Başarılı bir kariyer planlamak yaşam standartlarını artırmak ve standartların devamlılığını sağlamak için oldukça önemli. Yaşam standartlarının yanı sıra global düzeyde yer ve söz sahibi olabilmek için de iyi bir kariyere ihtiyaç var. Ancak kariyerimizde hedeflediğimiz noktalara erişebilmek kısa vadeli çalışmalardan ziyade uzun vadeli planlama gerektiriyor. İyi bir kariyer için erken yaşam dönemi itibariyle bilinçli adımlar atmak uzun vadede kazandırıyor.

Kariyer gelişiminin başarılı olması ve sağlıklı sonuçlar verebilmesi için kişiye özel bir plan yapılması gerekiyor. Bu planı çıkarırken stratejik olmak ve her yönüyle bireyi tanıyarak çalışmak gerekiyor. Kaliteli bir sonuç alabilmek için bireyin kişiliğinin, beklentilerinin, ilgi ve becerilerinin kariyer planına yansıtılması gerekiyor. Tüm bunları bireysel bir çabayla gerçekleştirmekse artık pek mümkün değil.

Sınav sisteminde üst üste gelen değişiklikler özellikle ailelerin tercih döneminde bilinçli şekilde rehberlik edebilmesini zorlaştırdı. Yurtiçi eğitimde her yıl artan üniversite sayıları ve açılan yeni bölümler tercihleri zorlaştırıyor. Yurtdışı eğitime duyulan ilginin, verilen önemin artması da tercih yaparken çok yönlü değerlendirme yapmayı gerektiriyor.

Tercih ve karar sürecinde her bir detayı göz önünde bulundurabilmek başarılı bir kariyer inşa edebilmek için oldukça önemli. Fakat öğrencinin veya ailenin bu konuda yeterince kaynağı olmayabilir. Değerlendirme sürecinde kaynaklara erişmek kadar objektif olmakta da zorlanabilirler.

Bir diğer önemli konu ise seçim yaparken bugünün koşulları kadar geleceğin getireceklerini de değerlendirmeye almak. Tercih dönemini beklemeden daha sağlıklı kararlar verebilmek için önümüzdeki 20, 30, 40 yıl değerlendirilmeli. Bunu yapabilmek içinse geleceğin mesleklerin ve mesleklerin geleceği iyi bilinmeli. Yine bu da öğrencilerin veya ailelerin yeterli kaynağa erişmekte zorlanacağı bir konu.

Bilimsel araştırmalarla elde edilmiş, ulusal ve uluslararası çalışmaların takibini ve değerlendirmesini yapabilmeyi gerektiriyor. Bu aşamada en sağlıklı olan ise bir mentor veya kariyer danışmanı ile çalışmak olacaktır. Özellikle pandemi sürecinde kişiye özel destek, rehberlik ve danışmanlık sunan profesyonellerin önemi artı. Yazımızın devamında başarılı bir kariyer için geleceğin mesleklerini ve mesleklerin geleceğini bilmenin önemini detaylarıyla paylaşacağız.

Başarılı Bir Kariyer için Mesleklerin Geleceği İyi Bilinmeli

Geçmişten günümüzde ulusal ve uluslararası düzeyde meydana gelen değişiklikler ve gelişimler sonucunda mesleklerin geleceği etkilenmiştir. Her bir sanayi devrimi beraberinde pek çok mevcut mesleğin son bulmasına ve yeni iş kollarının gelişmesine neden olmuştur. Su ve buhar gücüyle üretimin geliştiği 1. Sanayi devriminde (Endüstri 1.0) faal olan pek çok tesis ve çalışan elektriğin yaygınlaşmasıyla yok oldu.

Endüstri 2.0’ın getirdiği yenilikler ve meslekler de Endüstri 3.0 ile hayatımıza giren bilgi teknolojileri sonucu son buldu. Değişime ayak uyduramayan, sistemlerini ve iş gücünü yeniliğe adapte edemeyen üreticiler piyasadan çekildi. Dolayısıyla her yenilik ve değişim beraberinde bazı meslekleri tarihe gömerken işsizliği de tetikledi. Bugün ise 4. Sanayi devriminin yani endüstri 4.0’ın etkilerini yaşıyoruz.

Başarılı bir kariyer için meslek tercihi yapmadan önce dünya genelindeki gelişmeleri takip etmek gerekiyor. Artık başta gelişmiş ülkeler olmak üzere siber fiziksel sistemlere dayalı bir üretim türüne geçildi. Bu değişim sadece sanayiyi değil, eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim, sosyal çevre gibi yaşam alanlarımızı etkiledi.

Artık dünyanın neresinde olduğumuz ya da neyle meşgul olduğumuz önemli değil. Hepimiz dünyadaki gelişmelerden etkileniyor, avantaj ve dezavantajlarını deneyimliyoruz. Dolayısıyla dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de endüstri 4.0’da bazı mesleklerin geleceğini tehdit ediyor. Bugün üniversitelerde okutulan ve her yıl yeni mezunlar veren pek çok meslek bölümü var. Ancak bunların bir kısmı daha şimdiden mezuniyet sonrası işsizlikle karşılaşıyor.

Mevcut Meslekler Mutlaka Yeniliğe ve Değişime Ayak Uydurmalı

Önümüzdeki 10 yıllarda ise bazı mesleklerin iş alanı tamamen kapanacak. Mevcut bilgisini, tecrübesini yeni sistemlere uyarlayabilen, kendini geliştirebilen bireyler ise iş gücü ihtiyacına dahil olacak. Bugünün mühendisleri ve mühendis adayları ileride giderek sanallaşan akıllı üretim ortamlarında çalışacaklar. Başarılı bir kariyer için ana dallarının yanında kodlama ve bilgi teknolojilerinde de uzmanlaşmaya ihtiyaç duyacaklar.

Geçmişten bugüne mühendislik yapanlar da mevcut teknik ve bilişsel becerilerini Endüstri 4.0’ın gereksinimleri doğrultusunda geliştirmeliler. Öğretmenler de öğretim sistemlerini geliştirmeliler. Farklı öğrenme stillerine ve zeka türlerine hitap edecek şekilde öğretim tekniklerini geliştirmeliler. Eğitimin içerisine mutlaka bilişim desteği eklenmeli ve öğretmenler bilişim alanında bilgili olmalılar.

Artık bilgiye her yerden ulaşmak mümkün. Öğrencilerin okur yazarlık düzeyine dijital okur yazarlık becerisi eklenmeli. Ezberci anlayıştan ziyade araştıran, sorgulayan, geliştiren öğrenciler yetiştirmek hedeflenmeli. Covid-19 ile hayatımızın merkezine yerleşen online iletişim, uzaktan eğitim bundan sonrada gerçekliğimiz olmaya devam edecek. Adapte olabilenler mesleklerini yenilikle uyumlu şekilde dönüştürürken, adapte olamayanlar işsizlikle mücadele edecek.

Başarılı Bir Kariyer için Geleceğin Meslekleri de Seçim Sürecinde Değerlendirilmeli

Endüstri 4.0 ve beraberinde gelen yenilik ve değişimler mevcut meslekleri etkilediği gibi yeni meslekleri doğuracak. Değişimin beraberinde gelişen yeni meslek dalları bilinçli seçimler yapanlar için alanının ilklerinden olma fırsatını sunacak. Dolayısıyla geleceğin mesleklerine bugünden yatırım yapılması başarı olasılığını artıracak.

Gelecekte hala önü açık olan meslekler şu şekildedir; Psikoloji, Sinir bilim, Eğitim, Tıp, Eczacılık, Diş hekimliği (özellikle yaşlılık için diş hekimliği oldukça önemlidir), Biyoteknoloji (içinde genetiği ve akıllı tarımı bulunduran alan).

Bugünden başlayarak başarılı bir kariyer isteyenlerin önü özellikle insan, yaşam ve sağlık bilimlerinde açık olacak. Bunun en büyük nedeni ise uzayan insan ömrü. Özellikle 1990 ve sonrası doğan bireyler için ortalama yaşam süresi 115 yıl üstü kabul ediliyor. Bu da uzayan yaşam süresiyle paralel şekilde yaşam standartlarının ve konforunun da önemini artırıyor.

Özellikle ağız, diş sağlığı, eklemler, kalp sağlığı ve kronik rahatsızlıkların tedavisi önemli hale geliyor. Uzayan yaşam süresi bireylerin psikolojik iyi halinin de önemini artırıyor. Bu da ruh sağlığı alanındaki çalışmaların da hız ve önem kazanacağını gösteriyor.

Psikologların 1/3’ü insan sağlığı (paranoya, şizofreni, kaygı bozuklukları) üzerine çalışması öngörülüyor. Psikologların 2/3’ünün de ruh sağlığının ve yüksek farkındalığın artırılması üzerine çalışması bekleniyor. Ayrıca psikologların öğrenme üzerine de daha kapsamlı çalışması bekleniyor. Biyoteknik, yapay zeka, makine öğrenmesi, büyük veri, hukuk alanları da geleceğin meslekleri arasında hız ve önem kazanacak.

Gelecekte iş dünyasında varlık sağlayabilmek için iletişim ve düşünme becerilerimizi geliştirmemiz gerekiyor. Başarılı bir kariyer için medyayı iyi okuyabilmek ve etkili kullanabilmek de oldukça önemli hale gelecek. Bilgisayar teknolojilerine, programlama dillerine ve yazılıma hakim olmak da her anlamda meslek kollarına kazanç sağlayacak. Kısacası 21. Yüzyılda teknolojinin beraberinde getirdiği yeniliklerden haberdar olmak ve bu konuda gelişmek kazanç sağlayacak.

Endüstri 4.0 Okul Öncesi Eğitimden İtibaren Çok Daha Bilinçli Bir Kariyer Planı Yapmayı Gerektiriyor yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Sınava Hazırlık Sürecinde Mentorla Çalışmak Büyük Avantaj Sağlıyor

Değişen sınav sistemleri, farklılaşan müfredatlar, her yıl açılan üniversiteler ve programlar da bir mentorle çalışmanın önemini artırıyor. Mentorlük desteği almak hem gençlere hem de ailelere büyük kolaylıklar sağlıyor. Geleceğin koşullarını ön görerek, bugünden on yıllar sonrasını planlayarak seçim yapmak zor. Burada mentor kişiye geçmiş tecrübelerinden ve geleceğe yönelik bilimsel verilerden yola çıkarak rehberlik ediyor.

İyi bir mentor sadece kariyer planlama noktasında değil kişisel, mesleki gelişim konularında da destek veriyor. Özgüven eksikliği, sosyal kaygı, çekingenlik, beden dilini kullanamama gibi başarıyı engelleyen konularda da destek veriyor. Kullandığı empatik dil, yargısız ve objektif yaklaşımla kişinin kendini daha iyi ifade etmesine destek oluyor.

Mentor, menti (mentorlük hizmeti alan kişi) ve gerektiğinde mentinin ailesi ile iş birliği yapıyor. Montor menti için en doğru ve en avantajlı fırsatları değerlendiriyor. Üniversiteye hazırlık sürecinde de mentor mentinin performansını ve motivasyonunu artırmaya yönelik çalışıyor. Zaman yönetimi, dikkat dağıtıcılarla baş etme, hedef belirleme ve planlama noktasında destek veriyor.

Başarılı bir kariyer için mentorle çalışmak genç ve aile için büyük avantaj sağlıyor. Çocukların sınava hazırlık sürecinden başlayarak üniversite kabulü ve iş bulma süreci de aileleri zorluyor. Aile çocuğu doğru yönlendirebilmek istiyor ancak kendi eğitim tecrübeleri ile bugünün eğitim sistemi farlılık gösteriyor. Bu farkları öğrenmek ciddi zaman ve emek istiyor.

Aynı şekilde eğitim ve sınav sistemini öğrenmenin yanı sıra geleceğin olası koşullarını da bilmek gerekiyor. Bu ise apayrı bir araştırma ve çalışma alanı. Dolayısıyla kariyer planlama sürecinde çocuğa bilgi ve deneyim sunmak aile için büyük bir sorumluluğa dönüşüyor. Bu sorumluluğu üstlenemeyen veya altından kalkamayan ebeveynler strese giriyor. Bu stres ise öğrenciye doğrudan yansıyor.

Bu noktada mentorle kariyer planlamak ailelerin yükünü azaltıyor. Aile kariyer planlama rolünü bırakıyor ve sadece manevi ve maddi destek noktasında çocuğun yanında oluyor. Kişisel Gelişim, Üniversite ve Meslek Seçimi Başarılı Bir Kariyer İçin Ne Kadar Önemli! Ve Mentorle Kariyer Planlamak Gençlere ve Ailelere Kolaylık Sağlıyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kariyer Danışmanlığı Alarak Öğrencilik Yıllarınızı ve İş Hayatınızı Daha Verimli Geçirebilirsiniz

Eğitim ve/veya iş hayatının her aşamasında stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planı yapmak mümkün. Sınava hazırlanırken mesleklerin geleceğini ve geleceğin mesleklerini bilmek, kariyer planını bu bilgiyle yapmak oldukça önemli. Ancak başarılı olmak için sadece mesleklere yönelik bilgi edinmek yeterli değil. Meslek seçiminiz ne olursa olsun gelecekte başarılı olmak için teknolojiyle ve dijital dünya ile barışık olmalısınız.

Evrensel kalabilmek için İngilizce ve mümkünse yaygın olarak kullanılan farklı dillere hakim olabilmelisiniz. Başarılı bir kariyer için seçimlerinizde karakteristik özelliklerinizi, bilgi, beceri ve ilgilerinizi de göz önünde bulundurmalısınız. Zeka alanınızı, öğrenme stilinizi bilmek, güçlü ve gelişime açık yönlerinizi öğrenmek de oldukça önemli. Bu noktada erken yaşlardan itibaren eğitiminizin ve kariyer hayatınızın herhangi bir aşamasında kariyer danışmanlığı alabilirsiniz.

Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Siz de geleceğinizi daha bilinçli planlamak ve bu süreçte profesyonel destek almak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Başarılı bir kariyer için önerilerimizi paylaştığımız diğer yazılarımıza ulaşmak için Aba Blog sayfasına da bakabilirsiniz. Ayrıca Doç. Dr. Gamze Sart’ın konuyla ilgili Aba Kariyer blog yazılarını okuyabilir Youtube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More

Kanban tekniği zamanı organize etmekte, görev ve sorumluluklarını önceliklendirmekte zorluk yaşayan herkes için oldukça kullanışlıdır. Artan nüfus, kalabalıklaşan şehirler ve kaos sonucu zaman özellikle büyük şehirlerde daha kıymetli hale geldi. Teknolojinin gelişmesi hayatı kolaylaştırmaya hizmet ederken bir o kadarda dikkat dağıtıcı unsur halini aldı. Günümüzün büyük çoğunluğu trafikte işe, okula veya diğer sorumluluklarımıza ulaşmaya çalışırken geçiyor.

Önemli bir zamanımızı telefon, tablet, bilgisayar veya televizyonla harcıyoruz. Öğrenciler her yıl birbirinden önemli sınavlara büyük bir rekabet ortamında hazırlık yapıyor. İş hayatındaki rekabetse çok daha büyük. İş bulmak kadar mevcut konumunu korumak ve mümkünse terfi almak gerekiyor. Bütün bunlar bireylerin üzerindeki baskıyı artıyor.

İnsanlar çalışmak, üretmek veya öğrenmek kadar dinlenmeye ve deşarj olmaya da ihtiyaç duyuyor. Ancak bunun için yeterli zaman çoğunlukla bulunamıyor. 2020 yılında tüm dünyayı etkileyen Covid-19 salgını ile başlayan pandemi süreci de zaman yönetimini zorlaştırdı. Bir kısmımız işine eski düzeninde devam ederken önemli bir kısımda evden çalışıyor veya eğitim alıyor.

Her yaştan öğrenci için eğitim artık online sürdürülüyor. Dolayısıyla evlerimizin niteliği değişti. Evimiz hem konfor alanımız hem iş yerimiz, okulumuz, kreşimiz hem de ilgi ve beceri alanımız. Evde çalışıyor, okuyor, üretiyor, dinleniyor, gelişiyoruz. Her şeyi tek bir yerde yapıyor olmak yolda geçirdiğimiz zamanı bize kazandırsa da yeterli değil. Çünkü yolda geçen zamanın yerini evde yapılması gereken diğer işler aldı.

Kanban tekniği, ihtiyacımız olan fazla zamanı artırabilmek için mevcut iş ve sorumluluklarımızı planlama kolaylığı sağlıyor. Verimli zaman yönetimi tekniği olan Kanban, zaman baskısını azaltırken, stres ve kaygıyı da dengelememizi kolaylaştırıyor. Bu teknik aracılığıyla zihnimizde dağınık halde duran tüm yapılması gereken işleri kağıda döküyoruz. Böylece gözümüzde büyüyen işlerin hacmini, önemini ve ne kadar zamanımızı alacağını da görmüş oluyoruz.

Peki kanban methodu nedir? Nasıl Kullanılır? Avantajları nelerdir? Yazımızın devamında detaylarıyla bulabilirsiniz. Zaman Baskısı Yaşamamak İçin Öneriler ve Çalışan Ebeveyn Olmak ve Çocuklarla Kaliteli Zaman Geçirmek yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Kanban Tekniği Nedir?

