Nöropsikiyatrik bir rahatsızlık olan dikkat eksikliği, çocukluk çağlarında ortaya çıkmaya başlayan ve tedavi edilmediği takdirde yaşam kalitesinin düşmesine neden olan bir sorundur. Genelde dikkat eksikliği ve hiperaktivite birlikte ortaya çıksa da bazı durumlarda tek başına da görülebiliyor. 

Genel bir tanımlama yapmak gerekirse dikkat eksikliği, çocuğun yaşına uygun olmayacak şekilde yaptığı işe odaklanamama, dikkatini uzun süre devam ettirememe ve birden fazla uyarana aynı anda dikkatini vermeye çalışması halidir. Dış veya iç nedenlerden dolayı dikkati çabuk dağılan çocuklarda aynı zamanda dalgınlık, başladıkları işleri bitirememe, sabırsızlık, karşısındaki kişiyi dinlemiyormuş gibi görünme ve unutkanlık gibi belirtilerde görülebiliyor. 

Okula başlama dönemi olan 7- 8 yaşlarından önce başlayıp ergenlik ve sonrasında da devam edebilen dikkat eksikliğinin erkeklere oranla kız çocuklarında daha fazla görüldüğü düşünülüyor. 

Dikkat eksikliği genetik faktörlere bağlı olarak %30 civarında ortaya çıkarken gebelik sürecindeki beslenme, alkol kullanımı ile zor doğumlar ve enfeksiyonların da dikkat eksikliğini tetiklediği düşünülmektedir. Zaman zaman her çocuk dikkat sorunları yaşasa da bu durum sürekli yaşanan bir hal almaya başladığında ebeveynlerin bir uzmandan destek almaları gerekiyor. 

Dikkat Eksikliği Tanısı Nasıl Konulur?

Dikkat eksikliğinde temel sorun, bir noktaya gerektiği kadar odaklanamama olduğundan çocuğun kimsenin göremediği ince ayrıntıları fark edebilmesi problemi olmadığının kesin kanıtı değildir. Bu sebeple tanının konulabilmesi için çocuğun gözlemlenmesi ve dikkat eksikliğinin ev ve okul gibi birden çok ortamda en az 6 aydan beri görülüp görülmediğinin kontrol edilmesi gerekiyor. 

Öte yandan çocuğun yaptığı işe ve yaşına bağlı olarak da dikkatini verme durumu değişebilir. Örneğin sorumluluk gerektiren ev ödevi yaparken dikkatini çabuk dağılan bir çocuk sevdiği bir oyuncağı ile oynarken daha uzun süre dikkatini tek bir noktada toplayabilmektedir. 

Ebeveynlerin Çocuklarına Yaklaşımı Nasıl Olmalı?

  • Çocuğunuzun yaşına ve gelişimine uygun, basit ve anlaşılır kurallar koymalısınız. 
  • Çocuğunuz kurallara uyduğunda onu ödüllendirip teşvik ederek olumlu davranışının pekişmesini sağlamalısınız. 
  • Gerektiği yerde esnek ama her zaman tutarlı olmaya özen göstermelisiniz. Bir başka deyişle çocuğunuzu aynı davranış için bir gün ödüllendirirken bir gün cezalandırmamalısınız. 
  • Çocuğunuzun hayatını kolaylaştırmak adına gününü planlamalı, düzenli uyumasını sağlamalı ve onun için bir rutin oluşturmalısınız.
  • Çocuğunuzla konuşurken mutlaka göz teması kurarak ona değer verdiğinizi belli etmelisiniz. 
  • Çocuğunuzu başkaları ile kıyaslamadan kaçınmalısınız. 
  • Çocuğunuza her zaman sevginizi göstermeli ve her koşulda onun yanında olacağınızı hissettirmelisiniz. 
  • Çocuğunuzun olumsuz davranışlarından çok yaptığı olumlu hareketlere odaklanmalı ve ona karşı her zaman sabırlı olmaya özen göstermelisiniz. 

Çocuklarda Dikkat Eksikliği ile ilgili Diğer Yazılarımız;

Kaynaklar
Read More

Ebeveynler çocuklarını büyütürken her şeyin en iyisini yapmaya çalışır ve çocuklarının kendine güvenen, başarılı ve sağlıklı bireyler olmalarını amaçlarlar. Çocukların fiziksel, ruhsal ve entelektüel gelişimlerini desteklemenin ve onları geleceğe hazırlamanın en etkili yollarından biri de müzik eğitiminden geçiyor. 

Çocuklar erken yaşlardan itibaren kendi başlarına veya bir grup içerisinde şarkı söyleyip dans ederek ya da bir müzik aleti çalarak yetenekleri ne ölçüde olursa olsun müziği hayatlarına dahil etmiş oluyorlar. 

