Narsisistik kişilik (özsevici kişilik) özellikleri son dönemde popüler dizi ve filmlerde sıklıkla işlenmeye başladı. Bu da narsist kişilik özelliklerini kendimizde ve bir arada olduğumuz diğerlerinde arama sıklığımızı artırdı. Günlük iletişimlerimiz içerisinde de narsist terimini sık sık kullanmaya ve duymaya başladık. Bu kullanım sıklığının artmasının önemli nedenlerinden birisi de artan sosyal medya ve internet kullanımı.

Çünkü artık hepimiz 7/24 birbirimizin hayatına internet aracılığıyla dahil olabiliyoruz. Beğenilerimizi, tercihlerimizi, duygu, düşünce ve değerlendirmelerimizi bu platformlardan paylaşabiliyoruz. İnternet ortamında paylaştığımız görsel, yazılı veya sözlü içeriklerle karakterimizi, olduğumuz veya olmaya çalıştığımız kişiyi de gösteriyoruz. Ancak sosyal medya kullanımının narsisizmle sanıldığı gibi doğrudan bir ilişkisi henüz bulunamadı.

Yani hayatının her bir detayını paylaşan, paylaşımlarıyla kendini, hayatını ve sahip olduklarını öven her birey narsisistik kişilik değil. Buna karşılık çok az paylaşım yapan, daha çok diğerlerinin paylaşımlarını takip eden bireylerin narsisist olma potansiyeli de mevcut. Çünkü narsisizm; büyüklenmecilik ve kırılganlık olarak iki boyuta ayrılıyor. Bu da narsist bireyin kendini gösteren, kendini gizleyen veya pasif-agresif davranışlar sergileyebileceğini gösteriyor.

Peki bu terim yeterince doğru kullanılıyor mu? Narsits özellikler neler ve nasıl gelişiyor? Aile içerisinde veya sosyal, profesyonel yaşamda bir arada olduğumuz kişilerin narsist olup olmadığını anlayabilir miyiz? Tedavi gerektirir mi, nasıl bir tedavi süreci izlenmeli? Yazımızın devamında detaylarıyla bulabilirsiniz.

Narsisistik Kişilik Nedir?

Narsist kişilik, çok önemli, üstün ve eşi bulunmaz birisi olduğuna ilişkin yaygın bir duygu ile karakterizedir. Bu kişilerde yoğun beğenilme gereksinimi vardır ve empati yapamama baskındır. Benmerkezci karakter yapısı gelişmiştir. Kendilerini herkesin ve her şeyin içerisinde en özel, biricik ve değerli görürler. Hayranlık duyulan bir varlık olduğunu hissetmek bir narsist için yaşamsal öneme sahiptir. Bir narsistin kurduğu iletişim tek yönlüdür.

İnsanlarla konuşmaz ama onlara konuşur. Kendisine söylenenleri çoğunlukla duymaz. Kendi bildiği, inandığı ve duymak istediği şeylerle ilgilenir. Bir nesne olarak gördüğü karşısındaki insanın duygu ve düşünceleriyle ilgilenemeyecek kadar yoğun şekilde kendi iç dünyasıyla ilgilenir. Başkalarına uyum sağlamak, başkalarının karar ve isteklerine katılmak onun kendini değersiz hissettiği durumlardır. Kendi değerini düşürecek her şeyden uzak durur.

Narsisistik kişilik adeta cam bir fanusun ardından dünyanın beğenisine sunulmuş bir mücevher gibidir. Herkesin beğenisini ister ama kimseyle gerçek bir temasa giremez. Gizemli, cezbedici, erişilmesi zor bir imaj sergiler. Konuşmaları, tavırları, vücut dili ve davranışları başkalarının kendisini merak etmesine, arzu etmesine yöneliktir. İlgi çekmeyi sever. Nesneleştirdiği insan ilişkilerine adeta bir av niteliğiyle yaklaşır. Avını yakından tanımak ve onu nasıl fethedeceğini öğrenmek ister.

Bu amaçla avına yönelik detaylı bilgi edinir. Bu bilgileri avını kendisine çekebilmek için kullanır. Çocukluğunda maruz kaldığı görünmezlik, duyulmazlık hissini avlarına da yaşatır. Onları görmezden, duymazdan gelir.  Seviyor, önemsiyor, değer veriyor -muş gibi yapar. Daha doğrusu böyle bir çabaya girmese de av olarak belirlediği kişiler onun bu gizemli ve kuşkulu davranışlarına bu anlamı yükler.

Her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, her şeyi kontrol edebilen bir imaj çizer. Bu özellikleriyle adeta kendini tanrılaştırır. Tüm bu özellikleriyle narsisistik kişilik büyüklenmeci ve savunmacı iki özellik altında barınır. Narsistlerin hiyerarşiye veya yaşa hörmeti yoktur. Kendilerinden çok büyük kişileri de küçümseyebilir, saygısızca davranabilirler. Eğitim veya maddi kazanç açısından kendilerinden daha düşük statüde olan kişileri değersizleştirirler.

Kendi zihinlerinde biricik, değerli ve önemli olan tek insan yine kendileridir.

Narsisistik Kişilik Nasıl ve Neden Gelişir?

Nesne ilişkileri kuramcılarına göre narsisizm, kendini koruma ve psikolojik dayanıklılık olarak görülmektedir. Aslında narsist, gereksinimleri yeterince ve zamanında karşılanmamış, hep yoksun bırakılıp değersiz hissettirilmiş küskün bir çocuktur. Ve o kaç yaşına gelirse gelsin bu incinmiş çocuksu yönünü hep duyumsamış ve hiç sevmemiştir.

Narsisit, çok derinlerinde sıkıca sakladığı bu değersiz çocuk, dengesini kurmak, acısını dindirmek adına girişmiştir büyüklenmeye. Ancak zamanla bu büyüklenmeci tavır tüm hayatına egemen olmuştur.

Hatalı Ebeveyn Tutumları ve Güvensiz Bağlanma Narsisistik Kişilik Gelişimini Besliyor

Freud, Narsisizmin gelişmesinde iki keskin uçta yer alan olumsuz ebeveyn tutumlarının neden olduğunu söylemektedir. Bu uçlardan birinde aşırı hoşgörülü, müsamahakar ebeveyn tutumu bulunur. Diğer uçta aşırı otoriter ve/veya ihmalkar, sevgiden mahrum bırakan ebeveyn tutumu yer almaktadır. Ayrıca tutarsız ebeveyn tutumları da narsisizmin gelişmesinde etkilidir.

Ebeveynlerin birbirinin tam tersi tutumlar sergilemesi veya her ikisinin birlikte tutarsız bir tutum takınması narsisistik kişilik gelişimini desteklemektedir. Bir gün sevgi dolu bir gün ilgisiz ve soğuk davranan ebeveyn çocuğun öz değer gelişimini zedelemektedir.

Bebeğin dış dünyada kurduğu ilk insan ilişkisi, çoğu kez annesi veya bakım verenle olan ilişkisidir. Bu ilişkinin niteliği, çocuğun ilerleyen yaşamındaki ilişki kurma biçimini belirler. Çocuğun, yetişkin yaşamda olgun, sevgi dolu, ve karşılıklı güvene dayanan ilişkiler kurabilme becerisi geliştirebilmesi, sağlıklı anne-bebek etkileşiminin yaşanmış olmasını gerektirir.

Sağlıklı bir anne-bebek ilişkisi kurabilen çocuk yetişkin yaşamın zorluklarıyla daha kolay başa çıkabilir. Dış dünyayı güvenilebilir olarak algılayabilir. Güvensiz bir anne-bebek ilişkisinde ise gelişen dış dünya algısı tehlike üzerine kuruludur. Narsisistik kişilik gelişiminde ise güvene dayalı bu sağlıklı anne-bebek ilişkisi yoktur. Narsist bireyin çocukluğundan getirdiği terkedilme korkusu, güvensizlik, değersizlik, yalnızlık ve düş kırıklıkları vardır.

Bu çocuklar dış dünyayı tehlikeli ve güvenilmez bir ortam olarak algıladığı için yetişkin yaşamda güvende olabilmek için dış dünya ile etkileşime girmez. Narsisist için tutarlı, dengeli ve öngörülebilir tek alan kendi iç dünyasıdır. Bu algı kişinin ben merkezci yapısını körükler, empatinin gelişimini zedeler.

Narsisistik Kişilik İnsanlarla Olan İlişkisine “Nesne İlişkisi” Anlamı Yükler

Çocukluktan iitibaren yetişkinliğe varan süreçte narsist birey insanlarla ilişkisini nesnesel bir ilişki olarak görür. Nesneye verdiği değer ise nesneyi kendine hizmet ettirmekten ve kendi çıkarı için değerlendirmekten ibarettir. Nesnenin kötüye kullanımı oldukça belirgindir. Tıpkı kendi çocukluğunda maruz kaldığı ebeveyn ilişkisi gibi ilişki kurduğu kişilerle ilişki geliştirir. Nesneleştirdiği bu insanlarla kurduğu ilişki onları denetleme ve kontrol etme üzerine kuruludur.

En ufak bir yanlışta bağışlamacı değildir ve ilişkiyi bitirir. İlişki içerisinde olduğu kişileri beğenmez, değersizleştirir, eleştirir, kötüler; çevrelerini de bu kötü muameleye dahil eder. Aşağılama, dışlama, suçlama, reddetme, başından savma, küçük görme, alay etme gibi tavırlar takınır. Tüm bunları öyle ustaca yapar ki bu muameleye maruz kalanlar çoğunlukla farkına varmaz. Gerçekten hatalı, kusurlu ve suçlu olduklarına inanırlar.

