Çocuklarda benlik gelişimi çocuğun sadece kendine yönelik algısıyla ilgili değildir. Çocuğun çevresi, ailesi, öğretmeni, arkadaşları da çocuğun benliğini etkiler. Dolayısıyla benlik bireyin fiziksel ve sosyal çevresiyle olan etkileşimleri sonucu kazandığı duygu, düşünce ve değerlerdir. Bir başka ifadeyle benlik, bireyin kendini algılayış biçimi, kim ve ne olduğuna yönelik düşüncesidir.

Benlik imajımız (kendimizi nasıl gördüğümüze yönelik değerlendirmelerimiz) ideal benliğe (olmak istediğimiz benliğe) yaklaştıkça benlik saygısı gelişir. Benlik saygısı kişinin ne olduğuyla ne olmak istediği arasındaki farka ilişkin duygu ve düşüncelerdir. Benlik saygısı artıkça, özgüven artar, kişi kendinden hoşnut olur ve kendiyle barışıktır. Çocuklar benlik değerlerini geliştirebilmek için kendilerini başarılı hissetmelerini sağlayacak etkinliklere yönelirler.

Başarılı olamadıklarında ise olumlu düşünmeyi sürdürebilecekleri etkinlik ve aktivitelere yönelirler. Böylece başarısızlığı öz değerlerine atfetmezler. Bunu başarabilen çocuklarda yüksek benlik saygısı gelişirken yapamayanlarda düşük benlik saygısı gelişecektir. Dolayısıyla çocuklarda benlik gelişimi yüksek benlik saygısı ve düşük benlik saygısı olarak ikiye ayrılabilir. Yüksek benlik saygısı olan bir çocuk kendisine potansiyeliyle uyumlu gerçekçi hedefler koyabilen çocuktur.

Bu çocuk hedeflerini gerçekleştirmek üzere çalışır ve hedefe ulaşabileceğine yönelik inanca ve motivasyona sahiptir. Düşük benlik saygısına sahip bir çocuk ise okulda ve diğer performans alanlarında kapasitesinin altında hedefler belirleme eğilimindedir. Peki yüksek benlik saygısı ve düşük benlik saygısına neden olan faktörler neler? Benlik gelişimini desteklemek için neler yapılabilir? Yazımızın devamında detaylara ulaşabilirsiniz.

Kıyaslama ve Rekabet Çocukları Nasıl Etkiliyor? Ve Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda Benlik Gelişimi ve Yüksek Benlik Saygısı

Yüksek benlik saygısı olan çocuklar başarılarının veya başarısızlıklarının kaynağı olarak kendilerini görür. Başarısız olduklarında neden olarak başkalarını sorumlu tutmazlar. Başarısızlıklarından veya yanlışlarından ders çıkararak yeniden denemek ve daha iyisini yapmak için iç motivasyon geliştirirler. Otokontrol sahibidirler. Duygu ve düşüncelerinin farkındadırlar ve objektif kalabilirler. Daha yapıcı, pozitif ve suçlamalardan uzak bir dil kullanırlar.

Problemlerle başa çıkmak için akılcı stratejiler kullanırlar. “Fizik sınavım kötü geçti. Ancak nerelerde zorlandığımı ve hata yaptığımı biliyorum. Bir sonraki sınava çok daha iyi hazırlanacağım. Öğretmenimle konuşup düşük sınav notumu tölare etmek için neler yapabileceğimi öğreneceğim.” Gibi. Zorluklarla çok daha kolay baş edebilirler. Sosyal becerileri daha gelişmiştir ve kendilerini çok daha iyi ifade edebilirler.

Çocuklarda Benlik Gelişimi ve Düşük Benlik Saygısı

Düşük benlik saygısı olan çocuklarda ise başarı veya başarısızlığın neden olarak başkaları görülür. Örneğin; Fizik sınavından hoca düşük not vermiş. Bana taktı, kasten puanımı kırıyor.” Veya “Sınavdan yüksek not aldım çünkü öğretmen soruları çok kolay sormuştu.” Gibi. Düşük benlik saygısına sahip çocuklarda özgüven de düşüktür. Kendilerine ve potansiyellerine yeterince inanmazlar.

Yapabileceklerinin çok altında performans sergiler ve kendilerini zorlayacakları sorumluluklar altına girmezler. Yapabileceklerine yönelik inançları oldukça düşüktür. Kendi hayatlarına yönelik sorumluluk almakta veya seçimler yapmakta güçlük çekerler. Yaşamın her alanında ve döneminde desteklenmeye ihtiyaç duyarlar. Duygu ve düşünceleriyle ilgili olarak da kendilerinden emin değildirler.

Şu an ne hissettikleri veya düşündükleri çevrenin duygu ve düşüncelerine göre kolayca değişebilir. Bu anlamda yönlendirilmeye ve manipüle edilmeye açık bireylerdir. Dilleri ve iletişim şekilleri çoğunlukla suçlayıcı ve olumsuz yöndedir. “Senin yüzünden yeterince çalışamadım.”, ödevlerime yardım etseydin böyle olmazdı.” Gibi.

Çocuklarda benlik gelişimi ideal benlikle benlik algısı arasındaki fark açıldıkça düşük benlik saygısına yol açıyor. Ve düşük benlik saygısı geliştiren çocuklarda şu ortak özellikler görülüyor;

  • Sorumluluk almaktan kaçınır, yapabileceğinin çok altından görev ve sorumlulukları kabul eder.
  • Sınav kaygısı, performans kaygısı görülme sıklığı oldukça yüksektir,
  • Daha içedönük, pasif çocuklardır,
  • Pasif agresif davranışlara daha sık rastlanır,
  • En ufak bir başarısızlıkta, hatada veya hayal kırıklığında pes eder, yaptığı işi bırakır,
  • Kolayca küser,
  • Başarısızlıklarında başkalarını suçlar, mazeretler bulur, mantığa bürümeye çalışır,
  • Olumsuz benlik algısı, özgüven eksikliği, yetersizlik duygu ve düşünceleri baskındır,
  • Övülmekten hoşlanmaz, nasıl karşılık vereceğini bilemez veya alay edildiğini düşünerek öfkelenebilir,
  • Eleştirilmekten hoşlanmaz,
  • Otorite kabul ettiği kişilerin duygu ve düşüncelerinden kolayca etkilenir,
  • Hak ararken aşırı pasif ya da aşırı saldırgan davranışlar sergileyebilir.

Çocuklarda Benlik Gelişimi Nasıl Desteklenebilir?

Çocuklarda sağlıklı bir benlik gelişimini desteklemek için ebeveynlere düşen sorumluluklar oldukça fazladır. Benlik saygısı yüksek çocukların ebeveynleri tarafından sevilen, desteklenen ve kabul edilen çocuklar olduğu görülmektedir. Bu çocuklar aile içerisinde hem özerktir hem de ailenin temel kurallarına uymakla yükümlüdür. Çocukların aile içerisinde söz hakkı vardır, yaşlarıyla uyumlu sorumluluklar alırlar, kendileriyle ilgili konularda karar verebilirler.

Ebeveynler çocuklarının sadece başarılarını değil başarmak üzere verdikleri çabayı da taktir ederler. Düşük benlik saygısına sahip çocuklar ise güvensiz bir aile ortamında yetişmektedir. Bu çocuklar çoğunlukla ihmal edilen, cezalandırılan veya yok sayılan çocuklardır. Kimi çocuklar ise ailelerinin büyümeyen bebekleridir. Aşırı korunmaya maruz kalırlar ve bağımsızlaşamazlar. Kendi kararlarını veremez, sorumluluk alamaz, becerilerini sınayamazlar.

Çocuklarda benlik gelişimi aşağıdaki ebeveyn rolleri doğru şekilde gerçekleştirildiğinde yüksek benlik saygısına ulaşabilmektedir.

Çocuğa Güven Ortamı Sağlanmalıdır

Çocuk kendini ve geleceğini güvende hissetmek ister. Ancak güven ortamı olduğunda ve çocuk kendini güvende hissettiğinde yüksek benlik değeri inşa edilebilir. Güvensizlik söz konusu olduğunda çocuğun kendini değerli hissetmesi, özgürce ifade etmesi mümkün değildir. Güvensiz bir ortamda çocuk daha çekinik ve ürkek bir kişilik geliştirecektir.

Çocuğun Aidiyet Bilinci ve Hissi Geliştirilmelidir

Her çocuk güven ihtiyacından sonra kendini bir yere ait hissetmek ister. Bu aidiyet aileden başlar, arkadaş ortamı, okul gibi sosyal çevreler içerisinde devam eder. Çocuk ait olduğu ortam içerisinde kabul edildiğini, sevildiğini ve değerli olduğunu hisseder. Böyle bir ortamda çocuk başarısız olmaktan, hata yapmaktan çekince duymaz. Aidiyet hissi olmayan çocuklarda benlik gelişimi zarar görür.

Kendilerini yalnız, başı boş ve savunmasız hissederler. Savunmasızlık hissi ise daha hırçın, saldırgan olmalarına veya pasif agresif davranışlar sergilemelerine neden olabilir.

Çocuğunuza Güven Verin

Çocuk güven duygusunu ilk önce ailede ebeveynleriyle olan ilişkisi içerisinde öğrenir. Yaşamın ilk yılında bebek bakıma muhtaçtır. Temel bakım veren çocuğun duygusal, fiziksel ve fizyolojik ihtiyaçlarını zamanında ve yeterli şekilde karşılamalıdır. Ancak bu koşulda çocuk ebeveyniyle güvenli bir bağ kurabilir. Bu güvenli bağ hissi çocuğa sevilebilir, değerli ve önemli olduğu hissini verir.

Ailede başlayan bu güven ilişkisini çocuk sosyal yaşamı keşfettikçe çevresindeki diğer kişilere yönlendirir. Ebeveyniyle güvenli bağ kuran çocuk kendini değerli ve sevilebilir gördüğü gibi güvenli de görür. Dolayısıyla güvenli bağ kurmuş bir çocuk için hem ailesi hem kendisi hem de çevresi güvenlidir.

Tam tersi bir durumda ise çocuk başta ebeveynini, ebeveyni aracılığıyla kendisini ve sonrasında da çevresini güvensiz tayin eder. Güvenin olmadığı bir ortamda ise çocuklarda benlik gelişimi zarar görür.

Sorumluluk Alma ve Karar Verme Becerileri Desteklenmelidir

Ebeveynlere düşen en önemli rollerden birisi de çocukların yaşıyla uygun şekilde sorumluluk almasına fırsat verilmesidir. Çocuğa neleri yapabileceğini göstermesi için sorumluluk verilmelidir. Çocuk sorumluluk almak yönünde yüreklendirilmelidir. Üstesinden gelebildiği sorumluluklarda çocuğa rutin görevler verilmeli ve bu davranışı pekiştirilmelidir. Üstesinden gelemediği sorumluluklarda motivasyonunu kırmadan daha küçük görevler verilmeli ve neden zorlanmış olabileceği çocuğa anlatılmalıdır.

