Moxo testi, dikkat, hiperaktivite, zamanlama ve dürtüsellik performansını ölçen online bir testtir. Uzmanlar tarafından düzenlenen bu test; çocuk, genç ve yetişkin testi olarak 2’e ayrılmaktadır. Test 8 aşamadan oluşmaktadır. Yetişkinlerde 18 dakika, çocuklarda ise yaklaşık 15 dakika sürmektedir. Moxo testi, kişinin çevresel koşullar altındaki dikkat performasını çeldiricilerle objektif bir şekilde ölçmeyi hedefleyen bir testtir. Görsel ve işitsel olmak üzere iki çeldiriciden oluşan testin bir bölümünde çeldirici bulunmazken, bir diğer bölümde bulunmasıyla, kişinin dikkati, zamanlaması ve dürtüselliği ölçülmektedir. Özellikle 6-12 yaş grupları için hazırlanan bir testtir.
Eğer çocuğunuzda bu belirtiler varsa;
Derslerinde çalışmasına rağmen başarılı olamıyorsa
Dikkat sorunu yaşıyorsa
Sınavlarda zamanlama sorunu yaşıyorsa
Yerinde duramıyor, sık sık yaralanıyorsa
Okula hep geç gidiyorsa ve evden hep geç çıkıyorsa
Moxo testi bu belirtilerde olan çocuklarda uygulanması en sağlıklı testtir. Küçük yaşta hiperaktif olan ve yukarıda belirtilen durumları olan çocuklar, genellikle velileri tarafından ilkokul çağında fark edilmektedir. Erken yaşta fark edilip müdahale edilmesi önemlidir. Aksi halde çocukların ergenlik dönemleri ile birlikte ileriki yaşlarında sorunlarla karşılaşmasına neden olabilmektedir.
Genç ve Yetişkinlerde şu belirtiler varsa;
Okulda dersleri dinlemekte zorlanıyorsa
Sınavlarda stres yapıyor ve zamanlama sorunu yasıyorsa
İş hayatında istenen başarıyı sağlayamıyorsa
Toplantılarda dikkati dağılıyorsa
Trafikte dikkatini toplayamaması sebebiyle kaza yapıyorsa
Bu gibi belirtilerin yanında yoğun ve dikkat isteyen işlerde çalışan kişilerin de Moxo testini yaptırması önerilir. Örneğin; bankacılık, pilotluk, borsacılık, iş makineleri operatörlüğü gibi mesleklerde çalışanlara kesinlikle tavsiye edilmektedir.
Moxo testi ile ilgili daha fazla bilgi almak için YouTube videomuza göz atabilirsiniz.
Akıl Sağlığı Vakfı (MHF) ve Amerikan Psikoloji Birliği (APA)’ nın verdiği öneriler ve kurumumuzun “stres ve kaygı” konusundaki uzman bilgilerinden yararlanarak virüsle psikolojik olarak baş etmek için yapılabilecekleri listeledik.
1.Dayanaksız görüşlerden uzak durun
Virüsle ilgili dayanaksız bilgiler ortalıkta dolaşmakta. Edindiğiniz fazla ve yanlış bilgiler sizi korkutabilir ya da sizde ekstra kaygı yaratabilir. Bilindik ve güvenilir sağlık sayfaları ve doktorunuz gibi yalnızca güvenilir kaynaklardan bilgi almaya çalışın. Çok fazla ve bilinmeyen kaynaklardan bilgi edinmek sizi fazladan strese sokacaktır. Her duyduğunuza inanmayın. “Corona Virüsüne Karşı Koruyucu Önlemler” ve “Corona Virüsü Mitleri ve Gerçeklikleri” blog yazılarımızı okuyarak güvenilir bilgiler edinebilirsiniz.
2.Çevrenizle iletişim halinde kalın
Özellikle karantina ve eve kapanma durumlarında çevreyle olan iletişim kesildiği için problemler yaşanabilir. İnsan sosyal bir varlıktır. Çevrenizle iletişim kurmaya devam edin. Telefon ve internet yoluyla sevdiklerinizle iletişim kurmayı sürdürmeye çalışın.
3.Günlük rutininizi sürdürün
Eve kapanmak sizi depresif hale getirebilir. Depresif ve karamsar ruh haline girmemek için günlük rutininizi sürdürebilmeniz faydalı olacaktır.
Yemek yeme düzeninizi koruyun
Uyku düzeninize dikkat edin
Duyduğunuz kaygıyla başa çıkmak için spor, yoga ve meditasyon yapın.
4.Çocuğunuzla konuşun
Çocuklar geleceğe bırakılacak miraslardır. Özellikle bu konuyla ilgili onları bilgilendirmek oldukça mühim. Çocuğunuzun bu konuyla ilgili ne duyduğunu ona sorun. Endişe uyandırmayacak şekilde olanları anlatın. Daha çok haber niteliğindeki bilgileri paylaşmaya çalışın. Alması gereken önlemleri ona açıklayın. Gerektiği kadar açıklama yapın çünkü çok fazla bu konudan bahsetmeniz çocuğunuzda kaygı ve endişe uyandırabilir.
5.Sizi daha çok kaygılandıracak davranışları kontrol altına alın
Özellikle obsesif kompulsif bozukluğuna (OKB), anksiyete (kaygı) bozukluğuna, sahip bireyler böyle durumlarda diğerlerine göre daha çok endişe duyabilirler. Bu tip psikolojik sıkıntılarınız yoksa bile bu özel durumda kaygı ve endişelerinizin artması çok normal.
Sürekli internetten koronavirüs semptomlarını araştırmak
Olan olayları sosyal medya ve televizyon yoluyla sürekli, durdurulamaz bir şekilde kontrol etmek
Gibi davranışlar gereğinden fazla endişeli olduğunuzun göstergesi olabilir.