Kurbanın narsisistik kişilik karşısındaki bu kabullenici tutumu narsistin tatminini artırır. Ancak olurda bir gün kurban narsisistin karşısına çıkıp hakkını ararsa dengeler değişir. Bu karşı çıkış narsisist kişilik için çocukluğundaki çaresizliğin yeniden tekerrür etmesinin temsili haline gelir. Ve onun iç dünyasında kimsenin bir daha çocukluğundaki gibi onu incitmeye hakkı yoktur.

Kendini korumak için şiddete ve saldırganlığa başvurabilir. Kendisi ve/veya karşısındaki için bu başkaldırı yıkıcı sonuçlara neden olabilir.

Narsisistik Kişiliklerin Genel Özellikleri Nelerdir?

Narsistler, insanların kendisine hayran olmasını doğal bir şey, çevresindekilerin asli görevi gibi algılar. Nesneye yönelik tutumu, Tanrı-kul ilişkisini çağrıştırır. Bu kişiler karşılarındaki insana nesne muamelesi yaptığı için onların duygu ve düşüncelerine değer atfetmezler. Başkaları için üzülmek, dertlenmek veya sevinmek onlara göre değildir. Dışarıdan bakıldığında kibir gibi görünen narsist tavırlar aslında bireyin özgüven ve özdeğer eksikliğinden gelişen savunma mekanizmasıdır.

Manipulatif davranışlar bu kişilik tipinde oldukça yaygındır. Karşısındaki etkilemek için büyük vaatlerde bulunabilir ve sıklıkla yalana veya abartıya başvurabilir. Şöhrete, beğenilmeye, ekonomik güce ve makam sahibi olmaya, sözünü geçirebilmeye değer verirler. Zor olanı arzu eder, elde edene kadar uğraşır, elde edince sıkılıp bir kenara bırakırlar. Materyalisttirler. Bu mtavırları nesneler kadar insanlar içinde geçerlidir. Çünkü insana da nesne muamelesi yaparlar.

DSM-V’e göre aşağıdakilerden beşi (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, büyüklenme (düşlemlerde ya da davranışlarda), beğenilme gereksinimi ve eş duyum yapamama ile giden yaygın bir örüntüdür. Narsisistik kişilik temel özellikleri aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır.

  1. Büyüklenir (Ör; başarılarını ve yeteneklerini abartır, gösterdiği başarılarla orantısız bir biçimde, üstün bir biçimde görülme beklentisi içindedir).
  2. Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ya da yüce bir sevgi düşlemleriyle uğraşır durur.
  3. “Özel” ve eşi benzeri bulunmaz biri olduğuna ve ancak özel ya da üstün diğer kişilerce (ya da kurumlarca) anlaşılabileceğine ve ancak onlarla ilişki kurması gerektiğine inanır.
  4. Çok beğenilmek ister.
  5. Hak ettiği duygusu içindedir (özellikle kayırılacak bir tedavi göreceğine ya da her ne istiyorsa yapılacağına ilişkin anlamsız beklentiler içerisinde olma).
  6. Kendi çıkarı için başkalarını kullanır (kendi amaçlarına ulaşmak için başkalarını kullanır).
  7. Empati yapamaz, başkalarının duygularını ve gereksinimlerini anlamak istemez.
  8. Sıklıkla başkalarını kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
  9. Başkalarına saygısız davranır, kendini beğenmiş davranışlar ya da tutumlar sergiler.

Narsisistik Kişilik Tedavi Gerektirir mi?

Narsist kişilik yapısını teşhis etmek kolay değildir. Kimi kişiler narsisistik özelliklerini baskılayabilir ve gizil tutabilirler. Ayrıca bu kişiler çoğunlukla destek almayı kabul etmez ve buna ihtiyaçları olduğunu düşünmez. Kusurlarını, eksiklerini kabullenmekte zorlanırlar. Günlük yaşam içerisinde bu özellikleri az veya çok gösteren insanlarla sık sık karşılaşıyor olabilirsiniz. Kendinizde de bu özelliklerin bir kısmını fark ediyor olabilirsiniz.

İş arkadaşlarınız, yöneticileriniz, eşiniz, ebeveynleriniz, arkadaşlarınız içerisinde bu özelliklere sahip bireyler olabilir. Profesyonel desteğe çok az başvururlar veya başvuru nedenleri Narsist kişilik özellikleriyle ilgili değildir. Dolayısıyla bir uzman tarafından teşhis edilme olasılıkları da düşük olacaktır. Uzman seçimlerinde de oldukça seçicidirler. En iyisiyle görüşmek, en prestijli olandan destek almak isterler.

Kişilik örüntüleriyle terapisti de son derece zorlama ve aşağılama eğiliminde olabilirler. Narsisistik kişilik ile çalışmamış veya yeterli deneyimi olmayan profesyoneller bu kişilerle çalışırken zorlanabilirler. Terapistin zorlanması da narsisit bireyi memnun eder. Böylece ne kadar özel, biricik ve yüce olduğu hissine kapılır.

Narsisist kişilik özelliklerinin bir kısmını taşıyor olmak tanı almak için yeterli değildir. Aynı şekilde bu özelliklerin sizde var olmadığını düşünmeniz de narsisit olmadığınız anlamına gelmemektedir. Narsist kişilik birlikte yaşaması, çalışması, ilişki sürdürmesi oldukça zor bir kişilik yapısıdır. Bu bireyler birlikte oldukları insanların motivasyonlarını, özgüvenlerini ve öz değerlerini düşürürler.

Av niteliği yükledikleri kişilerin psikolojik destek almaya ihtiyaç duyacak hale gelmelerine neden olabilirler. İş hayatında, eğitimde daha doğrusu elde etmeyi arzu ettikleri şeylerde başarısız olurlarsa kolayca yıkılabilirler. Tedaviye de bu yıkım sonrası başvurabilirler. Örneğin; depresyon, anksiyete, panik bozukluk veya cinsellikle ilgili konularda destek isteyebilirler.

Narsisistik kişilik özellikleri taşıdığınızı düşünüyor veya böyle bir bireyle birlikte yaşıyor, çalışıyorsanız destek alabilirsiniz. Narsisizmin gelişmesinde etkili olan çocukluk çağı etkenleri üzerine çalışılabilir, bugününüzü etkileyen faktörler üzerine destek alabilirsiniz. Empati, etkili iletişim, özgüven ve duygusal zeka üzerine bir uzmanla çalışmalar yapabilirsiniz.  Aba psikoloji uzman kadromuzla danışanlarımızın kişisel, akademik ve profesyonel yaşamına yönelik çalışmalar yapıyoruz. Detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Mindfulness yani dilimize geçen diğer anlamıyla bilinçli farkındalık ile yaşadığımız yüzyılın en büyük ihtiyacını karşılayabilirsiniz. Yani anda kalabilir, anda gerçekleşen olaylara ve düşüncelere odaklanır ve bu farkındalıkla olanı olduğu gibi kabul edebilirsiniz. Bu sayede kariyerinizde, kişisel yaşamınızda ve sosyal ilişkilerinizde çok daha başarılı olabilirsiniz. Bu yazımızda bilinçli farkındalık ile kariyerinizde nasıl daha başarılı olabileceğinize değineceğiz.

“Anda olmak” ne ifade ediyor ve “başarılı olmak için buna neden ihtiyacım var?” diyebilirsiniz. Aslında bunun cevabı da yine farkındalık içeriyor. Yaşadığımız yüzyıl insanoğlunu durmaksızın bir şeylerin peşinde koşmaya sevk ediyor. İçinde bulunduğumuz her durum, her ortam bizden bağımsız bir stres taşıyor. Bu yüzyılda üstleneceğimiz tüm roller kendi içinde farklı zorluklar barındırıyor.

Öğrenci olmak; sınavlarda başarılı olmayı, iyi bir kariyer belirlemeyi, iyi bir eğitim için diğerleriyle rekabet etmeyi gerektiriyor. Yetişkin olmak; hayatını kazanmayı, yaşam standartlarını artırmayı dolayısıyla kariyerinde ortalamanın üzerine çıkmayı gerektiriyor. Yaşam içerisinde üstlendiğimiz pek çok rol var. Her rolün kendi içinde sorumlulukları var. Rolleri gerçekleştirirken karşılaştığımız içsel veya dışsal pek çok zorluk var.

Roller, sorumluluklar ve beklentilerle o kadar çevriliyiz ki gelecekle geçmiş arasında uçuşuyor bir türlü anda kalamıyoruz. Duygu ve düşüncelerimizdeki bu zamansal dalgalanmalar ise bizi andan uzaklaştırdığı gibi performansımızı da olumsuz etkiliyor. Konsantre olmakta, dikkati sürdürmekte güçlük yaşıyor, sırf bu nedenle hatalı işler yapıyor ya da ciddi zaman kaybı yaşıyoruz.

İletişim kurarken karşımızdakini etkin dinleyemiyor, empati yapamıyor, yanlış anlayabiliyor ya da yanlış anlaşılabiliyoruz. Zamanı yönetmekte zorlanıyor, zaman baskısı ile organize olmakta güçlük çekiyoruz. İşlerimiz bir türlü yetişmiyor, bitmiyor. Kişisel yaşama, aileye, sevdiklerimize ya da kendimize yeterince zaman ayıramamaktan dert yanıyoruz. Ancak onlarla geçirdiğimiz anlarda da anda kalamıyoruz. İşyerinde onları, onlarlayken biriken işleri düşünüyoruz.

Mindfulness eğitimi ise bize tüm bu zorluklarla başa çıkabilmek için bilinçli farkındalık becerisi kazandırıyor.

