Çocuk gelişimi, birçok farklı faktörün bir araya gelmesiyle şekillenmektedir. Bu faktörler arasında genetik miras, çevresel koşullar, eğitim ve sosyal etkileşimler bulunur. Ancak, çocuğun bilişsel ve duygusal yeteneklerini belirleyen iki önemli faktör de, zeka seviyesi (IQ) ve duygusal zeka (EQ) dır.
Peki; çocuk gelişiminde IQ ve EQ’nun önemi nedir? Bu iki faktör çocuğun hayatını nasıl etkiler?

IQ (Zeka Seviyesi) Nedir?

IQ ya da Zeka Katsayısı, bir bireyin bilişsel kapasitesini ve zihinsel yeteneklerini ölçen değerdir. Bu değer, bireyin yaşına göre problem çözme, mantıksal düşünme, hızlı öğrenme ve bilgiyi kullanma yeteneklerini ifade eder.
IQ değerinin belirlenmesi, genellikle standartlaştırılmış ve bilimsel olarak geçerli kabul edilen testler aracılığıyla gerçekleştirilir. Bu testler, bir bireyin belirli bir yaş grubuyla karşılaştırıldığında, zihinsel yeteneklerinin düzeyini belirlemeye yardımcı olur.
IQ testleri, genellikle bir dizi farklı görev ve sorudan oluşur. Bu görevler ve sorular, bireyin mantıksal düşünme, problem çözme, hafıza, dil becerileri ve matematiksel yeteneklerini ölçer. Bu nedenle IQ testleri, çocukların eğitim ihtiyaçlarını belirlemek için önemli bir araçtır.

IQ’nun Belirleyici Özellikleri

IQ’nun bazı belirleyici özellikleri şu şekilde sıralanabilir:

  • Çeşitli materyalleri okumaktan zevk alma
  • Bağımsız olarak uzun süreli çalışabilme
  • Hızlı öğrenme
  • Keskin gözlem yapabilme
  • Kolayca sebep-sonuç ilişkisi kurabilme
  • Aktif hayal gücü kullanımı ve orijinal fikirler üretebilme

IQ’nun Çocuk Gelişimindeki Rolü

IQ, çocuğun akademik başarısını ve öğrenme yeteneğini büyük ölçüde etkiler. Yüksek IQ’ya sahip çocuklar, genellikle daha hızlı öğrenir ve daha karmaşık konuları anlama yeteneğine sahip olabilirler. Bu çocuklar, genellikle daha zorlu akademik programlara ihtiyaç duyarlar. Öte yandan, düşük IQ’ya sahip çocuklar, genellikle daha fazla eğitim desteğine ihtiyaç duyarlar. Bu çocuklar, genellikle daha basit ve somut öğrenme materyalleriyle daha iyi öğrenirler. Öte yandan IQ, yalnızca bir çocuğun akademik potansiyelini değil, aynı zamanda sosyal ve duygusal gelişimini de etkiler.

EQ (Duygusal Zeka) Nedir?

EQ ya da Duygusal Zeka, bir bireyin duygusal farkındalığını, duygusal ifade yeteneğini ve duygusal yönetim becerilerini ölçen değerdir. Duygusal zeka, aynı zamanda bir bireyin başkalarının duygularını anlama ve empati kurma yeteneğini de içerir.

Yüksek duygusal zekaya sahip bireyler, genellikle başkalarıyla etkili iletişim kurabilir, başkalarının duygularını anlayabilir ve empati kurabilirler. Bu da onların sosyal ilişkilerinde ve işbirliği yapma yeteneklerinde önemli bir rol oynar.

Duygusal zeka, aynı zamanda bir bireyin stresle başa çıkma yeteneğini ve genel duygusal sağlığını etkiler. Yüksek duygusal zekaya sahip bireyler, genellikle duygusal stresle daha etkili bir şekilde başa çıkabilir ve duygusal zorlukları daha iyi yönetebilirler.

Duygusal zeka, testleri genellikle standartlaştırılmış testler kullanılarak ölçülür. Testin sonuçları, bir bireyin genel EQ puanını belirlemek için bir araya getirilir.

EQ’nun Belirleyici Özellikleri

EQ’nun bazı belirleyici özellikleri şu şekilde sıralanabilir:

  • Kendi duygusal durumunu ve başkalarının duygusal durumunu tanıma ve anlama
  • Kendine güvenme
  • Kendi varlığını kabul etme
  • Başkasıyla empati kurabilme
  • Zor anlarda duygu kontrolü yapabilme
  • Hayatın akışı içerisindeki değişimleri kabul etme

EQ’nun Çocuk Gelişimindeki Rolü

Duygusal zeka, çocuğun duygusal sağlığını, sosyal becerilerini ve genel yaşam kalitesini etkileyen bir faktördür. Bu nedenle, çocukların duygusal zekalarını geliştirmek, onların sosyal ve duygusal gelişimlerini desteklemek için önemlidir. Bu, çocukların hem akademik hem de kişisel yaşamlarında başarılı olmalarına yardımcı olur.

IQ ve EQ’nun Dengesi

IQ ve EQ, çocuk gelişiminde birlikte çalışır. Yüksek IQ’ya sahip bir çocuğun duygusal zeka becerileri düşükse, sosyal durumları anlama ve başkalarıyla etkili iletişim kurma konusunda zorluk çekebilir. Benzer şekilde, yüksek EQ’ya sahip bir çocuk, düşük IQ’ya sahipse, akademik becerileri ve problem çözme yeteneği olumsuz yönde etkilenebilir. Bu nedenle, çocukların hem IQ hem de EQ becerilerini geliştirmek önemlidir.

Çocuklarınızın bu becerilerini geliştirmede IQ ve EQ testleri, eğitim danışmanlığı ve kariyer danışmanlığı almak ve daha fazla bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji, kariyer ve eğitim süreçleri hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Psikolojik testler, çocukların gelişimini gözlemlemek ve yeteneklerini tespit etmek konusunda ipuçları barındırmaktadır. Okul öncesi dönem, gelişimsel sürecin gözlenmesi açısından son derece önemlidir. Bu dönemde çeşitli psikolojik testlerle bilimsel verilere ulaşmak mümkün olabilmektedir. aba Psikoloji, farklı yaş gruplarına bu testleri uygulamaktadır. Uyguladığı; zeka ve yetenek testleri ile eğitim ve kariyer süreçlerine destek vermektedir. Okul seçimi, kariyer haritasının çizilebilmesi gibi konularda bu testlerden yardım alınmaktadır. Aynı zamanda, bu testler gelişimsel problemlerin tanı ve tedavisi açısından da önem arz etmektedir.

Peki; okul önceki dönemdeki çocuklara hangi testler uygulanabilir? Bu testlerin uygulanma amacı, kapsamı ve içeriği hakkında bilinmesi gerekenler nelerdir?

Psikolojik Testler: WPPSI Testi

WPPSI Testi, okul öncesi dönemdeki çocuklar için uygulanan bir zeka testidir. Test, 2,5 – 7 yaş aralığındaki çocuklar için uygundur. İlk kez 1967 yılında uygulanmaya başlayan test David Wechsler tarafından geliştirilmiştir. Bugün, dünya genelinde kabul gören zeka testleri arasındadır. Aynı zamanda okul öncesi çocuklar için tasarlanan testler arasında güvenilirliği en yüksek olanlardan bir tanesidir. Testin, uzman psikologlar tarafından uygulanması gerekmektedir. Aynı şekilde test verilerinin değerlendirmesi de uzman pedagog ve psikologlar tarafından yapılmalıdır. Test, yaklaşık 45 dakika içinde tamamlanabilmektedir. Testin amacı, okul öncesi dönemdeki çocukların düşünsel yeteneklerini ölçmektir. Test, uygulanan çeşitli alt testler etrafında şekillenir. Test, toplamda 14 alt testi içermektedir.

Test uygulaması öncesinde herhangi bir ön hazırlık gerekmemektedir. Çocuğun, yeterince uyuduğundan, karnının tok olduğundan ve kendini iyi hissettiğinden emin olmak yeterlidir. Test kapsamında, çocukların; bütüne bakabilme ve bağ kurabilme becerileri ölçülmektedir. Aynı zamanda motor becerileri ve dikkat becerilerine bakılmaktadır. Anlama ve akıl yürütme becerilerinin yanı sıra; sınıflandırma, kavramsal düşünme, konsantrasyon, hafıza gibi noktalar değerlendirilmektedir.

Sonuçlar; çocukların gelişim süreçleri konusunda daha sağlıklı adımlar atılmasına olanak verir. Çocuğun entelektüel vizyonu hakkında fikir sahibi olunmasına yardımcı olur. Aynı zamanda kariyer danışmanlığı ve kariyer planlaması yapılabilmesi noktasında ipuçları verir.

Psikolojik Testler: WIAT III Başarı Testi

WIAT III başarı testi, David Wechsler tarafından tasarlanan bir başka psikolojik testtir. Testin ilk versiyonu 1992 yılında yayınlanmıştır. Test okul öncesi dönemdeki çocukların akademik başarılarının ölçülmesi amaçlanmaktadır. Test daha sonra 2009 ve 2018’de iki kez revize edilmiştir. Bugün kullanılan versiyonu, 2018’de revize edilmiştir ve WIAT III adıyla anılmaktadır. Test eski versiyonlara göre daha fazla akademik bilgiye odaklanmaktadır. Okullarda ve kliniklerde; uzman pedagog ve psikologlar tarafından uygulanması uygun görülmektedir. aba Psikoloji’nin uzman psikologları da testin uygulayıcıları arasında yer almaktadır. WIAT-III 16 farklı alt testten oluşmaktadır. Okuduğunu anlama, sayısal işlem ve problem çözme, dinleme, yazma gibi çeşitli becerileri ölçmeye odaklanmaktadır.

Stanford Binet Zeka Testi

Okul öncesi dönemdeki çocuklar için uygulanabilecek bir diğer test, Stanford Binet zeka testidir. Bu test, yüksek güvenilirliğe sahip ve dünyaca kabul gören psikolojik testler arasında yer almaktadır. Stanford Binet zeka testi, Alfred Binet ve Theodore Simon tarafından tasarlanmıştır. Test daha çok, çocuklardaki gelişimsel sorunlar ve öğrenme güçlüklerini saptamak amacıyla kullanılmaktadır. Test son olarak 2003 yılında revize edilmiştir. aba Psikoloji’nin uzman psikologları testin Türkiye’deki uygulayıcıları arasında yer almaktadır.

Test bireysel olarak uygulanır. Beş farklı bilişsel beceriyi ölçmeye odaklanır. Bu beş farklı bilişsel beceri şöyle sıralanabilir;

  • Akışkan Zeka
  • Bilgi
  • Niceliksel Akıl Yürütme
  • Görsel – Uzamsal İşleme
  • Kısa Süreli Hafıza

Bu ölçümler zeka geriliği, öğrenme güçlüğü gibi problemler hakkında fikir vermektedir. Stanford – Binet, bu gibi problemlerin tanı ve tedavisi için güvenle uygulanan bir testtir.

Okul öncesi dönemdeki çocuklara uygulanan psikolojik testler hakkında bilgi için için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ya da desteğe ihtiyaç duyuyorsanız için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Yetenek yönetimi, kariyer danışmanlığı gibi konularda daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Otizm nedir?” sorusu ile sıkça karşılaşmaktayız. Otizmin nasıl ele alınması gerektiği konusunda pek çok kişinin aklında soru işaretleri bulunmakta… Otizm bir hastalık mıdır? Otizmli bireyler engelli midir? Otizm neden ortaya çıkar, nasıl teşhis edilir? Otizm tedavi edilebilir mi? Bu ve benzeri pek çok soru; otizm hakkında araştırma yapanlar tarafından sorulmaktadır. Otizmle ilgili internet üzerinde araştırma yapıldığında ciddi bir bilgi kirliliği olduğu görülmektedir. Otizmli bireylere daha doğru yaklaşabilmek için doğru kaynaklardan faydalanmak gerekir.