Tarih boyunca bir eğitim aracı olarak kullanılan müziğin çocuğun gelişimindeki önemi bir hayli yüksek olduğundan müzik sevgisinin önemli bir evre olan okul öncesi dönemde kazandırılması gerekiyor. 

Beyin Gelişimini Sağlar

Müziğin sağlık üzerinde bilimsel olarak da kanıtlanmış etkileri bulunuyor. Araştırmalara göre müzik, hafızayı güçlendiriyor, bilişsel gelişimi sağlıyor, beynin işlem merkezini ve okuma, yazma, matematik ve duygusal gelişimden sorumlu bölümlerini geliştiriyor. Günlük hayatlarında müzikle uğraşanların beyin fonksiyonlarının diğerlerinden farklı olduğu düşünülüyor. 

Sosyal Becerilerin Gelişmesine Yardımcı Olur

Çocuklar büyürken sosyal uyum sağlama noktasında zorluklarla karşılaşabiliyor. Bir müzik aleti çalmak için kursa gitmek, bir koroda şarkı söylemek gibi etkinlikler ise çocukların kendilerini ifade etmelerini, ikili ilişkiler kurmalarını ve sosyalleşmelerini sağlıyor. 

Özgüven Kazanmayı Sağlar

Müzik aleti çalmayı öğrenmek çocukların benlik saygısı kazanması ve kendilerine güvenmelerine yardımcı olur. Yeteneği olduğunun farkına varan ve bunu kendi başına geliştirdiğini gören çocukların özgüvenleri daha yüksektir.

Psiko-Motor ve Dil Gelişimini Etkiler

Şarkı söyleme solunum kontrolü ve akciğer gelişimini sağlarken müzik aletleri kasların gelişimi ile psiko motor gelişiminde etkilidir. Şarkı ve tekerlemeler ile kelimeleri doğru telaffuz etmeyi öğrenmek ise müziğin çocuğun dil gelişimine etkisi olarak görülüyor. 

Yaratıcılığı Artırır

Müzikle uğraşan, şarkı sözü yazan, beste yapan ve dans eden kişiler aynı zamanda yaratıcı insanlardır. Müzikle birlikte yaratıcılıkları artan çocuklar, hayatlarının diğer alanlarında da farklı noktaları görebilen, sorunlar karşısında alternatif çözümler üretebilen bireyler haline gelirler. 

Disiplinli ve Sabırlı Olmayı Öğretir

Sabır ve disiplin müzik için en önemli iki noktadır. Örnek vermek gerekirse koroda şarkı söyleyenleri düşünün, muntazam bir uyum içerisindedirler. Bunun nedeni onların koro şefinden gelen sinyali beklemeleri ve sabırlı olmalarından kaynaklanır. Ayrıca müzik aletini iyi çalabilmek için notaları öğrenmek veya dans figürlerini eksiksiz yapabilmek için disiplinli bir şekilde defalarca prova ve tekrarlar yapmak gerekir. 

Dinleme Becerisi ve Konsantrasyonu Geliştirir

Özellikle 3 yaşından sonra dinleme becerileri gelişmeye başladığından bu yaştan itibaren verilen müzik eğitimi çocukların sessiz kalmaları ve dinlemeyi öğrenmelerini sağlıyor. Buna ek olarak dikkatini tek bir noktaya verebilme ve konsantre olmayı da müzikle öğreniyorlar. 

Kaynaklar

Read More

İletişim gücü yüksek, özgüvenli, empati yeteneği gelişmiş, fiziksel ve ruhsal açıdan sağlıklı çocuklar yetiştirmek hiç şüphesiz her anne babanın en büyük gayesidir. Peki, çocukların ileriki yaşlarında manevi açıdan doyuma ulaşmış mutlu bireyler olmaları için ebeveynlerinin onları geleceğe nasıl hazırlamaları gerekiyor? Bu sorunun cevabı için yazımızın devamını okuyabilirsiniz.  

Çocuğunuzu Büyüteceğiniz En İyi Mahalleyi Seçin 

Çocukların gelişiminde çevrenin etkisi yadsınamayacak derecede önemlidir. Çocuğunuzun okuluna yakın, güvenli ve saygın bir mahallede oturmak oldukça avantajlıdır. Çocuğunuzun doğru kişilerle kuracağı arkadaşlık ilişkileri sosyal uyumu sağladığı için sosyal becerileri yüksek bir birey olarak yetişmesini sağlar. 

