Bağlanma teorisi II. Dünya Savaşı sırasında John Bowlby tarafından geliştirilmiştir. Bu teoriye göre bebekler ile birincil bakım veren ebeveynleri arasındaki etkileşimin derecesi bağlanmanın kalitesini belirlemektedir. Bağlanmanın yetersiz ve sağlıksız olduğu durumlarda kendini tehlikede hisseden bebekte stres açığa çıkmaktadır.

Stres bakım veren tarafından giderilmediğinde ise bebeğin stresle başa çıkması mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla yaşamın ilk yıllarında temel bakım veren ile kurulan bağın türü bireyin stresle başa çıkma becerisini de doğrudan etkilemektedir. Ayrıca problem çözme becerileri, özgüven, özsaygı da bağlanmaya göre şekillenmektedir. Ebeveyn ile kurulan bağ bireyin kendine yönelik güveni kadar başkalarını ne kadar güvenilir bulduğunu da etkilemektedir.

Bağlanma teorisi bağlanmanın yaşamın ilk yıllarına yönelik olduğunu söylese de etkileri yaşam boyu sürmektedir. Bireyin kendisini doğrudan etkileyecek, önemli kararlar, yaptığı seçimler kurulan bağın türüne göre farklılaşmaktadır. Kişinin öz benlik gelişimi, kendini algılayış biçimi doğrudan kariyer planını ve kariyer gelişimini de etkilemektedir.

Bağlanma Türleri Nelerdir? Hangi Bağlanma stili iyi bir kariyer gelişimini destekliyor? Başarıyı olumsuz etkileyen bağlanma stillerinin negatif etkilerini nasıl azaltabiliriz? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşıyor olacağız. Güvenli Bağlanma ve Kariyere Etkisi yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Bağlanma Teorisi 3 Farklı Bağlanma Türünden Bahseder

Bağlanma stilleri 3 ayrı kategoride değerlendirilmektedir. Bunlar Güvenli bağlanma, Kaygılı-kararsız bağlanma, Kaygılı-kaçınmacı bağlanma stilleridir.

Güvenli Bağlanma Nedir? Bireyin Yaşamını Nasıl Etkiler?

Yaşamın ilk anlarında bebek temek bakım verenine (çoğunlukla anne) bağımlı bir halde yaşar. Winnicot’ın da dediği gibi bir bebeğin varlığını sürdürebilmesi için ona bakan birinin olması gerekir. Temel ihtiyaçlar başkası tarafından karşılanmadığı sürece bir bebeğin kendine yetebilmesi mümkün değildir. Temel ihtiyaçlar yeme, içme, barınma, güvenlik, sevgi ve benzeri ihtiyaçlardır.

Bağlanma Teorisi, güvenli bağlanma için bu ihtiyaçların karşılanmasının dışında karşılanma süresinin, sıklığının ve miktarının da önemini vurgular. Bir bebeğin temel bakım verenine güven duyabilmesi için ihtiyaçlarının karşılanacağını öğrenmiş olması gerekir. Annesi tarafından temel ihtiyaçlarının yerinde ve zamanında karşılanacağını bilen bebek stres yaşamayacak, ihtiyaçlarında doyuma ulaşacaktır. Bebeğin fiziksel ihtiyaçları kadar önemli olan duygusal ihtiyaçlar da bakım veren tarafından göz ardı edilmemelidir.

Güvenli bağlanma belirtileri bebeklikten itibaren her yaş döneminde kendini gösterir. Ebeveyni ile güvenli bağlanma gerçekleştiren bebekler, çocuklukta ve yetişkinlikte çok daha özgüvenlidir. İletişim becerileri güçlü, empati kurabilen bireylerdir. Güvenli bağlanan bireylerin çocukluktan itibaren güvensiz bağlananlara göre olumsuzluklarla başa çıkma stilleri daha yapıcıdır. Daha az stres, kaygı, öfke ve yıkıcı davranış sergilerler. Olumsuz duygu ve dürtüleriyle çok daha kolay baş edebilirler.

Olumsuz duygu ve düşüncelerini daha yapıcı şekilde ifade edebilirler. Güvenli bağlanma geliştiren bireyler bebeklikten itibaren ebeveynlerinden daha kolay ayrılabilir, ayrılık anksiyetesi geliştirmezler. Korktuklarında ya da üzüldüklerinde ebeveynleri tarafından rahatlatılmayı beklerler. Ebeveynlerinden ayrı kaldıklarında ebeveynle yeniden bir araya gelindiğinde reddetme, itme veya yok sayma davranışı göstermezler. Ebeveynle sevgi dolu ilişki kurmaya devam ederler.

Güvenli bağ kuran çocuklar; olumlu benlik algısı geliştirirler. Kendilerine güvenirler. Stres yaratan durumlarda benlik algıları değişmez. Olumsuz durumlarla baş edebileceklerini bilirler. Sosyal olarak daha esnektirler, duygularını rahat bir şekilde ifade edebilir ve kontrol edebilirler. Duygularını kontrol edebildiğinde çocuklar, dikkatlerini öğrendiklerine daha rahat verebilmektedirler.

Güvenli bağlanma tarzı geliştirmiş çocuklar dikkatlerini daha fazla yoğunlaştırabilmekte ve dikkat kaliteleri de yüksek olmaktadır. Aynı zamanda daha meraklı olup öğrenmeye daha açık olurlar. Dolayısıyla bağlanma teorisi, sağlıklı karakter gelişimi ve başarılı bir kariyer için en önemli bağlanma türünün güvenli bağlanma olduğunu söylemektedir.

Kaygılı-Kararsız Bağlanma Nedir? Bireyin Yaşamını Nasıl Etkiler?

