Çocuklarda Oyunun Psikolojik Önemi

Günlük hayatta sıkça karşılaştığımız oyun kavramı, bazen bir spor etkinliği, bazen bir masa oyunu veya sadece çocukların daldığı bir hayal dünyası olarak karşımıza çıkar. Ancak oyun, çocukların psikolojik gelişiminde kritik bir role sahiptir. Psikologlar, eğitimciler ve oyun uzmanları, oyunun sadece eğlence değil, aynı zamanda çocukların bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimlerini destekleyen bir araç olduğunu vurgularlar. Peki, çocukların psikolojik gelişimi için oyun ne anlama geliyor?

Oyunun Çocukların Psikolojik Gelişimindeki Rolü

Oyun, ilk bakışta çocukların sadece eğlenmek, enerjilerini atmak ya da zaman geçirmek için başvurduğu basit bir etkinlik gibi görünebilir. Ancak bu, buzdağının sadece görünen kısmıdır. Oyun, çocukların kendi seçimleriyle ve kendi yönlendirmeleriyle katıldıkları, sürecin kendisine odaklandıkları bir aktivitedir. Bu süreç, çocuğun bireysel ihtiyaçlarına, arzularına ve meraklarına göre şekillenir. Aynı zamanda tamamen yaratıcı, dinamik ve esnek bir süreci de ifade eder. Bu esneklik, çocukların farklı senaryoları, karakterleri ve hikayeleri keşfetmelerine olanak tanır.

Oyun sırasında çocuklar, bilişsel yeteneklerini keskinleştirir, matematiksel ve dil becerileri gibi temel kavramlarla tanışır. Aynı zamanda, sosyal beceriler, etkili iletişim, öz düzenleme, çatışma çözme ve iş birliği gibi kritik yaşam becerileri, oyun aracılığıyla öğrenilir ve pratiğe dökülür.

Oyunun, çocukların psikolojik gelişimindeki bu etkisi, onların sosyal ve bilişsel becerilerinin gelişimini de doğrudan etkiler. Bu etkilerin çocukların sosyal becerilerine ve bilişsel gelişimlerine nasıl katkıda bulunduğunu incelemeden önce, oyunun çocuklar için ne anlama geldiğine bir göz atalım.

Çocuklar için Oyun Ne Anlama Gelir?

Oyun, çocukların dünyasında sadece bir eğlence değil, aynı zamanda keşif, hayal kurma ve bağımsız karar verme yeteneklerini gösterdikleri bir alandır. Sıkça “çocukların işi” olarak adlandırılan oyun, onlar için tam anlamıyla bir tutkudur.

Ebeveynler olarak, çocukları oyun oynamaya teşvik etmek için ekstra bir çaba sarf etmenize gerek olmadığını fark edersiniz. Çünkü oyun, çocukların içsel bir motivasyonla yaklaştığı, dışsal ödüllere ihtiyaç duymadan devam ettirebildikleri bir aktivitedir. Oyunun bir “standart”ı ya da “doğru bir yolu” yoktur. Bir gün çocuk, patates püresiyle oynarken, diğer gün bir video oyununda maceralara atılabilir ya da sadece pencereden dışarıyı izleyebilir. Oyunun doğası, günün koşullarına ve çocuğun ruh haline bağlı olarak değişiklik gösterebilir.

Çocuklar için taşıdığı bu derin anlamı fark ettiğimizde, oyunun psikolojik gelişimdeki rolünü, sosyal becerilere olan katkısını, bilişsel gelişimdeki yerini ve fiziksel faydalarını daha iyi anlamamız mümkün olacaktır.

Sosyal Becerilerin Gelişiminde Oyunun Rolü

Oyun, çocukların sosyal ve duygusal becerilerini geliştirmeleri için önemli bir etkendir. Özellikle dramatik oyunlar, rol yapma ve yaratıcı etkinlikler, çocukların sosyal etkileşimlerde bulunmaları ve duygusal zekalarını geliştirmeleri için mükemmel fırsatlar yaratır. Oyunun çocukların sosyal becerilerini geliştirmesindeki katkıları şunlardır:

İş Birliği ve Müzakere Becerileri: Oyun sırasında çocuklar, diğer çocuklarla nasıl etkileşimde bulunacaklarını, fikirlerini nasıl ifade edeceklerini ve ortak kararlar almak için nasıl müzakere edeceklerini öğrenirler. Bu, onlara farklı perspektifleri anlama ve takım çalışmasının değerini kavrama yeteneği kazandırır.

Özgüvenin İnşası: Oyun, çocuklara başarıların tadını çıkarma ve zorluklarla başa çıkma becerilerini geliştirme fırsatı sunar. Bu deneyimler, onların özsaygılarını ve özgüvenlerini artırır.

Duygusal Düzenleme: Çocukların duygusal tepkilerini kontrol etmeyi öğrenmelerine yardımcı olur. Özellikle stresli veya endişe verici durumları canlandırarak, duygusal tepkilerini daha iyi anlama ve yönetme becerilerini geliştirirler.

Empati ve Adalet Anlayışı: Çocukların, diğer çocukların duygularını anlama ve onlara saygı gösterme yeteneğini geliştirir. Böylece diğer çocuklarla oynarken, empati oluşturma ve adil davranma konusunda deneyimler kazanırlar.

Bilişsel Becerilerin Gelişiminde Oyunun Rolü

Bilişsel gelişim, bir çocuğun düşünme, öğrenme, hatırlama ve dikkatini nasıl kullandığıyla ilgilidir. Oyun, çocukların bu becerilerini geliştirilmelerinde büyük rol oynar. Hem bireysel oyunlar hem de grup içindeki etkileşimler, çocukların bilişsel yeteneklerini zenginleştirir ve genişletir. Oyunun bilişsel gelişime olan katkılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

Problem Çözme: Oyun sırasında karşılaşılan zorluklar, çocukların problem çözme becerilerini kullanmalarını teşvik eder. Bu onlara, gerçek hayatta farklı durumlarla başa çıkma ve çözümler üretme yeteneği kazandırır.

Hayal Gücü ve Yaratıcılık: Oyun, çocukların hayal güçlerini serbest bırakmaları için bir alan sunar. Yaratıcı düşünme, yeni fikirler üretme ve farklı senaryoları hayal etme yeteneği, oyun sayesinde gelişir.

Temel Kavramların Anlaşılması: Oyun, çocukların şekilleri, renkleri, sayıları ve harfleri tanıma gibi temel kavramları öğrenmelerine yardımcı olur. Böylelikle çocuğunuzun akademik becerilerinin temeli atılmış olur.

Odaklanma ve Azim: Oyun, çocukların konsantrasyonlarını artırma, bir görevde ısrar etme ve zorluklarla başa çıkma yeteneklerini geliştirir.

Okuryazarlık ve Matematik Becerileri: Oyun, dil becerilerini, etkileşimi ve keşif duygusunu teşvik eder. Böylelikle çocukların okuma, yazma ve matematik becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur.

Ebeveynler için Öneriler: Çocuğunuzla Oyunun Psikolojik Gelişimini Destekleyin

Çocukların yaşam boyu öğrenme süreci, bebeklik döneminden itibaren atılan sağlam adımlarla şekillenir. Çocukların yaşam boyu öğrenme süreci, ilk adımlarının atıldığı bebeklik döneminden itibaren başlar. Bu süreçte oyun, sadece çocukların eğlenmesi için değil, aynı zamanda onların psikolojik gelişimlerini derinden etkileyen bir araçtır. Çocukların gelişimini sağlıklı bir şekilde destekleyebilmeniz için bazı öneriler:

Çocuğunuzun İlgi Alanlarını Keşfedin: Çocuğunuzun hangi aktivitelere ilgi gösterdiğini belirleyin ve bu bilgileri eğitimcilerle paylaşarak, onun ilgi alanlarına uygun oyun deneyimleri oluşturmalarını teşvik edin.

Eğitimcilerle İletişim Kurun: Çocuğunuzun okul ya da kreşteki eğitimcileriyle düzenli olarak iletişim halinde olun. Bu sayede çocuğunuzun hangi etkinliklere daha fazla ilgi gösterdiğini, hangi aktivitelerde daha aktif ya da pasif olduğunu öğrenme fırsatını yakalayabilirsiniz.

Birlikte Oyun Zamanı Yaratın: Çocuğunuzla birlikte geçireceğiniz kaliteli oyun zamanları, onun duygusal ve bilişsel gelişimine büyük katkılar sağlar. Bu nedenle, günlük rutininizde çocuğunuzla birlikte oyun oynamak için özel zamanlar ayırmaya özen gösterin. Bu sadece onunla bağ kurmanızı değil, aynı zamanda onun gelişimini desteklemenize de yardımcı olur.

Aba Psikoloji İle Çocuklarda Oyunun Psikolojik Önemini Keşfedin

Oyun, çocukların hayatında sadece eğlenceli bir aktivite değil, aynı zamanda psikolojik gelişimlerini şekillendiren bir araçtır. Bu yazımızda, oyunun çocukların psikolojik gelişimindeki derin etkisini ele aldık. Aba Psikoloji olarak, çocukların sağlıklı bir psikolojik gelişim süreci geçirmelerini desteklemek için buradayız.

