Özgüven, kişinin fiziksel, düşünsel ya da duygusal özelliklerine; dış görünüş, inanç, yetenek ve bilgisine yönelik sübjektif olarak yaptığı olumlu, olumsuz değerlendirmeler bütünüdür. En basit tanımıyla, bireyin kendine duyduğu güven olarak da nitelenebilir. Özgüven, hayatın ilk yıllarındaki temel ihtiyaçlarımızın karşılanmasından itibaren inşa edilir ve gelişimi hayat boyu devam eder. Kişinin sosyal ilişkileri, okul ve akademik başarısı, kariyer gelişimi ve hatta kariyerinin belirlenmesi özgüven ile doğrudan ilintilidir. Özgüven eksikliği yaşayan bireyler sahip olduğu özelliklerin yeterliliğine karşı güven duymayan bireylerdir.
Mevcut potansiyellerini sergilemekten çekinir, sosyal yaşam içerisinde kendini ifade etmekte zorlanır, utangaçlık ve çekingenlik belirtileri gösterebilirler. Bu noktada özgüven eksikliğinin potansiyelimizi keşfetme ve geliştirme açısından engelleyici bir güce sahip olduğunu görebiliriz.
Mutlu, başarılı bir kariyer seçebilmek, işimize değer katabilmek ve severek üretebilmek için kendimizle uyumlu bir kariyer seçimi yapmalıyız. Oysa özgüven eksikliği başarılı ve mutlu olacağımız mesleği bulmamıza engel olabilir. Özgüven eksikliğimizin neden olduğu çekincelerimizle risk almaktan korkarak mutsuz ve başarısız olacağımız bir seçim de yapabiliriz.
Özgüvenin Temelleri Yaşamın İlk 2 Yılında Atılıyor
Erik Erikson’ın psikolososyal gelişim modeline göre yaşamın ilk 2 yılı özgüven gelişimi için çok kıymetli. Yaşamın ilk yıllarında bebeğin ihtiyaç duyduğu koşulsuz sevgi, öz bakım, beslenme, korunma gibi temel ihtiyaçların ne derece tutarlı ve zamanında karşılandığı çocuğun benlik algısını inşa etmesinde etki ediyor. Bu dönemde temel bakım veren (çoğunlukla anne) ile kurulan temel güven ilişkisi bireyin ilerleyen yaşlarda başkalarıyla olan ilişkisinin de derecesini belirliyor. Anne ile kurulan güven ya da güvensizlik ilişkisi çocuk için başkalarının da ne kadar güvenilebilir olduğunu belirliyor. Çocuk aynı değerlendirmeyi kendisi içinde yaparak ne derece güven verici bir insan olduğunu değerlendiriyor. Anne babadan tutarsız ve düzensiz bakım ve sevgi alan çocuk özgüven inşa etmekte güçlük yaşıyor.
Bakım veren kişinin bebeğin ihtiyacı olduğunda yanında olup olmayacağından emin olamayan bebek tüm yaşamı boyunca bu güvensizliği yaşıyor. 2 yaş sonrası çocuklar kendilerine yetebilmek üzere gelişim gösteriyorlar. Artan dil gelişimi, beslenme yürüme gibi ihtiyaçlarda bakım verenden bağımsızlaşma ile çocuk yeni bir gelişim dönemine giriyor. Bu dönemde karakter oluşturmaya çalışan çocuk “ben de bir bireyim ve buradayım” mesajı vermeye çalışıyor. Çocuk bu evrede çevresi ve ailesi tarafından ne derece kabul edildiği ve davranışlarına nasıl tepki verildiğine göre özgüvenini yeniden yapılandırıyor. Örneğin; konuşma şekliyle ya da fiziksel özellikleri ile alay edilen bir çocuk düşük benlik algısı geliştiriyor. Hata yaptığında aşırı tepki gösterilen, fiziksel cezalara maruz kalan ya da korkutulan çocuklar da daha içe kapanık ve özgüvensiz yetişebiliyor.
