nitelendirilir. Yapılan farklı tanımlamalarda, duyguların kontrolü, empati, duyguları doğru ifade etme gibi unsurlar ortak bir nokta olarak öne çıkmaktadır.
Ross Honeywill, sosyal olan zekayı bireyin kendisinin ve toplumun farkında olması, tutumları ve karmaşık sosyal değişimleri yönetme kapasitesi şeklinde tanımlanmıştır. Edward Thorndike ise bu kavramı, “insan ilişkilerinde akıllıca davranmak için yetişkin erkekleri ve kadınları, genç erkekleri ve kızları anlama ve yönetme yeteneği” olarak tanımlamıştır.
Sosyal zekanın, sözlü ve sözsüz işaretleri anlama, bilgileri kullanabilme, bilgileri diğer insanlara aktarabilme gibi farklı unsurları içinde barındıran bir kavram olduğu bilinmektedir. Empati, tıpkı duygusal zekada olduğu gibi sosyal zekanın da bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sosyal Zeka Nasıl Ölçülür?
En yaygın uygulanan test, Psikolog, Thelma Hunt tarafından geliştirilen George Washington Üniversitesi Sosyal Zeka Testi’dir. Test, insan davranışlarının gözlenmesi, isim ve yüzlere yönelik hafıza, sosyal olaylar karşısında yargı, mizah duygusu gibi öğeleri kapsar. Duygusal zeka ölçümü amacıyla kullanılan The BarOn Model Duygusal ve Sosyal Zeka Envanteri sosyal olan zekanın ölçümü amacıyla da kullanılmaktadır.
Zeka türleri hakkında daha detaylı bilgi edinmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.
Ödev yapma ve ders çalışma akademik yaşantının bir parçası… Artık, akademik hayat olarak nitelendirdiğimiz okul ve eğitim hayatı 5 yaş civarında başlıyor. Ödev vermek konusundaki yaklaşımlar kurum ve öğretmenlere göre değişiklik gösterse de 1. sınıf itibariyle çocukların görev ve sorumlulukları arasında ödev yapmak yer alıyor. Peki; çocuklarda ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı nasıl kazanılır? Çocuğuna ders çalışma alışkanlığı kazandırmak isteyen ebeveynler için ne gibi prensipler vardır?
Çocukların sorumlulukları ödev yapmaya başlamak ile değil kabiliyetleri gereği yapabilecek oldukları işlerle başlıyor. Motor kabiliyetleri yeterli ölçüde gelişen bir çocuğun; kendi kendine giyinebilmesi, kendi kendine yemek yiyebilmesi ev içerisindeki iş bölümünde belli görevlerinin olması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Ders Çalışma ve Ödev Yapma Alışkanlığını Etkileyen Faktörler
Ödev yapma ve ders çalışma alışkanlığı her yaştaki bireyler için söz konusu olan bir sorumluluk ve aynı zamanda yaşanabilen bir problemdir. Peki; hangi yaş dönemlerinde hangi durumlar bu alışkanlığı etkiliyor olabilir?
Az önce de sözünü ettiğimiz gibi henüz oyun çağındaki çocukların akademik hayat için adım atmalarıyla birlikte ödevleri olabiliyor. Ödevlerini yapacağı zaman dilimi hakkında çerçeveleyici şekilde konuşmak ya da çocuğu yönlendirmek zihnen bir sınır koymuş olmak anlamına geliyor ve bu motivasyon konusunda yardımcı olabiliyor. Fakat bunun yalnızca ders ve ödevler konusunda değil günlük yaşamdaki tüm faaliyetler için uygulanıyor olması gerekiyor. Zaman kontrolünün etkili biçimde uygulanması ancak bu şekilde mümkün hale gelebiliyor. Zihnen çizilen sınırın görselleştiriliyor olması önem taşıyor.
Motivasyon Konuşmaları Önem Taşıyor
Eğer çocuğun sorumlulukları konusunda bir problem yaşanıyorsa, bunu durumu ders esnasında ya da ilişkinin gergin olduğu bir zamanda olmamak kaydıyla özel olarak ayrılan bir zaman dilimi içerisinde paylaşmak gerekiyor. Bu durumu paylaşırken baskılayıcı ya da karşılıklı çatışmayı güçlendirecek diyaloglardan kaçınmak önem taşıyor. Özellikle ergenlik dönemindeki gençler için bu noktada dikkatle hareket etmek gerekiyor. Ergenlik dönemindeki bireylere sorumluluk ve ödevlerinin gerekliliğini motivasyon konuşmaları ile anlatmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Zaman zaman bu tip konuşmaları bireyin kendi kendine yapması ve motivasyon kaynaklarını keşfetmesi de söz konusu olabiliyor. Uzun vadede neler planlıyor? Bu planlarını yerine getirebilmesi için ona neler yardımcı olabilir? Kimler yardımcı olabilir? Ne tür desteklere ihtiyacı var? Bunun üzerine nasıl bir plan ona yardımcı olacaktır? Hedeflerine ulaşması ve çalışmaları konusunda performansını engelleyen riskler var mı? Bunların önüne nasıl geçebilir, ne tür önlemler alabilir? Bu soruları yanıtlayabiliyor olması, ders çalışma sorumluluğunu yerine getirmesini ve çalışmasını engelleyecek konularda hem kendisine hem çevresine karşı “Hayır!” diyebilmesini sağlayacak önemli faktörler arasında yer alıyor.
Etkili Bir Çalışma İçin Nelere Dikkat Etmek Gerekiyor?
Etkili ve verimli bir ders çalışma için ortam ve düzen önem taşıyor. Motivasyon düşüklüğü ve erteleme davranışını engelleyebilmek için düzen birincil şart… İkinci olarak ders çalışma alışkanlığı olmayan bir kişinin kendisi için doğru ve gerçekçi bir zaman belirlemesi gerekiyor. Aynı anda iki işi birden yapmaya çalışmak verimi düşüren bir durum… Etkili çalışma yöntemlerinde en çok önerilen zamanlama; 25 dakika çalışma ve ardından 5 dakika mola verme şeklinde gerçekleşiyor. Bu durum hafıza ve bilgiyi depolama anlamında da önem taşıyor. Cep telefonunu yakında bulundurmak verimin ve motivasyon düşmesi noktasında en dikkat edilmesi gereken unsurlardan bir tanesi… Çünkü dağılan dikkati toplamak oldukça güç olabiliyor.