Güvenli bir yaşam sürmek, sadece fiziksel güvenliği sağlamakla kalmaz; zihinsel, duygusal ve dijital güvenliğinizi de korumayı gerektirir. “SECURITY FIRST” yani “Yaşam Güvenliğinizin Her Şeyden Önde Geldiğidir” sloganıyla yola çıkan ABA Psikoloji olarak, bireylerin kendilerini her alanda koruyarak daha sağlıklı bir yaşam sürmelerini destekliyoruz. Peki, hayatınızda güvenliği nasıl önceliklendirebilir ve psikolojik sağlığınızı nasıl koruyabilirsiniz? İşte güvenli bir yaşam için adım adım öneriler:
1. Tedbirli Olun
Güvende olmanın ilk adımı, her zaman tedbirli olmaktır. Günlük yaşamınızda ve dijital dünyada karşılaşabileceğiniz risklere karşı hazırlıklı olmak, kendinizi güvende hissetmenize yardımcı olur. Evde, işte, sokakta veya dijital platformlarda olası tehlikelere karşı nasıl tepki vereceğinizi bilmek, kaygı ve stres seviyenizi de azaltır. Dijital ortamda da güçlü parolalar kullanmak ve kişisel bilgilerinizi korumak gibi basit önlemler, zihinsel rahatlığınızı sağlar.
2. Kendinize Dikkat Edin
Kendinize dikkat etmek, fiziksel sağlığınız kadar ruhsal sağlığınıza da özen göstermek anlamına gelir. Düzenli olarak spor yapmak, dengeli beslenmek ve kaliteli uyku almak, zihinsel sağlığınız üzerinde pozitif etkiler yaratır. Aynı zamanda, stres yönetimi tekniklerini öğrenmek ve duygularınızı ifade edebilmek, psikolojik dayanıklılığınızı artırır. Sağlıklı bir beden ve zihin, kendinizi daha güvenli ve güçlü hissetmenizi sağlar.
3. Uyanık Olun
Günlük yaşamda uyanık olmak, potansiyel tehlikeleri ve olumsuz durumları daha hızlı fark etmenizi sağlar. Özellikle internet ve sosyal medya kullanımı sırasında kimlerle etkileşimde bulunduğunuza, hangi bilgileri paylaştığınıza dikkat etmek, dijital dünyadaki güvenliğiniz için kritiktir. Uyanık olmak, aynı zamanda çevrenizdeki insanlarla olan ilişkilerinizi doğru değerlendirmek ve manipülasyonlara karşı savunma mekanizması geliştirmek anlamına gelir. Bu farkındalık, psikolojik olarak da güçlü kalmanıza yardımcı olur.
4. İletişim İçinde Olun
Güvenli bir yaşamın temeli, güçlü sosyal bağlar kurmaktır. Aileniz ve arkadaşlarınızla düzenli iletişim halinde olmak, hem duygusal hem de fiziksel güvenliğiniz açısından önemlidir. Zor zamanlarda destek alabilmek, kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olur. Aynı zamanda, sosyal çevrenizde yaşadığınız olumsuz durumları paylaşmak, çözüm yolları bulmanıza ve yalnız hissetmemenize katkı sağlar. Güçlü iletişim, hem sosyal hem de psikolojik sağlığınızı korumanıza destek olur.
5. İlişkilerinize Dikkat Edin
Hayatımızdaki insanlar, psikolojik sağlığımız üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Sağlıklı ve güvenli ilişkiler, kendimizi güvende ve değerli hissetmemize yardımcı olur. Öte yandan, manipülatif ve toksik kişilerle kurulan ilişkiler, psikolojik olarak zarar görmemize yol açabilir. Bu nedenle, çevrenizdeki insanların davranışlarını değerlendirmek ve kendinizi güvende hissetmediğiniz durumlarda sınırlar koymak önemlidir. İlişkilerinizde sınır koymak, kişisel alanınızı ve zihinsel sağlığınızı korumanın bir yoludur.
6. Sosyal Medya Kanallarınıza Özen Gösterin
Sosyal medya, günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olsa da, bu platformlar üzerinde dikkatli olmak büyük önem taşır. Kişisel bilgilerinizi ve özel yaşamınızı sosyal medya üzerinden paylaşırken gizlilik ayarlarınıza dikkat edin. Tanımadığınız kişilerden gelen arkadaşlık isteklerini dikkatlice değerlendirin ve şüpheli bağlantılardan kaçının. Sosyal medyada paylaşılan olumsuz yorumlara karşı duyarsız kalmak ve kendinizi korumak, psikolojik sağlığınızı korumanıza yardımcı olur. Dijital dünyada bilinçli bir kullanıcı olmak, kendinizi daha güvende hissetmenizi sağlar.
7. Acil Durum Planları Yapın
Acil durumlar, hayatın beklenmedik anlarında karşımıza çıkabilir ve bu durumlarla nasıl başa çıkacağınızı bilmek, kendinizi güvende hissetmenize yardımcı olur. Olası kriz durumlarına karşı bir plan yaparak, hem fiziksel hem de zihinsel olarak hazırlıklı olabilirsiniz. Örneğin, ani stres ve kaygı durumlarında uygulayabileceğiniz nefes teknikleri ve rahatlama yöntemleri, sizi zor anlarda destekler. Ayrıca, aile üyeleriyle birlikte bir acil durum planı oluşturmak, güvende olmanızı sağlar ve endişe seviyenizi düşürür.
8. Güvenlik Eğitimi ve Psikolojik Destek Alın
Güvenlik ve psikolojik dayanıklılık, bazen uzman desteği almayı gerektirir. Özellikle travma yaşamış veya zorbalık gibi olumsuz deneyimler yaşamış bireylerin, profesyonel destek alarak bu süreçleri sağlıklı bir şekilde atlatmaları mümkündür. ABA Psikoloji olarak, kişisel güvenlik ve psikolojik destek konusunda bireylerin yanındayız. Güvenlik eğitimlerimiz ve danışmanlık hizmetlerimizle, ruhsal sağlığınızı ve güvenliğinizi korumanıza yardımcı olmaktan mutluluk duyarız.
Sonuç: Güvenlik, Sağlıklı Bir Yaşamın Temelidir
Güvende hissetmek, fiziksel ve ruhsal sağlığınız açısından büyük bir öneme sahiptir. Hayatınızda bilinçli adımlar atarak, hem kendinizi hem de sevdiklerinizi koruma altına alabilirsiniz. ABA Psikoloji olarak, güvenli ve sağlıklı bir yaşam için size rehberlik etmekten mutluluk duyuyoruz. Her bireyin kendini güvende hissettiği bir yaşam sürmesi için buradayız.
Sorularınız ve danışmanlık talepleriniz için (0212) 287 86 06 numaralı telefondan bizimle iletişime geçebilirsiniz. Unutmayın, güvenlik sadece bir önlem değil, sağlıklı ve mutlu bir yaşamın anahtarıdır.
Psikolojik destek yaşamın her evresinde her bireyin edinmesi gereken oldukça önemli bir hizmet. Nasıl ki barınma, beslenme, dinlenme gibi temel fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılıyorsak ruhsal ihtiyaçlarımızın da karşılanması gerekiyor. İnsanoğlu gündelik yaşam içerisinde pek çok psikolojik etkenle bir arada yaşıyor. Özellikle metropollerde maruz kalınan psikolojik uyaranlar çok daha fazla.