Mutlu Olmaya Odaklanın 

Duygular bulaşıcı olduğundan çocuklar ebeveynleri stresli ve gergin olduklarında bu durumu hissediyorlar. Çocukların pozitif olmayı, olaylara olumlu bir bakış açısıyla yaklaşmayı öğrenebilmeleri için anne babaların hem bireysel olarak mutlu hem de ikili ilişkilerinde saygılı olmaları gerekiyor. 

Birlikte Aktiviteler Yapın

Çocuğunuzun iş birliğini öğrenmesi ve takım çalışmasına yatkın olması için ev içerisinde yapılan günlük işlerde ona da görevler verebilirsiniz. Sofra toplanırken veya temizlik yapılırken ondan ufak yardımlar isteyebilirsiniz. Bu tarz paylaşımlar yararlı aktiviteler olmaları yanında birlikte vakit geçirmeniz için de önemlidir. Ayrıca birlikte yürüyüşe çıkmak, oyun oynamak gibi aile ritüelleri de düzenleyerek çocuğunuzun duygusal paylaşım ile sosyal ilişkilerinde güçlü bağlar kurmayı öğrenmesini sağlayabilirsiniz. 

Kitap Okuma Alışkanlığı Kazandırın 

Çocukların duygusal gelişimleri, düşünme becerileri ve öğrenme hızlarının artışı kitap okuma alışkanlığı ile doğru orantılıdır. Bunun nedenle anne babaların da çocukları ile birlikte kitap okumaları ve onlara rol model olmaları gerekiyor. Ayrıca sayısal becerilerin gelişmesi için erken yaşlardan itibaren çocuklara matematik öğretilmeye başlanılması ilerideki okul başarısını da etkiliyor. 

Çocuklarınızı Doğru Şekilde Takdir Edin 

Anne babaların çocuklarını ne şekilde övdükleri önemlidir. Çocuklar bir sınavda başarılı olduklarında veya bir yarışmada dereceye girdiklerinde onlara zeki ve yeteneklisin demek yerine çabalarının ve düzenli çalışmaların sonucu bu başarıyı elde ettin diye takdir etmek gerekiyor. Bu durum çocukların başarmanın çok çalışmak ile ilgili olduğunu anlamalarını ve kendilerine güvenmelerini sağlıyor.

Sağlıklı Yaşamayı Öğretin

Başarılı bir hayatın olmazsa olmazlarından bir diğeri de sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olmaktan geçiyor. Çocuklarınızın tüm gün bilgisayar oyunları ile vakit geçirmeleri yerine onları spor yapmaya teşvik edebilir, birlikte aktiviteler yapabilirsiniz. Bunun yanında düzenli bir şekilde uyuma ve sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmalarına da yardımcı olmalısınız. 

Kaynaklar

Read More

The Wechsler Preschool and Primary Scale of Intelligence (WPPSI) ya da Türkçe çevrilmiş haliyle Wechsler Okul Öncesi ve Birincil Zekâ Ölçeği olarak anılan WPPSI IV, testin son versiyonunu ifade etmektedir. İlk olarak 1967 yılında David Wechsler tarafından geliştirilmiştir. Yayınlanmasından bu yana 1989, 2002 ve 2012 yıllarında 3 kez revize edilmiştir. 

Bireysel olarak uygulanan test, 2, 5 yaş ile 7 yaş 7 aya kadar olan çocuklar için tasarlanmıştır. Çocuğun akademik başarı ve okul becerilerini ölçmekten ziyade çocuğa ideal bir ortam sunulduğunda neleri başarabileceğini tahmin etmeye çalışmaktadır. 

Test, çocukların problem çözme, düşünme süreçleri ve karar verme becerilerindeki gelişmeyi ölçmektedir. WPPSI IV, bilişsel yetenek alanlarını ölçen ve bireysel olarak uygulanan çeşitli alt testlerden oluşmaktadır. 

Test Nasıl Yapılır?

Testlerin bu konuda eğitim almış uzman psikologlar tarafından gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 45- 50 dakika süren testler eğlenceli bir ortamda yürütülmektedir. Test öncesinde çocuğu hazırlamaya gerek olmayıp yalnızca daha doğru sonuçlar alınabilmesi için çocuğun hasta olmamasına dikkat edilmelidir. Ayrıca çocuk uykusunu almış ve kahvaltısını yapmış olmalıdır. 

Alt testler nelerdir? Neyi Ölçerler?

WPPSI IV, 14 alt testten oluşmaktadır. Küçük çocuklar için tasarlandığından onlardan ilk etapta bloklar kullanarak bir tasarımı yeniden inşa etmeleri beklenir. Görsel detaylara dikkat etme becerisi, bütüne bakabilme ve bağ kurabilme yetileri ile motor becerileri ölçülmektedir. Testler sayesinde kelime ve kavramlar arasında karşılaştırma yaparak sözlü akıl yürütme ve anlama becerisi ile sözel uyaranlara olan dikkat de tespit edilmektedir. Ayrıca kavramsal düşünme ve sınıflandırma yeteneği, konsantrasyon, hafıza, bilişsel beceriler de saptanabilmektedir.  

