Szondi Kişilik Testi, Macar psikiyatr ve psikoloji profesörü; Léopold Szondi tarafından 1935 yılında geliştirilen, bir sözel olmayan yansıtmalı kişilik testidir. Aynı zamanda; kader analizi kavramının da kurucusu olan Szondi’nin çalışmaları 1940’larda Freud’un çalışmaları kadar ses getirmiştir. Szondi Kişilik Testi, sistematik bir dürtü teorisine ve boyutsal bir kişilik modeline dayanır. Tüm insani dürtülerin sıralanması (sadizm, mazoşizm, narsizm vb.), kapsamlı bir teori içinde sınıflandırılması ve çerçevelenmesini kapsar.

Szondi Kişilik Testi Nasıl Uygulanır?

Szondi’ye göre insanların bazı resimlere gösterdiği tepkiler kişilik, bilinçaltı ve bastırılmış duygular hakkında ipuçları verebilir. Test; kişinin kendisini, yakınlık duyduğu ya da rahatsız olduğu karakterlere göre konumlandırmasına dayanır. Szondi Kişilik Testi, 8 fotoğraflık 6 setten oluşur. Katılımcılara çeşitli sorular yöneltilir ve bu soruların her birine yanıt olarak bir fotoğraf seçmesi istenir. Katılımcılar testin ilk aşamasında yakın hissettikleri ve sempatik buldukları kişileri, ikinci aşamasında ise kendilerinde korku ve endişe duygusu uyandıran kişileri seçer.

Szondi’ye göre katılımcılar yaptıkları seçimler aracılığıyla bilinçaltı yönelimlerini sergiler. Test sırasında kullanılan fotoğraflar akıl hastalarının fotoğraflarıdır ve bastırılmış duygular, korku ve insan ruhunun karanlıkta kalmış yönlerini açığa çıkaracak biçimde gruplanmıştır. Fotoğraflar karşısında verdiğimiz tepkiler psikolojik dürtü ve eğilimlerimizi gösterir niteliktedir.

Bu Kişilik Testi Neyi Amaçlar?

Kişilik testleri söz konusu olduğunda genel amaç insanların kişisel özellik yapılarını ölçmek ve değerlendirmektir. Szondi Kişilik Testinin amacı katılımcıların bir akıl hastalığına sahip olduğunu ortaya çıkartmak değildir. Test, dürtüleri ve ego işlevlerini ortaya çıkartmayı amaçlar. Testte bazı nicel tanımlamalar kullanılır. Bu tanımlamalar; sadizm, mazoşizm, epileptik eğilimler (öfke, kıskançlık), histerik eğilimler (narsizm, teşhircilik), cinsel ilgisizlik, cinsel istek, paranoya, katatonik belirtiler (izolasyon, kızgınlık), depresyon (özgüven eksikliği, suçluluk duygusu), manik belirtiler, etik ahlaki arzunun vektörü ve kişiler ve ilişkiler vektörü şeklinde sıralanmaktadır.

Szondi çalışmasında, insanların kendilerine benzeyen kişiler söz konusu olduğunda sempati ve antipati duygularını uç noktalarda yaşadığını görmüş ve bu sayede objektif sonuçlara ulaşabileceğine inanmıştır. Test, uygulanmaya başladığı dönemde bazı psikologlar tarafından sert eleştirilere maruz kalmıştır. Klinik gözlemin yerini tutmasa da verdiği ipuçlarıyla kişiliği yorumlamada yardımcı bir araç olarak görülebilir.

Szondi Kişilik Testi ve diğer kişilik testleri hakkında daha detaylı bilgiye ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz. Psikolojiye dair farklı içerikler ve merak ettiğiniz her şey için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Çocuklarda özgüven nasıl geliştirilir? Özgüven eksikliği nasıl giderilir? Özgüven nedir ve neden bu kadar önemlidir? Bu yazımızda, bu soruları sizler için yanıtlamaya çalışacağız. Hemen başlayalım…

Çocuklarda Özgüven Nedir?