Kanban methodu Japonların çalışma disiplinine ve kültürüne göre düzenlenmiş etkili bir zaman yönetimi methodudur. İlk olarak Toyota fabrikasında çalışan bir mühendis tarafından kullanılmıştır. Japoncada tahta/tabela anlamına gelen Kanban yönteminin iki temel prensibi var. Görselleştirmek ve sınırlandırmak. Görselleştirmek verilen görevi somut bir hale getirirken sınırlandırmak bu görevlerin yığılmasını engeller.

Tekniği kullanırken görsellerden faydalanıyor olmak sağ beynin, dili ve kelimeleri kullanıyor olmak ise sol beynin devrede olmasını sağlıyor. Dolayısıyla teknik her iki zeka alanına da hitap ediyor. Kanban tekniğinin bu özelliği herkes tarafından kullanılabilirliğini artırıyor.

Kanban Tekniği Nasıl Kullanılır?

Kanban tekniği dijital ortamda, bilgisayar programında, tahtada, panoda, duvarda, yerde veya kağıt üzerinde hazırlanabilir. Sadece bir kalem, kağıtla hazırlanabileceği gibi renkli kalemler, post itler ve görsellerle de desteklenebilir. Renklerin, post itlerin kullanımı daha dikkat çekici ve keyifli hale gelmesini destekleyecektir ancak şart değil. Bireysel olarak kullanılabileceği gibi ekip, takım, şirket, aile olarak da çıkarılabilir.

Kişisel, özel, sosyal, akademik veya mesleki yaşam için de kullanılabilir. İsterseniz tüm görev ve sorumluluklarınızı bir arada yazabilir ya da hepsi için ayrı kategorilerde çalışabilirsiniz. Evde yapılacaklar, okulda yapılacaklar, iş yeri, ilgi alanları, ödemeler, alınacaklar gibi. Tekniği öğrendiğinizde ve pratik kazandığınızda ihtiyacınıza göre çok daha çeşitli çalışmalar yapabilirsiniz.

Çalışmanız gereken konular, öğrenmek istedikleriniz, gezip görmek istediğiniz yerler veya tatmak istediğiniz lezzetler gibi. Görselleştirme kadar önemli bir diğer konu ise sınırlandırmak ve sınıflandırmaktır. Zihnimiz çoğunlukla yaptığımız, yapacağımız ve yapmakta olduğumuz işlerle meşgul. Bunları kategorize etmekte zorlanıyor ve çoğunlukla hiçbir işi bitiremediğimiz veya yol alamadığımız yanılgısına kapılıyoruz.

Bu da bize günümüzün oldukça verimsiz geçirdiğimizi ve bir arpa boyu yol alamadığımızı düşündürüyor. Kanban tekniği zihnimizde dağınık halde duran her şeyi bir düzene sokma imkanı sunuyor. Bu teknikle yaptıklarımızı, yapacaklarımızı ve yapmakta olduklarımızı kategorize edebiliyoruz. Böylece neyi bitirdik, neye başlamalıyız ve neyin ne kadarını yaptık somut şekilde görebiliyoruz.

Dolayısıyla bu teknik ile çalışırken işlerinizi “Yapacaklarım, Yapmakta olduklarım ve yaptıklarım” olarak sınıflamanız gerekiyor. Bu sınıflamayı yaparken ilgili başlıkları çalışma kağıdınıza veya alanınıza yan yana 3 sütun halinde yazmalısınız.

1.Yapacaklarım Sütunu

Yapacaklarım sütununa henüz yapmaya başlamadığınız ama yapmanız gereken işleri yazmalısınız. Buraya yapmanız gerekenler kadar yapmak istediklerinizi de yazabilirsiniz. Henüz planlamadığınız ama yapmayı hayal ettiğiniz, arzu ettiğiniz şeyler de olabilir. Tüm bu görev ve isteklerinizi buraya yazmanız artık onları yapmaya başlamanız için de motivasyon sağlayacak.

Ayrıca yapılacaklar listesini yazılı olarak listelemek veya görselleştirmek kişinin üzerindeki işleri daha net görmesine de yardımcı olur. Böylece zamanınızı gereksiz yere harcadığınız, gerekenden fazla oyalandığınız işlerinizi de tespit edebilirsiniz. Bunların hepsi önemliyse ve özellikle iş hayatınızla ilgiliyse ekibinizi genişletmeyi ve işleri diğerlerine dedike edebilirsiniz. Varsa ekip arkadaşlarınızdan destek isteyebilir, yöneticinizle de iş yoğunluğu üzerine konuşabilirsiniz.

Evde de aynı yöntemi kullanabilirsiniz. Üzerinizde fazla iş birikiyorsa ve yetiştiremiyorsanız yapılacaklar listenizin bir kısmını diğer aile bireylerine devredebilirsiniz.

Kanban tekniği kişinin işlerini bitirmek için motive olmasını, organize olmasını, zamanı verimli kullanmasını destekler. Aynı zamanda iş listesinin somutlaştırılması kişinin görevlerini yerine getirmesi için bir bağlayıcılık da sağlayacaktır. Üzerinizdeki işleri biliyor olmak başkalarının teklif ve ricalarına hayır diyebilmenizi kolaylaştırır. Ayrıca kanban methodu ile üzerinizdeki işleri hafife almaz, işleri erteleyip biriktirmezsiniz.

2.Yapmakta Olduklarım Sütunu

Yapmakta olduklarım sütununa yapacaklarım listesinden seçeceğiniz 3 işi yazmalısınız. Bu 3 iş aciliyete göre öncelik verilmiş veya doğrudan tercih edilmiş olabilir. Burada daha az veya daha fazla iş seçilmemesinin de motivasyonu destekleyen bir nedeni var. 3 işe öncelik verilerek kişinin üzerindeki zaman ve performans baskısının azalması amaçlanıyor.

Çünkü sınırlı zamanda mümkün olandan daha fazla işi üstlenmek zaman ve performans baskısını artırıyor. Daha fazla işin sırada beklediğini bilmek kişiyi işleri yarım bırakmaya ya da baştan savma yapmaya itebiliyor. Kalabalık bir listeden üç işe öncelik vermek ise daha kaliteli işler üretmek ve zaman baskısı yaşamamak için kolaylık tanıyor. Böylece Kanban tekniği ile erteleme davranışının da önüne geçilmiş oluyor.

3.Yaptıklarım Sütunu

Yaptıklarım sütunu ise kişinin yapıp bitirdiği işleri taşıdığı sütundur. Yapmakta olduklarım listesinde biten işler bu alandan silinip yaptıklarım alanına taşınır. Bu hem kişinin bitirdiği işleri görüp motive olmasını sağlar hem de psikolojik olarak kişiyi rahatlatır. Bu sütundaki işlerin artması bireyin üzerindeki işlerin azalmasını ifade eder.

Bu nedenle bu sütunu doldurabilmek birey için ulaşılması gereken bir hedef niteliği taşır. Yaptıklarım sütunundaki liste doldukça hissedilen tatmin de artacaktır.

Kanban Tekniğinin Avantajları

  • Kanban yöntemiyle işlerinizi zamanında tamamlamak ve bunun sonucunda artarak daha fazla iş üstlenmek motivasyonunuzu artırır.
  • İşlerinizi somutlaştırmanız üzerinizdeki işleri görmenizi, kendinizi iş planınıza göre organize etmenizi sağlar.
  • Bu sayede sorumluluklarınızı unutmaz, zamanlamayı kaçırmazsınız.
  • Kanban tekniği ile zaman baskısı yaşamaz, zaman baskısı sonucu açığa çıkan stres veya kaygıyı duymazsınız.
  • Kendinize, ilgi ve becerilerinize, sevdiklerinize daha fazla zaman yaratabilirsiniz.
  • Zihninizdeki karmaşadan kurtulur, rahatlarsınız.
  • Neleri, ne kadar sürede başarabildiğinizi görürsünüz.
  • Daha iyisini başarmak için motive olursunuz.
  • Erteleme davranışı bırakırsınız.
  • İşlerinizi, görev ve sorumluluklarınızı hafife almazsınız.
  • Ne yaptığınızı veya yapmanız gerektiğini bilmediğinizde diğerlerinin yardım taleplerine veya isteklerine hayır demek zor olabilir. Kanban yöntemi ile zaman ayıramayacağınız işler için “Hayır” diyebilir hale gelirsiniz.

Neleri ne kadar sürede yapabildiğinizi görmek kendinizle de bir rekabete girmenizi sağlar. Bugün bunu yapabildiysem yarın daha iyisini yapabilirim düşüncesini tetikler. Daha iyisini yapmak istemiyor veya ihtiyaç duymuyorsanız bile standardınızı korumak üzere sizi motive eder.

Kanban tekniği ve diğer zaman yönetimi önerilerimizden beklediğiniz performansı alamıyorsanız bir profesyonelden destek alabilirsiniz. Aba psikoloji uzman kadrosu her yaştan danışanına akademik ve mesleki danışmanlık sunuyor. Stratejik yetenek yönetimi çalışmamız ile kariyerinizi size en uygun şekilde planlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz.

Read More

İlgi ve beceri alanları çoğunlukla boş zaman aktiviteleri gibi düşünülmektedir. Oysa her bireyin kendine özel ilgileri ve becerileri bulunmaktadır. Yaşamın erken dönemlerinde bu alanların doğru şekilde tespit edilmesi meslek seçimini ve kariyer gelişimini etkilemektedir. Eğitim hayatıyla beraber edinilen bilgiler de ilgi ve becerileri şekillendirmektedir. Ancak bu alanların tespit edilmesi profesyonel bir destek alınmadığında çok da kolay değildir.

Erken dönemde yeterince önemsenmeyen bu alanlar fark edilip geliştirilmediğinde körelebilmektedir. Tespit etme ve geliştirme noktasında ailelere büyük sorumluluklar düşmektedir. Çocuğun erken yaşlarda nelere ilgilisinin olduğunu bulmak ve becerilerini fark etmek çoğunlukla ailenin gözlemiyle olmaktadır. Daha ileri yaşlarda okul öncesi grubu öğretmenleri ve sonrasında okul ilgi ve beceri alanlarının keşfedilmesini ve geliştirilmesini sağlamaktadır.

Erken dönemlerde fark edilmeyip bu alanların tespiti ileri yaşlara bırakıldığında ise profesyonel danışmanlıkla tespit edilebilmektedir. Uygulanan test ve envanterlerle, klinik değerlendirme tespit için yardımcı olmaktadır. Ancak en sağlıklı yönlendirme erken yaşlarda yapılmaktadır. Uyaran çeşitliliği, bol deneyim imkanı çocuğun ilgi ve becerilerini en doğru şekilde bulmasını kolaylaştırmaktadır.

Çeşitlilik ve deneyim çocuk ve gencin ilgi ve becerilerini bulmasını kolaylaştıracaktır. Fark edilip, gerekli özen ve önem gösterildiği sürece her bireyin ilgi ve beceri alanı vardır. Bu alanlara yönelik yapılan meslek seçimi ve kariyer planı ise bireyin yaşam doyumunu, mesleki tatminini ve başarısını artırmaktadır.

Alan, meslek, okul, iş veren, sektör seçimlerimizde ilgi ve beceri alanlarını dikkate almak oldukça önemlidir. Bu sayede birey belki de bir ömür boyu hobi olarak gördüğü bir alandan geçimini sağlayabilir. Yaptığı işi sever, sevdiği işe değer katar. Konfüçyüs’ün deyimiyle “Sevdiğiniz işi yaparsanız bir gün bile çalışmış sayılmazsınız.

”Peki ilgi ve beceri alanları nasıl tespit edilir? Bu alanlar seçimlerimizi ve kariyerimizi nasıl etkiler?” yazımızın devamında detaylarıyla bahsedeceğiz. Çocukların ilgi ve Beceri Alanları Nasıl Keşfedilir?, Meslek Seçiminde Kararsızlık: “Hangi Mesleği Seçmeliyim?”  ve Erken Dönemde Kariyer Planı Yapmak Başarıyı Destekliyor yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

İlgi ve Beceri Alanları Nasıl Tespit Edilir?

Öncelikle aileler her çocuğun kendine özel ilgi ve becerileri olduğunu ve fırsat verildiğinde geliştirilebileceğini unutmamalıdır. Hiçbir şeye ilgisi ya da becerisi olmayan çocuk yoktur. İlgi ve becerileri desteklenmeyen çocuk vardır. Çoklu Zeka modeline göre çocukların ilgi ve becerileri de baskın zeka alanlarına göre farklılaşmaktadır. Aileler çocuğun baskın zeka alanını tespit ederek ilgi ve beceri alanları açısından çocuklarını destekleyebilirler.

Çocukların baskın zeka alanı ilgi ve becerilerini keşfetmek için bize somut ipuçları verir. Bu nedenle çocuğunuzu oyun oynarken iyi gözlemlemeniz zeka alanını belirlemenizi kolaylaştırır. Çocuğun hangi oyuncakları seçtiği, oyuncakları oyun içerisinde nasıl kullandığı zeka alanı açısından belirleyicidir. Oyun çocuğun kelimeleridir, oyun çocuğun duygu ve düşüncelerinin ifadesidir. Dolayısıyla oyuncakları kullanış şekli çocuğun zekasının yansımasıdır.

Her çocuk bir arabayla ya da bebekle oyun oynar. Ancak farkı ortaya çıkaran oynayış şekilleridir. Bir çocuk araba ile oynarken onu parçalara ayırıp yeniden birleştirmeye çalışabilir. Tamirci olduğunu ve onu tamir ettiğini söyleyebilir. Başka bir çocuk arabaları ambulans, itfaiye aracı olarak düşünüp başkalarına yardım etmek için kullanabilir.

Çocukların ilgi ve beceri alanları farklılaştıkça oynadıkları oyuncaklar aynı olsa bile oyun oynama şekilleri farklılaşacaktır.

Baskın Zeka Alanı İlgi ve Beceri Alanları Üzerinde Etkili

Gardner’ın çoklu zeka kuramına göre ilgi ve beceriler üzerinde etki eden 8 zeka bölümü vardır; Gardner’a göre çocuklar baskın olan zeka bölümlerine göre farklı ilgi ve beceriler sergileyebilirler. Bu alanlar; Mantıksal – Matematiksel zeka, görsel – mekansal zeka, içsel – kişiye dönük zeka, sosyal – kişiler arası zeka, müziksel – ritmik zeka, bedensel – kinestetik zeka ve Doğasal zekadır.

Çocuklarla oyun oynarken ya da oyunlarını izlerken iç dünyaları, ilgi ve beceri alanları hakkında çokça bilgi edinebilirsiniz. Aslında zeka alanını belirlerken dikkat etmeniz gereken noktalar beraber oyun oynarken de geçerlidir. Birlikte oynarken müdahale etmeden oyununa dahil olun.

Hangi oyuncakları seçiyor, oyuncaklarla ne tarz oyunlar kuruyor dikkat edin. Sizi oyuna nasıl dahil ediyor, size nasıl rol ve sorumluluklar veriyor gözlemleyin. Bu noktada filial oyun terapisi oldukça işlevseldir. Ayrıca çocuğunuzu izlerken şu soruların cevaplarını bulmaya çalışın;

  • Oyun oynarken sıklıkla hangi oyuncakları tercih ediyor ve onlarla ne tarz aktiviteler yapıyor?
  • Uzun süre sıkılmadan vakit geçirdiği oyuncaklar, aktiviteler neler?
  • Oyun oynamadığı zamanlarda neler yapıyor, nelerle ilgileniyor?

Çocukların ilgi ve beceri alanları onlara yeterince çeşitlilik sunarak belirlenebilir. Çocuğunuzun sanata, spora, bilime, sosyal alanlara ilgi ve becerisi olabilir. Ancak bu alanların her biri kendi içinde ayrı ayrı dallara bölünür. Bir çocuğun spora ilgili olmasını bulmak yeterli değildir. Hangi spor dalına ilgi ve becerisi var önemli olan bunu bulabilmektir.

Atletizm ile spor alanına giriş yapan bir çocuğun keyif almaması spora ilgisi olmadığı anlamını taşımamalıdır. Çocuğun yine spor içerisinde yüzme, voleybol, basketbol, tırmanma, cimlastik gibi farklı alanlara da ilgisi olabilir. Bunu tespit edebilmek için çocuğu olabildiğince çok farklı dallarda tecrübe edinmeye yönlendirmek gerekir.

İlgi ve Becerileri Tespit Etmek İçin Profesyonel Destek Almak Hem Çocuk/Genç için Hem Aile İçin Kolaylık Sağlıyor

İlgi ve becerileri bulmak aileler için maliyetli ve zahmetli olabilmektedir. Pek çok aile çocuğunun ilgilerinin sıklıkla değiştiğinden ve çocuklarının maymun iştahlı olduğundan yakınmaktadır. Bu dönemde kurstan kursa, etkinlikten etkinliğe koşmak aileler için olduğu kadar çocuklar için de zordur. Ancak çocuğun zeka alanı tespit edildiğinde, becerileri, ilgi alanları takip edildiğinde yönlendirme daha kolay olacaktır.

Örneğin bir çocuğun dilsel zekası olabilir, çocuğun dil alanına yatkınlığı vardır ama aynı oranda ilgisi olmayabilir. Aile çocuğun yatkınlığını göz önünde bulundurarak dil alanına yönelik bir mesleğe yönlendirme yapmak isteyebilir. Ancak bir profesyonel çocuğun/gencin dil alanına yatkınlığını dikkate alarak ilgi alanıyla da örtüşecek bir mesleği önerebilir.