Test Sonuçları Nasıl Değerlendiriyor?

Testin sonuçları okullarla ebeveyn izni ile rapor halinde paylaşılmaktadır. Bireysel testler daha doğru sonuç verdiği gibi eğitimde rehberlik yapmak ve daha doğru kararlar verebilmek için de sağlam bir temel oluşturmaktadır. Test sonuçları yüzdelik olarak gösterilmektedir. Buna göre örneğin çocuk %50’lik dilime girmişse bu durum onun ortalama ve yaşına uygun olduğunu göstermektedir.

Testlerin Okul Öncesinde Dönemde Uygulanmasının Önemi

Okul psikologları genellikle test ölçeklerini kullanmakta ve öğrenciler hakkında daha detaylı bilgiler edinmektedir.  Test ile çocukların potansiyelleri erken bir yaşta ortaya çıkarıldığından aile ve eğitmenlerin çocuğun gelecekteki akademik ve sosyal performansını doğru ve etkili olarak şekillendirmeleri sağlanmaktadır. Ayrıca testler çocuğun öğrenme ve sınıfa uyum sağlamadaki sorunlarının tespitini sağladığından oluşabilecek muhtemel sorunlara da erken çözümler bulunmasını kolaylaştırmaktadır. 

WPPSI IV Testi ile ilgili Detaylı Bilgiler;

Kaynaklar

Read More

Çocukların okulöncesi yaşları gelip çattığı zaman birçok ebeveyn çocukların anaokuluna kaydettirmenin doğru karar olup olmadığını sorgulamaya başlıyor. Çocukların, erken çocukluk döneminde çevrelerindeki dünya hakkında çok şey öğrendiklerini artık birçok bilimsel araştırma kanıtladı. Bu dönemler çocukların potansiyellerinin zirvede olduğu ve birçok yönden gelişmeler gösterdiği dönemlerdir. Bu bakımdan, anaokuluna gitmek çocukların zihinsel, fiziksel ve sosyal duygusal olarak büyümesine büyük katkı sağlamaktadır.

Çocuğunuzun öğrenme sürecinden zevk almasını istiyorsanız, anaokuluna göndermek kesinlikle doğru yoldur. Elbette bütün bu süreçte çocuğun kendi gelişim yoluna saygı duymak ve anlayış göstermek de bir o kadar önemlidir. Çocuğunuzu anaokuluna alıştırırken öğretmenlerde birlikte oryantasyon (alıştırma) planı yapmanızı tavsiye ederiz. Çünkü bu okul çocuğunuzun hayatındaki ilk okul kavramı olacak. 

Bütün anne babalar evde öğrenme sevgisini geliştirmek için ellerinden geleni yaparlar. Ancak okulöncesi çocuğu için en iyi öğrenme yeri anaokuludur. Bu nedenle çocuğa anaokulunun eğlenceli, bol oyunlu, bol gülmeli bir yer olduğunu göstermekte fayda var. Alıştırma planı yapmanın diğer bir faydası da okul fobisinin önüne geçmektir. 

Anaokullarında ise öğretim daha yaratıcı yollarla gerçekleşir. Okulöncesi dediğimiz aman aklımıza gelen ilk şey oyun olmalıdır. Çocuklar oyun yoluyla hayatın provasını alır, çeşitli rollere bürünerek birçok farklı duygu durum ve ifadeleri tecrübe ederler. Anne babaların dikkat etmesi gereken en önemli nokta da aslında budur; çocuğu mümkün olduğunda oyunda tutmak, onu oyunda gözlemlemek, oyun yoluyla öğrenmesini sağlamak. 

Küçük çocuklarla beraber olmak…

Küçük çocuklar diğer öğrenciler gibi değildir. Onların ihtiyaçları eşsizdir ve bunun farkında olmalısınız. Küçük bir çocuğun kendi ailesinin dışında etkileşime girdiği ilk yetişkinlerden biri anaokulundaki öğretmenidir. Bu yüzden anne babalar öğretmen ile karşılıklı güven, sevgi ve saygıya dayalı ilişkiler kurmaya özen göstermeli. Ebeveynlerinden başlangıçta ayrılmak zor olabilir ve bir öğretmen bu geçiş sürecinde onlara yardım etmelidir. Aynı şekilde anne babalar da sabırlı olmalı ve öğretmene güvenmeli. 

