Olumsuz beden algısı diğer adıyla beden dismorfobisi dijitalleşme ve sosyal medya etkisiyle daha sık görülüyor. Artık herkes birbirinin görünüşünü, nasıl beslendiğini, bakım rutinini, kullandığı ürünleri biliyor. Toplumun güzellik algısı, güzelliğe yönelik beklentiler ile olumsuz beden imgesi artıyor.

Bedene yönelik olumsuz değerlendirmeler çoğunlukla ergenlikte başlıyor. Gencim bu dönemde hızla değişen bedeni, hormonal farklılıklar ve akran ilişkilerinin önemli hale gelmesi olumsuz algıyı perçinliyor. Genç adeta girdiği her ortamda kendini sahne ışıkları altında hissediyor. Tüm gözlerin kendisinde olduğunu ve bedeninde kusur olarak gördüğü farklılıkların diğerleri tarafından beğenilmediğini düşünebiliyor. Bu olumsuz algıyı çocuğun yetiştirilme tarzı, özgüveni, benlik değeri belirliyor.

Beden dismorfobisi sadece ergenlerde de görülmüyor; çocuk ve yetişkinlerde de sıklıkla karşımıza çıkıyor. Estetik uygulamaların artması, sosyal medyada kullanılan güzellik filtreleri, zayıflığın popülerleştirilmesi bireylerin beden imgesini olumsuz etkiliyor. Bugün maddi güce sahip pek çok birey bedeninde veya yüzünde estetik değişikliklere gidiyor.

Sıklıkla rahatsızlık duyulan ve değiştirilmek veya gizlenmek istenen beden bölgeleri yaşlara göre farklılık gösteriyor. Bireyler çoğunlukla ciltlerinden, saçlarından, burun ve dudaklarından, dişlerinden ve kaş şekillerinden rahatsızlık duyuyor. Çene, yanaklar, kalça, basenler ve göğüsler de bu listede yerini alıyor. Olumsuz beden algısı kişinin vücut kusurlarını abartılı şekilde değerlendirmesi, kendilik değerini kusurları üzerinden derecelendirmesiyle gelişiyor.

Olumsuz Beden Algısı Neden ve Nasıl Gelişiyor?

Bireyler kusursuz güzelliğin olağan olduğunu, kusurların dikkat çekici ve olumsuz değerlendirilmeye neden olacağını düşünüyor. Her yaştan birey aşırı spor veya diyet yapıyor. Başarısız olunduğunda ilaç kullanabiliyor, kilo vermek için ağır operasyonlara girebiliyorlar. Estetik yaptırmaktan çekinenler ise aşırı makyaj yapabiliyor, peruk, korse, takma tırnak, kirpik kullanabiliyorlar. Fotoğraflara photoshop yapmak ve güzellik filtreleri kullanmakta oldukça yaygın.

Tüm bunları toplumun büyük bir kesimi artık yapıyor. Hepsinin olumsuz beden algısı olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak kişinin bedeniyle ilgili olumsuz düşünceleri yaşamını ve davranışlarını büyük ölçüde etkiliyorsa teşhis için önemli. Birey günün büyük bölümünü ayna karşısında, görünüşüyle ilgilenerek veya görünüşünü düşünerek geçiriyorsa risk artıyor.

Medya, Sosyal Ağ Hesapları ve Moda Olumsuz Beden Algısı Gelişimini Etkiliyor

Güzellik vurgusu her dönem ve neredeyse her yıl farklılık gösteriyor. Moda gibi güzellik beklentisi de yıldan yıla değişiyor. Yeşilçam’ın beğenilen filmlerine baktığımızda o günün giyim kuşamı, saç şekli, makyajı, vücut şekilleri bugünden oldukça farklı. Yeşilçam’da hafif kilolu bir aktrist beğeni toplarken bugün neredeyse kilolu kadınlar başrol oynayamıyor.

Reklamlar, dergiler, billboardlar, film ve diziler güzellik vurgusu ile dolu. Her daim makyajlı, her daim yapılı saçlar ve bakımlı kadınlar görüyoruz. Ev haliyle dahi karşımızda çok şık hanımlar ve beyler görüyoruz. Oysa bir çocuk, genç için aile, öğretmen, akran ne kadar rol model oluşturuyorsa televizyon, sosyal medyada rol modeller teşkil ediyor.

