Öğrencilerin ruh sağlığı pek çok dış etken nedeniyle olumsuz etkilenebiliyor. Elbette stres seviyesinin yükselmesi öğrencilerin başarısını olumsuz etkiliyor. Stresin hem psikolojik hem de fiziksel etkileri bulunuyor. Stresle mücadele edilmediğinde depresyona varan sonuçlar ortaya çıkabiliyor. 2020 yılından bu yana pandemi dünyayı etkisi altına almış durumda… Elbette pandeminin etkileri nedeniyle dünya genelinde bir belirsizlik hakim… Hala birçok üniversite uzaktan eğitime devam etmeyi tercih ediyor. Dersler ve sınavlar online platformlar aracılığıyla yürütülüyor. Yeni varyantlar, yeni kısıtlamaları da beraberinde getiriyor.

Bu noktada; eğitim, kariyer gibi konularda planlama yapmak da zorlaşıyor. Bu süreç; öğrenciler için hayli zorlayıcı hale gelebiliyor. Peki; Covid-19 varyantları öğrencilerin ruh sağlığını nasıl etkiliyor?

Öğrencilerin Ruh Sağlığı Covid-19 Varyantlarından Nasıl Etkileniyor?

Öğrenciler için bir tele sağlık sağlayıcısı olarak hizmet veren TimelyMD, Covid-19 Varyantlarının öğrenciler üzerindeki etkisini araştırıyor. Şirket, kampüs sağlığı için araştırmalar yürüten ve çözümler sunan ilk öğrenci tele sağlık sağlayıcısı olarak biliniyor. Şirket, öğrencilerin yaşamları üzerinde olumlu bir etki yaratan tele sağlık teknolojisini kullanmak, oluşturmak ve geliştirmeyi amaçlıyor. Kampüs sağlığını ileriye taşımayı hedefleyen bir kolektif olarak faaliyet gösteriyor.

Tele sağlık, hizmetleri e-sağlık uygulamaları kapsamında yer alıyor. Sağlık personeli ile öğrenciler arasında telekomünikasyon teknolojilerinden faydalanarak iletişim kurmaya olanak veriyor. Aynı zamanda sağlık personellerinin eğitimi gibi çeşitli süreçleri de içerebiliyor. Sağlık verileri, teşhis, bakım bilgileri telefon, bilgisayar, televizyon gibi araçlar ile paylaşılıyor.

TimelyMD, pandemide yeni varyantlar gündemdeyken, “Öğrencilerin ruh sağlığı Covid-19 varyantlarından nasıl etkileniyor?” sorusuna yanıt bulmaya çalışıyor. Şirket tarafından yapılan yeni bir ankete göre on öğrenciden dokuzu üniversite kampüslerinde ciddi problemler olduğunu düşünüyor. Bu durum; bir mental sağlık krizini işaret ediyor. Öğrencilerin %70’lik kısmı pandemi sürecinde sıkıntı ya da endişe yaşadığını dile getiriyor.

Şirketin kurucu ortağı Alan Dennington, her öğrencinin mental sağlık konusunda farklı anlayışa sahip olduğunu söylüyor. Ancak buna rağmen, anket verileri öğrencilerin ortaya pandemi süreci boyunca yoğun strese maruz kaldığını gösteriyor. Peki; anket verileri yeni varyantlar noktasında neyi işaret ediyor? Ortaya çıkan yeni varyantlar öğrenciler üzerinde nasıl bir etki yaratıyor?

TimelyMD Verileri Öğrencilerin Ruh Sağlığı Hakkında Ne Söylüyor?

Ankete katılanların %70’i, Covid-19 salgını ve Delta ve Omicron varyantları nedeniyle duygusal sıkıntı yaşadıklarını söylüyor. Öğrencilerin %51’i, geçtiğimiz yıla oranla daha fazla stres ve kaygıya sahip olduklarını ifade ediyor. Geçtiğimiz yıl eğitimin uzaktan yürütülmesinin öğrencilerinin deneyimleri üzerinde olumsuz bir takım etkiler yarattığı biliniyor. Öğrenciler örgün eğitime dönmeye hazırlanırken ortaya çıkan varyantların daha fazla korku ve endişe yarattığı görülüyor.

Eğitimlerine uzaktan devam eden öğrencilerin %58’i bunun “doğru karar” olduğunu düşünüyor. Öğrencilerin %24’ü ise eğitimin yüz yüze devam etmesi gerektiğini savunuyor. Öğrencilerin %18’i yüz yüze veya uzaktan eğitimin birer seçenek olarak sunulması gerektiğini düşünüyor. Öğrencilerin seçme şansı olması gerektiğini savunuyor.

Anket ayrıca öğrencilerin ruh sağlığı konusunda daha fazla yardıma ihtiyaç duyduklarını ortaya koyuyor. Ankete katılanların %48’i uzaktan ruhsal ve fiziksel sağlık hizmeti almak istiyor. Öğrencilerin %41’i ise sosyal destek ve aidiyet duygusuna ihtiyaç duyuyor.

TimelyMD anketine katılanların yaşları 18 ile 29 arasında değişiyor. Katılımcıların %57’si dört yıllık kamu kurumlarında, %24’ü dört yıllık özel kurumlarda eğitim görüyor.  Öğrencilerin %19’u ise iki yıllık kurumlarda eğitimlerini sürdürüyor.

Öğrencilerin Ruh Sağlığını Koruyabilmesi İçin Neler Yapılabilir?

Uzmanlar, öğrencilerin sağlık sorunlarını çözmeye çalışmalarının iyiye işaret olduğunu ifade ediyor. Öğrencilerin %64’ü sağlık yardımı aradıklarını veya almayı düşündüklerini söylüyor. Öğrencilerin %58’i yaşadıkları stresle başa çıkmak için arkadaşları ve aileleriyle yüz yüze görüşmeyi tercih ediyor. Öğrencilerin %56’sı ise video veya telefon görüşmeleri yoluyla arkadaşları ve aileleriyle iletişim kurduklarını söylüyor.

Öğrencilerin ruh sağlığı üzerinde olumsuz etki yaratan faktörler değişiklik gösterebiliyor. Katılımcıların %54’ü kaygı ve strese neden olan faktörler noktasında; eğitimlerinin kalitesinden söz ediyor. Pandeminin sosyal yaşamı etkilemesi kaygıyı ortaya çıkaran faktörler arasında yer alıyor. Öğrencilerin %34’ü öğrenme becerileri üzerindeki etkilerden söz ederek; odaklanma güçlüğü yaşadıklarını dile getiriyor. Bu durumun uzun vadede öğrencileri nasıl etkileyeceği konusunda soru işaretleri olduğu düşünülüyor.

Bu noktada; öğrencilerin eğitim ve kariyer planlamaları konusunda erteleme ve öteleme davranışından kaçınmaları gerekiyor. Erteleme davranışı zaman içinde stresin artması konusunda tetikleyici bir etken olabiliyor. Bu süreç boyunca ailelerin de baskıcı bir tutumdan kaçınması öneriliyor. Pandemi sürecinde kariyer danışmanlığı almak öğrenciler açısından faydalı olabiliyor. Bu sayede daha stratejik bir planlama yapmak mümkün olabiliyor.

Ruh Sağlığı ve stresle mücadele gibi konularda daha detaylı bilgi için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Kariyer danışmanlığı ve psikolojik destek için Doç. Dr. Gamze Sart ve aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji, eğitim ve kariyere dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Zeka testi, zeka seviyesini veya zeka katsayısını ölçmek için uygulanmaktadır, geçerliliği ve güvenirliliği çalışılmıştır. Kullanılan testlerin uygulama methodu, uygulama süresi ve uygulanacağı kitlenin özellikleri farklılık gösterebilir. Bu testler aracılığıyla katılımcının zeka düzeyi, varsa üstünlük veya gerilik durumları, zeka alanı tespit edilebilir. Testler sıklıkla üstün veya gerilik öngörüsü ile yapılıyor olsa da herhangi bir şüphe gerektirmeden her birey için uygulanabilir.

Zeka testleri sanılanın aksine sadece zeka kapasitesini ölçmekle kalmaz. Öğrenme güçlükleri, hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı gibi birçok durum hakkında bizlere bilgi verir. Edinilen bilgiler ışığında sonuçlar bizlere, aileye, öğrenciye önemli bir argüman sağlar. Bu bilgiler
bireyin akademik, sosyal ve kişisel gelişimini değerlendirmek açısından son derece önemlidir.  Gerek zeka potansiyelinin, gerek yaşanan zorluğun tespiti alınacak önlemler açısından bizlere yol gösterecektir.

