Çocuklar neden oyun oynarlar?

Çocuklar oyun oynarken boş zamanlarını geçirir ve eğlenirler. Bir çok kişi tarafından oyun oynamalarının başka hiçbir işlevi yok gibi görünebilir fakat durum farklı. Oyun oynamak dünyayı öğrenmeleri ve beyin gelişimleri için oldukça önemlidir. Oyun onlar için gerçek hayatın bir simülasyonudur. Özetle gerçek hayatta işlerine yarayacak günlük bilgiler oyun yoluyla pekiştirilerek öğrenilmektedir.

Beyni çalıştıran oyunların kazandırdığı bazı yetenekler:

  • Analitik düşünme
  • Anlama
  • Kavramsal öğrenme
  • Yaratıcılık
  • Problem çözme yeteneği
  • Kritik düşünme
  • Dili kullanma da ve algılamada gelişim

Çocuğun oyun oynamasında yaşın bir önemi var mı?

Çocuğunuzun yaşı oynanan oyunlar konusunda belirleyici olacaktır. Her oyun her yaş için uygun değildir. Çocuğunuzun yaşını ve gelişimsel sürecini göz önünde bulundurmak önemlidir.

İşte uygun oyun yaş aralıklarını belirterek önerdiğimiz zeka geliştirici oyunlar:

1. Blok ve Lego Oyunları

(2 yaş ve üzeri için uygundur)

Herkes tarafından bilinen  klasikleşmiş bir oyundur Lego ve bloklarla oynamak. Bu basit görünen oyuncağın aslında çocuğunuzun zeka gelişimine ne kadar çok katkı sağladığını biliyor muydunuz?

Renkleri tanımak, cisimlerin büyüklüklerini ve küçüklüklerini öğrenmek ve yaratıcılığı yüksek oranda geliştirecektir.

2-4 yaş aralığındaki çocuklar için sadece renkleri eşleştirme ve dizme gibi oyunlar oynamanız bile büyük fayda sağlar. Hem çocuğunuzun motor becerisi gelişir hem de renkleri öğrenmiş olacaktır. Yaş büyüdükçe yine bloklar ve lego yoluyla daha yaratıcı ve kompleks oyunlara geçilebilir.

2.Simon Diyor Ki… Oyunu

(5-12 yaş için uygundur)

 Simon diyor ki… bir Simon seçilerek odadakilere komutlar verildiğinde odadakilerin bu komutları uyguladığı oyundur. Sırayla herkes Simon olur.

Çocuğunuzun dil becerisini yüksek oranda geliştirecek bir oyundur. Hem cümle kurma da hem de verilen cümleyi çabuk algılayıp kavrama da büyük gelişim sağlayacak bir oyun türüdür.

Ayrıca hep birlikte, ailecek oynamanız çocuğunuzla  iletişiminizi kuvvetlendirecektir!

3.Puzzle

(2 yaş ve üzeri için uygundur)

Yalnızca çocukların değil herkesin zekasını geliştirdiği bilimsel olarak kanıtlanmış puzzle!

Çocuğunuzun görsel algısını, problem çözme yetisini, bilişsel becerilerini geliştirecektir.

Hafife almayın satranç gibi zekayı yüksek oranda çalıştıran aktivitenin basitleştirilmiş versiyonu gibidir. 8 yaşa kadar puzzle ile oynayan çocukların 8 yaşından sonra satrançla tanışması zihin gelişimine oldukça büyük katkılar sağlayacaktır.

4.Engel Aşma Oyunu

(2 yaş ve üzeri için uygundur)

Engel aşma oyunu ev içerisinde basit engeller kurarak yapılacağı gibi daha kompleks hale de dönüştürülebilir. Yastıkların üstünden atlamaktan tutun yere çizilen bir çizginin üzerinde yürümeye kadar bir çok alternatif engel yaratılabilir.

Çocuğunuzun kaba motor, motor planlama, görsel algılama, problem çözme ve kritik düşünme becerilerini geliştirecektir.

2-5 yaş arası daha basit engeller kullanırken 5 yaşın üzerindeki çocuklar için daha yaratıcı hatta parkurlar kurarak oyun oynanabilir.

5.Filler Asla Unutmaz – Hafıza Oyunu

(5-12 yaş için uygundur)

“ Tatile gidiyorum yanıma …. aldım.”

“Masanın üzerinde … var.”

Gibi içinde obje geçen cümleler kurun. Objenin olduğu yeri boşluk bırakın ve sizden sonraki kişinin noktalı kısmı tamamlamasını isteyin. Herkes bir öncekilerin de söylediklerini sırayla tekrar ettikten sonra kendi objesini sona eklemeli.

Topluca oynanan hem eğlenceli, hem yaratıcı hem de hafızayı geliştiren bir oyun. Hem de istediğiniz her yerde oynayabilirsiniz!

6.Bilgisayar Oyunlarına Alternatif

Bilgisayarla oynamak faydalı olmakla birlikte kontrol altına alınmadığında bağımlılık yaratan ve zeka gerilemesine sebep olmaktadır. Fakat kabul etmeliyiz ki bilgisayar oyunları yeni çağ çocuklarının vazgeçilmezidir.

Aba Yayıncılığın bilgisayar oyunlarını yaratıcı ve faydalı hale getirmek için tasarlanmış Resmi Scratch Jr Kitabı’nı  sizlerle tanıştırmak isteriz.

Bu uygulama 4-6 yaş aralığındaki çocuğunuzun kodlama öğrenmesini sağlayacak! Ücretsiz olan uygulamayı kullanmak için el kitabından faydalanarak  çocuklara karakterleri hareket ettirmeyi, zıplatmayı, onlara şarkı söyletmeyi ve dans ettirmek için kod bloklarını birleştirerek programlamayı öğretebilirsiniz.

https://abayayin.com/ adresinden kitabı temin edebilirsiniz.

Daha fazla bilgi almak için YouTube videomuza göz atabilirsiniz.

 

Read More

Kendinizi genellikle yüksek motivasyonlu bir birey olarak mı tanımlarsınız yoksa olaylara karşı ilgisiz ve düşük motivasyonlu olarak mı? İçsel motivasyonun az oluş hali klinik psikoloji dünyası tarafından “ davranışsal apati” olarak tanımlanmıştır. Apati ilgisizlik ve alakasızlık anlamına gelmektedir. Kendini motive etme gücü az olan insanlara genelde “tembel” etiketi konulmaktadır. Fakat bunun değiştirilmeyecek bir özellik olarak algılanması ve insanları “tembel” olarak etiketlemek pek de doğru değildir. Siz de kendinizi motivasyonu düşük ve tembel olarak tanımlıyorsanız “Ben böyleyim.” “Bu değişmeyecek.” “Huyum bu işte.” gibi cümleleri kurduğunuzu duyar gibiyim. Bilim dünyası tarafından beynin nöronlarında esneklik olduğu kanıtlanmış bir gerçek. Bu sebeple kişiliğinizin dış faktörler ve bazı kişisel uygulamalar yoluyla değişebilme ihtimali imkansız değil!