Hatalı Ebeveyn Tutumları da Özgüven Eksikliğini Besliyor
Yaşamın ilk yıllarında bakım veren ebeveynle kurulan bağın güvenilir olup olmadığı kadar ebeveynlerin çocuk yetiştirme tutumları da özgüven eksikliği üzerinde etki ediyor. Yaygın ebeveyn tutumlarını değerlendirdiğimizde fiziksel, bilişsel ve duygusal olarak sağlıklı bir bireyin yetiştirilebilmesinde bazı ebeveyn davranışlarından uzak durulması gerekliliği açığa çıkıyor.
Baskıcı-Otoriter Ebeveyn tutumunu sergileyen ebeveynlerde kısıtlayıcı ve cezalandırıcı bir yol izlenir. Böyle bir ortamda, tartışmaya yer yoktur. Anne- baba düşünce ve isteklerini “Ben senin ebeveyninim, sen ise çocuksun, ne söylüyorsam söylediğim şekilde yapacaksın!” mesajını hissettirerek veriyor. Bu ailelerde çocuğun istek ve ihtiyaçları ön planda değildir. Bu tutum yetersiz sosyal gelişime neden olmakta ve özgüveni zedelemektedir. Bu tür aile yapılarında yetişen çocuklar nasıl düşünmesi ve davranması gerektiğini belirleyen katı kalıplar içerisine sokulur. Cezanın da eşlik ettiği bu aile yapılarında çocuklar, özgüven eksikliği ve düşük benlik saygısı ile yetişirler. Koşulsuz sevgi beklenen aile içerisinde bu tarz bir ilişki ağının olması çocuğa “ben sevilebilir, kabul edilebilir özelliklere sahip değilim.” mesajı veriyor. Çocuk sosyal yaşam içerisinde de bu mesaj ile karşılaşmamak için görünmez olmaya çalışıyor.
İhmalkar ebeveyn tutumunda ise ebeveynin ihtiyaçları çocuğun ihtiyaçlarından daha önceliklidir. Bu ailede yaşayan çocuklar temel gereksinimlerinin karşılanmasına büyük ihtiyaç duyarlar. Sosyal yönü zayıf, iletişim becerileri gelişmemiş, düşük benlik algısına sahip çocuklar bu tarz aile yapılarında gelişir. Saldırganlığa yatkın, çevresindeki kişi ve eşyalara zarar veren çocuklar olabilirler. “İhtiyacım olan sevgiyi alamıyor, göz ardı ediliyorsam bu sevgiyi zorla ve şiddetle alabilirim” düşüncesini ileri yaşlarda geliştirebilirler.
Aşırı Hoşgörülü ve Korumacı Tutum da Çocuk İçin Sağlıklı Değil
Aşırı Hoşgörülü Ebeveyn Tutumu sergileyen ebeveynler ise çocukları karşısında teslim olan, her istediklerini koşulsuz yerine getiren, şımartan, kural koyamayan ve doyumsuzluğa alıştıran ailelerdir. Bu tarz ailelerde yetişen çocuklar gerçek dünya ile karşılaştıklarında her istediklerini kolayca elde edemediğinde kırıklığa uğrarlar. Çabuk pes eden ve demoralize olan, zorluklarla başa çıkma ve problem çözme becerileri geliştiremeyen bu çocuklar başarısız ilişkileri sonucu özgüvensiz büyürler.
Aşırı korumacı ebeveyn tutumlarında ise ebeveynler çocuklarının büyümesine izin vermezler. Kendine yetebilir hale gelse dahi her ihtiyacı anne baba tarafından karşılanan çocuklardır. Bu yapıda yetişen bir çocuk sosyal beceriler geliştiremez ve akranlarının seviyesine yetişmekte zorluk yaşar. Tutarsız Ebeveyn tutumunda ise ebeveynler neyin doğru ve uygun olduğu konusunda çocuklarını ikileme düşürürler. Bu ailelerde aynı davranışlar bir kez ebeveyn tarafından ödüllendirilirken bir diğer seferinde cezalandırılabilir. Bir davranışa anne farklı baba farklı tepkiler verebilir. Böyle bir iletişim içerisinde çocuk neyin doğru olduğunu öğrenemez. Bu tarz çocuklar için özgüven eksikliği kaçınılmazdır.
Peki Nasıl Bir Ebeveyn Modeli Sergilenmeli?