Aile veya çocuk bir profesyonelin yapacağı detayda değerlendirme yapmakta zorlanabilir. Bu noktada özellikle alan ve meslek seçimi yaparken kariyer danışmanlığı almak son derece önemlidir.

İlgi ve Beceri Alanları Dikkate Alınarak Yapılan Meslek Seçimi Başarıyı ve Psikolojik Doyumu Artırıyor

İlgi ve beceri alanlarının zamanında ve doğru şekilde keşfedilmesi oldukça önemlidir. Bu alanlardaki kazanımlar okul öncesi dönemden başlayarak çocuğun öğrencilik ve meslek hayatına kadar etki eder. Sadece eğitim ve mesleği de etkilemez; sosyal hayat becerilerini, iletişim şeklini, yaşam standartlarını da belirler. Ancak bir meslek seçerken ve kariyer planı yaparken ilgi ve beceri alanları doğru seçim için yeterli değildir.

Bir çocuğun/gencin bir alana ilgisi olabilir ama becerisi olmayabilir. Becerisi olabilir ama ilgisi olmayabilir. İlgisi ve/veya becerisi olabilir ama bilgisi olmaya bilir. Hepsi olabilir ama sosyo-ekonomik, kültürel ve dönemsel koşullar bu meslek için uygun olmayabilir. Dolayısıyla doğru bir seçim yapabilmek için ilgi ve beceri alanları belirleyici olsa da tek etken değildir.

Meslek seçimi ve kariyer planı için mutlaka okul rehberlik biriminden ve/veya profesyonel bir kariyer danışmanından destek alınmalıdır. Bireyin bir ömrüne etki edecek mesleğini seçmesi oldukça önemli bir karar sürecidir. Bu sürecin en sağlıklı ve faydacı şekilde tamamlanabilmesi için çok boyutlu değerlendirme yapılmalıdır. Bireyin ilgi ve beceri alanları dışında, karakteri, zeka alanı, öğrenme stili, bilgisi, beklentileri de göz önünde bulundurulmalıdır.

Geleceğin meslekleri ve mesleklerin geleceğine yönelik bilimsel bilgiler de dikkate alınmalıdır.

Aba Psikoloji olarak, uzman kadromuzla danışanlarımıza daha iyi bir akademik yol izleyebilmeleri için yardımcı oluyoruz. Uyguladığımız IQ, EQ, dikkat, algı, yetenek ve kişilik testleriyle çocuk, genç ve yetişkin danışanlarımızın potansiyellerini keşfediyoruz. Kullandığımız psikolojik yöntemlerle danışanlarımızı daha iyi akademik sonuçlar alabilecekleri şekilde yönlendiriyoruz. Danışanlarımızın akademik eksiklerini tespit ederek gideriyor, dünyanın en seçkin kurumlarında eğitim almalarını sağlıyoruz.

Aba psikoloji olarak stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı veriyoruz. Bu yöntemle çocukların ilgi ve beceri alanları belirleniyor, kariyerlerine çocukluk yıllarından itibaren başarıyla yön vermeleri destekleniyor. Detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Yazılarımızı paylaştığımız Blog sayfamızdan ve Youtube kanalımızdan da içeriklerimizi takip edebilirsiniz.

Read More

Sosyal anksiyete diğer adıyla sosyal fobi okul yıllarından başlayarak bireylerin kariyer gelişimlerini olumsuz etkiliyor. Sosyal anksiyete yaşayan öğrenciler grup çalışmalarında pasif kalıyor, derste söz almaktan kaçınıyor, tahtaya çıkmak istemiyor. Bu öğrenciler için arkadaş gruplarına katılmak, sosyal iletişim başlatmak oldukça zor. Arkadaş grupları dışında öğretmenleriyle ve diğer yetişkinlerle de iletişim kurmaları gerektiğinde çekiniyor, heyecanlanıyor, iletişimden kaçınıyorlar.

Dolayısıyla karşımıza harika fikirleri de olsa paylaşmaktan kaçınan, doğruyu biliyor da olsa söyleyemeyen öğrenciler çıkıyor. Haklıyken haklarını savunamıyor, başkalarının işiteceği ya da dikkatini çekecek şekilde konuşmaktan, davranmaktan kaçınıyorlar. Tüm bunlar beraberinde okul başarısını olumsuz etkiliyor. Öğrenciler okul, alan, bölüm ve meslek seçimlerini de sosyal anksiyete etkisiyle potansiyellerinin aksi yönde belirliyorlar.

Peki okul başarısını bu kadar olumsuz etkileyen sosyal anksiyete nedir? Nasıl gelişir ve hangi belirtilerle kendini gösterir? tedavi için nasıl bir yol izlenmelidir?

Sosyal Anksiyete Nedir?

Sosyal anksiyete, bireyin girdiği sosyal ortamlarda kendisini aşırı güvensiz hissetmesi ve başkalarının kendisiyle alay edileceğini, reddedileceği ve yargılanacağı düşünmesiyle açığa çıkan yoğun kaygıdır. Bu kaygı bireyin sosyal ortamlarda mevcut potansiyelini performansa dökmesine engel olur. Hata yapmasına, pasif kalmasına neden olur.

İlerleyen hallerde birey sosyal ortamlara girmekten kaçınır, bahaneler ve yalanlarla bu ortamlarda bulunma olasılığını minimuma indirir. Kişi sürekli olarak başkalarının zihninde kendisiyle ilgili olumsuz değerlendirmelerin olduğunu düşünür.

Sosyal anksiyete özgül ve yaygın olarak iki ayrı gruba ayrılır. Özgül sosyal fobi sadece belli ortamlarda açığa çıkar, okulda, topluluğa konuşurken gibi. Yaygın olan versiyonda ise kişi kendisini nerdeyse bütün sosyal ortamlarda huzursuz, kaygılı ve gergin hisseder. Alt tipler yaygınlıklarına göre incelendiğinde yaygın versiyonu özgüle göre daha erken yaşlarda başlamaktadır. Aynı şekilde yaygın sosyal fobinin görülme sıklığı da daha fazladır.

Sosyal fobi sıklıkla ergenlik yıllarında başlamaktadır. Okul fobisi olan öğrencilerde ergenlik ve sonrası sosyal fobi görülme sıklığı da artmaktadır. Okul Başarısı İçin Özgüven Nasıl Geliştirilir? ve Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sosyal Anksiyete Nasıl Gelişir?

Sosyal anksiyete çocuğun okul çağına geldiği yani ailesinin dışında başkalarıyla bir arada yaşamayı öğrenmesi gerektiği durumlarda açığa çıkar. Çoğunlukla sosyal fobi görülen bireyler mükemmeliyetçi ve/veya aşırı korumacı ebeveynler tarafından yetiştirilmektedir.

Çocuğa kendi başına halledebileceği konularda da sorumluluk verilmez, ihtiyaçları sürekli ebeveynler tarafından gerçekleştirilir. Veya çocuğa yönelik ebeveynlerin sürekli mükemmeliyetçi tavrı vardır. Ebeveyn gerçekdışı beklentilerle çocuğun kapasitesini zorlayabilir. Başkalarıyla kıyaslama, rekabetçi tavırlar görülebilir.

Korumacı ebeveynlerin büyük çoğunluğu kaygılı ebeveynlerdir. Çocuğa bir zarar geleceğini düşünürler. Çocuğun dışarıya çıkmasına, sosyalleşmesine, sorumluluk almasına müsaade etmezler.

Düşer, kaçırılır, araba çarpar, mikrop kapar gibi çocuğun zarar görmesine yönelik kaygılar taşırlar. Aynı şekilde beceremez, kendi halledemez, o daha küçük, ben yapayım gibi çocuğun kendine yetemeyeceğine yönelik düşünceleri vardır. Geç ve/veya zor çocuk sahibi olan ve geçmişinde kayıplar vermiş, travma geçirmiş bireylerde bu ebeveyn tutumu daha yaygındır.

Sosyal Anksiyete Nasıl Fark Edilir, Hangi Belirtilerle Kendini Gösterir?

Sosyal anksiyete grup içerisinde geride durma, sessiz kalma, utanma, terleme, konuşurken takılma gibi belirtilerle fark edilebilir. Küçük çocuklar çoğunlukla anneden ayrılmak istemez, dışarıya çıkınca en kısa sürede eve dönmek isterler. Ebeveynleri olmadan başkalarının yanında kalmak istemezler. Başkalarıyla konuşurken heyecanlanır, ne söyleyeceklerini bilemezler. Okulda derse katılmak istemezler. Cevabını bilseler dahi doğruluğundan emin olamazlar. Kendilerine soru sorulmadıkça derse katılmazlar. Göz temasından kaçınırlar.

İletişim kurarken ne söyleyeceklerini düşünmekten karşılarındakini dinleyemezler. Kısa cevaplar verirler, cümleler uzadıkça söyleyeceklerini toparlamakta güçlük çekerler. Sözlü sınavlarla yazılı sınavlar arasında ciddi farklar vardır. Sözlülerde kestirme, kısa cevaplar verirken yazılılarda uzun uzadıya yazabilirler.

Teneffüse çıkmaz, okul etkinliklerinden ve grup faaliyetlerinden uzak kalırlar. İkili ilişkilerde oldukça zayıftırlar. Ne söyleyeceklerini iletişimi nasıl başlatacaklarını bilemezler. Bu nedenle daha çok grup konuşmalarına dahil olanlar. Sohbeti başlatan değil sohbete eşlik eden kişilerdir. Popüler olanlarla değil kendileri gibi daha sessiz olan kişilerle konuşmaya yatkındırlar. Karşı cinsle de ilişki kurmakta güçlük çekerler. Beğenilerini dile getirmekte zorlanırlar.

Sosyal anksiyete yaşayan öğrencilerde ellerde ve yüzde terleme, kızarma görülebilir. Çarpıntı, nefes darlığı görülebilir. Sık idrara çıkma, bağırsak düzensizliği, ağız kuruluğu, kusma ve benzeri semptomlar görülebilir.

Sosyal fobi geliştiren bir öğrencinin kendisiyle ilgili yetersizlik ve güçsüzlük duygusu yoğundur. Kendini beğenmez ve başkaları tarafından da beğenilmediğini düşünür. Mükemmel olma arzusu yüksektir ama ne kadar iyi olursa olsun mükemmel olmadığını düşünür. En ufak şeylerde dahi kolayca kaygılanabilir ve hata yapmaktan korkabilir. Özgüveni düşük, değersizlik algısı yüksek çocuklardır. Sıkıcı olduklarını ve başkaları tarafından sevilebilir olmadıklarını düşünürler.

Sosyal Anksiyete Yaşayan Öğrencilerin Benlik Algıları Düşüktür

Sosyal anksiyete aile bireylerinde de varsa çocukta görülme olasılığı daha fazladır. Sosyal fobisi olan bir ebeveyn sosyal iletişim geliştirme noktasında çocuğu yönlendiremeyecek ve eksik rol model olacaktır. Sosyal anksiyete görülen öğrencilerde ayrıca şu çekincelerde yaygındır; Kapalı bir kapıyı çalıp içeri girmeye çekinirler. Az tanıdığı kişilerle iletişim kurmaya, yabancılara soru sormaya, yabancılarla telefonda konuşmaya, otorite konumundakilerle konuşmaya çekinirler.

Kendilerine yapılan bir haksızlığa karşı çıkmaya, haklarını aramaya çekinirler. Hayır demekte zorlanırlar, ısrarcı kişilerin tekliflerini geri çeviremezler. Bu nedenle ihtiyaçları olmayan şeyleri alabilir veya zamanları olmadığı halde başkalarının işine yardım edebilirler. Sosyal fobi yaşayan öğrenciler el yazılarının beğenilmeyeceğini düşünerek arkadaşlarıyla notlarını paylaşmak istemezler.

Tahtada yazı yazmak istemezler. Projelerini, ödevlerini sınıf önünde sunmak istemezler. Hep bir beğenilmeme, aşağılanma, eleştirilme korkuları vardır. Kimse onlara bu şekilde yaklaşmıyor olsa dahi arkasından konuşulduğunu düşünürler. Alay edilme, dalga geçilme, küçümsenme korkuları yüksektir. Sosyal Beceri Eksikliği Akademik Başarıyı Olumsuz Etkiliyor ve Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sosyal Anksiyete Öğrencilerin Kariyer Gelişimlerini ve Seçimlerini de Etkiliyor

Sosyal anksiyete yaşayan çocuk ve genç öğrenciler okul hayatlarında potansiyellerini performansa dönüştüremiyorlar. Öğretmenleri tarafından yaşadıkları kaygı fark edilmediğinde bu öğrenciler öğrenmeye ilgisiz olarak kabul edilebiliyorlar. Düşük başarı adeta kendini gerçekleştiren kehanete dönüşüyor ve bu öğrenciler akademik açıdan da kendilerini değersiz kabul ediyorlar.

Yaşadıkları kaygı ile başa çıkmakta güçlük yaşadıkları için öğrenciler sosyal etkileşimin minimum düzeyde olacağı mesleklere yönelebiliyorlar. İlgi alanları hobileri ve mesleki seçimleri de kaygılarından etkileniyor. Meslek seçerken göz önünde olmayacakları, takım çalışması veya sürekli iletişim gerektirmeyecek mesleklere yöneliyorlar.

Sosyal anksiyetesi olan bir öğrenci için bilgisayar başı işler, yalnız çalışacakları işler daha cazip oluyor. Telefon görüşmeleri veya yüz yüze konuşma yapmasını gerektirmeyecek işler kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlıyor. Homeoffice yürütebilecekleri işler de onlar için cazip olabiliyor.

Okula, dershaneye gitmek, okul değiştirmek, aileden uzaktan bir yaşam sürmek onlar için kaygı verici olabiliyor. Bu nedenle üniversite seçimlerini de mümkün olabildiğince aile yanında olabilecekleri şekilde yapıyorlar. Kendi ayakları üzerinde olmayı tecrübe edebilecekleri deneyimlerden de kaçınıyorlar. Ayrılık Anksiyetesi Üniversite Seçimini Etkiliyor ve Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sosyal anksiyete tedavisi olan ve erken teşhis edildiğinde olumsuz etkileri minimuma indirilebilen psikolojik bir rahatsızlıktır. Toplumumuzda görülme sıklığı oldukça fazladır. Akademik başarısızlık yaşayan pek çok öğrencide sosyal fobi görülme olasılığı yüksektir. Öğretmenlerin farkındalıklı gözlemi, aileyle okulun yeterli iletişim halinde olması öğrencilikte sosyal fobinin fark edilmesini kolaylaştırmaktadır.

Sosyal fobi yaşıyor ve duyduğunuz kaygı okul başarınızı, kariyer seçimlerinizi olumsuz yönde etkiliyorsa destek alabilirsiniz. Psikolojik destek ve kariyer danışmanlığı ile yaşadığınız olumsuzlukların üstesinden gelebilirsiniz.

Aba psikoloji olarak sosyal anksiyete yaşayan bireylere uzman kadromuzla danışmanlık sunuyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planlaması yapıyor okul başarınızdaki engelleri aşmanıza destek oluyoruz. Kariyer planınızı yaparken ilgi, beceri alanlarınızı dikkate alıyor, zeka ve karakter özelliklerinize ve beklentilerinize uygun hedefler belirliyoruz.

Read More

“Konuşurken heyecanlanıyorum!” diyenlere sıklıkla rastlayabilir ve sizde bu heyecanı duyuyor olabilirsiniz. Aslında heyecan sağlıklı bir duygudur ve kontrol edilebildiğinde de performansa olumlu etki etmektedir. Ancak konuşurken heyecanlanmak kontrol edilemediğinde sosyal anksiyete yaşayan bireylerin sıklıkla yaşadığı olumsuz bir deneyime dönüşür.

Sosyal anksiyete yaşayan bireyler bir topluluğa hitap edeceklerinde kaygılanırlar. İlgi ve gözler üzerlerinde olduğunda, herkes onları dinlediğinde yoğun stres yaşarlar. Stres yaşamaları için ille de göz önünde olmalarına gerek yoktur. Heyecanlanmaları için seslerini başkalarının duyacağını bilmeleri de yeterlidir. Telefonla konuşmak, telekonferans yapmak, görüntülü konuşmak, mülakata girmek, sunum yapmak, sahnede olmak onlar için ürkütücü olabilir.

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyenler tabi ki yaptıkları her konuşmada heyecan duymazlar. En azından mevcut heyecanlarını sağlıklı düzeyde tutabildikleri ortamlar da olmaktadır. Sıklıkla konuştukları, kendilerini güvende hissettikleri kişilerle görüşürken heyecanlanmazlar veya bu heyecanı kontrol edebilirler.

Heyecanı tetikleyen çoğunlukla hata yapma, alay edilme, rezil olma korkularıdır. Bu korkularını tetikleyecek kişi ve ortamlar onlar için kaygı kaynağını oluşturmaktadır. Biri için bu kaygının nedeni anne-baba iken, başkası için akranları, öğretmeni, yöneticisi olabilir. İlerlemiş sosyal anksiyetede kişi konuşması gereken her ortamda ve kişiyle kaygı yaşayabilir.