Belki de siz tembel değilsiniz sadece “davranışsal apati”niz var ve her psikolojik rahatsızlık gibi gerekli koşullar sürdürüldüğü taktirde apatinizden kurtulabilirsiniz!

Apati Durumunda Beynin Aktivasyonu

Oxford Üniversitesi’nde yapılan beyin araştırmaları sonucunda apati ve beynin karar verme mekanizması arasında beklenmeyen bir bağlantı tespit edilmiş. İlk olarak araştırmaya katılan katılımcıların apatileri (isteksizlikleri) mi var yoksa motivasyonları yüksek mi diye tespit edilmiştir. Sonrasında katılımcılar düşünce ve ilgi gerektiren bir oyun oynarlarken tüm süreç boyunca aktive olan beyin bölgeleri incelenmiş. Beyinde harekete geçmemize karar verirken aktifleşen bölge (premotor korteks) apati duygusu yüksek olan (motivasyonu düşük olan) insanlarda oyun sırasında karalar verirken daha fazla aktifleşmiş. Kısaca karar verme aşamasında apati duygusu fazla olan insanların beyinlerinin premotor bölgesi daha çok enerji harcıyor. Tersine ilgisiz ve motivasyonları düşük olan apati sahibi bireylerin beynin karar verme mekanizmasını az kullandıkları düşünülürken böyle bir sonuçla karşılaşmak araştırmacıları hayrete düşürmüş.

Fakat bu bulgular sayesinde araştırmacı psikologlar konuya yeni bir yorum getirmişlerdir:

Apatik (isteksiz, motivasyonu düşük) insanlar için kararları aksiyona çevirmek motivasyonu yüksek olanlara göre beyin enerjilerini daha fazla harcamalarını gerektirmektedir!

 Özetle, motivasyonu düşük insanlar karar verme mekanizmalarını az kullanmak yerine gereğinden fazla kullanıyorlar. Haliyle işlerini tamamlama ve yapma motivasyonları aksiyona dönüşmüyor. Onun yerine düşüncede takılı kalıyor. Bu bulgunun sonucunda araştırmacıların önerisi: “Karar verirken çok düşünmeden, ertelemeden kararlarınızı uygulamaya dökün” olmuştur. Beyindeki nöronların esnekliği sayesinde bunu sürekli uygulamanız durumunda zihninizin artık değişeceği düşünülmektedir. Değişimin sonucunda ise artık kalıcı olarak motivasyonunuzun artacağı düşünülmektedir.

Siz de eğer yapacağınız işleri düşünüp uygulamaya dökemiyorsanız hala umut var! Farkındalığınızı yüksek tutup kendinizi kontrol ederek yüksek motivasyona sahip olabilirsiniz. Hayattan yüksek haz almanın en sağlam yolu yüksek motivasyona sahip olmaktır. Ki araştırma sonuçlarının da gösterdiği gibi bu sandığınız kadar zor ya da imkansız değil! Kendinizi değiştirebilirsiniz. Motivasyon düşüklüğü kalıtsal ve değişmeyecek sizinle bütünleşmiş bir özellik değildir.

 

 

Read More

Stresin çalışmaya olan motivasyonumuzu arttırdığını söylesek şaşırır mıydınız?

Stresli olmak sanıldığı gibi olumsuz bir şey değildir. Hayatımızda bizi zorlayan ve kısıtlayan durumlara verdiğimiz tepkiye stres denir. Bu tepkinin hayatımız için önemli bir işlevi vardır. Yeterli kadarı bizim yaptığımız işi önemsediğimizi ve o işle ilgili endişelerimiz olduğunu gösterir. Hatta bu duyulan endişe bizi daha iyi çalışmaya yöneltir. Fakat çoğu kişi stresin gereğinden fazlasını yaşar. Böyle bir durumda stres hayatımız için faydalı bir etkenken hayatımızın işleyişini engelleyen olumsuz bir tepkiye dönüşür. Bu olumsuzlaşan duyguyu yönetmek özellikle profesyonel hayatımız için oldukça önemlidir. İş hayatında başarıyı sağlayan insanların çoğu sanıldığı gibi stres oranı az olan insanlar değil stres yönetimi güçlü olan insanlardır.

İş hayatında stresle başa çıkmanın yollarını konuşmadan önce iş hayatındaki stres olmamızın sebeplerini bilmek önemli:

  • Uzun çalışma saatleri
  • Kısıtlı son teslim tarihleri
  • Görev değişiklikleri
  • Sıkıcı işler
  • İşe karşı yeteneğe sahip olmamak ya da yetersiz hissetmek
  • Uygunsuz iş ortamı
  • İş arkadaşlarıyla iletişim problemleri

Yukarıda verilen sorunlarla başa çıkmak için aşağıda listelediğimiz bilişsel-davranışsal terapi yöntemlerini uygulamanın büyük faydasını göreceksiniz.

Gevşeme Teknikleri: Gereğinden fazla stres hissettiğiniz durumlarda “ savaş ya da kaç” içgüdünüz uyanacaktır. Bu oldukça ilkel bir içgüdüdür. Beynin sizi olası tehdit durumlarından korumak için devreye soktuğu bir tepkidir. Fakat günlük hayatımızdaki stres kaynakları genellikle yüzleşmemiz gerekenlerdir. İşinizi yapmadan işten kaçmanız günümüz şartları için uygun bir çözüm değildir. Savaşmak bir çözüm olabilir fakat doğru yönetildiğinde. Savaşma içgüdüsü doğru yönetilmediğinde panikle hareket ederek işin hakkını veremeyip işleri berbat edebilirsiniz. Bu içgüdünün modern hayat biçimimize uyarlanması ve doğru bir şekilde yönetilmesi için üretilen teknikler “gevşeme teknikleri” dir.

Örneğin progresif kas gevşetme tekniği stresin getirdiği kas ağrılarını azaltmak için üretilen bir tekniktir.