Semptomlara yalnızca bir kere önlem almak için bakın. Sürekli incelemek sizde “Acaba bende virüsü kapmış olabilir miyim?” düşüncesi yaratabilir. Endişeden dolayı sizde olmayan belirtileri psikolojik olarak hissedebilirsiniz.
Günlük olayları takip etme oranınızı azaltın. Örneğin her akşam yalnızca bir kere haberleri güvenilir kaynaklardan takip etmek gibi uygulamalar etkili olacaktır.
Düzenli nefes egzersizleri, meditasyon ve mindfulness çalışmaları fiziksel semptom hissetme oranınızı ve stresinizi azaltacaktır.
Bu dönemde alınabilecek önlemler için şu yazımıza göz atabilirsiniz.
Yüzümüze dokunmadan duramayız. Gün içerisinde sık sık yüzümüze dokunuruz. Farkında olmadan yaptığımız bu davranış aslında DNA’mızda var. Yani anne karnındayken bile sık sık yüzüne dokunduğu görülüyor. Bunun en temel nedeni, kendimizi rahatlatma isteğimizdendir. Örneğin şaşırdığımızda, sevindiğimizde, üzüldüğümüzde hep yüzümüze dokunuruz. Yüzümüzdeki belli yerlere farkında olmadan dokunarak baskı kaslarını harekete geçirerek kendimizi rahatlatırız.
Yüzümüze dokunmamamız söylendiğinde, özellikle şu dönemlerde çok sık birbirimize söylediğimiz bu cümle, beynimiz aslında uygulanması pek mümkün olmayan zor bir komutu alır. Uzmanlar bu konuda, beynimizin aldığı bu komutların istemsizce yaptığımız için bu alışkanlığımızı önlemenin bazı yöntemleri olabilir diyor. Örneğin gözlük takmak bir önleyici olabilir. Kadınların daha rahat uygulayabileceği, makyaj yapmak da yüzümüze dokunmamıza engel olabilir. Bunlara ek olarak, ellerimize sık sık krem sürmek de bu anlamda yüzümüze dokunmamızı engelleyebilir. Burada tabii ki bu yöntemlerin uygulanabilmesi yine beynimizdeki komutları yönlendirerek ve bunu uygulamaya çalışarak hayata geçirebileceğimiz önlemlerdir.
Bu alışkanlık aslında sadece insanlara özel değil. Hayvanlarda da görülüyor. Özellikle kediler bunu çok sık yapar. Kediler doğası gereği çok sık kendilerini yalarlar. Özellikle patilerini yüzüne sürtme hareketini çok sık görürsünüz ve bu onları çok mutlu eder. Aynı şey köpekler için ve birçok hayvan için de geçerli.
COVID-19 (Koronavirüs) ülkemizde ve dünyada yaşanan bu sorun, özellikle psikolojik açıdan da değerlendirilmesi gereken bir noktada. Örneğin; şu dönem çok sık haber kanallarını izliyoruz ve doğal olarak olumlu haberler almak için yapıyoruz bunu. Ancak farkında olmadan bu durum, özellikle şu dönem bizlerde farklı psikolojik reaksiyonlara neden olabilir. Korku, anksiyete veya panik gibi duygularımızı tetikleyebilir ve bu duygular bizlerde ileri seviyede sorunlara neden olabilir. Bu durumları engellemek bizlerin elindedir. Örneğin; gün içerisinde yapacaklarınızı listeleyebilirsiniz. Belirli saat dilimlerinde film izlemek, oyun oynamak, kitap okumak gibi evde yapabileceğiniz aktivitelerle hem gününüzü verimli geçirmiş olursunuz hem de farklı konularla meşgul olmak sizi daha iyi hissettirecektir.
Alışılmış düzenin bozulması büyük küçük herkesi olumsuz etkiler. Fakat çocuklarda düzenin bozulması daha sarsıcı sonuçlar doğurabilir. Çocuğun hayatının herhangi bir alanında bozulan düzeni devrilen domino taşları gibi hayatının diğer alanlarına da etki edecektir.
Bu bağlamda doğru yönlendirmeyle işleri çözmek mümkün. Online eğitim gören çocukların etrafındaki tek uyarıcı anne babalarıdır. Anne babaların doğru müdahaleleri sayesinde çocukların yeni eğitim düzenine uyum sağlamaları kolaylaşacaktır.
Eğitim ve psikoloji alanında yaptığımız çalışmalara dayanarak yeni eğitim düzeninde önünüze ışık tutmaya geldik. Ebeveynleri olarak çocuğunuzu yeni düzene ,online eğitime, alıştırmak için rahatlıkla uygulayabileceğiniz yöntemleri derledik.
1.Dikkat Dağıtıcı Ögeleri Sınırlayın
Ders saatleri dışında çocuğunuzun elektronik eşya kullanımını kısıtlayın. Evde çocukların dikkatini dağıtacak bir çok elektronik eşya var. Online eğitim görürken de okul saatleri doğrultusunda çocuğunuza elektronik eşya kullanım limiti koymanız çocuğunuzun derslere odaklanmasını arttıracaktır.
2.Öğrenmek İçin Alan Yaratın
Çocuğunuzun online eğitimi esnasında kullanacağı özel bir alan yaratın. Okul ortamına benzer bir şekilde masanın olduğu ve koltuk, yatak gibi; konfor içerikli, dikkat dağıtıcı malzemelerin bulunmadığı bir alan tercih edin. Ders gördüğü ortam ne kadar okul ortamına benzerse bir o kadar odaklanması ve derslere motivasyonu artacaktır.
3.Ara vermesine özen gösterin
Rutin ve program okula giden çocuklar için oldukça önemlidir. Çocukların okuldaki rutinlerine benzer rutinler yaratmaya çalışın.
