Sosyal anksiyete diğer adıyla sosyal fobi okul yıllarından başlayarak bireylerin kariyer gelişimlerini olumsuz etkiliyor. Sosyal anksiyete yaşayan öğrenciler grup çalışmalarında pasif kalıyor, derste söz almaktan kaçınıyor, tahtaya çıkmak istemiyor. Bu öğrenciler için arkadaş gruplarına katılmak, sosyal iletişim başlatmak oldukça zor. Arkadaş grupları dışında öğretmenleriyle ve diğer yetişkinlerle de iletişim kurmaları gerektiğinde çekiniyor, heyecanlanıyor, iletişimden kaçınıyorlar.

Dolayısıyla karşımıza harika fikirleri de olsa paylaşmaktan kaçınan, doğruyu biliyor da olsa söyleyemeyen öğrenciler çıkıyor. Haklıyken haklarını savunamıyor, başkalarının işiteceği ya da dikkatini çekecek şekilde konuşmaktan, davranmaktan kaçınıyorlar. Tüm bunlar beraberinde okul başarısını olumsuz etkiliyor. Öğrenciler okul, alan, bölüm ve meslek seçimlerini de sosyal anksiyete etkisiyle potansiyellerinin aksi yönde belirliyorlar.

Peki okul başarısını bu kadar olumsuz etkileyen sosyal anksiyete nedir? Nasıl gelişir ve hangi belirtilerle kendini gösterir? tedavi için nasıl bir yol izlenmelidir?

Sosyal Anksiyete Nedir?

Sosyal anksiyete, bireyin girdiği sosyal ortamlarda kendisini aşırı güvensiz hissetmesi ve başkalarının kendisiyle alay edileceğini, reddedileceği ve yargılanacağı düşünmesiyle açığa çıkan yoğun kaygıdır. Bu kaygı bireyin sosyal ortamlarda mevcut potansiyelini performansa dökmesine engel olur. Hata yapmasına, pasif kalmasına neden olur.

İlerleyen hallerde birey sosyal ortamlara girmekten kaçınır, bahaneler ve yalanlarla bu ortamlarda bulunma olasılığını minimuma indirir. Kişi sürekli olarak başkalarının zihninde kendisiyle ilgili olumsuz değerlendirmelerin olduğunu düşünür.

Sosyal anksiyete özgül ve yaygın olarak iki ayrı gruba ayrılır. Özgül sosyal fobi sadece belli ortamlarda açığa çıkar, okulda, topluluğa konuşurken gibi. Yaygın olan versiyonda ise kişi kendisini nerdeyse bütün sosyal ortamlarda huzursuz, kaygılı ve gergin hisseder. Alt tipler yaygınlıklarına göre incelendiğinde yaygın versiyonu özgüle göre daha erken yaşlarda başlamaktadır. Aynı şekilde yaygın sosyal fobinin görülme sıklığı da daha fazladır.

Sosyal fobi sıklıkla ergenlik yıllarında başlamaktadır. Okul fobisi olan öğrencilerde ergenlik ve sonrası sosyal fobi görülme sıklığı da artmaktadır. Okul Başarısı İçin Özgüven Nasıl Geliştirilir? ve Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sosyal Anksiyete Nasıl Gelişir?

Sosyal anksiyete çocuğun okul çağına geldiği yani ailesinin dışında başkalarıyla bir arada yaşamayı öğrenmesi gerektiği durumlarda açığa çıkar. Çoğunlukla sosyal fobi görülen bireyler mükemmeliyetçi ve/veya aşırı korumacı ebeveynler tarafından yetiştirilmektedir.

Çocuğa kendi başına halledebileceği konularda da sorumluluk verilmez, ihtiyaçları sürekli ebeveynler tarafından gerçekleştirilir. Veya çocuğa yönelik ebeveynlerin sürekli mükemmeliyetçi tavrı vardır. Ebeveyn gerçekdışı beklentilerle çocuğun kapasitesini zorlayabilir. Başkalarıyla kıyaslama, rekabetçi tavırlar görülebilir.

Korumacı ebeveynlerin büyük çoğunluğu kaygılı ebeveynlerdir. Çocuğa bir zarar geleceğini düşünürler. Çocuğun dışarıya çıkmasına, sosyalleşmesine, sorumluluk almasına müsaade etmezler.

Düşer, kaçırılır, araba çarpar, mikrop kapar gibi çocuğun zarar görmesine yönelik kaygılar taşırlar. Aynı şekilde beceremez, kendi halledemez, o daha küçük, ben yapayım gibi çocuğun kendine yetemeyeceğine yönelik düşünceleri vardır. Geç ve/veya zor çocuk sahibi olan ve geçmişinde kayıplar vermiş, travma geçirmiş bireylerde bu ebeveyn tutumu daha yaygındır.

Sosyal Anksiyete Nasıl Fark Edilir, Hangi Belirtilerle Kendini Gösterir?

Sosyal anksiyete grup içerisinde geride durma, sessiz kalma, utanma, terleme, konuşurken takılma gibi belirtilerle fark edilebilir. Küçük çocuklar çoğunlukla anneden ayrılmak istemez, dışarıya çıkınca en kısa sürede eve dönmek isterler. Ebeveynleri olmadan başkalarının yanında kalmak istemezler. Başkalarıyla konuşurken heyecanlanır, ne söyleyeceklerini bilemezler. Okulda derse katılmak istemezler. Cevabını bilseler dahi doğruluğundan emin olamazlar. Kendilerine soru sorulmadıkça derse katılmazlar. Göz temasından kaçınırlar.

İletişim kurarken ne söyleyeceklerini düşünmekten karşılarındakini dinleyemezler. Kısa cevaplar verirler, cümleler uzadıkça söyleyeceklerini toparlamakta güçlük çekerler. Sözlü sınavlarla yazılı sınavlar arasında ciddi farklar vardır. Sözlülerde kestirme, kısa cevaplar verirken yazılılarda uzun uzadıya yazabilirler.

Teneffüse çıkmaz, okul etkinliklerinden ve grup faaliyetlerinden uzak kalırlar. İkili ilişkilerde oldukça zayıftırlar. Ne söyleyeceklerini iletişimi nasıl başlatacaklarını bilemezler. Bu nedenle daha çok grup konuşmalarına dahil olanlar. Sohbeti başlatan değil sohbete eşlik eden kişilerdir. Popüler olanlarla değil kendileri gibi daha sessiz olan kişilerle konuşmaya yatkındırlar. Karşı cinsle de ilişki kurmakta güçlük çekerler. Beğenilerini dile getirmekte zorlanırlar.

Sosyal anksiyete yaşayan öğrencilerde ellerde ve yüzde terleme, kızarma görülebilir. Çarpıntı, nefes darlığı görülebilir. Sık idrara çıkma, bağırsak düzensizliği, ağız kuruluğu, kusma ve benzeri semptomlar görülebilir.

Sosyal fobi geliştiren bir öğrencinin kendisiyle ilgili yetersizlik ve güçsüzlük duygusu yoğundur. Kendini beğenmez ve başkaları tarafından da beğenilmediğini düşünür. Mükemmel olma arzusu yüksektir ama ne kadar iyi olursa olsun mükemmel olmadığını düşünür. En ufak şeylerde dahi kolayca kaygılanabilir ve hata yapmaktan korkabilir. Özgüveni düşük, değersizlik algısı yüksek çocuklardır. Sıkıcı olduklarını ve başkaları tarafından sevilebilir olmadıklarını düşünürler.

Sosyal Anksiyete Yaşayan Öğrencilerin Benlik Algıları Düşüktür

Sosyal anksiyete aile bireylerinde de varsa çocukta görülme olasılığı daha fazladır. Sosyal fobisi olan bir ebeveyn sosyal iletişim geliştirme noktasında çocuğu yönlendiremeyecek ve eksik rol model olacaktır. Sosyal anksiyete görülen öğrencilerde ayrıca şu çekincelerde yaygındır; Kapalı bir kapıyı çalıp içeri girmeye çekinirler. Az tanıdığı kişilerle iletişim kurmaya, yabancılara soru sormaya, yabancılarla telefonda konuşmaya, otorite konumundakilerle konuşmaya çekinirler.

Kendilerine yapılan bir haksızlığa karşı çıkmaya, haklarını aramaya çekinirler. Hayır demekte zorlanırlar, ısrarcı kişilerin tekliflerini geri çeviremezler. Bu nedenle ihtiyaçları olmayan şeyleri alabilir veya zamanları olmadığı halde başkalarının işine yardım edebilirler. Sosyal fobi yaşayan öğrenciler el yazılarının beğenilmeyeceğini düşünerek arkadaşlarıyla notlarını paylaşmak istemezler.

Tahtada yazı yazmak istemezler. Projelerini, ödevlerini sınıf önünde sunmak istemezler. Hep bir beğenilmeme, aşağılanma, eleştirilme korkuları vardır. Kimse onlara bu şekilde yaklaşmıyor olsa dahi arkasından konuşulduğunu düşünürler. Alay edilme, dalga geçilme, küçümsenme korkuları yüksektir. Sosyal Beceri Eksikliği Akademik Başarıyı Olumsuz Etkiliyor ve Çocuklarda Sosyal Beceri ve Ailenin Etkisi yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sosyal Anksiyete Öğrencilerin Kariyer Gelişimlerini ve Seçimlerini de Etkiliyor

Sosyal anksiyete yaşayan çocuk ve genç öğrenciler okul hayatlarında potansiyellerini performansa dönüştüremiyorlar. Öğretmenleri tarafından yaşadıkları kaygı fark edilmediğinde bu öğrenciler öğrenmeye ilgisiz olarak kabul edilebiliyorlar. Düşük başarı adeta kendini gerçekleştiren kehanete dönüşüyor ve bu öğrenciler akademik açıdan da kendilerini değersiz kabul ediyorlar.

Yaşadıkları kaygı ile başa çıkmakta güçlük yaşadıkları için öğrenciler sosyal etkileşimin minimum düzeyde olacağı mesleklere yönelebiliyorlar. İlgi alanları hobileri ve mesleki seçimleri de kaygılarından etkileniyor. Meslek seçerken göz önünde olmayacakları, takım çalışması veya sürekli iletişim gerektirmeyecek mesleklere yöneliyorlar.

Sosyal anksiyetesi olan bir öğrenci için bilgisayar başı işler, yalnız çalışacakları işler daha cazip oluyor. Telefon görüşmeleri veya yüz yüze konuşma yapmasını gerektirmeyecek işler kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlıyor. Homeoffice yürütebilecekleri işler de onlar için cazip olabiliyor.

Okula, dershaneye gitmek, okul değiştirmek, aileden uzaktan bir yaşam sürmek onlar için kaygı verici olabiliyor. Bu nedenle üniversite seçimlerini de mümkün olabildiğince aile yanında olabilecekleri şekilde yapıyorlar. Kendi ayakları üzerinde olmayı tecrübe edebilecekleri deneyimlerden de kaçınıyorlar. Ayrılık Anksiyetesi Üniversite Seçimini Etkiliyor ve Kişilik Özelliklerine Göre Meslek Seçimi Yapmak yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Sosyal anksiyete tedavisi olan ve erken teşhis edildiğinde olumsuz etkileri minimuma indirilebilen psikolojik bir rahatsızlıktır. Toplumumuzda görülme sıklığı oldukça fazladır. Akademik başarısızlık yaşayan pek çok öğrencide sosyal fobi görülme olasılığı yüksektir. Öğretmenlerin farkındalıklı gözlemi, aileyle okulun yeterli iletişim halinde olması öğrencilikte sosyal fobinin fark edilmesini kolaylaştırmaktadır.

Sosyal fobi yaşıyor ve duyduğunuz kaygı okul başarınızı, kariyer seçimlerinizi olumsuz yönde etkiliyorsa destek alabilirsiniz. Psikolojik destek ve kariyer danışmanlığı ile yaşadığınız olumsuzlukların üstesinden gelebilirsiniz.

Aba psikoloji olarak sosyal anksiyete yaşayan bireylere uzman kadromuzla danışmanlık sunuyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planlaması yapıyor okul başarınızdaki engelleri aşmanıza destek oluyoruz. Kariyer planınızı yaparken ilgi, beceri alanlarınızı dikkate alıyor, zeka ve karakter özelliklerinize ve beklentilerinize uygun hedefler belirliyoruz.

Read More

“Konuşurken heyecanlanıyorum!” diyenlere sıklıkla rastlayabilir ve sizde bu heyecanı duyuyor olabilirsiniz. Aslında heyecan sağlıklı bir duygudur ve kontrol edilebildiğinde de performansa olumlu etki etmektedir. Ancak konuşurken heyecanlanmak kontrol edilemediğinde sosyal anksiyete yaşayan bireylerin sıklıkla yaşadığı olumsuz bir deneyime dönüşür.

Sosyal anksiyete yaşayan bireyler bir topluluğa hitap edeceklerinde kaygılanırlar. İlgi ve gözler üzerlerinde olduğunda, herkes onları dinlediğinde yoğun stres yaşarlar. Stres yaşamaları için ille de göz önünde olmalarına gerek yoktur. Heyecanlanmaları için seslerini başkalarının duyacağını bilmeleri de yeterlidir. Telefonla konuşmak, telekonferans yapmak, görüntülü konuşmak, mülakata girmek, sunum yapmak, sahnede olmak onlar için ürkütücü olabilir.

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyenler tabi ki yaptıkları her konuşmada heyecan duymazlar. En azından mevcut heyecanlarını sağlıklı düzeyde tutabildikleri ortamlar da olmaktadır. Sıklıkla konuştukları, kendilerini güvende hissettikleri kişilerle görüşürken heyecanlanmazlar veya bu heyecanı kontrol edebilirler.

Heyecanı tetikleyen çoğunlukla hata yapma, alay edilme, rezil olma korkularıdır. Bu korkularını tetikleyecek kişi ve ortamlar onlar için kaygı kaynağını oluşturmaktadır. Biri için bu kaygının nedeni anne-baba iken, başkası için akranları, öğretmeni, yöneticisi olabilir. İlerlemiş sosyal anksiyetede kişi konuşması gereken her ortamda ve kişiyle kaygı yaşayabilir.

Kekelemekten, söyleyeceklerini unutmaktan, seslerinin titremesinden korkarlar. Bunu daha önce bir veya birkaç kez deneyimlemişlerse korkuları çok daha yüksek ve kontrol etmesi güç olabilir. Başkalarının kendileriyle ilgili değerlendirmelerinin çoğunlukla olumsuz olduğunu ve alay içerdiğini düşünmektedirler. Özsaygıları, öz değerleri ve özgüvenleri daha düşük bireylerdir.

“Konuşurken Heyecanlanıyorum” Diyen Herkes Sosyal Anksiyete mi Yaşıyor?

Konuşurken heyecanlanmak neredeyse hepimizin yaşadığı bir durumdur. Burada yaşanan heyecanın bir sorun haline gelmesine neden olan kişinin yaşadığı sıkıntının derecesidir. Kontrol edilebildiğinde heyecan kişinin performansını olumlu yönde etkilemektedir. Sağlıklı heyecan kişinin konuşmasına daha iyi hazırlanmasına, daha fazla özen göstermesine neden olmaktadır. Kişinin daha coşkulu, hazırlıklı ve enerjik olmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla da heyecan kontrol edilebildiğinde olumlu etkiye sahiptir.

Heyecanlanıyor ama bu heyecanın performansınızı olumlu yönde etkilemesini sağlıyorsanız heyecanınızı kontrol edebiliyorsunuz demektir. “Konuşurken heyecanlanıyorum” diyor ama önemli konuşmalar yapmaktan geri durmuyor, size verilen görevlerden kaçınmıyorsanız bununla baş edebiliyorsunuz demektir. Dolayısıyla konuşurken heyecan duymak sosyal anksiyete tanısı için yeterli değildir. Sıklığı, yoğunluğu ve derecesi tanı için belirleyicidir.

“Konuşurken Heyecanlanıyorum” Diyen Bireylerde Görülen Diğer Sosyal Anksiyete Belirtileri Nelerdir?

Konuşurken yoğun heyecan duymak sosyal anksiyetenin önemli bir belirtisidir. Anksiyete yaşayan bireylerin duydukları heyecanın yoğunluğu performanslarını düşürmektedir. Konuşurken terler, kızarır, titrerler. Ellerini kollarını nereye koyacaklarını şaşırabilir ya da tamamen hareketsiz kalabilirler. Beden dilleri ile konuştukları senkron içerisinde değildir. Konuşmaları akıcı değildir ve tonlamalarını da doğru yapamazlar. Heyecanlarını kontrol etmeye çalışırken kısa ve net konuşur uzun cümlelerden kaçınırlar.

Uzun bir cümle kurmaları gerekirse cümleyi toparlamakta ve konuşmayı sonuca bağlamakta zorlanırlar. Çoğunlukla konuşma yapmalarını gerektirecek ortamlardan kaçınırlar. Alışveriş yaparken kasiyerle konuşmak, müşteri hizmetlerini aramak, mülakata katılıp kendilerini anlatmak onlar için oldukça zordur. Tanımadıkları insanlara bir şey sormaları gerektiğinde çok yoğun stres duyarlar. Otorite figürleriyle, öğretmen, müdür, yönetici gibi kişilerle konuşmakta zorlanırlar.

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyen bireyler konuşacaklarını zihinlerinde toplamaya çalışırken çoğunlukla diyalogları kaçırırlar. Bunu çoğunlukla grup içerisinde yaşarlar. Bir toplantıda veya sosyal bir etkileşim ortamında açılan bir konuya dahil olmak istediklerinde sıkıntı yaşarlar. Onlar ne söyleyeceğine karar verene kadar diğerleri başka konulara geçmiş olurlar. Yapacakları esprileri de sıklıkla düşünürler. Bu yüzden doğal akışında konuşamaz ve konuşulanlara da doğal tepki veremezler.

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyen bireyler bu heyecanlarını sessiz kalarak kamufle edebilirler. Heyecan yaşadıkları ortamlardan kaçınarak da kaygıyla baş etmeye çalışabilirler. Yüz yüze iletişim yerine mail veya mesaj ile iletişim kurabilirler. Alışverişlerini online yapabilirler. Banka işlerini ATM veya online uygulamalardan halledebilirler. Arkadaşlık kurmakta da zorluk yaşayabilirler. Bu ihtiyaçlarını da arkadaşlık sitelerinden karşılayabilirler.