Çocuk anaokulunda daha çok vakit geçirdikçe öğretmene bağlanmaya, ve aralarında bir bağ oluşmaya başlar. İyi öğretmenler çocukların duygusal geçişlerine iyi adapte olabilen öğretmenlerdir. 

Anaokulu çocuğunuzun yaratıcılığını artırır.

Daha önce de belirtildiği gibi, anaokulları her zaman ilginç ve yaratıcı oyunların olduğu, yaparak yaşayarak öğrenmenin olduğu bir yerdir. Ancak, hepsi bu değil. Çocuklar anaokullarında okulda olduğundan çok daha rahat ve özgür hissederler. Bunun nedeni, resimden bloklara, bahçede oynamaktan kendi işlerini kendi başlarına yapmaya kadar çeşitli ifade araçlarını kullanmalarına izin verilmesidir. Bu etkinlikler, çocukların ilgilendikleri bir şeyi bulmalarına ve yaratıcı düşünmelerini teşvik etmelerine yardımcı olur.

References

Read More

Nörobiyolojik teori bize bir insanın çeşitli zekâ biçimlerinin gelişmesinin kritik bir noktaya ulaştıktan sonra stabil olarak devam ettiğini söylemektedir. Nörobiyolojik teoriye göre bu entelektüel olgunluk 16 yaşında edinilir. Bu yastan sonra IQ`nun nispeten istikrarlı ilerlediği söylenilmektedir. Genetik faktörlerin elbette zekâ üzerinde inkâr edilemez etkileri vardır ancak son yıllarda yapılan araştırmalar çevre faktörünün de en az genetik kadar etkili olabileceğini kanıtladı. 

Bir kişinin belirli zihinsel yetenekleri geliştirebilmesi ve nöronal bağlantılarının kurulabilmesi için çocukluk döneminde yeteri kadar uyaranlara maruz kalması gerekir. Bugün artik birçok araştırma 0-7 yas aralığının beynin esneklik kazanması için oldukça kritik dönemler olduğunu kanıtladı. Bu kritik dönemlerde yeteri kadar ve uygun uyarana maruz kalmak zekâ ve beyin gelişimi için çok önemli. Yetersiz uyaran faydalı olmadığı gibi fazla uyarıcı bir ortamda çocuklar için uygun değildir.

Kalıtım ve Çevrenin Zekâyla olan İlişkisi

Kalıtım yani bize genlerimizle aktarılanlar gelişmekte olan organizmanın olgunlaşmasını sağlayarak fiziksel bedenin belli başlı gerekli doğal yeteneklere ulaşmasını sağlar. Newman 1940 yılında yaptığı bir araştırmada IQ’nun %68 kalıtımla %32 oranında ise cevre tarafından belirlendiğini söyledi. Bir insanin yasam suresi boyunca IQ’sunda meydana gelen değişiklikler, kalıtım değiştirilemeyeceğine göre, çevre faktörüne bağlıdır.

Zekayi Etkileyen Çevresel Faktörler

IQ’yu etkileyen çevresel faktörlere örnek olarak ise; modern medya, eğitim, emzirme, rahim ile ilgili sağlık koşulları, beslenme, kirlilik, ebeveynlik, önyargılar, ulusal kültür, kafa travmaları, uyku sorunları, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, zihinsel hastalıklar, stres ve hastalıklar olarak sayılabilir ve bu örnekler çoğaltılabilir.

Çocukların Zekâsını Nasıl Geliştirebiliriz?

Çocuklara kendi kendilerine oyun kurmaları için zaman verin. Oyun yoluyla çocuklar kendi kendilerine hikâyeler yaratabilir, karsılaştıkları sorunları çözmeyi öğrenir kısacası hayatin provasını alırlar, unutmayın oyun bir çocuğun kendine ayırdığı en değerli bireysel zamanıdır. Birçok ebeveyn çocuklarının sıkılmasından endişe duyarlar. Çocuklarınızın sıkılmasına ve kendi kendilerine keşfetmelerine izin verin!

Egzersiz Yapın, Aktif Olun

Egzersiz yapmaktan bahsettiğimiz zaman genellikle bunu fiziksel gelişim ile ilişkilendiririz. Oysaki son zamanlarda yapılan kapsamlı araştırmalar fiziksel olarak aktif olmanın beyin gelişimi üzerinde de olumlu etkileri olduğunu kanıtladı.

Çocuğunuzu da fiziksel olarak aktif olmaya teşvik edin. Ekran karsısında geçirilen zamanı azaltın. Uzun yürüyüşler yapın veya bisiklet turlarına katilin.