Ve aynı şekilde daha iyi bir akademik plan ve kariyer rotası çıkarmak için oldukça önemlidir. Planlamaya bilinmezlikle, ihtimaller ve olasılıklarla başlamak amacın yeterince belirgin olmasını engeller. Somut, ölçülebilir ve değerlendirilebilir bir bilgi ise bu bilginin yönetilmesini ve işlenmesini kolaylaştırır. Dolayısıyla zeka testi sonuçları ile kariyer planı çıkarmak çok daha bilinçli, sağlıklı ve verimli sonuçlar elde etmeyi kolaylaştıracaktır.

Peki zeka testleri kategorisinde hangi testler yer almaktadır? Hangi test, hangi yaş grubuna ve hangi amaçla uygulanır? Uygulamalardaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir? Kimlere, neden ve ne zaman uygulanması gerekir? Sorularla ilgili cevaplara yazının devamında ulaşabilirsiniz.

Zeka Testi Kategorisinde Yer Alan Testler?

Zeka testleri birbirinden oldukça farklı uygulama methodları içeren ve farklı içeriklerde olabilmektedir. Zeka testleri içerisinde çok sayıda testin olması ise ebeveynler için karışıklığa yol açabilmektedir. Test yaptırmadan önce ön hazırlık yapmak ve mümkünse güvenilir kişi ve kurumlarla iletişime geçmek önerilir. Testlerle ilgili karar vermeden önce kurumları arayabilir, testin orada uygulanıp uygulanmadığını öğrenebilirsiniz.

Uygulayıcılarla test gününden önce tanışabilir ve kurumun vereceği test sonucunun resmi kurumlarca tanınıp tanınmayacağını öğrenebilirsiniz. Aşağıda zeka testi kategorisinde yer alan ve sıklıkla duyabileceğiniz testlerle ilgili özet bilgiye erişebilirsiniz.

Moxo Dikkat Testi

Moxo Testi, çocuk ve yetişkinlerde dikkat, zamanlama, dürtüsellik ve hiperaktivite performansını ölçen bir testtir. Testin uygulaması, değerlendirmesi ve raporlanması mutlaka uzman ve yetkili kişiler tarafından yapılmalıdır.  Moxo Testi uygulanırken katılımcı tıpkı günlük yaşamdaki gibi görsel ve işitsel çeldiricileri göz ardı etmelidir. Testin amacı dikkat dağılımının sebeplerini ortaya çıkarmaktır.

Her çocuğun algısı farklı olduğu gibi dikkatini dağıtan şeylerde farklıdır. Ancak kişinin dikkatini nelerin dağıttığını tespit etmek her zaman kolay değildir. Moxo ise çeldiricilerin kolayca tespit edilmesini sağlamaktadır. Test bilgisayar karşısında sadece 15 dakikalık bir sürede online olarak uygulanmaktadır. Test bitiminde sonuca yönelik rapor katılımcı ve ailesiyle hemen paylaşılabilmektedir. Sonuçlar, ilgili uzman eşliğinde değerlendirilerek aileye bilgi verilir.

Uygulanan zeka testi sayesinde çocuğun akademik hayatı, performans alanları ve kariyeri çok daha iyi gelişim gösterir. Özellikle akranlarına göre sınıf içerisinde daha hareketli olan çocuklar vardır. Kimi zaman çok basit soruları bilemiyorken kimi zaman çok daha zor soruları bilebilen çocuklarla da karşılaşırız. Böyle bir durumda Dikkat eksikliğinden ve hiperaktiviteden şüphe edebiliriz.

Unutulmamalı ki Türkiye’de 6-12 yaş aralığındaki çocuklarda dikkat eksikliği görülme oranı %7 ile %12 arasındadır. Moxo dikkat testi 6-12 yaş arası çocuklar için tasarlanmıştır. Sıklıkla DEHB tanısının konmasında, takip ve gözleminde kullanılır.

Stanford Binet Zeka Testi

Stanford-Binet geliştirilen ilk zeka ölçeği olma özelliğini taşımaktadır. Çocuklarda gelişimsel veya entelektüel eksiklikleri teşhis etmek için kullanılan bir bilişsel yetenek ve zeka ölçümleme testidir. Uygulama bireysel olarak yapılır ve mutlaka uygulayıcının yetkin ve yeterli olması gerekir. Testte 5 farklı bilişsel beceri alanı ölçülür. Bunlar; akışkan zeka, bilgi, niceliksel akıl yürütme, görsel-uzamsal işleme ve kısa süreli hafızadır.

Bu faktörlerden her biri kendi içinde sözlü ve sözsüz olarak iki alanda test edilir. Sonuçlar Standardizasyonu yapılmış olan hesaplama methoduna ve çocuğun takvim yaşına bakılarak yapılır. Stanford Binet uygulaması Aba psikoloji merkezinde de yapılmaktadır. Uygulamada alanında yetkin olan pedagoglarımız ve psikologlarımız tarafından yapılmaktadır. Testin tekrar yapılması talep edilirse mutlaka uygulamalar arasında en az 6 ay süre olmasını öneriyoruz.

WISC-V Zeka Testi

The Wechsler Intelligence Scale for Children®–Fifth Edition’ın kısaltılmış hali olan WISC–V, güvenilirliği kanıtlanmış bilişsel yetenek ölçümlerinin en sonuncusu. Önceki versiyonlara göre daha fazla esneklik ve daha fazla içerik imkanı sunmaktadır. WISC–V, çocukların yeteneklerine dair ayrıntılı bir harita çıkarmayı amaçlamaktadır.

WISC – V günümüzde öğrenme güçlüğünün belirlenmesinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu test her yaşa uygun şekilde uygulanabilmektedir. Ancak öğrenme güçlüğünün yanı sıra katılımcıyı tanımayı da sağlayan pek çok bilgi sunmaktadır. Aba Psikoloji’de çocukları tanımak ve onlara kişisel çözümler sunmak amacıyla uygulanmaktadır.  Test; sözlü anlama, görsel uzam, akışkan zeka, kısa süreli hafıza ve işleme hızı gibi değerlendirmeleri içermektedir.

Bu test aracılığıyla kişilerin, bilgiyi analiz etme ve işleme becerisi, niceliksel akıl yürütme becerisi ölçülür. Görsel hafıza becerisi de değerlendirilir. Aba psikoloji WISC-V’i sıklıkla kullanmaktadır. Ayrıca KTEA™-3 ve WIAT®-III testleri de kullanılarak çocuğa ilişkin birbirinden beslenen raporlar oluşturulur.

Test sayesinde, çocukların sıklıkla deneyimlediği sorunları tespit etme ve onları zamanında yönlendirme imkanı bulunabilmektedir. Böylece öğrenme sürecinin sonunda en iyi sonuca ulaşmak için olası öğrenme güçlükleri daha net tespit edilebilir. Tespit sonrasında ise çözüme yönelik bir plan çıkartılır.

WISC-V Zeka testi çocukların zekası hakkında önemli öngörülere ulaşmayı sağlayan en güvenilir ve güçlü testtir. Testin geliştirilmiş olan bu son versiyonu ayrıca edinilen bilgilerin kişiselleştirilmesini de sağlamaktadır. Herhangi bir öğrenme güçlüğü tespit edilmesi durumunda erken yaşta yönlendirilen çocuklar, bu güçlüğü en iyi şekilde atlatma şansı buluyor.

Aba Psikoloji olarak WISC-V testini Stratejik Yetenek Yönetimi ve Kariyer Danışmanlığı ‘nın bir parçası olarak ve Amerikan normlarında uygulamaktayız. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

WISC-R Zeka Testi

6-16 yaş grubuna uygulanan bireysel bir zeka ölçümleme testidir. Test, sözel ve performans olmak üzere iki bölümden oluşur. Her bölümde bir yedek, 5 ana test olmak üzere 6 alt test bulunmaktadır. Herhangi bir alt testin bozulması durumunda bozulan alt testin bulunduğu bölüme ait yedek test uygulanır.

