Borderline kişilik bozukluğu “sınır kişilik bozukluğu” olarak da bilinmektedir ve psikiyatrik bir rahatsızlıktır. Çoğunlukla ergenlik ve genç yetişkinlik dönemi başlangıçlıdır. Borderline bireylerde dürtü kontrolü kaybolur, tutarsız duygu, düşünce ve davranışlar hakimdir. Bu yönüyle kişiler arası ilişkilerde, kimlik algısında ve duygulanımda dalgalanmalar yaşanır. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere oranla 3 kat daha fazladır.

Kişi çevresinin aksine duygu, düşünce ve davranışlarındaki anormalliğin farkında değildir. Çevreye tekinsiz, güven uyandırmayan bir izlenim bırakır. Ani duygu geçişleri, öfke nöbetleri, intihar düşünceleri, riskli eylem ve davranışlar görülebilir. Cinsel dürtülerini kontrol etmekte zorluk yaşayabilir ve cinselliği de riskli şekillerde deneyimleyebilirler. Aşırı ve kontrolsüz para harcama, alışveriş, kumar, alkol, madde kullanımı, hızlı ve emniyetsiz araç kullanma gibi davranışlar görülebilir.

Borderline kişilik bozukluğu olan bireylerin sosyal yaşam, eğitim ve kariyer alanları da risk altındadır. Tedavi görmeyen bireyler yaşamları boyu potansiyellerinin çok altında performans sergiler ve çevre tarafından dışlanabilirler.

Peki sınırda kişilik bozukluğu belirtileri nelerdir? Bu kişilik bozukluğu neden ve nasıl gelişir? Tedavi edilebilir mi? soruların yanıtlarına yazımızın devamında erişebilirsiniz. Posttravmatik Stres Bozukluğu Nedir? ve Psikolojik Destek Ne Zaman Alınmalı? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Borderline kişilik özelliklerinin başında bireyin uçlarda gidip gelen davranış, duygu ve düşünceleri gelir. Bu kişiler için ya iyi ya kötü ya siyah ya beyaz ya doğru ya da yanlış vardır. Hiçbir şeyin ortası yoktur. Empati becerileri zayıftır. Duygu ve davranışları dışında insanlara yönelik düşünce ve yargıları da iki uçludur.

Bir gün çok sevip değer verdikleri birini başka bir gün tek kalemde silip atabilirler. Hayatlarındaki kişilere kendilerini adama ve abartılı sevme, ilgi gösterme davranışları vardır. Gerçek veya hayali bir terkedilmeden kaçınmak için abartılı çabalar göstermek. Bir kişiyi aşırı yüceltme ve aşırı yerme arasında gidip gelen tutarsız ilişkiler yaşamaktadırlar. İntihar düşünceleri, girişimleri sıkça görülebilir.

Hayatlarından çıkmasını istemedikleri insanlara psikolojik şiddet uygulayabilirler. Suçluluk hissettirerek ellerinde tutmaya çalışabilirler. Borderline kişilik bozukluğu olan bireyler sıklıkla kendilerini amaçsız, gereksiz ve boşlukta hissedebilirler. Öfke kontrol sorunları baskındır, kolayca öfkelenebilir, sakinleşmekte zorlanabilirler. Üstelik çoğunluğun aksine öfkelenmeyi gerektirmeyecek konularda da öfkelenebilirler. Kolay öfkelenirken, sakinleşmeleri de bir o kadar zor olacaktır.

Dikkatsiz ve hızlı araba sürme, aşırı ve gereksiz para harcama, abartılı cinsel davranışlarda bulunma, madde kullanma gibi dürtüsel davranışlar yaygındır. Şüpheci, paranoid düşünceler hakimdir. Borderline bireylerde tanı konabilmesi için tüm belirtilerin görülüyor olması gerekmez. Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları Lisede Başarısızlık Nedeni Olabilir yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Neden ve Nasıl Gelişir?

Sınırda kişilik bozukluğunun neden geliştiğine yönelik henüz net bir sonuç elde edilememiştir. Ancak klinik vakar üzerinde yapılan çalışmalar genetik faktörün önemli bir rolünün olduğunu göstermektedir. Genetik faktörlerin yanı sıra, erken yaşam deneyimleri, travmalar, istismar, yetiştirilme tarzı, kültür ve çevre de etkili olmaktadır. Özellikle çocukluk çağı travmalarının (emosyonel, fiziksel, cinsel travmalar) borderline kişilik gelişiminde belirgin rol oynadığı düşünülmektedir.

Bilinçli Farkındalık ile Öfke Kontrolü yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Yaşayan Bireylerin Yaşadığı Zorluklar

Borderline bireyler, duygu, düşünce ve davranışları nedeniyle sosyal, bireysel ve profesyonel yaşamda sorunlar yaşarlar. Çoğunlukla bu bireyler kendilerini normal görürler veya hastalığın semptomlarını kendileri dışında olan şeylere yönlendirirler. Ancak pek çok borderline bireyde sosyal yaşam zayıftır. İlişkiler problemlidir. Akademik hayatta sık sık disiplin sorunları yaşar, otorite figürleriyle karşı karşıya gelirler.

Devamsızlık, okuldan kaçma, kurallara uymama, asi, isyankar davranışlar ve akademik başarısızlık sıklıkla görülür. İş hayatında ise sık iş değiştirme, iş bulamama, işten atılma gibi başarısız girişim ve sonuçlar görülür. Eğitimine devam edememe, okulu yarıda bırakma görülebilir. Sık sık partner değiştirme, evlilik öncesi ilişkiyi sonlandırma, boşanma veya ilişkisel sorunlar görülebilir. Riskli davranışlarda bulunurlar.

Borderline kişilik bozukluğu olan bireyler tehlikeli araç kullanma, alkol, madde kullanımı, kumar gibi nedenlerle hukuki sorunlar yaşayabilirler. Sicillerinde çeşitli suç ve cezalar yer alabilir. Bu durumda da yine iş hayatları olumsuz etkilenecek, iş bulmaları zorlaşacaktır. Kendilerine zarar verebilir, intihar girişimlerinde bulunabilirler. Bu sebeple hastanede yatma, mide yıkatma ve benzeri tedavilerden geçebilirler. İstenmeyen gebelik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar görülebilir.

Kavgaya karışma, alkol madde bağımlılığı görülebilir. Aşırı para harcama davranışları nedeniyle varlık edinmekte zorluk yaşarlar, borç yapabilir, bu konuda da yasal sorunlar yaşayabilirler. Para tutamama ve borç edinme davranışları ailelerinin de zorluk yaşamasına neden olabilir. Borç alma davranışları çevrelerindeki diğer insanları da zor duruma sokabilir. Kişinin hayatına daha sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi, hastalığın komplikasyonlarından korunabilmesi için tedavi alması şarttır.

Borderline kişilik bozukluğu hastalarında sıklıkla farklı psikiyatrik hastalıklar da eşlik etmektedir. Depresyon, anksiyete, alkol/madde bağımlılığı, bipolar bozukluk, yeme bozukluğu bunlardan bazılarıdır. Travma sonrası stres bozukluğu, dikkat ve hiperaktivite bozukluğu da beraberinde görülebilir.

Ergenlikte Yeme Bozuklukları Neden Gelişiyor? Ve Ergenlerde Depresyon: Aileler Nelere Dikkat Etmeli? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Tedavi Edilebilir Mi?

Sınırda kişilik bozukluğunda uygulanabilecek en etkin tedavi yöntemi psikoterapidir.  Ancak sadece psikoterapi ile de istenen sonuç alınamaya bilmektedir. Tedavi sürecinde gerekli görüldüğünde doktor kontrolünde ilaç tedavisi de uygulanmaktadır. Psikoterapinin yanı sıra psiko eğitim de tedavi sürecinden alınan verimi artırmaktadır. Bu methotlarla kişinin savunma düzenekleri, düşünce şemaları yeniden yapılandırılır. Borderline kişilik bozukluğu çoğunlukla farklı psikolojik ve psikiyatrik hastalıklarla birlikte görülebilir.

Alkol-madde kullanımı, yeme bozuklukları, anksiyete, depresyon, öfke kontrol bozukluğu, öz kıyım düşüncesi ve girişimi gibi. Dolayısıyla tedavi planlanırken eşlik eden bu ikincil sorunların da tedavisine odaklanılmalıdır. Terapist tedavi planına göre doğru terapi modelini uygulamalıdır. Uygulanacak tedavi sayesinde kişinin yeniden özdenetim kazanması sağlanabilir. Bu tedaviler sadece danışanlara değil, aile ve sosyal çevrelerinin yaşam kalitesinin arttırılması için de önemlidir.

Tedavi süreci diğer psikolojik rahatsızlıklara kıyasla kişiden kişiye değişecek şekilde uzayabilmektedir. Ayrıca danışanın tedavi sürecinde yakın sosyal çevresinden ve ailesinden alacağı destek tedaviyi olumlu etkilemektedir. Psikoterapi ve gerektiğinde ilaç tedavisiyle danışanın empati becerisi geliştirilir, öfke kontrolü ve dürtü denetimi kazandırılır. Birey tedavi sürecinde ve sonrasında uçlarda yaşamak, düşünmek ve duygulanmak yerine ortalama olabilme becerisi kazanır.

Duygu ve düşüncelerinin kendine ait olduğunu ve onları kontrol edebileceğini öğrenir. Borderline kişilik bozukluğu şüphesi taşıyor veya belirti veren biriyle yaşıyor/çalışıyorsanız bizimle iletişime geçerek detaylı bilgi alabilirsiniz. Sınırda kişilik belirtilerinin yol açtığı akademik, profesyonel kariyerinize yönelik olumsuzluklarla baş etmek için destek alabilirsiniz. Aba Kariyer ve Aba Psikoloji sayfalarını takip edebilir, Youtube kanallarımızdaki içeriklere göz atabilirsiniz.

Read More

Özgül fobi, bilinen eski adıyla basit fobilerdir.  Bazı durumlar veya nesnelerden duyulan mantıksız/aşırı korku haliyle karakterizedir. Başlangıç yaşı ergenliğe denk gelmektedir ve sıklıkla 16 yaş civarında görülmeye başlamaktadır. Daha erken veya geç başlangıçlı vakalar da bulunmaktadır. Fobiler arasında görülme sıklığı en yüksek olan türdür (%2,8). Kadınlarda erkeklere oranda daha fazla görülmektedir.

Basit fobilerle mücadele içerisinde olan bireylerin tedaviye gelme oranları oldukça düşüktür. Daha çok fobik nesne ve durumlardan kaçınma davranışları yaygındır. Örneğin; köpek fobisi olan bir birey köpek besleyen insanların evine gitmez. Köpeklerin dolaştığı park, bahçe, sokak gibi alanlardan geçmez. Köpeğin olduğunu bildiği veya deneyimlediği alanları tehlikeli olarak işaretler ve bu alanlardan kaçınır. Böylece kendisine güvenli bir yaşam alanı yaratmış olur.

Çevresini bu şekilde düzenlediği için de fobinin yol açtığı olumsuzluklara daha az maruz kalır. Bu sayede özgül fobi için tedavi arayışına girmesine gerek kalmaz. Fobik bireylerin tedaviye geliş nedenleri sıklıkla eşlik eden diğer sorunlara yöneliktir. Bazı basit fobi türleri ise kişi henüz tecrübe etme fırsatı bulmadığı için hiç fark edilmez.

Örneğin uçuş fobisi olan bir F16 pilotu uzun eğitim sürecine rağmen gerçek bir uçuş anına kadar korkusunu fark etmeye bilir. Yine yükseklik korkusu olan bir birey yüksek bir yere çıkmadığı sürece bu korkusunu tanımaya bilir. Basit fobilerin kişinin eğitim ve kariyer hayatını en az etkileyecek fobiler olduğu yanılgısı yaygındır. Oysa tedavi edilmeyen fobiler kişinin yaşam kalitesini, performansını ve verimliliğini düşürmektedir.

Örneğin; köpek fobisi olan birey okul yolunda veya işe giderken köpekle karşılaşabileceği korkusuyla okula/işe gitmekten kaçınabilir. Sadece ev ya da iş de değil sosyal yaşamı da bu durum oldukça sınırlayabilir. Özellikle kişinin yaşadığı çevrede çok fazla sokak köpeği varsa bu korku evden çıkma cesaretini kırabilir.

Özgül fobi kişinin sosyal etkinliklerden ve bireysel sorumluluklardan kaçınmasına neden olabilir. Meslek veya iş, okul seçimi de kişinin korkularına göre şekillenebilir. Örneğin; doktor, hemşire olabilecekken kan görme korkusu nedeniyle bu alternatifi göz ardı edebilir.

Özgül Fobi Nedir, Korkudan Farkı Var mı?

Basit fobilerde birey bazı nesne veya durumlara karşı sürekli ve mantıksız korku duyar. Korkması için görmesine ve karşılaşmasına da ihtiyacı yoktur, karşılaşabileceği fikri dahi onu korkutur. Bu korku bir nesnenin veya canlının kendisine zarar verebileceğine yönelik olabilir. Örneğin; ısırma, tırmalama, kovalama, saldırma gibi. Bir başka korkma haliyse nesne ya da durumla karşılaşıldığında açığa çıkacak tepki ve davranışlara yöneliktir.

Örneğin; kan görünce veya yükseğe çıkınca bayılmaktan, kapalı alanlarda kontrolü kaybetmekten korkmak gibi. Normal korkuyla en temel farkı basit fobinin kişinin yaşamını sınırlandıracak düzeyde sürekli ve mantıkdışı olmasıdır. Örneğin; yükseğe çıkıldığında herkes tedirgin olabilir ancak özgül fobi durumunda kişi yükseğe çıkmayı reddeder veya çıktığında fenalaşabilir. Çok yüksek bir binada iş görüşmesine, etkinliğe veya bir davete katılmayı reddedebilir.

Saldırgan olabileceği bilinen bir köpeğin yanından geçerken herkes tedirgin olabilir. Ancak fobisi olan bir birey köpeği fark edince direk yolunu değiştirecek veya kaçacaktır.

Özgül Fobi Yaşamı Nasıl Etkiliyor?

Fobik bireyler çoğunlukla kaçınma davranışlarıyla kendilerine daha izole, güvenli bir yaşam alanı oluşturur. Bu sayede de fobilerinin olumsuz yaşam etkilerinden uzak kalırlar. Fakat oluşturdukları bu güvenli alan çoğunlukla sabit kalır ve gelişime kapalıdır. Dolayısıyla sosyal yaşam, kariyer alanları, eğitimleri, kişisel ve mesleki gelişimleri sınırlanır. Fobik durum ve nesneler kaynaklı iletişim ağları ve sosyal çevreleri sınırlı kalır.

Okul, kurs, meslek, iş seçimleri sınırlı kalır. Sınırların ötesinde kimi özgül fobi türleri kişinin hayatını da riske sokabilir. Örneğin; yoğun köpek veya kedi fobisi olan bir birey korktuğu canlıdan kaçmak için kontrolsüzce arabaların önüne atlayabilir. Korktuğu şeyden kaçarken bir yerden düşebilir, kendini daha kötü yaralayabilir. Kan korkusu olan bir birey kan tahlili vermez.

Kan aldırması gerekir diye doktora gitmez veya kan görmemek için hastaneye girmez. Kan görebileceği mesleklerden kaçınır. Yükseklik korkusu olan bir birey plazalarda, gökdelenlerde çalışmasını gerektirecek işlerden kaçınabilir. Uçuş korkusu olan bir birey uçakla rahatlıkla gidebileceği şehirlere diğer ulaşım araçlarıyla daha uzun sürede gitmeyi seçer. Seyahat gerektiren işlerden kaçınır. Yurtdışı seyahatleri planlamaz, uzak şehirlere gitmemeyi tercih eder.

