Öğrencilerin ruh sağlığı pek çok dış etken nedeniyle olumsuz etkilenebiliyor. Elbette stres seviyesinin yükselmesi öğrencilerin başarısını olumsuz etkiliyor. Stresin hem psikolojik hem de fiziksel etkileri bulunuyor. Stresle mücadele edilmediğinde depresyona varan sonuçlar ortaya çıkabiliyor. 2020 yılından bu yana pandemi dünyayı etkisi altına almış durumda… Elbette pandeminin etkileri nedeniyle dünya genelinde bir belirsizlik hakim… Hala birçok üniversite uzaktan eğitime devam etmeyi tercih ediyor. Dersler ve sınavlar online platformlar aracılığıyla yürütülüyor. Yeni varyantlar, yeni kısıtlamaları da beraberinde getiriyor.

Bu noktada; eğitim, kariyer gibi konularda planlama yapmak da zorlaşıyor. Bu süreç; öğrenciler için hayli zorlayıcı hale gelebiliyor. Peki; Covid-19 varyantları öğrencilerin ruh sağlığını nasıl etkiliyor?

Öğrencilerin Ruh Sağlığı Covid-19 Varyantlarından Nasıl Etkileniyor?

Öğrenciler için bir tele sağlık sağlayıcısı olarak hizmet veren TimelyMD, Covid-19 Varyantlarının öğrenciler üzerindeki etkisini araştırıyor. Şirket, kampüs sağlığı için araştırmalar yürüten ve çözümler sunan ilk öğrenci tele sağlık sağlayıcısı olarak biliniyor. Şirket, öğrencilerin yaşamları üzerinde olumlu bir etki yaratan tele sağlık teknolojisini kullanmak, oluşturmak ve geliştirmeyi amaçlıyor. Kampüs sağlığını ileriye taşımayı hedefleyen bir kolektif olarak faaliyet gösteriyor.

Tele sağlık, hizmetleri e-sağlık uygulamaları kapsamında yer alıyor. Sağlık personeli ile öğrenciler arasında telekomünikasyon teknolojilerinden faydalanarak iletişim kurmaya olanak veriyor. Aynı zamanda sağlık personellerinin eğitimi gibi çeşitli süreçleri de içerebiliyor. Sağlık verileri, teşhis, bakım bilgileri telefon, bilgisayar, televizyon gibi araçlar ile paylaşılıyor.

TimelyMD, pandemide yeni varyantlar gündemdeyken, “Öğrencilerin ruh sağlığı Covid-19 varyantlarından nasıl etkileniyor?” sorusuna yanıt bulmaya çalışıyor. Şirket tarafından yapılan yeni bir ankete göre on öğrenciden dokuzu üniversite kampüslerinde ciddi problemler olduğunu düşünüyor. Bu durum; bir mental sağlık krizini işaret ediyor. Öğrencilerin %70’lik kısmı pandemi sürecinde sıkıntı ya da endişe yaşadığını dile getiriyor.

Şirketin kurucu ortağı Alan Dennington, her öğrencinin mental sağlık konusunda farklı anlayışa sahip olduğunu söylüyor. Ancak buna rağmen, anket verileri öğrencilerin ortaya pandemi süreci boyunca yoğun strese maruz kaldığını gösteriyor. Peki; anket verileri yeni varyantlar noktasında neyi işaret ediyor? Ortaya çıkan yeni varyantlar öğrenciler üzerinde nasıl bir etki yaratıyor?

TimelyMD Verileri Öğrencilerin Ruh Sağlığı Hakkında Ne Söylüyor?

Ankete katılanların %70’i, Covid-19 salgını ve Delta ve Omicron varyantları nedeniyle duygusal sıkıntı yaşadıklarını söylüyor. Öğrencilerin %51’i, geçtiğimiz yıla oranla daha fazla stres ve kaygıya sahip olduklarını ifade ediyor. Geçtiğimiz yıl eğitimin uzaktan yürütülmesinin öğrencilerinin deneyimleri üzerinde olumsuz bir takım etkiler yarattığı biliniyor. Öğrenciler örgün eğitime dönmeye hazırlanırken ortaya çıkan varyantların daha fazla korku ve endişe yarattığı görülüyor.

Eğitimlerine uzaktan devam eden öğrencilerin %58’i bunun “doğru karar” olduğunu düşünüyor. Öğrencilerin %24’ü ise eğitimin yüz yüze devam etmesi gerektiğini savunuyor. Öğrencilerin %18’i yüz yüze veya uzaktan eğitimin birer seçenek olarak sunulması gerektiğini düşünüyor. Öğrencilerin seçme şansı olması gerektiğini savunuyor.

Anket ayrıca öğrencilerin ruh sağlığı konusunda daha fazla yardıma ihtiyaç duyduklarını ortaya koyuyor. Ankete katılanların %48’i uzaktan ruhsal ve fiziksel sağlık hizmeti almak istiyor. Öğrencilerin %41’i ise sosyal destek ve aidiyet duygusuna ihtiyaç duyuyor.

TimelyMD anketine katılanların yaşları 18 ile 29 arasında değişiyor. Katılımcıların %57’si dört yıllık kamu kurumlarında, %24’ü dört yıllık özel kurumlarda eğitim görüyor.  Öğrencilerin %19’u ise iki yıllık kurumlarda eğitimlerini sürdürüyor.

Öğrencilerin Ruh Sağlığını Koruyabilmesi İçin Neler Yapılabilir?

Uzmanlar, öğrencilerin sağlık sorunlarını çözmeye çalışmalarının iyiye işaret olduğunu ifade ediyor. Öğrencilerin %64’ü sağlık yardımı aradıklarını veya almayı düşündüklerini söylüyor. Öğrencilerin %58’i yaşadıkları stresle başa çıkmak için arkadaşları ve aileleriyle yüz yüze görüşmeyi tercih ediyor. Öğrencilerin %56’sı ise video veya telefon görüşmeleri yoluyla arkadaşları ve aileleriyle iletişim kurduklarını söylüyor.

Öğrencilerin ruh sağlığı üzerinde olumsuz etki yaratan faktörler değişiklik gösterebiliyor. Katılımcıların %54’ü kaygı ve strese neden olan faktörler noktasında; eğitimlerinin kalitesinden söz ediyor. Pandeminin sosyal yaşamı etkilemesi kaygıyı ortaya çıkaran faktörler arasında yer alıyor. Öğrencilerin %34’ü öğrenme becerileri üzerindeki etkilerden söz ederek; odaklanma güçlüğü yaşadıklarını dile getiriyor. Bu durumun uzun vadede öğrencileri nasıl etkileyeceği konusunda soru işaretleri olduğu düşünülüyor.

Bu noktada; öğrencilerin eğitim ve kariyer planlamaları konusunda erteleme ve öteleme davranışından kaçınmaları gerekiyor. Erteleme davranışı zaman içinde stresin artması konusunda tetikleyici bir etken olabiliyor. Bu süreç boyunca ailelerin de baskıcı bir tutumdan kaçınması öneriliyor. Pandemi sürecinde kariyer danışmanlığı almak öğrenciler açısından faydalı olabiliyor. Bu sayede daha stratejik bir planlama yapmak mümkün olabiliyor.

Ruh Sağlığı ve stresle mücadele gibi konularda daha detaylı bilgi için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Kariyer danışmanlığı ve psikolojik destek için Doç. Dr. Gamze Sart ve aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji, eğitim ve kariyere dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Açık Bilgilendirme Günü, Doç. Dr. Gamze Sart tarafından geleceğe randevu olarak nitelendiriliyor.  Etkinlik; Gamze Sart’ın sunumuyla gerçekleştiriliyor. Üniversite eğitiminin günümüzde oldukça önemli bir noktaya geldiği görülüyor. Üniversite mezunu olmak kariyer süreci için oldukça önemli bir katkı sağlıyor.

Geleceğin meslekleri ve mesleklerin geleceği anlamında büyük değişiklikler yaşandığı ve yaşanacağı biliniyor.  Bu nedenle eğitim ve kariyer süreçlerine dair ciddi tedbirler alınması gerekiyor. Birçok alan dijital dönüşümün etkisiyle şekil değiştiriyor ve yeniden yapılanıyor. Bu süreçte değişime ayak uydurabilmek önem taşıyor. Buna yönelik olarak becerilerin yeniden yapılandırılması gerekiyor. Gençlerin doğru alanlara yönlendirilmesi ve doğru alanlarda konumlandırılması gerekiyor.

Başarılı bir kariyere imza atmak ancak bu şekilde mümkün olabiliyor. Bu nedenle; “Open Day” olarak da adlandırılan Açık Bilgilendirme Günleri titizlikle yürütülüyor. Peki; Açık Bilgilendirme Günleri neden geleceğe randevu olarak nitelendiriliyor?

Açık Bilgilendirme Günü ile Geleceğe Randevu

Açık Bilgilendirme Günleri, geleceğe randevu olarak nitelendiriliyor. Çünkü şu an lise eğitimlerini sürdürmekte olan öğrenciler 2021 – 2025 yılları arasında mezun oluyorlar. Bu öğrenciler, 2025 – 2029 yılları arasında üniversite eğitimlerini tamamlamış oluyorlar. Günümüzde bir öğrencinin üniversite mezuniyetinin ardından 40 ila 60 yıl boyunca değer üretebileceği düşünülüyor. Bu; 2025 – 2029 yıllarında üniversiteden mezun olan öğrencilerin 2090 yılına kadar değer üretebileceği anlamına geliyor.

Bireylerin potansiyellerini gösterebilmeleri ve alanlarında fark yaratabilmeleri için doğru alanda konumlanmaları gerekiyor. Peki; doğru alan seçimi yapmak için nelere dikkat etmek gerekiyor? Öncelikle kariyer planlaması ve kariyer seçimi titizlikle yürütülmesi gereken süreçler olarak biliniyor. Kariyeri kurgularken stratejik hamleler yapmak önem taşıyor. Bu noktada; elbette kariyer danışmanlığı devreye giriyor. Açık Bilgilendirme Günü gibi etkinliklerle öğrencilerin doğru alanlara yönlendirilmesi planlanıyor.

Kariyer seçimi yaparken doğru uzmanlarla çalışmak kritik bir önem taşıyor.  Doç. Dr. Gamze Sart’ın uzmanlık alanının yükseköğrenim olduğu biliniyor. Bu alanda faaliyet yürüten danışmanları yetiştiriyor. Yani bir danışmanın çok ötesinde bir noktada bulunuyor.  Türkiye’de; yükseköğrenim ve kariyer süreçlerine hakim olan; bu alanlarda uzmanlaşan nadir isimlerden biri olduğu biliniyor.

Bu noktadan yola çıkarak; “Open Day” olarak da bilinen Açık Bilgilendirme Günleri’ni düzenliyor. Gençlerin eğitim ve kariyer süreçlerine doğru yön vererek onları başarıya ulaştırmayı hedefliyor. Gelecek 40 – 60 yıllık süreçte değer üretebilecekleri alanlarda konumlanmalarına odaklanıyor. Bu nedenle; Açık Bilgilendirme Günleri, geleceğe randevu olarak nitelendiriliyor.

Açık Bilgilendirme Günü ile Doğru Kariyer Seçimi

Açık Bilgilendirme Günleri; Harvard Üniversitesi, Stanford Üniversitesi gibi dünyanın önde gelen üniversiteleri tarafından da gerçekleştiriliyor. Bu etkinliklerle öğrencilerin doğru bilgilendirilmesinin sağlanması amaçlanıyor.

Öğrencilerin lise mezuniyet yılları ile üniversite mezuniyet yılları oldukça kritik olarak görülüyor. Dünyadaki her birey bir sınıflandırma ile anılıyor. Mezuniyet yılları bu sınıflandırmaların ana başlığını oluşturuyor. Bugün üniversitelerden mezun olacak gençlerin 40 – 60 yıl değer üretmesi önemli bir noktayı oluşturuyor. Kariyer planlaması bu anlamda önemli bir rol oynuyor.

Bu noktada; öğrencinin beceri ve yeteneklerinin doğru belirlenmesi gerekiyor. Geleceği kurgulayacak ve şekillendirecek gençler yetiştirmek kritik bir önem taşıyor. Bu anlamda yetenek testleri ile öğrencilerin hangi alanlarda başarılı olacağına bakmak gerekiyor. Ancak; bunun yanı sıra; mesleklerin geleceğini de öngörebiliyor olmak önem taşıyor. Dünyanın gelecekteki sosyo – ekonomik, politik, kültürel koşullarını değerlendiriyor olmak gerekiyor. Tüm bunları göz önüne alarak gençleri doğru alanlarda, doğru becerilerle konumlandırıyor olmak gerekiyor. Tüm bu süreçler için kariyer danışmanlığı almak önem taşıyor.

Açık Bilgilendirme Günü hakkında daha detaylı bilgiye ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız için Doç. Dr. Gamze Sart ve aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji, eğitim ve kariyere dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Kariyer hayatı için üniversite mezunu olmak neden önem taşıyor? Öğrenci adaylarının kariyerlerini kurgularken neleri dikkate almaları gerekiyor? Üniversite kişisel gelişim süreçlerini nasıl etkiliyor? Doğru üniversite seçimi yapabilmek için nelere dikkat etmek gerekiyor? Geleceğin meslekleri ve mesleklerin geleceği kariyer seçimleri üzerinde nasıl bir rol oynuyor? Bölüm seçimi yapacak olan öğrenciler nasıl bir rol izlemeli?