“Özgüven nedir?” sorusu ile başlayalım. Özgüven; kısaca olumlu benlik algısı olarak tanımlanabilir. Bireyin kendisine dair düşüncelerini, bu düşüncüler nedeniyle ortaya çıkan duyguları ve bu duygular neticesinde sergilediği davranışların tamamını içerir. Özgüven, mutlu ve başarılı bir hayatın anahtarıdır. Özgüveni gelişmiş bir çocuğun, öğrenme becerisi ve sosyal ilişkilerde başarısı çok daha yüksektir. Özgüven eksikliği ise sosyal başarının azalmasına neden olur. Özgüvensiz çocuklar genellikle daha içe kapanık, kaygılı ve depresyona yatkındırlar. Karar verirken destek ve onay beklerler. Kısacası; çocuğun sağlıklı gelişimi için özgüven oldukça önemli bir role sahiptir. Bu noktada elbette ebeveynlere düşen pay büyüktür. Peki; özgüvenli çocuklar yetiştirmek için neler yapılabilir?

İlk Kural: Koşulsuz Sevgi

Çocuğunuz her koşulda ona değer verdiğinizi ve yanında olduğunuzu bilmelidir. Yanlış bir davranış sergilediğinde ona olan sevginizin azalacağını düşünmesi hem aranızdaki ilişkiyi hem de çocuğunuzun özgüvenini zedeleyebilir. Çocuğunuzun onu her koşulda kabullendiğinizi ve başarısızlıklarının ona olan sevginizi ve desteğinizi azaltmayacağını hissetmesi son derece önemlidir.

Çocuklarda Özgüven: Dinleyin ve Önemseyin

Çocuğunuz size bir şeyler anlatmak istediğinde mutlaka ona zaman ayırın ve anlatacaklarına kulak verin. Çocuğunuzun düşüncelerine önem vermeniz ve bunu ona göstermeniz hem öz saygısının artmasına hem de fikirlerini daha rahat ifade etmesine yardımcı olacaktır.

Fikirlerini Dikkate Alın ve Düşüncelerine Saygı Duyun

Çocuklarda özgüven gelişimi için bir başka önemli nokta seçimlerine ve düşüncelerine saygı duymaktır. Örneğin; ailenizle ilgili bir karar alırken çocuğunuzu sürece dahil edebilirsiniz. Konu hakkında fikirlerini alarak konu hakkındaki düşüncelerini ve duygularını önemsediğinizi hissettirebilirsiniz.

Çocuğunuzu Cesaretlendirin

Çocuklar bir işe başlarken başarısızlıktan korkmamalıdır. Risk almak ve hatalarından ders çıkartmak çocuklarda özgüven duygusunun gelişmesine yardımcı olur. Yaptığı işin sonucunda başarısız olsa bile her insanın hata yapabileceğini bilmek ve gösterdiği çaba için takdir görmek çocuğunuzu cesaretlendirecektir.

Sorumluluk Almasına İzin Verin

Sorumluluk almak özgüven gelişimine katkı sağlar. Çocuğunuza “yapamazsın” demek yerine hata yaparak da olsa öğrenmesine izin verin. Çocuklar hata yaparak ve çabalayarak öğrenir. Sorumluluk almak, çocuğunuzun kendi ayakları üzerinde durabilmesi ve bağımsız bir birey olabilmesi için oldukça önemlidir.

Çocuklarda özgüven gelişimi ve özgüven eksikliğini yenmenin yolları hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Çocuklara dair daha çok içeriğe ulaşmak ve psikolojiye dair merak ettiğiniz her şey için bizimle iletişime geçebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

IQ testleri ne işe yarar? IQ nedir? IQ, insan zekasını değerlendirmek için tasarlanmış bir dizi standartlaştırılmış test veya alt testten elde edilen toplam puandır. IQ terimi, Alman Psikolog William Stern’in Breslau Üniversitesi’nde zeka testleri için bir puanlama yöntemi olarak kullandığı “intelligenzquotient” (zeka katsayısı) sözcüğünün kısaltmasıdır.

