Anhedoni bilinen diğer bir adıyla “hiçbir şeyden zevk almama hali” özellikle pandemi döneminde artış gösterdi. Artan sosyal medya kullanımı, hareketsiz ve sınırlandırılmış yaşam koşulları zevk alamama halini pekiştirdi. Sosyal yaşamın kısıtlanması, bulaşma veya bulaştırma korkusu, işlev alanlarımızın daralması çökkün ruh halini tetikliyor. Özellikle gençler uzayan pandemi koşullarından oldukça muzdarip.

Uzun süredir işimizi, eğitim hayatımızı internet aracılığıyla evden sürdürüyoruz. Fiziksel temastan kaçınıyor, aramıza iletişim içerisinde fiziksel mesafe koyuyoruz. Çok sevdiğimiz ve pandemi öncesinde sıklıkla bir arada olduğumuz yakınlarımızla dahi aramıza mesafe girdi. Pandemi sosyal yaşamımız kadar sosyo ekonomik düzeylerimizi de olumsuz etkiledi. Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde anhedonin gelişme olasılığı da yükseldi.

Depresyon, kaygı bozukluğu, panik atak gibi pek çok ruhsal problemin de artışa geçtiği bir dönemdeyiz. Dolayısıyla haz yitimi yaşamamız ve “hiçbir şeyden zevk alamıyorum!” hissine kapılmamız oldukça normal. Yaz döneminin yaklaşmasıyla bu olumsuz duygudurum biraz daha normalleşecek. Artan güneş ışıkları, vücudumuzdaki serotonin salınımını artırarak haz yitimine meydan okuyacak.

Yaz döneminde yasakların bir nebze azalması, sosyal yaşamın kademeli olarak normale dönmesi bize iyi hissettirecek. Peki anhedoni ne anlama geliyor? Kimlerde veya hangi durumlarda daha sık görülüyor? Hiçbir şeyden zevk alamama haliyle başa çıkmak için neler yapılabilir? Yazımızın devamında yanıtları bulabilirsiniz.

Tükenmişlik Sendromu Hayat Kalitesini ve Başarıyı Düşürüyor! Ve Pandemiden Etkilenen Yakınlarınıza Siz de Psikolojik İlk Yardım Uygulayabilirsiniz Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Anhedoni Tam Olarak Nedir ve Nasıl Gelişiyor?

Kelimenin kökeni Yunancadan gelmektedir. Aν- (an-; yok) + ηδονη (hedone; zevk) olarak çevrilebilmektedir. Terim, 1896’da Fransız psikolog Théodule-Armand Ribot tarafından zevki deneyimleme becerisinin azalması olarak ortaya atılmıştır. Önceden keyif alınan aktivitelere karşı ilginin kaybı ve ilgili nesnelerle karşılaşıldığında eskiden alınan keyfin oluşmamasıdır.

Aynı zamanda ödül veya ödül olabilecek duruma karşı ilginin, hassasiyetin kaybı olarak da kabul edilir. Bu tanımlarıyla hiçbir şeyden zevk alamama halinin en sık karşımıza çıktığı durum depresyondur. Depresyonda da kişinin daha önceden ilgisini çeken, keyif aldığı uyaranlara karşı ilgisi kaybolmaktadır.

İlgi kaybı yaşanan eylemler cinsellik, sosyal faaliyetler, ilgi alanları ve hobiler, spor ve benzeri olabilir. İlgi kaybı fiziksel ve/veya sosyal olarak gerçekleşebilmektedir. Fiziksel ilgi kaybı yeme, içme, cinsellik, spor, egzersiz şeklinde düşünülebilir. Sosyal ilgi kaybıysa çevreyle iletişime geçmemek, topluluk içine karışmamak, sosyal etkinliklere dahil olmamak benzeri olabilir.

Kişi bu eylemler sonucunda alacağı ödülden heyecan duymuyor veya keyif almıyorsa eyleme yönelik motivasyonunu kaybedecektir. Depresyon gibi psikolojik hastalıklarda ise kişinin ödüle yönelik değerlendirmelerinde bozulmalar görülmektedir. Anhedoni, ruhsal problemlerde açığa çıkan belirgin bir belirtidir. Üstelik kişinin işlevselliğini düşürürken, yaşam doyumunu, kalitesini de azaltmaktadır. Beraberinde performans olumsuz etkilenmekte ve kişi potansiyelinin çok daha altında işlevsellik göstermektedir.

Zevk yitimi, keyif almama anlamına gelen bu durum kendi başına bir sendrom ya da hastalık değildir. Psikoloji ve psikiyatride sıklıkla kullanılan bu terim diğer hastalıkların beraberinde açığa çıkan bir semptomdur. Sıklıkla karşılaşılan hastalıklar; depresyon, madde bağımlılığı, şizofreni, anksiyete, anoreksiya nevrozadır.