Birçok öğrenci kariyer hayatını yalnızca iş hayatı, çalışma hayatı olarak değerlendiriyor. Aslında kariyer olarak tanımlanan kavram; yaşamın birçok alanını kapsıyor. Aile ilişkileri, sosyal statü, arkadaş çevresi, ait olunan gruplar gibi birçok unsur kariyerle doğrudan ilişkilendiriliyor. Bu anlamda doğru kariyer seçimi yapabilmek kişinin tüm yaşamı için kritik bir noktayı oluşturuyor. Kariyer hayatı ve bu sürece doğru atılacak adımları aslında lise yıllarından itibaren belirlemek gerekiyor. Öğrencilerin ilgi alanları ve yatkınlıklarını saptamak ve bu doğrultuda bir yol haritası çıkarabilmek önem taşıyor. Bölüm seçimi, üniversite seçimi gibi kritik kararların bu dönemde verilmesi gerekiyor. Böylelikle doğru zamanda doğru adımları atarak hedefe ulaşmak mümkün olabiliyor.

Bir yol haritası belirlerken kariyer danışmanlığından faydalanmak önemli bir nokta olarak karşımıza çıkıyor. Dünya hızla değişiyor ve geleceği kurgularken değerlendirilmesi gereken dinamikler farklılaşıyor. Doğru seçimler yapabilmek için kısa vadeli planlar halinde gelecek 60 yılı planlayabilmek gerekiyor. Bu süreçte geleceğin meslekleri ve mesleklerin geleceği hakkında doğru öngörüler ortaya koyabilmek önem taşıyor. Elbette öğrencilerin bunu tek başına başarabilmesi her zaman mümkün olabiliyor. Bu anlamda uzman yardımına başvurmak doğru bir yaklaşım oluyor. Peki; üniversite mezunu olmak kariyer hayatını nasıl etkiliyor? Üniversite eğitimi almak neden önem taşıyor?

Kariyer Hayatı ve Üniversite Eğitimi Arasındaki İlişki

Bir öğrencinin lise ve üniversite eğitiminin yaklaşık 8 – 10 yıllık bir süreci kapsadığı biliniyor. Günümüzde üniversiteden mezun olan bir öğrencinin 40 ile 60 yıl arasında değer üretmesi bekleniyor. Değer üretebilmek ve fark yaratabilmek 21. yüzyılın en önemli anahtar kelimeleri olarak karşımıza çıkıyor. Artık öğrenci adayları eğitim süreçlerinde, başvuru ve kabul aşamalarında bu doğrultuda değerlendiriliyorlar.  Benzer bir durum kariyer süreçleri için de geçerli oluyor. İş hayatı ve çalışma hayatı için adayların potansiyeli değerlendiriliyor. İçinde bulunacağı iş alanında ne ölçüde değer üretebileceği ve ne ölçüde fark yaratabileceğine bakılıyor. Peki; üniversite mezunu olmak kariyer hayatı üzerinde nasıl bir rol oynuyor? Neden önem taşıyor?

Üniversite eğitimi aslında kariyer sürecinin önemli bir parçasını oluşturuyor. Öğrenci adayları üniversite hayatları sürecinde akademik bir donanım elde ediyorlar. Ancak üniversite eğitiminin yalnızca akademik bilgi ve birikimden ibaret olmadığını bilmek gerekiyor. Üniversite öğrencilere farklı bir bakış açısı sunuyor. Kişisel gelişim anlamında önemli bir katkı sağlıyor. Kendi ayakları üzerinde durabilme fırsatı veriyor. Üniversite eğitimleri süresince değer üretmeyi başaran öğrenciler bunu kariyer hayatına da yansıtıyorlar. Kimi öğrenciler kendi girişimlerini hayata geçiriyorlar ve 21. yüzyılın ihtiyaçlarına bu şekilde çözüm üretmeyi seçiyorlar. Üniversite mezunları için daha geniş bir istihdam alanı olduğu zaten biliniyor. Üniversite mezunları akademik yaşantılarını devam ettirerek AR-GE süreçleri içerisinde yer alabiliyorlar.

Kariyer Hayatı Boyunca Başarıyı Yakalamak İçin Nelere Dikkat Etmek Gerekiyor?

Peki; gençler kariyerlerini kurgularken nelere dikkat etmeli? Gençlerin gelecek 60 yıl için doğru bir planlama yapmaları gerekiyor. Bu noktada mesleklerin geleceğine odaklanmak önem taşıyor. Dünya dijitalleşmenin etkisiyle hızla gelişiyor, değişiyor, pek çok alan yeniden yapılanıyor. Bu değişim karşısında hazırlıklı olmak büyük bir önem taşıyor. Gelecekte; yapay zeka, makine öğrenmesi gibi alanlar ön plana çıkıyor. Birçok meslek biçim değiştiriyor. Mimarlık, tıp, hukuk, eğitim, mühendislik ve benzeri birçok alan bu değişimden etkileniyor. Bu anlamda mesleklerin yakın gelecekte nasıl bir yapılanma içinde olacağını doğru tespit etmek gerekiyor. Öğrencilerin becerilerini, yeteneklerini ve akademik birikimlerini bu doğrultuda şekillendirmeleri önem taşıyor.

Kariyer hayatı ve kariyer süreçleri hakkında detaylı bilgi edinebilmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız için Doç. Dr. Gamze Sart ve aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji, eğitim ve kariyere dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Bilinçli Farkındalık ya da bir diğer adıyla Mindfulness, kişinin yaşadığı anın farkına varması anlamına geliyor. Bir diğer deyişle; şimdiki anın farkındalığı şeklinde ifade edilebiliyor. Bireyin yaşadığı anda hissettiklerini, düşüncelerini veya kendisi ve çevresiyle ilgili gerçekleşen olayları kavraması anlamına geliyor. Bu noktada kişinin yargılayıcı bir tavırdan uzak olması önem taşıyor. Yaşananları ve hissedilenleri, yargılamadan, değiştirmeden, olduğu gibi kavramak Bilinçli Farkındalığın temel noktalarından birini oluşturuyor.

Peki; Mindfulness ne işe yarar? Mindfulness tekniği, 1970’li yıllardan beri kullanılıyor. Bu teknik sayesinde anksiyete, depresyon, stres bozukluğu, panik atak gibi sorunların tedavisi mümkün hale geliyor. Buna ek olarak; bağımlılığın tedavisi içinde bu tekniğe başvurulabiliyor.

Bilinçli Farkındalık Neden Önemlidir?

İnsan; fiziksel beden, duygusal beden, entelektüel beden ve spiritüel bedenden oluşuyor. Bununlar birlikte; aile, arkadaşlar, kariyer, ait olduğu gruplar insanın yaşam biçimini, kişilik oluşumunu etkiliyor. Tüm bu olgular ile birlikte insan bir bütün olabiliyor. İnsan, fiziksel, duygusal, entelektüel ve spiritüel bedenini bütünselleştirebildiğinde bir denge yakalamak mümkün hale geliyor. Bu dört bedenin belirli bir noktada eş güdümlü olarak dengeye konulması, sıfır noktası olarak adlandırılıyor.

Mindfulness ne işe yarar?” sorusuna bu noktadan yola çıkarak yanıt vermek mümkün olabiliyor. Mindfulness pozitif psikoloji ya da pozitif nörolojiyi ifade etmiyor. Tam aksine; sıfır noktasını bulabilmeye olanak veriyor. Bilinçli Farkındalık, bireyin sıfır noktasında yer alabilmesini, dengede kalabilmesini mümkün kılıyor.

Tüm bireyler, bir yapının içerisinde hayatlarını sürdürüyorlar. Bu yapının içerisinde aile, arkadaşlar, okul ya da iş çevresi ve ait olunan gruplar bulunuyor. Tüm bunlar; dışsal yapının mikro kesimini oluşturuyor. Birey, yaşadığı dünyada elbette tek başına var olamıyor. Kendini bulunduğu ekosistem içerisinde var ediyor. Birey, Mindfulness tekniği çerçevesinde bir yaklaşım benimsiyorsa; dışsal yapıdan soyutlanmak imkansız hale geliyor. Birey aile yaşantısı içerisinde yaşadıklarıyla kendini şekillendiriyor. Okul ya da iş hayatında deneyimledikleri bireyin yaşantısına yön veriyor. Arkadaşlık ilişkileri, ait olduğu gruplara dair tecrübeleri bireyi doğrudan etkiliyor. Dolayısıyla birey tüm bu yapı içerisinde tüm bu unsurlar ile birlikte sıfır noktasını yakalayabiliyor.

Bilinçli Farkındalık Tekniği

Bireyler, ekosistem içerisinde kendi tekniklerini oluşturuyorlar. Fiziksel, duygusal, entelektüel ve spiritüel bedeni, doğru bir akış içerisinde yönlendirebiliyorlar. Böylelikle; bir amaç doğrultusunda belirli bir noktaya ulaşmak mümkün olabiliyor. Mindfulness Tekniği, bu akış içerisinde bireyin dengeli bir yolculuk yapmasına olanak veriyor. Birey, bu akış içerisinde bir devamlılık yakalamayı başarabiliyor. Mindfulness, bu fiziksel, zihinsel, duygusal altyapıyı oluşturmada önemli bir rol oynuyor.

Bireyin bilinç düzeyi arttıkça, memnuniyet düzeyi de doğru orantılı olarak artıyor. Bu anlamda bireyin farkındalığının artması son derece önemli bir nokta olarak karşımıza çıkıyor. Mindfulness, zihnimizdeki endişeleri uzaklaştırmamız noktasında yardımcı oluyor. İki nefes arasında farkındalıkla alınan bir nefes değişimin anahtarı oluyor.

Bilinçli Farkındalık hakkında daha detaylı bilgiye ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız için Doç. Dr. Gamze Sart ve aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Mindfulness bilinen diğer adıyla bilinçli farkındalık son dönemde oldukça ilgi görüyor. Bu konuda çok sayıda kitap yazıldı, yabancı dilden çeviriler yapıldı, eğitmenlik programları açıldı. Bilinçli farkındalık becerisi kazandırmaya yönelik çokça içerik üretildi ve özellikle sosyal medyada bu içeriklere yer verildi.  Bilinçli farkındalık ile beslenme, hareket etme, öğrenme, seyahat etme, iletişim, spor, çalışma odaklı temalar var.

Herkes kendi ilgi, beceri ve profesyonel alanını bilinçli farkındalık ile harmanlama eğiliminde. Bu beceriyi gerçek anlamda kazanabilenler için inanılmaz bir değişim ve dönüşüm oluyor.  Bilinçli farkındalık becerisi etkin bir şekilde kullanılmaya başlandığında olumlu etkileri belirgin şekilde bireyin hayatının her alanına yansıyor.

Mindfulness sayesinde bireyin bilişsel potansiyeli çok daha verimli şekilde potansiyele dökülüyor. Stresle başa çıkmak, duyguları fark edip yönetmek, problem değil çözüm odaklı olabilmek mümkün hale geliyor. Bireyin sosyal yaşamı da bilinçli farkındalık aracılığıyla daha etkin ve keyifli oluyor. İletişim başlatmak ve verimli şekilde sürdürmek ve paylaşılan andan keyif almak mümkün oluyor. İlişki kurmak ve sürdürmek de daha keyifli hale geliyor.

Profesyonel yaşamda da anda kalabilmenin ve anı yaşamanın faydaları oldukça fazla. Odaklanmak ve dikkati sürdürmek kolaylaşırken, yaratıcılık, ilişki kurma, organize olma, planlama gibi becerileri olumlu etkiliyor.

Peki mindfulness nedir? Bu beceriyi edinmenin sağlayacağı avantajlar neler? Bilinçli farkındalık becerisini kimler edinmeli? Kişiyi olumsuz etkileyecek herhangi bir dezavantajı var mı? Bu beceriyi nasıl geliştirebiliriz? Yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

Bilinçli Farkındalık Nedir? Ve Bilinçli Farkındalık ile Akademik Hayatta Başarılı Olabilirsiniz yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Mindfulness Nedir?

Şimdiki zamanın farkındalığı, yaşanan anın ve o anda olup bitenlerin farkında olma halidir. Bu farkındalık duygular, düşünceler, davranışlara yöneliktir. Kişi bilinçli farkındalık becerisini geliştirdiğinde hem kendisinin hem de çevresinin farkına varır. Pek çoğumuz anı ıskaladığımızın farkına varmayız. Yemek yer, seyahat eder, spor yapar, sohbet eder, sevdiklerimizle bir araya gelir, dinlenir, çalışır, eğleniriz.

Ancak pek azımız bu eylemleri farkındalıklı yapar. Günlük yaşamın telaşı, gelecek kaygısı veya geçmişin pişmanlıkları, stres, korku, endişe bizi andan uzaklaştırır. Anda uzaklaştığımız her an ise kendimize ve çevremize yabancılaşırız. Hepimiz zaman içerisinde andan uzaklaştır ve andaymış gibi yapmayı öğrendik.

Keyif alırmış gibi, dertleşirmiş gibi, eğlenirmiş gibi, çalışırmış gibi. Mış gibileri daha sayfalarca uzatabiliriz. Oysa içinde bulunup da farkında olmadığımız hiçbir eylem bize tat vermez. Mindfulness becerisi tamda bu noktada bize hayatımızı, duygu, düşünce ve eylemlerimizi daha tadında yaşama fırsatı veriyor. Neredeyse hepimizin en mutlu anları ve en detaylı hatırladığı anıları çocukluğa dairdir.

Çocukluğumuzdan tatlar, kokular, sevdiklerimizle paylaştığımız güzel anlar hatırlarız. Havanın ısısını, gökyüzünün rengini dahi anımsarız. Sanki mutluluk veren tüm anılar çocuklukta yaşanıp çocuklukta bırakılmalıymış gibi sonrasında bir daha böyle güçlü anılar üretemeyiz. İşte bu yanılgının en büyük nedeni büyüdükçe anda kalma becerimizi kaybediyor olmamızdır. Büyüdükçe anda kalmaktan çok geçmişi düşünmeye ve geleceği planlamaya odaklanıyoruz.

