Çoğu zaman çocukları anlamak yetişkinleri anlamaktan çok daha zordur. Bunun bir nedeni çocukların duygularını saklamakta bizden çok daha iyi olmalarıdır. Diğer nedeni ise dünyalarının bizden farklı olmasıdır.  Peki, ebeveynleri olarak çocuğumuz sorunlarını bizim bildiğimiz yetişkin dilinden yansıtmazken çocuklarda psikolojik durum nasıl anlaşılabilir? Neredeyse tüm ebeveynlerin cevap aradığı sorulardan birisidir.  Daha önceki “Çocuğum Sorunlarını Neden Benimle Paylaşmıyor?” isimli blog yazımızda çocuğunuzla iletişiminizi güçlendirmek için tüyolarda bulunmuştuk. Şimdi ise işin ayrıntısına girerek çocuğunuzun psikolojik durumunu anlamanızı sağlayacak bazı yöntemleri anlatacağız.

Oyun Yoluyla Çocuklarda Psikolojik Durum Anlama

Bir yetişkin sorunları olduğunda konuşarak anlatabilirken bir çocuktan aynısını beklememeliyiz. Konuşmayı öğrenen çocuklar bile konuşmak yerine sorunlarını davranışları yoluyla mesaj vererek yansıtırlar. Özellikle ergenlik dönemine kadar çocuklar oyunla iç içelerdir. Çocuğun psikolojik durumunu oyunlar yoluyla anlayabilirsiniz. Çocukların oyun oynaması yalnızca zaman geçirmek için değil günlük hayatı prova etmek içindir. Çocuklarınızla oyun oynamaya günlük vakit ayırmanız bile birçok problemin farkına varmanızı sağlayabilir. Örneğin oyun esnasında bebeğini konuştururken çocuğunuzun “bebek üzgünmüş” dediğini düşünün, bu çocuğunuzun üzgün olduğunun göstergesi olabilir. Çünkü basit görünse de aslında çoğu zaman ana karakterleri oynatırken çocuklar kendi yansımalarını sergilerler. Kendilerini oynattıkları karakterin yerine koyma eğilimi gösterirler.

Uyum Bozukluklarıyla Çocuğun Psikolojik Durumunu Anlama

Küçük görünen ama problem teşkil edebilecek davranışların altında psikolojik problemler yatıyor olabilir. Sözlerle sorunları dışa vurmakta güçlük çeken çocuk davranışsal problemlerle psikolojik durumunu mesaj olarak iletebilir. Bu davranış problemlerine biz psikolojide uyum ve davranış bozuklukları adını veriyoruz.  Davranış ve uyum problemlerinden bir kısmı çoğu ebeveynin fark edebileceği cinstendir. Örneğin tikler, öfke kontrol problemleri ve saldırganlık ebeveynlerin bir sorun olduğunu anlamalarını sağlar.  Ebeveynler genelde benzeri sorunlarda bir destek almaya sıcak bakarlar. Öte yandan bazı problemli davranışlar ise anne-babalar tarafından göz ardı edilebiliyor. Örneğin tırnak yemek, yeme ve uyku problemlerinin bazıları anne babaların doğal karşıladıkları problemler. Halbuki bu problemlerin çoğunda çocuğun gereğinden fazla stres ve kaygı yaşadığı anlarda oluştuğunu gözlemleriz.

Gelişim ile Çocuğun Psikolojik Durumunu Anlama

Çocukların gelişim süreçlerini iyi bilmek her zaman çocuğunuzu daha iyi anlamanızı sağlayacaktır. Çocuklarda psikolojik durum değerlendirirken davranışları ve oyunu dikkate almanız gerektiğinden söz ettik. Fakat burada değinmemiz gereken önemli bir nokta var: Anormal görünen davranışlar bazı dönemler için normaldir. Bu nedenle çocukların gelişim dönemlerini ve gelişim dönemlerine göre yapabildiklerini bilmek onları daha iyi anlamanızı sağlayacaktır. Mesela parmak emme davranışı 3-4 yaşlarına kadar normalken ileriki dönemler için sorun teşkil etmektedir. Ya da yalan söyleme davranışı 3-3,5 yaşlarına kadar normal ve beklenen bir davranıştır. Hatta yetişkinler için şizofreni belirtilerinden biri sayılan hayali arkadaş 6-7 yaş döneminde belli şartlar altında normal kabul edilmektedir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji’nin uzman kadrosu ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Aba Psikoloji Youtube kanalına abone olarak güncel videoları takip edebilirsiniz.

Read More

Bilgisayar oyunları ve çocuklar üzerindeki etkileri sıkça tartışılıyor. Çocukluk, üzerinde işaretler bıraktığımız, coşku dolu, üretken, hayatla bir bütün olduğumuz, yaşama adanmış bir dönem… Bu dönem aynı zamanda hayata karşı tecrübesiz ve yanılabilir olduğumuz bir dönem. Çocukluk döneminde hayatı çoğunlukla deneme-yanılma yoluyla öğreniyoruz. Yaşadığımız çağda, çocuklarımız bu deneme-yanılma süreci içinde bilgisayar ve teknoloji ile tanışıyor. Ve ne yazık ki; bu masum keşfetme serüveni farkında olmadan bağımlılığa dönüşebiliyor. Teknoloji, bir fırsat olmaktan çıkıp çocuklar için tehlike halini alabiliyor. Zaman içinde bilgisayar ve internet bağımlılığı ile karşı karşıya kalınması söz konusu olabiliyor.

Aileler başlangıçta çocuklarının bilgisayar kullanmayı öğrenmesini keyifle izliyor. Hatta çocukların öğrenme süreci aileleri gururlandırıyor. Buna ek olarak; evde yerinden kalkmayan, oyuncaklarını dağıtmayan, sessizce bilgisayarın başında oturan bir çocuk olması anne-babalara daha rahat hissettiriyor. Bilgisayar ile ilgilenen ve bunun keyfine varan çocuk ise gerçek oyunlardan tat alamaz duruma geliyor. Gün geçtikçe bilgisayarda geçirilen süre artıyor ve ortaya bağımlılık çıkabiliyor. Kendilerini durdurmakta zorlanan çocuklar bilgisayar başında geçirdikleri süreyi kontrol edemiyor. Bu kontrolsüzlüğün sonu bağımlılık ile bitiyor.

