Yeme Bozukluğu Nedir?

Yeme Bozuklukları en genel hali ile düzensiz beslenme alışkanlıkları, vücut ağırlığı veya şekli ile ilgili ciddi sıkıntı ve endişe ile karakterize edilen hastalıklar olarak tanımlanır. Yeme bozuklukları, bir bireyin sağlığına nihai olarak zarar verebilecek yetersiz veya aşırı gıda alımını içerebilir. Yeme bozukluklarının en yaygın biçimleri arasında Anoreksiya Nervoza, Bulimia Nervoza ve “binge eating” yani bir kerede çok fazla miktarda yemek yer alır. Her bir hastalık hem kadınlarda hem de erkeklerde meydana gelebilir.

 Yeme bozuklukları yaşamın herhangi bir aşamasında meydana gelebilir. Ancak genellikle genç yaşlarda veya ilk erişkinlikte görülür. Yeme bozuklukları artık günümüzde tıbbi bir hastalık olarak sınıflandırılır. Uygun tedavi yöntemleri ile yeme bozukluğu tiplerinin çoğunu tedavi etmek mümkündür. Bu durumlar tedavi edilebilir olsa da, semptomlar ve sonuçları ciddi bir şekilde ele alınmazsa zararlı ve ne yazık ki ölümcül olabilir. Yeme bozuklukları sıklıkla anksiyete bozuklukları, maddeleri kötüye kullanım ( uyuşturucu ve ilaçları amaçları dışında kullanmak) veya depresyon gibi diğer durumlarla bağdaşlaştırılır.

Yeme Bozuklukları ve Çocuklar 

Küçük çocuklar için yeme bozuklukları, çocukların o dönemlerinde hızlı gelişmelerini geriye çekebileceği veya durdurabileceği için özellikle tehlikelidir. Küçük çocuklar özellikle hayatlarının ilk 7 yıllarında dönem dönem hızlı büyüme gösterip dönem dönem büyümede ve gelişmede durağan karakteristikler sergiledikleri için bu yıllarda yeme bozukluğu teşhisi yapmak zor olabilir. Yeme bozuklukları, Otizm Spektrum Bozukluğu gibi diğer konulara bağlı olan yemek, yemek zamanında huysuzluk etme veya fiziksel olarak yeme zorlukları ile karıştırılmamalıdır.

Günümüzde ne yiyeceğine, nasıl egzersiz yapılacağına, “obezite krizine”, popüler kültüre dair sosyal medyada bulunan karışık mesajlar birçok çocuğun garip ve baskı altında hissetmesine sebep olabiliyor. Yapılan bir araştırma, yeme bozukluklarından etkilenen çocukların yüzde 20-25’inin erkek olduğu ve çocukluk çağı obezitesi ile ergenlik/yetişkinlikte oluşabilecek yeme bozukluğunun gelişimi arasında bir bağlantı olabileceğini göstermiştir.

Yaşlarına bakılmaksızın, yeme bozuklukları en temelde yemeğin altında yatan duygularla ilgilidir. Çocukta gıda ile meydana gelen davranış değişiklikleri, çocuğun duygusal-sosyal sorunlar, depresyon, alaycılık, zorbalık veya taciz gibi ciddi sorunlar yaşadığını işaret edebilir. Bir çocuğun yeme bozukluğu semptomları göstermesi genellikle hayatında bir şeylerin yolunda gitmediği anlamına gelir. Çocuk ise yemek üzerinden hayatında bir şeyleri kontrol edebilme arzusunu yani bir şeyler üzerinde söz sahibi olma isteğini tatmin etmeye çalışır. 

Nasıl önlenir? Birkaç öneri

  • Yiyecekleri rüşvet, ceza veya ödül olarak kullanmaktan kaçının
  • Yiyecekleri ‘iyi’ veya ‘kötü’ olarak etiketlememeye çalışın. Çünkü ‘kötü’ yiyecekler yenildiğinde çocukta suçluluk ve utanç duygularına yol açabilir.
  • Çocukları çeşitliliği kutlamaya teşvik edin ve belirli bir vücut tipini idealize etmeyin.
  • Çocuğunuzun aç olduklarında yemesine izin verin ve teşvik edin. Doyduklarında ise durmaları gerektiğini anlamalarına çalışın. Tabaklarındaki her şeyi yemeye zorlamayın. 

References

https://www.eatingdisorderhope.com/information/eating-disorder

https://kidshealth.org/en/kids/eatdisorder.html

https://www.eatingdisorders.org.au/eating-disorders/eating-disorders-children-teens-and-older-adults/eating-disorders-a-children

Read More

Kişiler problemleri olduğu zamanlarda duygularını ifade etmede sıkıntı yaşayabilirler. Bu durum onların içe kapanmasına, toplumdan uzaklaşmasına ve duygusal çöküntü halinin artarak devam etmesine neden olabilir. Böyle durumlarda kişinin kendini ifade edebilmesi için sanat terapilerinden yararlanılıyor. Seanslarda, gözlemlenemeyen bilinçaltının dışa vurumu gerçekleştiğinden sanat terapisiyle iyileşmek mümkün.