Test sonucunda bireye ait sözel, performans ve genel olmak üzere üç zeka bölümü elde edilir. Bazı alt testlerin uygulanması süreye dayalıdır. Sözel zeka ve performans bölümü testlerinde aşağıdaki sorular sorulmaktadır (İlk 6 sözel bölüm soruları, kalanlar performans sorularıdır);

  1. Genel Bilgi: Bu bölümde çocuğun doğal ve kültürel yaşamından aldığı genel kültür bilgileri sorulur.
  2. Benzerlikler: Çocuğa iki adet resim gösterilir ve soyutlama yeteneği test edilir.
  3. Aritmetik: Süre sınırı olmakla birlikte, aritmetik işlemler ve problemler yöneltilir.
  4. Sözcük Dağarcığı: Çocuğa kendi dilinde öğrendiği kelimeleri kullandıracak sorular sorulur.
  5. Yargılama: Çocuğun önüne mantık ve muhakeme becerisini ölçecek problemler konur ve çözmesi istenir.
  6. Sayı Dizisi: Sözel zeka testi için olan son bölümde ise çocuğun işitsel hafızasını ölçme amaçlı sorular yöneltilir.
  7. Resim tamamlama: Çocuğun önüne bir resim konur ve resimdeki eksiği tamamlaması istenir.
  8. Resim düzenleme: Resimlerdeki sebep-sonuç ilişkisini oluşturabilme üzerine sorular sorulur.
  9. Küplerle desen oluşturma: 3 boyutta ne kadar yaratıcı olduğunu öğrenmek için küplerden cisimler yaratması istenir.
  10. Şifre: Karışık görselleri düzenleyerek şifre çözmeyi ne kadar hızlı yaptığı test edilir.
  11. Labirentler: El-göz uyumunu ölçmek için labirentin sonuna ulaşma soruları sorulur.

Gelişim testi kategorisinde yer alan WISC-R mutlaka eğitim sertifikasına sahip, deneyimli, yetkin uygulayıcılar tarafından uygulanmalıdır.

CAS Bilişsel Değerlendirme Testi

CAS (Cognitive Assessment System) 5-17 yaş arası bireylerin bilişsel değerlendirmelerini 4 ölçek ve 12 alt testte ölçen testtir. Zekânın zihinsel fonksiyonlara dayandığı görüşünü benimsemektedir. Bu zeka testi içerisinde planlama, dikkat, eşzamanlı ve ardıl bilişsel beceriler değerlendirilmektedir. Böylece bireylerin zihinsel düzeyleri ve zekâ bölümleri saptanmış olur. Ayrıca CAS dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, öğrenme güçlüğü, travmatik beyin hasarı için de kullanılır.

Yanı sıra test, ağır duygusal bozukluklar ile planlama bozuklukları hakkında ipuçları sağlamaktadır. Değerlendirme süresi 60 ila120 dakika arasında değişmektedir. Testte, dikkat-dürtü kontrolü, uzamsal bilgiyi işlemleme, kavram ve sözel ifadeler arasındaki anlamı saptama, sınıflandırma, konuşma hızı gibi zihinsel süreçler değerlendirilir.

Leither Testi

Leiter Uluslararası Performans Ölçeği ya da kısaca Leiter Ölçeği, performans ölçeği formunda bir testtir. Bu test her yaş için bir IQ bölümü ve bir mantıksal yetenek ölçüsü verir. Ancak buna rağmen, 2 ila 18 yaş arası çocuklar ve gençler için tasarlanmıştır. Leiter Ölçeği’nin en önemli özelliği sözlü dil kullanılmadan uygulanabilmesidir.

Zeka testi içerisinde talimatlar dahil olmak üzere katılımcılardan sözlü bir cevap beklenmez. Testte, herhangi bir sözel alt test yoktur. Bu nedenle sadece sözsüz zekayı ölçen bir testtir. Test, ana dilde konuşamama, otizm, travmatik beyin hasarı, konuşma bozukluğu ve işitme sorunları olan katılımcılarda belirleyici bir niteliğe sahiptir.

Leiter Ölçeği, sözel bir yapıya sahip Binet Ölçeği yerine sözel olmayan bir alternatif olarak kullanılmaktadır.

Zeka Testi Neden, Ne Zaman ve Kimlere Yaptırılmalı?

Zeka testlerinin yaptırılması çoğu zaman maliyetli olabilmektedir. Maliyet kadar nerede ve kime uygulatılacağının bilinmiyor olması da çekimser durulmasına neden olabilmektedir. Zeka testlerinin uygulanması için bir gerekliliğe ve yönlendirmeye gerek duyulmamalıdır. Her çocuk ve bireye yaşına ve ölçülmek isteyen fonksiyonlara göre test uygulanabilir. Uygulamadan elde edilen sonuçlar çocuk, ergen veya yetişkin bireyin performans alanları için önemli bilgiler verecektir.

Bir çocuğa özellikle okul çağına başlamadan test uygulanması önerilir. Bu sayede çocuğun okula başlamaya hazır olup olmadığına da bakılabilir. Yine çocuğun zeka düzeyine göre akademik destek ihtiyacı varsa karşılanabilir. Bu sadece gerilik için gerekli olan bir durum değildir. Üstün zekalı ve yetenekli çocukların da körelmemeleri için profesyonel desteğe ihtiyacı olacaktır. Bu desteği ise ancak uygun öğretmenler ve eğitim kurumları sağlayabilecektir.

Unutulmamalı ki zeka testi başarı veya başarısızlık ölçütü değildir. Üstün zekalı bir öğrenci doğru eğitim ortamında değilse, yeterli ilgisi ve motivasyonu yoksa potansiyelinin altında kalabilir. Aynı durum tam tersi durumlar için de geçerlidir.

Öğrencinin zeka düzeyi ortalama ve altı olabilir ancak öğrenmeye yönelik ilgisi, merakı ve motivasyonu yüksek olabilir. Bu durumda öğrencinin potansiyelini zorlayarak beklenin üstünde başarı elde edebilmesi muhtemeldir. Bu nedenle başarılı olmanın sadece zeka düzeyiyle ilgili olmadığı göz ardı edilmemelidir. Zeka testi uygulamalarımız ve kariyer odaklı çalışmalarımızla ilgili bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Borderline kişilik bozukluğu “sınır kişilik bozukluğu” olarak da bilinmektedir ve psikiyatrik bir rahatsızlıktır. Çoğunlukla ergenlik ve genç yetişkinlik dönemi başlangıçlıdır. Borderline bireylerde dürtü kontrolü kaybolur, tutarsız duygu, düşünce ve davranışlar hakimdir. Bu yönüyle kişiler arası ilişkilerde, kimlik algısında ve duygulanımda dalgalanmalar yaşanır. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere oranla 3 kat daha fazladır.

Kişi çevresinin aksine duygu, düşünce ve davranışlarındaki anormalliğin farkında değildir. Çevreye tekinsiz, güven uyandırmayan bir izlenim bırakır. Ani duygu geçişleri, öfke nöbetleri, intihar düşünceleri, riskli eylem ve davranışlar görülebilir. Cinsel dürtülerini kontrol etmekte zorluk yaşayabilir ve cinselliği de riskli şekillerde deneyimleyebilirler. Aşırı ve kontrolsüz para harcama, alışveriş, kumar, alkol, madde kullanımı, hızlı ve emniyetsiz araç kullanma gibi davranışlar görülebilir.

Borderline kişilik bozukluğu olan bireylerin sosyal yaşam, eğitim ve kariyer alanları da risk altındadır. Tedavi görmeyen bireyler yaşamları boyu potansiyellerinin çok altında performans sergiler ve çevre tarafından dışlanabilirler.

Peki sınırda kişilik bozukluğu belirtileri nelerdir? Bu kişilik bozukluğu neden ve nasıl gelişir? Tedavi edilebilir mi? soruların yanıtlarına yazımızın devamında erişebilirsiniz. Posttravmatik Stres Bozukluğu Nedir? ve Psikolojik Destek Ne Zaman Alınmalı? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Borderline kişilik özelliklerinin başında bireyin uçlarda gidip gelen davranış, duygu ve düşünceleri gelir. Bu kişiler için ya iyi ya kötü ya siyah ya beyaz ya doğru ya da yanlış vardır. Hiçbir şeyin ortası yoktur. Empati becerileri zayıftır. Duygu ve davranışları dışında insanlara yönelik düşünce ve yargıları da iki uçludur.

Bir gün çok sevip değer verdikleri birini başka bir gün tek kalemde silip atabilirler. Hayatlarındaki kişilere kendilerini adama ve abartılı sevme, ilgi gösterme davranışları vardır. Gerçek veya hayali bir terkedilmeden kaçınmak için abartılı çabalar göstermek. Bir kişiyi aşırı yüceltme ve aşırı yerme arasında gidip gelen tutarsız ilişkiler yaşamaktadırlar. İntihar düşünceleri, girişimleri sıkça görülebilir.

Hayatlarından çıkmasını istemedikleri insanlara psikolojik şiddet uygulayabilirler. Suçluluk hissettirerek ellerinde tutmaya çalışabilirler. Borderline kişilik bozukluğu olan bireyler sıklıkla kendilerini amaçsız, gereksiz ve boşlukta hissedebilirler. Öfke kontrol sorunları baskındır, kolayca öfkelenebilir, sakinleşmekte zorlanabilirler. Üstelik çoğunluğun aksine öfkelenmeyi gerektirmeyecek konularda da öfkelenebilirler. Kolay öfkelenirken, sakinleşmeleri de bir o kadar zor olacaktır.