Önemli bir diğer rol ise çocukların karar verme ve seçim yapma becerilerinin desteklenmesidir. Çocuklar yaşlarıyla uygun şekilde seçim yapmaya teşvik edilmelidir. Yemek istedikleri yemekleri, giymek istedikleri kıyafetleri, oynamak istedikleri oyunları seçebilirler. Alışveriş yaparken kendileriyle ilgili ihtiyaçları seçmelerine fırsat verilebilir. Örneğin; çocuğa kitap alınacaksa birkaç seçenek içerisinden hangisinin alınmasını istediğini seçmesi sağlanabilir.

Çocuklarda Benlik Gelişimi için Çocuğa Ev İçerisinde Söz Hakkı Verilmelidir

Kaç yaşında olursa olsun çocuk evin bir ferdidir. Evde yaşanan iyi kötü her şeyden çocuk doğrudan etkilenmektedir. Dolayısıyla ev içerisinde önemli konularla ilgili çocuğun da fikrine danışılmalıdır. Eve alınacak bir şey veya yapılacak bir değişiklik varsa çocuğun da fikri alınabilir. Yapılacak bir etkinlikte çocuğun da istekleri sorulabilir. Yemek sofrasında herkes gibi çocuğun da gününün nasıl geçtiği sorulabilir.

Ev içerisinde böyle bir ortam sağlandığında çocuk kendisini çok daha değerli hissedecektir. Bu basit uygulama çocuğun ileriki yaşamında kendini çok daha özgür ve doğru ifade edebilmesini sağlayacaktır. Evde söz hakkı olan, sorumluluk alan, kendiyle ilgili konularda karar verebilen çocuklarda benlik gelişimi yüksek benlik saygısı ile sonuçlanacaktır.

Başarıyı Değil Çabayı Taktir Edin

Aşırı mükemmeliyetçi veya başarı odaklı ebeveynlerde çocuğun sadece başarısı taktir edilmektedir. Bu da çocuğun başarısızlık duygusuyla başa çıkamamasına neden olmaktadır. Çocuk başarısız olduğunda performans kaygısı, sınav kaygısı gibi istenmeyen durumlarla boğuşabilmektedir. Çocuğun sağlıklı bir benlik inşa edebilmesi için sadece başarılarının değil başarmak üzere verdiği tüm çabaların da taktir edilmesi gerekir.

Çabası taktir edilen çocuk sonuç kadar süreçten de keyif almayı öğrenir. Sadece başarmak için değil, öğrenmek ve deneyimlemek için de motive olur.

Çocuklarda Benlik Gelişimi Sağlıklı Rol Modellerle Desteklenmelidir

Tüm bu önerilerin yanı sıra sağlıklı bir benlik gelişimi inşa edebilmek için çocukların doğru rol modelleri ihtiyacı vardır. Ebeveynler, öğretmenler veya arkadaş çevresi düşük benlik saygısına sahipse çocuğun da modeli eksik kalacaktır. Sağlıklı benlik gelişimi için başta ebeveynler olmak üzere çocukla doğrudan ilişki kuran herkesin benlik değeri önemlidir.

İçe kapanık, kendini ifade edemeyen, sorumluluk bilinci gelişmemiş rol modellerle yetişen çocukların benlik değeri profesyonel kaynaklarla desteklenebilir.

Çocuklarda Benlik Gelişimi ve Profesyonel Destek

Kimi zaman ailevi faktörler, kimi zaman mizaç özellikleri veya çevresel koşullar düşük benlik saygısına neden olabiliyor. Bazen ailenin büyük özveride bulunmasına karşılık arkadaş çevresi, akademik ortam veya çevresel koşullar benlik değerini olumsuz etkiliyor. Akran zorbalığına maruz kalmak, sık öğretmen, okul veya şehir değiştirmek benlik gelişimini olumsuz etkileyebiliyor.

Travmatik olaylara maruz kalmak veya şahit olmak da benlik değerinin düşmesine neden olabiliyor. Dolayısıyla benlik gelişimi bu ve benzeri nedenlerle profesyonel olarak desteklenmeyi gerekli kılabiliyor. Oyun terapisi, sanat terapisi, müzik veya kum terapisi gibi çocuklara yönelik uygulamalarla çocuğun benliği destekleniyor.

Aba psikoloji olarak uzman kadromuzla çocuklarda benlik gelişimi üzerine çalışıyoruz. Düşük benlik saygısı nedeniyle kişisel, sosyal veya akademik alanda zorluk yaşayan çocuklara ve ailelere uzman kadromuzla danışmanlık sunuyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile çocuklara kariyer planlaması yapıyor okul başarılarındaki engelleri aşmalarına destek oluyoruz. Çocuklara kariyer planını yaparken ilgi, beceri alanlarını dikkate alıyor, zeka ve karakter özelliklerinize ve beklentilerinize uygun hedefler belirliyoruz.

 

Read More

Borderline kişilik bozukluğu “sınır kişilik bozukluğu” olarak da bilinmektedir ve psikiyatrik bir rahatsızlıktır. Çoğunlukla ergenlik ve genç yetişkinlik dönemi başlangıçlıdır. Borderline bireylerde dürtü kontrolü kaybolur, tutarsız duygu, düşünce ve davranışlar hakimdir. Bu yönüyle kişiler arası ilişkilerde, kimlik algısında ve duygulanımda dalgalanmalar yaşanır. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere oranla 3 kat daha fazladır.

Kişi çevresinin aksine duygu, düşünce ve davranışlarındaki anormalliğin farkında değildir. Çevreye tekinsiz, güven uyandırmayan bir izlenim bırakır. Ani duygu geçişleri, öfke nöbetleri, intihar düşünceleri, riskli eylem ve davranışlar görülebilir. Cinsel dürtülerini kontrol etmekte zorluk yaşayabilir ve cinselliği de riskli şekillerde deneyimleyebilirler. Aşırı ve kontrolsüz para harcama, alışveriş, kumar, alkol, madde kullanımı, hızlı ve emniyetsiz araç kullanma gibi davranışlar görülebilir.

Borderline kişilik bozukluğu olan bireylerin sosyal yaşam, eğitim ve kariyer alanları da risk altındadır. Tedavi görmeyen bireyler yaşamları boyu potansiyellerinin çok altında performans sergiler ve çevre tarafından dışlanabilirler.

Peki sınırda kişilik bozukluğu belirtileri nelerdir? Bu kişilik bozukluğu neden ve nasıl gelişir? Tedavi edilebilir mi? soruların yanıtlarına yazımızın devamında erişebilirsiniz. Posttravmatik Stres Bozukluğu Nedir? ve Psikolojik Destek Ne Zaman Alınmalı? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Borderline kişilik özelliklerinin başında bireyin uçlarda gidip gelen davranış, duygu ve düşünceleri gelir. Bu kişiler için ya iyi ya kötü ya siyah ya beyaz ya doğru ya da yanlış vardır. Hiçbir şeyin ortası yoktur. Empati becerileri zayıftır. Duygu ve davranışları dışında insanlara yönelik düşünce ve yargıları da iki uçludur.

Bir gün çok sevip değer verdikleri birini başka bir gün tek kalemde silip atabilirler. Hayatlarındaki kişilere kendilerini adama ve abartılı sevme, ilgi gösterme davranışları vardır. Gerçek veya hayali bir terkedilmeden kaçınmak için abartılı çabalar göstermek. Bir kişiyi aşırı yüceltme ve aşırı yerme arasında gidip gelen tutarsız ilişkiler yaşamaktadırlar. İntihar düşünceleri, girişimleri sıkça görülebilir.

Hayatlarından çıkmasını istemedikleri insanlara psikolojik şiddet uygulayabilirler. Suçluluk hissettirerek ellerinde tutmaya çalışabilirler. Borderline kişilik bozukluğu olan bireyler sıklıkla kendilerini amaçsız, gereksiz ve boşlukta hissedebilirler. Öfke kontrol sorunları baskındır, kolayca öfkelenebilir, sakinleşmekte zorlanabilirler. Üstelik çoğunluğun aksine öfkelenmeyi gerektirmeyecek konularda da öfkelenebilirler. Kolay öfkelenirken, sakinleşmeleri de bir o kadar zor olacaktır.

Dikkatsiz ve hızlı araba sürme, aşırı ve gereksiz para harcama, abartılı cinsel davranışlarda bulunma, madde kullanma gibi dürtüsel davranışlar yaygındır. Şüpheci, paranoid düşünceler hakimdir. Borderline bireylerde tanı konabilmesi için tüm belirtilerin görülüyor olması gerekmez. Fark Edilmeyen Ergenlik Sorunları Lisede Başarısızlık Nedeni Olabilir yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Neden ve Nasıl Gelişir?

Sınırda kişilik bozukluğunun neden geliştiğine yönelik henüz net bir sonuç elde edilememiştir. Ancak klinik vakar üzerinde yapılan çalışmalar genetik faktörün önemli bir rolünün olduğunu göstermektedir. Genetik faktörlerin yanı sıra, erken yaşam deneyimleri, travmalar, istismar, yetiştirilme tarzı, kültür ve çevre de etkili olmaktadır. Özellikle çocukluk çağı travmalarının (emosyonel, fiziksel, cinsel travmalar) borderline kişilik gelişiminde belirgin rol oynadığı düşünülmektedir.

Bilinçli Farkındalık ile Öfke Kontrolü yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Yaşayan Bireylerin Yaşadığı Zorluklar

Borderline bireyler, duygu, düşünce ve davranışları nedeniyle sosyal, bireysel ve profesyonel yaşamda sorunlar yaşarlar. Çoğunlukla bu bireyler kendilerini normal görürler veya hastalığın semptomlarını kendileri dışında olan şeylere yönlendirirler. Ancak pek çok borderline bireyde sosyal yaşam zayıftır. İlişkiler problemlidir. Akademik hayatta sık sık disiplin sorunları yaşar, otorite figürleriyle karşı karşıya gelirler.

Devamsızlık, okuldan kaçma, kurallara uymama, asi, isyankar davranışlar ve akademik başarısızlık sıklıkla görülür. İş hayatında ise sık iş değiştirme, iş bulamama, işten atılma gibi başarısız girişim ve sonuçlar görülür. Eğitimine devam edememe, okulu yarıda bırakma görülebilir. Sık sık partner değiştirme, evlilik öncesi ilişkiyi sonlandırma, boşanma veya ilişkisel sorunlar görülebilir. Riskli davranışlarda bulunurlar.

Borderline kişilik bozukluğu olan bireyler tehlikeli araç kullanma, alkol, madde kullanımı, kumar gibi nedenlerle hukuki sorunlar yaşayabilirler. Sicillerinde çeşitli suç ve cezalar yer alabilir. Bu durumda da yine iş hayatları olumsuz etkilenecek, iş bulmaları zorlaşacaktır. Kendilerine zarar verebilir, intihar girişimlerinde bulunabilirler. Bu sebeple hastanede yatma, mide yıkatma ve benzeri tedavilerden geçebilirler. İstenmeyen gebelik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar görülebilir.