Ekonomik güçlükler, trafik, işsizlik, şiddet, iletişim aksaklıkları, travmatik olaylar, kazalar, saldırılan, hastalıklar insanları olumsuz etkiliyor. Pek çok olumsuz etkene doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalıyoruz. Sosyal medya, televizyon gibi kaynaklar da global düzeyde pek çok olumsuzluğa maruz kalmamıza neden oluyor. Bugün bulunduğumuz noktadan dünyanın bir başka ucunda gerçekleşmiş bir olaydan etkilenebiliyoruz. Dolayısıyla psikolojik destek ihtiyaçlarımız da artıyor.
Gelişmekte olan ülkelerde psikolojik hizmetlere yapılan başvurular ikinci plana atılsa da gelişmiş ülkelerde durum çok farklı. Kişisel yaşam, akademik başarı ve kariyer gelişiminden başlayarak pek çok alan ve konuda insanlar psikolojik hizmetlere başvuruyor. Bu sayede sorunlar kronikleşmeden veya performansı ketlemeden ihtiyaç duyulan önlemler alınmış oluyor.
Gelişmekte olan ülkelerde ise psikolojik kaynaklara erişmek zahmetli ve oldukça maliyetli. Yüksek maliyetler psikolojik hizmetlere başvuruların gecikmesine neden oluyor. Pek çok birey kendini ifade edebilmek ve dinlenebilmek için bir uzmanla konuşmak istiyor. Konuşmak, objektif ve yargısız bir yaklaşımla dinleniyor olmak kişiye kendini iyi ve güvende hissettiriyor.
Artan önemine ve duyulan ihtiyaca rağmen psikolojik hizmetlerle ilgili önyargılar da hala devam ediyor. Psikolojik destek başvuruları çoğunlukla destek ihtiyacı kaçınılmaz hale geldiğinde yapılıyor. Psikolojik desteğe başvuran bireyler belki yıllardır baş etmeye çalıştıkları yaşantısal problemleri destek sayesinde kısa sürede atlatmak istiyor. Oysa yıllarca ötelenmiş bir ihtiyacın istenilen düzeyde karşılanabilmesi de zaman gerektiriyor.
Zamanında destek alınması ise sorunlar oluşmadan önleyici müdahale sağlıyor. Bu açıdan psikolojik danışmanlık hem önleyici hem de iyileştirici rol oynuyor. Peki ne zaman bir uzmanla görüşülmeli? Destek ihtiyacı olduğunda hangi birimlerle görüşülmeli? Uzman seçerken nelere dikkat edilmeli? Yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.
Psikolojik Destek Hangi Durumlarda Alınabilir?
Psikolojik hizmetlere başvurmak için spesifik bir problem yaşıyor olmaya gerek yok. Duygu, düşünce ve bunların etki ettiği davranışlar üzerine konuşmak için de destek aranabilir. Ancak çoğunlukla destek talebi psikolojik sorunlar kaçınılmaz bir hal aldığında yapılır. Kimi zaman bu belirtiler kişinin kendisini rahatsız eder. Kimi zamansa belirtiler çevre tarafından fark edilir ve kişi bir uzmana yönlendirilir.
Bazen hem kişi hem de çevre durumun farkındadır. Kimi bireyler psikolojik hizmetlerden destek almakta son derece gönüllüdür, kimi bireylerse bu ihtiyacı göz ardı etmektedir. Durum hangisi olursa olsun destek alacak kişinin psikolojik destek almaya gönüllü olması tedaviyi olumlu etkilemektedir.
Depresyon, anksiyete, fobi, mani, dikkat eksikliği, travma, yas, boşanma gibi psikolojik problemlerde profesyonel destek alınmaktadır. Ancak psikolojik desteğe ihtiyaç duyulan çoğu problem erken müdahale ile önlenebilmektedir. Eğitimde, öğretimde, kariyer gelişiminde, iletişim ve sosyal becerilerde de psikolojik hizmetlerden faydalanılabilmektedir.
Destek Alınabilecek Durumlar
Anne karnından başlayarak bebek ve çocuk psikolojisi için hamileler, baba adayları ve ebeveynler psikolojik destek alabilir,
Evlilik, boşanma, çocuk sahibi olma, okul seçme, kariyer belirleme, iş değiştirme gibi önemli süreçlerde de destek alınabilir,
Kişilerarası anlaşmazlıklarda özellikle çiftler ve aileler iletişim ve problem çözme tekniklerine yönelik destek alabilir,
Akademik ve profesyonel kariyere yönelik destek alınabilir,
Afet, kaza, savaş, saldırı, terör ve benzeri travmatik yaşantılara maruz kalan kişiler destek alabilir,
Alt ıslatma, 2 yaş sendromu, tuvalet eğitimi, kardeş kıskançlığı gibi çocukluk çağı problemlerinde destek alınabilir,
Bireyin yaşam kalitesini düşüren, işlevselliğini azaltan konularda destek alınabilir (performans kaygısı, sosyal fobi, panik atak, obsesif kompulsif bozukluk gibi)
Akran zorbalığı
Ergenlik çağı sorunları
Yaşlılık psikolojisi
Özel bakım gerektiren bireyler ve yakınları
Cinsel kimlik
Cinsel problemler (vajinismus, erken boşalma gibi)
Dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü
Yeme bozuklukları
İstismar ve ihmal
Adli süreçler
Stres
Kaygılar ve fobiler
Bunalım, intihar düşünceleri
Davranım bozuklukları
Alkol, madde bağımlılığı
Temel güven ve bağlanma problemleri ve benzeri pek çok konuda psikolojik destek
Kimlik arayışı, karakter analizi, performans artırma, hedef belirleme, zaman yönetimi, motivasyon ve benzeri durumlarda da destek talep edilebilir.
Psikolojik Destek Almak için Ne Zaman Bir Uzmanla Görüşülmeli?
Psikolojik açıdan destek sunabilecek bir uzmanla görüşmek için psikolojik problemler yaşamaya gerek yok. Zamanında ve düzenli şekilde alınan destek bireylerin kişisel, akademik, profesyonel ve sosyal hayatlarına verim sağlıyor.
Böylece gündelik stres nedeniyle yaşadığımız fiziksel gerginlik, iletişim kazaları gibi olumsuz sonuçlarla baş etmek kolaylaşıyor. Çözüm odaklı düşünce gelişiyor, düzenli destek aynı zamanda kişiye kendi psikolojik danışmanı olabilme ayrıcalığını sunuyor. Bireyler aldıkları destek sürecinde öğrendikleri ve uyguladıkları teknikleri yaşam boyu karşılaştıkları sorunların çözümünde kullanabilir hale geliyor.
Psikolojik destek için bir psikolog, psikolojik danışman, pedagog veya psikiyatri uzmanıyla görüşmeye ihtiyaç duyduğunuz her an başvurabilirsiniz. Başvurmak için sadece sorun yaşıyor olmaya da gerek yok. Kimi zaman kronikleşen problemlerimizi bir problem olarak görmeyi bırakırız. Veya yaşadığımız performans kayıplarının nedenleri psikolojik sorunlarımızken sorunları farklı kaynaklarda ararız.