Bir başka bağlanma sitili ise kaygılı bağlanmadır. Burada da temel bakım verenle güvenli bağlanma söz konusu değildir. Temel bakım veren kişinin bebeğin yaşamında yeterince rol almadığı, etkileşimin yetersiz olduğu ilişkilerde gelişir. Bu ilişkide temel bakım veren bebeğin ihtiyaçlarını ihmal edebilir ya da erteleyebilir. Bu tarz bebekler annelerinin varlığında da yokluğunda da huzursuzluk belirtileri gösterir ve kolayca sakinleşemezler.

Bakımın düzensiz oluşu bebeğin de duygusal dengesini bozmaktadır. Kaygılı bağlanan bireylerin özgüvenleri oldukça düşüktür. İlgi eksikliği nedeni olarak çoğunlukla kendilerini görürler. Değersiz olmaları ya da yetersiz olmaları nedeniyle ihtiyaçlarının karşılanmadığı hissine kapılırlar. Ergenlik döneminde kaygı bozuklukları ortaya çıkabilir. Kendini ifade etmekte, duygu ve düşüncelerini paylaşmakta güçlük yaşarlar. Güvensiz bağlanan bireylerde ergenlik ve yetişkinlikte depresyona yatkınlık, sosyal anksiyete de görülebilmektedir.

Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! ve “Konuşurken Heyecanlanıyorum!” Sosyal Anksiyete ve Kariyer Gelişimi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kaygılı-Kaçınmacı Bağlanma Nedir? Bireyin Yaşamını Nasıl Etkiler?

Temel bakım veren bebeğin ihtiyaçlarını doğru anlamaz ve zamanında karşılamazsa bebek strese girer. Bu stres uzun sürdüğünde ve ihtiyaçların karşılanması bir düzene sokulamadığında kaçıngan bağlanma gerçekleşir. Bebek daha geç sakinleşir, daha fazla ağlar ve tehdit altında olduğunu hissederek strese girer. Bir süre sonra bu bebeklerde ihtiyaçlarının zamanında doyurulmayacağına yönelik inanç gelişir.

Anneleriyle ilişkileri zayıflar. Annenin varlığında da yokluğunda da bebek benzer tepkiler gösterir. Annenin gitmesi üzüntü ya da gelmesi heyecan yaratmaz. Bu bağlanma stiline sahip bireylerde çocukluktan itibaren antisosyal ve pasif agresif davranışlar görülür. Ergenlik ve yetişkinlikte güvene dayılı yoğun ilişki ve arkadaşlıklardan kaçınırlar. Çünkü çevrelerine güven duymaz, ilişkilerinde mesafeye ihtiyaç duyarlar. Kontrolleri dışında yakınlık girişimleriyle karşılaştıklarında stres yaşarlar.

Bağlanma stili ister kaygılı ister kaçınmacı olsun bağlanma teorisi güvensiz bağlanmanın bireyin karakter gelişimini olumsuz etkilediğini söylemektedir. Güvensiz bağlanmada özgüven, özsaygı, öz şefkat gelişmez. Bu bireyler bebeklikten itibaren daha öfkeli, yıkıcı davranışları olan, iletişim eksikliği yaşayan bireyler oluyor.

Ailenin olumsuz ebeveyn tutumları çocuğun olumsuz duygu ve düşüncelerini bastırmasına neden oluyor. Duygu ve düşüncelerini doğrudan ifade edemeyen bireylerde ise çocukluktan itibaren pasif agresif davranışlar görülüyor. Pasif Agresif Davranışlar Başarıyı Engelliyor ve Bilinçli Farkındalık ile Öfke Kontrolü yazılarımızdan faydalanabilirsiniz. Dolayısıyla güvensiz bağlanan, kaçıngan veya kararsız bireylerin seçimleri ve kariyerleri de olumsuz etkileniyor.

Bağlanma Teorisi iyi Bir Kariyer için Güvenli Bağın Önemini Vurguluyor

Bağlanma teorisi en sağlıklı bağlanma stilinin güvenli bağlanma olduğunu söylüyor. Güvenli bağlanma kuran bireyler daha sağlıklı seçimler yapıyor ve kariyerine başarılı yön verebiliyor. Güvenli bağ kuran bireyleri çocukluktan itibaren kendine ve potansiyeline güvenen, iç motivasyon sahibi bireyler oluyor. Başarısızlıklarında kırıklığa uğramak yerine hatalarından ders çıkarmaya çalışırlar. Başarısızlıkları kişisel gelişim için araç olarak kullanabilirler.

Stresle daha kolay başa çıkar ve daha yapıcı problem çözme becerileri geliştirirler. Sorumluluk sahibidirler, öz disiplinleri gelişmiştir. Erken yaşlardan itibaren kendi seçimlerini yapabilir, karar alabilirler. Dolayısıyla meslek, alan, okul seçimi gibi önemli konularda da yetişkin hayatta daha bilinçli seçimler yapabilirler. İletişim becerileri gelişmiştir, kendilerini duygu ve düşüncelerini iyi ifade edebilirler. Pasif agresif eğilimleri yoktur.

Yalnızlıktan da keyif alırlar, başkalarına bağımlılıkları yoktur. Dolayısıyla seçimlerinde de başkalarının etkisinde kolay kolay kalmazlar. Pozitif dil kullanırlar, iyi bir yönetici, iyi bir takım arkadaşı olabilirler. Geri bildirim almayı severler, aynı şekilde geri bildirim vermekten de çekinmezler.

Güçlü yönleri kadar güçsüz ve gelişime açık yönlerinin de farkındadırlar. İlgi ve beceri alanlarına önem verirler. İş ve özel hayat dengesini kurmaya, kendilerine ve sosyal yaşamlarına da zaman ayırmaya özen gösterirler.