Dikkatsiz ve hızlı araba sürme, aşırı ve gereksiz para harcama, abartılı cinsel davranışlarda bulunma, madde kullanma gibi dürtüsel davranışlar yaygındır. Şüpheci, paranoid düşünceler hakimdir. Borderline bireylerde tanı konabilmesi için tüm belirtilerin görülüyor olması gerekmez. Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları Lisede Başarısızlık Nedeni Olabilir yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Neden ve Nasıl Gelişir?

Sınırda kişilik bozukluğunun neden geliştiğine yönelik henüz net bir sonuç elde edilememiştir. Ancak klinik vakar üzerinde yapılan çalışmalar genetik faktörün önemli bir rolünün olduğunu göstermektedir. Genetik faktörlerin yanı sıra, erken yaşam deneyimleri, travmalar, istismar, yetiştirilme tarzı, kültür ve çevre de etkili olmaktadır. Özellikle çocukluk çağı travmalarının (emosyonel, fiziksel, cinsel travmalar) borderline kişilik gelişiminde belirgin rol oynadığı düşünülmektedir.

Bilinçli Farkındalık ile Öfke Kontrolü yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Yaşayan Bireylerin Yaşadığı Zorluklar

Borderline bireyler, duygu, düşünce ve davranışları nedeniyle sosyal, bireysel ve profesyonel yaşamda sorunlar yaşarlar. Çoğunlukla bu bireyler kendilerini normal görürler veya hastalığın semptomlarını kendileri dışında olan şeylere yönlendirirler. Ancak pek çok borderline bireyde sosyal yaşam zayıftır. İlişkiler problemlidir. Akademik hayatta sık sık disiplin sorunları yaşar, otorite figürleriyle karşı karşıya gelirler.

Devamsızlık, okuldan kaçma, kurallara uymama, asi, isyankar davranışlar ve akademik başarısızlık sıklıkla görülür. İş hayatında ise sık iş değiştirme, iş bulamama, işten atılma gibi başarısız girişim ve sonuçlar görülür. Eğitimine devam edememe, okulu yarıda bırakma görülebilir. Sık sık partner değiştirme, evlilik öncesi ilişkiyi sonlandırma, boşanma veya ilişkisel sorunlar görülebilir. Riskli davranışlarda bulunurlar.

Borderline kişilik bozukluğu olan bireyler tehlikeli araç kullanma, alkol, madde kullanımı, kumar gibi nedenlerle hukuki sorunlar yaşayabilirler. Sicillerinde çeşitli suç ve cezalar yer alabilir. Bu durumda da yine iş hayatları olumsuz etkilenecek, iş bulmaları zorlaşacaktır. Kendilerine zarar verebilir, intihar girişimlerinde bulunabilirler. Bu sebeple hastanede yatma, mide yıkatma ve benzeri tedavilerden geçebilirler. İstenmeyen gebelik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar görülebilir.

Kavgaya karışma, alkol madde bağımlılığı görülebilir. Aşırı para harcama davranışları nedeniyle varlık edinmekte zorluk yaşarlar, borç yapabilir, bu konuda da yasal sorunlar yaşayabilirler. Para tutamama ve borç edinme davranışları ailelerinin de zorluk yaşamasına neden olabilir. Borç alma davranışları çevrelerindeki diğer insanları da zor duruma sokabilir. Kişinin hayatına daha sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi, hastalığın komplikasyonlarından korunabilmesi için tedavi alması şarttır.

Borderline kişilik bozukluğu hastalarında sıklıkla farklı psikiyatrik hastalıklar da eşlik etmektedir. Depresyon, anksiyete, alkol/madde bağımlılığı, bipolar bozukluk, yeme bozukluğu bunlardan bazılarıdır. Travma sonrası stres bozukluğu, dikkat ve hiperaktivite bozukluğu da beraberinde görülebilir.

Ergenlikte Yeme Bozuklukları Neden Gelişiyor? Ve Ergenlerde Depresyon: Aileler Nelere Dikkat Etmeli? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Tedavi Edilebilir Mi?

Sınırda kişilik bozukluğunda uygulanabilecek en etkin tedavi yöntemi psikoterapidir.  Ancak sadece psikoterapi ile de istenen sonuç alınamaya bilmektedir. Tedavi sürecinde gerekli görüldüğünde doktor kontrolünde ilaç tedavisi de uygulanmaktadır. Psikoterapinin yanı sıra psiko eğitim de tedavi sürecinden alınan verimi artırmaktadır. Bu methotlarla kişinin savunma düzenekleri, düşünce şemaları yeniden yapılandırılır. Borderline kişilik bozukluğu çoğunlukla farklı psikolojik ve psikiyatrik hastalıklarla birlikte görülebilir.

Alkol-madde kullanımı, yeme bozuklukları, anksiyete, depresyon, öfke kontrol bozukluğu, öz kıyım düşüncesi ve girişimi gibi. Dolayısıyla tedavi planlanırken eşlik eden bu ikincil sorunların da tedavisine odaklanılmalıdır. Terapist tedavi planına göre doğru terapi modelini uygulamalıdır. Uygulanacak tedavi sayesinde kişinin yeniden özdenetim kazanması sağlanabilir. Bu tedaviler sadece danışanlara değil, aile ve sosyal çevrelerinin yaşam kalitesinin arttırılması için de önemlidir.

Tedavi süreci diğer psikolojik rahatsızlıklara kıyasla kişiden kişiye değişecek şekilde uzayabilmektedir. Ayrıca danışanın tedavi sürecinde yakın sosyal çevresinden ve ailesinden alacağı destek tedaviyi olumlu etkilemektedir. Psikoterapi ve gerektiğinde ilaç tedavisiyle danışanın empati becerisi geliştirilir, öfke kontrolü ve dürtü denetimi kazandırılır. Birey tedavi sürecinde ve sonrasında uçlarda yaşamak, düşünmek ve duygulanmak yerine ortalama olabilme becerisi kazanır.

Duygu ve düşüncelerinin kendine ait olduğunu ve onları kontrol edebileceğini öğrenir. Borderline kişilik bozukluğu şüphesi taşıyor veya belirti veren biriyle yaşıyor/çalışıyorsanız bizimle iletişime geçerek detaylı bilgi alabilirsiniz. Sınırda kişilik belirtilerinin yol açtığı akademik, profesyonel kariyerinize yönelik olumsuzluklarla baş etmek için destek alabilirsiniz. Aba Kariyer ve Aba Psikoloji sayfalarını takip edebilir, Youtube kanallarımızdaki içeriklere göz atabilirsiniz.

Read More

Pedagog ve çocuk psikoloğu arasındaki farklar çoğu ebeveyn tarafından bilinmemektedir. Çocuk psikiyatri alanı da merak edilmektedir. Aileler özellikle çocuklarını bir uzmanla görüştürmeye ihtiyaç duyduklarında tercih yapmakta zorluk yaşamaktadır.

Aileler söz konusu çocukları olduğunda tüm seçimlerinde en iyiyi tercih etmeye özen gösterirler. Bu özen özelliklede söz konusu çocuğun hayatına doğrudan etki edecek konularda daha da ön plana çıkmaktadır. Okul, öğretmen, doktor, psikolog, psikolojik danışman gibi. Çünkü tüm bu saydıklarımız çocuğun gelişiminde aile ve kimi zaman aileden çok daha büyük etkilere sahiptir.

Çocuğun gelişiminin doğru yönlendirilmesinde, varsa yaşadığı zorlukların üstesinden gelinmesinde, doğru teşhis ve tedavinin uygulanmasında doğru kişilerle çalışmak oldukça önemlidir. Bu nedenle aileler çoğunlukla seçim yaparken zorlanmakta, referans aramakta bu süreçte de kimi zaman geç kalabilmektedirler. Oysa çocuklarla ilgili pek çok konu ihmal sonucunda tedavi süresinin uzamasına neden olmaktadır.

Tedavinin uzamasının yanı sıra çocuğun çocukluk yılları da pek çok alanda zorlanım yaşadığı yıllara dönüşmektedir. 2 yaş itibariyle çocukların benlik gelişimi başlamaktadır. 2 yaş sendromu, tuvalet eğitimi, kardeş kıskançlığı, okul fobisi ve benzeri çocukluk çağı sorunları görülmektedir. Bu nedenle ailelerin çocuk psikolojisi üzerine bilgi edinme ihtiyacı artmaktadır.

Pedagojik kitaplar, deneyimli başka ailelerin önerileri bir noktaya kadar ailelerin ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Ancak başa çıkmakta ve yönetmekte zorluk yaşanan çocukluk çağı problemlerinde ailelerde profesyonel destek ihtiyacı doğmaktadır. İhtiyaç halinde ise ailelerin sorduğu ilk soru “çocuğumu hangi uzmana götürmeliyim?” olmaktadır.