Örneğin pek çok uyku probleminin nedeni psikolojiktir. Çok uyumak veya uyuyamamak fizyolojik bir probleme bağlı oluşabileceği gibi psikolojik temelli de olabilir. Diş gıcırdatma, kolayca öfkelenme, ağlama, bağırma, kilo alma veya verme psikolojik bir sorunun belirtisi olabilir. Destek almak için işlerin çıkmaza girmesini beklemek sorunun daha kompleks bir hale gelmesine ve kişilerin olumsuz etkilenmesine neden olur.
Boşanma sürecinde destek almak yerine evlilikteki problemler fark edildiğinde destek almak çok daha işlevsel olmaktadır. Bu nedenle baş etmekte zorluk yaşanan, kişinin bireysel ve sosyal yaşamını olumsuz etkileyen her konuda destek alınabilir.
Psikolojik Destek Nasıl Alınır?
Çoğunlukla psikolojik görüşmeler yüz yüze yapılmaktadır. Ancak özellikle pandemiyle birlikte online danışmanlık da son derece yaygın hale gelmiştir. Psikolojik hizmetten faydalanacak kişilere danışan, hizmeti sunacak kişiye ise danışman denilmektedir. Psikolog, pedagog, psikiyatrist başvurulabilecek psikolojik kaynakların bir kısmıdır. Psikolojik hizmetler de kendi içerisinde ayrışmaktadır. Psikolojik danışmanlık daha kısa süreliyken psikoterapi çok daha uzun sürmektedir.
Kimi durumlarda psikolojik desteğe uzman görüşüyle ilaç tedavisi de eklenmektedir. Danışman psikiyatrist ise ilaç düzenlemesi yapabilmektedir. Ancak görüşmeyi sürdüren kişi psikolog, pedagog veya psikolojik danışman ise psikiyatrik yönlendirme yapılması gerekmektedir. İlerlemiş, kendisine ve çevresine zarar veren, gerçeklik algısı kaybolmuş, oto kontrol kullanamayan bireylerde kimi durumlarda hastaneye yatış yapılabilmektedir.
Psikolojik destek yüz yüze ve online görüşmelerin dışında telefon veya mesajlaşma şeklinde de alınabilmektedir. Ancak bu iki görüşme türünün işlevselliği ve güvenirliği tartışılmaktadır. Görüşmeler ortalama 60 dakika sürmektedir. Kullanılacak tedavi yöntemi ve danışanın ihtiyacına göre görüşme sıklığı belirlenmektedir. Kimi zaman haftada bir veya iki görüşme yapılabilmektedir.
Görüşme sıklıkları 10 günde bir ve takip eden seanslarda ayda bir şeklinde de devam edebilmektedir. Çoğunlukla görüşme sıklığı ve süresi uzman tarafından danışana aktarılmaktadır.
Destek alan bireyler için mahremiyet ve güven ilişkisi son derece önemlidir. Bu nedenle danışman veya terapistin danışanla güvene dayalı bağ kurması gerekir. Danışanın görüşme içerisinde paylaştığı her şey onun özelidir ve danışanla danışman arasında kalmalıdır. Eğer danışanın paylaştığı vaka başka bir uzmanla paylaşılacaksa mutlaka danışandan yazılı onay alınmalıdır.
Psikolojik Destek Almak için Uzman Seçimi Nasıl Yapılmalı?
Destek almaya karar vermek kadar doğru kaynağı belirleyebilmek de önemli. Çoğunlukla psikolojik problemler için ilk başvurular psikiyatri kliniklerine yapılıyor. Bunun bir nedeni danışanların ilaç desteğiyle psikolojik sorunların fiziksel sorunlar gibi çözüleceğini umut ediyor olmalarıdır. Bir diğer nedeni ise psikiyatrik hizmetlere hastanelerde erişimin çok daha kolay olmasıdır. Ancak psikiyatrinin destek olacağı konularla bir psikoloğun veya pedagogun vereceği destek farklıdır.
Tıpkı tıbbi birimlerdeki farklılıklar gibi psikolojik kaynaklarda da farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin; iç hastalıkları uzmanı da tıp mezunudur, kulak burun boğaz doktoru da. Ancak ikisinin de uzmanlıkları birbirinden farklıdır ve fikir sahibi olsalar da birbirlerinin uzmanlık alanlarına girmezler. Psikolojik destek alırken de benzer bir süreç yer almaktadır. Her psikolog her psikolojik sorunla çalışamamaktadır.
Çocuk, ergen, yetişkin, çift, aile, cinsel terapi, spor psikolojisi gibi pek çok ayrı çalışma alanı bulunmaktadır. Bir uzman sadece boşanma süreciyle ilgileniyorken başka biri sadece çocukluk çağı sorunlarıyla ilgileniyor olabilir. Psikiyatri biriminden destek alırken de benzer ayrışmalar görülmektedir.
Çocuk, ergen ve yetişkin psikiyatrisi olarak ayrışabilmektedir. Ayrıca her psikiyatrist, psikolog veya pedagog terapist değildir. Ancak her uzman birbirinin çalışma alanıyla ilgili az da olsa fikir sahibidir. Dolayısıyla doğru kaynağa yönlendirmek için ilk değerlendirme sonrası sizinle bilgi paylaşabilir.
Psikolojik destek almaya karar verildiğinde mutlaka öncesinde görüşülecek kişiden ön bilgi alınmalıdır. Başvuru nedeni paylaşılıp, görüşülecek kişinin bu konuda uzman olup olmadığı araştırılmalıdır. Yapılan bu ön görüşme sayesinde hem zaman hem de maliyetten kazanç elde edilmiş olacaktır.
Üstelik yapılan hatalı seçimler kişinin kendisini tekrar tekrar anlatmasına neden olabilmektedir. Bu ise motivasyonu kırmakta ve çaresizlik hissini beslemektedir. Danışanlar sorunlarının çözümsüz olduğunu düşünebilmekte veya psikolojik hizmetlerin kalitesine olan güvenini kaybedebilmektedir.
Psikolojik Destek ve Kariyer Danışmanlığı İçin Aba Psikoloji İle İletişime Geçebilirsiniz
Aba psikoloji ailesi uzman kadrosu ile her yaştan bireyle profesyonel şekilde çalışmaktadır. Gelişim değerlendirmeleri, kişilik ve yetenek testleri, dikkat ve algı testleri, IQ ve EQ testleri ile çocuk, genç ve yetişkinlerin yeteneklerini keşfediyoruz. Kariyer planlama, hedef belirleme, kariyer değişikliği, sınava psikolojik hazırlık ve performansa yönelik çalışmalar yapıyoruz.
Çocukluk çağı problemleriyle çalışıyoruz. Bu problemlerin karakter gelişimini, sosyal, akademik ve profesyonel hayatı olumsuz etkilememesini hedefliyoruz. Gençlerle çalışıyor ergenlik çağı problemlerinin aynı şekilde akademik ve profesyonel yaşamdaki performansı olumsuz etkilememesi için destek oluyoruz. Aile desteğinin önemini biliyor ve ailelerle de bu süreçte çalışıyoruz. Sosyal beceri ve iletişim üzerine de çalışmalar yapıyoruz.
Psikolojik destek dışında stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı hizmeti de sunuyoruz. Siz de destek arayışındaysanız ön bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Bizi Youtube hesaplarımızdan da takip edebilir, her hafta düzenli paylaştığımız içeriklerimizi izleyebilirsiniz.