Özgül Fobi Türleri

Basit fobiler içerisinde sayılabilecek çok çeşitli fobi kaynakları bulunmaktadır. Ancak karşılaşılma sıklığı yüksek olan basit fobiler aşağıda yer almaktadır;

Hayvan Korkusu: Kedi, köpek, fare, yılan gibi hayvanlara yönelik geliştirilen fobilerdir. Hayvan fobileri yaşanılan coğrafyaya ve kültüre göre farklılık göstermektedir. Örneğin; yılanın görülmediği bir coğrafyada yılan fobisi görülme sıklığı yok denecek kadar azdır. Yine hayvana yüklenen anlamlar da fobi gelişimini etkilemektedir. Örneğin; dini olarak kutsal kabul edilen hayvanlara yönelik o kültürde fobi geliştirme olasılığı düşük olacaktır.

Hayvan fobisi olan bireylerde fobinin derecesi kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Örneğin; köpekten korkan bir birey köpekle karşılaşabileceği sosyal ortamlardan, evlerden, park ve bahçelerden kaçınır. Bazı vakalar hayvanın sesine duyarlıdır ve görmeden sadece uzaktan sesini duyduğunda dahi kontrolü kaybeder. Resmini görmek, videosunu izlemek de benzer tepkilere yol açabilir.

Özgül fobi durumlarında kişinin korku unsuruyla karşılaşmasına gerek yoktur, hayal etmesi, onun üzerine düşünmesi de korkması için yeterlidir.

Yükseklik Korkusu:

Yükseklik korkusu en yaygın fobilerden ikincisidir. Kişi yüksek yerlere çıkamaz, merdivene tırmanamaz, Çok katlı yüksek binalara giremez. Yüksek binalarda cam kenarlarında duramaz, yüksekten aşağıya bakamaz. Asansöre, özellikle de camekanlı asansörlere binemez. Asansöre binmek istememe nedenleri kapalı kalma korkusu değildir. Asansörün yükselmesinden korku duyarlar. Uçak korkusuyla birlikte görüldüğü vakalar da bulunmaktadır. Ancak her uçak korkusu olanın yükseklik korkusu bulunmamaktadır.

Kan Görme ve Yaralanma Korkusu:

Kan görme korkusu halk arasında kan tutması olarak da bilinen özgül fobi türüdür. Kan görmekten neredeyse herkes rahatsızlık hisseder. Ancak kan görme ve yaralanma fobisi olan bireylerde hayati risklere neden olabilecek düzeyde kaçınma vardır. Hastaneye, doktora gitmez, kan veremez, ambulans sesinden dahi korkabilirler. Kanlı filmlerden, haber ve fotoğraflardan kaçınır, maruz kalırlarsa benzer tepkiler verirler.

Enjeksiyondan yani iğneden de korkarlar. Bu bireyler mümkün olduğu sürece doktora gitmez. Dişleri çürüse dahi dişçi koltuğuna oturmamak için var güçleriyle mücadele eder, ağrıya dayanmaya çalışırlar. Kadınlar doğum yapmaktan korktuğu için hamile kalmamaya çalışabilirler. Şeker hastaları gibi düzenli enjeksiyon kullanımı gerektiren hastalıklarda tedaviyi ihmal ederler. Tüm bu ihmal ve kaçınmalar beraberinde çok daha riskli hastalıkların gelişmesine yol açar.

Uçak, Uçuş Korkusu:

Özgül fobi türlerinden uçak korkusu kişinin yaşam kalitesini düşüren önemli bir fobi türüdür. Bu bireyler özellikle yetişkin yaşamda epey sıkıntı çekebilir. Özellikle de meslekleri seyahat gerektiriyorsa kişinin yaşayacağı sıkıntılar artış gösterecektir. Uçak korkusu olan bireyler çoğunlukla seyahatlerini kara veya deniz yoluyla sürdürmeyi seçerler. Ancak her iki yolculuk şekli de daha fazla zaman gerektirecektir.

Hele ki uzak noktalara seyahat gerekiyorsa yolculuğa ayrılacak zaman daha da fazla olacaktır. Bu durum hem kişinin konforunu düşürecek hem de iş veren açısından olumsuz değerlendirilmeye neden olacaktır. Bu bireyler yurtiçi seyahatlerini bir şekilde farklı ulaşım seçenekleriyle planlayabilirler. Ancak yurtdışı seyahat deneyimlerini planlamak çok daha zorludur. Bu durumda da yurtdışı seyahatlerinden kaçınma davranışı sergilerler. Ancak yine mesleki açıdan zorluk yaşayabilirler.

Uçmaya mecbur kalmaları durumunda uçuş öncesi korkuyla baş etmek için ilaç alabilirler. Ancak özgül fobi sonucu bu ilaçların sık kullanımı da zaman içerisinde duyarsızlaşmaya veya alışkanlığa dönüşebilir. Uçuş öncesinde ve hatta uçuşa günler kala kaygı ve korkuları tırmanabilir.

Somatik belirtiler göstermeye başlayabilirler; uyuyamama, terleme, çarpıntı gibi. Uçuş anında da kontrolü kaybetme, terleme, çarpıntı, baş dönmesi, baygınlık hissi, nefes darlığı vb. görülebilir.

Yutma Korkusu:

Yutma korkusu bazı yiyecek/içeceklerle karakterize olabileceği gibi her türlü yiyecek ve içecekle de ilgili olabilir. Su içerken, kuruyemiş gibi taneli yiyecekleri yerken veya yemek yerken korku gelişebilir. Kişi yediği şeylerin kendi kontrolü dışında boğazına kaçacağını, boğulacağını, öleceğini veya felç kalacağını düşünebilir. Yalnız yemek yemekten korkabilir. Yanında boğulma anında bilinçli müdahale edip onu kurtarabilecek insanların olmasını isteyebilir.

Kişi güvenli olarak belirlediği bazı yiyecekleri tüketip, diğerlerini yemekten kaçınabilir. İleri vakalarda kişi yeme eylemini mümkün olabildiğince sınırlı tutabilir. Pipetle, püre ve sıvı halde beslenmeye çalışabilir. İleri vakalarda bu hastalık aşırı kilo kayıplarına yol açabilir.

Klostrofobi (Kapalı/Basık Alan Korkusu):

Klostrofobi kapalı/basık alanlardan duyulan korkudur. Asansör, alçak tavanlı odalar, koridorlar, küçük ve az camlı odalar, yer altındaki yerler, penceresiz alanlar, mağaralar gibi. Ayrıca kapıları kapalı ve kalabalık otobüs, yeraltı çarşıları, metro, altgeçitler de klostrofobi kaynağıdır. İçinde bulunulan odanın, kabinin kilitli olması da korkuyu artırmaktadır. Asansör kapısının biraz geç açılması veya katlarda gereğinden fazla beklemesi de atak geçirmeye neden olabilmektedir.

Bir özgül fobi türü olan klostrofobide temel korku sıkışıp kalmak, çıkamamak, nefes alamamak, boğulmak ve benzeridir. Sadece içerisinde bulunan alan değil kimi durumlarda dar giysiler, takılar da kişiyi bunaltabilir. Boğazlı kıyafetler giyinmek istemez, kolye, fular takmaktan rahatsızlık duyabilirler.

Birey duş, hamam, sauna gibi alanlarda da fenalık geçirebilir. Yine etrafı sularla çevrili olan ada veya çıkış kapısına uzak olunan alanlarda da bunalım yaşayabilir.

Özgül Fobi Nedenleri

Nedenleri henüz tam olarak bilinememekle birlikte genetik, çevresel faktörler ve öğrenme sonucu oluşabileceği düşünülmektedir. Ailede birinde özgül fobi varsa çocuklarda görülme riski artmaktadır. Yine fobiye dönüşebilecek deneyimler yaşamak veya başkalarının deneyimlerine şahit olmak da fobi gelişimini etkileyebilmektedir. Örneğin; kedi, köpek saldırması, kötü bir uçuş deneyimi, uçak kazasına tanık olmak gibi.

Ancak olumsuz yaşam deneyimleri fobi geliştirmek için yeterli değildir. Örneğin köpek saldırısına maruz kalan pek çok bireyde fobi gelişmemektedir. Aslında fobili bireylerin çoğunlukla çocukluktan itibaren belirti verdiği görülmektedir. Dolayısıyla çocukluklarında da korku geliştirebilecekleri nesne, canlı ve durumlara karşı temkinli yaklaşmaktadırlar.

Yapılan çalışmalar basit fobi tanısı almış bireylerin çoğunlukla korkulara duyarlı şekilde dünyaya geldiği görülmektedir. Yani genetik rol basit fobilerin gelişiminde etkindir. Zarar görme ve ölüm korkuları basit fobilerin temelinde yatan korkulardır.

Özgül Fobi ve Tedavi Yöntemleri

Basit fobiler kişinin kontrolü altında olduğu sürece yaşam kalitesini düşürse de tedaviye gidişi geciktirmektedir. Çoğunlukla tedavi riskli yaşam deneyimleri artıkça veya panik atak gibi ikincil hastalıklar eşlik ettikçe değerlendirilmektedir. Tedaviye başvuran bireylerde sanılanın aksine çok daha kısa sürede sonuç alınmaktadır. Birkaç seans gibi kısa bir sürede dahi pek çok basit fobiden kurtulabilmektedir.

Basit fobilerin tedavisinde en etkili yöntem olarak Bilişsel davranışçı terapi yöntemi kullanılmaktadır. Maruz bırakma, imgeleme, gevşeme ve nefes teknikleri, kaygıyla başa çıkmayı öğretme tedavide olumlu sonuçlar verir. Özgül fobi destek alınması halinde tedavisi olan, kısa sürede sonuca ulaşılabilen önemli bir psikolojik hastalıktır. Detaylı bilgi için Aba psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Çocuklarda öfke nöbeti yaşandığında çoğunlukla yanlış müdahalelerle yaklaşılır ve süreç kontrolü zorlaşır. Çocuk öfkelendiğinde ağlayabilir, kendisine, çevresine ve eşyalarına zarar verebilir. Çocuğun öfkesi karşısında ebeveynler çaresizlik hissedebilir. Kimi zaman çocuğun haline yoğun üzüntü duyan ebeveyn onu sakinleştirmek için istediği her şeyi yapmayı kabul edebilir. Kimi zamansa çocuğun öfke atakları karşısında ebeveyn de yorgun düşebilir, tahammülsüz ve öfkeli davranabilir.

Öfkeye yanıt kimi durumlarda ceza ve kısıtlamalarla da verilebilmektedir. Ancak tüm bu yöntemler çocuğun öfkesini boşaltmasını ve kendini sağlıklı biçimde ifade etmeyi öğrenmesini kolaylaştırmamaktadır. Öfke anında verilen hatalı duygusal, davranışsal ve fizyolojik yanıtlar çocuğun öfkeyi istediğini elde etme methodu olarak kullanmasına neden olabilir.

Peki çocuklarda öfke nöbeti neden gelişir? Öfkeye ebeveynin yaklaşımı nasıl olmalıdır? Öfke anında çocukla nasıl bir iletişim kurulmalıdır? Öfke nöbetlerinin önlenmesi için nasıl bir iletişim ve ebeveyn tutumu uygulanmalıdır? Yazımızın devamında cevapları bulabilirsiniz.

Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları ve Oyun Terapisi ve Çocukluk Çağı Problemleri yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Neden Gelişir?

Çocuklarda öfkeye dönük tepkiler sıklıkla yanlış öğrenmeler, model alma ve istediğini elde etme amacıyla kullanılır. Bir çocuğun dünyaya geldiği ilk andan itibaren çevresiyle ve temel bakım vereniyle iletişim kurma şekli ağlama davranışıdır. Yaşamın ilk döneminde bebek ihtiyaçlarını ağlayarak anlatır. Temel bakım veren anne veya bir başka kişi bebeğin ağlama şeklini zaman içerisinde anlamlı hale getirir.

Açlık ağlaması, alt değiştirme, uyku, güven ve benzeri ihtiyaçlarına yönelik ağlamaları ebeveyn ayırt etmeye başlar. Çocuk ağlamaya yüklediği mesajın bakım veren tarafından doğru anlaşılıp yanıtlandığını gördükçe sakinleşir. Bu sayede bebek ile bakım veren arasında güvenli bağ gelişir. Çocuk büyüyüp yürüme, konuşma, kendi başına beslenme gibi yeni beceriler kazandıkça bakım verenden ayrışır. Bu ayrışma 1,5-2,5 yaş aralığında başlamaktadır.

Bu döneme sıklıkla 2 yaş sendromu adı verilir. Ve çocuklarda öfke nöbeti bu dönemlerde atak yapar. Bu atakların en önemli nedeni çocuğun doğuştan itibaren inşa ettiği yaşam sınırlarını ve kuralları genişletme ihtiyacıdır. Çocuk özerkleşmek ve bu özerkliğin ebeveyni tarafından kabul edilmesini ister. Çocuk yaşıyla uygun şekilde sorumluluk almak, kendi kararlarını verebilmek, kendi seçimlerini yapabilmek ister.

Çocuğun bu özerklik girişimleri ebeveyn tarafından baskılanır ve engellenirse çocuğun bebeklikteki ağlama refleksine bu dönemde öfke eşlik eder. İnatlaşmalar, ayak direme, tutturma, kendini yerden yere atma, kendine ve çevreye zarar verme davranışları görülebilir. Çocuk anlaşılmadığını hissettikçe öfkelenir. Aynı zamanda çocuk ebeveyniyle güvenli bağ kuramamışsa öfke geliştirir. İlgisiz kalan, ihmal edilen, ihtiyaçları zamanında ve yeterince karşılanmayan çocuklarda da ihmal görülür.

Buradaki ihmal hem fiziksel hem duygusal hem de davranışsaldır. Çocuk ihtiyaç duyduğu sevgiyi, ilgiyi, bakımı aileden görmek ister. Aileyle etkin vakit geçiremeyen, aile içerisinde ikinci, üçüncü plana atılan, görmezden gelinen çocuklarda öfke görülebilir. Çocuk sorunlarla nasıl baş edeceğini bilemediği ve gereken desteği doğru zamanda ve doğru koşullarda alamadığı zaman öfkelenir. Öfkenin de işe yaramadığı durumlarda çocuk içe kapanabilir.

2 Yaş Sendromu ve Ailelerin Bilmesi Gerekenler yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Anında Ebeveynin Yaklaşımı Nasıl Olmalı?

Çocuğun öfkeli hali şiddetli, sürekli ve tahmin edilemez olduğunda aileler yoğun çaresizlik hissetmektedir. Özellikle de ev dışı ortamlarda karşılaşılan öfke atakları ailelerin stres ve kaygı düzeyini artırmaktadır. Ebeveyn veya çocuğun bakımıyla ilgilenen kişi çevreyi rahatsız etmemek veya eleştirilmemek için çocuğu sakinleştirmeye çalışır. Çocuğun sakinleşmesi için istediğini verme, azarlama, onunla birlikte öfkelenme veya cezalandırma gibi hatalı yöntemler uygulanabilmektedir.

Çocuk ebeveyninin beden dilinden, söz ve davranışlarından çaresizliğini hissetmektedir. İstediğini elde etmeye yaklaştığını düşünerek davranışında ısrarcı davranabilir. Peki çocuklarda öfke nöbeti anında ebeveynin yaklaşımı nasıl olmalıdır?