Kekelemekten, söyleyeceklerini unutmaktan, seslerinin titremesinden korkarlar. Bunu daha önce bir veya birkaç kez deneyimlemişlerse korkuları çok daha yüksek ve kontrol etmesi güç olabilir. Başkalarının kendileriyle ilgili değerlendirmelerinin çoğunlukla olumsuz olduğunu ve alay içerdiğini düşünmektedirler. Özsaygıları, öz değerleri ve özgüvenleri daha düşük bireylerdir.

“Konuşurken Heyecanlanıyorum” Diyen Herkes Sosyal Anksiyete mi Yaşıyor?

Konuşurken heyecanlanmak neredeyse hepimizin yaşadığı bir durumdur. Burada yaşanan heyecanın bir sorun haline gelmesine neden olan kişinin yaşadığı sıkıntının derecesidir. Kontrol edilebildiğinde heyecan kişinin performansını olumlu yönde etkilemektedir. Sağlıklı heyecan kişinin konuşmasına daha iyi hazırlanmasına, daha fazla özen göstermesine neden olmaktadır. Kişinin daha coşkulu, hazırlıklı ve enerjik olmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla da heyecan kontrol edilebildiğinde olumlu etkiye sahiptir.

Heyecanlanıyor ama bu heyecanın performansınızı olumlu yönde etkilemesini sağlıyorsanız heyecanınızı kontrol edebiliyorsunuz demektir. “Konuşurken heyecanlanıyorum” diyor ama önemli konuşmalar yapmaktan geri durmuyor, size verilen görevlerden kaçınmıyorsanız bununla baş edebiliyorsunuz demektir. Dolayısıyla konuşurken heyecan duymak sosyal anksiyete tanısı için yeterli değildir. Sıklığı, yoğunluğu ve derecesi tanı için belirleyicidir.

“Konuşurken Heyecanlanıyorum” Diyen Bireylerde Görülen Diğer Sosyal Anksiyete Belirtileri Nelerdir?

Konuşurken yoğun heyecan duymak sosyal anksiyetenin önemli bir belirtisidir. Anksiyete yaşayan bireylerin duydukları heyecanın yoğunluğu performanslarını düşürmektedir. Konuşurken terler, kızarır, titrerler. Ellerini kollarını nereye koyacaklarını şaşırabilir ya da tamamen hareketsiz kalabilirler. Beden dilleri ile konuştukları senkron içerisinde değildir. Konuşmaları akıcı değildir ve tonlamalarını da doğru yapamazlar. Heyecanlarını kontrol etmeye çalışırken kısa ve net konuşur uzun cümlelerden kaçınırlar.

Uzun bir cümle kurmaları gerekirse cümleyi toparlamakta ve konuşmayı sonuca bağlamakta zorlanırlar. Çoğunlukla konuşma yapmalarını gerektirecek ortamlardan kaçınırlar. Alışveriş yaparken kasiyerle konuşmak, müşteri hizmetlerini aramak, mülakata katılıp kendilerini anlatmak onlar için oldukça zordur. Tanımadıkları insanlara bir şey sormaları gerektiğinde çok yoğun stres duyarlar. Otorite figürleriyle, öğretmen, müdür, yönetici gibi kişilerle konuşmakta zorlanırlar.

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyen bireyler konuşacaklarını zihinlerinde toplamaya çalışırken çoğunlukla diyalogları kaçırırlar. Bunu çoğunlukla grup içerisinde yaşarlar. Bir toplantıda veya sosyal bir etkileşim ortamında açılan bir konuya dahil olmak istediklerinde sıkıntı yaşarlar. Onlar ne söyleyeceğine karar verene kadar diğerleri başka konulara geçmiş olurlar. Yapacakları esprileri de sıklıkla düşünürler. Bu yüzden doğal akışında konuşamaz ve konuşulanlara da doğal tepki veremezler.

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyen bireyler bu heyecanlarını sessiz kalarak kamufle edebilirler. Heyecan yaşadıkları ortamlardan kaçınarak da kaygıyla baş etmeye çalışabilirler. Yüz yüze iletişim yerine mail veya mesaj ile iletişim kurabilirler. Alışverişlerini online yapabilirler. Banka işlerini ATM veya online uygulamalardan halledebilirler. Arkadaşlık kurmakta da zorluk yaşayabilirler. Bu ihtiyaçlarını da arkadaşlık sitelerinden karşılayabilirler.

Meslek olarak da potansiyelleri ne kadar yüksek olursa olsun konuşmalarını gerektirmeyecek işlere yönelebilirler. Ön planda olmayacakları, geri planda çalışacakları meslekleri tercih edebilirler.

İlerleyen durumlarda müdahale edilmezse yakın arkadaşlarla, aile bireyleriyle konuşurken de kişilerde bu heyecan açığa çıkabilir. Özellikle kendilerinden emin olmadıkları, eleştirilebilecekleri veya yeterince bilgi sahibi olmadıkları konular hakkında konuşurken heyecan yaşayabilirler.

Sosyal Anksiyete Yaşayan Bireyler Neden Konuşurken Heyecanlanıyor?

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyen bireyler konuşacakları konuyu önceden bildiklerinde ön hazırlık yapmaktadırlar. Kendileriyle baş başayken gayet akıcı konuşurlar. Yalnızken kendilerinden eminken yanlarına bir başkası geldiğinde bu güven ortadan kalkmaktadır. Konuşurken göz kontağı kurmaktan kaçınır, dikkatlerinin dağılmaması için çoğunlukla bakışlarını başka yerlere sabitlerler.

Karşılarındaki kişinin beden dilini okumaya çalışırlar. Çoğunlukla her bir mesajı olumsuz algılar ve karşılarındakini sıktıklarını düşünürler. “Benimle dalga geçecek, şu an hakkında kim bilir ne düşünüyor, kesin rezil oldum.” Gibi olumsuz çıkarımlarda bulunurlar.

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyen bireyler çoğunlukla mükemmeliyetçi ailede yetişmiş ve/veya aşırı korumacı tutumla büyütülmüştür. Çoğunlukla belirtiler ergenlik döneminde fark edilmeye başlanır. Okul fobisi yaşayan, çocukluğunda çoğunlukla arkadaşlık kuramayan, yalnız çocuklarda da sosyal anksiyete gelişmesi muhtemeldir.

Ebeveynleri tarafından fazla eleştirilen, gerçek dışı beklentilerle performansları zorlanan, rekabetçi yetiştirilen çocuklarda sosyal anksiyete gelişebilir. Bu bireyler çoğunlukla akranlarıyla ve başkalarıyla kıyaslanarak büyütülmüştür. Yetersizlik duyguları oldukça yüksektir. Ne yaparlarsa yapsınlar başkalarının beklentilerini karşılayamayacaklarını düşünebilirler. Alay edilmekten, başarısız olmaktan ve hatalarının bulunmasından endişe duyarlar. Kendilerine karşı oldukça olumsuz eleştirilerde bulunurlar.

Aile ve/veya öğretmenler tarafından çocuğun davranışları utangaçlık, çekingenlik veya terbiyeli, saygılı gibi değerlendirildiğinde tedavi gecikmektedir. Sosyal anksiyete ihmal edildiğinde farklı psikolojik rahatsızlıklara da neden olmaktadır. Depresyon sıklıkla ergenlikte ve yetişkinlikte sosyal anksiyeteye eşlik etmektedir.

Sigara, alkol, madde ilerleyen durumlarda bireylerin kaygılarıyla başa çıkmaları için baş vurdukları zararlı alışkanlıklar olabilir. Arkadaş edinmekte, evlenmekte, iş bulmakta, terfi almakta zorluk yaşayabilirler. Sosyal becerilerde kendilerini geliştirmekte oldukça zorlanırlar.

“Konuşurken Heyecanlanıyorum” Diyenler için Uygulanabilecek Öneriler

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyen bireylerin konuşurken çoğunlukla sesleri titrer, çocuksu veya ağlamaklı bir sesle konuşabilirler. Bu sesi fark ettikleri anda heyecanları hızla kaygıya dönüşür ve “şu an herkes benimle alay ediyor, ağlayacağımı düşünüyorlar.” Gibi olumsuz değerlendirmeler yapmaya başlarlar. Bireylerin seslerini daha doğru kullanmayı öğrenmesi gerekir.

İyi bir diksiyon konuşurken doğru nefesle konuşabilmeyi bilmekten geçer. Diksiyon eğitimi alarak bireyler yaşadıkları heyecanı da yönetmeyi öğrenirler. Kesintisiz konuşmak, nefes almadan konuşmak da konuşurken kişinin sesinde bozulmalara yol açar. Çabuk yorulur, nefessiz kalırlar. Konuşması akıcı olmaz. Diksiyon eğitimi ile birey diyafram nefesini kullanmayı ve daha uzun soluklu, akıcı konuşmalar yapmayı öğrenir. Tonlama ve doğru yerlerde es vermeyi de öğrenmiş olur.

Bir diğer önerimiz ise kişinin bol bol kitap okuması ve kelime hazinesini geliştirmesidir. Sesli okumalar yapmak da konuşma akıcılığına destek olacaktır. Ayna karşısında okuma yapmak veya bir konu kapsamında ayna karşısında konuşmak da yaşanan heyecanla başa çıkılmasını kolaylaştırır. Kişi böylece hem konuşmalarının ön provasını yapar hem kendi sesini dinler.

Ses kaydı yapmak, konuşmasını videoya alıp izlemekte kişinin heyecanını kontrol etmesini sağlar. Kişi kendi sesine ne kadar maruz kalırsa onu kabul etmesi de o kadar kolay olacaktır.

Konuşurken hareket etmek ve beden dilini kullanmak da kişiye güven verecektir. Hem de dinleyenin dikkati konuşulanla beraber hareketlere de yönelecektir. Özellikle sahnede olacaksanız ve topluluğa hitap edecekseniz sahnede yürüyebilirsiniz. Bir alanda hareketsiz durmaktansa hareket edebilirsiniz. Hareketleriniz ayrıca dinleyenlere de orada hakimiyetiniz olduğunu hissettirecektir.

Ayrıca konuşurken mümkünse ön hazırlık yapıp bir sunu hazırlayabilirsiniz. Sunumunuza görseller, konuşmanızı hatırlamanızı kolaylaştıracak kelimeler yazabilirsiniz. Videolarla, grafikler ve istatistiklerle dikkati üzerinizden alıp sunuma yönlendirebilirsiniz.

Negatif enerjinizi atmak ve heyecanınızı boşaltmak için nefes egzersizleri öğrenebilir, kaygılandıkça uygulayabilirsiniz. Spor yapabilir, suyun iyileştirici ve rahatlatıcı gücünü kullanabilirsiniz.

Konuşurken Heyecanlanıyorum Diyor ve Performansınızın Olumsuz Etkilendiğini Düşünüyorsanız Profesyonel Destek Almayı İhmal Etmeyin

Sosyal fobi yaşıyor ve duyduğunuz kaygı okul başarınızı, kariyer seçimlerinizi olumsuz yönde etkiliyorsa destek alabilirsiniz. Psikolojik destek ve kariyer danışmanlığı ile yaşadığınız olumsuzlukların üstesinden gelebilirsiniz.

Aba psikoloji olarak “konuşurken heyecanlanıyorum” diyen sosyal anksiyete yaşayan bireylere uzman kadromuzla danışmanlık sunuyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planlaması yapıyor okul başarınızdaki engelleri aşmanıza destek oluyoruz. Kariyer planınızı yaparken ilgi, beceri alanlarınızı dikkate alıyor, zeka ve karakter özelliklerinize ve beklentilerinize uygun hedefler belirliyoruz.

 

Read More

Güvenli bağlanma doğumdan itibaren temel bakım veren ile bebek arasında kurulan duygusal, güvene dayalı bağdır. 0-3 yaş aralığında kurulan bu bağ bireyin bütün yaşamına etki etmektedir. İkili ilişkilerden, akademik başarıya, kariyere ve sosyal hayata da etkisi büyüktür. Güvenli bağ aynı zamanda bireyin öz algısını, değerlendirmelerini de etkilemektedir. Güvenli bağlanma yaşayan bir bireyde özgüven, özsaygı ve öz şefkat daha yüksektir.

Kendisiyle barışık olan, kendini seven ve potansiyeline güvenen birey tüm yaşamında daha başarılı olabilir. Ancak güvenli bağlanma sayesinde daha başarılı olmak başarısızlığın hiç yaşanmayacağı anlamına gelmemelidir. Başarısızlıklar hayatın gerçeğidir ve güvenli bağ başarısız olmanın önüne geçemez. Ancak sağlıklı bağ kurmak bireyin başarısızlıklara karşı daha yapıcı tutum sergilemesini destekler.

Güvenli bağlanma sayesinde öfke kontrolü, stresle başa çıkma, psikolojik sağlamlık daha yüksek olacaktır. Tüm bunlar değerlendirildiğinde güvenli bağlanma bireyin kariyer gelişimi üzerinde oldukça etkilidir.

Güvenli Bağlanma Nedir?

Yaşamın ilk anlarında bebek temek bakım vereniyle (çoğunlukla anne) bağımlı bir halde yaşar. Winnicot’ın da dediği gibi bir bebeğin varlığını sürdürebilmesi için ona bakan birinin olması gerekir. Temel ihtiyaçlar başkası tarafından karşılanmadığı sürece bir bebeğin kendine yetebilmesi mümkün değildir. Temel ihtiyaçlar yeme, içme, barınma, güvenlik, sevgi ve benzeridir.

Güvenli bağlanma için bu ihtiyaçların karşılanmasının dışında karşılanma süresi, sıklığı ve miktarı da önemlidir. Bir bebeğin temel bakım verenine güven duyabilmesi için ihtiyaçlarının karşılanacağını öğrenmiş olması gerekir. Annesi tarafından temel ihtiyaçlarının yerinde ve zamanında karşılanacağını bilen bebek stres yaşamayacak, ihtiyaçlarında doyuma ulaşacaktır. Bebeğin fiziksel ihtiyaçları kadar önemli olan duygusal ihtiyaçlar da bakım veren tarafından göz ardı edilmemelidir.

Duygusal ihtiyaçlar temel bakım verenin dokunuşu, şefkati, göz teması, mimikleri ve ses tonuyla bebeğe geçmektedir. Bebek ve anne için doğumdan sonraki ilk aylar deneme yanılma dönemidir. Bebek ihtiyaçlarını huzursuzluk ve ağlamalarla belli edecek, anne deneyerek çocuğun ihtiyaç düzenini tespit edecektir. Bebeğin ağlaması günün hangi zamanında neyi ifade ediyor anne zamanla ayırt edecektir.

Altını mı değiştirmeliyim, karnını mı doyurmalıyım, sevmeli miyim, uyutmalı mıyım, ağrıyan bir yeri mi var? Tüm bu sorulara anne ilk önceleri karışık cevaplar verirken zamanla bebeğinin düzenini oturtacaktır. Güvenli bağlanma da anne bebek arasında bu ortak dillin kurulmasıyla güçlenecektir.

Güvenli Bağlanma Nasıl Gelişir?

6 aydan sonra ek gıda alımı, 1 yaştan itibaren yürüme, 2 yaştan itibaren konuşma başlayacaktır. Süreler çocuktan çocuğa değişiklik gösterse de bu yaş dönemlerini ortalama kabul edebiliriz. Bebeğin edindiği her yeni beceri temel bakım verenden bir adım daha uzaklaşmasını sağlayacaktır. Zamanla çocuğun anneye bağımlılığı azalacaktır. Konuşma ve yürümeyle çocuğun sosyal çevresi genişler.

Yemek yiyebilen, kendi başına uyuyabilen, kendi başına oyun oynayabilen çocuk daha bağımsız hale gelir. Ancak çocuğun bağımsızlaşması anneden kopması değildir. Anne ile çocuk arasında görünmeyen güçlü bir bağ vardır. Bu bağ çocuğun özgürleşmesiyle birlikte genişler. Anne çocuk için güvenli bir üst gibidir. Fiziksel ihtiyaçlar azalsa da çocuğun duygusal ihtiyaçlarının karşılanması hala çok önemlidir.

Güvenli bağlanma için koşulsuz sevgi verilmesi, başarıların desteklenmesi, başarısızlıklarla baş etmenin öğretilmesi gerekir. Başarıları kadar başarısızlıklarında da yanında şefkatle durabilen bir ebeveyni olduğunda çocuk kendini güvende ve değerli hissedecektir.

Güvenli Bağlanma Belirtileri Nelerdir?

Güvenli bağlanma belirtileri bebeklikten itibaren her yaş döneminde kendini gösterir. Ebeveyni ile güvenli bağlanma gerçekleştiren bebekler, çocuklukta ve yetişkinlikte çok daha özgüvenlidir. İletişim becerileri güçlü, empati kurabilen bireylerdir. Güvenli bağlanan bireylerin çocukluktan itibaren güvensiz bağlananlara göre olumsuzluklarla başa çıkma stilleri daha yapıcıdır. Daha az stres, kaygı, öfke ve yıkıcı davranış sergilerler. Olumsuz duygu ve dürtüleriyle çok daha kolay baş edebilirler.

Olumsuz duygu ve düşüncelerini daha yapıcı şekilde ifade edebilirler. Güvenli bağlanma geliştiren bireyler bebeklikten itibaren ebeveynlerinden daha kolay ayrılabilir, ayrılık anksiyetesi geliştirmezler. Korktuklarında ya da üzüldüklerinde ebeveynleri tarafından rahatlatılmayı beklerler. Ebeveynlerinden ayrı kaldıklarında ebeveynle yeniden bir araya gelindiğinde reddetme, itme veya yok sayma davranışı göstermezler. Ebeveynle sevgi dolu ilişki kurmaya devam ederler.