Tükenmişlik sendromu, artan görülme sıklığı ve bireyin yaşamını pek çok açıdan olumsuz etkilemesiyle çağımızın hastalığı oldu. Bu hastalığı iş hayatındaki rekabet, işsizlik ve yoğun çalışma temposu, trafik, hayat pahalılığı, zamansızlık besliyor. Artık pek çok insan yaşadığı andan, yaşam koşullarından, kendisinden, mesleğinden, kazancından memnun değil. Yaşamın bir alanında başlayan mutsuzluk hali hızla tüm yaşam alanlarına sirayet ediyor.
Bireyin yaşam kalitesi ve doyumu azalıyor, iş hayatındaki başarı düşerken kişisel yaşamdan da keyif alınmıyor. Sosyal ilişkiler, aile içi ilişkiler zayıflıyor. Tükenmişlik sendromu yaşayan bireyler giderek kendi içlerine kapanıyor. İlgi alanlarına, keyifli aktivitelere ayrılan zaman azalıyor. Yaşanan bu sendrom pek çok yönden farklı psikolojik hastalıklarla benzerlik gösteriyor. Ancak erken dönemde fark edilmediğinde depresyon, anksiyete gibi farklı hastalıklara da dönüşebiliyor.
İngilizcede Burn Out Syndrome olarak geçen tükenmişlik duygu durumu bireyin mesleki performansını, kariyer gelişimini, kişilerarası ilişkilerini, iletişim becerilerini ve yaşam doyumunu olumsuz etkiliyor. İlerleyen semptomlarda fiziksel, bilişsel ve davranışsal problemlere de yol açıyor. Bu sendromu çoğunlukla yoğun ve yorucu iş hayatının sonucu olarak açığa çıkan iş stresi tetikliyor. Duygusal çökkünlüğün yanı sıra, yorgunluk, ağrı hissi gibi fiziksel yakınmalar da eşlik ediyor.
Tükenmişlik sendromu çoğunlukla iş hayatının sonucu olarak açığa çıkıyor. Ancak ev hanımlarında, öğrencilerde, emeklilerde, işsizlerde ve benzeri de görülebiliyor. Yazımızın devamında tükenmişlik nedir? Nasıl gelişir? Kimlerde daha çok görülür? Belirtileri nelerdir? Tedavi ve başa çıkma önerileri hakkında detaylı bilgi paylaşacağız.
Tükenmişlik Sendromu Nedir?
Tükenmişlik sendromu 1974’de Herbert Freudenberger tarafından tanımlanmıştır. Bu tanıma göre tükenmişlik nedeni başarısızlık, yıpranmışlık, güç ve enerji azalması, çaresizlik ve artan tatminsizlik hissidir. Burn Out sendromu, Dünya Sağlık Örgütü tarafından da hastalık sınıflandırmasına dahil edilmiştir. Bu sendrom özellikle kişinin kaldırabileceği iş yoğunluğunun üzerinde bir tempo ile çalışması sonucunda gelişmektedir.
Kendisine, ilgilerine, sosyal hayata, ihtiyaçlarına ve meslek dışı sorumluluklarına zaman ayıramayan bireyde giderek tükenmişlik hissi gelişmektedir. Kişinin kişisel veya çevresel faktörler nedeniyle bu koşullar altında çalışmaya mecbur kalması halinde yaşanan tükenmişlik daha da artmaktadır. Yoğun stres, başa çıkma becerilerini yavaşlatmakta ve kişinin benlik bütünlüğüne de zarar vermektedir. Gerek duygusal gerek fiziksel açıdan açığa çıkan tahribat tükenmişlik sendromunun belirtilerindendir.
Ancak tükenmişlik hissi bireyin kendisi ve çevresi tarafından ileri safhalara ulaşana dek fark edilememektedir. İş hayatında ve/veya aile içerisinden birden fazla bireyin bu sorunları yaşıyor olması hastalığın fark edilmesini de zorlaştırmaktadır.
Tükenmişlik Sendromu Nasıl Gelişir?
Tükenmişlik sendromu bir anda ortaya çıkan bir sendrom değildir. Ani bir şekilde gelişmez aksine yavaş yavaş ve sinsi şekilde ilerleyerek belirti vermeye başlar. Sendrom belirti vermeye başladığında, kişinin kendisi ve başkaları tarafından fark edildiğinde sendromun oldukça ilerlediği görülmektedir. Bu nedenle de çoğunlukla tükenmişlik hissi bireyi, kariyerini ve ilişkilerini yıprattıktan sonra tedaviye başvurulmaktadır.
Sendromun ilerlemesi durumunda hastalık, kişiler için dayanılmaz ve başa çıkılmaz bir hale gelir. Sendromla mücadele eden pek çok kişi istemeden işini kaybedebilir veya ani bir kararla işinden ayrılabilir. Aynı şekilde sosyal – duygusal ilişkiler, arkadaşlıklar ve hatta evlilikler dahi sendrom kaynaklı bitebilmektedir. Bireylerde tükenmişlik sendromuna ek olarak, öfke kontrol bozuklukları, panik atak, depresyon, kaygı bozukluğu, pasif agresif davranışlar da görülebilmektedir.
Tükenmişlik Sendromu Sıklıkla Kimlerde Görülür, Risk Grubu Nedir?
Tükenmişlik sendromu yoğun stres yaşayan her bireyde görülebilecek psikolojik bir rahatsızlıktır. Ancak sendromla sıklıkla karşılaşılan belli çalışma koşulları, meslek grupları, çevresel faktörler ve karakteristik özellikler bulunmaktadır.
Doktorlar, hemşireler, acil müdahale ekipleri, psikologlar, psikyatrlar, polisler gibi. İşi gereği sürekli göz önünde olan, hayatını kontrollü yaşamak durumunda kalan sanatçılar, oyuncular, siyasi isimlerde de tükenmişlik sendromuna sıklıkla rastlanmaktadır. Hasta bakıcılar, bebek bakıcıları, okul öncesi öğretmenleri de risk grubundadır. Çalışma saatleri, koşulları belirsiz olan, günün her saatinde işe çağrılabilir kişilerde de sendromla sıkça karşılaşılmaktadır.
Çalışan ebeveynlerde de tükenmişlik sendromuna sık rastlanmaktadır. Hem mesleki sorumluluklar hem ev idaresi ve bunun yanı sıra ebeveynlik rolleri sendromu tetiklemektedir. Her şeyi layığıyla yapmaya çalışan ebeveynlerin kendilerine ayırdıkları zaman azalmakta ve tükenmişlik sendromu açığa çıkmaktadır. Veya tek maaşla ev geçindiren, çocuk büyüten bireyler, maddi kaygıları kaynaklı işlerindeki olumsuzluklara karşı çıkamamaktadır.
Bu çaresizlik hissi ve sosyal, kişisel yaşama yeterli zamanı ve bütçeyi ayıramamak tükenmişlik sendromunu tetikleyebilmektedir. Kimseye “Hayır diyememek”, zamanı yönetememek, gereğinden fazla sorumluluk almak ve mükemmeliyetçilik de sendromu tetiklemektedir. Zamanla yarışılan, ufak hataların büyük zararlara mal olabildiği, can güvenliğinin düşük olduğu, hayati risklerin yüksek olduğu mesleklerde de tükenmişlik sendromu sıklıkla görülmektedir.