 

References

Read More

 

Oyunda, çocuklar sağlıklı gelişimleri için gerekli çok önemli birçok beceriyi edinirler. Örnek vermek gerekirse sosyal-duygusal gelişim, fiziksel gelişim, zihinsel ve bilişsel gelişimle ilgili kaliteler oyun aracılığıyla kazanılır. Aynı zamanda duygusal becerileri de pratik edeler. Oyun sırasında korkuyu, öfkeyi, hayal kırıklığını ve daha birçok duygu durumu çeşitli rollere girerek tecrübe ederler. Böylece duygularını nasıl kontrol altında tutacaklarına dair bir iç görü kazanırlar.

 Fiziksel gelişim oyunun fayda tek gelişim alanı değil

Oyunun fiziksel faydalarını gözlemlemek mümkün olsa da serbest oyun duygusal gelişim için de içsel faydalar sağlar. Araştırmalar serbest oyunla duygusal gelişime dair kazanılan üç alana dikkat çekerler; özgüven, özsaygı (kendine değer verme) ve bazı travmatik duyguları oyun sırasında serbest bırakarak travmadan uzaklaşabilmek. 

Serbest oyun onları risk almaya teşvik eder. Çocuklar bu riski aldıklarında ve bu zorluğun üstesinden geldiklerinde, daha yüksek özgüvene yol açan bir başarı duygusu hissederler. Serbest oyun aynı zamanda çocukları çatışma çözme ve yaratıcı dramatik oyun gibi özgüven geliştiren diğer beceriler geliştirmeye teşvik eder. Kendi kendine oyun kurabilme, tek başına kaldığında da oyun yaratabilme özgüven gelişimiyle ilişkilendirilen önemli faktörlerdir.

Yalnız başına oynamak

Bazıları yalnız oynamanın çocukları diğerlerinden uzak durmaya ittiğini ya da utangaç olduklarını düşünür. Aksine, yalnız oyun çocuklara sosyal olarak yardımcı olur, çünkü güçlü bir bağımsızlık duygusu geliştirir, yaratıcılığı ve hayal gücünü geliştirir ve kendi kendine eğlenebilmeyi başarabildiklerinde can sıkıntısını hafifletir. Bir çocuk oyun alanında yalnız oynadığında, diğer çocukların etkileşimlerini gözlemleyerek sosyal ipuçları öğrenir.

Oyundan yoksun kalındığında…

Etik meselelerden dolayı bilim insanları bir grubun gelişimsel yıllarında kasıtlı olarak oyundan mahrum kaldığı ve başka bir grubun normal olarak oynamasına izin verildiği kontrollü deneyleri insanlar üzerinde yapamazlar. Ancak hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalardan yola çıkabiliriz. Maymunlar sadece türlerinin yetişkinlerinin mevcudiyetinde büyüdüğünde, hiçbir uyaran ve sosyal etkileşime fırsat verilmediğinde oyun oynayamadan büyümüş oluyorlar. Araştırmacılar bu maymun grubunu erken yetişkinlik döneminde test ettiklerinde, duygusal olarak geride kaldıklarını kanıtladılar.  Öte yandan, diğer maymun grubu, yani maymunlarla etkileşime geçilmesine izin verilen gruptaki maymunlar yapılan testlerde duygularını kontrol etmekte daha başarılı oluyor. Ayrıca tehlikeli durumlarla karşı karşıya kaldıklarında duruma adapte olmaya ve üstesinden gelmeye daha çok çabalamaya meyilli oluyorlar.

Sağlıklı aile ilişkileri için oyunla geçirilmiş bir çocukluk

Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, özgüveni ve özsaygısı yüksek olan, kendi başına zaman geçirmekten sıkılmayan bireyler daha sağlıklı aile bağlarının geliştirilmesine yol açıyor. 

references

Read More

Oyun, hem insanlarda hem de hayvanlarda doğal olarak gelişen bir fenomendir. Çocukların sağlıklı gelişiminde hayati bir unsurdur. Oyun yoluyla kendilerini eğlendirir, çevrelerindeki dünyayı keşfeder, fazla enerjiyi kullanır, kendilerini rahatlatır, duygularını ifade eder ve sosyal beceriler geliştirirler. Bir çocuk oyununu gözlemlemek size onun hakkında çok şey söyleyebilir ki bu oyun terapisinin zihinsel sağlık alanında değerli bir tanı ve tedavi aracı olmasının temel nedenlerinden biridir.

Kendini ifade aracı olarak oyun

Ebeveynler ve öğretmenler olarak, çocuklarımızı onları izleyerek anlamayı öğreniriz. Sorun yaşadıklarında nasıl davrandıklarını anlayabiliriz. Olaylar onlar için yolunda gitmediğinde çocuklar genellikle daha çok soruna yol açacak şekilde davranırlar; ne söylenirse tersini yaparlar. Çocuk oyunda ise, oyundan geri çekilebilir, bütün kuralları kendi yazıp kendi bozmak isteyebilir, başkalarının oyuna sık aralıklarla müdahale edebilir. Diğer bir deyişle çocukların, davranışlarında ve oyunlarında, mücadele ettiklerini ve yaşamlarında devam eden şeylerle başa çıkmadıklarını göstermelerinin birçok yolu vardır.