Ebeveynler olarak, çocuğunuzun bu değerli gelişim sürecini en iyi şekilde desteklemek için onlarla kaliteli oyun zamanları oluşturmanın önemini unutmayın. Çocuk psikolojisi hakkında daha fazla bilgi ve rehberlik için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Psikoloji, kariyer ve eğitim süreçleri hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Özgüven gelişimi çocuklar için son derece önemli konulardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü özgüven, çocuğun sosyal becerilerinin ve iletişim becerilerinin gelişmesiyle doğrudan ilişkilidir. Özgüven eksikliği, çocukları pek çok yönden olumsuz etkileyebilir. Akademik başarı da buna dahildir. Özgüven, erken dönemde oluşmaya başlar ve zaman içerisinde gelişir. Bireyin kendine verdiği değerle de doğrudan ilgili bir kavram olduğunu ifade etmek gerekir. Çünkü, özgüven aynı zamanda; bireyin kendine duyduğu saygı ve değerin de bir göstergesidir.

Elbette, tüm insanlar bazı durumlarda kendilerine daha fazla güvenebilir. Bazı durumlarda kendilerini daha yetersiz hissedebilir. Bunlar olağan duygulardır. Bazen fiziksel özellikler, akademik başarı, mesleki yeterlilik gibi konular özgüveni etkileyebilir. Bu durumda bireyler genellikle, kendilerinde gördükleri eksikliği gidermeye yönelir. Ancak; bazen, her ne koşulda olursa olsun bireyler kendilerine güvenmeyi, istedikleri şekilde ifade etmeyi başaramazlar. Bunun doğuştan gelen bir özellik olduğu bir yanılgıdan ibarettir. Çünkü özgüven zaman içerisinde, bireyin iç dünyasının yanı sıra; çevresel koşullardan da etkilenerek gelişir.

Peki; çocuklarda özgüven gelişiminin önemi nedir? Özgüven eksikliğinin ortaya çıkma sebepleri nelerdir? Bir çocuğun özgüven problemi yaşadığı nasıl anlaşılabilir?

Çocuklarda Özgüven Gelişimi Neden Önemlidir?

Öncelikle, az önce de sözünü ettiğimiz gibi; özgüven pek çok becerinin gelişimini doğrudan etkilemektedir. Özgüven problemi yaşayan bir çocuk, kendini ifade etmekte güçlük yaşar. Bu durum, çocuğun iletişim becerilerinin gelişmesi üzerinde de olumsuz etki yaratır. Bu noktada; çocuk sosyal ilişkiler kurmaktan kaçınabilir. Bu da zaman içerisinde içe kapanmasına ve kendini sosyal ortamlardan soyutlamasına neden olur.

Özgüven problemi yaşayan çocukların akademik başarılarının düşük olduğu görülmektedir. Bunun sebebi; çocuğun sınıf ortamında çoğu zaman kendini ifade etmekten kaçınmasıdır. Akademik bilgisi yeterli olsa dahi kendine güvenip, bunu dile getirmekten çekinebilir. Bu durum zaman içerisinde akademik başarının düşmesine neden olur.

Çocukluk döneminde görülen özgüven eksikliğinin, yetişkinlik döneminde giderilmesi daha güç olabilir. Özgüvensiz bir hayat ise, başarıdan ve mutluluktan uzak olacaktır. Bu anlamda çocuklar için özgüven, son derece önemli bir konudur. Peki, özgüven eksikliğinin görülme sebebi nedir? Bir çocuğun özgüven problemi yaşadığı nereden anlaşılır?

Özgüven Gelişimi ve Özgüven Eksikliğinin Görülme Sebepleri

Bir çocuğun başarısızlıktan korkuyor olması, özgüven eksikliğinin göstergelerinden biridir. Özgüven eksikliği yaşayan çocuklar, genellikle sorumluluklardan kaçma eğilimi gösterir. Konfor alanından ve yanında güvende hissettiği kişilerden uzaklaştığında korkuya kapılabilir. Kendini pek çok alanda yetersiz hisseder. Fiziksel özelliklerini beğenmeme durumu buna dahildir. Özgüven eksikliğinin bir diğer göstergesi kararsızlıktır. Karar vermek özgüven problemi yaşayan bir çocuk için hayli zordur.

Özgüven eksikliğinin sebeplerine de göz atmak gerekir. Sevgisiz büyüyen çocuklarda özgüven eksikliğinin görülme olasılığı oldukça fazladır. Aile içi şiddet ve baskı özgüven problemini tetikler. Çocukların, sürekli başkalarıyla kıyaslanması kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olur. Bu da özgüven problemini doğurur. Bir diğer neden ise ailenin aşırı korumacı tavrıdır. Aşırı korumacı tutum, çocukların özgüven gelişimi üzerinde olumsuz etki yaratır.

Çocukların Özgüveni Nasıl Gelişir?

Öncelikle; özgüven eksikliğinin kaynağını bulmak gerekir. Problemin çözümünü üretebilmek için öncelikle nedenlerini saptamak gerekir. Ailelerin, destekleyici bir tutum içerisinde olması bu noktada önemlidir. Çocuğun olumsuz yönlerini dile getirmek yerine, başarılarına odaklanmak gerekmektedir. Aşırı korumacı ve baskıcı tutumlardan kaçınılmalıdır. Çocuklara, sorumluluk vermek özgüven gelişiminin kilit noktaları arasındadır. Ancak elbette bu sorumlulukların, yaşlarına ve becerilerine uygun olmasına dikkat edilmelidir. Aileler, çocukların duygularını ve düşüncelerini önemsemelidir. Olumsuz durumlarda sakin bir dil kullanarak ve çocuğun davranışlarının nedenini anlamaya çalışarak yaklaşmak gerekir. Sevgi ve saygı ortamında büyümek özgüven gelişimini olumlu etkileyen unsurlardır.

Özgüven gelişimi ve eksikliği hakkında daha fazla bilgi için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ya da desteğe ihtiyaç duyuyorsanız aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji, eğitim, kariyer gibi konularda daha fazla içeriğe ulaşmak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

 

Read More

Arkadaşlık kuramayan çocuklar arkadaşlık ilişkisinin çocuğun sosyal, duygusal ve psikolojik gelişimine olan katkılarından mahrum kalıyorlar. Her ne kadar çocuğun ilk arkadaşı ailesi olsa da arkadaş 3-4 yaş itibariyle çocuk için önemli bir değer haline gelir. Arkadaşlar, tıpkı aile gibi erken çocukluk yıllarından itibaren çocuğun gelişiminde önemli rol oynuyor.

Doğru arkadaşlarla birlikte olmak gelişimi olumlu yönde etkilerken, yanlış arkadaşlıklar da olumsuz etkiliyor. Arkadaşın doğru seçimi kadar, arkadaşlık ilişkisini kurabilmek de önemli. Çocuğun sosyal becerilerinin gelişmesi, uyum ve iş birliğine açık olması arkadaş edinimini kolaylaştırıyor. Arkadaş edinemeyen çocuklar ise önemli bir gelişim desteğinden mahrum kalıyor, duygusal olarak da zedeleniyorlar.

Günümüz koşullarında şehir yaşamı çocukların doğal yolla sosyalleşebilmesine imkan tanımıyor. Çocuklar arkadaş edinebilmek için okullara, kurslara ihtiyaç duyuyor. Kimi çocuklar ise aile gözetiminde parklarda, sosyal etkileşim alanlarında sosyalleşiyor. Bir kardeşin olmayışı, ebeveynlerin çalışıp çocukla yetersiz vakit geçirmesi, sosyal paylaşım alanlarına erişimin zor olması çocukların arkadaşlık kurmasını zorlaştırıyor.

Peki arkadaş edinmek çocuk için neden önemli ve arkadaşlık çocuğun gelişimini nasıl destekliyor? Arkadaşlık kuramayan çocuklar bu yoksunluktan nasıl etkileniyor? Aileler Çocukların arkadaş ilişkilerine nasıl destek olabilir?

Çocuğun Gelişimi İçin Arkadaşlık Neden Önemli?

Çocuğun dünyasında ilk iki yıl en önemli sosyal kaynak anne ve diğer aile bireyleri. 2 yaştan sonra ise dil gelişimiyle birlikte çocuğun sosyal iletişim ağı genişlemeye başlıyor. 3-4 yaş itibariyle çocuğun akranlarıyla zaman geçirme ihtiyacı artıyor. Çocuk arkadaşı aracılığıyla daha kolay öğreniyor. Çocuk arkadaş aracılığıyla sosyal becerilerini geliştiriyor, iletişime geçiyor.

Çocuk arkadaşlarıyla olan paylaşımları içerisinde empati kurmayı öğreniyor, başkalarının duygu ve düşüncelerine saygı duymayı öğreniyor. Sırasını beklemeyi, paylaşmayı, kurallara uymayı öğreniyor. Çocuk arkadaş aracılığıyla benmerkezci olmaktan uzaklaşıp sosyal bir varlık haline geliyor. Kendinden başka ve farklı olarak ötekilerin de olduğunun bilincine varıyor.

Arkadaş çocuğa ayna tutuyor; çocuk arkadaşı üzerinden kendi güçlü ve zayıf yönlerini de keşfediyor. Çocuğun özgüveni ve benlik değeri gelişiyor.

Arkadaşlık kuramayan çocukların aksine başa çıkmakta zorlandığı duygu ve düşünceler karşısında yalnız olmadığını tecrübe ediyor. Böylece bir gruba ait olduğunun farkına varıyor ve aidiyet bilinci gelişiyor. Ayrıca arkadaş çocuk için rol model niteliği de taşıyor. Çocuk arkadaşının onay alan davranışlarını model alıyor, ailenin pek çok yol deneyip edindiremediği davranış kazanımları arkadaş yoluyla ediniliyor.