Ders araları için okul zilini andıracak şekilde alarm kurmak
Öğlen dersleri bittikten sonra balkonda hava almalarını sağlayın
Sosyal çevrelerinden uzaklaşmak çocukları olumsuz etkileyecektir. Özellikle ilkokul grubundaki çocuklar için arkadaş ilişkileri değerlidir. Bu yüzden çocuklarınızın düzenli olarak arkadaşlarıyla görüntülü konuşmalara katılmasına özen gösterin. Destekleyerek sevdiği arkadaşlarıyla bağlarının sürmesini sağlayın.
5.Ekran Kullanım Süresini Kısıtlamaya Çalışın
Sürekli ekrana maruz kalmak çocuklarda baş ağrısı ve yorgunluğa sebep olabilir. Ders dinledikleri saatler dışında çocuğunuzun ödevlerini ya da kurs materyallerini çıktı almanız, basılı kitaplardan yaralanmanız fayda sağlayacaktır.
6.Diğer Velilerle İletişim Halinde Kalın
Sanal yollarla diğer velilerle iletişiminizi kesmeyin. Tüm çocuklu aileler için evden eğitim yeni bir deneyim. Başkalarının deneyimlerinden faydalanın ve deneyimlerinizi paylaşın.
7.Program Yapın
Çocukların sürekli evde olması onlara yapılacak sorumlulukları olmadığı izlenimini verebilir. Bundan ötürü çocuğunuz ve kendiniz için haftalık programlar yapın. Çocuğunuzun ders dışında yapacağı ödevleri ve projeleri düzene sokun. Aksi taktirde eğitim düzenleri bozulan çocukların beslenme ve uyku düzenleri de bozulacaktır.
8.Çocuğunuzun Tatildeymiş Gibi Davranmasına İzin Vermeyin
Bu zamanlar çocuklara tatil gibi gelebilir. Lakin çocukların eğitimlerinin devam ettiğinin farkında olmaları gerekmektedirler. Çocuğunuzun ders saatlerine uyduğuna ve ödevlerini tamamladığına emin olun.
9.Programınıza Eğlenmeyi Eklemeyi Unutmayın
Çocukların sosyal hayatlarındaki eksiği kapatarak eğlenmeleri de gereklidir bu süreçte. Belki de çocuğunuzla yoğun iş hayatınız sebebiyle bu kadar vakit geçiremiyordunuz. Durumu bir avantaja çevirin ve akşamları çocuğunuzla ailecek oynanabilecek çeşitli oyunlar oynayın.
Stratejik Yetenek Yönetimi öğrencilerin yeteneklerini ortaya çıkartan bir yöntemdir. Özellikle İngiltere, Amerika, Japonya gibi ülkelerde stratejik yetenek yönetimi sistemi uygulanmaktadır. Bu yöntem sayesinde, kişiler yeteneği olduğu mesleklere yönlenebiliyor ve işletmecilerde bu anlamda yeteneği olan kişileri işe alabiliyorlar. Böylelikle daha verimli ve dinamik bir çalışma sistemi elde edilebiliyor.
Stratejik Yetenek Yönetimi, özellikle 6-12 yaş, 12-18 yaş, 18-25 ve 25 yaş üzeri gençlerin kabiliyet ve yeteneklerini ortaya çıkarmak gerekiyor. Bu yaş aralıkları, gelişim ve dinamizmin en verimli zamanlarıdır. Bu nedenle yetenek yönetiminin çocuklarda ve gençlerde iyi bir şekilde analiz edilip saptanması, gelecekteki hayatları için önemlidir.
Stratejik Yetenek Yönetiminde en önemli unsurlardan biri saptamadır. Bu nedenle öğrencilerin yeteneklerini doğru saptayabilmek için bazı psikolojik testler bulunuyor (IQ&EQ, Liderlik, Girişimcilik veya İnovasyon gibi). Bu testler kişinin yetenek ve becerilerini belirleyen testlerdir. Bu testler eğitimciler için sadece ön bir değerlendirmedir.
Öğrencilerin özellikle ilkokul çağlarından itibaren bedenen, ruhen ve beynen birçok konuda gelişim gösterirler. Bu gelişimleri nasıl değerlendirip gerçek istek ve becerilerini ortaya çıkaracaklarını bilmeleri gerekiyor. Bu anlamda Stratejik Yetenek Yönetimi, öğrencilerin ilkokul, orta okul ve Lise çağlarında hangi üniversitede okuması gerektiğini, hangi ülkeyi seçmesi gerektiğini sonrasında da öğrencilere eğitimine yön verecek stratejiler belirlemektedir.
Stratejik Yetenek Yönetimi, gelişen bu global dünyaya öğrencileri entegre etmek için kendilerini keşfetmelerini ve doğru bir eğitim hayatı ile iş dünyasına da hazırlanabilmelerini hedeflemektedir.
Konu ile ilgili daha fazla bilgi almak için Doç. Dr. Gamze Sart’ın YouTube videosuna göz atabilirsiniz.
Tüm dünyayı büyük riskine sürükleyen Corona virüsü (COVID-19) ile ilgili her kafadan farklı sesler çıkmakta. Dünyayı kasıp savuran bu virüsle ilgili fikri olmayan ya da beyan etmeyen birini bulamazsınız. Gördüğünüz ve duyduğunuz her bilgiye inanmamakta fayda var. Aba Psikoloji ekibi olarak gerçek ve güvenilir bilgi vermeye yüksek oranda özen göstermekteyiz. Dünya Sağlık Örgütü(WHO), Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (CDC), Akıl Sağlığı Vakfı (MHF) ve Amerikan Psikoloji Birliği (APA)’ nden edindiğimiz bilgiler ve makaleler doğrultusunda sizi en iyi şekilde bilgilendirmek için hassas konunun üzerinde durarak araştırmalar yaptık.