Oyun terapisi

Oyun terapisi, çocuklara duygularını ifade etme, bilgilerini gösterme ve problemlerle içten getirdikleri güç ile baş etme fırsatını yaratan bir terapi şeklidir. Dil becerileri bilişsel yeterlilikleri kadar hızlı gelişmediğinden, oyunda kelimelere dökemedikleri her şeyi gösterebilme imkânına sahip olurlar. Yaşlarına göre zengin sözel becerilere sahip olsalar da, oyun genellikle daha rahat ve daha konforlu bir ifade aracı gibi hissettirir. Aslında oyun çocuğun öğrendiği ilk dildir ve de kullanımı en kolay olandır!

Oyun terapisi için uygun yaşlar

Literatüre göre oyun terapisi 2 ve 12 yaşlarındaki çocuklar için uygundur. Bununla birlikte; oyun terapisi daha çok çocuklarla ilişkilendirilse de birçok terapist bu metodu yetişkin, çift ve aileleri tedavi ederken kullanır. Aslında oyun terapöti bir araç olduğu için belirli bir yaş sınırı yoktur.

Oyun terapisinin faydaları

Diğer terapi türlerinde olduğu gibi, oyun terapisi de olumsuz davranışları ve semptomları azaltmaya veya ortadan kaldırmaya ve pozitif olanları geliştirmeye ve arttırmaya yardımcı olur. Tabii ki, potansiyel faydalar bir çocuktan diğerine değişecektir.

Oyun terapisinin faydalarına dair yapılan araştırmalar, davranış bozuklukları, psikososyal sorunları, fiziksel ve öğrenme güçlüğü, konuşma ve dil sorunları gibi problemlere sahip çocukların oyun terapisinden olumlu etkilendiğini göstermiştir. Ek olarak, kaygı, istismar, aile içi şiddet, depresyon, keder ve kayıp ve travma sonrası stres yaşayan çocuklar oyun terapisinden fayda sağlamıştır.

References

Read More

 

Ergenlik yılları nasıl tanımlanır?

Literatüre göre ergenlik yılları tipik 13 ve 19 yaşları arasındaki yıllar olarak tanımlanır ve çocukluktan yetişkinliğe geçiş aşaması olarak kabul edilir. Ancak, ergenlikte meydana gelen fiziksel ve psikolojik değişiklikler erken yaşlarda da meydana gelebilir. Ergenlik dönemi hem fiziksel ve ruhsal değişikliklere oryante olma dönemi hem de bir keşif dönemidir. Varoluşsal sorgulamalar bu yıllarda bazen yumuşak bazense sert bir şekilde kendini gösterir.

Bu geçiş dönemi bağımsızlık ve öz kimlik konularını gündeme getirebilir; birçok ergen eğitim, okul, cinsellik, uyuşturucu, alkol, inanç ve sosyal yaşam konularında düşünceler geliştirip zor kararlar alırlar. Romantik ilişkiler, dış gönümüm ve kabul görme de bu dönemde ortaya çıkan diğer konulardır.

Ergen psikolojisi

  Gelişimci ekolünü temsil edenlerden biri olan Erik Erikson ergenliği iki aşamada tanımlar. Erikson’a göre erken ergenlik 12-18 yaş arasını, geç ergenlik dönemi ise 18-24 yıllarını kapsar.

Erken ergenlik

Erken ergenlikte, Erikson, bireylerin birçok gelişimsel görevi anlama ve kabul etme girişiminde bulunduğunu söyler. Bu tür görevler arasında fiziksel olgunlaşma, duygusal gelişim, akran grubuna üyelik ve romantik veya cinsel ilişkiler bulunur.

Bu süre zarfında en çok gözlemlenen bir diğer durum ise ailenin ikinci plana atılmasıyla birlikte diğerlerine karşı artan bir eğilim ve doğruluktur. Bu dönemde bir yandan akran baskısı altında olan gençler diğer yandan hem grubun parçası olmaya çalışarak kendi güçlü ve zayıf yanlarını keşfederler

Geç ergenlik

Geç ergenlikte ise, birey artık “genç yetişkin” statüsüne doğru ilerlerken, bireysel ve grup talepleriyle rekabet etmeye devam etmektedir. Söz konusu birey, bireyselleşme (yaşamında bireysel kalıplar veya rutinler oluşturma) ve farklılaşma (ebeveynleriyle olan benzerlik ve farklılıkları kabul etme) aracılığıyla ebeveynlerinden daha fazla özerklik kazanır. Toplumsal cinsiyet kimliğini ve toplum var olan toplumsal cinsiyet rollerini daha özgürce keşfeder.