Meslek olarak da potansiyelleri ne kadar yüksek olursa olsun konuşmalarını gerektirmeyecek işlere yönelebilirler. Ön planda olmayacakları, geri planda çalışacakları meslekleri tercih edebilirler.

İlerleyen durumlarda müdahale edilmezse yakın arkadaşlarla, aile bireyleriyle konuşurken de kişilerde bu heyecan açığa çıkabilir. Özellikle kendilerinden emin olmadıkları, eleştirilebilecekleri veya yeterince bilgi sahibi olmadıkları konular hakkında konuşurken heyecan yaşayabilirler.

Sosyal Anksiyete Yaşayan Bireyler Neden Konuşurken Heyecanlanıyor?

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyen bireyler konuşacakları konuyu önceden bildiklerinde ön hazırlık yapmaktadırlar. Kendileriyle baş başayken gayet akıcı konuşurlar. Yalnızken kendilerinden eminken yanlarına bir başkası geldiğinde bu güven ortadan kalkmaktadır. Konuşurken göz kontağı kurmaktan kaçınır, dikkatlerinin dağılmaması için çoğunlukla bakışlarını başka yerlere sabitlerler.

Karşılarındaki kişinin beden dilini okumaya çalışırlar. Çoğunlukla her bir mesajı olumsuz algılar ve karşılarındakini sıktıklarını düşünürler. “Benimle dalga geçecek, şu an hakkında kim bilir ne düşünüyor, kesin rezil oldum.” Gibi olumsuz çıkarımlarda bulunurlar.

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyen bireyler çoğunlukla mükemmeliyetçi ailede yetişmiş ve/veya aşırı korumacı tutumla büyütülmüştür. Çoğunlukla belirtiler ergenlik döneminde fark edilmeye başlanır. Okul fobisi yaşayan, çocukluğunda çoğunlukla arkadaşlık kuramayan, yalnız çocuklarda da sosyal anksiyete gelişmesi muhtemeldir.

Ebeveynleri tarafından fazla eleştirilen, gerçek dışı beklentilerle performansları zorlanan, rekabetçi yetiştirilen çocuklarda sosyal anksiyete gelişebilir. Bu bireyler çoğunlukla akranlarıyla ve başkalarıyla kıyaslanarak büyütülmüştür. Yetersizlik duyguları oldukça yüksektir. Ne yaparlarsa yapsınlar başkalarının beklentilerini karşılayamayacaklarını düşünebilirler. Alay edilmekten, başarısız olmaktan ve hatalarının bulunmasından endişe duyarlar. Kendilerine karşı oldukça olumsuz eleştirilerde bulunurlar.

Aile ve/veya öğretmenler tarafından çocuğun davranışları utangaçlık, çekingenlik veya terbiyeli, saygılı gibi değerlendirildiğinde tedavi gecikmektedir. Sosyal anksiyete ihmal edildiğinde farklı psikolojik rahatsızlıklara da neden olmaktadır. Depresyon sıklıkla ergenlikte ve yetişkinlikte sosyal anksiyeteye eşlik etmektedir.

Sigara, alkol, madde ilerleyen durumlarda bireylerin kaygılarıyla başa çıkmaları için baş vurdukları zararlı alışkanlıklar olabilir. Arkadaş edinmekte, evlenmekte, iş bulmakta, terfi almakta zorluk yaşayabilirler. Sosyal becerilerde kendilerini geliştirmekte oldukça zorlanırlar.

“Konuşurken Heyecanlanıyorum” Diyenler için Uygulanabilecek Öneriler

“Konuşurken heyecanlanıyorum” diyen bireylerin konuşurken çoğunlukla sesleri titrer, çocuksu veya ağlamaklı bir sesle konuşabilirler. Bu sesi fark ettikleri anda heyecanları hızla kaygıya dönüşür ve “şu an herkes benimle alay ediyor, ağlayacağımı düşünüyorlar.” Gibi olumsuz değerlendirmeler yapmaya başlarlar. Bireylerin seslerini daha doğru kullanmayı öğrenmesi gerekir.

İyi bir diksiyon konuşurken doğru nefesle konuşabilmeyi bilmekten geçer. Diksiyon eğitimi alarak bireyler yaşadıkları heyecanı da yönetmeyi öğrenirler. Kesintisiz konuşmak, nefes almadan konuşmak da konuşurken kişinin sesinde bozulmalara yol açar. Çabuk yorulur, nefessiz kalırlar. Konuşması akıcı olmaz. Diksiyon eğitimi ile birey diyafram nefesini kullanmayı ve daha uzun soluklu, akıcı konuşmalar yapmayı öğrenir. Tonlama ve doğru yerlerde es vermeyi de öğrenmiş olur.

Bir diğer önerimiz ise kişinin bol bol kitap okuması ve kelime hazinesini geliştirmesidir. Sesli okumalar yapmak da konuşma akıcılığına destek olacaktır. Ayna karşısında okuma yapmak veya bir konu kapsamında ayna karşısında konuşmak da yaşanan heyecanla başa çıkılmasını kolaylaştırır. Kişi böylece hem konuşmalarının ön provasını yapar hem kendi sesini dinler.

Ses kaydı yapmak, konuşmasını videoya alıp izlemekte kişinin heyecanını kontrol etmesini sağlar. Kişi kendi sesine ne kadar maruz kalırsa onu kabul etmesi de o kadar kolay olacaktır.

Konuşurken hareket etmek ve beden dilini kullanmak da kişiye güven verecektir. Hem de dinleyenin dikkati konuşulanla beraber hareketlere de yönelecektir. Özellikle sahnede olacaksanız ve topluluğa hitap edecekseniz sahnede yürüyebilirsiniz. Bir alanda hareketsiz durmaktansa hareket edebilirsiniz. Hareketleriniz ayrıca dinleyenlere de orada hakimiyetiniz olduğunu hissettirecektir.

Ayrıca konuşurken mümkünse ön hazırlık yapıp bir sunu hazırlayabilirsiniz. Sunumunuza görseller, konuşmanızı hatırlamanızı kolaylaştıracak kelimeler yazabilirsiniz. Videolarla, grafikler ve istatistiklerle dikkati üzerinizden alıp sunuma yönlendirebilirsiniz.

Negatif enerjinizi atmak ve heyecanınızı boşaltmak için nefes egzersizleri öğrenebilir, kaygılandıkça uygulayabilirsiniz. Spor yapabilir, suyun iyileştirici ve rahatlatıcı gücünü kullanabilirsiniz.

Konuşurken Heyecanlanıyorum Diyor ve Performansınızın Olumsuz Etkilendiğini Düşünüyorsanız Profesyonel Destek Almayı İhmal Etmeyin

Sosyal fobi yaşıyor ve duyduğunuz kaygı okul başarınızı, kariyer seçimlerinizi olumsuz yönde etkiliyorsa destek alabilirsiniz. Psikolojik destek ve kariyer danışmanlığı ile yaşadığınız olumsuzlukların üstesinden gelebilirsiniz.

Aba psikoloji olarak “konuşurken heyecanlanıyorum” diyen sosyal anksiyete yaşayan bireylere uzman kadromuzla danışmanlık sunuyoruz. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer planlaması yapıyor okul başarınızdaki engelleri aşmanıza destek oluyoruz. Kariyer planınızı yaparken ilgi, beceri alanlarınızı dikkate alıyor, zeka ve karakter özelliklerinize ve beklentilerinize uygun hedefler belirliyoruz.

 

Read More

Güvenli bağlanma doğumdan itibaren temel bakım veren ile bebek arasında kurulan duygusal, güvene dayalı bağdır. 0-3 yaş aralığında kurulan bu bağ bireyin bütün yaşamına etki etmektedir. İkili ilişkilerden, akademik başarıya, kariyere ve sosyal hayata da etkisi büyüktür. Güvenli bağ aynı zamanda bireyin öz algısını, değerlendirmelerini de etkilemektedir. Güvenli bağlanma yaşayan bir bireyde özgüven, özsaygı ve öz şefkat daha yüksektir.

Kendisiyle barışık olan, kendini seven ve potansiyeline güvenen birey tüm yaşamında daha başarılı olabilir. Ancak güvenli bağlanma sayesinde daha başarılı olmak başarısızlığın hiç yaşanmayacağı anlamına gelmemelidir. Başarısızlıklar hayatın gerçeğidir ve güvenli bağ başarısız olmanın önüne geçemez. Ancak sağlıklı bağ kurmak bireyin başarısızlıklara karşı daha yapıcı tutum sergilemesini destekler.

Güvenli bağlanma sayesinde öfke kontrolü, stresle başa çıkma, psikolojik sağlamlık daha yüksek olacaktır. Tüm bunlar değerlendirildiğinde güvenli bağlanma bireyin kariyer gelişimi üzerinde oldukça etkilidir.

Güvenli Bağlanma Nedir?

Yaşamın ilk anlarında bebek temek bakım vereniyle (çoğunlukla anne) bağımlı bir halde yaşar. Winnicot’ın da dediği gibi bir bebeğin varlığını sürdürebilmesi için ona bakan birinin olması gerekir. Temel ihtiyaçlar başkası tarafından karşılanmadığı sürece bir bebeğin kendine yetebilmesi mümkün değildir. Temel ihtiyaçlar yeme, içme, barınma, güvenlik, sevgi ve benzeridir.

Güvenli bağlanma için bu ihtiyaçların karşılanmasının dışında karşılanma süresi, sıklığı ve miktarı da önemlidir. Bir bebeğin temel bakım verenine güven duyabilmesi için ihtiyaçlarının karşılanacağını öğrenmiş olması gerekir. Annesi tarafından temel ihtiyaçlarının yerinde ve zamanında karşılanacağını bilen bebek stres yaşamayacak, ihtiyaçlarında doyuma ulaşacaktır. Bebeğin fiziksel ihtiyaçları kadar önemli olan duygusal ihtiyaçlar da bakım veren tarafından göz ardı edilmemelidir.

Duygusal ihtiyaçlar temel bakım verenin dokunuşu, şefkati, göz teması, mimikleri ve ses tonuyla bebeğe geçmektedir. Bebek ve anne için doğumdan sonraki ilk aylar deneme yanılma dönemidir. Bebek ihtiyaçlarını huzursuzluk ve ağlamalarla belli edecek, anne deneyerek çocuğun ihtiyaç düzenini tespit edecektir. Bebeğin ağlaması günün hangi zamanında neyi ifade ediyor anne zamanla ayırt edecektir.

Altını mı değiştirmeliyim, karnını mı doyurmalıyım, sevmeli miyim, uyutmalı mıyım, ağrıyan bir yeri mi var? Tüm bu sorulara anne ilk önceleri karışık cevaplar verirken zamanla bebeğinin düzenini oturtacaktır. Güvenli bağlanma da anne bebek arasında bu ortak dillin kurulmasıyla güçlenecektir.

Güvenli Bağlanma Nasıl Gelişir?

6 aydan sonra ek gıda alımı, 1 yaştan itibaren yürüme, 2 yaştan itibaren konuşma başlayacaktır. Süreler çocuktan çocuğa değişiklik gösterse de bu yaş dönemlerini ortalama kabul edebiliriz. Bebeğin edindiği her yeni beceri temel bakım verenden bir adım daha uzaklaşmasını sağlayacaktır. Zamanla çocuğun anneye bağımlılığı azalacaktır. Konuşma ve yürümeyle çocuğun sosyal çevresi genişler.

Yemek yiyebilen, kendi başına uyuyabilen, kendi başına oyun oynayabilen çocuk daha bağımsız hale gelir. Ancak çocuğun bağımsızlaşması anneden kopması değildir. Anne ile çocuk arasında görünmeyen güçlü bir bağ vardır. Bu bağ çocuğun özgürleşmesiyle birlikte genişler. Anne çocuk için güvenli bir üst gibidir. Fiziksel ihtiyaçlar azalsa da çocuğun duygusal ihtiyaçlarının karşılanması hala çok önemlidir.

Güvenli bağlanma için koşulsuz sevgi verilmesi, başarıların desteklenmesi, başarısızlıklarla baş etmenin öğretilmesi gerekir. Başarıları kadar başarısızlıklarında da yanında şefkatle durabilen bir ebeveyni olduğunda çocuk kendini güvende ve değerli hissedecektir.

Güvenli Bağlanma Belirtileri Nelerdir?

Güvenli bağlanma belirtileri bebeklikten itibaren her yaş döneminde kendini gösterir. Ebeveyni ile güvenli bağlanma gerçekleştiren bebekler, çocuklukta ve yetişkinlikte çok daha özgüvenlidir. İletişim becerileri güçlü, empati kurabilen bireylerdir. Güvenli bağlanan bireylerin çocukluktan itibaren güvensiz bağlananlara göre olumsuzluklarla başa çıkma stilleri daha yapıcıdır. Daha az stres, kaygı, öfke ve yıkıcı davranış sergilerler. Olumsuz duygu ve dürtüleriyle çok daha kolay baş edebilirler.

Olumsuz duygu ve düşüncelerini daha yapıcı şekilde ifade edebilirler. Güvenli bağlanma geliştiren bireyler bebeklikten itibaren ebeveynlerinden daha kolay ayrılabilir, ayrılık anksiyetesi geliştirmezler. Korktuklarında ya da üzüldüklerinde ebeveynleri tarafından rahatlatılmayı beklerler. Ebeveynlerinden ayrı kaldıklarında ebeveynle yeniden bir araya gelindiğinde reddetme, itme veya yok sayma davranışı göstermezler. Ebeveynle sevgi dolu ilişki kurmaya devam ederler.

Güvenli bağ kuran çocuklar; olumlu benlik algısı geliştirirler. Kendilerine güvenirler. Stres yaratan durumlarda benlik algıları değişmez. Olumsuz durumlarla baş edebileceklerini bilirler. Sosyal olarak daha esnektirler, duygularını rahat bir şekilde ifade edebilir ve kontrol edebilirler. Duygularını kontrol edebildiğinde çocuklar, dikkatlerini öğrendiklerine daha rahat verebilmektedirler.

Güvenli bağlanma tarzı geliştirmiş çocuklar dikkatlerini daha fazla yoğunlaştırabilmekte ve dikkat kaliteleri de yüksek olmaktadır. Aynı zamanda daha meraklı olup öğrenmeye daha açık olurlar.

Güvenli Bağlanma Kariyeri Olumlu Etkilerken Güvensiz Bağlanma da Başarısızlığa Neden Oluyor

Güvenli bağlanma kurulamayıp çocuğun temel bakımının ve sevgi ihtiyacının ihmal edildiği durumlarda güvensiz bağlanma gelişiyor. Güvensiz bağlanma da bebeğin ya ihtiyaçları yeterince karşılanmıyor ya da düzensiz olarak karşılanıyor. Temel bakım vereninin güvensiz yaklaşımı bebeğin dış dünyayı da benzer şekilde algılamasına neden oluyor. Aynı şekilde dış dünya kadar bebek kendisini de güvenilmez, sevilmez ve değersiz olarak anlamlandırıyor.

Özgüven, özsaygı, öz şefkat gelişmiyor. Bu bireyler bebeklikten itibaren daha öfkeli, yıkıcı davranışları olan, iletişim eksikliği yaşayan bireyler oluyor. Ailenin olumsuz ebeveyn tutumları çocuğun olumsuz duygu ve düşüncelerini bastırmasına neden oluyor. Duygu ve düşüncelerini doğrudan ifade edemeyen bireylerde ise çocukluktan itibaren pasif agresif davranışlar görülüyor. Pasif Agresif Davranışlar Başarıyı Engelliyor ve Bilinçli Farkındalık ile Öfke Kontrolü yazılarımızdan faydalanabilirsiniz.

Güvensiz Bağlanma Stilleri ve Güvensiz Bağlanma Belirtileri Nelerdir?

Güvensiz bağlanma, güvenli bağlanmanın aksine ilişkilerimizi, başarıya yönelik potansiyelimizi ve kendilik algımızı yaralıyor. Güvensiz bağlanan bireyler akademi ve iş hayatında çatışmayı yönetemeyen, stresle başa çıkamayan, pasif agresif, özgüvensiz olarak karşımıza çıkıyor. Güvensiz bağlanma ebeveynle kurulan ilişkinin şekline göre farklı alt tiplere ayrılıyor.

Kaçıngan Bağlanma Sitili

Temel bakım veren bebeğin ihtiyaçlarını doğru anlamaz ve zamanında karşılamazsa bebek strese girer. Bu stres uzun sürdüğünde ve ihtiyaçların karşılanması bir düzene sokulamadığında kaçıngan bağlanma gerçekleşir. Bebek daha geç sakinleşir, daha fazla ağlar ve tehdit altında olduğunu hissederek strese girer. Bir süre sonra bu bebeklerde ihtiyaçlarının zamanında doyurulmayacağına yönelik inanç gelişir.

Anneleriyle ilişkileri zayıflar. Annenin varlığında da yokluğunda da bebek benzer tepkiler gösterir. Annenin gitmesi üzüntü ya da gelmesi heyecan yaratmaz. Bu bağlanma stiline sahip bireylerde çocukluktan itibaren antisosyal ve pasif agresif davranışlar görülür. Ergenlik ve yetişkinlikte güvene dayılı yoğun ilişki ve arkadaşlıklardan kaçınırlar. Çünkü çevrelerine güven duymaz, ilişkilerinde mesafeye ihtiyaç duyarlar. Kontrolleri dışında yakınlık girişimleriyle karşılaştıklarında stres yaşarlar.

Kaygılı Bağlanma Sitili

Bir başka bağlanma sitili ise kaygılı bağlanmadır. Burada da temel bakım verenle güvenli bağlanma söz konusu değildir. Temel bakım veren kişinin bebeğin yaşamında yeterince rol almadığı, etkileşimin yetersiz olduğu ilişkilerde gelişir. Bu ilişkide temel bakım veren bebeğin ihtiyaçlarını ihmal edebilir ya da erteleyebilir. Bu tarz bebekler annelerinin varlığında da yokluğunda da huzursuzluk belirtileri gösterir ve kolayca sakinleşemezler.