Ayaklarınızı yukarı kaldırın. 10 saniye gergin, 20 saniye gevşek tutarak kaslarınızı sistematik olarak gerin ve gevşek bırakın. Kaslarınızı her gevşettiğinizde içinizden kendinize “sakin ol” deyin. Kaslarınızı gererken nefes alırken kaslarınızı gevşetirken nefes vermeye başlayın.

Bu uygulama ve buna benzer gevşeme teknikleri endişe, kaygı ve stresinizi azaltmanıza katkı sağlayacaktır.

Problem Çözme: Problem çözme tekniği kullanmak stresle etkili baş etme yöntemlerinden biridir. Size zorluklarla karşılaştığınızda hangi adımları atmanız gerektiğini öğretecek bir tekniktir.

Bu yöntem problemi tanımlamaktan başlayıp beyin fırtınasıyla potansiyel çözüm   yollarını bulmaya yöneltir. Daha sonra aksiyon planı ve seçilen çözümü test etmeyle devam eder.

  • Sizi strese sokan problemi tanımlayıp yazın
  • Çözüm yolları düşünün
  • Çözüm yollarını sıralayarak listeleyin
  • Çözüm yollarını problem çözülene kadar sırasıyla deneyin

Sorunlar aklımızda dolanırken gözümüzde büyümektedirler. Bunları yazılı hale getirip çözümle ilgili planlar yapıp ardından planları aksiyona dökmek stresinizi azaltacak ve sizi rahatlatacaktır..

Mindfulness:  Mindfulness anda kalabilmek, şu ana odaklanabilmek anlamına gelmektedir. Stres gelecek ya da geçmiş odaklıdır. Geçmiş odaklı streste, geçmişte yaşadığınız bir deneyim yüzünden şuan yaşanan problem size çözülmesi zor gelmektedir. Gelecek odaklı streste ise gelecekte ne yapacağınızı düşünerek şuana odaklanamazsınız ve ne yapacağınızı düşünmekten sorunu çözmek için herhangi bir aksiyonda bulunmazsınız.

Mindfulness becerisi sizin bu anda kalamama alışkanlığınıza ket vuracaktır. Mindfulness becerinizi pratik yaparak güçlendirebilirsiniz. Bir rehber eşliğinde meditasyonlar yapmak ve yaptığınız eylemlerin farkına vararak yapmak (farkındalıklı bir şekilde yürüyüş yapmak gibi) sizi bu konuda geliştirecektir. Ayrıca bu konuda bir çok telefon uygulaması bulunmaktadır ya da mindfulness’la ilgili uzmanlaşmış hocalardan destek alabilirsiniz.

Aba Psikoloji olarak uyguladığımız mindfulness odaklı terapide ise depresyon ve anksiyete semptomlarınızı azaltmaya yönelik uygulamalar gerçekleştirmekteyiz.

Olumsuz düşünceleri tekrar gözden geçirmek: Stres ve endişesi kronikleşmiş kişi otomatik olarak olayları negatif yorumlamaya meyillidir. Kişi herhangi bir kanıt olmadığı halde olumsuz sonuçlara varabilir (“Patronum yetersiz olduğumu düşünüyor”) ve gerekenleri yerine getiremediği zaman gerçekleşecek olumsuzlukları düşünebilir (“Bu işi yeterince iyi yerine getiremezsem kovulurum.”).

Gerçekleşmemiş varsayımlarda bulunduğunuzun farkına varın. Olumsuzlukların gerçekleşme ihtimali varken neden olumluların da gerçekleşme ihtimali olmasın? Olumlu olasılıkları da düşünün ve gözden geçirin. Her şeyin olabileceğini ama bunun sizden bir şey kaybettirmeyeceğinin farkına varmaya çalışın.

Herhangi bir durumda yaşadığınız stresi kontrol edemiyor ve panik atağa dönüştüğünü hissediyorsanız, YouTube videomuzu izlemenizi tavsiye ederiz.

 

 

Read More

Tüm dünyayı büyük riskine sürükleyen Corona virüsü (COVID-19) ile ilgili her kafadan farklı sesler çıkmakta. Dünyayı kasıp savuran bu virüsle ilgili fikri olmayan ya da beyan etmeyen birini bulamazsınız. Gördüğünüz ve duyduğunuz her bilgiye inanmamakta fayda var. Aba Psikoloji ekibi olarak gerçek ve güvenilir bilgi vermeye yüksek oranda özen göstermekteyiz. Dünya Sağlık Örgütü(WHO), Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (CDC), Akıl Sağlığı Vakfı (MHF)  ve Amerikan Psikoloji Birliği (APA)’ nden edindiğimiz bilgiler  ve makaleler doğrultusunda sizi en iyi şekilde bilgilendirmek için hassas konunun üzerinde durarak araştırmalar yaptık.

Bu kritik dönemde birer birey olarak hem kendimizi, hem de etrafımızı korumak için gerekli ve doğru önlemleri almamız gerekiyor.

Dünya sağlık kuruluşlarının ve araştırmaların önerdiği önlemler:

1. Gözünüze, burnunuza ve ağzınıza dokunmaktan kaçının

Neden? Gün içerisinde ellerimizi aktif olarak kullanıyoruz. Ellerle bir çok yüzeye dokunuyoruz. Her ne kadar ,durumum hassasiyeti doğrultusunda, gün içerisinde ellerinizi oldukça az kullansanız da ya da düzenli olarak yıkasanız da fark etmeden bir yerlere dokunmuş olabilirsiniz. Göz, burun ve ağız yoluyla virüsün vücudunuza girme ihtimali oldukça yüksektir.

2. Ellerinizi Sıklıkla Yıkayın

Ellerinizi sıkılıkla, her yıkamada en az 20 saniye sabun ve suyla yıkayın. Özellikle dışardan geldiğinizde, burnunuzu sildiğinizde, hapşırdığınızda ve öksürdüğünüzde mutlaka ellerinizi yıkayın. Eğer sabun ve su yakınlarınızda yoksa en az %60 alkol içeren el dezenfektanı kullanın. El dezenfektanınızı  ellerinizi birbirine ovuşturarak kullanın. İki elinizin her yerine sürdüğünüzden emin olun.

3. Solunum hijyeni uygulayın

Solunum konusunda hijyen ve hassasiyet gösterin. Öksürdüğünüzde ya da hapşırdığınızda ağzınızı elinizle değil bükülmüş dirseğinizin iç tarafıyla kapatın. Kağıt mendil kullanmayı tercih ettiğinizde bir kez kullanılmış mendilinizi tekrar kullanmayın ve kullandıktan sonra hemen atın.