İdeal çocuk yetiştirme modeli ise başarılı anne-baba-çocuk ilişkisinin olduğu Hoşgörülü-Demokratik- Destekleyici-Güvenilir Ebeveyn tutumudur. Bu tarz ailelerde ebeveyn ile çocuk arasında sözel iletişim kanalları açıktır. Yakınlık ve ilgi göstermek, sözle ve dokunarak sevgi vermek, ortak faaliyetlerde bulunmak ilişkilerinin merkezindedir. Böyle sağlıklı bir aile ortamında çocuğa kendi kararlarını vermesi ve sorumluluklarını kabul etmesi öğretilir. Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip yüreklendiren, hatalarında yapıcı problem çözme becerileri öğreten bir yetiştirme modeli hakimdir. Bu ortamda büyüyen çocuk, yüksek benlik saygısı geliştirir, özgüvenli ve girişken bir birey olarak yetişir.
Özgüven Eksikliği Eğitim Hayatının İlk Yılları İtibariyle Karşımıza Çıkıyor
Yaşamın ilk yılları itibariyle olumlu bir özgüven geliştiremeyen çocuklar aile ortamından sıyrılıp daha geniş bir sosyal hayata adım attıklarında bocalarlar. Bu bocalama kendini en iyi okul ortamında belli eder. Çocuğun hayatında birey olarak varlık sergilemesi, ilişkiler kurması, kendini ifade edip performans göstermesi gereken ilk sosyal ortam okuldur. Bu tarz ortamlarda çocuk başarısız olma, beğenilmeme, eleştirilme ya da alay edilme korkuları ile pasif kalır. Tahtaya kalmaya, derste söz almaya cesaret edemez. Çok zeki bir çocuk olabilir ama hata yapacağım endişesi ile derse katılmak istemez. Öğretmeni tarafından konuşması için söz verildiğinde aşırı heyecan duyar, yanakları kızarır veya terleyebilir, kekelemeler, takılmalar, dil sürçmeleri görülebilir. Yanlış yapacağım ya da rezil olacağım korkusu hakimdir. Beğenilmeyeceğim gibi kendine yönelik olumsuz yargıları o kadar güçlüdür ki topluluk karşısında dikkatini toplayamaz ve doğru bildiğini de yanlış yapabilir. Korkularını besleyen akran zorbalığının olduğu ortamlarda okula dahi gitmek istemeyebilirler.
Çoğunlukla arkadaş edinemez ya da kendileri gibi olan çocuklarla etkileşim kurabilirler. Kalabalık içerisinde sürekli gözlerin üzerinde olduğunu, izlendiğini ve herkesin onun hakkında konuştuğunu düşünebilirler. Alıştıkları ortamlardan farklı yeni yerlere adapte olmakta güçlük yaşarlar. Bu çocuklar için sınıf, okul değiştirmek oldukça zordur.
Ergenlik Döneminde Özgüven Eksikliği Göz ardı Edilmemeli
Ergenlik dönemi bireylerin özgüven eksikliğinin getirdiği olumsuzluklarla başa çıkmakta en çok zorlandıkları dönem. Arkadaşlık ilişkilerinin daha önemli hale geldiği bu dönemde çekinik davranışlar sergileyen ve iletişim kurmakta zorlanan gençler yaşadıkları kaygıyla başa çıkmakta zorlanıyor. Bu dönemin getirdiği fiziksel ve hormonal değişiklikler özgüven eksikliği yaşayan gençlerin olumsuz beden algısı geliştirmesine de neden olabiliyor. Duygusal iniş çıkışlarla baş etmekte güçlük yaşayan ve negatif enerjisini sağlıklı yollarla atamayan gençlerde bastırılmış öfke, içe kapanıklık ve riskli davranışlara yönelim görülebiliyor. Fark edilmeyen özgüven eksikliği olumsuz çevresel faktörlerle birleştiğinde; alkol, madde kullanımı, depresyon, anksiyete, intihar eğilimi gibi riskli sonuçlara neden olabiliyor.