IQ testi zekayı ölçmeyi amaçlayan tüm testler için kullanılan ortak bir isimdir. Stanford Binet Zeka Testi, WISC-V, WPPSI, Cattell Zeka Testi, Porteus Labirent Testi gibi pek çok test aslında birer IQ testidir. Zeka testleri neticesinde elde edilen puanlar zeka tahminleridir. Zekanın soyut doğası göz önüne alındığında somut bir sonuç elde edilebilmesi söz konusu değildir. IQ, çevresel ve biyolojik farklılıklar, sosyal konum, aile gibi pek çok faktörle ilişkilendirilmektedir. Zekanın kalıtsallığı yüzyılı aşkın bir süredir araştırılan bir konu olsa da kesin verilere ulaşılamamıştır.

Geçmişten Günümüze IQ Testleri

Geçmişte, IQ testleri tasarlanmadan önce, insanların günlük hayattaki davranışlarıni gözlemleyerek zeka kategorilerine ayırma girişimlerinde bulunulmuştur. Bugün ise bu gözlem biçimleri IQ testi sonuçları neticesinde yapılan sınıflamaları doğrulamak amacıyla hala kullanılmaktadır.

Tarihte, insan zekasını derecelendirmek için standart bir test oluşturmaya yönelik ilk girişim İngiliz istatistikçi Francis Galton tarafından gerçekleştirilmiştir. Galton, zekanın büyük ölçüde kalıtımsal olduğunu ve zeka ile refleksler, kas tutuşu, kafa boyutu gibi gözlenebilir özellikler arasında bir bağ olduğunu varsaymıştır. 1882’de ilk zihinsel test merkezini kurmuş ve 1883’te teorilerine yer verdiği bir kitap yayınlamıştır. Ancak; girişimlerinden beklediği sonucu alamadığı için bir süre sonra araştırmalarına son vermiştir.

Galton’un ardından Alfred Binet, Victor Henri ve Theodore Simon’un 1905’te yürüttüğü çalışmalar, Binet Simon Ölçeği ile başarıya ulaşmıştır. Binet Simon Ölçeği, okul çağındaki çocuklarda zeka problemlerinin belirlenmesi için kullanılmıştır.

Ardından, Stanford Üniversitesi’nde görev yapan Amerikalı Psikolog Lewis Terman’ın Binet Simon Ölçeğini revize etmesiyle; Stanford Binet Zeka Testi ortaya çıkmıştır. Test Amerika Birleşik Devletleri’nde ve dünyada hala kullanılmakta olan en popüler zeka testlerinden biridir.

IQ Testleri Hangi Alanlarda Kullanılıyor?

IQ testleri, zihinsel problemlerin değerlendirilmesinin yanı sıra iş başvuruları, eğitim, iş performansının ve gelirin belirlenmesi gibi pek çok alanda kullanılmıştır ve kullanılmaktadır. Ayrıca, popülasyonlardaki psikometrik zekanın dağılımını ve bununla diğer değişkenler arasındaki korelasyonları incelemek için de kullanılmaktadır.

IQ Düzeyleri

IQ testi sonuçları ve elde edilen puanlara göre zeka sınıflandırılmaktadır. 0-25 puan ağır gerilik, 26-50 puan orta gerilik, 51-75 puan hafif gerilik, 76-90 puan sınırlı zeka, 91-110 puan normal zeka, 111-119 puan ileri zeka, 120-130 puan parlak zeka, 131-145 puan üstün zeka ve 146 ve üzeri puan deha anlamına gelmektedir.

IQ testleri hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

 

Read More

Daha önceki blog yazılarımızda sosyal ve bilişsel psikoloji gibi psikolojinin birçok alt dalı olduğundan söz etmiştik. Bu sefer blog yazımızda halk arasında psikolojinin en çok bilinen alanı klinik psikoloji hakkında bilgi vereceğiz. Konuyla ilgili bilinen yanlışlardan bahsederek klinik psikoloğa gitmeye ne zaman gerek duyarız sorusunu yanıtlayarak, klinik psikologların ne yaptıklarından söz edeceğiz.