Bağlanma Teorisi ile Yapılan Çalışmalar Güvensiz Bağlanma Stillerinin Kariyeri Pek Çok Açıdan Olumsuz Etkilediğini Gösteriyor

Bağlanma teorisi, güvensiz bağlanma stillerinin yani kaygılı-kararsız ve kaygılı-kaçınmacı bağlanmanın kariyeri negatif etkilediğini göstermektedir. Güvensiz bağlanan bireyler olumsuzluklarla ve stresle başa çıkmakta zorluk yaşamaktadır. Pasif agresif davranışlar baskındır. Öfke kontrolü düşüktür ve duygu, düşüncelerini ifade etmekte güçlük yaşarlar. Sorumluluk almaktan kaçınır, hata yapma kaygısı ile potansiyellerinin altında performans sergilerler.

Karar vermekte zorlanırlar ve karar verme sorumluluğunu da otoriteye bırakma eğilimindedirler. Bu nedenle karar mekanizması olmalarını gerektiren liderlik, yöneticilik gibi pozisyonlardan kaçınırlar. Böyle bir pozisyona getirilmeleri halinde pozisyonun hakkını vermekte güçlük çeker, yetersizlik hissederler. İyi bir lider, yönetici olmakta zorlanırlar. Empati ve iletişim becerileri zayıftır. Liderlik rolünü baskıcı otoriter tutumlar sergilemekle kotarmaya çalışabilirler.

Başkalarının ilgisini ve desteğini kaybetmemek için hayır demekte zorluk yaşayabilirler. Bunu yapamadıkları için zamanlarını ve işlerini organize etmekte zorluk yaşayabilirler. Bu da zaman baskısı yaşamalarına, işlerini yetiştirememelerine neden olabilmektedir. Bu durum yoğun stres altında çalışmalarına ve zamanla tükenmişlik sendromuna yakalanmalarına neden olabilmektedir. Depresyon, kaygı bozuklukları, sosyal anksiyete, yemek ve uyku sorunları, panik atak gibi psikoloji kökenli rahatsızlıklar da zamanla gelişebilmektedir.

Bağlanma Teorisi Seçimlerinize ve Kariyerinize Yön Verirken Olumsuz Etkilerden Kariyer Danışmanlığı ile Korunabilirsiniz

Bağlanma teorisi, yaşamın ilk 6 yılında temel bakım veren kişiyle kurulan bağın yaşamın tümünü etkilediğini ileriye sürüyor. Özellikle de doğumdan sonraki ilk üç yıl bebeğin bir bakım verene muhtaç durumda olması bu bağın önemini artırıyor.

Yaşamımızın hatırlamadığımız ilk üç yılının tüm hayatımız üzerinde bu kadar belirgin etkisinin olması inanılmaz. Ancak ilk üç yılın olumsuz etkilerini ilerleyen yıllarda tölere etmek de mümkün. Özgüven eksikliği yaşıyor, sorumluluk almaktan kaçınıyor, pasif agresif davranışlar sergiliyor, kendinizi ifade etmekte güçlük yaşıyor olabilirsiniz.

Seçimlerinizde başkalarının kararlarının belirleyici olmasına ihtiyaç duyuyor olabilirsiniz. Daha iyisini yapmayı arzu ediyor ancak performans noktasında potansiyelinizin altında kalıyor olabilirsiniz. Başkaları tarafından çok daha iyilerini yapabileceğiniz yönünde yüreklendiriliyor ama buna inanamıyor olabilirsiniz. Anlamsız şekilde kolay öfkeleniyor, çabuk pişman oluyor, otorite karşısında yoğun kaygı yaşıyor olabilirsiniz.

Değersizlik, yetersizlik algınız yüksek olabilir. Tüm bunların temelinde yatan güvensiz bağlanma olabilir. Bir uzmanla çalışarak yaşamınızın ilk 3-6 yılında sizi etkileyen bu bağ üzerine çalışabilirsiniz. Psikoterapi ve psikoeğitim ile bağlanma teorisi üzerine çalışabilir, olumsuz etkilerinden kurtulabilirsiniz. Kendinizle barışabilir, özgüveninizi, özsaygınızı artırabilirsiniz. Sosyal anksiyete, kaygı, panik atak, depresyon, tükenmişlik sendromu gibi kariyerinizi olumsuz etkileyen konular üzerine çalışabilirsiniz.

Kariyer planınızdan ve performansınızdan da memnun olmayabilirsiniz. Bu durumda da kariyer gelişiminize size uygun şekilde yön vermek için profesyonel kariyer danışmanlığı alabilirsiniz. Bizimle birlikte karakterinizi, ilgi ve beceri alanlarınızı, güçlü yönlerinizi keşfedebilirsiniz. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planınızı belirleyebilir, mevcut kariyerinizi geliştirmeyi veya değiştirmeyi hedefleyebilirsiniz.

Aba Psikoloji olarak, danışanlarımıza daha iyi bir akademik yol izleyebilmeleri için yardımcı oluyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek, kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz.

Uzman kadromuzla bağlanma teorisi sonucunda kişisel, sosyal, mesleki gelişim noktasında açığa çıkan sorunlarla çalışıyoruz. Siz de destek almak için bizimle iletişime geçebilir, daha fazla yazı için Blog sayfamızı ve videolarımız için YouTube kanalımızı takip edebilirsiniz.

 

Read More

Öfke kontrolü hayatımızın her alanında ve her döneminde ihtiyaç duyduğumuz işlevsel bir beceridir. Başarılı şekilde yönetildiğinde ve ifade edildiğinde öfke son derece sağlıklı ve doğal bir duygudur. Öfke yapıcı şekilde kullanılamadığında bireyin akademik başarısını, kariyerini, sosyal ilişkilerini ve iletişimini zedeler. Öfke kontrolden çıktığında yıkıcı bir güç haline gelmektedir ve kişinin de hoşnut olmayacağı sonuçları doğurabilir.