Çocuk veya genç beğendiği, hayranlık duyduğu ünlü simaları ekran karşısında da model alabiliyor. Beğendiği kişilerin kişisel sosyal medya hesaplarını takip edip onların yaşantılarını örnek alabiliyor.

Güzellik algısı dönemden döneme değişiklik gösterdiği gibi kültürden kültüre de farklılaşıyor. Sıklıkla kusursuz yüzlere, dişlere, kaşlara, incecik bedenlere maruz kalıyoruz.  Adeta kalemle çizilmiş algısı yaratan bir güzellik var medyada. Dolayısıyla toplumun beğeniyle baktığı bu bedenler, örnek oluşturuyor. Toplumun güzellik dayatması, akran baskısı, olumsuz aile ortamı olumsuz beden algısı gelişmesini destekliyor.

Moda da beden algısını etkilemektedir. Her bedene uygun kıyafet ne yazık ki bulabilmek kolay değildir. Online alışverişin artığı günümüzde kataloglarda kusursuz kadın ve erkeklerin yer alması insanların giydiklerini kendilerine yakıştıramamasına neden olmaktadır.

Kadınlarda olumsuz beden algısı daha yüksektir. Bunun önemli bir nedeni toplumun kadına yönelik güzellik dayatmasının daha fazla olmasıdır.

Akran Değerlendirmesi Olumsuz Beden Algısı Gelişimini Etkiliyor

Ergenler için akran ilişkileri önemlidir. Akran grubuna dahil olmak, arkadaşlar tarafından beğenilen ve aranılan kişi olmak gencin arzusudur. Bu dönemde arkadaşları tarafından kabul edilmek isteyen genç zorbalığa uğrar ve dışlanırsa beden imgesi olumsuz etkilenir. Gencin bedenine yönelik alay, kıyaslama, eleştiri genci bedeninden memnun olmamaya itebilir.

Sosyal medyada da bireyler özellikle gençler toplumsal beden algılarına yönelik olumlu veya olumsuz değerlendirme geliştirebilir. Paylaşılan fotoğrafların beğeni oranı gencin kendini diğerleriyle kıyaslamasına neden olabilmektedir.

Diğerlerinin Beden Dili ve Sözsüz Mesajları da Olumsuz Beden İmgesi Gelişimini Tetiklemektedir

Olumsuz beden algısı diğerlerinin beden dili ve sözsüz mesajlarıyla da gelişebilmektedir. Akran grubunda beğenilenlere iltifat edilmesi, üzerindekileri nereden aldığının sorulması, romantik teklifte bulunulması kıyasa neden olur. Kişi kendisine gelmeyen iltifatlardan, romantik tekliflerin olmayışından veya azlığından beğenilmediğini düşünür. Bu kıyaslama kişinin kendisini beğenilen diğer kişilere benzetmeye, onları model almaya yönlendirir. Eğer bu mümkün değilse kişi içe kapanır.

Aile ve Arkadaşların Olumsuz Değerlendirme İçeren Lakapları da Riski Artırıyor

Aile içerisinde kişinin bedenine yönelik imalar, alaylar ve takılan lakaplar olumsuz beden imgesi geliştiriyor. Ailenin sevgi ifadesi olarak kullandığını düşündüğü beden algısına yönelik sıfatlar, kişinin olumsuz beden farkındalığını artırır. Akranların da aileyle benzer ifadeleri kullanması olumsuz beden algısı gelişimini pekiştirir.

Ailenin çocuğun kilosunu, görünüşünü, boyunu ve benzeri sorun haline getirmesi bu konuda gence sık sık geribildirimde bulunması da riski artırır. Genç ailesi tarafından dahi bedensel farklılıklarının kabul görmediğini düşünür. Bedensel farklılıkların aile tarafından sevilmeyen başkalarına benzetilmesi de çocuğu kırıklığa uğratır. “Burnun baba tarafına çekmiş, gözlerin bize çekmiş.” Annenin baba tarafıyla iletişim aksaklıkları varsa çocuk için burnu güzel dahi olsa olumsuz algılanabiliyor.