Otomatik Pilotta Yaşıyoruz

Pek çoğumuz günümüzün büyük bir bölümünü otomatik pilotta geçiriyoruz. Yani yediğimiz yemeğin, yürüdüğümüz yolun, sürdüğümüz aracın, yaptığımız sohbetin, okuduğumuz metnin ya da çevremizde olup bitenin farkında değiliz. Çiçeklerin arasından geçip kokularını fark etmiyor, denizin kıyısından yürüyüp dönüp bakmıyoruz. Yere basan ayaklarımızın, tenimize değen rüzgarın farkında değiliz.

Otomatik pilotta konuşuyor, otomatik pilotta yaşıyoruz. Anda değiliz, bu nedenle de hiçbir şeyin tadına varamıyoruz. Günümüzün büyük bir bölümü yükselen binalarda, camekanlar arkasında geçiyor. Bilgisayar karşısında, gökyüzünü görmeden çalışıyor, kısa molalarda da bu ihtiyaçlarımızın farkına varamıyoruz. Doğrudan temiz havaya çıkmak, güneşe bakmak, doğada bir yürüyüş yapmak çoğunlukla izin günlerine öteleniyor. Yaptığımız çoğu eylem zorunluluk ya da gereklilikten.

Çalışırken molayı, moladayken işi düşünüyoruz. Tüm gün çocuğumuz burnumuzda tütüyor ama onunlayken de başka işlerle ya da düşüncelerle meşgul oluyoruz. Trafik, rekabet, ekonomik sıkıntılar, salgınlar, şiddet, terör… Günümüzün büyük bölümü ise bu ve çok daha fazla negatif durum, olay ve haberle çevrili. Dolayısıyla güç içerisinde deşarj olamadığımız gibi daha da fazla stres, kaygı ve olumsuzluk yükleniyoruz.

Mindfulness ile edindiğimiz bilinçli farkındalık ise olumsuz duygu, düşünce ve olaylar içerisinde psikolojik sağlamlığı destekliyor.

İlgi Alanlarınıza Zaman Ayırmanız Zihni Dinlendiriyor

İlgi alanlarınıza yönelik mesleklere yönelmeniz başarıyı artırdığı gibi, ilgi alanlarınıza yönelik aktivitelerde bulunmak zihninizi dinlendiriyor. Sadece ilgi alanlarınızda değil çok daha basit aktivitelerle de zihninizi dinlendirebilir, motivasyonunuzu artırabilirsiniz. Molada yapacağınız nefes odaklı mindfulness egzersizi enerjinizi yükseltebilir. Sabahları işe gelmeden önce bilinçli farkındalık ile yapacağınız 15 dakikalık yürüyüş zihniniz için dinlendirici olabilir.

Kendi dinlenme biçiminizi kendiniz oluşturmanız gerekiyor. Zihninizi dinlendirebilmek için bir işi yapmak için değil keyif aldığınız, iyi hissettiğiniz için yapmanız gerekiyor. Araştırmalarında gösterdiği üzere beynimiz gerçekten yapmayı sevdiğimiz aktiviteleri yaptığımızda dinlenmeyi gerçekleştiriyor.  Yorucu olarak gördüğümüz aktiviteler dahi sevdiğimiz ve özümsediğimiz zaman zihinsel olarak rahatlıyoruz. Buna karşılık koca bir yılın yükünü atmak, dinlenmek, deşarj olmak için planladığımız tatillerde dinlenemeyebiliyoruz.

Çünkü beynimizi dinlenme noktasına getirmekte zorlanıyoruz. Çoğu zaman tatile gitmemiz gerektiği için gidiyoruz. Bedenen tatil beldesinde zihnen hala gelecek haftanın işlerinde ya da geçmişin aksiliklerinde oluyoruz. Dolayısıyla hala sizi yoran günlük hayatın stresini yanınızda, zihninizde taşıyorsunuz. Dinlenmek gereklilik ya da planlanmış bir hal aldığında zorlaşabiliyor. Halbuki ilgi alanlarımıza yönelik aktiviteler ya da çok daha basit faaliyetler de dinlenme olabilir.

Sizi şu andan uzaklaştıran her duygu, düşünce, olay dikkatinizi dağıtıyor. Anın tadını çıkarmanızı engelliyor. Hayat anlardan ibaretken, anları ıskalıyor olmanız hayatı da kaçırmanıza neden oluyor. Bu nedenle kaygıyla başa çıkmakta, stresi yönetmekte, konsantre olmakta, hatırlamakta güçlük yaşıyoruz.

Oysa zihin dinlenmek istiyor. Anda kalmak, farkındalıkla olanı, duyguyu, düşünceyi, davranışı kabul etmek istiyor. Zihnin bu talebini gerçekleştirmek için yapılan egzersizlere de mindfulness egzersizleri deniyor.

Bilinçli farkındalık çalışmaları ile birey duygu ve düşüncelerini olduğu gibi, yansız, yargısız, objektif şekilde kabul ediyor. Şu anda da zihniniz, bu yazıyı okuduktan sonra yapacaklarınızda olabilir. Atacağınız bir maili, yapacağınız yemeği, temizliği, çocuğunuzun ihtiyaçlarını düşünüyor olabilirsiniz. Ay sonu ödemelerinizi, iş yerindeki bir olayı düşünüyor kaygı ya da stres duyuyor olabilirsiniz.

Stresle Başa Çıkmak Kolaylaşıyor, Kaygı Azalıyor

Mindfulness egzersizlerini düzenli olarak kullanmak stres hormonu olan kortizon üretimini de azaltıyor. Kaygı, yorgunluk, gerginlik, fiziksel ağrı hissini azaltıyor. Mindfulness eğitimi ile geliştirilecek bilinçli farkındalık becerisi bireye anda kalmayı, duygu, düşünce ve olayları nazikçe kabul etmeyi öğretiyor. Nefese, duyulara ya da duygu ve düşüncelere odaklanan birey bu sayede sakinleşiyor.

Nefes alıp vermek gibi zihne gelen duygu ve düşüncelerde gelir ve giderler. Her gelen duygu ve düşünce kabul edilir, objektif ve yargısız değerlendirilip uğurlanır. Yerine istendiği taktirde daha olumlu ve yapıcı duygu ve düşünceler gelebilir. Bu farkındalık bireyi rahatlatır. Duygu ve düşüncelere karşı hoşgörü gelişir. Yargı azalır. Sonucunda zihin rahatlar, beden rahatlar. Stres ve kaygı bu sayede azalır.

Gün içerisinde bu tekniklerin birkaçını denemek, daha etkili bir iş ve yaşam dengesi kurmanızı sağlar. Üstelik mindfulness egzersizleri için özel mekanlara, ekipmanlara ya da belli başlı bir süreye ihtiyacınız yok. Günün her anı, her ortamda ve herhangi bir ekipmana ihtiyaç duymaksızın kolayca yapabilirsiniz.

Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Egzersizleri ile Olumsuz Duygu ve Düşünceleriniz Üzerinde Özdenetim Sağlayabilirsiniz

Bilinçli farkındalık duygu, düşünce ve davranışlara önyargısız, objektif şekilde bakabilmenizi kolaylaştırır. Bu teknik geliştirildiğinde kişinin duygu, düşünce ve davranışları üzerindeki farkındalığı ve özdenetimi artar. Dolayısıyla kişinin performansını düşüren, motivasyonunu kıran olumsuz duygu ve düşüncelerle de daha kolay başa çıkılabilir.

Duygularımıza eşlik eden düşüncelerimizdir. Çoğunlukla bir düşünce duyguyu getirir açığa çıkan duygu daha güçlü bir düşünceyi çağrıştırır ve daha güçlü bir duygu açığa çıkar. Bu duygular bedende farklı duyumsamalara neden olur. Nabızda artış, terleme, titreme gibi. “Başarısız olacağım” düşüncesi olumsuz duyguları tetikler kişiye rahatsızlık veren bu duygular “rezil olacağım, bildiğimi unutacağım, sorulara yanıt veremeyeceğim ” gibi artarak tekrar eden yeni düşünceleri getirir.

Bu düşünceler daha güçlü duyguları doğurur. Sonucunda çarpıntı, terleme, titreme, kızarma, nefes darlığı gibi fizyolojik belirtiler açığa çıkar. Böyle bir durumda duygularınız üzerinde bilinçli farkındalık geliştirmek için kendinize şu 3 soruyu sorabilirsiniz:

  • Şu an ne düşünüyorum?
  • Bedenimde ne hissediyorum?
  • Bu duygu beni hangi davranışa yönlendiriyor?

Bu sorular mevcut duyguyu tanımanızı ve duygunuz üzerinde farkındalık geliştirmenizi sağlar.

Düşünceleri yönelik bilinçli farkındalık geliştirmek için ise iç sesinize ve size ne söylediğinize odaklanmalısınız. Nasıl ki başkalarının söylediklerini duymak için onları dinlemek gerekiyor. Kendi iç sesinizi duymak için de dinlemeniz gerekir. İç sesiniz size ne diyor? Zihninize gelen düşünceler ne? İç sesinizin fısıldadığı mesajları bir yere not edebilirsiniz. Bu mesajları yargısız, objektif şekilde dinlemelisiniz.

Bu mesajlar ne kadar gerçek? ne kadar sizi temsil ediyor? Bu mesajları başkalarıyla paylaşsanız doğruluğunu desteklerler mi? İç sesiniz diğerlerinin düşünceleriyle uyumlu mu? Bugün iç sesinizin size “başarısızım” dediğini duyduysanız objektif değerlendirdiğinizde bu ne kadar gerçeği temsil ediyor. Yöneticiniz, ekip arkadaşlarınız ya da aileniz bu düşüncenizi destekliyor mu? Yoksa kendinize farkında olmadan haksızlık mı ediyorsunuz?