Zevk yitiminin tam olarak neden oluştuğu henüz tespit edilememiş olsa da bu konu üzerinde geliştirilen birkaç hipotez bulunmaktadır. Yapılan çalışmalar da bu hipotezleri belli ölçüde desteklemektedir ancak henüz kesinlik için yeterli değildir. Anhedoninin açığa çıkmasında beynin yeterli düzeyde dopamin üretememesi veya dopamine yeterli tepkiyi verememesi etkili olmaktadır.

Anhedoni Hangi Durumlarda Daha Sık Gelişiyor?

Motivasyon kaybı zevk yitiminin bir sonucu olarak karşımıza çıkabildiği gibi kimi zamanda düşük motivasyon zevk yitimine yol açmaktadır. Kişisel, sosyal veya profesyonel yaşamdaki doyum eksikliği de zevk yitimine yol açabilmektedir.

  • Özgüven eksikliği, içe kapanıklık, düşük benlik değeri gibi karakteristik özellikler,
  • Olumsuz beden algısı, yeme bozuklukları, dış görünüşle ilgili memnun olunmayan özellikler ve bunları düzeltmeye yönelik müdahalelerdeki başarısızlıklar (Ergenlikte Yeme Bozuklukları Neden Gelişiyor? Ve Olumsuz Beden Algısı Başarıyı Olumsuz Etkiliyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.),
  • Aile içi iletişim sorunları, aile içi şiddet, boşanmış bireyler veya boşanmış ailede çocuk olmak, (Boşanmış Ailede Çocuk Olmak ve Sağlıklı Bir Birey Yetiştirebilmek İçin Aile İçi İletişim Nasıl Olmalı? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.)
  • Akademik başarısızlıklar,
  • Hatalı alan/meslek seçimi ve beraberinde gelen profesyonel hayata dönük başarısızlıklar,
  • Sosyal etkinliklere ayıracak yeterli zamanın, bütçenin olmayışı,
  • Yoğun ve ağır çalışma koşulları,
  • Stresli yaşam olayları,
  • Arkadaş, aile veya partner gibi duygusal desteğin olmayışı,
  • Aile bireylerinde şizofreni, depresyon, panik atak, OKB gibi psikiyatrik hastalıkların olması,
  • Ekonomik kısıtlıklar,
  • Çevresel kısıtlıklar (yaşanan bölgede imkanlara yeterli erişimin olmayışı).

Ve benzeri kişinin yaşam doyumunu düşüren faktörler de anhedoniye neden olabilir. Çocukluk Depresyonu İhmal Edilmemeli! Ve Ergenlerde Depresyon: Aileler Nelere Dikkat Etmeli? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Anhedoni ile Başa Çıkmak için Neler Yapılabilir?

Hiçbir şeyden keyif almama duygusuyla başa çıkmak için bireysel çalışmalar yapabilir ve/veya profesyonel destek alabilirsiniz. Aşağıda sırasıyla her ikisi için de önerilerimizi bulabilirsiniz.

İlgi ve Beceri Alanlarınızı Keşfedin

Bireysel olarak yapabileceğiniz çalışmaların başında ilgi ve beceri alanlarınızı keşfetmek geliyor. Pek çoğumuz var olan becerilerini profesyonel yaşamında veya kişisel hayatında kullanmıyor. Becerilerimiz gibi ilgi alanlarımızı da yeterince hayatımıza dahil etmiyoruz. İlgi ve becerilere ayrılacak zamanı çoğunlukla boş zaman etkinliği veya zaman kaygı gibi görebiliyoruz. Oysa yapmaktan keyif aldığımız ya da alabileceğimiz her türlü faaliyet motivasyonumuzu ve iyi oluşumuzu etkiliyor.

Böylece hem vaktimizi daha verimli değerlendiriyor hem de keyifli zaman geçiriyoruz. İlgi ve beceri alanlarınızı bilmiyorsanız bu konuda basit testlerden faydalanabilirsiniz. Çevrenize, ailenize, arkadaşlarınıza sizinle ilgili varsa gözlemlerini sorabilirsiniz. Kendiniz de araştırmalar yapabilir hoşunuza giden faaliyetleri kısa süreli deneyebilirsiniz. Gerçekten keyif aldığınız uğraşlara zaman ayırmayı alışkanlık haline getirerek rutine dönüştürebilirsiniz.