Çocuk sevmediği bir yemeği, arkadaşlarıylayken gruba uyum sağlamak için yiyor. Odasını toplamayan bir çocuk arkadaşının odasını topladığını görünce kendi odasını da toplamaya başlıyor. Dolayısıyla çocuk arkadaş aracılığıyla sadece oyun oynamıyor, oynarken eğleniyor, eğlenirken öğreniyor. Çocuk kelime hazinesi, hayal dünyası, yaratıcılığı arkadaş yoluyla daha güzel gelişiyor.

Erken yaştan itibaren arkadaşlık ilişkileri kurabilen çocuklar ergenlikte ve yetişkinlikte de çok daha girişken ve sosyal oluyorlar. Özgüven ve benlik saygısı gelişiyor.

Takımın parçası olabilen, iletişimi ve sosyal yönü güçlü bireyler kariyerlerinde de daha başarılı oluyor. Sosyal becerisi yüksek olan ama sosyalleşme imkanı olmayan çocuklarda 2-6 yaş aralığında hayali arkadaş da sıkça görülüyor. Bu konuda bilgi edinmek için Çocuklarda Hayali Arkadaş Dönemi ve Ailelere Öneriler yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Arkadaşlık Kuramayan Çocuklar Nasıl Etkileniyor?

Çocuğun kişilik gelişiminde 3-4 yaşa kadar ailenin etkisi büyük. Ancak 4 yaş sonrası arkadaşların ve çevrenin karaktere etkisi başlıyor. Özellikle ergenlik döneminde genç aileden çok arkadaşların etkisi altına giriyor. Bu da arkadaş edinebilmek kadar doğru arkadaşlıklar kurabilmenin de önemini artırıyor.

Arkadaşlık geliştiremeyen çocuklar özellikle sosyal becerilerin ön plana çıktığı okul ortamında güçlük yaşıyorlar. Aynı zamanda erken yaşlarda sosyal girişimde zorluk yaşayan çocuklar ergenlikte ve yetişkinlikte daha fazla zorlanıyor. Bu çocuklar paylaşmayı, gruba uymayı, empati kurmayı daha geç öğreniyor. Daha alıngan, özgüvensiz, geri planda kalan veya aşırı benmerkezci çocuklar olabiliyorlar. Aidiyet duyguları da gelişmiyor. İletişimi başlatmakta ve sürdürmekte zorlanabiliyorlar.

Erken yaşlardan itibaren arkadaşlık kuramayan çocuklar ilerleyen yaşlarda doğru kişilerle arkadaşlık kurmakta da zorluk yaşıyorlar. Sosyal becerileri gelişmiş, etkin iletişim kurabilen çocuklar arkadaş seçimlerinde çoğunlukla kendilerine benzer kişileri tercih ediyorlar. Arkadaş seçimlerinde benzer istek ve fikirlere sahip oldukları, benzer kültür ve yaşantılardan gelen kişilere yöneliyorlar. Çocuklukta arkadaş seçimi de sıklıkla aynı cinsiyetten akranlarla kuruluyor.

Arkadaşlık kurmakta zorluk yaşayan çocuklar hatalı seçimler yapıyor, kısa süreli arkadaşlıklar edinip hayal kırıklığı yaşayabiliyor. Kimi durumlarda ise arkadaşlıkları bağımlılık boyutunda olabiliyor ve kendilerini bir kişiye adayabiliyorlar. Bir diğer durumda ise zarar görme, terk edilme veya istenmeme korkuları nedeniyle yakınlık kurmak istemeyebiliyorlar.

Tüm bunlar değerlendirildiğinde yaşamın ilk yılında ebeveyn ile kurulan bağın sosyal gelişimi etkilediği görülüyor. Güvenli Bağlanma ve Kariyere Etkisi yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Yapılan çalışmalar da arkadaş edinemeyen çocukların yaşamın ilk yıllarında ebeveynleriyle güvenli bağlanamadıklarını gösteriyor. Bu çocuklar daha içe kapanık, güvensiz ve/veya öfkeli, saldırgan, pasif agresif davranışlar sergileyebilir. Üstelik bu çocuklar diğerlerine oranla dil gelişimi noktasında da zorlanmaktadır. Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi ve Sosyal Beceri Eksikliği Akademik Başarıyı Olumsuz Etkiliyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Arkadaşlık Kuramayan Çocukların Sosyal Becerilerinin Yanı sıra Okul Başarısı ve Kariyer Gelişimi de Olumsuz Etkileniyor

Arkadaş edinmekte zorluk yaşayan çocukların sosyal etkileşim eksikliği sonucunda okula ilgileri azalıyor. Okuldaki arkadaş gruplarına dahil olamayan, vaktini çoğunlukla yalnız geçirmek durumunda kalan çocuklar okula gitmek istemiyor. Bu çocuklarda zamanla okul fobisi ve/veya sosyal anksiyete gelişebiliyor.

Çocuk akranları arasında performans göstermekten çekiniyor, diğerlerinin kendisiyle ilgili olumsuz değerlendirmeleri olabileceğine yönelik inanç geliştiriyor. Bu olumsuz düşünce biçimi zamanla çocuğun sosyal girişimlerinin daha da azalmasına ve diğerlerinin iletişim adımlarının da karşılıksız kalmasına neden olabiliyor. Arkadaşlık kuramayan çocuklar, okulda potansiyellerinin altında performans sergileyebiliyor. Sınav kaygısı, motivasyon düşüklüğü de bu çocuklarda sıklıkla gelişiyor.

Okul Fobisi ve Ailelere Öneriler ve Sosyal Anksiyete Okul Başarısını Olumsuz Etkiliyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Arkadaşlık Kuramayan Çocuklar İçin Aileler Çocuğa Nasıl Destek Olmalılar?

Aile çocuğun bilişsel, fiziksek, duygusal gelişimi kadar sosyal gelişiminde de önemli etkiye sahip. Çocuk ailesinin iletişim şeklini gözlemleyerek ve kendi iletişim girişimlerine ailenin verdiği yanıtları değerlendirerek iletişimi öğreniyor. Çocuk ailenin sosyal ilişkilerini gözlemliyor, beden dilini, etkileşimini irdeliyor ve model alıyor. Dolayısıyla çocuğun sosyal becerileri ve arkadaşlık ilişkileri çoğunlukla aileyle benzerlik taşıyor.

Doğru model olmanın yanı sıra çocuğun gelişiminde de ailenin doğru tutumları sergilemesi gerekiyor. En başta çocuğa duygu ve düşüncelerini paylaşabileceği, güvene dayalı bir iletişim ortamının kurulması gerekiyor. Çocuğa ceza vermek yerine hatalarından ders çıkarmasını öğretmek de özgüven ve benlik saygısının gelişmesini destekliyor.

Aşırı korumacı veya ihmalkar tutumlar da çocuğun sosyal beceri edinimini olumsuz etkiliyor. Helikopter Ebeveynler Akademik Başarıyı Düşürüyor! Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuğa ev içerisinde sorumluluk verilmesi, çocuğun yaşıyla uygun olacak şekilde kendi kararlarını vermeye özendirilmesi gerekiyor. Bunların dışında mutlaka çocuğun ilgi ve beceri alanlarının keşfedilmesi gerekiyor. İlgi ve beceri alanları doğru şekilde belirlenip, bu alanlarda faal olmaya yönlendirilen çocuklar daha kolay arkadaşlık geliştiriyor.

Özellikle arkadaşlık kuramayan çocuklar ve yalnız büyüyen çocuklar sosyal becerilerini geliştirebilmeleri için okul öncesi eğitime başlatılmalı. Haftanın birkaç günü birkaç saat katılabilecekleri oyun grupları veya atölyeler de sosyal becerilerini geliştirecektir.

Ailenin çocukla etkin zaman geçirmesi de çocuğun sosyal becerilerine katkı sağlamaktadır. Bu konuda Çalışan Ebeveyn Olmak ve Çocuklarla Kaliteli Zaman Geçirmek yazımızdan faydalanabilirsiniz.

6-7 yaş itibariyle çocuklar daha sık ve uzun süreli iletişim kuracakları arkadaşlıklar kurarlar ve bu arkadaşlığa çok önem verirler. 6 yaştan itibaren siz de çocuğunuzun arkadaşlarıyla tanışabilir, onlarla zaman geçirebilirsiniz. Çocuklarınızın arkadaş ilişkilerine önem vermeniz ve arkadaşlıklarıyla ilgilenmeniz ilerleyen yaşlarda çocuğunuzla olan iletişiminizi olumlu etkileyecektir.

Onlar hakkında sorular sorabilir, tanımaya çalışabilirsiniz. Burada önemli olan çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun onu objektif dinleyebilmenizdir. İletişiminize önyargılarınız ve müdahaleleriniz dahil olduğunda çocuğunuz büyüdükçe arkadaşlarıyla ilgili konularda sizinle olan iletişimini sınırlandıracaktır.

Arkadaşlık Kuramayan Çocukların Sosyal Becerileri ve Kariyer Gelişimleri için Profesyonel Destekten Faydalanılabilir

Aba psikoloji uzman kadrosu ile çocukluk çağı problemlerine yönelik çalışmalar yapmaktadır. Arkadaşlık kuramayan çocuklar da çalıştığımız konular arasında yer almaktadır. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız alternatif psikoterapi yöntemleriyle danışanlarımızın hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Çocukluk korkuları gelişimsel ve dönemsel olarak farklı şekillerde görülebilir. Çocukluk çağında görülen korkular çoğunlukla bilinmezlik karşısında gelişir. Çocuk bilmediği şeylerden korkar ve kendini sakınır, korumaya çalışır veya başkaları tarafından korunmak ister. Bebeklik döneminde ani sıçramalar, ağlamalar yaygınken, çocukluk döneminde karanlıktan, yalnız kalmaktan, hayvanlardan korkma görülebilir.