Güvenli bağ kuran çocuklar; olumlu benlik algısı geliştirirler. Kendilerine güvenirler. Stres yaratan durumlarda benlik algıları değişmez. Olumsuz durumlarla baş edebileceklerini bilirler. Sosyal olarak daha esnektirler, duygularını rahat bir şekilde ifade edebilir ve kontrol edebilirler. Duygularını kontrol edebildiğinde çocuklar, dikkatlerini öğrendiklerine daha rahat verebilmektedirler.

Güvenli bağlanma tarzı geliştirmiş çocuklar dikkatlerini daha fazla yoğunlaştırabilmekte ve dikkat kaliteleri de yüksek olmaktadır. Aynı zamanda daha meraklı olup öğrenmeye daha açık olurlar.

Güvenli Bağlanma Kariyeri Olumlu Etkilerken Güvensiz Bağlanma da Başarısızlığa Neden Oluyor

Güvenli bağlanma kurulamayıp çocuğun temel bakımının ve sevgi ihtiyacının ihmal edildiği durumlarda güvensiz bağlanma gelişiyor. Güvensiz bağlanma da bebeğin ya ihtiyaçları yeterince karşılanmıyor ya da düzensiz olarak karşılanıyor. Temel bakım vereninin güvensiz yaklaşımı bebeğin dış dünyayı da benzer şekilde algılamasına neden oluyor. Aynı şekilde dış dünya kadar bebek kendisini de güvenilmez, sevilmez ve değersiz olarak anlamlandırıyor.

Özgüven, özsaygı, öz şefkat gelişmiyor. Bu bireyler bebeklikten itibaren daha öfkeli, yıkıcı davranışları olan, iletişim eksikliği yaşayan bireyler oluyor. Ailenin olumsuz ebeveyn tutumları çocuğun olumsuz duygu ve düşüncelerini bastırmasına neden oluyor. Duygu ve düşüncelerini doğrudan ifade edemeyen bireylerde ise çocukluktan itibaren pasif agresif davranışlar görülüyor. Pasif Agresif Davranışlar Başarıyı Engelliyor ve Bilinçli Farkındalık ile Öfke Kontrolü yazılarımızdan faydalanabilirsiniz.

Güvensiz Bağlanma Stilleri ve Güvensiz Bağlanma Belirtileri Nelerdir?

Güvensiz bağlanma, güvenli bağlanmanın aksine ilişkilerimizi, başarıya yönelik potansiyelimizi ve kendilik algımızı yaralıyor. Güvensiz bağlanan bireyler akademi ve iş hayatında çatışmayı yönetemeyen, stresle başa çıkamayan, pasif agresif, özgüvensiz olarak karşımıza çıkıyor. Güvensiz bağlanma ebeveynle kurulan ilişkinin şekline göre farklı alt tiplere ayrılıyor.

Kaçıngan Bağlanma Sitili

Temel bakım veren bebeğin ihtiyaçlarını doğru anlamaz ve zamanında karşılamazsa bebek strese girer. Bu stres uzun sürdüğünde ve ihtiyaçların karşılanması bir düzene sokulamadığında kaçıngan bağlanma gerçekleşir. Bebek daha geç sakinleşir, daha fazla ağlar ve tehdit altında olduğunu hissederek strese girer. Bir süre sonra bu bebeklerde ihtiyaçlarının zamanında doyurulmayacağına yönelik inanç gelişir.

Anneleriyle ilişkileri zayıflar. Annenin varlığında da yokluğunda da bebek benzer tepkiler gösterir. Annenin gitmesi üzüntü ya da gelmesi heyecan yaratmaz. Bu bağlanma stiline sahip bireylerde çocukluktan itibaren antisosyal ve pasif agresif davranışlar görülür. Ergenlik ve yetişkinlikte güvene dayılı yoğun ilişki ve arkadaşlıklardan kaçınırlar. Çünkü çevrelerine güven duymaz, ilişkilerinde mesafeye ihtiyaç duyarlar. Kontrolleri dışında yakınlık girişimleriyle karşılaştıklarında stres yaşarlar.

Kaygılı Bağlanma Sitili

Bir başka bağlanma sitili ise kaygılı bağlanmadır. Burada da temel bakım verenle güvenli bağlanma söz konusu değildir. Temel bakım veren kişinin bebeğin yaşamında yeterince rol almadığı, etkileşimin yetersiz olduğu ilişkilerde gelişir. Bu ilişkide temel bakım veren bebeğin ihtiyaçlarını ihmal edebilir ya da erteleyebilir. Bu tarz bebekler annelerinin varlığında da yokluğunda da huzursuzluk belirtileri gösterir ve kolayca sakinleşemezler.

Bakımın düzensiz oluşu bebeğin de duygusal dengesini bozmaktadır. Kaygılı bağlanan bireylerin özgüvenleri oldukça düşüktür. İlgi eksikliği nedeni olarak çoğunlukla kendilerini görürler. Değersiz olmaları ya da yetersiz olmaları nedeniyle ihtiyaçlarının karşılanmadığı hissine kapılırlar. Ergenlik döneminde kaygı bozuklukları ortaya çıkabilir. Kendini ifade etmekte, duygu ve düşüncelerini paylaşmakta güçlük yaşarlar.

Karışık Bağlanma Sitili

Başka bir güvensiz bağlanma türü ise karışık bağlanma sitilidir. Bu bağlanma türünde anne kendi iç dünyasındaki stres, kaygı ve sorunlarla çok meşguldür. Anne bebeğe ruh halini farklı davranışlarla yansıtır. Kimi zaman sevgi doluyken kimi zaman ilgisiz veya kötü davranabilir. Böyle bir ilişki içerisinde bebek için anne hem bir ihtiyaçtır hem de korku duyulan bir nesnedir.

Dolayısıyla bu tarz bir ilişki geliştiren bebeğin de vereceği tepkiler düzensiz ve tutarsız olacaktır. Bu bireylerde düzensiz olarak manipülatif, sevgi dolu veya aşırı çekingen davranışlar görülebilir. Ayrıca agresif, yıkıcı davranışlarda da bulunabilirler.

Güvenli Bağlanma ve Psikolojik Destek

Yaşamın ilk yılları itibariyle temel bakım veren ile kurulan güvenli bağlanma bireyin bütün bir yaşamına etki ediyor. Kurulan bağın türü bireyin ilişkilere, arkadaşlıklara, başarıya, sevgiye ve daha pek çok şeye bakışını etkiliyor. Güvenli bağ bireyin akademik hayatını ve kariyerini olumlu etkilerken güvensiz bağ başarısızlıklara yol açıyor.

Özgüven sahibi, sorumluluk alabilen, karar verebilen, olumsuzluklarla başa çıkabilen bir birey başarılı olmak için tüm kaynaklarını kullanıyor. Bunun aksine kendine güvenmeyen, değersiz ve yetersiz olduğunu, diğerlerinin güvenilmez olduğunu düşünen birey başarısız oluyor. Yaşamımızın hatırlamadığımız ilk üç yılının tüm hayatımız üzerinde bu kadar belirgin etkisinin olması inanılmaz. Ancak ilk üç yılın olumsuz etkilerini ilerleyen yıllarda tölere etmekte mümkün.

Temelde bu problemlerin yaşanmaması için asıl yapılması gereken ebeveynlerin ebeveynlik rollerine çocuk sahibi olmadan hazırlanmaları. Ancak bunun mümkün olmadığı durumlarda güvensiz bağlanma sitilleriyle yaşamın ilerleyen yıllarında da çalışabiliyoruz. Güvensiz bağlanmanın etki ettiği duygu, düşünce ve davranışlara odaklanıyoruz. Akademik hayatta ve kariyer gelişiminde yaşanan başarısızlıkları tolere etmek üzerine çalışıyoruz. Güvenli bağlanma kuramadığınızı düşünüyor ve profesyonel destek almak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Sosyal fobi bireyin potansiyelini sınırlı kullanmasına neden olarak kişinin kariyer gelişimini olumsuz etkiliyor. Mesleğinde çok başarılı olabilecek potansiyele sahip nice birey yaşadıkları sosyal anksiyete bozukluğu nedeniyle başarı gösteremiyor. Bu kaygı başarının önünde önemli bir engel oluştururken bireyler başarısızlık nedenlerinin altında yatan bu faktörü çoğunlukla fark etmiyor. Fark etmekten de öte bu fobiyle yüzleşmekten ve aşmaya çalışmaktan büyük endişe duyulabiliyor.

Bir toplantıda söz alacakken, sunum yapacakken, iş görüşmesinde kendinden bahsedecekken bir anda bireyin karşısına çıkıyor sosyal fobi. Potansiyeline yansıyor; beden dilini, diksiyonunu ve hatta organizasyon becerisini olumsuz etkiliyor. Konuşacaklarının sıralaması karışıyor, kelimeler birbirine giriyor, beden dilindeki donukluk ya da telaş heyecanı daha da tetikliyor.

Sosyal ortam içerisinde performans sergileyen bireyde terleme, titreme, kızarma, çarpıntı gibi fizyolojik belirtiler açığa çıkabiliyor. Özgüven eksikliği, utangaç, çekingen mizaçlar, hatalı ebeveyn tutumları sosyal fobiyi etkiliyor. Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! ve  Okul Başarısı İçin Özgüven Nasıl Geliştirilir? Yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Peki Sosyal fobi nedir ve Neden bireyin kariyer gelişimini olumsuz etkiliyor?

Sosyal Fobi Nedir?

Sosyal fobi bireyin sosyal alan içerisinde göz önünde olmasını ya da diğerleriyle etkileşimde bulunmasını gerektiren durumlarda açığa çıkan kaygıdır. Bir diğer adı sosyal anksiyete bozukluğudur. Sosyal fobisi olan bireyler toplum içine girmekten, izlenmekten ve dikkat odağı olmaktan çokça rahatsız olurlar.

Çoğunlukla kaygının altında yatan temel neden diğerleri tarafından olumsuz değerlendirilmek, eleştirilmek ya da yapacağı ve söyleyeceği bir şeyle küçük düşmekten korkmaktır. Birey bu kaygıyı yaşamamak için sosyal etkileşimden kaçınabilir. Mecbur kalmadıkça sosyal aktivitelerden, başkaları önünden performans sergilemekten kaçınır. Zamanla kaçınma davranışı korkunun daha da artmasına neden olabilir.

Sosyal fobinin nedeni tam olarak bilinmese de genetik faktör, mizaç ve yetiştirilme tutumlarının etkili olduğu düşünülmektedir. Çocuklukta çekingen, içe kapanık, utangaç olan bireylerde sosyal fobi görülme olasılığı oldukça yüksektir. Sosyal fobinin toplumda görülme sıklığı da oldukça yüksektir. Özellikle ergenlik dönemi itibariyle sosyal fobinin görülme sıklığı artmaktadır. Bunun en büyük nedeni ergenliğin getirdiği hormonal, bilişsel ve fiziksel değişikliklerdir.

Ergenlikte Sosyal Fobi Görülme Sıklığı Artıyor

Birey bu dönemde bedeniyle daha fazla ilgilenir. Fiziksel gelişiminin getirdiği değişim gencin beden algısına yönelik olumlu veya olumsuz yüklemeler yapmasına neden olabilir. Bu dönemde genç için kendini göstermek, performans sergilemek, kendini ispat etmek önemli bir gelişim hedefidir. Gençte önce aileye, sonra akranlara ve çevresindeki diğer kişilere kendini ispat etme ihtiyacı oluşmaktadır.

Gencin sosyal ilişkilerde ya da diğer gelişim alanlarında sergilediği performans genç tarafından diğerlerinin değerlendirmesine sunulur. Genç için bu değerlendirme soyut düzeydedir. Genç çevresinin verdiği sözsüz mesajları alır ve işler. Bu işlemleme sonrasında genç fiziksel görünüşüne, kişiliğine, becerilerine dolayısıyla bütünüyle kendine bir değer atfeder. Bu değerin derecesi bireyin sosyal fobi geliştirmesine neden olabilir ya da onu sosyal beceriler anlamında başarılı kılabilir.

Ailesi tarafından sürekli eleştirilen, aşağılanan ya da cezalandırılan bireylerde özgüven gelişmemektedir. Aynı şekilde ailesi tarafından çok korunan, her zorluktan sakınılan çocuklarda da çekingenlik söz konusu olmaktadır. Ailelerin gence yaklaşımı özellikle ergenlik döneminde daha yapıcı, şefkatli ve destekleyici olmalıdır.

Ebeveyn Tutumları Sosyal Fobi Gelişimine Etki Ediyor

Ebeveyn tutumlarının sosyal fobi gelişiminde etkisi büyüktür. Kişilik olarak çekingen ve utangaç yapıda olan bir çocuğun ailesinin olumsuz tutumları bu gelişimi desteklemektedir. Aynı şekilde anne babanın da utangaç, çekingen mizaçlı olması, sosyal ortamlardan kaçınması çocuğa olumsuz rol model oluşturmaktadır. Otoriter-baskıcı ebeveyn tutumlarında çocuğun ya da gencin sürekli azarlanması, cezalandırılması sosyal fobiyi desteklemektedir.

Aile içi şiddet; ebeveynlerin birbirine sözlü ya da fiziksel şiddet uygulaması da sosyal fobiyi desteklemektedir. Sosyal fobinin gelişmemesi ve özgüvenin desteklenebilmesi için çocuğun, gencin koşulsuz sevgi alması gerekir. Sevgi herhangi bir göreve, koşula bağlanmamalıdır. Aile bireyleri çocuğun kişilik özellikleri ile alay etmemelidir. Anne babanın çocuğunu başkaları ile sürekli karşılaştırması ve kıyaslaması da çocuğun sosyal ortam içerisinde kaygı geliştirmesine neden olabilmektedir.

Kıyaslama yapmak yerine çocuğun gelişimini kendi geçmiş başarıları üzerinden değerlendirmek gerekmektedir. Yine aynı şekilde başarısızlıklar yerine başarılar vurgulanarak çocuğun başarma arzusu pekiştirilmelidir.

Sosyal Fobi Gelişmemesi için Aileler Erken Dönemde Çocukları İçin Önlem Alabilir

Çocuklarda sosyal fobi gelişmemesi için anne babalar çocukluktan itibaren önlem alabilir. Özellikle ilk iki yaştan sonra çocuğun dikkati çevreye yönelmektedir. Evdeki uyaranlar çocuk için yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle okul öncesi dönemden itibaren çocuğunuzla birlikte sosyal ortamlara girebilirsiniz. Kendi sosyal ilişkileriniz ve iletişim becerilerinizle çocuğunuza rol model olabilirsiniz.

Okul Öncesi Eğitim Değerlendirilmeli

Mümkünse çocuğunuzu 3 yaş itibariyle okul öncesi eğitime başlatabilir daha öncesinde oyun gruplarına gönderebilirsiniz. İlgi ve beceri alanlarına göre sanat ya da spor dallarına yönlendirebilirsiniz. Ev içerisinde görev ve sorumluluklar verebilir, kendi seçimlerini yapması ve karar alması için destekleyebilirsiniz. Çocuğunuzun başarabileceği şeyleri onun adına siz yapmamalısınız. Aksine kendisinin denemesi için cesaretlendirmelisiniz.

Okul Öncesi Eğitim Ne Zaman Başlamalı? Ve Ebeveynler Kreş Seçerken Nelere Dikkat Etmeli? Yazılarımız okul öncesi eğitim hakkında size fikir verebilir. Okul Öncesi Dönemde Kariyer Planı Yapmak: Küçük Ayaklar Geleceğe Büyük Adımlar Atsın yazımızı da okuyabilirsiniz.

Kaç yaşında olursa olsun ona da evde söz hakkı vermeli, fikirlerini paylaşmasını desteklemelisiniz. Konuşurken göz kontağı kurarak, onun seviyesine eğilebilir ya da diz çökebilirsiniz. Beden diliniz çocuğunuzla ilgilendiğinizi ona hissettirmelidir. Akademik Başarı İçin Çocukların Yönetici İşlev Becerisi Geliştirilmeli yazımızı da okumanız sosyal fobi gelişimini engellemek için faydalı olabilir.

Çekingenlik, Utangaçlık Ebeveyn Tarafından Yüceltilmemeli ya da Aşağılanmamalı

Çocuğunuz çekingen, utangaç, içe dönük bir mizaca sahip olabilir. Bu yönlerini aşağılamamalı ya da yüceltmemelisiniz. Bazen çocuğun sessiz, çekingen olması aile tarafından yüceltilmekte, pekiştirilmektedir. Ancak bu pekiştirme çocuğun daha da fazla içe kapanmasına neden olabilmektedir. Bu yönlerinin aşağılanması ise çocuğun daha fazla performans kaygısı geliştirmesine neden olmaktadır.

Çocuk sosyalleşmek için zorlanmamalı, aile bunu çocuk için bir görev ya da zorunluluk haline getirmemelidir. Sosyal fobi sahibi bireyler “el alem ne der?” kaygısını çok yaşamaktadır. Dolayısıyla çocuğun bir düşüncesi, davranışı ya da duygusu için başkası ne der, ayıp gibi yüklemeler yapılmamalıdır.