Öncelikle otizmin bir zihinsel engel olduğu hakkındaki yanlış kanıya yanıt vermek gerekir. Otizmli bireyler engelli değildir. Ancak kimi zaman otizme zihinsel engel eşlik edebilir. “Otizm nedir?” sorusuna cevap olarak; bu noktada; genetik faktörlerden söz edilebilmektedir. Otizm tek başına bir zihinsel engellilik durumu olarak tanımlanmamaktadır. Aksine, otizmli bireylerin üstün zekalı olmaları söz konusu olabilir.

Peki; otizm hastalık mıdır? “Ah şu Otizm” adlı kitabın da yazarı olan Prof. Dr. Barış Korkmaz, otizmi bir hastalık olarak tanımlamamaktadır. Otizm, beynin normal biçimde gelişmemesi neticesinde ortaya çıkan bir tablodur. Otizmli olmayan bireylerde de otizm benzeri özellikler ortaya çıkabilmektedir. Çocukların gelişimi sırasında, otizm belirtileri görülebilmektedir. Bu noktada otizmi bir hastalık olarak ele almak doğru değildir. Peki; Otizm tanısı nasıl konur? Otizm hangi belirtilerle kendini gösterir? Kısacası; otizm nasıl anlaşılır?

Otizm Nedir ve Otizm Nasıl Anlaşılır?

Otizm, gelişim sürecindeki çocuklarda ortaya çıkar. Otizm şüphesine neden olan bazı belirtiler bulunmaktadır. Çocuğun göz teması kurmuyor oluşu, bu belirtilerin başında gelmemektedir. Çocuğa ismiyle seslenildiğinde tepki vermemesi bir başka belirti olarak karşımıza çıkar. Çocuklar genellikle, bakım veren kişi ya da kişilerin kucağında olmaktan hoşlanır ve bunu talep ederler. Huzursuz oldukları durumlarda kucağa alınarak sakinleştirilebilirler. Otizmli bireylerde bu davranışlar görülmemektedir. Kucağa alınmayı istemez ya da huzursuzluk yaşadıkları durumlarda kucakta sakinleşmezler.

Çocuğun yaşıtlarına karşı ilgili davranmaması, oyun oynamak istememesi de otizmin göstergeleri arasında yer alır. Otizmin belirgin özelliklerinden bir diğeri ise dil gelişimi ile ilgilidir. Otizmli çocuklarda dil gelişiminde gecikme görülür. Bu en önemli belirtiler arasında değerlendirilmektedir. Elbette kesin tanı konulabilmesi için çocuğun bazı testlere tabi tutulması gerekmektedir. Otizm testleri, 18 aylık dönemden itibaren yapılmaktadır. 3 yaştan itibaren ise otizm için kesin tanı konulabilmektedir. aba Psikoloji bünyesinde, kesin tanı için otizm testleri yapılabilmektedir.

Otizm Nedir ve Neden Ortaya Çıkar?

Otizm bir sosyal ilişki ve iletişim bozukluğu olarak da tanımlanabilir. Beyinde sosyal ilişkileri ve iletişimi düzenlemekle görevli sinirsel devrelerdeki bozukluktan kaynaklanmaktadır. Bu devrelerin yanlış bağlantılar oluşturması neticesinde otizm ortaya çıkar. Sanılanın aksine, aile tutumu, kazalar, aşılar, gıdalar gibi nedenlerle otizm ortaya çıkmamaktadır. Otizmin genetik faktörlerden mi yoksa çevresel faktörlerden mi kaynaklandığı bir tartışma konusudur. Çevresel faktörlerin etkili olduğuna dair bir inanış mevcuttur. Ancak; yapılan pek çok araştırma otizmin genetik faktörlerden kaynaklandığını göstermektedir. Bununla birlikte; genetik faktörlere çevresel faktörlerin eşlik edebileceği de ön görülmektedir. Bu konuya dair araştırmalar sürdürülmektedir.

Otizm Tedavisi Mümkün Müdür?

Otizm tedavisi tam anlamıyla mümkün olmayan bir durumdur. Beyindeki sinirsel devrelerde meydana gelen bozukluk tam anlamıyla düzeltilememektedir. Fakat otizm belirtileri kendiliğinden ortadan kaybolabilir. Çocukların adaptasyon yetisi zaman içerisinde gelişebilir. Özellikle erken dönemde otizm tanısı konması ve buna yönelik terapilere başlanması iyileşme gözlenmesini sağlayabilmektedir. Terapilere otizmin beraberinde getirdiği davranış bozukluklarını gidermek için ilaç tedavileri de eşlik edebilir. Bu noktada asıl önemli olan, otizmi anlamak ve otizmli bireyler için doğru yol haritasını çizmektir.

Otizm nedir?” sorusu hakkında daha detaylı bilgi edinmek için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji, kariyer ve eğitim süreçleri hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

 

Read More

Özgüven gelişimi çocuklar için son derece önemli konulardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü özgüven, çocuğun sosyal becerilerinin ve iletişim becerilerinin gelişmesiyle doğrudan ilişkilidir. Özgüven eksikliği, çocukları pek çok yönden olumsuz etkileyebilir. Akademik başarı da buna dahildir. Özgüven, erken dönemde oluşmaya başlar ve zaman içerisinde gelişir. Bireyin kendine verdiği değerle de doğrudan ilgili bir kavram olduğunu ifade etmek gerekir. Çünkü, özgüven aynı zamanda; bireyin kendine duyduğu saygı ve değerin de bir göstergesidir.

Elbette, tüm insanlar bazı durumlarda kendilerine daha fazla güvenebilir. Bazı durumlarda kendilerini daha yetersiz hissedebilir. Bunlar olağan duygulardır. Bazen fiziksel özellikler, akademik başarı, mesleki yeterlilik gibi konular özgüveni etkileyebilir. Bu durumda bireyler genellikle, kendilerinde gördükleri eksikliği gidermeye yönelir. Ancak; bazen, her ne koşulda olursa olsun bireyler kendilerine güvenmeyi, istedikleri şekilde ifade etmeyi başaramazlar. Bunun doğuştan gelen bir özellik olduğu bir yanılgıdan ibarettir. Çünkü özgüven zaman içerisinde, bireyin iç dünyasının yanı sıra; çevresel koşullardan da etkilenerek gelişir.

Peki; çocuklarda özgüven gelişiminin önemi nedir? Özgüven eksikliğinin ortaya çıkma sebepleri nelerdir? Bir çocuğun özgüven problemi yaşadığı nasıl anlaşılabilir?

Çocuklarda Özgüven Gelişimi Neden Önemlidir?

Öncelikle, az önce de sözünü ettiğimiz gibi; özgüven pek çok becerinin gelişimini doğrudan etkilemektedir. Özgüven problemi yaşayan bir çocuk, kendini ifade etmekte güçlük yaşar. Bu durum, çocuğun iletişim becerilerinin gelişmesi üzerinde de olumsuz etki yaratır. Bu noktada; çocuk sosyal ilişkiler kurmaktan kaçınabilir. Bu da zaman içerisinde içe kapanmasına ve kendini sosyal ortamlardan soyutlamasına neden olur.

Özgüven problemi yaşayan çocukların akademik başarılarının düşük olduğu görülmektedir. Bunun sebebi; çocuğun sınıf ortamında çoğu zaman kendini ifade etmekten kaçınmasıdır. Akademik bilgisi yeterli olsa dahi kendine güvenip, bunu dile getirmekten çekinebilir. Bu durum zaman içerisinde akademik başarının düşmesine neden olur.

Çocukluk döneminde görülen özgüven eksikliğinin, yetişkinlik döneminde giderilmesi daha güç olabilir. Özgüvensiz bir hayat ise, başarıdan ve mutluluktan uzak olacaktır. Bu anlamda çocuklar için özgüven, son derece önemli bir konudur. Peki, özgüven eksikliğinin görülme sebebi nedir? Bir çocuğun özgüven problemi yaşadığı nereden anlaşılır?

Özgüven Gelişimi ve Özgüven Eksikliğinin Görülme Sebepleri

Bir çocuğun başarısızlıktan korkuyor olması, özgüven eksikliğinin göstergelerinden biridir. Özgüven eksikliği yaşayan çocuklar, genellikle sorumluluklardan kaçma eğilimi gösterir. Konfor alanından ve yanında güvende hissettiği kişilerden uzaklaştığında korkuya kapılabilir. Kendini pek çok alanda yetersiz hisseder. Fiziksel özelliklerini beğenmeme durumu buna dahildir. Özgüven eksikliğinin bir diğer göstergesi kararsızlıktır. Karar vermek özgüven problemi yaşayan bir çocuk için hayli zordur.

Özgüven eksikliğinin sebeplerine de göz atmak gerekir. Sevgisiz büyüyen çocuklarda özgüven eksikliğinin görülme olasılığı oldukça fazladır. Aile içi şiddet ve baskı özgüven problemini tetikler. Çocukların, sürekli başkalarıyla kıyaslanması kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olur. Bu da özgüven problemini doğurur. Bir diğer neden ise ailenin aşırı korumacı tavrıdır. Aşırı korumacı tutum, çocukların özgüven gelişimi üzerinde olumsuz etki yaratır.

Çocukların Özgüveni Nasıl Gelişir?

Öncelikle; özgüven eksikliğinin kaynağını bulmak gerekir. Problemin çözümünü üretebilmek için öncelikle nedenlerini saptamak gerekir. Ailelerin, destekleyici bir tutum içerisinde olması bu noktada önemlidir. Çocuğun olumsuz yönlerini dile getirmek yerine, başarılarına odaklanmak gerekmektedir. Aşırı korumacı ve baskıcı tutumlardan kaçınılmalıdır. Çocuklara, sorumluluk vermek özgüven gelişiminin kilit noktaları arasındadır. Ancak elbette bu sorumlulukların, yaşlarına ve becerilerine uygun olmasına dikkat edilmelidir. Aileler, çocukların duygularını ve düşüncelerini önemsemelidir. Olumsuz durumlarda sakin bir dil kullanarak ve çocuğun davranışlarının nedenini anlamaya çalışarak yaklaşmak gerekir. Sevgi ve saygı ortamında büyümek özgüven gelişimini olumlu etkileyen unsurlardır.

Özgüven gelişimi ve eksikliği hakkında daha fazla bilgi için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız varsa ya da desteğe ihtiyaç duyuyorsanız aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji, eğitim, kariyer gibi konularda daha fazla içeriğe ulaşmak için aba Psikoloji YouTube kanalına abone olabilirsiniz.

 

Read More

Meslek tercihi sürecinde aileler nasıl bir rol oynuyor? Ailelerin meslek seçimi sürecindeki rolü öğrencileri nasıl etkiliyor? Aileler bu süreçte nasıl bir tutum izlemeli? Ailelerin kariyer seçimi sürecine nasıl ve ne derece müdahale etmeleri gerekiyor? Nelere dikkat edilmeli? Nasıl bir planlama yapılmalı? Bu süreçte kariyer danışmanlığı almak nasıl bir fayda sağlıyor?

Kariyer planlama süreci öğrencilerin hayatlarındaki en önemli süreçlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada; bölüm, meslek ve üniversite seçimi yaparken dikkat edilmesi gereken birçok unsur bulunuyor. Bu süreci, öğrencilerin ya da ailelerin doğru bir şekilde yürütebilmesi her zaman mümkün olmuyor. Bu noktada; birçok öğrenci ve aile uzman yardımına başvuruyorlar. Ancak şunu unutmamak gerekiyor; her danışman ya da her öğretmen de bu süreci doğru yürütemeyebiliyor. Bu noktada; doğru danışmanla çalışmak önem taşıyor. Aksi halde süreç boyunca olumsuz durumlarla karşılaşılabiliyor. Peki; bu durumda nasıl bir yol izlemek ve nelere dikkat etmek gerekiyor?

Meslek Tercihi Yaparken Nelere Dikkat Edilmeli?