Neden? Solunum yoluyla virüsü başkasına geçirme ihtimaliniz oldukça yüksektir. Virüsün sizde olmadığını düşünseniz bile bu konuyla ilgili kesin konuşamazsınız. Virüs henüz etkilerini göstermemiş olabilir ya da  fark etmeyerek normal bir nezleniz olduğunu düşünebilirsiniz. Etrafınızı korumak için önlem almakta fayda var.

4. Yakın temastan kaçının

Hastalık belirtisi gösterdiğinizde etrafınızdakilerden uzak durun. Genel olarak insanlarla fiziksel temas kurmamaya özen gösterin. Selamlaşırken bile tokalaşmak ya da öpmekten kaçının.

5. Hastalık belirtisi gösteriyorsanız maske takın

Eğer herhangi bir hastalık belirtisi gösteriyorsanız özellikle etrafınızda başkaları varken maske takın.

Eğer hasta değilseniz maske takmanıza gerek yok. Hasta ve çeşitli sebeplerden maske takamayan (solunumda ekstrem zorlanma gibi sebeplerden)  birisine bakıyorsanız maske takmanız gerekmektedir.

6. Eğer ateşiniz, öksürmeleriniz ve nefes almakta zorlanmalarınız varsa hemen tıbbi önlemler alın

Eğer kendinizi iyi hissetmiyorsanız evde kalın. Eğer öksürük, nefes almakta zorlanma veya ateş belirtileri gösteriyorsanız tıbbi yardım alın ve öncelikli olarak bir sağlık kuruluşunu arayın. Yerel sağlık kurumunuzun tavsiyelerini ve tedavi önerilerini dikkate alın.

Neden? Ulusal ve yerel kurumlar yaşadığınız çevreyi dikkate alarak size verilebilecek en güncel bilgiyi vereceklerdir. Önceden aramanız sağlık kuruluşunun sizi doğru sağlık yönlendirmeleri yapmalarını kolaylaştıracaktır. Bu sizi koruyarak virüsün ve diğer enfeksiyonların yayılma ihtimalini azaltacaktır.

7. Sağlık kuruluşlarıyla irtibat halinde olup tavsiyelerini takip ederek uygulayın

COVID-19 ile ilgili son gelişmeleri takip ederek haberdar olun. Ulusal ve lokal sağlık kuruluşlarının ve yetkililerin verdiği tavsiyelere uyun.

Neden? Ulusal ve lokal yetkililer virüsün bulunduğunuz bölgedeki yayılma oranı ve riskiyle ilgili en güncel bilgiye sahiptirler. Onlar bulunduğunuz bölge doğrultusunda kendinizi ve etrafınızı nasıl korumanız gerektiğiyle ilgili en iyi önerileri vereceklerdir.

8. Eğer uzun süreli sağlık problemleriniz varsa ve 60 yaş üzeriyseniz dikkat edin

Araştırmalar ve ölüm oranları yoluyla risk altındaki insanlar tespit edilmiştir:

*60 yaş üzeri bireyler

Aşağıda listelenenlere benzeyen ciddi medikal problemleri olanlar:

*Kalp rahatsızlığı olanlar

*Diyabet hastaları

*Akciğer hastaları

Eğer bu risk gruplarına dahilseniz normal bir vatandaşa göre ekstra önlem almanız sizin ve etrafınızdakilerin sağlığı için önemlidir.

Read More

Eğitim hayatıyla birlikte sorumluluklarımız da oluşmaya başlar. Öğrencilik ve iş hayatımız boyunca yapmamız gereken bir sürü görevimiz ve sorumluluğumuz vardır. Birer yetişkin olduğumuzda , özellikle finansal özgürlüğümüze kavuştuğumuzda, ise kendi ayaklarımızın üzerinde durmamız gerekir. Sorumluluklarımız gün geçtikçe, yaş aldıkça artar. Bu sorumlukları anlamlı kılmak hayatımızı etkili ve mutlu bir şekilde sürdürebilmemiz için oldukça önemlidir.

Sorumluluklarımızı anlamlı kılmamız  motivasyona sahip olmamıza bağlıdır.

Motivasyon yaptığımız işleri ve hedeflerimizi, dışsal ya da içsel faktörler yoluyla bir sebebe bağlayarak isteyerek yapmaktır. Eylemi yapmak için arzuya sahip olmaktır.

Motivasyon kendi içinde ikiye ayrılmaktadır:

Dışsal Motivasyon

Dışsal motivasyon dış faktörlerin etkisiyle bir aktiviteyi gerçekleştirme arzusudur. Genellikle bir ödül almak ya da cezadan kaçmak  çin edinilmiş bir motivasyon biçimidir.

Cezadan kaçmak için olanlar

Sınıfı geçmek için çalışmak

Kovulmamak için fazladan mesaiye kalmak

 Ödül almak için olanlar

Bir dersten en yüksek notu almak için çalışmak

Maaşın yükselmesi için fazladan mesaiye kalmak

İçsel Motivasyon

İçsel motivasyon adıyla paralel olarak kişinin içinden gelmektedir. Dışsal motivasyona göre çok daha etkilidir. Zevk aldığınız konu üzerine ve sevdiğiniz meslek alanlarında çalıştığınızda motive olmanız her zaman daha kolaydır. Kendi isteğiniz doğrultusunda ve zorunda hissetmeden yaptığımız eylemler tartışılmaz yapmaktan en çok hoşlandıklarımızdır. İçsel motivasyona sahip olduğumuzda eylemlerin sonuçları değil eylemin yapıldığı süreç zevk vermektedir.

Motivasyonun Öğrenciler ve Çalışanlar için Önemi

Hayatımızın çoğunluğu öğrenciysek okulda, çalışansak iş yerinde geçmektedir. Eğer okula ve işe gitmeye yeterince motivasyonumuz olmazsa hayatı anlamsız bulmamız kaçınılmazdır. Sorumluluklarımızla ilgili yüksek motivasyona sahip olmak hayatı anlamlı bulmamızı sağlayacaktır. Neden işe gittiğinin ya da okula gittiğinin sebebini kendi içinde çözememiş bir birey gün içerisinde okulda ve iş yerinde yaptığı eylemleri anlamsız ve sıkıcı bulacaktır.

Bu yüzden yaptığımız işlere ve sorumluklarımıza karşı yüksek motivasyona sahip olmak yaşam kalitemizi olumlu yönde etkilemektedir. Depresyon, kaygı ve stres gibi psikolojik duygu bozukluğu problemlerinin temelinde motivasyon eksikliği yatmaktadır.