Bakımın düzensiz oluşu bebeğin de duygusal dengesini bozmaktadır. Kaygılı bağlanan bireylerin özgüvenleri oldukça düşüktür. İlgi eksikliği nedeni olarak çoğunlukla kendilerini görürler. Değersiz olmaları ya da yetersiz olmaları nedeniyle ihtiyaçlarının karşılanmadığı hissine kapılırlar. Ergenlik döneminde kaygı bozuklukları ortaya çıkabilir. Kendini ifade etmekte, duygu ve düşüncelerini paylaşmakta güçlük yaşarlar.

Karışık Bağlanma Sitili

Başka bir güvensiz bağlanma türü ise karışık bağlanma sitilidir. Bu bağlanma türünde anne kendi iç dünyasındaki stres, kaygı ve sorunlarla çok meşguldür. Anne bebeğe ruh halini farklı davranışlarla yansıtır. Kimi zaman sevgi doluyken kimi zaman ilgisiz veya kötü davranabilir. Böyle bir ilişki içerisinde bebek için anne hem bir ihtiyaçtır hem de korku duyulan bir nesnedir.

Dolayısıyla bu tarz bir ilişki geliştiren bebeğin de vereceği tepkiler düzensiz ve tutarsız olacaktır. Bu bireylerde düzensiz olarak manipülatif, sevgi dolu veya aşırı çekingen davranışlar görülebilir. Ayrıca agresif, yıkıcı davranışlarda da bulunabilirler.

Güvenli Bağlanma ve Psikolojik Destek

Yaşamın ilk yılları itibariyle temel bakım veren ile kurulan güvenli bağlanma bireyin bütün bir yaşamına etki ediyor. Kurulan bağın türü bireyin ilişkilere, arkadaşlıklara, başarıya, sevgiye ve daha pek çok şeye bakışını etkiliyor. Güvenli bağ bireyin akademik hayatını ve kariyerini olumlu etkilerken güvensiz bağ başarısızlıklara yol açıyor.

Özgüven sahibi, sorumluluk alabilen, karar verebilen, olumsuzluklarla başa çıkabilen bir birey başarılı olmak için tüm kaynaklarını kullanıyor. Bunun aksine kendine güvenmeyen, değersiz ve yetersiz olduğunu, diğerlerinin güvenilmez olduğunu düşünen birey başarısız oluyor. Yaşamımızın hatırlamadığımız ilk üç yılının tüm hayatımız üzerinde bu kadar belirgin etkisinin olması inanılmaz. Ancak ilk üç yılın olumsuz etkilerini ilerleyen yıllarda tölere etmekte mümkün.

Temelde bu problemlerin yaşanmaması için asıl yapılması gereken ebeveynlerin ebeveynlik rollerine çocuk sahibi olmadan hazırlanmaları. Ancak bunun mümkün olmadığı durumlarda güvensiz bağlanma sitilleriyle yaşamın ilerleyen yıllarında da çalışabiliyoruz. Güvensiz bağlanmanın etki ettiği duygu, düşünce ve davranışlara odaklanıyoruz. Akademik hayatta ve kariyer gelişiminde yaşanan başarısızlıkları tolere etmek üzerine çalışıyoruz. Güvenli bağlanma kuramadığınızı düşünüyor ve profesyonel destek almak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Read More

Sosyal fobi bireyin potansiyelini sınırlı kullanmasına neden olarak kişinin kariyer gelişimini olumsuz etkiliyor. Mesleğinde çok başarılı olabilecek potansiyele sahip nice birey yaşadıkları sosyal anksiyete bozukluğu nedeniyle başarı gösteremiyor. Bu kaygı başarının önünde önemli bir engel oluştururken bireyler başarısızlık nedenlerinin altında yatan bu faktörü çoğunlukla fark etmiyor. Fark etmekten de öte bu fobiyle yüzleşmekten ve aşmaya çalışmaktan büyük endişe duyulabiliyor.

Bir toplantıda söz alacakken, sunum yapacakken, iş görüşmesinde kendinden bahsedecekken bir anda bireyin karşısına çıkıyor sosyal fobi. Potansiyeline yansıyor; beden dilini, diksiyonunu ve hatta organizasyon becerisini olumsuz etkiliyor. Konuşacaklarının sıralaması karışıyor, kelimeler birbirine giriyor, beden dilindeki donukluk ya da telaş heyecanı daha da tetikliyor.

Sosyal ortam içerisinde performans sergileyen bireyde terleme, titreme, kızarma, çarpıntı gibi fizyolojik belirtiler açığa çıkabiliyor. Özgüven eksikliği, utangaç, çekingen mizaçlar, hatalı ebeveyn tutumları sosyal fobiyi etkiliyor. Kariyer Seçmeden Önce Özgüven Eksikliği ile Mücadele! ve  Okul Başarısı İçin Özgüven Nasıl Geliştirilir? Yazılarımızı da okuyabilirsiniz.

Peki Sosyal fobi nedir ve Neden bireyin kariyer gelişimini olumsuz etkiliyor?

Sosyal Fobi Nedir?

Sosyal fobi bireyin sosyal alan içerisinde göz önünde olmasını ya da diğerleriyle etkileşimde bulunmasını gerektiren durumlarda açığa çıkan kaygıdır. Bir diğer adı sosyal anksiyete bozukluğudur. Sosyal fobisi olan bireyler toplum içine girmekten, izlenmekten ve dikkat odağı olmaktan çokça rahatsız olurlar.

Çoğunlukla kaygının altında yatan temel neden diğerleri tarafından olumsuz değerlendirilmek, eleştirilmek ya da yapacağı ve söyleyeceği bir şeyle küçük düşmekten korkmaktır. Birey bu kaygıyı yaşamamak için sosyal etkileşimden kaçınabilir. Mecbur kalmadıkça sosyal aktivitelerden, başkaları önünden performans sergilemekten kaçınır. Zamanla kaçınma davranışı korkunun daha da artmasına neden olabilir.

Sosyal fobinin nedeni tam olarak bilinmese de genetik faktör, mizaç ve yetiştirilme tutumlarının etkili olduğu düşünülmektedir. Çocuklukta çekingen, içe kapanık, utangaç olan bireylerde sosyal fobi görülme olasılığı oldukça yüksektir. Sosyal fobinin toplumda görülme sıklığı da oldukça yüksektir. Özellikle ergenlik dönemi itibariyle sosyal fobinin görülme sıklığı artmaktadır. Bunun en büyük nedeni ergenliğin getirdiği hormonal, bilişsel ve fiziksel değişikliklerdir.

Ergenlikte Sosyal Fobi Görülme Sıklığı Artıyor

Birey bu dönemde bedeniyle daha fazla ilgilenir. Fiziksel gelişiminin getirdiği değişim gencin beden algısına yönelik olumlu veya olumsuz yüklemeler yapmasına neden olabilir. Bu dönemde genç için kendini göstermek, performans sergilemek, kendini ispat etmek önemli bir gelişim hedefidir. Gençte önce aileye, sonra akranlara ve çevresindeki diğer kişilere kendini ispat etme ihtiyacı oluşmaktadır.

Gencin sosyal ilişkilerde ya da diğer gelişim alanlarında sergilediği performans genç tarafından diğerlerinin değerlendirmesine sunulur. Genç için bu değerlendirme soyut düzeydedir. Genç çevresinin verdiği sözsüz mesajları alır ve işler. Bu işlemleme sonrasında genç fiziksel görünüşüne, kişiliğine, becerilerine dolayısıyla bütünüyle kendine bir değer atfeder. Bu değerin derecesi bireyin sosyal fobi geliştirmesine neden olabilir ya da onu sosyal beceriler anlamında başarılı kılabilir.

Ailesi tarafından sürekli eleştirilen, aşağılanan ya da cezalandırılan bireylerde özgüven gelişmemektedir. Aynı şekilde ailesi tarafından çok korunan, her zorluktan sakınılan çocuklarda da çekingenlik söz konusu olmaktadır. Ailelerin gence yaklaşımı özellikle ergenlik döneminde daha yapıcı, şefkatli ve destekleyici olmalıdır.

Ebeveyn Tutumları Sosyal Fobi Gelişimine Etki Ediyor

Ebeveyn tutumlarının sosyal fobi gelişiminde etkisi büyüktür. Kişilik olarak çekingen ve utangaç yapıda olan bir çocuğun ailesinin olumsuz tutumları bu gelişimi desteklemektedir. Aynı şekilde anne babanın da utangaç, çekingen mizaçlı olması, sosyal ortamlardan kaçınması çocuğa olumsuz rol model oluşturmaktadır. Otoriter-baskıcı ebeveyn tutumlarında çocuğun ya da gencin sürekli azarlanması, cezalandırılması sosyal fobiyi desteklemektedir.

Aile içi şiddet; ebeveynlerin birbirine sözlü ya da fiziksel şiddet uygulaması da sosyal fobiyi desteklemektedir. Sosyal fobinin gelişmemesi ve özgüvenin desteklenebilmesi için çocuğun, gencin koşulsuz sevgi alması gerekir. Sevgi herhangi bir göreve, koşula bağlanmamalıdır. Aile bireyleri çocuğun kişilik özellikleri ile alay etmemelidir. Anne babanın çocuğunu başkaları ile sürekli karşılaştırması ve kıyaslaması da çocuğun sosyal ortam içerisinde kaygı geliştirmesine neden olabilmektedir.

Kıyaslama yapmak yerine çocuğun gelişimini kendi geçmiş başarıları üzerinden değerlendirmek gerekmektedir. Yine aynı şekilde başarısızlıklar yerine başarılar vurgulanarak çocuğun başarma arzusu pekiştirilmelidir.

Sosyal Fobi Gelişmemesi için Aileler Erken Dönemde Çocukları İçin Önlem Alabilir

Çocuklarda sosyal fobi gelişmemesi için anne babalar çocukluktan itibaren önlem alabilir. Özellikle ilk iki yaştan sonra çocuğun dikkati çevreye yönelmektedir. Evdeki uyaranlar çocuk için yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle okul öncesi dönemden itibaren çocuğunuzla birlikte sosyal ortamlara girebilirsiniz. Kendi sosyal ilişkileriniz ve iletişim becerilerinizle çocuğunuza rol model olabilirsiniz.

Okul Öncesi Eğitim Değerlendirilmeli

Mümkünse çocuğunuzu 3 yaş itibariyle okul öncesi eğitime başlatabilir daha öncesinde oyun gruplarına gönderebilirsiniz. İlgi ve beceri alanlarına göre sanat ya da spor dallarına yönlendirebilirsiniz. Ev içerisinde görev ve sorumluluklar verebilir, kendi seçimlerini yapması ve karar alması için destekleyebilirsiniz. Çocuğunuzun başarabileceği şeyleri onun adına siz yapmamalısınız. Aksine kendisinin denemesi için cesaretlendirmelisiniz.

Okul Öncesi Eğitim Ne Zaman Başlamalı? Ve Ebeveynler Kreş Seçerken Nelere Dikkat Etmeli? Yazılarımız okul öncesi eğitim hakkında size fikir verebilir. Okul Öncesi Dönemde Kariyer Planı Yapmak: Küçük Ayaklar Geleceğe Büyük Adımlar Atsın yazımızı da okuyabilirsiniz.

Kaç yaşında olursa olsun ona da evde söz hakkı vermeli, fikirlerini paylaşmasını desteklemelisiniz. Konuşurken göz kontağı kurarak, onun seviyesine eğilebilir ya da diz çökebilirsiniz. Beden diliniz çocuğunuzla ilgilendiğinizi ona hissettirmelidir. Akademik Başarı İçin Çocukların Yönetici İşlev Becerisi Geliştirilmeli yazımızı da okumanız sosyal fobi gelişimini engellemek için faydalı olabilir.

Çekingenlik, Utangaçlık Ebeveyn Tarafından Yüceltilmemeli ya da Aşağılanmamalı

Çocuğunuz çekingen, utangaç, içe dönük bir mizaca sahip olabilir. Bu yönlerini aşağılamamalı ya da yüceltmemelisiniz. Bazen çocuğun sessiz, çekingen olması aile tarafından yüceltilmekte, pekiştirilmektedir. Ancak bu pekiştirme çocuğun daha da fazla içe kapanmasına neden olabilmektedir. Bu yönlerinin aşağılanması ise çocuğun daha fazla performans kaygısı geliştirmesine neden olmaktadır.

Çocuk sosyalleşmek için zorlanmamalı, aile bunu çocuk için bir görev ya da zorunluluk haline getirmemelidir. Sosyal fobi sahibi bireyler “el alem ne der?” kaygısını çok yaşamaktadır. Dolayısıyla çocuğun bir düşüncesi, davranışı ya da duygusu için başkası ne der, ayıp gibi yüklemeler yapılmamalıdır.

Ebeveynin mükemmeliyetçiliği Sosyal Fobiyi Tetikliyor

Ebeveynin mükemmeliyetçi yapısı çocuğun performans kaygısı duymasına ve sosyal fobi geliştirmesine neden olabilmektedir. Bu nedenle çocuğun başarısızlıkları eleştirilmemelidir. “Neden 100 değil de 95” gibi bir soru çocuğunuzun kendini” başarısızım, değersizim ve beklentiyi karşılayamıyorum” şeklinde etkiletmesine neden olabilir. Çocuğunuzun sosyal girişimlerini destekleyin.

Adımlarını başkalarına göre değil kendi mevcut durumuna göre değerlendirin. Bir çocuk için müsamerede şiir okumak kaygı sebebi olmayabilir. Ancak başka bir çocuk için derste parmak kaldırıp söz almak kaygı nedeni olabilir. Dolayısıyla parmak kaldırmaya çekinen bir çocuktan beklenti okul gösterisine katılması olmamalıdır. Sevdiği bir derste söz alması, fikrini paylaşması onun için büyük bir başarı olarak değerlendirilmelidir.

Sosyal Fobi ile Başa Çıkmak için Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Tedavi edilmeyen sosyal fobi bireyin hayatını olumsuz şekilde etkileyecektir. Bu etki çocukluk yıllarından başlayarak yetişkin hayata kadar artarak devam edebilir. Sosyal fobi akademik başarısızlıktan, sosyal izolasyona, yalnızlığa ve kariyerde başarısızlığa kadar etki edebilir. Sosyal fobiye bağlı kaygılar bireyin hayattan, ilişkilerden, işten veya okuldan keyif almasına engel olabilir.

Birey ergenlik itibariyle bu olumsuz duygu ve düşüncelerle başa çıkmak için riskli davranışlara ve kötü alışkanlıklara yönelebilir. Sosyal fobik bireyde madde, alkol kullanımı, intihara meyil, depresif bozukluklar, diğer anksiyete bozuklukları zamanla gelişebilir. Dolayısıyla sosyal fobinin erken teşhisi ve tedavisi oldukça önemlidir. Sosyal fobi yaşıyorsanız ve aşmak için desteğe ihtiyaç duyuyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Sosyal yaşamınızdan, akademik ve kariyer hayatınıza kadar hayatınızın her alanında yaşadığınız güçlükleri birlikte aşabiliriz. Kariyer gelişimine önem veren, mesleğinde iyi yerlere gelmek isteyen her birey sosyal fobi engelini aşmalıdır. Profesyonel danışmanlık ile üstesinden gelebileceğiniz bu problemin yaşam boyu hayatınızı olumsuz etkilemesine izin vermeyin. Aba psikoloji olarak psikolojik danışmanlık ve kariyer danışmanlığı hizmetlerimizle ilgili bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Stratejik yetenek yönetimi genç ve yetişkinlerin gelecek kaygısı ile başa çıkmalarına destek oluyor. Öğrencilikten başlayarak iş hayatındaki acemilik yıllarına kadar her aşamada gelecek kaygısı duyulabiliyor. Eğer yanlış bir meslek seçimi yapıldıysa bu kaygı ilerleyen yaşlarda da devam ediyor.

Bireysel rol ve sorumluluklarımız artıkça üzerimizdeki psikolojik baskıda artış gösteriyor. Yaşanan coğrafyanın sosyo-kültürü, ekonomisi, gelişmişlik düzeyi, mezuniyet sonrası istihdam oranları bu kaygının şiddetini belirliyor. Başarılı olabilecek miyim? iş bulabilecek miyim? kendimi gerçekleştirebilecek miyim? Bir aile kurabilecek, onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek miyim? Bu yeni yaşam döneminde de sevilecek, değer görecek, “ben” olarak kabul edilebilecek miyim?

Tüm bu belirsizlikler ve geleceğin koşullarına yönelik beklentiler kişinin gelecek kaygısını beslemektedir. Ancak alacağınız stratejik yetenek yönetimi ile gelecek kaygınızı yenebilirsiniz.

Peki Stratejik Yetenek Yönetimi Nedir?

Stratejik yetenek yönetimi, en akılda kalıcı haliyle bireylerin yeteneklerinin ve yetkinliklerinin yönetilmesidir. Bu yöntem sayesinde bireylerin gelişim alanları çıkarılır ve gelişim planları hazırlanır. Kısa ve uzun vadeli hedefler belirlenir ve bu hedeflere en verimli şekilde ulaşmak hedeflenir. Bir diğer hedef ise gerçekleştirilmek istenen amaca en iyi performansla ulaşabilmektir.

Stratejik yetenek yönetimi testinde başta WISC-V olmak üzere 8 farklı psikolojik test uygulanır ve bu testlerin sonucunda kişiye özel bir stratejik plan oluşturulur. Öğrencilerin sosyo – ekonomik ve kültürel çevrelerini de değerlendirilerek oluşturulan plan, 3, 6, 12 ve 24 aylık hedefleri ve öngörüleri kapsar.

Aba Psikoloji’ de bu uygulama yapılırken bireyin hedeflerini belirlemek için psikologlar ve eğitimciler birlikte çalışır. Bu sayede katılımcıya yönelik veriler eksiksiz analiz edilir ve tüme varım yöntemiyle hedefler belirlenir. Hedeflere ulaşmak için bireyin kişilik özelliklerine, ilgi alanlarına bilgi düzeyine, yeteneklerine uyacak şekilde yol haritası çizilir.