Kavgaya karışma, alkol madde bağımlılığı görülebilir. Aşırı para harcama davranışları nedeniyle varlık edinmekte zorluk yaşarlar, borç yapabilir, bu konuda da yasal sorunlar yaşayabilirler. Para tutamama ve borç edinme davranışları ailelerinin de zorluk yaşamasına neden olabilir. Borç alma davranışları çevrelerindeki diğer insanları da zor duruma sokabilir. Kişinin hayatına daha sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi, hastalığın komplikasyonlarından korunabilmesi için tedavi alması şarttır.

Borderline kişilik bozukluğu hastalarında sıklıkla farklı psikiyatrik hastalıklar da eşlik etmektedir. Depresyon, anksiyete, alkol/madde bağımlılığı, bipolar bozukluk, yeme bozukluğu bunlardan bazılarıdır. Travma sonrası stres bozukluğu, dikkat ve hiperaktivite bozukluğu da beraberinde görülebilir.

Ergenlikte Yeme Bozuklukları Neden Gelişiyor? Ve Ergenlerde Depresyon: Aileler Nelere Dikkat Etmeli? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Borderline Kişilik Bozukluğu Tedavi Edilebilir Mi?

Sınırda kişilik bozukluğunda uygulanabilecek en etkin tedavi yöntemi psikoterapidir.  Ancak sadece psikoterapi ile de istenen sonuç alınamaya bilmektedir. Tedavi sürecinde gerekli görüldüğünde doktor kontrolünde ilaç tedavisi de uygulanmaktadır. Psikoterapinin yanı sıra psiko eğitim de tedavi sürecinden alınan verimi artırmaktadır. Bu methotlarla kişinin savunma düzenekleri, düşünce şemaları yeniden yapılandırılır. Borderline kişilik bozukluğu çoğunlukla farklı psikolojik ve psikiyatrik hastalıklarla birlikte görülebilir.

Alkol-madde kullanımı, yeme bozuklukları, anksiyete, depresyon, öfke kontrol bozukluğu, öz kıyım düşüncesi ve girişimi gibi. Dolayısıyla tedavi planlanırken eşlik eden bu ikincil sorunların da tedavisine odaklanılmalıdır. Terapist tedavi planına göre doğru terapi modelini uygulamalıdır. Uygulanacak tedavi sayesinde kişinin yeniden özdenetim kazanması sağlanabilir. Bu tedaviler sadece danışanlara değil, aile ve sosyal çevrelerinin yaşam kalitesinin arttırılması için de önemlidir.

Tedavi süreci diğer psikolojik rahatsızlıklara kıyasla kişiden kişiye değişecek şekilde uzayabilmektedir. Ayrıca danışanın tedavi sürecinde yakın sosyal çevresinden ve ailesinden alacağı destek tedaviyi olumlu etkilemektedir. Psikoterapi ve gerektiğinde ilaç tedavisiyle danışanın empati becerisi geliştirilir, öfke kontrolü ve dürtü denetimi kazandırılır. Birey tedavi sürecinde ve sonrasında uçlarda yaşamak, düşünmek ve duygulanmak yerine ortalama olabilme becerisi kazanır.

Duygu ve düşüncelerinin kendine ait olduğunu ve onları kontrol edebileceğini öğrenir. Borderline kişilik bozukluğu şüphesi taşıyor veya belirti veren biriyle yaşıyor/çalışıyorsanız bizimle iletişime geçerek detaylı bilgi alabilirsiniz. Sınırda kişilik belirtilerinin yol açtığı akademik, profesyonel kariyerinize yönelik olumsuzluklarla baş etmek için destek alabilirsiniz. Aba Kariyer ve Aba Psikoloji sayfalarını takip edebilir, Youtube kanallarımızdaki içeriklere göz atabilirsiniz.

Read More

Özgül fobi, bilinen eski adıyla basit fobilerdir.  Bazı durumlar veya nesnelerden duyulan mantıksız/aşırı korku haliyle karakterizedir. Başlangıç yaşı ergenliğe denk gelmektedir ve sıklıkla 16 yaş civarında görülmeye başlamaktadır. Daha erken veya geç başlangıçlı vakalar da bulunmaktadır. Fobiler arasında görülme sıklığı en yüksek olan türdür (%2,8). Kadınlarda erkeklere oranda daha fazla görülmektedir.

Basit fobilerle mücadele içerisinde olan bireylerin tedaviye gelme oranları oldukça düşüktür. Daha çok fobik nesne ve durumlardan kaçınma davranışları yaygındır. Örneğin; köpek fobisi olan bir birey köpek besleyen insanların evine gitmez. Köpeklerin dolaştığı park, bahçe, sokak gibi alanlardan geçmez. Köpeğin olduğunu bildiği veya deneyimlediği alanları tehlikeli olarak işaretler ve bu alanlardan kaçınır. Böylece kendisine güvenli bir yaşam alanı yaratmış olur.

Çevresini bu şekilde düzenlediği için de fobinin yol açtığı olumsuzluklara daha az maruz kalır. Bu sayede özgül fobi için tedavi arayışına girmesine gerek kalmaz. Fobik bireylerin tedaviye geliş nedenleri sıklıkla eşlik eden diğer sorunlara yöneliktir. Bazı basit fobi türleri ise kişi henüz tecrübe etme fırsatı bulmadığı için hiç fark edilmez.

Örneğin uçuş fobisi olan bir F16 pilotu uzun eğitim sürecine rağmen gerçek bir uçuş anına kadar korkusunu fark etmeye bilir. Yine yükseklik korkusu olan bir birey yüksek bir yere çıkmadığı sürece bu korkusunu tanımaya bilir. Basit fobilerin kişinin eğitim ve kariyer hayatını en az etkileyecek fobiler olduğu yanılgısı yaygındır. Oysa tedavi edilmeyen fobiler kişinin yaşam kalitesini, performansını ve verimliliğini düşürmektedir.

Örneğin; köpek fobisi olan birey okul yolunda veya işe giderken köpekle karşılaşabileceği korkusuyla okula/işe gitmekten kaçınabilir. Sadece ev ya da iş de değil sosyal yaşamı da bu durum oldukça sınırlayabilir. Özellikle kişinin yaşadığı çevrede çok fazla sokak köpeği varsa bu korku evden çıkma cesaretini kırabilir.

Özgül fobi kişinin sosyal etkinliklerden ve bireysel sorumluluklardan kaçınmasına neden olabilir. Meslek veya iş, okul seçimi de kişinin korkularına göre şekillenebilir. Örneğin; doktor, hemşire olabilecekken kan görme korkusu nedeniyle bu alternatifi göz ardı edebilir.

Özgül Fobi Nedir, Korkudan Farkı Var mı?

Basit fobilerde birey bazı nesne veya durumlara karşı sürekli ve mantıksız korku duyar. Korkması için görmesine ve karşılaşmasına da ihtiyacı yoktur, karşılaşabileceği fikri dahi onu korkutur. Bu korku bir nesnenin veya canlının kendisine zarar verebileceğine yönelik olabilir. Örneğin; ısırma, tırmalama, kovalama, saldırma gibi. Bir başka korkma haliyse nesne ya da durumla karşılaşıldığında açığa çıkacak tepki ve davranışlara yöneliktir.

Örneğin; kan görünce veya yükseğe çıkınca bayılmaktan, kapalı alanlarda kontrolü kaybetmekten korkmak gibi. Normal korkuyla en temel farkı basit fobinin kişinin yaşamını sınırlandıracak düzeyde sürekli ve mantıkdışı olmasıdır. Örneğin; yükseğe çıkıldığında herkes tedirgin olabilir ancak özgül fobi durumunda kişi yükseğe çıkmayı reddeder veya çıktığında fenalaşabilir. Çok yüksek bir binada iş görüşmesine, etkinliğe veya bir davete katılmayı reddedebilir.

Saldırgan olabileceği bilinen bir köpeğin yanından geçerken herkes tedirgin olabilir. Ancak fobisi olan bir birey köpeği fark edince direk yolunu değiştirecek veya kaçacaktır.

Özgül Fobi Yaşamı Nasıl Etkiliyor?

Fobik bireyler çoğunlukla kaçınma davranışlarıyla kendilerine daha izole, güvenli bir yaşam alanı oluşturur. Bu sayede de fobilerinin olumsuz yaşam etkilerinden uzak kalırlar. Fakat oluşturdukları bu güvenli alan çoğunlukla sabit kalır ve gelişime kapalıdır. Dolayısıyla sosyal yaşam, kariyer alanları, eğitimleri, kişisel ve mesleki gelişimleri sınırlanır. Fobik durum ve nesneler kaynaklı iletişim ağları ve sosyal çevreleri sınırlı kalır.

Okul, kurs, meslek, iş seçimleri sınırlı kalır. Sınırların ötesinde kimi özgül fobi türleri kişinin hayatını da riske sokabilir. Örneğin; yoğun köpek veya kedi fobisi olan bir birey korktuğu canlıdan kaçmak için kontrolsüzce arabaların önüne atlayabilir. Korktuğu şeyden kaçarken bir yerden düşebilir, kendini daha kötü yaralayabilir. Kan korkusu olan bir birey kan tahlili vermez.

Kan aldırması gerekir diye doktora gitmez veya kan görmemek için hastaneye girmez. Kan görebileceği mesleklerden kaçınır. Yükseklik korkusu olan bir birey plazalarda, gökdelenlerde çalışmasını gerektirecek işlerden kaçınabilir. Uçuş korkusu olan bir birey uçakla rahatlıkla gidebileceği şehirlere diğer ulaşım araçlarıyla daha uzun sürede gitmeyi seçer. Seyahat gerektiren işlerden kaçınır. Yurtdışı seyahatleri planlamaz, uzak şehirlere gitmemeyi tercih eder.

Özgül Fobi Türleri

Basit fobiler içerisinde sayılabilecek çok çeşitli fobi kaynakları bulunmaktadır. Ancak karşılaşılma sıklığı yüksek olan basit fobiler aşağıda yer almaktadır;

Hayvan Korkusu: Kedi, köpek, fare, yılan gibi hayvanlara yönelik geliştirilen fobilerdir. Hayvan fobileri yaşanılan coğrafyaya ve kültüre göre farklılık göstermektedir. Örneğin; yılanın görülmediği bir coğrafyada yılan fobisi görülme sıklığı yok denecek kadar azdır. Yine hayvana yüklenen anlamlar da fobi gelişimini etkilemektedir. Örneğin; dini olarak kutsal kabul edilen hayvanlara yönelik o kültürde fobi geliştirme olasılığı düşük olacaktır.

Hayvan fobisi olan bireylerde fobinin derecesi kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Örneğin; köpekten korkan bir birey köpekle karşılaşabileceği sosyal ortamlardan, evlerden, park ve bahçelerden kaçınır. Bazı vakalar hayvanın sesine duyarlıdır ve görmeden sadece uzaktan sesini duyduğunda dahi kontrolü kaybeder. Resmini görmek, videosunu izlemek de benzer tepkilere yol açabilir.