Kariyer planlama sürecinde dikkate alınması gereken bazı önemli noktalar bulunuyor. Öğrenciler ve aileler çoğu zaman üniversitelerin adına ya da mesleğin saygınlığına göre seçim yapıyorlar. Ancak; o üniversite ya da o alan öğrencinin kişiliğine ve yeteneklerine uygun olmayabiliyor. Örneğin; Boğaziçi Üniversitesi gibi ülkenin en iyi üniversitelerinden birinde okuyan bir öğrenci mutsuz olabiliyor. Çünkü aslında öğrencinin gönlünde tıp eğitimi yatıyor olabiliyor. Tıp eğitimi alan bir öğrencinin kariyeri başarısızlık ve mutsuzlukla sonuçlanabiliyor. Çünkü öğrenci tamamen farklı bir alana; örneğin sinemaya ilgisi olabiliyor.

Bu ve benzeri süreçler ne yazık ki tahmin edilenden çok daha sık yaşanıyor. Kısacası; meslek tercihi yaparken yalnızca üniversitenin prestijini veya mesleğin saygınlığını göz önüne almak yeterli olmuyor. Öncelikle; öğrencinin becerilerini ve ilgi alanlarını değerlendirmek gerekiyor. Bu noktada; öğrencileri ve aileleri kariyer danışmanlarının yönlendirmesi sürecin çok daha sağlıklı yürütülebilmesine katkı sunuyor. Kariyer danışmanlığı ile öğrencilerin çok daha doğru alanlarda konumlanması mümkün hale geliyor.

Bu süreçte gerçekleştirilen stratejik yetenek yönetimi ve kariyer testi uygulamaları öğrencilerin ilgi alanlarının ve becerilerinin doğru tespit edilmesine olanak veriyor. Böylece öğrenci kendine en uygun alanı ve en uygun üniversiteyi tercih edebiliyor. Bu başarılı bir kariyer sürecinin ilk adımı oluyor. Böylelikle öğrencinin kariyer hayatı boyunca fark yaratabilmesi ve değer üretebilmesinin de yolu açılıyor. Çünkü bireyler ancak doğru noktada konumlandıklarında potansiyellerini ortaya koyabiliyor. Bu anlamda; meslek seçimi sürecinde mutlaka stratejik yetenek yönetimi ve kariyer testi uygulamalarından yardım almak gerekiyor.

Meslek Tercihi Yaparken Aileler Nasıl Bir Tutum İzlemeli?

Kariyer seçimi, öğrencinin yalnızca iş hayatını değil tüm hayatını etkileyen bir süreç olarak biliniyor. Kariyer hayatı bireyin yalnızca mesleğini ifade etmiyor. Ekonomik şartları, arkadaşlık ilişkileri, toplumdaki konumu ve statüsü kariyer seçimiyle doğrudan ilişkilendiriliyor. Bu kadar önemli bir karar söz konusu olduğunda aileler elbette sürece müdahil olmak istiyor. Çocuklarının gelecekte yaşayabileceği olumsuzluklar konusunda endişe duyuyorlar. Ancak bu noktada ailelerin konuyu uzmanlara bırakması ve öğrencinin tercihlerine saygı duyması önem taşıyor.

Ailenin yönlendirmesi ya da kimi zaman baskısı sonucunda öğrenciler istemedikleri bir alana yönelebiliyorlar. Sanat alanında eğitim görmek isteyen bir öğrenci mühendislik alanına yönelebiliyor. Elbette bu öğrenci için yanlış bir meslek tercihi oluyor. Bu süreç öğrenciyi başarısızlığa ve mutsuzluğa götürebiliyor. Bu nedenle öncelikle; öğrencinin ilgi alanları ve becerilerini tespit etmek gerekiyor. Ardından dünyanın ihtiyaçları, gelecekte mesleklerin nasıl bir konumda olacağı gibi unsurların öngörülebilmesi gerekiyor. Tüm bu veriler ışığında bir planlama yapmak ve öğrenciyi buna göre yönlendirmek önem taşıyor.

Bu nedenle mutlaka kariyer sürecini yönetirken kariyer danışmanlığından faydalanmak gerekiyor. Böylece öğrenci hem sevdiği, hem de gelecekte değer kazanacak bir alanda konumlanabiliyor. Kariyer planlaması yapılırken ailelerin öğrencilere baskı uygulamaktan kaçınması önem taşıyor. Bunun yerine öğrencinin fikirlerine destek olmak ve mutlu olacağı alana yönelmesine izin vermek gerekiyor.

Meslek Tercihi konusunda daha detaylı bilgiye ulaşabilmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Sorularınız için Doç. Dr. Gamze Sart ve aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji, eğitim ve kariyere dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Motor beceri dünyaya geldiğimiz andan itibaren duyu organlarımızla, bedenimizle tepki verdiğimiz her türlü davranışı kapsamaktadır. Yaşamın ilk aylarında bu becerilerimiz çoğunlukla reflekslerden ibarettir. Nefes almak, göz kırpmak, yalanmak, yutkunmak gibi. Bu reflekslerin bir kısmı ömür boyu devam ederken bir kısmı da zaman içerisinde gelişir ve farklı davranışlara dönüşür. Gelişen bu davranışlara motor yetenekler, beceriler denmektedir.

Ömür boyu devam eden reflekslerin dışında gelişen bu davranışların temelinde öğrenme vardır. Öğrenmenin eşlik ettiği bu motor gelişim sürecine psikomotor gelişim adı verilir. Bireyin psikomotor gelişim süreci ince motor ve kaba motor olmak üzere iki farklı gelişim sürecini kapsamaktadır. Psikomotor gelişim sürecinde zihin, kaslar ve duyu organları birlikte çalışır.

Psikomotor gelişim sürecinde bireyin büyüme hızına paralel şekilde ilk önce büyük kas gruplarının kontrolü gelişir. Bu grubun gelişimiyle gerçekleştirilen eylemlere Kaba motor beceri gelişimi adı verilir. Emeklemek, adımlamak, yürümek, koşmak, zıplamak denge kurmak ve benzeri beceriler büyük kas grubunun geliştiğini ve kullanılabildiğini gösterir. Küçük kas gruplarının kullanılmaya başlandığı ince motor yeteneklerin gelişimi ise tutma, yakalama, çizme, kesme gibi becerileri kapsar.

Bu becerilerin gerçekleştirilmesinde küçük kas grupları rol oynamaktadır. Büyük ve küçük kasları kullanma becerisi gelişime paralel olarak her bireyde gelişir. Ancak bu kas gruplarının çok daha efektif kullanılabilmesi çaba ve çalışma gerektirir. Dolayısıyla bu beceriler herkeste gelişebilir olsa da yeterince üzerinde durulmazsa ihtiyaca yönelik gelişim gösterir.

Veya düzenli olarak egzersiz yapan birinin becerileri daha hızlı gelişirken egzersiz yapmayanın becerileri yavaş gelişir. Bu da zaman ve performans farklarını açığa çıkarır. Örneğin; fiziksel bir engel olmadığı sürece herkes koşabilir, fakat düzenli antrenman yapan ve hedefi olan bir atlet aynı sürede herkesten çok daha hızlı koşabilir.

Peki ince motor ve kaba motor beceri gelişimi için neler yapabiliriz? Çocukların psikomotor gelişimlerini desteklemek için ebeveynlere verebileceğimiz basit ve eğlenceli öneriler neler? yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

Çocuklarda Motor Beceri Gelişimi Fiziksel, Duygusal, Zihinsel Gelişim ile İlişkilidir

Psikomotor gelişim sürecinin sağlıklı gerçekleşebilmesi için çocuğun fiziksel, duygusal, zihinsel açıdan da gelişiyor olması gerekir. Fiziksel gelişim boyun uzaması, iskelet sisteminin gelişmesi, kas oranının artması gibi düşünülebilir. Motor yeteneklerin efektif şekilde kullanılabilmesi için fiziksel gelişimin beceriyi gerçekleştirebilecek düzeyde gelişmesi gerekir. Bacak kaslarının vücudu ayakta tutabilecek kadar gelişmiş olması veya oturup kalkmanın, zıplamanın yapılabilecek kadar gelişmesi gerekir.

Büyük kaslar yeterince gelişmediğinde çocuğun gerçekleştirmeye çalıştığı becerilerde denge ve kuvvet güçlükleri görülür. Sendeleyerek yürüme, birkaç adımda bir düşme, koşarken takılma gibi. Kaslar tam olarak gelişim sağladığında ise dengede kurmak kolaylaşır. Aynı durum ince motor beceri kazanımı için de geçerlidir. Küçük kasların gelişimi sayesinde kaşık tutma, kalem tutma, düğme ilikleme, boyama, yazı yazma gerçekleşir.

Ancak bu becerilerin kazanılabilmesinde küçük ve büyük kasların gelişimi kadar zihinsel gelişimin de rolü büyüktür. Kas grupları gelişmiş olsa da kasların kullanımını harekete geçirecek olan zihinsel yeteneklerimizdir. Dolayısıyla çocuğun algılama, dikkatini verme ve sürdürme, tepki verme becerilerinin de gelişmiş olması gerekir. Neyi nasıl yapması gerektiğini algılayamayan, öğrenemeyen veya dikkatini veremeyen çocuk hata yapacaktır. Duygusal gelişim ise çocuğun harekete geçmesini, eylemde bulunmasını teşvik edecektir.

Kaba Motor Beceri Gelişimi için Çocuklara ve Ebeveynlere Önerilerimiz

Her insanda kas gelişimi büyük kas gruplarından küçük kas gruplarına doğru gelişir. Dolayısıyla bebek ve çocuklarda gelişecek ilk kas grubu büyük kaslardır. Büyük kas grubunun gelişmesi ise kaba motor yeteneklerin gelişimini sağlayacaktır. Büyük kas gruplarının gelişmesi sayesinde bebek başını dik tutmayı, oturmayı, emeklemeyi, tutunup kalkmayı, adımlamayı başarır. Bebek büyüdükçe dengede durmayı, yürümeyi, koşmayı öğrenir.

Sarılmak, itmek, atmak, zıplamak, merdiven inip çıkmak ve benzeri de kaba motor beceri gelişimiyle ilgilidir. Dans etmek, dengede durmak, basketbol, voleybol oynamak, yüzmek, jimnastik yapmak da büyük kasların gelişimiyle mümkündür. Büyük kaslar çoğunlukla ekstra bir çaba harcanmaksızın da kendiliğinden gelişecektir. Fiziksel, zihinsel bir gerilik veya beceri gelişimini etkileyecek bir hastalık olmadığı sürece yürüyemeyen çocuk yoktur.

Ancak kaba motor gelişimin desteklenmesi çocuğun fiziksel, duygusal, zihinsel gelişimini, akademik, profesyonel, sosyal, sanatsal başarısını arttırır. Peki ebeveynler veya çocuğun gelişim sürecinde etkin rol oynayan kişiler motor gelişimin desteklenmesi için ne yapabilirler?

Öncelikle kaba motor gelişimin desteklenmesi için seçilen aktivite, egzersiz veya oyuncaklar mutlaka çocuğun gelişimiyle uyumlu olmalıdır. Aksi halde çocuk gereğinden fazla zorlanabilir veya potansiyelinin altında faaliyetlerle zaman kaybı yaşanabilir.