Klinik psikoloji, bireyler ve aileler için sürekli ve kapsamlı zihinsel ve davranışsal sağlık bakımı sağlayan psikolojik uzmanlık alanıdır. Ajanslar ve topluluklar için danışmanlık, eğitim, öğretim ve denetim; ve araştırmaya dayalı uygulamalar da klinik psikoloji alanının içerisine girmektedir. Klinik psikolog unvanına sahip uzmanlar psikoloji lisansı ya da psikolojik danışmanlık bitirdikten sonra klinik psikoloji yüksek lisansını tamamlamış olanlardır. Bunun yanında herhangi bir lisans eğitiminden sonra klinik psikoloji alanında yüksek lisans ve doktora yapmış kişiler de klinik psikologlardır.

Konu Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar

Psikoloğum diyen bireylere yöneltilen ilk soru “E sen şimdi milletin derdini mi dinliyorsun?”  sorusudur. Bu sorunun cevabı klinik psikologlar için doğru sayılabilir. Fakat “dert” kavramını biraz açmakta fayda var. Her derdi olanın psikoloğa ihtiyacı olduğu anlamına gelmez.  Kısaca eğer derdiniz günlük hayatınızda işlevsizlik yaratıyorsa, hayatınızı sürdürmekte zorlanıyorsanız psikoloğa ihtiyaç duyarsınız denilebilir.  Klinik psikoloğa gitmek için illa psikolojik bir rahatsızlığınız olduğu anlamına gelmez. Kısa süreli hayatınızla ilgili çözemediğiniz problemleri çözmek için de psikoloğa gidilebilir. Ancak söz konusu bu alana ilişkin bir psikoloji olduğunda bu alandaki psikologlar psikolojik rahatsızlıklar üzerine de uzmanlaşmışlardır. Depresyon, anksiyete ve çeşitli kişilik bozuklukları üzerine bilgi sahibi olarak bu tip psikolojik rahatsızlıkların tedavisi üzerine çalışırlar.

Klinik psikoloji ve psikiyatri arasındaki fark da en çok tartışılan konulardan biridir. Özetle yine halk arasında “Psikolog ilaç yazamaz.” denilmektedir. Bu tanım doğru olsa da psikiyatrist ve klinik psikolog arasında kullanılan metot açısından da farklar bulunmaktadır. Klinik psikolog davranışlarınız ya da düşüncelerinizdeki değişimi konuşarak, terapi yaparak sağlamaya çalışır.  Bu nedenle dönemsel olarak çözemediğiniz bir problem için de klinik psikoloğa danışabilirsiniz. Psikiyatrist ise direkt psikolojik rahatsızlıklar üzerine çalışır. Psikiyatrist psikolojik rahatsızlığınız üzerine tanı koyarak tıbbi müdahalede bulunur. İlaç yazarak probleminizi çözmeye çalışır. Bir klinik psikolog tanı koymaz. Sadece terapiler yoluyla iyi oluş halinizi engelleyen probleminizi tespit ederek iyi oluş halinizi sağlamaya çalışır.

Klinik psikoloji denilince akılda koltukta yatan bir danışanın saatlerce derdini anlattığı canlanmaktadır. Aslında durum pek de böyle değildir. Elbette birden çok terapi yöntemi vardır. Uygulamalar terapilere göre değişiklik gösterebilir. Örneğin ilk birkaç seans sizi dinleyerek bilgi toplama yoluyla ilerleyen bir terapi biçimi varken baştan beri müdahalede bulunan terapi biçimleri de vardır. Burada hangi anlayışta terapi yapılırsa yapılsın bu alan ilişkin psikoloji seanslarının temel ve ortak özelliği kişisel yorum yapılmamasıdır. Psikolog size yol gösteren kişidir. Size doğruyu söyleyen değil; sizin kendi doğrunuzu bulmaya çalışan kişidir.

Klinik Psikoloji Dışında Terapi Yapılamaz mı?