Bu kritik dönemde birer birey olarak hem kendimizi, hem de etrafımızı korumak için gerekli ve doğru önlemleri almamız gerekiyor.
Dünya sağlık kuruluşlarının ve araştırmaların önerdiği önlemler:
1. Gözünüze, burnunuza ve ağzınıza dokunmaktan kaçının
Neden? Gün içerisinde ellerimizi aktif olarak kullanıyoruz. Ellerle bir çok yüzeye dokunuyoruz. Her ne kadar ,durumum hassasiyeti doğrultusunda, gün içerisinde ellerinizi oldukça az kullansanız da ya da düzenli olarak yıkasanız da fark etmeden bir yerlere dokunmuş olabilirsiniz. Göz, burun ve ağız yoluyla virüsün vücudunuza girme ihtimali oldukça yüksektir.
2. Ellerinizi Sıklıkla Yıkayın
Ellerinizi sıkılıkla, her yıkamada en az 20 saniye sabun ve suyla yıkayın. Özellikle dışardan geldiğinizde, burnunuzu sildiğinizde, hapşırdığınızda ve öksürdüğünüzde mutlaka ellerinizi yıkayın. Eğer sabun ve su yakınlarınızda yoksa en az %60 alkol içerenel dezenfektanı kullanın. El dezenfektanınızı ellerinizi birbirine ovuşturarak kullanın. İki elinizin her yerine sürdüğünüzden emin olun.
3. Solunum hijyeni uygulayın
Solunum konusunda hijyen ve hassasiyet gösterin. Öksürdüğünüzde ya da hapşırdığınızda ağzınızı elinizle değil bükülmüş dirseğinizin iç tarafıyla kapatın. Kağıt mendil kullanmayı tercih ettiğinizde bir kez kullanılmış mendilinizi tekrar kullanmayın ve kullandıktan sonra hemen atın.
Neden? Solunum yoluyla virüsü başkasına geçirme ihtimaliniz oldukça yüksektir. Virüsün sizde olmadığını düşünseniz bile bu konuyla ilgili kesin konuşamazsınız. Virüs henüz etkilerini göstermemiş olabilir ya da fark etmeyerek normal bir nezleniz olduğunu düşünebilirsiniz. Etrafınızı korumak için önlem almakta fayda var.
4. Yakın temastan kaçının
Hastalık belirtisi gösterdiğinizde etrafınızdakilerden uzak durun. Genel olarak insanlarla fiziksel temas kurmamaya özen gösterin. Selamlaşırken bile tokalaşmak ya da öpmekten kaçının.
5. Hastalık belirtisi gösteriyorsanız maske takın
Eğer herhangi bir hastalık belirtisi gösteriyorsanız özellikle etrafınızda başkaları varken maske takın.
Eğer hasta değilseniz maske takmanıza gerek yok. Hasta ve çeşitli sebeplerden maske takamayan (solunumda ekstrem zorlanma gibi sebeplerden) birisine bakıyorsanız maske takmanız gerekmektedir.
6. Eğer ateşiniz, öksürmeleriniz ve nefes almakta zorlanmalarınız varsa hemen tıbbi önlemler alın
Eğer kendinizi iyi hissetmiyorsanız evde kalın. Eğer öksürük, nefes almakta zorlanma veya ateş belirtileri gösteriyorsanız tıbbi yardım alın ve öncelikli olarak bir sağlık kuruluşunu arayın. Yerel sağlık kurumunuzun tavsiyelerini ve tedavi önerilerini dikkate alın.
Neden? Ulusal ve yerel kurumlar yaşadığınız çevreyi dikkate alarak size verilebilecek en güncel bilgiyi vereceklerdir. Önceden aramanız sağlık kuruluşunun sizi doğru sağlık yönlendirmeleri yapmalarını kolaylaştıracaktır. Bu sizi koruyarak virüsün ve diğer enfeksiyonların yayılma ihtimalini azaltacaktır.
7. Sağlık kuruluşlarıyla irtibat halinde olup tavsiyelerini takip ederek uygulayın
COVID-19 ile ilgili son gelişmeleri takip ederek haberdar olun. Ulusal ve lokal sağlık kuruluşlarının ve yetkililerin verdiği tavsiyelere uyun.
Neden? Ulusal ve lokal yetkililer virüsün bulunduğunuz bölgedeki yayılma oranı ve riskiyle ilgili en güncel bilgiye sahiptirler. Onlar bulunduğunuz bölge doğrultusunda kendinizi ve etrafınızı nasıl korumanız gerektiğiyle ilgili en iyi önerileri vereceklerdir.
8. Eğer uzun süreli sağlık problemleriniz varsa ve 60 yaş üzeriyseniz dikkat edin
Araştırmalar ve ölüm oranları yoluyla risk altındaki insanlar tespit edilmiştir:
*60 yaş üzeri bireyler
Aşağıda listelenenlere benzeyen ciddi medikal problemleri olanlar:
*Kalp rahatsızlığı olanlar
*Diyabet hastaları
*Akciğer hastaları
Eğer bu risk gruplarına dahilseniz normal bir vatandaşa göre ekstra önlem almanız sizin ve etrafınızdakilerin sağlığı için önemlidir.
Sınav anında heyecanlanmanıza şaşmamalı. Önemsediğiniz bir konu üzerine deneniyorsunuz. Bununla ilgili heyecan duymak oldukça doğal. Fakat heyecanınızdan sınav öncesi çalışmakta zorlanma, sınav anında terlemeler ve konsantrasyon problemi yaşadınız mı hiç? Öyleyse heyecanınız “sınav kaygısı”na dönüşmüş diyebiliriz. Sınav kaygısı semptomları kendini farklı şekillerde göstermektedir. Kişilerde sınav stresine bağlı olarak kolayca dikkatin dağılması ya da dış uyaranlara karşı rahatsızlık duyma, mide bulantısı, titreme, huzursuzluk, isteksizlik, strese bağlı tırnak yeme , uykusuzluk ve endişe gibi davranışsal semptomlar görülebilmektedir.
