Ebeveyn tutumları çocuğun benlik ve dolayısıyla karakter gelişiminde son derece önemlidir. Çünkü çocuğun karakteri ve benlik algısı ebeveyninin ona yönelttiği tutumların bir yansımasıdır. Bu da çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişebilmesinde ebeveyninin bilinçli ve farkındalıklı olmasını gerekli kılmaktadır.

Baskıcı Otoriter Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Baskıcı ve/veya otoriter ebeveyn tutumu ebeveynlerden birinde veya her ikisinde görülebilir. Bu tutumu sergileyen ebeveyn anne veya babaysa diğer ebeveynde çocuk gibi bu tutumdan olumsuz etkilenebilir. Bu tutumun hakim olduğu ailelerde kararlar baskın ebeveyn tarafından alınır. Çocukların kararlarda söz hakkı yoktur. Evde belirgin kurarlar vardır ve kurallara uyulması beklenir. Kurallar yerine getirilmediğinde ceza ve kısıtlamalar uygulanır.

Çocuklar ebeveynlerini sevip saydıkları için değil ebeveynlerinden korktukları için uyum gösterirler. Kararlar, fikirler tartışılmaz, duygu ve düşünceler üzerine konuşulmaz. Ailede spontane, keyifli geçen zamanlar sınırlıdır. Çocuklar için ebeveynleri karar mercii konumundadır ve yalnızca onay gerektiren durumlarda ebeveynlerle iletişim kurulur. Sıcak, güvene dayalı, samimi ilişki ve iletişim yoktur. Bu ebeveyn tutumu ile büyüyen çocuklar içe kapanık, sinik, pasif agresif bireyler olabilirler.

Duygu ve düşüncelerini sağlıklı yollarla ifade etmekte güçlük yaşarlar. Baskıcı, otoriter ebeveyn tutumlarıyla korku kültüründe yetiştirilen çocuklar hata yapmaktan, eleştirilmekten korkarlar. Çoğunlukla başkalarıyla kıyaslanan, rekabete sokulan çocuklardır. Özelliklede kardeşler arasında kendilerini ispat etme ihtiyacı duyarlar. Arkadaş ilişkileri ve sosyal becerileri zayıftır. Arkadaş edinmekte veya arkadaşlığı sürdürmekte zorlanırlar. Sosyal normlar ve kurallarla ilgili katı kalıplara sokularak büyütülürler.

Bu nedenle empatik düşünme ve insiyatif alma becerisi yeterince gelişmez. Kendi kararlarını alamayan, hatalarında cezalandırılan, fikirlerini beyan edemeyen çocuklarda özgüven ve benlik saygısı gelişmez. Zamanla cezadan korunmak için yalana başvurabilir, hatalarının örtmeye çalışabilirler. Okulda başarısız olmaktan korkarlar. Bu çocuklarda sınav kaygısı, okul fobisi gelişebilir.

Ergenlik döneminde riskli davranışlara eğilim, riskli gruplarla arkadaşlık görülebilir. Bir gruba ait olma, olduğu gibi kabul edilme ve sevilme ihtiyacı duyarlar.

Demokratik, Destekleyici, Güvenilir Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Demokratik ebeveyn tutumlarında ebeveynler çocuklarını erken yaşlarda itibaren hoşgörü ve sevgi ile yetiştirirler. Bu aile yapısında ailedeki bireyler birbirini sever ve sayar. Korku kültürü egemen değildir. Cezalandırma yoktur. Ebeveynler ceza vermek yerine çocuklarına hatalarından ders çıkarmasını öğretirler. Çocukların erken yaşlardan itibaren aile içi kararlarda söz hakkı vardır. Çocuğun duygu, düşünce ve fikirlerine önem verilir ve dinlenir.

Çocuklarla etkin zaman geçirilir ve çocuklara önemli oldukları hissettirilir. Bu ailede de kurallar ve sınırlar vardır. Ancak bu sınır ve kurallar bireylerin güvenliği ve iş bölümü içindir. Çocuğa yaşıyla ilgili görevler verilerek sorumluluk bilinci geliştirilir. Çocuk yine yaşıyla uyumlu olacak şekilde kendi kararlarını almayı öğrenir. Demokratik, destekleyici, güvenilir ebeveyn tutumları sağlıklı bir birey yetiştirmek için uygulanması gereken sağlıklı ebeveyn tutumudur.

Böyle bir ailede yetişen çocuk ebeveynlerinden korktuğu için değil ebeveynlerini mutlu etmek ve geleceğine yön verebilmek için başarılı olmak ister. Daha bilinçli, özgüven ve özsaygı sahibi bireylerdir. Bu çocukların sosyal becerileri de gelişmiştir. İletişimleri kuvvetlidir, girişkendirler. Empatik iletişim kurabilirler. Kendilerinden emindirler ve geleceğe dönük hedefleri, hayalleri vardır. Karar alırken yönlendirmeye gereksinim duymaz ama ailelerinin de fikirlerine önem verirler.

Kendileriyle barışık, daha mutlu çocuklardır. Dolayısıyla ergenlik dönemlerini de daha rahat geçirirler. Riskli arkadaşlıklara, deneyimlere gereksinim duymazlar. Hatalı ilişkiler kurduklarında aile desteğine başvurur, tehlike anında ailenin yardımını talep ederler. Ailenin çocuğa sağladığı bu güven çocuğun tehdit karşısında sinik, sessiz kalmamasını sağlar. Çocuk kaç yaşına gelirse gelsin aile onun güvenli limanı, arkadaşı ve desteği olacaktır.