Çocuklar Gerçek Hayatla Yüz Yüze Geldiklerinde Bocalıyorlar


Yalnızlığını teknolojik bir makine ile gideren çocuklar, zamanla ilişkileri de aynı mekaniklikle yaşamaya başlıyor. Biri ile ilişki kuramayan, bir diğeri ile varoluşsal anlamda gerçek bir buluşma yaşayamayan çocuklar yalnızlığa mahkum oluyor. Evden çıkmak istemiyor ve toplumdan uzaklaşmaya başlıyorlar. Bu yalnızlık evde de devam ediyor çocuklar ailelerinden de uzaklaşmaya başlıyorlar.

Bilgisayar ortamında sanal arkadaşlıklar kurup sanal sohbetler eden çocuklar, dışarı çıkma gereği duymuyorlar. Hareket etme, spor yapma gereği duymuyorlar.  Yetişkinlerden daha yorgun daha tahammülsüz ve sabırsız hale geliyorlar. Çünkü; doyasıya koşmadan, hoplayıp zıplamadan, düşüp kalkmadan büyüyorlar.

Gerçek hayattan kopan, tüm ilişkilerini ve iletişimi sanal ortama taşıyan çocuklar, gerçek hayatla yüz yüze geldiklerinde bocalıyorlar. Sanal dünyada alıştıkları ilişki tarzının gerçek hayatta işe yaramadığını görünce yeniden sanal dünyalarına dönmeyi seçiyorlar. Sonuçta, gerçekle teması olmayan, sanal bir nesil ortaya çıkıyor. Zamanla yalnızlaşan çocuklar, yalnızlıklarını gidermek için haz aldıkları şeylere daha fazla yoğunlaşıyorlar. Bunun sonucunda ise ortaya derin bağımlılıklar çıkıyor.

Bilgisayarda görüntülerin hızlı akışına, peş peşe gelen sahnelere alışan çocukların beyni okul hayatına adapte olmakta zorlanıyor. Çünkü beyin daha fazla uyarı istiyor. Öğretmenin ders anlatımı sıkıcı gelmeye başlıyor ve derse yoğunlaşmakta zorluk çekiyorlar. Bunun neticesinde ise motivasyon ve konsantrasyon problemleri ortaya çıkıyor.

Bilgisayar Oyunları: Bağımlılık Belirtileri

Birçok çocuk bilgisayar oyunları oynuyor ama bağımlı çocukların durumu farklılık gösteriyor. Çocuklar, ödev yapmaları ve ders çalışmaları gereken zamanı bilgisayar ile geçiriyorsa, bilgisayarı sosyal faaliyetlerine ve arkadaşlarına tercih ediyorsa, öğretmenleri çocuğunuzla ilgili farklılıklar gözlemliyorsa bağımlılıktan şüphelenmek gerekiyor. Bu durumda çocuğunuzun bilgisayar kullanımı ile ilgili adım atmanız gerekiyor. Doğru yöntemler kullanıldığı takdirde bilgisayar oyunları, zaman yönetimi, mesajları doğru algılama, eleştirel düşünme, görsel becerinin artışı, zihinsel kapasiteyi yükseltme ve stres altında soğukkanlı kalabilme becerisi gibi özelliklerin kazandırılmasına aracı olabiliyor. Önemli olan bilgisayar oyunlarını yasaklamak değil; doğru kullanmayı öğretmek… Bu noktada atılması gereken adımların ilki, çocuğunuzu ve yaşadığınız durumu kabullenip çözüm arayışına girmek…

Ailelerin Yaklaşımı Nasıl Olmalı?

Peki; ailelerin yaklaşımı nasıl olmalı? Bir çocuğa “Bilgisayar oyunları oynama!” demek hiçbir zaman gerçekçi olmaz. Çünkü; insanlarda yasaklanan şeylere karşı merak ve öğrenme iç güdüsü uyanır. Bu nedenle yasaklamak çözüm olmayacaktır. Yasaklamak yerine çocuğunuza bilgisayarı doğru kullanmayı öğretmeniz ve onu farklı alanlardaki hobilerle tanıştırmanız gerekiyor. Çocuklarımıza birçok konuda kural koymak zorundayız. Bazen bu kuralları uygularken “Hayır!” demek zorunda kalıyoruz. Ne sürekli “hayır” demek, ne de sürekli “evet” demek doğrudur. Bir tanesi çocuğun özgüvenini törpüler, diğeri ise özsaygısını.

Bilgisayar oyunları; macera oyunları, spor, yarış, zeka oyunları, savaş ve strateji oyunları gibi çeşitli içeriklerde olabiliyor. Şiddet ve saldırganlığa yönelik davranışlar yaşamın ilk yıllarında kazanılıyor. Bilgisayar oyunlarına bağımlılık ise zamanla hastalık haline dönüşüyor. Adam vurma ve öldürmenin çok olduğu oyunlara düşkünlük göstermenin, çocuklar için kızgınlık duygusunu artırdığı ve gerçek hayatta saldırgan davranışlar göstermeye yol açtığı düşünülüyor. Bu konuda ise en büyük görev elbette ailelere düşüyor.

Bilgisayar Oyunları: Çocuğunuz Hangi Oyunları Oynamalı?

Peki; çocuğunuz büyüdü ve bilgisayar oyunları oynamak istiyor. Çocuğunuzun hangi oyunları oynayabileceği biliyor musunuz? Öncelikle; uzmanlar çocukların 2 yaşından önce teknolojik hiçbir şeyle iç içe olmalarını önermiyorlar. 2-4 yaş arasındaki çocuklar için, renkler, sayılar, hayvanlar ve çiçekleri öğreten çok fazla hareketli görüntü ve ekran parlaklığı içermeyen oyunlar; 4-6 yaş arası çocuklar için, hafıza geliştirici ve sorumluluk kazandırıcı oyunlar; 6-8 yaş arası çocuklar için biraz daha karmaşık zeka oyunları, dil öğrenme oyunları, sorumluluk ve strateji oyunları, 8 yaş sonrası için ise strateji ve inşa oyunları öneriliyor.