Sınav kaygınızı azaltacak fikirleri sizin için derledik:
1. Semptomlarınızı Belirleyin
Yukarda belirttiğimiz gibi sınav kaygısının bir çok belirtisi olabilir. Hangi belirtileri yaşadığınızı belirlemek sorunu çözmek için oldukça önemlidir. Endişenizi tetikleyen arttıran ya da endişelendiğinizde ortaya çıkan fiziksel hassasiyetlerinizi, düşüncelerinizi ve davranışlarınızı inceleyin. Sınava yakın dönemlerinizi ve sınav anındaki düşüncelerinizi gözden geçirin. Mesela sınavlardan önce genelde kendinizi baygın ve yorgun hissediyor olabilirsiniz. Ardından aklınıza “Kesin başarısız olacağım”, “Yapamayacağım.”, “Çok zor olacak ve başarısız olacağım.”, “Daha önce neyi başardım ki zaten.” Gibi cümleler geliyor olabilir. Bu gelecekle ilgili olumsuz varsayımlarınız ve kendinize güvensizlikleriniz düşüncelerinize yansıyor demektir. Son olarak sınav anında başkalarını inceleyip onların yapabildiğini bir tek sizin yapamadığınızı düşünüyor olabilirsiniz. Bunlar sınav kaygısının gözle görülür semptomlarından bazılarıdır. Kendinizde belirtileri keşfettikten sonra onları en aza indirmek veya kontrol altına almak için ilk adımı atmışsınız demektir.
2. Semptomları Ortadan Kaldırmak için Sağlıklı Stratejiler Belirleyin
Her birey kendine özgüdür. Bir stratejinin herkesin işine yarayacağını söylemek pek de mantıklı değildi. Bu yüzden kişilerde beliren belirtileri saptamak endişenin altında yatan sebepleri anlamak için oldukça önemlidir. Sınav kaygısı yaşayan bireylerin farkında olmasalar da gelecek kaygıları da yüksektir. Bu gelecek kaygısının verdiği olumsuz ya da endişeli düşünceler sınav kaygısının yaşanmasını tetikler. Düşüncelerinizi değiştirmek ya da düşüncelerinize karşı pozitif argümanlar oluşturmak tamamen düşüncelerinizin sebebini bilmekten geçer. Kişiler ancak düşüncelerinin sebebini bildiği zaman strateji oluşturabilirler.
Sınava yakın dönemlerde rahat bir pozisyonda sakince kendinizi sınava girmiş gibi hayal edin. Güvendiğiniz ortamda bunu yapmanız beyninizin sınavı “tehdit” olarak görme eğilimini azaltacaktır. Orta beyin bölgesi beynimizin “savaş ya da kaç” tepkisini yönetmektedir. Beyniniz bir olayı ya da durumu tehdit olarak gördüğünde orta beyin bölgesi aktive olur. Tehlike hissettiğimiz anlarda beynin uyarısıyla birlikte vücudumuz adrenalin salgılar. Salgılanan adrenalin aslında iyi bir şeydir. Bizi tehlikelere karşı dinç, aktif ve dikkatli tutar. Fakat sınav kaygısı ve stres bu adrenalinin çok fazla salgılanmasıyla oluşur. Vücudumuz fiziksel, biyolojik ve psikolojik olarak aşırı tepki verir ve bu da olumsuz sonuçlanır. Görselleştirme tekniği adrenalin salgılamanızı ve “savaş ya da kaç” tepkisini fonksiyonel bir şekilde kullanabilmeniz için oldukça faydalı olacaktır.
4. Kendinize Karşı Anlayış ve Şefkat Geliştirin
Endişe ve kaygı beslediğiniz durumlarda kendinizle konuşmalarınızda olumsuz cümleler geçmesi oldukça beklenen bir durumdur.
“Ben başarısızım.”
“Aptal olduğum için yapamıyorum.”
“Yeterince zeki değilim bu yüzden kötü notlar alıyorum ve almaya devam edeceğim.”
Gibi cümleler sizi sadece daha kötü hissettirecek ve endişenizi tetikleyecektir. Endişenizin tetiklenmesi de potansiyelinizin altında bir performans göstermenize sebep olacaktır. Çoğu sınav stresi yaşayan insanların tatmin etmeyen sonuçlar almaları streslerinden ötürüdür. Sınav stresi yaşıyorsanız muhtemelen çok başarılı bir insansınız. Başarılı olduğunuz için sınavın sizin üzerinizdeki etkisini önemsiyorsunuz fakat gereğinden fazla düşünüp endişeleniyor, kendinizi strese sokuyorsunuz.
Yukarıdaki cümleleri kurmak yerine kendinizle olumlu konuşmayı deneyin.
Gibi cümleler kurmayı kendinize alışkanlık haline getirin. Bunun dışında size güvenen insanları düşünüp kendinizi onların inançlarıyla desteklemek ve geçmiş başarılarınızı düşünmek de kendinize olan güveninizi yerine getirecektir.
5. Sınava Bakış Açınızı Değiştirin
Bir durumu nasıl gördüğümüz tepkilerimizi ve duygularımızı etkilemektedir. Sınavın geleceğiniz üzerinde büyük ve değişmeyecek etkiler yaratacağını düşünmek sizi daha fazla kaygılandıracaktır. Sınavı deneyim ve bir macera olarak görün. Tek bir durumun sizi başarılı ya da kaybeden olarak tanımlamayacağının farkına varın. Her başarı hikayesi kendini farklı şekilde gösterir belki de bugün yaşadığınız başarısızlık sizi daha büyük başarılara götürecektir. Kayıpların kazanca dönüşeceği konusunda umudunuzu kaybetmeyin. Unutmayın hayatta telafi edilemeyecek hiçbir şey yoktur.