Kendinizi, emeğinizi yeterince taktir etmiyor olabilirsiniz. Mevcut performansınızı alkışlamayı ihmal ediyor, çok daha iyisine ulaşmak için kendinizi zorluyor olabilirsiniz. Ancak başarı için verdiğiniz emek kadar, motivasyonunuzu sağlamak için de emek vermelisiniz.

Mindfulness: Bilinçli Farkındalık ile Kariyerinizde İlerlemek İçin Özgüveninizi Geliştirin

Fiziksel bir rahatsızlığımız ya da bedenimizde bizi mutsuz eden bir değişiklik olmadıkça bedenimizin farkında olmayız. Oysa sahip olduğumuz beden sayısız beceri ve işleve sahiptir. Bu işlevlerin değerini ise çoğunlukla mahrum kaldığımızda fark ederiz.

Mindfulness eğitimi ile bilinçli farkındalık becerisi geliştirdiğinizde bedeninizi, fiziksel özelliklerinizi zarafetle kabul edersiniz. Kendinizi görünüşünüzle, olduğunuz halinizle sever, biricik olduğunuzu ve öz değerinizi fark edersiniz. Kusurlara yönelmektense, sahip olduklarınıza şükreder, minnet duyar ve teşekkür edersiniz.

Bu özü kabul ediş ve değeri fark edilmeyene yönelik farkındalık bireyin özgüvenini geliştirir. Artık performans sergilemek ya da yeni bir ortama girmek daha az stres yaratır. Hatalar ve kusurlar da hayatın bir parçası kabul edilir ve hata yapmaktan korku duyulmaz. Bu sayede topluluk içerisinde performans sergilemek; sunum yapmak, bir toplantıda söz almak, bir projede rol almak daha kolay hale gelir.

Mindfulness Bilinçli Farkındalık Eğitimi Almak İçin Bizimle İletişime Geçebilirsiniz

Mindulness bilinçli farkındalık yöntemiyle sosyal ilişkilerinizden, kariyerinize pek çok alanda daha mutlu ve başarılı olabilirsiniz. Anda kalmakta güçlük yaşıyor, kendinizi sıklıkla geleceğe ya da geçmişe odaklı duygu ve düşünceler içerisinde buluyor olabilirsiniz. Dikkatinizi toplamakta, zamanı yönetmekte, iyi bir dinleyici olmakta güçlük yaşayabilirsiniz. Tüm bu zorluklar ve yol açtığı diğer olumsuzluklar nedeniyle başarısızlık yaşıyor, potansiyelinizi açığa çıkaramıyor olabilirsiniz.

Mindfulness yöntemiyle tüm bu zorlukları aşmanızda Aba psikolojiden destek alabilirsiniz. Uyguladığımız farklı test ve envanterlerle ilgi, beceri ve yetkinlik alanlarınızı belirleyebilir, kariyerinize yön verebilirsiniz. Mindfulness Bilinçli farkındalık eğitiminin yanı sıra stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı hizmetimizden de faydalanabilirsiniz.

 

Read More

Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak bireyin kariyerinde daha mutlu ve başarılı olması için oldukça önemlidir. Doğru mesleği belirlemede kişilik özellikleri etkili olduğu için meslek seçimi sürecinde bireye rehberlik yapılırken kişilik belirleme tekniklerinden faydalanılmaktadır.

Beş faktör kuramı da kişilik özelliklerini sınıflandıran bir kişilik kuramıdır. Bu kurama göre kişilik her bireyde farklı seviyelerde olan bazı faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşur. Beş faktör modelinde kişilik özellikleri özdenetim, dışadönüklük, nevrotiklik, uyumluluk, gelişime açıklık boyutlarında değerlendirilmektedir.

Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak İçin Size En Yakın Kişilik Boyutunu Değerlendirmelisiniz

Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak ve Meslek Seçimi Önerileri: Çoklu Zeka Kuramı yazılarımızı da okuyabilirsiniz. Kişiliğe göre meslek seçmenin mesleki doyum üzerindeki etkisi oldukça yüksektir. Ancak başarılı bir kariyer için ilgi alanları, beceriler, ihtisas alanı, beklentiler de titizlikle değerlendirilmelidir.

Meslek seçimi bireyin hayatının oldukça büyük bir zaman dilimine etki etmektedir. Bireyin yaşam şeklinden ilişkilerine kadar pek çok noktada etkisi olan mesleğin belirlenmesinde seçici ve irdeleyici olunmalıdır.

Özdenetim Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Beş faktör modelinin özdenetim boyutunda olan bireyler özdenetimi yüksek, temkinli davranışlar sergileyen bireylerdir. Bir karar almadan ya da harekete geçmeden önce olumlu- olumsuz yönleri iyice değerlendirirler. Riskleri belirler, önlem alırlar ve sonrasında eylemde bulunurlar. Özdenetim boyutundaki bireyler çalışkan, sorumluluk sahibi, güvenilir ve başarmak için güçlü bir iradeye sahiptir. Hassas ve dikkatlidirler. Toplumsal kurallara önem verir, düzene uyar ve karşı çıkmazlar.

Sabırlı, dirayetli ve temkinlidirler. Disiplini severler. Kural ve kaidelerin olduğu, sistemli, planlı çalışma ortamlarında daha verimli işler üretirler. Zamanı planlamayı, günü organize etmeyi severler. Belirsizlik onları mutsuz eder ve strese sokar. Başarı odaklıdırlar. İç disiplinleri yüksektir, kendilerini ve başkalarını motive edebilirler. Görev insanıdırlar. Sorumluluklarını bilir, görevlerini tamamlamadan farklı bir işe yönelmezler. Düzeni severler yaşam alanları ve çalışma ortamları oldukça düzenlidir.

Dosyalayarak, gruplandırarak çalışmayı severler. Sistemli, programlı çalışma yaparlar. Ani çıkan işler, değişikliklerden ya da düzenlerine müdahale edilmesinden hoşlanmazlar. Belli kurallara bağlı çalışmaktan hoşlanır, emir ve kurallara harfiyen uyum gösterirler. Belirsizlik onlar için önemli bir motivasyon kaybı nedenidir. Belirsizlik içerisinde strese girer ve çalışmalarından verim elde edemezler.

Düzen oturtamayacakları, çalışma saatleri belli olmayan, kuralları olmayan işlere yönelik meslek seçmeleri mutsuzluğu getirecektir. Kütüphane görevlileri, depo sayım memurları bu tipteki kişilere örnek sayılabilir. Dosyaların, klasörlerin, bilgisayar, fotokopi makinesi gibi sarf malzemelerinin yer aldığı çalışma ortamları onlar için uygundur.

Risk almaktan, değişikliklerden ve yeniliklerden hoşlanmaz, uyum sağlamakta zorlanırlar. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmaları halinde mutlu ve başarılı olabilirler.

Bu mesleki tipe sahip bireyler, banka veznedarı, postacı, muhasebeci ve sekreterlik gibi meslekleri tercih ederler. Bankalar, tapu ve vergi daireleri gibi kuruluşlarda büro işlerini yürüten bireyler bu mesleki tipin üyeleridir. Hayal güçleri zayıftır, kendilerine verilen işi ne artı ne eksi tam istenen şekilde yapmaya özen gösterirler.

Uyumluluk Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Beş faktör kuramına göre kişiliğin uyum boyutu kişinin daha çok insancıl tarafını ifade etmektedir. Bu boyuttaki bireyler oldukça fedakârdır; kendilerinden çok başkalarını düşünür, onların ihtiyaç ve sorunlarını önceliklendirirler. Sempatiklik, başkalarına yardımda isteklilik, güven, affedici olma, alçak gönüllülük gibi özellikler uyum faktörünün özellikleri arasındadır. Bu bireyler güven veren, sadık, dürüst, fedakar ve alçakgönüllüdür. Aynı zamanda değişikliklere ve yeniliklere kolay adapte olabilirler.

Stresle başa çıkabilir, sorunlara yapıcı çözüm önerileri getirebilirler. Diğerleriyle iletişim kurarken kolayca empati kurabilirler. Yardımsever, ilgili, düşünceli, merhametli, alçakgönüllü bireylerdir. Toplumsal konulara karşı duyarlı ve farkındalık sahibidirler.

Bu bireyler çalışma alanı olarak sosyal ortamları, sosyal meslekleri tercih ederler. Herhangi bir problemle karşılaştıklarında bu sorunları sosyal becerilerini kullanarak çözmek isterler. Yapıcı, birleştirici, uzlaştırıcı kişilerdir. Bir ekibin, grubun aranan yüzleridirler. Çözüm odaklı bir iletişim kurar, empatik dinler ve problemleri yapıcı bir dille çözerler. Takım olmaktan, grupla hareket etmekten keyif alırlar. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için sosyal yönü olan işleri tercih etmelidirler.

Bu tip bireyler, dost canlısı, içgörü sahibi, sorumlu, sosyal, cömert, idealist, nazik, anlayışlı, ince düşünceli kişilerdir. Psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, psikolojik danışmanlar ve öğretmenler bu mesleki tipe sahip özellikleri taşımaktadır. Verimli çalışabilmeleri için sosyalleşebilecekleri, kendilerini sözlü olarak ifade edebilecekleri, insanlarla etkileşim kurabilecekleri ortamlara ihtiyaç duyarlar. Hastaneler, okullar, danışmanlık merkezleri, organizasyon alanları bu kişiler için keyifli ortamlardır.

Sosyalleşebilecekleri, diğerleriyle iletişim içerisinde olabilecekleri, insanlara faydalı olacakları işlerde çalışmaktan keyif alırlar.