Dolayısıyla pek çok açıdan kazanan durumunda olabilmek için öfke kontrolü geliştirilmesi gereken bir beceridir. Yazımızın devamında öfke nedir ve neden açığa çıkar? Bilinçli Farkındalık Nedir? Ve Bilinçli farkındalık ile öfke kontrolü teknikleri nelerdir? Paylaşıyor olacağız.

Öfke Nedir? Neden Açığa Çıkar?

Öfke, hafif kızgınlıktan, şiddetli öfke ve hiddete kadar değişken yoğunlukta hissedilen, bir duygu durumdur. Genellikle öfkeye yol açan nedenler arasında; engellenme, haksızlığa uğrama, fiziksel incinme ve yaralanmalar, tacize uğrama, hayal kırıklığı, saldırıya uğrama, tehditler sayılabilir. Yetiştirilme tarzları da öfkeyi ifade ediş şeklimizi etkileyebilir.

Öfkeyi ifade etmekte güçlük yaşayan kişiler rahatlayabilmek için pasif agresif dediğimiz davranışlara da yönelebilmektedir. Bu konuda daha detaylı bilgi almak için Pasif Agresif Davranışlar Başarıyı Engelliyor yazımızı okuyabilirsiniz.

Öfke anında düşüncelerimiz, duygularımız, iletişim şeklimiz, davranışlarımız ve çevreyi algılayışımız birbirini etkiler. Öfke anında vücudumuzda biyolojik değişiklikler ve fizyolojik tepkiler açığa çıkar. Vücutta gerginlik ve stres hissedilir, adrenalin salınımı artar, kalp atışları artar, ağız kurur, vücut ısısı ve kan basıncı yükselir. Öfke anında “Savaş ya da kaç” sistemi devreye girer.

Öfkeyle başa çıkabilmek yani öfke kontrolü geliştirebilmek için mutlaka açığa çıkan duygunun farkına varmak gerekir. Vücudumda şu an neler oluyor? Ne hissediyorum? Bu hissi tetikleyen ne? Bu farkındalık öfkeyi yönetmeyi kolaylaştırıyor. Burada da bilinçli farkındalık ve öfke kontrolü için kullanılabilecek teknikler devreye giriyor.

Bilinçli Farkındalık Nedir?

Bilinçli farkındalık en basit anlamıyla şimdiki zamana yönelik farkındalık geliştirmektir. Bilinçli farkındalık aracılığı ile içinde bulunduğumuz anda açığa çıkan duygu, düşünce ve olayları o anda değerlendiririz. Bu değerlendirmeyi yaparken duygu, düşünce ve davranış üzerinde bilinç oluşturabilmek, yargısız ve nazik değerlendirebilmek gerekir.

Dikkatimizin de bu an da gerçekleşen duygu, düşünce ve davranış üzerinde odaklanabilmesi gerekmektedir. Zihne gelen farklı duygu, düşünce ve olaylar ayrıştırılabilmeli, bunların birbiriyle iç içe geçmesine izin verilmemelidir. Bu bahsediş size zorlu bir eylem gibi görünmüş olabilir. Ancak denediğinizde ve geliştirmek üzere pratik yaptığınızda öfke kontrolü geliştirmede uygulama kolaylığını göreceksiniz.

Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Nedir? ve Mindfulness: Bilinçli Farkındalık ile Kariyerinizde Başarı Elde Edebilirsiniz. Bilinçli Farkındalık ile Akademik Hayatta Başarılı Olabilirsiniz yazılarımızdan faydalanabilirsiniz.

Bilinçli Farkındalık ile Öfke Kontrolü Teknikleri

Bilinçli farkındalık öfkeyle başa çıkmayı, sorunlara yapıcı çözümler getirmeyi kolaylaştırır. Bilinçli farkındalık aracılığı ile daha kolay empati kurabilir, kendiniz kadar diğerlerine yönelikte farkındalık geliştirebilirsiniz. Duygu, düşünce ve olaylara yönelik objektif bakış açısı geliştirebilirsiniz. Kendinizi, çevrenizi ve dünyayı daha farklı bir gözle değerlendirebilir, daha yapıcı yaklaşım sergileyebilirsiniz.

Dolayısıyla Bilinçli farkındalık kendinizden memnun olmanızı, çevrenizle daha iyi ilişkiler kurmanızı ve kariyerinizde öne çıkmanızı sağlar. Bilinçli farkındalığın kazandırdıklarıyla iletişiminiz iyileşir, yanlış anlaşmalar azalır dolayısıyla güçlü bir öfke kaynağı geride bırakılır. Yaşadığımız deneyimlerden ders çıkarabildiğimiz müddetçe benzer hataları yapmayı bırakırız.

Bilinçli farkındalık yalnızca hoşa giden deneyimleri gözden geçirmek değil hoşumuza gitmeyen deneyimleri de gözden geçirmemizi sağlar. Bu sebepten ötürü, hayatında bilinçli farkındalığı uygulayabilen kişiler hatalarının sebepleri üzerinde yoğunlaşarak kendilerini geliştirme yolunda büyük adımlar atarlar. Bilinçli farkındalık egzersizlerini düzenli olarak kullanmak stres hormonu olan kortizon üretimini de azaltıyor. Kaygı, yorgunluk, gerginlik, fiziksel ağrı hissini azaltıyor.

Gün içerisinde bu tekniklerin birkaçını denemek, daha etkili bir iş ve yaşam dengesi kurmanızı sağlıyor. Üstelik bilinçli farkındalık egzersizleri için özel mekanlara, ekipmanlara ya da belli başlı bir süreye ihtiyacınız yok. Günün her anı, her ortamda ve herhangi bir ekipmana ihtiyaç duymaksızın kolayca yapabilirsiniz.

Bilinçli farkındalık, formal ya da informal olarak iki farklı şekilde uygulanabilir. Formal uygulama her gün düzenli olarak bu egzersiz için belli bir zaman ayırmanızı gerektirir. İnformal uygulamada ise uygulamayı istediğiniz her an, her duygu, duyu, düşünce ve olay üzerinde yapabilirsiniz. Egzersizi yaparken sadece nefese odaklanabilir, duyulara odaklanabilir, duygu ve düşüncelere odaklanabilirsiniz.