Demokratik ebeveyn tutumlarında koşulsuz sevgi vardır. Çocuk ebeveyninin sevgisini hissetmek için kusursuz olmaya veya koşulları karşılamaya ihtiyaç duymaz. Ebeveyn sevgi dolu, destekleyici, olumlu sözleriyle çocuğa sevgisini hissettirir. Sarılma, öpme, saçını okşama gibi fiziksel temaslarla da sevgisini belli eder.

Çocuk sevildiğini ve ailenin önemli bir parçası olduğunu her koşulda hisseder. Çocuğun ihtiyaçları yerinde, zamanında ve yeterince karşılanır. Gülüşmelerin olduğu, aile bireylerinin kucaklaştığı, birbirlerinden haberdar oldukları bir aile ortamı vardır.

İhmalkar, Reddeden Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

İhmalkar, reddeden tutumda ebeveyn çocuğun hayatıyla yeterince ilgilenmez. Çocuğun duygusal ihtiyaçları da dahil olmak üzere temel ihtiyaçları ihmal edilir. İhmalkar ebeveynin kendi ihtiyaçları ve sosyal yaşamı çocuktan daha önceliklidir.  Bu ebeveynler çocuğun olumlu yönlerini görmezken hatalarına ve başarısızlıklarına aşırı tepkiler verebilir. Cezalandırma, aşağılama veya yok sayma davranışları hakimdir. Çocuğun belli bir rutini, düzeni yoktur.

Aile içerisinde sevilmediğinin ve ilgi görmediğinin farkındadır. Ancak çocuğun sevgiye, desteğe ve ilgiye de son derece ihtiyacı vardır. Sosyal yönü zayıf, geri planda kalan, duygusal olarak gelişmemiş bireyler olarak yetişirler. İhmalkar, reddeden ebeveyn tutumlarıyla yetişen çocukta özgüven gelişmez. Çocuk ailede göremediği sevgi sonucu başkalarına karşı merhametsiz ve sevgisiz davranabilir. Öfkeli, saldırgan davranışlar sergileyebilir. Çocuk kendisi sevgiye layık görmeyebilir.

Ailenin tutumunu genelleyerek “beni kimse sevmiyor, beni kimse istemiyor” diye düşünebilir. Ergenlikte riskli davranışlar, arkadaşlıklar kurabilir. İhmalkar, reddeden ebeveynlerin bu tutumlarının altında yatan nedenler farklılık gösterebilir. Tecavüz gibi istenmeyen ilişkiden doğan bebekler, planlanmamış gebelikler bu tutuma neden olabilir.

Çocuğun bakımı nedeniyle ebeveynlerden biri diğerine yeterince ilgi göstermiyorsa ilgisiz kalan ebeveyn çocuğu dışlayabilir. Engelli ve/veya bakımı zor çocuklarda bu ebeveyn tutumu görülebilir.

Gevşek, Aşırı Hoşgörülü Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Gevşek, aşırı hoşgörülü ebeveyn tutumlarında ise evin efendisi adeta çocuktur. Bir veya her iki ebeveyn çocuğun istek ve ihtiyaçlarını harfiyen yerine getirir. Aile yapmamak için direnç gösterdiği konularda da çocuğun ısrarlı talepleri karşısında boyun eğer. Aile çocuk üzerinde otorite kuramaz. Çocuğun mutluluğu her şeyden üstün tutulur. Böyle bir aile yapısında büyüyen çocuklar şımarık, bencil, kural tanımayan bireyler olurlar.

Sosyal beceriler gelişmez. Empati kurmakta zorlanırlar. Bir gruba dahil olmakta, kuralları olan ortamlara uyum sağlamakta zorlanırlar. Aile dışındaki ortamlarda kendi istedikleri olmadığında kırıklığa uğrar, aşırı tepkiler verebilirler. Eleştirilmekten, hatalarının görülmesinden hoşlanmazlar. İlişki kurmakta ve sürdürmekte zorlanırlar. Başkalarına saygı duymaz ama başkalarından saygı beklerler.

Bu çocuklar okul hayatından başlamak üzere akademik hayatta ve kariyerlerinde zorluklar yaşarlar. Ebeveynleriyle benzer davranışlar sergileyen kişilerle daha iyi arkadaşlık kurabilir, onları da yönetmeye çalışırlar.

Aşırı Korumacı, Müdahaleci Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Aşırı korumacı ebeveyn tutumlarında çocuk kaç yaşında olursa olsun ebeveyn çocuğun yaşına uygun tutum sergilemez. Ebeveynin gözünde çocuk hep “yeterince büyümemiş”tir. Çocukla ilgili tüm kararlar ebeveyn tarafından verilir. Beceremeyeceği düşüncesiyle çocuğa yaşına uygun sorumluluk verilmez. Okula başlayan ama hala kendi yemeğini yemesine fırsat verilmeyen, hala ebeveyniyle uyuyan çocuklar bu ailelere örnektir.

Çocuk için ebeveyninin tutum ve davranışları bir ayna, pusula niteliğindedir. Dolayısıyla çocuk kendisini ailenin fırsat verdiği kadar tanıyıp keşfedebilir. Böyle bir aile ortamından çıkan çocuk akranlarıyla bir araya geldiğinde pek çok açıdan geride kalacaktır. Bu çocuklar evde ailelerinin korumasına, okulda ise akranlarının veya öğretmenlerinin korumasına ihtiyaç duyacaktır. Ayrılık anksiyetesinin, okul fobisinin en yüksek yaşandığı grup korumacı ebeveyn tutumuyla yetişen gruptur.