Kaba Motor Beceri Geliştirme Etkinlikleri

  • Çizgi veya bant çekip üzerinde yürüme egzersizi yapabilirsiniz. Düz yürüme, tek ayak üzerinde yürüme, yan yürüme, geri geri yürüme gibi.
  • Seksek oynayabilirsiniz.
  • Top oyunları oynayabilirsiniz; voleybol, basketbol, futbol gibi.
  • Merdiven çıkma, inme oyunu oynayabilirsiniz. Bu oyunu bir seferde çıkılacak basamak sayısını artırarak zorlaştırabilirsiniz.
  • Kaba motor beceri gelişimi için koordinasyon istasyonu kurabilirsiniz. Bu istasyonu kurarken zorluk derecesine göre kolaydan zora doğru ilerleyebilirsiniz. Farklı aktivitelerin peş peşe yer aldığı ve gitgide zorlaştığı veya kolaylaştığı bir sıralama belirmeyebilirsiniz. Örneğin ilk oyun üst üste kutu dizme, ardından sek sek, ardından ip atlama veya hulohop çevirme, ardından tünelden sürünerek geçme olabilir. Bu faaliyetler çocuğunuzun yaşına göre ayarlanmalıdır, yapabildiği ve yapabileceği aktivitelerle bir koordinasyon istasyonu kurulmalıdır.
  • Tırmanma oyunları oynayabilirsiniz.
  • Her gün düzenli dans edebilirsiniz.
  • İp atlayabilirsiniz.
  • Yakalamaç oynayabilirsiniz.
  • Yakar top gibi toptan kaçma, topu yakalama oyunları oynayabilirsiniz.
  • Yüzdürebilirsiniz.
  • Trambolinde güvenli şekilde zıplamasını sağlayabilirsiniz. Yatakta, düşüp kendini yaralamayacağı şekilde de zıplatabilirsiniz.
  • Verilen komutlarla peş peşe koş, dur, zıpla, eğil şeklinde art arda hareket etmesini sağlayabilirsiniz.
  • Deve cüce oyunu oynayabilirsiniz.
  • Kaba motor beceri gelişimi için twister oyunu oynayabilirsiniz. Bu oyunda yeri serilen bir örtü ve örtünün üzerinde renkli daireler bulunur. Oyun moderatörünün verdiği talimatlara göre oyuncular el ve ayaklarını sırasıyla renklerin üzerine koyar. Amaç en uzun süreyle düşmeden dengede durabilmektir.
  • Çocuklar için tasarlanmış sürünme tünellerinden alabilir veya evde kendiniz sandalyelerden, yastıklardan tünel yapabilirsiniz. Siz de oyuna dahil olabilir sırasıyla tünelde sürünebilirsiniz.

Büyük kas grubunu çalıştıracak ve geliştirecek faaliyetleri dilediğiniz gibi artırabilir, oynadığınız oyun ve yaptığınız etkinliklere ödüller, puanlamalar katabilirsiniz. Böylece birlikte hem gelişir hem öğrenir hem de çokça eğlenebilirsiniz. Ebeveynlerin çocuklarıyla veya kardeşlerin birbirleriyle yapacağı bu faaliyetler kaliteli zaman geçirmeyi de sağlayacaktır. Kaliteli zaman ise en çok duygusal gelişimi destekleyecektir.

İnce Motor Beceri Gelişimi için Çocuklara ve Ebeveynlere Önerilerimiz

Büyük kas gruplarının gelişimini ilerledikçe küçük kas gruplarının da kullanım kontrolü artmaya başlar. Bir bebek küçük kas gelişimine baktığımızda ellerini kavuşturması, el ele tutuşması, eliyle ayağını yakalaması küçük kas gelişiminin başladığını gösterir. Bebek büyüdükçe daha kontrollü bir şekilde eliyle oyuncaklarını kavrar, yakalar, tutar, bırakır. Bir elden diğerine elindeki nesneyi geçirebilir. Suluğunu, kaşığını tutabilir.

Elindeki nesneyi veya yiyeceği ağzına götürebilir. Eliyle ve parmaklarıyla göstermek istediği şeyi işaret edebilir. Kumla, toprakla, hamurla oynayabilir. Boya kalemlerini tutabilir, karalama yapabilir. Zamanla karalamalar daha anlamlı şekillere dönüşür ve çocuk boya yapıp, resim çizebilir, yazı yazabilir. Ayakkabı giyme, üzerini değiştirme, bağcık bağlama, düğme ilikleme küçük kas gelişiminin sonucudur.

Küçük kas gelişimi sonucunda gerçekleştirilen bu ve benzeri faaliyetlere ise ince motor beceri adı verilir. Peki ince motor gelişimin desteklenmesi için ebeveynler çocuklarına neler yaptırabilir?

İnce Motor Beceri Geliştirme Etkinlikleri

  • Karalama, resim çizme, boyama faaliyetleri yaptırılabilir (kalem tutma, kaleme kontrollü yön verme)
  • Kesme, yapıştırma faaliyetleri yaptırılabilir, (makas kullanımı)
  • Yırtma, koparma faaliyetleri yaptırılabilir,
  • Takma çıkarma etkinlikleri yaptırılabilir,
  • Oltayla yakalama oyunları oynatılabilir, (bir ipin ucuna mıknatıs asılabilir ve mıknatıslı nesneler yakalamaya çalışılabilir. Bir çubuğun ucuna file takılabilir veya çukur bir kap yerleştirilebilir. Su dolu bir kabın içindeki nesnelerin bu aparatlı çubukla yakalanması istenebilir.)
  • Baloncuk yapma oyunu oynanabilir.
  • Düğme ilikleme
  • Ayakkabı bağlama
  • Saç tarama
  • Diş fırçalama
  • İpe, çubuğa boncuk dizme
  • Lego oynama
  • Bebek giydirme
  • Hamurla oynama
  • Parmak boyama
  • Puzzle
  • Taş boyama, kumaş boyama, ebru, heykel boyama gibi faaliyetler yapılabilir.
  • İnce motor beceri gelişimi için ayıklama, toplama, ayrıştırma oyunları oynanabilir. Örneğin; fasulye, nohut, bezelye bir kapta karıştırılıp çocuğun bu 3 gıdayı maşayla üç ayrı kaba toplaması istenebilir. Çocuk bunu yapmakta çok zorlanıyorsa daha büyük parçalarla bir karışım hazırlanıp çocuğun eliyle toplaması istenebilir. Parkta, kumsalda, ormanda benzer etkinlikler yapılabilir. Çocuktan bir poşete veya kaba deniz kabuğu, taş, kuru yaprak, çiçek toplaması istenebilir.
  • Saklanan nesneleri bulma oyunu oynanabilir. Örneğin; çocuğun sevdiği yiyecekler veya oyuncaklar belli bir alan içerisinde farklı yerlere saklanabilir. Çocuğun saklanan nesneleri bulması istenebilir.
  • İnce motor beceri gelişimi için ip veya çubuk dizme oyunları oynayabilirsiniz. Plastik pipetlerle, renkli plastik çubuklarla veya renkli kalın içi telli etkinlik ipleriyle bu faaliyeti yapabilirsiniz. Pipetleri istediğiniz boylarda kesip, birbirine geçirerek farklı şekiller verebilirsiniz. Veya ipleri süzgeç gibi delikli nesnelerden geçirebilirsiniz.
  • Oyuncakları su dolu bir kabın içine koyup yıkatabilir, sonrasında da bir bezle kurutmasını isteyebilirsiniz. Suyla ve mümkünse köpükle oynamak çocuğu hem rahatlatacak hem de çok eğlendirecektir.

İnce motor yeteneklerin gelişimine yönelik yapabileceğiniz faaliyetleri istediğiniz gibi değiştirebilir ve geliştirebilirsiniz. İnternetten bu konuyla ilgili sayısız fikre kolayca erişebilirsiniz. Yaratıcılığınızla siz de kolayca keyifli aktiviteler geliştirebilirsiniz.

Kaba ve İnce Motor Beceri Gelişimi ile İlgili Bilinmesi Gerekenler

Psikomotor gelişim olarak da bahsedebileceğimiz küçük ve büyük kasların gelişimiyle gerçekleştirilebilen faaliyetlerin çocuğa faydaları sonsuzdur. İnce ve kaba motor gelişimi destekleyerek ihtiyaçlarımızı daha kolay karşılar, yetenek gösterir ve fark yaratabiliriz. Ancak motor gelişiminle ilgili şu bilgileri de göz ardı etmemek gerekir. Her bireyin gelişim hızı birbirinden farklıdır. Bir çocuk diğerine göre daha hızlı emekleyebilir, yürüyebilir veya desteksiz oturabilir.

Aynı şekilde bir bireyin kendi gelişimi içerisinde de gösterdiği gelişim hızı dönemlere göre farklılık gösterebilir. Örneğin yaşam ilk yıllarında gösterilen gelişim hızı ergenlik yıllarındakinden çok daha hızlı olacaktır. Her bireyde gelişim basitten karmaşığa doğru ilerleyecektir. Aynı zamanda her aşama kendinden öncekine dayalı, kendinden sonraki aşama için hazırlayıcıdır.

Gelişim alanları birbiriyle etkileşim halindedir. Gelişim alanlarından birinde yaşanan olumsuzluk diğer gelişim alanlarını da etkiler. Motor beceri gelişimini desteklemek için yapılabilecekler kadar gelişimde meydana gelen gecikmeleri fark etmekte oldukça önemlidir. Gelişimde gerilik görüyor veya gelişimi desteklemek için farklı neler yapabileceğinizi öğrenmek istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Lise alan seçimi akademik ve mesleki yönelimimizi belirleyen en önemli aşamalardan birisi. Ancak bu aşamanın bilinçli ve verimli değerlendirilebilmesi için seçim sürecine gelmeden önce öneminin fark edilmesi gerekiyor. Alan seçimi ne kadar doğru yapılırsa bireyin akademik başarı ve mesleki doyum olasılığı o kadar yüksek oluyor. Ancak henüz lise eğitiminin başında yapılan bu seçim gencin geleceğine yönelik net kararlar vermesini zorlaştırabiliyor.

Aslında bu seçimi lisede yapılacak bir seçim olarak da düşünmemek gerekiyor. Mümkün olabildiğince erken dönemde hatta okul öncesi dönem itibariyle bireyin yönelimlerinin belirlenmesi gerekiyor. Karakteristik özellikler, ilgi ve beceriler, zeka alanı, öğrenme stili lise alan seçimi açısından önemli rol oynuyor.

Karakterimizin yaşamın ilk 6 yılında şekillendiğini, ilgi ve becerilerimizin de yine bu dönemlerde keşfedildiğini biliyoruz. Dolayısıyla okul öncesi döneme yönelik farkındalık gözlem ve bilinçli yönlendirme kariyerimiz için büyük önem arz ediyor. Zeka alanı, öğrenme stilleri de yine ölçme, değerlendirme yöntemleriyle kolayca tespit edilebiliyor.

Yine yaratıcılık ve özgünlüğün bu dönemde desteklenmesi ve pekiştirilmesi gerekiyor. Yaratıcı olabilmek ve özgün kalabilmek kariyer gelişiminde ayırıcı özellikler olarak karşımıza çıkıyor. Alan seçimi yaparken son sözün öğrencide olması ve öğrencinin seçim sürecinde etki altında kalmaması gerekiyor.

Seçim yaparken pek çok gencin son kararı öğretmenlerine veya ebeveynlerine bıraktığını veya arkadaşlarının seçimlerinden etkilendiklerini görüyoruz. Oysa alan seçimi gelecekteki mesleğimizi ve bir nevi yaşam biçimimizi belirleyen çok önemli bir adım. Seçtiğimiz alan bize meslek seçmek, profesyonelleşmek için yön verecek.

Bu seçimden sonra bazı mesleklere yönelme şansımız kalmamış olacak. Dolayısıyla lise alan seçimi önemli ve geri dönüşü zor olan bir karar sürecini içeriyor. Bu seçimi yaparken etki altında kalmamak, bağımsız düşünebilmekse özgüven, sorumluluk alma ve karar verebilme becerilerini gerektiriyor. Yine bu becerilerin kazanılması da okul öncesi dönemlere denk geliyor. Dolayısıyla alan seçimi yapmak için lise yıllarını beklemeden çok daha erken dönemde geleceğe yatırım yapmak gerekiyor.

Okul Öncesi Dönemde Kariyer Planı Yapmak: Küçük Ayaklar Geleceğe Büyük Adımlar Atsın yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Lise Alan Seçimi Yeterince Önemsenmezse Gelecek Kaygısı ve Mesleki Tatminsizlik Kaçınılmaz Olabilir

Yazımızın girişinde alan seçiminin kariyer gelişimimiz açısından ne denli önemli olduğuna değindik. Ancak yine belirttiğimiz gibi bu seçimin önemi pek çok genç tarafından geç fark edilir. Bilinçli ve deneyimli aile, bilinçli eğitmenler, okul veya özel danışmanlık gencin farkındalığını artırmakta etkili olabilmektedir. Ancak genç bu etkenlerden uzak kalıyorsa veya alan seçiminin önemini küçümsüyorsa seçim sürecine yeterli özeni göstermeyecektir.