Bilgisayar oyunları ve kullanımının çocuklar üzerindeki etkileri ile ilgili sorularınız için aba Psikoloji ile iletişime geçebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

Read More

Çocuklarla doğru iletişim kurmak oldukça önemlidir. Peki; bunu nasıl yapacağız? Öncelikle şu soruyu yanıtlayarak başlayalım; “iletişim nedir?”. İletişim, bir şehrin su kaynağı gibidir. Su kirlendiğinde, o kaynaktan beslenen şehir nasıl etkilenirse, doğru iletişim kurulmadığında ilişkiler de öyle zedelenir. Yani kısaca iletişim, insanların birbirine bilinçli veya bilinçsiz olarak iletmek istedikleri duygu ve düşüncelerini aktardıkları bir süreçtir.

Sağlıklı İletişimin En Önemli Koşulu: Empati

Sağlıklı iletişim için en önemli koşulun empati olduğunu söyleyebiliriz. Empati, bir anlamda karşınızdakinin duygu ve düşüncelerini yargılamadan ona onun penceresinden bakmaktır. Başarılı bir iletişim için, karşımızdaki kişilere saygı duymak, onların varlığını kabul etmek, önemli ve değerli olduklarını hissettirmek oldukça önemlidir. Bunlara ek olarak, iletişim kurarken doğal davranmak ve abartıdan uzak olmak dikkat edilmesi gereken bir noktadır.

Çocuklarla Doğru İletişim: En Sağlıklı İletişim Yöntemlerinden Biri Etkin Dinleme

Çocuklarla doğru iletişim kurmanın en önemli öğelerinden biri dinlemektir. Etkin dinleme en sağlıklı iletişim yöntemlerinden biridir. Çocuğunuz kendisini dinlediğinizi gördüğünde, önce kendisine değer ve önem verdiğinizi, kabul edildiğini ve buna bağlı olarak sevildiğini düşünür. Aynı zamanda çocuğunuz, duygularını ifade etme olanağı bulduğu için anlaşıldığını düşünür ve rahatlar. Böylece çocuğunuzun hem benlik saygısı artar, hem de size karşı yakınlık duyar. Bu sağlıklı mesaj akışı çocuğunuzun sizinle olan etkileşimini ve bağını güçlendirir. Çocuklar, dinlenmemeleri ve ciddiye alınmamaları konusunda oldukça hassastırlar. Dinlenmediklerini kolaylıkla fark ederler. Çocuğunuzun sözlerine özenle kulak vermeniz, onun duygusal gelişimi için oldukça önemlidir.

Çocukların ilk sosyalleşmesi, bebek ile anne arasındaki ilk iletişimle başlar. Bu da dokunmadır. Annenin sevgi ve şefkatle bakması iletişimi ve bebeğin sosyalleşmesini kolaylaştırır. Bebeğin ilk sosyalleşme tepkisi ise gülümsemesidir. Bebekle kurulan iletişimde jest ve mimikler bu bağlamda çok önemlidir. Bebekler, sizin onlara söylediklerinizden daha ziyade göstermiş olduğunuz jest ve mimiklere dikkat ederler.

Çocuklar Nasıl İletişim Kuracaklarını Ailede Öğrenir

Çocukların gelecekte nasıl iletişim kuracağını öğrendiği nokta ailedir. Aile içi ilişkiler çocuğun diğer insanlarla iletişimi üzerinde etkilidir. Aile içi ilişkiler ne derece sağlıklı olursa, çocuğunuzun başkalarıyla kurduğu ilişki de aynı ölçüde sağlıklı olacaktır. Örneğin, ev içinde sürekli fiziksel ve duygusal şiddet yaşayan çocuklar bu iletişimi sürdürür ve çevresindekiler ile de bu şekilde anlaşır.

Çocuklarla Doğru İletişim Kurmak İçin Nelere Dikkat Etmeliyiz?

Peki; çocuklarla doğru iletişim kurmak için nelere dikkat etmeliyiz? İlk olarak, duyguyu reddetmek yerine duyguyu isimlendirmeniz oldukça önemlidir. Duyguya bir anlam verdiğinizde çocuğunuzun daha kötü etkileyeceğinden korkmak doğru bir yaklaşım değildir. Onu daha çok üzülmekten korumaya çalışırken çocuğunuz aslında anlaşılmadığı duygusuna kapılabilir. Oysa çocuklar, yaşadıklarını sözcükler halinde duyduğunda rahatlar.

İkinci olarak, açıklama ve mantık yerine çocuğunuza istediklerini bir hayal dünyasında sunmak doğru değildir. Çocuğunuz elde edemeyeceği bir şey istediği zaman, mantıklı kanıtlarla çocuğunuza neden bu şeye ulaşamayacağını anlatmaya çalışmak yerine hayal dünyalarını anladığınızı göstermeniz oldukça önemlidir. Son olarak, sorular ve öğütler yerine bir sözcükle onaylamanız onun için destekleyicidir. Suçlanan çocuklar, olumlu ve yapıcı düşünemezler. Basit bir onaylama sözcüğü çocuğunuzun kendi duygularını keşfetmesine olanak sağlar.

Günlük yaşamda anne baba çocuk üçgeni içinde yer yer anlaşmazlıklar ve çeşitli mücadeleler yaşanabilir. Çocuğunuza sert bir geri bildirimde bulunmanız işleri daha kötü hale getirebilir.  Burada önemli olan kendinizi çocuğunuzun yerine koymanızdır. Sorunu çocuğunuzun anlayabileceği bir dilde anlatmak, çocuğunuz ile karşılıklı olarak duygularınızı yansıtarak iş birliği içinde olmanız önemlidir. Buna ek olarak; çok fazla sözcük ile sorunu tanımlamak yerine, basit sözcükle durumu özetlediğinde daha etkili iletişim kurabilirsiniz.

İletişim biçimleri ve çocuklarla doğru iletişim kurma yolları hakkında daha detaylı bilgi edinmek için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Psikolojik değerlendirme testleri, çocuk gelişimi açısından oldukça önemlidir. Psikolojik değerlendirme, kişinin güçlü ve zayıf yönlerini belirlemek amacıyla yapılır. Çocuklara, iç dünyaları ve davranışlarıyla ilgili ipuçları veren bu testler; duyguları anlama ve açıklama noktasında da yardımcı olabilir. Testler, gözlem, anket ya da bazı görevleri yerine getirme şeklinde uygulanabilir. Zaman zaman çocukların gösterdiği olağan dışı ve problemli davranışlar testleri gerekli kılabilir. Peki; çocuklar için hangi testler uygulanıyor? Birlikte göz atalım.