Dışadönüklük Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Dışadönüklük boyutundaki bireyler enerjilerini daha çok dış dünyaya yönlendirirler. Dışadönük olan bireyler, girişken ve sosyal olarak nitelendirilmektedirler. Kolayca arkadaş edinebilir, sosyalleşebilirler. Girdikleri ortamlarda aranan, dikkat çeken kişilerdir. Grubun nabzını tutan, sohbeti sevilen kişilerdir. İkna becerileri oldukça yüksektir. Diğerlerini etkileyebilir, duygularını, karar ve davranışlarını etkileyebilirler. Yeniliklere açık, macera sever, enerjik bireylerdir.

Risk almayı sever, gelişim ve başarı için risk almanın gerekli olduğunu düşünürler. Dürüst, açık sözlü bireylerdir. Düşüncelerini doğrudan ifade ederler. Liderlik, bağımsızlık yönleri güçlüdür. İyi bir yönetici, siyasi lider, patron olabilirler. Olumsuz koşullar içerisinde de verimli çalışabilirler. Başarısızlıklarında kolay kolay yılmaz, başarısızlığı gelişim için araç kabul ederler. Yenilikçi ve yaratıcı fikirleri vardır. Girişimci yönleri kuvvetlidir. Sorunlara yapıcı çözümler getirirler.

Ekibin enerjisini yükselten, verimliliği artıran, motivasyonu sağlayan kişilerdir. Başarı elde etmeyi severler ancak onlar için asıl başarı diğerlerinin de fark ettiği başarıdır. Parmakla gösterilmekten, taktir edilmekten, model alınmaktan hoşlanırlar. Dış görünüşe önem verir, imajlarıyla dikkat çekerler. Şık giyinmeyi, temiz olmayı, bakımı severler. Kaliteye önem verirler. Hedefleri hep yüksektir. Ortalama ya da sönük işler onlar için keyifsizdir.  İyi bir konuşmacıdırlar.

Kitleleri etkileyebilirler. Geniş networke sahiptirler. Sosyal ağlarını genişletmekten keyif alırlar. Sosyal faaliyetlere önem verirler. Mesleki gelişim kadar kişisel gelişimi de önemserler. Stresle başa çıkmak için işlevsel yöntemler kullanırlar. Kalabalık içerisinde olacakları, çokça insanla iletişim kurabilecekleri etkinliklerden keyif alırlar; partiler, konserler, kamplar gibi. Finansal ve ekonomik unsurların önemli olduğu ve ödüllendirilmek için risklerin alınabileceği ortamlarda çalışmaktan hoşlanır veya kendi işlerini kurabilirler.

Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için liderlik, yöneticilik, antranörlük, koçluk, patronluk gibi meslekleri düşünebilirler. İyi bir satışçı, reklamcı, mümessil, avukat olabilirler. Kendilerine ve yeteneklerine güvenen, maceracı, risk almayı seven, hırslı ve inatçı kişilerdir. Güçlü ve zayıf yönlerini iyi bilirler; güçlü yönlerine etkili kullanırken, güçsüzlüklerini de kontrol altında tutabilirler.

Uyumluluk boyutuyla benzerlik taşıdıkları düşünülse de en büyük fark uyumluluk boyutundaki kişiler için öncelik diğerleridir. Dışadönüklük boyutunda ise birey için öncelik kendisi ve başarısıdır.

Nevrotiklik Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Nevrotiklik boyutundaki bireylerde kaygı, korku, umutsuzluk ve karamsarlık baskındır. Nevrotiklik yönü gelişmiş olan bireylerde özdenetim zayıftır. Kolay kırılan, küsen, motivasyonunu kaybeden kişilerdir. Sık iş değiştirme, bir işin sonunu getirememe davranışı sık görülür. Bu kişilerin motivasyonunu sağlamak oldukça zordur. Olumlu ve olumsuz duyguları çok iç içe yaşarlar. Bir an mutluyken bir an çok üzgün ya da kızgın olabilirler.

Bu kişilerde özgüven eksiktir, öz değer düşüktür. Kendilerini değersiz ve önemsiz hissederler. Eleştirilmekten, göz önünde olmaktan rahatsızlık duyarlar. Risk ya da sorumluluk almaları gereken konularda stres yaşarlar. Bu nedenle sınırları ve kuralları belirli olan işlerde çalışmak isterler. Ekip çalışmasına, sosyal çalışma ortamlarına dahil olmak istemezler. İnsiyatif almayı gerektirmeyen işlerde çalışmak onlar için çok daha uygun olacaktır.

Gelişime Açıklık Boyutu ile Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak

Gelişime açık olan bireyler yeni deneyimlere açıktırlar. Çeşitliliğe, yaratıcılığa ve hayal gücüne önem verirler. Sanat ve güzelliğe karşı duyarlıdırlar. Bu bireylerin yaratıcı yönleri güçlüdür, özgün çalışmalar yapabilirler. Yeni şeyler keşfetmeye istekli ve cesaretlidirler. Hoşgörülüdürler, farklılıklara saygı duyarlar. Estetiğe önem verirler. Hayal dünyaları geniştir. Bağımsız ve özgür ruhludurlar. Kısıtlanmaktan, tek düze işlerle ilgilenmekten hoşlanmazlar.

Yaratıcılığın, yeniliğin ya da estetiğin yer almadığı işlerde ve çalışma alanlarında mutlu olamazlar. Moda, müzik, sanat dallarına yönelebilirler. Yaratıcı yazarlık, drama, şiir, öykü yazarlığı yapabilirler. Tiyatro gibi sahne sanatlarına yönelebilirler. Hak ve özgürlükler için mücadele edebilir, bu yöndeki çalışmalara öncülük edebilirler.

Mutlu ve başarılı olabilecekleri çevresel koşullar yaratıcılığı destekleyen ve yaratıcı ürünler çıkarılabilecek ortamlardır.  Yaratıcı ortam, rahat, açık, kişisel ifadeyi ve yaratıcılığı teşvik eden özgür ortamdır. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için fotoğrafçılık, oyunculuk, yönetmenlik, grafik tasarımcılığı gibi mesleklere de yönelebilirler.

Ruh halleri değişkendir, çok mutlu bir anlarında duygulanabilir, hiç beklenmedik olay ve durumlarda ilham bulabilirler. Karşılaştıkları problemleri artistik becerilerini kullanmaya çalışarak çözmeye çalışırlar. Sezgilerine güvenirler, kurallara uymaktan, sınırlandırılmaktan hoşlanmazlar. Ressam, sanatçı, dekoratör, moda tasarımcısı ve mimarlık gibi meslekleri tercih edebilirler.  Mekanik işlerle meşgul olmalarını gerektiren ya da kurallı çalışma ortamlarında bulunmak onlar için uygun değildir.

Kişiliğe Göre Meslek Seçimi Yapmak için Kariyer Danışmanlığı Alabilirsiniz

Aba psikoloji olarak kariyer gelişiminizi önemsiyoruz. Kariyere bilinçli yön vermek sadece mesleki doyum elde etmek için gerekli değildir. Mesleğinizde elde edeceğiniz başarı ve mutluluk sayesinde hayatınızın her alanına mutluluğunuzu taşıyabilirsiniz. Biz Aba ailesi olarak bireylerin kendilerini ve yeteneklerini keşfetmesine destek oluyoruz.

Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın akademik eksiklerini tespit ederek gideriyor, dünyanın en seçkin kurumlarında eğitim almalarını sağlıyoruz. Kişiliğe göre meslek seçimi yapmak için bizimle iletişime geçebilir, stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı hizmetimizi alabilirsiniz.

Read More

Genç olmanın doğasındaki düşünce: “Kimse beni anlamıyor.“ Özgür ruhları anlamak zor gelirken bir de onları kısıtlayarak evde tutmalıyız… Kişilik karmaşalarının içerisinde oradan oraya savrulmak genç olmanın doğasında var. Hadi bir de özel koşullardan ötürü özgür bir ruhun kanadını kestiğimizi düşünelim: “Artık dışarı çıkamıyorsun.”

Onlar için kolay olmadığı kadar evdeki otorite için de kolay değil… Bu durumda ebeveynlerin ne yapması gerektiği oldukça tartışmalı.

“Onunla nasıl baş edeceğiz şimdi?” “Onu zorlamalı mıyım?” “Karışmamam mı gerekir?” “Benimle iletişimi güçlü değil, nasıl iletişim kurmalıyım?” “Odasından çıkmıyor, bizimle iletişime geçmek istemiyor.” “Uyku ve yeme düzeni çok bozuldu bu konuda ne yapmalıyım.”

Maalesef bu soruların tek bir cevabı yok. Her ergenlik çağındaki birey her insan gibi farklı düşüncelere sahiptir. Hepsinde işe yarayacak bir çözüm bulmak imkansız… Fakat fikirlerine, kişiliğine ve durumu algılayış biçimine göre sizi nasıl davranmanız gerektiğiyle ilgili sonuca ulaştırabiliriz!

Farklı Davranış Örüntüleri

Temelinde ergenlik çağındaki bireyler sosyalleşme ihtiyacı duyarlar ve kendilerini kanıtlama iç güdüsü içerisindedirler. Bu sebeple eskiden olsa eve kapanmak her genç bireye zor gelir diyebilirdik.  Yalnız artık durum farklı. Sosyal medyayla iç içe yaşadığımız bu çağda bazısına evde kalmak daha cazip bile gelebilir.

Diğer bir yandan gençlerin geçirdiğimiz döneme bakış açıları da kişisel farklılıklar gösterecektir. Bazı gençler hiç panik yapmazken, bazısı çeşitli sebeplerden korku ve endişe besleyebilir. Örneğin özellikle sosyal yönleri güçlü çocukların: “Zaman kaybediyorum!” diye düşünmesi ya da yarım kalan planlarına üzülme eğilimi göstermesi beklenen bir durumdur.