Klinik psikologlar dışında terapi yapma yetkisi olan kişilere psikoterapist denir. Psikoterapist olmak için klinik psikologların aldığı eğitimler benzeri terapi eğitimleri almak gerekmektedir. Bunun dışında psikoterapistlerin de yine klinik psikologlar gibi psikoloji, psikolojik danışmanlık ya da psikiyatri lisans eğitimini tamamlamış olmaları gerekmektedir. Ardından çeşitli psikoterapi eğitimlerinden en az birisi üzerine eğitimler ve süpervizyon alarak psikoterapist unvanı almaya hak kazanırlar.  Hatta  yalnızca yüksek lisansla klinik psikoloji alanını tamamlayan bir bireyin terapi yapma yetisi olduğunu söyleyemeyiz. Klinik pratiklerinin işlevselliği için klinik psikologlar da ayrıca terapi eğitimleri ve süpervizyon alırlar.

Konu hakkında ayrıntılı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına abone olarak bilgilendirici videolara ulaşabilirsiniz.

Read More

Psikolojik öksürük kronik öksürüğe neden olan faktörler dışarıda bırakıldığında ortaya çıkan bir öksürüktür. Aslında bilim dünyasında ‘psikojenik öksürük’ olarak adlandırılmakla birlikte halk arasında ‘psikolojik’ ifadesi ile dile getirilmektedir. Bu tür öksürüğün bazı özellikleri bulunmaktadır. Öncelikle kuru bir öksürük yapısına sahiptir. Kişide birden çok kez görülen bu öksürük, her defasında bir önceki öksürüğe benzemektedir.

Bu tür öksürük uzaktan dahi rahatlıkla duyulabilecek bir seviyede olabilmektedir. Öksürüğün sıklığı bazı durumlarda kişinin günlük yaşantısını dahi etkileyebilmektedir. Ayrıca kişinin mutlu olduğu anlarda bu öksürük tipinin azaldığı da gözlemlenmiştir. Bu öksürüğe sahip olanlarla yapılan terapilerde, genellikle kendilerinin öksürüğün görülme öncesinde soğuk algınlığı geçirdiğine dair bir hikaye anlattıkları görülmektedir.

Psikolojik Öksürük Ne Şekilde Görülmektedir?

Psikolojik öksürük günlük yaşam içerisinde sıklıkla görülmektedir. Kişide genellikle uyku sırasında görülmemekle birlikte, uyku sırasında rastlanılan durumlar da olmaktadır. Çocuklarda görülen durumlarda, çocukların anne, baba ya da doktor gözetiminde olduklarında öksürüğün daha sık yaşandığı görülmektedir. Çocukların okula gitmek istemedikleri durumlarda ve anne ya da babanın dikkatini çekmek istediklerinde de öksürük sıklığının arttığına tanık olunmaktadır.

Bu öksürüğe türüne sahip olan kişilerde sürekli olarak boğazı temizleme ihtiyacı bulunmaktadır. Duygusal tetikleyiciler yani olumsuz durumlar karşısında öksürüğün arttığı da görülmektedir. Öksürükle ilgili kişinin hikayesi dinlendiğinde genellikle geçmişte ya da şimdiki zamanda yaşanan olumsuz bir durumla karşılaşılmaktadır. Normal öksürüğü iyileştirici özelliği bulunan ilaçların, psikojenik öksürüğün tedavisinde işlevsiz olduğu da tespit edilmiştir.

Psikojenik Öksürük Nasıl Tedavi Edilir?

Bu durumu yaşayanların sahip olduğu öksürük tedavi edilmediğinde, kişinin uzun yıllar boyunca öksürükten mustarip oldukları görülmektedir. Durumun tedavisi için çok çeşitli tedavi yöntemleri önerilmektedir. Tedavinin ilk aşaması, öksürüğe neden olan herhangi bir medikal durumun olup olmadığının tespitine yöneliktir.