Odada yalnız kalmak veya yalnız yatmak istemeyen, tek başına tuvalete gidemeyen çocukların bu davranışlarını tetikleyen korkularıdır. Bu ve daha pek çok korku sonucu gelişen davranış hem çocuğu hem de aileyi zorlamaktadır.

Aileler çocuğun korkularına nasıl yaklaşmaları gerektiği noktasında çoğunlukla kararsızlık yaşarlar. Kimi zaman da ebeveynin cümleleri korku kaynağı haline gelebilmektedir. “Yemeğini yemezsen doktor sana iğne yapar.”, “Elimi bırakırsan dilenci seni kapar.” Gibi sözler korkunun yol açtığı davranış ve düşünceleri pekiştirir.

Korkularımız çocukluktan başlayarak yetişkinlik boyunca da devam eden en temel duygularımızdandır. Her yaş ve dönemde görülebilen korku duygusu kaynağın farklılığına göre değişiklik gösterir. Çocukluk korkuları da çocuklar için temel ve gerekli bir duygudur. Çocuk, korku aracılığı ile çevresine uyum sağlamayı, kendini tehlikelerden korumayı ve zorluklarla başa çıkabilmeyi öğrenir. Ancak çocuğun korkularına yanlış müdahale yapılırsa çocuğun korkuları fobi veya kaygıya dönüşebilir.

Peki çocuklarda korku gelişime ve döneme bağlı olarak nasıl açığa çıkar? Çocuklukta hangi korkular yaygın olarak görülür? Bu korkularla başa çıkmak için kullanılabilecek yöntemler nelerdir? Ebeveynler çocukluk çağı korkuları için ne yapabilir? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşacağız.

Çocukluk Korkuları Nasıl Gelişir?

Çocuklarda korku çoğunlukla yaşa ve içinde bulundukları gelişim dönemine göre gelişmektedir. Ancak model alma, taklit etme, yanlış öğrenmeler veya hatalı ebeveyn tutumları da korkuyu tetikleyebilmektedir.

Model Alma ve Taklit Yoluyla Gelişen Korkular

Köpekten korkan bir ebeveynin köpek görünce kaçması çocuğa köpeğin korkulması gereken bir hayvan olduğunu öğretir. Bu korku çocuğun ebeveynini birden fazla kez korkarken görmesi sonucu pekişir. Çocuk ebeveyninin tepkisinin yoğunluğuna göre kendi korkusunu geliştirir. Bu yöntemle gelişen çocukluk korkuları model alınan korkulardır.

Çocuk korkmayı yalnızca ebeveyninden öğrenmez. Kardeşlerini, akranlarını, gözlemlediği diğer yetişkinleri de model alabilir. İzlediği bir film, televizyonda, telefon veya tablette gördüğü bir video veya resim de korkularını tetikleyebilir. Çocuğun yaşına uygun olmayan ve pedagojik değerlendirmeden geçmemiş kitaplar da korku gelişimine neden olabilir.

Yaşa ve Gelişim Dönemine Göre Gelişen Korkular

Çocuklar doğumdan itibaren belli gelişim dönemlerinden geçerler, her bir yeni dönem beraberinde yeni öğrenmeleri getirir. Korkular da bilinmeyen karşısında hissedilen tehdit algısı sonucunda açığa çıkar. Bebeklikten başlayarak her yaş ve dönemde çocuk henüz öğrenmediği, deneyimi olmayan konularda korku hisseder. Korkunun kaynağı çocuğa doğru ifade edildiğinde tehdit ortadan kalkar ve çocuk korkmaması gerektiğini öğrenir.

Bebeklikte çocuklar aşina olmadıkları veya ilk kez gördükleri yüzlerden ve nesnelerden korkarlar. Bebek acıktığında, susadığında, altı kirlendiğinde ihtiyacına zamanında yanıt bulamazsa tehdit hisseder ve korku duyar. Ani sesler, görüntüler de korkuyu tetikler. 9 ay civarında çocukta ayrılık korkusu da gelişmeye başlar. Bebekler korktuklarında ağlarlar ve kucağa alındıklarında sakinleşirler.

2 Yaş Sonrası Korkular Daha Belirgin Hale Geliyor

Çocukluk korkuları özellikle 2 yaş ve sonrası belirgin hale gelir. 2 yaşla beraber çocukların hayal dünyası oldukça gelişir. Sembolik oyunun başladığı ve hayali arkadaşın da görüldüğü 2 yaş önemli bir gelişim dönemidir. Bu dönemde çocuğun dili kullanma becerisi gelişir. 2 yaş sendromu başlar ve çocukta benlik kurma mücadelesi görülür. Bezi bırakma ve tuvalet eğitimi de çoğunlukla bu dönemde başlar.

Çocuk için pek çok yeniliğin başladığı bu gelişim dönemi korkuların da belirgin şekilde görüldüğü dönemdir. 2-6 yaş aralığında çocuklar cadılar, periler, hayaletler gibi hayal ürünlerinden, böceklerden, karanlıktan, yalnız kalmaktan veya terk edilmekten korkabilirler. Çocuklar bu dönemde ailelerine bir şey olacağına yönelik de korku geliştirebilirler.

Doktor, iğne ve polis korkuları da bu dönemde oldukça fazladır. Özellikle çocuğu disipline etmek için “yaramazlık yaparsan seni polise söylerim.”, “Yemeğini yemezsen hasta olursun, doktor sana iğne yapar.” Ve benzeri cümleler çocuğun korkularını tetikler.

Çocuk bu dönemde tuvalete düşmekten, sifonla beraber delikten gitmekten korkabilir. Banyo yaparken de bu korkuyu duyabilir. Tek başına tuvalete gitmek istemeyebilir. Oda da yalnız kalamamak ve gece tek uyuyamamak da bu dönemde sıkça görülmektedir.

6 yaş sonrasında ise çoğunlukla okula ve performansa dayalı çocukluk korkuları gelişir. Cadılar ve hayaletlerin yerini bu dönemde hırsız korkusu alabilir. Çocuk kaybolmaktan, kaçırılmaktan, cezalandırılmaktan korkabilir. Başarısızlık, arkadaş edinememe ve diğerleri tarafından istenmeme korkusu da yaygındır. Aileyi kaybetme korkusuna arkadaşları kaybetme korkusu eklenebilir. Çocuk ölümden ve sevdiklerinin ölmesinden korkabilir.

Öğrenme Sonucu Gelişen Korkular

Çocuk deneyimleri sonucunda da korkmayı öğrenebilir. Örneğin yanlışlıkla ateşe dokunan ve eli yanan bir çocuk ateşten korkmayı öğrenebilir. Bir köpeğin saldırısına uğrayan veya başkasına saldırdığını gören çocuk köpekten korkabilir. İğne olan ve canı yanan bir çocuk hemşireden ve iğneden korkabilir. Ailenin veya çevrenin vereceği tepkiler de çocuğun korkularının şiddetini belirlemektedir.

Bisikletten düşen veya havuzda boğulma tehlikesi atlatan çocuk ailenin ve çevrenin aşırı tepkisi ile korkabilir. Bisiklete binmeyi veya suya girmeyi reddedebilir. Boğazına yemek kaçan bir çocuk yine ailenin tepkisiyle korkup katı gıdalar yemekten kaçınabilir.

Çocukluk Korkuları Aşırı Korumacı Yaklaşım, Terk Etme Tehdidi ve Cezalar ile Gelişebilir

Aileler çoğunlukla vereceği zarardan habersiz çocuğu disipline etmek için çocuğa tehdit içerikli sözler sarf edebilmektedir. “Bir daha yaramazlık yaparsan Allah canımı alsın.”, “Sözümü dinlemezsen seni başkasına veririm.” Ve benzeri sözler çocuğun kaybetme ve terk edilme korkularını pekiştirir.

Kimi zamansa ailenin aşırı korumacı yaklaşımı çocuğun pek çok şeyden korkmasına neden olabilmektedir. “Dikkat et! Düşersin koşma! yanarsın dokunma! ağzına götürme boğazına kaçar, elimi bırakma kaybolursun” ve benzeri sözlerin tekrar ve tekrar söylenmesi gibi. Çocuğun tüm olası tehditlere karşı korunma altına alınması çocuğun gelişimini zedeler ve korkularını pekiştirir.

Cezalar da çocuğun korkularını tetikleyebilmektedir. Çocuğun yalnız bir odaya kilitlenmesi, karanlıkta bırakılması, fiziksel şiddet görmesi gibi.

Çocukluk korkuları kimi zaman gelişim döneminin sonunda kendiliğinden kaybolur. Uzayan korkular ise doğru yaklaşımla ortadan kaldırılabilir. Ancak göz ardı edilen veya yanlış müdahalede bulunulan korkular kaygı ve fobi olarak karşımıza çıkabilir.

Çocukluk Korkuları ile Başa Çıkma Yöntemleri Nelerdir?