Bu çocuklar ergenlikte ve yetişkinlikte de sürekli korunup, kollanmaya ihtiyaç duyarlar. Anne veya babanın vefatı sonucu tek ebeveyn olarak çocuk yetiştiren kişilerde bu tutum görülebilmektedir. Zor veya geç çocuk sahibi olmak, mutsuz evliliği sürdürmek de bu tutuma neden olabilir. Ebeveynin aşırı kaygılı olması veya çocuğun geçmişte hayati risk içeren bir deneyiminin olması da bu tutumu doğurabilir.

Tutarsız, Kararsız Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Tutarsız ebeveyn tutumlarında çocuk da kendi içerisinde bir tutarsızlık yaşar. Ebeveynin kimi zaman çok ilgili kimi zamansa tamamen ilgisiz tavırları bu karmaşayı doğurur. Çocuk ebeveyninin tutarsızlığını bir mantığa oturtmak ister. Hangi davranışının sonucunda ilgi görüyor ne yaptığında ilgiyi kaybediyor araştırır. Ancak ebeveynin bu belirsiz tutumunu açıklayacak mantıklı bir dayanak bulamaz.

Çocuk bir davranışında ödüllendirilirken başka bir zaman aynı davranıştan dolayı cezalandırılabilir veya eleştirilebilir. Bir konuda anne tamam derken, baba hayır diyebilir.  Böylece çocuk neyin doğru ve kabul edilebilir olduğunu öğrenemeden büyür. Bu tutarsız tutum çocuğun benlik gelişimini zedeler.

Kendi duygu, düşünce ve davranışlarında da zamanla tutarsızlıklar açığa çıkar. Örneğin; bir arkadaşıyla bir gün çok iyiyken, hiçbir sorun olmadığı halde başka bir gün ona kötü veya yokmuş gibi davranabilir. Bir gün çok neşeli ve mutluyken, bir gün tamamen içe kapanık ve ilgisiz olabilir. Bu çocuklar ailelerinin dikkatini çekebilmek için aşırı davranışlarda bulunabilirler. Ergenlikte riskli alışkanlıklara, arkadaşlıklara yönelebilirler.

Mükemmeliyetçi Ebeveyn Tutumları ve Çocuğun Karakter Gelişimine Etkisi

Mükemmeliyetçi ebeveynler çocuklarının her konuda veya iyi olmalarını istedikleri konularda en iyi olmasını isterler. Onlara göre çocuk yetiştirmek kitaba uygun gitmesi gereken bir işçiliktir. Programlanmış bir makine gibi çocukların her söylenileni ve bekleneni zamanında, eksiksiz yerine getirmesini isterler. Çocuklarını mevcut potansiyelinden daha yukarıda görür ve gerçekdışı beklentilere girerler. İşler planladıklarının dışında bir şekilde sürerse kontrollerini kaybedip aşırı tepki verebilirler.

Bu bireyler için kusursuzluk ve başarı son derece önemlidir. Erken yaşlardan itibaren kendi ihtiyaçlarını halledebilen, gelişim döneminin ilerisinde çocuklar yetiştirmek isterler. Çocuk için zorlayıcı olan ama kendileri için normal kabul ettikleri motivasyon teknikleri vardır. Her zaman daha iyisinin olabileceğine ve daha iyisinin yapılabileceğine inanırlar. Motivasyon unsuru olarak rekabeti kullanabilirler. Bu aileler çoğunlukla hatasız bir düzen içerisinde yaşar.

Her ihtimali değerlendirerek hareket ederler. Dolayısıyla çocuk yaşamında kolay kolay aksiliklerle karşılaşmaz. Bu da problemlerle başa çıkabilme mekanizmasının gelişmemesine neden olur. Çocuğun bugünden 5, 10, 15 yıl sonrası iyi planlanmıştır ve çocuğunda zamanı geldiğinde bu plana dahil olması beklenir.

Ebeveyn tutumları bebeklikten yetişkinliğe kadar uzanan süreçte bireyin karakter gelişimini, davranışlarını ve seçimlerini etkilemektedir. Bir çocuğun kişiliğine ve yaşamına sağlıklı yön verebilmesi için sağlıklı ebeveyn tutumuyla yetişmeye ihtiyacı vardır. Kimi zaman ebeveynlerin kendi çocukluk deneyimleri ve yetişme tarzı ebeveynlik rollerine yansıyabilmektedir.

Eşler arası problemler, istenmeyen evlilik veya gebelikler de ebeveyn tutumunu etkilemektedir. Ebeveynin psikolojik iyi halinin zedelenmiş olması, boşanma süreci, hastalıklar da tutumları etkilemektedir. Sebebi her ne olursa olsun her ebeveyn çocuğun sağlıklı gelişimi için bilinçli ve farkındalıklı olmalıdır.

Ebeveyn tutumlarıyla ilgili detaylı araştırma yapabilir, tutumunuzun çocuğunuz üzerinde olumsuz etkili olduğunu düşünüyorsanız destek alabilirsiniz. Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz.

Read More

Oyun bağımlılığı yaşadığımız yüzyılın en büyük sorunlarından biri. Çocukları, gençleri ve yetişkinleri de etkisi altına alan bu bağımlılık türü pek çok açıdan kişileri olumsuz etkiliyor. İnternet bağımlılığının altında yer alan bu bağımlılık çocuğun gelişimini fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal açıdan olumsuz etkiliyor. Oyuna yönelik bağımlılık çocukta davranışsal ve psikolojik açıdan da olumsuz etkilere yol açıyor.