Ne yediğimiz yemeğin ne aldığımız kokunun ne yaptığımız sohbetin, hatta gittiğimiz yolların dahi farkında değiliz. Bu farkındalıksızlık ise bize hayatımızın anlamsız ve değersiz olduğunu hissettiriyor. Mutlu olmanın, keyif almanın elde edilmesi zor şeyler olduğu yanılgısına kapılıyoruz. Mindfulness bize anı yaşama ve andan keyif alma farkındalığı kazandırıyor. Bu farkındalık kendimizden, sosyal, profesyonel ve akademik hayatımızdan aldığımız keyif ve tatmini de artırıyor.

Mindfulness ile Elde Edebileceğiniz Avantajlar Oldukça Fazla

Koşturmaca içerisinde yaşıyoruz. Bedenimiz dursa zihnimiz sürekli telaş halinde. İşe gidiyor, uzun saatler çalışıyor, eve dönüp evin sorumluluklarını yerine getiriyoruz. Zaman ayırmamız gereken ailemiz, arkadaşlarımız ve sorumluluklarımız var. Yapılacaklar listemiz uzadıkça uzuyor ancak ne yeterince zaman ne de enerji bulamıyoruz. Yolda, trafikte çokça zaman kaybediyoruz. Kimi zamansa zihnimizi boşaltmak için kendimizi saatlerce televizyona kaptırıyor veya internette zaman öldürüyoruz.

Kitap okuyor birkaç sayfa sonra okuduğumuzu anlamadığımızı fark ediyoruz. Yemek yiyor ama doyduğumuzu geç fark ediyoruz. Çünkü bedenimizin gerçekleştirdiği çoğu eylemde zihnimiz başka anlarda başka eylemlerde oluyor. Dolayısıyla anı ve zamanı ıskalıyoruz. Mindfulness becerisini hayatımıza katmaksa bize anda kalabilme avantajını sunuyor.

Peki Bilinçli Farkındalık ile Anda Kalmak Bize ne Sağlıyor?

  • Eylemlerimizi daha farkındalıklı bir şekilde gerçekleştiriyoruz bu da aldığımız keyfi ve verimi artırıyor.
  • Sorumluluklarımızı daha farkındalıklı bir şekilde, odaklanarak, dikkat kesilerek yerine getiriyoruz, dolayısıyla hata payımız azalıyor.
  • Eylemlerimizin farkında olduğumuz için zaman harcadığımız şeyleri daha iyi yönetebiliyoruz. Otokontrol geliştiriyoruz. Dolayısıyla televizyon karşısında, internette veya farklı bir eylemde gereğinden fazla zaman geçirmiyoruz. Bu sayede zamanı daha verimli kullanabiliyoruz.
  • İlişkilerimizin kalitesi artıyor. Başlattığımız veya dahil olduğumuz iletişimlerde karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini, beden dilini fark ediyoruz. Bu farkındalık daha kolay empati kurmamızı, daha verimli bir iletişim sürdürmemizi sağlıyor. Kurulan iletişimden ve ilişkiden aldığımız keyif ve doyum artıyor.
  • Daha kaliteli zaman geçiriyoruz. Kendimize, ailemize, sevdiklerimize veya iş ve sorumluluklarımıza daha nitelikli vakit ayırabiliyoruz.
  • Mindfulness becerisi ile stresle başa çıkmak kolaylaşıyor.
  • Problem çözme becerilerimiz gelişiyor, problem odaklı değil çözüm odaklı düşünmeye başlayabiliyoruz.
  • Kaygı düzeyimiz azalıyor.
  • Olumlu düşünce gelişiyor. Bardağın boş tarafına değil, dolu tarafına bakabilir hale geliyoruz.
  • Öz sevgi, öz değer ve şefkat gelişiyor.
  • Fiziksel sağlığımız iyileşiyor; kendimize ve içinde bulunduğumuz ana verdiğimiz değer bedenimize de yansıyor. Beslenme biçimimizden, aktivitelerimize, uyku düzenimize kadar fiziksel sağlığımıza etki edecek pek çok alanda iyileşme oluyor. Azalan stres ve kaygı sayesinde fiziksel ağrılar, kas spazmları azalıyor.
  • Ruhumuzda da iyileşmeler görülüyor. Bilinçli farkındalık becerisini geliştiren bireylerin düzenli meditasyon yapıyormuşçasına olumlu iç enerji kazandıkları görülüyor.
  • Olumlu şeyleri kolay sahiplenirken olumsuzları reddeder, onlardan kaçınırız. Bu da bizde baskı yaratır. Bilinçli farkındalık olumsuz duygu, düşünce ve davranışların da olabileceğini kabul etmemizi sağlıyor.

Mindfulness Tekniklerini Herkes Kolayca Öğrenebilir ve Uygulayabilir

Bilinçli farkındalık teknikleri herkes tarafından kolayca öğrenilebilir ve uygulanabilir. Öğrenme aşamasında profesyonel bir eğitmenden destek alabilir, eğitim programlarına katılabilirsiniz. Ancak henüz bu konuyla yeni tanışıyor ve kapsamlı bir eğitime zaman ve bütçe ayırmak istemiyorsanız kendiniz de başlayabilirsiniz. Bu konuda sosyal medyada sayısız içeriğe ulaşabilirsiniz.

Videolar izleyebilir, hatta bu alandaki profesyonellerin ücretsiz yaptığı canlı yayınlara katılabilirsiniz. Yine bilinçli farkındalık özelinde pek çok kitap bulunmaktadır. Bu kitapları satın alabilirsiniz. Mindfulness çalışan profesyonelleri sosyal medya hesaplarından takip edebilirsiniz. Bilinçli farkındalık çalışma gruplarına, sosyal etkileşim platformlarına dahil olabilirsiniz.

Bilinçli farkındalık teknikleri birer meditasyon türüdür. Meditasyon ise odaklanmayı, konsantre olmayı, şimdi ve bu anda kalmayı ve gönüllü olmayı gerektirir. Başkasının yönlendirmesiyle bu tekniklerden verim alamayabilir, kendinizi çalışmalara veremeyebilirsiniz. Bilinçli farkındalık tekniklerinin birden fazla yöntemi bulunmaktadır. Hatta bu teknikler ilgi alanınıza, inançlarınıza, beklentilerinize, ihtiyaçlarınıza göre de değişebilir.

Ancak seçeceğiniz teknik ne olursa olsun tüm mindfulness tekniklerinin temel hedefi farkındalık yaratmaktır. Bu farkındalık yargısız ve bulunulan ana yönelik olmalıdır.

Bilinçli Farkındalık Tekniklerinden Bazıları:

  1. Basit Bilinçli Farkındalık Meditasyonu Tekniği: Rahat bir pozisyon alın ve sadece nefesinize odaklanın. Nefese odaklanmak sizin için zorsa bir renge, sayıya, kelimeye veya nesneye de odaklanabilirsiniz. Bu sırada zihninize düşünceler gelebilir, farklı duygular hissedebilirsiniz. Bu duygu ve düşünceleri nezaketle, yargılamadan kabul edin ve gönderin. Tekrar odağınıza geri dönün.
  2. Bedensel Farkındalık Tekniği: Ayak parmaklarınızdan başınıza kadar vücudunuzun her bir parçasını sırasıyla fark edin. Bunu yaparken nefes alıp verişiniz rahat olsun. Farkındalığı artırmak için ilgili bölgeleri kasıp bırakabilirsiniz. Vücudunuzdaki gerginliği, rahatsız eden kısımları, rahatlığı, gevşemeyi hissedin.
  3. Duyusal Mindfulness Tekniği: Bu tekniği uygularken gözlerinizi kapatabilir, kendinizi rahat hissedeceğiniz bir pozisyon alabilirsiniz. Ancak bu mümkün olmuyorsa bulunduğunuz anda herhangi bir durumdayken de tekniği uygulayabilirsiniz. Örneğin; kalabalık bir ulaşım aracında, yolda yürürken gibi. Farkındalık düzeyimize erişmese de her ortamın bir kokusu vardır, çok sessiz bir ortamda dahi duyabileceğimiz sesler vardır.

Veya tatlar. Elinize bir nesne veya yiyecek alabilirsiniz. Bir elma veya bir bardak, kalem olabilir. Gözlerinizi kapatabiliyorsanız kapatarak veya elinizdeki şeye bakmayarak onu ellerinizle inceleyin. Dokusunu, kıvrımlarını veya pürüzsüzlüğünü hissetmeye çalışın. Yumuşak mı, sert mi, ince mi kalın mı? Isısı nasıl? Sıcak mı, soğuk mu? Katı mı, akışkan mı, kıvamlı mı?

Koklayın, bir kokusu var mı? Bu kokuya benzeyen bildiğiniz farklı şeyler var mı? Tadabiliyorsanız tadın; ısırabilir, yudumlayabilir veya dilinizi değdirebilirsiniz. Herhangi bir tadı var mı? Peki bu deneyim size nasıl hissettiriyor? Bu yiyeceği veya nesneyi daha önce hiç bu halleriyle değerlendirmiş miydiniz? İşte mindfulness bize sıradan kabul ettiğimiz şeylere dahi farklı açılardan bakabilmeyi ve değer kazandırmayı sağlıyor.

  1. Duyguların Farkındalığı Tekniği: Öfke, kızgınlık, kaygı, stres, korku, sevinç, utanç ve benzeri duygularınızı fark edin, onları hoşgörüyle, yargısızca kabul edin. Bu duygulara isimler verin, size ne hissettirdiğine, bedeninizdeki etkilerine bakın. Ardından farkına vardığınız ve size ait olan bu duyguları uğurlayın.
  2. İstek ve Arzuların Farkındalığı Tekniği: Sigara, alkol, madde, cinsellik, şiddet ve benzeri istek ve arzularınız ile başa çıkın. Geldiklerinde size hissettirdiklerine, bedeninizdeki etkilerine bakın. Bu isteklerin zaman içerisinde azalarak kaybolacağını kendinize hatırlatın. Yargısız ve hoşgörüyle bu istekleri kabul edin ve geçip gitmelerini bekleyin.

Mindfulnes Eğitimlerimize Katılabilirsiniz

Aba Psikoloji olarak, bilinçli farkındalık yöntemiyle danışanlarımızın dikkat dağıtıcı, işlevsiz unsurları göz ardı ederek yer ve zamana odaklanmasına destek oluyoruz. Öğrenmeyle ilgili en önemli ve ilgi çekici kısımlar, dünyayı etkileyici hale getiren, kendine güveni ve kişisel gelişimi teşvik eden parçalardır. Bu bilgiden yola çıkarak bizde bilinçli farkındalık yöntemiyle bu parçaların izini sürüyoruz.

Mindfulness yöntemiyle gerçekleştirilen meditasyon çalışmalarının sosyal, bilişsel, duygusal ve profesyonel alandaki katkılarını danışmanlık deneyimlerimizden biliyoruz. Bilinçli farkındalık tekniği ile öğrenme sürecinin daha verimli gerçekleştiğini danışanlarımızın akademik sonuçlarında görüyoruz. Yöntemin danışanlarımızın dikkat sürelerine, odaklanmalarına ve bilgiyi işleme ve kazanma süreçlerine katkılarını ilgiyle takip ediyoruz.

Aba Psikoloji’de öncelik verdiğimiz bu yöntem, duygusal dengeyi destekleyerek odaklanma ve motivasyona dayalı öğrenme sürecine direkt fayda sağlıyor. Siz de bu avantajlardan faydalanmak ve mindfulness becerisini yetkinlikleriniz arasına katmak isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz. Bilinçli farkındalık tekniği ile bireysel, sosyal, akademik ve profesyonel yaşamınızdan aldığınız verimi artırabilirsiniz. Detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Bilingualizm (çift dillilik), dil kazanımı sürecinde her iki dile birden maruz kalarak ikisini de anadil düzeyinde öğrenmeye denilmektedir. Çift dil öğrenimi kimi çocuklarda konuşmada gecikmeye yol açabilmektedir. Bu durum aileleri endişelendirebilmekte ve çocukların iki dile maruz kalmaması için ailelerce önlemler alınabilmektedir.

Oysa çift dile maruz kalarak büyüyen çocukların bilişsel gelişimlerinde herhangi bir dezavantaja henüz rastlanmamıştır. Buna karşılık ana dil düzeyinde kazanılan çift dil becerisinin sağlayacağı pek çok avantaj vardır. Bu avantajların geleceğe yönelik olması ancak dil kazanımının çocuklukta başlaması ailelerin avantajları göz ardı etmesine yol açabilmektedir.

Çift dile maruz kalan çocukların çoğunlukla ebeveynleri farklı anadillere sahiptir. Veya çocuk ailesinin anadili edindiği ortamdan farklı bir ortamda dünyaya gelmiştir. Sosyal çevre, okul öncesi eğitim ve benzeri nedenlerle çift dil gelişebilmektedir. Bilingualizm için önemli etkenlerden birisi de “one person one language” metodudur. Bu met od ebeveynin çocukla iletişim kurarken sadece kendi anadili üzerinden iletişime geçmesine dayanır.

Örneğin babanın anadili İngilizce ve annenin anadili Türkçe olabilir. Öyleyse baba çocukla İngilizce konuşurken anne Türkçe konuşmalıdır. Bu örnekten yola çıkarak devam edersen babanın çocukla Türkçe iletişime geçmesi çocuğun dil gelişimini zorlaştıracaktır. Aynı şekilde annenin de çocukla İngilizce konuşması çocuğun karmaşa yaşamasına neden olacaktır.