Çocuğun ve ailesinin psikolojik sorunlar karşısında rahatlatılması ve çocuğa zarar veren durumların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Durum, aileden kaynaklı bir neden dolayı ortaya çıkmışsa aile terapisine başvurulması çözümü kolaylaştıracaktır. Durumun çözüme kavuşturulması için;

  • Telkin terapisi,
  • Hipnoz yöntemi,
  • Konuşma tedavisine başvurulmaktadır. Psikolojik öksürük olgusunu ortadan kaldırmak üzere uygulanan bu yöntemlerin olumlu sonuçlandığına ilişkin çok sayıda sonuç bulunmaktadır.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Aba Psikoloji Youtube kanalını takip ederek bu ve benzeri durumlar karşısında neler yapılması gerektiğine dair bilgi edinebilirsiniz.

Read More

Pandemide okulların açılması çocuklarımızın psikolojisi üzerinde önemli etkiler oluşturabilir. Daha önce farklı bir sınıf ortamında ders gören çocuklarımız, pandemi nedeniyle kontrollü bir eğitim alacaklar. Okula girişlerinde ateşleri ölçülecek olan çocuklar, ders aralarında eskisi gibi arkadaşları ile yakın mesafede bulunamayacaklar. Okula ilk girişte ve sınıfa girişlerinde dezenfektan kullanarak ellerini temizleyecekler.

Okulda maske takarak dersleri dinleyecek olan çocuklarımız, eski eğitim düzeninden bir hayli farklı şekilde öğrenim görecekler. Sonuç olarak bu durum çocuklarımızı psikolojik olarak da yakından etkileyecek. Pandemi döneminde çocuklarımızın pek çoğunun okulları özlediklerini görmekteyiz. Normal şartlarda okula gitmek istemeyen çocukların bile bu süreçte okula hasret çektiklerine tanık olmaktayız.

Pandemide Okulların Açılması Çocuklarımızı Mutlu Edecek Mi?

Pandemide okulların açılması pek çok çocuğu mutlu edecekken belli bir kesimi de tedirgin etmektedir. Sosyal kaygılar ve performans kaygıları bazı çocukları endişeye sürüklemektedir. Bunun dışında, çocukların geneli itibarıyla arkadaşlarını ve beraber oynadıkları oyunları özledikleri görülmektedir. Pandemi sürecinin uzaması ile birlikte çocukların da bu sürece adapte oldukları ve maske takmaya alıştıkları gözlemlenmektedir.

Çocukların pek çoğunda virüs bulaşma endişesi olsa da önlem aldıkları için bu durumdan etkilenmeyeceklerini de düşündüklerine tanık olmaktayız. Bu süreçte çocukların yakın temastan kaçınarak dikkatli olmaları, virüsün bulaşmasını önlemede en büyük etken gibi görünüyor. Çocuklarımızın bu süreçte eski oyun düzenlerinin de değişecek olması, bu döneme uygun oyunların ortaya çıkacağını göstermektedir.

Çocuklarımız Bu Süreçten Psikolojik Olarak Etkilenecekler Mi?

Çocuklarımızın pandemi dönemine ve dönemin gerekliliklerine adapte olduklarını görmekteyiz. Bu nedenle sürecin ilk başına göre şimdiki endişe seviyesinin çocuklarımızda azalmış olduğu söylenebilir. Bu süreçte gerekli önlemlere riayet edilirse çocuklarımızın sosyalleşme anlamında psikolojilerinin daha iyiye gideceği düşünülmektedir. İstisnai durumlar dışında genel anlamda çocuklarımızın psikolojisinin süreçten olumlu etkileneceği beklenmektedir.

Normal şartlarda online derslerin çocuklara pek çok katkısı göz ardı edilmemekle birlikte, sosyalleşme anlamında bazı çocukların evde kaldıkları dönemde yalnızlık hissine kapıldıkları da görülen durumlar arasında yer almıştır. Pandemide okulların açılması psikolojik anlamda çocuklarımıza olumlu olabileceği düşünülmekle birlikte alınan tedbirlere uyulması da sürecin yararlı olup olmadığını yakın zamanda gösterecektir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji uzman kadrosu ile iletişime geçebilir, Aba Psikoloji Youtube sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Bu süreçte psikolojik desteğe ihtiyaç duyan çocuklarımıza her türlü desteği Aba Psikoloji olarak sağlamaktayız.