Ebeveynin mükemmeliyetçiliği Sosyal Fobiyi Tetikliyor

Ebeveynin mükemmeliyetçi yapısı çocuğun performans kaygısı duymasına ve sosyal fobi geliştirmesine neden olabilmektedir. Bu nedenle çocuğun başarısızlıkları eleştirilmemelidir. “Neden 100 değil de 95” gibi bir soru çocuğunuzun kendini” başarısızım, değersizim ve beklentiyi karşılayamıyorum” şeklinde etkiletmesine neden olabilir. Çocuğunuzun sosyal girişimlerini destekleyin.

Adımlarını başkalarına göre değil kendi mevcut durumuna göre değerlendirin. Bir çocuk için müsamerede şiir okumak kaygı sebebi olmayabilir. Ancak başka bir çocuk için derste parmak kaldırıp söz almak kaygı nedeni olabilir. Dolayısıyla parmak kaldırmaya çekinen bir çocuktan beklenti okul gösterisine katılması olmamalıdır. Sevdiği bir derste söz alması, fikrini paylaşması onun için büyük bir başarı olarak değerlendirilmelidir.

Sosyal Fobi ile Başa Çıkmak için Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Tedavi edilmeyen sosyal fobi bireyin hayatını olumsuz şekilde etkileyecektir. Bu etki çocukluk yıllarından başlayarak yetişkin hayata kadar artarak devam edebilir. Sosyal fobi akademik başarısızlıktan, sosyal izolasyona, yalnızlığa ve kariyerde başarısızlığa kadar etki edebilir. Sosyal fobiye bağlı kaygılar bireyin hayattan, ilişkilerden, işten veya okuldan keyif almasına engel olabilir.

Birey ergenlik itibariyle bu olumsuz duygu ve düşüncelerle başa çıkmak için riskli davranışlara ve kötü alışkanlıklara yönelebilir. Sosyal fobik bireyde madde, alkol kullanımı, intihara meyil, depresif bozukluklar, diğer anksiyete bozuklukları zamanla gelişebilir. Dolayısıyla sosyal fobinin erken teşhisi ve tedavisi oldukça önemlidir. Sosyal fobi yaşıyorsanız ve aşmak için desteğe ihtiyaç duyuyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Sosyal yaşamınızdan, akademik ve kariyer hayatınıza kadar hayatınızın her alanında yaşadığınız güçlükleri birlikte aşabiliriz. Kariyer gelişimine önem veren, mesleğinde iyi yerlere gelmek isteyen her birey sosyal fobi engelini aşmalıdır. Profesyonel danışmanlık ile üstesinden gelebileceğiniz bu problemin yaşam boyu hayatınızı olumsuz etkilemesine izin vermeyin. Aba psikoloji olarak psikolojik danışmanlık ve kariyer danışmanlığı hizmetlerimizle ilgili bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Stratejik yetenek yönetimi genç ve yetişkinlerin gelecek kaygısı ile başa çıkmalarına destek oluyor. Öğrencilikten başlayarak iş hayatındaki acemilik yıllarına kadar her aşamada gelecek kaygısı duyulabiliyor. Eğer yanlış bir meslek seçimi yapıldıysa bu kaygı ilerleyen yaşlarda da devam ediyor.

Bireysel rol ve sorumluluklarımız artıkça üzerimizdeki psikolojik baskıda artış gösteriyor. Yaşanan coğrafyanın sosyo-kültürü, ekonomisi, gelişmişlik düzeyi, mezuniyet sonrası istihdam oranları bu kaygının şiddetini belirliyor. Başarılı olabilecek miyim? iş bulabilecek miyim? kendimi gerçekleştirebilecek miyim? Bir aile kurabilecek, onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek miyim? Bu yeni yaşam döneminde de sevilecek, değer görecek, “ben” olarak kabul edilebilecek miyim?

Tüm bu belirsizlikler ve geleceğin koşullarına yönelik beklentiler kişinin gelecek kaygısını beslemektedir. Ancak alacağınız stratejik yetenek yönetimi ile gelecek kaygınızı yenebilirsiniz.

Peki Stratejik Yetenek Yönetimi Nedir?

Stratejik yetenek yönetimi, en akılda kalıcı haliyle bireylerin yeteneklerinin ve yetkinliklerinin yönetilmesidir. Bu yöntem sayesinde bireylerin gelişim alanları çıkarılır ve gelişim planları hazırlanır. Kısa ve uzun vadeli hedefler belirlenir ve bu hedeflere en verimli şekilde ulaşmak hedeflenir. Bir diğer hedef ise gerçekleştirilmek istenen amaca en iyi performansla ulaşabilmektir.

Stratejik yetenek yönetimi testinde başta WISC-V olmak üzere 8 farklı psikolojik test uygulanır ve bu testlerin sonucunda kişiye özel bir stratejik plan oluşturulur. Öğrencilerin sosyo – ekonomik ve kültürel çevrelerini de değerlendirilerek oluşturulan plan, 3, 6, 12 ve 24 aylık hedefleri ve öngörüleri kapsar.

Aba Psikoloji’ de bu uygulama yapılırken bireyin hedeflerini belirlemek için psikologlar ve eğitimciler birlikte çalışır. Bu sayede katılımcıya yönelik veriler eksiksiz analiz edilir ve tüme varım yöntemiyle hedefler belirlenir. Hedeflere ulaşmak için bireyin kişilik özelliklerine, ilgi alanlarına bilgi düzeyine, yeteneklerine uyacak şekilde yol haritası çizilir.

Hedefler belirlenirken 3,6,12 ve 24 hedefleri ve öngörüleri kapsar ancak bu süre içerisinde kişinin hedeflerinde değişiklik ihtiyacı söz konusu olursa planlar yeniden düzenlenir ve değişikliğe gidilebilir. Bu nedenle hedeflerin bölünerek 3, 6, 12, 24 aylık sürelerle planlanması çok daha sağlıklı sonuçlar vermektedir.

Stratejik Yetenek Yönetimi Neden Önemli?

Günümüzde eğitim ve iş alanında rekabet oldukça yoğun. Pastadan doyurucu pay alabilmek için kişilerin iyi okullara girebilmesi, iyi eğitimler alabilmesi gerekiyor. Ancak bunu başarabilmek için çok yönlü değerlendirme yapabilmek gerekiyor. Önce bireyin kendisini tanıması, gelecekten beklentilerini belirlemesi gerekiyor.

Meslek yaşamında mutlu ve başarılı olabilmek için ilgi, beceri, yetenek ve yetkinliğine göre meslek seçmek gerekiyor. Bununla da kalmıyor ekonomik koşullar, kültür ve tutumlar meslek seçimine yön veriyor. Gelecek 10 yıllardaki yaşam koşullarının olası getirilerini de öngörebilmek gerekiyor. Mesleklerin geleceğini ve geleceğin mesleklerini bilerek seçim yapmak başarılı seçim yapma olasılığını artırıyor.

Dolayısıyla iyi yerlerde istihdam edilmek için en başından hedef belirleyip bu hedefe uygun hazırlanmak gerekiyor. Ancak bu kararı vermek o kadar da kolay değil. Bir ömür boyunca yapacağınız mesleği seçmek bir anlık bir karar süreci olmamalıdır.

Öğrenciler ilgi, istek ve ihtiyaçlarını bir kenara bırakıp risk almamak için seçimi ailelerine bırakabilmektedir. Bu süreçte önyargıları, korkuları ya da çevrelerinden edindikleri çarpıtılmış gerçekler gençlerin cesaretlerini kırabilmektedir. Stratejik yetenek yönetimi size tüm bu etkenler sonucunda açığa çıkabilecek gelecek kaygınızı yenmenizde destek olur. İyi bir planlama yapıldığında gelecek kaygısı yaşama olasılığınız dahi ortadan kalkar.

Stratejik yetenek yönetimi sayesinde kişiler, kendini keşfetme fırsatı yakalar. Böylece gençler doğru bölümleri ve üniversiteleri tercih ederek kendine en uygun akademik kariyer planını gerçekleştirir. Stratejik yetenek yönetiminin en önemli katkılarından biri de küresel ve bilimsel bir bakış açısıyla kişilerin eğilimlerinin değerlendirilebilmesidir.

Stratejik Yetenek Yönetimi Gelecek Kaygısı Yaşamayı Nasıl Önlüyor?

Öğrenciler için üniversiteyi kazandıktan sonra “kariyerimde ne yapacağım?” sorusunun cevabını bulamamak en büyük dert. Öğrencilerin büyük çoğunluğunun hayali üniversiteye gelene dek üniversiteyi kazanmak oluyor. Ama üniversiteyi kazandıklarında “biz şimdi ne yapacağız?” diyor ve adeta sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Çünkü üniversiteye kadar sadece bu sınavı kazanmaya odaklanıyor sonrası için çoğunlukla bir plan yapmıyorlar.

Oysa iyi bir kariyer için iyi bir akademik eğitim almak yeterli değil. Mesleğe yönelik daha planlı ve stratejik çalışmalar yapmak gerekiyor. Yetersiz hazırlık ise gençlerin gerçek hayat koşullarıyla yüzleştiğinde gelecek kaygısı yaşamasına neden oluyor. Üniversiteyi kazanana kadar verilen emek ve yaşanan kaygı oldukça büyük. Dolayısıyla gelecek kaygısının yüksek olması da bir o kadar normal.

Belli bir noktaya kadar bu kaygıyı hissetmek olumsuz değil aksine öğrenciler için oldukça faydalı. Çünkü kaygı bizi uyararak geleceğe yönelik önlem almamızı ve hazırlık yapmamızı sağlıyor. Kaygı hissettikçe bu duyguyu hafifletebilmek için çareler arıyoruz. Stratejik yetenek yönetimi duyulan gelecek kaygısıyla başa çıkabilmek için kişilerin geleceğe tam donanımlı hazırlanmasını destekliyor.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kısa ve Uzun Vadeli Hedeflerinizi Belirleyin

Üniversiteye hazırlanırken nasıl bir yol izlediniz? Karakterinizle, ilgi alanlarınız, kişisel beklentileriniz ve yeteneklerinizle örtüşen, sevip mutlu olabileceğiniz bir meslek seçtiniz mi? eğer bu sorunun cevabı evet ise bugüne kadar oldukça başarılı bir strateji izlediğinizi söyleyebiliriz. Ancak bu süreci ilk başta bahsettiğimiz stratejiler ile geçirmediyseniz de endişe duymayın.

Eğitim hayatınızın ya da kariyerinizin hangi döneminde olursanız olun stratejik yetenek yönetimi ile başarılı olabilirsiniz. Eğitim hayatınız, mesleğinizle ilgili kısa ve uzun vadeli hedeflerinizin olması gelişiminizi takip edebilmek için önemlidir. Hedefler motivasyonunuzu sağlar, başarı için gerekli koşulları karşılamanıza yardım eder. Hedefler beklentilerinize, bilgi birikiminize, potansiyelinize ve çalışma koşullarınıza göre düzenlenir. Bu sayede zamanı daha verimli kullanır, çalışma süreleriniz dışında kendinize de zaman ayırabilirsiniz.

Stratejik yetenek yönetimi ile rehavete kapılmadan, zamanı kaçırmadan planlı ve programlı geleceğe hazırlanabilirsiniz. Özellikle üniversitenin ilk yılı, öğrencilerin sınav stresinden kurtulmakla rehavete kapıldıkları bir yıldır. Yeni bir ortamı keşfediyor olmakta akademik çalışmaları geri planda bırakır. Meslek hayatında da kişiler belli bir yılın üzerine çıktıklarında rehavete kapılır, yükselme imkanı bulamazlarsa motivasyonlarını kaybederler. Stratejik planlama sayesinde duraklama dönemlerinizi de nasıl değerlendirebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

Üniversitenin ilk yılından başlayarak başarılı çalışmalar yapabilir, networkünüzü nasıl geliştirebileceğinizi, mesleğe yönelik neler yapabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Mesleğinizde de duraklamaya girdiğinizde de yükselme ya da farklı kariyer fırsatlarını değerlendirmeniz için size uyan planlar çıkartılır. Bazen duraklamanın nedeni mesleki ya da kişisel yetkinliklerdeki eksiklikler olabilir. Bu noktada da size gelişim alanlarınızı öne çıkarmak için yeni hedefler planlanacaktır.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kişisel ve Mesleki Gelişim Alanlarınızı Destekleyin

Kişisel gelişim alanları, gelir elde etme amacı olmaksızın yapılan, keyif alınan uğraşlar olarak değerlendirilebilir. Kişisel gelişim faaliyetleriyle bireylerin boş zamanlarını değerlendirmesi; duygusal, bilişsel, sosyal ve davranışsal becerilerini geliştirmesi amaçlanır.

Kişisel gelişim alanları kulüplere katılmak, spor, dans, sanatla ilgilenmek, dijital içerik üretmek, fotoğrafçılık gibi örneklendirilebilir. Bu etkinlikler aracılığı ile bireyler boş zamanlarını verimli geçirmekle kalmaz farklı kazanımlar da elde ederler. En başta sosyal ilişkilerini ve iletişim becerilerini geliştirir, network elde ederler. Kişisel uğraşları sayesinde zamanı verimli kullanma, çok yönlü düşünme gibi iş hayatına etki edecek kazanımlar da elde ederler.

Üstelik günümüzde kişisel gelişim alanlarına yatırım yapan bireyler iş verenler tarafından tercih edilmektedir. Stratejik yetenek yönetimi sayesinde kişisel gelişim alanlarınızı kolayca belirleyebilirsiniz. Gelişim alanlarınıza yatırım yapabilir yaptıklarınıza mesleğinize katkı sağlayacak şekilde özgeçmişinizde yer verebilirsiniz.

Mesleki gelişim alanlarınızı doğru tespit etmenizde de stratejik yetenek yönetimi yardımcı olmaktadır. Bu yöntem ile eğitim hayatınızı en verimli şekilde değerlendirmeniz hedeflenir. Mesleğinizi en iyi şekilde yapabilmeniz için mümkün olan en iyi üniversitelerden eğitim almanıza rehberlik edilir. Üniversite döneminde networkünüzü geliştirmeniz için önerilerde bulunulur. İyi referanslar edinebilmeniz için neler yapabileceğiniz anlatılır.

Stratejik planlama sayesinde mesleki gelişim için neler yapabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Staj programlarınız, cv hazırlığınız, katılacağınız mesleki eğitimler, sertifika programları konusunda neler yapabileceğiniz sizinle paylaşılır. Mesleğinizde başarılı olmanız için gerekli olan yabancı dil yetkinliği, bilgisayar, araç kullanımı konusunda da yönlendirilirsiniz.

Belirsizlikleri Netleştirmek Gelecek Kaygısı Duymanıza Engel Olacak

Stratejik yetenek yönetimi ile yeterli bilgi sahibi olmadığınız sorulara yönelik size uygun cevaplar bulabilirsiniz. Bu soruların mantıksız ya da gereksiz olduğunu düşünmeyin, eğer size kaygı veriyorsa önemlidir. Cevabını bulmanız da sizi rahatlatacaktır. İş bulma sürecini nasıl yönetebileceğinize yönelik sorularınız, iş verenleri nasıl etkileyebileceğiniz, rakiplerinizin neler yaptığı önemlidir.

Cevapları araştırırken eksiklerinizi tespit ederek gelişiminiz için hedefler belirleyebiliriz. Tüm bu soru işaretlerine stratejik yetenek yönetimi ile objektif yanıtlar bulabilirsiniz. Bilinçli şekilde yapacağınız tüm bu hazırlıklar gelecek kaygısı yaşamanızı engelleyecektir.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Risk Almadan Sorumluluk Alın, Gelecek Kaygısı Yaşamayın

Sorumluluk sahibi olmak bireylerin erken yaşam dönemleri itibariyle geliştirmeleri gereken önemli bir beceridir. Sorumluluk sahibi bireyler çok daha kolay özdenetim geliştirirler. Stresle kolayca başa çıkabilir, görevlerini ve kendilerinden beklenenleri yerine getirebilmek için daha planlı hareket edebilirler. Sorumluluk sahibi bireyler işlerini başkalarına yaptırmak yerine bizzat kendileri yapan, sonuçlarıyla yüzleşen bireylerdir.

Sorumluluk sahibi bireyler daha rahat karar verebilir, kendi hayatlarının kontrolünü ellerinde tutabilirler. Gelecek kaygısı yaşasalar dahi bu kaygıyı başa çıkabilecek düzeyde tutabilirler. Sorumluluk almak kimi zaman kaygı verici olabilir. Özelliklede potansiyelinin farkında olmayan bireyler için sorumluluklar ürkütücü olabilir.

Stratejik yetenek yönetimi sonucunda bireyler sorumluluk almaya yönelik cesaretlenirler. Güçlü yönleri, bilgi birikimi, tecrübeleri göz önünde bulundurularak bireylerin sorumluluk almaları desteklenir. Sorumluluk becerisi kazanmak hem mesleki başarı hem de kişisel yaşam için önemlidir.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Karar Sürecinizde Ailenizin Desteğini Alabilirsiniz

Gelecek kaygısı yaşayan bireyler için çevrelerinde onları destekleyen arkadaşlarının ve sıcak aile ilişkilerinin olması değerlidir. Geleceğin belirsizliği karşısında kaygılar ile başa çıkmada aile ve sosyal destek oldukça etkilidir. Sevildiğini ve desteklendiğini bilen, yalnızlık hissetmeyen bireyler başarmaya daha kolay odaklanır. Ancak özellikle alan ve meslek seçerken isteklerimiz ailemizin beklentileriyle uyuşmayabilir.