Peki çocuğun yaşadığı ve ailenin farkına vardığı bu sorunu bir pedagog mu, çocuk psikoloğu mu yoksa çocuk psikiyatristi mi çözebilir? Bu 3 ayrı branş birbirinin işini yapabilir mi veya hangi noktalarda birbirlerinden ayrılır? Uzman seçerken aileler en çok nelere dikkat etmelidir? Yazımızda tüm bu konularla ilgili merak ettiklerinize ulaşabilirsiniz.

Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Psikiyatristi Kimdir?

Halk arasında sıklıkla birbirinin yerine kullanılsa da pedagog ve çocuk psikoloğunun iş tanımı aynı değildir. Dolayısıyla yaptıkları iş gibi aldıkları lisans eğitimleri de birbirinden farklıdır. Çocuk psikiyatristleri de çocukla çalışmasına rağmen görev, yetki ve uygulama açısından oldukça farklıdır.

Pedagog Kimdir, Ne İş Yapar?

Pedagog, kelime anlamı itibariyle eğitim bilimcidir. Ülkemizde 1982 yılı öncesinde üniversitelerde Pedagoji bölümü yer almaktaydı ve buradan mezun olanlara pedagog unvanı verilmekteydi. Bu unvan günümüzde hala kullanılsa da 1982’de çıkan yasa ile artık pedagoji mezunu verilmemektedir. Dolayısıyla çocuk eğitim bilimcisi anlamına gelen bu unvana sahip bireyler bir psikolog veya psikiyatrist değildir. Çocuklarda görülen psikolojik problemlerle çalışma yetkileri yoktur.

Günümüzde pedagog olmak için doğrudan eğitim alınabilecek bir lisans programı bulunmamaktadır. Öncelikle üniversitelerin Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik veya Çocuk Gelişimi bölümlerinden lisans derecesi ile mezun olunmalıdır. Ardından psikoloji bölümünde yüksek lisans veya doktora yapılması gerekmektedir.

Pedagoglar okul ortamında psikolojik danışman ve rehber olarak çalışabilirler. Öğrencilerin eğitim süreçlerinin daha verimli olması için çalışmalar yaparlar. Uyguladıkları test ve envanterlerle öğrencilerin bilişsel gelişimlerini takip edebilirler. Dikkat dağınıklığı, uyum ve davranış sorunları, çocukluk çağı sorunlarıyla ilgili tespitlerini aile, öğretmen ve okulla paylaşabilirler. Böylece tanı ve tedavi için aileyi erkenden yönlendirebilirler.

Ailelere, öğretmenlere çocukla nasıl iletişim kurulması gerektiğiyle ilgili rehberlik yapabilirler. Okul çağı sorunlarına yönelik çocukla çalışabilirler. Bireysel çalışmaların yanı sıra grup çalışmaları yapabilirler. Eğitim materyallerini, kitapları, afişleri, öğrencilere sunulan basılı veya dijital tüm içerikleri pedagojik açıdan değerlendirebilirler. Resmi kurumlar için rapor hazırlayabilirler. Okul öncesi eğitim kurumlarında, özel sektörde, okullarda ve KPSS’ye girerek devlet kurumlarında çalışabilirler.

Çocuklara ve ailelere danışmanlık yapabilir, eğitimler verebilirler. Sertifikasyonuna katıldıkları testlerin uygulayıcısı olabilirler. Çocuklarda Mahremiyet Eğitimi, Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi, Çocuklarda Regresyon ve Nedenleri ve Başarılı Çocuklar Yetiştirmek İçin Ödüllendirme Nasıl Olmalı? yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuk Psikoloğu Kimdir, Ne İş Yapar?

Pedagog ile çocuk psikoloğunun sıklıkla karıştırılması gibi çocuk psikoloğu ile çocuk psikiyatristleri de karıştırılmaktadır. Çocuk psikoloğu ile psikiyatristi eğitim alt yapıları, yetki ve uygulama alanları açısından farklılık göstermektedir.

Çocuk psikoloğu olmak için üniversitelerin Eğitim veya Fen Edebiyat fakültelerinden mezun olmak gerekir. Ardından mutlaka çocuk gelişimi ve gelişim psikolojisi üzerine yüksek lisans ve/veya doktora yapmak gerekmektedir. Psikiyatristler ise tıp fakültesinden mezun olmaktadır ve bu noktada da en önemli ayrışma sağlanmaktadır. Çocuk psikoloğu tanı koymaz veya tedavi amacıyla ilaç yazamaz. Tanılama ve ilaç tedavisi çocuk psikiyatrisinin yetkisindedir.

Çocuk psikologları bireysel görüşme, aile görüşmesi yapabilir. Oyun terapisi, resimlerle çalışma, kum terapisi, test ve envanter uygulamaları ile çocukla çalışabilir. Kukla, masal terapi gibi yardımcı çalışmalardan faydalanabilir. Psiko eğitim ve psikoterapi uygulamaları yapabilirler. Bu nedenle çocukla ilgili tüm psikolojik süreçlerde aileler çocuk psikoloğu ile görüşebilir. Eğer psikiyatrik bir tedavi gerekliyse psikolog, psikiyatrist yönlendirmesi yapacaktır.

Aynı şekilde psikiyatristler de çoğunlukla tanılama sonrasında ilaç tedavisi ile birlikte psikoterapi için çocuk psikoloğuna yönlendirme yapacaktır.

Çocuk psikoloğu hangi konular üzerine çalışır;

  • Bağlanma sorunları,
  • Ayrılık anksiyetesi,
  • Okul fobisi,
  • Alt ıslatma sorunları (Enürezi, Enkoprezi)
  • Kardeş kıskançlığı,
  • Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite,
  • Öğrenme güçlükleri,
  • Uyum ve davranış problemleri,
  • Kaygı ve korkular,
  • Yas,
  • Sözel, fiziksel, duygusal ve cinsel İstismar,
  • Benlik gelişimi, özgüven, özsaygı üzerine çalışmalar,
  • Psikolojik konuşma bozuklukları,
  • Tikler,
  • Yeme bozuklukları,
  • Uyku bozuklukları,
  • Boşanmış aile ve çocuk,
  • Hatalı ebeveyn tutumları,
  • Aile içi iletişim kazaları ve şiddet,
  • Travma,
  • Akran zorbalığı,
  • Sosyal anksiyete,
  • Tırnak yeme,
  • Depresyon,
  • Okul başarısızlıkları,
  • Gelişim dönemlerine yönelik sorunlar, 2 yaş sendromu, tuvalet eğitimi, memeyi bırakma, yatak ayırma gibi. Çocuklarda Tuvalet Eğitimi ve Ailelere Öneriler, Kıyaslama ve Rekabet Çocukları Nasıl Etkiliyor? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sınav kaygısı gibi bebeğe, çocuğa ve ergene yönelik tüm konularla çocuk psikoloğu çalışabilir. Bu konuların büyük bir kısmı pedagog eşliğinde de çalışılabilir. Ancak peadagogların çalışma alanı danışmanlık ve eğitim üzerinedir. Psikolojik teşhis ve tedavi için mutlaka çocuk psikoloğu ile çalışılmalıdır. İlaç tedavisi ise sadece psikiyatrlar tarafından yapılabilmektedir.

Çocuk psikologları okul öncesi eğitim kurumlarında, okullarda, hastanelerde çalışabilmektedir. Rehberlik ve araştırma merkezlerinde, rehabilitasyon merkezlerinde ve çocuk esirgeme, sosyal hizmetler gibi devlet kurumlarında çalışabilmektedirler. Kendi danışmanlık merkezlerini açabilir, bir psikiyatrist eşliğinde de çalışabilirler.

Oyun Terapisi ve Çocukluk Çağı Problemleri ve Çocukluk Depresyonu İhmal Edilmemeli!, Fiziksel, Duygusal, Sözel Şiddete Maruz Kalmak Çocuğun Dünyasını Nasıl Etkiliyor? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuk Psikiyatristi Kimdir, Ne İş Yapar?

Pedagog ile çocuk psikiyatristi arasında oldukça büyük farklar bulunmaktadır. Çocuk psikiyatristi tıp eğitimini tamamlamış ve ardından çocuk-ergen ruh sağlığı alanında uzmanlaşmış kişidir. Çocuğun ruhsal, bilişsel, akademik ve sosyal alanlardaki tüm zorlukları çocuk psikiyatrisinin kapsamındadır. Çocuk psikologları da bu kapsamda çalışmaktadır ancak psikiyatristin en önemli farkı gerekli olması halinde reçete yazabilecek yetkiye sahip olmasıdır.