Seçim yaparken gereken ilgi ve özenin gösterilmemesi ise seçim dönemi geldiğinde doğru karar vermeyi zorlaştırır. Sağlıklı karar verebilmek için gencin kendini iyi tanıması, ilgi ve becerilerinin farkında olması gerekir. Ne istediğini, nelerden keyif aldığını bilmesi seçim sürecini kolaylaştıracaktır. Lise alan seçimi karakter, beceri, ilgi, zeka alanı ve öğrenme stili kadar akademik başarıyla da ilişkilidir.

Pek çok öğrenci orta öğretimden liseye geçişte bocalar. Bu bocalamanın nedeni ortam değişikliği, arkadaş ve eğitim kadrosundaki değişim ve artan kurallar nedeniyle olabilmektedir. Ancak bocalamanın en önemli nedeni lise eğitiminin ergenliğin zorlu dönemine denk gelmesidir. Ergenlik dönemine yönelik belirti ve sorunlar gencin lise eğitimine odaklanmasını zorlaştırabilmektedir.

Artan fiziksel, hormonal değişiklikler sonucu genç bedenine yabancılaşmakta ve dikkatini derslerinden daha çok kendine ve akranlarına yönlendirebilmektedir. Dolayısıyla lisenin ilk yılı bocalama ve zorlanmalarla geçebilmekte ve ders notlarında düşüşler yaşanabilmektedir.

Öğrencinin Akademik Yükü Artabilir

Lise alan seçimi öğrencinin hangi alana yönelmek istediği kadar alan derslerine yönelik başarısıyla da ilgilidir. İlk sene öğrenciler tüm alanlara yönelik genel bir giriş eğitimi alırlar. Türkçe, Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji, Tarih, Yabancı Dil, Coğrafya gibi tüm alan derslerini alırlar. Yıl sonunda genel not ortalamaları ve derslere yönelik başarıları alan seçimlerine de etki eder.

Öğretmenler seçim sürecinde sınıf içi katılıma, sınav sonuçlarına ve gözlemlerine dayanarak yönlendirme yapabilirler. Dolayısıyla ilk yıl derslerine yeterince önem vermediğiniz için alan derslerinden düşük skorlar almış olabilirsiniz. Sayısal seçmek istiyor ve bu alanda ilerlemeyi hedefliyor ama ders notlarınız düşük olduğu için bu alanı seçmenize referans olunmuyor olabilir. Bu aşamada farklı bir alana geçiş yapmak zorunda kalabilirsiniz.

Düşük notlar yetersiz çalışmanın ve bilgi eksikliğinin sonucu olabilir. Bu da alan seçimi yaptığınızda arkadaşlarınızdan daha geride başlamanıza ve eşit sürede daha fazla konuyu tamamlamaktan sorumlu olmanıza neden olabilir.

İstemediğiniz bir alanı seçmek zorunda kalmanız ise akademik motivasyonunuzun düşmesine neden olur. İlginizin ve belki yatkınlığınızın olmadığı bir alanda eğitiminize devam ediyor olmanız yine akademik yükünüzü artıracaktır. Keyif almadığınız dersleri öğrenmek ve sürdürmek için arkadaşlarınızdan daha fazla enerji harcamak zorunda kalabilirsiniz. Üstelik bu motivasyon eksikliği sade3ce lise eğitiminizde değil tüm kariyerinizde de rol oynayabilir.

Hatalı alan seçimi sonucunda yöneleceğiniz meslekler de çoğunlukla hayal ve hedeflerinizle örtüşmeyecektir. Dolayısıyla bir ömür boyu mesleki motivasyon eksikliği ve tatminsizlik yaşamanız olasıdır. Gençler lise alan seçimi sürecinde ve sonrasında bu gerçekle yüzleşirler ve yolun başında gelecek kaygıları kendini hissettirmeye başlar.

Stratejik Yetenek Yönetimi ile Lise’de Doğru Alan Seçimi Yapabilirsiniz yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Lise Alan Seçimi Doğru Yapıldığında Akademik ve Profesyonel Başarı Olasılığı Yükseliyor

Alan seçimine yeterli önem verilip hazırlık yapıldığında ise öğrencinin seçiminden alacağı verim artıyor. Hedefine, hayallerine, bilgi, ilgi, beceri ve yetkinliklerine uygun bir alana yönelen öğrenci lise eğitimine çok daha motive şekilde devam ediyor. Kendi seçimini yapmış olmak ve seçiminin sorumluluklarını üstlenmek gencin eğitim hayatında karşılaştığı zorluklarla daha kolay baş etmesini de sağlıyor.

Alan seçiminde etkin rol oynayan öğrenci sorumluluk almanın yanı sıra eğitiminde daha ilgili ve farkındalıklı oluyor. Bu öğrenciler akademik başarılarını ve kendilerini nasıl daha iyi geliştirebileceklerini önemsiyor ve irdeliyorlar. Lise eğitimi süresince üniversite sınavına daha planlı ve programlı hazırlanıyor, meslek seçimi için ön hazırlık yapıyorlar. Sınava hazırlık dışında kişisel gelişimlerine ve donanımlarına da önem veriyorlar.

Bu bireyler lise alan seçimi sonrasında kariyerlerinde nasıl fark yaratabileceklerini ve öne çıkabileceklerini araştırıyorlar. Yabancı dil, bilgisayar programları, mesleki programlar ve benzeri gereklilikleri tamamlıyor ve kendilerini geliştiriyorlar. Bu öğrencilerin daha lise yıllarından mesleki network geliştirdiği, önemli kişi ve kurumlarla irtibat kurduğu ve referans topladığı da görülüyor.

Gönüllü stajlar, araştırmalar, projelerle özgeçmişlerini nitelikli şekilde dolduruyorlar. Dolayısıyla alan seçimini doğru yapan öğrenciler erkenden harekete geçerek akademik ve profesyonel kariyerlerine yatırım yapıyorlar. Başarılı ve Mutlu Bir Kariyer İçin Alan Seçimi Yaparken Dikkat Edilmesi Gerekenler yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Lise Alan Seçimi Yaparken Stratejik Yetenek Yönetimi Desteği Alabilirsiniz

Alan seçimi yapmadan önce ilgi alanlarınızı keşfetmeye, beceri ve yatkınlıklarınızı geliştirmeye odaklanın. Geleceğe yönelik hedefler belirleyin ve gelecekte nasıl bir hayat istediğinizi hayal edin. Dışarıdan gelen sesleri, korkularınızı ve önyargılarınızı bastırmaya çalıştığınızda iç sesinizin size söylemek istediklerine odaklanın. Geleceğe yönelik kaygılarınız hangi konuda yoğunlaşıyorsa o konuda ailenizden ya da profesyonelden destek alın. Yetersiz bilgi kaygının en büyük sebebidir.

Geleceğinize yön verebilmek için alanlar, meslekler ve yapmanız gerekenlerle ilgili çokça bilgi toplayın. Okulunuzdan mesleki ilgi ve yetenek envanterlerinin uygulanmasını, tercih sürecinde detaylı bilgi verilmesini, alanların tanıtılmasını isteyin. Tüm bu önerilerimizi hayata geçirirken daha profesyonel bir destek almaya ihtiyaç duyarsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Aba psikoloji ve Aba Kariyer olarak danışanlarımızın eğitim ve kariyer hayatlarını önemsiyoruz.

Lise alan seçimi sürecinin kariyer gelişimindeki önemini biliyor ve bu alanda etkin rol oynuyoruz. Seçim sürecinize destek olurken zeka, ilgi, beceri alanlarınıza odaklanıyoruz. Beklentilerinizi, ihtiyaçlarınızı, sosyokültürel ve ekonomik koşullarınızı da seçim sürecine dahil ediyoruz. Sizin için en iyi seçenekleri belirliyor belirleme sürecinde karakteristik özelliklerinizden de besleniyoruz.

Mesleki yönelimlerinizi, geleceğin mesleklerini ve mesleklerin geleceğini de mutlaka değerlendiriyoruz. Danışmanlık verdiğimiz süre içerisinde paylaştığımız bilgilerin güncelliğine ve bilimselliğine önem veriyoruz.

Lise alan seçimi sürecinizde stratejik yetenek yönetimi ile kariyer danışmanlığı hizmetimizden faydalanmak isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz. Stratejik Yetenek Yönetimi ile kariyerinizi planlayabilir, ilgi, yetenek ve yatkınlıklarınızı birlikte belirleyebiliriz. Alan seçimi yaparken kariyer danışmanlığı almak gençlerin kendilerine, ailelerin çocuklarına verebileceği en değerli armağandır.

 

Read More

Çocuk eğitiminde ödül kullanımının davranışı ve bilgiyi pekiştirmede ne denli önemli olduğunu hepimiz biliriz. Ancak ödüllendirmenin eğitimde sağlayacağı fayda yerinde, kararında ve doğru mesajlarla verildiğinde artacaktır. Amacı dışında, kontrolsüz ve ölçüsüz şekilde verilen ödüller bir süre sonra cezaya dönüşebilir. Çocuğun bir davranışı veya başarısı için verilecek ödül çocuğun başarısının önüne geçmemelidir.

Aksi halde başarıdan alınan haz yerini kazanılan ödülden duyulacak hazza dönüşecektir. Ödülün daha keyifli olduğunu fark eden çocuk ödüllendirilen davranışı yeniden ödül almak için tekrar edebilir. Bu da çocuğun davranışı ödüle bağlı olarak gerçekleştirmesine yol açabilir. Ödülün sıklığı veya derecesi azaltıldığında yani daha az keyif verecek bir ödülle yer değiştirildiğinde çocuğun o davranışa yönelik motivasyonu düşebilir.

Üstelik ödülün gelmemesi halinde çocuk kendini başarısız ve değersiz de hissedebilir. Oysa dengeli bir biçimde, doğru, çocuğun yaşına ve yaptığı davranışa uygun kullanılan ödül çocuğun öğrenmesini kolaylaştıracaktır. Çocuğun beklentileri de yetişkinlerle benzerlik gösterir. Çocuk motive olabilmek ve motivasyonunu sürdürebilmek için ödüllere ihtiyaç duyar. Bu ödüller pekiştireç görevi görür.

Çocuk eğitiminde ödül dendiğinde çoğunlukla aklımıza pahalı hediyeler, oyuncaklar, çikolatalar, abur cuburlar gelir. Oysa çocuk taktir içeren cümleler, alkış, kucaklaşma, bir öpücük de ödüldür. Pahalı bir hediye yerine defterine yapıştırılacak bir sticker, çizilecek bir yıldız da ödüldür. Çoğunlukla çocuğun ödüle verdiği değeri belirleyende bizim ödülü kullanış şeklimizdir. Çocuk için değeri hissettirilerek verilen sticker, alelade şekilde verilen pahalı bir hediyeden daha değerli olacaktır.

Peki ödül tam olarak nedir? Neler ödül değeri taşımaktadır? Çocuk eğitiminde ne tür ödüllere yer verilmelidir? Ödüllendirme hangi durumlarda ceza etkisi yaratır? Çocuğun davranışını pekiştirmek için ebeveynler farklı neler yapabilir? Yazımızın devamında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

Çocuk Eğitiminde Ödül Nedir?

Ödül bir koşula bağlı olarak verilen ve belli bir davranışın ortaya çıkmasını pekiştiren nesne, davranış, söz veya etkinliktir. Verilen ödülün amaca hizmet edebilmesi için çocuğun yaşına, ödüllendirilecek davranışın niteliğine ve çocuğun ihtiyacına uygun olması gerekir. Örneğin; odasını toplama sorumluluğu kazandırmaya çalıştığımız 3 yaşındaki çocuğumuza ödül olarak tablet almak hatalı seçimdir.

Aynı şekilde çocuğa kazandırılmak istenen davranış, bilgi, sorumluluk da çocuğun yaşı ve kapasitesiyle uyumlu olmalıdır. 3 yaşında bir çocuğun okuma yazma öğrenmesini beklemek çocuğu zorlamak olacaktır. Ebeveynler ödül sistemine çoğunlukla çocuklar özerklik kazanmaya başladığında ihtiyaç duyar. Bebeğinin ilk kelimeleri, ilk adımları veya ilk ek gıda deneyimleri için ödül arayışında olan ebeveyn sanırım yoktur.