Özgül fobi durumlarında kişinin korku unsuruyla karşılaşmasına gerek yoktur, hayal etmesi, onun üzerine düşünmesi de korkması için yeterlidir.

Yükseklik Korkusu:

Yükseklik korkusu en yaygın fobilerden ikincisidir. Kişi yüksek yerlere çıkamaz, merdivene tırmanamaz, Çok katlı yüksek binalara giremez. Yüksek binalarda cam kenarlarında duramaz, yüksekten aşağıya bakamaz. Asansöre, özellikle de camekanlı asansörlere binemez. Asansöre binmek istememe nedenleri kapalı kalma korkusu değildir. Asansörün yükselmesinden korku duyarlar. Uçak korkusuyla birlikte görüldüğü vakalar da bulunmaktadır. Ancak her uçak korkusu olanın yükseklik korkusu bulunmamaktadır.

Kan Görme ve Yaralanma Korkusu:

Kan görme korkusu halk arasında kan tutması olarak da bilinen özgül fobi türüdür. Kan görmekten neredeyse herkes rahatsızlık hisseder. Ancak kan görme ve yaralanma fobisi olan bireylerde hayati risklere neden olabilecek düzeyde kaçınma vardır. Hastaneye, doktora gitmez, kan veremez, ambulans sesinden dahi korkabilirler. Kanlı filmlerden, haber ve fotoğraflardan kaçınır, maruz kalırlarsa benzer tepkiler verirler.

Enjeksiyondan yani iğneden de korkarlar. Bu bireyler mümkün olduğu sürece doktora gitmez. Dişleri çürüse dahi dişçi koltuğuna oturmamak için var güçleriyle mücadele eder, ağrıya dayanmaya çalışırlar. Kadınlar doğum yapmaktan korktuğu için hamile kalmamaya çalışabilirler. Şeker hastaları gibi düzenli enjeksiyon kullanımı gerektiren hastalıklarda tedaviyi ihmal ederler. Tüm bu ihmal ve kaçınmalar beraberinde çok daha riskli hastalıkların gelişmesine yol açar.

Uçak, Uçuş Korkusu:

Özgül fobi türlerinden uçak korkusu kişinin yaşam kalitesini düşüren önemli bir fobi türüdür. Bu bireyler özellikle yetişkin yaşamda epey sıkıntı çekebilir. Özellikle de meslekleri seyahat gerektiriyorsa kişinin yaşayacağı sıkıntılar artış gösterecektir. Uçak korkusu olan bireyler çoğunlukla seyahatlerini kara veya deniz yoluyla sürdürmeyi seçerler. Ancak her iki yolculuk şekli de daha fazla zaman gerektirecektir.

Hele ki uzak noktalara seyahat gerekiyorsa yolculuğa ayrılacak zaman daha da fazla olacaktır. Bu durum hem kişinin konforunu düşürecek hem de iş veren açısından olumsuz değerlendirilmeye neden olacaktır. Bu bireyler yurtiçi seyahatlerini bir şekilde farklı ulaşım seçenekleriyle planlayabilirler. Ancak yurtdışı seyahat deneyimlerini planlamak çok daha zorludur. Bu durumda da yurtdışı seyahatlerinden kaçınma davranışı sergilerler. Ancak yine mesleki açıdan zorluk yaşayabilirler.

Uçmaya mecbur kalmaları durumunda uçuş öncesi korkuyla baş etmek için ilaç alabilirler. Ancak özgül fobi sonucu bu ilaçların sık kullanımı da zaman içerisinde duyarsızlaşmaya veya alışkanlığa dönüşebilir. Uçuş öncesinde ve hatta uçuşa günler kala kaygı ve korkuları tırmanabilir.

Somatik belirtiler göstermeye başlayabilirler; uyuyamama, terleme, çarpıntı gibi. Uçuş anında da kontrolü kaybetme, terleme, çarpıntı, baş dönmesi, baygınlık hissi, nefes darlığı vb. görülebilir.

Yutma Korkusu:

Yutma korkusu bazı yiyecek/içeceklerle karakterize olabileceği gibi her türlü yiyecek ve içecekle de ilgili olabilir. Su içerken, kuruyemiş gibi taneli yiyecekleri yerken veya yemek yerken korku gelişebilir. Kişi yediği şeylerin kendi kontrolü dışında boğazına kaçacağını, boğulacağını, öleceğini veya felç kalacağını düşünebilir. Yalnız yemek yemekten korkabilir. Yanında boğulma anında bilinçli müdahale edip onu kurtarabilecek insanların olmasını isteyebilir.

Kişi güvenli olarak belirlediği bazı yiyecekleri tüketip, diğerlerini yemekten kaçınabilir. İleri vakalarda kişi yeme eylemini mümkün olabildiğince sınırlı tutabilir. Pipetle, püre ve sıvı halde beslenmeye çalışabilir. İleri vakalarda bu hastalık aşırı kilo kayıplarına yol açabilir.

Klostrofobi (Kapalı/Basık Alan Korkusu):

Klostrofobi kapalı/basık alanlardan duyulan korkudur. Asansör, alçak tavanlı odalar, koridorlar, küçük ve az camlı odalar, yer altındaki yerler, penceresiz alanlar, mağaralar gibi. Ayrıca kapıları kapalı ve kalabalık otobüs, yeraltı çarşıları, metro, altgeçitler de klostrofobi kaynağıdır. İçinde bulunulan odanın, kabinin kilitli olması da korkuyu artırmaktadır. Asansör kapısının biraz geç açılması veya katlarda gereğinden fazla beklemesi de atak geçirmeye neden olabilmektedir.

Bir özgül fobi türü olan klostrofobide temel korku sıkışıp kalmak, çıkamamak, nefes alamamak, boğulmak ve benzeridir. Sadece içerisinde bulunan alan değil kimi durumlarda dar giysiler, takılar da kişiyi bunaltabilir. Boğazlı kıyafetler giyinmek istemez, kolye, fular takmaktan rahatsızlık duyabilirler.

Birey duş, hamam, sauna gibi alanlarda da fenalık geçirebilir. Yine etrafı sularla çevrili olan ada veya çıkış kapısına uzak olunan alanlarda da bunalım yaşayabilir.

Özgül Fobi Nedenleri

Nedenleri henüz tam olarak bilinememekle birlikte genetik, çevresel faktörler ve öğrenme sonucu oluşabileceği düşünülmektedir. Ailede birinde özgül fobi varsa çocuklarda görülme riski artmaktadır. Yine fobiye dönüşebilecek deneyimler yaşamak veya başkalarının deneyimlerine şahit olmak da fobi gelişimini etkileyebilmektedir. Örneğin; kedi, köpek saldırması, kötü bir uçuş deneyimi, uçak kazasına tanık olmak gibi.

Ancak olumsuz yaşam deneyimleri fobi geliştirmek için yeterli değildir. Örneğin köpek saldırısına maruz kalan pek çok bireyde fobi gelişmemektedir. Aslında fobili bireylerin çoğunlukla çocukluktan itibaren belirti verdiği görülmektedir. Dolayısıyla çocukluklarında da korku geliştirebilecekleri nesne, canlı ve durumlara karşı temkinli yaklaşmaktadırlar.

Yapılan çalışmalar basit fobi tanısı almış bireylerin çoğunlukla korkulara duyarlı şekilde dünyaya geldiği görülmektedir. Yani genetik rol basit fobilerin gelişiminde etkindir. Zarar görme ve ölüm korkuları basit fobilerin temelinde yatan korkulardır.

Özgül Fobi ve Tedavi Yöntemleri

Basit fobiler kişinin kontrolü altında olduğu sürece yaşam kalitesini düşürse de tedaviye gidişi geciktirmektedir. Çoğunlukla tedavi riskli yaşam deneyimleri artıkça veya panik atak gibi ikincil hastalıklar eşlik ettikçe değerlendirilmektedir. Tedaviye başvuran bireylerde sanılanın aksine çok daha kısa sürede sonuç alınmaktadır. Birkaç seans gibi kısa bir sürede dahi pek çok basit fobiden kurtulabilmektedir.

Basit fobilerin tedavisinde en etkili yöntem olarak Bilişsel davranışçı terapi yöntemi kullanılmaktadır. Maruz bırakma, imgeleme, gevşeme ve nefes teknikleri, kaygıyla başa çıkmayı öğretme tedavide olumlu sonuçlar verir. Özgül fobi destek alınması halinde tedavisi olan, kısa sürede sonuca ulaşılabilen önemli bir psikolojik hastalıktır. Detaylı bilgi için Aba psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Çocuklarda öfke nöbeti yaşandığında çoğunlukla yanlış müdahalelerle yaklaşılır ve süreç kontrolü zorlaşır. Çocuk öfkelendiğinde ağlayabilir, kendisine, çevresine ve eşyalarına zarar verebilir. Çocuğun öfkesi karşısında ebeveynler çaresizlik hissedebilir. Kimi zaman çocuğun haline yoğun üzüntü duyan ebeveyn onu sakinleştirmek için istediği her şeyi yapmayı kabul edebilir. Kimi zamansa çocuğun öfke atakları karşısında ebeveyn de yorgun düşebilir, tahammülsüz ve öfkeli davranabilir.

Öfkeye yanıt kimi durumlarda ceza ve kısıtlamalarla da verilebilmektedir. Ancak tüm bu yöntemler çocuğun öfkesini boşaltmasını ve kendini sağlıklı biçimde ifade etmeyi öğrenmesini kolaylaştırmamaktadır. Öfke anında verilen hatalı duygusal, davranışsal ve fizyolojik yanıtlar çocuğun öfkeyi istediğini elde etme methodu olarak kullanmasına neden olabilir.

Peki çocuklarda öfke nöbeti neden gelişir? Öfkeye ebeveynin yaklaşımı nasıl olmalıdır? Öfke anında çocukla nasıl bir iletişim kurulmalıdır? Öfke nöbetlerinin önlenmesi için nasıl bir iletişim ve ebeveyn tutumu uygulanmalıdır? Yazımızın devamında cevapları bulabilirsiniz.

Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları ve Oyun Terapisi ve Çocukluk Çağı Problemleri yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Neden Gelişir?

Çocuklarda öfkeye dönük tepkiler sıklıkla yanlış öğrenmeler, model alma ve istediğini elde etme amacıyla kullanılır. Bir çocuğun dünyaya geldiği ilk andan itibaren çevresiyle ve temel bakım vereniyle iletişim kurma şekli ağlama davranışıdır. Yaşamın ilk döneminde bebek ihtiyaçlarını ağlayarak anlatır. Temel bakım veren anne veya bir başka kişi bebeğin ağlama şeklini zaman içerisinde anlamlı hale getirir.