Hatalı meslek seçimi yapmak ve mutsuz olunan bir meslekte çalışmaya devam etmek de sendromu tetiklemektedir. Mesleki doyum için doğru mesleği seçmek oldukça önemlidir. Beş Faktör Kuramı: Kişiliğe Göre Meslek Seçimi ve Meslek Seçmeden Önce Kendinizi Keşfedin yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz. Özetle tükenmişlik sendromu yoğun stres, mesleki tatminsizlik, iş ve özel hayat dengesinin sağlanamadığı durumlarda gelişmektedir.
Tükenmişlik Sendromu Belirtileri Nelerdir?
Tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerde duygusal, fiziksel, davranışsal ve bilişsel açıdan belirtiler gözlenmektedir. Aynı zamanda bu sendroma yakalanan bireyler anda kalmakta, şimdiyi yaşamakta zorlanırlar. Zaman yönetimi, dikkati sürdürme, iletişim becerileri zayıflamıştır. Empati becerilerinde de azalma vardır. Çevrelerine ve toplumsal olaylara karşı duyarsızlaşmaya ve tepkisiz kalmaya başlamışlardır. Bu sendroma bağlı olarak sosyal anksiyete ve özgüven kaybı da gelişmektedir.
Kabızlık ve ishal gibi sindirim sistemi düzenine ilişkin bozukluklar
Kalp çarpıntısı ve solunum güçlüğü
Baş, sırt ve bacaklar olmak üzere vücudun belirli bölgelerinde sıklıkla kişiyi belirgin şekilde rahatsız eden ağrılar vardır
Bilişsel Belirtiler
Kişiyi esir alan olumsuz düşünceler vardır
Karamsar düşünceler hakimdir
Basit işleri bitirmekte zorluk yaşamaktadırlar
Dikkat dağınıklığı yaşarlar
Unutkanlık ve dalgınlık hakimdir
Zamanı yönetmekte ve organize olmakta güçlük yaşarlar
Zihinleri oldukça dağınıktır ve işlerini öncelemekte zorlanırlar
Davranışsal Belirtiler
İşten soğuma
Sık sık basit hatalar yaparlar
Sosyal çevreye soğuk ve mesafeli yaklaşma
Pasif agresif davranışlarda artış
Beslenme bozuklukları (az yeme, aşırı yeme gibi)
Riskli davranışlarda ve zararlı alışkanlıklarda artış (sigara, madde, alkol kullanımı gibi)
Sosyal anksiyete, kaygı bozuklukları görülebilir
Tükenmişlik Sendromu ile Başa Çıkma Önerileri
Tükenmişlik sendromu ile başa çıkmak için öncelikle iş ve özel hayat arasındaki dengenin korunması gerekmektedir. Stresli çalışma günlerinin ardından kişi mutlaka deşarj olacağı aktivite ve etkinliklerde bulunmalıdır. Kişisel ihtiyaçlara zaman ayırmak, ilgi ve beceri alanlarına yönelik etkinliklere katılmak gibi. Sosyal aktivitelere katılmak, beraber olmaktan keyif alınan kişilerle bir araya gelmek de önerilmektedir.
Özellikle 2020 yılında hayatımıza giren korona ile sosyal yaşam kısıtlanmış ve bireylerdeki tükenmişlik hissi artmıştır. Ancak evde de sosyal aktivitelere, ilgi ve becerilere zaman ayırılabilir. Online yüz yüze görüşmeler, telefon görüşmeleri, online oyunlar oynanabilir. Keyif alınan ve evde yapılabilecek aktiviteler ev ortamında sürdürülebilir. Yoga, pilates gibi fiziksel aktiviteler evde sürdürülebilir.
Bireyin tükenmişlik sendromuyla başa çıkabilmesi için mutlaka “Hayır” diyebilmeyi ve işlerini önceleyebilmeyi öğrenmesi gerekir. Zaman yönetimi becerisi edinmek, iş planı çıkarmak ve plan dışı gelen talep ve ricalara hayır diyebilmek gerekir. Ayrıca kişinin geleceğe yönelik mesleki ve bireysel hedeflerinin olması da önemlidir. Gelecekte nerede hangi koşullarda olmak istediğini planlamak ve buna yönelik çalışmak da motivasyon için önemlidir.
Birey hatalı meslek seçimi yapmış veya koşullarından memnun olmadığı bir kurumda çalışıyor olabilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda çalışma koşullarının değişikliği için ilgili birimlerden talepte bulunulabilir. Kişi iş değişikliğini veya meslek alanında değişikliği değerlendirebilir. Uyku kalitesini korumak, düzenli ve yeterli şekilde uyumak, dengeli ve düzenli beslenmek de oldukça önemlidir. Mutlaka Omega 3 açısından zengin besinler beslenme planına dahil edilmelidir.
Düzenli egzersiz yapmak, doğada zaman geçirmek, yürüyüş yapmak ve nefes egzersizleri de stresle başa çıkmayı kolaylaştırmaktadır. Bilinçli farkındalık ile “şimdi ve burada”ya odaklanmak, anı yaşamak da oldukça faydalı olmaktadır. Stres altında çoğunlukla anı kaçırıyoruz. Dünün hayal kırıklıkları yarının yapılacakları arasında bugünü yaşayamayabiliyoruz. Bu da yaşamdan aldığımız keyfi azaltıyor. Bilinçli farkındalık çalışmaları da kişinin tükenmişlik sendromu yaşama riskini azaltabilmektedir.
Tükenmişlik sendromu yaşayan bireyler için hayat kalitesi ne kadar düşse ve verim azalsa da tedavi mümkündür. Sendromun ne derece ilerlemiş olduğuna bakarak tedavinin seyrine karar verilmektedir. Yaşanan sendrom bireyin yaşantısını hangi alanlarda ve ne şekilde etkiliyor bu tedavi methodunu belirlemektedir. Düşük düzeydeki sendrom bireyin kendi kendine alacağı önlemler ve düzenlemelerle tedavi edilebilmektedir.
Sendromu tetikleyen ve geliştiren faktörlerin tespit edilmesi ve giderilmeye çalışılması tedavi için önemlidir. Zaman yönetimini öğrenmek, stresle başa çıkmayı ve yapıcı problem çözme becerilerini geliştirmeyi öğrenmek de önemlidir.
Yapılan mesleğe, iş ve sorumluluklara faydacı bakış açısıyla yaklaşmak da oldukça önemlidir. “Meşgul olduğum bu iş, meslek, sorumluluk benim için ne ifade ediyor? Bu işin bana ve başkalarına faydası ne?” Faydaları fark etmek, bu bilinçle çalışmak da zorluklarla başa çıkmayı kolaylaştırmakta, yapılan işin değerini artırmaktadır.
Birey mutlaka gün içerisinde, hafta tatillerinde, yıllık izinlerde kendine kısa da olsa zaman ayırmalıdır. Keyif aldığı etkinliklere katılmalı ve beraber zaman geçirmekten mutluluk duyduğu kişilerle bir araya gelmelidir. Sendromun ilerlediği durumlarda bunu yapmak kişi için zorlayıcı olabilir. İlk etapta bu faaliyetleri görev odaklı yerine getirebilir. Ancak zamanla eskisi gibi keyif alabileceği hale gelecektir.