Çocuğumuzun gelişimine dair bu keyifli deneyimlerimizde büyük ödüllere, pahalı hediyelere değil kocaman gülümsemelere, alkışa, kucaklamaya yer veririz. Çocuğumuzda mutluluğumuzla ve karşılaştığı bu coşkulu tezahüratlarla motive olur. Ne zamanki çocuk büyümeye, ebeveyninin belirlediği sınırları genişletmeye çalışır o zaman çocuk eğitiminde ödül farklılaşır. İşte tamda bu noktada çocuğumuza sunduğumuz ödüllerin onun davranışı kazanmasına yetmeyeceğini düşünürüz.

Ebeveyne göre eskiden bir gülümsememizle, çırptığımız ellerimizle motive olan çocuk şimdi daha büyük beklentilere girmiştir. Örneğin; odasını toplamayı öğretmek istediğimiz çocuğumuza sepete kendi başına attığı oyuncakları alkışlamamızın yeterli gelmeyeceğini düşünürüz. Bunun yerine çocuğun beklenti ve ihtiyaçlarını değerlendirmeden rüşvet niteliğinde önerilerde bulunuruz. “Odanı kendi başına toplarsan televizyon izleyebilirsin. Oyuncaklarını sepete doldurursan dondurma yiyebilirsin.” Gibi.

Bu rüşvetler çocuğa istenen davranışı kazanmak yerine ödüle odaklanmayı öğretir. Kazandırılmaya çalışılan her davranışta çocuk daha büyük beklentilere girmeye başlar. Dolayısıyla çocuk eğitiminde ödül davranıştan önce değil sonra sunulmalıdır. Çocuk bir ödül geleceğini veya bu ödülün ne olduğunu bilmemelidir. Ödüllendirme sonrası çocuğa bu ödülün her seferinde verileceği algısı yaratılmamalıdır.

Çocuk Eğitiminde Ödül Değeri Taşıyan Davranış ve Sözler Neler?

Çocuğun sadece başarısını değil çabasını taktir edip övmek çocuk için en değerli ödüldür. Böylece çocuk başarıyı sevgi elde etme unsuru olarak değerlendirmez. Aksi halde çocuk kendini sevilebilir ve değerli hissetmek için başarılı olmaya odaklanır. Her başarısızlıkta özgüvenini ve öz değerini yitirmeye başlar.

Ödül mutlaka zamanında verilmelidir, çocuk aldığı ödülün nedenini bilmeli, davranışıyla ödül arasında ilişki kurabilmelidir. Ödül ne olursa olsun zamansız verildiğinde işlevini yitirecektir. Örneğin; hafta sonu ödevlerini eksiksiz yaptığı için çocuğu ödüllendirmek istiyorsak ödülü ödevlerini yaptığını fark ettiğimizde vermeliyiz. Ertesi gün verilen ödülün hiçbir anlamı kalmayacak, çocuk motive edilmiş olmayacaktır.

Aynı şekilde çocuğa davranışından önce ödülünü vermek de ödülün etkisini düşürecektir. Çocuk eğitiminde ödül maddi ağırlıklı değil manevi ağırlıklı olmalıdır. Övgü ve sevgi dolu sözler, taktir, teşekkür, sıcak bir kucaklaşma, bir öpücük, alkış ve benzeri davranışlar kullanılmalıdır. “Öğrenmek için ne kadar istekli olduğunu görüyorum. Çabalaman çok güzel, öğrenirken keyif aldığını görmek beni çok mutlu ediyor. Seninle gurur duyuyorum.” Gibi.

Çocuğa zaman ayırmak, birlikte oynamak ödül olarak sunulmamalıdır. Çocuk ebeveyninin ilgisini, sevgisini görmek, birlikte zaman geçirmek için bir şeyler başarmaya ihtiyaç duymamalıdır.

Çocuk Eğitiminde Ödül Hangi Durumlarda Cezaya Dönüşür?

Ödül istenen davranışın kazanılmasını desteklerken ceza da doğru kullanıldığında istenmeyen davranışın sönmesini kolaylaştırır. Ceza çocuk eğitiminde önemli bir yere sahiptir. Ancak cezanın ne sıklıkta uygulandığı, niteliği, amacı, kapsamı eğitimdeki etkisini farklılaştırabilmektedir. Önceliğimiz ödüllerle davranış kazandırmak, istenmeyen davranışları görmezden gelerek sönmesini beklemek olmalıdır. Cezalar asla şiddet içermemeli, çocuğu korkutmamalı, gerilemeye yol açmamalı, çocuğun canını yakmamalıdır.

Cezanın halk dilindeki kullanımı negatif yüklü olsa da çocuk eğitimindeki yeri olumludur. Örneğin; ödevlerini yapmasını istediğimiz çocuğumuz ödevlerini yapmıyor, hatırlatmalarımıza rağmen sorumluluk almıyorsa ceza kullanılabilir. Ancak burada verilecek ceza çocuğun keyif aldığı bir şeyi geçici süreliğine elinden almak olmalıdır. Ödevlerini yapmayan çocuğun ödevlerini aksattığı günlerde televizyon izleme hakkı kaldırılabilir.

Uykudan önce masal okunmasını seven çocuğun, uyku vaktinde yatağı girmeyi reddediyorsa masal dinleme hakkı kaldırılabilir. Ancak çocuk verilen cezanın neden verildiğini, bu cezanın ne zaman sonlanacağını bilmelidir. Dolayısıyla çocuk eğitiminde ödül ve ceza verirken mutlaka nedenleri de açıklanmalıdır. Ceza sevilen etkinlik, nesne veya davranışın sınırlandırılması olsa da bazen hatalı ödüller de cezaya dönüşebilir.

Ödül beklentisi yaratıp ödül verilmiyor veya ödüllendirme geciktiriliyorsa çocuğun motivasyonu düşer ve davranış sönebilir. Dolayısıyla ödüllendirmedeki gecikmeler ceza etkisi yaratabilir. Ödül, beklentiyle örtüşmediğinde ve çocuğu tatmin etmediğinde ceza niteliği taşır. Örneğin; küçük başarılarında büyük ödüller kazanan çocuk büyük bir başarıda küçük bir ödülle demotive olabilir. Veya verilen ödül çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarıyla uyumlu değilse yine ceza etkisi yaratabilir.

Kız çocuğuna erkek oyuncakları almak (çocuğun ilgisini çekiyorsa alınabilir, ancak ilgisi yoksa motivasyon kaybı yaratacaktır). Çocuklarda ödül tutarlı olmalıdır. Çocuğun zaten yapmakta olduğu, yapabildiği bir şey için sonradan ödüllendirmede bulunmak çocuğu incitebilir. Daha önceki davranışlarının fark edilmediğini veya ne zaman yapıp yapmadığının bir öneminin olmadığını düşünebilir.

Çocuk eğitiminde ödül ve cezanın kullanımı istenen davranışların kazanılmasında oldukça önemlidir. Ancak çoğunlukla ödül ve ceza sistemi yanlış kullanılarak çocuğun duygusal ve davranışsal açıdan zarar görmesine yol açılır. Bu iki yöntem yanlış kullanıldığında kişilik, özgüven, öz değer zedelenebilmektedir

Read More

Tırnak yeme davranışı dürtü ve kontrol bozuklukları içerisinde yer alan psikolojik temelli bir davranıştır. Çocukluktan itibaren her yaştan bireyde karşılaşabiliriz. Çocuklarda başlangıç yaşı çoğunlukla 3-4 yaşlarıdır. Sıklıkla tırnak yeme alışkanlığının gelişimini tetikleyen bir duygusal faktör vardır. Stres de bu faktörlerin başında gelmektedir. Stresli yaşam, zorlu çalışma koşulları, sınava hazırlık, ergenlik çalkantıları, sosyal destek eksikliği bu davranışı tetikleyebilir.

Korku, yaşam alanı değişikliği, güvende hissetmeme, kaygı, öfke davranışın sıklığını artıracaktır. Ancak kimi zaman yetişkinleri taklit etme sonucunda da bu alışkanlık kazanılabilmektedir. Dışarıdan bakıldığında estetik ve hijyen açısından olumsuz izlenim bırakması, çevreden gelen tepkiler terapiye geliş nedenidir.

Tırnak yeme davranışı estetik kaygıların ötesinde ruhsal ve fiziksel açıdan da bireyi zedelemektedir. Stresini tırnaklarını yiyerek veya tırnak etlerini ısırarak azaltmaya çalışan birey aynı zamanda kendine zarar vermektedir.

Koparılan parçalar tırnak yapısında bozukluğa yol açabildiği gibi açık yaraların zor kapanması, mikrop kapma, enfeksiyon gibi riskleri de barındırmaktadır. Yaralı bölgelerin tekrar tekrar ısırılması ise söz konusu mikropların vücuda alınmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla tırnak yeme estetik, sosyal ve biyolojik açıdan zararlıdır. İleri vakalarda parmakların kullanımı da zorlaşabilmektedir.

Tırnak yeme alışkanlığı olan bireylere fizyolojik tedavi için doktor muayenesi ve sonrasındaysa psikoterapiye başvuru önerilmektedir. Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları ve Çocuklarda Öfke Nöbeti Nedenleri? Yazılarımızdan da faydalanabilirsiniz. Psikolojik Destek Ne Zaman Alınmalı? Yazımıza da göz atabilirsiniz.

Tırnak Yeme Davranışı Altında Yatan Nedenler Neler?

Bireyin çoğunlukla farkına varmaksızın yaptığı ve önüne geçmekte zorluk yaşadığı bu davranışın nedenleri aşağıdaki gibidir. Genetik, öğrenme, bilişsel süreçler ve psikolojik faktörler sonucunda tırnak yeme alışkanlığı gelişebilir.

  • Stres,
  • Kaygı,
  • Korku,
  • Öfke,
  • Özgüven Eksikliği,
  • Değersizlik hissi,
  • İstismara maruz kalma,
  • Şiddet görme,
  • Travma,
  • Travmatik olaya maruz kalma,
  • Taklit sınucu öğrenme,
  • Genetik faktörler,
  • Dikkat dağınıklığı,
  • Depresyon,
  • Tik,
  • Zeka geriliği,
  • Duygusal açlık, sevgisizlik, ilgisizlik,
  • Otorite figürü karşısında bastırılma,
  • Sosyal destek eksikliği,
  • Hatalı ebeveyn tutumları,
  • Akran zorbalığı,
  • Ani ortam değişiklikleri, (okul, ev, şehir, ülke)
  • İletişim problemleri,
  • Sevilen birinin kaybı ve benzeri psikolojik ve yaşantısal faktörler tırnak yeme davranışı için zemin oluşturmaktadır. Aynı nedenler davranışın sıklığının artması ve alışkanlığa dönüşmesi için de tetikleyicidir.

Kişilik Gelişimi için İdeal Aile Ortamı Nasıl Olmalı? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

Çocuklarda Tırnak Yeme Davranışı Nasıl Önlenir?

Ebeveynler çoğunlukla çocuklarının tırnak yeme alışkanlığını anlamlandıramazlar. Bunun bir oyun mu yoksa duygusal bir baskının dışa vurumu mu olduğunu ayırt edemezler. Çoğunlukla bu davranış alışkanlığa dönüştüğünde harekete geçerler. Ancak alışkanlık kazanıldıktan sonra önünü almak biraz daha zordur. Ebeveynlerin en sık yaptığı hatalardan birisi de çocuğun bu davranışını ayıplama, yasaklama ve ceza uygulamadır.

Bu davranışın altında yatan tetikleyiciler iyi bilinmelidir. Ebeveynlerin çözüm önerisi olarak kullandığı tüm yöntemler çocuğun üzerindeki stres ve baskıyı daha da artıracaktır. Çocuğun dikkati farklı yöne çekilmeli, tırnak yeme davranışı gereğinden fazla vurgulanmamalıdır. Çocuğu engellemek yerine bu davranışın açığa çıkmasına neden olabilecek faktörler değerlendirilmelidir.