Çocuğa Öfkesini Kontrol Edebileceği Güvenli Bir Alan Tanınmalı

Çocuk öfkelendiğinde aile çocuğa öfkesini boşaltması için alan tanımalıdır. Ancak çocuk öfke anında yalnız bırakılmamalıdır. Bulunan alanın bir köşesinde ebeveyn mutlaka çocuğun fark edeceği bir noktada olmalıdır. Çocukla çocuğun boyuna inilip, göz kontağı kurarak konuşulmalıdır. Ses tonu çocuğun sesinden düşük, sakin ve yumuşak tonda olmalıdır. Zamanla çocuğun sesi ve davranışları da ebeveynin ses ve davranışlarıyla uyumlanacaktır.

“Şu an öfkelisin ve ben sen sakinleşene kadar burada bekleyeceğim. İstediğin zaman sana sarılmak ve seni dinlemek için ben buradayım” mesajı çocuğa verilmelidir. Çocuk ailenin koşulsuz kabulünü ve sevgisini gördüğünde çok daha kolay sakinleşmekte ve aileyi kucaklayabilmektedir.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Anında Çocuğa Güç Gösterisinde Bulunulmamalı

Bu dönemde ailelerin olumsuz duygusal tepkilerden uzak durması ve kimin otorite olduğunu göstermeye çalışmaması gerekir. Çocuğun kendisinden her anlamda çok daha güçlü olan ebeveyniyle mücadele etmesi mümkün değildir. Çocuk bunun zaten farkındadır. Ailenin bunu somut şekilde çocuğa göstermeye çalışması çocuğun benlik değerini düşürecektir. Güç gösterisi fiziksel, duygusal veya davranışsal olarak gerçekleşebilir.

Örneğin; çocuğun üzerine yürümek, kolunu çekiştirmek, şiddet uygulamak, bağırmak, tehdit etmek veya alay etmek gibi. Bu davranışlar belki durumsal olarak çocuklarda öfke nöbeti belirtilerini azaltacaktır ancak uzun vadede çocuğa zararlıdır. Çocuk ebeveyninin karşısında yenik düştüğünü, güçsüz, çaresiz olduğunu düşünebilir.

Özgüveni, benlik algısı zedelenir. Üstelik sorunları çözme şekli olarak da güç kullanımını normalleştirebilir. Bunun yerine ebeveynler çocuklarına tutum ve davranışlarıyla problemleri nasıl yapıcı şekilde çözülebileceklerini modellemelidir.

İnatlaşmalarla Başa Çıkmak İçin Çocuğun Dikkati Farklı Yöne Çekilmelidir

Ailelerin en çok zorlandığı konulardan biri de tutturmalar ve inatlaşmalardır. Çocuğun ısrarla hayır demesi, diretmesi veya inatlaşması aileleri çoğu durumda zor durumda bırakmaktadır. Yapmayı ısrarla reddettiği konularda çocukla inatlaşmak yerine dikkatini farklı bir yöne çekilmelidir. Etraftaki bir nesneye, sevdiği bir oyuncağına dikkatini yönlendirmek, ilgisini çekecek farklı bir konudan bahsetmek işe yaramaktadır. Çocuk sakinleştikten sonra konuşmak için tekrar aynı konuya dönülebilir.

Çocuğun Güveni Kırılmamalı, Gerçekleştirilemeyecek Vaatlerde Bulunulmamalıdır

Çocuklarda öfke nöbeti anında sıklıkla yapılan yanlışlardan biri de çocuğa gerçekleştirilemeyecek vaatlerde bulunmaktır. Ebeveynler bu davranışı çocuğu oyalamak, dikkatini dağıtmak ve sakinleştirmek için kullanırlar. Ancak çocuklar için tutulmayan her bir söz ebeveynine duyduğu güveni zedelemektedir.

Çocuğa verilen sözlerin tutulmaması çocuğun birkaç başarısız denemeden sonra artık ailesinin sözlerine inanmamasıyla sonuçlanır. Dolayısıyla bu sözler tekrar eden öfke nöbetlerinde işe yaramaz. Ailenin öfke nöbetleri dışında da çocuğa verdiği sözler çocukta beklenen motivasyonu ve heyecanı yaratmaz.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Nasıl Önlenebilir?

Çocuklar ağlama davranışlarıyla bir şeyleri elde etmeyi, yaptırmayı öğrenebilirler. Aslında bunu onlara biz öğretiriz. Çocuk yeter ki sussun diye ebeveynler veya çocuğun bakımıyla ilgilenen diğer bireyler çocuğun isteklerini yerine getirebilir. Çocuk bebeklikten itibaren ağlamaların istek, ihtiyaçlarını elde etme yöntemi olduğunu öğrenirse bunu uzun vadede kullanır. Bu ağlamalar zamanla tutturmalara, kendini yerden yere atmalara dönüşür.

Ağlamaların Karşılığı İstediğini Vermek Olmamalıdır

Bir anlamda istediklerini elde edebilmek için ağlamanın karşı tarafta bıraktığı etkiyi eşlik eden davranışlarla artırır. Çocuğun ağlama davranışına verdiğimiz yanıtların şekli ise bu davranışın bırakılmasını ya da pekiştirilmesini sağlayacaktır. Çocuklarda öfke nöbeti ile ister evde ister sosyal bir alanda karşılaşmış olun vereceğiniz tepkiler benzer olmalıdır.

Çocuğun öfkeli haline karşılık siz sakinliğinizi korumayı başardığınız sürece bir süre sonra onun da tansiyonu yatışacaktır. Çocukla düzenli olarak duygu, düşünce ve istekleri üzerine konuşmak, ona seçim ve karar hakkı tanımak öfke gelişimini önlemektedir. Çocuğa yaşıyla uyumlu sorumluluklar vermek, başarılarını ve çabasını taktir etmek de öfkeyle başa çıkmayı kolaylaştırır.

Çocukla Etkin Zaman Geçirilmeli, Aile İçi Sağlıklı İletişim Geliştirilmelidir

Çocukla etkin zaman geçirmek, şimdi ve burada, anda kalarak sohbet etmek, oyun oynamak iletişimi güçlendirir. Aile içerisindeki konularla ilgili çocuğun da yaşıyla uygun olacak şekilde fikrini almak benlik değerini artırır. Tüm bunlar sağlıklı aile içi iletişimi ve sağlıklı ebeveyn tutumlarını kapsamaktadır. Yine ailenin problemlerle başa çıkma yöntemleri, iletişim şekilleri de çocuğun model almasını sağlamaktadır.

Bu nedenle mümkün olabildiğince çocuğun yanında kavga etmemek, öfkeyi sağlıklı biçimde yönetebilmek gerekir. Eğer çocuğun yanında istemeden bir tartışma, kavga yaşanmışsa mutlaka ebeveynler sorunun çözümünü ve barışmayı da çocuğun yanında gerçekleştirmelidir. Çocuk bu sayede sorunlarla nasıl başa çıkılacağını ve sorunların nasıl çözüleceğini öğrenir. Böylece çocuklarda öfke nöbeti görülme sıklığı azalır.

Sağlıklı Bir Birey Yetiştirebilmek İçin Aile İçi İletişim Nasıl Olmalı?, Çalışan Ebeveyn Olmak ve Çocuklarla Kaliteli Zaman Geçirmek yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuğun Duygu, Düşünce, İstek ve Seçimlerine Saygı Gösterilmelidir

Çocuğun isteklerine yönelik olmaz, hayır gibi kestirme cevaplar vermek yerine nedenler çocuğa açıklanmalıdır. Çocuk isteklerinin neden gerçekleştirilmediğini bildiğinde çok daha kolay yatışmaktadır. Yine çocuğa kendi isteği dışında hiçbir şey dayatılmamalıdır. Dayatmalar çocuğun karşı direnç geliştirmesine neden olacaktır. Bunu giyeceksin! bunu yiyeceksin! Gibi dayatma cümleleri yerine beyaz t-shirt mü yoksa sarı mı? hangisini giyinmek istersin gibi seçenekler sunulmalıdır.

Seçenek çeşitliliği çocuğun kafasını karıştırmayacak ve seçimi zorlaştırmayacak şekilde olmalıdır. Çocuğun yaşıyla uyumlu şekilde seçenek ve alternatifler artırılabilir.

Çocuklarda Öfke Nöbeti ve Psikolojik Destek

Bazen tüm olumlu tutum ve davranışlarınıza, tüm bilinçli denemelerinize rağmen öfkeyle başa çıkmakta zorlanabilirsiniz. Çocuğunuz eğer 4 yaşını geçmişse ve sık sık öfke nöbetleri yaşamaya devam ediyorsa destek alabilirsiniz. Sık sık ve uzun nöbetler yaşanıyorsa, çocuk öfke anında kendisine/çevresine zarar veriyorsa destek ihmal edilmemelidir. Tedavi yöntemi olarak oyun terapisi, psikoeğitim, aile danışmanlığı gibi yöntemler uygulanabilmektedir.

Eğer çocuğun öfkesini tetikleyen farklı bir psikolojik/psikiyatrik rahatsızlık söz konusuysa bunun için de tedavi planlanmalıdır. Gerektiğinde tedavi sürecine ilaç kullanımı da dahil edilebilmektedir. Oyun Terapisi Nedir? Çocuk ve Aileler için Faydaları Yazımızdan da faydalanabilirsiniz. Uzman seçiminde kararsızlık yaşıyorsanız  “Çocuğumu Hangi Uzmana Götürmeliyim?” Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Psikiyatristi Kimdir? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda öfke nöbeti hem çocuğun fiziksel, bilişsel, duygusal gelişimini etkilemekte hem de aileyi yıpratmaktadır. Sürekli öfkelenen ve sakinleşmekte güçlük çeken çocuklarda karakter gelişimi ve sorunları çözme becerisi de olumsuz etkilenmektedir. Evde ebeveynin, okul yaşamında öğretmenlerin bilinçli ve yapıcı yaklaşımları çocuğun öfke sorunuyla başa çıkmasını kolaylaştırmaktadır. Öfke ile baş etmek için öfkeyi bastırmak veya yok saymak yerine, öfkeyi doğuran tetikleyiciler öğrenilmelidir.

Çocuğun değersizlik, güvensizlik, anlaşılmama ve sevilmeme hisleriyle, terkedilme korkuları görülmeli, bu duygular yapıcı yönde desteklenmelidir. Çocuğa güven verilmeli, değerli ve biricik olduğu hissettirilmelidir.

Çocuklarda öfke nöbeti karşısında çaresizlik hissediyor, kendiniz ve/veya çocuğunuz için destek arıyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Aba Psikoloji olarak çocuk, ergen, genç ve yetişkinlerle çalışıyoruz. Ailelere de danışmanlık sunuyoruz. Kullandığımız yöntemlerle danışanlarımızın sorunlarını en etkili şekilde çözümlemeyi hedefliyoruz. Oyun terapisi, psikoterapi, psikoeğitim ve aile danışmanlığı konularında destek almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Kariyer danışmanlığına yönelik de bizden destek alabilirsiniz.

Read More

Çekingen kişilik bozukluğu olan bireyler için eğitim, kariyer ve sosyal hayat son derece zorludur. Mizaç, erken yaşam deneyimleri, yetiştirilme tarzı ve çevresel faktörler çekingen kişiliği beslemektedir. Yaş arttıkça çekingenlik baskın hale gelmekte ve kişinin işlev alanları sınırlı hale gelmektedir. Çekingen bireylerin çok güçlü yetersizlik duyguları vardır ve kendileriyle ilgili değerlendirmeleri çevreden gelen geribildirimlerle belirlerler.

Genellikle çevreleri tarafından içe kapanık, utangaç, korkak tanımlanırlar. Reddedilmekten korkarlar, bu korkuları nedeniyle bulundukları sosyal ortamda yokmuşçasına silik kalırlar. Kendilik algıları oldukça düşüktür. Çevre tarafından eleştirilecekleri ya da beğenilmeyecekleri yönünde baskın inançları vardır. Çok az arkadaşları vardır ve çoğunlukla yalnız olmayı seçerler. Başarıdan korkarlar, özgüvenden korkarlar.

Çekingen kişilik bozukluğu olan bireyler çevrelerindeki insanları da çoğunlukla kendi gibi insanlardan seçerler. Ve çoğunlukla arkadaşlık başlatan değil arkadaşlığa cevap veren taraftadırlar. Dikkat çeken davranışlardan, kılık kıyafetten ya da konuşmalardan sakınırlar. Göz önünde olacakları sosyal ortamlardan, sorumluluklardan kaçınırlar. İş hayatlarında veya akademik yaşamlarında potansiyellerinin çok altında performans gösterirler. Dikkat çekip, fark edilmek istemezler. Sınıfta derse kaldırılmamak için el kaldırmazlar.

İş hayatında sosyal yönü olan profesyonel hiçbir görevde yer almak istemezler. Çekingen yapıları nedeniyle hak iddia edemez haksızlık karşısında haklarını arayamazlar. Çoğunlukla bu yapıları nedeniyle okul hayatında da iş hayatında da öne çıkamaz ortalama veya ortalamanın altında kalırlar. İnsan sosyal bir canlıdır ve yaşamını idame ettirebilmesi için de bu sosyal becerileri etkin kullanmaya ihtiyaç duyar.

Ancak çekingen kişilik bozukluğu olan kişilerde bu beceriler düşüktür ve becerileri kullanma kısımları da zayıftır. Dolayısıyla yaşamlarının her alanında zorluk çekmektedirler. Depresyon, anksiyete, fobi, alkol madde kullanımı gibi pek çok ikincil problemi de beraberinde getirebilmektedir.

Peki çekingen kişilik nasıl gelişir? Hangi belirtilerle kendini gösterir? Tedavi yöntemleri nelerdir? Yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. Performans Kaygısı Akademik ve Profesyonel Kariyeri Olumsuz Etkiliyor! Ve Gevşeme Teknikleri ile Yaşam Kalitenizi Artırabilirsiniz! yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çekingen Kişilik Bozukluğu Nasıl Gelişir?

Çekingen kişiliğin gelişmesinde genetik yatkınlık, model alma, yetiştirilme tarzları, olumsuz sosyal deneyimler ve mizaç etkilidir. Aile bireylerinde çekingenlik varsa çocuklarda da görülme olasılığı oldukça yüksektir. Yine genetik yatkınlık kadar model almak da çekingen kişiliğin gelişimini desteklemektedir. Örneğin; çekingen bir ebeveynin gözetiminde yetişen çocuğun da çekingen özellikleri gelişecektir.

Sadece aile bireyleri de çekingen sosyal çevre, arkadaşlar, öğretmenler de çekingen kişiliğinin gelişimini besleyebilmektedir. Üstelik çocuk mizaç olarak içe kapanık, utangaç, çekinik bir karakterse çevresel faktörler kişilik bozukluğunu destekleyebilmektedir.

Olumsuz ebeveyn tutumları da çekingen kişilik bozukluğu gelişiminde büyük rol sahibidir. Aşırı otoriter, cezalandırıcı veya aşırı koruyucu ya da mükemmeliyetçi ebeveyn tutumları çekingen kişiliği geliştirebilir. Özellikle mizaç olarak çekingenlik yönü olan çocuklarda olumsuz ebeveyn tutumlar kişilik bozukluğunun gelişmesinde etki edebilmektedir. Yine bireyin yatkınlığı söz konusu ise akran zorbalığı, sosyal aşağılanma, dışlanma gibi olumsuz deneyimler de kişilik bozukluğuna neden olabilmektedir.

Ergenlikte Ebeveyn Tutumu Nasıl Olmalı? yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çekingen Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Çekingen kişilikler sosyal yaşam ve arkadaşlık ilişkileri içerisinde uyum sağlayan, kendi fikirlerini beyan edemeyen bireylerdir. İsteklerini dile getirmekte veya bir konuda kendileri adına karar vermekte güçlük yaşarlar. “Sen/siz bilirsiniz, siz nasıl isterseniz öyle olsun.” Tarzında kabullenici ve razı olan cümleleri sıklıkla telaffuz ederler.