Duygu dünyalarında güçlük çeken kişilerin iyileşmesine yardımcı olan sanat terapilerinde renkli kâğıt ve kurdelelerden, heykel, drama ve dansa kadar sanatın birçok alanında aktiviteler yapılmaktadır. Yazımızın devamında sanat terapisi uygulama alanları ile terapilerin kişilerin duygularına pencere açarken ruhsal problemlerini iyileştirmede nasıl kullanıldığını hep birlikte inceleyebiliriz. 

1. Duygular Açığa Çıkıyor

Kişi aslında kendinin terapisti olarak kendi duygu dünyasını gözlemleyip kendi tedavi sürecini de belirleyen bir konumdadır. Sanat terapisi nedir sorusunun cevabı aslında çok geniştir. Sanatsal faaliyetler kişinin duygu yoğunluğunun olduğu durumları açığa çıkarması, yüzleşmesi ve üstesinden gelmesi süreçlerinde oldukça etkilidir. Sorunlar sözel ifadenin yanında sembollere, resimlere, heykel, dans ve müziğe dönüşmektedir. Kişi seans dışında da çalışmalarına devam edebilir. Bu da tedaviyi süre ve mekân kısıtlamasından bağımsız hale getirmektedir.

2. Sanat Terapisinde Seanslar

Seans sırasında kişiden öncelikle bir kâğıda figürler çizmesi isteniyor. Bu aktivite kişinin duygusunu konumlandırması ve duyguları hakkında konuşmaya başlaması için oldukça etkili bir çalışmadır. Figürde kullanılan çizgiler ve renkler de kişinin iç dünyasını yavaş yavaş açığa çıkartmasını sağlayan ipuçları oluyor. Sanat terapilerine katılmak için yetenekli olmaya gerek yoktur. Bu terapilerde ana amaç ortaya çıkan sanat eseri değil; sanatı yaratma sürecinde kişinin duygu dünyasını gözlemleyebilmektedir.

3. Öfke Duygusu ve Kaygı Sorunları

Sanat terapisi teknikleri kişinin söylediklerinden yola çıkılarak seansın amacına göre oluşturulur. Danışandaki öfke duygusu dışarı çıkarılmak istenildiğinde kişiden ahşap üzerine çiviler çakarak birtakım şekiller yapması veya vurmalı çalgılarla çalışması istenebilir. 

Kaygı sorunlarını ortaya çıkarmak için kullanılan soyut resim çalışmalarında danışanın tercih ettiği açık ve soft renkler olumlu; kırmızı ve siyah gibi koyu renkler ise negatif duygu ve kaygının göstergeleridir. 

4. Sosyal Fobi ve Travma

Sanat terapilerinde gruba katılan bireyler aynı zamanda kendilerini bir sosyal ortamın içerisinde bulurlar. Farklı kimselerle yapılan sanat terapisi etkinlikleri ve paylaşımlar sosyal fobinin ortaya çıkarılması ve üstesinden gelinmesinde de rol oynayan etkili bir yöntemdir. Özgüven duygusunun gelişmesinde de etkili olan terapilerde yapılan çalışmaların beğenilmesi kişilerin kendine olan güvenlerinin artmasında yardımcı olur. Bireyler travma gibi baş edemeyecekleri durumlarla karşılaştıklarında mücadele etmek için bir yöntem olarak sanattan faydalanmaktadır. 

Kaynaklar

Read More

Destekleyici bir ebeveyn olmak çocuğunuzun ilgi alanlarına içten bir şekilde hakim olmak ve aynı zamanda her zaman onun için orada müsait bulunabilmek, destekleyici ve ilgili olabilmektir. Birkaç örnek vermek gerekirse;

  • Okulla, hobileriyle ve ilgi alanlarıyla alakalı olarak ellerinden gelenin en iyisini yapmaya teşvik etmek,
  • Yargılamadan dinlemek, onların endişelerini ve zorluklarını anlamaya çalışmak
  • Başarılarını kabul etmek ve bu süreçte hatalar ve zorlukları da desteklemek,
  • Kendilerini güvende hissetmelerine ve sonuçları tahmin etmelerine yardımcı olmak için tutarlı beklentilerin belirlenmesi
  • Onları adil bir şekilde yetiştirmek ve güvenilir bir çocuk- ebeveyn ilişkisi geliştirmek.

Destekleyici Anne/Babaya Sahip Olmak Neden Önemlidir?