Öfke Duygunuzu Açığa Çıkaran Düşüncelerinizi Bulmaya Çalışın, Zihninizde Neler Olup Bitiyor Farkına Varın

Öfke doğal bir duygudur ve öfke duygumuzu açığa çıkaran da sahip olduğumuz düşüncelerimizdir. Çoğunlukla bir düşünce duyguyu getirir açığa çıkan duygu daha güçlü bir düşünceyi çağrıştırır ve daha güçlü bir duygu açığa çıkar. Bu duygular bedende farklı duyumsamalara neden olur. Nabızda artış, adrenalin salınımı, gerginlik, nefes sıklığı, şiddetli çarpıntı gibi.

Öfke kontrolü sağlamak ve bedende hissedilen bu duyumları sakinleştirebilmek için tetikleyici düşüncelerimizi keşfetmemiz gerekir. Öfke kontrolü için öfke anında bilinçli farkındalık geliştirmeye yönelik kendinize şu 3 soruyu sorabilirsiniz:

  • Şu an ne düşünüyorum?
  • Bedenimde ne hissediyorum?
  • Bu duygu beni hangi davranışa yönlendiriyor?

Bu sorular mevcut duyguyu tanımanızı ve duygunuz üzerinde farkındalık geliştirmenizi sağlar. Düşünceleri yönelik bilinçli farkındalık geliştirmek için ise iç sesinize ve size ne söylediğinize odaklanmalısınız. Nasıl ki başkalarının söylediklerini duymak için onları dinlemek gerekiyor. Kendi iç sesinizi duymak için de dinlemeniz gerekir. İç sesiniz size ne diyor? Zihninize gelen düşünceler ne?

Fark Ettiğiniz An Nefes Egzersizi Uygulayın

Düşüncelerinizi keşfettikten sonra tekrar tekrar zihninizde bu düşünceyi pekiştirmek yerine düşüncenizin tetiklediği duyguya odaklanmalısınız. Bu duyguyu yani öfkenizi en yoğun şekilde vücudunuzun hangi bölgesinde hissediyorsunuz? Şimdi öfkenizi hissettiğiniz yere doğru nefes alıp verdiğinizi hayal edin. Aldığınız her nefesin öfkenizi hissettiğiniz vücut alanına dolduğunu ve verdiğiniz her nefesle burada biriken öfkenin boşaldığını hayal edin.

Nefes alıp verişlerinizle bu bölgeyi gevşettiğinizi, soğuttuğunuzu, rahatlattığınızı hayal edin. Sakinleşmeye odaklanın. Bu egzersizi yaparken nefesinize odaklanmakta güçlük yaşıyorsanız gözlerinizi kapatabilirsiniz. Bedeninizin tamamen rahatladığını hissedene kadar bu halde kalmaya devam edin.

Nefes zihin ile kurulan en kolay bağlantı adeta beden ile zihin arasındaki bir köprüdür. Öfke, kaygı, korku anında ya da duygu ve düşüncelerimiz üzerindeki kontrolümüzü kaybettiğimizde nefes ile yeniden ana odaklanabiliriz. Dolayısıyla öfke kontrolü sağlayamadığımız ya da andan uzaklaştığımız durumlarda yapmamız gereken nefesimizi takip etmektir.

Kendinize, Duygu ve Düşüncenize Dışarıdan Objektif Bakın

Öfke kontrolü için en önemli aşamayı sağladınız. Öfkenizi fark ettiniz, öfkeye neden olan düşüncelerinizi keşfettiniz ve beden duyumlarınızı gevşettiniz. Şimdi öfke duymanıza neden olan farkında olduğunuz veya olmadığınız duygu, düşünce ve davranışlarınıza dışarıdan bakmalısınız. Başka birinin gözüyle tüm süreci objektif değerlendirmeye çalışmalısınız.

Bu duygu herkes için olağan bir duygu mu? Bu olaya ya da duruma herkes aynı tepkileri mi verirdi? Sizin davranışınız bu olay için uygun bir davranış mıydı? Daha yapıcı şekilde farklı neler yapılabilirdi? Öfke duymanıza neden olan düşünceleriniz herkes için geçerli mi? Kendinizi değerlendirdiğinizde daha iyisi için ne yapabilirsiniz?

Burada öfke kontrolü için elinizi daha yapıcı duygu, düşünce ve davranış alternatifleriyle güçlendirmelisiniz.

Öfkenizi Kontrol Altına Aldıktan Sonra Öfkenizin Kaynağıyla ya da Muhatabıyla İletişim Kurun

Duygu, düşüncenizi bastırmanız öfkenizi söndürmez. Aksine başka bir yerde daha güçlü şekilde açığa çıkmasına neden olabilir. Dolayısıyla öfke kontrolü için en önemli adımlardan birisi de öfke kaynağınızla iletişime geçmeniz olacaktır. Ancak bu iletişim fevri bir iletişim olmamalıdır. Bu nedenle yukarıdaki her bir adımı uygulamış, sakinleşmiş, kendinizi ve duygunuzu objektif şekilde değerlendirmiş olmalısınız.

Ardından alternatif tepki, duygu, düşünce, davranış seçeneklerinizle beraber iletişim için adım atmalısınız. Bu aşama bir özür dileme, alttan alma aşaması olarak değerlendirilmemelidir. Bu öfkenin kaynağını tanıma, yüzleşme ve empati kurma sürecidir. Bilinçli farkındalık ile öfke kontrolü size öfkelenmemeyi öğretmez. Öfke doğal ve gerekli bir duygudur. Sağlıksız olan ise öfkenin tetiklediği olumsuz davranışlarımızdır.