Bizim için doğru olan onlar için riskli olabilir. Onlar için doğru olan bizim bilgimiz ve ilgilerimizle örtüşmeyebilir. Dolayısıyla da seçim sürecimiz beklediğimizden daha karmaşık ve stresli hale gelebilir. Ailenin seçimine yönelmek daha mutsuz olacağımız bir geleceğe merhaba demek anlamına gelebilir. Aileyle çatışmak ise duygusal ve maddi desteğimizi kaybetme riskini almaya neden olabilir.

Stratejik yetenek yönetimi ise birey için en doğru meslek alternatiflerini ve kariyer planlarını çıkaracaktır. Test ve envanter sonuçları ile mesleklere yönelik yapılan bilimsel çalışmalar ışında yapılacak yönlendirmeler daha güvenilirdir. Ailelere detaylı bilgilendirme yapılmakta ve tüm sonuçlar ailelerin soru işaretlerini giderecek şekilde paylaşılmaktadır.

Stratejik yetenek yönetimi sayesinde aile ile genç arasında uzlaşı sağlanır. Gencin sevdiklerinin desteğiyle kendini gerçekleştirmeye yönelik inancı perçinlenir ve kendini bu süreçte daha güçlü hisseder. Bu dönemde kaygılarınızı aileniz ve sosyal çevreniz ile paylaşabilmeniz sizi rahatlatır. Sosyal ve duygusal destek yaşayacağınız gelecek kaygısının yoğunluğunu azaltır.

Read More

Başarılı çocuklar yetiştirmek için ebeveynler bilinçli ödüllendirme yapabilmelidir. Ödüllendirme; maddi, manevi olabilir ya da bir aktivite alternatifi de ödül olarak sunulabilir. Ödüllerin yanı sıra olumlu davranışın kazanılmasını sağlayan olumsuz pekiştireçler vardır. Olumsuz pekiştireç ödül değildir ancak çocuğun davranış değiştirmesinde etkilidir.

Maddi ödüller, oyuncak, çikolata gibi somut ve para harcamayı gerektiren ödüllerdir. Manevi ödüller ise tebrik etme, sarılma, öpme, alkışlama gibi duygu ifadesinin olduğu davranış içeren ödüllerdir. Aktiviteli ödüller birlikte oynama, parka gitme, kitap okuma, film izleme gibi etkinlik içeren ödüllerdir.

Olumsuz pekiştireçler ise çocuğun davranışları sonucunda açığa çıkan olumsuz sonuçlardır. Çocuğun yere attığı oyuncağın kırılmış olması çocuk için olumsuz bir pekiştireçtir. Çocuk oyuncağının zarar görmesinden üzüntü duyar. Bu davranışı birkaç kez tekrar ederse çocuk oyuncaklarıyla oynarken kırılmaması için daha dikkatli olmayı öğrenir.

Derslerine çalışmadığı için düşük not alan çocuk için bu not olumsuz pekiştireçtir. Çocuk notlarının düşmesinden üzüntü duyar ve bir sonraki sefer notlarını yükseltebilmek için daha çok çaba sarf eder. Negatif pekiştireçler çocuğun olumsuz tecrübeden ders almasını ve tekrar etmemek için önlem almasını sağlamaktadır.

Ancak başarılı çocuklar yetiştirmek için çocuğun başarısızlığına ailenin vereceği tepki de önemlidir. Aile başarısızlık karşısında olumsuz yaklaşım sergilerse çocuk başarılı deneme yapmak için iç motivasyon geliştiremeyebilir.

Başarılı Çocuklar Yetiştirmek İçin Aileler Ödüllendirme Yaparken Nelere Dikkat Etmelidir?

Çocuklar özellikle maddi ödülleri tekrar tekrar alabilmek için ödüllendirilen davranışı tekrar etme eğiliminde olacaktır. Örneğin; güzel bir resim yaptığı için çikolata alan çocuk, çikolata almak için sık sık resim yapacaktır. Ta ki artık ödül gelmediğini fark edene kadar. Ancak bu durum ödüllendirilmeyen davranışların tekrar edilmemesi sonucu sönmesine neden olabilir.

Yani çocuk resim yapmanın hazzını çikolata ile bağdaştırır ve resim yaptıkça çikolata gelmezse resme olan ilgisini kaybedebilir. Oysa çocuğun davranış kazanırken amacı maddi ödül almak olmamalıdır. Bunun yerine amaç öğrenmek, başarmak, iyi hissetmek ve ihtiyacı karşılamak olmalıdır. Dolayısıyla başarılı çocuklar yetiştirmek için ebeveynlerin ödül verirken bazı hususlara dikkat etmesi gerekir.

Başarılı Çocuklar Yetiştirmek İçin Ödül Koşul Olarak Sunulmamalıdır

Aileler kimi zaman çocuklarına istenilen davranışları kazandırırken zorluk yaşayabilmektedir. Çocuğun yemek yemesi, uyku saatinde uyuması, dişlerini fırçalaması gibi davranışları aslında çocuğun birincil sorumluluklarıdır. Yine odasını toplaması, ödevlerini yapması gibi sorumluluklarda çocuğun alışkanlık edinmesi gereken görevlerdir. Ancak aileler bu alışkanlıkları kazandırırken zorlanabilmekte ve ödül sunarak davranışın gerçekleşmesini isteyebilmektedir.

“Yemeğini bitirirsen sana çikolata veririm.”, “Odanı toplarsan seni parka götürürüm.”, “Ödevlerini yaparsan 1 saat bilgisayar oynamana izin vereceğim.” Örneklerde de görüldüğü gibi çocuğa ödül kazanmak için görevlerini yapması söylenmektedir. Oysa bu görevler ucunda ödül olsa da olmasa da çocuğun sorumluluğunda olmalıdır. Ödülü hak etmeden davranışı sonucunda ödül alacağını bilen bir çocuk o davranışa yönelik negatif tutum sergiler.

“Bunu yapmam için ödül vereceklerse demek ki bu yapmaktan hoşlanacağım bir şey değil.” Dolayısıyla çocuk kendisinden istenenlere önyargıyla yaklaşacaktır. Oysa başarılı çocuklar yetiştirmek için ödül koşul olarak sunulmamalıdır. Bunun yerine çocuğa davranış kazandırırken istenen davranışın faydası, gerekliliği nedenleriyle açıklanmalıdır.

“Ödevlerini yapmalısın çünkü ödevlerini düzenli olarak yaptığında gün içinde öğrendiklerini hatırlar ve ödevlerini yaparken bu bilgileri tekrar edersin. Bilgiler tekrar edildiğinde daha uzun süre akılda kalır ve öğrenmen kolaylaşır. Ödevlerini yapmadığında bir süre sonra öğrendiklerini unutursun. Üstelik yeni bilgiler eklendikçe eski bilgilerini de hatırlaman zorlaşır. Ödevler daha iyi öğrenmen içindir. Ayrıca hepimizin sorumlulukları var, derse katılmak, öğretmenini dinlemek, ödevlerini yapmak öğrenci olarak senin görevlerin.”

Böyle bir açıklamanın ardından çocuk ödevini yaptığında ona “Aferin, sorumluluklarının bilincinde olarak görevlerini yerine getirmen çok güzel. Çaba gösterdiğin için seninle gurur duyuyorum.” Demek çocuk için manevi ödül olacak ve ailesinin taktirini kazanmış olmak onun bu davranışını pekiştirecektir.

Ödüllendirme Çocuğun Yaşı ve Potansiyeliyle Uyumlu Olmalıdır

Aileler çocuğa ödül verirken ödülün çocuğun yaşına ve potansiyeline uygun olmasına dikkat etmelidir. Bu detay ödülün türü her ne olursa olsun gereklidir. Örneğin aile çocuğa maddi bir ödül veriyorsa ödül seçilirken yaş, beceri ve potansiyel dikkate alınmalıdır. Henüz 3 parçalı yapboz yapabilen bir çocuğa 20 parçalı yapboz almak tatmin edici bir ödül olmayacaktır.

Yaşı ve potansiyeliyle uyumlu olmayan ödül çocuk kaç yaşında olursa olsun performans kaygısına yol açabilir. Çünkü çocuklar hediyelerini açmak ve oynamak isterler. Paketi heyecanla açtığında karşısında altından kalkamayacağı bir oyuncağı görmek çocukta kaygı yaratacaktır. Bilinçsizce seçilen bu hediye çocukta “Bu bana alındıysa yapabilmeliyim, yapamıyorsam yetersizim” duygusuna neden olabilir.

Aynı şekilde çocuğun temel ihtiyaçları da ödül olarak sunulmamalıdır. Beslenme, barınma, koşulsuz sevgi, güvenlik çocuğun temel ihtiyaçlarıdır. “ödevini yaparsan akşam yemeğini yiyebilirsin.”, “Odanı toplarsan seni severim.”, “Masayı toplamama yardım edersen ihtiyacın olan ders kitabını alırım.”, “Karnende pekiyi getirirsen montunu alacağım.” Ebeveyn olarak bunlar sizin zaten karşılamanız gereken ihtiyaçlardır. Çocuklar bu ihtiyaçları sizin desteğiniz olmadan sağlayamazlar. Temel ihtiyaçlar koşula bağlandığında çocukların aileye olan güveni sarsılır. Özgüvenleri, öz değerleri zedelenir. Başarılı çocuklar yetiştirmek için temel ihtiyaçlar ödül olarak sunulmamalıdır.

Ödüllendirirken Çocuğun İlgi ve Becerileri Göz Önünde Bulundurulmalıdır

Başarılı çocuklar yetiştirmek için ödül verirken çocuğun ilgi ve beceri alanlarına göre seçim yapılmalıdır. Kitap okumayı çok seven bir çocuk için kitaplar doğru bir ödül tercihidir. Ancak çocuk hikaye kitaplarını seviyorken ona bilim-sanat kitabı almak ilgisini çekmeyebilir. Yapışkanlı çıkartmaları çok seven bir çocuğa çıkartma kitabı almak doğru bir tercihtir. Ama bu çocuk hayvanları severken, arabalı bir sticker kitabı ilgisini çekmeyebilir.

Aynı şekilde bebeklerle oynamayı seven bir çocuğa lego almak iyi bir ödül tercihi olmayacaktır. Tabi ki çocuğun ilgi ve beceri alanlarını geliştirebilmek için çeşitli oyun, oyuncak alternatifleri sunmak doğrudur. Fakat daha önce deneyip ilgilenmediğini gördüğünüz ya da ilk kez deneyeceğiniz oyuncakları ödül olarak sunmamalısınız. Çocukların ilgi ve Beceri Alanları Nasıl Keşfedilir? Yazımız da size yardımcı olabilir.

Başarılı Çocuklar Yetiştirmek İçin Ödül Doğru Zamanda ve Yeterince Verilmelidir

Çocukta istenilen bir davranışın kalıcı hale gelmesi için ödüller mutlaka zamanında ve yeteri kadar verilmelidir. Zamanın da ve yeterince ödüllendirmek çocuğun istenilen davranışı tekrar etmesi için motivasyon sağlayacaktır.

Ödülün zamanında verilmesi gerçekleşen davranışın hemen ardından olmalı ya da söz verilen sürede gerçekleştirilmelidir. Ancak bu ödül günler, haftalar sonra olmamalıdır. Aksi halde çocuğun motivasyonu kırılacaktır. Özellikle manevi ödüller hemen gerçekleştirilmelidir. Çocuğun odasını topladığı fark edildiyse bu fark edildiği anda sözlü ya da davranışsal olarak ödüllendirilmelidir.

Yeterince ödüllendirmek ise ödüllendirmede abartıya kaçmamayı ya da ödülü yetersiz miktarda sunmamayı ifade etmektedir. Bir davranışı için bir koli şekerleme alınan çocuk benzer davranışlarda aynı ödüllendirmeyi bekler. Ancak benzer bir davranış için bir tane şekerleme verilirse çocuk o davranışı değersizleştirebilir. Büyük bir başarıyı çikolata ile ödüllendirirken, basit bir görevi büyük bir oyuncakla ödüllendirmek yetersiz ödüllendirmedir. Bu nedenle başarılı çocuklar yetiştirmek için verilen ödül, zamanında, yeterince ve performansla orantılı olmalıdır.

Başarısızlıklarda Çocuğa Manevi Destek Verilmeli Başa Çıkma Yolları Öğretilmelidir

Başarılar ödüllendirilirken başarısızlıklara sessiz kalınması çocuğun olumsuz duygular geliştirmesine neden olmaktadır. Ebeveyninin sessizliği çocuk için hiç hesap edilmeyen anlamlar taşıyabilir. Çocuklar “Ailemi mutlu edemedim.”, “Artık benimle gurur duymayacaklar.”,” Yeterince iyi değilim.”, “Yeterince iyi yapamadım.” Gibi olumsuz düşüncelere kapılabilirler. Bu nedenle çocukların başarısızlıklarında da onlara ihtiyaç duydukları manevi destek verilmelidir.

Bu destek kimi zaman kucaklama, sarılıp öpme olabilir kimi zaman üzüntüsünü dinleyip onu anladığınızı hissettirmek olabilir. Başarısızlığını kırıklık nedeni olarak kabul etmek yerine başarısızlığından ders çıkarması çocuğa öğretilebilir. Başarısızlık çocuklar için olumsuz pekiştireçtir. Yeterince ders çalışmayan çocuk için düşük notlar olumsuz bir ödül olacaktır. Ancak çalıştığı halde düşük not alabilmesi de mümkündür.

Aile çocuğu yargılamadan başarısızlıklarını gözlemlemeli, nedenlerini çocukla değerlendirmelidir. Ardından çocukla birlikte yapıcı çözüm önerileri geliştirilmelidir. Bu sayede çocuk başarısında da başarısızlığında da yanında olan bir ailesi olduğunu bilecektir. Bu da çocuğun performans kaygısı yaşamasını ve başarısızlıktan korkmasını engelleyecektir.

Korku, kaygı ve olumsuz düşünceler başarısızlığa neden olmaktadır. Başarı için ise çocuğun koşulsuz sevgi ve desteğe ihtiyacı vardır. Bu nedenle aileler başarılı çocuklar yetiştirmek için başarısızlıklarda da çocuğun yanında olabilmelidir.

Kazandırmak İstediği Davranış ve Sorumluluklar İçin Ebeveynler Önce Kendini Değerlendirmeli

Başarılı çocuklar yetiştirmek için çocuğa kazandırılmak istenen davranışlarda ebeveynlerin doğru rol model olabilmesi gerekir. Eşyalarına düzgün davranmasını istiyorsanız siz de eşyalarınızı güzel kullanmalısınız. Kitap okusun, ödevlerini zamanında tamamlasın istiyorsanız siz de kitap okuyan işlerini zamanında tamamlayan ebeveynler olmalısınız. Çocuklar en iyi rol model alarak öğrenirler.

Çocuklar bir davranışın doğruluğunu, yanlışlığını ya da gerekliliğini ebeveynlerinin davranış ve tutumlarıyla değerlendirirler. Ebeveynler çocuklarında bir davranışı ya da tutumu değiştirmek istediklerinde önce bu davranışın kendilerinde olup olmadığını değerlendirmelidir. Kendinizde değişikliğe gitmediğiniz sürece çocuğunuzda kalıcı değişiklikler oluşturmanız güç olacaktır. Kitaplık olmayan, evde ebeveynlerin eline kitap almadığı bir ortamda çocuklarında kitap okuma sevgisi kazanması güçtür.

Evde sürekli televizyon açıksa ya da anne babanın elinde sürekli telefon varsa çocuğunda dijital kaynaklara ilgisi yoğun olacaktır. Çabuk sinirlenen, öfkesiyle başa çıkamayan, problemleri yapıcı yollarla çözemeyen ebeveynlerin çocuklarında da yıkıcı davranışlar görülebilir. Dolayısıyla “söylediğimi yap, yaptığımı yapma” atasözü davranış kazandırmak için iyi bir öğüt değildir.

Başarılı Çocuklar Yetiştirmek İçin Verilen Ödülle Ebeveynin Beden Dili Uyumlu Olmalı

Çocuklar adeta bir duygu kapanıdır. Evde olup biteni, anne babanın ruh halini hemen anlarlar. Kendi duyguları kadar başkalarının duygularına yönelik farkındalıkları da yüksektir. Beden dilini ve sözsüz mesajları çok iyi okurlar. Bu nedenle başarılı çocuklar yetiştirmek için anne babaların çocukları ödüllendirirken vermek istedikleri mesaj ile beden dilleri uyumlu olmalıdır.

Çocuğunuzu ödüllendirirken duygularınız çocukta açığa çıkmasını istediğiniz duygularla uyumlu olmalıdır. Mesajınız “seninle gurur duyuyorum” ise ses tonunuz, beden diliniz ve cümleleriniz bu mesajı çocuğa hissettirmelidir. Ödül verirken çocuğunuzla kuracağınız iletişimin kalitesi oldukça önemli.

Konuşurken burnunuzla ayak uçlarınız aynı yöne bakabilmelidir. Bedeniniz başka yöne çevrilmiş başka işlerle uğraşıyorken başınızın çocuğa dönük olması çocuk için yeterli değildir. Çocuğunuzla ödül olarak etkinlik yapıyorsanız, etkinlik sürenizi tamamen ona ayırmalı, onunla ilgilenmelisiniz. Zihninizi meşgul eden farklı düşünceler olduğunda çocukla iletişiminiz verimsiz olacaktır. Dolayısıyla yarın yapacağınız işlerinizi, toplantılarınızı, ay sonu yapılacak ödemeleri bir kenara bırakmalı çocuğunuz için “şimdi ve burada” olmalısınız.