Çocuğunuz üzerinde sahip olduğunuz etki, ne kadar otorite oluşturduğunuzdan ve ne kadar hayat dersi verdiğinizden çok ne kadar güvenilir ve destekleyici bir ilişki kurduğunuza daha çok bağlıdır. Zaman zaman sizi zorlamaya çalışıyorlar gibi hissedebilirsiniz, ama aslında yaşamda bir yön seçmek ve kendisini bağımsız bir insan olarak tanımlamak için hayattaki kendi yönlerini bulmaya çalışıyorlar. İşte tam da bu kırılma anlarında anne babalık rollerinin ne kadar önemli ve kritik olduğunu fark edersiniz.

Aileden gelen sevgi, destek, güven ve iyimserlik onların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar ve akran baskısına, hayatın zorluklarına ve hayal kırıklığına karşı ellerindeki en güçlü savunma malzemeleri de bunlardır aslında. 

Çocuğunuza karşı destekleyici bir ebeveyn olmak için çabalarken bütün kapılar yüzünüze kapanmış gibi hissedebilirsiniz ya da her şeyi berbat ettiğinizi düşünebilirsiniz. Çocuğunuz büyüdükçe ilişkiniz değişiyor ve artık ayrı ayrı daha çok zaman geçirmeye başlıyorsunuz. Ki bu da bir birey olma yolunda sağlıklı bir ayrılmadır diyebiliriz. Fakat bu durum bağlantıda kalamayacağınız ve ihtiyaç duydukları desteği, yepyeni bir insan, bir yetişkin olma sürecinde ona sunmayacağınız anlamına gelmez.

Destekleyici Ebeveyn Olma Yolunda Birkaç Öneri!

Bir anne babanın hayattaki en büyük amacı çocuğu için en iyisini yapmaktır. Amacınız çocuğunuzu güvende tutmak ve ellerinden gelenin en iyisini yapmak için ihtiyaç duydukları temelleri onlara vermektir. Aslında her çocuğun istediği şey temelde aynıdır ve çok basittir; ne olursa olsun sevildiklerini bilmek ve onlara destek olmak için her zaman orada olduğunuzdan emin olmak.  Elbette bazı gerekli durumları onlara sağlayabilmek de çok önemli. Mesela; yaşamak için güvenli ve sağlıklı bir yer, sağlıklı gıda ve okul malzemeleri gibi temel ihtiyaçların ön planda tutulduğu bir ortam.

 

References

http://www.pbs.org/parents/expert-tips-advice/2016/05/emotionally-safe-home/

https://www.minus18.org.au/index.php/articles/item/26-being-a-supportive-parent

Read More

1960lardan sonra duymaya başladığımız jenerasyon kavramı sosyal ve siyasi global olayların yansımalarını taşıyan yaş gruplarını tanımlamak için kullanılmaya başlandı. Nesilleri özellikle psikolojik açıdan anlamamızı ve bir manada kategorize etmemizi sağlayan bu kavram ile ortaya çıkan ilk jenerasyon patlama kuşağı da denilen baby boomers oldu. Onu X ve Y kuşakları izledi. Yazımızın konusu olan Z kuşağı ise milenyum ve sonrası doğan nesilleri ifade ediyor. Z kuşağını anlamak için onların arkadaşlık ilişkilerinin ve sosyal iletişim becerilerinin nasıl olduğunu aşağıda inceleyelim. 

1. Teknoloji Çocukları

Dijital çağın ortasına doğmuş ve internetsiz bir dönemin varlığından habersiz Z nesline, teknolojik bağlıklarını göstermek için Kuşak I, iGen veya Instant Online olarak da isimler veriliyor. Bireysel, bağımsız ve özgüveni yüksek olan bu nesil için imkânsız pek de önemli olmayan bir kavramdır. Analitik ve hızlı düşünüp pratik çözüm üretebilen nesil, toplumsal ve grup bilincinden biraz uzak.

2. Günlük Hayatın Vazgeçilmezi: İnternet

Günlük ortalama olarak internette 7 saatten fazla vakit geçiren Z kuşağı için, sanal dünya bir yaşam alanı. Bilgiye ulaşmak, sosyal ilişkiler kurmak ve eğlenceli vakit geçirmek için interneti kullanan bu jenerasyonun gelişimi noktasında bir önceki nesiller oldukça endişeli. Onlara göre Z nesli, internetin yararından çok zararına maruz kalan psikolojik olarak internete bağımlı bir nesil. Ancak dünyaya ayak uydurma konusunda internetin rolü de yadsınamaz derecede önemli.

3. Küresel ve Dijital Bir Dünya

Network çocukları olan Z kuşağı, bir anlamda yaşadığımız bilgi ve teknoloji çağının da gerçeği ve yansımalarıdır. Zihinsel gelişimleri bir hayli hızlı olan nesil, tüm dünyada olup biten her şeye bir tık uzaklıkta olduğundan sınırlardan bağımsız global bir hayat yaşıyor. Z kuşağını beklentileri doğrultusunda bilginin ve mobilitenin sınırlarının olmadığı bir hayatı tanıyan bu kuşak tüm dünyayı akıllı cihazlarının ardından izleyip deneyimleyebiliyor. 