Bilinçli farkındalık aracılığı ile bu olumsuz tepkileri nasıl düzenleyeceğimizi ve kontrol edeceğimizi öğreniriz.

Bilinçli Farkındalık ile Öfke Kontrolü Kazanmak için Bizimle İletişime Geçebilirsiniz

Öfke sağlıklı olarak yaşandığında son derece işlevsel, doğal ve önleyici bir duygudur. Ancak öfkeye verdiğimiz tepkiler kontrolden çıktığında, iletişimimiz, performansımız bozulduğunda destek almak gerekebilir. Öfke herkeste açığa çıkabilecek doğal bir tepki olsa da kimi zaman biyolojik ve genetik hastalıklar da öfkeye yol açabilmektedir. Dolayısıyla öfke kontrolü sağlamakta güçlük yaşıyor olabilirsiniz.

Aba Psikoloji olarakbilinçli farkındalık yöntemiyle danışanlarımızın öfke kontrolünü geliştirmek için doğru teknikleri kullanıyoruz. Öfkenin altında yatan tetikleyici düşünce ve duygular üzerine yoğunlaşıyor ve yapıcı alternatif düşünceler üzerine odaklanıyoruz. Öfkenin sağlıklı ifade edilmesine engel olan iletişim eksiklikleri, özgüven eksikliği ve benlik algısı üzerine çalışıyoruz. Danışanlarımızın öfke kaynaklı yaşayabileceği akademik başarısızlıkların, kariyer duraklamalarının önüne geçmek için stratejik yetenek yönetimini kullanıyoruz.

Öfke kontrolü becerisi ile çiftler arası, aile içi ve sosyal yaşamda açığa çıkan sorunları aşıyoruz. Dolayısıyla Aba psikoloji olarak öfke ile çalışırken pek çok farklı noktaya değiniyoruz. Uzman psikologlarımızla öfkenin yol açtığı olumsuzlukları en yapıcı şekilde gidermeye odaklanıyoruz. Çocuk, ergen, genç, yetişkin ve aile olmak üzere her yaş grubundan bireyle çalışmalar yapıyoruz. Detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Öfke kontrolü ifadesi, öfke anında kişide ciddi sorunlar meydana getirebilen öfkenin kontrol edilebilmesini ifade etmektedir. Ev hayatı içerisinde öfkeli olan anne ya da baba, iş yerinde öfkeli bir ekip arkadaşı ya da trafikte öfkeli bir şoför olmak öfkenin kontrolünü gerektirmektedir. Öfke duygusunun insan için olumlu yanları da bulunmaktadır.

Ancak, pek çok zamanda, kontrol edilemediği durumlarda, işleri zora sokmayı sağlayan bir duygudur. Öfke duygusunun egemen olduğu sözlere bakıldığında; “Öfke ile kalkan zararla oturur.” ve “Keskin sirke küpüne zarardır.” gibi atasözleri karşımıza çıkmaktadır. Bazı insanlarda; gerek biyolojik kaynaklı gerekse de kişinin kendi yapısı nedeniyle öfkeyle baş etmek durumu kolay olmayabilir.

Öfkenin Kontrolü Nasıl Sağlanır?

Öfke ve öfke kontrolü birbiri ile ilişkili olan iki önemli kavramdır aslında. Öfke anında son derece sinirli olan kişi, sakinleştikten sonra, öfke anındaki durumu ile baş etmek için destek almak isteyebilir. Öfke, yapısı itibarıyla çok güçlü bir duygu olduğu için, pek çok kişi öfkesine yenik düşerek öfke ile baş etmenin imkansız olduğuna inanmaktadır. İnsan için, bulunduğu tüm İlişkide öfke kontrolü son derece önemli olmaktadır.

Öfke durumunu, tazyikli olarak akan bir su gibi düşünürsek, öfkeyi baskılayarak önleme eyleminin ne kadar yararsız olacağını anlayabiliriz. Öfke ve kızgınlık gibi duygularla baş edebilmek için çaba sarf etmek gerekmektedir. Öfke, sağlıklı bir şekilde yaşandığında, son derece işlevsel bir yapıya sahiptir. Kişiyi tehditlere karşı uyarmada ve yaşamsal tehlikelere karşı önlem almada öfke oldukça işlevseldir. Ancak kontrol edilemediği müddetçe öfke, kişinin kendisi ve çevresi için son derece tehlikelidir.

Öfke Kontrolü Uygulamaları: İnsan Neden Öfkelenir?

Öfke kontrolü uygulamaları için ilk olarak insanın neden öfkelendiği sorusunun cevabı bilinmelidir. Vücuda alınan bazı kimyasallar, kişide gerginlik ya da öfke oluşumuna neden olabilmektedir. Şeker hastalığı gibi hastalığa sahip olan bir kişi, öfke kontrolünde zorluk yaşayabilmektedir. Kadınların bir kısmı, adet dönemlerinde öfke patlaması yaşayabilir. Kişinin fizyolojik ihtiyaçlarının yeteri kadar karşılanmaması gibi durumlarda da öfke ön plana çıkmaktadır.

Sinirli olunan dönemlerde, normalde verilmeyecek tepkilerin verildiği fark edildiğinde, karşıdaki kişiye durum hakkında bilgi verilebilir. Bu sayede, normalde beklenmeyen tepkiler için daha kontrollü bir durum ortaya çıkacaktır. Aile içi öfke kontrolü söz konusu olduğunda da durum benzerdir. Kişi, tepki gösterdiği bir durumu içine attığında, bu olaydan sonraki bir zamanda öfkesini dışarı yansıtarak ciddi öfke sorunları yaşayabilmektedir.