Açlık ağlaması, alt değiştirme, uyku, güven ve benzeri ihtiyaçlarına yönelik ağlamaları ebeveyn ayırt etmeye başlar. Çocuk ağlamaya yüklediği mesajın bakım veren tarafından doğru anlaşılıp yanıtlandığını gördükçe sakinleşir. Bu sayede bebek ile bakım veren arasında güvenli bağ gelişir. Çocuk büyüyüp yürüme, konuşma, kendi başına beslenme gibi yeni beceriler kazandıkça bakım verenden ayrışır. Bu ayrışma 1,5-2,5 yaş aralığında başlamaktadır.

Bu döneme sıklıkla 2 yaş sendromu adı verilir. Ve çocuklarda öfke nöbeti bu dönemlerde atak yapar. Bu atakların en önemli nedeni çocuğun doğuştan itibaren inşa ettiği yaşam sınırlarını ve kuralları genişletme ihtiyacıdır. Çocuk özerkleşmek ve bu özerkliğin ebeveyni tarafından kabul edilmesini ister. Çocuk yaşıyla uygun şekilde sorumluluk almak, kendi kararlarını verebilmek, kendi seçimlerini yapabilmek ister.

Çocuğun bu özerklik girişimleri ebeveyn tarafından baskılanır ve engellenirse çocuğun bebeklikteki ağlama refleksine bu dönemde öfke eşlik eder. İnatlaşmalar, ayak direme, tutturma, kendini yerden yere atma, kendine ve çevreye zarar verme davranışları görülebilir. Çocuk anlaşılmadığını hissettikçe öfkelenir. Aynı zamanda çocuk ebeveyniyle güvenli bağ kuramamışsa öfke geliştirir. İlgisiz kalan, ihmal edilen, ihtiyaçları zamanında ve yeterince karşılanmayan çocuklarda da ihmal görülür.

Buradaki ihmal hem fiziksel hem duygusal hem de davranışsaldır. Çocuk ihtiyaç duyduğu sevgiyi, ilgiyi, bakımı aileden görmek ister. Aileyle etkin vakit geçiremeyen, aile içerisinde ikinci, üçüncü plana atılan, görmezden gelinen çocuklarda öfke görülebilir. Çocuk sorunlarla nasıl baş edeceğini bilemediği ve gereken desteği doğru zamanda ve doğru koşullarda alamadığı zaman öfkelenir. Öfkenin de işe yaramadığı durumlarda çocuk içe kapanabilir.

2 Yaş Sendromu ve Ailelerin Bilmesi Gerekenler yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Anında Ebeveynin Yaklaşımı Nasıl Olmalı?

Çocuğun öfkeli hali şiddetli, sürekli ve tahmin edilemez olduğunda aileler yoğun çaresizlik hissetmektedir. Özellikle de ev dışı ortamlarda karşılaşılan öfke atakları ailelerin stres ve kaygı düzeyini artırmaktadır. Ebeveyn veya çocuğun bakımıyla ilgilenen kişi çevreyi rahatsız etmemek veya eleştirilmemek için çocuğu sakinleştirmeye çalışır. Çocuğun sakinleşmesi için istediğini verme, azarlama, onunla birlikte öfkelenme veya cezalandırma gibi hatalı yöntemler uygulanabilmektedir.

Çocuk ebeveyninin beden dilinden, söz ve davranışlarından çaresizliğini hissetmektedir. İstediğini elde etmeye yaklaştığını düşünerek davranışında ısrarcı davranabilir. Peki çocuklarda öfke nöbeti anında ebeveynin yaklaşımı nasıl olmalıdır?

Çocuğa Öfkesini Kontrol Edebileceği Güvenli Bir Alan Tanınmalı

Çocuk öfkelendiğinde aile çocuğa öfkesini boşaltması için alan tanımalıdır. Ancak çocuk öfke anında yalnız bırakılmamalıdır. Bulunan alanın bir köşesinde ebeveyn mutlaka çocuğun fark edeceği bir noktada olmalıdır. Çocukla çocuğun boyuna inilip, göz kontağı kurarak konuşulmalıdır. Ses tonu çocuğun sesinden düşük, sakin ve yumuşak tonda olmalıdır. Zamanla çocuğun sesi ve davranışları da ebeveynin ses ve davranışlarıyla uyumlanacaktır.

“Şu an öfkelisin ve ben sen sakinleşene kadar burada bekleyeceğim. İstediğin zaman sana sarılmak ve seni dinlemek için ben buradayım” mesajı çocuğa verilmelidir. Çocuk ailenin koşulsuz kabulünü ve sevgisini gördüğünde çok daha kolay sakinleşmekte ve aileyi kucaklayabilmektedir.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Anında Çocuğa Güç Gösterisinde Bulunulmamalı

Bu dönemde ailelerin olumsuz duygusal tepkilerden uzak durması ve kimin otorite olduğunu göstermeye çalışmaması gerekir. Çocuğun kendisinden her anlamda çok daha güçlü olan ebeveyniyle mücadele etmesi mümkün değildir. Çocuk bunun zaten farkındadır. Ailenin bunu somut şekilde çocuğa göstermeye çalışması çocuğun benlik değerini düşürecektir. Güç gösterisi fiziksel, duygusal veya davranışsal olarak gerçekleşebilir.

Örneğin; çocuğun üzerine yürümek, kolunu çekiştirmek, şiddet uygulamak, bağırmak, tehdit etmek veya alay etmek gibi. Bu davranışlar belki durumsal olarak çocuklarda öfke nöbeti belirtilerini azaltacaktır ancak uzun vadede çocuğa zararlıdır. Çocuk ebeveyninin karşısında yenik düştüğünü, güçsüz, çaresiz olduğunu düşünebilir.

Özgüveni, benlik algısı zedelenir. Üstelik sorunları çözme şekli olarak da güç kullanımını normalleştirebilir. Bunun yerine ebeveynler çocuklarına tutum ve davranışlarıyla problemleri nasıl yapıcı şekilde çözülebileceklerini modellemelidir.

İnatlaşmalarla Başa Çıkmak İçin Çocuğun Dikkati Farklı Yöne Çekilmelidir

Ailelerin en çok zorlandığı konulardan biri de tutturmalar ve inatlaşmalardır. Çocuğun ısrarla hayır demesi, diretmesi veya inatlaşması aileleri çoğu durumda zor durumda bırakmaktadır. Yapmayı ısrarla reddettiği konularda çocukla inatlaşmak yerine dikkatini farklı bir yöne çekilmelidir. Etraftaki bir nesneye, sevdiği bir oyuncağına dikkatini yönlendirmek, ilgisini çekecek farklı bir konudan bahsetmek işe yaramaktadır. Çocuk sakinleştikten sonra konuşmak için tekrar aynı konuya dönülebilir.

Çocuğun Güveni Kırılmamalı, Gerçekleştirilemeyecek Vaatlerde Bulunulmamalıdır

Çocuklarda öfke nöbeti anında sıklıkla yapılan yanlışlardan biri de çocuğa gerçekleştirilemeyecek vaatlerde bulunmaktır. Ebeveynler bu davranışı çocuğu oyalamak, dikkatini dağıtmak ve sakinleştirmek için kullanırlar. Ancak çocuklar için tutulmayan her bir söz ebeveynine duyduğu güveni zedelemektedir.

Çocuğa verilen sözlerin tutulmaması çocuğun birkaç başarısız denemeden sonra artık ailesinin sözlerine inanmamasıyla sonuçlanır. Dolayısıyla bu sözler tekrar eden öfke nöbetlerinde işe yaramaz. Ailenin öfke nöbetleri dışında da çocuğa verdiği sözler çocukta beklenen motivasyonu ve heyecanı yaratmaz.

Çocuklarda Öfke Nöbeti Nasıl Önlenebilir?

Çocuklar ağlama davranışlarıyla bir şeyleri elde etmeyi, yaptırmayı öğrenebilirler. Aslında bunu onlara biz öğretiriz. Çocuk yeter ki sussun diye ebeveynler veya çocuğun bakımıyla ilgilenen diğer bireyler çocuğun isteklerini yerine getirebilir. Çocuk bebeklikten itibaren ağlamaların istek, ihtiyaçlarını elde etme yöntemi olduğunu öğrenirse bunu uzun vadede kullanır. Bu ağlamalar zamanla tutturmalara, kendini yerden yere atmalara dönüşür.

Ağlamaların Karşılığı İstediğini Vermek Olmamalıdır

Bir anlamda istediklerini elde edebilmek için ağlamanın karşı tarafta bıraktığı etkiyi eşlik eden davranışlarla artırır. Çocuğun ağlama davranışına verdiğimiz yanıtların şekli ise bu davranışın bırakılmasını ya da pekiştirilmesini sağlayacaktır. Çocuklarda öfke nöbeti ile ister evde ister sosyal bir alanda karşılaşmış olun vereceğiniz tepkiler benzer olmalıdır.

Çocuğun öfkeli haline karşılık siz sakinliğinizi korumayı başardığınız sürece bir süre sonra onun da tansiyonu yatışacaktır. Çocukla düzenli olarak duygu, düşünce ve istekleri üzerine konuşmak, ona seçim ve karar hakkı tanımak öfke gelişimini önlemektedir. Çocuğa yaşıyla uyumlu sorumluluklar vermek, başarılarını ve çabasını taktir etmek de öfkeyle başa çıkmayı kolaylaştırır.

Çocukla Etkin Zaman Geçirilmeli, Aile İçi Sağlıklı İletişim Geliştirilmelidir

Çocukla etkin zaman geçirmek, şimdi ve burada, anda kalarak sohbet etmek, oyun oynamak iletişimi güçlendirir. Aile içerisindeki konularla ilgili çocuğun da yaşıyla uygun olacak şekilde fikrini almak benlik değerini artırır. Tüm bunlar sağlıklı aile içi iletişimi ve sağlıklı ebeveyn tutumlarını kapsamaktadır. Yine ailenin problemlerle başa çıkma yöntemleri, iletişim şekilleri de çocuğun model almasını sağlamaktadır.

Bu nedenle mümkün olabildiğince çocuğun yanında kavga etmemek, öfkeyi sağlıklı biçimde yönetebilmek gerekir. Eğer çocuğun yanında istemeden bir tartışma, kavga yaşanmışsa mutlaka ebeveynler sorunun çözümünü ve barışmayı da çocuğun yanında gerçekleştirmelidir. Çocuk bu sayede sorunlarla nasıl başa çıkılacağını ve sorunların nasıl çözüleceğini öğrenir. Böylece çocuklarda öfke nöbeti görülme sıklığı azalır.

Sağlıklı Bir Birey Yetiştirebilmek İçin Aile İçi İletişim Nasıl Olmalı?, Çalışan Ebeveyn Olmak ve Çocuklarla Kaliteli Zaman Geçirmek yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuğun Duygu, Düşünce, İstek ve Seçimlerine Saygı Gösterilmelidir

Çocuğun isteklerine yönelik olmaz, hayır gibi kestirme cevaplar vermek yerine nedenler çocuğa açıklanmalıdır. Çocuk isteklerinin neden gerçekleştirilmediğini bildiğinde çok daha kolay yatışmaktadır. Yine çocuğa kendi isteği dışında hiçbir şey dayatılmamalıdır. Dayatmalar çocuğun karşı direnç geliştirmesine neden olacaktır. Bunu giyeceksin! bunu yiyeceksin! Gibi dayatma cümleleri yerine beyaz t-shirt mü yoksa sarı mı? hangisini giyinmek istersin gibi seçenekler sunulmalıdır.