Görünüşü Nedeniyle Sevildiğini Düşünen Kişilerde de Olumsuz Beden Algısı Gelişiyor

Olumsuz beden algısı sadece kusurları olan kişilerde görülür gibi düşünülebilmektedir. Ancak çoğunluğun beğendiği, hayranlık duyduğu kişilerde de toplumun ilgisiyle orantılı şekilde olumsuz algı gelişebiliyor. Dış görünüşüyle önemli olan bir manken, oyuncu eskisi kadar popüler olmadığında neden olarak görünüşünü görüyor. Bu da kişinin ne kadar güzel, alımlı olursa olsun değişen güzellik beklentisine ve modaya uyum sağlama gerekliliğini doğuruyor.

Olumsuz Beden Algısı Başarıyı da Olumsuz Etkiliyor

Olumsuz beden algısı geliştiren bir birey zamanının büyük çoğunluğunu bedeniyle meşgul olarak geçirebilir. Bu da ders çalışırken kolayca dikkatinin dağılmasına ve zamanı verimli kullanamamasına neden olabilir. Sosyal medyayı kullanan veya akranlarıyla sık sık bir arada olan bir kişi yaptığı kıyaslamalarla veya aldığı sözsüz mesajlarla kolayca demoralize olabilir. Üzüntü hali başarıyı olumsuz etkileyebilir.

Bedeniyle ilgili yoğun olumsuz düşüncelere sahip bir birey toplum içerisinde bulunmaktan kaçınabilir. Okula gitmemek için bahaneler bulabilir. İş bulmakta veya işi sürdürmekte zorlanabilir. Kariyerinde görünüşüyle ilgili kaygıları nedeniyle kendini gösterecek adımlar atmaktan çekinebilir. Bir öğrenci derste söz almaktan, tahtaya çıkmaktan çekinebilir. Bedenin ön planda olacağı sporlardan veya sahne sanatlarından kaçınabilir.

Alay edileceği düşüncesiyle fotoğraf, video çekilmekten kaçınabilir. Sosyal etkinliklere, gruplara katılmaktan kaçınabilir. Zaman yönetimi, dikkat, sosyal iletişim becerileri ve elbette özgüven başarıyı doğrudan etkiliyor. Olumsuz beden algısı geliştiren bireyler bu eksiklikler nedeniyle başarı elde etmekte zorlanabiliyor. Öyle ki bireyin görünüşü seçtiği okulu, bölümü, mesleği dahi etkileyebiliyor.

Olumsuz Beden Algısı Yaşıyorsanız Profesyonel Destek Almayı İhmal Etmeyin

  • Sürekli estetik yaptırıyor, klinikten kliniğe, doktordan doktora dolaşıyor ama asla kendinizi yeterince güzel hissetmiyorsanız,
  • Bedeninizi diğerleriyle sıklıkla kıyaslıyorsanız. Sevilme veya sevilmeme nedeni olarak dış görünüşünüzü görüyorsanız,
  • Ayna karşısında gereğinden fazla zaman geçiriyor, kendinize hiçbir şeyi yakıştıramıyorsanız.
  • Çevrenizle iletişiminiz ve etkileşiminiz görünüşünüz nedeniyle azaldıysa,
  • Sık sık çevrenizden görünüşünüzle ilgili onay almak istiyor ve bekliyorsanız,
  • Abartılı bakım, diyet yapıyor, ufak kilo geçişlerini gereğinden fazla dert ediyorsanız, görünüşünüz kaynaklı akademik başarınız veya kariyeriniz olumsuz etkileniyorsa bir uzmanla görüşerek üzerinizdeki bu baskıyı hafifletebilirsiniz.

Olumsuz beden algısı psikoterapi ve gerektiğinde ilaç desteği ile tedavi edilebilen bir psikolojik rahatsızlıktır. İhmal edildiğinde kişinin yaşam kalitesini, sosyal ilişkilerini, romantik ilişkilerini, öz değerini ve özgüvenini olumsuz etkilemektedir. Akademik başarı ve kariyer olumsuz etkilenebilmektedir.

Olumsuz beden imgesi kontrolsüz ilerlediğinde diğer psikolojik hastalıklara da zemin oluşturabilmektedir. Yeme bozuklukları, depresyon, kaygı bozuklukları gibi. İntihar veya hayati risk taşıyan yetersiz beslenme, riskli operasyon ve benzeri de kişinin sağlığını olumsuz etkileyebilmektedir.