Read More

Biz insanları diğer canlılardan ayıran en büyük farklardan birisi “bizden farklı olsalar bile diğerlerinin düşüncelerini ve inançlarını anlayabilmek” olarak saptanmıştır.

Nasıl oluyor da bir başkasının düşüncelerini anlayarak analiz edebiliyoruz?

Bir arkadaşım annesini yolcu ederken üzülüyor ve ben üzülmesinin sebebinin annesi gittiği için olduğunu anlayabiliyorum. Giden kişi benim annem olmasa da onun ne hissettiğini anlamak, duygularını çözümlemek pek de zor değil.

Öte yandan küçük bir çocuk için bunu anlamak mümkün olmayabilir. Örneğin, annesi süt doldururken izleyen bir bebeği hayal edin. İçeri sonradan gelen babasının da annesini süt doldururken gördüğünü düşünecektir. Kendisi bu olayı gördüğü için herkesin gördüğünü düşünmektedir. Bir başkasının kendisinden farklı bakış açılarına ve düşüncelere sahip olduğunu idrak etme yetisine henüz kavuşmamış bir bebek belli ki.

Başkalarının zihinsel düşüncelerinin bizden farklı olduğunu anlama, bizden farklı niyetlere, duygulara, isteklere, inançlara ve bilgiye sahip olabileceklerini kavrama becerisine “zihin kuramı” denir.

Yukarıda bahsettiğimiz annesinin süt doldurduğunu görünce bunu babasının da gördüğünü zanneden bebek muhtemelen 3 buçuk yaşından küçük bir bebek. Çocuklar ve bebeklerle yapılan araştırmalar sonucunda zihin kuramı becerisinin ortalama 3 buçuk yaşından sonra edinilen bir beceri olduğu ortaya çıkmıştır.

Yanlış İnanç Testi

“Kuklalarla anlatılan gösterimde iki kişi vardır. Kişilerden ilki günlüğünü yastığın altına saklayıp odadan ayrılır. İkinci kişi ilki onu izlemezken günlüğü kutudan alıp onu çekmeceye yerleştirir. İlk kişi günlüğü tekrar almak istediğinde nereye bakar?”

Araştırmaya göre ortalama 3 buçuk yaşından küçük çocuklar yanlış inanç testinde başarılı olamamışlardır. Kendileri ikinci kuklanın günlüğü kutudan alıp çekmeceye yerleştirdiğini gördüğü için “çekmeceye bakar” cevabını vermişlerdir.

Bu araştırma bize zihin kuramı becerisinin sonradan edinilen bir beceri olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

Bunun dışında zihin kuramının beraberinde bize kazandırdığı birçok yetenek olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle zihin kuramı edinim evresinin çocuk gelişimi için önemli bir geçiş dönemi olduğu düşünülmektedir.

Problem çözebilme

Sosyal beceri gelişimi

Diğerlerini anlayabilme ve diğerlerinin davranışlarını ön görebilme (empati kurabilme)

Sosyal hayatımızda zihin kuramı büyük alan kaplamaktadır. Başkalarıyla iletişim kurarken onları anlamaktan tut onların davranışlarını sebeplendirmek ve hatta zaman zaman başkaları için çıkarlarımızdan sıyrılıp bir şeyler yapabilmek için zihin kuramının gelişimi oldukça mühim. Egosantrik düşüncelere sahip olan çocuğun dünyanın sadece kendine ait olmadığını anladığı evredir. Çocuk ve sosyal dünya arasında bir kapı varsa o kapıyı açan anahtar “zihin kuramı gelişimi evresi”dir.

Zihin Kuramı ile ilgili daha fazla bilgi almak için Doç. Dr. Gamze Sart ve Prof. Dr. Barış Korkmaz’ın vereceği Zihin Kuramı’na Giriş Eğitimi’ne katılabilirsiniz. Randevu için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Read More

Otizmli çocukları diğer çocuklardan ayıran en temel özellik: Sosyal dünya yerine çocuğun daha çok kendi dünyasına odaklı olmasıdır.