Ebeveynlerin doğru yaklaşımı sergilemesi çok önemli

  Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da iletişim en önemli araç oluyor. 3 yaşındaki bir çocukla ve bir ergen arasındaki fark, ergen kişinin bilişsel olarak daha üst düzey bir seviyede olması ve kendi dünyasını anlamlandırmak için dili ve düşüncelerini kompleks şekilde kullanabilmesidir.

  • Yargılama ve tepki olmadan dinleyin
  • Sakinleştirici ve rasyonel bir duruş sergileyin
  • Empati kurmaya özen gösterin
  • Değerlerinizi ve düşüncelerinizi paylaşın

references

Read More

Mindfulness, tam olarak var olmak için kim olduğumuzu ve nerede bulunduğumuzu hissetmemizi sağlayan bir alışkanlık, bir yöntem… 

Yazımızın devamında Budistler tarafından uygulanan ve yüzlerce yıldır bilinen mindfulnessın ne olduğunu, ruhumuz ile bedenimize olan etkilerini okuyabilirsiniz. 

1. Mindfulness Nedir?

Budistler tarafından uygulanan mindfulness, yüzlerce yıldır bilinen bir yöntemdir. Türkçeye “bilinçli farkındalık” olarak çevrilen mindfulness, yargılama içerisine girmeden veya geçmiş ile geleceği düşünmeden yaşanılan anın farkına varılmasını ön gören bir yöntemdir. Temelinde dikkatli ve farkına varan bir algılamayı esas alan mindfulness, içerisinde bulunulan ana yani olan bitene bilinçli bir şekilde dikkat etmeyi ön görüyor. 

2. Mindfulness Bakış Açısı

Mindfulness, anı ve yaşanılanı eleştirmekten ziyade zihnin yapılan şey ve anın tam olarak içine girmesini sağlıyor. Bir çeşit kabullenme olan mindfulness, bir beklenti içerisinde olmadan ve değişmesini istemeden bilinçli bir şekilde meydana gelen olayları sevgi ile deneyimlemeyi sağlıyor.  Mindfulness, doğuştan gelen fakat zamanla azalan farkındalık yetimizi güçlendiriyor. Empati yeteneğinin kazanılması ve ikili ilişkilerin düzene girmesinde de oldukça fayda sağlıyor. 

3.  Dengeli Bir Yaşam Sunuyor

Mindfulness, depresyon, kaygı, stres, üzüntü gibi olaylar karşısında zihin ile ruhun iyi ve sağlıklı kalabilmesine yardımcı oluyor. Anksiyeteye iyi gelen mindfulness, bağışıklık sistemini güçlendirdiği gibi ruhsal problemlerin yol açtığı fiziksel hastalıklar ve yeme bozukluklarının tedavisinde de işe yarıyor. 

Kişisel gelişim ve özgüven artışına katkıda bulunan mindfulness, duyguların daha dengeli olması ve öz farkındalık için de oldukça yararlı bir yöntem. Mindfulness eğitimi, tepkileri kontrol etmeyi öğrenme, olaylar karşısında yapıcı kararlar verme, esnek olabilme, hedefe ulaşmak için planlı adımlar atabilme ve sorumluluk alabilmeyi öğrenmeyi beraberinde getiriyor. 

4.  Eğitimde Mindfulness

Mindfulness egzersizleri sayesinde bilinçli odaklanma becerisi kazanıldığı için öğrenilen bilgiler de kalıcı hale geliyor ve hafıza güçleniyor. Bu yönüyle özellikle dikkat ve motivasyon konusunda zorluk çeken öğrenciler için oldukça fayda sağlıyor. Ebeveyn eğitimlerinde de tercih edilen mindfulness ile ergenlik dönemindeki çocuklarla hem aile hem de okul ortamında doğru iletişim kurularak onların sağlıklı bir şekilde gelişimleri sağlanıyor.

5. Mindfulness’ı Etkin Hale Getirin

Stres veya baskı anında her şeyden önce hazır olmak ve beklemek gerekiyor. Ardından düşüncelerin zihnimizde akıp gitmesine izin vermek, kontrol etmeye kalkışmamak ve değişim için kendimizi zorlamamak gerekiyor. Nefes almak ve vücutta meydana gelen değişimi fark etmek daha sağlıklı kalabilmek ve düşüncelerin sınırları genişletmek için aynı zamanda en etkili yol gösterici de oluyor. 

Kaynaklar

Read More