Ne Düşündüğünü Anlamaya Çalışın

Farklılıkların olması ebeveynleri olarak sizi korkutmasın. Buradaki kilit nokta genç olmanın ortak özelliği “kendilerini kanıtlama iç güdüsü” dür.   Kendilerini değerli hissetme ihtiyacı duyan gençlere ilk uygulamanız gereken taktik durumla ilgili düşüncelerini sormak duygularını anlamaya çalışmak olmalıdır.

 Yargılamayın

Duygularını açıklarken daha çok olumsuz duygular içerisinde olduğunu ve geleceğe ümitsiz baktığını fark edebilirsiniz. Böyle bir durumda yargılamayın. Böyle hissetmek için birçok geçerli nedeni olduğunu anlamaya çalışın. Ergenlik döneminde yapmak istenilen şeyleri yapmak bir ihtiyaçtır. Ergenlik kimlik arayışıdır. Yani gençler yapmak istenilen her türlü etkinliği yaparak özünün neyden beslendiğini bulmaya çalışır bu süreçte. Hareket alanı kısıtlandığı için büyük ihtimalle olumsuz duyguları artacaktır. Onu anlamaya çalışın. Olumsuz duyguları eleştirmek yerine onu anladığınızı ve üzücü bir durum olduğunu belirtin. Ardındansa geleceği ve şuanı kapsayan umut verici cümleler kurmaya çalışın:

“ Her şey düzelecek, merak etme. “

“ Hepimiz yapmak istediklerimizi yapamıyoruz, hepimiz için zaman durdu. Yalnızca sen değil arkadaşlarında aynı durumdalar. ”

“ Güven bana gerekli önlemleri aldığımız sürece bugünleri de sağlıklı bir şekilde atlatacağız.”

Bağlılık, Yeterlilik ve Özerklik İhtiyacını Karşılayın

Bu üç psikolojik ihtiyacı sakın unutmayın. Özellikle gençler bu üç psikolojik ihtiyaca yoğun bir şekilde gereksinim duymaktadırlar.

Bağlılık için aile ruhunu yansıtmanız, çocuğunuzun yanında olduğunuzu hissettirmeniz yetecektir.

Yeterlilik için ona çocuk gibi davranmayın. O artık bir çocuk değil. Basit sorumluluklar konusunda uyarmayın. Mesela ona kalkmasını söylemeyin. Aslında bu süre aynı zamanda onların sorumluluk alıp almadıklarını gözlemlemenizi sağlayacaktır.

Özerklik için gerekli oranda özgürlük alanı sağlayın. Emir verici cümleler kurmayın. Ona günlük planını sorun. Ardından yapması gerektiğini düşündüğünüz bir sorumluluk varsa (örneğin ev işlerine yardım etmesi gibi) planına bunu da ekleyebilir misin diyerek kibarca rica edin. Sorumluluğun içinde onu boğmayın. Fakat  kendi ayaklarının üstünde durmayı öğrenmeye başladığı gençlik döneminde sorumluluk almayı öğrenmesi gerekmektedir. Kolay ve az miktarda, rica yoluyla görevler vermekten çekinmeyin.

Plan Yapması İçin Yönlendirin

Okulun olmaması onu plansızlığa itebilir ve düzeni bozulabilir. O artık yetişkinlik için ilk adımlarını atmış bir birey. Bu yüzden onun planını siz oluşturamazsınız. Bunun yerine onu plan yapmaya yönlendirebilirsiniz. Sabahları ya da akşamları gün içerisinde neler yaptığını sorun, bu onu günlerini düşünerek değerlendirmeye itecektir. Sorumluluklarının yerinde saymadığını hissedecek ve plan yapmaya kendiliğinden yönelecektir.  Örneğin meraklı bir şekilde online derslerinde ya da kendi kendine çalışırken ne çalıştığını, neler öğrendiğini sormak bu bağlamda işe yarayabilir.

Zamanını Sürekli Verimli Geçirmesine Gerek Yok

Gerginlik ve kaygı duyulan süreçlerde ,yaş grubu fark etmeksizin, sürekli kendimizi bir şeyler yapmaya zorlamak doğru değildir. Süreç içinde gençlerin zamanını sürekli verimli geçirmemesi beklenen ve hatta önerdiğimiz bir durum. Ara sıra bırakın ne istiyorlarsa onu yapsınlar. Yalnızca tek yönlü etkinliklere ağırlık vermemesi konusunda dikkatli olun. Özellikle sürekli internetle vakit geçiriyorsa değişik yöntemler uygulamakta fayda var. Her gün ailecek oynayabileceğiniz eğlenceli bir kutu oyunu oynamak güzel bir çözüm olabilir.

Read More

Yetenek Yönetimi 21.Yüzyılda bireylerin kendi yol haritalarını doğru bir şekilde belirlemede önemli bir rol oynuyor. Kendi ilgi alanlarımızı, bilgi ve becerilerimizi keyfederek hangi mesleklerde daha başarılı olabileceğimizi ortaya koyan bir sistemdir. Özellikle öğrenciler ve anne babaların çocuklarının hangi alanlarda iyi olduklarını, becerilerini bilmeleri gerekiyor. Böylelikle çocukların erken yaşta doğru mesleklere yönlendirilmesi ve hayatları boyunca istedikleri alanda başarılı olmalarını getirir. Bu süreçte, örneğin; Lise çağındaki öğrencilerin üniversiteyi hangi ülkede okuyacağına veya hangi bölümü okuyacağına karar vermeleri gerekir.

Bu belirlemelerden sonra öğrencilerin okul dışı faaliyetlerinde de becerileri ölçülmelidir. Örneğin; spor, müzik, tiyatro bunlardan bazıları. Bu alanlarda bireylerin ne kadar başarılı oldukları veya hangi alanda ilgisinin olduğu da ölçülerek bu süreç yönetilmelidir. Yetenek Yönetimi, tüm bu süreçleri takip ederken, aynı zamanda 21.yy da ’da hangi mesleklerin revaçta olduğunu veya ilerleyen yıllardan hangi alanların en popüler ve gerekliliği arttıracak mesleklerin olduğunu da tespit eder. Böylelikle, bireyleri bu süreçte daha bilinçli ve ileriye dönük istekleri konusunda da doğru yönlendirmeyi sağlar. Bu sürecin en önemli aşaması, bireylerin tüm bu süreci belirli periyotlarda tamamlaması ve sonuca gidilmesini sağlamaktır. Bu periyotları biz 3,6,12,24,48,72 aylık süreçlerde takip ediyoruz. Bu süreçlerde bireylerin eksik alanları ve bu alanlarda kendilerini nasıl geliştirebilecekleri belirlenmiş oluyor. Böylelikle bireyler tüm bu sürecin sonunda kendine daha iyi bir vizyon çizebiliyor, hangi alanlarda başarılı olduğunu görebiliyor ve bununla paralel olarak istediği meslekleri kendisi rahatlıkla seçebilir hale geliyor.

Bu süreçte bir diğer önemli unsur ise, kişilerin bireysel gelişimlerini göz önünde bulundurmaktır. Burada biz, süreç boyunca bunu göz önünde bulundurarak bireylerin gelişimi sırasındaki farklılıkları da takip ediyoruz. Çünkü her bireyin gelişim ve değişime karşı olan farkındalığı, değişim gösterdiği unsurları farklıdır.

Yetenek Yönetimi ile ilgili daha fazla bilgi almak için YouTube videomuza göz atabilirsiniz.

Read More

Koronavirüs (COVID-19) virüsü belirtileri nelerdir?

Aşağıdaki semptomlar virüsün bulaşma tarihinden sonra 2-14 gün arasında kendini gösterebilir:

*Ateş

*Öksürük

*Nefes darlığı

Acil durum belirtileri:

  • Nefes almada zorluk ve nefes darlığı
  • Göğüste kalıcı ağrı veya baskı
  • Uyanmakta zorlanma
  • Yüzde ve dudaklarda mavileşme

Yukarıdaki acil durum listesi tüm COVID-19 virüsü belirtilerinde görülmemektedir. Küçük de olsa her hangi bir hastalık belirtisi gösteriyorsanız doktorunuz ve sağlık sorumlularınızla iletişim halinde olun.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ’nün verilerine göre COVID-19 virüsüyle ilgili halk arasında inanılan mitler ve bu mitlere karşılık bilimsel gerçeklikler:

1. Corona virüsünün sadece sıcak ve nemli bölgelerde bulaştığına inanmak

Şu ana kadar edinilen bilgilere göre corona virüsü HER BÖLGEDE yayılma göstermeye açıktır. İklim koşullarına bakmaksızın önlem almayı sürdürün.

2.Soğuk havanın ve karın corona virüsünü öldürdüğünü düşünmek

Soğuk havanın corona virüsünü ya da diğer hastalıkları öldürdüğünü düşünmenin hiçbir mantığa sığar tarafı yoktur. Havadan bağımsız olarak normal insan vücut ısısı 36.5°C  ile 37°C arasındadır. Soğuk bir bölgeye gitseniz bile vücut ısısı bu aralığın dışına çıkmamaktadır.

3.Sıcak duş almanın corona virüsüne yakalanmayı önlediğini düşünmek

Sıcak duş almak corona virüsüne yakalanmanızı engellemeyecektir. Bir önceki mitte de açıkladığımız gibi dışarının sıcaklığı ne olursa olsun vücudunuz 36.5°C  ile 37°C arasında bir sıcaklıkta kalacaktır.

4.Sinek ısırığı yoluyla corona virüsünün bulaştığını düşünmek

Sinek ısırığının corona virüsünü bulaştırdığıyla ilgili ne bilgi ne de kanıt bulunmamaktadır. Corona virüsü damlacık yoluyla bulaşmaktadır. Virüs taşıyıcısının hapşırığı öksürüğü, tükürüğü ve burun akıntısı sonucunda bulaşmaktadır.