Hatta ilgi ve beceri alanlarınız profesyonel yaşamanıza da uyarlanabiliyorsa hem işi hem eğlenceyi birleştirebilirsiniz. Bu kombinasyon profesyonel yaşamınızdaki motivasyonunuzu da artıracaktır, çalışma sonuçlarınıza hatta takımınıza da olumlu etki edecektir. Bu çalışmalar sizi anhedoniye kapılma olasılığından oldukça uzaklaştıracaktır. Keyif yitimini tetikleyen artan sosyal medya ve teknoloji kullanımını da azaltacaktır.

Özgüven ve Olumlu Beden Algısı için Destek Alın

Zevk yitimine yol açan sorunların büyük çoğunluğu duygusal destek eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Çocukluk deneyimleri, aile içi ilişkiler, karakteristik özellikler ve çevresel koşullar özgüveni zedeleyebilmektedir. Özellikle ergenlik döneminde özgüven eksikliği sosyal izolasyon, içe kapanma ve sosyal anksiyeteye neden olabilmektedir. Akran ilişkileri, sosyal medya ve basın yayın unsurları içerisinde ideal güzellik algısına çokça vurgu yapılmaktadır.

Bu durum idealleştirilen kalıba girmeyen ve öz değeri başkalarının verdiği değer üzerinden ölçen kişiler için yıkıcı olabilmektedir. Gençler sosyal yaşamda var olabilmenin ön koşulunun beğenilmek olduğunu kabul etmektedir. Bu da ideale uymadığını düşünenlerin geri çekilmesine neden olmaktadır. Sosyal yaşamı ve öz değeri olumsuz etkileyen bu olumsuz düşüncelerle başa çıkmanın yolu destek almaktır.

Özellikle ergenlik döneminde bu tarz duygu ve düşünceler içerisindeyseniz mutlaka psikolojik destek almalısınız. Alacağınız bu destek sayesinde anhedoninin olumsuz sonuçlarından da kurtulmuş olacaksınız. Ayrıca bu çalışma özgüveninizin gelişmesine ve sosyal yaşamdaki işlevselliğinizin artmasına katkı sağlayacaktır. Ve tabi ki akademik veya profesyonel hayattaki başarınıza ve verimliliğinize de katkı sağlayacak. Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sosyal ve Etkili İletişim Becerilerinizi Geliştirmeye Odaklanın

Özellikle sosyal ortamlara girmekten kaçınıyor, iletişimi ilk başlatan siz olmak istemiyorsanız iletişim becerilerinizi geliştirebilirsiniz. Sosyal becerilerle, iletişim tekniklerine yapacağınız yatırım çekincelerinizin ortadan kalkmasını sağlayacaktır. Sosyal kaygılarınız ve önyargılarınız azaldıkça iletişim kurmak ve sosyalleşmek size keyif vermeye başlayacak. Bu becerilerin yokluğu anhedoni gelişimini tetiklerken becerilerinin artması ile haz yitimini engelleyecektir.

Sosyal faaliyetlere bir anda katılmakta güçlük çekebilirsiniz. Belki bu noktada ilgi ve beceri alanlarınıza hitap eden kurslara, kulüplere ve faaliyet gruplarına katılabilirsiniz. Ortak ilgi ve becerilere sahip olduğunuz bireylerle sosyalleşmek ve iletişim kurmak sizin için çok daha kolay olacak. Kendinizi çok daha rahat ve güvende hissettiğiniz bu ortamlarda geliştireceğiniz becerilerinizi ilerleyen dönemlerde farklı ortamlarda da kullanabilirsiniz.

Kelimelerin Gücü: Etkili İletişim İçin Öneriler ve Sosyal Beceri Eksikliği Akademik Başarıyı Olumsuz Etkiliyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) Çalışmaları ile Anhedoniye Meydan Okuyun

Bilinçli farkındalık ile yaşadığımız bu tatminsizliği değiştirmek mümkün. Bugüne, yaşadığımız an’a odaklanmak, yargısızca yaşamın bize sunduğunu kabul etmek ve acısıyla tatlısıyla onu deneyimlemek mümkün. Bilinçli farkındalık yaşanan an da açığa çıkan duygu, düşünce ve olayları bilinçli, farkındalıklı ve yargısızca kabul etme ve izleme becerisidir. Yaşanan anın her açıdan ruhen, bedenen ve zihnen farkında olma halidir.

Özünde hepimizde var olan bu beceri yaşamın rutin hale gelen stresi ve koşturmacası içerisinde köreldi. Bu beceriyi yeniden geliştirmek ise farkındalık çalışmaları ile mümkün ve oldukça kolay. Nefes odaklı ve/veya duyu odaklı farkındalık çalışmalarıyla anda kalma ve andan keyif alma becerinizi geliştirebilirsiniz. Dolayısıyla mindfulness çalışmalarıyla anhedoninin gelişmesini önleyebilirsiniz.