Motivasyon ve Başarı Arasındaki ilişki

Çocukluktan itibaren yüksek motivasyona sahip olmak çocukken ve ileride kişinin hayatta başarılı olmasını sağlayacaktır. Bu başarı devam ettikçe kişinin motivasyonu artacak başarının sürekliliği sağlanmış olacaktır.

Örneğin matematiği sevdiği için içsel motivasyona sahip olan bir çocuk düşünelim:

Başarılı oldukça motivasyonun artması, motivasyon arttıkça başarılı olmak pozitif bir döngü olarak devam edecektir. Öğrencilik hayatından itibaren edinilen bu döngünün iş hayatında da devam etmesi çok daha kolay olacaktır.

Read More

Son zamanlarda anksiyete, kaygı bozukluğu, bipolar gibi çokça duyduğumuz ve zamanla etrafımızdaki insanlarda da gördüğümüz psikolojik bir hastalık olan tükenmişlik sendromu.

1974 yılında Herbert Freudenberger tarafından güç ve enerji kaybı, yıpranmışlık, bireyin özgüven eksili hissetmeye başlaması, hedef koyamama ve hedeflerine ulaşamama, iştahsızlık, başarısızlık gibi duyguların bütününe verdiği isimdir tükenmişlik sendromu. Bu hastalığın tanısını koymak için ilgili araştırmalarda bulunan Christina Maslachb, genellik iş hayatında aktif rol oynayan, yüz yüze iletişimin hakim olduğu pozisyonlarda isteklerin, taleplerin sonunun gelmediği ve bunun sonunca duygusal taleplere de maruz kalan bireylerde görünen psikolojik aynı zamanda fiziksel bir bitkinlik hatta aşılamayan uzun süreli bir yorgunluk olarak da adlandırılabilir. Sürekli negatif düşünmenin, çaresiz hissetmenin, umutsuzluk duygularının sürekli yaptığı işlere de yansıması ile oluşan bir sendrom olarak tanımlanır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Hastalık Sınıflandırması listesine alınmıştır.

İş hayatında bulunan bir bireye gereğinden fazla sorumluluk yüklenmesi sonucu, çalışan kişilerin yaptıkları işe karşı mutsuz, stresli bir bireye dönüşmesi olağandır. Bu süreçte ayakların üzerinde durarak hala görev alıyor olması ve zamanla ona sorumlulukların kar topu gibi büyümesiyle beraber bireyin git gide depresyona girmesi, sorumlulukların altın ezilmesi, bu koşulları altında çalışmak zorunda olmasının verdiği bir sonuçtur. Bu sürecin sonunda bireyler tükenmiş, mutsuz, ümitsiz bir çalışan haline gelmektedirler. Hastalık buraya bireyi bulur ve git gide aşağı çeker. Doğru yönlendirilmemesi sonucu tükenmişlik sendromuna girerler.
Günümüz çalışma şartlarına ayak uydurmakta zorlanan bireyler ile beraber bilinirliği artan bu psikolojik rahatsızlık gündeme bazı ünlü isimlerin aracılığıyla gelmiştir.

Tükenmişlik sendromu belirtileri nelerdir?

  • Bedensel tükenmişlik hissi
  • Duygusal tükenmişlik hissiyatı
  • Kişiyi esir alan olumsuz düşünceler
  • Karamsarlık
  • Basit işleri bitirmekte zorlanma
  • İşten soğuma
  • Umutsuzluk
  • Kendini değersiz hissetme
  • Azalmış mesleki özgüven
  • Unutkanlık ve dalgınlık
  • Sürekli yorgunluk ve bitkinlik hissiyatı
  • Dikkat dağınıklığı
  • Uyku problemleri
  • Kabızlıkve ishal gibi sindirim sistemi düzenine ilişkin bozukluklar
  • Kalp çarpıntısıve solunum güçlüğü
  • Baş, sırt ve bacaklar olmak üzere vücudun belirli bölgelerinde ağrılar

Tükenmişlik sendromu tedavi yöntemleri nelerdir?

Tedavisi sonucunda normal hayata dönmelerinin yüzdesi oldukça yüksek olan tükenmişlik sendromunun tedavisi oldukça kolay ve etkilidir. Tedavi süreci çinde bulunduğu sendromun ilerlemişlik durumuna göre değişkenlik gösterebilmektedir.

İlerlemeyen durumlarda birey kendi kendine durumu kontrol altına alabilir, iş hayatında ve sosyal hayatında yapacağı köklü değişlikler ile sendromu atlatabilir. Profesyonel olarak destek almak isteyen bireyler ise mutlaka testlerden geçmeli, sorunun kaynağına inmeli ve doğru tedavi için doktorun yönlendirmelerine sadık kalmalıdır. Sendromu ilerlemiş, sosyal ve iş hayatına sağlıklı olarak devam edemeyen bireyler ise profesyonel bir destek alırken doktorunun tavsiyesi üzerine verilen ilaçları kullanmaları gerekmektedir.

Profesyonel desteklerin yanında bireyler bu süreçte kendilerine bol bol zaman ayırmalılar. Hobiler edinebilir, spora başlayabilir, yüzme veya ilgili kurslara yazılabilir, sevdikleri ile zaman geçirebilir, kısacası psikolojik olarak ona iyi gelecek tüm aktiviteleri hayatında barınması gerekmektedir. İş hayatını ise mesai saatleri içerisinde bırakması, evde ise kendisine, ailesine zaman ayırması gerekmektedir. Uyku saatlerini düzenlemek, beslenme düzenini programlamak ve dinlenmek için kaliteli zamanlar geçirmek tedavi sürecine yardımcı olan durumlardır.
Kendinizde veya bir yakınınızda tükenmişlik sendromu olduğunu düşünüyorsanız her hastalık gibi erken teşhiste hastanın tedavi süreci daha kısa sürmektedir. Tedavi olunmaması durumunda ilerler ve sendromun olumsuz yönlerini her alanda hissedeceğiniz gibi iş, okul ve sosyal alanda başarısızlık silsilesi biz daha derin bir depresyona götürebilir.

Read More

Özgüven sahibi kişi kendisini olduğu gibi kabullenme ve kendisiyle barışık olma özelliklerini taşır. Kişinin kendisi hakkında olumlu düşüncelere sahip olması ve gerçekçi hedefler koyarak güçsüz yanlarını geliştirmek istemesi özgüvenli bir davranışa örnek olabilir. Kendini tanıyabiliyor olmak ve kendini diğerleriyle bir rekabete sokmak yerine kendi kapasitesine uygun emin adımlarla ilerleyebilmek kişisel gelişim için oldukça önemlidir.