Tanı koyma ve ilaç yazma yetkisi sadece psikiyatriste aittir. Çocuk psikiyatri doktoru aynı zamanda tanı koymak için klinik gözlemin dışında kan tahlili, radyolojik tetkik ve görüntüleme talep edebilir. Hastanede yatış kararı alabilir. Çocuğun eğitim şekline veya alması gereken raporlara yönelik resmi yazı yazabilir, yönlendirme yapabilir. Psikiyatrist psikoterapi eğitimi alması halinde tanı ve ilaç tedavisinin yanı sıra psikoterapi de uygulayabilir.

Psikiyatristlerin tanı koyduğu ve sıklıkla çalıştığı konular aşağıdaki gibidir. Gerekli durumlarda çocuk psikoloğu ile ortaklaşa çalışmaktadırlar.

  • Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu
  • Otizm
  • Teknoloji ve internet de dahil olmak üzere tüm bağımlılık türleri
  • Depresyon
  • İntihar düşünceleri ve girişimleri
  • Kaygı (sosyal anksiyete, sınav kaygısı gibi)
  • Yalan söyleme hastalığı
  • Travma
  • Fobiler
  • Psikosomatik şikayetler
  • Uyum ve Davranış Bozuklukları
  • Öğrenme bozuklukları (Disleksi vb)
  • Obsesif kompulsif bozukluk (takıntılar)
  • Tik bozukluğu
  • Okul fobisi
  • Kişilik sorunları
  • Uyku sorunları
  • Gelişimsel gerilik
  • Alt ıslatma, dışkı kaçırma, organik olmayan kronik kabızlık (Enkoprezis, Enürezis)
  • Yeme problemeleri (Anoreksiya, bulimia gibi)
  • Konuşma bozuklukları (Kekemelik, geç konuşma vb)
  • Akran zorbalığı
  • Cinsel gelişim ve cinsel kimliğe yönelik, cinsellikle ilgili sorunlar
  • Dissosiatif bozukluk
  • Zeka geriliği
  • Üstün zekalılık
  • Psikoz (şizofreni vb) ve bipolar bozukluklar
  • Genetik kökenli psikolojik rahatsızlıkların takibi ve teşhisi

 

Düşük Akademik Başarının Nedeni Öğrenme Güçlüğü Olabilir, Öğrencilikte Obsesif Kompulsif Bozukluk yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Pedagog, Psikolog ve Psikiyatrist Seçiminde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Özellikle büyük şehirlerde çocuklar apartman dairelerinde akranlarından uzakta sınırlı sosyal etkileşim içerisinde büyümektedir. Çoğunlukla anne ve babanın çalışıyor olması, çocuklarla beraber geçen zamanın azalmasına neden olmaktadır. Aileyle yeterli zamanı geçiremeyen, akranlarıyla sosyalleşemeyen, teknoloji ve dijital kaynakların etkisi altında kalan çocukların psikolojik destek ihtiyacı duyması kaçınılmazdır. Bu nedenle ailelerin erken yaşlardan itibaren çocuklarına psikolojik destek sunması önemlidir.

Bir çocuğun psikolojik destek alması için büyük sorunlarının, uyum ve davranış problemlerinin, travmalarının olması gerekmez. Çocuğun güçlü ve zayıf yönlerinin belirlenmesi, ilgi, beceri alanlarının keşfedilmesi, gelişiminin desteklenmesi için de gereklidir. Kimi zaman ailenin karakteristik özellik olarak ele aldığı davranışlar psikolojik sorunların belirtisi olabilir.

Ailenin gözünden kaçan pek çok konu psikolojik destek sonrası açığa çıkabilmektedir. Bu nedenle ihtiyaç olsun veya olmasın çocukların düzenli olarak psikolojik danışmanlık hizmetinden faydalandırılması önerilmektedir. Bu doğrultuda okul öncesi kurumlarda ve okullarda yer alan psikolojik danışman ve psikologlardan destek alınabilir. Belediyelerde, özel hastanelerde, devlet hastanelerinde, özel danışmanlık merkezlerinde görev alan pedagog ve/veya psikologlardan destek alınabilir.

Ancak aileler mutlaka bir uzman seçerken uzmanın eğitim geçmişine, çalışma alanlarına ve mesleki tecrübesine bakmalıdır. İyi bir pedagog, psikolog veya psikiyatrist iyi bir eğitimin dışında danışanına güven veriyor olmalıdır. Özellikle ücretli danışmanlık alınacaksa mutlaka uzmanla ön görüşme yapılmalı ve çocuğun problemi onun çalışma alanını kapsıyor mu öğrenilmelidir. Bu ön görüşme maddi kayıp yaşamamak ve zaman kaybetmemek için önemlidir.

Ayrıca çocuğun da birden fazla kişiyle görüşmesinin, tekrar tekrar aynı sürece maruz kalmasının önüne geçilir. Her uzmanın çalışma konusu ve çalışma grubu farklı olabilir. Bir pedagog ağırlıklı okul öncesi grubuyla çalışırken diğeri okul çağı çocuklarına yönelik daha deneyimli olabilir. Dolayısıyla bilgi sahibi olmak tedavi sürecinde yetkin olmak için yeterli değildir.

Pedagog, psikolog veya psikiyatrist arayışı içerisindeyseniz ön görüşme için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Aba Psikoloji olarak uzman kadromuzla danışanlarımıza ihtiyaç duydukları konularda psikolojik destek sağlıyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz.

Read More

Özgüven, kişinin fiziksel, düşünsel ya da duygusal özelliklerine; dış görünüş, inanç, yetenek ve bilgisine yönelik sübjektif olarak yaptığı olumlu, olumsuz değerlendirmeler bütünüdür. En basit tanımıyla, bireyin kendine duyduğu güven olarak da nitelenebilir. Özgüven, hayatın ilk yıllarındaki temel ihtiyaçlarımızın karşılanmasından itibaren inşa edilir ve gelişimi hayat boyu devam eder. Kişinin sosyal ilişkileri, okul ve akademik başarısı, kariyer gelişimi ve hatta kariyerinin belirlenmesi özgüven ile doğrudan ilintilidir. Özgüven eksikliği yaşayan bireyler sahip olduğu özelliklerin yeterliliğine karşı güven duymayan bireylerdir.

Mevcut potansiyellerini sergilemekten çekinir, sosyal yaşam içerisinde kendini ifade etmekte zorlanır, utangaçlık ve çekingenlik belirtileri gösterebilirler. Bu noktada özgüven eksikliğinin potansiyelimizi keşfetme ve geliştirme açısından engelleyici bir güce sahip olduğunu görebiliriz.

Mutlu, başarılı bir kariyer seçebilmek, işimize değer katabilmek ve severek üretebilmek için kendimizle uyumlu bir kariyer seçimi yapmalıyız. Oysa özgüven eksikliği başarılı ve mutlu olacağımız mesleği bulmamıza engel olabilir. Özgüven eksikliğimizin neden olduğu çekincelerimizle risk almaktan korkarak mutsuz ve başarısız olacağımız bir seçim de yapabiliriz.

Özgüvenin Temelleri Yaşamın İlk 2 Yılında Atılıyor

Erik Erikson’ın psikolososyal gelişim modeline göre yaşamın ilk 2 yılı özgüven gelişimi için çok kıymetli. Yaşamın ilk yıllarında bebeğin ihtiyaç duyduğu koşulsuz sevgi, öz bakım, beslenme, korunma gibi temel ihtiyaçların ne derece tutarlı ve zamanında karşılandığı çocuğun benlik algısını inşa etmesinde etki ediyor. Bu dönemde temel bakım veren (çoğunlukla anne) ile kurulan temel güven ilişkisi bireyin ilerleyen yaşlarda başkalarıyla olan ilişkisinin de derecesini belirliyor. Anne ile kurulan güven ya da güvensizlik ilişkisi çocuk için başkalarının da ne kadar güvenilebilir olduğunu belirliyor. Çocuk aynı değerlendirmeyi kendisi içinde yaparak ne derece güven verici bir insan olduğunu değerlendiriyor. Anne babadan tutarsız ve düzensiz bakım ve sevgi alan çocuk özgüven inşa etmekte güçlük yaşıyor.

Bakım veren kişinin bebeğin ihtiyacı olduğunda yanında olup olmayacağından emin olamayan bebek tüm yaşamı boyunca bu güvensizliği yaşıyor. 2 yaş sonrası çocuklar kendilerine yetebilmek üzere gelişim gösteriyorlar. Artan dil gelişimi, beslenme yürüme gibi ihtiyaçlarda bakım verenden bağımsızlaşma ile çocuk yeni bir gelişim dönemine giriyor. Bu dönemde karakter oluşturmaya çalışan çocuk “ben de bir bireyim ve buradayım” mesajı vermeye çalışıyor. Çocuk bu evrede çevresi ve ailesi tarafından ne derece kabul edildiği ve davranışlarına nasıl tepki verildiğine göre özgüvenini yeniden yapılandırıyor. Örneğin; konuşma şekliyle ya da fiziksel özellikleri ile alay edilen bir çocuk düşük benlik algısı geliştiriyor. Hata yaptığında aşırı tepki gösterilen, fiziksel cezalara maruz kalan ya da korkutulan çocuklar da daha içe kapanık ve özgüvensiz yetişebiliyor.