Ayrıca depresyon, anksiyete, olumsuz beden algısı gibi zevk yitimine yol açan hastalıkların gelişimini de engellersiniz. Detaylı bilgi için  “Hiçbir Şeyden Keyif Almıyorum” Diyorsanız Bilinçli Farkındalık ile Yaşamınızda Fark Yaratın! ve Mindfulness: Bilinçli Farkındalık Nedir? yazılarımıza bakabilirsiniz.

Sağlıklı Beslenme, Düzenli ve Yeterli Uyku ile Egzersizi Hayatınızdan Eksik Etmeyin

Sanırım bu başlıkta yer alan her bir madde sağlıklı yaşamın vazgeçilmez önerileri. Tüm bunlar sağlıklı yaşamı desteklediği kadar iyi hissetmenizi ve enerjinizi yükseltmenizi de kolaylaştırıyor. Dolayısıyla bu çalışmalar anhedoni riskini de düşürmüş oluyor. Basit bir beslenme düzenlemesi ile öğünlerinizdeki besin dengesini sağlayabilirsiniz.

Her gün ortalama 7-8 saat uyumak ve uyuma uyanma saatlerini geç saatlere bırakmamak da önemli. Böylece hem yeterli uyumuş olacak hem de melatonin salınımından tam kapasite yararlanacaksınız.

Egzersiz yapmak denildiğinde çoğumuzun zihninde kan ter içerisinde kaldığımız zorlu sporlar canlanır. Oysa gün içerisinde yapacağımız hafif tempolu bir yürüyüş de oldukça verimli bir egzersizdir. Plates, yoga gibi evde kolayca yapabileceğiniz sporlardan da faydalanabilirsiniz. Haftada 3-4 gün ortalama 20 dakikalık bir yürüyüş dahi size çok iyi gelecektir.

Anhedoni Tedavisinde Kullanılan Yöntemler

Yaşam doyumunu, motivasyonu ve işlevselliği son derece düşüren bu semptomdan bireysel çalışmalarla kurtulamıyorsanız destek almalısınız. Bu desteği bir psikologdan veya psikiyatristten alabilirsiniz. Tedavinin süresi ve yöntemi birlikte çalışacağınız uzman tarafından belirlenecektir. Çoğunlukla işlevselliğin ne derece olumsuz etkilendiğine bakılarak danışan için en uygun tedavi planı oluşturulacaktır.

İlaç tedavisi gerekli görüldüğünde sıklıkla depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar reçete edilmektedir. Bu sayede azalan dopamin salınımını artırmak hedeflenir. Ayrıca tedavi sürecine mutlaka psikoterapi de dahil edilmelidir. Danışanın sadece ilaçlarla tedaviden verim alması mümkün olmayacak, kısa süreli etki görülse de semptomlar yeniden başlayacaktır. Tedavinin ana kaynağı psikoterapi olmalı, ilaç psikoterapinin destekçisi olarak ihtiyaç duyuluyorsa kullanılmalıdır.

Aba psikoloji uzman kadrosu anhedoni (zevk yitimi) üzerine her yaştan bireyle çalışmaktadır. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız alternatif psikoterapi yöntemleriyle danışanlarımızın hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. İçeriklerimizi takip etmek için Blog yazılarımızı ve YouTube kanalımızı takip edebilirsiniz.

Read More

Fomo (Fear of mising out) hastalığının Türkçede kabul edilen karşılığı “gelişmeleri kaçırma korkusu”dur. Her yaştan bireyde görülebilen bu hastalık özellikle sosyal medya kullanımı yüksek olan gençlerde daha fazladır. Her yıl çevrimiçi tüketici ve sosyal medya kullanıcı sayıları ve süreleri üzerine çalışmalar yapılmaktadır. 2020 yılında başlayan Covid-19 salgını kullanıcıların internet ve sosyal ağ kullanımını artırdı.

Özellikle öğrenciler gerçek sosyal etkileşim ortamlarından uzak kaldılar. Eğitim de dahil olmak üzere tüm günlük aktiviteler sanal ortama taşındı. Bu da kullanıcıların sosyal medya, internet ve dijital kaynak kullanımını artırdı. Fomo da kullanım sıklığıyla birlikte artış gösterdi. We Are Social Digital’in 2021 raporuna göre sosyal medya kullanıcı sayısı 4,20 milyar. Dünya nüfusunun yarısından daha fazlasısosyal medya kullanıcısı.