Korkularla başa çıkabilmenin ilk kuralı iyi bir gözlemci ve dinleyici olmaktır. Çocuğunuz nelerden ve hangi nedenle korku duyuyor gözlemlemelisiniz. Çocuğunuzun korkusunu anlatmasına fırsat vermelisiniz. Yargılamadan, alay etmeden veya küçümsemeden ona rahatsızlık veren bu duyguyu dinlemelisiniz.

Mümkünse çocuğunuza korktuğu şeyin resmini de çizdirebilirsiniz. Çizim yaparak korktuğu şeyi somutlaştırmış olursunuz. Belirgin bir hale bürünen bu korku unsuru üzerine konuşabilirsiniz. Çocuğa korktuğu şeyle empati kurmasını sağlayacak hikayeler anlatabilirsiniz.

En Sık Görülen Çocukluk Korkuları Karanlık ve Yalnız Yatamama

Çocuklukta ebeveynleri en çok zorlayan karanlık korkusu ve yalnız yatamamadır. Çoğunlukla bu durumlar karşısında ebeveynler çaresiz kalırlar. Yaklaşımları ise ya çocuğun istediğini yapmak ya da çocuğun korkularını daha da tetiklemek olabilir. Burada yapılması gereken yine çocuğun korkusunu dinlemek ve ona eşlik etmektir.

Birlikte odasına gidebilir, ışık açıkken odanın her bir köşesini dolaşıp, inceleyebilirsiniz. Ardından bu işlemi ışık kapalıyken de yapabilirsiniz. Karanlıkta onu nelerin korkuttuğunu sorabilir, korktuğu yeri birlikte inceleyebilir, ışığı açıp orayı kontrol edebilirsiniz. Korktuğunda açabileceği veya sabaha kadar açık kalacak bir başucu lambası alabilir, lambayı ona seçtirebilirsiniz. Başucu lambası almayacaksanız koridorun ışığını açabilirsiniz.

O uyuyana kadar yanında durabileceğinizi ama sonrasında mutlaka kendi odanıza döneceğinizi söyleyebilirsiniz. Bir telsiz edinebilir, birini çocuğun odasına diğerini kendi odanıza koyabilirsiniz. Bu telsizi nasıl kullanacağını ona oyun yoluyla öğretebilir, korktuğunda da sizi bu şekilde çağırabileceğini gösterebilirsiniz.

Korku Kaynağını Birlikte Keşfedebilir, Çocuk için Anlamlı Hale Getirebilirsiniz

Çocukluk korkuları bilinmeyen sesler, anlamlandırılamayan görüntüler sonucunda da tetiklenebilmektedir. Örneğin gece odasında uyuyan bir çocuk uyumaya çalışırken anlamlandıramadığı sesler duyup korkabilir. Bu sesi bir hayvanın veya hırsızın sesine benzetebilir.

Birlikte bu sesleri dinleyip anlamlı hale getirebilirsiniz. “Bu ses üst kattaki komşunun sesi, şu an evdekilerle sohbet ediyorlar.” “Bu ses sifon sesi, başka bir dairede şu an birisi tuvaleti kullanıyor.” ”Bu ses rüzgarın sesi.” Gibi.

Gölgeler de çocukların korkmalarına neden olabilmektedir. Camdan vuran bir ağacın gölgesini çocuk bir canavara benzetebilir. Bundan korkup odaya girmek istemeyebilir. Çocuğa gölge oyunu hazırlanabilir, gölgenin ne olduğu ve nasıl oluştuğu anlatılabilir. Çocuğa gölgenin kime veya neye ait olduğu gösterilerek rahatlaması sağlanabilir.

Ebeveyn Tutumunuzu Değiştirebilirsiniz

Çocuğun korkularını tetikleyen hatalı ebeveyn tutumlarınız varsa bu tutumu değiştirmeye çalışabilirsiniz. Cezanın hakim olduğu baskıcı-otoriter tutum veya terk edilme korkusunun hakim olduğu ihmalkar tutum korkuları besler. Aşırı korumacı tutum çocuğun yetersizliğini besler ve gelişim dönemlerinden bağımsız korkulara sebep olabilir. En sağlıklı yaklaşım çocuğun duygu ve düşüncelerinin dinlendiği, güvene dayalı olan demokratik, hoşgörülü tutumdur.

Masallar, Kitaplar, Oyunlar ve Resim Çocukluk Korkuları ile Başa Çıkmanın Eğlenceli Yolları

Çocuğun korkularını gözlemleyip mümkünse dinledikten sonra bu konuyla ilgili masallar anlatabilirsiniz. Her korkuya yönelik masal bulamayabilirsiniz. Bu konuda masal anlatıcılığı içeriklerine göz atabilirsiniz. Çocuğun korkularına yönelik iyileştirici etkisi olacak masalları kendiniz de tasarlayabilirsiniz. Çocukluk korkuları hakkında yazılmış pek çok kitap bulabilirsiniz. Çocuğunuzun korkusuna ve yaşına hitap eden kitapları alıp birlikte okuyabilir, üzerine sohbet edebilirsiniz.

Çocuk kimi zaman korktuğu kişi ya da nesneleri oyunlarına da dahil edebilmektedir. Oyun çocuğun dilidir ve oyun aynı zamanda da çocuğun zorluklarla başa çıkma yöntemidir. Çocuk oyun içerisinde süper kahraman olup korktuğu canavarı alt edebilir.

Çocuğa korkusunun resmini çizdirebilirsiniz veya hamurlarla, killerle korkuyu şekillendirmesini isteyebilirsiniz. Ortaya çıkan şekli birlikte komik bir hale getirebilir, göz, gülen bir ağız, komik saçlar çizebilirsiniz. Ardından ona bir isim verebilir ve onun için bir hikaye yazabilirsiniz.

“Bu canavar Kuki. Kuki, çocukları çok severmiş ve hep onlarla oyun oynamak istermiş, ama Kuki’nin görüntüsü çocukların hoşuna gitmezmiş. Hiçbir çocuk onunla oynamak istemezmiş. O da yalnız başına sıkılır ve çok üzülürmüş.” gibi.

Çocuğunuzun korkuları devam ediyor, iletişimini, davranışlarını, gelişimini ve verimliliğini olumsuz etkiliyorsa profesyonel destek alabilirsiniz. Aba psikoloji uzman kadrosu ile çocukluk çağı problemlerine yönelik çalışmalar yapmaktadır.

Çocukluk korkuları da çalıştığımız konular arasında yer almaktadır. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız alternatif psikoterapi yöntemleriyle danışanlarımızın hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Çocukluk depresyonu kolay fark edilmediği için çoğunlukla ihmal edilebilmektedir. Aileler çocuğun depresyona yönelik belirtilerini mizaç özelliği, kıskançlık ya da hırçınlık olarak nitelendirebilmektedir. Oysa tıpkı ergenler ve yetişkinler gibi çocuklarda da depresyon görülebilmektedir. Ailenin depresyon belirtilerini gözden kaçırmaması ve erken tanı ve tedavi için farkındalıklı olması gerekir.

Depresyon bebeklikte farlı, erken çocuklukta, çocuklukta ve ergenlikte farklı yoğunluk ve belirtilerde kendini gösterebilmektedir. Depresyon ailenin genetik mirasında varsa çocukta depresyon görülme olasılığı artıyor. Stres altında bulunan veya kayıp yaşayan çocuklar depresyon belirtileri daha kolay gösterebilir. Dikkat, öğrenme, davranış veya anksiyete bozukluğu olan çocukların depresyona yakalanma riski daha fazladır.

Çocuklarda Regresyon ve Nedenleri, Oyun Terapisi ve Çocukluk Çağı Problemleri ve Boşanmış Ailede Çocuk Olmak yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocukluk Depresyonu Nedenleri?

Çocukluk depresyonu ne kadar erken dönemde belirti verirse genetik faktörlerin etkisi o kadar fazla olmaktadır. Çocuklukta başlayan ve zamanında tedavi edilmeyen depresyon ilerleyen yaşlarda da devam etmektedir. Süre uzadıkça görülen belirtiler de artmakta ve yoğunlaşmaktadır. Fark edilmeyen çocukluk çağı depresyonu çocuğun duygusal, fiziksel, sosyal ve bilişsel gelişimine zarar vermektedir. Çocukta özgüven kaybı, içe kapanıklık, olumsuz duygu ve düşünceler artarak gelişmektedir.

Depresyon nedeniyle çocukta sosyal beceri eksikliği, anksiyete ve korkular baş gösterebilmektedir. Bu nedenle çocukluk depresyonunun erken fark edilmesi açısında anne-baba ve öğretmenlere büyük görevler düşmektedir. Özellikle çocuğun depresyon geliştirmesine neden olacak tetikleyici yaşam olayları söz konusu ise;

  • travmatik yaşam olayları,
  • erken dönemde anneden ayrılık,
  • Anne ile güvensiz bağlanma,
  • Aile içi şiddet,
  • anne-baba ayrılığı,
  • hatalı ebeveyn tutumları,
  • performansa yönelik gerçekdışı ebeveyn beklentileri,
  • uzun süreli, hastaneye de yatış gerektirebilen hastalık (çocuk kendisi hasta olabilir veya sevdiği bir aile bireyi de hasta olabilir)
  • yeni bir kardeş,
  • okula başlangıç,
  • sevilen birinin kaybı,
  • taşınma, şehir-yer değişikliği,
  • okul değişikliği gibi mutlaka çocuğa profesyonel destek sunulmalıdır.

Çocukluk Depresyonu Belirtileri Nelerdir?