Okul veya iş hayatında özgüveni yüksek kişiler fikirlerini belirtmekten ve kendilerini göstermekten kaçınmazken, özgüven eksikliği yaşayan insanlar ise konuşmaktan çekinir, fikirlerini dile getirmez ve sessiz kalmayı seçebilirler. Etraftaki insanları kendinden daha başarılı, yetenekli veya dış görünüşlerini kendilerine kıyasla daha güzel görmek; kendilerini ise yetersiz, başarısız, değersiz hissetmek özgüven eksikliği yaşayan insanların yaşadığı zor ve gerçek dışı yargılardan yalnızca birkaçı. Bu negatif düşünceler kişinin karar verme ve sosyal ortamlarda öne çıkabilme eylemlerini olumsuz olarak etkiler ve başarısız olma, etrafındaki insanlar tarafından yargılanma korkusu kişinin kapasitesinin önüne geçer. Okul ve kariyer hayatında özgüven eksikliği yaşayan insanlar sunum yapmakta ve herkesin içinde konuşmakta zorlanırlar, diğer bireylerle göz teması kuramazlar ve kendilerini ifade edemeyebilirler.

Özgüven kişinin çocukluk zamanları itibariyle şekillenmeye başlar ve ailenin tavrı kişinin özgüven geliştirebilmesi açısından önemli rol oynar, aile içi davranışlar çocuğun özgüvenine güçlü bir zemin inşa edebilir. Çocukluk yıllarından itibaren söz hakkı verilen ve yaptığı küçük şeyler için dahi takdir edilen çocuklar daha özgüvenli bireyler haline geliyor.

Çocukluk döneminde ihmal edilmiş olmak, aile için şiddete maruz kalmak, dış görünüşü ile barışık olmamak, taciz, ailenin büyük beklentileri ise bireyin özgüvenini sarsan bazı olaylardır. Lütfen şiddetin her türlüsü ve taciz için destek almaktan çekinmeyin.

Özgüven insanın hayatının farklı dönemlerinde farklı seviyelerde olabilir. Ergenlik döneminde içine kapanık bir kişi, lise ve üniversite zamanlarında kendisine çok daha güvenen birine dönüşebilir. Dönemsel bazı başarısızlıklar yaşayan birinin, akranlarıyla aynı zamanda meslek sahibi olamayan bir üniversite mezununun ya da etrafındakilerden daha düşük sınav notları alan bir öğrencinin kendisine olan özsaygısı o dönem epey azalabilir. Özgüven kazanmanın yollarından bazıları şöyledir:

  • Gerçekçi hedefler koymak ve bunları başardığında kendini tebrik etmek
  • Gerçekten ne istediğini bilmek
  • Sabretmek ve gayretmek, hedefe odaklanmak
  • Kendine karşı çok katı olmamak ve zorlamamak
  • Başarısızlık korkusunu unutmak
  • Kendini olduğu gibi kabul etmek
  • Kendini başkalarıyla kıyaslamamak
  • Yapıcı olmayan eleştirileri kabul etmemek

Özgüven eksikliği, gelişimi ve özgüven kazanmanın yolları ile ilgili daha fazla bilgi almak için YouTube videomuza göz atabilirsiniz.

Read More

Otizmli çocukları diğer çocuklardan ayıran en temel özellik: Sosyal dünya yerine çocuğun daha çok kendi dünyasına odaklı olmasıdır.

Zihin kuramı başkalarının niyetlerini, isteklerini ve düşüncelerini bizimkilerden farklı olsalar bile anlayabilme yeteneğidir. Bu yetenek sosyal ilişkilerin büyük bir çoğunluğunu kaplamaktadır.

Otizm spektrum sendromuna sahip çocukların temel problemi de sosyal ilişkilerdir. Bu çocuklar diğer çocuklara göre sosyal ilişkilere daha kapalıdır. İnsanlardan çok eşyalarla ilişki kurmayı tercih ederler.  İnsanlarla ilişki kurmayı tercih etmeyen çocukların çevresindeki insanların düşüncelerini ve niyetlerini anlaması oldukça zordur.

Otizm spektruma sahip bir çocuk sizi anlamakta zorluk çekebilir. Hatta tamamen normal ve beklenen bir durumdur. Zihin kuramı gelişimindeki aksamalar sonucu ortaya çıkan problemlerden birisidir.

Otizmli çocuklarda zihin kuramı nasıl geliştirilebilir?

  • Daha bol uyaranın bulunduğu çevrede yetişen çocukların zihin kuramı gelişiminin diğerlerine göre daha gelişmiş olduğu görülmektedir. Çocuğunuzu farklı insanlarla iletişim halinde tutun. Oyuncaklarla bile oynarken yanında onla oynayacak oyun arkadaşları olmasına özen gösterin. Çocuğunuzu televizyon ve görsel ögelerle baş başa bırakmak yerine ona siz hikayeler anlatıp şarkılar söyleyin.
  • “Miş” gibi yapabilmek zihin kuramı gelişimini gösteren önemli becerilerdendir. Evcilik oynamak “miş” gibi yapmanın en kolay yollarından biridir. Uyuyormuş gibi yapmak, elde kaşık olmadığı halde kaşık varmış ve yemek yiyormuş gibi yapmak… vb. Hatta duygular üzerinde bile çalışılabilir: Oyun esnasında iş yerinde anahtar unutulduğu için üzgünmüş gibi yapmak gibi.

Kelimelerle çalışmak zihin kuramını geliştirecektir:

  • Çocuğunuzla düzenli olarak her gün hisleriyle ilgili konuşmaya çalışın. Çocuğunuzun başkalarının duygu ve düşüncelerini anlaması kendininkileri de anlayabilmesinden geçer. Düzenli olarak “Bugün nasıl hissediyorsun?” diye sormayı ihmal etmeyin.
  • Çocuğunuzla kendi hislerinizle ilgili konuşun. Örneğin çocuğunuz size zarar veriyor. Böyle durumlarda bir ebeveyn olarak üzülmeniz çok normal. Fakat çocuğunuzun bunu isteyerek yapmadığını bilmenizi isterim. Çocuğunuzun sizi anlamakla ilgili sıkıntıları var. Üzüntünüzü saklamak yerine üzülerek bunu gösterin. Çocuğunuzun gösterdiğiniz halde sizi anlamaması da oldukça olağan bir durum. Göz teması konusunda sıkıntı yaşayan çocuğunuz belki de sizin üzüldüğünüzü görmedi bile. Mutlaka canınızın yandığını sözel olarak da ifade etmeyi ihmal etmeyin.