Read More

Her duygu gibi öfke de hissedilmesi ve yaşanması gereken bir duygu… Bireylerin bazı durumlar karşısında sinirlenmesi doğal bir davranıştır. Öfke kontrolü olan birey öfkelendiği durumlar karşısında kendini sakinleştirmeyi ve uygun miktarda öfke ile karşılık vermeyi başarabilir. Birey kendini sakinleştiremiyorsa öfke nöbeti ya da öfke kontrolü bozukluğu gibi problemler yaşanabilir.

Öfke nöbeti, yetişkinlerde görüldüğü gibi çocuklarda da görülebilir. Öfke nöbeti, kontrol dışı sinir ve kızgınlık patlaması olarak ifade edilebilir. Çocuklarda, daha çok; tekme atma, bağırma, ağlama hatta bazen ısırma şeklinde de görülebilir.

Öfke Nöbeti Hangi Durumlarda Ortaya Çıkar?

Çocukların kendilerini ifade edebilecekleri alanlar yeteri kadar gelişmemişse; örneğin, dil gelişiminde problemler varsa, çocuk kendini ifade etmekte zorlandığı için, dışa vurumları öfke patlamaları şeklinde görülebilir. Çocuklardaki bağımsızlaşma arzusu öfke patlamalarına neden olabilir.

Örneğin; 2 yaş sendromundaki çocuk bilişsel olarak henüz gelişmemiştir. Bağımsızlaşma isteğinin karşılık bulmaması, onun, öfkesini daha sert biçimde dışa vurmasına sebep olabilir. Burada 2 yaş sendromuna ayrıca odaklanmak gerekir. Eğer çocuğun bilişsel, sosyal, duygusal ve motor gelişiminde bir gecikme ya da sorun yoksa, öfke patlamalarını en fazla yaşadığı dönem 2 yaş dönemidir.

Çocuğun, anlaşılmadığını hissetmesi de, öfke patlamasının bir başka nedeni olabilir. Çocuğun fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanmaması halinde öfke patlamaları yaşaması olası bir durumdur. Bir yetişkin olarak uykusuz bir şekilde işe gittiğinizde sabır katsayınız ve toleransınız azalır. Aç olduğunuzda ve işinizle ilgili bir sorun yaşadığınızda negatif tepki verme olasılığınız daha fazla olabilir. Öfke problemlerinin sebeplerinin fizyolojik olabileceğinin farkına varıldığında sakinleşmek daha kolay olur. Ancak; bir çocuk aç ve uykusuz olduğunda bir yetişkin gibi bu durumun farkına varamaz. Arkadaşları ile yaşadığı küçük bir problem öfke patlamasıyla sonuçlanabilir. Hissettiği bir duyguyu bastırması daha sonra öfke patlaması olarak kendini gösterebilir.

Çocukların sınırlar ve kurallar ile yüzleşmesi ya da istediği bazı şeylerin gerçekleşmemesi öfke patlamasına neden olabilecek diğer unsurlar… Buna ek olarak; dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu da çocukların duygularını ölçülü bir şekilde ifade edemeyip öfke patlaması yaşaması için bir etken olabilir. Otizm spektrum bozukluğu, asperger sendromu gibi patolojik durumlarda dışavurumun bir patlama şeklinde olması mümkün…

Öfke Patlamalarını Önlemek İçin Neler Yapılabilir?

Peki; öfke patlamalarını önlemek için neler yapılabilir? Öncelikle öfke problemlerine neden olan sebepleri anlaşılmaya çalışmak büyük önem taşıyor. Ne zaman oluyor? Öfke nöbeti öncesinde ve sonrasında neler oluyor? Sıklıkla kimin yanında ve nerede oluyor? Bu gibi soruların yanıtlarını aradığınızda ve durumu gözlemlediğinizde, çocuğun öfke nöbeti süreçleri ve nedenleri hakkında farkındalığa ulaşmak mümkün olacaktır. Öfke kaynağı fark edildiğinde, öfkeyi ve durumu adlandırarak yardımcı olmak doğru olacaktır.

Öfke patlamaları sırasında olmamak kaydıyla, kendini ifade etmesi için alternatif çözümler önerilebilir. Örneğin; yastığa vurmak, yazmak, kâğıt yırtmak gibi… Belirli rutinleri hazırlamak ve sürdürmek de öfke nöbetinin oluşmasına sebep olabilir. Çocuğa seçme şansı tanımak bu noktada oldukça önemlidir. Örneğin; dışarı çıkarken mavi ayakkabısını giymek isteyen bir çocuğa hangi ayakkabıyı girmek istediği sorulabilir. Bunun gibi erken önlemler öfke patlamalarının önüne geçilmesine yardımcı olabilir.

Öfke Patlaması Sırasında Nasıl Davranmak Gerekir?

Peki, öfke patlaması sırasında çocuğa nasıl davranmak gerekir? Her şeyden önce sakin olmak gerekir. Öfke patlaması yaşarken göz teması kurmak doğru değil. O an aldırmıyormuş gibi görünüp, sakinleştiği zaman tekrar iletişim kurulabilir. Sakinleşmesi için güvenli alanlar yaratmak önem taşır. Öfke nöbeti sırasında açıklama yapmak ya da çocuğa öğüt vermek olumlu sonuçlanmaz. Aksine çocukta öfke artmasına sebep olabilir. Yapılacak en büyük hatalardan biri öfke nöbeti yaşarken çocuğa kızmak ya da bağırmaktır. İnatlaşmak ya da cezalandırmak öfke patlamasının şiddetinin artmasına sebep olabilir. Çocuk sakinleştiğinde sevildiğini hissettirerek davranışının yanlış olduğu anlatılabilir ve onu sinirlendiren sebepler hakkında konuşulabilir. Çocuklar, öfke duyduklarında ya da öfke patlaması yaşadıklarında kendilerini kontrol edemezler. Böyle durumlarda sarılmak çocuğun sakinleşmesine yardımcı olabilir.