Kendilerine bir şeyi layık görmezler, bunun yerine başkaları neyi layık görüyorsa onu kabul ederler. Bu nedenle sıklıkla karar mekanizması olarak arkadaşlarını, aile bireylerini ve otorite figürlerini seçerler. Onlar için kendilerinden daha güçlü olan herkes otoritedir. Bu fiziksel değil duygusal ve bilişsel bir güçtür. Daha bilgili veya daha özgüvenli olan kişileri kendilerinden üstün görürler.

Reddedilmekten Korkarlar, Hayatlarındaki Kişilere Aşırı Bağımlılık Geliştirebilirler

Olumsuz herhangi bir tepki alacakları kaygısı ile kendilerine yapılanlara ve söylenenlere karşılık veremezler. Çekingen kişilik bozukluğu olan bireyler reddedilmekten çok korkarlar. Çünkü reddedilmek tüm temel kaygılarının yeniden canlanması anlamına gelir; “yetersizim, değersizim” gibi. Reddedilmemek için koşulsuz uyum gösterirler ve kendilerinden her isteneni eksiksiz yapmaya özen gösterirler. Karşı çıkamayışlarının bir nedeni de sevgi ihtiyaçlarını bu şekilde karşılıyor olmalarıdır.

Özgüvenleri son derece düşüktür. İltifat aldıklarında utanırlar ve çoğunlukla inanmazlar. Nezaketen iltifat aldıklarını düşünürler. Kendilerine layık görmedikleri için abartılı tepki verirler ve hatta imalı bir söz olduğunu düşünürler. Alay edilme, aşağılanma gibi değerlendirebilirler. Zayıf yönlerini ve yetersizliklerini ifade etmede son derece başarılıdırlar. Ancak güçlü yönleri sorulduğunda cevaplamakta güçlük çekerler.

Aşırı fedakar ve hayatlarındaki insanlar için aşırı verici kişilerdir. Çekingen kişiliği olan bireyler adeta kendilerini ailelerine, arkadaşlarına, eşlerine adarlar. Onları kaybetmemek için büyük efor sarf ederler. Bu davranışları nedeniyle hayatlarındaki kişilere bağımlılık geliştirirler. Kaybetme korkuları oldukça yüksektir.

Çekingen Kişilik Bozukluğu Sosyal Beceri Eksikliği ile Karakterizedir

Espri kaldıramazlar. Beden dillerini rahat bir şekilde kullanamazlar. Abartılı hareketlerden, söylemlerden çekinirler. Duygularını veya düşüncelerini doğrudan ifade edemezler. Çoğunlukla ne söyleyeceklerini veya ne söylemeleri gerektiğini düşünürken etkileşimi kaçırırlar. Tartışmaya giremez, kendilerini bir tartışmanın içerisinde bulurlarsa yoğun çaresizlik hissederler. Olumsuz sosyal deneyimlerin etkisinden çok uzun süre çıkamazlar. Kendini sosyal anlamda beceriksiz, kişisel olarak nahoş ve diğerlerinden aşağıda görür.

Genelde kendisini utandıracağını düşündüğünden kişisel risk almaya veya yeni şeyler denemeye gönülsüzdür. Sürekli otokontrol sergilerler, kontrolü kaybedebilecekleri durumlardan kaçınırlar.

Okul Hayatında Zorbalık, Sınav Kaygısı ve Okul Fobisi Görülebilir

Çekingen kişilik bozukluğu olan bireyler okul hayatında akran zorbalığına sıklıkla maruz kalırlar. Haklarını arayamaz veya yaşadıkları sıkıntıya yönelik yardım talep etmemek için son ana kadar beklerler. Okul hayatlarında otoriter, başarı odaklı ve rekabete dayalı bir eğitim sistemine dahil olurlarsa başarılı olamazlar. Kolaylıkla sınav kaygısı ve/veya okul fobisi geliştirirler. Akabinde de sosyal fobik belirtiler görülmeye başlar. İş hayatlarında ise iş bulma sürecinden başlayarak zorluk yaşarlar.

İş Hayatında Pasif ve Geridedirler

Mülakatlara katılmak, kendilerini anlatmak onlar için son derece zordur. İş tanımı, kazancı ve statüsü ne olursa olsun mümkünse tanıdık aracılığıyla bir işe girmeyi ve orada korunup kollanmayı tercih ederler. Yükselme, terfi alma, liderlik etme gibi beklentileri ve arzuları yoktur. Hem kendilerini bu pozisyonlara layık görmezler hem de yükselmeden getireceği sorumluluklardan korkarlar. Yıllarca aynı pozisyonda, aynı verimle çalışabilirler.

Yaratıcılık gerektirecek, özgün olmayı ve yeniliği kapsayan işlerden kaçınırlar. Sorumluluğun ve riskin az olduğu ortamlarda çalışmak isterler. Ve mümkünse yalnız veya küçük sosyal gruplar içerisinde çalışmayı tercih ederler.

Çekingen Kişilik Bozukluğu Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

DSM-5’e göre, çekingen kişilik bozukluklarında sıklıkla eşlik eden psikolojik hastalıklar depresyon, bipolar ve kaygı bozukluklarıdır. Bu bireylerde özellikle özellikle sosyal kaygı bozukluğu ve performans kaygısı sıklıkla görülür. Ayrıca çevrelerinde değer verdikleri insanlara abartılı şekilde bağlanır ve yoğun şekilde kaybetme korkusu yaşarlar. Bu yönleriyle de bağımlı kişilik bozukluğu da çekingen kişilik bozukluğu ile beraber görülebilir.

Aşırı bastırılmışlık, doğal davranamamak ve sürekli otokontrol sağlamak öfke patlamalarına neden olabilir. Duygusal ve sosyal açıdan son derece zorlayıcı bir hastalıktır. Çekingen kişiler çevrelerinden böyle bir yönlendirme gelmedikçe tedavi için çoğunlukla yardım arayışına geçmezler. Çünkü kaçındıkları zorluklarla yüzleşmekten çekinirler. Ayrıca bir profesyonelle bu sıkıntıları konuşmak da onlar için çok zordur.

Etiketlenmekten ve bir şekilde adapte oldukları yaşam şekillerinin değiştirilmesinden çekinirler. Sosyal Anksiyete Okul Başarısını Olumsuz Etkiliyor, “Konuşurken Heyecanlanıyorum!” Sosyal Anksiyete ve Kariyer Gelişimi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Tedavi sürecinde klinik değerlendirme sonrası psikoterapi ve ilaç tedavisi birlikte kullanılabilmektedir. Tedaviye düzenli devam edildiğinde belirti ve kısıtlıklar son derece azaltılabilmektedir. Sosyal beceri artırma, özgüven geliştirme, beden dili kullanımı, nefes ve gevşeme teknikleri kullanılabilir. Kişinin zorluk yaşadığı konularla ilgili maruz bırakma ve baş etme çalışmaları yapılabilir.

Çekingen kişilik bozukluğu ile mücadele edenler kendilerinde bu v benzeri belirtiler gözlemliyorsa destek almalıdırlar. Profesyonel destek ile sorun yaşayan bireylere psikolojik ve kariyer odaklı çalışmalar yapılarak eksik alanlar desteklenebilmektedir. Aba Psikoloji uzman kadrosu her yaştan bireye ihtiyaca göre psikolojik destek ve kariyer danışmanlığı sunmaktadır. Detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Psikolojik destek yaşamın her evresinde her bireyin edinmesi gereken oldukça önemli bir hizmet. Nasıl ki barınma, beslenme, dinlenme gibi temel fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılıyorsak ruhsal ihtiyaçlarımızın da karşılanması gerekiyor. İnsanoğlu gündelik yaşam içerisinde pek çok psikolojik etkenle bir arada yaşıyor. Özellikle metropollerde maruz kalınan psikolojik uyaranlar çok daha fazla.

Ekonomik güçlükler, trafik, işsizlik, şiddet, iletişim aksaklıkları, travmatik olaylar, kazalar, saldırılan, hastalıklar insanları olumsuz etkiliyor. Pek çok olumsuz etkene doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalıyoruz. Sosyal medya, televizyon gibi kaynaklar da global düzeyde pek çok olumsuzluğa maruz kalmamıza neden oluyor. Bugün bulunduğumuz noktadan dünyanın bir başka ucunda gerçekleşmiş bir olaydan etkilenebiliyoruz. Dolayısıyla psikolojik destek ihtiyaçlarımız da artıyor.

Gelişmekte olan ülkelerde psikolojik hizmetlere yapılan başvurular ikinci plana atılsa da gelişmiş ülkelerde durum çok farklı. Kişisel yaşam, akademik başarı ve kariyer gelişiminden başlayarak pek çok alan ve konuda insanlar psikolojik hizmetlere başvuruyor. Bu sayede sorunlar kronikleşmeden veya performansı ketlemeden ihtiyaç duyulan önlemler alınmış oluyor.

Gelişmekte olan ülkelerde ise psikolojik kaynaklara erişmek zahmetli ve oldukça maliyetli. Yüksek maliyetler psikolojik hizmetlere başvuruların gecikmesine neden oluyor. Pek çok birey kendini ifade edebilmek ve dinlenebilmek için bir uzmanla konuşmak istiyor. Konuşmak, objektif ve yargısız bir yaklaşımla dinleniyor olmak kişiye kendini iyi ve güvende hissettiriyor.

Artan önemine ve duyulan ihtiyaca rağmen psikolojik hizmetlerle ilgili önyargılar da hala devam ediyor. Psikolojik destek başvuruları çoğunlukla destek ihtiyacı kaçınılmaz hale geldiğinde yapılıyor. Psikolojik desteğe başvuran bireyler belki yıllardır baş etmeye çalıştıkları yaşantısal problemleri destek sayesinde kısa sürede atlatmak istiyor. Oysa yıllarca ötelenmiş bir ihtiyacın istenilen düzeyde karşılanabilmesi de zaman gerektiriyor.

Zamanında destek alınması ise sorunlar oluşmadan önleyici müdahale sağlıyor. Bu açıdan psikolojik danışmanlık hem önleyici hem de iyileştirici rol oynuyor. Peki ne zaman bir uzmanla görüşülmeli? Destek ihtiyacı olduğunda hangi birimlerle görüşülmeli? Uzman seçerken nelere dikkat edilmeli? Yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

Psikolojik Destek Hangi Durumlarda Alınabilir?

Psikolojik hizmetlere başvurmak için spesifik bir problem yaşıyor olmaya gerek yok. Duygu, düşünce ve bunların etki ettiği davranışlar üzerine konuşmak için de destek aranabilir. Ancak çoğunlukla destek talebi psikolojik sorunlar kaçınılmaz bir hal aldığında yapılır. Kimi zaman bu belirtiler kişinin kendisini rahatsız eder. Kimi zamansa belirtiler çevre tarafından fark edilir ve kişi bir uzmana yönlendirilir.

Bazen hem kişi hem de çevre durumun farkındadır. Kimi bireyler psikolojik hizmetlerden destek almakta son derece gönüllüdür, kimi bireylerse bu ihtiyacı göz ardı etmektedir. Durum hangisi olursa olsun destek alacak kişinin psikolojik destek almaya gönüllü olması tedaviyi olumlu etkilemektedir.

Depresyon, anksiyete, fobi, mani, dikkat eksikliği, travma, yas, boşanma gibi psikolojik problemlerde profesyonel destek alınmaktadır. Ancak psikolojik desteğe ihtiyaç duyulan çoğu problem erken müdahale ile önlenebilmektedir. Eğitimde, öğretimde, kariyer gelişiminde, iletişim ve sosyal becerilerde de psikolojik hizmetlerden faydalanılabilmektedir.

Destek Alınabilecek Durumlar

  • Anne karnından başlayarak bebek ve çocuk psikolojisi için hamileler, baba adayları ve ebeveynler psikolojik destek alabilir,
  • Evlilik, boşanma, çocuk sahibi olma, okul seçme, kariyer belirleme, iş değiştirme gibi önemli süreçlerde de destek alınabilir,
  • Kişilerarası anlaşmazlıklarda özellikle çiftler ve aileler iletişim ve problem çözme tekniklerine yönelik destek alabilir,
  • Akademik ve profesyonel kariyere yönelik destek alınabilir,
  • Afet, kaza, savaş, saldırı, terör ve benzeri travmatik yaşantılara maruz kalan kişiler destek alabilir,
  • Alt ıslatma, 2 yaş sendromu, tuvalet eğitimi, kardeş kıskançlığı gibi çocukluk çağı problemlerinde destek alınabilir,
  • Bireyin yaşam kalitesini düşüren, işlevselliğini azaltan konularda destek alınabilir (performans kaygısı, sosyal fobi, panik atak, obsesif kompulsif bozukluk gibi)
  • Akran zorbalığı
  • Ergenlik çağı sorunları
  • Yaşlılık psikolojisi
  • Özel bakım gerektiren bireyler ve yakınları
  • Cinsel kimlik
  • Cinsel problemler (vajinismus, erken boşalma gibi)
  • Dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü
  • Yeme bozuklukları
  • İstismar ve ihmal
  • Adli süreçler
  • Stres
  • Kaygılar ve fobiler
  • Bunalım, intihar düşünceleri
  • Davranım bozuklukları
  • Alkol, madde bağımlılığı
  • Temel güven ve bağlanma problemleri ve benzeri pek çok konuda psikolojik destek

Kimlik arayışı, karakter analizi, performans artırma, hedef belirleme, zaman yönetimi, motivasyon ve benzeri durumlarda da destek talep edilebilir.

Psikolojik Destek Almak için Ne Zaman Bir Uzmanla Görüşülmeli?

Psikolojik açıdan destek sunabilecek bir uzmanla görüşmek için psikolojik problemler yaşamaya gerek yok. Zamanında ve düzenli şekilde alınan destek bireylerin kişisel, akademik, profesyonel ve sosyal hayatlarına verim sağlıyor.

Böylece gündelik stres nedeniyle yaşadığımız fiziksel gerginlik, iletişim kazaları gibi olumsuz sonuçlarla baş etmek kolaylaşıyor. Çözüm odaklı düşünce gelişiyor, düzenli destek aynı zamanda kişiye kendi psikolojik danışmanı olabilme ayrıcalığını sunuyor. Bireyler aldıkları destek sürecinde öğrendikleri ve uyguladıkları teknikleri yaşam boyu karşılaştıkları sorunların çözümünde kullanabilir hale geliyor.

Psikolojik destek için bir psikolog, psikolojik danışman, pedagog veya psikiyatri uzmanıyla görüşmeye ihtiyaç duyduğunuz her an başvurabilirsiniz. Başvurmak için sadece sorun yaşıyor olmaya da gerek yok. Kimi zaman kronikleşen problemlerimizi bir problem olarak görmeyi bırakırız. Veya yaşadığımız performans kayıplarının nedenleri psikolojik sorunlarımızken sorunları farklı kaynaklarda ararız.

Örneğin pek çok uyku probleminin nedeni psikolojiktir. Çok uyumak veya uyuyamamak fizyolojik bir probleme bağlı oluşabileceği gibi psikolojik temelli de olabilir. Diş gıcırdatma, kolayca öfkelenme, ağlama, bağırma, kilo alma veya verme psikolojik bir sorunun belirtisi olabilir. Destek almak için işlerin çıkmaza girmesini beklemek sorunun daha kompleks bir hale gelmesine ve kişilerin olumsuz etkilenmesine neden olur.

Boşanma sürecinde destek almak yerine evlilikteki problemler fark edildiğinde destek almak çok daha işlevsel olmaktadır. Bu nedenle baş etmekte zorluk yaşanan, kişinin bireysel ve sosyal yaşamını olumsuz etkileyen her konuda destek alınabilir.

Psikolojik Destek Nasıl Alınır?