Telefon, tablet, bilgisayar ve oyun konsolu aracılığı ile erişilen oyunlar, çevrimiçi veya çevrimdışı oynanabiliyor. Çoğunlukla sosyal beceri eksikliği, yalnızlık, özgüven eksikliği, saygı arayışı, kazanma ihtiyacı oyuna yönelimi tetikliyor. Yaz tatilleri gibi çocuğun fazlaca boş vakte sahip olduğu dönemlerde bağımlılığın gelişimini destekliyor. Stres, kaygı gibi çocuğun hoşuna gitmeyen, baş etmekte zorluk yaşanan duygular da oyunla yatıştırılıyor.

Çocuğun rahatlamak için sığındığı bu eğlence platformu zamanla alışkanlık halini alıyor. Zamanla bu alışkanlık kontrol kaybına dönüşüyor ve çocuğun gerçek dünya ile etkileşimi azalıyor. Sokakta akranlarıyla koşup, oynayarak büyüyen, gerçek arkadaşlıklar edinen dünün çocuklarıyla bugünün çocukları arasında fark var. İnternetin ve dijitalleşmenin bu denli yoğun olmadığı yıllarda çocukluğunu yaşayan bugünün ebeveynleri çocukları için endişeli.

Bugünün çocukları birbirini tanımayan insanların yaşadığı şehir kültüründe büyüyor. Sosyalleşebilecekleri güvenli alanlar sınırlı. Küçük yaşlardan itibaren geleceklerine, kariyerlerine yatırım yapmak üzere büyük sorumluluklar üstleniyorlar. Çocuklar deşarj olamıyor. İlgi ve becerilerini bulmak için kurstan kursa taşınmaları gerekiyor. Ancak kimi zaman ailenin vakti veya maddiyatı bu olanakların sağlanmasına yeterli gelmiyor. Dolayısıyla çocuklar vakitlerini geçirmek, sosyalleşmek ve eğlenmek için oyunlara yönelebiliyor.

Oyundan alınan keyif artıkça ve yerini daha iyi bir seçenek doldurmadıkça bağımlılık gelişiyor. Aileler çocuklarının oyun oynamasından bağımlılık ihtimali nedeniyle endişe duyuyor. Ancak her oyun oynayan çocukta bağımlılık gelişmiyor. Bu da bağımlılığın açığa çıkma nedenlerinin bilinmesini ve önlenmesini gerektiriyor. Dijital Çağda Ebeveyn Olmak yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Oyun Bağımlılığı Nedir?

Oyun bağımlılığı, oyunun diğer ilgi alanlarına ve günlük aktivitelere göre daha öncelikli hal alması sonucu gelişmektedir. Oyun oynama üzerinde kişinin kontrolü giderek azalmaktadır. Oyuna ayrılan zamanın sonucunda kişinin hayatında açığa çıkan olumsuzluklara rağmen oyun oynama davranışı devam ettiğinde bağımlılığın geliştiği söylenebilmektedir. Dolayısıyla her oyun oynayan, oyun oynamayı seven ve oyunlarla ilgilenen bağımlı değildir.

https://youtu.be/BEACNm7-M5c

Bağımlılıktan söz edebilmek için;

  • Oyun çocuğun zamanının ne kadarını kapsıyor?
  • Oyun sonucu çocuğun fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimi nasıl etkileniyor?
  • Oyun oynamak veya oyundan mahrum kalmak çocukta hangi duygu, düşünce ve davranışlara yol açıyor? Değerlendirmek gerekmektedir.

Çocuklarda Görülen Oyun Bağımlılığı Belirtileri

Oyun bağımlılığı tanısı almak için aşağıdaki belirtilerin en az 5 ini ve/veya daha fazlasını son bir yıldır taşımak gerekiyor;

  • Video/internet oyunları üzerine aşırı kafa yormak.
  • Oyun oynamadığında kötü hissetmek ya da yoksunluk belirtileri göstermek.
  • Kendini daha iyi hissetmek için giderek daha da artan sürelerde oyun oynamayı istemek.
  • Kendisini kısıtlamaya çalışsa da daha az oyun oynamayı becerememek.
  • Daha önceden severek yaptığı diğer işleri artık yapmayı istememek.
  • Okulda, iş yerinde ya da evde fazla oyun oynamaya bağlı olarak gelişen problemlerle karşılaşmak.
  • Oyun oynama süresini gizlemek için yakınlarına ya da başkalarına yalan söylemek.
  • Kendini kötü hissettiğinde duygu durumunu iyileştirmek için oyun oynamak.
  • Video/internet oyunlarına katılımdan dolayı önemli ilişki, iş, eğitim ya da kariyer fırsatlarını kaçırmak.
  • Hayatının merkezine oyunları koymak,
  • Okul ve ders başarısında gözle görülür düşüş yaşamak,
  • Herhangi bir sebeple oyun oynayamadığında yoksunluk belirtileri göstermek (agresif tavırlar, dürtüsel davranışlar gibi)
  • Okuldaki ya da gerçek hayattaki çevresi ile daha az iletişim kurmak ve/veya sorun yaşamak,
  • Sosyal çevreyi önemsememek, eski arkadaşları ile görüşmek yerine oyunlara yönelmek,
  • Davranışları ve ruh hali; depresyon ve anksiyete gibi sorunları çağrıştırıyorsa bağımlılıktan şüphe edilmelidir.