Ebeveynlerin anadilden bağımsız olarak birbirlerinin dillerinde konuşuyor olması çocuğun aynı cümle içerisinde iki farklı dili kullanmasına yol açabilir. Kimi durumlarda da ebeveynler anadillerinden bağımsız olarak dillerini ana dil düzeyinde bilmedikleri ülkelere yerleşebilmektedir. Kariyer, eğitim, kültür, ortam değişikliği gibi etkenler bu sonuca yol açabilmektedir.

Ebeveynler ana dil düzeyinde yeni dile hakim değilken yeni bir bebekleri olabilmektedir. Bu bebek doğrudan bu ülkenin içine doğmaktadır. Dolayısıyla bilingualizm olabilmesi için bebeğin iki dile anadil düzeyinde maruz kalması gerekir. Ancak ebeveynler o ülkenin diline anadil düzeyinde hakim değildir.

Böyle bir durumda çocukta karmaşaya yol açmamak için mutlaka evde ailenin anadili konuşulmalıdır. Çocuk ikinci dili okulda ve sosyal çevrede öğrenmelidir. Aksi halde iki dillilik gelişimi mümkün olmayacaktır.

Bilingualizm (Çift Dillilik) Avantajları

Yapılan araştırmalar gün geçtikçe artmakta ve çift dilliliğin avantajları da artış göstermektedir. Daha eski yıllarda bu öğrenim sürecinin çocuğu olumsuz etkilediği ve hatta şizofreniye dahi neden olabileceği düşünülüyordu. Şimdiyse beynin gelişimini desteklediği, sosyal ve kişisel gelişim açısından da çokça faydası olduğu görülüyor.

Bir çocuğa anadil düzeyinde birden fazla dil kazandırılmak isteniyorsa doğumdan itibaren bu yönde ilerlenmesi öğrenme sürecini kolaylaştırıyor. Çünkü iki yaşındaki bir çocuğun beyninde, bir yetişkine oranla daha fazla sinaptik bağlantı vardır. Beyindeki bu sinaptik bağlantılar kullanılmadığında kaybedilir. Bu nedenle erken dönemde çocuğa iki farklı dil öğretmenin daha avantajlı olduğu vurgulanmaktadır. Dil edinimi, çocuk doğmadan önce başlar.

Dil ediniminde en önemli basamak “anlama”nın gelişmesidir. Genelde bebeklerin anlaması konuşmasından 6 ay ileridedir. Dolayısıyla, bebek 6 aylık iken hatta doğumundan itibaren iki farklı dile maruz bırakılabilir. Pek çok çocuk doğal bir şekilde bilingualizm kazanabilmektedir. Diğer insanlara kıyasla daha üstün empati becerisine sahip olabiliyorlar.

1.     Empatik İletişim Becerisini Destekliyor, Çözüm Odaklı Olmayı Kolaylaştırıyor

Anadil düzeyinde birden fazla dili biliyor olmak beden dilini ve duyguları daha kolay okumayı desteklemektedir. İki dil öğrenerek büyüyen çocuklar bilgi edinme ve bilgiyi geri getirme aşamalarında diğerlerine kıyasla daha hızlı olabiliyorlar. Ayrıca bu bireyler daha çözüm odaklı, esnek ve yaratıcı bir düşünce şekline sahip olabiliyorlar.

2.     Alzheimer Riskini Belirgin Şekilde Geciktiriyor

Akademik açıdan daha zayıf olan bireylerin dahi çift dillilik etkisiyle daha hızlı geliştikleri ve akranlarına yetişebildikleri görülmektedir. Çift dilli bireyler diğerlerine göre daha fazla zihin egzersizi yaptıkları için bunama ve Alzheimer riskleri azalıyor. Yapılan araştırmalar bu bireylerde diğerlerine kıyasla Alzheimer riskinin 5 yıl daha ötelendiğini göstermektedir.

Dikkat ve konsantrasyon süresine de olumlu katkıları bulunmaktadır. Bilingualizm aracılığıyla hafıza güçlenir, kelime hazinesi artar. Bu bireyler zihinsel olarak daha atik ve üretkendir. Ayrıca çift dilli bireylerin iletişimde daha özgüvenli, girişken ve çözüm odaklı olduğu da görülmektedir.

3.     Yaşam ve İş Alanında Alternatif Zenginliği Sunuyor, Çok Kültürlülüğü Destekliyor

Bir diğer olumlu katkısı ise elbette ki sosyal ve kültürel kazanımlarıdır. Daha fazla kültürle temas kurma olanağı sağlar. Bu sayede çok kültürlülük kişisel gelişimi besler.

Farklı kültürlere temas edebilmek hoşgörü ve açık fikirlilik gelişimini de destekler. Ayrıca sosyal, akademik ve profesyonel çevrenin gelişimine de katkı sağlar. Çift dillilik sayesinde kişiler yaşam alanlarını çok daha fazla genişletebilir ve alternatiflerini çeşitlendirebilirler.

Anadil düzeyinde farklı bir dili bilebilmek daha çok iş imkanına, ülke, kültür fırsatlarına olanak sağlar. Dolayısıyla bilingualizm sayesinde bireyin seçim skalası genişler. Birey böylece daha fazla yaşam ve çalışma alanına, sosyal kaynağa ve kültürel zenginliğe sahip olur. Birden fazla dili anadil düzeyinde konuşup yazabilen bireyler diğerlerine göre kendilerini daha özgür ve özgüvenli hissedebilirler.

Bilingualizm (Çift Dillilik) Dezavantajları

Araştırmalar ve çift dilli birey sayısı artıkça bu özelliğin dezavantajlarının azaldığı ve avantajlarının arttığı görülmektedir. Ancak hala kanıta dayılı olmayan tartışmalar bulunmaktadır. Çift dilli bireylerin iki dil kazanımına bağlı olarak tek dilli bireylere oranla bir dile yönelik daha az kelime bildiği görülmektedir.

Çift dilli bireylerin iletişim içerisinde iki dilde birden düşünmeleri kaynaklı uygun ifadeyi bulmakta zorlandıkları düşünülmektedir. Bu durum çift dilli bireylerin doğru kelimeyi bulmakta diğerlerine göre daha fazla zaman kaybettiğini düşündürmektedir. Kimi ailelerde okul öncesi dönemde çocuk iki dile eşitçe maruz kalırken okulla bu oran değişebilmektedir.

Ebeveynlerden biri eğitim dilinde konuşuyor diğeri ise farklı bir dili anadil olarak kullanıyor olabilir. Dolayısıyla çocuk okulda yoğun olarak bir dile maruz kalır. Evde de diğer ebeveynin dili baskın dildedir. Bu durum çocuğun daha fazla maruz kaldığı dili kolaylaştırmasını sağlar. Diğer dile direnç gelişebilir. Bu da hedeflenenin aksine çocuğun bir dile diğerinden daha yatkın olmasına neden olabilir.

Bilingualizm (Çift Dillilik) Beklentisi Olan Aileler Dil Kazanım Sürecinde Nelere Dikkat Etmeli

Ebeveynler için çift dilli çocuk yetiştirmek heyecan verici olsa da emek ve özen isteyen bir süreci kapsamaktadır. Bu süreçte aşağıdaki önerilerimize dikkat etmek çocuğun öğrenme sürecini hızlandıracaktır. Ve dil kazanımı aile tarafından olumlu desteklenmiş olacaktır.

1.     Ebeveynler Çocukla İletişimde Kendi Anadillerini Kullanmalıdır

Yazının en başında da değindiğimiz gibi ebeveynlerin anadilleri birbirinden farklıysa mutlaka her ebeveyn iletişimde kendi anadilini kullanmalıdır. Yani baba İngiliz, anne İspanyol ise baba çocukla İngilizce, anne ise İspanyolca konuşmalıdır.

Ebeveynlerin yeterince hakim olmadıkları dillerde çocukla konuşuyor olması çocuğun dili kazanma sürecini zorlaştıracaktır. Çünkü bir iletişim ne kadar doğru, akıcı ve doğalsa içselleştirilmesi de o kadar kolay olacaktır. Farkında olmasak da hepimiz kendi anadilimizi konuşurken daha etkin bir beden dili kullanırız. İletişimimize jest ve mimiklerimizle güç katarız. Bu nedenle kendi dilimizde konuşurken daha özgüvenli konuşabilir, kendimizi daha iyi ifade edebiliriz.

Bu rahatlık ve esneklik algısı iletişimimiz aracılığıyla çocuğa da geçer. Bu sayede çocuk ebeveyninin anadilini çok daha kolay kazanır. Tam tersi olduğunda ise ebeveynin ifadeleri zorlaşabilir, iletişimdeki spontanite bozulabilir. Bu da çocuğun iletişim kodlarını yanlış almasına yol açabilir.

2.     Çocuk Her İki Anadile de Eşit Derecede Maruz Bırakılmalıdır

Bilingualizm (çift dillilik) için çocuğun her iki dile de eşit derecede maruz kalması gerekir. Ve bu maruziyet günün önemli bir kısmına yayılmalıdır. Çocuk girdiği farklı ortamlarda ve edindiği çeşitli deneyimlerde de dile maruz kalmalıdır. Böylece tek bir kişiyle kurduğu iletişimle kalmaz farklı insanların konuşma stillerini, ifade biçimlerini de deneyimler. Bu çeşitlilik çocuğun anadilinin gelişmesini ve zenginleşmesini sağlar.

3.     Çocuğa Kazandırılmak İstenen Diller Birbirinden Üstün Tutulmamalıdır

Bir diğer önemli konuysa anadil düzeyinde kazanılması istenen dillerin mutlaka önem derecesinin aynı tutulmasıdır. Örneğin çocuğun İngilizceyi ve Almancayı anadil olarak kazanması isteniyorsa çocuk İngilizceyi Almancadan veya Almancayı İngilizceden üstün görmemelidir. Bunu sağlayabilmek için çocuğun her iki dili de kullanmaya ihtiyaç duyması gerekir.

Yani çocuğun Almanca bilgisini edineceği ebeveyni annesiyse anne çocuğun İhtiyaçlarına diğer dilde yanıt vermemelidir. Aksi halde çocuk Almancayı öğrenmeye ve kullanmaya ihtiyaç duymayacaktır.

4.     Bilingualizm Hedefleniyorsa Mutlaka Öğrenme Süreci Keyifli Hale Getirilmelidir

Çift dil gelişimi için önemli bir diğer konu ise dil kazanım sürecinin keyifli hale getirilmesidir. Konuşmaya ve öğrenmeye heves uyandırmak ve bu süreci eğlenceli kılmak çocuğu teşvik edecektir. Kimi aileler öğrenme sürecinin olabildiğince hızlı ve kusursuz olmasını isteyebilir. Bu istek aceleci ve tahammülsüz davranmaya yol açabilir. Ancak dil kazanımı ve kullanımı süreç işidir.

Üstelik heveslendirilmeyen ve öğrenmeye motive edilmeyen çocukta direnç gelişebilir. Çocuk özellikle de kullanımı daha zor olan dilde direnç gösterebilir. Konuşmaya zorlamak, hata yaptığında cezalandırmak veya alay etmek öğrenme sürecini olumsuz etkileyecektir. Negatif yaklaşım yerine pozitif bir dil, sevgi, hoşgörü ve tahammül göstermek öğrenme sürecini hızlandıracaktır.

Çocuğun üzerindeki baskı azaldığında öğrenmek çok daha kolay hale gelecektir. Bu süreçte bol bol anadilde sohbet etmek, masallar anlatmak, kitap okumak, şarkı söylemek önerilmektedir.

Bilingualizm (Çift Dillilik) ve Kariyer Gelişimindeki Rolü

Çift dilliliğin avantajlarının en belirgin şekilde fark edildiği alan kariyer alanıdır. Çünkü iş verenler açısından adayların dil hakimiyetinin organizasyona faydaları oldukça fazladır. Bu dil ister birlikte çalışılan diğer şirketlerin anadili olsun isterse evrensel olan İngilizce olsun avantajlıdır. İşverenler için ikinci bir dile sahip olan çalışanlar tercih sebebidir. Bu sayede iş veren tercüman, danışman gibi aracılardan destek almaksızın işlerini yürütebilir.

Ayrıca anadil düzeyinde dil bilmek o dile mensup kişilerle daha kolay ve samimi iletişim kurabilmeyi sağlamaktadır. Sonradan kazanılan yabancı dil seviyesi anadilde konuşan insanlarla uzun ve samimi konuşmalar yapmaya yetmeyebilir. Özellikle anadilde konuşan bireylerin kullandığı mecazları, ima veya şakaları anlamak anadile hakim olmayanları zorlayabilir. Bilingualizm işe alım sürecine katkı ettiği kadar akademik ve mesleki gelişme de katkı sağlar.

Bu sayede alanınızda yazılan yabancı kaynakları anadilde okuyabilir, anadilde yorumlayıp, tartışabilirsiniz. Kaynakların çevirisini yapabilir diğer hakim olduğunu dile çeviri yapabilirsiniz. Uluslararası araştırmalarda ve çalışmalarda daha etkin rol alabilirsiniz. İki anadilden herhangi birinin konuşulduğu bir ülkeye yerleşebilir veya bu dilde iş yapan bir markayla çalışabilirsiniz. Dil tazminatı gibi haklardan da faydalanabilirsiniz.

Çift dilliliğin sağlayacağı avantajlardan faydalanmak istiyorsanız ebeveyn olmaya karar verdiğinizde bu alanda da araştırma yapmalısınız. Çift dil öğrenimiyle ilgili beklenti ve amaçlarınızı belirlemeniz nasıl bir öğretme methodu izlemeniz gerektiğini öğretebilir. Evde, okulda ve sosyal yaşam içerisinde izlenmesi gereken yollarla ilgili profesyonel destek alabilirsiniz.