4. Günümüzün Arkadaşlık İlişkilerinde Sosyallik 

Yemek yerken, uyumadan önce, sabah kalkar kalmaz, yolda yürürken sosyal medya hesaplarını kontrol etmek ve iletilere bakmak Z kuşağının genelinin günlük aktivitelerdendir. Z kuşağı dijital dünyada olan bitenlerden geri kalmama ve her şeyden anında haberdar olma çabası oldukça yüksek bir nesil. Z kuşağı ile iletişim ve onların birbirleri ile arkadaşlık kurma yolu da sosyal medya ile yapılıyor. Ekleme, beğeni yapma, izlenme oranları derken sanal bir iletişim yöntemi tercih ediliyor. 

5. Sosyal Medyanın İlişkilere Etkisi

Sosyal medya, oyunlar ve daha birçok sanal mecralar kişilerin ortak bir paydada bulunmalarını ve onlarda aidiyet duygusunun gelişmesini sağlayan ortamlardır. Paylaşımlar, mesaj yoluyla sohbet etme, birçok fikir ve görüşü okuyup farklı karakterdeki insanlarla tanışma noktasında sanal dünya oldukça faydalı. Tüm bunların neticesi olarak sosyal medyada güçlü iletişim kuran Z kuşağı genç nesil, yüz yüze ilişkilerde de başarılı oluyor. 

Kaynaklar

Read More

Türüne bakılmaksızın tüm kariyer testlerinin amacı aslında aynı diyebiliriz. Her biri adayların başarılı olacağı alanları keşfetmeye ve şirketlerin ihtiyacına uygun olan adayları tespit etmeye yardımcı olur. Tek başlarına bir değerlendirme kriteri olarak kullanılmasalar da değerlendirme pastasındaki payları kayda değerdir. Ana amaç ise başarı ve iş tatmininin sağlanmasıdır. Bu iki maddenin sağlanması hem çalışan hem de işveren için kesinlikle karlı bir ortam yaratır.

Bu testleri içerdikleri sorulara göre 3 türe ayırmak mümkün:

*İlgi Alanı Testleri (Interest Tests)

*Yetenek Testleri (Skill Tests)

*Kişilik Testleri (Personality Tests)

İlgi Alanı Testleri (Interest Tests)

İlgi alanı testleri size hangi tür işleri sevebileceğini ve hangi tür işlerde başarılı olabileceğinizi söyler. Bu testlerin algoritması sizin ilgi alanlarınızı belirlemek ve bu ilgi alanlarını belirli mesleklerle eşleştirmeye dayanır. Doğru uygulama ile tutkuyla yapacağınızı mesleği keşfetmeniz, hatta unuttuğunuz ilgi alanlarınızı yeniden hatırlamanız da mümkün. Bu testlerle ilgili önemli nokta ise cevaplayanın belirli seçeneklere zorlanmaması. Örneğin; 3 şıklı bir soruyla karşı karşıya olduğunuzu düşünelim. Sizden 3 meslekten birini seçmeniz bekleniyor ama siz hiçbirisine yakın hissetmiyorsunuz. Sadece cevap vermek zorunda olduğunuz için herhangi birini seçmeniz sizi yönlendirmesi açısından da, firmaları yönlendirmesi açısından da sağlıklı olmaz. Spesifiklik karakterden çok uzaklaşmayan ancak adayları belirli cevaplara yönlendirmeyen testler ilgi alanı kategorisinden en başarılı sonuç veren testlerdir.

Yetenek Testleri (Skill Tests)

İlk seçenekten farklı olarak burada ilgi alanı değil, yetenek sorgulanır. Sorular adayın sahip olduğu becerileri ortaya koymak ve bu becerileri belirli mesleklerle eşleştirmek için kurgulanır. Kesinliği tartışmaya açık olmakla birlikte, yetenek testlerinin ana fikri adayın yetenekli olduğu alanlara ilgisinin de olduğu varsayımıdır. Doğruluğunu kanıtlar nitelikte örnekleriyle de karşılaştığımız bu iç görü kesindir diyemeyiz. Yetenekli olduğu alanlarla ilgilenmekten zevk almayan adaylar da mutlaka olacaktır. Tam da bu nedenle, hiçbir yetenek testi tek başına bir sonuca varamaz. Adayın görüşleri, deneyimleri, başarıları ve hatta başarısızlıkları da onunla ilgili bütünü oluşturan yargının içinde test çıktılarının yanı sıra mutlaka mevcut olmalıdır.