Seçenek çeşitliliği çocuğun kafasını karıştırmayacak ve seçimi zorlaştırmayacak şekilde olmalıdır. Çocuğun yaşıyla uyumlu şekilde seçenek ve alternatifler artırılabilir.

Çocuklarda Öfke Nöbeti ve Psikolojik Destek

Bazen tüm olumlu tutum ve davranışlarınıza, tüm bilinçli denemelerinize rağmen öfkeyle başa çıkmakta zorlanabilirsiniz. Çocuğunuz eğer 4 yaşını geçmişse ve sık sık öfke nöbetleri yaşamaya devam ediyorsa destek alabilirsiniz. Sık sık ve uzun nöbetler yaşanıyorsa, çocuk öfke anında kendisine/çevresine zarar veriyorsa destek ihmal edilmemelidir. Tedavi yöntemi olarak oyun terapisi, psikoeğitim, aile danışmanlığı gibi yöntemler uygulanabilmektedir.

Eğer çocuğun öfkesini tetikleyen farklı bir psikolojik/psikiyatrik rahatsızlık söz konusuysa bunun için de tedavi planlanmalıdır. Gerektiğinde tedavi sürecine ilaç kullanımı da dahil edilebilmektedir. Oyun Terapisi Nedir? Çocuk ve Aileler için Faydaları Yazımızdan da faydalanabilirsiniz. Uzman seçiminde kararsızlık yaşıyorsanız  “Çocuğumu Hangi Uzmana Götürmeliyim?” Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Psikiyatristi Kimdir? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda öfke nöbeti hem çocuğun fiziksel, bilişsel, duygusal gelişimini etkilemekte hem de aileyi yıpratmaktadır. Sürekli öfkelenen ve sakinleşmekte güçlük çeken çocuklarda karakter gelişimi ve sorunları çözme becerisi de olumsuz etkilenmektedir. Evde ebeveynin, okul yaşamında öğretmenlerin bilinçli ve yapıcı yaklaşımları çocuğun öfke sorunuyla başa çıkmasını kolaylaştırmaktadır. Öfke ile baş etmek için öfkeyi bastırmak veya yok saymak yerine, öfkeyi doğuran tetikleyiciler öğrenilmelidir.

Çocuğun değersizlik, güvensizlik, anlaşılmama ve sevilmeme hisleriyle, terkedilme korkuları görülmeli, bu duygular yapıcı yönde desteklenmelidir. Çocuğa güven verilmeli, değerli ve biricik olduğu hissettirilmelidir.

Çocuklarda öfke nöbeti karşısında çaresizlik hissediyor, kendiniz ve/veya çocuğunuz için destek arıyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Aba Psikoloji olarak çocuk, ergen, genç ve yetişkinlerle çalışıyoruz. Ailelere de danışmanlık sunuyoruz. Kullandığımız yöntemlerle danışanlarımızın sorunlarını en etkili şekilde çözümlemeyi hedefliyoruz. Oyun terapisi, psikoterapi, psikoeğitim ve aile danışmanlığı konularında destek almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Kariyer danışmanlığına yönelik de bizden destek alabilirsiniz.

Read More

21.yüzyılın kariyer hayatına hazırlık yapan en genç kuşağı hiç şüphesiz Z kuşağı. Bu kuşağın en yaşlı üyesi dahi henüz 20’lerinde. Teknoloji ve bilimin içerisine gözlerini açan, teknolojik cihazlar ve tabi ki internet ile el ele büyüyen bu kuşak diğer kuşaklara göre çok daha farkındalık sahibi. Aynı zamanda hem küresel değişim ve gelişim hem de eski kuşaklara oranla çok daha bilinçli ebeveynler tarafından büyütülmeleri daha “ben” odaklı yetişmelerini sağladı. Eğitim sisteminde de bakış açısı değişti, müfredatlar iyileştirildi. Tüm bunların ışığında artık pek çok genç kariyer planlaması yapmak için daha bilinçli hale geldi. Onlar kendilerini ve tabi ki yaşayacakları geleceğin yaşam koşullarını düşünüyor, şimdiden gelecekleri için en iyi yatırımları yapmaya odaklanıyorlar. Bu da kariyer danışmanlığı, hedef belirleme, stratejik yetenek yönetimi gibi konularla çok daha erken tanışmayı gerektiriyor.

Kariyer Planlama Neden Bu Kadar Önemli Hale Geldi?

Gençler artık kariyerlerini belirlemek için mezun olmayı beklemiyor, iş fırsatlarının ayaklarına gelmeyeceğini, üniversite bitirmenin istihdam olabilmek için yeterli olmadığını biliyor. Artık iyi üniversite okumak değil iyi bir lise eğitimi almak, okul dışı aktivitelere de önem vermek, çok yönlü kendini geliştirmek önemli. Yabancı dil bilmek, 2. hatta 3. dili de mutlaka öğrenmek istiyorlar. İmkanı olanlar yurtdışı eğitimini de mutlaka tecrübe etmek istiyor. Lisede yapılacak alan seçiminden üniversitede yapılacak stajlara kadar her şeylerini irdeliyor ve en iyisi olabilmesi için efor harcıyorlar. Çünkü artık herkes her şeyi biliyor. Eğitim dünyasında ya da iş hayatında aslında içinde bulundukları ve bulunacakları her ortamda sıkı bir rekabet var.

Öğrenciler Kendilerini Göstermek Zorunda

Bu kimi zaman girecekleri önemli bir sınavken kimi zaman yapacakları bir sunum, bir proje ya da bir mülakat oluyor. Öne çıkabilmek, farkını gösterebilmek için işe olabildiğince erken koyulmak gerekiyor. Bu rekabette avantajlı olan grup ise kariyer planlamanın önemini erken fark edenler. Profesyonel bir kariyer danışmanlığı alan öğrenciler sürecin başından sonuna kadar bilinçli ilerliyor. Hayallerini hedefe çeviriyor, hedeflerine ulaşabilmek için gerçekleştirmesi gereken amaçları bir bir gerçekleştiriyor. Yolda tökezledi mi ya da kendisine bu hedefin uymadığını mı fark etti o zaman yeni stratejilerle ana yoldan sapmadan yepyeni ara yollar planlanıyor. Biz bu sürece Stratejik Yetenek yönetimi diyoruz.

Peki Stratejik Yetenek Yönetimi Nedir?

Stratejik yetenek yönetimi, en akılda kalıcı haliyle bireylerin yeteneklerinin ve yetkinliklerinin yönetilmesi anlamına gelir. Stratejik yetenek yönetimi sayesinde bireylerin gelişim alanları çıkarılır ve gelişim süreçleri planlanır.  Kısa ve uzun vadeli hedefler belirlenir ve bu hedeflere en verimli şekilde nasıl ulaşılabileceğinin planları belirlenir. Tüm bu planlar çıkartılırken de kişilerin ulaşabilecekleri en iyi performansa ulaşmaları amaçlanır. Stratejik yetenek yönetimi testinde başta WISC-V olmak üzere 8 farklı psikolojik test uygulanır ve bu testlerin sonucunda kişiye özel bir stratejik plan oluşturulur. Öğrencilerin sosyo – ekonomik ve kültürel çevrelerini de değerlendirilerek oluşturulan plan, 3, 6, 12 ve 24 aylık hedefleri ve öngörüleri kapsar.

Aba Psikoloji’ de bu uygulama yapılırken bireyin stratejik yetenek yönetim hedeflerini belirlemek için psikologlar ve eğitimciler birlikte çalışır. Bu sayede katılımcı hakkındaki veriler hiçbir şeyi gözden kaçırmadan analiz edilir ve tüme varım yöntemiyle hedefler belirlenir. Stratejik yetenek yönetimi testlerinin uygulanmasının ardından belirlenen hedeflere ulaşılması için bireyin kişilik özelliklerine, ilgi alanlarına bilgi düzeyine, yeteneklerine uyacak şekilde bir yol haritası çizilir. Hedefler belirlenirken 3,6,12 ve 24 hedefleri ve öngörüleri kapsar ancak bu süre içerisinde kişinin hedeflerinde değişiklik ihtiyacı söz konusu olursa planlar yeniden düzenlenir ve değişikliğe gidilebilir. Bu nedenle hedeflerin bölünerek 3, 6, 12, 24 aylık sürelerle planlanması çok daha sağlıklı sonuçlar vermektedir.

Stratejik Yetenek Yönetimi Neden Önemli?

Yazının en başında da belirttiğimiz gibi günümüzde eğitim ve iş alanında rekabet oldukça yoğun. Kişilerin iyi okullara girebilmesi, iyi eğitimler alabilmesi ya da iyi yerlerde istihdam edilebilmesi için en başından hedefini belirleyip bu hedefe uygun hazırlanması gerekmektedir. Ancak bu kararı vermek o kadar da kolay değildir. Yıllarınızı verip okuyacağınız bölümü belirlemek çok daha önemlisi bir ömür boyunca yapacağınız mesleği seçmek bir anlık bir karar süreci olmamalıdır. Çoğu öğrenci bu süreçte karar verirken kendi ilgi, istek ve ihtiyaçlarını bir kenara bırakıp risk almaktan duyduğu endişe ile ailelerinin verdiği kararı seçebilmektedir. Önyargıları, korkuları ya da çevrelerinden edindikleri çarpıtılmış gerçekler cesaretlerini kırabilmektedir. Bu karmaşayla başa çıkabilmek, dış seslere değil de içinizdeki sese kulak verebilmek ve riskleri elimine etmek için stratejik yetenek yönetimi ile yola koyulmak en sağlıklı olandır.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile kariyer danışmanlığı almak, ülkemiz şartlarında düşünüldüğünde daha da önem kazanmaktadır. Çünkü ülkemizde meslek seçimi genellikle üniversite öğrenimi yapmaya yönelik olarak algılanmaktadır, öğrenciler liseden sonra herhangi bir mesleğe yönelmeye çalışmaktadırlar. Liseli öğrenciler genellikle, seçecekleri meslekten, o mesleğin beklentilerinden ve kendi ilgi ve yeteneklerinden habersiz olarak seçim yapmaktadır. Bunun sonucunda üniversiteye giren gençlerin %50’sinden daha fazlası girdikleri daldan memnun değiller. İnsanın kişiliğini ve hayatını doğrudan ilgilendiren bir kararı verirken sonucu tesadüflere bırakmadan, bilimsel kanıtların ışığında vermesi gerekliliği bu yöntemin önemini vurgulamaktadır.