6. Psikolojik Destek Almaktan Çekinmeyin
Eğer kaygınızla tek başınıza baş etmekte zorlanıyorsanız destek almaktan çekinmeyin.
Sınav kaygısı Aba Psikoloji ekibimizin özel ilgi alanlarından biridir. Bu konuda yaşadığınız sıkıntılarınız için uzmanlarımız eşliğinde size uygun metotları keşfederek yardımcı oluyor, sınavlarınızın yoğunlaştığı stresli dönemlerinizde sizi yalnız bırakmıyoruz.
Stresin çalışmaya olan motivasyonumuzu arttırdığını söylesek şaşırır mıydınız?
Stresli olmak sanıldığı gibi olumsuz bir şey değildir. Hayatımızda bizi zorlayan ve kısıtlayan durumlara verdiğimiz tepkiye stres denir. Bu tepkinin hayatımız için önemli bir işlevi vardır. Yeterli kadarı bizim yaptığımız işi önemsediğimizi ve o işle ilgili endişelerimiz olduğunu gösterir. Hatta bu duyulan endişe bizi daha iyi çalışmaya yöneltir. Fakat çoğu kişi stresin gereğinden fazlasını yaşar. Böyle bir durumda stres hayatımız için faydalı bir etkenken hayatımızın işleyişini engelleyen olumsuz bir tepkiye dönüşür. Bu olumsuzlaşan duyguyu yönetmek özellikle profesyonel hayatımız için oldukça önemlidir. İş hayatında başarıyı sağlayan insanların çoğu sanıldığı gibi stres oranı az olan insanlar değil stres yönetimi güçlü olan insanlardır.
İş hayatında stresle başa çıkmanın yollarını konuşmadan önce iş hayatındaki stres olmamızın sebeplerini bilmek önemli:
Uzun çalışma saatleri
Kısıtlı son teslim tarihleri
Görev değişiklikleri
Sıkıcı işler
İşe karşı yeteneğe sahip olmamak ya da yetersiz hissetmek
Uygunsuz iş ortamı
İş arkadaşlarıyla iletişim problemleri
Yukarıda verilen sorunlarla başa çıkmak için aşağıda listelediğimiz bilişsel-davranışsal terapi yöntemlerini uygulamanın büyük faydasını göreceksiniz.
Gevşeme Teknikleri: Gereğinden fazla stres hissettiğiniz durumlarda “ savaş ya da kaç” içgüdünüz uyanacaktır. Bu oldukça ilkel bir içgüdüdür. Beynin sizi olası tehdit durumlarından korumak için devreye soktuğu bir tepkidir. Fakat günlük hayatımızdaki stres kaynakları genellikle yüzleşmemiz gerekenlerdir. İşinizi yapmadan işten kaçmanız günümüz şartları için uygun bir çözüm değildir. Savaşmak bir çözüm olabilir fakat doğru yönetildiğinde. Savaşma içgüdüsü doğru yönetilmediğinde panikle hareket ederek işin hakkını veremeyip işleri berbat edebilirsiniz. Bu içgüdünün modern hayat biçimimize uyarlanması ve doğru bir şekilde yönetilmesi için üretilen teknikler “gevşeme teknikleri” dir.
Örneğin progresif kas gevşetme tekniği stresin getirdiği kas ağrılarını azaltmak için üretilen bir tekniktir.
Ayaklarınızı yukarı kaldırın. 10 saniye gergin, 20 saniye gevşek tutarak kaslarınızı sistematik olarak gerin ve gevşek bırakın. Kaslarınızı her gevşettiğinizde içinizden kendinize “sakin ol” deyin. Kaslarınızı gererken nefes alırken kaslarınızı gevşetirken nefes vermeye başlayın.
Bu uygulama ve buna benzer gevşeme teknikleri endişe, kaygı ve stresinizi azaltmanıza katkı sağlayacaktır.
Problem Çözme: Problem çözme tekniği kullanmak stresle etkili baş etme yöntemlerinden biridir. Size zorluklarla karşılaştığınızda hangi adımları atmanız gerektiğini öğretecek bir tekniktir.
Bu yöntem problemi tanımlamaktan başlayıp beyin fırtınasıyla potansiyel çözüm yollarını bulmaya yöneltir. Daha sonra aksiyon planı ve seçilen çözümü test etmeyle devam eder.
Sizi strese sokan problemi tanımlayıp yazın
Çözüm yolları düşünün
Çözüm yollarını sıralayarak listeleyin
Çözüm yollarını problem çözülene kadar sırasıyla deneyin
Sorunlar aklımızda dolanırken gözümüzde büyümektedirler. Bunları yazılı hale getirip çözümle ilgili planlar yapıp ardından planları aksiyona dökmek stresinizi azaltacak ve sizi rahatlatacaktır..
Mindfulness: Mindfulness anda kalabilmek, şu ana odaklanabilmek anlamına gelmektedir. Stres gelecek ya da geçmiş odaklıdır. Geçmiş odaklı streste, geçmişte yaşadığınız bir deneyim yüzünden şuan yaşanan problem size çözülmesi zor gelmektedir. Gelecek odaklı streste ise gelecekte ne yapacağınızı düşünerek şuana odaklanamazsınız ve ne yapacağınızı düşünmekten sorunu çözmek için herhangi bir aksiyonda bulunmazsınız.