Çocukluk depresyonu belirtileri aileler tarafından sıklıkla yanlış yorumlanabilmektedir. Çocuğun mizaç özelliği, şımarıklığı, hırçınlığı veya kıskançlığı olarak değerlendirilmektedir. Özellikle her iki ebeveynin çalıştığı ve çocuğun bir başkası tarafından bakıldığı durumlarda depresyon gözden kaçabilmektedir. Çocuklarda depresyon belirtileri sıklıkla aşağıda şekillerde kendini göstermektedir. Çocukların %3’ü ergenlerin ise %5-10’u depresyon belirtileri gösterebilmektedir.

  • Kolayca ağlama,
  • Uyku düzeninde bozukluk; zor uyuma, kolay uyanma veya sürekli uyuklama, uyumak isteme ve uzun süre uyuma görülebilir,
  • Kilo kaybı, iştahsızlık görülebilir. Ancak çocuklarda kilo kaybından ziyade gelişim ayına göre yeterli kilo almamada belirti kabul edilir.
  • Huysuzluk, hırçınlık,
  • İlgilerinde azalma, oyuncaklarına eskiden sevdiği şeylere ilgi göstermeme,
  • Kurallara karşı çıkma, bilinçli olarak uymama görülebilir,
  • Göz teması azalabilir, aileyle fiziksel temas azalabilir,
  • Sindirim sorunları, kabızlık, gaz problemleri yaşanabilir,
  • Suçluluk duyguları artabilir, çocuk kendisiyle ilgili olmayan konularda da kendisinde suç, kusur arayabilir,
  • Arkadaşlarıyla görüşmek istemeyebilir, oyunlara dahil olmak istemeyebilir,
  • Dikkati sürdürmekte ve odaklamakta güçlük yaşayabilir,
  • Öz değer algısı düşüktür, sevilmediğini ve sevgiyi hak etmediğini düşünebilir,
  • Öğrenme güçlüğü yaşayabilir,
  • Özgüven eksikliği yüksek olasılıkla görülmektedir,
  • Okul başarısızlığı görülebilir,
  • Performans gerektiren konularda aşırı, heyecan, stres, kaygı yaşayabilir,
  • Yalnız olduğunu düşünebilir,
  • İstenmediğini düşünebilir,
  • Aşırı alıngan olabilir,
  • Mutsuz bir yüz ifadesi, yavaş ve coşkusuz hareketler görülebilir,
  • Daha az konuşabilir, temel ihtiyaçlar dışında iletişime girmeyebilir,
  • Öz bakımını ihmal edebilir,
  • İntihar veya ölüm hakkında sıklıkla düşünmeye başlayabilir.
  • Korkular geliştirebilir.

Tüm bunlar çocukluk depresyonu belirtilerine örnektir. İhmal edildiğinde çocukluk çağı depresyonu çocukta gerilemelere neden olabilmektedir. Bilişsel, duygusal, fiziksel ve sosyal gelişim yavaşlayabilir veya gerileyebilir. Akranlarının gösterdiği gelişim özellikleri depresif çocuklarda geriden gelebilir. (Geç yürüme, geç konuşma, tuvalet alışkanlığını geç kazanma gibi.)

Çocukluk Depresyonu için Aileler Ne Yapmalı?

Aileler çocukluk depresyonunu fark etmekte güçlük yaşayabilir. Ancak biricik çocuklarımızın başa çıkmakta zorlandığı bu durum ancak bizlerin farkındalığı ile çözülebilmektedir. Bu nedenle aile çocuğunun duygularına, davranış ve düşüncelerine karşı daha ilgili olmalıdır. Bu ilgiyi gösterebilmek için çocuğa etkin zaman ayırabilmek ve çocuğu gözlemlemek gerekmektedir. Ebeveynler çocukla gün içerisinde yeterince vakit geçirmelidir.

Birlikte oyun oynamak, sohbet etmek, etkinlik yapmak çocuk için değerlidir. Çocuk yalnız olmadığını, duygu ve düşüncelerinin ebeveynleri tarafından önemsendiğini hissetmelidir.

Ev içerisinde huzursuzluk varsa, eşler arası tartışmalar çocuğun önünde yaşanıyorsa çocuk için depresyon nedeni olabilmektedir. Aile çocuğun yanında mümkün olduğunca çocuğu korkutacak fiziksel veya sözel saldırılardan uzak olmalıdır. Aile çocuğun önünde bir sorun yaşadıysa barışma da çocuğun önünde yapılmalıdır. Çocuk böylece sorunların nasıl çözüldüğünü bilecektir. Aile gereğinden fazla çatışıyorsa, hakaret, küfür kullanılıyorsa veya şiddet söz konusuysa mutlaka profesyonel destek alınmalıdır.

Çocukluk depresyonu belirtileri çoğunlukla aile tarafından önemsenmemekte ve düzelmesi için zamana bırakılmaktadır. Kimi zaman ise aile çocukta görülen belirtileri şımarıklık, ilgi çekme çabası olarak değerlendirebilmektedir. Ailenin depresif belirtilere bu açılardan bakması yanlış tepkilerin verilmesine neden olmaktadır.

Cezalandırma, kısıtlama, görmezden gelme veya sevgiyi esirgeme çocuğu daha da kırıklığa uğratmaktadır. Çocuk anlaşılmadığını hissettiği gibi en ihtiyaç duyduğu dönemde ailenin ilgi ve sevgisinden de mahrum kalmaktadır. Bu da çocuğun ev içerisinde kendini yalnız hissetmesine ve bu hissi her ortama taşımasına neden olmaktadır.

Uzun süre devam eden ve fark edilmeyen depresyon belirtileri aile tarafından yanlış yorumlandığında çocukta yıkıcı davranışlar gelişebilmektedir. İntihar, ölüm, kendine zarar verme düşünceleri çocukta gelişebilmektedir.
Aile depresyona yönelik belirtiler gözlemlediğinde mutlaka tedaviye yönelik profesyonel destek alınmalıdır. Çocuğa bu süreçte koşulsuz ilgi ve sevgi verilmeli, zaman ayırılmalıdır. Çocuk ailesi için değerli ve önemli olduğunu ailenin sözlerinden, davranış ve ilgisinden hissetmelidir.

Çocukluk Depresyonu Okul Başarısında Düşüşe Neden Olmaktadır, Ailenin Yaklaşımı Başarıyı Etkilemektedir

Çocukluk depresyonu belirtilerinden biride okul başarısızda görülen düşüştür. Aslında başarı düşmeye başladıysa çocuğun depresyon belirtilerinin ilerlediği de düşünülebilir. Çocukta derslere ve okula karşı ilgisizlik, sorumluluklarını aksatma görülebilir. Burada düşen başarıya ailenin nasıl tepki vereceği önemlidir.

Başarısızlığa tepki negatif olursa çocukta daha yoğun duygusal ve bilişsel baskı gelişebilir. Çocuğun yaşadığı zorlanıma ailenin olumsuz yaklaşımı eklendiğinde süreç daha da katlanılması zor bir hal almaktadır. Ailenin çocuğun yaşadığı durumun farkında olması gerekir. Dolayısıyla bu dönemde ailenin akademik başarıdan önce psikolojik iyi oluşu hedeflemesi gerekmektedir.

Aile çocuğa yönelik gerçekdışı akademik beklentilere girmemelidir. Çocuğun bu süreçte geri kaldığı dersler ve konular olacaktır. Tedavi sürecinde ekstra akademik destek sağlanarak çocuğun eğitim açığı tolore edilebilir.

Çocukluk Depresyonu İhmal Edildiğinde İleriye Dönük Sorunlara Neden Oluyor

Çocukluk depresyonu tedavi edilmesi gereken, ihmal edildiğinde büyük ve ileriye dönük sorunlara neden olan psikolojik bir hastalıktır. Tedavide sosyal destek ve aile desteği oldukça önemlidir. Tedavi sürecinde aile kadar öğretmenin ve çocuğun bakımıyla ilgilenen diğer kişilerin de desteği önemlidir.

Çocukluk depresyonu tedavi edilirken oyun terapisi, aile danışmanlığı, bireysel terapi, ilaç tedavisi, psikoeğitim kullanılmaktadır. Ayrıca çocukta depresyon gelişmesine neden olan ailenin farklı bireylerinde depresyon söz konusu ise diğer bireyler için de tedavi düzenlenmelidir.

Read More

Çoğu zaman çocukları anlamak yetişkinleri anlamaktan çok daha zordur. Bunun bir nedeni çocukların duygularını saklamakta bizden çok daha iyi olmalarıdır. Diğer nedeni ise dünyalarının bizden farklı olmasıdır.  Peki, ebeveynleri olarak çocuğumuz sorunlarını bizim bildiğimiz yetişkin dilinden yansıtmazken çocuklarda psikolojik durum nasıl anlaşılabilir? Neredeyse tüm ebeveynlerin cevap aradığı sorulardan birisidir.  Daha önceki “Çocuğum Sorunlarını Neden Benimle Paylaşmıyor?” isimli blog yazımızda çocuğunuzla iletişiminizi güçlendirmek için tüyolarda bulunmuştuk. Şimdi ise işin ayrıntısına girerek çocuğunuzun psikolojik durumunu anlamanızı sağlayacak bazı yöntemleri anlatacağız.