Sosyal medya kullanıcılarının ise neredeyse tamamı mobil cihazlar üzerinden sosyal medya hesaplarını kullanmakta. TÜİK verilerine göreyse Türkiye’de, internet kullanım oranı 2020 yılında 16-74 yaş grubundaki bireylerde %79,0’dı. Pandemiyle birlikte internet, sosyal medya, e-ticaret, video oyunlarının kullanımında global düzeyde artış var.

Sosyal medya kullanıcıları her gün sosyal medyada ortalama 2 saat 25 dakika harcıyor. Sosyal medya kullanıcılarının %98’i ise farklı bir sosyal ağı daha mutlaka kullanıyor. App Annie’nin verilerine göre, Dünya genelinde Android kullanıcıları telefonda günde 4 saatten fazla zaman geçiriyor. Ortalama bir internet kullanıcısı ise tüm dijital kaynaklar aracılığıyla günde neredeyse 7 saatini internette geçiriyor.

Corona ile birlikte e-ticaret kullanıcı sayısında da ciddi bir artış var. 16 ila 64 yaş arası internet kullanıcılarının yaklaşık %77’si her ay çevrimiçi satın alım yapıyor. Tüm bunlar gelişmeleri kaçırma korkusunun gelişimini tetikliyor. Peki Fomo nedir? Hangi belirtilerle kendini gösteriyor? Öğrencileri ve akademik başarıyı nasıl etkiliyor? Fear of mising out hastalığı ile başa çıkmak için neler yapılabilir? Yazımızın devamında detaylarıyla paylaşacağız.

Fomo (Fear Of Mising Out) Hastalığı Nedir?

Gelişmeleri kaçırma korkusu olarak da bilinen Fear of mising out hastalığı psikoloji alanında da bir kaygı bozukluğu şekli olarak çalışılmaktadır. Tanımlaması ilk olarak 2013 yılında Oxford English Dictionary’de yer almıştır. Kaçırma korkusu, kayıp, yoksunluk hissi olarak kavramsal hale getirilmiştir.

Günümüzde özellikler gençler ve çoğunlukla öğrenciler zamanlarının büyük bir bölümünü sanal dünyada paylaşım yaparak geçirmektedir. Paylaşım yapılmasa dahi gündemi ve arkadaşları takip etmek, yorum, beğeni yapmak için zaman ayırmaktadırlar. Sosyal grubun gerisinde kalmamak, gelişmeleri kaçırmamak ve bilgiden mahrum kalmamak için de sıklıkla sayfa yenilemektedirler. Bireylerin sosyal ağlardaki bu güncelleme davranışı ise Fomo’nun gelişimini tetiklemektedir.

Sosya hesaplarda kullanıcıların paylaşım sıklığı oldukça yüksektir. Özellikle çok takipçili hesaplar eriştikleri kitleyi koruyabilmek ve daha fazlasına ulaşmak için düzenli içerik üretmektedir. Kişilerin her günceleme sonrasında yeni görsel, video ve içeriklere erişebiliyor olması da “kaçıracağım” korkusunu pekiştirmektedir. Gelişmeleri kaçırma korkusuna sahip bireylerde şu düşünceler yaygındır;

  • “Acaba bir şey mi kaçırdım?”,
  • “Şu an kim ne paylaştı?”,
  • “Konuşulan konunun dışında mı kaldım?”
  • “Ben yokken diğerleri güzel bir deneyim mi yaşıyor?”
  • “Bunu bilmezsem gündemin dışında kalacağım, sosyal gruba dahil olamayacağım.”
  • “Şu an heyecan verici ya da ilginç bir olayı kaçırıyor olabilirim.”

Geride kalma, gündem dışı olma korkusu bireylerin kontrol etme ve sayfayı güncelleme davranışını artırmaktadır. Zamanla bireylerde kontrol kaybı gelişebilmekte ve farkında olmaksızın bu davranışı yinelenebilmektedir. Bu da artan sosyal medya kullanım sürelerine neden olmaktadır. Gelişmeleri kaçırma korkusu alkol ve madde gibi bir bağımlılık çeşidi olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Fomo (Fear Of Mising Out) Hastalığı Hangi Belirtilerle Kendini Gösterir?

Gelişmeleri kaçırma korkusu doğrudan sosyal medya ile ilişkili değildir. Ancak sosyal medya kullanıcı sayısının yüksekliği belirtilerin sıklıkla sosyal medya aracılığıyla görülmesini desteklemektedir. Bireylerin bir gruba ait olma ihtiyacından doğan Fomo’nun giderilmesinde sosyal medya çok etkin rol oynamaktadır. Fear of mising out belirtileri gösteren bireylerin sosyal medyada diğer kullanıcılara oranla daha fazla etkileşim kurduğu görülmektedir.