Stratejik yetenek yönetimi sayesinde kişiler, kendini keşfetme fırsatı yakalar. Böylece gençler doğru bölümleri ve üniversiteleri tercih ederek kendine en uygun akademik kariyer planı gerçekleştirir. Doğru kişilerin doğru bölüm ve okullarda olması, eğitim yıllarının verimli geçmesinin yanı sıra tüm akademik ve profesyonel hayatın mutlu geçmesi anlamına gelir. Stratejik yetenek yönetiminin en önemli katkılarından biri de küresel ve bilimsel bir bakış açısıyla kişilerin eğilimlerinin değerlendirilebilmesidir.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kariyerinizde Nasıl Bir Fark Yaratabilirsiniz?

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Size Uyan Hedefe Yönelirsiniz

Kariyerinizi bir kostüme benzetirsek Stratejik Yetenek Yönetimi size üzerinize göre dikilmiş, renginden, boyuna, kumaşından, dikişine her detayıyla size uyan elbiseyi sunar. Başkalarının size ödünç verdiği ya da size danışmadan giydirilmeye çalışılan giysiler gibi değildir. Stratejik yetenek yönetimi ile başından sonuna kadar sizi dinleyerek, ilgileriniz, ihtisasınız, becerilerinizle ve en önemlisi karakteristik özelliklerinizle örtüşen bir hedef planı oluşturulur. Bu sayede süreç içerisinde alacağınız riskler azalır ve hayal kırıklığı yaşama olasılığınız ortadan kalkar.

Başarı İçin Motive Olursunuz

Hedefiniz sizinle örtüştüğünde o hedefe ulaşmak için çok daha kolay motive olursunuz. Üstelik gözünüzü korkutacak uzak hedefler belirleyerek sizi bu yolculukta yalnız bırakmaz. 3 aylık döngülerle 6 yıla kadar varan bir periyotta hedef çıkarabilirsiniz. Bu da size uzak hedefe ulaşana kadar adım adım geçmeniz gereken kısa hedefleri gösterir. Her hedefi tamamladığınızda daha fazla motive olursunuz. Başarıyor olduğunuzu görmek asıl hedefe de ulaşabileceğiniz yönünde size içsel motivasyon sağlar.

Özgüveniniz Artar

Yine kostüm örneğinden gidecek olursak, size uyan ve sizin beğenilerinize göre hazırlanmış bir kıyafetin içerisinde kendinizi çok daha iyi hisseder ve kendinizi çok daha iyi gösterirsiniz. Siz elbiseyi özgüvenle taşırken elbise de sizi en iyi şekilde göstermek için tüm maharetini sergiler. İşte stratejik yetenek yönetimi ile belirlenmiş hedeflerde size uyan bir elbise ile dolaşmanın verdiği özgüveni verir. Yapabileceğinize yönelik inancınız yüksektir. Kendinizi, düşüncelerinizi ve beklentilerinizi çok daha özgüvenli ifade edersiniz. Eğitim hayatınızdan, ilişkilerinize, staj tecrübenizden, mülakatlarınıza kadar pek çok deneyimde özgüven ile kendinizi ifade edersiniz. Beden dilinizden, diksiyonunuzu, enerjinizden, söyleminize kadar her detayı olumlu etkiler.

Stratejik Yetenek Yönetimi Gelecekten Haberdar Olmanızı Sağlar

Nasıl mı? Stratejik yetenek yönetimi ile Mesleklerin geleceğini bilir, geleceğin de mesleklerini bilirsiniz. Bu sayede seçmek istediğiniz meslek gelecekte nasıl bir yön alacak, çalışma koşulları ne olacak, hala popüler olacak mı öğrenebilirsiniz. Gelecek 10 yıllar içerisinde mesleğinizde meydana gelebilecek potansiyel gelişmeleri erkenden bilerek gerekli hazırlıkları yapabilir şimdiden aldığınız eğitimleri bu yönde çeşitlendirebilirsiniz.

Stratejik Yetenek Yönetimi Kariyer Fırsatlarını Bilerek Hazırlanmanızı Sağlar

Öğrenciler pek çok mesleği gündelik hayatlarında tecrübe ettikleri kadar biliyorlar. Bu oldukça da normal. Önemi yeterince bilinmeyen ne çok meslek var oysa. Bilimden, üretime, sağlıktan, eğitime pek çok sektörde İsimlerini bilmediğimiz sadece vatandaş olarak ürün ve üreticiden haberdar olduğumuz meslek grupları. Yine aynı şekilde pek çok öğrenci ve aile mesleklerin çalışma alanları hakkında da yeterince bilgi sahibi değil. Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kariyer danışmanlığı almak tüm bu noktalarda bilgi ihtiyacınızı doyuruyor.

Çalışma Ortamı ve Koşullar

Masa başı çalışma mı gerektiriyor, mobil olmayı mı? ofis ortamında grup içerisinde mi çalışılacak bir odada yalnız mı? Çalışma saatleri nedir, mesai, nöbet durumları var mı? Seyahat gerektiriyor mu? İleride bir aile kurduğunuzda düzeninizi bozmayı gerektirecek koşullar var mı? Örneğin; şehir değişikliği, atamalar gibi.

Mesleğe Kabul İçin Aranan Nitelikler

Seçmek istediğiniz ya da size uygun olduğunu tespit edilen meslekler için nasıl bir eğitim almak gerekiyor, eğitim kaç yıl sürecek? Hangi üniversitelerde bu eğitim veriliyor? mezuniyet sonrası istihdam olabilmek için almanız gereken bir üst eğitim var mı? (Sertifika programı, master gibi). İşbaşı yapabilmek için girmeniz gereken farklı sınavlar var mı? (Mesleki yeterlilik, dil yeterlilik, devlet atama sınavı, yetenek sınavı vb.)

Bu mesleğe kabul edilmek için yaş, cinsiyet, boy, ağırlık, duyu organlarının hassaslığı gibi nitelikler yönünden bir sınırlama ya da tercih durumu var mı? İş ne gibi yetenekler gerektiriyor (genel ve özel yetenekler açısından). Bunun yanında yabancı dil bilme, bilgisayar kullanma vb. yeterlilikler gerektiriyor mu? Tüm bu detayları erkenden öğrenmek mesleki seçeneklerinizi belirlemenize ve tercihlerinizi değiştirmenize neden olabilir. Bilmemek ise bu koşullarla sonradan karşı karşıya kaldığınızda hayal kırıklığı yaratabilir.

Meslekte İlerleme ve Kazanç Durumu

Her meslekte, mesleğe başlangıçta, gelişim döneminde ve uzmanlıkta aynı oranlarla gelir artışı olmaz. Kimi mesleklere çok iyi ücretlerle başlayabilirsiniz, kimisi için uzun süre az kazanmak ve hatta mesleki gelişim için kazandığından çoğunu eğitimlere ayırarak harcamak gerekir. Kimi mesleklerde iyi bir kazanç elde edebilmek için kendi işinizi kurmak gerekebilir. Bir meslekte yönetici statüsünde alabileceğiniz maaşı, başka bir meslekte uzmanken de rahatlıkla alabilirsiniz. Tüm bu alt detayları öğrenebilmek için stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı almak son derece önemlidir.

Her sağlıklı birey, yaşının ve içinde bulunduğu koşulların desteklediği biçimde kendini gerçekleştirebilmek ister. Ancak bireyin, kişiliğine, öz benliğine uymayan bir mesleğe yönelmesi, bireyin doğal gelişiminin olumsuz yönde etkiler. Sevilmeyen bir işte başarılı ve mutlu olmak güç olduğu gibi sevilen bir işte çalışmak kişinin daha verimli, başarılı ve mutlu olmasını destekleyecektir. Bu nedenle geleceğinize yapacağınız en güvenli ve değerli yatırım Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kariyer danışmanlığı alarak gelecek hedeflerinizi belirlemek olacaktır. Stratejik Yetenek Yönetimi hakkında daha detaylı bilgi edinmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Geleceğine yön vermek üzere olan bir gencin meslek ve kariyer seçimi konusunda vereceği karar hem kendisi hem ailesi için oldukça önemli. Kimi ailelerde bu seçimin önemi o kadar büyüktür ki yoğun strese ve hatta aile içi çatışmalara neden olabilir.

Aileler bu önemli kararda kendi tecrübelerinden yola çıkarak çocuklarının hata yapmasının önüne geçmek isterler. Mesleklerin getireceği potansiyel yaşam koşullarını düşünerek çocuklarını kendi uygun gördükleri mesleğe yönlendirmeye çalışabilirler. Ya da çocuğun potansiyeliyle uyuşmayan, gerçek dışı beklentiler içerisine girebilirler. Peki meslek ve kariyer seçimi neden bu kadar önemli ve ailelerin bu seçim sürecinde rolü ne olmalı?

Meslek ve Kariyer Seçimi İçin Karakter, İlgi ve Yetenekler Belirleyici Role Sahip

İlk çocukluk yıllarından itibaren bireylerin karakteristik özellikleri, ilgi alanları, yetenek ve becerileri kendini göstermeye başlıyor. Okul eğitiminin başlaması ile beraber çocukların öğrenme stilleri ve kapasiteleri daha net şekilde görülebilir hale geliyor. Karakter, ilgi, bilgi, yetenek ve beklentiler meslek ve kariyer seçiminde belirleyici role sahip olsa da ülkemiz eğitim sistemi içerisinde bir mesleğe yönelmek lise yıllarına kadar erteleniyor.

Çocuklar lise eğitiminin 2. yılında alan seçimine yönlendiriliyor ve bu noktada mesleki yönelimlerini belirleyecek bir seçim yapıyorlar. Sonrasında seçtikleri alanın ağırlıkta olduğu dersleri alıyor ve bu dersler üzerinden üniversite sınavına hazırlanıyorlar. Aslında ailelerin meslek ve kariyer seçimi noktasındaki zorlayıcı yönlendirmeleri de burada hissedilir hale geliyor. Çocukların doğru seçim yapabilmesi için ailelerin burada objektif olabilmesi ve kendi beklentilerini bir kenara koyup gerçeğe odaklanmaları gerekiyor. Seçim yaparken çocuğun potansiyeli, ilgi alanları, öğrenmeye yatkınlığı, bilgisi ve meslek yaşamından beklentileri ön planda olmalı.

Meslek ve Kariyer Seçimi Yaparken “Çocuğum Ne İstiyor?” Sorusu Mutlaka Sorulmalı!

Meslek seçimi yaparken ailenin önem vermesi ve değerlendirmesi gereken “çocuğum ne istiyor?” sorusunun cevabı olmalıdır. Çocuklarına aileler bu soruyu mutlaka sormalı, çocuğun bir hedefi varsa bu hedefin ne kadar doğru ve çocuğa uygun bir hedef olduğu değerlendirilmelidir. Aileler bu süreçte zorlanabilirler, meslek seçimiyle ilgili güncel ve yeterli bilgiye sahip olmayabilirler. Endişeye kapılmamalı ve seçim sürecinde alınabilecek profesyonel destekler araştırılmalıdır. Meslek ve kariyer seçiminde iyi bir rehberlik hizmeti almayan ve kariyer danışmanlığından faydalandırılmayan çocuklar potansiyelleriyle örtüşmeyen, mutsuz ve büyük olasılıkla başarısız olacakları alanlara yönlendirilebilmektedir.