 

Basit görünen bu yöntemler çoğu uzman tarafından kullanılmaktadır ve otizmli çocuklarda büyük değişimler sağlamaktadır. Otizmli bireylerin diğerlerine karşı empati duyması, onları anlaması kolay değil. Bu yeti üstün derecede geliştirilemese de bahsettiğimiz uygulamalar yoluyla bazı gelişmeler sağlanabilir. Bunları düzenli olarak uygulayıp sabır gösterirseniz zamanla çocuğunuzdaki gözle görülür gelişmeleri göreceksiniz.

Otizmli çocuklarda zihin kuramı ile ilgili daha detaylı bilgi edinmek için Doç. Dr. Gamze Sart ve Prof. Dr. Barış Korkmaz’ın vereceği zihin kuramına giriş eğitimine davetlisiniz. Randevu için bize ulaşabilirsiniz.

Read More

Çoğu anne babanın krizi olan çocuklarda internet bağımlılığı, hareketsiz zaman geçirme, sosyal aktivitelerde bulunmama ve her şeye kolay ulaşma gibi yeni alışkanlıklar… Peki milenyum çocukları bu alışkanlıklara nasıl sahip olur? Ebevenyler bunun önüne geçmek için neler yapmalı?

Gündelik Sorumluluklar

Çocuklarınızın günlük yapması gereken sorumlulukları hatırlatarak ona sorumluluk verin. Uyandığında yüzünü yıkaması, yatağını toplaması, okula zamanında gitmesini hatırlatın ve bu süreçlerde ona destek olun.  Yatağını toplamak yerine beraber toplayın, sabah yüzünü yıkaması için banyoya kadar eşlik edin, okula beraber gidin. Ödev gibi sorumlulukları var ise zamanında yapmasını sağlayın ve dikkatini dağıtacak aktivitelerde bulunmayın. Ödevleri bittikten sonra beraber aktivite zamanları planlayın. Egzersiz yapın, hobiler için yönlendirmeler yapın, arkadaşları ile zaman geçirmesini ve sosyal becerilerini geliştirmesine destek olun.  Akşam yemeklerinde tabağına yemeğini koyup çekilmeyin. Ne kadar yemek istiyorsa tabağına kendisinin koymasına yardımcı olun. Hatta bulaşıkları temizlemesi için ondan yardım isteyin. Motor becerilerinin gelişmesinin yanında günlük yakması gereken kaloriler için yardım etmiş olursunuz. Yürüyüşlere çıkabilir akşam sinemalarına gidebilirsiniz. Aile iletişiminden yoksun olan çocukların motor becerileri, sosyal ilişkileri köreleceği gibi hareketsiz bir çocuk olarak hayatına devam edecek buda zamanla tembel, enerji sahibi olamayan, hedef koyamayan, üşenen bir çocuk olmasına neden olabilir. Çocuklarda tembellik ilerledikçe sağlığına da kötü yönde etki eder ve egzersiz yapmayan hareket etmeyen çocukların obeziteye yakalanma riski daha fazladır.

Rol Almak Değil Yol Haritası Çizmek!

Ebevenylerin en bu süreçte en çok yaptığı hatalardan biri ise çocukları için fazla koruyucu davranmasıdır. Onların sorumluluklarını üstlenmek çocuklardaki sorumluluk bilincini olumsuz etkiler. Okulların tekrar açılmasıyla ödevlerini ve projelerini yapmak için masa başına oturan ebeveynler çocuklarına katkı sağlamak yerine aşılaması gereken sorumluluk bilincini köreltmiş olacaktır. Çocukların ödevlerini yapmak yerine nasıl araştırılacağını anlatarak yön vermek ve çocuğunun kendisinin araştırmasını sağlamak en sağlıklı yöntem olacaktır. Araştırırken yeni şeyler öğrenmesine farkında olmasan engel olan ebeveynler aynı zamanda çocuklarının araştırması sonucu belleğini genişletmesine izin vermemektedir. Bu şekilde çocuklar sorumluluklarından kaçarak daha hazıra ulaşan daha emek sarf etmeden sorumluluklarının sonucuna sahip olmaya alışacaktır. Çocuğunuzun sorumluluklarını yapmak yerine nasıl yapacağını öğretip onu izlemek ve yapamadığı zaman yardım etmek daha sağlıklıdır.

Zaman Yönetimi

Zaman yönetimini çocukların tecrübesine bırakmak en büyük hatadır. Zamanı yönetmek sizin görevinizdir. Çocuğunuza zaman disiplinini aşılamak tamamen sizin sorumluluğunuzdadır. Sabahları yapması gereken sorumluları sürekli uyararak değil daha anlaşılır bir dil kullanmak ve sabırlı olmak gerekmektedir.  Sorumluluklarının sonuçlarına katlanması gerektiğini öğretin. Okula geç kalmaması gerektiğini, dersleri kaçırabileceğini ve sonucunda sınavlardan düşük not alacağını öğretebilirsin. Sabah kahvaltısından sonra dişlerini fırçalamazsa nasıl sağlık sorunlarıyla karşılacağını, trafik kurallarına uymazsa ne tür kazalar atlatabileceğini, hayvanlara saygı göstermezse ne kadar kötü bir insan olabileceğini, spor veya egzersiz yapmazsa sağlıklı büyüyemeyeceğini anlatın.  Günün hangi saatlerinde hangi aktivitelerin yapılması gerektiğini öğretin. Doğru zamanda doğru yerde olmasına katkı sağlayın. Sorumluluk bilincini aşılayarak onun da bir birey olduğunu hissettirin.

Bu şekilde büyütülen çocuklar, araştırma tekniklerini öğrendiği için isteği bilgiye nasıl ulaşabileceğini kavrar. Yaşamsal sorumluklarını yerine zamanında getirir, yatağını toplamak, odasını dağıtmamak, ödevlerini yapmak, dişlerini fırçalamak, spor yapmak veya hobi edinmek gibi alışkanlıkları edinerek sosyal bir birey olarak kendini yetiştirir. Her zaman algıları açık olan bu çocuklar tembelliğe yatkın değil araştırmayı, gezmeyi, yeni şeyler öğrenmeye istekli olur. Eğer çocuğunuzun gereğinden fazla tembel olduğunu düşünüyorsanız en kısa sürede kendinize bu şekilde bir yol haritası çizebilirsiniz. Çocukların rol modelleri her zaman ebeveynleridir, bunu unutmamak gerekir.