Çoğunlukla psikolojik görüşmeler yüz yüze yapılmaktadır. Ancak özellikle pandemiyle birlikte online danışmanlık da son derece yaygın hale gelmiştir. Psikolojik hizmetten faydalanacak kişilere danışan, hizmeti sunacak kişiye ise danışman denilmektedir. Psikolog, pedagog, psikiyatrist başvurulabilecek psikolojik kaynakların bir kısmıdır. Psikolojik hizmetler de kendi içerisinde ayrışmaktadır. Psikolojik danışmanlık daha kısa süreliyken psikoterapi çok daha uzun sürmektedir.

Kimi durumlarda psikolojik desteğe uzman görüşüyle ilaç tedavisi de eklenmektedir. Danışman psikiyatrist ise ilaç düzenlemesi yapabilmektedir. Ancak görüşmeyi sürdüren kişi psikolog, pedagog veya psikolojik danışman ise psikiyatrik yönlendirme yapılması gerekmektedir. İlerlemiş, kendisine ve çevresine zarar veren, gerçeklik algısı kaybolmuş, oto kontrol kullanamayan bireylerde kimi durumlarda hastaneye yatış yapılabilmektedir.

Psikolojik destek yüz yüze ve online görüşmelerin dışında telefon veya mesajlaşma şeklinde de alınabilmektedir. Ancak bu iki görüşme türünün işlevselliği ve güvenirliği tartışılmaktadır. Görüşmeler ortalama 60 dakika sürmektedir. Kullanılacak tedavi yöntemi ve danışanın ihtiyacına göre görüşme sıklığı belirlenmektedir. Kimi zaman haftada bir veya iki görüşme yapılabilmektedir.

Görüşme sıklıkları 10 günde bir ve takip eden seanslarda ayda bir şeklinde de devam edebilmektedir. Çoğunlukla görüşme sıklığı ve süresi uzman tarafından danışana aktarılmaktadır.

Destek alan bireyler için mahremiyet ve güven ilişkisi son derece önemlidir. Bu nedenle danışman veya terapistin danışanla güvene dayalı bağ kurması gerekir. Danışanın görüşme içerisinde paylaştığı her şey onun özelidir ve danışanla danışman arasında kalmalıdır. Eğer danışanın paylaştığı vaka başka bir uzmanla paylaşılacaksa mutlaka danışandan yazılı onay alınmalıdır.

Psikolojik Destek Almak için Uzman Seçimi Nasıl Yapılmalı?

Destek almaya karar vermek kadar doğru kaynağı belirleyebilmek de önemli. Çoğunlukla psikolojik problemler için ilk başvurular psikiyatri kliniklerine yapılıyor. Bunun bir nedeni danışanların ilaç desteğiyle psikolojik sorunların fiziksel sorunlar gibi çözüleceğini umut ediyor olmalarıdır. Bir diğer nedeni ise psikiyatrik hizmetlere hastanelerde erişimin çok daha kolay olmasıdır. Ancak psikiyatrinin destek olacağı konularla bir psikoloğun veya pedagogun vereceği destek farklıdır.

Tıpkı tıbbi birimlerdeki farklılıklar gibi psikolojik kaynaklarda da farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin; iç hastalıkları uzmanı da tıp mezunudur, kulak burun boğaz doktoru da. Ancak ikisinin de uzmanlıkları birbirinden farklıdır ve fikir sahibi olsalar da birbirlerinin uzmanlık alanlarına girmezler. Psikolojik destek alırken de benzer bir süreç yer almaktadır. Her psikolog her psikolojik sorunla çalışamamaktadır.

Çocuk, ergen, yetişkin, çift, aile, cinsel terapi, spor psikolojisi gibi pek çok ayrı çalışma alanı bulunmaktadır. Bir uzman sadece boşanma süreciyle ilgileniyorken başka biri sadece çocukluk çağı sorunlarıyla ilgileniyor olabilir. Psikiyatri biriminden destek alırken de benzer ayrışmalar görülmektedir.

Çocuk, ergen ve yetişkin psikiyatrisi olarak ayrışabilmektedir. Ayrıca her psikiyatrist, psikolog veya pedagog terapist değildir. Ancak her uzman birbirinin çalışma alanıyla ilgili az da olsa fikir sahibidir. Dolayısıyla doğru kaynağa yönlendirmek için ilk değerlendirme sonrası sizinle bilgi paylaşabilir.

Psikolojik destek almaya karar verildiğinde mutlaka öncesinde görüşülecek kişiden ön bilgi alınmalıdır. Başvuru nedeni paylaşılıp, görüşülecek kişinin bu konuda uzman olup olmadığı araştırılmalıdır. Yapılan bu ön görüşme sayesinde hem zaman hem de maliyetten kazanç elde edilmiş olacaktır.

Üstelik yapılan hatalı seçimler kişinin kendisini tekrar tekrar anlatmasına neden olabilmektedir. Bu ise motivasyonu kırmakta ve çaresizlik hissini beslemektedir. Danışanlar sorunlarının çözümsüz olduğunu düşünebilmekte veya psikolojik hizmetlerin kalitesine olan güvenini kaybedebilmektedir.

Psikolojik hizmetlerden verim alabilmek için danışmanın yetkin ve yetkili olması kadar danışman ve danışan arasındaki uyum da önemlidir. Güven ve uyum ise terapi sürecinin verimini doğrudan etkileyen unsurlardır. “Çocuğumu Hangi Uzmana Götürmeliyim?” Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Psikiyatristi Kimdir? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Psikolojik Destek ve Kariyer Danışmanlığı İçin Aba Psikoloji İle İletişime Geçebilirsiniz

Aba psikoloji ailesi uzman kadrosu ile her yaştan bireyle profesyonel şekilde çalışmaktadır. Gelişim değerlendirmeleri, kişilik ve yetenek testleri, dikkat ve algı testleri, IQ ve EQ testleri ile çocuk, genç ve yetişkinlerin yeteneklerini keşfediyoruz. Kariyer planlama, hedef belirleme, kariyer değişikliği, sınava psikolojik hazırlık ve performansa yönelik çalışmalar yapıyoruz.

Çocukluk çağı problemleriyle çalışıyoruz.  Bu problemlerin karakter gelişimini, sosyal, akademik ve profesyonel hayatı olumsuz etkilememesini hedefliyoruz. Gençlerle çalışıyor ergenlik çağı problemlerinin aynı şekilde akademik ve profesyonel yaşamdaki performansı olumsuz etkilememesi için destek oluyoruz. Aile desteğinin önemini biliyor ve ailelerle de bu süreçte çalışıyoruz. Sosyal beceri ve iletişim üzerine de çalışmalar yapıyoruz.

Psikolojik destek dışında stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı hizmeti de sunuyoruz. Siz de destek arayışındaysanız ön bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Bizi Youtube hesaplarımızdan da takip edebilir, her hafta düzenli paylaştığımız içeriklerimizi izleyebilirsiniz.

Read More

Üniversite Tercih Dönemi yaklaştı; sınav takvimine göre YKS sınav sonuçları 4 Ağustos Çarşamba günü açıklanıyor. Sınav sonuçları açıklandıktan sonra ise adayları tercih süreci bekliyor. Tercihler ise 5-13 Ağustos arasında yapılacak. Tercih yapmak için süre oldukça uzun gibi görünse de yeterli ön hazırlığı olmayan adaylarda bu süre kaosa dönüşüyor.

Adaylar çevrelerinden gelen her türlü yönlendirmeye açık oluyorlar ve tercih dönemi iyi yapılandırılamıyor. Üniversite sınavı yükseköğrenime devam etmek isteyen her öğrenci için oldukça meşakkatli bir sınav. Hazırlık sürecinin yoran ve hırpalayan temposu kadar seçim süreci de zahmetli. Doğru seçim yapabilmek için öncelikle sınav sistemini iyi bilmek ve iyi bilen kişilerden destek almak gerekiyor.

Adaylar sınava hazırlık sürecinde sistemin mantığını büyük ölçüde oturtuyor. Ancak ebeveynler veya adaya yakın olan diğer kişiler sınav sistemini yeterince iyi bilemeyebiliyor. Bunun önemli bir nedeni son yıllarda sınav sisteminde üst üste meydana gelen değişiklikler. Üniversite sınavının bugünkü adı dahi çoğu kişi tarafından bilinmiyor.

Bu yüzden seçim yaparken tecrübeli ve güncel bilgilere sahip kişilerle çalışılması gerekiyor. Bu kişiler hazırlık sürecinde destek aldığınız öğretmenleriniz olabileceği gibi, okul rehberlik birimizin veya profesyonel danışmanlık merkezleri de olabilir. Seçim sürecinde bir mentörle de çalışabilirsiniz.

Peki üniversite tercih dönemi yaklaşırken neler yapılmalı? Seçim sürecinde kimden destek alınmalı? Seçim yaparken nelere önem verilmeli? Seçim sürecinde profesyonel hizmet almak önemli mi? ve benzeri sorularınızın yanıtlarını yazının devamında bulabilirsiniz. Alan Seçimi Kariyer Yolculuğunun Rotasını Belirliyor ve Yüksek Lisans Eğitimi ile İş ve Kariyer Değişikliği Yapabilirsiniz yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Üniversite Tercih Dönemi Yaklaşıyor! Peki Kalan Süre Nasıl Değerlendirilmeli?

Tercih döneminin başlamasına sadece iki hafta var. Bu süre doğru değerlendirilirse üniversite ve meslek seçiminizle ilgili daha fazla memnuniyet duyabilirsiniz.

Üniversiteden Önce Meslek Seçimi Yapın

Tercih döneminde sadece üniversite tercihi yapılacağı düşünülebilir. Ancak okuyacağınız üniversiteyi sınavdan aldığınız puan kadar okumak istediğiniz bölüm de belirler. Bölüm seçimi ise meslek seçiminize göre belirlenir. Hangi mesleğe yönelmek istediğinizi belirlediniz mi? Bir meslek seçerken çok yönlü değerlendirme yapmak gelecekteki mesleki tatmini artırmaktadır. Doğru seçim yapabilmek için kişinin birden fazla değişkeni göz önünde bulundurması gerekir.

Karakteristik özellikler, sosyoekonomik düzey ve beklentiler, ilgi alanları, beceri ve yetenekler seçim yaparken dikkate alınmalıdır. Tabi kişinin ihtisası da oldukça önemlidir. Örneğin; Türkçe-Matmatik alanından mezun birinin Fen-Matematik temelli bir bölüme yönelmesi riskli olabilir. Sözelden Sayısala geçmek de aynı şekilde oldukça risklidir. Üniversite tercih dönemi geldiğinde alan dışı bölümlere yönelmek kat sayıların düşmesine neden oluyor. Bu durumda elde edilen puandan faydalanılamıyor.

Ve ayrıca eğitim hayatı bireyi zorlayabilir. Bu açıdan meslek seçimi yapmadan çok daha önce kişinin lise eğitimine başlarken doğru alana yönelmesi gerekir. Alan seçimi meslek seçiminin ön hazırlık aşamasıdır. Ve daha bu aşamada kişinin seçim yaparken ilgi, beceri, yetkinlik, sosyoekonomik ve kültürel özelliklerini düşünmesi gerekir.

Doğru Alan Seçimi Yapmak Meslek Seçimine Daha Doğru Yön Veriyor

Bugünün koşullarında hem alan hem de meslek seçimi yapmak profesyonel destek almadan kolay değildir. Bunun önemli bir nedeni eğitim sistemindeki rekabetin oldukça yüksek olmasıdır. Her yıl üniversite sınavına hazırlık yapan aday sayısı artıyor. Buna bağlı olarak her yıl yeni vakıf ve özel üniversiteler ve yeni bölümler açılıyor. Böyle bir ortamda nitelikli üniversite ve bölüm seçmek zorlaşıyor.

Avantajı artırabilmek için Lise eğitiminde doğru alan seçimini yapabilmek gerekiyor. Ardından sınava hazırlık sürecini en iyi şekilde geçirmek gerekiyor. Ve sonrasında elde edilen puanı en verimli şekilde değerlendirmek önem kazanıyor. Puanı değerlendirme sürecinde kişinin meslek seçimi ve tabi ki üniversite eğitiminden beklentileri de önem kazanıyor.

Üniversite tercih dönemi geldiğinde adaylar özel bir üniversite de mi okumak istiyor, yoksa devlet üniversitesinde mi? burs beklentisi var mı? Eğitimini yurtiçinde mi yurtdışında mı sürdürmek istiyor? Bütçe planı ve finansal desteği var mı? Şehir dışı eğitim fırsatlarına açık mı yoksa aile yanında mı kalmak istiyor? Hazırlık sınıfı olacak mı? Bu sınıfı okumak istiyor mu? Ve daha pek çok detayı değerlendirmeli.

Üniversite Tercih Dönemi Başlamadan Geleceğin Meslekleri ve Mesleklerin Geleceği Araştırılmalı

Bölüm, meslek ve hatta üniversite seçerken dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli konu da bugünün ve geleceğin mesleklerini iyi biliyor olmaktır. Bu bilgi bize gelecek on yıllarda seçtiğimiz mesleğin ne denli avantajlı olacağının bilgisini sağlar. Teknolojinin hızla ilerlemesi pek çok mesleğin rolünün değişmesine ve evrilmesine neden oldu.

Bu değişim ve yenilikler adapte olabilenler için avantaj sağlarken adapte olamayanların iş kaybına neden oldu. Günümüzün popüler mesleklerine her yıl büyük talep var. Popüler mesleklere yönelik bölümler her yıl öğrenci almaya ve mezun vermeye devam ediyor. Ancak mezuniyet sonrası istihdam sağlanabilecek kadar iş sahası çoğu bölümde yok.

Bu da adayların mezuniyet sonrası uzun süreli işsiz kalmasına veya bölüm dışı mesleklere yönelmesine neden oluyor. İş bulamamak özgüveni ve motivasyonu zedeliyor. Farklı bölümlere yönelip iş bulamama kaygısıyla o bölümlerde devam etmekse mesleki tatminin azalmasına neden oluyor. Bu tatminsizlik hem iş veren hem de çalışan için performans ve üretim kaybına neden oluyor.

Üniversite tercih dönemi gelmeden önce geleceğin mesleklerini bilmek de oldukça önemli. Her yıl üzerine yeterince bilgi sahibi olmadığımız bölümler açılıyor. Bu bölümlere yönelik bilgi olmaması ve henüz mezun da vermemiş olunması seçim sürecine temkinli yaklaşılmasına neden oluyor. Ancak yeni bir bölümün ilk mezunlarından olmak mezuniyet sonrası istihdam olasılığını da artırıyor. Ayrıca ilk mezunlar pek çok anlamda öncülük de etmiş oluyor.

Öğretim Kadroları da Üniversite Tercih Dönemi Gelmeden Araştırılmalı

Yeni mesleklere yönelmek söz konusu olduğunda öğretim kadrosu, üniversite ve bölümün niteliğini iyi araştırmak gerekiyor. Bu bölüme yönelik iş gücü ihtiyacı nedir? ülkemizde veya farklı bir ülkede bu mesleği yapabilme potansiyeli var mı? iyi araştırılmalı. Araştırma ve ön bilgi edinme her iki durumda da çok önemli.

Bugünün popüler mesleklerini istihdam fırsatını artırabilmek için en iyi üniversitelerde iyi bir kadrodan okumak gerekiyor. Mümkünse seçim yapmadan önce ilgili bölümlerin ders içeriklerini araştırmak da seçim yaparken kişiye bilgi sağlıyor. İçerikler ilgi çekiyor mu, merak uyandırıyor mu? Değerlendirmesini yapmak seçimin ne kadar doğru bir tercih olduğunu belirliyor. Üniversite tercih dönemi kadar üniversite eğitimi de verimli değerlendirilebilecek şekilde planlanmalı.