Aba psikoloji olarak dil becerisini ve çeşitliliğini oldukça önemsiyoruz. Birden fazla dil bilen ve dil kullanım becerisi gelişmiş olan öğrencilerimizin kariyer gelişimlerini gözlemliyoruz. Siz de Bilingualizm (çift dillilik) sahibiyseniz kariyerinizi planlamak ve dil becerinizden en iyi şekilde faydalanmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Kişilik gelişimi, bireyin sosyal ve fiziksel çevresi içinde tutarlı olarak gösterdiği kişilik özelliklerinin oluşumudur. Kişiliğin gelişimi doğumla birlikte başlar ve çocuk 6 yaşlarına geldiğinde büyük oranda tamamlanır. Doğumla birlikte başlandığı söylense de aslında kişilik anne karnındaki yaşantılarla da şekillenmeye başlamaktadır. Annenin gebelik sürecindeki duygu durumu, yaşantısal deneyimleri, gebeliğine yüklediği anlam ve bebeğiyle kurduğu doğum öncesi bağ kişiliği etkilemektedir.

Dolayısıyla doğum öncesinden başlayarak çocuğun ilk altı yılında temel etkileşim kaynağı ailesidir. Kişiliğin şekillendiği bu önemli zaman aralığında kişilik üzerindeki en belirgin rol aileye aittir. Ebeveynlerin kendi kişilik özellikleri, çocuk yetiştirme tutumları, aile içi iletişimleri, problem çözme becerileri çocuğa yansımaktadır. Ebeveynlerin birlikte ve ayrı ayrı sergiledikleri tavır, tutum ve iletişim stilleri çocuğun kişilik gelişimi üzerinde etkilidir.

Peki kişiliğin şekillenmesinde hangi unsurlar rol oynamaktadır? İdeal aile ortamı nasıl olmalıdır? Aile içindeki olumsuzluklar kişiliği nasıl etkilemektedir? Sağlıklı bir kişiliğin gelişebilmesi için bebeklikten başlayarak çocuğun ihtiyaçları nelerdir? Psikolojik destek almak gerekli mi ve hangi durumlarda destek almak düşünülmelidir? Yazımızın devamında cevaplara ulaşabilirsiniz.

Çocuklarda Benlik Gelişimi ve Yaşam Boyu Başarıya Etkisi ve Ebeveyn Tutumları ve Karakter Gelişimine Etkisi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kişilik Gelişimi için Ebeveynle Güvenli Bağ Kurabilmek Oldukça Önemli

0-2 yaş, çocuğun, fiziksel, zihinsel ve duygusal yönden en hızlı geliştiği dönemdir. Bu dönemde çocuğun sadece fiziksel gereksinimlerinin karşılanması yeterli değildir. Bebek yaşamın ilk iki yılında büyük ölçüde bakımıyla ilgilenen kişiye (çoğunlukla bu kişi anne) bağımlıdır. Dolayısıyla bakım verenle kurulan ilişkinin niteliği bebeğin zihinsel ve duygusal gelişimi için son derece önemlidir.

Anneyle bebek arasında kurulan bağın sağlıklı, bebeğin gelişimini destekleyecek yeterlilikte olmasına güvenli bağlanma denir. Annenin, emzirme ya da besleme tarzı, bebeğiyle kurduğu fiziksel temas ve onu rahatlatma biçimi bu bağın gelişimini destekler. Dolayısıyla çocuğun kişilik gelişimi de sağlıklı yönde ilerler. Annenin bebeğin ihtiyaçlarına duyarlılığı, bebeğe duygusal yakınlığı, yanında olduğu konusunda verdiği güven de oldukça önemlidir.

Bebeğin temel duygusal ve fiziksel ihtiyaçları yeterli ve düzenli şekilde karşılanmadığında kurulan bağın gücü zayıflamaktadır. Bu yetersizlik de güvensiz bağlanmaya neden olmaktadır. Bebek ebeveynine güvenli şekilde bağlanırsa kendi öz değerini ve çevresini algılayış biçimini bu güven üzerinden nitelendirir. Güvenli bağlanan bir bebek kendini değerli, yeterli, güvenilir hissederken çevresine yönelik de benzer anlamlar yükler.

Bebek sevilmeye, bakılmaya değer bir birey olduğunu daha bu dönemden kurduğu ilişkinin niteliğiyle kodlamaya başlar. Güvensiz bağ geliştiren bebek ise kendisinin sevilmeye ve bakılmaya layık olmadığı yanılgısına kapılır. Böyle bir bebek yetersizlik, güvensizlik ve değersizlik duygularıyla yoğrulur. Çevresini de güvenilmez ve tehlikeli olarak kodlar. Yalnızlık duygusu çok daha belirgin hale gelir. Öfke veya öğrenilmiş çaresizlik gelişebilir.

Kişilik Gelişimi Anne Karnında Başlıyor, Yaşamın İlk 6 Yılında Belirginleşiyor! Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kişilik Gelişimi Ebeveyn Tutumlarıyla Şekil Alıyor

Ebeveyn tutumları kişiliğin belirlenmesin etkili rol oynuyor. Ebeveynlerin benzer roller sergilemesi ve birbirinden tamamen farklı olması da kişiliğin nasıl şekilleneceğini etkiliyor. Yaygın ebeveyn tutumlarına bakıldığında otoriter tutum, demokratik tutum, mükemmeliyetçi tutum, ihmalkar ve tutarsız tutumlarla karşılaşılabiliyor.

Otoriter tutumda daha çok ebeveyn ceza ve otorite gücüyle evde hakimiyeti sağlıyor. Fiziksel ve duygusal cezalar, sevgiden mahrum bırakma gibi olumsuz yaklaşımlar uygulanabiliyor. Bu ebeveyn tutumunun kişilik gelişimi açısından son derece zedeleyici olduğu klinik araştırmalarca da destekleniyor.

Bir diğer sağlıksız ebeveyn tutumu ise İhmalkar veya tutarsız ebeveyn tutumları. İhmalkar tutumda çocuğun varlığı ve ihtiyaçları sıklıkla göz ardı ediliyor. Dolayısıyla özgüven, öz benlik gelişmiyor. Çocuk fiziksel, duygusal ihtiyaçlarından mahrum ediliyor. Böyle bir aile ortamında güvenli bağ gelişmediği gibi kişi çevresini ve hatta kendisini de güvensiz buluyor.

Mükemmeliyetçi tutumda da yine sağlıksız kişilik özelliklerine yatırım yapıldığını görüyoruz. Mükemmeliyetçi ebeveynler gerçekdışı beklentilerle çocukları yıpratıyor. Sınav ve performansa yönelik kaygılar en çok bu ebeveynlerin çocuklarında görülüyor. Yetersizlik duyguları bu çocuklarda çok daha baskın hale geliyor.

Sağlıklı kişilik gelişimi için ise ihtiyaç duyulan ebeveyn tutumu demokratik-hoşgörülü ebeveyn tutumu. Bu tutumun başarılı ve tutarlı şekilde uygulandığı ailelerde ideal aile ortamı görülüyor. Bu ailelerde çocuk hata yaptığında cezalandırılmıyor. Bunun yerine hatalarından ders çıkarması ve neden sonuç ilişkisi kurması desteklenir.

İyi ve kötü deneyimlerde aile birbirinin yanında oluyor ve birbirine ışık tutuyor. Böyle bir ortamda yetişen çocuğun kişiliği de sağlıklı, dengeli ve tutarlı oluyor. Kendi içinde mutlu, huzurlu ve memnun olan çocuk sosyal çevreyle ilişkisinde ve davranışlarında da uyumlu ve dengeli oluyor. Ebeveyn Tutumları ve Karakter Gelişimine Etkisi ve Kıyaslama ve Rekabet Çocukları Nasıl Etkiliyor? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Ebeveynlerin Problem Çözme Becerileri ve İletişim Stilleri Kişilik Gelişimi Üzerinde Etkili

Aile içi iletişim modelleri ve elbette aile bireylerinin karşılaştıkları problemlere nasıl çözüm ürettiği doğrudan çocuğa rol model oluşturuyor. İdeal aile ortamında iletişim saygı çerçevesinde, suçlama ve hakaret içermeden, duygu ve düşüncelerin paylaşılmasıyla sağlanıyor. Aile bireyleri birbirleriyle iletişim kurarken etkin dinleme yapıyor, empati kuruyor ve ben diliyle konuşuyor. Küsme, trip atma, alaya alma gibi pasif agresif tepkiler kullanılmıyor.

İletişim kazalarına yol açabilecek kelimelerden ve olumsuz beden dilinden uzak duruluyor. İdeal aile ortamında meydana gelebilecek iletişim kazaları, kırgınlıklar veya tartışmalarda aile üyeleri sorunları çözmeye odaklanıyor. Ailede veya sosyal, profesyonel hayat içerisinde karşılaşılan problemlerle nasıl baş edildiği kişilik gelişimi için belirleyici.

Sorunlar konuşarak, medeni şekilde tartışılarak mı hallediliyor yoksa sesler yükseltilip, fiziksel güce mi başvuruluyor? Sorun çözme yöntemi olarak empati mi kurulmaya çalışılıyor yoksa açık arayarak zayıflıklardan faydalanmaya mı çalışılıyor? Aile İçi İletişim Eksikliği Nedenleri ve Sağlıklı Bir Birey Yetiştirebilmek İçin Aile İçi İletişim Nasıl Olmalı? yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kişilik Gelişimi Tekrar Eden Olumsuz Fiziksel ve Duygusal Yaşantılarla Zedeleniyor

Ailede, faal olarak zaman geçirilen sosyal çevrede maruz kalınan fiziksel, duygusal şiddet karakter gelişimini zedeliyor. Bağırarak iletişim kurmak, vurmak, sevgiden mahrum bırakmak, ceza vermek, ihtiyaçlarını karşılamamak, alay etmek, hakaret etmek bunlara örnek verilebilir. Fiziksel ve duygusal şiddetin hakim olduğu bir aile ortamında ideal aileden bahsetmek mümkün değildir. Bu tarz ortamlarda çocuk ve ebeveyn arasında güvensiz, korkulu bağlanma söz konusudur.

Çocuğun özgüveni, benlik değeri ve özsaygısı gelişmez. Çocuk ebeveyni gibi otoriter gördüğü akranlarından, öğretmenlerinden ve diğer kişilerden de korkar. İçe kapanık, pasif bir kimlik geliştirebileceği gibi olumsuz yaşantıları da modelleyebilir. İsyankar, zarar veren, istek ve ihtiyaçlarını zorla elde eden bir kişilik geliştirebilir. Fiziksel, Duygusal, Sözel Şiddete Maruz Kalmak Çocuğun Dünyasını Nasıl Etkiliyor? Ve Çocuklarda Regresyon ve Nedenleri Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Ailenin ve Çocuğun Alacağı Psikolojik Destek Kişilik Gelişimi için Destekleyici Olacaktır

Sağlıklı ebeveyn tutumları sergilemek, çocuğunuzun karakter gelişimine daha yapıcı katkı sağlamak için psikolojik destek alabilirsiniz. Aile içi ilişkilerin iyileştirilmesinde, çift ve aile sorunlarının giderilmesinde aile danışmanlığından faydalanabilirsiniz. Ayrıca okul, bölüm, meslek seçmeden önce karakter gelişimi ve karakter analizi hakkında bilgi edinmek de oldukça önemli. Meslek veya alan/bölüm seçimi yapmadan önce çocuğunuzun kişilik testine katılmasını sağlayabilirsiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Oyun Terapisi Nedir? Çocuk ve Aileler için Faydaları yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kişilik gelişimi ve testleriyle ilgili bilgi almak veya diğer psikolojik hizmetlerimizden faydalanmak isterseniz bize ulaşabilirsiniz. Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak ve “Çocuğumu Hangi Uzmana Götürmeliyim?” Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Psikiyatristi Kimdir? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Read More

Psikolojik destek yaşamın her evresinde her bireyin edinmesi gereken oldukça önemli bir hizmet. Nasıl ki barınma, beslenme, dinlenme gibi temel fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılıyorsak ruhsal ihtiyaçlarımızın da karşılanması gerekiyor. İnsanoğlu gündelik yaşam içerisinde pek çok psikolojik etkenle bir arada yaşıyor. Özellikle metropollerde maruz kalınan psikolojik uyaranlar çok daha fazla.

Ekonomik güçlükler, trafik, işsizlik, şiddet, iletişim aksaklıkları, travmatik olaylar, kazalar, saldırılan, hastalıklar insanları olumsuz etkiliyor. Pek çok olumsuz etkene doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalıyoruz. Sosyal medya, televizyon gibi kaynaklar da global düzeyde pek çok olumsuzluğa maruz kalmamıza neden oluyor. Bugün bulunduğumuz noktadan dünyanın bir başka ucunda gerçekleşmiş bir olaydan etkilenebiliyoruz. Dolayısıyla psikolojik destek ihtiyaçlarımız da artıyor.

Gelişmekte olan ülkelerde psikolojik hizmetlere yapılan başvurular ikinci plana atılsa da gelişmiş ülkelerde durum çok farklı. Kişisel yaşam, akademik başarı ve kariyer gelişiminden başlayarak pek çok alan ve konuda insanlar psikolojik hizmetlere başvuruyor. Bu sayede sorunlar kronikleşmeden veya performansı ketlemeden ihtiyaç duyulan önlemler alınmış oluyor.

Gelişmekte olan ülkelerde ise psikolojik kaynaklara erişmek zahmetli ve oldukça maliyetli. Yüksek maliyetler psikolojik hizmetlere başvuruların gecikmesine neden oluyor. Pek çok birey kendini ifade edebilmek ve dinlenebilmek için bir uzmanla konuşmak istiyor. Konuşmak, objektif ve yargısız bir yaklaşımla dinleniyor olmak kişiye kendini iyi ve güvende hissettiriyor.