Kişilik Testleri (Personality Tests)

Kişilik testleri kendinizi daha iyi tanımanızı ve izlemek istediğiniz yol ile ilgili farkındalığınızı artırmanızı sağlar. Bu testler temel değerlerinizi, güçlü ve zayıf yönlerinizi keşfetmeye yarar. Kişilik yapılarını belirli bir sayıda kategoriye bölen bu testler hangi kişilik türüne hangi mesleğin uyumlu olduğunu da ortaya çıkarma potansiyeline sahip. Ancak en başta da belirttiğimiz gibi testlerin sonuçlarını planlarınız için birer yol gösterici olarak düşünmeli ancak kesin-net yargılar olarak değerlendirmemelisiniz. Kariyeriniz ve geleceğiniz için son sözün her zaman sizde olduğunu unutmayın.

Read More

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) nedir?

DEHB, en yaygın çocukluk çağı bozukluklarından biri olan dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğudur. Semptomlar dikkatsizlik, dürtüsellik ve hiperaktiviteyi içerir, ancak kişiden kişiye farklılık gösterir. Hem çocuklar hem de yetişkinler DEHB olabilir, ancak belirtiler her zaman çocuklukta başlar. DEHB’si olan çocuklar uzun süre hareketsiz oturmada, talimatları ve evde veya okuldaki görevleri tamamlamada zorluk çekebilirler.

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) çocuğunuzun okuldaki başarısını ve ilişkilerini etkileyebilen karmaşık bir nörogelişimsel bozukluktur. DEHB belirtileri çocuktan çocuğa değişmekle beraber bazen tanı koymak zor olabilir. DEHB genellikle çocuklarda, ergenlik çağında teşhis edilse de ortalama tanı yaşı 7’dir. Semptomlar sergileyen daha büyük çocuklar da olabilir, ancak semptomlar genellikle çocukluk yıllarında belirgin bir şekilde kendini gösterir.

Dikkat eksikliği ve hiperaktiviteli çocukları olan aileler için iletişim önerileri

Unutmayın asıl düşmanınız çocuğunuz değil DEHB’dir. Başkalarını ve dış faktörleri suçlamayı bırakıp çocuğunuzun ve kendinizin iyi yönlerine odaklanın. Çocuğunuzun, diğer tüm çocuklar gibi, kusursuz olmadığını kabul edin. Çocuğunuzla ilgili “normal” olmayan bir şeyler olduğunu kabul etmek kolay değildir. Ancak, ebeveynlerinin kızgınlığını ve çocuklarıyla ilgili karamsarlıklarını algılayan bir çocuğun, mutlu ve sağlıklı bir yetişkin olabilmesi için ihtiyaç duyacağı özsaygı yeterince gelişmez. Ve bu da başka sorunlara yol açar.

Tedavinin gücünü hafife almayın. Günümüzde DEHB tedavisi için kullanılan ilaçlarla ilgili birçok farklı görüş duymak mümkün. İlaçların çocukları uyuşturduğu, kalıcı bir çözüm sağlamadığı hatta daha da zarar verdiği gibi söylemleri duymak mümkün. Yine de, DEHB’li
birçok çocuk için doğru ilaçların doğru zamanda kullanılması davranışlarında büyük bir fark yaratacaktır. Fark yaratan tek şeydir ilaç değildir. Kendi çabalarınızı ve çocuğunuzun çabalarını da dikkate alın. Birçok davranışının çocuğun kontrolü dışında gerçekleştiğini
unutmayın ve bu yüzden çocuğunuzu cezalandırmayın. Bu noktada disiplin ve ceza arasındaki farkı bildiğinizden emin olun. Günümüzde birçok ebeveyn disiplin ve ceza terimlerini birbirinin yerine kullanmaktadır.

DEHB’li çocuğunuzu disipline etmenin en iyi yolu onun için yaşına uygun, yapılabilir görevler vermektir. Bu davranışı kalıcı hale gelene kadar sistematik olarak pekiştirmek gerekir. Ödül vermek yerine bu süreçte gösterdiği çabayı takdir edebilir, yanınızda olduğunu hissettirebilir, onunla daha kaliteli vakit geçirebilirsiniz.

Çocuğunuzun olumlu davranışlarına daha fazla dikkat edin. Birçok ebeveyn çocuk davranış bozukluğu gösterdiğinde diğer olumlu davranışları ve çabaları gözden kaçırır. Ortaya çıkan mutsuzluk ise kimse için iyi olmaz.

References

  • https://www.webmd.com/add-adhd/childhood-adhd/adhd-children#1
  • https://www.healthline.com/health/adhd/signs
Read More

Kişinin harekete geçmesini sağlayan stres faktörü, ideal düzeyde olduğunda üretkenliği artırıyor. Bu sebeple başarının gerçekleşmesinde önemli rolü olan stres, heyecanı artırıp hedefe odaklanmak gibi pozitif işlevlere sahip. Öte yandan stres seviyesini her zaman optimum düzeyde tutmak oldukça zor. İş ortamı, okul dersleri, şehir hayatının karmaşası ve özel hayatta yaşanan birtakım çıkmazlarla stres seviyemiz artıyor ve olumsuzluklarla baş etme yeteneklerimiz azalıyor. 