Hedefler belirlenirken 3,6,12 ve 24 hedefleri ve öngörüleri kapsar ancak bu süre içerisinde kişinin hedeflerinde değişiklik ihtiyacı söz konusu olursa planlar yeniden düzenlenir ve değişikliğe gidilebilir. Bu nedenle hedeflerin bölünerek 3, 6, 12, 24 aylık sürelerle planlanması çok daha sağlıklı sonuçlar vermektedir.

Stratejik Yetenek Yönetimi Neden Önemli?

Günümüzde eğitim ve iş alanında rekabet oldukça yoğun. Pastadan doyurucu pay alabilmek için kişilerin iyi okullara girebilmesi, iyi eğitimler alabilmesi gerekiyor. Ancak bunu başarabilmek için çok yönlü değerlendirme yapabilmek gerekiyor. Önce bireyin kendisini tanıması, gelecekten beklentilerini belirlemesi gerekiyor.

Meslek yaşamında mutlu ve başarılı olabilmek için ilgi, beceri, yetenek ve yetkinliğine göre meslek seçmek gerekiyor. Bununla da kalmıyor ekonomik koşullar, kültür ve tutumlar meslek seçimine yön veriyor. Gelecek 10 yıllardaki yaşam koşullarının olası getirilerini de öngörebilmek gerekiyor. Mesleklerin geleceğini ve geleceğin mesleklerini bilerek seçim yapmak başarılı seçim yapma olasılığını artırıyor.

Dolayısıyla iyi yerlerde istihdam edilmek için en başından hedef belirleyip bu hedefe uygun hazırlanmak gerekiyor. Ancak bu kararı vermek o kadar da kolay değil. Bir ömür boyunca yapacağınız mesleği seçmek bir anlık bir karar süreci olmamalıdır.

Öğrenciler ilgi, istek ve ihtiyaçlarını bir kenara bırakıp risk almamak için seçimi ailelerine bırakabilmektedir. Bu süreçte önyargıları, korkuları ya da çevrelerinden edindikleri çarpıtılmış gerçekler gençlerin cesaretlerini kırabilmektedir. Stratejik yetenek yönetimi size tüm bu etkenler sonucunda açığa çıkabilecek gelecek kaygınızı yenmenizde destek olur. İyi bir planlama yapıldığında gelecek kaygısı yaşama olasılığınız dahi ortadan kalkar.

Stratejik yetenek yönetimi sayesinde kişiler, kendini keşfetme fırsatı yakalar. Böylece gençler doğru bölümleri ve üniversiteleri tercih ederek kendine en uygun akademik kariyer planını gerçekleştirir. Stratejik yetenek yönetiminin en önemli katkılarından biri de küresel ve bilimsel bir bakış açısıyla kişilerin eğilimlerinin değerlendirilebilmesidir.

Stratejik Yetenek Yönetimi Gelecek Kaygısı Yaşamayı Nasıl Önlüyor?

Öğrenciler için üniversiteyi kazandıktan sonra “kariyerimde ne yapacağım?” sorusunun cevabını bulamamak en büyük dert. Öğrencilerin büyük çoğunluğunun hayali üniversiteye gelene dek üniversiteyi kazanmak oluyor. Ama üniversiteyi kazandıklarında “biz şimdi ne yapacağız?” diyor ve adeta sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Çünkü üniversiteye kadar sadece bu sınavı kazanmaya odaklanıyor sonrası için çoğunlukla bir plan yapmıyorlar.

Oysa iyi bir kariyer için iyi bir akademik eğitim almak yeterli değil. Mesleğe yönelik daha planlı ve stratejik çalışmalar yapmak gerekiyor. Yetersiz hazırlık ise gençlerin gerçek hayat koşullarıyla yüzleştiğinde gelecek kaygısı yaşamasına neden oluyor. Üniversiteyi kazanana kadar verilen emek ve yaşanan kaygı oldukça büyük. Dolayısıyla gelecek kaygısının yüksek olması da bir o kadar normal.

Belli bir noktaya kadar bu kaygıyı hissetmek olumsuz değil aksine öğrenciler için oldukça faydalı. Çünkü kaygı bizi uyararak geleceğe yönelik önlem almamızı ve hazırlık yapmamızı sağlıyor. Kaygı hissettikçe bu duyguyu hafifletebilmek için çareler arıyoruz. Stratejik yetenek yönetimi duyulan gelecek kaygısıyla başa çıkabilmek için kişilerin geleceğe tam donanımlı hazırlanmasını destekliyor.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kısa ve Uzun Vadeli Hedeflerinizi Belirleyin

Üniversiteye hazırlanırken nasıl bir yol izlediniz? Karakterinizle, ilgi alanlarınız, kişisel beklentileriniz ve yeteneklerinizle örtüşen, sevip mutlu olabileceğiniz bir meslek seçtiniz mi? eğer bu sorunun cevabı evet ise bugüne kadar oldukça başarılı bir strateji izlediğinizi söyleyebiliriz. Ancak bu süreci ilk başta bahsettiğimiz stratejiler ile geçirmediyseniz de endişe duymayın.

Eğitim hayatınızın ya da kariyerinizin hangi döneminde olursanız olun stratejik yetenek yönetimi ile başarılı olabilirsiniz. Eğitim hayatınız, mesleğinizle ilgili kısa ve uzun vadeli hedeflerinizin olması gelişiminizi takip edebilmek için önemlidir. Hedefler motivasyonunuzu sağlar, başarı için gerekli koşulları karşılamanıza yardım eder. Hedefler beklentilerinize, bilgi birikiminize, potansiyelinize ve çalışma koşullarınıza göre düzenlenir. Bu sayede zamanı daha verimli kullanır, çalışma süreleriniz dışında kendinize de zaman ayırabilirsiniz.

Stratejik yetenek yönetimi ile rehavete kapılmadan, zamanı kaçırmadan planlı ve programlı geleceğe hazırlanabilirsiniz. Özellikle üniversitenin ilk yılı, öğrencilerin sınav stresinden kurtulmakla rehavete kapıldıkları bir yıldır. Yeni bir ortamı keşfediyor olmakta akademik çalışmaları geri planda bırakır. Meslek hayatında da kişiler belli bir yılın üzerine çıktıklarında rehavete kapılır, yükselme imkanı bulamazlarsa motivasyonlarını kaybederler. Stratejik planlama sayesinde duraklama dönemlerinizi de nasıl değerlendirebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

Üniversitenin ilk yılından başlayarak başarılı çalışmalar yapabilir, networkünüzü nasıl geliştirebileceğinizi, mesleğe yönelik neler yapabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Mesleğinizde de duraklamaya girdiğinizde de yükselme ya da farklı kariyer fırsatlarını değerlendirmeniz için size uyan planlar çıkartılır. Bazen duraklamanın nedeni mesleki ya da kişisel yetkinliklerdeki eksiklikler olabilir. Bu noktada da size gelişim alanlarınızı öne çıkarmak için yeni hedefler planlanacaktır.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Kişisel ve Mesleki Gelişim Alanlarınızı Destekleyin

Kişisel gelişim alanları, gelir elde etme amacı olmaksızın yapılan, keyif alınan uğraşlar olarak değerlendirilebilir. Kişisel gelişim faaliyetleriyle bireylerin boş zamanlarını değerlendirmesi; duygusal, bilişsel, sosyal ve davranışsal becerilerini geliştirmesi amaçlanır.

Kişisel gelişim alanları kulüplere katılmak, spor, dans, sanatla ilgilenmek, dijital içerik üretmek, fotoğrafçılık gibi örneklendirilebilir. Bu etkinlikler aracılığı ile bireyler boş zamanlarını verimli geçirmekle kalmaz farklı kazanımlar da elde ederler. En başta sosyal ilişkilerini ve iletişim becerilerini geliştirir, network elde ederler. Kişisel uğraşları sayesinde zamanı verimli kullanma, çok yönlü düşünme gibi iş hayatına etki edecek kazanımlar da elde ederler.

Üstelik günümüzde kişisel gelişim alanlarına yatırım yapan bireyler iş verenler tarafından tercih edilmektedir. Stratejik yetenek yönetimi sayesinde kişisel gelişim alanlarınızı kolayca belirleyebilirsiniz. Gelişim alanlarınıza yatırım yapabilir yaptıklarınıza mesleğinize katkı sağlayacak şekilde özgeçmişinizde yer verebilirsiniz.

Mesleki gelişim alanlarınızı doğru tespit etmenizde de stratejik yetenek yönetimi yardımcı olmaktadır. Bu yöntem ile eğitim hayatınızı en verimli şekilde değerlendirmeniz hedeflenir. Mesleğinizi en iyi şekilde yapabilmeniz için mümkün olan en iyi üniversitelerden eğitim almanıza rehberlik edilir. Üniversite döneminde networkünüzü geliştirmeniz için önerilerde bulunulur. İyi referanslar edinebilmeniz için neler yapabileceğiniz anlatılır.

Stratejik planlama sayesinde mesleki gelişim için neler yapabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Staj programlarınız, cv hazırlığınız, katılacağınız mesleki eğitimler, sertifika programları konusunda neler yapabileceğiniz sizinle paylaşılır. Mesleğinizde başarılı olmanız için gerekli olan yabancı dil yetkinliği, bilgisayar, araç kullanımı konusunda da yönlendirilirsiniz.

Belirsizlikleri Netleştirmek Gelecek Kaygısı Duymanıza Engel Olacak

Stratejik yetenek yönetimi ile yeterli bilgi sahibi olmadığınız sorulara yönelik size uygun cevaplar bulabilirsiniz. Bu soruların mantıksız ya da gereksiz olduğunu düşünmeyin, eğer size kaygı veriyorsa önemlidir. Cevabını bulmanız da sizi rahatlatacaktır. İş bulma sürecini nasıl yönetebileceğinize yönelik sorularınız, iş verenleri nasıl etkileyebileceğiniz, rakiplerinizin neler yaptığı önemlidir.

Cevapları araştırırken eksiklerinizi tespit ederek gelişiminiz için hedefler belirleyebiliriz. Tüm bu soru işaretlerine stratejik yetenek yönetimi ile objektif yanıtlar bulabilirsiniz. Bilinçli şekilde yapacağınız tüm bu hazırlıklar gelecek kaygısı yaşamanızı engelleyecektir.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Risk Almadan Sorumluluk Alın, Gelecek Kaygısı Yaşamayın

Sorumluluk sahibi olmak bireylerin erken yaşam dönemleri itibariyle geliştirmeleri gereken önemli bir beceridir. Sorumluluk sahibi bireyler çok daha kolay özdenetim geliştirirler. Stresle kolayca başa çıkabilir, görevlerini ve kendilerinden beklenenleri yerine getirebilmek için daha planlı hareket edebilirler. Sorumluluk sahibi bireyler işlerini başkalarına yaptırmak yerine bizzat kendileri yapan, sonuçlarıyla yüzleşen bireylerdir.

Sorumluluk sahibi bireyler daha rahat karar verebilir, kendi hayatlarının kontrolünü ellerinde tutabilirler. Gelecek kaygısı yaşasalar dahi bu kaygıyı başa çıkabilecek düzeyde tutabilirler. Sorumluluk almak kimi zaman kaygı verici olabilir. Özelliklede potansiyelinin farkında olmayan bireyler için sorumluluklar ürkütücü olabilir.

Stratejik yetenek yönetimi sonucunda bireyler sorumluluk almaya yönelik cesaretlenirler. Güçlü yönleri, bilgi birikimi, tecrübeleri göz önünde bulundurularak bireylerin sorumluluk almaları desteklenir. Sorumluluk becerisi kazanmak hem mesleki başarı hem de kişisel yaşam için önemlidir.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Karar Sürecinizde Ailenizin Desteğini Alabilirsiniz

Gelecek kaygısı yaşayan bireyler için çevrelerinde onları destekleyen arkadaşlarının ve sıcak aile ilişkilerinin olması değerlidir. Geleceğin belirsizliği karşısında kaygılar ile başa çıkmada aile ve sosyal destek oldukça etkilidir. Sevildiğini ve desteklendiğini bilen, yalnızlık hissetmeyen bireyler başarmaya daha kolay odaklanır. Ancak özellikle alan ve meslek seçerken isteklerimiz ailemizin beklentileriyle uyuşmayabilir.

Bizim için doğru olan onlar için riskli olabilir. Onlar için doğru olan bizim bilgimiz ve ilgilerimizle örtüşmeyebilir. Dolayısıyla da seçim sürecimiz beklediğimizden daha karmaşık ve stresli hale gelebilir. Ailenin seçimine yönelmek daha mutsuz olacağımız bir geleceğe merhaba demek anlamına gelebilir. Aileyle çatışmak ise duygusal ve maddi desteğimizi kaybetme riskini almaya neden olabilir.

Stratejik yetenek yönetimi ise birey için en doğru meslek alternatiflerini ve kariyer planlarını çıkaracaktır. Test ve envanter sonuçları ile mesleklere yönelik yapılan bilimsel çalışmalar ışında yapılacak yönlendirmeler daha güvenilirdir. Ailelere detaylı bilgilendirme yapılmakta ve tüm sonuçlar ailelerin soru işaretlerini giderecek şekilde paylaşılmaktadır.

Stratejik yetenek yönetimi sayesinde aile ile genç arasında uzlaşı sağlanır. Gencin sevdiklerinin desteğiyle kendini gerçekleştirmeye yönelik inancı perçinlenir ve kendini bu süreçte daha güçlü hisseder. Bu dönemde kaygılarınızı aileniz ve sosyal çevreniz ile paylaşabilmeniz sizi rahatlatır. Sosyal ve duygusal destek yaşayacağınız gelecek kaygısının yoğunluğunu azaltır.

Read More

Başarılı çocuklar yetiştirmek için ebeveynler bilinçli ödüllendirme yapabilmelidir. Ödüllendirme; maddi, manevi olabilir ya da bir aktivite alternatifi de ödül olarak sunulabilir. Ödüllerin yanı sıra olumlu davranışın kazanılmasını sağlayan olumsuz pekiştireçler vardır. Olumsuz pekiştireç ödül değildir ancak çocuğun davranış değiştirmesinde etkilidir.

Maddi ödüller, oyuncak, çikolata gibi somut ve para harcamayı gerektiren ödüllerdir. Manevi ödüller ise tebrik etme, sarılma, öpme, alkışlama gibi duygu ifadesinin olduğu davranış içeren ödüllerdir. Aktiviteli ödüller birlikte oynama, parka gitme, kitap okuma, film izleme gibi etkinlik içeren ödüllerdir.

Olumsuz pekiştireçler ise çocuğun davranışları sonucunda açığa çıkan olumsuz sonuçlardır. Çocuğun yere attığı oyuncağın kırılmış olması çocuk için olumsuz bir pekiştireçtir. Çocuk oyuncağının zarar görmesinden üzüntü duyar. Bu davranışı birkaç kez tekrar ederse çocuk oyuncaklarıyla oynarken kırılmaması için daha dikkatli olmayı öğrenir.

Derslerine çalışmadığı için düşük not alan çocuk için bu not olumsuz pekiştireçtir. Çocuk notlarının düşmesinden üzüntü duyar ve bir sonraki sefer notlarını yükseltebilmek için daha çok çaba sarf eder. Negatif pekiştireçler çocuğun olumsuz tecrübeden ders almasını ve tekrar etmemek için önlem almasını sağlamaktadır.

Ancak başarılı çocuklar yetiştirmek için çocuğun başarısızlığına ailenin vereceği tepki de önemlidir. Aile başarısızlık karşısında olumsuz yaklaşım sergilerse çocuk başarılı deneme yapmak için iç motivasyon geliştiremeyebilir.

Başarılı Çocuklar Yetiştirmek İçin Aileler Ödüllendirme Yaparken Nelere Dikkat Etmelidir?

Çocuklar özellikle maddi ödülleri tekrar tekrar alabilmek için ödüllendirilen davranışı tekrar etme eğiliminde olacaktır. Örneğin; güzel bir resim yaptığı için çikolata alan çocuk, çikolata almak için sık sık resim yapacaktır. Ta ki artık ödül gelmediğini fark edene kadar. Ancak bu durum ödüllendirilmeyen davranışların tekrar edilmemesi sonucu sönmesine neden olabilir.

Yani çocuk resim yapmanın hazzını çikolata ile bağdaştırır ve resim yaptıkça çikolata gelmezse resme olan ilgisini kaybedebilir. Oysa çocuğun davranış kazanırken amacı maddi ödül almak olmamalıdır. Bunun yerine amaç öğrenmek, başarmak, iyi hissetmek ve ihtiyacı karşılamak olmalıdır. Dolayısıyla başarılı çocuklar yetiştirmek için ebeveynlerin ödül verirken bazı hususlara dikkat etmesi gerekir.

Başarılı Çocuklar Yetiştirmek İçin Ödül Koşul Olarak Sunulmamalıdır

Aileler kimi zaman çocuklarına istenilen davranışları kazandırırken zorluk yaşayabilmektedir. Çocuğun yemek yemesi, uyku saatinde uyuması, dişlerini fırçalaması gibi davranışları aslında çocuğun birincil sorumluluklarıdır. Yine odasını toplaması, ödevlerini yapması gibi sorumluluklarda çocuğun alışkanlık edinmesi gereken görevlerdir. Ancak aileler bu alışkanlıkları kazandırırken zorlanabilmekte ve ödül sunarak davranışın gerçekleşmesini isteyebilmektedir.

“Yemeğini bitirirsen sana çikolata veririm.”, “Odanı toplarsan seni parka götürürüm.”, “Ödevlerini yaparsan 1 saat bilgisayar oynamana izin vereceğim.” Örneklerde de görüldüğü gibi çocuğa ödül kazanmak için görevlerini yapması söylenmektedir. Oysa bu görevler ucunda ödül olsa da olmasa da çocuğun sorumluluğunda olmalıdır. Ödülü hak etmeden davranışı sonucunda ödül alacağını bilen bir çocuk o davranışa yönelik negatif tutum sergiler.

“Bunu yapmam için ödül vereceklerse demek ki bu yapmaktan hoşlanacağım bir şey değil.” Dolayısıyla çocuk kendisinden istenenlere önyargıyla yaklaşacaktır. Oysa başarılı çocuklar yetiştirmek için ödül koşul olarak sunulmamalıdır. Bunun yerine çocuğa davranış kazandırırken istenen davranışın faydası, gerekliliği nedenleriyle açıklanmalıdır.