Oyun Bağımlılığı Çocuğu Nasıl Etkiliyor

Oyun bağımlılığı tüm gelişim alanlarında çocuğu olumsuz etkiliyor. Oynanan oyunun yaşa uygunluğu, içeriği ve verdiği mesaj da çocuğun oyundan ne derece etkilendiğini belirliyor. Çocuğun yaşına uygun olmayan oyunlar kaybetme olasılığını artırıyor bu da çocuğun özgüvenini zedeliyor. Savaş, dövüş gibi zarar verme odaklı oyunlar çocuğun saldırganlık dürtülerini besleyebiliyor.

Çocuk oynadığı oyunlardan etkilenebiliyor, korkabiliyor ve hatta travmatize olabiliyor. Bu korku da çocuğun duygu, düşünce ve davranışlarına yansıyabiliyor. Şiddet içerikli oyunlar çocuğun sorunlarla başa çıkma şekli olarak zorbalığa yönelmesine veya çok çabuk öfkelenmesine neden olabiliyor.

Oyun bağımlılığı sonucu fiziksel şikayetler sıkça yaşanıyor, Bilişsel gelişim de olumsuz etkileniyor

Ekrana uzun süre maruz kalmak baş ağrısı, gözlerde yanma, bulanık görüş gibi sonuçları doğurabiliyor. Uzun süre sabit şekilde hareketsiz kalmak kas tutulmalarına, boyun, sırt ağrılarına ve karpal tünel sendromuna neden olabiliyor. Bağımlılık geliştiğinde çocuklarda oyuna daha fazla zaman ayırabilmek için öz bakım ve hijyen ihmali görülebiliyor.

Pek çok bağımlı çocukta oyun oyuna ara verememe nedeniyle öğün atlama, yetersiz beslenme veya oyun karşısında yemek yeme davranışı görülüyor. Uzun süre bu şartlar altında oyun oynamaya devam eden çocuklarda fizyolojik tepkiler de açığa çıkıyor. Uyku rutini bozuluyor, uyku kalitesi düşüyor.

Yetersiz uyku ve yetersiz beslenme ve hareketsizlik özellikle çocuk ve ergenlerin gelişimini olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla çocuklarda hem fiziksel hem de bilişsel gelişim zarar görüyor. Yorgunluk, uykusuzluk ve beslenme eksikliği çocuğun doğrudan öğrenme kapasitesini olumsuz etkiliyor. Bu çocuklarda zaman yönetimi, dikkati sürdürme ve organize olma becerileri olumsuz etkilenmektedir. Dolayısıyla okul başarısı ve öğretimden alınan verim düşmektedir.

Çocuklar oyun oynamaya ara vermekte ve zamanı organize etmekte güçlük yaşadıkları için ödevlerini yapmakta zorlanırlar. Oyun bağımlılığı sonucu öz disiplin azalır. Üstelik çocuklar bu sorumluluk kaybının yol açacağı sonuçlardan kaçınmak için zamanla yalana da başvurabilirler. Düşük sınav sonuçlarının veya ödevlerini yapmamış olmasının nedeni olarak gerçek olmayan gerekçeler sunabilirler.

Hareketsizlik, yetersiz beslenme, yorgunluk ve uykusuzluk sonucu baş dönmesi, göz kararması, dikkat konsantrasyon güçlüğü görülebiliyor. Çocuklarda gerginlik, çabuk sinirlenme, dürtüsel davranışlar da görülebiliyor.

Bağımlılık sonucu empati zedeleniyor ve sosyal ilişkiler zayıflıyor

Sanal ortamda gereğinden fazla bulunmak özellikle çocuk ve ergenlerde empati yoksunluğuna da neden oluyor. Oyun bağımlılığı sonucunda çocuğun sosyal yaşamı da olumsuz etkilenmektedir.

Çocuklar oyun oynayabilmek için sadece derslerini, öz bakımlarını veya uyku, beslenme ihtiyaçlarını aksatmazlar. Aileleriyle geçirdikleri zamanı, arkadaşlarını, sosyal etkinliklere katılımlarını da aksatırlar. Dolayısıyla zamanla yalnızlaşırlar ve bu yalnızlık da bir süre sonra oyun oynama ihtiyacını körükler.

Oyun bağımlılığı maddi kayıpları da tetikliyor

Bir diğer olumsuz etki ise bağımlılığın maddi boyutudur. Oyun bağımlılığı sadece internet kullanımı ile sınırlı değildir. Çevrimiçi oyunlar özellikle bağımlılık düzeyindeki kullanıcıları sıklıkla oyun içinde güçlendirici eklentiler satın almaya yönlendirmektedir.

Kazanmayı kolaylaştıracak araçlar, koruyucu kıyafetler, silahlar veya fazladan oyun hakkı, can satın almak gibi. Sıklığı ve ayrılan bütçe artış gösterdikçe bağımlılığın maddi külfeti de artmaktadır. Alınan eklentilerin dışında oyun konsolu, kolu, çevrimiçi kulaklık, mikrofon gibi parçalarında sık sık yenilenmesi gerekebilmektedir.

Kimi çocuklar kaybetmeyi kabullenemeyip oyun içerisinde öfkelenebilmekte ve eşyalara büyük zararlar verebilmektedir. Aileler yaşadıkları üzüntü ve çaresizlik hissi ile çocuğun yol açtığı hasarı hemen gidermeye çalışabilmektedir. Tüm bunlar ailenin bağımlılık nedeniyle maddi sıkıntılar yaşamasına neden olabilmektedir.

Oyun Bağımlılığı Neden Gelişir?