Eğitim alınacak okul, yaşanılacak il, bilgiye erişim kaynakları iyi araştırılmalı. Öğrencilerin kendilerini en iyi şekilde geliştirebilecekleri okul ve şehirlere yönelmesi önemli. Seçim yaparken daha şimdiden olası staj ve iş imkanları da araştırılmalı. Çoğu bölümde staj zorunluluğu var ve stajlar istihdam sürecinde önemli rol oynuyor. Bu açıdan eğitim aldığınız şehirde veya yaşadığınız şehirde nitelikli staj yapabileceğiniz iş alanlarının olması oldukça önemli.

Üniversite diplomasının yanı sıra kişisel ve mesleki gelişime de yatırım yapılması gerekiyor. Özgeçmiş diğer adayların önüne geçecek ve işvereni etkileyecek şekilde geliştirilmeli. Başarılı Bir Kariyer İçin Tercih Yapmadan Önce Geleceğin Meslekleri ve Mesleklerin Geleceği İyi Bilinmeli yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Yabancı dil bilgisi de üniversite eğitiminde ve profesyonel kariyerde öne çıkmayı sağlıyor. Pek çok bölümde henüz hala ülkemizde Türkçe kaynaklara erişilemiyor. Yabancı yayınları takip edebilmek kişinin güncel ve nitelikli bilgiye erişmesini kolaylaştırıyor. Ayrıca yabancı dil bilmek global düzeyde istihdam edilebilme fırsatlarını da artırıyor.

Üniversite Tercih Dönemi Geldiğinde Kimden Destek Alınmalı?

Tercih dönemi gelmeden önce yapılması gereken diğer önemli araştırma da bu dönemden kimden destek alınabileceğidir. Üniversite, bölüm ve meslek seçimi gelecek 40-50 yılınıza etki edecek önemli bir karar sürecidir. Bu sürecin iyi planlanması ve bu alanda deneyimli, bilimsel ve güncel bilgiye sahip kişilerden destek alınması önerilmektedir.

Destek verecek kişinin uzman olması size seçim sürecinde aradığınız detaylı bilgiyi ve alternatif çeşitliliğini sağlayacaktır. Yine destek alacağınız kişiyi belirlerken mümkün olabildiğince ihtiyaçlarınıza göre seçim yapmanız gerekmektedir. Yurtdışı eğitim isteyen bir kişinin mutlaka yurtdışı eğitim bilgisi olan ve bu alanda güncel bilgiye sahip bir uzmanla çalışması önerilir. Yurtdışı eğitim danışmanları, danışmanlık ofisleri ve yurtdışı eğitim mentörleri gibi.

Üniversite tercih dönemi gelmeden destek alınacak kişiyi belirlemek seçim sürecinde süre sıkıntısı yaşanmasının da önemine geçer. Pek çok danışman bu dönemde yoğun bir çalışma planına ulaşır. Son dakikaya bırakmak aranan niteliklerde bir kişiye ulaşılmasını da zorlaştırabilir. Destek alınacak uzmanın üniversiteler, öğretim kadroları, bölümler, mesleklerin bugünü ve geleceği üzerine bilgili olması gerekir.

Kişisel Gelişim, Üniversite ve Meslek Seçimi Başarılı Bir Kariyer İçin Ne Kadar Önemli! Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Üniversite Tercih Dönemi Profesyonel Destek ile Çok Daha Başarılı Sonuçlar Sağlıyor

Lise döneminde öğrenciler full konsantrasyon üniversite sınavlarına başarılı olmayı ve hayallerindeki üniversiteyi kazanmayı hedefliyor. Ancak sınavlar bitip sonuçlar açıklandığında pek çok öğrenci sudan çıkmış balığa dönüyor. Kimi öğrencinin bu aşamaya kadar somut bir hedef planı olmuyor. Kimisi seçim sürecinde kararsız kalıyor veya hedefe yönelik yeterli puan alamıyor. Kimi üniversite adayları seçim sürecini telaşlı ve kaos içerisinde geçiriyor.

Ailenin, çevrenin ve arkadaşların etkisi ile istek ve beklentileri dışında seçimler yapabiliyor. Üniversite tercih dönemi öncesi, anı ve sonrası pek çok açıdan iyi bir hazırlık, dikkat, araştırma ve değerlendirme gerektiriyor. Bu süreç yeterince iyi planlanmadığında üniversite eğitiminde motivasyon kayıpları görülme sıklığı artıyor. Seçilen bölümden, okunan okuldan veya yapılan meslekten memnuniyetsizlik doğuyor.

Bu memnuniyetsizlik motivasyonu ve dolayısıyla performansı düşürüyor. Tercih sürecinin verimsiz geçirilmesi yaşam boyu doyumu etkiliyor ve kişiler potansiyellerinin altında işlevsellik gösteriyor. Üniversite eğitimi bireyi sadece bir meslek sahibi olmaya hazırlamıyor. Seçilen üniversite, bölüm ve meslek kişinin gelecekteki sosyal statüsünü, gelirini, çevresini ve hatta kuracağı aileyi bile belirliyor.

Stratejik yetenek yönetimi ise tam da bu kararsızlık ve hatalı seçim süreçlerinde önem kazanıyor. Aba psikoloji olarak danışanlarımızın kariyerlerini belirlemelerinde profesyonel destek sunuyoruz. Yetenekleriniz, ilgi alanlarınız ve potansiyelinizi keşfetmek için öncelikle becerilerinizi birlikte analiz ediyoruz. Başta WISC-V olmak üzere 8 farklı testten bu süreçte faydalanıyoruz. IQ, EQ, ilgi, yetenek, dikkat ve algı testlerinden faydalanıyoruz.

Üniversite tercih dönemi yaklaşırken siz de karar ve tercih sürecinizde profesyonel destek arayışındaysanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Aba Kariyer sayfasını ve her hafta düzenli içerik paylaşılan Youtube kanalımızı takip edebilirsiniz.

Read More

Posttravmatik stres bozukluğu uzun yıllar sürebilen ve ciddi işgücü kaybına yol açabilen bir hastalıktır. Travmatik yaşantılar, bir insanın kendisinin veya başkalarının hayatını ve güvenliğini tehdit eden tehlikeli, korkunç durumlardır. Savaş, doğal afet, patlamalar, saldırılar, taciz, tecavüz, kaza ve benzeri olaylar travma sonrası stres bozukluğu nedeni olabilir. Trvma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşamak için bizzat travmatik olayın içerisinde yer almak gerekmez.

Şahit olmak da kişilerin travmatize olmasına neden olabilmektedir. Medya, basın yayın kaynakları da bireylerin travmatik olaylara filtresiz şekilde maruz kalmasına neden olabilmektedir. Özellikle çocuklar ve ergenler bu içeriklere kontrolsüzce maruz kalmaktadır.

https://youtu.be/NAyQFbDd18A

Peki Travma nedir? kimler travma sonrası stres bozukluğu yaşar? Hangi belirtilerle kendini gösterir? Posttravmatik stres bozukluğu tedavi edilebilir mi? Hangi tedavi yöntemleri etkilidir? Ve daha fazla sorunun yanıtına yazının devamında ulaşabilirsiniz.

Travma Nedir? Hangi Durumlar Travma Kapsamındadır?

Ani ve beklenmedik bir şekilde gelişen, dehşet, kaygı ve panik yaratan olaylara travmatik olaylar denilmektedir. Travma mağdurlarında yoğun çaresizlik duygusu hakim hale gelir. Rutin yaşam içerisinde pek çoğumuz üzüntü, keder, çaresizlik, kaygı ve stres hissederiz. Ancak bunlar sonucunda pek çoğumuz travmatize olmayız. Aynı şekilde travmatik olaylara maruz kalmak veya şahit olmak da her zaman herkeste travma yaratmaz.

Travmalar doğa kaynaklı ve insan kaynaklı olmak üzere ikiye ayrılır. Her ne kadar bu tarz bir ayrım yapılmış olsa da tüm travmalar insan kaynaklıdır. Deprem değil, bilinçsiz yapılaşma ve güvensiz yapılar insan öldürür. Aynı şey diğer doğal olayları için de geçerlidir. Yanlış ve yetersiz yapılaşmalar insanların hayati risk içeren afetler deneyimlemesine neden olmaktadır.

https://youtu.be/_w2zOTONkj8

Heyelan oluşabilecek, çığ düşebilecek ya da yanardağ patlaması olabilecek bir alanda yapılaşmak gibi. Dolayısıyla doğanın öldürdüğü insan yoktur, insan ihmali, bilinçsiz yapılaşma ve kalitesiz malzeme sonucu ölüm vardır. Doğal afetlerin yol açtığı insan faktörlü travmaların yanı sıra bir de direk insan tarafından yaratılan travmalar vardır. Tecavüz, savaş, terör, işkence, dayak, ensest, trafik kazası, kimyasal kirlenme gibi.

Posttravmatik stres bozukluğu olaydan 1 ay sonra veya daha uzun süreler sonra belirti vermeye başlar. Daha erken belirtiler ise akut stres bozukluğu denmektedir. DSM V’e göre kurban aşağıdaki bir veya fazla şekilde ölüm, ölüm tehdidi, ciddi yaralanma veya cinsel saldırıya maruz kalan kişidir;

  1. Doğrudan travma ile karşılaşma,
  2. Başkalarının başına gelenlere tanık olma,
  3. Travmatik olayların aile bireyleri veya yakın bir kişinin başına geldiğini öğrenme,
  4. Ekstrem travmatik olaylar ve detaylarına sürekli maruz kalmak, (mesleği gereği olabilir; asker, jandarma, polis, doktor gibi. Bu kişiler de travmatize olabilir ve psikolojik desteğe ihtiyaç duyabilirler.)

Posttravmatik Stres Bozukluğu Nedir ve Nasıl Gelişir?

Travma sonrası stres bozukluğu olaydan 1 ay sonra veya daha uzun süreler sonra belirti vermeye başlar. Daha erken belirtilere ise akut stres bozukluğu denmektedir. Daha öncede belirttiğimiz gibi her travmatik olay ve deneyim herkeste aynı etkiyi yaratmaz. Yapılan araştırmalar bir kişinin travmatize olması için bazı bireysel özelliklerin devreye girdiğini göstermektedir.

Bunlar arasında bireyin hayatında boyunca yaşadığı stresli deneyimler, yaşadığı travmaların miktarı ve ciddiyeti yer alır. Ayrıca kişilik özellikleri, ailede anksiyete ve depresyon öyküsünün olması da travma riskini artırmaktadır. Bunların yanı sıra beynin ve vücudunun strese yanıt olarak saldığı kimyasallar ve hormonları düzenleme şekli neden olabilmektedir.

https://youtu.be/GOgNM3sNtkk

Posttravmatik stres bozukluğu sıklıkla cinsel şiddet, fiziksel istismar, saldırıya maruz kalma, kazalar, savaş ve silah tehdidi ile gelişir. Ayrıca gasp, adam kaçırma, uçak kazası ve terör de neden olabilmektedir.  Travma sonrası stres bozukluğu belirtileri kişinin yaşam kalitesini son derece düşürmektedir. Eğitim ve/veya profesyonel kariyer zedelenmekte, aile içi ve sosyal ilişkiler zarar görmektedir.

Ayrıca travma sonrası stres bozukluğu beraberinde anksiyete, depresyon, OKB, alkol, madde kullanımı riskleri de artmaktadır. Travmadan hemen sonra bireye psikolojik ilk yardım uygulanması travma sonrası stres bozukluğu görülme riskini azaltmaktadır. Yargılamamak, güven vermek ve temel ihtiyaçlarını karşılamak psikolojik ilk yardım sunacak kişinin birincil görevleridir. Tıpkı tıbbi ilk yardım gibi psikolojik ilk yardım desteği de bilgili kişiler tarafından sunulmalıdır.

Posttravmatik Stres Bozukluğu Hangi Belirtilerle Kendini Gösterir?

Travma sonrası stres bozukluğunu belirtileri olaydan aylar sonra veya yıllar sonra dahi görülebilir. Kişi travma sonrası yeniden yaşama (hatırlama), kaçınma, bastırma, ruh halinde ani değişimler, fiziksel tepkilerle kendini belli edebilir. Kişi olayı tekrar tekrar yaşıyormuş gibi büyük tepkiler verebilir. Uyku problemleri görülebilir. Rüyada olayı yeniden yaşama söz konusu olduğunda uykuya direnç gelişebilir.

Beklenmedik anda gelen dokunma, seslenme gibi durumlara kişi kontrolsüzce aşırı tepki verebilir, kendini korumaya alabilir. Kaçınma belirtilerinde ise olayın gerçekleştiği ortamdan uzak durma , olayı hatırlatacak kişilerle görüşmeme sayılabilir. Posttravmatik stres bozukluğu sonrası kişi hatırlatıcı etkisi olacak mekan, kişi, eşya benzeri her şeyden uzaklaşabilir. Kimi zaman ise kaçınma davranışı tamamen zihinsel bir kaçınmaya yöneliktir. Örneğin kişi olay üzerine düşünmekten, konuşmaktan kaçınabilir.

Depresif belirtiler görülebilir, anksiyete artabilir. İçe kapanma, sosyal ortamlardan ve etkinliklerden uzak durma görülebilir. Özbakım azalabilir veya temizliğe aşırı önem verilebilir. Aşırı alkol kullanımı, riskli araç kullanımı, riskli deneyimler, madde kullanımı ve benzeri davranışlar görülebilir.

Posttravmatik Stres Bozukluğu ve Tedavi Süreci

Travma sonrası stres bozukluğu tedavisi fark edildiğinde hızla tedaviye başvurulması gereken bir hastalıktır. Kişinin yaşam kalitesini düşürmekte ve ikincil hastalıkların gelişimine zemin hazırlamaktadır Tedavi sürecinde psikoterapi öncelikli yöntemdir. Ancak ihtiyaç duyulması halinde ilaç tedavisi de uygulanmaktadır. Bu tedavi yöntemlerini birleştirmek, semptomlarla başa çıkma becerisini geliştirir. Bireyin kendisi, başkaları, gelecek ve dünya hakkında daha iyi düşünmesine katkı sağlar.

https://youtu.be/I4AxdUBmn0M

Belirtiler herhangi bir tetikleyici sonucunda yeniden açığa çıkabilir. Böyle bir ihtiyale karşılık psikoterapi ile bireye bireysel baş etme yolları öğretilir. Anksiyete, Okb, depresyon, özgüven eksikliği gibi psikolojik sorunların açığa çıkmasını önler. Psikoterapi teknikleri arasında Bilişsel davranışçı terapi ve EMDR tedaviden verimli sonuçlar alınmasını desteklemektedir. Ayrıca çocuklarda oyun terapileri de işlevseldir.

Posttravmatik stres bozukluğu yaşıyor veya benzer şikayetler hissediyorsanız mutlaka profesyonel destek almalısınız. Aba psikoloji olarak danışanlarımızın psikolojik sorunlarıyla ilgileniyoruz. Psikolojik faktörlerin yol açtığı akademik ve profesyonel başarı kayıplarını da tölare etmeye çalışıyoruz. Detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Gevşeme teknikleri denildiğinde sıklıkla akla gelen fiziksel egzersizlerdir. Ancak zihnimizin de gevşemeye ihtiyacı vardır. Gevşemek için hem fiziksel hem de zihinsel egzersizlerden faydalanmak alınacak verimi de artırmaktadır. Nefes egzersizleri, telkinler, meditasyon teknikleri ve pilates, yoga gevşemeyi kolaylaştırmaktadır. Bu tekniklerle ilgili sayısız kurs ve yanı sıra sosyal medya içerikleri bulmak da mümkün artık.