5.El kurutma makinelerinin corona virüsünü öldürdüğüne inanmak

El kurutma makineleri corona virüsünü öldürmemektedir.

6.Ultraviyole dezenfeksiyon lambasının corona virüsünü öldürdüğüne inanmak

Ultraviyole dezenfeksiyon lambası corona virüsünü öldürmez. Ultraviyole ışınları eli sterilize etmek ya da vücudunuzun diğer alanları için kullanılmamalıdır. Vücudunuzda enfeksiyona sebep olabilir.

7.Termal tarayıcıların coronaya kapılanları tespit etmekte etkili olduğunu düşünmek

Termal tarayıcılar ateşi olan insanları tespit etmek için etkilidir (vücut ısısı olması gereken sıcaklıktan yüksek olanlar). Bu yüzden corona virüsü sebebiyle ateşi yüksek olanlar termal tarayıcı yoluyla tespit edilebilir.

Fakat her ateşi yüksek olan corona değildir. Bunun dışında corona virüsü başlangıç döneminde olan insanlar henüz ateş belirtisi göstermiyor olabilirler çünkü ateş belirtisi corona  olan insanlarda 2 ile 10 gün aralığında başlamaktadır.

8.Klor ve alkol spreylerinin tüm vücuda sıkılmasının corona virüsünü öldürdüğünü düşünmek

Çoktan vücudunuza girmiş virüsleri sprey ya da alkol öldürmeyecektir. Tersine vücudunuza böyle bir sprey uygulamak hassas bölgeler için (göz, ağız gibi) tehlikeli olabilir. Alkol ve klor dezenfekte için bazı bölgelere kullanılabilir. Fakat doktor tavsiyesi doğrultusunda kullanmakta fayda vardır.

9.Zatürre ya da akciğer iltihaplanması için kullanılan aşıların işe yaradığını düşünmek

Diğer gribal enfeksiyonlar için kullanılan aşıların corona virüsü üzerinde bir etkisi görülmemektedir. Maalesef corona virüsü için aşı tedavisi henüz bulunmamıştır.

10.Tuzlu suyla burnu çalkalamanın corona virüsünü engellediğini düşünmek

Bunun herhangi bir etkisi görülmemektedir. Bu yöntemin yalnızca soğuk algınlığına kapıldığınızda işe yaradığına dair sınırlı kanıtlar bulunmaktadır. Fakat tuzlu suyla burnu çalkalamanın hiçbir solunum enfeksiyonunu engelleyici bir özelliği yoktur.

Alınabilecek en iyi önlem ellerinizi sık sık alkol bazlı dezenfektanlarla ovuşturmak ya da sabunla yıkamak.

Diğer alınması gereken önlemler için “Corona Virüsüne Karşı Koruyucu Önlemler” adlı blog yazımızı da okuyabilirsiniz.

Koronavirüs (COVID-19) İçin Alınabilecek Önlemler

Read More

Gittikçe yaygınlaşan corona virüsü yalnızca fiziksel değil ruhsal sağlığımızı da tehlikeye atmaktadır.

Ruhsal sağlığımız iki şekilde tehlikededir

  • Virüsün yayılmasından dolayı artan kaygı
  • Evden çıkılmadığı karantina durumunun ruhsal sağlığı tehlikeye sürüklemesi

Akıl Sağlığı Vakfı (MHF) ve Amerikan Psikoloji Birliği (APA)’ nın verdiği öneriler ve kurumumuzun “stres ve kaygı” konusundaki uzman bilgilerinden yararlanarak virüsle psikolojik olarak baş etmek için yapılabilecekleri listeledik.

1.Dayanaksız görüşlerden uzak durun

Virüsle ilgili dayanaksız bilgiler ortalıkta dolaşmakta. Edindiğiniz fazla ve yanlış bilgiler sizi korkutabilir ya da sizde ekstra kaygı yaratabilir. Bilindik ve güvenilir sağlık sayfaları ve doktorunuz gibi yalnızca güvenilir kaynaklardan bilgi almaya çalışın. Çok fazla ve bilinmeyen kaynaklardan bilgi edinmek sizi fazladan strese sokacaktır. Her duyduğunuza inanmayın. “Corona Virüsüne Karşı Koruyucu Önlemler” ve “Corona Virüsü Mitleri ve Gerçeklikleri”  blog yazılarımızı okuyarak güvenilir bilgiler edinebilirsiniz.

2.Çevrenizle iletişim halinde kalın

Özellikle karantina ve eve kapanma durumlarında çevreyle olan iletişim kesildiği için problemler yaşanabilir. İnsan sosyal bir varlıktır. Çevrenizle iletişim kurmaya devam edin. Telefon ve internet yoluyla sevdiklerinizle iletişim kurmayı sürdürmeye çalışın.

3.Günlük rutininizi sürdürün

Eve kapanmak sizi depresif hale getirebilir. Depresif ve karamsar ruh haline girmemek için günlük rutininizi sürdürebilmeniz faydalı olacaktır.

  • Yemek yeme düzeninizi koruyun
  • Uyku düzeninize dikkat edin
  • Duyduğunuz kaygıyla başa çıkmak için spor, yoga ve meditasyon yapın.

4.Çocuğunuzla konuşun

Çocuklar geleceğe bırakılacak miraslardır. Özellikle bu konuyla ilgili onları bilgilendirmek oldukça mühim. Çocuğunuzun bu konuyla ilgili ne duyduğunu ona sorun. Endişe uyandırmayacak şekilde olanları anlatın. Daha çok haber niteliğindeki bilgileri paylaşmaya çalışın. Alması gereken önlemleri ona açıklayın. Gerektiği kadar açıklama yapın  çünkü çok fazla bu konudan bahsetmeniz çocuğunuzda kaygı ve endişe uyandırabilir.

5.Sizi daha çok kaygılandıracak davranışları kontrol altına alın

Özellikle obsesif kompulsif bozukluğuna (OKB), anksiyete (kaygı) bozukluğuna, sahip bireyler böyle durumlarda diğerlerine göre daha çok endişe duyabilirler. Bu tip psikolojik sıkıntılarınız yoksa bile bu özel durumda kaygı ve endişelerinizin artması çok normal.

  • Sürekli internetten koronavirüs semptomlarını araştırmak
  • Olan olayları sosyal medya ve televizyon yoluyla sürekli, durdurulamaz bir şekilde kontrol etmek

Gibi davranışlar gereğinden fazla endişeli olduğunuzun göstergesi    olabilir.

Semptomlara yalnızca bir kere önlem almak için bakın. Sürekli incelemek sizde “Acaba bende virüsü kapmış olabilir miyim?” düşüncesi yaratabilir. Endişeden dolayı sizde olmayan belirtileri psikolojik olarak hissedebilirsiniz.

Günlük olayları takip etme oranınızı azaltın. Örneğin her akşam yalnızca bir kere haberleri güvenilir kaynaklardan takip etmek gibi uygulamalar etkili olacaktır.

Düzenli nefes egzersizleri, meditasyon ve mindfulness çalışmaları fiziksel semptom hissetme oranınızı ve stresinizi azaltacaktır.

Bu dönemde alınabilecek önlemler için şu yazımıza göz atabilirsiniz.

Koronavirüs (COVID-19) İçin Alınabilecek Önlemler

 

Read More

Yaşadığımız hassas dönemden ötürü çoğu iş yeri kapatıldı ve evden çalışma imkanı olanlar evlerinde bilgisayarlarının karşısında çalışmalarını sürdürmeye başladılar. Fakat evden verimli bir şekilde çalışmak ve motive olabilmek o kadar da kolay değil… Evden çalışırken sizin işe ne zaman başladığınızı kontrol eden bir patronunuz yok. Pijamalarınıza veda edip iş kıyafetlerini giyme derdiniz de yok. En rahat ve huzurlu olduğunuz ortamdasınız. Sıcak yatağınız ve konforlu ev ortamı sizin aklınızı başınızdan almak için tüm cazibesiyle oracıkta, gözlerinizin önünde… Alışık olduğunuz iş düzeni ve disiplin bozulduğunda iş verimimizin düşme olasılığı oldukça yüksek.

Siz de eğer bu birkaç günde motivasyonunuzun düştüğünü gözlemlediyseniz ve işleriniz biriktiyse koşa koşa yardımınıza geldik. aba Psikoloji olarak vereceğimiz basit ve pratik tavsiyeler sayesinde kendi iç motivasyonunuzu elde ederek çalıştığınız ortam fark etmeksizin verimliliğinizi koruyabileceksiniz.

Plan yapın

Uzaktan çalışırken verimliliğinizi korumanın en pratik yolu plan yapmaktan geçer. Haftalık yapılacaklar listesi hazırlayarak her akşam bir sonraki gün yapılacakları kontrol etmek sizi iş disiplininde tutacaktır. Salaş ev ortamında düzeni sağlamanıza yardımcı olacaktır.

Ofisteymiş illüzyonu yaratın

İnsan beyni ip uçlarıyla çalışmaktadır. Ev koltuğunda televizyon izlemeye koşullanırken, ofis masanızda çalışmaya koşullanmanız kaçınılmaz derece yüksektir. Daha önce ev koltuğunda yaptığınız şey film izlemekti, beyniniz onu hatırlayarak film izleme iç güdüsüne kapılmanızı sağlayacaktır. Hele bir de ev kıyafetlerinizleyseniz bütün ip uçları sizi film izlemeye sürüklemek için bir araya gelmiş demektir.