“Ödevlerini yapmalısın çünkü ödevlerini düzenli olarak yaptığında gün içinde öğrendiklerini hatırlar ve ödevlerini yaparken bu bilgileri tekrar edersin. Bilgiler tekrar edildiğinde daha uzun süre akılda kalır ve öğrenmen kolaylaşır. Ödevlerini yapmadığında bir süre sonra öğrendiklerini unutursun. Üstelik yeni bilgiler eklendikçe eski bilgilerini de hatırlaman zorlaşır. Ödevler daha iyi öğrenmen içindir. Ayrıca hepimizin sorumlulukları var, derse katılmak, öğretmenini dinlemek, ödevlerini yapmak öğrenci olarak senin görevlerin.”

Böyle bir açıklamanın ardından çocuk ödevini yaptığında ona “Aferin, sorumluluklarının bilincinde olarak görevlerini yerine getirmen çok güzel. Çaba gösterdiğin için seninle gurur duyuyorum.” Demek çocuk için manevi ödül olacak ve ailesinin taktirini kazanmış olmak onun bu davranışını pekiştirecektir.

Ödüllendirme Çocuğun Yaşı ve Potansiyeliyle Uyumlu Olmalıdır

Aileler çocuğa ödül verirken ödülün çocuğun yaşına ve potansiyeline uygun olmasına dikkat etmelidir. Bu detay ödülün türü her ne olursa olsun gereklidir. Örneğin aile çocuğa maddi bir ödül veriyorsa ödül seçilirken yaş, beceri ve potansiyel dikkate alınmalıdır. Henüz 3 parçalı yapboz yapabilen bir çocuğa 20 parçalı yapboz almak tatmin edici bir ödül olmayacaktır.

Yaşı ve potansiyeliyle uyumlu olmayan ödül çocuk kaç yaşında olursa olsun performans kaygısına yol açabilir. Çünkü çocuklar hediyelerini açmak ve oynamak isterler. Paketi heyecanla açtığında karşısında altından kalkamayacağı bir oyuncağı görmek çocukta kaygı yaratacaktır. Bilinçsizce seçilen bu hediye çocukta “Bu bana alındıysa yapabilmeliyim, yapamıyorsam yetersizim” duygusuna neden olabilir.

Aynı şekilde çocuğun temel ihtiyaçları da ödül olarak sunulmamalıdır. Beslenme, barınma, koşulsuz sevgi, güvenlik çocuğun temel ihtiyaçlarıdır. “ödevini yaparsan akşam yemeğini yiyebilirsin.”, “Odanı toplarsan seni severim.”, “Masayı toplamama yardım edersen ihtiyacın olan ders kitabını alırım.”, “Karnende pekiyi getirirsen montunu alacağım.” Ebeveyn olarak bunlar sizin zaten karşılamanız gereken ihtiyaçlardır. Çocuklar bu ihtiyaçları sizin desteğiniz olmadan sağlayamazlar. Temel ihtiyaçlar koşula bağlandığında çocukların aileye olan güveni sarsılır. Özgüvenleri, öz değerleri zedelenir. Başarılı çocuklar yetiştirmek için temel ihtiyaçlar ödül olarak sunulmamalıdır.

Ödüllendirirken Çocuğun İlgi ve Becerileri Göz Önünde Bulundurulmalıdır

Başarılı çocuklar yetiştirmek için ödül verirken çocuğun ilgi ve beceri alanlarına göre seçim yapılmalıdır. Kitap okumayı çok seven bir çocuk için kitaplar doğru bir ödül tercihidir. Ancak çocuk hikaye kitaplarını seviyorken ona bilim-sanat kitabı almak ilgisini çekmeyebilir. Yapışkanlı çıkartmaları çok seven bir çocuğa çıkartma kitabı almak doğru bir tercihtir. Ama bu çocuk hayvanları severken, arabalı bir sticker kitabı ilgisini çekmeyebilir.

Aynı şekilde bebeklerle oynamayı seven bir çocuğa lego almak iyi bir ödül tercihi olmayacaktır. Tabi ki çocuğun ilgi ve beceri alanlarını geliştirebilmek için çeşitli oyun, oyuncak alternatifleri sunmak doğrudur. Fakat daha önce deneyip ilgilenmediğini gördüğünüz ya da ilk kez deneyeceğiniz oyuncakları ödül olarak sunmamalısınız. Çocukların ilgi ve Beceri Alanları Nasıl Keşfedilir? Yazımız da size yardımcı olabilir.

Başarılı Çocuklar Yetiştirmek İçin Ödül Doğru Zamanda ve Yeterince Verilmelidir

Çocukta istenilen bir davranışın kalıcı hale gelmesi için ödüller mutlaka zamanında ve yeteri kadar verilmelidir. Zamanın da ve yeterince ödüllendirmek çocuğun istenilen davranışı tekrar etmesi için motivasyon sağlayacaktır.

Ödülün zamanında verilmesi gerçekleşen davranışın hemen ardından olmalı ya da söz verilen sürede gerçekleştirilmelidir. Ancak bu ödül günler, haftalar sonra olmamalıdır. Aksi halde çocuğun motivasyonu kırılacaktır. Özellikle manevi ödüller hemen gerçekleştirilmelidir. Çocuğun odasını topladığı fark edildiyse bu fark edildiği anda sözlü ya da davranışsal olarak ödüllendirilmelidir.

Yeterince ödüllendirmek ise ödüllendirmede abartıya kaçmamayı ya da ödülü yetersiz miktarda sunmamayı ifade etmektedir. Bir davranışı için bir koli şekerleme alınan çocuk benzer davranışlarda aynı ödüllendirmeyi bekler. Ancak benzer bir davranış için bir tane şekerleme verilirse çocuk o davranışı değersizleştirebilir. Büyük bir başarıyı çikolata ile ödüllendirirken, basit bir görevi büyük bir oyuncakla ödüllendirmek yetersiz ödüllendirmedir. Bu nedenle başarılı çocuklar yetiştirmek için verilen ödül, zamanında, yeterince ve performansla orantılı olmalıdır.

Başarısızlıklarda Çocuğa Manevi Destek Verilmeli Başa Çıkma Yolları Öğretilmelidir

Başarılar ödüllendirilirken başarısızlıklara sessiz kalınması çocuğun olumsuz duygular geliştirmesine neden olmaktadır. Ebeveyninin sessizliği çocuk için hiç hesap edilmeyen anlamlar taşıyabilir. Çocuklar “Ailemi mutlu edemedim.”, “Artık benimle gurur duymayacaklar.”,” Yeterince iyi değilim.”, “Yeterince iyi yapamadım.” Gibi olumsuz düşüncelere kapılabilirler. Bu nedenle çocukların başarısızlıklarında da onlara ihtiyaç duydukları manevi destek verilmelidir.

Bu destek kimi zaman kucaklama, sarılıp öpme olabilir kimi zaman üzüntüsünü dinleyip onu anladığınızı hissettirmek olabilir. Başarısızlığını kırıklık nedeni olarak kabul etmek yerine başarısızlığından ders çıkarması çocuğa öğretilebilir. Başarısızlık çocuklar için olumsuz pekiştireçtir. Yeterince ders çalışmayan çocuk için düşük notlar olumsuz bir ödül olacaktır. Ancak çalıştığı halde düşük not alabilmesi de mümkündür.

Aile çocuğu yargılamadan başarısızlıklarını gözlemlemeli, nedenlerini çocukla değerlendirmelidir. Ardından çocukla birlikte yapıcı çözüm önerileri geliştirilmelidir. Bu sayede çocuk başarısında da başarısızlığında da yanında olan bir ailesi olduğunu bilecektir. Bu da çocuğun performans kaygısı yaşamasını ve başarısızlıktan korkmasını engelleyecektir.

Korku, kaygı ve olumsuz düşünceler başarısızlığa neden olmaktadır. Başarı için ise çocuğun koşulsuz sevgi ve desteğe ihtiyacı vardır. Bu nedenle aileler başarılı çocuklar yetiştirmek için başarısızlıklarda da çocuğun yanında olabilmelidir.

Kazandırmak İstediği Davranış ve Sorumluluklar İçin Ebeveynler Önce Kendini Değerlendirmeli

Başarılı çocuklar yetiştirmek için çocuğa kazandırılmak istenen davranışlarda ebeveynlerin doğru rol model olabilmesi gerekir. Eşyalarına düzgün davranmasını istiyorsanız siz de eşyalarınızı güzel kullanmalısınız. Kitap okusun, ödevlerini zamanında tamamlasın istiyorsanız siz de kitap okuyan işlerini zamanında tamamlayan ebeveynler olmalısınız. Çocuklar en iyi rol model alarak öğrenirler.

Çocuklar bir davranışın doğruluğunu, yanlışlığını ya da gerekliliğini ebeveynlerinin davranış ve tutumlarıyla değerlendirirler. Ebeveynler çocuklarında bir davranışı ya da tutumu değiştirmek istediklerinde önce bu davranışın kendilerinde olup olmadığını değerlendirmelidir. Kendinizde değişikliğe gitmediğiniz sürece çocuğunuzda kalıcı değişiklikler oluşturmanız güç olacaktır. Kitaplık olmayan, evde ebeveynlerin eline kitap almadığı bir ortamda çocuklarında kitap okuma sevgisi kazanması güçtür.

Evde sürekli televizyon açıksa ya da anne babanın elinde sürekli telefon varsa çocuğunda dijital kaynaklara ilgisi yoğun olacaktır. Çabuk sinirlenen, öfkesiyle başa çıkamayan, problemleri yapıcı yollarla çözemeyen ebeveynlerin çocuklarında da yıkıcı davranışlar görülebilir. Dolayısıyla “söylediğimi yap, yaptığımı yapma” atasözü davranış kazandırmak için iyi bir öğüt değildir.

Başarılı Çocuklar Yetiştirmek İçin Verilen Ödülle Ebeveynin Beden Dili Uyumlu Olmalı

Çocuklar adeta bir duygu kapanıdır. Evde olup biteni, anne babanın ruh halini hemen anlarlar. Kendi duyguları kadar başkalarının duygularına yönelik farkındalıkları da yüksektir. Beden dilini ve sözsüz mesajları çok iyi okurlar. Bu nedenle başarılı çocuklar yetiştirmek için anne babaların çocukları ödüllendirirken vermek istedikleri mesaj ile beden dilleri uyumlu olmalıdır.

Çocuğunuzu ödüllendirirken duygularınız çocukta açığa çıkmasını istediğiniz duygularla uyumlu olmalıdır. Mesajınız “seninle gurur duyuyorum” ise ses tonunuz, beden diliniz ve cümleleriniz bu mesajı çocuğa hissettirmelidir. Ödül verirken çocuğunuzla kuracağınız iletişimin kalitesi oldukça önemli.

Konuşurken burnunuzla ayak uçlarınız aynı yöne bakabilmelidir. Bedeniniz başka yöne çevrilmiş başka işlerle uğraşıyorken başınızın çocuğa dönük olması çocuk için yeterli değildir. Çocuğunuzla ödül olarak etkinlik yapıyorsanız, etkinlik sürenizi tamamen ona ayırmalı, onunla ilgilenmelisiniz. Zihninizi meşgul eden farklı düşünceler olduğunda çocukla iletişiminiz verimsiz olacaktır. Dolayısıyla yarın yapacağınız işlerinizi, toplantılarınızı, ay sonu yapılacak ödemeleri bir kenara bırakmalı çocuğunuz için “şimdi ve burada” olmalısınız.

Başarılı çocuklar yetiştirmek için ebeveynler olarak rolünüz oldukça büyük. Elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken kimi zaman zorlanabilir, yeterliliğinizi sorgulayabilirsiniz. Bazen objektif olarak değerlendirilmek, kendinize ve çocuğunuza dışarıdan bakabilmek isteyebilirsiniz. Aba psikoloji olarak çocuk, ergen, çift ve ailelerin ihtiyaçlarını dinliyor, gereken psikolojik desteği veriyoruz. Ayrıca çocukluktan itibaren kariyer gelişimini önemsiyor her yaşta bireye kariyer danışmanlığı veriyoruz.

Read More

Başarılı bir kariyer için çocuk, ergen ve yetişkinlerde duygu düzenleme (regülasyon) becerilerinin gelişmesi gerekiyor. Bu beceri ilk önce anne karnında gelişmeye başlıyor. Doğum sonrası temel bakım veren ile kurulan ilişkiye göre duygu düzenleme becerisi şekilleniyor. Çocuklukta ise aileyle olan ilişkinin derecesi ve ebeveyn tutumları çocuğun duygu hakimiyetini etkiliyor. Sosyal çevrenin etkisi de çocuğun duygu gelişimine yön veriyor.

Ergenlikte bu beceri çocuklukta atılan temellere göre şekilleniyor. Yetişkinlikte edinilen duygusal deneyimler sonucu duygu düzenleme becerisi gelişiyor ya da tamamen köreliyor. Dolayısıyla kişinin duyguları üzerinde kontrol geliştirebilmesi, duygularını yönetebilmesi ve düzenleyebilmesi kariyerini doğrudan etkiliyor. Başarılı bir kariyer için bireyin duygu düzenleme becerilerini iç ve dış kaynaklardan yararlanarak geliştirmesi gerekiyor.

Duygu Düzenleme Becerisi Nedir?

Duygu düzenleme becerisi bireyin sahip olduğu bir duyguyu yönetmek üzere kullandığı tüm stratejilerdir. Bu duygu olumlu ya da olumsuz olabilir. Duygunun stratejik şekilde yönetilebilmesi için kişinin duygusu karşısında açığa çıkan ilk tepkiyi durdurması gerekiyor. Kişinin sağlıklı tepki verebilmesi için doğru tepki üzerine düşünmesi ve sonrasında daha olumlu bir tepkide bulunması gerekiyor.

Duygular üzerindeki bu otokontrol bireyin kişisel gelişimini, sosyal ilişkilerini ve kariyerini büyük ölçüde etkiliyor.

Yeterli duygu düzenleme becerisi edinilemezse kişinin çocukluktan başlayarak yetişkinliğe kadar duygu odaklı sorunlar yaşaması muhtemeldir. Oysa yeterli duygu düzenleme becerisine sahip olan biri duygularının farkındadır. Bu kişiler duygularını kolayca tanır, kabul eder ve dürtüsel davranışlarını kontrol edebilir.

Elbette ki negatif duygular da açığa çıkabilir, duyguları düzenleyebilme becerisi negatif duyguların açığa çıkmasını engellemez. Ancak bu beceri negatif duygularda dahi olumlu bir amaca uygun davranış sergileyebilmeyi sağlar. Başarılı bir kariyer için olumsuz duygular üzerinde özdenetim sağlanabilmelidir.

Duygu kontrolü sadece olumsuz duygular için değil yeri geldiğinde olumlu duygular için de kullanılmalıdır. Özellikle yetişkinlikte duyguların yeri, zamanı ve miktarı dengeli olmalıdır. Keyfinizin çok yerinde olduğu bir gün geçiyor olabilirsiniz ancak ekip arkadaşınızın morali bozuk olabilir. Sizin için iyi ama bir yakınınız için felaket bir gün olabilir. Bir cenazede olabilir ya da bir kazaya denk gelebilirsiniz.

Dolayısıyla sizin olumlu duygularınız diğerlerinin duygularına göre dengelenebilmelidir. Çocukken karnenizde tüm notları pekiyi gördüğünüzde sınıfta havalara uçabilir, dans edebilirsiniz. Ancak yetişkinlikte terfi ya da pirim aldığınızda aynı duygulara kapılsanız da aynı davranışları sergileyemezsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Çocuklarda Duygu Düzenleme Nasıl Olmalı

Duygu düzenleme bireyin anne karnındaki yolculuğu ile başlar. Dolayısıyla başarılı bir kariyer için daha anne karnındayken çocuğa olumlu duygular öğretilmelidir.  Mutlu, huzurlu, pozitif duygularla geçen bir hamilelikte bebeğin de tanıştığı ilk duygular pozitif olmaktadır. Bebek dünyaya geldikten sonra temel ihtiyaçları açığa çıkmakta ve bu ihtiyaçları karşılama yeterliliği bulunmamaktadır. Yani bebeğin temel ihtiyaçlarını karşılamak için bakım verene ihtiyacı vardır. Temel ihtiyaçlar ise beslenme, barınma, korunma ve sevgi ihtiyacıdır.

Temel bakım veren bu ihtiyaçları zamanında, yerinde ve yeterince karşıladığında bebekte güven duygusu gelişmektedir. İhtiyaçlarının karşılanacağını bilen bebeğin duyguları olumludur. Mutlu, güvende, sevgi dolu olan bebek stresten uzaktır. Ancak bebeğin ihtiyaçları yeterince ve zamanında karşılanmazsa yaşamsal riskler açığa çıkacak ve bebekte stres açığa çıkacaktır. Stres olumsuz bir duygudur ve bebeğin bu duyguyla başa çıkması mümkün değildir.

Bebek biraz büyüdüğünde yürümeye ve konuşmaya başladığında temel bakım verenden de kademe kademe ayrışır. Sosyal kaynaklarla iletişime geçer ve onlarla kurduğu iletişim de beraberinde yeni duygular getirir. Başkaları tarafından sevilme, kabul edilme çocuğun olumlu duygularının pekişmesini sağlar. Sosyal hayatta ötekileştirilen, varlığı kabul edilmeyen, değer verilmeyen çocuklar ise yine olumsuz duygular geliştirir.

Bu duygular sonucunda yıkıcı tepkilerin açığa çıkmaması için olumsuz duygularla nasıl başa çıkılabileceği çocuğa öğretilmelidir. Ayrıca başarılı bir kariyer için çocuğun sosyal yaşamında maruz kaldığı uyaranlar da aile tarafından değerlendirilmelidir. Çocuğun özgüvenini, girişkenliğini ve öz değerini etkileyecek sosyal koşullar gerektiğinde yeniden düzenlenmelidir.