Pandemi sürecinde hepimiz çoğunlukla vaktimizi evde geçirdik. Kaygı uyandıran haberler, bulaşma veya bulaştırma endişesi, sosyal mesafe hepimizi gerginleştirdi. Rutinlerimiz bozuldu, sevdiklerimizle aramıza fiziksel mesafeler girdi. Hastalandık, sevdiklerimiz hastalandı ve kayıplar da verdik. Üstelik pandemi belli bir kitleyi değil hepimizi derinden etkiledi. Çocuklardan yaşlılara dek herkes bu süreçte yıprandı. Dolayısıyla hepimizin gevşeme teknikleri hakkında bilgi edinmeye ihtiyacı oluştu.

Evden çalışanlar, ev ve iş dengesini kuramayanlar, uzaktan eğitim, tüm aile bireyleri bir arada yaşamak ve çalışmak zorlayıcı oldu. Kimimiz için uzaktan sağlıklı iletişim kurabilmeyi alışmak zordu. Kimimiz çok daha kolay benimsedi. Kimimiz, özellikle de sağlık ve hizmet sektörü çalışanları alanda hizmet vermeye devam etti. Onlar ve aileleri için bu süreç daha da zordu.

Kronik hastalar, yalnız yaşayanlar, bağışıklığı düşük olanlar, hamileler ve daha pek çoğumuz için zorlu bir dönemdi. Dolayısıyla bu dönemde kaygılarımız arttı, panik atak, anksiyete, depresyon, sosyal fobi, aile içi iletişim sorunları artış gösterdi. Özellikle çocuklarda ve ergenlerde öfke nöbetleri görülmeye başladı. Bu dönem hepimiz için farklı farklı zorluklar içerse de hepimizin ortak ihtiyacı gevşeme teknikleri uygulamayı öğrenebilmekti.

Peki nasıl gevşeyebiliriz? Hangi teknikleri daha etkin kullanılıyor? Gevşemeyi bilmek ve aktif kullanmak nasıl faydalar sağlıyor? Ve daha fazlası yazımızın devamında yer almaktadır.

Gevşeme Teknikleri Nelerdir?

Doğru nefes almak bilinen en kolay ve etkili gevşeme egzersizlerinden biridir. Stres, kaygı, korku, panik anlarında veya fiziksel ve zihinsel olarak yorgunken rahatlamak için kullanılabilir. Uykuya geçişi kolaylaştırır. Daha olumlu ve yapıcı düşünmeyi, çözüm odaklı ve yaratıcı olmayı kolaylaştırır. Doğru nefes aynı zamanda diksiyon için de faydalıdır.

Özellikle performans kaygısı olan, topluluk içinde konuşurken heyecanlanan ve heyecanı sesine yansıyan kişilerde nefes çok rahatlatıcıdır. Nefesin doğru kullanımı konuşurken yorulmaması, sesteki çatallaşmaları ve kesilmeleri önler. Nefesin yanı sıra imgeleme ve progresif kas gevşetme egzersizleri de faydalıdır. Şimdi sırasıyla günlük yaşamınızda kullanabileceğiniz gevşeme teknikleri için örnek verelim;

4-7-8 Nefes Tekniği

4-7-8 nefes çalışmasını kaygınızın artığını fark ettiğinizde, stresli veya öfkeliyken, odaklanmakta zorlandığınızda kullanabilirsiniz. Uykuya geçişi ve kaliteli uyumayı da kolaylaştırmaktadır. Sınav kaygısı, sosyal kaygı, panik atak gibi durumlarda da kişinin rahatlamasını ve anda kalmasını kolaylaştırmaktadır. Tekniğin bir kısa bir de tam versiyonu var. 4-7-8 egzersizini yapmakta zorlananlar başlangıçta kısa versiyonu kullanabilirler. Ancak kısa versiyon uygulanırken oran bozulmamalıdır.

2-3,5-4 olacak şekilde uygulanmalıdır. Bir diğer önemli noktada başlangıçta 4 tekrardan fazla yapılmamasıdır. Bunu ilk birkaç kez yaptıktan sonra kişi baş dönmesi hissedebilir. Bu nedenle, baş dönmesini veya düşmeyi önlemek için bu tekniğin otururken veya yatarken denenmesi önerilir. Alışkanlık kazandıkça ve baş dönmeleri geçtikçe tekrar sayıları artırılabilir.

Gün içerisinde peş peşe olmamak koşuluyla egzersiz başlangıçta 2 defa yapılabilir. Uyanınca ve uyumadan önce gün içerisinde herhangi bir saat ve yatmadan önce gibi olabilir. Gevşeme teknikleri içerisinde 4-7-8 egzersizi özel bir alana, ekipmana veya bedensel bir efora ihtiyaç duyulmadan kolayca yapılabilir. Peki egzersizi nasıl yapacağız?

  • Ciğerlerinizi boşaltın
  • 4 saniye boyunca burundan derince nefes alın
  • Nefesi 7 saniye boyunca tutun
  • 8 saniye boyunca ağzınızdan kuvvetli bir şekilde nefes verin, dudakları aralayın ve “vızıltı” sesi çıkarın
  • Döngüyü 4 defaya kadar tekrarlayın

4-7-8 tekniği aynı zamanda migren ataklarının azaltılmasında, ağrı hissinin giderilmesinde, hipertansiyonun düzeltilmesinde etkilidir.

İmgeleme Tekniği

Gevşeme teknikleri arasında kullanılabilecek bir diğer etkili yöntem de imgeleme tekniğidir. İmgeleme bir diğer adıyla zihinsel canlandırma yani hayal etmedir. Olumsuz imgeler zihinsel, duygusal ve fiziksel olarak olumsuz etkilenmemize neden olur. Örneğin iş yerinde önemli bir sunum yapacaksınız veya ders içerisinde tahtaya çıkacaksınız. Performans öncesinde zihninizdeki imgeler başarısız olacağınıza yönelik olabilir. Dilim sürçecek, kekeleyeceğim, hata yapacağım, herkes bana gülecek gibi.

Bu olumsuz imge ve düşünceler kaygınızı artırır, bu durum beden dilinize, performansınıza da etki eder. Oysa başarısız değil de başarılı olacağınızı imgeleseniz bu durum duygu, düşünce, davranışlarınızı olumlu yönde etkiler. “Çok iyi hazırlandım, çıkıp elimden gelenin en iyisini yapacağım. Sorular gelecek ve bildiklerimi yanıtlayacağım. Bilmediklerimi not alıp toplantı sonrasında bilgi paylaşacağım. Bu benim işimin bir parçası.

Ve ben işini iyi yapan bir çalışanım.” Beynimiz tamamen düşüncülerimizde yola çıkarak duygusal tepkiler yaratma yeteneğine sahiptir. İmgesel gevşeme teknikleri ise bu durumu avantaja çevirir. Bu tekniği uygularken sessiz bir alana geçiş rahat bir pozisyonda, gözlerinizi kapatarak hayal edebilirsiniz. Doğru nefes almaya yani diyafram nefesini kullanmaya özen gösterin. İmgelemeyi olabildiğince detaylı yapın ve olumsuz unsurlardan arındırın.

Örneğin bir ormanda yürüyüş yaptığınızı hayal edin. Teninize değen rüzgarı, ağaçların kokusunu hissetmeye çalışın. Kuşların sesini, ağaçların hışırtısını duyduğunuzu hayal edin. Yani imgelediğiniz görsel nereye aitse orayı tüm duyularınızla hissetmeye odaklanın. Sesi var mı, kokusu, tadı, nasıl bir dokusu var, sıcak mı, soğuk mu, pürüzlü mü? Tüm bunları imgeleyin. Sahildesiniz, güneşin sıcaklığını, kumun veya çakılların ayağınızda bıraktığı dokuyu hissedin.

Denizin kıyıya vuran sesini, etrafta mutlu insanların seslerini dinleyin. Denizin kokusunu duymaya çalışın. Ferahlamak için bir şeyler yiyor, içiyorsunuz veya deniz suyunun tadı var damağınızda, tatları almaya çalışın. İşte oldukça başarılı bir imgeleme. Şimdi Nasıl hissediyorsunuz?

Güvenli Alan Egzersizi Gevşeme Teknikleri İçerisinde Mutlaka Yer Almalı

Güvenli alan egzersizi ile imgeleme oldukça benzerdir. Teknik aynı şekilde yani tüm duyular harekete geçirilecek şekilde bir imgeleme yapılarak kullanılır. Fakat imgeleme tekniğinde istediğiniz yer ve durumu imgeliyorken güvenli alanda bir yere odaklanırsınız. Bu yer size güven veren, kendinizi iyi hissettiğiniz yerdir.

  • Kulağınıza bir kulaklık alın, aşağıdaki müziğin sırayla sağ ve sol kulağınıza ritmik bir şekilde geldiğini duyun
  • Gözlerinizi kapatın.
  • Kendinizi rahat ve güvende hissettiğiniz bir yer hayal edin. Bu yer daha önce gittiğiniz, bildiğiniz bir yer olabileceği gibi hayali bir yer de olabilir. Önemli olan kendinizi rahat hissedeceğiniz bir yer olması.
  • Güvenli yerinizi gözünüzün önüne getirin ve orada olduğunuzu düşünün. Burası sizin güvenli ve özel yeriniz. Orada olmasını istediğiniz her şeyi orada hayal edebilirsiniz. Kendinizi orada görebiliyor musun?
  • Çevrenize bakın. Neler görüyorsunuz? Ayrıntılara bakın ve o ayrıntıların neden orada olduğunu düşünün. Gevşeme teknikleri doğru nefes kullanarak çok daha rahat uygulanır.
  • Yavaş yavaş yürüyün ve etrafınızdakileri fark edin. Neye benziyorlar ve size ne hissettiriyorlar?
  • Neler duyabiliyorsunuz? Yüzünüzde güneş ılıklığını, rüzgarın değmesini vb. hissedebiliyor musunuz?
  • Nasıl bir koku alıyorsunuz?
  • Dilerseniz yalnız olabilirsiniz bu yerde, dilerseniz yanınıza birini davet edebilirsiniz. Yanınıza birini isterseniz, çok sevdiğiniz birinin ya da bir kahramanın güvenli yerinizde sizinle birlikte olduğunu hayal edin. Bu kişi size her türlü yardımı yapabilecek, sizi koruyabilecek güçlü biri. Onunla birlikte güvenli yerinizde dolaştığınızı hayal edin.
  • Hayalinizde etrafınıza tekrar iyice bakın.
  • Hayalinizdeki bu yere bir isim verin.
  • Güvenli ve rahat ortamınızı yavaşça keşfederken, rahatlama hissinin keyfini çıkarın. Hazır olduğunuzda, gözlerinizi yavaşça açın ve şimdiye dönün.
  • Gevşeme teknikleri içerisinde her zaman burası sizin güvenli yeriniz olacak. Mutlu ve rahat hissetmek istediğiniz zamanlarda burada olduğunuzu hayal edin. Daha sonra kendinizi gergin ve kaygılı hissettiğiniz durumlarda bu yeri ve ona verdiğiniz ismi tekrar hayal ederek kendinizi rahatlatabilirsiniz.

Progresif Kas Gevşetme Tekniği

Bu teknik Dr. Edmund Jacobson tarafından geliştirilmiş sistematik bir tekniktir. Strese bağlı gelişen kas ağrılarının giderilmesi, uyku kalitesinin artırılması, tansiyonun düzenlenmesi amacıyla kullanılır. Baş ağrılarının giderilmesinde, kaygı ve stresle başa çıkılmasında oldukça etkili bir yöntemdir. Kas spazmlarının giderilmesinde işlevseldir.

Tekniğe başlamadan önce rahat edebileceğiniz bir sandalye veya koltuğa oturun. Dilerseniz başlarda uzanır pozisyonda da yapabilirsiniz. Böylece doğru nefes almanız da kolaylaşır. Gevşeme teknikleri uygulanırken nefesi doğru kullanmak tekniğin verimliliğini artırmak için oldukça önemlidir.

  • Gözlerinizi kapatın.
  • Kendinizi rahat ve güvende hissettiğiniz bir yer hayal edin. Bu yer daha önce gittiğiniz, bildiğiniz bir yer olabileceği gibi hayali bir yer de olabilir. Önemli olan bu yerde kendinizi rahat hissediyor olmanızdır.
  • Seçtiğiniz bu yer sizin güvenli yeriniz olacak. Şimdi kendinizi bu hayali yerin tam içerisinde hissedin. Orada olmasını istediğiniz her şeyi orada hayal edebilirsiniz. Kendinizi de orada görmeye çalışın.
  • Çevrenize bakın. Neler görüyorsunuz? Ayrıntılara bakın ve o ayrıntıların neden orada olduğunu düşünün. Ayrıntıların ve var olan her şeyin size kendinizi iyi hissettirdiğinden emin olun. İyi hissettirmeyen her şeyi oradan gönderin.
  • Etrafınıza bakın, bulunduğunuz yerde neler var, kimler var? Yakınınızda ve uzağınızda olan şeyleri gözlerinizle izleyin.
  • Yavaş yavaş yürüyün ve etrafınızdakileri fark edin. Neye benziyorlar ve size ne hissettiriyorlar?
  • Neler duyabiliyorsunuz? Nasıl bir koku alıyorsunuz? Herhangi bir tat alabiliyor musunuz?
  • Gevşeme teknikleri içerisinde güvenli yer uygulaması yaparken dilerseniz bu imgeleme başkasını da dahil edebilirsiniz. Dilerseniz yalnız da olabilirsiniz. Seçtiğiniz bu kişi size her türlü yardımı yapabilir, sizi koruyabilir, kendinizi güvende hissetmenizi sağlayabilir. Bu kişi bir arkadaş, aile bireyi, kahraman veya rol model olabilir. Eğer böyle bir eşlikçiniz varsa güvenli yerinizde onunla birlikte dolaştığınızı hayal edin.
  • Hayalinizdeki bu yere bir isim verin.
  • Güvenli ve rahat ortamınızı yavaşça keşfederken, rahatlama hissinin keyfini çıkarın. Hazır olduğunuzda, gözlerinizi yavaşça açın ve şimdiye dönün.
  • Artık burası sizin güvenli alanınız. Ne zaman ihtiyaç duysanız kolayca bu alana ulaşabilirsiniz. Şimdi nasıl hissediyorsunuz?

Gevşeme Teknikleri Dışında Ne Yapabiliriz?

Gevşeme egzersizleri pratik kazanıldığında çok hızlı ve rahat uygulanabilir hale gelir. Uygulama ve odaklanma süreniz kısalır. Böylece ihtiyaç halinde çok kısa sürede güvenli alana ulaşıp rahatlayabilirsiniz. Kaygınız yükseldiğinde, panik atak anlarında, odaklanamadığınızda, korktuğunuzda ve daha pek çok olumsuz duygu, durumda kullanabilirsiniz.

Günlük yorgunluğunuzu atmak, anda kalmak ve yaşam kalitenizi artırmak için de gevşeme egzersizlerinden faydalanılır. Herkes ve her yaştan birey, gebeler de dahil egzersizleri kullanabilir.

Gevşeme teknikleri dışında yaşadığınız sıkıntılarla başa çıkmak için profesyonel danışmanlık da alabilirsiniz. Psikolojik destek ve/veya profesyonel kariyer danışmanlığı edinebilirsiniz. Psikolojik destek bireysel iyi oluşunuzu destekleyecektir. Kariyer danışmanlığı ise kaygı, stres, öfke ve benzeri nedenlerle oluşan performans sonuçlarının iyileştirilmesine yardımcı olur. Detaylı bilgi için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Performans kaygısı başkaları tarafından gözetlenmenin ve değerlendirilmenin söz konusu olduğu her ortamda açığa çıkabilmektedir. İş görüşmesi, sahne performansı, sunum, toplantı ve hatta yemek yemek bile kişinin kaygılanmasına neden olabilir. Bireyin hissettiği kaygı düşünsel, davranışsal ve fizyolojik birtakım sonuçlar doğurur. “Yetersizim, başarısızım, değersizim” gibi düşünceler ve yargılar açığa çıkabilir. Bu düşüncelere terleme, çarpıntı, kızarma gibi fizyolojik tepkiler eklenebilir.