WPPSI Testi

İlk olarak 1967 yılında uygulanan, David Wechsler tarafından geliştirilen WPPSI testi, 2,5-7 yaş aralığında çocuklar için tasarlanmış psikolojik değerlendirme testleri arasında yer alıyor. WPPSI çocukların görsel detaylara odaklanma, bağ kurabilme, anlama ve akıl yürütme becerilerini ölçümlemeyi amaçlar. Bunun yanı sıra; kavramsal düşünme, konsantrasyon, hafıza gibi unsurlara da odaklanması söz konusu olabilir.

Psikolojik Değerlendirme Testleri: Moxo Testi

Moxo Testi, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, dürtüsellik gibi konulara odaklanan bir testtir. Yaklaşık 15 dakikalık bir süre içerisinde uygulanır. Moxo Testi, çocuğun çevresel koşullar altındaki dikkatini ölçmeyi amaçlar. Genellikle 6-12 yaş aralığındaki çocuklara uygulanır.

Wiat III Başarı Testi

Wechsler Bireysel Başarı Testi kısaca Wiat III, ergenlik çağındaki çocukların ve genç yetişkinlerin başarılı değerlendirmeyi amaçlanan kapsamlı bir testtir. Çok sayıda ve farklı nitelikte bölümlerden oluşur. Temel okuma, yazılı anlatım, matematik, okuduğunu anlama bu bölümlerden bazılarıdır.

CARS Testi

CARS Testi ya da Çocukluk Çağı Otizm Değerlendirme Ölçeği; otizm belirtileri gösterdiği düşünülen çocukları değerlendirme amacıyla tasarlanmış bir testtir. 2 yaş ve üzeri çocuklara uygulanır. Otizmli çocukları diğer gelişimsel engelli çocuklardan ayırmaya yardımcıdır. CARS Testi ile çocukların, insanlarla ilişki kurma, empati, dinleme, görsel tepki, sözlü ve sözsüz iletişim, vücut ve nesne kullanımı gibi birçok farklı alanda değerlendirilmesi amaçlanır

Psikolojik Değerlendirme Testleri: WISC-V

Açılımı The Wechsler Intelligence Scale for Children–Fifth Edition olan WISC-V, öğrenme güçlüğünü teşhis etmek anlamında günümüzde en etkili psikolojik değerlendirme testleri arasındadır. Çocukları daha iyi tanımak ve kişisel çözümler sunmak amacıyla uygulanır. WISC-V, sözlü anlama, akışkan zeka, kısa süreli hafıza ve işleme hafıza gibi unsurları kapsar. Dünya ölçeğinde en güvenilir ve en güçlü testler arasında gösterilmektedir.

Stanford Binet Zeka Testi

2-16 yaş aralığındaki çocuklara uygulanabilen Stanford Binet Zeka Testi, bilişsel becerileri değerlendirmeyi amaçlıyor. Stanford Binet Zeka Testi, zeka ve yeteneği; bilgi, nicel akıl yürütme, görsel-uzamsal işleme, çalışan bellek ve akışkan muhakeme faktörleri üzerinden ölçümlüyor.

Psikolojik değerlendirme testleri hakkında daha detaylı bilgiye ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Psikolojiye dair merak ettiğiniz her şey ve sormak istedikleriniz için bizimle iletişime geçebilir, YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

 

Read More

“Leiter Uluslararası Performans Testi” çocuk ve ergenler için üretilmiş bir zeka testidir. Piyasada çeşitli kontrollerden geçerek uluslararası standartlarda onaylanmış birçok zeka testi bulunmaktadır. Örneğin, WIPPSI -IV, Stanford Binet  Zeka Testi çocuklar için en çok kullanılan zeka testlerindendir. Fakat Leiter ölçeği özel bir zeka testidir. Ölçek; konuşmadan, pandomim şeklinde yapıldığı için konuşma problemleri olan 2-18 yaş arası çocuklara ve ergenlere de uygulanabilmektedir.

Ölçeğin Avantajları Nelerdir?

Leiter ölçeği zekayı dil becerilerinden ayrı tutarak ölçen özgün bir testtir. Örneğin işitme engelli bir çocuk danışanı düşünelim. Danışanın normal şartlarda diğer zeka testleriyle zekası ölçülürken dil becerilerini dahil etmeden bir ham puan hesaplamak pek de mümkün değildir. Her zeka testinin dil becerilerine yönelik alıcı ve ifade edici dil becerileri gerektiren bölümleri vardır. Testler sözel cevaplar bekler ve sözel sorular içerir. Bu nedenle bu danışanın zekası belki de sırf dil becerileri konusunda farklı bir problemi olduğu potansiyelinden daha düşük bir sonuç elde edilebilir. Sonuçların geçerliliği de burada sıkıntıya düşmektedir. Ancak Leiter Ölçeği bu tür danışanların zekasını dil becerileri hesaba katılamadan daha objektif ölçmeyi hedefler.

Leiter Ölçeği Nasıl Uygulanıyor?

Ölçek herhangi bir dil yetisini ölçmediği için uygulayıcıların da testi yaparken sessiz olmaları gerekiyor. Leiter ölçeği içerisinde pandomim talimatları içerir ve test boyunca pandomim yoluyla yönlendirilmeler yapılmaktadır. Bu ölçeği uygulamak için uzmanların çeşitli eğitimler alması gerekir. Psikolojik danışmanlar, psikologlar ve psikolojik hizmetler lisans mezunları ölçeği uygulamak için eğitim alabiliyorlar. Eğitim esnasında testi uygulama kuralları öğretilmektedir. Test eğitimlerinde süreyi nasıl ayarlamak gerektiği, çocuğu test esnasında yönlendirme ve ölçek için nasıl pandomim yapılacağı gibi bilgiler öğretilmektedir.

Leiter Ölçeği: İçerik

Leiter ölçeği her zeka testi gibi alt testlerden oluşmaktadır. Zeka testlerinin alt testlere bölünmesinin nedeni zekayı çok yönlü şekilde ölçebilmeyi hedeflediklerindedir. Leiter obje bulma, sınıflandırma,  eksik resmi tamamlama, sıralama gibi zekaya yönelik 10 farklı alt test içeriğinden oluşur. Bu 10 alt testten alınan puanlar ayrı ayrı hesaplanır. Ardından toplamından elde edilen ham puanla bir sözsüz zeka puanı elde edilir. Böylelikle özellikle uygulanan kişinin zekasının hangi yönde daha gelişmiş olduğu da alt testler yoluyla gözlemlenebilir. Bunların dışında objektif bir ölçüm olması adına içerik yaşa göre bölünmüştür. Her yaş aralığından beklenen performans farklıdır. Zeka yaşa göre ölçülmektedir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca Doç. Dr. Gamze Sart’ın blog sayfasını da takip edebilirsiniz.