  • Çocuk okulda zorlanıyor olabilir.
  • Ebeveynlerin aile içi iletişimi olumsuz olabilir.
  • Akran zorbalığı veya akademik başarısızlık yaşıyor olabilir.
  • Ebeveynlerini kaybetme korkusu yaşıyor olabilir.
  • Çocuk travmatize olmuş ancak ifade edemiyor olabilir.
  • Yeterince anlaşılmadığını veya yeterince değerli olmadığını hissediyor olabilir.
  • Ebeveynler boşanma sürecinde olabilir.
  • Sevilen birinin kaybı sonucu yas belirtileri gösteriyor olabilir.
  • Kardeş kıskançlığı veya ebeveyne yönelik otorite korkusu duyuyor olabilir.

Dolayısıyla çocuğun korkusunu besleyen faktörler tespit edilip bu faktörler minimuma indirilmelidir. Tırnak yeme davranışı ile başa çıkmanın en verimli yolu olumsuz faktörlerin elimine edilmesidir. Çocuğa zaman ayırmak, ilgi ve şefkat göstermek, ihtiyaçlarını yerinde ve zamanında karşılamak davranış sıklığını azaltacaktır. Çocuğa mutlaka ev içerisinde sağlıklı ve güvenli bir aile ortamı inşa edilmelidir. Bu mümkün olmuyorsa mutlaka aile terapisi ile destek alınmalıdır.

Çocuğun kaldırabileceğinden büyük psikolojik yükler çocuğa yüklenmemelidir. Annenin veya babanın diğer ebeveynle ilgili sorunlarını çocuğa anlatması veya çocuğa yaşından büyük sorumluluklar verilmesi gibi. Örneğin; kendisi de küçük olan bir çocuğa kardeşinin bakımından sorumlu olma sorumluluğu yüklenmemelidir.

Davranışın azaltılması için çocuğun elleri olabildiğince ilgisini çekecek faaliyetlerle meşgul edilmelidir. Hamur, top, el işi kağıtları, kum ve su oyunları, lego, yap boz ve benzeri denenerek çocuğun keyif aldığı faaliyetler tespit edilebilir. Seçilecek etkinliklerde çocuğun iki elini de aktif olarak kullanacağı oyunlara odaklanmak önerilir.

Tırnak Yeme Davranışı Tedavi Edilebilir mi?

Tırnak yeme çoğunlukla çocukluk dönemi başlangıçlıdır ve yetişkinlikte de devam eder. Tedavi için bu nedenle çocukluk döneminde alınacak önlemler son derece önemlidir. Tırnak yeme alışkanlığının pekiştirilmemesi için fark edildiği anda görmezden gelinip çocuğa meşguliyet verilmelidir. “Tırnağını yeme, çok çirkin, iğrenç” gibi utandırıcı, korkutucu ve öfkelendirici tepkiler verilmemelidir. Davranışa yönelik bu tarz tepkiler davranışın sıklığının da artmasına neden olacaktır.

Bunun yerine çocuğa davranışına yönelik bir şey söylemeden elini oyalayacak meşgaleler verilmelidir. Meşgul etme çocuğun her yeme davranışında tekrarlanmalıdır. Eğer meşguliyet işlevsel olmuyorsa ve yeme davranışı sıklığı devam ediyorsa bir uzmandan destek alınmalıdır. Tırnak yeme davranışı atında yatan tetikleyici faktörlerin tespit edilmesi için uzman değerlendirmesi önemlidir. Odağın ortadan kaldırılmasıyla ve pozitif motivasyonla bu durum, tamamen ortadan kaldırılabilir.

Yetişkinlerde de önleyici müdahaleler benzerdir. Çocuktan farklı olarak yetişkinin ellerini kendi farkındalığıyla meşgul etmesi gerekir. Yemek yapma, el işi, örgü, maket, yap boz yapma, resim, heykel, ahşap işleri ve benzeri oyalayıcı olabilir. Tırnaklar olabildiğince kısa kesilmeli ve manikür, pedikür yaptırılmalıdır.  Bu sayede hem hijyen korunmuş ve enfeksiyon riski azaltılmış olur hem de güzel görünen eller tırnak yememek için motivasyon sağlar.

Can sıkıntısı, kaygı ve stres gibi duygusal ve fiziksel tetikleyicilerin de ortadan kaldırılması gerekmektedir. Tırnak yeme davranışı ile başa çıkılamadığında mutlaka profesyonel destek alınmalıdır. Tıpkı çocuklarda olduğu gibi tetikleyici faktörler araştırılmalıdır. Ayrıca acı oje kullanımı da tırnak yeme alışkanlığının bırakılmasına yardımcı olabilir.

Tüm bunlara rağmen tırnak yeme alışkanlığı devam ediyorsa, bilişsel ve davranışsal terapi yaklaşımları ile tırnak yeme hastalığı tedavi edilebilir.

Tırnak Yeme Davranışı Kişiyi Nasıl Etkiliyor?

Bu davranış bireyi sosyal, duygusal ve fizyolojik açıdan olumsuz etkiliyor. Olumsuz faktörlerin yarattığı baskıyı azaltmak için yapılan davranış zamanla bir kısır döngü yaratıyor. Rahatlamak için yapılan davranış aynı zamanda sorunların varlığını ve sürekliliğini de hatırlatıcı rol üstleniyor. Bu davranışın sosyal boyutları oldukça tahrip edici olabiliyor. Ellerdeki deforme olmuş görüntü ve yeme davranışı sosyal çevre tarafından fark ediliyor.

Ellerin hijyenik olmaması ve hatta açığa çıkan enfeksiyon ve tükürüğün yarattığı koku dışlanmaya yol açabiliyor. Bu bireyler sosyal yaşamlarında, eğitim hayatlarında arkadaşları ve iletişimde oldukları kişiler tarafından eleştirilebiliyor. Alay, tenkit kişilerin stres faktörünü daha da artırıyor. Bir diğer önemli konu ise iş hayatına yönelik. Ellerdeki deformasyon ve tırnak yeme davranışı hakkında bilgi veriyor. Dolayısıyla bu bireyler için mülakatlar dezavantajlı başlıyor.

Tırnak yeme hastalığının fizyolojik zararları da oldukça fazla. Parmak, tırnak ve tırnak etrafındaki dokunun hasarlanmasına dolayısıyla zaman içinde şekil bozukluğuna yol açabilir. Ellerdeki açık ve sık sık zarar gören yaralar enfeksiyon riskini artırıyor. Bağışıklık sistemi zayıflıyor ve kişi hastalığa daha meyilli hale gelebiliyor. Uzun dönemde tırnak yatakları zarar görerek tırnak kayıplarına ve şekil bozukluklarına yol açabiliyor.

Tırnaklara tel tedavisi uygulanarak tırnak yatağı düzeltilebilse de ilerlemiş vakalarda başarı oranı azalabiliyor. Tırnak yiyen kişinin tırnaklarını yutması durumunda, mide enfeksiyonu gibi rahatsızlıklar görülebiliyor. Ayrıca tırnak yeme alışkanlığı diş, diş eti, çene eklemi ve çene kapanık sorunlarına da yol açabiliyor.

Tırnak yeme davranışı duygusal tahribatlara da yol açıyor. Olumsuz beden algısına, özgüven eksikliğine, neden oluyor. Romantik ilişkilerde ve yeni arkadaşlıklar kurmakta zorluk yaşanabiliyor. Benzer sorunlar yaşıyorsanız fizyolojik muayene ve ardından psikoterapi ile hastalıkla başa çıkabilirsiniz. Bu davranış kaynaklı kariyerinizde karşılaştığınız zorluklarla ilgili olarak bizimle iletişime geçebilir, kariyer danışmanlığı alabilirsiniz.

 

Read More

Çocuklarla sağlıklı iletişim kurabilmek ebeveynlerin ve çocukla çalışan profesyonellerin ihtiyacı ve isteğidir. Çocuklarla keyifli ve uyumlu zaman geçirebilmek ebeveyn için mutluluk kaynağıdır. Ancak iletişim hataları, çocuğun verdiği mesajları yanlış okumak çoğunlukla birlikte geçen zamanı zorlaştırır. İnatlaşan, her şeye hayır diyen, istenilenleri yapmayan, sık sık ağlayan veya zorluk çıkaran çocukların verdiği önemli bir mesaj vardır.

Yeterince ilgi görmediklerini ve fark edilmediklerini hisseder, kendilerini göstermek için olumsuz davranışlara girişirler.  Pek çok çocuğun bu olumsuz davranışlarının altında anlaşılmama duygusu yatar. Kimi zamansa çocuklar ebeveynlerinin iletişim tarzlarını taklit ederler. Bağırarak konuşan, şiddet uygulayan veya küserek istediklerini elde eden ebeveyn veya kardeşler olumsuz rol model olurlar.

Aile bireylerinin birbirleriyle ve çocukla sağlıklı ilişki ve iletişim kuramaması çocuğun özbenliğini ve özdeğerini zedeler. Böyle bir ortamda çocuk sağlıklı kişilik oluşturmakta zorlanır. Çocuklarla sağlıklı iletişim kurabilmek çocuğun benlik değerini, özgüvenini artırır. Her ailenin problem çözme becerileri, iletişim tarzları, ebeveynlik stilleri ve stresle başa çıkma yöntemleri farklıdır.

Çocuk ailenin sahip olduğu bu kaynaklardan beslenerek sorun çözme becerilerini, iletişim tarzını geliştirir. Dolayısıyla ebeveynlerin çocukla kurduğu iletişimin kalitesi ve niteliği çocuğun iletişimine, kendine ifade ediş biçimine yansımaktadır.

Aile içerisinde sürekli bastırılan, görmezden gelinen veya söz hakkı verilmeyen çocuğun davranışlarında agresyon vardır. Bu agresyon çoğunlukla pasif olarak açığa çıkar. Anneye veya babaya doğrudan kızamayan çocuk eşyalarını fırlatabilir. Söz hakkı olmayan çocuk kendini ifade edebilme ihtiyacını karşılamak için kendisinden istenilenleri yapmamakta direnebilir. Aile içerisinde büyük ölçüde şekillenen çocuk sosyal yaşamda ve eğitim hayatında da benzer davranışlar sergiler.

Çocuklarla sağlıklı iletişim kurmak çocuğun hem bugününe hem de geleceğine yapılacak önemli bir yatırımdır. Kimi zamansa ebeveynlerin çocukla iletişimi oldukça iyidir ancak birlikte geçirdikleri zaman çok sınırlıdır. Yoğun koşullarda çalışan ebeveynler çocuklarına ayırabilecek yeterli zamanı yaratmakta zorlanabilir. Ancak yeterince ve kaliteli zaman geçirmemek çocuğun ebeveynine duyduğu özlemi artırır. Çocuk özlemini ifade etmek için ağlama, surat asma, öfkelenme, kapris yapma gibi davranışlar sergileyebilir.

Çocuklarla Sağlıklı İletişim Kurmak İçin Deneyebilecekleriniz

Çocuklarla sağlıklı bir iletişim geliştirmek ve sağlıklı bir model sunabilmek için aşağıdaki önerilerimizi dikkate alabilirsiniz. Çocuklarda Öfke Nöbeti Nedenleri? Yazımızdan da faydalanabilirsiniz.

1.     İletişim Sırasında Çocuğun Boyuna, Göz Seviyesine İnin

Basit bir uygulama ile başlayalım. Bunu evde çocuğunuzla veya diğer aile bireyleriyle deneyebilirsiniz. Siz yere oturun ve karşınızdaki kişi ayakta dikilsin. Ayakta olan kişiden bir şey isteyin veya gününüzün nasıl geçtiğini anlatın. Ayakta duran kişi de sizinle iletişimi sürdürsün. Birkaç dakika sonra durun ayağa kalkın ve bu deneyimin size neler hissettirdiği üzerine konuşun.