Yoğun stresin kişiye hem duygusal hem de fiziksel açıdan birçok zararı var. Ancak tepkilerimizi yöneterek strese karşı direnmek mümkün. Stres yönetimi faydaları ile olumlu düşünceler kazanıp kendinize olan güveniniz ile emin adımlarla hedeflerinize ulaşmanızı sağlayan son derece etkili bir yöntemdir. Stres yönetimi eğitimi denilen bu metotla hedeflerimize nasıl ulaşıp başarıyı elde edeceğimizi hep birlikte öğrenelim. 

Stresin Kaynağını Keşfetme

Stresin kaynağına inmek ve sizi nelerin çıkmaza soktuğunu tespit etmek ilk adımdır. Baskı altında olduğumuz anlarda beynimiz derhal negatif düşünceler üretmeye başlar. Bu durum sorunlarımıza çözüm üretmek yerine canımızı acıtmaya başladığında kontrol mekanizmamız işlevsiz kalacaktır. Stres yönetimi aşamaları ile kaygının tetikleyicilerini keşfetmek ve onlara karşı değişen duygu durumumuzu saptamak önemlidir. Bu durum düşüncelerimizi düzenleyip yönetmek için oldukça faydalıdır. 

Olumlu ve Yapıcı Düşünce

Kişinin stresten uzak başarılı bir hayat sürmesi öncelikle kendini tanımasından geçiyor. Gün içerisinde çözmemiz gereken bir sorunla karşılaştığımızda kendi kendimize konuşur, kafamızda birçok muhasebe yaparız. Ancak olaylara aşırı tepkiler verdiğimiz durumlarda düşüncelerimiz de negatif ve önyargılı olacağından stres seviyemiz hızla yükselir. Başarılı olmak adına olumsuzluklardan ziyade olumlu ve yapıcı şeyleri düşünmek her zaman daha motive olmamızı sağlayacaktır.

Başarı= Zaman İyi Kullanma 

Başarının gerçek sırrı üzerine konuşurken iyi bir kariyere sahip insanların çoğu zamanlarını verimli kullandıklarından bahsederler. Gün içerisinde uyku haricinde çalışmak ve üretmek için aslında bir hayli zamanımız oluyor. Ancak yapmamız gereken görevlerimizi sürekli ertelediğimizde ödevlerimizi zamanında teslim edemiyor, sunumlarımızı vaktinde hazırlayamıyor veya toplantılarımıza geç kalıyoruz. İşte bu noktada yetiştirememe duygusu yoğun bir stresin ortaya çıkmasını sağlıyor. Bu nedenle zamanımızı iyi kullanmak için listeler yapmak ve planlı olmak işlerimizde başarı elde etmemizi sağlayacaktır. 

Spor ve Egzersizler

Hobi edinmek stresi azaltmak için etkili bir yöntemdir. Yaşam kalitenizin artmasını sağlayan bir diğer metot ise spor ve nefes egzersizleri. Yoğun baskı altında olduğunuzu düşündüğünüz zamanlarda işlerinizi birkaç dakikalığına bırakıp rahatlatıcı nefes tekniklerini uygulayabilirsiniz. Bir anlamda hayata es vermenin yolu olan bu teknikler özellikle sınav sırasında konsantrasyonu bozulan öğrencilerin sakinleşmelerinde çok etkilidir. Gün içerisinde yapılan basit bir yürüyüş, bisiklete binme gibi sporlar da kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacaktır. 

Kaynaklar

Read More

Hayatın dönüm noktalarından biri de hangi mesleği yapacağına karar verme aşamasıdır. Meslek kişinin hayatını belli bir standartta sürdürebilmesi için yaptığı ve maddi getirisi olan bir faaliyettir. Ancak yalnız başına maddi kazanç kişiye her zaman manevi doyum olan mutluluğu getirmeyebilir. Yaptığı işte mutlu olmayan kişiler yoğun stres altında mutsuz bir yaşam döngüsü içerisinde olduklarından ruh halleri de olumsuz bir hal içerisindedir. 

Hayatın daha en başında üniversite ve eğitim alınacak bölüm seçimi yapılırken aslında ilerideki potansiyel mesleğimizi de belirlemiş oluyoruz. Tam da bu noktada yetenek ve ilgi testi uygulamalarından faydalanabiliriz. Yetenek testlerinin amacı hangi meslek dalına daha yatkın olduğunuzun belirlenmesi olarak ifade edilebilir. Bireysel yetenek ve ilgi alanlarının ölçüldüğü bu testler, sayısal, sözel gibi alanlardaki becerilerinizin ve akabinde bu alanlarda kendinizi geliştirebileceğiniz mesleklerin ayrıntılı bir analizinin ortaya çıkmasını sağlıyor. İlgi ve yetenek testleri çerçevesinde tasarlanan bir gelecek ise iş yaşamında birçok avantajı da beraberinde getiriyor. 