Doğru bir meslek ve kariyer seçimi yaptırabilmek için önce bireye mesleki ilgi ve yetenek testi uygulanmalıdır. Klinik değerlendirme, öğretmen görüşü ve çocuğun hedefiyle ilgili motivasyonu da seçim sürecinde göz önünde bulundurulmalıdır. Ailelerin kendi beklentileri, istekleri ve keşkeleri ile yaptığı yönlendirmeler; çocuklar için mutsuz, başarısız ve başka keşkeler ile dolu bir hayatın kapısı olabilir.

Meslek ve Kariyer Seçimi Yaparken Önyargılarınızın Belirleyici Olmasına İzin Vermeyin

Aileler çocuklarının meslek ve kariyer seçimi sürecinde günümüz eğitim sistemini ve hayat koşullarını göz ardı ederek geçmiş tecrübe ve önyargıları ile hareket edebilmektedir. Oysa ailelerin eğitim aldıkları dönemde revaçta olan bölümler ve meslekler şu an aynı popülerlikte olmayabilir. Hatta o dönem herkesin hayali olan bir meslek günümüzde tamamen yok olmuş bile olabilir.

Bir diğer önyargılı düşünce ise lisede yapılan alan seçimlerinde alanları iyi ya da kötü olarak ayrıştırmaktır. Aileler çoğunlukla bu hataya düşer, çocuklarını popüler ve zorluk derecesi yüksek olan bölümlere göndermek ister. Geri kalan bölümlerin başarısız olduğunu düşünürler. “Sayısal okusun, sayısalda seçilebilecek çok meslek var”, “Sayısal okusun, sayısalı yapan zaten hepsini yapar” gibi yanlış bilgi ve kanılarla çocuklara hatalı yönlendirme yapabilirler.

Bu hem çocuğun doğru karar verebilmesini engeller hem de kötü olarak nitelenen bölümleri seçen öğrenciler için motivasyon kırıcı etkisi olabilir. İyi ya da kötü alan gibi bir ayrım olmamalıdır. Her alan çok değerli, her alanın yetiştirdiği meslekler var ve bu mesleklerin varlığı sayesinde hayatlarımızı kaliteli şekilde sürdürüyoruz. Aksi halde herkesin en popüler alan hangisi ise onu seçmesi ve en iyi meslekler hangisi ise onu yapması gerekir.

Aileler, Çocukları Meslek ve Kariyer Seçimi Yaparken Çok Yönlü Değerlendirme Yapabilmelidir

Unutulmamalıdır ki çoğunluğa hitap eden bizim ilgi ve becerilerimizle uyumlu olmayabilir. Doğru kariyeri seçmek herkesin seçtiğini değil kişinin kendisine en uygun olanı seçmesidir. Günümüz koşullarında meslek ve kariyer seçimi yaparken ailelerin göz önünde bulundurması gereken kriterler şu şekilde olmalıdır;

  • Öğrencinin okul başarısı,
  • İlgi alanları ve yetenekleri,
  • Karakteristik özellikleri, güçlü ve zayıf yanları,
  • Öğrenme stili ve potansiyeli,
  • Çalışma koşullarından beklentileri,
  • Gelişim alanları,
  • Ailenin ekonomik koşulları (konaklama, ulaşım, yemek ve eğitim giderleri için),
  • Seçilebilecek mesleklerin geleceği,
  • Mezuniyet sonrası istihdam olanakları.

Doğru Yönlendirme Yapabilmek İçin Bilgi Toplamak Oldukça Faydalı

Ülkemizde son yıllarda üst üste eğitim ve sınav sistemlerinde değişiklikler yaşandı. Üstelik 2020 yılında hayatımıza giren pandemi koşullarıyla eğitim sistemimiz farklı bir boyuta da geçmek durumunda kaldı. Aileler çocuklarından yüksek beklenti içerisindeler ama talep ederken günümüz koşullarını da göz önünde bulundurmalılar. Ayrıca ailelerin doğru yönlendirme yapabilmesi için değişen eğitim ve sınav sistemini öğrenmesi, avantaj ve dezavantajlarını tespit edebilmesi gerekir.

Aileler doğru lise seçimi yapabilmek için tercih öncesi lise türlerini araştırmalı, liseleri yerinde görmeli ve fiziki koşulları, eğitim sistemi ve müfredatı hakkında bilgi edinmelidir. Yine Lisede yapılacak alan seçimi öncesinde aileler mutlaka sayısal, eşit ağırlık, sözel ve yabancı dil alanları ile ilgili araştırma yapmalı, profesyonel danışmanlık almayı ihmal etmemelidir. Alan seçiminde çocuğun ilgileri, karakteristik özellikleri, yetenekleri ve bilgi düzeyi belirleyici rolde olmalıdır. Aileler meslek ve kariyer seçimi sürecinde çocuklarına yeterli desteği veremiyorsa mutlaka okul rehberlik biriminden ya da kariyer danışmanlık firmalarından destek almalıdır.

Yurt Dışı Eğitim Fırsatları ve Geleceğin Meslekleri Öğrenilmeli

Başarılı bir kariyer inşa edebilmek için yurtiçi eğitimin yanı sıra yurtdışı eğitim de günümüzde son derece önemli bir aşamaya gelmiştir. Yine öğrencilerin ikinci hatta üçüncü dili biliyor olması kariyer gelişiminde hızla ilerlemeleri için önemli bir etkendir. Ailelerin yurtdışı eğitim koşulları, çocuklarının kariyerine yapacağı katkı ve maddi boyutu noktasında da araştırma yapmalıdır.

Bugün ailelerin adını dahi bilmediği meslekler gelecek on yıllar içerisinde popüler hale gelecek ve çok kazandıran meslekler olacaktır. Ailelerin meslek ve kariyer seçimi yaparken geleceğin yükselen meslekleri hakkında da bilgi edinmesi gerekir. Çocuklarının seçmek istediği mesleklerle ilgili ailenin yeterli bilgisi yoksa çocuğun talebi reddedilmeden önce ailenin bu mesleğin geleceğini araştırması önerilmektedir.

Stratejik Yetenek Yönetimi ve Kariyer Danışmanlığı İle Çocuklarınızın Geleceğine Yatırım Yapın

Çocuklarınızın kariyerlerinde başarılı ve mutlu olmaları, kendi ayakları üzerinde durabilir hale gelmeleri biliyoruz ki sizin için paha biçilemez öneme sahip. Bu süreçte hem sağlıklı ve doğru rehberlik yapabilmek hem de ilişkilerinizi yıpratmadan ilerleyebilmek istiyorsunuz. Kimi aileler bunu başarabilse de pek çok aile için bu koşulların hepsini birden elde edebilmek kolay değil. Oldukça fazla bilgi edinmek, riskleri hesaplayabilmek, çocuğun akademik başarısına ve sistemin kendisine yönelik detaylara hakim olabilmek gerekiyor. Bu da fazlaca zaman, sabır ve emek gerektiriyor. Çocuklarımız bu özveriye fazlasıyla değecek olsa da bazen bizim koşullarımız bu beklentiyi karşılamaya yetmiyor.

Böyle bir durumda hem gönül rahatlığı ile hareket edebilmeniz hem de çocuğunuzun doğru meslek ve kariyer seçimi yapabilmesi için stratejik yetenek yönetimi ve kariyer danışmanlığı almayı değerlendirebilirsiniz. Aba psikoloji ailesi olarak uzman kadromuz ile sizlere bu önemli süreçte eşlik etmemizi isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Karaktere uygun alan seçimi yapmak hem eğitim hayatı hem de kariyer planlaması konusunda kritik bir noktada yer alıyor. İlgi alanlarının doğru belirlenmesi ve kariyer hedeflerinin bu doğrultuda yapılması oldukça önemli bir konu… Lise öğrencileri için alan seçiminin doğru yapılması bu anlamda önem taşıyor. Lise döneminde yapılan seçimler hayatın geri kalanında büyük bir role sahip. Hatta lise öğrencileri gelecek yıllarının temelini lise döneminde atıyor demek doğru bir yaklaşım olacaktır. Çünkü, lise hayatının verimli ve başarılı şekilde ilerlemesi, üniversiteye yönelik bir yol haritasının çizilmesi, meslek seçimi ve dolayısıyla öğrencinin kariyer adımlarını daha sağlam atabilmesinin anahtarı burada duruyor. Bu nedenle lise döneminde doğru adımları atmak gerekiyor. Peki; karaktere uygun alan seçimi nasıl yapılır? Alan seçimi yaparken nelere dikkat etmek gerekiyor?

Karaktere Uygun Alan Seçimi Yapmak Neden Önemli?

https://www.youtube.com/watch?v=QQqvsSddwD8&t=2s

Bildiğiniz gibi öğrenciler lise yıllarında ilgi alanlarına ve seçmek istedikleri mesleklere göre sayısal, sözel, eşit ağırlık ve dil olmak üzere farklı alan seçimleri yapıyorlar. Lise hayatının son iki yılı seçilen alana yönelik derslerin ağırlıkta olduğu bir müfredat doğrultusunda devam ediyor. Üniversite sınavında ağırlıklı puanlarını seçtikleri alan çerçevesinde yöneltilen sorular ile alıyor ve bölüm seçimlerini de bu doğrultuda yapıyorlar. Yurt dışı eğitim söz konusu olduğunda da durum değişmiyor. Kısacası lise hayatının büyük bir bölümü, üniversite ve bölüm seçimi lisede yapılan alan seçimine göre şekilleniyor. Dolayısıyla kariyer sürecini de alan seçimi belirliyor.

Stratejik Yetenek Yönetimi ve Kariyer Danışmanlığı

https://www.youtube.com/watch?v=DEENvO6go2Y

Lise öğrencilerinin hangi alanlara yatkın olduğunu, hangi alanlarda daha yetenekli olduğu doğru tespit edebilme noktasında stratejik yetenek yönetimi ve kariyer danışmanlığı devreye giriyor. İlgi alanları ve eğilimlerin belirlenebilmesi adına psikolojik testler uygulanıyor. Bu testler yetenek tespiti noktasında doğru sonuçlara ulaşılmasına olanak sağlıyor ve böylelikle doğru bir yönlendirme yapmak mümkün hale geliyor. Böylelikle hem gençlerin ilgi alanları, ihtiyaçları ve yetenekleri, hem de dünyanın yakın gelecekteki ihtiyaçlarına yönelik bir seçim yapılabiliyor.

Karaktere uygun alan seçimi, stratejik yetenek yönetimi ve kariyer danışmanlığı konularında daha detaylı bilgi için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ve alan seçimi konusunda desteğe ihtiyaç duyuyorsanız aba Psikoloji ya da Doç. Dr. Gamze Sart ile iletişime geçebilirsiniz. Eğitim ve psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More