Hatalı Ebeveyn Tutumları da Özgüven Eksikliğini Besliyor

Yaşamın ilk yıllarında bakım veren ebeveynle kurulan bağın güvenilir olup olmadığı kadar ebeveynlerin çocuk yetiştirme tutumları da özgüven eksikliği üzerinde etki ediyor. Yaygın ebeveyn tutumlarını değerlendirdiğimizde fiziksel, bilişsel ve duygusal olarak sağlıklı bir bireyin yetiştirilebilmesinde bazı ebeveyn davranışlarından uzak durulması gerekliliği açığa çıkıyor.

Baskıcı-Otoriter Ebeveyn tutumunu sergileyen ebeveynlerde kısıtlayıcı ve cezalandırıcı bir yol izlenir. Böyle bir ortamda, tartışmaya yer yoktur. Anne- baba düşünce ve isteklerini “Ben senin ebeveyninim, sen ise çocuksun, ne söylüyorsam söylediğim şekilde yapacaksın!” mesajını hissettirerek veriyor. Bu ailelerde çocuğun istek ve ihtiyaçları ön planda değildir. Bu tutum yetersiz sosyal gelişime neden olmakta ve özgüveni zedelemektedir. Bu tür aile yapılarında yetişen çocuklar nasıl düşünmesi ve davranması gerektiğini belirleyen katı kalıplar içerisine sokulur. Cezanın da eşlik ettiği bu aile yapılarında çocuklar, özgüven eksikliği ve düşük benlik saygısı ile yetişirler. Koşulsuz sevgi beklenen aile içerisinde bu tarz bir ilişki ağının olması çocuğa “ben sevilebilir, kabul edilebilir özelliklere sahip değilim.” mesajı veriyor. Çocuk sosyal yaşam içerisinde de bu mesaj ile karşılaşmamak için görünmez olmaya çalışıyor.

İhmalkar ebeveyn tutumunda ise ebeveynin ihtiyaçları çocuğun ihtiyaçlarından daha önceliklidir. Bu ailede yaşayan çocuklar temel gereksinimlerinin karşılanmasına büyük ihtiyaç duyarlar. Sosyal yönü zayıf, iletişim becerileri gelişmemiş, düşük benlik algısına sahip çocuklar bu tarz aile yapılarında gelişir. Saldırganlığa yatkın, çevresindeki kişi ve eşyalara zarar veren çocuklar olabilirler. “İhtiyacım olan sevgiyi alamıyor, göz ardı ediliyorsam bu sevgiyi zorla ve şiddetle alabilirim” düşüncesini ileri yaşlarda geliştirebilirler.

Aşırı Hoşgörülü ve Korumacı Tutum da Çocuk İçin Sağlıklı Değil

Aşırı Hoşgörülü Ebeveyn Tutumu sergileyen ebeveynler ise çocukları karşısında teslim olan, her istediklerini koşulsuz yerine getiren, şımartan, kural koyamayan ve doyumsuzluğa alıştıran ailelerdir. Bu tarz ailelerde yetişen çocuklar gerçek dünya ile karşılaştıklarında her istediklerini kolayca elde edemediğinde kırıklığa uğrarlar. Çabuk pes eden ve demoralize olan, zorluklarla başa çıkma ve problem çözme becerileri geliştiremeyen bu çocuklar başarısız ilişkileri sonucu özgüvensiz büyürler.

Aşırı korumacı ebeveyn tutumlarında ise ebeveynler çocuklarının büyümesine izin vermezler. Kendine yetebilir hale gelse dahi her ihtiyacı anne baba tarafından karşılanan çocuklardır. Bu yapıda yetişen bir çocuk sosyal beceriler geliştiremez ve akranlarının seviyesine yetişmekte zorluk yaşar. Tutarsız Ebeveyn tutumunda ise ebeveynler neyin doğru ve uygun olduğu konusunda çocuklarını ikileme düşürürler. Bu ailelerde aynı davranışlar bir kez ebeveyn tarafından ödüllendirilirken bir diğer seferinde cezalandırılabilir. Bir davranışa anne farklı baba farklı tepkiler verebilir. Böyle bir iletişim içerisinde çocuk neyin doğru olduğunu öğrenemez. Bu tarz çocuklar için özgüven eksikliği kaçınılmazdır.

Peki Nasıl Bir Ebeveyn Modeli Sergilenmeli?

İdeal çocuk yetiştirme modeli ise başarılı anne-baba-çocuk ilişkisinin olduğu Hoşgörülü-Demokratik- Destekleyici-Güvenilir Ebeveyn tutumudur. Bu tarz ailelerde ebeveyn ile çocuk arasında sözel iletişim kanalları açıktır. Yakınlık ve ilgi göstermek, sözle ve dokunarak sevgi vermek, ortak faaliyetlerde bulunmak ilişkilerinin merkezindedir. Böyle sağlıklı bir aile ortamında çocuğa kendi kararlarını vermesi ve sorumluluklarını kabul etmesi öğretilir. Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip yüreklendiren, hatalarında yapıcı problem çözme becerileri öğreten bir yetiştirme modeli hakimdir. Bu ortamda büyüyen çocuk, yüksek benlik saygısı geliştirir, özgüvenli ve girişken bir birey olarak yetişir.

Özgüven Eksikliği Eğitim Hayatının İlk Yılları İtibariyle Karşımıza Çıkıyor

Yaşamın ilk yılları itibariyle olumlu bir özgüven geliştiremeyen çocuklar aile ortamından sıyrılıp daha geniş bir sosyal hayata adım attıklarında bocalarlar. Bu bocalama kendini en iyi okul ortamında belli eder. Çocuğun hayatında birey olarak varlık sergilemesi, ilişkiler kurması, kendini ifade edip performans göstermesi gereken ilk sosyal ortam okuldur. Bu tarz ortamlarda çocuk başarısız olma, beğenilmeme, eleştirilme ya da alay edilme korkuları ile pasif kalır. Tahtaya kalmaya, derste söz almaya cesaret edemez. Çok zeki bir çocuk olabilir ama hata yapacağım endişesi ile derse katılmak istemez. Öğretmeni tarafından konuşması için söz verildiğinde aşırı heyecan duyar, yanakları kızarır veya terleyebilir, kekelemeler, takılmalar, dil sürçmeleri görülebilir. Yanlış yapacağım ya da rezil olacağım korkusu hakimdir. Beğenilmeyeceğim gibi kendine yönelik olumsuz yargıları o kadar güçlüdür ki topluluk karşısında dikkatini toplayamaz ve doğru bildiğini de yanlış yapabilir. Korkularını besleyen akran zorbalığının olduğu ortamlarda okula dahi gitmek istemeyebilirler.

Çoğunlukla arkadaş edinemez ya da kendileri gibi olan çocuklarla etkileşim kurabilirler. Kalabalık içerisinde sürekli gözlerin üzerinde olduğunu, izlendiğini ve herkesin onun hakkında konuştuğunu düşünebilirler. Alıştıkları ortamlardan farklı yeni yerlere adapte olmakta güçlük yaşarlar. Bu çocuklar için sınıf, okul değiştirmek oldukça zordur.

Ergenlik Döneminde Özgüven Eksikliği Göz ardı Edilmemeli

Ergenlik dönemi bireylerin özgüven eksikliğinin getirdiği olumsuzluklarla başa çıkmakta en çok zorlandıkları dönem. Arkadaşlık ilişkilerinin daha önemli hale geldiği bu dönemde çekinik davranışlar sergileyen ve iletişim kurmakta zorlanan gençler yaşadıkları kaygıyla başa çıkmakta zorlanıyor. Bu dönemin getirdiği fiziksel ve hormonal değişiklikler özgüven eksikliği yaşayan gençlerin olumsuz beden algısı geliştirmesine de neden olabiliyor. Duygusal iniş çıkışlarla baş etmekte güçlük yaşayan ve negatif enerjisini sağlıklı yollarla atamayan gençlerde bastırılmış öfke, içe kapanıklık ve riskli davranışlara yönelim görülebiliyor. Fark edilmeyen özgüven eksikliği olumsuz çevresel faktörlerle birleştiğinde; alkol, madde kullanımı, depresyon, anksiyete, intihar eğilimi gibi riskli sonuçlara neden olabiliyor.