Mindfulness becerisi sizin bu anda kalamama alışkanlığınıza ket vuracaktır. Mindfulness becerinizi pratik yaparak güçlendirebilirsiniz. Bir rehber eşliğinde meditasyonlar yapmak ve yaptığınız eylemlerin farkına vararak yapmak (farkındalıklı bir şekilde yürüyüş yapmak gibi) sizi bu konuda geliştirecektir. Ayrıca bu konuda bir çok telefon uygulaması bulunmaktadır ya da mindfulness’la ilgili uzmanlaşmış hocalardan destek alabilirsiniz.
Aba Psikoloji olarak uyguladığımız mindfulness odaklı terapide ise depresyon ve anksiyete semptomlarınızı azaltmaya yönelik uygulamalar gerçekleştirmekteyiz.
Olumsuz düşünceleri tekrar gözden geçirmek: Stres ve endişesi kronikleşmiş kişi otomatik olarak olayları negatif yorumlamaya meyillidir. Kişi herhangi bir kanıt olmadığı halde olumsuz sonuçlara varabilir (“Patronum yetersiz olduğumu düşünüyor”) ve gerekenleri yerine getiremediği zaman gerçekleşecek olumsuzlukları düşünebilir (“Bu işi yeterince iyi yerine getiremezsem kovulurum.”).
Gerçekleşmemiş varsayımlarda bulunduğunuzun farkına varın. Olumsuzlukların gerçekleşme ihtimali varken neden olumluların da gerçekleşme ihtimali olmasın? Olumlu olasılıkları da düşünün ve gözden geçirin. Her şeyin olabileceğini ama bunun sizden bir şey kaybettirmeyeceğinin farkına varmaya çalışın.
Herhangi bir durumda yaşadığınız stresi kontrol edemiyor ve panik atağa dönüştüğünü hissediyorsanız, YouTube videomuzu izlemenizi tavsiye ederiz.
Kendinizi genellikle yüksek motivasyonlu bir birey olarak mı tanımlarsınız yoksa olaylara karşı ilgisiz ve düşük motivasyonlu olarak mı? İçsel motivasyonun az oluş hali klinik psikoloji dünyası tarafından “ davranışsal apati” olarak tanımlanmıştır. Apati ilgisizlik ve alakasızlık anlamına gelmektedir. Kendini motive etme gücü az olan insanlara genelde “tembel” etiketi konulmaktadır. Fakat bunun değiştirilmeyecek bir özellik olarak algılanması ve insanları “tembel” olarak etiketlemek pek de doğru değildir. Siz de kendinizi motivasyonu düşük ve tembel olarak tanımlıyorsanız “Ben böyleyim.” “Bu değişmeyecek.” “Huyum bu işte.” gibi cümleleri kurduğunuzu duyar gibiyim. Bilim dünyası tarafından beynin nöronlarında esneklik olduğu kanıtlanmış bir gerçek. Bu sebeple kişiliğinizin dış faktörler ve bazı kişisel uygulamalar yoluyla değişebilme ihtimali imkansız değil!
Belki de siz tembel değilsiniz sadece “davranışsal apati”niz var ve her psikolojik rahatsızlık gibi gerekli koşullar sürdürüldüğü taktirde apatinizden kurtulabilirsiniz!
Apati Durumunda Beynin Aktivasyonu
Oxford Üniversitesi’nde yapılan beyin araştırmaları sonucunda apati ve beynin karar verme mekanizması arasında beklenmeyen bir bağlantı tespit edilmiş. İlk olarak araştırmaya katılan katılımcıların apatileri (isteksizlikleri) mi var yoksa motivasyonları yüksek mi diye tespit edilmiştir. Sonrasında katılımcılar düşünce ve ilgi gerektiren bir oyun oynarlarken tüm süreç boyunca aktive olan beyin bölgeleri incelenmiş. Beyinde harekete geçmemize karar verirken aktifleşen bölge (premotor korteks) apati duygusu yüksek olan (motivasyonu düşük olan) insanlarda oyun sırasında karalar verirken daha fazla aktifleşmiş. Kısaca karar verme aşamasında apati duygusu fazla olan insanların beyinlerinin premotor bölgesi daha çok enerji harcıyor. Tersine ilgisiz ve motivasyonları düşük olan apati sahibi bireylerin beynin karar verme mekanizmasını az kullandıkları düşünülürken böyle bir sonuçla karşılaşmak araştırmacıları hayrete düşürmüş.
Fakat bu bulgular sayesinde araştırmacı psikologlar konuya yeni bir yorum getirmişlerdir:
Apatik (isteksiz, motivasyonu düşük) insanlar için kararları aksiyona çevirmek motivasyonu yüksek olanlara göre beyin enerjilerini daha fazla harcamalarını gerektirmektedir!
Özetle, motivasyonu düşük insanlar karar verme mekanizmalarını az kullanmak yerine gereğinden fazla kullanıyorlar. Haliyle işlerini tamamlama ve yapma motivasyonları aksiyona dönüşmüyor. Onun yerine düşüncede takılı kalıyor. Bu bulgunun sonucunda araştırmacıların önerisi: “Karar verirken çok düşünmeden, ertelemeden kararlarınızı uygulamaya dökün” olmuştur. Beyindeki nöronların esnekliği sayesinde bunu sürekli uygulamanız durumunda zihninizin artık değişeceği düşünülmektedir. Değişimin sonucunda ise artık kalıcı olarak motivasyonunuzun artacağı düşünülmektedir.
Siz de eğer yapacağınız işleri düşünüp uygulamaya dökemiyorsanız hala umut var! Farkındalığınızı yüksek tutup kendinizi kontrol ederek yüksek motivasyona sahip olabilirsiniz. Hayattan yüksek haz almanın en sağlam yolu yüksek motivasyona sahip olmaktır. Ki araştırma sonuçlarının da gösterdiği gibi bu sandığınız kadar zor ya da imkansız değil! Kendinizi değiştirebilirsiniz. Motivasyon düşüklüğü kalıtsal ve değişmeyecek sizinle bütünleşmiş bir özellik değildir.