Mesleki açıdan kişinin başarısızlığını tetikleyen farklı faktörler varsa mutlaka mesleki gelişime yönelik de destek alınmalıdır. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı almak, bir mentor ile çalışmak bu anlamda değerlendirilebilir.
Tükenmişlik sendromu çokça ilerlemişse ilaç tedavisi de uygulanabilmektedir. Ancak semptomların kalıcı şekilde giderilmesi için ilaç tedavisi tek başına yeterli değildir. Mutlaka psikoterapi ve gerekirse psikoeğitim de uygulanmalıdır.
Psikolojik destek genelde ağır travmatik olaylar ya da hayattan zevk almama durumları için alınsa da aslında farklı işlevleri de vardır. Psikolojik destek neredeyse artık her bireyin almayı tercih ettiği bir hizmettir. Yoğun ve yorucu metropolitan hayatlarımızda stres ya da kısa süreli sıkıntılar bizi zihinsel olarak yorabiliyor. Fiziksel problemlerimizde bir doktora danışmayı alışkanlık haline getirmişken duygusal problemler için bir bilene danışmayı ihmal edebiliyoruz. Böyle bir hizmeti almak nedense bize abartı gelebiliyor ya da ihtiyaçmış gibi gelmiyor. Halbuki mental destek özellikle yoğun bir kariyere sahip olanlar için rahatlatıcı etki yaratacaktır.
Yoğun Çalışma Saatleri için Psikolojik Destek
Yoğun çalışanlar için psikolojik destek almanın önemli bir yeri vardır. Profesyonel hayatlarımız kendi bazı gerçek düşünce ve duygularımızı saklamamızı gerektirir. Bazı sosyal normlar çerçevesinde ve başkalarının bizimle ilgili düşüncelerinin değerli olduğu bir ortama sürekli maruz kaldığınızı düşünün. Bunu düşünmek zor olmamalı çünkü kariyer hayatımız tam olarak böyle bir ortama sahiptir. Sıklıkla kendimizi ve davranışlarımızı kontrol etme ihtiyacı duyarız. Ancak uzun vadede bu ihtiyaca yönelik duygularımızı ifade etme alanı açma ihtiyacı da duyabiliriz.
Mental destek söz konusu olduğunda özellikle güçlü, idari bir makamda olan otorite figürüne sahip bir iş hayatı olanlar için faydalı bir hizmettir. Bu tarz çalışanlar için eve geldiklerinde aileleriyle de duygusal paylaşımlar yapmaları zor olabiliyor. Kariyerinde güçlü bir otorite figürü çizmeye alışık olan kişi için çevresine gerçek düşüncelerini yansıtması da zorlaşabiliyor. Bundan ötürü psikolojik destek almak iş hayatında iç dünyayı dışa vurmak ve rahatlamak için bir ihtiyaçtır.
Stresli İş Hayatı için Mental Destek
İş hayatında yoğun stresli bir ortama sahip olan çalışanlar için psikolojik destek tartışmasız alınması gereken bir hizmettir. Stresli iş hayatı ilerde ciddi fiziksel sorunlara yol açabilir. Örneğin kalp krizinin temelinde stres problemleri yatmaktadır. Sürekli duyguların belli edilmemesi ve stresli ortama ilerleyen dönemlerde fazla maruz kalmak kişinin fiziksel problemler yaşamasına yol açıyor. Mental destek zannedildiği gibi sadece problemler üzerinden tavsiyeler verilen bir hizmeti sağlamaz. Sadece içinizi dökmeniz ve problemler ile ilgili paylaşımda bulunmanız bile bir psikolojik destek olabilir. Psikologlar sizi anladıkları ve sizi tanıyanlar gibi “Sen gibi biri nasıl böyle hissedebilir?” yaklaşımında bulunmadıkları için psikoloğa ihtiyaç duyabiliyoruz. Bazen bir sorunu sadece dinlenmesi için dile getirebiliriz. Stresimizin azalması için bu bir ihtiyaç olabilir. Bu ihtiyacı da en objektif yorum yapmadan karşılayacak kişi ise psikologlardır.
Psikolojik yaklaşım hayatın her alanında yer aldığı gibi kariyer hayatında da yer alır. Algı yönetimi dediğimiz alan iş hayatının yarısından çoğu diyebiliriz. İşe alımdan işinizin son yılına kadar yaklaşımınız kurduğunuz cümleler ve davranışlarınız insanların sizinle ilgili düşüncesini şekillendirmektedir. Birlikte çalıştığınız insanların sizle ilgili ne düşündüğü ve doğru iletişim diliyle anlaşabilmeniz kariyerinizde büyük farklılıklara yol açmaktadır. Kariyer üzerinde bir psikolojik yaklaşım geliştirmek başarıyı yakalamak için büyük bir fırsattır.
Henüz işe alınırken bile psikolojik yaklaşım belirlemenin size sağladığı fırsatlar olacaktır. Hepimizin bildiği üzere işe alınırken insan kaynakları yalnızca işle ilgili yetkinliğinizi ölçmez aynı zamanda karakterinizi de inceler. Krizler karşısında sakin bir yaklaşıma sahip olmak, ekip çalışmalarında başarılı olmak için başkalarıyla kurduğunuz iletişim hep psikolojik alt tabanlıdır. Hayatınızda genel olarak bir kriz yaşadığınızda verdiğiniz tepkiler ve sosyal ilişkilerdeki iletişim gücünüz alışkanlıklar ve karakterinizle alakalıdır. Kendi sınırlarınızı ve güçlü yanlarınızı bilerek buna göre psikolojik bir yaklaşım çizmek daha kariyerinizin başlangıcında bile farklı yerlere gelmeniz adına etkili olacaktır.
Kariyerde İlişkiler için Psikolojik Yaklaşım
Kariyer için ilişkilerde yaşanan çatışmalarda psikolojik yaklaşım sahibi olmak size kolaylık sağlayacaktır. IQ, mantıksal zeka her ne kadar önemli bir değer olsa da tek başına yetmiyor. EQ dediğimiz duygusal zeka da kariyer hayatında değerini ortaya koyuyor. Başkalarını anlayabilme, empati kurabilme, geri bildirim alabilme, yapıcı eleştirilere açık olma iş için özel hayat ilişkilerinden daha da kritiktir diyebiliriz. Bu yetenekler her ne kadar kişinin yapısı ve geçmiş deneyimleriyle bağdaştırılsa da üzerinde belli oranda değişiklikler yapılabilir. Hatalarınızı fark ederek kabul etmekle başlayarak kariyeriniz için ilişkilerle ilgili mental yaklaşım geliştirebilirsiniz.
Kariyerde Kendiniz için Mental Yaklaşım
Her şeyden önce kendiniz için bir psikolojik yaklaşım edinmenizi tavsiye ederiz. Herkes için mutlaka kariyer hayatının zorlu dönemleri vardır. Bu dönemleri atlatabilmek adına özel hayatta da psikolojik bir yaklaşıma sahip olmak gerekir. Kişinin kendine psikolojik olarak iyi gelecek uygulamaları bilmesi ve zaman zaman kendine vakit ayırması önemlidir. Kariyer hayatını önde tutan insanların bile arada bir zihinsel olarak dinlenmeye ihtiyaçları vardır. Haftalık düzenli olarak kendilerine iyi geldiklerine inandıkları, kariyer hayatı dışında bir hobi edinilmesi iyi gelecektir. Bazen uzaklaşmaya ve farklı şeylerle uğraşmaya ihtiyaç duyarız. Sadece rahatlamak için değil büyük tabloya daha net bakmak için de uzaklaşmak bir ihtiyaçtır. Özellikle çözülmesi zor işler ara vermek gerekir. Bazı gizemler kafayı topladıktan sonra çözüme kavuşurlar. Dinlenmek aslında hız kazandırıcı dahi olabilir. Bu psikolojik yaklaşıma kariyerin başından beri sahip olmak kariyer hayatında duyguları etkili yönlendirmek ve hız kazanmak için bir ayrıcalıktır.