Ergenlik çağında bu bireyler ağırlıklı olarak yalnız kalmayı tercih ediyor, sosyalleşmek için kendilerini gizleyebildikleri ve olmak istedikleri gibi biri olabildikleri sanal ortamlara yöneliyorlar. İnternet ve ekran bağımlılığı ihtimali de özgüveni düşük bireylerde daha yüksek oluyor.

Meslek Seçiminde Özgüven Belirleyici Role Sahip

Eğitim hayatları boyunca özgüven eksikliği nedeniyle asıl performanslarını gösteremeyen bireylerde pasif kalmaları sonucu okul başarısızlığı görülebilir. Yeterince girişken olmadığı için bu tarz bireyler okul hayatlarında fark edilmeyebilirler. Okul hayatlarında alan seçimi, okul seçimi, meslek seçimi noktasında ilgi, bilgi, yetenek ve meraklarıyla uyumlu olmayan yönlendirmelere maruz kalabilirler. Kendilerini yeterince iyi ifade edemedikleri için bu yönlendirmelere boyun eğerek bir ömür boyunca mutsuz olacakları işlerle karşı karşıya kalabilirler.

Performans sergilemekten ya da diğerleriyle iletişime geçmekten çekinen bir birey başkalarının yönlendirmesine gerek duymaksızın yanlış meslek seçimi yapabilir. Daha pasif olabileceği bir mesleğe risk almamak için ve kendini güvende hissetmek için yönelebilir. Örneğin; bilgisayarla çalışacağı, kimseyle konuşması gerekmeyen masa başı bir iş tercih edebilir. Bu öğrenciler için sık sık telefon ya da yüz yüze görüşme yapmayı, topluluk önünde performans göstermeyi gerektiren işler oldukça yıpratıcı olacaktır. Zamanla yaşadıkları yoğun heyecan ve stres fiziksel rahatsızlıkları da beraberinde getirecektir.

Özgüven Eksikliği İş hayatında İlerlemenin de Önüne Geçiyor

Özgüven eksikliği nedeniyle iş hayatına gelene kadar pek çok evreden geçen ve kendisiyle örtüşen bir mesleğe yönelemeyen birey iş yaşamında da gerçek potansiyelini gösteremiyor. İş arama sürecinde ilk olumsuz deneyim mülakatlarda yaşanıyor. Özgüven eksikliği yaşayan bireyler kendini iyi ifade edemiyor, beden dili ile çekingenliğini, heyecanını karşı tarafa yansıtıyor. Akademik başarısı iyi olsa dahi layık olduğu iyi firmalarda iş başı yapma olasılığı özgüven eksikliği nedeniyle düşüyor. İşe kabul edilseler de ikili ilişkilerindeki yetersizlik nedeniyle olumlu referanslar edinme olasılıkları azalıyor. Referans iş değiştirme ve yükselme noktasında büyük öneme sahipken bireyler bu imkanlarını da özgüven eksikliği ile kaybetmiş oluyor. Pozisyonunu değiştirme, terfi alarak yükselme ya da yönetim kademelerine ilerleme gibi kariyer fırsatlarını da özgüven eksikliği ile kaçırmış olabiliyorlar.

Özgüven eksikliği olan bireyler, iş hayatlarında olumsuz koşullar altında çalışıyor olsalar dahi iş değiştirmeye cesaret edemeyebilirler. Yeniden mülakat sürecine tabi olmak, yeni bir ortama adapte olmak, yeni insanlarla tanışmak ve kendini göstermek kaygı verici olabilir. Yeniliğin getireceği zorluklarla başa çıkamamaktan duyduğu endişe mevcut düzene boyun eğmesine neden olabilir.

Özgüven Geliştirmek İçin Hala Geç Değil

Özgüven yaşamın ilk yıllarından itibaren kazanılıyor olsa da özgüven eksikliği ile hayatınızın her döneminde başa çıkabilir, özgüveninizi yeniden inşa edebilirsiniz. Özgüven eksikliği yaşıyor ve hayatınızdaki olumsuz etkisini belirgin şekilde hissediyorsanız kariyer seçimi yapmadan önce profesyonel destek alabilirsiniz. Daha başarılı ilişkiler geliştirebilmek, kendinizi doğru ifade edebilmek, kabuğunuzdan çıkmak ve kariyerinizde doğru seçimler yapabilmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Çocuklar ve gençler, yalnız baş edemeyecekleri sorunları olduğunda terapiye ihtiyaç duyarlar.

Ya da sorunlar; ne kadar iyi olduklarını, hissettiklerini veya hareketlerini etkilediğinde yardıma ihtiyaç duyarlar. Eğer işler kendiliğinden iyileşmezse, çocuklar terapiye ihtiyaç duyabilir. Bazen tüm ailelerin iletişim kurmaya, öğrenmeye ve sınır oluşturmaya çalışırken desteğe ihtiyaçları vardır.

Çocuklarda akıl hastalığı nasıl tedavi edilir?

Ruh sağlığı sorunları olan çocuklar için yaygın tedavi seçenekleri şunlardır;

Psikoterapi: Konuşma terapisi ya da davranış terapisi olarak da bilinen psikoterapi, bir psikolog ile konuşarak zihinsel sağlık sorunlarını ele almanın bir yoludur. Psikoterapi sırasında, bir çocuk kendi durumu, ruh hali, duyguları, düşünceleri ve davranışlarını öğrenebilir. Psikoterapi, bir çocuğun sağlıklı başa çıkma becerilerine sahip zorlu durumlara nasıl tepki vereceğini öğrenmesine yardımcı olabilir.

İlaç: Çocuğunuzun doktoru akıl sağlığı durumunu tedavi etmek için uyarıcı, antidepresan, anti-anksiyete ilaçları, antipsikotikler veya duygudurum düzenleyiciler gibi bazı ilaçları almasını tavsiye edebilir.

Bazı çocuklar yaklaşımların birleşiminden yararlanır. Çocuğunuz için en iyi neyin işe yaradığını belirlemek için çocuğunuzun doktoruna danışabilirsiniz. 

Aile danışmanlığı: Ailenin ve ailenin diğer üyelerinin tedaviye dahil edilmesi, ailelerin bir çocuğun bireysel zorluklarının ebeveynler ve kardeşlerle olan ilişkileri nasıl etkileyebileceğini ve bunun tersini anlamasına yardımcı olabilir.

Ebeveynler için destek: Eğitimleri ve diğer ebeveynlerle konuşma fırsatını içeren bireysel ya da grup oturumları, bir çocuğu desteklemek ve zor davranışları olumlu yönde yönetmek için yeni stratejiler sağlayabilir. Terapist ayrıca, okullarla nasıl başa çıkılacağı konusunda ebeveynlere yardımcı olabilir.

Çocuğumun akıl hastalığı ile başa çıkmasına nasıl yardımcı olabilirim?

Çocuğunuzun desteğinize artık her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Çocuğa bir ruh sağlığı bozukluğu teşhisi konulmadan önce, ebeveynler ve çocuklar genellikle çaresizlik, öfke ve hayal kırıklığı duyguları yaşarlar. Çocuğunuzun doktorundan çocuğunuzla etkileşim şeklinizi ve zor davranışların nasıl üstesinden gelineceğine dair tavsiyelerde bulunmasını isteyin.

Rahatlamak ve çocuğunuzla eğlenmek için yollar arayın. Onun güçlü ve yeteneklerini övün. Stresli durumlara nasıl sakin bir şekilde tepki vereceğinizi anlamanıza yardımcı olabilecek yeni stres yönetimi tekniklerini keşfedin.

Aile danışmanlığı veya destek gruplarının yardımını da düşünün. Siz ve sevdikleriniz için çocuğunuzun hastalığını ve duygularını anlamanız ve çocuğunuza yardımcı olmak için neler yapabileceğinizi bilmek önemlidir.

Çocuğunuzun okula başarılı olmasına yardımcı olmak için, çocuğunuzun öğretmenleri ve okul danışmanına zihinsel sağlık durumu hakkında bilgi verin. Gerekirse, çocuğunuzun ihtiyaçlarını karşılayan bir akademik plan geliştirmek için okul personeli ile çalışın.

Çocuğunuzun ruh sağlığından endişe ediyorsanız, tavsiye alın. Çocuğunuz için utanç veya korkudan yardım almamaktan kaçının. Uygun desteğiyle, çocuğunuzun bir akıl sağlığı durumu olup olmadığını ve ona yardımcı olmak için tedavi seçeneklerini araştırıp keşfetmediğini öğrenebilirsiniz.

Kaynak:

https://www.mayoclinic.org/healthy-lifestyle/childrens-health/in-depth/mental-illness-in-children/art-20046577 

https://kidshealth.org/en/parents/finding-therapist.html 

 

Read More