Artan önemine ve duyulan ihtiyaca rağmen psikolojik hizmetlerle ilgili önyargılar da hala devam ediyor. Psikolojik destek başvuruları çoğunlukla destek ihtiyacı kaçınılmaz hale geldiğinde yapılıyor. Psikolojik desteğe başvuran bireyler belki yıllardır baş etmeye çalıştıkları yaşantısal problemleri destek sayesinde kısa sürede atlatmak istiyor. Oysa yıllarca ötelenmiş bir ihtiyacın istenilen düzeyde karşılanabilmesi de zaman gerektiriyor.

Zamanında destek alınması ise sorunlar oluşmadan önleyici müdahale sağlıyor. Bu açıdan psikolojik danışmanlık hem önleyici hem de iyileştirici rol oynuyor. Peki ne zaman bir uzmanla görüşülmeli? Destek ihtiyacı olduğunda hangi birimlerle görüşülmeli? Uzman seçerken nelere dikkat edilmeli? Yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

Psikolojik Destek Hangi Durumlarda Alınabilir?

Psikolojik hizmetlere başvurmak için spesifik bir problem yaşıyor olmaya gerek yok. Duygu, düşünce ve bunların etki ettiği davranışlar üzerine konuşmak için de destek aranabilir. Ancak çoğunlukla destek talebi psikolojik sorunlar kaçınılmaz bir hal aldığında yapılır. Kimi zaman bu belirtiler kişinin kendisini rahatsız eder. Kimi zamansa belirtiler çevre tarafından fark edilir ve kişi bir uzmana yönlendirilir.

Bazen hem kişi hem de çevre durumun farkındadır. Kimi bireyler psikolojik hizmetlerden destek almakta son derece gönüllüdür, kimi bireylerse bu ihtiyacı göz ardı etmektedir. Durum hangisi olursa olsun destek alacak kişinin psikolojik destek almaya gönüllü olması tedaviyi olumlu etkilemektedir.

Depresyon, anksiyete, fobi, mani, dikkat eksikliği, travma, yas, boşanma gibi psikolojik problemlerde profesyonel destek alınmaktadır. Ancak psikolojik desteğe ihtiyaç duyulan çoğu problem erken müdahale ile önlenebilmektedir. Eğitimde, öğretimde, kariyer gelişiminde, iletişim ve sosyal becerilerde de psikolojik hizmetlerden faydalanılabilmektedir.

Destek Alınabilecek Durumlar

  • Anne karnından başlayarak bebek ve çocuk psikolojisi için hamileler, baba adayları ve ebeveynler psikolojik destek alabilir,
  • Evlilik, boşanma, çocuk sahibi olma, okul seçme, kariyer belirleme, iş değiştirme gibi önemli süreçlerde de destek alınabilir,
  • Kişilerarası anlaşmazlıklarda özellikle çiftler ve aileler iletişim ve problem çözme tekniklerine yönelik destek alabilir,
  • Akademik ve profesyonel kariyere yönelik destek alınabilir,
  • Afet, kaza, savaş, saldırı, terör ve benzeri travmatik yaşantılara maruz kalan kişiler destek alabilir,
  • Alt ıslatma, 2 yaş sendromu, tuvalet eğitimi, kardeş kıskançlığı gibi çocukluk çağı problemlerinde destek alınabilir,
  • Bireyin yaşam kalitesini düşüren, işlevselliğini azaltan konularda destek alınabilir (performans kaygısı, sosyal fobi, panik atak, obsesif kompulsif bozukluk gibi)
  • Akran zorbalığı
  • Ergenlik çağı sorunları
  • Yaşlılık psikolojisi
  • Özel bakım gerektiren bireyler ve yakınları
  • Cinsel kimlik
  • Cinsel problemler (vajinismus, erken boşalma gibi)
  • Dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü
  • Yeme bozuklukları
  • İstismar ve ihmal
  • Adli süreçler
  • Stres
  • Kaygılar ve fobiler
  • Bunalım, intihar düşünceleri
  • Davranım bozuklukları
  • Alkol, madde bağımlılığı
  • Temel güven ve bağlanma problemleri ve benzeri pek çok konuda psikolojik destek

Kimlik arayışı, karakter analizi, performans artırma, hedef belirleme, zaman yönetimi, motivasyon ve benzeri durumlarda da destek talep edilebilir.

Psikolojik Destek Almak için Ne Zaman Bir Uzmanla Görüşülmeli?

Psikolojik açıdan destek sunabilecek bir uzmanla görüşmek için psikolojik problemler yaşamaya gerek yok. Zamanında ve düzenli şekilde alınan destek bireylerin kişisel, akademik, profesyonel ve sosyal hayatlarına verim sağlıyor.

Böylece gündelik stres nedeniyle yaşadığımız fiziksel gerginlik, iletişim kazaları gibi olumsuz sonuçlarla baş etmek kolaylaşıyor. Çözüm odaklı düşünce gelişiyor, düzenli destek aynı zamanda kişiye kendi psikolojik danışmanı olabilme ayrıcalığını sunuyor. Bireyler aldıkları destek sürecinde öğrendikleri ve uyguladıkları teknikleri yaşam boyu karşılaştıkları sorunların çözümünde kullanabilir hale geliyor.

Psikolojik destek için bir psikolog, psikolojik danışman, pedagog veya psikiyatri uzmanıyla görüşmeye ihtiyaç duyduğunuz her an başvurabilirsiniz. Başvurmak için sadece sorun yaşıyor olmaya da gerek yok. Kimi zaman kronikleşen problemlerimizi bir problem olarak görmeyi bırakırız. Veya yaşadığımız performans kayıplarının nedenleri psikolojik sorunlarımızken sorunları farklı kaynaklarda ararız.

Örneğin pek çok uyku probleminin nedeni psikolojiktir. Çok uyumak veya uyuyamamak fizyolojik bir probleme bağlı oluşabileceği gibi psikolojik temelli de olabilir. Diş gıcırdatma, kolayca öfkelenme, ağlama, bağırma, kilo alma veya verme psikolojik bir sorunun belirtisi olabilir. Destek almak için işlerin çıkmaza girmesini beklemek sorunun daha kompleks bir hale gelmesine ve kişilerin olumsuz etkilenmesine neden olur.

Boşanma sürecinde destek almak yerine evlilikteki problemler fark edildiğinde destek almak çok daha işlevsel olmaktadır. Bu nedenle baş etmekte zorluk yaşanan, kişinin bireysel ve sosyal yaşamını olumsuz etkileyen her konuda destek alınabilir.

Psikolojik Destek Nasıl Alınır?

Çoğunlukla psikolojik görüşmeler yüz yüze yapılmaktadır. Ancak özellikle pandemiyle birlikte online danışmanlık da son derece yaygın hale gelmiştir. Psikolojik hizmetten faydalanacak kişilere danışan, hizmeti sunacak kişiye ise danışman denilmektedir. Psikolog, pedagog, psikiyatrist başvurulabilecek psikolojik kaynakların bir kısmıdır. Psikolojik hizmetler de kendi içerisinde ayrışmaktadır. Psikolojik danışmanlık daha kısa süreliyken psikoterapi çok daha uzun sürmektedir.

Kimi durumlarda psikolojik desteğe uzman görüşüyle ilaç tedavisi de eklenmektedir. Danışman psikiyatrist ise ilaç düzenlemesi yapabilmektedir. Ancak görüşmeyi sürdüren kişi psikolog, pedagog veya psikolojik danışman ise psikiyatrik yönlendirme yapılması gerekmektedir. İlerlemiş, kendisine ve çevresine zarar veren, gerçeklik algısı kaybolmuş, oto kontrol kullanamayan bireylerde kimi durumlarda hastaneye yatış yapılabilmektedir.

Psikolojik destek yüz yüze ve online görüşmelerin dışında telefon veya mesajlaşma şeklinde de alınabilmektedir. Ancak bu iki görüşme türünün işlevselliği ve güvenirliği tartışılmaktadır. Görüşmeler ortalama 60 dakika sürmektedir. Kullanılacak tedavi yöntemi ve danışanın ihtiyacına göre görüşme sıklığı belirlenmektedir. Kimi zaman haftada bir veya iki görüşme yapılabilmektedir.

Görüşme sıklıkları 10 günde bir ve takip eden seanslarda ayda bir şeklinde de devam edebilmektedir. Çoğunlukla görüşme sıklığı ve süresi uzman tarafından danışana aktarılmaktadır.

Destek alan bireyler için mahremiyet ve güven ilişkisi son derece önemlidir. Bu nedenle danışman veya terapistin danışanla güvene dayalı bağ kurması gerekir. Danışanın görüşme içerisinde paylaştığı her şey onun özelidir ve danışanla danışman arasında kalmalıdır. Eğer danışanın paylaştığı vaka başka bir uzmanla paylaşılacaksa mutlaka danışandan yazılı onay alınmalıdır.

Psikolojik Destek Almak için Uzman Seçimi Nasıl Yapılmalı?

Destek almaya karar vermek kadar doğru kaynağı belirleyebilmek de önemli. Çoğunlukla psikolojik problemler için ilk başvurular psikiyatri kliniklerine yapılıyor. Bunun bir nedeni danışanların ilaç desteğiyle psikolojik sorunların fiziksel sorunlar gibi çözüleceğini umut ediyor olmalarıdır. Bir diğer nedeni ise psikiyatrik hizmetlere hastanelerde erişimin çok daha kolay olmasıdır. Ancak psikiyatrinin destek olacağı konularla bir psikoloğun veya pedagogun vereceği destek farklıdır.

Tıpkı tıbbi birimlerdeki farklılıklar gibi psikolojik kaynaklarda da farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin; iç hastalıkları uzmanı da tıp mezunudur, kulak burun boğaz doktoru da. Ancak ikisinin de uzmanlıkları birbirinden farklıdır ve fikir sahibi olsalar da birbirlerinin uzmanlık alanlarına girmezler. Psikolojik destek alırken de benzer bir süreç yer almaktadır. Her psikolog her psikolojik sorunla çalışamamaktadır.

Çocuk, ergen, yetişkin, çift, aile, cinsel terapi, spor psikolojisi gibi pek çok ayrı çalışma alanı bulunmaktadır. Bir uzman sadece boşanma süreciyle ilgileniyorken başka biri sadece çocukluk çağı sorunlarıyla ilgileniyor olabilir. Psikiyatri biriminden destek alırken de benzer ayrışmalar görülmektedir.

Çocuk, ergen ve yetişkin psikiyatrisi olarak ayrışabilmektedir. Ayrıca her psikiyatrist, psikolog veya pedagog terapist değildir. Ancak her uzman birbirinin çalışma alanıyla ilgili az da olsa fikir sahibidir. Dolayısıyla doğru kaynağa yönlendirmek için ilk değerlendirme sonrası sizinle bilgi paylaşabilir.

Psikolojik destek almaya karar verildiğinde mutlaka öncesinde görüşülecek kişiden ön bilgi alınmalıdır. Başvuru nedeni paylaşılıp, görüşülecek kişinin bu konuda uzman olup olmadığı araştırılmalıdır. Yapılan bu ön görüşme sayesinde hem zaman hem de maliyetten kazanç elde edilmiş olacaktır.

Üstelik yapılan hatalı seçimler kişinin kendisini tekrar tekrar anlatmasına neden olabilmektedir. Bu ise motivasyonu kırmakta ve çaresizlik hissini beslemektedir. Danışanlar sorunlarının çözümsüz olduğunu düşünebilmekte veya psikolojik hizmetlerin kalitesine olan güvenini kaybedebilmektedir.

Psikolojik hizmetlerden verim alabilmek için danışmanın yetkin ve yetkili olması kadar danışman ve danışan arasındaki uyum da önemlidir. Güven ve uyum ise terapi sürecinin verimini doğrudan etkileyen unsurlardır. “Çocuğumu Hangi Uzmana Götürmeliyim?” Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Psikiyatristi Kimdir? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Psikolojik Destek ve Kariyer Danışmanlığı İçin Aba Psikoloji İle İletişime Geçebilirsiniz

Aba psikoloji ailesi uzman kadrosu ile her yaştan bireyle profesyonel şekilde çalışmaktadır. Gelişim değerlendirmeleri, kişilik ve yetenek testleri, dikkat ve algı testleri, IQ ve EQ testleri ile çocuk, genç ve yetişkinlerin yeteneklerini keşfediyoruz. Kariyer planlama, hedef belirleme, kariyer değişikliği, sınava psikolojik hazırlık ve performansa yönelik çalışmalar yapıyoruz.

Çocukluk çağı problemleriyle çalışıyoruz.  Bu problemlerin karakter gelişimini, sosyal, akademik ve profesyonel hayatı olumsuz etkilememesini hedefliyoruz. Gençlerle çalışıyor ergenlik çağı problemlerinin aynı şekilde akademik ve profesyonel yaşamdaki performansı olumsuz etkilememesi için destek oluyoruz. Aile desteğinin önemini biliyor ve ailelerle de bu süreçte çalışıyoruz. Sosyal beceri ve iletişim üzerine de çalışmalar yapıyoruz.

Psikolojik destek dışında stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı hizmeti de sunuyoruz. Siz de destek arayışındaysanız ön bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Bizi Youtube hesaplarımızdan da takip edebilir, her hafta düzenli paylaştığımız içeriklerimizi izleyebilirsiniz.

Read More

Nefes egzersizleri düzenli ve yeterli şekilde yapıldığında stresle baş etmeyi, kaygıyı azaltmayı ve daha sağlıklı düşünmeyi kolaylaştırıyor. Egzersizler doğru yapıldığında fiziksel yakınmalarda ve psikolojik rahatsızlıkların semptomlarında da azalmalar görülüyor. Kronik yorgunluk, baş ağrısı, migren, strese bağlı kas ağrıları gibi fiziksel yakınmalar düşüyor. Uyku bozuklukları, kaygı, stres, öfke, anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde de oldukça olumlu sonuçlar alınabiliyor.