İş yerindeymiş gibi davranmaya özen gösterin. Kendinize yeni bir çalışma alanı oluşturun. Sadece çalışmak için kullandığınız bir masanın olması ve bu masanın evin konforlu bölgelerinden uzak olması çalışma motivasyonunuzu arttıracaktır. İllaki iş kıyafeti giymek zorunda değilsiniz ama pijamalarla işlerinize motive olabilmeniz kabul edilmelidir ki oldukça zor. İşinizi yaptığınız süreçte, en azından sizi uyku modundan çıkarabilecek kıyafetler giymeyi tercih edin. Eğer iş yerindeyken işe başlamadan önce kahve içiyorsanız, her zamanki gibi kahvenizi içmeyi unutmayın. İş yerindeki alışkanlıklarınızı çalıştığınız süreçte uygulamaya çalışın. Böylelikle zihniniz çalışmaya daha olumlu bakacaktır, vücudunuz da çalışmaya hazır  ve dinç olacaktır.

İşe erken başlayın

Evde olmak size esnek iş saatleri sağlayacaktır. Bu durum sizi rahata düşürerek işlerinizi ertelemenize sebep olabilir. Halbuki işlerinizi erken bitirirseniz rahatça günün kalanını kendinize ayırabilirsiniz. Aksi taktirde işle ilgilenmediğiniz her an yaptığınız diğer aktivitelerin de tadını çıkaramazsınız. Ertelediğiniz işler zihninizde ve düşüncelerinizde gezinip duracaktır.    İşe gider gibi ofis saatinizde işlerinize başlayarak kendinizi işe hazırlayın. Böylelikle günün kalanı size kalacaktır.

Ara verin

Düzenli aralar vermeye özen gösterin. İşlerinizi hemen bitirip kurtulma şansınız olduğundan evdeyken aralıksız çalışma ihtimaliniz daha yüksektir. Fakat ara vermeden çalışmak verimliliğinizi düşürecektir. Saat başı 10-15 dakikalık kısa aralar ve rahatlamak için 1 saatlik öğle arası vermeyi unutmayın.

Sosyal medya kullanımınıza sınırlar getirin

Hangimiz biraz internette gezineyim de sonra işime dönerim dedikten sonra fark etmeden saatlerce internette gezinmedik ki? Sosyal medya çalışırken kontrol altına alınmalıdır. Sosyal medyada gezinirken zihnimiz gevşediği için ve sürekli yeni şeyler keşfettiğimiz için fark etmeden gereğinden fazla zaman harcarız. Haliyle işlere ayırdığımız vakitten çalarken hem de işe geri dönme motivasyonumuzu azaltır sosyal medya. İş sürecinizde, günlük sosyal medya kullanımınız için bir süre belirleyin. Sosyal medya kullanım süreniz uzadıkça işe dönme isteğinizde azalacaktır. Çalışmaya ara verdiğiniz zaman sosyal medyayla ilgilenecekseniz bunun için 10 -15 dakika gibi kısıtlı, kısa süreler vermeye çalışıp konsantrasyonunuzu ve motivasyonunuzu aktif tutun.

İş arkadaşlarınızla görüntülü konuşun

Ofis hayatınızda insanlarla iç içeyken evde durum aynı değil. Ofisteki insanlarla iletişim halinde olmak da motivasyonu yükseltici bir faktördür. İş arkadaşlarınızla işle ilgili konuları görüntülü konuşarak tartışmaya çalışın. Uzaktan da olsa iş arkadaşlarınızla birbirinize destek olmanız motivasyonunuzu arttıracaktır.

Ev işleriyle ofis işlerinizi birbirinden ayırın

Çalışma aralarınızda bulaşıkları yıkamak ya da çamaşır asmak cazip gelebilir fakat pek de mantıklı değil. Ev işleri  yine “iş” tanımı içerisine girdiği için bölünmenize ve akışınızı bozmanıza sebebiyet verebilir.  Bölünmemek için ya işlerinize başlamadan önce ya da işleriniz bittikten sonra ev işlerinizi halledin.

Düzenli egzersiz yapın

İş yerine gidip gelmek bile bir spor niteliğindedir. Evden çalışmak sizi tembelleştirerek, kilo almanıza sebep olabilir. Dahası spor endorfin ve serotonin (mutluluk hormonları) salgılamanızı sağlar. Eğer güne sporla başlarsanız ardından işlerinize başlamak daha kolay gelecektir. Günü daha dinç ve daha motive geçirmeniz için düzenli egzersiz yapmanın mutlaka faydasını göreceksinizdir.

Read More

Yüzümüze dokunmadan duramayız. Gün içerisinde sık sık yüzümüze dokunuruz. Farkında olmadan yaptığımız bu davranış aslında DNA’mızda var. Yani anne karnındayken bile sık sık yüzüne dokunduğu görülüyor. Bunun en temel nedeni, kendimizi rahatlatma isteğimizdendir. Örneğin şaşırdığımızda, sevindiğimizde, üzüldüğümüzde hep yüzümüze dokunuruz. Yüzümüzdeki belli yerlere farkında olmadan dokunarak baskı kaslarını harekete geçirerek kendimizi rahatlatırız.

Yüzümüze dokunmamamız söylendiğinde, özellikle şu dönemlerde çok sık birbirimize söylediğimiz bu cümle, beynimiz aslında uygulanması pek mümkün olmayan zor bir komutu alır. Uzmanlar bu konuda, beynimizin aldığı bu komutların istemsizce yaptığımız için bu alışkanlığımızı önlemenin bazı yöntemleri olabilir diyor. Örneğin gözlük takmak bir önleyici olabilir. Kadınların daha rahat uygulayabileceği, makyaj yapmak da yüzümüze dokunmamıza engel olabilir. Bunlara ek olarak, ellerimize sık sık krem sürmek de bu anlamda yüzümüze dokunmamızı engelleyebilir. Burada tabii ki bu yöntemlerin uygulanabilmesi yine beynimizdeki komutları yönlendirerek ve bunu uygulamaya çalışarak hayata geçirebileceğimiz önlemlerdir.

Bu alışkanlık aslında sadece insanlara özel değil. Hayvanlarda da görülüyor. Özellikle kediler bunu çok sık yapar. Kediler doğası gereği çok sık kendilerini yalarlar. Özellikle patilerini yüzüne sürtme hareketini çok sık görürsünüz ve bu onları çok mutlu eder. Aynı şey köpekler için ve birçok hayvan için de geçerli.

COVID-19 (Koronavirüs) ülkemizde ve dünyada yaşanan bu sorun, özellikle psikolojik açıdan da değerlendirilmesi gereken bir noktada. Örneğin; şu dönem çok sık haber kanallarını izliyoruz ve doğal olarak olumlu haberler almak için yapıyoruz bunu. Ancak farkında olmadan bu durum, özellikle şu dönem bizlerde farklı psikolojik reaksiyonlara neden olabilir. Korku, anksiyete veya panik gibi duygularımızı tetikleyebilir ve bu duygular bizlerde ileri seviyede sorunlara neden olabilir. Bu durumları engellemek bizlerin elindedir. Örneğin; gün içerisinde yapacaklarınızı listeleyebilirsiniz. Belirli saat dilimlerinde film izlemek, oyun oynamak, kitap okumak gibi evde yapabileceğiniz aktivitelerle hem gününüzü verimli geçirmiş olursunuz hem de farklı konularla meşgul olmak sizi daha iyi hissettirecektir.

Read More

Stratejik Yetenek Yönetimi öğrencilerin yeteneklerini ortaya çıkartan bir yöntemdir. Özellikle İngiltere, Amerika, Japonya gibi ülkelerde stratejik yetenek yönetimi sistemi uygulanmaktadır. Bu yöntem sayesinde, kişiler yeteneği olduğu mesleklere yönlenebiliyor ve işletmecilerde bu anlamda yeteneği olan kişileri işe alabiliyorlar. Böylelikle daha verimli ve dinamik bir çalışma sistemi elde edilebiliyor.

Stratejik Yetenek Yönetimi, özellikle 6-12 yaş, 12-18 yaş, 18-25 ve 25 yaş üzeri gençlerin kabiliyet ve yeteneklerini ortaya çıkarmak gerekiyor. Bu yaş aralıkları, gelişim ve dinamizmin en verimli zamanlarıdır. Bu nedenle yetenek yönetiminin çocuklarda ve gençlerde iyi bir şekilde analiz edilip saptanması, gelecekteki hayatları için önemlidir.

Stratejik Yetenek Yönetiminde en önemli unsurlardan biri saptamadır. Bu nedenle öğrencilerin yeteneklerini doğru saptayabilmek için bazı psikolojik testler bulunuyor (IQ&EQ, Liderlik, Girişimcilik veya İnovasyon gibi). Bu testler kişinin yetenek ve becerilerini belirleyen testlerdir. Bu testler eğitimciler için sadece ön bir değerlendirmedir.

Öğrencilerin özellikle ilkokul çağlarından itibaren bedenen, ruhen ve beynen birçok konuda gelişim gösterirler. Bu gelişimleri nasıl değerlendirip gerçek istek ve becerilerini ortaya çıkaracaklarını bilmeleri gerekiyor. Bu anlamda Stratejik Yetenek Yönetimi, öğrencilerin ilkokul, orta okul ve Lise çağlarında hangi üniversitede okuması gerektiğini, hangi ülkeyi seçmesi gerektiğini sonrasında da öğrencilere eğitimine yön verecek stratejiler belirlemektedir.

Stratejik Yetenek Yönetimi, gelişen bu global dünyaya öğrencileri entegre etmek için kendilerini keşfetmelerini ve doğru bir eğitim hayatı ile iş dünyasına da hazırlanabilmelerini hedeflemektedir.

Konu ile ilgili daha fazla bilgi almak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube videosuna göz atabilirsiniz.

Read More