Olumsuz beden algısı ve başarısızlıkla alakalı olabilecek Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları Lisede Başarısızlık Nedeni Olabilir. LGS’ye Hazırlık Sürecinde Akran Zorbalığı Akademik Başarıyı Düşürüyor: Aileler Ne Yapmalı?. Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Read More

Etkili iletişim, doğru kelimeleri seçebilme, seçilen kelimeleri beden dili, ses tonu ve vurgularla güçlendirme becerisidir. Yaşadığımız yüzyılda gittikçe iletişim şekillerimiz farklılaşıyor. Artık iletişim kurarken daha az kelime daha çok beden dili kullanıyoruz. Dolayısıyla sınırlı kelime ile yeterli duygu, düşünce, fikir paylaşmak mümkün olmuyor. İnsanlar arasında iletişim kazaları çok daha fazla yaşanıyor.

Şehir hayatı, kaos, hep bir şeylere yetişme telaşı zaman baskısını ve dolayısıyla hissedilen stresi artırıyor. İnsanlar deşarj olamıyor, kendilerine vakit ayıracak yeterli zamanı bulamıyor ve dolayısıyla insanların birbirine toleransı azalıyor. Sosyal medya, televizyon, internet, bilgisayar, akıllı telefonlar; kısaca elektronik ve dijital olan her şeyle çevrelenmiş haldeyiz. Etkileşim olmaksızın uzun saatler dijital ekranlara maruz kalıyoruz ve sınırlı kelimelerle mesajlaşıyoruz.

Duygularımızı emojilerle ifade ediyoruz. Tüm bunlar bir araya geldiğinde artık pek çoğumuz etkili iletişim kurmuyoruz. Sınırlı kelimeler kullanıyor olmamız kelimelerin gücünü daha önemli hale getiriyor. Az ama etkili kelimeler kullanabilmek, iletişimde pozitif dili tercih etmek gerekiyor. Sen dili yerine ben dilini kullanmak, negatif kelimeler yerine pozitif kelimeler kullanmak gibi. Etkin dinleme becerisi geliştirmek, empatik dinlemek de iletişimin kalitesini güçlendiriyor.

Dolayısıyla kelimelerin gücünü belirleyen nasıl söylendikleri olsa da etkili iletişim kurmak için kelimelerimizi de doğru seçmeliyiz. Kelimeler anlamlarına, söyleniş şekillerine ve alıcının yorumlamasına göre ele alınır. Bir kelimenin değerini belirleyen çoğunlukla sözsüz mesajlar, jest ve mimikler, genel anlamda beden dilinin kullanımıdır. Kelimeler, alıcı yani dinleyende düşüncelere, düşünceler duygulara ve duygular da davranışa neden olur.

Kelimelerin gücünü belirleyen bir diğer etken de dinleyicinin etkin dinleme becerisi, algı, yorum ve iletişim şeklidir. Birde iletişimde sıklıkla dilimize yerleşmiş, olumsuz olduğunun dahil farkında olmadığımız kelimeler vardır. “Ama, fakat, keşke, sadece, daima, zorundayım, mecburum, asla” gibi. Bu kelimeleri dilimizde ne sık kullanıyoruz. Yazımızın devamında bu kelimelerin neden negatif olduğunu ve yerlerine daha olumlu hangi kelimeleri kullanabileceğimizi öğreneceğiz.

Kelimelerin Gücü Diğer Canlıları Da Etkiliyor

Kelimelerin gücünü somutlaştıran önemli bir deney İkea tarafından sosyal sorumluluk kapsamında bitkilerle yapılıyor. İkea, bitkilerin de insanlarla aynı duygulara sahip olduğu hipotezinden yola çıkarak kendi mağazasındaki aynı iki bitkiyi denek olarak seçiyor. Bitkiler bir okulda, okulun girişine konuyor ve iki bitki yan yana yerleştiriliyor. Öğrencilerden olumlu sözlerin, iltifatların, övgülerin yer aldığı ses kayıtları alınıyor.