Nefesin doğru kullanımı spordan sanata pek çok alanda işlevselliği ve verimliliği artırıyor. Egzersizler etkili konuşma ve diksiyondan, vücudu dengede tutmaya, sesi doğru kullanmaya ve sakinleşmeye yardım ediyor. Ses sanatçıları, sporcular, tiyatrocular, spikerler, komedyenler, seslendirme sanatçıları, eğitmenler doğru nefes egzersizleriyle mesleki verimliliği artırıyor.

Öğrencilerin katıldığı sınav sayısı ve sınavların önemi yıldan yıla artıyor. İyi bir lise eğitimi için girilen LGS veya hayallerindeki üniversite için hazırlandıkları YKS gibi. Yurtdışı eğitim hayali olanlar veya İngilizce yeterliliklerini ispat etmek isteyenler için TOEFL, AP, IB sınavları var. Dolayısıyla özellikle ortaokul itibariyle öğrencilerin sınav maratonu başlıyor. Bu maratonda rekabet oldukça yüksek.

Rekabet kadar okulların beklentilerini karşılamak da kolay değil. Üstelik sınava hazırlanmak kadar doğru seçimleri yapmak da önemli. Çünkü sınava hazırlık süreci sadece girilen sınavdan başarılı olmayı gerektirmiyor. Aynı zamanda bir ömür boyu sürdürülecek mesleğin de seçilmesi ve bu meslek için en iyi eğitimleri veren okulların hedeflenmesi gerekiyor.

Bu karar çoğunlukla lise yıllarında veriliyor gibi görünse de aslında doğru lisenin tercih edilmesi de kariyeri etkiliyor. Öğrencilerin sırtındaki yükse oldukça ağır. Okul başarısını artırmak ve sürdürmek, doğru seçimler yapmak, sınava hazırlanmak, yetişkinliğe hazırlanmak gibi sorumlulukları var. Yeterli aile ve okul desteği olmadığında veya öğrenci gerçekdışı beklentilere maruz kaldığındaysa sınav stresi başlıyor.

Yazımızın devamında nefes egzersizlerine neden ihtiyaç duyarız? Nefes çalışmaları nasıl yapılır? sınava hazırlanırken nefes çalışmalarının sağladığı avantajlar nelerdir? Sınav stresinden kurtulmak için hangi nefes çalışmaları denenebilir? Bulabilirsiniz.

Nefes Egzersizlerine Neden İhtiyacımız Var?

Dünyaya geldiğimizde yaptığımız ilk eylem nefes almaktır. Kimse bir bebeğe nasıl nefes alması gerektiğini öğretmez. Bebek nefes alma eylemini içgüdüsel olarak doğru yapar. Bebek burundan aldığı nefesle karnını şişirir, işte bu nefes doğru nefestir. Ancak büyüdükçe yaşam ortamımız, çevremiz değişir, gelişir ve davranışlarımızda da değişiklikler gerçekleşir.

Çevremizdeki stres faktörleri, büyük şehirlerdeki yaşam koşulları, kirli hava gibi faktörler doğal nefesin unutulmasını tetikler. Zaman içerisinde burundan alınan nefes yerini ağızdan alınan kısa nefeslere bırakır. Dolayısıyla nefesin biyoritmi bozulur. Hatalı nefes sonucu akciğerler tam performansla çalışmaz ve kan damarları daralır. Kan damarlarının daralması sonucu kandaki oksijen azalır. Kandaki yetersiz oksijen organlara ve beyne yeterli oksijenin taşınamamasına neden olur.

Yetersiz oksijen sonucu sempatik sistem uyarılır ve tehlike varmışçasına savaş/kaç sistemi devreye girer. Bu da nabzı yükseltir, terleme artar, göz bebekleri büyür, ağız kurur, fiziksel gerginlik açığa çıkar. Ayrıca beden yeterince dinlenemez, kronik yorgunluk, baş ağrısı, sindirim bozuklukları açığa çıkar. Uyku bozuklukları da görülmeye başlar. Bu nedenle büyüdükçe unuttuğumuz sağlıklı ve doğal nefes akışının yeniden öğrenilmesi gerekmektedir.

Nefes egzersizleri de bireylerin doğru nefesi öğrenmesini desteklemektedir. Şu an basit bir kontrolle doğru nefes alıp alamadığınızı kontrol edebilirsiniz. Nefesinize odaklandığınızda ağzınızdan mı burnunuzdan mı nefes alıyorsunuz? Nefes alırken karnınız mı şişiyor yoksa göğüsünüz mü? Otururken veya bir işle meşgul olurken, fiziksel efor harcarken de bu şekilde mi nefes alıyorsunuz?

Kısa bir kontrolle nefes alışkanlığınızı değerlendirebilirsiniz. Doğru nefes burundan alınmalı ve nefes karnın şişmesini sağlamalıdır.

Sınav Stresini Yenmek için Nefes Egzersizleri Nasıl Yapılır?

Nefes çalışmalarının nasıl yapıldığını öğrenene kadar disiplinli ve düzenli tekrarlar yapmak gerekiyor. Böylece hem egzersiz rutini kazanılmış oluyor hem de vücut doğru nefes kullanımını öğrenmiş ve bunu talep eder hale geliyor. Hangi nefes çalışmalarının sizin için uygun ve faydalı olduğunu bulmaksa deneme yanılma yoluyla tespit ediliyor.

Nefes egzersizi yaparken özel bir alana veya ekipman kullanmaya ihtiyaç duyulmuyor. Dilediğiniz yerde, dilediğiniz zaman nefes çalışması yapabilirsiniz. Nefes egzersizlerinden verim alabilmeniz için yeterli oksijenin olduğu ve dikkatinizi dağıtacak faktörlerin olmadığı ortamları tercih edebilirsiniz. Sabah yataktan kalkar kalkmaz, gece uyumadan önce, işe veya okula gitmek için evden çıkmadan önce yapabilirsiniz. Sadece ev ortamında da yapmak zorunda değilsiniz.

İş yerinizde, okulda, kursta, sosyal bir etkinlik arasında, parkta, bahçede, deniz kenarında da yapabilirsiniz. Herhangi mekan sınırlaması bulunmadan nerede ihtiyaç duyuyor ve daha çok verim alacağınızı düşünüyorsanız orada yapabilirsiniz.

Yeterli pratiği ve alışkanlığı kazandığınızda stresli ortamlarda ve kaygı veren deneyimlerden önce de yapabilirsiniz. Sınava katılmak da pek çok öğrenci için stresli ve kaygı uyandıran bir deneyimdir. Deneme sınavları dahi öğrencilerin stres ve kaygıyla baş etmelerini zorlaştırabilmektedir. Pek çok psikolojik danışman ise stres ve kaygıyla baş etmede nefes egzersizlerini kullanır. Egzersizleri yaparken ayakta, oturur veya uzanır pozisyonda olabilirsiniz.

Dik pozisyonda olmak nefes çalışmasının daha rahat yapılabilmesini sağlamaktadır. Nefes alırken yavaş, sakin ve telaşsız olmak, nefesler arasında duraksamak gerekmektedir. Yoga ve pilates gibi egzersizlerde de nefes çalışmaları yapılmaktadır. Böylece duruş ve hareketlerin verimliliği artmaktadır. Meditasyonda da nefes egzersizine yer verilmektedir.

Sınav dönemlerine ek olarak önemli bir sunum, mülakat, konuşma veya sahne deneyimi öncesinde de kullanabilirsiniz. Nefes çalışmaları sosyal anksiyete, sahne korkusu, performans kaygısı gibi pek çok problemin tedavisinde de kullanılmaktadır.

Sınava Hazırlanırken Nefes Egzersizleri Yapmanın Avantajları Nelerdir

Sınava hazırlık süreci çoğu öğrenci için zorlu bir dönemdir. Öğrenciler bu dönemde hem başarılı olmayı arzular hem de çevrelerinin kendileriyle ilgili beklentilerini gerçekleştirmeye çalışırlar. Özellikle performanslarını ölçen deneme sınavlarına girerken asıl sınavı prova eder ve benzer stres belirtileri gösterirler. Stres belli bir düzeyde başarıyı desteklemektedir. Ancak stres üzerindeki özdenetim kaybedildikçe performans sonuçları da düşmeye başlar.

Stres, odaklanmayı ve dikkati sürdürmeyi zorlaştırır ve olumsuz düşüncelerin açığa çıkmasına neden olur. Bu da okuduğunu anlamayı zorlaştırır. Basit okuma ve işlem hataları nedeniyle hatalı soru oranları yükselir. Zaman yönetimi zorlaşır. Stres giderek artarak kişinin tüm işlevselliğini bozar ve sınav üzerinde oto kontrol kazanmak zorlaşır. Nefes egzersizlerini düzenli olarak uygulamak ise öğrencinin sınav anında elini güçlendirir.

Nefes çalışmaları yapan öğrenci sınav anında çok daha kolay egzersiz pozisyonuna geçebilir. Çok daha kolay odaklanır ve sakinleşir. Terleme, yükselen nabız, solunumdaki bozukluklar, zihindeki karmaşa normal seviyelere iner. Öğrenci yeniden gücün ve kontrolün kendisinde olduğunu fark ederek sorulara geri döner. Zamanı daha verimli kullanır, hata olasılıklarını minimuma indirir.

Zamanı verimli kullandığı için zorlandığı veya emin olamadığı sorulara sınav sonunda tekrar geri dönebilir. Nefes egzersizi sayesinde zihne gelen olumsuz düşüncelerle de daha kolay başa çıkabilir. Böylece fiziksel semptomlar sağlıklı düzeye inerken, bilişsel ve duygusal çalkantı da kontrol altına alınmış olur.

Sınav Stresinden Kurtulmak için Hangi Nefes Egzersizleri Yapılabilir

Sınava hazırlık sürecinde ve sınav esnasında uygulanabilecek pek çok nefes çalışması bulunmaktadır. Ancak burada doğru egzersizlerin belirlenmesi kişisel beklenti ve tercihlere göre değişiklik göstermektedir. Egzersize ayrılmak istenen süre, egzersizin türü ve kişinin aldığı verim seçimleri belirlemektedir. Sınava hazırlık sürecinde aşağıda paylaşacağımız nefes tekniklerinden sizin için uygun olanı tercih edebilirsiniz.

Düzenli olarak bir egzersizi yapabileceğiniz gibi birden fazla egzersiz üzerinde de çalışabilirsiniz.

4-7-8 Nefes Egzersizi

En sık kullanılan ve etkili sonuçlar alınan nefes egzersizlerinden biri 4-7-8 egzersizidir. Diğer bir adıyla rahatlatıcı nefes egzersizi olarak da bilinmektedir. Bu egzersizi yaparken aşağıdaki adımları uygulamanız beklenmektedir.

  • Dilinizi üst dişlerinizin arkasına yerleştirin. Nefes egzersizi boyunca diliniz orada kalmalı.
  • Ağzınızdan vızıltı sesi çıkararak nefes verin.
  • Ağzınızı kapatın. İçinizden 4’e kadar sayarak burnunuzdan nefes alın.
  • 7 saniye boyunca nefesinizi tutun.
  • 8’e kadar sayarak ağzınızdan vızıltı sesi çıkararak nefesinizi boşaltın.

Adımları uyguladığınızda bir nefes döngüsünü tamamlamış olacaksınız. Bu uygulamayı peş peşe 4 kereden fazla yapmamalısınız. Egzersizi öğrenirken gün içerisinde iki farklı zamanda egzersizi uygulayabilirsiniz. Zamanla vücudunuzun da müsaade ettiği ölçüde egzersiz sayısını artırabilirsiniz.

Kelebek Uçurma Nefes Egzersizi

Bu egzersizi yaparken rahat olacağınız bir pozisyon almalısınız. Tüm nefes egzersizlerinde olduğu gibi omurganızı dik tutmanız egzersizden alacağınız verimi artıracaktır. Sessiz, sakin bir ortam odaklanmanıza destek olur. Gözlerinizi kapatıp elinize bir kelebek konduğunu hayal edin. Onu incitmek istemiyor ama uçmasına da yardımcı olmak istiyorsunuz. Nasıl yardım edebilirsiniz? Derin bir nefes alıp aldığınız bu güçlü nefesi hızlıca kelebeğe üfleyerek mi?

Muhtemelen bu kararınız kelebeğin zarar görmesine neden olacaktır. Bunun yerine burnunuzdan 7 saniyede alacağınız nefesi 6 saniye sürecek şekilde ağzınızdan bırakmanız gerekiyor. Nefes verirken sakin ve nazikçe vermelisiniz. Tıpkı avucunuzdaki bir kelebeğin uçmasına yardımcı olmak için usulca nefesinizi üflemeniz gibi. Günün her saati ve istediğiniz sıklıkta yapabilirsiniz. Ancak peş peşe 5 kereden fazla tekrar etmemelisiniz.

Sayarak Nefes Artırma Egzersizi

Bu egzersizi yaparken omurga düz ve baş hafifçe ileriye eğik olarak rahat bir pozisyonda oturulmalıdır. Gözlerin kapalı olması nefes egzersizlerine odaklanmayı kolaylaştıracaktır. Egzersize başlarken birkaç derin nefes alınır ve müdahale etmeden kendi ritminde geri verilir. Nefes alışverişinizde bir derinlik ve ritim kazandıktan sonra egzersiz aşamasına geçilir.

  • Nefesinizi kendi kendinize sayarak verin. İlk nefesi verirken “bir”, ikinci nefeste “iki”, “üç” şeklinde beşe kadar gidin.
  • Sonra yeni bir döngü başlatın, bir sonraki nefes verişinizde “bir” sayın.