Çocukların Duygu Düzenleme Becerilerini Geliştirmek İçin Öneriler

Sarılın, Sallayın ve Eğlenin

0-2 yaş dönemde duygular sözel olarak ifade edilemediği için duygu düzenlemede fiziksel temas önceliklidir. Çocuğunuz açığa çıkan yıkıcı duygularıyla başa çıkamadığında sakinleştirmek için önce ona sarılın. Hafifçe sallanmak çocuğa anne karnındaki huzurlu ortamı hatırlatacaktır. Bu nedenle sarıldıktan sonra çocuğunuzu hafifçe sallayın. Sallarken ona bir yandan da ninni söyleyebilir ya da beyaz gürültü sesleri dinletebilirsiniz.

Sakinleştikten sonra olumsuz duygularını olumlu ile değiştirmek için hoşuna gidecek basit aktiviteler yapabilirsiniz. Gıdıklamak, ce-e oyunu oynamak gibi.

Duygularını İfade Etmesine Fırsat Verin

Burada çocuk duygularını dile getirmekte, nasıl bir duygu hissettiğini anlatmakta zorluk yaşayabilir. Siz gözlemlediğiniz duyguları çocuğa sözel olarak yansıtabilirsiniz. Örneğin; kafasını bir yere çarptı ve canı acıdı, ağlıyor. “Oyun oynarken kafanı çarptın ve canın çok acıdı. Beklemediğin bir anda bunun olması seni korkutmuş olabilir. Şu an canın acıdığı için üzülüyor olman oldukça normal.”

Çocuğun bir yetişkin tarafından anlaşılmış olması onu rahatlatır. Üstelik bu duyguya karşı yetişkinin sakin tavrı çocuğunda sakinleşmesini sağlar. Çocuk bir daha böyle bir tecrübe yaşadığında daha sakin kalmayı dener.

Başarılı bir kariyer için duygu düzenleme becerisi duyguların bastırılması değildir. Duygunun fark edilmesi, açığa çıkan tepkinin bastırılması ve uygun tepkinin değerlendirilmesi sürecidir. Dolayısıyla ağlayan çocuğa “Bunda ağlayacak ne var.” ,“Tamam üzülme, ağlama” demek yerine “Canın acıyor olmalı.” “Çok canın yandı.” “Çok üzgünsün.” gibi duygu yansıtmaları yapılmalıdır.

Duygularını Uzuvlarını Tanıtır Gibi Tanıtın

Çocuklarda yetişkinler gibi mutlu, üzgün, korkmuş, öfkelenmiş, şaşırmış olabilir. Bir yetişkinin temel duygularına çocukta sahiptir. Ancak duygularını isimlendirmeyi, tanıtmayı çocuk öğretilmediği sürece bilemez. Bunun için çocuğunuza uzuvlarını, duyu organlarını, renkleri, nesneleri tanıtır gibi duygularını tanıtmalısınız. Bunu yaparken duygu kartları hazırlayabilir, stickerlar, resimler kullanabilirsiniz. Duygu canlandırmaları yapabilir, tüm bunları bir oyuna çevirip eğlenirken öğrenmesini sağlayabilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Nefes Egzersizi Öğretin ve Fiziksel Egzersiz Yaptırın

Fiziksel egzersiz yapmasını sağlayın Çocuğunuzun yürümesini, koşmasını ya da zıplamasını sağlayabilirsiniz. Hareket etmek duygularını düzenlemesine yardımcı olacaktır. Bu egzersizleri birlikte yapabilir, siz de ona eşlik edebilirsiniz. Beraberlik duygusu çocuğun olumlu duygular geliştirmesini de destekleyecektir.

Çocuğunuza diyafram nefesini öğretebilirsiniz. Bunu öğretmen zor oluyorsa içinden 1’den 10’a kadar saymasını ve bunu sakinleşene kadar sürdürmesini öğretebilirsiniz.

Model Olun, Çabasını Taktir Edin

Çocuk duygu düzenleme becerisini ailesini gözlemleyerek de öğrenebilir. Ebeveynlerin duygu düzenleme becerisi çocuk için model oluşturur. Duygularınız üzerinde hakimiyet kurabiliyor ve duygularınıza istediğiniz gibi yön verebiliyorsanız çocuğunuzda davranışlarınızı örnek alacaktır. Çocuğun duygu düzenleme becerisinin pekiştirilmesi, çabasının taktir edilmesi de çocuğun duygu kontrolünü öğrenmesini destekleyecektir.

Başarılı Bir Kariyer İçin Ergenlerde ve Yetişkinlerde Duygu Düzenleme Nasıl Olmalı

Ergenlik donemi, yaşamın en zorlu dönemlerinden biridir. Birey bu dönemde fiziksel, zihinsel ve hormonal olarak değişir. Üstelik bu dönem ergenin birden fazla sorumluluğu üstlendiği önemli bir dönemdir. Gencin bu dönemde kendini tanıması, ilgi alanlarını keşfetmesi, bağımsızlaşması ve kendine bir kariyer çizmesi gerekir.

Bu zorlu dönemde sık sık istenmeyen duygu ve davranışlar açığa çıkabilir. Gencin başarılı bir kariyer için duygu düzenleme becerilerini geliştirmesi gerekir.

Yetişkinlik dönemi ergenlik kadar karmaşalar içermese de daha fazla sorumluluk üstlenilen önemli bir dönemdir. Bu dönemde kariyerde başarı elde etmek, aile kurmak, yaşam standartlarını iyileştirmek gibi sorumluluklar üstlenilir. Bu sorumluluklardan birinde bile olumsuzluk yaşansa diğer yaşam alanlarına olumsuz duygular etki edebilir. Bu nedenle bireyin başarılı bir kariyer için duygu düzenleme becerilerini geliştirmesi gerekir.

Sadece kariyer için değil hayatının her alanında mutlu olabilmesi için yetişkinlerin duygu kontrolü kazanabilmesi gerekir.

Ergen ve Yetişkinlere Duygu Düzenleme Becerilerini Geliştirmek İçin Öneriler

Olumsuz Düşünceleri Daha Olumlu ya da Nötr Duygularla Değiştirin

Duygu ve davranışlarımızı açığa çıkaran düşüncelerimizdir. Olumsuz duygu ve davranışlarımızı besleyen de olumsuz düşüncelerimizdir. Bu nedenle duygu düzenleme becerisi geliştirebilmek için ilk önce olumsuz düşüncelerinizi fark etmelisiniz. Düşüncelerin farkına varmak kolay değildir. Durup, değerlendirmeyi gerektirir.

Kimi zaman herhangi bir düşüncemiz olmadığını zannederiz. Başarılı bir kariyer için bu düşünceleri yakalamak ve değiştirmek için egzersiz yapmak gerekir. Temel düşüncenizi bulmak için kendinize sorular sormalısınız.

Bu duygumun altında yatan düşüncem ne? Bu düşüncem neden bu duyguya neden oluyor? Bu düşüncem ne kadar gerçeği yansıtıyor? Bu duygumu daha yapıcı bir duygu ile değiştirmek için farklı ne düşünebilirim? Bu yeni düşünce daha olumlu duygular hissetmemi destekliyor mu?

Nefes Egzersizi Yapın Fiziksel Aktivitelere Zaman Ayırın

Nefes egzersizi ve fiziksel aktivite olumsuz düşüncelerle başa çıkmaya yardımcı olmaktadır. Nefes egzersizleri sakinleşmeyi ve çok daha olumlu duygulara kapılmayı sağlıyor. Nefes çalışmaları sayesinde olumsuz duyguları pekiştiren yüksek nabız, fiziksel gerginlik, kan akış hızı normale dönüyor. Bu da kişinin kendini daha dingin ve huzurlu hissetmesini sağlıyor.

Fiziksel egzersizler de aynı şekilde kişinin olumsuz düşüncelerle başa çıkmasını sağlıyor. Egzersiz yapan bireyler negatif enerjiyi egzersizle beraber boşaltıyor.

Olumsuz Duygunuzun Açığa Çıkardığı İlk Tepkinin Tam Tersini Yapın

Duygular davranışlarımıza etki eder. Olumsuz duygular ise olumsuz davranışları tetikler. Başarılı bir kariyer için olumsuz davranışları kontrol altında tutabilmek gerekir. Bunu yapabilmenin en kolay yolu olumsuz duygu karşısında vücudunuzun vereceği ilk tepkiyi fark edip durdurmaktır. Tepkinizi baskılamaya çalışırken nefes egzersizi yapabilir ve daha yapıcı bir tepki için alternatif üretebilirsiniz.

Örneğin; çok iyi hazırlandığınız bir sunum beğenilmediğinde üzülüp kırıklığa uğramak ya da öfkelenip kızmak yerine konuşabilirsiniz.  Yöneticinize daha detaylı geri bildirim almak ve nerede eksik olduğunuzu öğrenmek için toplantı talep edebilirsiniz. Böylece zaman kazanmış olur ve toplantı süresine kadar biraz daha sakinleşebilirsiniz. Toplantıda konuşmak üzere sorularınızı çıkarabilir ve duygularınızı yöneticinize daha iyi ifade edebilirsiniz. Bu sayede çok daha yapıcı ve profesyonel bir tepki göstermiş olabilirsiniz.

Başarılı Bir Kariyer İçin Açığa Çıkan Duygunuzun Tam Tersini Hissettirecek Aktiviteler Yapın ya da Hayal Edin

Öfkelendiğinizde ya da üzüldüğünüzde duygularınızı olumlu yönde değiştirecek aktivitelere yönelebilirsiniz. Eğlenceli bir film izlemek, fıkra ya da capsler okumak, güldüren videolar izlemek gibi. Ayna karşısına geçip öyle hissetmeseniz de gülümseyebilir hatta birkaç kez kahkaha atabilirsiniz. Bu davranışlar içinizden gelmiyor olsa dahi zihninizi kandırmak için “miş” gibi yapmanız duygunuzu değiştirmeye yarayacak.

Meditasyon, yoga gibi zihni arındıran, vücudu dinginleştiren ve esneten çalışmalar da olumsuz düşüncelerle başa çıkmayı kolaylaştırıyor. Tüm bunları yapabilecek ortamınız ya da fırsatınız yoksa kendinizi yapıyormuş gibi hayal edebilirsiniz. Hayal etmekte en az yapmak kadar duygularınızın değişimine etki edecektir. Sizi mutlu edecek ya da gülümsetecek bir anınızı düşünebilir ya da zihninizde yeni bir imaj canlandırabilirsiniz.

Başarılı bir kariyer için çocuklukta duygu düzenleme becerisi kazanılmalıdır. Ergenlikte ve yetişkinlikte ise bu beceri yaşın getirdiği yeni dönem ve tecrübelere uygun şekilde geliştirilmelidir.

Read More

Ebeveynler Çocuklarının hayat boyu başarı elde edebilmesi için ilk önce çocuklarına okumayı sevdirmelidir. Çocukların öğrencilik yıllarından başlayarak akademik ve mesleki hayatlarında başarılı olabilmesi için okuma alışkanlığı edinebilmesi gerekir. Bu nedenle anne ve babalara sıklıkla “Çocuklarınıza Okumayı Sevdirin” demekteyiz.

Okuma sevgisi yani kitap okuma alışkanlığı bireylerin erken yaşlardan itibaren kazanması gereken bir beceridir. Çünkü hayat boyu başarı için kazanılması gereken en önemli beceri okuma alışkanlığıdır. Hangi bölümü seçerseniz seçin, hangi mesleğe yönelirseniz yönelin hayatınız boyunca okuma alışkanlığının faydalarını görebilirsiniz.

Okuma alışkanlığı öğrencilik yıllarında derslerde daha başarılı olmaya yardım eder. Böylece öğrenciler okuduğunu daha kolay anlar, dersleriyle ilgili okuyarak daha fazla bilgi edinirler. Sınavlarda okuma alışkanlığı olan öğrenciler okuma alışkanlığı olmayanlara oranla daha hızlı okurlar ve okuduklarını daha çabuk anlarlar.

Meslek hayatında da iyi bir okur olarak mesleki gelişmeleri yakından takip edebilirler. Kelimeleri mesleğinde daha iyi kullanır kendilerini çok daha başarılı ifade edebilirler.

Kitap okuma alışkanlığı iyi bir okur olmayı da sağlar. Sadece ilgiye ve mesleğe yönelik değil gündeme dair konularda da iyi bir okuyucu olmayı sağlar. Dünyadaki gelişmeleri yakından takip edebilir ve fırsatları ya da riskleri daha kolay değerlendirebilirler. Hayat boyu başarı için okuma alışkanlığı ne kadar erken kazanılırsa etkisi o kadar fazla olacaktır.

Elbette çocuklar okumayı sökmeden kitap okuyamazlar ama kitap okuma alışkanlığını çok küçük yaşlarda kazanabilirler. Her döneme uygun kitaplar bulunmaktadır.

Hayat Boyu Başarı İçin Çocuklara Okuma Sevgisi Nasıl Kazandırılabilir?

Aileler çoğunlukla eğer ilgileri varsa çocuklarının okuma sevgisini kendiliğinden kazanacağını düşünürler. Oysa erken çocukluk döneminde çocukların tüm ilgi ve beceri alanları ailenin bilinçli yönlendirmeleri ile güçlenir. Dolayısıyla okuma sevgisi ve alışkanlık kazanımı için aileye önemli bir rol düşer.

Kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için çocuklara öncelikle kitapları sevdirmek gerekir. Sevilmeyen, zoraki yapılan hiçbir etkinlik çocukta ilgi uyandırmaz. Aileler çocuklarının okuma ilgilerini geliştirebilmek için farklı içeriklerde kitaplar temin etmelidir. Kitapların çocuğun yaşıyla uyumlu olması ilgisini çekebilmesi için oldukça önemlidir. Ailelerin çocuklarına alışkanlık kazandırabilmek için kendilerinin de bu alışkanlığı edinmesi gerekir. Çocuklar en iyi rol model alarak alışkanlık geliştirirler.

Evde okuma saatleri yapmak, uyku öncesi kitap okuyarak günü sonlandırmak çocuk için keyifli olacaktır. Okunacak kitapları seçerken çocuğun karar vermesini desteklemekte kitaplara duyacağı ilgiyi artıracaktır. Kitap üzerine sohbet etmek, resimlerini değerlendirmekte kitap okuma sürelerini eğlenceli bir aktiviteye dönüştürecektir. Kitaplar çocuğun ilgisini çekmediğinde farklı içerikte kitaplar denenmelidir.

Kitap okuma saatleri çocukla ebeveyni arasındaki duygusal bağı da güçlendirecektir. Hayat boyu başarı için ebeveynle güvenli bağ kurma kitap okuma alışkanlığından çok daha önceliklidir. Bu nedenle düzenli olarak çocukla birlikte kitap okumaya zaman ayırılmalıdır.

Okuma Alışkanlığı Kazanmanın Çocuk İçin Faydası Nedir?

Okuma alışkanlığı geliştirmek çocuğun bilişsel, sosyal ve psikolojik gelişimine katkıda bulunur. Kitaplar sayesinde çocuğun yaratıcılığı gelişir. Dikkat süresi uzar, kelime hazinesi genişler. Kitap okumayı seven bir çocuk edindiği gelişmiş dil becerisi ile kendini çok daha iyi ifade eder. Çocuğun hayal gücü kitaplar aracılığı ile gelişir. Farklı dünyalara misafir olur, hiç bilmediği tecrübeleri kitaplar aracılığı ile deneyimler.

Duygularını kitaplar aracılığı ile tanır, kabullenir ve duygusal boşalım yaşar. Bazı kitaplar ise bilgi odaklıdır ve çocuğun bilgi birikimine katkı sağlar. Çocuklar doğayı, tarihi, dünyayı, meslekleri ve benzeri kitaplarla öğrenebilirler.

Çocuk kitaplar aracılığı ile tanıştığı karakterler üzerinden kendini tanır, anlamlandırır. Sadece kendini değil başkalarına yönelik farkındalığını da geliştirir, empati kazanır. Çocuk kitap aracılığı ile sorumluluk almayı, dürüstlüğü, yardımlaşmayı, çalışkanlığı ve daha fazlasını öğrenir. Çocuk doğru ve yanlışları ayırt etmeyi, neden-sonuç ilişkisini kurmayı da yine kitaplar sayesinde öğrenecektir.  Hayat boyu başarı için özellikle empati, sorumluluk becerisi ve neden sonuç bağını kurabilme önemlidir.

Kitaplar sayesinde çocuklar, farklı hayatlara misafir olur. Başka çocukların dünyasını ve yaşam koşullarını görür. Başka kültürleri, dilleri ve inançları tanır. Okuma sevgisi çocuklara kendisiyle aynı duygu, düşünce ve tutumlara sahip çocukları gösterir. Yalnız olmadığını, böyle hissetmesinin normal olduğunu anlamlandırmasına yardımcı olur. Mutlu sonlar çocuğun zorluklarla başa çıkarken çabasının sonucunda kazanımının olacağı inancını aşılar.

Ancak her zaman mutlu sonla biten kitaplar okunmamalıdır. Kıssadan hisse kendine pay çıkarabileceği, ders alabileceği kitaplara da mutlaka okuma sürelerinde zaman ayırılmalıdır. Bu sayede çocuğun problem çözme becerileri gelişir. Kitap okumak çocuğun güvenli bir ortamda gerçek dünyaya hazırlanmasını sağlar.

Okuma sevgisi edinen bir çocuk için kitaplarla geçirilen vakit boş zaman etkinliği değildir. Çocuk okumaya yeterli ve düzenli şekilde zaman ayırmak ister ve bunu başaramadığında kendini eksik hisseder. Hayat boyu başarı için kitap okuma alışkanlığı önemli bir kişisel gelişim alanıdır.

Hayat Boyu Başarı İçin Okul Öncesi Dönemde Okuma Sevgisi Nasıl Kazandırılmalı?

“Ağaç yaşken eğilir” atasözü hayat boyu etkisini sürdürmesini istediğimiz her şey için geçerlidir. Bir çocuğa okuma sevgisi henüz okumayı bilmediği yıllardan başlayarak kazandırılabilir. Okuma sevgisini kazandırmak için çocuğunuzun anne karnında olduğu dönemlerden başlayarak kitap sevgisini filizlendirebilirsiniz. Anneler, babalar gebelik sürecinde bebeğe gün içerisinde sesli okumalar yapabilirler.