Read More

Çocukluk çağı travmaları hafife alınsa da aslında çocukken yaşanan travmalar hayatımızı en çok etkileyen olaylardır. Özellikle beynin büyük gelişim gösterdiği döneminde 0-6 yaş aralığında yaşanan olaylar kişinin ileriki hayatında izlerini taşımaktadır. Yetişkinler bu konuda yanılarak sürekli “çocuk daha anlamaz, aklı ermiyor zaten, hatırlamıyordur bile.” diye düşünmektedirler. Fakat çocukken travma yaşayan bireylerin yaşadıkları bilinç dışına yerleştiğine dair bir sürü örnek bulunmaktadır. İleride yaşanan problemlerin kökeninden unutulmuş, bastırılmış, zihnin karanlık kapıları ardına itilmiş olaylar yatabiliyor. Travmanın yaşanması bazı koşullarda engellenemeyebilir ama ebeveynlerin çocukluk çağı travmalarını bilmesi çocuğun durumunu anlayıp müdahale etmek için önemlidir.

Çocukluk Çağı Travmaları: Nasıl Tanımlarız?

Birçok farklı deneyim travmaya yol açabilir. Genelde bir olayın travmatik hale dönüşmesi kişinin hayatını önemli oranda etkilemesi ya da kişinin önemli oranda etkilediğini düşünmesi sonucunda gerçekleşir. Cinsel taciz, araba kazası, doğal afetler, çocuklukta ameliyat geçirmek, sevilen bir yakını kaybetmek tartışılmaz çoğu çocuğun hayatında travma yaratacak olaylardır. Bunun dışında strese yol açacak hayat koşulları da çocukta travmaya yol açabilir. Örneğin zorbalığa maruz kalma, yetişkinler için normal ve olası görünse de çocukta travmatik olabilir. Son olarak çocukluk çağı travmaları farklı olarak her zaman direkt çocuğun yaşadığı deneyimler değildir. Örneğin sevdiği birinin acı çektiğini görmek ya da televizyonda izlenilen şiddet içerikli sahneler de çocukları etkileyebilir.

Çocukluk Dönemi Travmaları ve Post Travmatik Stres Bozukluğu

Post travmatik stres bozukluğu (PTSB) yaşanan travmadan ötürü birden farklı uyarana karşı stres duyma rahatsızlığıdır. Çocukluk çağı travmaları arasında sayılabilecek bir travmadır. Genellikle çocuğun birden fazla uyaran tarafından etkilenmesi sonucu ortaya çıkar. Travmayı hatırlatıcı objeleri ya da benzer olayları gördüğünde de çocuk kendini huzursuz hisseder. Böyle durumlarda çocuklar kendilerini aşırı tetikte tutarak dikkat kesilirler. Her an kötü bir şey olacağından korktukları için tetikte olurlar. Hatta panik atak krizlerinin travmayla birlikte ( ) görülme imkanı vardır. PTSB sahibi çocuklar sinir, agresiflik, depresyon, korku, başkalarına güvenmekte zorluk çekme, düşük özgüven, kendilerine zarar verme eğilimi gibi davranış biçimleri gösterebilirler. PTSB dışında da travmaya maruz kalmış çocuklarda da bazı sıkıntılar gözlenebilir.  Sinir hali  ve odaklanmada sıkıntısı, korku oluşumu, ölüm ve güvenlik konusunda düşüncelerin artması, aktivitelere ilginin azalması, uyku problemleri, üzüntü, okulu reddetme gibi davranışlar görülebilir.

Çocukluk Çağı Travmaları Uzun Vadede Etkileri

Çocukluk çağı travmaları uzun vadede farklı sıkıntılara yol açabilir. Bu çocuklukta yaşanan travmaların bazı sağlık problemlerine yol açtığı ya da problemleri tetiklediği istatistiksel olarak kanıtlanmıştır. Astım, koroner kalp rahatsızlığı, depresyon, diyabet ve inme gibi problemler çocukluk çağı travmalarından dolayı ortaya çıkabilecek risk durumlarıdır. Yine istatistiklere göre çocuklukta travma yaşayanların yetişkinlik dönemlerinde intihar girişiminde bulunma olasılıkları yüksektir. Özellikle cinsel taciz, ev içi şiddet durumlarının bu riski arttırdığı gözlemlenmiştir.

Read More

Sanat terapisi ve sanat terapisi eğitimi nedir? Hayatımıza nasıl yön verir? Bireye nasıl bir fayda sağlar? Günlük yaşantımızda pek çok sorunla mücadele etmek zorunda kalabiliyoruz. Çoğunlukla, zamanın hızlı akışında iç dünyamıza bakma ve hislerimize odaklanma fırsatı bulamıyoruz. Yoğun stres ya da geri plana ittiğimiz küçük sorunlar zaman içinde daha büyük problemler olarak karşımıza çıkabiliyor. Tam da bu noktada sanat terapisi devreye giriyor.

Sanat Terapisi Nedir?

Sanat terapisi, görsel sanatlar aracılığıyla kişinin duygularını ifade etmesine olanak veren bir yöntemdir. İnsanların kendilerini ve anlatmak istediklerini daha doğru ifade edebilmesine ve başkalarıyla iletişim kurabilmelerine yardımcı olur. Özellikle sözlü iletişim kurma konusunda zorluk yaşayan kişiler için alternatif bir psikoterapi yöntemidir. Elbette yalnızca sözlü iletişim problemi olanlara uygulanmaz; herkes için etkili ve keyifli bir terapi yöntemidir.

Görme, işitme, duyma gibi duyuların tamamı bu terapi tekniğinde aktarım aracı olarak kullanılır. Sanat terapisinin amacı bir sanat eseri ya da sanatsal nitelikli bir ürün ortaya çıkartmak değildir. Önemli olan sanat yoluyla duyguları dışa vurabilmektir. Bu sebeple terapiye katılan kişilerin sanatsal yeteneği olması gerekmez ve katılımcılar estetik bir beğeniye göre yargılanmazlar.