Eğitim sadece öğretmenleri kapsayan bir alan değil büyük bir ekip çalışması ürünüdür. Gerek özel öğrenciler için gerek standart okullar için eğitimde öğretmen dışında diğer uzmanların da rol aldığı kaçınılmaz bir gerçektir. Öğretmen, aile, psikolojik danışman, psikolog ve hatta bazen doktor eğitimin bir parçası olabiliyorlar. Eğitim denildiğinde akla yalnızca okulda verilen eğitim gelmektedir. Fakat eğitim kişinin hayat yolunda edindiği deneyimlerle kendini geliştirdiği her alanda görülür. Kişinin gelişimini ve eğitimini etkileyen faktörler yakın çevresinden, ailesinden başlayarak uzak çevresi olarak nitelendirilen ulaşabildiği sağlık hizmetlerine kadar uzanır. Kısacası kişinin eğitimini ve gelişimini etkileyen faktörlerin bir ekip halinde düşünülmesi büyük değişiklikler yaratacaktır.
Eğitimde Ekip Çalışması: Aile
Aile bireyin en dar çevresi olarak nitelendirilen mikrosistemini oluşturur. En dar çevre ilk etkileşimde olduğumuz en yakın çevremizdir. Bulunulan etkileşimin eğitimimize büyük katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Eğitimin temellerini öğrenme biçimlerini aile ile kavramaya başlarız. Çocukluk döneminden itibaren eğitimimiz başlar. Yürümeyi, konuşmayı, uzaktaki bir nesneye uzanarak almayı öğreniriz. Bu ilk öğrenme süreçlerimizde ailemizin davranışları daha çocukluktan itibaren öğrenme biçimimizi etkiler. Düştüğümüzde annemiz bizi hemen koşarak kaldırdı mı? Her problem de arkamızda mı durdu? Ya da her problemimizi yalnız başımıza mı çözdük?
Her problemde arkamızda duran bir annemiz varsa öğrenirken engellerle karşılaştığımızda baş etmekte zorlanabiliriz. Aksine her problemini yalnız çözmeyi öğrenen bir çocukta ilerde öğrenme sürecinde destek almayı beceremeyebilir. Haliyle bu da eğitim sürecini yavaşlatabilir. Uzun vadede ise kişide yıpranma, motivasyon eksikliğine neden olabilir. Eğer eğitim ekip çalışması olarak nitelendirilirse ailelerinde verdiği desteği çocukluktan itibaren düzene sokmayı amaçlar. Aile eğitimindeki yaklaşımları düzenlerken ileriki dönemde de ailenin eğitim sürecinde çocuğa nasıl katkıda bulunmaları gerektiği konusunda destek olur. Çocuğun eğitim sürecindeki başarısını sadece öğretmenleri değil velilerin yaklaşımları da büyük oranda etkilemektedir.
Eğitimde Ekip Çalışması: Öğretmen
Okul eğitimiyle beraber öğretmenler bireyin ikinci derece bağlantıda olduğu sosyal halkaya, mezosistemine dahil edilir. Günün çoğunu okulda geçiren öğrencinin öğretmeni en yakın iletişimde olduğu kişi haline gelir. Öğretmenin yaklaşımı çocuğun eğitimini etkiler ve hatta kafasını karıştırabilir. Ailede öğrenilen hayat görüşü, bakış açısı ve problemlerle yüzleşme biçimi ilkokul öğretmenleriyle şekillenir. İlkokul öğretmeni ve aile arasındaki anlaşmanın niteliği çocuğun eğitimini etkiler. Çocuk öğrenmede çatışmayı okulda öğrenir. Her şeyi doğru bildiğini düşündüğü ebeveynleri ve öğretmeni arasında bilgi kargaşası yaşayabilir. Çocuğun kargaşada kafası karışmaması için ekip çalışması ilkokuldan itibaren önem arz eder. Özellikle ilkokul döneminde ortak hayat görüşüne sahip bir öğretmen seçmek oldukça mühimdir.
Sağlık ve Psikolojik Destek
Bireyin kendine en uzak sosyal halkasında, makrosisteminde sağlık ve psikolojik destek bulunur. Devletlerin sağladığı sağlık hizmetinin kalitesi bireyin eğitimini etkileyecektir. Öğrendiklerimizi uygulayabilmek için zihinsel enerji sağlamaktayız. Enerjiyi sağladığımız kaynaklar ise aldığımız besinlerdir. İleri düzey sağlık hizmetleri yoluyla vücudumuzdaki eksikleri saptayabiliriz. Örneğin B vitamini zihnin çalışmasında büyük oranda etkili bir vitamindir. Eksikliği sonucunda algıda güçlük meydana gelebilir. Eğer düzenli sağlık hizmetlerinden yararlanabilirsek eğitim ve hayat kalitemiz artacaktır. Bu nedenle sağlık elemanları da eğitimdeki ekip çalışması üyeleridir. Diğer bir yandan psikolojik destek almak da eğitimin bir parçasıdır. Psikologlar sadece özel öğrencilerle çalışmazlar. Zaten var olan öğrenme sürecini kolaylaştırmak ve kişiye en uygun hale getirmek de psikologların görevidir. Aba psikoloji olarak eğitimde ekip çalışması öneminin farkındayız. Eğitim danışmanlığı hizmetlerimizde ekip çalışması yoluyla destek veriyoruz.
Çocuklar büyüdükçe ve geliştikçe, bazen okulda zorluk çekebilir, konulara yoğunlaşmakta sorunlar yaşayabilirler, ya da başkaları ile başa çıkmakta zorlanırlar. Bu tür durumlar ile karşılaşıldığında psikolojik testler zorlukların nerede olduğunu belirleyebilir.
Psikolojik Değerlendirme Nedir?
Psikolojik bir değerlendirme, çeşitli alanlarda güçlü ve zayıf yanları değerlendirmek için yapılandırılmış bir dizi görüşme, standartlaştırılmış test ve ankettir. Bu testler, örneğin öğrenme stillerini ve sosyal-duygusal işleyiş biçimlerini tanımlayabilir.Bazı ebeveynler, çocuklarının gösterdiği bazı davranışların getirdiği endişelerden yola çıkarak psikolojik bir değerlendirme talep edebilir. Öte yandan bazı ebeveynlere, bir ya da daha fazla profesyonel tarafından, bu bir eğitimci, bir akıl sağlığı uzmanı ya da çocuk doktoru olabilir, psikolojik testlere başvurmaları önerilebilir.