Oyun Yoluyla Çocuklarda Psikolojik Durum Anlama

Bir yetişkin sorunları olduğunda konuşarak anlatabilirken bir çocuktan aynısını beklememeliyiz. Konuşmayı öğrenen çocuklar bile konuşmak yerine sorunlarını davranışları yoluyla mesaj vererek yansıtırlar. Özellikle ergenlik dönemine kadar çocuklar oyunla iç içelerdir. Çocuğun psikolojik durumunu oyunlar yoluyla anlayabilirsiniz. Çocukların oyun oynaması yalnızca zaman geçirmek için değil günlük hayatı prova etmek içindir. Çocuklarınızla oyun oynamaya günlük vakit ayırmanız bile birçok problemin farkına varmanızı sağlayabilir. Örneğin oyun esnasında bebeğini konuştururken çocuğunuzun “bebek üzgünmüş” dediğini düşünün, bu çocuğunuzun üzgün olduğunun göstergesi olabilir. Çünkü basit görünse de aslında çoğu zaman ana karakterleri oynatırken çocuklar kendi yansımalarını sergilerler. Kendilerini oynattıkları karakterin yerine koyma eğilimi gösterirler.

Uyum Bozukluklarıyla Çocuğun Psikolojik Durumunu Anlama

Küçük görünen ama problem teşkil edebilecek davranışların altında psikolojik problemler yatıyor olabilir. Sözlerle sorunları dışa vurmakta güçlük çeken çocuk davranışsal problemlerle psikolojik durumunu mesaj olarak iletebilir. Bu davranış problemlerine biz psikolojide uyum ve davranış bozuklukları adını veriyoruz.  Davranış ve uyum problemlerinden bir kısmı çoğu ebeveynin fark edebileceği cinstendir. Örneğin tikler, öfke kontrol problemleri ve saldırganlık ebeveynlerin bir sorun olduğunu anlamalarını sağlar.  Ebeveynler genelde benzeri sorunlarda bir destek almaya sıcak bakarlar. Öte yandan bazı problemli davranışlar ise anne-babalar tarafından göz ardı edilebiliyor. Örneğin tırnak yemek, yeme ve uyku problemlerinin bazıları anne babaların doğal karşıladıkları problemler. Halbuki bu problemlerin çoğunda çocuğun gereğinden fazla stres ve kaygı yaşadığı anlarda oluştuğunu gözlemleriz.

Gelişim ile Çocuğun Psikolojik Durumunu Anlama

Çocukların gelişim süreçlerini iyi bilmek her zaman çocuğunuzu daha iyi anlamanızı sağlayacaktır. Çocuklarda psikolojik durum değerlendirirken davranışları ve oyunu dikkate almanız gerektiğinden söz ettik. Fakat burada değinmemiz gereken önemli bir nokta var: Anormal görünen davranışlar bazı dönemler için normaldir. Bu nedenle çocukların gelişim dönemlerini ve gelişim dönemlerine göre yapabildiklerini bilmek onları daha iyi anlamanızı sağlayacaktır. Mesela parmak emme davranışı 3-4 yaşlarına kadar normalken ileriki dönemler için sorun teşkil etmektedir. Ya da yalan söyleme davranışı 3-3,5 yaşlarına kadar normal ve beklenen bir davranıştır. Hatta yetişkinler için şizofreni belirtilerinden biri sayılan hayali arkadaş 6-7 yaş döneminde belli şartlar altında normal kabul edilmektedir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji’nin uzman kadrosu ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Aba Psikoloji Youtube kanalına abone olarak güncel videoları takip edebilirsiniz.

Read More

Moxo testi, dikkat, hiperaktivite, zamanlama ve dürtüsellik performansını ölçen online bir testtir. Uzmanlar tarafından düzenlenen bu test; çocuk, genç ve yetişkin testi olarak 2’e ayrılmaktadır. Test 8 aşamadan oluşmaktadır. Yetişkinlerde 18 dakika, çocuklarda ise yaklaşık 15 dakika sürmektedir. Moxo testi, kişinin çevresel koşullar altındaki dikkat performasını çeldiricilerle objektif bir şekilde ölçmeyi hedefleyen bir testtir. Görsel ve işitsel olmak üzere iki çeldiriciden oluşan testin bir bölümünde çeldirici bulunmazken, bir diğer bölümde bulunmasıyla, kişinin dikkati, zamanlaması ve dürtüselliği ölçülmektedir. Özellikle 6-12 yaş grupları için hazırlanan bir testtir.

Eğer çocuğunuzda bu belirtiler varsa;

  • Derslerinde çalışmasına rağmen başarılı olamıyorsa
  • Dikkat sorunu yaşıyorsa
  • Sınavlarda zamanlama sorunu yaşıyorsa
  • Yerinde duramıyor, sık sık yaralanıyorsa
  • Okula hep geç gidiyorsa ve evden hep geç çıkıyorsa

Moxo testi bu belirtilerde olan çocuklarda uygulanması en sağlıklı testtir. Küçük yaşta hiperaktif olan ve yukarıda belirtilen durumları olan çocuklar, genellikle velileri tarafından ilkokul çağında fark edilmektedir. Erken yaşta fark edilip müdahale edilmesi önemlidir. Aksi halde çocukların ergenlik dönemleri ile birlikte ileriki yaşlarında sorunlarla karşılaşmasına neden olabilmektedir.

Genç ve Yetişkinlerde şu belirtiler varsa;

  • Okulda dersleri dinlemekte zorlanıyorsa
  • Sınavlarda stres yapıyor ve zamanlama sorunu yasıyorsa
  • İş hayatında istenen başarıyı sağlayamıyorsa
  • Toplantılarda dikkati dağılıyorsa
  • Trafikte dikkatini toplayamaması sebebiyle kaza yapıyorsa

Bu gibi belirtilerin yanında yoğun ve dikkat isteyen işlerde çalışan kişilerin de Moxo testini yaptırması önerilir. Örneğin; bankacılık, pilotluk, borsacılık, iş makineleri operatörlüğü gibi mesleklerde çalışanlara kesinlikle tavsiye edilmektedir.

Moxo testi ile ilgili daha fazla bilgi almak için YouTube videomuza göz atabilirsiniz.

Read More

Alışılmış düzenin bozulması büyük küçük herkesi olumsuz etkiler. Fakat çocuklarda düzenin bozulması daha sarsıcı sonuçlar doğurabilir. Çocuğun hayatının herhangi bir alanında bozulan düzeni devrilen domino taşları gibi hayatının diğer alanlarına da etki edecektir.

Bu bağlamda doğru yönlendirmeyle işleri çözmek mümkün. Online eğitim gören çocukların etrafındaki tek uyarıcı anne babalarıdır. Anne babaların doğru müdahaleleri sayesinde çocukların yeni eğitim düzenine uyum sağlamaları kolaylaşacaktır.

Eğitim ve psikoloji alanında yaptığımız çalışmalara dayanarak yeni eğitim düzeninde önünüze ışık tutmaya geldik. Ebeveynleri olarak çocuğunuzu yeni düzene ,online eğitime, alıştırmak için rahatlıkla uygulayabileceğiniz yöntemleri derledik.

1.Dikkat Dağıtıcı Ögeleri Sınırlayın

Ders saatleri dışında çocuğunuzun elektronik eşya kullanımını kısıtlayın. Evde çocukların dikkatini dağıtacak bir çok elektronik eşya var. Online eğitim görürken de okul saatleri doğrultusunda çocuğunuza elektronik eşya kullanım limiti koymanız çocuğunuzun derslere odaklanmasını arttıracaktır.

2.Öğrenmek İçin Alan Yaratın

Çocuğunuzun online eğitimi esnasında kullanacağı özel bir alan yaratın. Okul ortamına benzer bir şekilde masanın olduğu ve koltuk, yatak gibi; konfor içerikli, dikkat dağıtıcı malzemelerin bulunmadığı bir alan tercih edin.  Ders gördüğü ortam ne kadar okul ortamına benzerse bir o kadar odaklanması ve derslere motivasyonu artacaktır.

3.Ara vermesine özen gösterin

Rutin ve program okula giden çocuklar için oldukça önemlidir. Çocukların okuldaki rutinlerine benzer rutinler yaratmaya çalışın.

  • Ders araları için okul zilini andıracak şekilde alarm kurmak
  • Öğlen dersleri bittikten sonra balkonda hava almalarını sağlayın

4.Arkadaşlarıyla Görüntülü Konuşmasına Fırsat Tanıyın

Sosyal çevrelerinden uzaklaşmak çocukları olumsuz etkileyecektir. Özellikle ilkokul grubundaki çocuklar için arkadaş ilişkileri değerlidir. Bu yüzden çocuklarınızın düzenli olarak arkadaşlarıyla görüntülü konuşmalara katılmasına özen gösterin. Destekleyerek sevdiği arkadaşlarıyla bağlarının sürmesini sağlayın.

5.Ekran Kullanım Süresini Kısıtlamaya Çalışın

Sürekli ekrana maruz kalmak çocuklarda baş ağrısı ve yorgunluğa sebep olabilir. Ders dinledikleri saatler dışında çocuğunuzun ödevlerini ya da kurs materyallerini çıktı almanız, basılı kitaplardan yaralanmanız fayda sağlayacaktır.

6.Diğer Velilerle İletişim Halinde Kalın

Sanal yollarla diğer velilerle iletişiminizi kesmeyin. Tüm çocuklu aileler için evden eğitim yeni bir deneyim. Başkalarının deneyimlerinden faydalanın ve deneyimlerinizi paylaşın.