Ergenlik çağında bu bireyler ağırlıklı olarak yalnız kalmayı tercih ediyor, sosyalleşmek için kendilerini gizleyebildikleri ve olmak istedikleri gibi biri olabildikleri sanal ortamlara yöneliyorlar. İnternet ve ekran bağımlılığı ihtimali de özgüveni düşük bireylerde daha yüksek oluyor.
Meslek Seçiminde Özgüven Belirleyici Role Sahip
Eğitim hayatları boyunca özgüven eksikliği nedeniyle asıl performanslarını gösteremeyen bireylerde pasif kalmaları sonucu okul başarısızlığı görülebilir. Yeterince girişken olmadığı için bu tarz bireyler okul hayatlarında fark edilmeyebilirler. Okul hayatlarında alan seçimi, okul seçimi, meslek seçimi noktasında ilgi, bilgi, yetenek ve meraklarıyla uyumlu olmayan yönlendirmelere maruz kalabilirler. Kendilerini yeterince iyi ifade edemedikleri için bu yönlendirmelere boyun eğerek bir ömür boyunca mutsuz olacakları işlerle karşı karşıya kalabilirler.
Performans sergilemekten ya da diğerleriyle iletişime geçmekten çekinen bir birey başkalarının yönlendirmesine gerek duymaksızın yanlış meslek seçimi yapabilir. Daha pasif olabileceği bir mesleğe risk almamak için ve kendini güvende hissetmek için yönelebilir. Örneğin; bilgisayarla çalışacağı, kimseyle konuşması gerekmeyen masa başı bir iş tercih edebilir. Bu öğrenciler için sık sık telefon ya da yüz yüze görüşme yapmayı, topluluk önünde performans göstermeyi gerektiren işler oldukça yıpratıcı olacaktır. Zamanla yaşadıkları yoğun heyecan ve stres fiziksel rahatsızlıkları da beraberinde getirecektir.
Özgüven Eksikliği İş hayatında İlerlemenin de Önüne Geçiyor
Özgüven eksikliği nedeniyle iş hayatına gelene kadar pek çok evreden geçen ve kendisiyle örtüşen bir mesleğe yönelemeyen birey iş yaşamında da gerçek potansiyelini gösteremiyor. İş arama sürecinde ilk olumsuz deneyim mülakatlarda yaşanıyor. Özgüven eksikliği yaşayan bireyler kendini iyi ifade edemiyor, beden dili ile çekingenliğini, heyecanını karşı tarafa yansıtıyor. Akademik başarısı iyi olsa dahi layık olduğu iyi firmalarda iş başı yapma olasılığı özgüven eksikliği nedeniyle düşüyor. İşe kabul edilseler de ikili ilişkilerindeki yetersizlik nedeniyle olumlu referanslar edinme olasılıkları azalıyor. Referans iş değiştirme ve yükselme noktasında büyük öneme sahipken bireyler bu imkanlarını da özgüven eksikliği ile kaybetmiş oluyor. Pozisyonunu değiştirme, terfi alarak yükselme ya da yönetim kademelerine ilerleme gibi kariyer fırsatlarını da özgüven eksikliği ile kaçırmış olabiliyorlar.
Özgüven eksikliği olan bireyler, iş hayatlarında olumsuz koşullar altında çalışıyor olsalar dahi iş değiştirmeye cesaret edemeyebilirler. Yeniden mülakat sürecine tabi olmak, yeni bir ortama adapte olmak, yeni insanlarla tanışmak ve kendini göstermek kaygı verici olabilir. Yeniliğin getireceği zorluklarla başa çıkamamaktan duyduğu endişe mevcut düzene boyun eğmesine neden olabilir.
Özgüven Geliştirmek İçin Hala Geç Değil
Özgüven yaşamın ilk yıllarından itibaren kazanılıyor olsa da özgüven eksikliği ile hayatınızın her döneminde başa çıkabilir, özgüveninizi yeniden inşa edebilirsiniz. Özgüven eksikliği yaşıyor ve hayatınızdaki olumsuz etkisini belirgin şekilde hissediyorsanız kariyer seçimi yapmadan önce profesyonel destek alabilirsiniz. Daha başarılı ilişkiler geliştirebilmek, kendinizi doğru ifade edebilmek, kabuğunuzdan çıkmak ve kariyerinizde doğru seçimler yapabilmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.