Doğumdan sonra gün içerisinde özellikle uyku vakitlerinde çocuğa ninniler söylenip masallar anlatılabilir. Biraz daha büyüyüp kitapları anlayabilir hale geldiğinde çocukla birlikte kitap okunabilir. Çocuk için ilk etapta önemli olan resimler olacaktır. Dikkat çekici görsellerle hikayeyi resimlerden keşfedebileceği kitaplar ilk olarak tercih edilebilir.

Çocukların dikkat süreleri kısadır ve dikkatleri kolayca dağılır. Bu nedenle ilk aşamalarda kısa kitaplar seçilmelidir. Zamanla dikkat süreleri de gelişecek ve kitap okuma alışkanlığı bu gelişimi destekleyecektir. Hayat boyu başarı için kariyere yönelik temeller çok erken yaşlarda atılmalıdır.

Çocuğunuza kitap okurken ses tonunuzu, mimiklerinizi kullanmanız kitaba ilgisini artıracaktır. Kukla gösterileri ve oyuncak figürlerle hikayelerin canlandırılması da çocuğun ilgisini çekecektir. Çocuğun kitaba ilgisini sürdürmek için okuma sırasında sesinizin ritmini ve tonlamasını değiştirebilirsiniz. Sayfalar üzerinde sorular sorarak, kitabın devamında farklı neler olabileceğine yönelik beyin fırtınası yapabilirsiniz.

Çocuğunuz henüz konuşmuyor olabilir ancak konuşmuyor olması sizi anlamadığı anlamına gelmemelidir. Kitap okuyarak çocuğunuzun dil gelişimine de katkıda bulunursunuz. Kitaptaki renkleri, objeleri gösterebilir, isimlerini sesli olarak telaffuz edebilirsiniz. Henüz dile getiremese de neyin ne olduğunu öğrenmesinde ona büyük katkısı olacaktır.

Alışkanlık kazandırabilmek için her gün belirli saatlerde okumaya zaman ayırın. Kitap okurken çocuğunda kitabı tutmasına, sayfalarını değiştirmesine fırsat verin. Mümkünse gün içerisinde fırsat bulamıyorsanız bile uyku öncesinde mutlaka kitap okuyun.

Okul Döneminde Okuma Sevgisi Nasıl Kazandırılmalı?

Okul öncesi dönemde okuma alışkanlığı kazanmış bir çocuk için okul döneminde alışkanlığını sürdürmek kolay olacaktır. Üstelik okumayı öğreniyor olması kitaplara yönelik ilgisini de perçinleyecektir. Kitap sevgisi sayesinde çocuğun okumayı öğrenme süreci daha keyifli olacaktır. Üstelik çocuğun okuma kaygısı yaşama olasılığı da azalacaktır.

Okuma alışkanlığını örseleyen en büyük etkenlerden biri teknolojik aletlerin çocuğun kullanımına bırakılmasıdır. Okul çağına gelmesiyle beraber “artık büyüdü” düşüncesiyle aileler teknolojik cihazların kullanımına izin verebilmektedir. Ancak buradaki renkli dünya, uyaran çeşitliliği çocuğun dikkat süresini olumsuz etkileyecektir. Bilişsel gelişim, dikkat ve dil becerisi olumsuz etkilenecektir. Çünkü teknoloji aracılığı ile maruz kalınan içerikler tek yönlüdür.

Televizyon, tablet, telefon gibi cihazlarda interaktif içerikler çoğunlukla yoktur. Ayrıca çocuk bu kaynaklardan aldığı uyaranlara yanıt veremez. Çocuğun dil gelişimi, hayal dünyası, yaratıcılığı olumsuz etkilenir. Anne baba ile okuma sürelerinde geçirilen birliktelikte zamanla azalır. Teknoloji kullanımı denetlenmediğinde çocukların kitap sevgisi yaralanacak, onarılması güç hasarlar oluşacaktır. Hayat boyu başarı için dikkat dağıtıcı teknolojik uyaranlara çocukluk yıllarında olabildiğince az zaman ayırılmalıdır.

Kitapların ev içinde çocukların ulaşabileceği yerlerde olması oldukça faydalıdır. Mümkünse odalarında ya da evdeki bir kitap köşesinde çocuğun kitaplarına da alan açılmalıdır. Bu kitaplara olan heveslerini ve okuma sevgilerini artıracaktır. Kitap almak için kitapçıya birlikte gitmeli, farklı kitapları incelemesine ve kendi seçimini yapmasına izin vermelisiniz.

Kitap seçerken çocuğun seçim yapmasına fırsat tanımak önemlidir. Ancak doğru içerikler seçebilmesi için kitapları önce sizin değerlendirmeniz sonrasında birkaç seçenek belirleyip kararı çocuğa bırakmanız faydalı olacaktır. Çocuğunuzun farklı kültürleri tanımasını istiyorsanız dilimize çevrilen hikaye kitaplarına da kitaplığınızda yer vermelisiniz.

Kitap Okuma Alışkanlığı Kazandırmakta Zorlanıyorsanız Önerilerimizi Deneyebilirsiniz

Çocuğunuza kitap okuma alışkanlığı kazandırmakta zorluk yaşıyor olabilirsiniz. Daha önce ilgisi varken bu ilgiyi kaybetmiş ya da hiç ilgi göstermemiş olabilir. Bu ne kadar üzücü olsa da altında yatan nedenleri öğrenmek yeniden denemek için size ipucu verebilir. Aksi halde hayat boyu başarı için çocuğunuz önemli bir kaynağı kaybetmiş olacaktır.

Çocuğunun okuma alışkanlığı kazanamamasından üzüntü duyan ebeveynlere öncelikle kendi okuma alışkanlıklarını gözden geçirmelerini önermekteyiz. Eğer az kitap okuyor, kolaylıkla yarım bırakıyor, kitaplara ilgi duymuyorsanız çocuğunuzun sizi model alması olasıdır. Çocuğunuzla birlikte siz de kitap okuma alışkanlığı edinmek için çabalayabilirsiniz.

Birlikte kitap alışverişine çıkabilir ilginizi çekecek kitapları seçerek işe başlayabilirsiniz. Düzenli olarak okuma saatleri belirleyebilir, bu saatler içerisinde tüm aile bireyleri birlikte kitap okuyabilirsiniz. Okuduğunuz kitapları birbirinize anlatabilir, üzerine sohbet edebilirsiniz.

Okuma alışkanlığı kazandırırken zorlama, kıyaslama gibi çocuğunuzu olumsuz etkileyecek yaklaşımlarda bulunmamalısınız. Küçükte olsa çabalarını desteklemeniz kitaplara ilgi duymasını destekleyecektir.

Telefon gibi dikkati kolayca dağıtan uyaranlarla fazla vakit geçiriyorsa özellikle uyku saatlerine yakın kullanımı kısıtlayabilirsiniz. Hayat boyu başarı için dikkat dağıtıcı unsurlara karşı koyabilmek önemli bir kazanımdır. Okumayı sevebilmesi için ilgi alanları ile uyumlu kitaplar tercih etmesine fırsat tanımasınız. Örneğin karikatürleri, bilmece kitaplarını seven bir çocuk yaşıyla örtüşen içerikleri tercih edebilir. Bilimi seven bir çocuk bilim temalı kitaplar alabilir.

Okumayı öğrense de okuma seanslarınıza devam etmeniz önemlidir. Bir sayfayı onun başka bir sayfayı sizin okumanız gibi. Zamanla okuma alışkanlığı gelişecek ve okuma hızı artıkça bireysel okumalar yapmaya yönelik talebi de artacaktır.

Hayat Boyu Başarı İçin Okuma Alışkanlığını Engelleyen Riskleri Erkenden Belirleyin

Çocuğunuz tüm çabalarınıza rağmen okumaya ilgi duymuyor olabilir. Bunun altında yatan birden çok neden olabilir. Dikkat eksikliği ve hiperaktiviye, özgül öğrenme güçlüğü bu nedenlerden bir kısmıdır. Okumaya yönelik performans kaygısı ya da korkuları da çocuğun okuma alışkanlığını etkileyebilir. Bu nedenle çocuğunuzun okuma alışkanlığını engelleyen fiziksel, bilişsel, psikolojik nedenlerin tespit edilmesi oldukça önemlidir.

Aba psikoloji olarak yaptığımız test, uygulama ve değerlendirmeler ile çocuğunuzun ilgi ve ihtiyaçlarını belirleyebilmekteyiz.  Hayat boyu başarı için önlem almayı ihmal etmemelisiniz. Erken teşhis ve müdahale için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Her bireyin bir potansiyeli vardır ve bu potansiyel doğru kullanıldığında başarıyı getirmektedir. Ancak herkes mevcut potansiyelinin farkında değildir. Başarılı olduğumuz alanlar çoğunlukla yatkınlığımızı fark edip üzerine gittiğimiz alanlardır. Kimi zaman ise potansiyelimizi başkaları fark eder ve yönlendirir. Kariyerinde fark yaratmak isteyenler için mevcut potansiyellerini ortaya çıkarmak ve geliştirmek başarı için gereklidir. Swot analizi de tam olarak bu ihtiyaca hizmet eder.

Peki farkında olmadığımız ama başarı potansiyelimiz olan diğer alanları tespit etmemiz mümkün mü? Ya da başarılarımızı engelleyen zayıf yönlerimizin farkına varmak? Potansiyelinizin farkına varmak için önce güçlü ve zayıf yönlerinizi keşfetmeniz gerekir. Ardından karşınıza çıkabilecek fırsatların farkına varmanız ve olası tehditleri görmeniz oldukça önemlidir.

Swot analizi yapmak güçlü ve zayıf yönleriniz ile olası fırsat ve tehditleri belirlemenizde size destek olur. Üstelik henüz farkına varmadığınız gelişim ve potansiyel başarı alanlarınıza yönelikte farkındalık kazandırır. Aynı şekilde zayıf yönlerinizin de farkına varmanızı ve başarınızı engellemeyecek şekilde yeniden düzenlemenizi sağlar.

Swot analizi nedir?

SWOT kelimesi, 4 İngilizce kelimenin baş harflerinden oluşmaktadır. Bunlar; Strengths (güçlü yönler), Weaknesses (zayıf yönler), Oppurtunities (fırsatlar), Threats (tehditler) kelimeleridir. Swot analizi bireyin başarısını etkileyen iç ve dış faktörleri ele almaktadır. Bu doğrultuda bireyin güçlü ve zayıf yönleri iç faktörler; fırsatlar ve tehditler ise dış faktörlerdir. Kariyerinde fark yaratmak isteyenler iç ve dış faktörleri belirleyip buna göre strateji belirlemelidir.

SWOT Analizini kullanarak öğrenciyseniz mesleki yöneliminizi ve diğerlerinden farklı olarak neler yapabileceğinizi keşfedebilirsiniz. Çalışan bir bireyseniz sizi kariyerinizde meslektaşlarınızdan ayıracak şekilde kendinizi geliştirebilirsiniz. Özetle kendinize yönelik farkındalığınızı artırmak; kişisel hedeflerinize ulaşmanız için ihtiyaç duyduğunuz yetenekleri anlamanıza yardımcı olacaktır.

S: Strenghts (Güçlü Yanlar)
W: Weaknesses (Zayıf Yanlar)
O: Opportunities (Fırsatlar)
T: Threats (Tehditler)

SWOT analizi sayesinde güçlü ve zayıf yanlarımızı tanır, olası fırsatları ve tehditleri değerlendirebilirsiniz. Bu sayede kariyeriniz için atılması gereken en doğru adımları atabilirsiniz. Ayrıca bu method ile güçlü yönleri ortaya çıkartırken zayıf yönlerinizi de giderebilirsiniz. Aynı zamanda kariyer fırsatlarını tespit ederek ilerlemenizi desteklersiniz. Tehditleri belirleyebilmek ise olası başarısızlıklara karşı ön hazırlık yapmayı riskleri daha küçük zararlarla atlatmayı sağlar.

SWOT analizi yaparken güçlü ve zayıf yanlarınızı belirlemelisiniz. Ancak değerlendirme yaparken her bölümü kendi içerisinde fırsatlarla tehditleri de göz önünde bulundurarak değerlendirmelisiniz. Başarılı bir sonuç alabilmek için özellikle güçlü ve zayıf yönleri çıkarırken objektif değerlendirme yapmalısınız.

Kariyerinde fark yaratmak isteyenler İçin Swot Analizi Nasıl Yapılır?

Kariyerinde fark yaratmak isteyenler swot analizi yaparken öncelikle kendilerini objektif değerlendirebilmelidir.  Değerlendirme yaparken mutlaka yazarak çalışılmalıdır. Değerlendirmelerinizi yazıya dökmeniz analizi geniş açıdan görebilmenizi ve çok yönlü değerlendirebilmenizi kolaylaştıracaktır. Kağıt-kalem alarak ya da dijital ortamda değerlendirmelerinizi not edebilirsiniz. Değerlendirme yapmak ilk etapta kolay olmayabilir. Bu nedenle size yardımcı olabilecek örnek soruları aşağıda bulabilirsiniz. Böylece analizi yapmanız çok daha kolay olacaktır.

(S) Strenghts : Güçlü Yönlerinizi Belirlemek İçin Sorulabilecek Sorular

Öncelikle soruları cevaplarken objektif, gerçekçi olmaya odaklanın. Başkalarının size yönelik değerlendirmesini alın ya da onların sizi nasıl görüyor olabileceğini düşünerek değerlendirme yapın. Sorulara yanıt vermek sizin için zor olabilir. Böyle bir durumda sorularını bir kenara bırakıp sizin için olumlu olan 7 özelliğinizi yazın. Kariyerinde fark yaratmak isteyenler güçlü yönlerini belirlerken mütevazı olmaya çalışmamalı ama gerçekçilikten de uzaklaşmamalıdır.

  • Mesleğinizde, okuduğunuz alanda ya da öğrenciyseniz aynı bölüm ve okulda sizle eşdeğer kişileri düşünün. Sizi bu kişilerden farklı kılan yetenek ve yetkinlikleriniz neler? Becerileriniz, eğitimleriniz, tecrübeleriniz, sertifikalarınız, networkünüz açısından değerlendirebilirsiniz.
  • Herkesten çok daha iyi yaptığınızı düşündüğünüz ya da başkalarından geribildirim aldığınız şeyler var mı? Varsa neler?
  • Öğretmenleriniz, yöneticiniz gibi sizi objektif değerlendirebilecek kişilere güçlü yönleriniz sorulduğunda verecekleri olası cevaplar neler?
  • Beraber vakit geçirdiğim insanlar, en çok hangi konular hakkında bana danışırlar?
  • Kendinizle ilgili gurur duyduğunuz yönleriniz, özellikleriniz var mı? varsa neler?

(W) Weaknesses: Zayıf Yönlerinizi Belirlemek İçin Sorulabilecek Sorular

Kariyerinde fark yaratmak isteyenler için başarılı bireylerin ve işletmelerin sıklıkla kullandığı swot analizi oldukça faydalıdır. Ancak bu faydanın alınabilmesi bireylerin zayıf alanlara yönelik soruları cevaplarken olabildiğince yansız olmasına bağlıdır. Özellikle zayıf yönlere yönelik değerlendirme yaparken objektif olabilmek zorlaşmaktadır. Aşağıdaki sorulara yanıt vermek sizin için zor olabilir. Böyle bir durumda soruları bırakıp sizin için olumsuz olan 7 özelliğinizi kelime kelime yazın.

  • Kendinize güvenmediğiniz ve yapmaktan, performans sergilemekten kaçındığınız sorumluluklarınız var mı?
  • Öğretmenleriniz, yöneticiniz gibi sizi objektif değerlendirebilecek kişilere zayıf yönleriniz sorulduğunda verecekleri olası cevaplar neler?
  • Becerilerinizi, eğitimlerinizi, tecrübelerinizi, sertifikalarınızı, networkünüzü değerlendirdiğinizde sizi diğerlerinden geride bırakan neler var?
  • Olumsuz çalışma alışkanlıklarınız neler? Dikkatini kolay kaybetme, odaklanamama, stresle başa çıkamama, geç kalma, zamanı yönetememe, işleri vaktinde yetiştirememe gibi.
  • Kariyerinde fark yaratmak isterken seni engelleyen kişilik özelliklerin neler? Utangaçlık, özgüven eksikliği, topluluk önüne çıkmaktan kaçınma, diksiyon, beden dili ve benzeri.

(O) Opportunities: Fırsatları Belirlemek İçin Sorulabilecek Sorular

Kariyerinde fark yaratmak isteyenler özellikle dış faktörleri cevaplarken kariyer alanlarıyla ilgili ön hazırlık yapmalıdır. Bu soruları gelişiminize katkı sağlayacak şekilde cevaplamak için ciddi bir araştırmaya ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Başarılı bir swot analizi için ön hazırlığın yapılması oldukça önemlidir. Bu nedenle sektörünüzle ilgili konferanslara katılabilir, değişiklik ve gelişmelerle ilgili eğitimler alabilirsiniz.

Başarılı bulduğunuz kişilerin çalışmalarını takip ederek kendinizi daha farklı nasıl geliştirebileceğinizi de değerlendirebilirsiniz. Bir kişiyi kendinize rol model alabilirsiniz. Alanınızla ilgili yasal düzenlemeleri de takip etmelisiniz. Tüm bunlara üniversite eğitiminiz içerisinde başlamış olmanız kariyer gelişiminiz için büyük fark yaratacaktır. Aşağıdaki sorulara cevap bulmaya çalışmanız da fırsatları değerlendirmenizde yardımcı olacaktır.

  • Seçtiğiniz ya da seçeceğiniz mesleğin gelişimi ve geleceği nasıl? Bu alan kendini gösterebileceğin zemine sahip mi? Kendini çoktan tamamlamış bir alanda fark yaratmakta çok daha zordur.
  • Fırsatları fark etmen, değerlendirmen ve uygulayabilmen için sana danışmanlık verecek kişi veya kurumlar var mı? Stratejik Yetenek Yönetimi ile kariyer danışmanlığı fırsatlar noktasında size büyük destek verebilir.
  • Şimdiye kadar aldığın eğitimleri ve tecrübelerini düşündüğünde kendini diğerlerinden ayıracak şekilde bunlardan nasıl yararlanabilirsin?
  • Rakiplerinin yeterince iyi yapamadığını fark ettiğin bir açıkları var mı? Varsa senin bu alanda kendini gösterme ihtimalin nedir?