Gerçek sosyal ilişkiler kurmakta zorlanan, düşük benlik algısı ve özgüven eksikliği olan bireylerde sıklıkla görülür. Özellikle gerçek yaşamda arzu ettiği ilgiyi, taktir ve dikkati bulamayan kişiler sosyal medyada daha fazla zaman geçirmektedir. Özellikle gençler arasında sanal statü sahibi olmak önemlidir.

Yüksek takipçi, beğeni, yorum adetlerine sahip olmak prestij kaynağıdır. Gençler sosyal medya kullanım sıklıklarıyla ve gördükleri ilgiyle akranları arasında bir rekabete girişmektedir. Bu rekabette geride kalmak ise özgüveni zedelemektedir. Sanal statüyü gerçek değerle karıştıran bireylerde sosyal medyadan uzak kalmak sosyal geri çekilmeye neden olabilmektedir.

Fomo aşağıdaki belirtilerle kendini gösterebilmektedir;

  • Sürekli sosyal medyaya girme arzusu,
  • Sürekli paylaşım arzusu,
  • Bir kişiyi, sayfayı veya grubu takip etme, düzenli olarak kontrol etme ve güncelleme arzusu,
  • Sosyal medyada günde 1 saatten fazla zaman harcama arzusu,
  • Yokluğunda yoksunluk hissi,
  • Agresyon, huzursuzluk, dikkati toparlamada güçlük,

Fomo (Fear Of Mising Out) Hastalığı Kimlerde Daha Fazla Görülüyor?

Gelişmeleri kaçırma korkusu yaşayan bireyler üzerinde yapılan çalışmalar bu kişilerin yalnızlık duygusunun yüksek olduğunu göstermektedir. Sosyal ve duygusal destek eksikliği olan bireylerde bu hastalığın görülme ve gelişme olasılığı daha yüksektir.

Ayrıca bu kullanıcıların gerçek yaşamlarında yoğun sevgi, ilgi, şefkat ve aidiyet ihtiyacı hissettikleri görülmüştür. Sosyal beceri eksikliği de yaşayan bu bireylerde sosyal kabul endişesi de yüksektir. Bu nedenle gelişmeleri kaçırma korkusu olan kişiler yüz yüze iletişim yerine sanal iletişimi tercih etmektedir.

Çevrimiçi olma süresinin fazlalığı, olaylardan herkesle aynı zamanda haberdar olma bu kişilerin aidiyet duygusunu pekiştirmektedir. Bir konu hakkında ortak duygu, düşünce ve davranışlara sahip olmak kendilerini bir grubun parçası olarak görmelerini sağlamaktadır.

Fomo, özellikle Z kuşağını etkisi altına almaktadır. Dijital yerlilerin büyük çoğunluğunu oluşturan Z kuşağı gelişmeleri kaçırma korkusundan daha fazla etkilenmektedir. Z kuşağı teknolojinin ve sanal dünyanın içerisine doğmuştur. Dolayısıyla en hakim oldukları iletişim kaynağı sanal mecralardır. Bu ortamda sosyalleşen, ilişki kuran, bilgi edinen z kuşağı için sürekli online olabilmek hakimiyet hissettirmektedir.

Fomo (Fear Of Mising Out) Hastalığı Öğrencileri Nasıl Etkiliyor?

Sosyal medya kişiden kişiye farklılık gösterebilse de çoğunlukla sosyalleşme, kaçış, bilgilenme, eğlenme, iletişim amacıyla kullanılmaktadır. Öğrencilerle yapılan çalışmalar sosyal medya kullanımının psikolojik rahatlama, kendini ifade edebilmek amacıyla kullanıldığını da göstermektedir. Tüm bunlar öğrencilerin olumlu olarak kabul ettiği sosyal medya etkileridir. Öğrencilerin olumsuz gördüğü etkiler ise en başta verimsiz zaman kullanımıdır.

Çoğunlukla verimsiz geçirilen zaman karşısında öğrenciler pişmanlık ve mutsuzluk duymaktadır. Dikkati sürdürmekte ve konsantre olmakta da zorlandıklarını belirtmektedirler. Yapılan çalışmalar özellikle Fomo belirtileri gösteren kişilerin ders sırasında da güncelleme ihtiyacı duyduğunu göstermektedir. Bu da verimli ders dinleme ve ders çalışma motivasyonunu düşürmekte, başarıyı olumsuz etkilemektedir.  Gençler diğer bağımlılık türlerinde olduğu gibi internet ve sosyal medya kullanım sıklıklarını kontrol altında tutamamaktadır.