1. Motivasyon

İş yaşamında amaçlara ulaşmak için her şeyden önce güçlü bir motivasyon gereklidir. Yapılan işten alınan zevk ve işi sevmek motivasyonun devam etmesini sağlayan yegâne noktalar olarak sayılabilir. Mesleki ilgi testleri ile yeteneklerinize uygun bir iş seçimi yapıldığında motivasyonunuz da azalmayacağından başarı kaçınılmaz olacaktır.

2. Mutlu Bir İş Hayatı

Etrafımız “iş yerine giderken ayaklarım geri geri gidiyor” diyenler, “yarın yine iş var” diye sürekli sızlanan insanlarla dolu. Bu durumun işin zorluğu, mesafelerin uzunluğu veya maaşın yetersizliği gibi birçok nedeni olabilir. Bunlar haricinde akla getirilmesi gereken bir diğer önemli neden de kişilerin yaptıkları işi sevmemeleridir. Üretmekten ve her gün yeni bir şeyler denemekten mutlu olduğumuz işler aynı zamanda ilgilerimize hitap eden ve bizi manevi yönden doyuran işlerdir.

3. Yüksek Performans

Negatif ve motivasyonun düşük olduğu bir iş ortamında yüksek performans beklemek boşuna olacaktır. Oysa ki kişiler beceri ve meraklı olduğu alanlarda çalışsalar sonuçlar hem çalışan hem de iş veren için bir hayli mutlu edici olacaktır. Mühendis, öğretmen, avukat, mimar, eczacı hangi mesleği yapıyor olursak inovatif ve yüksek performanslı olmak her zaman kendimize uygun mesleği seçmekle doğru orantılıdır.

4.  Özel Yaşamda Huzur

Yetenek ve ilgi alanı testleri yardımıyla belirlenen kişiye uygun meslekler aynı zamanda özel yaşamdaki dengenin kurulmasına da etki edecektir. Günün büyük bir bölümünün geçirildiği iş yerinde sıkıntıdan uzak, kendine bir şey katabilen ve mutlu olan bireyler iş dışındaki ilişkilerinde de yapıcı olacaklardır. 

Kaynaklar

 

Read More

WISC Testi (Çocuklar için Wechsler Zekâ Ölçeği) okullar veya psikologlar tarafından 6-16 yaş arası çocuklara uygulanan IQ testidir. Sınavın amacı, bir çocuğun yetenekli olup olmadığını anlamak ve aynı zamanda öğrencinin bilişsel olarak güçlü ve zayıf yönlerini belirlemektir. WISC Testinin içinde bulunan alt testlerle birlikte testin uygulanma amacı çocuğunuzun değerlendirilme nedenine göre çevrimiçi olarak veya birebir görüşme şeklinde gerçekleştirilebilir. WISC-V’de 10 birincil alt test ve 6 ek alt test vardır. WISC–V, sözlü anlama, görsel uzam, akışkan zekâ, kısa süreli hafıza ve işleme hızı bileşenlerinden oluşan bir değerlendirmeyi kapsıyor. Genel olarak, tam sınav, verilen birincil ve ikincil alt testlerin sayısına bağlı olarak 65-80 dakika sürer. Wisc-v testi güvenilirliliği ve geçerliliği kanıtlanmış, sonuçları genellenebilen, birçok farklı örneklemde denenmiş ve istikrarlı sonuçlar veren dünyaca tanınmış testlerden biridir. WISC-V, zihinsel engellilik, üstün zekâlılık, öğrenme yetersizlikleri, uzmanlık programlarına yerleştirme ve klinik müdahalenin tanımlanması amacıyla kullanılabilir. 

Ek olarak Wısc-v testinin beşinci versiyonu danışan çocuk ve klinisyen arasında özel olarak yapılır. Bu işlem klasik olarak kâğıt kalem kullanılarak yapılır. Bazı durumlarda tablet de kullanılabilir. Wisc-v testinin son versiyonu toplamda 16 alt test içerir, ana başlıklarla sunduğu test sayısı ise 7’dir. 

Wechsler Çocuklar İçin Zeka Ölçeğinin Güvenilirliği

Bu test, kanıtlanmış güvenilirliği sayesinde çocuklar için entelektüel değerlendirme söz konusu olduğunda altın standartlara sahip bir testtir. Güvenilirlik çok önemli bir belirleyicidir. Belirleyiciliğini daha iyi anlamak açısından bir örnek vermek gerekirse; örneğin bir sınava giren katılımcının bu sınava her girdiğinde birbirine yakın, benzer puanlar aldığını düşünün. Bu şu anlama gelir; bu ölçek artık kendi içinde ( testleri ve alt testleri kastediyoruz) tutarlılığını kanıtlamıştır. 