Çocuklar oyun oynarken boş zamanlarını geçirir ve eğlenirler. Bir çok kişi tarafından oyun oynamalarının başka hiçbir işlevi yok gibi görünebilir fakat durum farklı. Oyun oynamak dünyayı öğrenmeleri ve beyin gelişimleri için oldukça önemlidir. Oyun onlar için gerçek hayatın bir simülasyonudur. Özetle gerçek hayatta işlerine yarayacak günlük bilgiler oyun yoluyla pekiştirilerek öğrenilmektedir.
Beyni çalıştıran oyunların kazandırdığı bazı yetenekler:
Analitik düşünme
Anlama
Kavramsal öğrenme
Yaratıcılık
Problem çözme yeteneği
Kritik düşünme
Dili kullanma da ve algılamada gelişim
Çocuğun oyun oynamasında yaşın bir önemi var mı?
Çocuğunuzun yaşı oynanan oyunlar konusunda belirleyici olacaktır. Her oyun her yaş için uygun değildir. Çocuğunuzun yaşını ve gelişimsel sürecini göz önünde bulundurmak önemlidir.
İşte uygun oyun yaş aralıklarını belirterek önerdiğimiz zeka geliştirici oyunlar:
1. Blok ve Lego Oyunları
(2 yaş ve üzeri için uygundur)
Herkes tarafından bilinen klasikleşmiş bir oyundur Lego ve bloklarla oynamak. Bu basit görünen oyuncağın aslında çocuğunuzun zeka gelişimine ne kadar çok katkı sağladığını biliyor muydunuz?
Renkleri tanımak, cisimlerin büyüklüklerini ve küçüklüklerini öğrenmek ve yaratıcılığı yüksek oranda geliştirecektir.
2-4 yaş aralığındaki çocuklar için sadece renkleri eşleştirme ve dizme gibi oyunlar oynamanız bile büyük fayda sağlar. Hem çocuğunuzun motor becerisi gelişir hem de renkleri öğrenmiş olacaktır. Yaş büyüdükçe yine bloklar ve lego yoluyla daha yaratıcı ve kompleks oyunlara geçilebilir.
2.Simon Diyor Ki… Oyunu
(5-12 yaş için uygundur)
Simon diyor ki… bir Simon seçilerek odadakilere komutlar verildiğinde odadakilerin bu komutları uyguladığı oyundur. Sırayla herkes Simon olur.
Çocuğunuzun dil becerisini yüksek oranda geliştirecek bir oyundur. Hem cümle kurma da hem de verilen cümleyi çabuk algılayıp kavrama da büyük gelişim sağlayacak bir oyun türüdür.
Ayrıca hep birlikte, ailecek oynamanız çocuğunuzla iletişiminizi kuvvetlendirecektir!
3.Puzzle
(2 yaş ve üzeri için uygundur)
Yalnızca çocukların değil herkesin zekasını geliştirdiği bilimsel olarak kanıtlanmış puzzle!
Çocuğunuzun görsel algısını, problem çözme yetisini, bilişsel becerilerini geliştirecektir.
Hafife almayın satranç gibi zekayı yüksek oranda çalıştıran aktivitenin basitleştirilmiş versiyonu gibidir. 8 yaşa kadar puzzle ile oynayan çocukların 8 yaşından sonra satrançla tanışması zihin gelişimine oldukça büyük katkılar sağlayacaktır.
4.Engel Aşma Oyunu
(2 yaş ve üzeri için uygundur)
Engel aşma oyunu ev içerisinde basit engeller kurarak yapılacağı gibi daha kompleks hale de dönüştürülebilir. Yastıkların üstünden atlamaktan tutun yere çizilen bir çizginin üzerinde yürümeye kadar bir çok alternatif engel yaratılabilir.
Çocuğunuzun kaba motor, motor planlama, görsel algılama, problem çözme ve kritik düşünme becerilerini geliştirecektir.
2-5 yaş arası daha basit engeller kullanırken 5 yaşın üzerindeki çocuklar için daha yaratıcı hatta parkurlar kurarak oyun oynanabilir.
5.Filler Asla Unutmaz – Hafıza Oyunu
(5-12 yaş için uygundur)
“ Tatile gidiyorum yanıma …. aldım.”
“Masanın üzerinde … var.”
Gibi içinde obje geçen cümleler kurun. Objenin olduğu yeri boşluk bırakın ve sizden sonraki kişinin noktalı kısmı tamamlamasını isteyin. Herkes bir öncekilerin de söylediklerini sırayla tekrar ettikten sonra kendi objesini sona eklemeli.
Topluca oynanan hem eğlenceli, hem yaratıcı hem de hafızayı geliştiren bir oyun. Hem de istediğiniz her yerde oynayabilirsiniz!
6.Bilgisayar Oyunlarına Alternatif
Bilgisayarla oynamak faydalı olmakla birlikte kontrol altına alınmadığında bağımlılık yaratan ve zeka gerilemesine sebep olmaktadır. Fakat kabul etmeliyiz ki bilgisayar oyunları yeni çağ çocuklarının vazgeçilmezidir.
Aba Yayıncılığın bilgisayar oyunlarını yaratıcı ve faydalı hale getirmek için tasarlanmış Resmi Scratch Jr Kitabı’nı sizlerle tanıştırmak isteriz.
Bu uygulama 4-6 yaş aralığındaki çocuğunuzun kodlama öğrenmesini sağlayacak! Ücretsiz olan uygulamayı kullanmak için el kitabından faydalanarak çocuklara karakterleri hareket ettirmeyi, zıplatmayı, onlara şarkı söyletmeyi ve dans ettirmek için kod bloklarını birleştirerek programlamayı öğretebilirsiniz.