Oyun bağımlılığı gelişmesinin altında birden fazla neden ve etken yer alabilmektedir. En büyük etken ailesel faktörlerdir. Aile içi iletişim eksikliği, hatalı ebeveyn tutumları, aile içi şiddet her tür bağımlılık gelişimini tetikleyebilir. Çocuk aile içerisinde veya sosyal yaşamında kendisini geride kalmış, ikinci planda hissediyorsa bağımlılık gelişebilir. Çocuk oyunda kazanarak sanal ortamda aradığı saygınlığı yakalayabilir.

Fiziksel görünümünden veya sosyal becerilerinden memnun olmayan bir çocuk sanal ortamda olmak istediği biri gibi davranabilir. Kendisini yarattığı sanal karakter gibi güçlü, başarılı ve beğenilen biri gibi hissedebilir. Bu duyguyu daha sık hissedebilmek için oyunda giderek artan şekilde daha fazla zaman geçirebilir. Baskıcı- otoriter tutumla yetişen veya aşırı korumacı ailede büyüyen çocuklar için kendi hayatlarının kontrolü ebeveynlerindedir.

Çocuk oyun içerisinde kontrolün tamamen kendisinde olduğunu hissettiğinde bu duygudan keyif alacaktır. Yoğun stres altında olan, sıklıkla olumsuz olaylara maruz kalan çocuk oyunu bir kaçış olarak görebilir.

  • Oyun olumsuz duygu ve düşüncelerden kaçmak için kullanılabilir.
  • Çocuk oyun aracılığı ile kendini bir grubun, topluluğun parçası gibi hissedebilir.
  • Sosyal beceri eksikliği çocuğun sanal arkadaşlıklarla arkadaş ihtiyacını karşılamasını sağlayabilir. Bu arkadaşlıktan alınan keyif bağımlılığı tetikleyebilir.
  • Rekabetçi kişilik oyun bağımlılığı gelişmesine neden olabilir.
  • Öz saygı ve özgüven eksikliği bağımlılığı tetikleyebilir.
  • Ailenin çocuğa yeterli zaman ayırmayışı, çocuğun ilgisiz kalması bağımlılığa yol açabilir.
  • Akran zorbalığı, fiziksel, duygusal veya sözel şiddete maruz kalmak oyunun değerini artırabilir.

Oyun Bağımlılığı Nasıl Önlenebilir, Ailelerin Çocuğa Yaklaşımı Nasıl Olmalı?

Öncelikle aileler çocuğun dijital oyun oynamasının önüne geçemeyeceklerini kabul etmeliler. Çocuğun teknoloji çağında internetten veya dijital kaynaklardan uzakta yetiştirilebilmesi mümkün veya sağlıklı değil. Çocuklar bu kaynakları oyun dışında öğrenmek, sosyalleşmek, araştırmak gibi pek çok faydalı amaçla da kullanabiliyor. Dolayısıyla burada çocuğu mahrum bırakmak veya cezalandırmak yerine çocuğa sağlıklı kullanım alışkanlığı kazandırmak gerekiyor.

Aile Bireyleri Çocuğa Sağlıklı Rol Model Sunabilmeli

Aileler çocuklarına öncelikle kendi dijital kaynak kullanımları ve oyun oynama davranışlarıyla rol model olmalılar. İnternet, telefon, televizyon karşısında gereğinden fazla zaman harcayan ebeveyn çocuk için olumsuz model oluşturacaktır. Ebeveynlerin veya diğer kardeşlerin oyuna zaaflarının olması, oyunla fazla zaman geçirmesi de çocuk için zararlıdır. Aile mutlaka çocuğa etkili zaman geçirme becerisi kazandırmalı ve fırsatlar sunmalıdır.

Çocuğun İlgi ve Beceri Alanları Keşfedilip Desteklenmeli

Çocuğun gerçek arkadaşlıklar kurabileceği, gerçek oyunlar oynayabileceği ortamlar oluşturulmalıdır. Çocuğun oyun dışında da ilgisini çekebileceği, becerilerini geliştirebileceği faaliyet alanları keşfedilmelidir. Sanata, müziğe, spora ilgisi veya becerisi varsa desteklenmelidir. Tiyatro, sinema, seyahat, kültür gezileri, sosyal aktiviteler, kurslar, atölye çalışmaları gibi faaliyet alanları araştırılmalıdır. Tüm etkinlikler çocuğun yaşıyla uyumlu olmalıdır. Aile aktivite planlarken mutlaka çocuğun da fikrini almalıdır.

Oyun Bağımlılığı Çoğunlukla Hatalı Ebeveyn Tutumlarının Sonucu Olarak Gelişmektedir

Hatalı ebeveyn tutumları varsa aile mutlaka tutumunu Hoşgörülü, destekleyici ve demokratik tutumla değiştirmelidir. Aile içi iletişim sorunları veya şiddet durumu söz konusu ise mutlaka psikolojik destek alınmalıdır. Aile içi iletişim sağlıklı düzeye taşınmalıdır. Çocuğun oyun seçimleri eleştirilmemeli ancak çocuğun yaşına, gelişimine uygun olmayan oyunlar çocukla değerlendirilmelidir. Çocuğun keyif alabileceği, gelişimine katkı sağlayacak oyun alternatifleri araştırılmalı ve çocuğun seçimine sunulmalıdır.

Oyun çocuklara ödül veya ceza olarak sunulmamalıdır. Çocuğun oyun süreleri belli olmalı, ne sıklıkla mola vermesi gerektiği takip edilmelidir. Çocuğun oyun oynama alışkanlığı üzerinde oto kontrol kazanması desteklenmelidir. Çocuk oyun oynamak için doğru zamanı, oyun oynama süresini, sıklığını belirleyebilir düzeyde kalabilmelidir.