Sanat Terapisi ile bireylerin bilinçaltına inilmesi mümkün olur. Bastırılan problemler ve travmalar bu yöntemle ortaya çıkartılabilir. Böylelikle problemlerin çözüm konusunda daha sağlam atılması söz mümkün olabilir.

Sanat Terapisi Eğitimi Nedir?

Sanat terapisi elbette herkes tarafından uygulanabilecek bir yöntem değildir. Sanat terapisi uzmanlık ve çeşitli eğitimler gerektiren bir alandır. Sanat terapisi eğitimi, duyguların dışavurumunu sağlamak, farklı bakış açıları kazandırmak, kişinin iletişim yeteneklerini arttırmak, endişe ve korkularla yüzleşmesini sağlamak noktasında çeşitli teknikler kullanmaya olanak verir.

Sanat Terapisi ve Sanat Terapisi Eğitimi Hayatımıza Nasıl Yön Verir?

Aslında günlük koşuşturmacalar ve yoğun stres altında en çok ihtiyaç duyduğumuz şey duygularımıza kulak vermek ve kendimizi ifade edebilmektir. Sanat terapisi tam da bu noktada devreye girer ve sanatın gücünden faydalanarak kendimizi daha iyi tanımamıza, ihtiyaçlarımızın farkına varmamıza, çevremizdekilerle daha iyi iletişim kurmamıza ve dolayısıyla kendimizi daha iyi hissetmemize olanak verir.

Sanat Terapisinin Faydaları Nelerdir?

Sanat terapisi, stres, anksiyete, panik atak, bipolar bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu gibi pek çok problemle mücadelede kullanılan bir yöntemdir. Kişinin bu problemlerle başa çıkma becerisinin artmasına yardımcı olur. Özgüvenin artmasına ve sosyal becerilerin gelişmesine katkı sağlar. Katılımcıların karar mekanizmalarının gelişmesi söz konusudur. Odaklanma güçlüğü, konuşma bozukluğu gibi problemlerin önüne geçilmesine yardımcı olur.

Sanat Terapisi, sanat terapisi eğitimi, farklı terapi yöntemleri, panik atak, anksiyete ve psikolojik problemlerle mücadele gibi konularda bilgi ve destek almak için aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Psikoloji hakkında daha fazla içeriğe ulaşmak için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Nöropsikoloji nedir? Nöropsikoloji, beynin ve sinir sisteminin diğer kısımlarının bir kişinin bilişini ve davranışlarını nasıl etkilediğiyle ilgilenen bir psikoloji dalıdır. Davranışın ve bilişin beyin işlevinden nasıl etkilendiğini anlamayı amaçlayan ve nörolojik bozukluklar ve bunların davranışsal ve bilişsel etkilerinin tanı ve tedavisi ile ilgilenen hem deneysel hem de klinik bir psikoloji alanıdır. Daha da önemlisi, bu psikoloji dalındaki profesyoneller genellikle beyindeki yaralanmaların veya hastalıkların bilişsel işlevleri ve davranışları nasıl etkilediğine odaklanır.

Klasik nöroloji, sinir sistemi patolojisine odaklanır; klasik psikoloji ise büyük ölçüde ondan ayrılmışken, nöropsikoloji, nörolojik bozukluklar ve bunlara sahip olan hastaları inceleyerek beynin zihinle nasıl bir ilişki kurduğunu keşfetmeye çalışır. Bu noktada zaman zaman nöropsikolojik testler devreye girebilir. Bulguları, kavramları ve endişeleri nöropsikiyatri ve genel olarak davranışsal nöroloji ile paylaşır.

Nöropsikoloji Nedir? Nöropsikolojinin Tarihi

Nöropsikoloji nedir?” sorusunu yanıtladık. Peki; nöropsikoloji kavramı ne zamandır kullanılıyor? Nöropsikoloji, psikoloji alanında diğerlerine oranla yeni bir disiplin sayılabilir. Bu alanı tanımlayan ilk ders kitabı, Kolb ve Whishaw tarafından “İnsan Nöropsikolojisinin Temelleri” adıyla 1980 yılında yayınlandı. Tarihe bakıldığında; toplumların farklı organların işlevlerini ne zaman değerlendirmeye başladığına dair çok fazla tartışma olduğu görülmektedir. Yapılan birçok araştırma, antik dönemden itibaren yüzyıllar boyunca beynin gerçek işlevinin ne olduğunun anlaşılamadığı, işe yaramadığının düşünüldüğü ve genellikle otopsiler sırasında incelenmediğini göstermektedir. Yüzyıllar boyunca beyin bedenin merkezi olarak görülmemiştir. Beynin, insan bedeniyle ve davranışlarıyla olan ilişkisinin anlaşılması yüzlerce yıllık çalışmalar neticesinde anlaşılabilmiştir.

Deneysel Nöropsikoloji

Deneysel nöropsikoloji, sinir sistemi ile bilişsel işlev arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak için deneysel psikolojiden yöntemler kullanan bir yaklaşımdır. Araştırmacıların küçük bir kısmı hayvan deneyleri yapabilse de, çalışmaların çoğu laboratuvar ortamında sağlıklı insanları incelemeye yönelir. Deneysel nöropsikoloji alanındaki bu araştırmalar genellikle; nöroanatomi ve psikolojik işlev arasında bağlantılar kurmak için sinir sisteminin belirli özelliklerinden yararlanır.

Klinik Nöropsikoloji

Klinik nöropsikoloji, nöropsikolojik bilginin, nörobilişsel sorunlara neden olan hastalık veya yaralanma yaşayan kişilerin değerlendirilmesine yönetimine ve rehabilitasyonuna uygulanmasıdır. Özellikle, bu tür bir hastalık ve yaralanmanın psikolojik faktörleri nasıl etkileyebileceğini ve bunlardan nasıl etkilenebileceğini anlamak için tedaviye psikolojik bir bakış açısı getirirler.

Nöropsikoloji Nedir? Bilişsel Nöropsikoloji

Bilişsel nöropsikoloji ise hem klinik nöropsikoloji hem de deneysel nöropsikolojinin tamamlayıcı yaklaşımlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Beyin hasarı veya nörolojik hastalık geçirmiş insanları inceleyerek zihni ve beyni anlamaya çalışır. İyileştirilmiş nörogörüntüleme tekniklerinden yararlanarak fonksiyonel ilişkilerin araştırılması ve sinir sisteminin incelenmesi gibi konularla ilgilenir.