Aynı uygulamayı karşı tarafı oturtup, siz ayakta kalarak da deneyimleyebilirsiniz. Çoğunlukla bu uygulamada oturan yani iletişim kurduğu kişinin aşağısında kalan kişi rahatsızlıkla anlatır. Kendini küçük, önemsiz, güçsüz ve çaresiz hissettiklerini ifade ederler. Çocuğunuza fark etmeden bu hisleri her gün yüklüyor ve çocuklarla sağlıklı iletişim kurmaktan uzaklaşıyor olabilirsiniz. Hele ki öfkelendiğinizde ve bağırarak konuştuğunuzda çocuğunuzun yaşayacağı duygular çok daha negatif olacaktır.

İletişimde eşit boy ve göz teması önerilir. Yani çocuğunuzla iletişim kurarken onun boyuna eğilebilir veya dizlerinizin üzerine çökebilirsiniz. Bunu yaptığınızda iletişim her ikiniz içinde daha keyifli olacaktır. Göz temasını sürdürme kişiye dinlendiğini ve önemsendiğini, şu an sadece onunla ilgilenildiğini hissettirir. Bu nedenle sağlıklı bir iletişim için karşımızdakinin boyuna inmek ve göz teması kurmak oldukça önemlidir.

2.     Konuşurken Sadece Ona Odaklanın

Sıklıkla yaptığımız hatalardan bir diğeri de iletişim kurarken birden fazla şeyle ilgilenmemizdir. Oysa ilgimiz farklı bir noktadayken etkin dinleme yapmamız, çocuklarla sağlıklı iletişim kurmamız mümkün değildir. Çocuğunuz sizinle konuşmaya çalıştığında mümkünse işlerinize ara verip ona odaklanmalısınız. Boyuna inmeli, göz teması kurmalı ve farklı bir şeyle ilgilenmeden onu dinlemelisiniz.

Mimikleriniz ve beden dilinizle iletişiminizi kuvvetlendirmeli ve bu iletişimden keyif aldığınızı, etkilendiğinizi ona hissettirmelisiniz. Tabi her zaman işimizi bırakmamız ve çocukla etkin iletişim kurmamız mümkün olmayabilir. Böyle bir durumda dinliyormuş gibi yapmak, duymazdan gelmek veya kızmak doğru değildir. Bunun yerine çocuğunuza ilgilendiğiniz şeyin önemini, aciliyetini anlatabilir, işinizi bitirir bitirmez onu dinleyeceğinizi söyleyebilirsiniz.

Bunu yaparken yine boyuna inmeniz, göz kontağı kurmanız, sarılıp, öpmeniz olumlu duyguları pekiştirir. Çocuk geçiştirildiğini düşünmeden ebeveyninin müsaitliğini bekler. Ancak kimi zaman verilen sözler unutulabilmekte ve çocuklar hayal kırıklığına uğramaktadır. Çocuğunuza verdiğiniz sözü unutmamalı, verdiğiniz geri dönüş süresine sadık kalmalısınız. Çocuklarla sağlıklı iletişim kurmak için konuşurken telefon, televizyon, bilgisayar ve benzeriyle oyalanmamak da oldukça önemlidir.

Eğer verdiğiniz söze sadık kalamamanıza neden olacak bir durum olduysa bunu mutlaka çocuğunuzla paylaşın. Yeni bir iletişim randevusu planlayın ve bu sefer kesinlikle randevunuza sadık kalın. Ertelediğiniz süreye bağlı olarak iletişim sürenizi de artırabilirsiniz.

3.     Beden Diliniz ve Cümlelerinizle Onu Dinlediğinizi Hissettirin

Çocuğunuzla iletişiminizi iyileştirmeye başlamadan önce iletişiminizdeki hataları tespit edin. Örneğin; konuşurken çocuğunuzu ne kadar dinliyor ne kadar dinliyormuş gibi yapıyorsunuz? Çocuğunuz “seni duydum” demenize rağmen tekrar tekrar aynı şeyleri söylüyor mu? Onu dinlemediğinizi düşünüp size sitem ediyor veya öfkeleniyor mu? Eğer bunlardan herhangi biri varsa çocuğunuz onu gerçekten dinlediğinizi hissetmiyor.

Konuşurken göz teması kurmanızı, bedeninizi onun olduğu yöne doğru yöneltmenizi istiyor. Anlattığı şeyler karşısında duygularınızı görebilmek istiyor. Bu nedenle beden dilinizi ve mimiklerinizi değerlendiriyor. Eğlendiğinizi, üzüldüğünüzü veya kızdığınızı ifadelerinizde görmeye çalışıyor. Ancak ifadeleriniz belirsiz olduğunda veya konuyla ilişkisiz olduğunda samimiyetiniz çocuğa geçmiyor. Çocuklarla sağlıklı iletişim kurabilmek için beden dili ve cümle seçimleri doğru uygulanmalıdır.

4.     Sen Dili Değil, Ben Dili Kullanın

Yine yetişkinler olarak sıklıkla yaptığımız bir hata iletişimde çokça sen diline yer vermektir. Çocuklarsa olumsuz örneklere maruz kalmadıkça iletişimde ben dilini kullanırlar. Örneğin; “yine odanı toplamamışsın, yeter artık sorumsuzluğun!” tamamıyla sen diliyle kurulmuş bir cümledir. Sen toplamamışsın, sen sorumsuzsun. Bu ifadeler yargı, eleştiri, memnuniyetsizlik içermektedir. Sen dili çoğunlukla suçlayıcı bir mesaj barındırır.

Suçlanmak ise karşı tarafı kendini aklamak ve korumak yönünde tetikler. Suçlanan bir birey veya çocuk kendini korumaya alır ve tüm kaynaklarını kullanarak savunur. Dolayısıyla bu noktada mantığa bürüme, yalan söyleme gibi istemediğimiz davranışlar görülebilir. Bunun yerine iletişimde ben dilini kullanmaksa empatiyi artırır ve çocuklarla sağlıklı iletişim kurmayı destekler.

Örneğin; “Odanı toplamadığını gördüm. Odanı böyle görmek beni üzüyor. Her gün odanı toplamak için çok uğraşıyorum; bu beni yoruyor ve üzüyor. Odanı toplarken bana yardımcı olman veya oyunun bittiğinde oyuncaklarını toplaman daha az yorulmamı sağlar. Bu davranışın beni çok mutlu eder.” Bu konuşmada ise yargı yok, duygu ve düşüncelerin sağlıklı bir şekilde paylaşımı var.

“Üzülüyorum.”, “Toplamak için uğraşıyorum.”, “Yoruluyorum.”, Yardımcı olman beni mutlu eder.” Bu cümlelerse kişinin kendi duygu ve düşüncelerine yöneliktir. Yargı, kinaye, eleştiri barındırmaz. Çocuk kendini savunmak veya korumak yerine ebeveyniyle empati kurar. Böylece iletişim daha sağlıklı hale gelir.

5.     Öfke Anında Dikkat Dağıtma Tekniği ile Odağını Değiştirin

Çocuğunuz öfkelendiğinde onun iletişim dalgasına kapılmak yerine tam tersi ilişki kurabilirsiniz. Çocuklarla sağlıklı iletişim kurmak için sakin, dingin ve akıcı bir konuşma ile onu dinleyin. Öfkesinin nedenlerini öğrenmeye çalışın. Eğer bu işe yaramıyorsa yine sakin, dingin ama çocuğun dikkatini çekecek bir biçimde çocukla konuşarak dikkatini farklı bir yöne yönlendirebilirsiniz.

Örneğin; mağazada oyuncak almak için tutturan çocuğun dikkatini dağıtmak için farklı bir mağazanın vitrinini gösterebilir, etraftaki insanlara dikkatini vermesini sağlayabilirsiniz. Böylece çocuğun dikkati dağılır, öfkelenmesine yol açan konuya yönelik olumsuz düşünceleri azalır. Sakinleşir ve farklı şeylerle ilgilenmeye başlar. Bu teknik yetişkinlerde de işe yaramaktadır.

6.     Çocuklarla Sağlıklı İletişim Kurmak için Konuşma Ritminizi Düzenleyin

Çocukların öfkeli ve bağırarak konuşmasına ebeveynler çoğunlukla sinirlenir ve benzer tepkiler gösterirler. Aslında çocuğun öfkeli konuşması ve kendini bağırarak ifade etmesi iletişimi bu şekilde model almış olmasındandır. Dolayısıyla çocuğunuz sizinle veya başkalarıyla bağırarak konuşuyorsa kızmadan önce kendi iletişiminize bakın.

Siz de konuşurken kendinizi duyurmak veya ifade etmek için bağırma ihtiyacı duyuyor musunuz? Konuşurken sık sık bağırdığınızı fark ediyor veya bu konuda geribildirim alıyor musunuz? Öyleyse şimdi çocuğunuzun ve kendinizin düzensiz iletişim ritmini düzene sokmalısınız. Size bağırdığında bağırarak karşılık vermek yerine sakin ve düşük tondan konuşabilirsiniz. İletişimin en önemli kurallarından biri birbirine uyumlanmaktır.

Sizin sakinliğiniz ve dingin ses tonunuzla çocuğunuzun da öfkesi yatışacak, sesi alçalacaktır. Bunu başarabildiğinizde kısa sürede çocuğunuz sizin iletişim ritminize uyumlanır.

7.     Çocuklarla Sağlıklı İletişim Kurmak için İçeriği Yaşına Uygun Düzenleyin

Çocuklar iletişimi yaşlarına, gelişimlerine, ihtiyaçlarına ve ilgilerine göre oluşturulduğu zaman en iyi şekilde öğrenirler. İyi nitelikli ve verimli iletişim çocuk gelişiminin temellerini, bu gelişimi ve öğrenmeyi nasıl besleyeceğimizi anlamakla başlar. Yaşın ilerlemesiyle çocuklar daha karmaşık içeriği, bağlamları ve biçimleri hem anlayabilir hem de talep edebilir hale gelir. Her bir yaş grubunun kendine has özellikleri, bu özelliklerin gerektirdiği iletişim ihtiyaçları bulunmaktadır.

Sadece aile içi veya sosyal iletişimde de değil, medyada maruz kalınan içeriklerde de çocuğun yaşına ve ihtiyaçlarına uygunluk aranmalıdır. Çocuğun yaşının altında kalan içerikler gelişimini ketleyebilir veya çabuk sıkılmasına, dikkatini kaybetmesine neden olabilir. Yaşından büyük içeriklerse çocuğun kendini yetersiz hissetmesine, anlamakta zorlanmasına, ilişkilendirememesine neden olabilir. Ayrıca yaşına uygun olmayan içerikler çocuğun duygusal ve psikolojik olarak olumsuz etkilenmesine de neden olabilir.

Çocuklarla Sağlıklı İletişim Kurmak için Profesyonel Destek Alabilirsiniz

Aile içinde sağlıklı iletişim kurabilmek, stresle başa çıkmayı ve problem çözme becerilerini etkin kullanabilmek gerekir. Bu gereklilikler sağlandığında çocuklarla sağlıklı bir iletişim kurmak mümkün olur. Çocuğunuzla veya diğer aile bireylerinizle kurduğunuz iletişimi beğenmiyor ve daha iyisini arzu ediyor olabilirsiniz. Daha iyisinin olabileceğine yönelik inancınız zor durumlarla başa çıkmanızı da kolaylaştırır.

Eğer aile içerisinde veya çocuğunuzla olan iletişiminizde pürüzler olduğunu düşünüyorsanız profesyonel destek alabilirsiniz. Alacağınız destek çocuğunuz veya sizin için bireysel destek veya genel olarak aile terapisi şeklinde de olabilir. Çocuklarla çalışırken oyun terapisi teknikleri etkin olarak kullanılmaktadır. Çocuğunuz veya kendinizle ilgili destek ihtiyacınız varsa detaylı bilgi için bizi arayabilirsiniz.

Aba Psikoloji olarak çocuklarla sağlıklı iletişim kurulmasını önemsiyor, aile içi iletişimin karakter gelişimini etkilediğini biliyoruz. Kullandığımız terapi ve danışmanlık modellerimizle danışanlarımıza ihtiyaç duydukları hizmetleri sağlıyorum.

Read More