Başarılı çocuklar yetiştirmek için ebeveynler olarak rolünüz oldukça büyük. Elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken kimi zaman zorlanabilir, yeterliliğinizi sorgulayabilirsiniz. Bazen objektif olarak değerlendirilmek, kendinize ve çocuğunuza dışarıdan bakabilmek isteyebilirsiniz. Aba psikoloji olarak çocuk, ergen, çift ve ailelerin ihtiyaçlarını dinliyor, gereken psikolojik desteği veriyoruz. Ayrıca çocukluktan itibaren kariyer gelişimini önemsiyor her yaşta bireye kariyer danışmanlığı veriyoruz.

Read More

Başarılı bir kariyer için çocuk, ergen ve yetişkinlerde duygu düzenleme (regülasyon) becerilerinin gelişmesi gerekiyor. Bu beceri ilk önce anne karnında gelişmeye başlıyor. Doğum sonrası temel bakım veren ile kurulan ilişkiye göre duygu düzenleme becerisi şekilleniyor. Çocuklukta ise aileyle olan ilişkinin derecesi ve ebeveyn tutumları çocuğun duygu hakimiyetini etkiliyor. Sosyal çevrenin etkisi de çocuğun duygu gelişimine yön veriyor.

Ergenlikte bu beceri çocuklukta atılan temellere göre şekilleniyor. Yetişkinlikte edinilen duygusal deneyimler sonucu duygu düzenleme becerisi gelişiyor ya da tamamen köreliyor. Dolayısıyla kişinin duyguları üzerinde kontrol geliştirebilmesi, duygularını yönetebilmesi ve düzenleyebilmesi kariyerini doğrudan etkiliyor. Başarılı bir kariyer için bireyin duygu düzenleme becerilerini iç ve dış kaynaklardan yararlanarak geliştirmesi gerekiyor.

Duygu Düzenleme Becerisi Nedir?

Duygu düzenleme becerisi bireyin sahip olduğu bir duyguyu yönetmek üzere kullandığı tüm stratejilerdir. Bu duygu olumlu ya da olumsuz olabilir. Duygunun stratejik şekilde yönetilebilmesi için kişinin duygusu karşısında açığa çıkan ilk tepkiyi durdurması gerekiyor. Kişinin sağlıklı tepki verebilmesi için doğru tepki üzerine düşünmesi ve sonrasında daha olumlu bir tepkide bulunması gerekiyor.

Duygular üzerindeki bu otokontrol bireyin kişisel gelişimini, sosyal ilişkilerini ve kariyerini büyük ölçüde etkiliyor.

Yeterli duygu düzenleme becerisi edinilemezse kişinin çocukluktan başlayarak yetişkinliğe kadar duygu odaklı sorunlar yaşaması muhtemeldir. Oysa yeterli duygu düzenleme becerisine sahip olan biri duygularının farkındadır. Bu kişiler duygularını kolayca tanır, kabul eder ve dürtüsel davranışlarını kontrol edebilir.

Elbette ki negatif duygular da açığa çıkabilir, duyguları düzenleyebilme becerisi negatif duyguların açığa çıkmasını engellemez. Ancak bu beceri negatif duygularda dahi olumlu bir amaca uygun davranış sergileyebilmeyi sağlar. Başarılı bir kariyer için olumsuz duygular üzerinde özdenetim sağlanabilmelidir.

Duygu kontrolü sadece olumsuz duygular için değil yeri geldiğinde olumlu duygular için de kullanılmalıdır. Özellikle yetişkinlikte duyguların yeri, zamanı ve miktarı dengeli olmalıdır. Keyfinizin çok yerinde olduğu bir gün geçiyor olabilirsiniz ancak ekip arkadaşınızın morali bozuk olabilir. Sizin için iyi ama bir yakınınız için felaket bir gün olabilir. Bir cenazede olabilir ya da bir kazaya denk gelebilirsiniz.

Dolayısıyla sizin olumlu duygularınız diğerlerinin duygularına göre dengelenebilmelidir. Çocukken karnenizde tüm notları pekiyi gördüğünüzde sınıfta havalara uçabilir, dans edebilirsiniz. Ancak yetişkinlikte terfi ya da pirim aldığınızda aynı duygulara kapılsanız da aynı davranışları sergileyemezsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Çocuklarda Duygu Düzenleme Nasıl Olmalı

Duygu düzenleme bireyin anne karnındaki yolculuğu ile başlar. Dolayısıyla başarılı bir kariyer için daha anne karnındayken çocuğa olumlu duygular öğretilmelidir.  Mutlu, huzurlu, pozitif duygularla geçen bir hamilelikte bebeğin de tanıştığı ilk duygular pozitif olmaktadır. Bebek dünyaya geldikten sonra temel ihtiyaçları açığa çıkmakta ve bu ihtiyaçları karşılama yeterliliği bulunmamaktadır. Yani bebeğin temel ihtiyaçlarını karşılamak için bakım verene ihtiyacı vardır. Temel ihtiyaçlar ise beslenme, barınma, korunma ve sevgi ihtiyacıdır.

Temel bakım veren bu ihtiyaçları zamanında, yerinde ve yeterince karşıladığında bebekte güven duygusu gelişmektedir. İhtiyaçlarının karşılanacağını bilen bebeğin duyguları olumludur. Mutlu, güvende, sevgi dolu olan bebek stresten uzaktır. Ancak bebeğin ihtiyaçları yeterince ve zamanında karşılanmazsa yaşamsal riskler açığa çıkacak ve bebekte stres açığa çıkacaktır. Stres olumsuz bir duygudur ve bebeğin bu duyguyla başa çıkması mümkün değildir.

Bebek biraz büyüdüğünde yürümeye ve konuşmaya başladığında temel bakım verenden de kademe kademe ayrışır. Sosyal kaynaklarla iletişime geçer ve onlarla kurduğu iletişim de beraberinde yeni duygular getirir. Başkaları tarafından sevilme, kabul edilme çocuğun olumlu duygularının pekişmesini sağlar. Sosyal hayatta ötekileştirilen, varlığı kabul edilmeyen, değer verilmeyen çocuklar ise yine olumsuz duygular geliştirir.

Bu duygular sonucunda yıkıcı tepkilerin açığa çıkmaması için olumsuz duygularla nasıl başa çıkılabileceği çocuğa öğretilmelidir. Ayrıca başarılı bir kariyer için çocuğun sosyal yaşamında maruz kaldığı uyaranlar da aile tarafından değerlendirilmelidir. Çocuğun özgüvenini, girişkenliğini ve öz değerini etkileyecek sosyal koşullar gerektiğinde yeniden düzenlenmelidir.

Çocukların Duygu Düzenleme Becerilerini Geliştirmek İçin Öneriler

Sarılın, Sallayın ve Eğlenin

0-2 yaş dönemde duygular sözel olarak ifade edilemediği için duygu düzenlemede fiziksel temas önceliklidir. Çocuğunuz açığa çıkan yıkıcı duygularıyla başa çıkamadığında sakinleştirmek için önce ona sarılın. Hafifçe sallanmak çocuğa anne karnındaki huzurlu ortamı hatırlatacaktır. Bu nedenle sarıldıktan sonra çocuğunuzu hafifçe sallayın. Sallarken ona bir yandan da ninni söyleyebilir ya da beyaz gürültü sesleri dinletebilirsiniz.

Sakinleştikten sonra olumsuz duygularını olumlu ile değiştirmek için hoşuna gidecek basit aktiviteler yapabilirsiniz. Gıdıklamak, ce-e oyunu oynamak gibi.

Duygularını İfade Etmesine Fırsat Verin

Burada çocuk duygularını dile getirmekte, nasıl bir duygu hissettiğini anlatmakta zorluk yaşayabilir. Siz gözlemlediğiniz duyguları çocuğa sözel olarak yansıtabilirsiniz. Örneğin; kafasını bir yere çarptı ve canı acıdı, ağlıyor. “Oyun oynarken kafanı çarptın ve canın çok acıdı. Beklemediğin bir anda bunun olması seni korkutmuş olabilir. Şu an canın acıdığı için üzülüyor olman oldukça normal.”

Çocuğun bir yetişkin tarafından anlaşılmış olması onu rahatlatır. Üstelik bu duyguya karşı yetişkinin sakin tavrı çocuğunda sakinleşmesini sağlar. Çocuk bir daha böyle bir tecrübe yaşadığında daha sakin kalmayı dener.

Başarılı bir kariyer için duygu düzenleme becerisi duyguların bastırılması değildir. Duygunun fark edilmesi, açığa çıkan tepkinin bastırılması ve uygun tepkinin değerlendirilmesi sürecidir. Dolayısıyla ağlayan çocuğa “Bunda ağlayacak ne var.” ,“Tamam üzülme, ağlama” demek yerine “Canın acıyor olmalı.” “Çok canın yandı.” “Çok üzgünsün.” gibi duygu yansıtmaları yapılmalıdır.

Duygularını Uzuvlarını Tanıtır Gibi Tanıtın

Çocuklarda yetişkinler gibi mutlu, üzgün, korkmuş, öfkelenmiş, şaşırmış olabilir. Bir yetişkinin temel duygularına çocukta sahiptir. Ancak duygularını isimlendirmeyi, tanıtmayı çocuk öğretilmediği sürece bilemez. Bunun için çocuğunuza uzuvlarını, duyu organlarını, renkleri, nesneleri tanıtır gibi duygularını tanıtmalısınız. Bunu yaparken duygu kartları hazırlayabilir, stickerlar, resimler kullanabilirsiniz. Duygu canlandırmaları yapabilir, tüm bunları bir oyuna çevirip eğlenirken öğrenmesini sağlayabilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Nefes Egzersizi Öğretin ve Fiziksel Egzersiz Yaptırın

Fiziksel egzersiz yapmasını sağlayın Çocuğunuzun yürümesini, koşmasını ya da zıplamasını sağlayabilirsiniz. Hareket etmek duygularını düzenlemesine yardımcı olacaktır. Bu egzersizleri birlikte yapabilir, siz de ona eşlik edebilirsiniz. Beraberlik duygusu çocuğun olumlu duygular geliştirmesini de destekleyecektir.

Çocuğunuza diyafram nefesini öğretebilirsiniz. Bunu öğretmen zor oluyorsa içinden 1’den 10’a kadar saymasını ve bunu sakinleşene kadar sürdürmesini öğretebilirsiniz.

Model Olun, Çabasını Taktir Edin

Çocuk duygu düzenleme becerisini ailesini gözlemleyerek de öğrenebilir. Ebeveynlerin duygu düzenleme becerisi çocuk için model oluşturur. Duygularınız üzerinde hakimiyet kurabiliyor ve duygularınıza istediğiniz gibi yön verebiliyorsanız çocuğunuzda davranışlarınızı örnek alacaktır. Çocuğun duygu düzenleme becerisinin pekiştirilmesi, çabasının taktir edilmesi de çocuğun duygu kontrolünü öğrenmesini destekleyecektir.

Başarılı Bir Kariyer İçin Ergenlerde ve Yetişkinlerde Duygu Düzenleme Nasıl Olmalı

Ergenlik donemi, yaşamın en zorlu dönemlerinden biridir. Birey bu dönemde fiziksel, zihinsel ve hormonal olarak değişir. Üstelik bu dönem ergenin birden fazla sorumluluğu üstlendiği önemli bir dönemdir. Gencin bu dönemde kendini tanıması, ilgi alanlarını keşfetmesi, bağımsızlaşması ve kendine bir kariyer çizmesi gerekir.

Bu zorlu dönemde sık sık istenmeyen duygu ve davranışlar açığa çıkabilir. Gencin başarılı bir kariyer için duygu düzenleme becerilerini geliştirmesi gerekir.

Yetişkinlik dönemi ergenlik kadar karmaşalar içermese de daha fazla sorumluluk üstlenilen önemli bir dönemdir. Bu dönemde kariyerde başarı elde etmek, aile kurmak, yaşam standartlarını iyileştirmek gibi sorumluluklar üstlenilir. Bu sorumluluklardan birinde bile olumsuzluk yaşansa diğer yaşam alanlarına olumsuz duygular etki edebilir. Bu nedenle bireyin başarılı bir kariyer için duygu düzenleme becerilerini geliştirmesi gerekir.

Sadece kariyer için değil hayatının her alanında mutlu olabilmesi için yetişkinlerin duygu kontrolü kazanabilmesi gerekir.

Ergen ve Yetişkinlere Duygu Düzenleme Becerilerini Geliştirmek İçin Öneriler

Olumsuz Düşünceleri Daha Olumlu ya da Nötr Duygularla Değiştirin

Duygu ve davranışlarımızı açığa çıkaran düşüncelerimizdir. Olumsuz duygu ve davranışlarımızı besleyen de olumsuz düşüncelerimizdir. Bu nedenle duygu düzenleme becerisi geliştirebilmek için ilk önce olumsuz düşüncelerinizi fark etmelisiniz. Düşüncelerin farkına varmak kolay değildir. Durup, değerlendirmeyi gerektirir.

Kimi zaman herhangi bir düşüncemiz olmadığını zannederiz. Başarılı bir kariyer için bu düşünceleri yakalamak ve değiştirmek için egzersiz yapmak gerekir. Temel düşüncenizi bulmak için kendinize sorular sormalısınız.

Bu duygumun altında yatan düşüncem ne? Bu düşüncem neden bu duyguya neden oluyor? Bu düşüncem ne kadar gerçeği yansıtıyor? Bu duygumu daha yapıcı bir duygu ile değiştirmek için farklı ne düşünebilirim? Bu yeni düşünce daha olumlu duygular hissetmemi destekliyor mu?

Nefes Egzersizi Yapın Fiziksel Aktivitelere Zaman Ayırın

Nefes egzersizi ve fiziksel aktivite olumsuz düşüncelerle başa çıkmaya yardımcı olmaktadır. Nefes egzersizleri sakinleşmeyi ve çok daha olumlu duygulara kapılmayı sağlıyor. Nefes çalışmaları sayesinde olumsuz duyguları pekiştiren yüksek nabız, fiziksel gerginlik, kan akış hızı normale dönüyor. Bu da kişinin kendini daha dingin ve huzurlu hissetmesini sağlıyor.

Fiziksel egzersizler de aynı şekilde kişinin olumsuz düşüncelerle başa çıkmasını sağlıyor. Egzersiz yapan bireyler negatif enerjiyi egzersizle beraber boşaltıyor.

Olumsuz Duygunuzun Açığa Çıkardığı İlk Tepkinin Tam Tersini Yapın

Duygular davranışlarımıza etki eder. Olumsuz duygular ise olumsuz davranışları tetikler. Başarılı bir kariyer için olumsuz davranışları kontrol altında tutabilmek gerekir. Bunu yapabilmenin en kolay yolu olumsuz duygu karşısında vücudunuzun vereceği ilk tepkiyi fark edip durdurmaktır. Tepkinizi baskılamaya çalışırken nefes egzersizi yapabilir ve daha yapıcı bir tepki için alternatif üretebilirsiniz.

Örneğin; çok iyi hazırlandığınız bir sunum beğenilmediğinde üzülüp kırıklığa uğramak ya da öfkelenip kızmak yerine konuşabilirsiniz.  Yöneticinize daha detaylı geri bildirim almak ve nerede eksik olduğunuzu öğrenmek için toplantı talep edebilirsiniz. Böylece zaman kazanmış olur ve toplantı süresine kadar biraz daha sakinleşebilirsiniz. Toplantıda konuşmak üzere sorularınızı çıkarabilir ve duygularınızı yöneticinize daha iyi ifade edebilirsiniz. Bu sayede çok daha yapıcı ve profesyonel bir tepki göstermiş olabilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Açığa Çıkan Duygunuzun Tam Tersini Hissettirecek Aktiviteler Yapın ya da Hayal Edin

Öfkelendiğinizde ya da üzüldüğünüzde duygularınızı olumlu yönde değiştirecek aktivitelere yönelebilirsiniz. Eğlenceli bir film izlemek, fıkra ya da capsler okumak, güldüren videolar izlemek gibi. Ayna karşısına geçip öyle hissetmeseniz de gülümseyebilir hatta birkaç kez kahkaha atabilirsiniz. Bu davranışlar içinizden gelmiyor olsa dahi zihninizi kandırmak için “miş” gibi yapmanız duygunuzu değiştirmeye yarayacak.

Meditasyon, yoga gibi zihni arındıran, vücudu dinginleştiren ve esneten çalışmalar da olumsuz düşüncelerle başa çıkmayı kolaylaştırıyor. Tüm bunları yapabilecek ortamınız ya da fırsatınız yoksa kendinizi yapıyormuş gibi hayal edebilirsiniz. Hayal etmekte en az yapmak kadar duygularınızın değişimine etki edecektir. Sizi mutlu edecek ya da gülümsetecek bir anınızı düşünebilir ya da zihninizde yeni bir imaj canlandırabilirsiniz.

Başarılı bir kariyer için çocuklukta duygu düzenleme becerisi kazanılmalıdır. Ergenlikte ve yetişkinlikte ise bu beceri yaşın getirdiği yeni dönem ve tecrübelere uygun şekilde geliştirilmelidir.

Read More