7.Program Yapın

Çocukların sürekli evde olması onlara yapılacak sorumlulukları olmadığı izlenimini verebilir. Bundan ötürü çocuğunuz ve kendiniz için haftalık  programlar yapın. Çocuğunuzun ders dışında yapacağı ödevleri ve projeleri düzene sokun. Aksi taktirde eğitim düzenleri bozulan çocukların beslenme ve uyku düzenleri de bozulacaktır.

8.Çocuğunuzun Tatildeymiş Gibi Davranmasına İzin Vermeyin

Bu zamanlar çocuklara tatil gibi gelebilir. Lakin çocukların eğitimlerinin devam ettiğinin farkında olmaları gerekmektedirler. Çocuğunuzun ders saatlerine uyduğuna ve ödevlerini tamamladığına emin olun.

9.Programınıza Eğlenmeyi Eklemeyi Unutmayın

Çocukların sosyal hayatlarındaki eksiği kapatarak eğlenmeleri de gereklidir bu süreçte. Belki de çocuğunuzla yoğun iş hayatınız sebebiyle bu kadar vakit geçiremiyordunuz. Durumu bir avantaja çevirin ve akşamları çocuğunuzla ailecek oynanabilecek çeşitli oyunlar oynayın.

 

Read More

2 Yaş Sendromu Nedir?

2 yaş sendromu, gelişim sürecinde olan çocukların, bebeklikten çıkıp artık birey olduklarını kabul ettirme dönemine verilen isim ve büyüme sancıları sürecine verilen genel bir isimdir. Bu süreç genellikle 18. ve 36. aylar arasında görülür. Bu sendrom anneler ve babalar aynı zamanda çocuklar için de yorucu ve stresli bir dönemdir. Çocuklar, bu süreç içerisinde henüz iletişim becerileri ve dil gelişimi kendilerini ifade edecek kadar gelişmediği için bir sonraki süreç olan ergenlik döneminden hemen önceki süreçte her şeye hayır deme, istediğini elde edene kadar huzursuz davranma ve ağlama, öfke nöbetleri, inatçı davranışlar, agresif tavırlar, bağırma gibi davranışlar sergilemektedir. Bu süreçte anne ve babaların çocuklarını dikkatli eğitmesi, onu anlaması, empati kurması ve bunun normal bir süreç olacağını kabullenerek, geçeceğinin bilinciyle sabırlı davranması gerekmektedir.  Çocuklar, bu dönemde anne ve babalarına artık bebek olmadığı kanıtlamak, dış dünyaya da artık bir birey olduğunu kabullendirmek, ebeveyn kontrolünden çıkmak istemektedir. Anne ve babaların en çok yaptığı hata ise bu dönemdeki çocukların gereğinden fazla agresif tavır sergilediğini, sürekli kapris yaptığını hatta şımarık huylarının başladığını düşünerek çocuklarına öfkeli yaklaşımlarıdır. Bu davranış ailenin zıtlaşmasına ve ebeveyn ile çocukların arasının açılmasına neden olabilir. Çocuklar anne ve babaların zıtlaştığını, öfkelendiğini görünce daha agresif bir tavır sergiler ve aradaki gergin duygu durumu gittikte artar. Ebevenylerin unutmaması gereken bir şey vardı o da, bu süreç geçicidir ve normal karşılanmalıdır. Hiçbir çocuğun karakterine bu işlemeyecek olup, süreci çocuğun psikolojisine zarar vermeden atlatmaları gerektiğini unutmaması gereken anne ve babalar için sabırlı olmalarını öneririz. 2 yaş sendromu genel olarak yukarıda anlatılanların yaşanıldığı bir dönemdir. Peki bu süreçte ebeveynler nasıl yaklaşmalıdır?

2 Yaş Sendromunda Anne ve Babalar Nasıl Davranmalı?

Anne ve babaların en dikkat etmesi gereken şey ise gelişim sürecinde olan çocuğun sağlıklı bir şekilde bu süreci atlatabilmesi için onu ne çok sınırlandırmak ne de tamamen özgür bırakmak gerekir. En sık yapılan hata ise her davranışını eleştirmek ve kısıtlamaktır. Bu çocuğun kendine olan özgüvenini ve kişilik gelişimini olumsuz etkilemektir.  Çocuğunuz ile iletişime geçerken onu sakinleştirebilecek ses tonunda, sabırlı bir tavırla sakin cümleler kurmalı, onu anladığınızı dile getirerek net ve basit cümleler ile iletişim kurmanızı öneririz. İroni anlam içerek cümlelerin tam olarak algılanamayacağı için çocuğunuzda öfke uyandırabilir. Ne anlatmak istiyorsanız sade ve basit bir dil kullanmanızı öneririz.

Çocuklar ile geçireceğiniz zaman her zamankinden daha önemli olduğu bir süreç içerisinde olduğunuzu unutmamalısınız. Çocuğunuzla bireysel olarak zaman geçirmek, oyun oynamak ve oyun oynarken bürünülen rol ile çocuğunuza eğitim verilmesi gerekmektedir. Çocuğunuzla iletişime geçmek istediğiniz zaman yukarıda kalarak ses tonunuzu ayarlamayarak uyarmak yerine, çocuğunuzun boy hizasına gelerek sakin bir sonuyla gerekli uyarıları yapmanızı öneririz. Bu tavrınız sonucunda çocuğun çıkaracağı ders onu dikkate aldığınız ve bir birey gibi onu önemsediğinizi hisseder. Çocuğunuzun sakinleşmesi ve öfke nöbetli geçirmemesi  için onun başa çıkabileceği sorumluluklar ve görev verin ve başarılı olması durumunda onun öz güvenini tazeleyecek şeyler söyleyerek cesaretlendirin. Çocuğunuzla sadece evde değil dışarıda da zaman geçirmeniz gerekmektedir. Enerjisini atmasına izin verin, tehlikeli olmalı sürece düşmesini sonrasında ise kendisinin kalmasına izin verin ve cesaretlendirin. Israrla yapmak istediği bir aktivite var ise siz de ısrar edip vazgeçirmek yerine dikkatini başka bir yere çekerek ısrarından uzaklaştırın. Bu süreçte dikkat dağınıklığı keşif açlığı yüksek olduğundan odak noktasını çok hızlı değiştirebilirsiniz.

 

 

Read More

Okul öncesi kavramı dilimize “pre-school” kelimesinden geçmiştir. “pre- school” aynen çevirdiğimiz gibi “Okul öncesi” anlamına geliyor. Okul öncesi yıllarına literatürde erken çocukluk yılları da denmektedir.

Bir okul öncesi çocuğunun 3-4 yaşlarından itibaren kişiliği yavaş yavaş oluşmaya başlar. Kendi hoşlantıları ve tiksintileri vardır, nasıl hissettiğini ifade etmek için kelimeleri her geçen gün daha becerikli kullanmaya başlar ve bu da daha az kriz geçirdiği anlamına gelir. Zaman zaman ruh hali bir andan diğerine hızlı bir şekilde değişse de artık bu duygu durumları hakkında konuşması daha kolaydır.

Okul öncesi çocuğu duyguları tarafından yönlendirilir

3 yaşındaki bir çocuk hissettiği duyguları anlamaya başlasa da, onlar üzerinde hala çok az kontrolü vardır. Eğer gülünecek komik bir şey olursa çılgınlarca gülebilir, öte yandan bir şey onu üzerse veya öfkeli hissettirirse gözyaşlarına boğulabilir.

Bu yaşta dürtü kontrol çok fazla gelişmemiştir. Harekete geçmeye oldukça meyillidir. Örneğin, oynamak istediği oyuncak başka bir çocuktaysa gidip elinden rahatlıkta çekebilir ya da atıştırma yemesi için akşam yemeğini beklemesi gerekiyorsa kriz geçirebilir. Hazzı ve memnuniyeti ertelemek bu yaş için kolay değildir; istediği şeyi istiyordur ve de hemen o anda istiyordur.

Erken çocukluk yılları (okul öncesi yılları da denilebilir) neden bu kadar kritik?

Erken çocukluk yıllarına okul öncesi yıllar dediğimiz gibi aslında daha uygun şekilde “oyun yılları” da diyebiliriz. Hangi kültürden ve milletten olduğu fark etmeksizin her yaştan insan oyun oynamayı sever, okul öncesi yıllarda ise çocuk uyanık olduğu zamanın çoğunu oyun oynayarak geçirir. Ebeveynler okul öncesi çağında çocuklarının psikolojilerini değerlendirmeye aldıklarında kesinlikle çocuklarının ne kadar süre oyun oynadığını gözetmelidir. Çünkü sağlıklı çocuk mümkün olduğunca çok oyun oynayan çocuktur.

Oyun çocukların psikolojik gelişimi için de önemli

  Bilim insanları oyunun aslında tüm önemli gelişimsel alanlarda büyüme ve değişimi etkilediğini ve desteklediğini kanıtladı. Beş yaşından itibaren çocukların fiziksel gelişimleri koşmaya, kovalamaya ve bağımsız olarak oynamaya el verecek şekilde gelişmelidir. Bütün bun gelişimleri çocuk ancak akranlarıyla oyun oynadığı zaman edinebilir.

Çocuklar akranlarından daha çabuk öğreniyor

Gelişimsel ekolüne ait olan sosyokültürel teoriye göre çocuklar büyük motor becerilerini geliştiren yeterlilikleri yetişkin eğitiminden ve yönergelerinden ziyade, akranlarından daha çabuk ve daha kalıcı bir şekilde öğrenmektedir. Bu durum da yine oyun oynamanın önemini bir kez daha kanıtlıyor.

References

Read More