Zarar verdiğini bilmelerine rağmen arzularına karşı koymakta güçlük duymaktadırlar. Pandemi sürecinde derslerin online sürdürülmesi de öğrencilerin kullanım sıklıklarını kontrol etmelerini daha da güçleştirmektedir. Kendileriyle ilgili otokontrolü kaybetmelerinin yanı sıra dışarıdan kontrol sağlayacak otoriteleri de eksiktir. Okul ortamındaki kurallar ve öğretmenin sınıf içerisindeki etkisi online platformda sürdürülememektedir.

Önemli bir diğer etkisi ise Fomo’nun gerçek sosyal ilişkilere zarar vermesidir. Sanal ortamda kurduğu etkileşimin verdiği hazzı gerçek yaşamda yakalayamayan bireyler geri çekilmektedir. Aileyle, arkadaşlarla, sosyal aktivite ve uğraşlarla geçirilen zaman gittikçe azalmakta yerini sanal kaynaklar almaktadır.

Gerçek yaşamında yeterince tatmin olmayan, zamanını keyifli geçirebileceği arkadaşlık veya uğraşları olmayan bireyler için sosyal medya oldukça renklidir. Burada kişi özendiği, beğendiği veya eğlenceli bulduğu hayatlara misafir olur. Onların eğleniyor olmasıyla kendi de eğleniyormuşçasına keyif alır. Kimi durumlardaysa kişi başkalarının mutluluğundan rahatsızlık duyar ancak yine de kontrol etmekten kendini alı koyamaz.

Fomo sonucunda artan kullanım sıklığı, uzayan süre, sosyal ve duygusal zararları öğrencilerin akademik başarısını düşürmektedir.

Fomo (Fear Of Mising Out) Hastalığı ile Başa Çıkmak İçin Öneriler

Başa çıkma sürecinde bireysel farkındalık çalışmaları yapılabilir veya profesyonel destek alınabilir. Bireysel seanslarla veya grup çalışmalarıyla kısa sürede olumsuz etkilerinden kurtulmak mümkündür. Bağımlılık türleri içerisinde tedavi oranı en yüksek olan ve kısa sürede sonuç alınabilen bir hastalıktır.

Kaçırma Korkusunu Tetikleyen Olumsuz Düşünceler Keşfedilmeli

Gelişmeleri kaçırma korkusu duyan bireylerde tedavi için ilk koşul olumsuz düşünceleri fark etmektir. Fomo’nun gelişmesini destekleyen olumsuz ve tetikleyici düşünceler ortaya çıkarılarak üzerine çalışılmalıdır. Bu aşamada psikolojik destek almak düşünceleri keşfetme ve üzerine çalışma konusunda oldukça etkili olacaktır. Olumsuz düşünceler çoğunlukla gerçeği yansıtmayan veya gerçeğin çarpıtılmış halleridir. Olumsuz ve tetikleyici düşüncelerin yerine terapi içerisinde daha olumlu düşünceler koymak hedeflenmektedir.

Yoksun Bırakma ve Yoksunluk Süresini Verimli Geçirme

Tedavi sürecinde yoksun bırakma da sıklıkla kullanılabilmektedir. Ancak yoksun bırakma bir anda olduğunda geri dönüşü daha şiddetli olabilmektedir. Kademe kademe kullanım azaltılmalıdır. Yöntem ne olursa olsun kişinin problemle başa çıkmak için gönüllü olması tedavi sürecini olumlu etkilemektedir. Kullanım sıklığını azaltırken kişinin kendisine sıklık ve kullanım süresi belirlemesi önerilmektedir. “Günde 3 kez kullanacağım ve 20 dakikayı geçmeyecek.” Gibi.

Kişi bu süreye sadık kalmakta zorlanıyorsa bir yakınından takip için destek isteyebilir. Kullanım sıklığını ve süresini azaltmada yoksun geçirilen sürelere keyif alınacak farklı uğraşlar konulmalıdır. Bu sürelerin nasıl geçirileceğini belirlemek kişinin kendi inisiyatifinde olmalıdır. Ancak öneri verilebilir ve seçenekler sunulabilir. Kişi yoksun kaldığı süreleri de keyifli geçirebildiğini fark ettiğinde gönüllü olarak kendisi de kullanımını azaltabilmektedir.

Ailenin, arkadaşların gerçek yaşamdaki sosyal ve duygusal desteği de tedavi sürecinde oldukça etkilidir.