Kişi açığa çıkan bu fizyolojik belirtilerin de etkisiyle daha yoğun kaygı yaşar. Bu kaygıdan kurtulmak için kaçınma davranışları gösterebilir. Örneğin; sözlü sınavın olduğu gün okula gitmemek veya sunum yapacağı gün ekipmanlarını unuttuğunu söylemek gibi. Performansa yönelik kaygılar okul hayatından başlayarak profesyonel kariyere kadar pek çok aşamada zorluk yaşatır. Bireyin potansiyeli çok daha yüksekken yaşadığı performans kaygısı kişinin potansiyelinin çok altında kalmasına neden olur.

https://youtu.be/SGt85ZPH1Gk

Peki performans anksiyetesi nedir? Akademik ve profesyonel kariyeri nasıl etkiliyor? Başa çıkmak için neler yapılabilir? Soruların cevabını yazının devamında bulabilirsiniz. Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Performans Kaygısı Nedir? Hangi Belirtilerle Kendini Gösterir?

Performans anksiyetesi bir ya da birden fazla kişinin önünde performans göstermeye bağlı gelişen bir kaygıdır. Çoğunlukla sosyal fobi ile birlikte görülür. Sosyal anksiyetenin de eşlik ettiği durumlarda kişi kendini sosyal ortamlardan git gide soyutlar. Performans anksiyetesi çoğunlukla ergenlik yıllarında başlar ve ergenliğin ortalarında yükselir. Ancak çocukluk döneminde de başlangıç gösterebilir.

Çocukların erken yaşlardan itibaren önemli sınavlar için hazırlık yapması performans anksiyetesi yaratmaktadır. Mükemmeliyetçi veya otoriter, cezalandırıcı ebeveyn tutumları performans anksiyetesinin gelişmesine neden olabilmektedir. Karakteristik özellikler ve genetik yatkınlık da performansa yönelik kaygının gelişmesini tetiklemektedir. Okul fobisi, okul sonrası iş hayatına devam etmeme gibi durumlar performans kaygısı ile ilişkili olabilmektedir. Performans anksiyetesi yaşayan bireylerde sıklıkla fizyolojik, düşünsel ve davranışsal belirtiler görülmektedir.

Fizyolojik Belirtiler

  • Ellerde ve seste titreme, kekeleme, dil sürçmeleri
  • Sıcağa bağlı olmayan terleme
  • Kendini daima hasta hissetme, kronik karın ağrıları veya baş ağrıları
  • Nabızda artış ve çarpıntı
  • Ağızda kuruluk
  • Yutkunma güçlüğü
  • Yüzde veya bedende uyuşma hissi
  • Yoğun korku ve kaygı

Performans Kaygısı ve Düşünsel Belirtiler

  • “Başarısız olacağım”
  • “Başaramazsam rezil olurum”
  • “Yine beceremeyeceğim”
  • “Herkes bana bakacak ve gülecek”
  • “Söyleyeceklerimi unutacağım”
  • “Herkes başarısızlığımı/rezilliğimi konuşacak”
  • “Başarısız olursam mahvolurum, bir daha nasıl ailemin/öğretmenimin/arkadaşlarımın yüzüne bakarım”
  • “Ya doğru sandığım cevaplar yanlışsa ya yanlış hatırlıyorsam”
  • “Doğruluğundan emin olmadan konuşmamalıyım”

Davranışsal Belirtiler

  • Okula, işe gitmeme
  • Hastalık bahanesi ile sık sık izin, rapor alma
  • Geri planda kalma, hiçbir faaliyette öne çıkmama, yokmuşçasına kendini soyutlama
  • Etkinliklere katılmama, sorumluluk almama

Performans Kaygısı Akademik Kariyeri Nasıl Etkiler?

Potansiyeli oldukça yüksek, zeki ve başarılı çocuklar performans anksiyetesi nedeniyle potansiyellerini sergileyememektedir. Şaşırtıcı bir şekilde en çok da başarılı kişilerde daha fazla anksiyete görülmektedir. Mükemmeliyetçi karakter yapısı ve performanslarına yönelik çevrenin yüksek beklentileri kaygıyı artırmaktadır. Hatalı ebeveyn tutumları ve performansa yönelik gerçekdışı beklentiler de performans anksiyetesi yaşanmasına neden olabilmektedir.

Çocukluk çağında okul fobisi yaşayan bireylerin büyük çoğunluğunda ergenlik ve yetişkinlik döneminde performans kaygısı gelişmektedir. Erken dönem belirtilerine zamanında müdahale etmek, özgüven gelişimini desteklemek akademik kariyer için önemlidir. Başarılı olduğu ve olabileceği halde yaşanan kaygı hali pek çok öğrencinin başarısızlığı deneyimlemesine neden olmaktadır. LGS, YKS gibi öğrenciler için büyük önem taşıyan sınavlar ve hazırlık süreçleri kaygıyı tırmandırmaktadır.

https://youtu.be/rKLh0fAjgcw

Yoğun anksiyete odaklanmayı, dikkati sürdürmeyi ve hatırlamayı zorlaştırmaktadır. Terleme, çarpıntı, kızarma, titreme gibi fiziksel belirtilerse kaygının daha artmasına neden olmaktadır. Öğrenciler kaygının belirtileriyle başa çıkmaya çalışırken olumsuz düşünceler zihni ele geçirmektedir. Böyle bir atmosferde okuduğunu anlamak, muhakeme etmek ve hesaplama yapmak zorlaşır. Sorular hatalı yanıtlanır veya zaman yönetimi zorlaşarak sınav süresi verimli kullanılamaz.

Sınavlarda “Bildiğim Her Şeyi Unutacağım” Kaygısı ile Nasıl Baş Edilir? Ve Nefes Egzersizleri ile Kısa Sürede Sınav Stresinizi Yenebilirsiniz! Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Performans Kaygısı Profesyonel Kariyeri Nasıl Etkiler?

Tıpkı akademik kariyer gibi profesyonel kariyer yani iş hayatı da performans anksiyetesi sonucu olumsuz ilerler. İş görüşmelerine katılmak, iş yerinde performans göstermek veya iş değiştirmek zorlaşır. Terfi almak, bir ekibe liderlik yapmak bu bireyler için çok düşük bir ihtimaldir. Yeterince bilgi sahibi olsalar da bildiklerini bir topluluğa veya bir kişiye anlatmakta zorlanırlar.

Göz önünde bulunmalarını, çoğunluğa hitap etmelerini gerektirecek işlerde çalışmakta zorlanırlar. Düşünmeden konuşmak istemez, hazırlıksız bir sunuma, etkinliğe katılmaktan kaçınırlar. Onlar için kaygıyla baş etmenin en verimli yolu kaçınmaktır. Sosyal anksiyetenin de eşlik ettiği durumlarda bireylerin iş hayatı çok daha zor bir hale gelir.

İş yerinde yemek yemek, umumi alanları kullanmak, şirket etkinliklerine katılmak onlar için sınav haline gelir. Performans kaygısı ile başa çıkmanın en sağlıklı yolu baş etme tekniklerini öğrenmek ve destek almaktır.

Başarılı Bir Kariyer için Stresle Başa Çıkma Önerileri ve “Konuşurken Heyecanlanıyorum!” Sosyal Anksiyete ve Kariyer Gelişimi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Performans Kaygısı ile Nasıl Başa Çıkabiliriz?

Performansa yönelik kaygı yaşıyorsanız kendi başınıza uygulayabileceğiniz birkaç teknik önereceğiz. Ancak bu teknikler tek başına yeterli değildir. Kesin verim almak için psikoterapi almanız ve kaygınızın altında yatan sorunları tespit etmeniz önerilir. Psikoterapi ile performans anksiyetenizin üstesinden gelebilirsiniz. Bilişsel davranışçı terapi teknikleri ve EMDR terapi performans kaygısı ile başa çıkmada oldukça etkilidir.

Nefes Teknikleri

Basit diyafram nefesi almayı öğrenerek başlayabilirsiniz. Diyafram nefesi karından alınan nefestir. Nefes alıp verirken çoğunlukla göğüs nefesi alırız. Bu nefesse vücudumuza yeterli oksijenin taşınamamasına neden olur. Sağlıklı olan diyafram nefesini kullanmaktır. Sporcular, sanatçılar enerjilerini daha verimli kullanabilmek için diyafram nefesini kullanır. Bu nefes sayesinde daha az yoruluruz. Sesimizi daha iyi kontrol edebiliriz.

Nefes teknikleri performans kaygısı ile baş etmenin yanı sıra odaklanmayı ve dikkati sürdürmeyi de kolaylaştırır. Dolayısıyla sözlüye kalkmak, mülakata katılmak, sunum yapmak gibi doğrudan performans gösterilen her türlü durumda nefes teknikleri kurtarıcıdır. 4-7-8 egzersizini yapmakta zorlananlar başlangıçta kısa versiyonu kullanabilirler. Ancak kısa versiyon uygulanırken oran bozulmamalıdır.

https://youtu.be/OxZoJ9wX-0Y

2-3,5-4 olacak şekilde uygulanmalıdır. Bir diğer önemli noktada başlangıçta 4 tekrardan fazla yapılmamasıdır. Bunu ilk birkaç kez yaptıktan sonra kişi baş dönmesi hissedebilir. Bu nedenle, baş dönmesini veya düşmeyi önlemek için bu tekniğin otururken veya yatarken denenmesi önerilir. Alışkanlık kazandıkça ve baş dönmeleri geçtikçe tekrar sayıları artırılabilir.

Gün içerisinde peş peşe olmamak koşuluyla egzersiz başlangıçta 2 defa yapılabilir. Uyanınca ve uyumadan önce gün içerisinde herhangi bir saat ve yatmadan önce gibi olabilir. Performans kaygısı duyanlar 4-7-8 egzersizini özel bir alana, ekipmana ihtiyaç duymadan kolayca yapabilirler. Peki egzersizi nasıl yapacağız?

  • Ciğerlerinizi boşaltın
  • 4 saniye boyunca burundan derince nefes alın
  • Nefesi 7 saniye boyunca tutun
  • 8 saniye boyunca ağzınızdan kuvvetli bir şekilde nefes verin, dudakları aralayın ve “vızıltı” sesi çıkarın
  • Döngüyü 4 defaya kadar tekrarlayın

4-7-8 tekniği aynı zamanda migren ataklarının azaltılmasında, ağrı hissinin giderilmesinde, hipertansiyonun düzeltilmesinde etkilidir.

Performans Kaygısı ile Baş Etmede İmgeleme ve Güvenli Yer Egzersizleri

İmgeleme ve güvenli yer egzersizleri için Gevşeme Teknikleri ile Yaşam Kalitenizi Artırın! Yazımızdan da faydalanabilirsiniz. İki teknikte pek çok açıdan benzerdir. Temel farkı imgelemede istediğiniz zaman istediğiniz imajı hayal edebilirsiniz. Güvenli yer uygulamasında ise imgesel olarak güvenli kabul ettiğiniz bir alan oluşturursunuz. Bu alanı tüm duyularınızla imgelemeye çalışırsınız. Ve ihtiyaç halinde güvenli alanınıza kısa sürede ulaşarak kendinizi rahatlatırsınız.

Bu uygulamayı farklı imgelerle tekrar ettiğinizde ise imgeleme tekniğini uygulamış olursunuz. Örneğin; sınava girmeden önce sınavınızın çok iyi geçtiğini ve elinizde yüksek puanla sonuçlanmış bir sınav kağıdının olduğunu imgeleyebilirsiniz. Sunum yapmadan önce sunumunuzda kendinden emin bir beden dili ve ses tonuyla sunu yaptığınızı düşünebilirsiniz.

Önemli olan imgeleme yaparken bulunduğunuz ortamı 5 duyunuzla hissetmeye çalışmanızdır. Ancak bu şekilde gerçeğe yakın bir imgeleme yapmış ve zihninizi bu imgeye inandırmış olursunuz. Performans kaygısı ile başa çıkmak için güvenli yer alıştırmasını aşağıdaki gibi yapabilirsiniz.

  • Gözlerinizi kapatın.
  • Kendinizi rahat ve güvende hissettiğiniz bir yer hayal edin. Bu yer daha önce gittiğiniz, bildiğiniz bir yer olabileceği gibi hayali bir yer de olabilir. Önemli olan kendinizi rahat hissedeceğiniz bir yer olması.
  • Güvenli yerinizi gözünüzün önüne getirin ve orada olduğunuzu düşünün. Burası sizin güvenli ve özel yeriniz. Orada olmasını istediğiniz her şeyi orada hayal edebilirsiniz.
  • Çevrenize bakın. Neler görüyorsunuz? Ayrıntılara bakın ve o ayrıntıların neden orada olduğunu düşünün.
  • Yavaş yavaş yürüyün ve etrafınızdakileri fark edin. Neye benziyorlar ve size ne hissettiriyorlar?
  • Neler duyabiliyorsunuz? Nasıl bir koku alıyorsunuz?
  • Dilerseniz yalnız olabilirsiniz, dilerseniz yanınıza birini davet edebilirsiniz. Yanınıza birini isterseniz, çok sevdiğiniz birinin veya bir kahramanın güvenli yerinizde sizinle birlikte olduğunu hayal edin. Bu kişi size her türlü yardımı yapabilecek, sizi koruyabilecek güçlü biri. Onunla birlikte güvenli yerinizde dolaştığınızı hayal edin.
  • Hayalinizde etrafınıza tekrar iyice bakın.
  • Hayalinizdeki bu yere bir isim verin.
  • Güvenli ve rahat ortamınızı yavaşça keşfederken, rahatlama hissinin keyfini çıkarın. Hazır olduğunuzda, gözlerinizi yavaşça açın ve şimdiye dönün.

Performans Kaygısı ile Başa Çıkmak için Profesyonel Destek Alın

Profesyonel destek ilaç tedavisi ve psikoterapidir. Kimi zaman sadece psikoterapi tek başına yeterli olmaktadır. Klinik değerlendirmenin ardından ihtiyaç halinde psikoterapi ve ilaç tedavisi birlikte kullanılmaktadır. Psikoterapide ise en etkili yöntem bilişsel davranışçı terapi ve EMDR’dır. Bilişsel terapide kişinin kaygılanmasına ve kaçınmasına yol açan bilişsel çarpıtmaları bulunur. Açığa çıkan fizyolojik belirtilerin kişinin farkında olmadığı otomatik düşünceleriyle olan ilişkisi kişiye açıklanır.

Bilişsel çarpıtmalarla başa çıkma stratejileri danışana öğretilir. Davranışsal modelde ise kişiye davranışsal olarak belirtilerle nasıl başa çıkabileceği öğretilir.

Performans kaygısı ile başa çıkmak için gevşeme teknikleri, özgüven geliştirme ve aşamalı maruz bırakma gibi yöntemler kullanılır. Danışana tedavi sürecinin kısa süreli olmayacağı ve düzenli periyotlarla görüşmeye gelmesi gerekeceği anlatılmalıdır. Verilen ev ödevlerine uyulması ve danışanla terapistin işbirliği içerisinde olması da oldukça önemlidir.

Aba Psikoloji olarak, danışanlarımıza daha iyi bir akademik yol izleyebilmeleri için yardımcı oluyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Performans kaygısı ile ilgili destek almak isterseniz detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More