“8”, “12”, hatta “19”a kadar çıktığınızda dikkatinizin de yükseldiğini fark edeceksiniz. Burada amaç nefesinize ve kaçıncı nefeste olduğunuza odaklanmanız. Bu çalışmayı 10 dakika boyunca sürdürün. Sınav sırasında çok daha kısa olacak şekilde uygulanmalı.

Ayrıca pandemi koşulları nedeniyle bu yıl da sınava maskeyle katılma zorunluluğu var. Sınav süresince maskenin sizi rahatsız etmesini ve dikkatinizi dağıtmasını istemezsiniz.  Bugünden itibaren her gün maskeyle soru çözebilir, deneme yapabilir, günde 1 saat maskeyle çalışabilirsiniz. Böylece sınav gününü daha rahat geçirebilirsiniz. Nefes çalışmalarına henüz başlamadıysanız bugünden itibaren başlamanız sınava kadar rutin kazanmanızı sağlayacaktır.

Nefes Egzersizleri Stres ve Kaygı ile Başa Çıkmayı Kolaylaştırmıyorsa Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Nefes çalışmaları düzenli olarak uyguladığınızda dikkat sürenizin uzadığını, fiziksel ve psikolojik yakınmalarınızın azaldığını fark edeceksiniz. Daha dinç uyanacak, geceleri daha kolay uyuyacaksınız. Bilgilerinizi hatırlamanız ve yeni bilgiler edinmeniz de kolaylaşacak. Stresinizi ve kaygınızı sağlıklı düzeylere indirmenize de çokça faydası olacak. Ancak kimi durumlarda sadece nefes egzersizlerini yapmak olumsuz düşüncelerle başa çıkmaya yeterli gelmeyebilir.

Düşünceleriniz üzerindeki otokontrolü yitirdiğinizde ise nefes çalışmalarıyla sakinleşmeniz zorlaşabilir. Eğer bir süredir bu önerilerimizi deniyor ama fayda alamıyorsanız profesyonel destek alabilirsiniz. Sınava sayılı haftalar varken kalan sürenizi verimli kullanarak bir uzmanla görüşebilirsiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Nefes egzersizlerinin dışında da kaygılarınız üzerine çalışmak isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Kişisel gelişim son yıllarda en az mesleki gelişim ve tecrübe kadar önemli hale geldi. Özellikle 4. Sanayi devrimi yani endüstri 4.0 bireylerin kişisel olarak da gelişim alanlarına yatırım yapmasını önemli kıldı. Endüstri devrimi sonucunda pek çok iş kolu ufak cihazlarla, akıllı sistemlerle sürdürülebilir hale geldi. İnsan gücünün yerini robotlar, sanal sistemler almaya başladı.

Fabrikaların ve firmaların otomasyon sistemlerine yönelmesi iş gücü ihtiyacını azalttı. Artan nüfus ve buna karşı azalan iş gücü bireysel gelişimi zorunlu hale getirdi. Geleneksel yöntemler yerini sürekli yenilenmeye ve gelişime bıraktı. Artık çok yönlü olmak, değişime ayak uydurabilmek, çözüm odaklılık ve yaratıcılık sistemin parçası olabilmeyi sağlıyor. Bunu başaramayanlar ise sistemin dışında kalıyor.

Bugüne kadar bir iş tutturanlar, kariyerinde bir şekilde yer elde edenler mevcut düzende devam ediyor. Ancak gelecek yıllarda kariyer planı yapacak olanlar için sisteme dahil olabilmenin şartları çok daha fazla. İyi bir üniversite okumak, doğru mesleği seçmek iş bulmaya veya başarılı olmaya yetmeyecek. Kişisel gelişim adaylar arasında belirleyici kriter olacak.

Günümüzde artık herkes üniversite okuyor ve hatta yüksek lisans yapıyor. Yan dal, çift ana dal, doktora yapmak da oldukça yaygın. Yabancı dilin önemi artık çok daha fazla biliniyor ve bu alanda da gençler kendilerini geliştiriyor. Bilgisayar, internet kullanmayan, teknolojiyi takip etmeyen genç neredeyse yok. Eski kuşaklar için daktilo bilen, liseyi bitiren herkes çok iyi yerlere gelebiliyordu.

Şimdiyse iş verenlerin beklentileri çok daha yüksek. Çünkü globalleşmeyle birlikte hepimiz dünya insanı haline geldik ve dünya çapında bir rekabet içerisindeyiz. Yurtdışında istihdam fırsatları bulabildiğimiz gibi yurtdışındakilere de istihdam fırsatını tanıyoruz. Bu da pastayı büyüttüğü gibi pastadan pay alacak rakiplerimizin miktarını da artırıyor.

Peki rekabette öne geçebilmek ve başarıyla yükselebilmek için ne gerekiyor? İşte bu noktada işverenler meslek dışı bireysel gelişimine de yatırım yapan çalışanlarla el sıkışmak istiyor. Ekiplerine dahil edecekleri kişilerin bir makineden veya sistemden farklı olarak rol alabilmesini istiyor.

Kişisel Gelişim Nedir?

Kişisel gelişim kişilerin rutin çalışma alanları ve sorumlulukları dışında ilgilendikleri eğitim, etkinlik, performans alanlarından edindikleridir. Gelir elde etme amacı olmaksızın yapılan, keyif alınan uğraşlar olarak da değerlendirilebilir. Bu kişisel faaliyetlerle bireylerin boş zamanlarını değerlendirmesi; duygusal, bilişsel, sosyal ve davranışsal becerilerini geliştirmesi amaçlanır.

Gelişimi destekleyen faaliyetler kulüplere katılmak, spor, dans, sanatla ilgilenmek, dijital içerik üretmek, fotoğrafçılık gibi örneklendirilebilir. Bu etkinlikler aracılığı ile bireyler boş zamanlarını verimli geçirmekle kalmaz farklı kazanımlar da elde ederler. En başta sosyal ilişkilerini ve iletişim becerilerini geliştirir, network elde ederler. Kişisel uğraşları sayesinde zamanı verimli kullanma, çok yönlü düşünme gibi iş hayatına etki edecek kazanımlar da elde ederler.

Dikkat Çeken Bir Cv için Kişisel ve Mesleki Gelişim Önerileri ve Etkili İletişim Becerileri Kariyer Gelişimini Etkiliyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer için Kişisel Gelişim Neden Önemli?

Pek çok aday kişisel faaliyet alanlarına yönelik ilgi ve becerilerine özgeçmişlerinde yer vermek istemez. Kimisi bunu kişisel alanıyla ilgili gereğinden fazla bilgi vermek gibi düşünebilir. Kimisi ise mesleğiyle ilişkili olmadığını düşünerek alakasız bulabilir. Ancak kişinin iş dışı zamanlarını geçirdiği bu bireysel faaliyetler iş verene adayla ilgili önemli bilgiler verir.

Çok yönlü olmak, yaratıcılık, üretkenlik, çalışkanlık, verimli zaman yönetimi, iletişim becerileri, uyum bunlardan sadece bazılarıdır. İş verenin önüne her gün benzer niteliklerde pek çok özgeçmiş gelir. Benzer üniversiteler, benzer bölümler ve iş tecrübeleri. İş verenin adaylara yönelik özgeçmişte yazan bilgilerden başka bilgisi ve referansı yoktur. Yani iş veren sizi özgeçmişinde yer verdiğiniz bilgiler kadar tanımaktadırlar.

İş verenin adaylar arasında seçimi kolaylaştıracak daha öznel bilgilere erişmeye ihtiyacı vardır. Hobileriniz, katıldığınız kurslar, kulüp üyelikleriniz, sosyal yardım çalışmalarınız, sanat, spor ilgileriniz sizin kim olduğunuzu yansıtır. İş veren bu bilgilere göz gezdirdiğinde elindeki özgeçmişin dinamik bir kişiye ait olduğunu hisseder. Böylece özgeçmişiniz diğerleri arasında öne çıkarak fark yaratır.

Kişisel gelişimin sadece iş bulma sürecinde değil hayatınızın pek çok alanında önemini fark edeceksiniz. Özellikle yurtdışı üniversite kabullerinde de okul dışı faaliyetlere katılım önemlidir. Üniversiteler de tıpkı iş verenler gibi bünyelerine katacakları öğrencilerin çok yönlü olmasını ister.

Okullarındaki öğrencilerin akademik bilginin dışında sanat, spor, sosyal sorumluluk alanlarında aktif olmasını beklerler. Stajlar ve iş bulma sürecinde işinize yarayacak olan referans edinme sürecinde de kişisel gelişim gereklidir. Yurtdışı eğitim ve üniversite kabulleri hakkında daha detaylı bilgi edinmek için Aba Akademy sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Kişisel Gelişim için Neler Yapılabilir?

Kişisel gelişime yönelik yapabilecekleriniz sınırsız olsa da bizim size önerimiz ihtiyaç alanlarınıza yönelik çalışmalar yapmanızdır. İlgi ve becerilerinizi keşfederek hem keyif hem de verim alabileceğiniz alanlara da yönelebilirsiniz. Ancak mutlaka zayıf yönlerinizi destekleyecek ve geliştirecek alanlara yönelik de çalışmalısınız. İş görüşmelerinde “güçlü ve zayıf yönler” sıklıkla sorulmaktadır. Bu noktada iş verene güçlü yönlerinizi belirtirken yaptığınız çalışmalardan yola çıkarak örnekler verebilirsiniz.

Örneğin zamanı çok iyi kullanırım, zaman yönetimim iyidir dediğinizde iş verene samimi gelmeyebilir. Ancak iş dışı zamanlarınızda yaptığınız düzenli etkinliklerden, eğitim ve kurslardan bahsederseniz zamanı verimli kullandığınızı gösterebilirsiniz. Aynı şekilde güçsüz olduğunuzu düşündüğünüz konularla ilgili de gelişim elde edebileceğiniz faaliyetlere zaman ayırdığınızı gösterebilirsiniz. Örneğin; sosyal anksiyeteniz varsa ve topluluk önünde konuşmakta zorlanıyorsanız bunu yenmek için yaratıcı dramadan faydalanabilirsiniz.

Beden dili kullanımı ve diksiyon üzerine çalışmalar yaptığınızı söyleyebilirsiniz. Böylece zayıf yönlerinizle barışık olduğunuzu ve gelişime açık olup çaba gösterdiğinizi de göstermiş olursunuz. İş verenlerin kişisel gelişimden asıl beklentisi organizasyon içerisinde bu yönlerinizin nasıl bir fayda sağlayacağını görebilmektir. Dolayısıyla öznel gelişime yönelik yaptığınız çalışmalarınızı özgeçmişinizde mesleğiniz ve organizasyonla ilişkili olacak şekilde ifade edebilirsiniz.

İşverenlerin adaylardan beklediği organizasyona katkı sağlayacak kişisel kazanımlar özetle aşağıdaki gibidir;

  • Stresle başa çıkabilme
  • Zor insanlarla iletişim kurabilme
  • İkna becerisi
  • Zorlu çalışma koşullarına adapte olabilme
  • Analitik düşünme
  • Takım içerisinde verimli çalışabilme
  • Yaratıcılık
  • Özgüven ve öz değer geliştirme
  • Empati yapabilme
  • Krizi yönetebilme
  • Zamanı verimli kullanma
  • Dikkati sürdürebilme
  • Diksiyon
  • Etkili beden dili kullanımı

Mesleğinize, faaliyet alanınıza yönelik ilgi, beceri ve çalışmalarınızı bu kazanımları ortaya çıkaracak şekilde ifade edebilirsiniz. Dolayısıyla günümüzde istihdam için yüksek mezuniyet notları, iyi üniversite diplomaları yeterli değil. Kendini hem mesleki hem kişisel anlamda geliştiren, yeniliğe ve değişime açık olan bireyler kazanıyor.

Okul öncesi dönemden itibaren her bireyin bu farkındalıkla yetiştirilmesi ve geliştirilmesi gerekiyor. Okul Öncesi Dönemde Kariyer Planı Yapmak: Küçük Ayaklar Geleceğe Büyük Adımlar Atsın yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kişisel Gelişim için Kariyer Danışmanlığı Almak Başarı Olasılığını Artırıyor

Kişisel gelişime verilen önem son yıllarda oldukça artmış olsa da ülkemizde hala gelişim alanları yeterince desteklenmiyor. Çocukluktan itibaren ilgi ve beceri alanlarının keşfedilmesi ve geliştirilmesi gerekiyor. Gelişim alanlarına yeterince önem verilmediğinde başarı potansiyeli oldukça yüksek nice çocuğun performansı sınırlandırılıyor. Zamansızlık, sosyo kültürel ve sosyo ekonomik fırsat eşitsizlikleri çocuk ve gençlerin başarı alanlarını kısıtlıyor.

Ailelerin bu noktada daha bilinçli ve özverili olması gerekiyor. Okulların, öğretmenlerin de müfredat dışında bu alanlara yönelik çalışmalara önem vermesi gerekiyor. Büyük şehirler dışında da çocukların spor, sanat, kültür gibi çeşitli faaliyet alanlarında rol alabilmesi gerekiyor. İlgi ve Beceri Alanları Meslek seçimini ve Kariyeri Nasıl Etkiliyor? Ve Çocukların ilgi ve Beceri Alanları Nasıl Keşfedilir? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle potansiyellerini keşfediyor eğitim alabilecekleri en iyi üniversitelere yerleştiriyoruz. Danışanlarımıza mesleki gelişimlerini ve kariyer hedeflerini gerçekleştirmelerinde profesyonel destek sunuyoruz.

Mesleki gelişim kadar, kişisel gelişim alanlarını da destekleyecek şekilde danışmanlık veriyoruz. Detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More