Çocuklar İçin Psikolojik Değerlendirmeler
Psikolojik değerlendirmeler, insanların kendileriyle ve davranışlarıyla ilgili ne bildiğini göstermek ve duyguları anlamaya ve açıklamaya yardımcı olmak için neler yapabileceklerini ortaya çıkarmak için kullanılır.Hangi testin uygulandığına bağlı olarak kişiyi izlemeyi, soru sormayı ve kişinin bazı görevleri yerine getirmesi gibi adımları içerebilir.
Psikolojik testler çocuklar ya da gençler okulda zorluk çekerken veya beklenmeyen şekillerde hareket edip problemli davranışlar geliştirdiklerinde kullanılabilir. Söz konusu kişiler genç insanlar olduğundan, genç bir insanın neler yapabileceğini öğrenmesi ve bazı durumlarla yüzleşmesi zaman zaman zor bir hal alabilir. Sonuçlar genellikle okul ve ev için beraber çalışmak üzere program planlamalara yardımcı olur. Ek olarak diğer olası çözüm önerileri için bir öngörü oluştururlar.
Sonuç olarak bir testin yapılması, bir çocuğun dünyasındaki herkesin aynı hedeflere doğru çalışmasını sağlamak içindir.
Çocuklar İçin Psikolojik Testler Düşünülürken…
Değerlendirme dönemleri ve toplantı öncesi, sırası ve sonrasında sorular sorun. Anlamadığınız yerleri mutlaka kafanızda netleştirin.
Kendi endişelerinizi paylaşın. Değerlendirme sırasında tüm alanları dikkate almak önemlidir.
Çocuğunuzun doktoruyla raporları ve sonuçları paylaşmak ve danışmak yararlı olabilir.
Sürmekte Olan Bir Değerlendirmede Ebeveynler Neler Beklemeli?
İlk randevu almadan önce, ebeveynler çocuğun gelişimsel, tıbbi, sosyal ve akademik tarihiyle ilgili anketleri doldurarak psikolojik bir değerlendirmenin ilk adımını tamamlarlar. Bir sonraki aşama, hem ebeveynler hem de çocuk ile yapılan görüşmelerden oluşmaktadır. Ebeveynler çocuğun güçlü ve zayıf yönleri hakkında bilgi verir ve özel ilgi alanlarını tartışırlar. Sırada ise çocuğun bilişsel, eğitsel ve sosyal-duygusal işleyişi inceleyen birkaç test oturumu vardır. Yazılı rapor tamamlandığında, testi yürüten kişi sonuçları gözden geçirmek ve tavsiye edilen önerileri tartışmak için velilerle görüşür.
İleride oluşabilecek sorunların önüne geçmeyi hedefleyen gelişim takibi ve sağlıklı iletişim, çocuklarınızı bilinçli şekilde büyütmeniz anlamına gelir. Bu nedenle çocukların sağlıklı ve mutlu büyümesini desteklemek için anne ve babaların zaman zaman profesyonel destek alması gerekebilir.
Anne – babaların çocukları için psikolojik destek almanın zamanı geldiğinde bunun farkında olmaları büyük önem taşıyor. Bazen çocuklarımızın akıl ve ruh sağlığına ilişkin gözlem yapmakta zorlansak da problemleri ertelemeden doğru zamanda çocuk psikologu veya pedagog desteği almak çocuğunuzun geleceğini değiştirebilir! Bu tür problemler ertelendiğinde ise ciddi semptomlar ortaya çıkar.
Çocuğunuzu sürekli gözlemleyin
Ebeveynler için çocuklarının psikolog desteğine ihtiyaç duyması, kabullenmesi zor bir durum olabiliyor. Ancak, psikolojik sorunların diğer hastalıklardan hiçbir farkı olmadığını ve mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini unutmamak gerekiyor.
Ne zaman çocuk psikologuna gideceğinize karar vermek içinse çocuğunuzu sürekli olarak gözlemlemenizde fayda var. Hırçınlaşmak veya sessizleşmek bir şeylerin yolunda olmadığının habercisi olabilir. Özellikle 6 yaşına kadar, çocuklar kızdıkları, sevindikleri veya üzüldükleri şeyleri rahatça anlatmazlar ya da anlatamazlar. Kafalarından geçeni anlamak için davranışlarına ve tavırlarına odaklanmanız gerekir. Daha ileriki yaşlarda çocuklar nispeten daha sık anlatmaya başlasa da gözlem ihtiyacı devam eder.
Çocukların psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğu nasıl anlaşılır?
Çocuğunuz günlük hayatta karşılaştığı olaylara tepki verirken, büyük oranda özgün olsa da desteğe ihtiyaç olduğunu gösteren yaygın belirtilerden söz etmek mümkün. Örneğin, her zamanki yeme içme ya da uyuma düzeni bozulmuşsa, öfke patlamaları, konsantrasyon güçlüğü, kolayca korkma gibi durumlar ortaya çıkmışsa çocuğunuzun baş etmekte zorlandığı bir mesele olduğu sonucuna varabiliriz.
Bu sorunu yaşadıkları yer neresiyse orada bulunmamayı isteyebilirler. Örneğin, okulda yaşanan bir olay okula gitmek istememeyle sonuçlanabilir. Bu tür değişimleri özenle gözlemlemelisiniz. Bir sorun olabileceğini düşünüyorsanız, çocuğunuza sizinle iletişim kurabileceği kapılar açmaya hiç olmadığı kadar önem gösterin. Onunla zaman geçirirken onu ne kadar önemsediğinizi belli edin. Sizinle konuşmakta zorlandığını düşünüyorsanız ya da fark ettiğiniz sorunlar belli bir süre devam ederse hiç beklemeden bir psikologla görüşün.
Çocuk terapisine başvurulan yaygın durumlar neler?
Çocukların her birinin hayatı ve psikolojisi farklı olsa da, genellikle çocuk terapisine başvuran ailelere baktığımızda ortak noktalar bulabiliyoruz. Bunlardan biri gelişim problemleri. Örneğin, çocuğunuzun yaşıtlarına göre öğrenmekte geciktiğini, konuşmada zorluk yaşadığını düşünüyorsanız mutlaka uzman desteği alın. Bir diğer sebep ise, travmalar. Çocukların deneyimlediği en sık travmalar aile içi şiddet ya da çocuk istismarı olarak yaşanıyor. Bu durumlarda ebeveynler ya da diğer yakın çevredense profesyonel destek şart.
Agresif davranışlar, uyku problemleri ve yeme bozuklukları ise çocuklarla ilgili en yaygın diğer semptomlar. Çocuğunuzda kendine veya (ısırma – vurma gibi yollarla) diğerlerine zarar verme eğilimi var mı? Aşırı sinirli ve kontrol etmekte zorlandığı bir öfkesi var gibi mi görünüyor? Kusma ya da mide bulantısından şikayet ediyor mu? Yemek yemede zorlanıyor ve yattıktan sonra uykuya dalamıyor mu? Sık sık gördüğü kabuslardan bahsediyor mu? Bir anda okula gitmek ve arkadaşlarını görmekten nefret etmeye mi başladı?
Tüm bu sorular, çocuğunuzu gözlemlerken size yol gösterebilir. Siz ne kadar ilgili ya da bilinçli yaklaşırsanız yaklaşın, çocuğunuzun da tıpkı yetişkinler gibi bir psikolojisi olduğunu unutmayın. Baş etmekte zorlandığı sorunları küçümsemeden ve tahmini yollarla çözmeye çalışmadan mutlaka bir psikolog desteği alın.