Fomo (Fear Of Mising Out) Akademik Başarınızı ve Kariyer Gelişiminizi Olumsuz Etkilemesin

Gelişmeleri kaçırma korkusu duyuyor, akademik hayatınızın veya kariyerinizin bu nedenle olumsuz etkilendiğini düşünüyorsanız destek alabilirsiniz. Aba psikoloji olarak uzman kadromuzla psikolojik ve akademik olarak yaşadığınız zorluklar üzerine çalışıyoruz. Dijital çağın olumlu etkilerini bilinçli şekilde kullanmanızı desteklerken olumsuzluklarının kariyer gelişiminizi etkilemesinin önüne geçebilirsiniz.

Günümüzde öğrenci olan ve kariyerini planlayan her bireyin başarılı olmak için daha bilinçli, hızlı ve etkili yol alabilmesi gerekiyor. Gelişmeleri kaçırma korkusu ise bu süreci olumsuz etkiliyor.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Siz de Fomo hastalığının başarınızı gölgelemesini istemiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Duygusal beden kişinin duygusal algısıyla alakalı bir kavramdır. Çocukluk döneminde fiziksel beden birinci basamak olarak sayılır. Fiziksel beden kişinin somut olarak fiziksel var oluşu algılamasıyla alakalıdır. Burada somut bir düşünce söz konusudur. Ancak duygusal beden farklı olarak kişinin soyutluk algısıyla alakalıdır. Somut algıdan daha sonra oluştuğu için ikinci basamak olarak sayılmaktadır. Fiziksel dünyayla ruhani dünyamızı birleştiren basamaktır.

https://www.youtube.com/watch?v=pLWTnYhnZX0

Duygusal Beden Neleri İçerir?

Duygusal beden kişinin karakterini ve iç dünyasını içerir diyebiliriz. Kişinin duygu durumu ve genel hislerini bu bedenle tanımlayabiliriz. Çocuklar belli bir yaşa kadar kendilerini tanımlayamazlar. Ancak kendimiz üzerinden düşünürsek iç dünyamızın farkındalığına yetişkin olarak belli oranda sahip olduğumuzu anlayabiliriz. Size nasıl birisi olduğunuzu sorarlarsa aşağı yukarı kendi davranışlarınızı tanımlayabilir ve karakteriniz üzerinde yorum yapabilirsiniz. Yani duygusal dünyanızı tanımlamak size zor olmayacaktır. Fakat bir çocuk sinirli mi uysal mı, hareketli mi sessiz mi olduğunu tanımlayamayabilir. Aynı şekilde hislerle algılanan daha ruhani şeyleri belli bir yaşa kadar anlayamaz. Örneğin tanrı ve ölüm gibi soyut kavramları kavramak çocuk için belli bir yaşa kadar pek mümkün değildir.

Dengesizlikte Ortaya Çıkan Sorunlar

Duygusal beden konusunda sıkıntı yaşandığında bazı problemler ortaya çıkabilir. Duygusal olarak kendimizi huzursuz hissettiğimiz zamanları hepimiz az çok biliriz. Eğer genel olarak duygusal bedeni dengelemek konusunda bir takım sorunlar yaşıyorsanız iç huzurunuz sık sık sarsılıyor demektir. Güven problemleri, kaygılar, takıntılı düşünceler hep duygusal beden ile ilgili dengesizliklerin sonucunun da bir tür getirisidir. Herkesin zihni kriz anında olumsuz düşünceler üretir. Önemli olan o düşüncelere karşı koyabilmektir. Bu da kişinin kendini avutabilme yeteneğiyle ilgilidir. Kendini avutmakta yani duygusal beden dengesini kurmakta sorun yaşayanlar genellikle negatif düşüncelerde boğuluyor gibi hissederler.

Duygusal Beden Dengeleme

Bu bedenin dengede tutulması duygu dünyamızı düzenleyebildiğimiz anlamına gelir. Aslında çocukluktan kazanılan bir beceridir. Bakım verenin çocuğu kendini sakinleştirme ve avutma imkanı tanıması bu beceriyi geliştirecektir. Bu nedenle uzmanlar belli bir yaştan sonra ağlayan çocuğu bir süre kendi haline bırakmayı önerirler. Kendini sakinleştirmeyi öğrenebilmesi adına yapılan bir uygulamadır. Olumsuz olarak nitelendirilen duygular hayatın bir parçasıdır. Çocuğa bunlarla yaşayabilmeyi öğretmek kendini sakinleştirmeyi öğretmekten geçer. Bu nedenle duygusal bedeni dengelemek yaşanan olaya sükûnetle karşılık verebilmek kabul edebilmek ve şefkat göstermekle alakalıdır. Bu da bakım verenin tutumuyla ilgilidir. Bakım veren ne kadar çocuğun yaşadığı kriz durumlarını bu üç özellik özelinde karşılayabilirse  çocukta bunu ondan öğrenecektir. İlerleyen hayatı için olumlu yönden etkili olacaktır.

Read More