Birçok araştırma bu testin beşinci versiyonunun güvenilirliğini güçlü bulgular ile kanıtlamıştır; bu, bir çocuğun alt testlerden aldığı puanların ve bu testin indeks ölçeklerinin güvenilir göstergeler olduğunu göstermektedir.

WISC-V testi ile çocuğu gelecekteki akademik başarısı ve potansiyeli öngörülebilir. Bu test, çocukla ilgili entelektüel kapasiteyi ölçerek ıQ’sunun ne seviyede olduğunu söyleyen testlerden biridir. Elde edilen sonuçlar çocuğun becerilerini ve yeteneklerini olumsuz etkileyen problemleri bulmanıza yardımcı olur. Böylelikle, erken müdahale programları geliştirmede uzmanlara ve anne-babalara yol gösterir. Erken müdahale bir çocuğun ilerde akademik ve sosyal olarak birçok sorunla baş edebilmesini kolaylaştırır.

REFERENCES

Read More

Dikkat eksikliği bozukluğu (ADD), eğitime katılma zorluğu, okul çalışmalarına odaklanma, ödevlere devam etme, talimatları takip etme, görevleri tamamlama ve sosyal etkileşim gibi çeşitli davranış sorunlarına neden olan nörolojik bir hastalıktır. ADD ayrıca davranış problemleriyle birlikte hiperaktivite içerebilir. ADD’li öğrencilerin öğrenme güçlüğü olabilir bu durum okulda fark edilip anlayışla karşılanmadığı taktirde çocuk için başka sosyal sorunlara da sebebiyet verebilir. Ne yazık ki yetişkinler ve akranlar, bu tür öğrencilerin verilen yönergelere dikkat etmemeleri ve ödevlerini yerine getirmemelerinin sebeplerini tembel oldukları için yapmadıklarını düşünürler. ADD son derece yaygın olsa da, hastalıkla ilgili yanlış algılar kabul görüp yerleştiği için tanı koyması ve fark edilmesi zor olabiliyor.

Hiperaktivite içermeyen dikkat eksikliği

Hiperaktivite bileşeni olmayan ADD’li çocuklar sınıf etkinliklerinde sıkılmış veya ilgisiz görünebilir. Hayal etmeye ya da unutkanlığa yatkın olabilir, yavaş tempoda çalışabilir veya işlerini eksik bir şekilde tamamlayabilirler. Yaptıkları ödevleri de tıpkı masaları ve kullandıkları diğer alanlar gibi düzensiz görünebilir. Okulda, evde veya okul çalışmalarında materyal ya da kişisel eşyalarını kaybedebilir ve ödevlerde başarısız olabilirler. Bu, öğretmenleri, ebeveynleri sinirlendirebilir ve çocuğun sınıfta kötü not almasına neden olabilir.

Teşhis aşaması

Eğer çocuğunuzun hiperaktivite içeren ya da içermeyen bir ADD olduğundan şüpheleniyorsanız, uygun tedavi için çocuğunuzun okul danışmanı, öğretmeni veya hekimi ile en kısa zamanda konuşmalısınız. Herhangi bir endişeniz varsa, en iyisi bunu en kısa sürede masaya yatırmaktır.

Tedavi

ADD bazen Ritalin gibi uyarıcı ilaçlarla tedavi edilir. Bazı durumlarda, uyarıcı ilaçlar ADD’li öğrencilerin görev başında kalmasına ve odaklanmasına yardımcı olabilir. Bununla birlikte, bazı uyarıcı ilaçlar ciddi yan etkilerle ilişkilendirilmiştir. Sonuç olarak, birçok ebeveyn, ADD’yi tedavi etmek için Ritalin, Adderall veya diğer ilaçları kullanmaktan çekinmektedir. Çoğu doktor ve çocuk psikoloğu ilaç kullanmayı tercih etsin ya da etmesin ebeveynlere çocuklara adaptif davranış becerilerini öğretmeyi ve istenmeyen davranışları azaltmak için bir davranış müdahale planı geliştirmelerini tavsiye eder. Peki bu durumu önlemek mümkün mü? Tıp bilimi henüz ADD’i önlemenin bir yolunu bulamadı. ADD genetik olarak ebeveynden çocuğa bulaşan ve tüm çocukların% 10-15’inde mevcut olan insan ırkının en sık görülen kalıtsal hastalıklarından biridir. ADD’li çocuklar ve yetişkinler de dahil olmak üzere birçok kişi, rahatsızlıklarının ciddiyetine bağlı olarak, dikkatsizliklerini ve düzensizliklerini bir dereceye kadar kontrol edebilmektedir.

References

  • https://www.psychologytoday.com/intl/blog/suffer-the-children/201502/30-ways-prevent-adhd
  • https://www.helpguide.org/articles/add-adhd/attention-deficit-disorder-adhd-in-children.htm/
Read More