Başka bir ses kaydına da yine öğrenciler hakaret dolu, olumsuz, zorbalık içeren sözler kaydediyor. 30 gün boyunca pozitif ses kaydı bir bitkiye negatif ses kaydı diğer bitkiye dinletiliyor. Sulama, güneş alma gibi canlılığı etkileyen belirleyici diğer faktörler de iki bitki için aynı tutuldu. 30 günün sonunda sürekli hakaret işiten bitki solup gelişmezken güzel sözlere maruz kalan bitki yeşerip, gelişiyor.

Benzer bir deney de Japon bilim insanı Mesaru Emoto tarafından kelimelerin gücünü göstermek amacıyla yapılıyor. Deneyde pirinç kaynatılarak üç eşit kaba dağıtılıyor. Birine pozitif, birine negatif ve diğerine ise nötr etiket yapıştırılıyor. 30 gün boyunca her gün pozitif etiket olan kavanoza güzel sözler söyleniyor. Tam tersi ise negatif etiket taşıyan kavanoz için yapılıyor.

Negatif etiketli kavanoza doğrudan hakaretler ve kötü sözler söyleniyor. 30 gün sonunda ise güzel sözler söylenen pozitif etiketli kavanozdaki pirinç aynı kalıyor ve hiç kötü koku saçmıyor. Negatif etiket yapıştırılıp kötü sözler söylenen kavanoz ise küfleniyor ve kötü kokular saçıyor.

Önyargılar Etkili İletişim Kurmamızı Engelliyor Önyargıları Aşmak İçin Kelimelerin Pozitif Gücüne İhtiyacımız Var

Önyargılar bir çeşit kendini gerçekleştiren kehanet gibi düşünülebilir. Önyargılar iletişimimizi engeller, duygu ve düşüncelerimizi yönetir. Davranışlarımız, duygu ve düşüncelerimiz önyargılarımızın gerçekleşmesine adeta hizmet eder. Bunu bir örnekle açıklayalım; hayali bir A ve B kişisi düşünelim. A kişisinin B kişisi ile tanışmak için bir randevusu vardır.

A kişisi aslında sosyal hayatta aktif, başarılı ve pozitif bir kişidir; ancak B ile ortak bir arkadaşları B’ye “A’nın iş yerinde birkaç kişiye karşı davranışlarını gördüm. Kendisi biraz kaba bir kişidir.” der. B kişisi A kişisiyle buluştuğu zaman A’ya karşı olumsuz bir davranış takınır ve A da buna tepki olarak olduğundan soğuk davranışlar sergiler.

Buluşmadan sonra B kişisi A ile ortak arkadaşının ne kadar haklı olduğunu düşünecektir. Yani normalde var olmayan bir durum, kişiler arasında geçen gerçekten bağımsız bir konuşma sayesinde var edilmiş olacaktır.

Rosenthal ve Jacobson 1968’de “Sınıftaki Pygmalion” adlı bir deney yapmışlardır. Deneyde sınıftaki herkese IQ testi uygulanmış ve sınıf öğretmenlerine ilk 10 kişinin listesi verilmiştir. Ancak öğretmenlere bildirilen bu 10 kişi, gerçek sıralamadaki ilk 10 kişi değil, rastgele seçilmiş kişilerdir. Fakat bu detayı bilmeyen öğretmenler için bu listedeki kişiler sınıfın en zeki 10 kişisidir.

Sene sonunda zeka testi aynı öğrencilere tekrar yapılmıştır. Öğretmenlerin en zeki sandığı 10 kişinin sonuçlarında diğerlerine oranla belirgin şekilde ilerleme olduğu görülmüştür. Öğretmenin zeki olarak gördüğü öğrencilerine karşı davranışları, tutumları, beklentileri öğrenciye yansımıştır. Dolayısıyla öğrencinin de kendisiyle ilgili beklentisi ve potansiyeline yönelik inancı yükselmiştir.

Ben Dili ve Sen Dili: Hangisi ile Daha Etkili İletişim Kurabiliriz?

Sen dili suçlayıcıdır ve davranıştan çok kişiliğe yöneliktir. Sen dilini kullanmak karşı tarafa anlaşılmadığını hissettirir ve yeniden konuşma isteğini engeller. Aynı zamanda neye kızıldığının anlaşılmamasına da neden olur. Kişiyi incitir, kırar ve kişinin kendisini savunmaya geçmesine neden olur. Ben dili ise savunmaya itmez. İletişimde ben dili kullanmak karşı tarafa suçluluk hissettirmez.