 

Read More

Özellikle çocuk ve ergenlerde sıkça rastlanan akran zorbalığı günümüzün şartlarında artmaktadır. Sosyal medya ve internet hayatımıza bu konuda yeni bir terim bile kazandırdı: “siber zorbalık”. İnternet yoluyla zorbalık, zorbalık yapılan kişiyle yüz yüze irtibata geçilmediği için zorbalığı kolaylaştırıyor ve zorbalığın artmasını sağlıyor. Üstelik zorbalığa uğrayan kişide diğer insanların zorbalığa uğradığını görmeleri dolayısıyla daha çok olumsuz etki bırakıyor.

Akran Zorbalığı Nedir?

Akran zorbalığı önceleri öğrencilerin kendi istekleri yerine gelsin diye diğer öğrencilere uyguladıkları fiziksel şiddet olarak tanımlanmaktaydı. Fakat artık akran zorbalığı biraz daha farklı tanımlanmaktadır. Kurban ve zorba arasında güç dengesizliği bulunan ve tekrarlanan her türlü fiziksel ve psikolojik şiddet, agresif davranış gösterisi akran zorbalığı kategorisine girmektedir. Akran zorbalığı ve şiddet benzer özellikler gösterse de ikisi birbirinden farklı şeylerdir.  Bir eylemin akran zorbalığı olarak görülmesi için yalnızca şiddet içermesi yeterli değildir. “Güç dengesizliği” ve “tekrarlanması” diğer koşullardır.

Neden Akran Zorbalığı?

Akran zorbalığı yoluyla sosyal kabulün ve popülaritenin artması akran zorbalığının çocuklar arasında çekici olmasını sağlayan baskın faktörlerden birisidir.

Herhangi bir spor dalında başarılı olmak da çocukları arkadaşları arasında havalı kılarken başka bir arkadaşının giydiği kıyafetlerle alay etmek de arkadaşları arasında çocukları havalı kılıyor.

Akran zorbalığıyla ilgili yapılan bir araştırmaya göre zorbalığı yapan çocuklar sınıf arkadaşları tarafından “havalı “olarak nitelendirilmişlerdir. Zorbalığa baş vuran çocukların arkadaşları tarafından havalı bulunması zorba davranışlarda tekrara yol açmakta ve çocukların bu yolla sosyal hayatlarında kendilerini yeterli hissetmelerini sağlamaktadır. Akran zorbalığı yapan çocuklar güçlü ve özgüvenli karaktere sahip gibi görünseler de çoğunlukla özgüven problemleri yaşadıkları için kendi içlerinde yaşadıkları bu problemlerini başka çocuklara zorbalık yaparak bastırırlar.

Bunların dışında aile içindeki davranışlar ve yakın çevrenin davranışları çocukları zorbalığa itebilir. Çevresi tarafından benzer davranış biçimlerine maruz kalan çocuklar bu davranışı öğrenerek başka çocuklar üzerinde uygulamayı alışkanlık haline getirebilir.

Öğretmenler zorbalığı nasıl önleyebilirler?

İlkokul ve ortaokul çağında sıkça görülen zorbalık öğretmenlerin müdahaleleriyle daha etkili ve kolay bir şekilde azalma gösterecektir. Bu yüzden bu konuda öğretmenlere büyük görev düşmektedir.

  • Öğrencilerle saygı ve sevgi yoluyla etkili iletişim kurun: Çocuklar arasındaki zorbalık sıklıkla yetişkinler tarafından fark edilmemektedir. Zorbalığa uğrayan çocuklar genellikle utangaç ve çekingen çocuklardır. Bu nedenle yetişkinlere zorbalığa uğradıklarını söylemek onlara zor gelmektedir. Öğretmenler ne kadar sevgi ve saygıyla yaklaşırsa zorbalığa uğrayan çocuklar da o kadar çok kendilerini ve yaşadıkları sıkıntıyı açıkça ve utanmadan ifade edebilirler. Öğretmenlerin çocuklarla etkili iletişime sahip olması zorbalık yapan çocuklara yaptıkları eylemin yanlış olduğunu açıklamak için de önemli ve etkili bir faktördür.
  • Akran zorbalığıyla ilgili sınıf içi etkinlikler düzenleyin: Sınıfta öğrencilerle birlikte akran zorbalığını ve akran zorbalığının etkilerini ve nasıl çözülebileceğini tartışın. Çocukların bunu kendi içlerinde tartışmasını sağlayın. Akran zorbalığıyla ilgili filmler ve çeşitli videolar yoluyla tartışmalar düzenlemek, zorbalığa uğrayan figürlerin hissettiklerini tanımlamak zorbalığı azaltmakta oldukça etkili bir yöntemdir.
  • Harekete geçmekten çekinmeyin: Herhangi bir zorbalık durumunda zorbalığa baş vuran çocuğu görüp uyarmamanız bu hareketi onayladığınız anlamına gelmektedir. Anında çocuğa yaptığı şeyin yanlış olduğu konusunda uyarıda bulunun. Bu uyarı hareketin tekrarlanma olasılığını düşürecektir.
  • Rehber öğretmenleri olarak zorbalık konusunda zorbalığa uğrayan ve zorbalığa baş vuran çocukların gözlemlenmesi, aileleriyle konuşulması zorbalığın engellenmesi için oldukça önemlidir.

Aileler zorbalığı nasıl önleyebilir?

  • Davranışlarınıza dikkat edin: Ebeveynler davranışlarıyla çocuklarına rol modellerdir. Çocuklar ebeveynlerinden gördükleri davranışları taklit etmektedirler. Toplum için de özellikle çocuğunuz yanınızdayken başka insanlara olan davranışlarınıza dikkat edin. Hem çocuğunuzla hem de çevrenizle etkili ve kibar yolla iletişim kurmaya çalışın.
  • Çocuğunuza davranış rehberi olun: Erken yaştan itibaren çocuğunuza yapılmaması gereken davranışlar konusunda uyarıda bulunmak zorbalığı engelleyecek pozitif etkenlerden biridir. İtmek, dövmek ve vurmak gibi eylemlerin yanlış olduğunu anlatmak ve sıra beklemek, empati kurmak gibi olumlu davranışları aşılamak çocuğunuzu zorbalık yapmaktan alıkoyacaktır. Üstelik kendisine zorbalık yapıldığında bunu sizinle paylaşabileceğini bilmesi ve zorbalığa karşı nasıl tepki vermesi gerektiğini bilmesi zorbalığa uğramasını da engelleyecektir.
Read More