Öfke patlamalarını nasıl kontrol altına alabileceğinizi öğrenmek ve uygulamak zaman alabilir. Eğer çocuğunuz günde üç kereden fazla ve uzun süreli öfke nöbetleri yaşıyorsa ve yatışmakta güçlük çekiyorsa bir uzmandan yardım almanız doğru olacaktır. Aynı şekilde; çocuğunuz öfke nöbeti sırasında duygularını kontrol edemiyor ve ona nasıl yaklaşmanız gerektiğini bilmiyorsanız bir uzmana başvurabilirsiniz. Öfke, öfke patlaması ya da öfke nöbeti ile ilgili sorularınız varsa ya da psikoloji hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Öfke, genellikle bizi hoşnut hissettirmeyen durumlara karşı verilen tepki duygularından en temelidir. Günlük yaşantımızın aslında bir parçası olan öfkeyi hayatımızdan tamamen çıkarmak oldukça zordur. Metropollerde yaşayan insanlar için başlıca trafik, trafik kurallarını çiğneyen insanlarla aynı yolu paylaşmak zorunda kalmak, iş hayatımızda düzensiz çalışma arkadaşlarınızdan dolayı projelerinizin yetişmemesi ve haksız yere fazla mesai yapmak, sürekli baskıya maruz kaldığınız yöneticilerinizin olması, sizden bir iş istenmesi fakat gerekli materyallerin sağlanmaması, size hakaret eden yönetici veya patronlar, profesyonel olmayan müdürler, sosyal çevrenizde bulunan anlayışsız veya bencil arkadaşlar, baskıcı ve anlayışsız anne babalar derken saymakla bitiremeyeceğimiz ve bizi öfke krizlerine sokacak bir çok etken aslında hayatımızın bir parçası. Bu olaylar karşısında verilen tepkiler uygun olduğu sürece sağlıklıdır. Uygun olması ise, insanın bir olayla karşılaştığında gerekli tepki o an uygunca belirtmesidir. Aslında bu şekilde öfke krizinin de önüne geçmiş bulunuyorsunuz. İçinizde biriken öfkenin önüne geçmek her zaman zor olacağından, zamana bırakıp içinizde büyümesine izin vermek yerine olay sırasında uygun bir dille hoşnut olmadığınızı iletebilirsiniz. Öfkenizi içinize atmanız öfke krizine neden olarak sürekli duyduğumuz şeyleri siz de yaşamış olursunuz. ‘ Gözüm hiçbir şey görmedi. ‘ ‘ Hatırlamıyorum.’ ‘Kendimi kaybettim.’ Cümleleri sizin öfke kriziniz süresince yaşadığınız psikolojik patlamayı anlatır. Öfke krizi sırasında sadece mental olarak değil fiziken de size zarar verebilir.

Öfke Krizi Sırasında Hissedilenler

  • Kalp atışlarınız hızlanır ve buna bağlı olarak kan basıncınız artar.
  • Kendinizi kontrol edemeyeceğiniz kadar gergin ve stresli olursunuz.
  • Tartıştığınız süre boyunca istemeseniz de karşınızdaki kişiye veya yakınızdaki kişiye şiddet gösterebilirsiniz.
  • Bilincinizi kaybedebilir ve kriz sonrası hatırlamaya çalıştığınızda hiçbir şey hatırlayamayabilirsiniz.
  • Bu zamana kadar içinize attığınız tüm sinirsel boşalmayı yaşayacağınız için kaslarınız kasılabilir ve hareket kabiliyetinizi kaybedebilirsiniz.
  • Ağlama krizleri yaşayıp buna bağlı eğer var ise kronik rahatsızlıklarınız bu duruma eşlik edebilir.(Astım, vertigo, panik atak, anksiyete gibi…)

Öfke Krizini Kontrol Altına Almak

Rahatlamak

Kendinize rahatlamanız gerektiğini veya sakinleşmeniz gerektiğini söyleyin. Derin derin nefes alarak akciğerlerinden nefesler alıp, kontrollü bir şekilde yavaşta verin. Nefes aldığınız süreç içerisinde sizi rahatlatan sahneleri düşünmeye çalışın veya huzurlu olmak istediğiniz bir yer var ise oradaymış gibi düşünün. Daha profesyonel olarak kontrol almak istiyorsanız öfke krizleri geçirmeyi beklemeden yoga gibi meditasyon gibi size iyi gelecek egzersizlere başlayın.

Bilişsel Düşünceler

Öncelikle düşünme şeklinizi değiştirerek başlayabilirsiniz. Sinirliyken veya çok öfkeliyken ilk akla gelen olumsuz değerlendirmek ve dramatize etmektir. Bu düşünce biçiminden uzaklaşıp, rasyonel düşünmeye çalışmalısınız. Bu, öfkenizi kontrol altına almanızı sağlayacaktır. Düşündüklerinizi ifade ederken kullandığınız kelimelerde durumun daha derine inmesine neden olabilir. ‘ Asla’ ‘ bir daha hiç’ gibi devamlılığı asla gelmeyecek kelimeler kullanmanız karşınızdaki insanı da öfkelendireceğinden kontrol altına alınamayan bir tartışmanın ortasında bulabilirsiniz kendinizi.

Yaşadınız Problemi Çözümleme

Yaşamış olduğunuz herhangi bir problemin çözümüne odaklanmak yerine süreçte kaybolursanız bu durum sizi daha da sinirlendirecek ve öfke krizi geçirmenize neden olacaktır. Problem yaşamanın her şey gibi normal olduğunu kabullenir ve bunun çözümüne odaklanırsanız kendinize daha az zarar vererek problemi çözmüş olursunuz. Planlarınız veya projeleriniz sürecinde sürekli kontroller sağlayarak yaşayacağınız problemlerin önüne geçemezsiniz. Problem yaşmak ya da aksilikle baş başa kalmak doğal bir süreçtir. Sizin yapmanız gereken en az zararla bununla nasıl baş edeceğinizdir.

Read More