Ben diliyle kişi karşısındakine kendi duygu ve düşüncesini ifade eder. Böylece duygunun nedeni diğer kişi tarafından anlaşıldığı için iletişim daha sağlıklı olur. Ben dili yakınlaşmayı sağlar, empatik iletişimi güçlendirir. Anlaşmazlıkları azaltır ve konuşan kişiyi rahatlatır. İletişim içerisinde kimse suçlanmak, eleştirilmek ya da yargılanmak istemez. Dolayısıyla iletişimde ağırlıklı sen dilinin kullanılması etkili iletişim becerileri kazanımını engeller.

Sağlıklı bir iletişim için ben dili kullanılmalıdır. Örneğin; “sürekli sözümü kesiyorsun” cümlesi sen diline girmektedir. “Sözüm kesildiğinde söyleyeceklerimi tekrar toparlamakta zorlanıyorum. Dikkatim dağılıyor.” Ben diline girmektedir. Bu sayede tartışma ortamı oluşmaz ya da karşı taraf kendini ve davranışını savunma ihtiyacı duymaz. Ayrıca sözü kesen taraf yaptığı davranışın kişide nasıl bir olumsuzluğa yol açtığının empatisini yapabilir.

Beden Dilini Kullanmak ve Karşı Tarafın Beden Dilini Okumak

İletişimde ne söylediğimizden çok nasıl söylediğimiz iletişimin kalitesini belirlemektedir. Bu da beden dilinin iletişimdeki önemini vurgulamaktadır. İletişimde ses tonu ve beden dili kullandığımız kelimelerden çok daha fazla mesaj taşımaktadır. Bu nedenle etkili iletişim kurabilmek için beden dilini iyi kullanmak gerekmektedir.

Aynı zamanda iletişimde olduğumuz kişinin verdiği mesajlarda da sözsüz mesajlar yer almaktadır. Bu da bize dinlerken duyduğumuz kelimeler kadar sözsüz mesajlara da bakmamız gerektiğini gösterir. Etkili iletişim becerileri için beden diline, jest ve mimiklere, sesteki vurgu ve tonlamalara dikkat edilmelidir.

Etkili İletişim için İyi Bir Dinleyici Olun

Etkili iletişim becerileri edinebilmek için geliştirilmesi gereken ilk beceri iyi bir dinleyici olabilmektir. İyi bir dinleyici olmanın ön koşulu ise şimdi ve burada, bedenen, zihnen ve ruhen anlatıcıya odaklanabilmektir. Etkili dinleyebilmek için anlatıcıyla göz teması kurulmalıdır. Anlatıcının sözü kesilmemeli, vermek istediği mesaj tam olarak dinlenmelidir.

Dinlediğini ve anladığını karşı tarafa ifade edecek şekilde sözlü ve sözsüz mesajlar verilmelidir. Kafa sallamak, onay cümleleri kurmak, mesajı karşı tarafa özetlemek, “doğru mu anlıyorum? bunu mu demek istedin?” gibi sorularla teyit almak gibi. Eleştiri yapmamak, öğüt vermemek, yargılamamak, cümleleri tamamlamaya çalışmamakta etkin dinlemeyi desteklemektedir.

İyi bir dinleyici olmak iletişimin kalitesini artırdığı gibi yanlış anlaşılmaların da önüne geçmektedir. İyi bir dinleyici aynı zamanda iyi bir ekip arkadaşı ya da lider, yönetici olabilir. Etkin dinleme becerisi geliştirmek için dinleyicinin sahip olması gereken özellikleri bir kağıda yazabilirsiniz.

Etkili iletişim becerileri için sorulabilecek sorular, kullanılacak onay cümleleri gibi ihtiyacınız olacak kalıpları belirleyebilirsiniz. İlk etapta pratik kazanana kadar yaptığınız bu ön hazırlığa göz atarak iletişime geçebilirsiniz. Zamanla pratiğiniz artacak ve kendi doğal cümlelerinizi, jest ve mimiklerinizi kullanıyor olacaksınız. Ayna karşısında çalışma, evde aile bireyleriyle ya da yakın arkadaşlarla pratik yapma da tecrübe kazandıracaktır.