(T) Threats: Tehditleri Belirlemek İçin Sorulabilecek Sorular

Kariyerinde fark yaratmak isteyenler için tehditleri belirlemek kendini korumak ve karşı hamle yapabilmek için gereklidir. Swot analizi yaparken tehditleri belirleyebilmek tıpkı fırsatlar gibi iyi bir ön hazırlık gerektirir.

  • Kariyerinde ve mesleğinde seni bekleyen olası engeller neler?
  • Küreselleşme, teknoloji ve bilimin gelişimi mesleğinin geleceğini tehdit ediyor mu? Mesleğin gelişim ve değişime ayak uydurabilir mi?
  • Zayıf yönlerinizden herhangi biri uzun ya da kısa vadede senin için tehdide yol açabilir mi?
  • Kariyeriniz ya da meslek grubunuz için pasta metaforu kullanalım. Bu pastadan pay alacak kişi sayısı çok mu? Rekabete girişebilecek yeterliliğiniz var mı?
  • Olası rakiplerinin özellikleri neler; eğitimlerini, tecrübelerini, projelerini ve benzeri değerlendirdiğinde onlarla rekabet edebilir misin?
  • Kişilik özelliklerin, sağlığın ya da fiziksel özelliklerin kariyerini kısa ya da uzun vadede negatif etkileyebilir mi?

Tüm bu soru örneklerinden yola çıkarak siz de zaman içerisinde kendi sorularınızı üretebilirsiniz. Bu sayede kariyerinde fark yaratmak isteyenler kendilerine daha tepeden objektif bir gözle bakabilirler.

Kariyerinde Fark Yaratmak İsteyenler İçin Swot Analizi Nasıl Bir Fayda Sağlıyor?

Swot analizi oldukça kolay, işlevsel ve iş dünyasında sıklıkla kullanılan bir methoddur. Bu methodu biliyor olmanız karşınıza çıkan fırsatları daha hızlı değerlendirmenizi ve olası tehditleri elimine etmenizi sağlayacak. Bu method sayesinde kendi potansiyelinizi fark etmenin dışında rakiplerinizi de yakından takip edebileceksiniz. Diğerlerini değerlendirirken artık nelere dikkat etmeniz gerektiğini çok daha iyi biliyor olacaksınız.

Kariyerinde fark yaratmak isteyenler için swot analizi tekniği yeterli değil ise mutlaka kariyer danışmanlığı alınmalıdır. Öğrencilik yıllarınızdan başlayarak kariyerinizin ihtiyaç duyduğunuz herhangi bir noktasında kariyer danışmanlığı alabilirsiniz. Destek için Aba psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Stratejik Yetenek Yönetimi ile kariyer planlama hizmetimizden faydalanarak kariyerinizde çok daha başarılı olabilir, fark yaratabilirsiniz.

Read More

Günümüzde iyi bir kariyer gelişimi elde etmek neredeyse her çocuğun hayali. Ailelerse bu hayalin gerçekleşmesi için ellerinden gelen her imkanı seferber eden maddi-manevi destekçiler. Ancak hayalleri hedefe hedefleri de gerçeğe çevirmek o kadar kolay değil. İyi bir planlama, öz denetim ve keyfi öteleyebilme becerisi gerektiriyor. Çocuklar eğitim hayatlarından başlayarak, akademik ve mesleki hayatları içerisinde ancak bu koşulları sağladığında başarısızlığa meydan okuyabiliyor.

İyi bir planlama becerisi; bireyin karakteriyle, ilgi ve yetenekleriyle uyumlu, potansiyeliyle örtüşen, erişilebilir hedefler planlayabilmektir. Öz denetim; hedefe ulaşmak için yapılan planlara sadık kalabilmek ve gerekli performansı sergileyebilmektir. Yani öz denetim, zamanı verimli yönetmek, duygu, davranış ve düşünsel olarak otokontrol geliştirebilmektir. Keyfi öteleyebilme ise bireyin hedeflerine ulaşmasında blokaj görevi görecek tüm dikkat dağıtıcılara karşı koyabilme becerisidir. Kısaca amaca hizmet etmeyen her şeye “hayır” diyebilme yetisidir.

Yazımızın devamında iyi bir kariyer gelişimi için keyfi öteleyebilen, özdenetim sahibi bireylerin nasıl başarısızlığa meydan okuduğunu anlatacağız. Anlatımımızda keyfi öteleme testi olarak bilinen marshmallow testinden de bahsedeceğiz.

Stanford Üniversitesi Marshmallow Testi ile Özdenetim Üzerine Bir Çalışma Yapıyor

Psikoloji tarihinin çok bilinen testlerinden biri olan Marsmallow diğer adıyla Zevki Erteleme Testi çocukların özdenetim becerilerini ölçüyor. Teste tabi tutulan çocukların ergenlik ve yetişkinlik yıllarında da benzer beceriler göstereceği öne sürülüyor. Bu teste göre bireylerin özdenetim becerisi küçük yaşlardan itibaren gelişiyor. Bu da bize iyi bir kariyer gelişimi isteyen bireylerin özdenetim gelişimi için erken yaşlardan itibaren farkındalık geliştirilmesi gerektiğini düşündürüyor. Test, Walter Mischel tarafından 1970 yılında Stanford Üniversitesi içindeki bir anaokulunda gerçekleşiyor. Test katılımcıları bu okuldaki 4-6 yaş arasındaki çocuklar oluyor. Mischel, çocukların birbirlerinden farklı özdenetime ve duygu kontrolüne nasıl sahip olabildiğini merak ediyor. Bilgi toplayabilmek ve gözlem yapabilmek için testi geliştiriyor ve uyguluyor.

Deneyde Mischel ve ekibi her çocuğu ayrı ayrı özel odalara alıyorlar. Çocuklar bu özel odalarda bir sandalyeye oturuyor. Her çocuğun önündeki masaya birer marsmallow (yumuşak şekerleme) bırakılıyor. Odadan çıkmadan önce çocuklara “bunu istersen şimdi yiyebilirsin. İstersen de benim geri gelmemi bekler ve bir tane daha kazanırsın.” Deniyor. Çocuklar bir süre odada yalnız bırakılıyor. Test sonucunda zevki öteleyebilen çocuklar bir tane daha kazanmak için bekliyor ve marshmallow yemiyor. Zevki öteleyemeyen çocuklar ise deneyi yapan kişinin gelmesini beklemeden şekeri yiyor.

Çocuklukta Yapılan Test Sonuçları ile Üniversite Sınav Sonuçları Karşılaştırılıyor

Teste katılan çocukların takibi testten sonra da devam ediyor. Ailelerle düzenli görüşmeler yapılarak çocuklarla ilgili bilgi toplanıyor. Çocuklar 18 yaşına gelip SAT (Amerika da üniversiteye kabul için gerekli olan sınav) sınavına giriyor. Çocukların sınav sonuçları ile test sonuçları karşılaştırılıyor. Çocukluğunda zevki erteleyebilen çocuklar iyi bir kariyer gelişimi için çok daha iyi ön hazırlık yapıyor. Bu çocuklar sınavdan zevki erteleyemeyenlere göre daha başarılı çıkıyor. Yıllar içerisinde test daha fazla katılımcı ile tekrar tekrar deneniyor. Sonuçta başarı üzerinde özdenetim dışında da etki eden faktörlerin olduğu bulunuyor.

Yapılan tüm çalışmaların değerlendirilmesi sonucunda zevki öteleyebilen çocukların bazı ortak özelliklerinin olduğu bulunuyor. Zevki öteleyebilen çocuklar diğerlerine göre daha uzun dikkat süresine sahipler. Öz yeterlilik daha yüksek ve daha özgüvenliler. Kendi kararlarını alabilen ve sorumluluk bilinci daha yüksek bireyler. Zevki öteleyemeyen çocuklara kıyasla riskli davranışlara ve zararlı alışkanlıklara daha az meyilliler. Ayrıca bu bireylerin stresle başa çıkma ve problem çözme becerileri daha iyi gelişmiş. Okul ve akademik hayat içerisinde de daha başarılı bireyler.

Marshmallow Testinde Çocuklar Neden Farklı Seçimler Yapıyor?

Çocukların test içerisinde farklı tercihlerde bulunmasına etki eden birden fazla faktör bulunmaktadır. Bu farklılıklar iyi bir kariyer gelişimi için yeterince emek vermeyen çocuklar için de benzerdir. En başta ebeveyn tutumları zevki erteleyemeyen çocukların tercihlerinde etki etmektedir. Tutarsız ebeveyn tutumu sergileyen ailelerde çocuklar fazladan bir tane daha şekerleme geleceğine inanmamaktadır. Çünkü ailelerinde verilen sözlerin tutulmadığını öğrenmişlerdir. Bu ailelerde çocukların fiziksel, duygusal, bilişsel ihtiyaçları düzenli olarak zamanında ve yeterli şekilde karşılanmamaktadır. Bu da ailelerinin güvenilmez olduğunu, ihtiyaçlara zamanında cevap vermediklerini, verilen sözlere itaat etmediklerini öğrenmelerini sağlamıştır.

Çocukların aileyi yönettiği müsamahakar ebeveyn tutumunda ise çocuk istediğini istediği zaman elde edebiliyor. Bu yüzden testte verilen fazladan bir şekerlemenin önemi yoktur. Bu çocukları sözel ya da sıradan ödüllerle tatmin etmek çokta mümkün değil. Çoğunlukla geç yaşlarda çocuk sahibi olan, zorlu süreçler sonrasında ebeveyn olabilen ailelerde bu tutum görülüyor. Çocuk adeta ilahlaştırılıyor ve “yeter ki mutlu olsun, ondan başka neyimiz var.” Düşüncesi abartılı şekilde çocuğa aktarılıyor. Bu aile içerisinde çocuk kozlarını çok iyi öğreniyor ve neyi nasıl elde edebileceğini biliyor. Dolayısıyla bu tutumla yetişen bir çocuk işin marshmallow değeri olmayan bir ödül halini alıyor.

Bunun sonucunda her istediği yapılan, neden-sonuç ilişkisi anlatılmayan, problemlerle karşılaşmasına müsaade edilmeyen çocuklar yetişiyor. Çocuklar aile içerisinde gerçek hayatı prova edemiyor. Sağlıklı rol modeller görmüyor ve kendini hayata hazırlayamıyor. Başarmak için herhangi bir gayesi yok. Çünkü o elde edemese bile ailesinin onun için elde edeceğine inanıyor. Bu çocuklar çoğunlukla iyi bir kariyer gelişimi için ailelerinin kendilerine sunacağı imkanlara güveniyor. Bir kısmı ise başarıya neden ihtiyacı olacağına anlam yükleyemiyorlar.

Çocukların doğuştan gelen mizaç özellikleri, içine doğdukları çevre ve koşullar da özdenetim üzerinde etkili. Ayrıca ailelerin erken yaşlardan itibaren çocuklara sorumluluk vermesi, seçenekler içerisinden kendi seçimini yapmasına fırsat tanınması da özdenetime etki ediyor.

Çok Yönlü Yetişen Çocuklar Baskı Altında Zihni Meşgul Ederek Başarısızlığa Meydan Okuyor

Bir diğer önemli etken ise zevki öteleyebilen çocukların beklemeleri gereken süre içerisinde kendilerini oyalayabilecek farklı şeyler bulmuş olmaları. Zevki öteleyemeyen çocuklar ise etraflarında farklı uyaranlar olmasına rağmen sadece marshmallowa yoğunlaşıyor. Bu da bize çocukların farklı ilgi ve beceri alanlarına yatırım yapılmasının dikkat dağıtıcılarla başa çıkmalarına destek olduğunu gösteriyor. İyi bir kariyer gelişimi için çocuğun çok yönlü geliştirilmesi gerekiyor. Çocuğun çok yönlü olması stres, kaygı ya da zorlanım durumlarında otokontrol kullanmasını kolaylaştırıyor. Bu çocuklar davranış, duygu ve düşüncelerini kontrol edebilmek için baskı altındayken zihinlerini meşgul ediyorlar.

Örneğin; sınav anında bir soruda takılan ve zorlandığı için “başarısız olacağım” düşüncesine kapılan bir çocuğu ele alalım. Bu çocuk başarısızlık düşüncesini fark ettiği anda o düşünceyi sürdürerek performansını etkilemesine izin vermiyor. Zihnini daha kolay yapabileceği farklı bir soruya yönelerek meşgul ediyor. “Yapabilirim, yeterince çalıştım, sadece zorlandığım bir soru. Zamanımı verimli kullanırsam bu soruyla ilgilenmek için tekrar geri dönebilirim.”

Peki İyi Bir Kariyer Gelişimi İçin Özdenetim Becerisi Başarıya Nasıl Etki Ediyor?

Marshmallow testi ile daha fazla keyif verecek şeyleri elde edebilmek için anlık keyiflerin ötelenebileceğini gördük. İyi bir kariyer gelişimi hedefleyen bireylerde de hedef daha başarılı olabilmek için anlık keyfi öteleyebilir hale gelmek olmalıdır. Özdenetim sahibi bireyler programlarına sadık kalmaya çalışırlar. Telefon, tablet, televizyon ya da sosyal medya anlık keyif verebilir. İşimizin arasında kolayca dikkatimizi dağıtabilir. Masum sandığımız bu küçük kaçamaklar ise gözden kaçan bir şekilde büyük zamanımızı alıp götürür. Zihin, verimsiz şekilde yorulur. Özellikle sosyal medya, internet ve televizyon kullanımının sıklığı maruz kalınan uyaran fazlalığı nedeniyle dikkat süremizi kısaltır.

Yazılı, renksiz, resimsiz metinleri okumak sıkıcı hale gelir. Üstelik kendimizi vermeye çalışsak da defalarca okumamıza rağmen okuduklarımızı hatırlamakta zorluk yaşarız. Sıkılmak çabuk pes etmeyi beraberinde getirir. Pes etmek ise zamanla olumlu alışkanlıklarımızın sönmesine ve keyif veren davranışlarımızın sıklığının artmasına neden olur. Özdenetimi olan bireyler ise keyfi ihtiyaçlar ile sorumluluklar arasındaki dengeyi kolayca kurabilir.

İyi bir kariyer gelişimi hedefleyen bireylerin keyfi ihtiyaçlarını nasıl ötelediğine birkaç örnek verelim. “Şu an yetiştirmen gereken bir rapor var, önce bunu tamamlamalı sonrasında sosyal medyaya göz atmalıyım.”, “Bu yıl önemli bir sınava hazırlanıyorum. Bilgisayar oyunu oynamak çok keyifli ama zamanımı verimsiz geçiriyorum.”, “Arkadaşlarımla konuşmaktan çok keyif alıyorum. Ancak şu an ödevimi yapmak önceliğim olmalı. Ödevimi bitirdikten sonra onlarla daha rahat bir şekilde konuşabilirim.”, “Kitap okumak yerine, karikatür dergilerine bakmak daha keyifli. Ancak sınavda uzun paragraf soruları olacak. Okuma hızımı artırmak ve okuduğumu anlamak için daha çok kitap okumalıyım. Sınav sonrası karikatürler için çok vaktim olacak.” Örnekleri dilediğiniz gibi uzatabilirsiniz.

Peki İyi Bir Kariyer Gelişimi İçin Nasıl Özdenetim Geliştirebilirim?

Hepimizin zaman ayırmaktan keyif aldığı etkinlikleri, ilgi alanları vardır. Kimisi için bu resim, spor, el işi yapmak, bir başkası için sevdikleriyle sosyalleşmek vb. olabilir. Yine aynı şekilde hepimizin hayalleri ve gerçekleşmesi için çabaladığı hedefleri vardır. Hedeflerini gerçekleştiren insanların arkasında büyük bir destek olduğunu, çok iyi imkanlara sahip olduğunu düşünürüz çoğunlukla. Oysa gerçek başarı hikayelerini okuduğumuzda başarılı bireylerin şansı aramadığını kendi şansını yarattığını görürüz. Başarılı insanların iyi bir kariyer gelişimi için diğerlerinden farklı olarak anlık keyifleri öteleyebildiğini görürüz. Bu demek değil ki başarılı olmak için hayatımıza keyif katan tüm ilgilerimizden vazgeçeceğiz. Hayır elbette ki vazgeçmeyeceğiz.

İlgi alanlarımız, sosyal hayatımız ve bizi mutlu eden diğer her şey hayatımıza renk katan kazanımlarımız. Ancak hayatımızda denge kurabilmemiz başarı elde edebilmek için oldukça önemli. Bugün yapacağınız doğru kariyer planı ve bu plana göstereceğiniz sadakat geleceğinize bambaşka bir yol verecek. Çalışma saatlerinizi verimli planlamanız, çalışma ve mola sürelerine sadık kalmanız ve çalışma anlarınızda dikkat dağıtıcılardan uzak durmanız başarısızlıkla mücadeleyi kolaylaştıracak. Üstelik istediğiniz an elde edebildiğiniz, zaman ayırabildiğiniz keyif ögelerinin sizdeki değeri zamanla azalıyor ve alışkanlığa dönüşüyor. Oysa sorumluluklarınızla, keyfi uğraşlarınız arasında denge kurduğunuzda onlarla geçirdiğiniz zaman çok daha değerli hale geliyor.

İyi Bir Kariyer Gelişimi İçin Stratejik Yetenek Yönetimi İle Kariyerinizi Planlayabilirsiniz

İyi bir kariyer gelişimi için keyfi ötelemekte ve özdenetim kurmakta zorlanıyor olabilirsiniz. Zamanınızı yönetemediğinizi ve sorumluluklarınızı aksattığınızı fark ediyor ya da bu konuda geribildirim alıyor olabilirsiniz. Değişim için asla geç değil. Stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı alabilir, kariyeriniz için hayatınızın her döneminde planlama yapabilirsiniz. Aba Psikoloji olarak kariyer gelişimini önemsiyoruz. Uygulamalarımızla sizin için en iyi kariyer planını oluşturuyor ve başarılı bir kariyer için danışmanlık veriyoruz. Kariyer Hayatında Fark Yaratmak İçin Geliştirilmesi Gereken Beceriler ve Sınava Hazırlanırken Dikkati Toparlamak İçin Yardımcı Teknikler yazılarımız da sizin için yararlı olabilir.

Read More