Nöropsikoloji nedir?” sorusu hakkında daha fazla bilgi edinmek, nöropsikoloji ve nöropsikolojik testler hakkında farklı içeriklere ulaşmak için aba Psikoloji web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Psikolojiye dair daha fazla içerik için YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Read More

Bağımlılıklardan nasıl kurtulabileceğimiz karmaşık bir konudur. Çoğu kişi bağımlılıklarından kurtulmak istemesine rağmen bu davranışın önüne geçmekte zorlanır. Diğer davranışlarımızdan farklı olarak bağımlılık dediğimiz şeyin biyolojik ihtiyaç haline dönüştüğü gözlemlenmektedir. Esasında bağımlılık terimi de bir “maddeye” bağımlı olmaktan gelir. Vücudun kendi kendine ürettiği hormonların dışarıdan alınan madde yoluyla afallamasıyla, hatta bir nebze bozulmasıyla bağımlılıklar meydana gelir diyebiliriz. Sonucunda biyolojisi bozulan kişiler dışarıya bağımlı hale gelirler. Bunun kötü tarafı ise basit görünen bir alışkanlığın büyük tehlikelere yol açabileceği gerçeğidir. Bağımlıların hayattan koptuğu,  ilişkilerinin bozulduğu, depresyona girdikleri, intihar ettikleri ya da aldıkları yüksek doz yüzünden hayatlarını yitirdikleri sıkça görülür.

Bağımlılıklardan Nasıl Kurtuluruz? Bağımlılığınızı Kabul Edin

Her şeye başlamadan önce bağımlılığın farkında olmak öncelikli adımdır. Diyelim ki çok sevdiğiniz bir yakınınızı bağımlılıklardan nasıl vazgeçireceğiniz üzerinde kafa patlatıyorsunuz fakat kendi bağımlılığını kabul etmiyor. Bu durumda değişim için adım atılamayacaktır. Özellikle internet bağımlılığı söz konusu olduğunda gün içerisinde aktif kullanılması, ihtiyaç haline gelmesi nedeniyle insanlar bunu bir bağımlılık olarak görmemektedir. Çoğu kişi internette ne kadar çok vakit geçirdiğinin farkında bile değildir. İçki, uyuşturucu ya da sigara söz konusu olduğunda inkar evresiyle karşılaşma ihtimalimiz yüksektir. Aslında kişiler bağımlı olduklarını içten içe bilirler ama bunu kabul edemez, kendilerine bile itiraf edemezler. Her şeyin başı kişinin bağımlılığını bilmesi, kabul etmesinden başlar. Kabul etme evresini genelde bırakma isteği de takip edecektir. Çünkü kişi bağımlı olduğunu itiraf edebildiğine göre bunun kendisine zarar verdiğini de kabul etmiş sayılır. Bu noktada değişim için çalışmak mümkün hale gelir.

Bağımlılığınızın Nedeninin Keşfedin

Kabul evresinden sonra “Bağımlılıklardan nasıl vazgeçeceğim?” sorusundan önce neden bu bağımlılığa sahibim üzerine çalışılmalıdır. Bir bağımlılığa sahip olma sebepleri göründüğünden daha komplekstir. Altında yatan nedeni bulmak için düşünmek gerekir. Bağımlılıkların altında yatan nedenler ya da başlamasına neden olan faktörler sıklıkla duygusal ve psikolojik faktörlerdir. Örneğin alkol bağımlılığının en sık görülen sebeplerinden biri sosyal ortamlardaki utangaçlığı kırmak, sosyalleşmektir. Alkol aldıktan sonra daha rahat konuşabildiklerini gören kişiler içmeye utangaçlıklarını kırmak için başlarlar ancak sonra işler değişir. İçilen miktara karşı gün geçtikçe direnç kazanılır ve tekrardan rahatlama etkisini elde etmek için kişi gün geçtikçe miktarı arttırır. Alınan doz ve süreç arttıkça bağımlılık haline gelmeye başlar. Mutsuz hissetmek, çözülemeyen problemler, yoksulluktan gelen çaresizlik hissi gibi faktörler diğer bağımlılığı tetikleyici duygusal ve psikolojik faktörlerdendir. Burada önemli olan kişinin kullanımında tetikleyici olanı bulmasıdır. Neyin kullanıma sebep olduğu bulunursa problemi çözmek kolaylaşacaktır.

Alışkanlıklarınızı Değiştirin

Neyin kullanıma sebep olduğunu öğrendiğimize göre bu yıpratıcı alışkanlığı değiştirmek için son adıma geçebiliriz. Bağımlılıklardan nasıl kurtulacağımın cevabı alışkanlıklarınızı değiştirmekte gizlidir. Bu noktada iki şeye odaklanmak gerekir. Bu alışkanlığınıza sürükleyen tetikleyiciyi başka yollarla tatmin etmek ve bağımlılığı anımsatan ipuçlarından uzaklaşmak önemlidir. Sigara bağımlısı bir birey üzerinden düşünelim. Farz edelim ki bağımlılığını tetikleyen/başlatan neden stresli bir iş hayatına sahip olması. Her stresli olduğunda bu kişi sigara arayışına girecektir. Stresli dönemlerinde de kullanımını arttıracaktır. Bu koşullarda tetikleyicisi ,stresi, dindirmek için başka, sağlıklı yollar bulması etkili olacaktır. Örneğin stres anında sigara içmek yerine spor yapmaya yönelmek kişiye hem iyi gelecektir hem de kişi sigara içmekten uzaklaşacaktır. Sigara içmenin yerine spor yapmak gibi sağlıklı bir alışkanlık koyarak alışkanlıklarını değiştirmek etkili bir çözümdür. Öte yandan kişiye hala bağımlılığını hatırlatan ipuçları olabilir. Örneğin kahveyle sigara içme alışkanlığı olan birinin her kahve içtiğinde canı sigara ister. Bu durumda sigarayı anımsatan kahveyi azaltması faydalı olacaktır.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca farklı konular hakkında özenle hazırlanmış videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalına ulaşabilirsiniz.