Aileler, çocuklarında oyun bağımlılığı gelişmemesi için iletişim şekilleri, ebeveyn tutumları ile çocuklarının özgüvenini ve özsaygısını desteklemelidirler. Çocuk fiziksel, duygusal, bilişsel veya davranışsal sorunlar yaşıyorsa, arkadaş edinemiyor ve okul başarısı düşüyorsa mutlaka profesyonel destek alınmalıdır. Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Read More

Aileler, çocukları ders çalışmak istemediğinde ve onları çalışmak için motive edemediklerinde kendilerini çaresiz hisseder. “Ne yapsak olmuyor, çalışmasını söylüyoruz, ödül koyuyoruz, kızıyoruz, ceza veriyoruz, ama hiçbiri işe yaramıyor” sözleriyle ne kadar zorlandıklarını anlatırlar. Ancak bazen çocukların ders çalışmak istememelerinin altında yatan psikolojik nedenler ders çalışmalarına engel oluyor olabilir.

Bu noktada aileler çocuklarını çok iyi gözlemlemeli, çocuklarıyla alt nedenler üzerine konuşmalı, eğer bu ilişkiyi kuramıyorlarsa psikolojik destek ya da kariyer danışmanlığı alma yönünde çocuklarına alternatifler sunmalıdır.

Bu yazımızda çocukların ders çalışmak istememe davranışlarının potansiyel alt nedenlerine değineceğiz. Anne ve babalara çocuklara nasıl yaklaşılmalı, ders çalışma motivasyonu nasıl sağlanmalı konularında da önerilerde bulunacağız.

Fark Edilmeyen Dikkat Dağınıklığı ve Hiperaktivite Ders Çalışmak İçin Engel Olabilir

 

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik olarak üç farklı şekilde kendini gösterebilir. Ancak bu belirtiler özellikle erken dönemlerde ailelerin ya da öğretmenlerin gözünden kaçabilir.

Dikkat eksikliği olan çocuklar ilgilerini belli bir konuda tutmakta zorluk yaşayabilir. Çevreden gelen basit dikkat dağıtıcılarla kolayca dikkatini kaybedebilirler. Dikkat dağıtıcılar çok daha kolay yorulmalarını ve çabuk pes etmelerini sağlayabilir. Başladıkları işi yarıda bırakabilir, çabuk sıkılabilir, zaman yönetimi ve organize olmada zorluk yaşayabilirler. Hiperaktivite görülen çocuklarda ise sürekli hareket etme ihtiyacı vardır. Otururken dahi ellerini, ayaklarını hareket ettirme, kalkmaya çalışma, hareket edebilmek için bahaneler bulma görülebilir. Düşüncelerini de oldukça hızlı ve değişklendir. Konudan konuya atlayabilir bu nedenle de uzun sürelerle tek bir konu üzerine çalışmakta zorluk yaşayabilirler.

Dürtüsellik görülen çocuklarda ise tepkilerini kontrol edememe, acelecilik ve telaşlı davranışlar görülebilir. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda bu üç özellik bir arada da görülebilir, ayrı ayrı da bulunabilir. Bu çocukların okul başarıları ve akademik potansiyellerini ortaya çıkarmak için yardıma ihtiyacı vardır.

Akran Zorbalığı Yaşayan Çocuklar Ders Çalışmak İstemiyor

Akran zorbalığı yaşayan öğrencilerde bilişsel, fiziksel ve duygusal gerilemeler görülebilmektedir. Ayrıca okula gitmekten korkma, devamsızlık yapma, daha sık hasta hissetme, okul değiştirmeyi düşünme gibi yaygın kaçınma belirtileri de görülebilir. Zorbalığa uğrayan öğrencilerin kendilerini okul ortamında güvende hissetmemesi ve aidiyet duygularının gelişmemesi okula yönelik algılarını negatif etkilemektedir.

Akran zorbalığı yaşayan çocuklar akademik olarak da olumsuz etkilenmektedir. Dikkat eksikliği, konsantrasyon güçlüğü, öğrenmede zorluk, yoğun kaygı ve stres zorbalığa maruz kalan çocukların okul başarısını düşüren etkenlerdir. Akran zorbalığı ile mücadele eden çocuklarda ders çalışmak istememe yaygın olarak görülen bir belirtidir.

Geleceğe Yönelik Belirsizlik İle Verimli Ders Çalışmak Mümkün Değil

Hangi okula gideceğini, hangi bölümü seçeceğini bilmeyen çocuklar ya da meslek seçimi konusunda kararsızlık yaşayan ne olmak istediğini bilmeyen çocuklar bu belirsizlik içerisinde motive olamamaktadır. Geleceğine yönelik kariyer planı olmayan çocuklar için ders çalışmak ne yöne gideceklerini bilmedikleri bir suda kürek çekmek gibidir. Bu çocuklara bir amaç vermek ve çabaları sonucunda ulaşacakları yeri göstermek gerekir.

Bu noktada kariyer danışmanlığı almak çocuğun daha farkındalıklı ve verimli şekilde ders çalışmasını sağlayacaktır. Kariyer danışmanlığı almanın faydaları yazımız da sizin için faydalı olabilir.