Zihin kuramı başkalarının niyetlerini, isteklerini ve düşüncelerini bizimkilerden farklı olsalar bile anlayabilme yeteneğidir. Bu yetenek sosyal ilişkilerin büyük bir çoğunluğunu kaplamaktadır.

Otizm spektrum sendromuna sahip çocukların temel problemi de sosyal ilişkilerdir. Bu çocuklar diğer çocuklara göre sosyal ilişkilere daha kapalıdır. İnsanlardan çok eşyalarla ilişki kurmayı tercih ederler.  İnsanlarla ilişki kurmayı tercih etmeyen çocukların çevresindeki insanların düşüncelerini ve niyetlerini anlaması oldukça zordur.

Otizm spektruma sahip bir çocuk sizi anlamakta zorluk çekebilir. Hatta tamamen normal ve beklenen bir durumdur. Zihin kuramı gelişimindeki aksamalar sonucu ortaya çıkan problemlerden birisidir.

Otizmli çocuklarda zihin kuramı nasıl geliştirilebilir?

  • Daha bol uyaranın bulunduğu çevrede yetişen çocukların zihin kuramı gelişiminin diğerlerine göre daha gelişmiş olduğu görülmektedir. Çocuğunuzu farklı insanlarla iletişim halinde tutun. Oyuncaklarla bile oynarken yanında onla oynayacak oyun arkadaşları olmasına özen gösterin. Çocuğunuzu televizyon ve görsel ögelerle baş başa bırakmak yerine ona siz hikayeler anlatıp şarkılar söyleyin.
  • “Miş” gibi yapabilmek zihin kuramı gelişimini gösteren önemli becerilerdendir. Evcilik oynamak “miş” gibi yapmanın en kolay yollarından biridir. Uyuyormuş gibi yapmak, elde kaşık olmadığı halde kaşık varmış ve yemek yiyormuş gibi yapmak… vb. Hatta duygular üzerinde bile çalışılabilir: Oyun esnasında iş yerinde anahtar unutulduğu için üzgünmüş gibi yapmak gibi.

Kelimelerle çalışmak zihin kuramını geliştirecektir:

  • Çocuğunuzla düzenli olarak her gün hisleriyle ilgili konuşmaya çalışın. Çocuğunuzun başkalarının duygu ve düşüncelerini anlaması kendininkileri de anlayabilmesinden geçer. Düzenli olarak “Bugün nasıl hissediyorsun?” diye sormayı ihmal etmeyin.
  • Çocuğunuzla kendi hislerinizle ilgili konuşun. Örneğin çocuğunuz size zarar veriyor. Böyle durumlarda bir ebeveyn olarak üzülmeniz çok normal. Fakat çocuğunuzun bunu isteyerek yapmadığını bilmenizi isterim. Çocuğunuzun sizi anlamakla ilgili sıkıntıları var. Üzüntünüzü saklamak yerine üzülerek bunu gösterin. Çocuğunuzun gösterdiğiniz halde sizi anlamaması da oldukça olağan bir durum. Göz teması konusunda sıkıntı yaşayan çocuğunuz belki de sizin üzüldüğünüzü görmedi bile. Mutlaka canınızın yandığını sözel olarak da ifade etmeyi ihmal etmeyin.

 

Basit görünen bu yöntemler çoğu uzman tarafından kullanılmaktadır ve otizmli çocuklarda büyük değişimler sağlamaktadır. Otizmli bireylerin diğerlerine karşı empati duyması, onları anlaması kolay değil. Bu yeti üstün derecede geliştirilemese de bahsettiğimiz uygulamalar yoluyla bazı gelişmeler sağlanabilir. Bunları düzenli olarak uygulayıp sabır gösterirseniz zamanla çocuğunuzdaki gözle görülür gelişmeleri göreceksiniz.

Otizmli çocuklarda zihin kuramı ile ilgili daha detaylı bilgi edinmek için Doç. Dr. Gamze Sart ve Prof. Dr. Barış Korkmaz’ın vereceği zihin kuramına giriş eğitimine davetlisiniz. Randevu için bize ulaşabilirsiniz.

Read More