Read More

Mutluluk hayat boyu hepimizin peşinden koştuğu şey diyebiliriz. Neyin bizi mutlu edeceğini bulmak kolay görünmeyebilir fakat aslında cevabı içimizde saklıdır. Her şey kendimizi tanıyarak başlar. Kendimizi bilirsek ve nelerden hoşlandığımızın farkında olursak mutluluk kapıları bizim için aralanacaktır. İçinizden ben hala nelerin beni mutlu ettiğini çözemiyorum diyorsanız sizin için buradayız. Blog yazımızı okuyarak kendinizi keşfetmeye hazır olun! Biraz mutluluktan, mutlu olanların ortak özelliklerinden, daha mutlu ve kaliteli bir hayat yaşamanın yollarından bahsedeceğiz.

Mutluluk ve Mutlu İnsanlar

Öncelikle mutluluk ve mutlu insanlardan söz edelim. Mutluluğu aramanın bile aslında yanlış bir şey olduğu bir gerçektir. Eğer bu duygunun peşine sıkça düşerseniz mutluluğu bulamayabilirsiniz. Bu bir duygudur ve duygular değişkendir. Maalesef her zaman mutlu olamayız. Fakat maksimum huzur seviyesine ulaşmak, genel olarak mutlu bir hayat sürdürmek bizi mutlu edeceğini bildiğimiz eylemleri sıkça yaparak mümkün. Hayatlarında maksimum mutluluğu yakalamış olanlar kendilerini iyi tanıyan, kendilerine neyin iyi geldiğini bilenlerdir. Bunun dışında insanların çoğunu mutlu eden şey sevdikleri insanlarla vakit geçirmektir. Neyin beni mutlu edeceğini bilmiyorum diyorsanız öncelikle basit düşünün. Mutluluğu uzakta aramayın. Etrafınızdaki sevdiğiniz kişilerle vakit geçirmek kadar basit bir eylemin bile size iyi geleceği gerçeğini unutmayın.

Hayatta Bizi Neyin Mutlu Edeceğini Nasıl Buluruz? Mutluluk Seçimlere Bağlıdır

Kendinize “Neden bunlar hep benim başıma geliyor.”, “Ben neden mutlu olamıyorum.” diyor olabilirsiniz. Aslında mutluluk bir seçimdir ve mutlu edeceğini bildiğiniz eylemleri yapmak sizin elinizdedir. Hayatta seçimlerimiz yoluyla sevdiğimiz eylemleri ve aktiviteleri yapmayı arttırabiliriz. Hayatı kendiniz ve zevkleriniz için yaşamanız mutluluğunuzu arttıracaktır. Çoğu insanın sevdiği aktiviteleri yapamamasındaki engel başkalarını kendinden çok düşünmesi ve kendiyle ilgili farkındalığının zayıf olmasıdır. Kendinizi tanıma yolunda atacağınız ilk adım “özgür seçimler” yapmanız olacaktır. En basitinden başkalarından bağımsız hangi yemeği nerede yemekten hoşlandığınızı bilmek bile mutlu olma oranınızı arttıracaktır. Eğer kendinizi, zevklerinizi hala tanıyamadıysanız. Keşfe çıkın. Bol bol deneyin ve sevmediğiniz bir şeyi istisnalar dışında bir daha tercih etmeyin. “Ben neleri sevmiyorum?, Ben neleri seviyorum? ” listesi yapmak seçimlerinizi kaliteli hale getirecek ve neyin sizi mutlu edeceğini bulmanızı sağlayacaktır.

Değişime Ayak Uydurmak Mutluluğu Zinde Tutar

Beni neyin mutlu edeceğini bulamıyorum diyenlerin bir diğer problemi de eski alışkanlıklardan vazgeçememe olabilir. Sürekli yaptığınız eylemlere bağlılık gösterip yeni şeyler denememek de mutluluğa engeldir. Zaman zaman değişime ihtiyaç duyarız. Önceden yapmayı çok sevdiğiniz bir şey konusunda direnç göstermenin anlamı yok. O an sizin için ne anlama geliyor? Bunu düşünün. İnsanın anlık düşünceleriyle bile neyin mutlu edeceği değişebilir. O an en sevdiğiniz etkinlik dışında başka bir aktivite de sizi mutlu edebilir ya da artık en sevdiğiniz aktivite mutlu etmiyor bile olabilir. Özellikle hobileriniz konusunda kendinize zorlayıcı davranmamaya çalışın. Bu aralar canınız piyanonun başına geçip çalmak istemiyorsa bırakın çalmayın. Anlık değişiminize ayak uydurarak, kendinize “Şuan ben ne istiyorum?” diye sorarak mutlu eden aktiviteleri yapma oranınızı arttırabilirsiniz.

Kararsızlık Yüzünden Neyin Mutlu Edeceğini Bilmeme

Seçimleriniz konusunda kararsızlık yaşamanız da mutluluğunuza ket vuruyor olabilir. Doğru kararlar vermek insana zor gelebilmektedir. Kararın sonuçları üzerine odaklanmak karar vermeyi zorlaştırır. Sonuçları düşünmek yerine yaparken sizi mutlu edeceğini düşündüğünüz eylemlere odaklanın. Eğer istekleriniz hayatınızı yüksek oranda değiştirmeyecek ve etkilemeyecekse ilk aklınıza geldiği an gözü kapalı tercih ettiğiniz kararları uygulamaya çalışın. Ertelemeden yaparsanız, üzerinde defalarca düşünmek yerine bir kere düşündükten sonra  eyleme geçerseniz mutlu olduğunuzu fark edeceksiniz. Eğer bir kere bunu denerseniz aslında sizi neyin mutlu edeceğini içten içe bildiğinizi göreceksinizdir. Bunca zaman sizi mutlu edeceğini düşündüğünüz eylemlerden korkular ve gelecek kaygıları sebebiyle belki de kaçtınız. Kararsızlıklarla iç içe kalıp sonradan vazgeçtiniz. Sizi sizden iyi kimse tanıyamaz. İçten içe kendinizi biliyorsunuz ama sizi mutlu eden şeyleri gözden geçirmek için yüzeye, farkındalık düzeyine çıkarmaya ihtiyacınız var.

Konu hakkında detaylı bilgi almak için Aba Psikoloji ile iletişime geçebilirsiniz. Ayrıca bilgilendirici videolara ulaşmak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube kanalını takip edebilirsiniz.

Read More