Mutsuz Ailede Çocuk Olmak Ders Çalışmayı Engelliyor

Aile içi huzur sadece çocuklar için değil tüm aile bireylerinin hayat içerisindeki üretken ve mutlu bir varlık sergileyebilmeleri için gereklidir. Anne babaların, birbirlerini duygusal ve fiziksel olarak incittikleri bir aile ortamında çocukların kendilerini mutlu, güvende ve huzurlu hissetmesi mümkün değildir. Üstelik bu problemler çocuğun önünde yaşanıyor ama barışma, çocuğun şahit olmadığı bir ortamda gerçekleşiyorsa çocuklar için etkisi daha da olumsuz oluyor. Böyle bir aile yapısında çocuğun ders çalışmak için motive olması, buna zaman ve dikkat ayırması çok kolay değil. Mutlaka aile içi sorunlarınızı profesyonel destek alarak çözmeli ve tüm aile bireyleri için huzurlu bir aile ortamını yeniden inşa etmelisiniz.

Ergenlik Sorunları Engel Olabilir

11-21 yaşları arasına denk gelen ergenlik dönemi çocukların fiziksel, hormonol, zihinsel ve duygusal olarak değişim yaşadığı önemli bir dönemdir. Bu dönemde gençler kendilerine yabancılaşabilir, değişimden hoşlanmayabilir. Beden algıları bozulabilir, görünümleriyle ilgili mutsuzluk yaşayabilirler. Sesteki değişim, ciltteki bozulmalar, vücudun değişmesi, karşı cinse duyulan ilginin artması bu dönemdeki çocukların odak noktalarını değiştirebilmektedir. Ergenlik döneminde gençler ailelerinden daha çok arkadaşlarıyla zaman geçirmek istemektedir. Bu isteğin altında yatan ihtiyaç kendini akranlarını gözlemleyerek şekillendirme, çağın beklentilerine adapte olabilme gereksinimidir.

Bu dönem kimi gençler için oldukça rahat geçebilirken pek çok genç içinde ömür boyu etkisini hissettirecek hayal kırıklıklarının yaşandığı, zorlu bir dönem olarak yaşanabilmektedir. Ergenliğin rahat atlatılmasında aileye düşen görevler oldukça büyüktür. Çocuğunuz sizden uzaklaşabilir, sizinle paylaşımları azalabilir, riskli davranışlara ve deneyimlere yönelebilir. İlginizi, hoşgörünüzü bu dönemde eksik etmemeli, çocuğunuzla çatışmak yerine uzlaşmayı tercih etmelisiniz. Ergenlik döneminde ailesinin kendisini anlamayacağını düşünen çocuklar arkadaşlarına daha fazla yönelmekte ya da yalnızlığı tercih etmektedir. Ebeveyn. çocuğunu ne kadar tanır ve bu dönem özelliklerine vakıf olursa çatışmalar da o kadar az olur.

Ergenlik dönemi ne kadar çatışmalı ve zorlu geçerse çocuğun ders çalışmak için duyduğu istekte o kadar düşük olacaktır. Nasihat vermek yerine hoşgörü ile dinlemek gerekmektedir. Yaşadığı sorunların üstesinden gelebilmek için çözüm odaklı önerilerde bulunmak ve koşulsuz sevgi göstermek ergenlik dönemindeki bu çocukların temel ihtiyacıdır.

Ebeveyn Tutumları

9 farklı ebeveyn tutumu olsa da bir çocuğun anne ve babasından görmeye ihtiyaç duyduğu temel tutum Hoşgörülü ve Demokratik ebeveyn tutumudur. Bu tutumun egemen olduğu aile yapılarında çocuğun erken yaşlarından itibaren evde söz hakkı vardır. Aileyi ilgilendiren her konuyla ilgili karar alınırken çocuğunda fikri sorulur. Kendisiyle ilgili yapacağı seçimlerde çocukluktan itibaren karar vermeye teşvik edilir. Yapılan hatalar cezalandırılmak yerine sonuçları değerlendirilir ve telafi etmek için neler yapılabileceği konusunda rehberlik edilir.

Bu tür bir ailede yetişen bireyler, “birey” olmanın farkında olarak yetiştirilirler ve kendi hayatları vardır. Bu tür çocukların özgüvenleri tamdır ve sosyal ilişki kurarken sorun yaşamazlar. Küçük yaşlardan itibaren sorumluluk alma, sebep-sonuç ilişkisini kurma becerileri geliştiği için bu çocuklar ders çalışmak konusunda kendi iç motivasyonlarını sağlayabilir.

Bu ebeveyn tutumuyla uyuşmayan bir ana baba davranışınız var ise ebeveyn tutumlarınızı araştırabilir, neleri düzeltmeniz gerektiği noktasında bilgi edinebilirsiniz. Aile danışmanlığı hizmetinden faydalanmakta siz ve çocuğunuz için olumlu sonuçlar getirecektir.

Yüksek Beklenti Çocukları Psikolojik Olarak Yoruyor

Ailenin çocuklarına yönelik yüksek beklentiler içerisinde olması ve çocuğun potansiyelinin bu beklentileri karşılamaya yetmemesi çocukların pes etmelerine neden oluyor. “Zaten benden istenileni gerçekleştirmem mümkün değil” diye düşünen çocuklar; ders çalışmak istemiyor, ne kadar çabalarsa çabalasın beklentiyi karşılayamayacağına inanıyor. Bu noktada ailenin çocuktan beklentisinin ne derece gerçekçi olduğunu değerlendirmesi gerekir. Çocuğunuzun potansiyeli ile uyumlu beklentileriniz olduğunda hem siz hayal kırıklığı yaşamayacaksınız hem de çocuğunuz beklentiyi karşılamak ve başarılı olmak noktasında daha istekli olacak.

Read More