Etkili İletişim İçin Empatik Dil Kullanın

Empati iletişimin kalitesini artıran en önemli etkenlerden biridir. Empati kurabilmenin ön koşulu ise yukarıda bahsettiğimiz gibi iletişimde iyi bir dinleyici olabilmektir. Empati kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakabilmesidir. Empati sayesinde iletişimde olduğumuz kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru anladığımızı ve hissettiğimizi karşı tarafa hissettirebiliriz.

Etkili iletişim becerileri için empati becerisini geliştirmek de ilk etapta prova ve pratik yapmayı gerektiriyor.

İletişim sırasında karşımızdakine açık uçlu sorular sormamız verilmek istenen mesajı daha detaylı almamızı sağlayacaktır. Mesajı karşı tarafa özetlemek, beden dili ve sözsüz mesajlardan edindiğimiz bilgileri de yorumumuza katmak gerekir. Ben olsaydım bu durumda ne yapardım diye düşünmek yerine, o bu koşullar altında bunu neden yapmış/düşünmüş olabilir, onun durumunda ve koşullarında olsaydım benim davranışım nasıl olurdu diye düşünmek gerekmektedir.

“Ama, Keşke ve Sadece” gibi Negatif Anlamlı Kelimelere Alternatif Pozitif Kelime Önerileri

Sözcükler bizi harekete geçiren bir güce sahiptir. Sözcükler bizi kızdırabilir, güldürebilir, hayal kırıklığına uğratabilir, güven verebilir. Kelimelerin gücü de tam bu noktada devreye girer. Örneğin; “keşke” kelimesi olumsuz bir durumu daha da olumsuz bir duyguya dönüştürür. “Keşke yapmasaydın” yerine “Bir daha ki sefere dikkat edersin” demek gibi.

Böylece tatsız bir durumda keşke diyen bir kişi için olumlu bir motivasyon sağlanmış olur. Dolayısıyla sözcükleri olumlu ve olumsuz anlamlı kelimeler olarak iki ayrı gruba ayırabiliriz. Dil bilgisi açısından olumsuz olmasa da anlam olarak olumsuz kelimeleri de belirlemek gerekir. Daha etkili iletişim kurabilmek için her durumu pozitife çevirebilecek olumlu sözcükleri belirlememiz gerekir.

Gerek sosyal yaşantımızda ikili ilişkilerimizdeki iletişimde, gerek iş hayatında sözcüklerin gücünü kullanarak başarı yakalamak mümkündür. Ayrıca kişisel motivasyonumuzda da olumlu sözcükler enerjimizi yükseltecek, iletişimimizi güçlendirecektir. Sihirli sözcükler konuşmadan yazışmalara kadar etkili bir iletişimde karşı tarafla sizin aranızda bir köprü kurar. Uzun bir cümlenin içerisinde kullanacağınız bir kelime anlatmak ve yaratmak istediğiniz etkiyi sağlamak için yeterlidir.

Bu sebeple onlara sihirli sözcükler deniyor. Örneğin “ama” sözcüğü ya da bağlacını doğru yerde kullanırsanız olumlu bir güce dönüşür. İki şekilde de inceleyelim.

“Ödevin güzel olmuş AMA birkaç noktayı unutmuşun”

“Birkaç noktayı unutmuşsun AMA ödevin güzel olmuş”

Her iki cümlede de akılda kalan cümlenin son kısmı olacaktır. İlk cümlede akılda kalan ödevde eksiklerin olduğu mesajıdır. İkinci cümlede ise eksikler olsa da ödevin güzel olduğudur. Dolayısıyla bir bağlacı doğru yerde kullanmak bile aynı kelimelerle farklı anlamlara ulaşmayı sağlayabilir.  Yani kelimeleri ustalıkla kullanmak onları sihirli sözcüklere dönüştürüyor.

Etkili İletişim Becerilerinizi Geliştirmek için Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Aba psikoloji etkili iletişim kurmanızı engelleyen duygu, düşünce ve davranışlarınızı fark etmenizi sağlar. Akademik başarınızı, kariyer gelişiminizi ve sosyal ilişkilerinizi olumsuz etkileyen yönlerinizi ele alırız. Uygulamalarımız ve danışmanlığımız ile daha yapıcı alternatifler geliştirmenize ve iletişim modelinizi değiştirmenize destek oluruz. Çalışmalarımız hakkında daha detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More